WEBVTT 00:00:00.480 --> 00:00:04.520 Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. 00:00:05.680 --> 00:00:10.840 el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, 00:00:11.720 --> 00:00:15.760 kemâ yenbeğî li celâli vechihî ve li azîmi sultânih 00:00:16.240 --> 00:00:21.640 ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî 00:00:21.960 --> 00:00:27.960 ve men tebiahû bi ihsânin ecmaîne-t tayyibîne't-tâhirîn. Emmâ ba'd. 00:00:31.520 --> 00:00:41.440 Burada evliyâullahın hayatını, sözlerini ihtiva eden Tabakâtü's-sûfiyye isimli eseri okuyoruz. 00:00:43.240 --> 00:00:52.640 Çok değerli, mühim şahısları, çok alim kimseleri tanımış oluyoruz. 00:00:53.320 --> 00:01:01.480 Allah onların şefaatlerine erdirsin. Cümlemizi onlarla beraber cennetiyle, cemaliyle müşerref eylesin. 00:01:06.600 --> 00:01:18.200 Bugün Ebu'l-Hüseyin en-Nûrî hazretlerinin bölümü bitecek, yeni bir bölüme geçeceğiz. 00:01:18.840 --> 00:01:23.600 Bunları okumaya başlamadan önce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e 00:01:24.640 --> 00:01:32.160 bizlerden hediye olsun diye, âline, ashâbına, etbâına, evliyâullah ve salihlerin ruhlarına, 00:01:32.240 --> 00:01:37.120 bu beldeleri fetheden fatihlerin, şehitlerin, gazilerin mücahitlerin, 00:01:37.240 --> 00:01:39.680 cümle hayır hasenât sahiplerinin ruhlarına 00:01:40.160 --> 00:01:45.960 ve uzaktan yakından bu dersi dinlemeye gelmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş 00:01:46.000 --> 00:01:51.240 bütün müslüman geçmişlerinin ruhlarına bizlerden hediye olsun, 00:01:51.520 --> 00:02:00.640 ruhları şâd olsun, kabirleri nur dolsun, memnun ve mesrur olsunlar diye; 00:02:00.680 --> 00:02:06.440 Rabbimiz de bizi hem dünya hem âhirette rahmetine erdirsin, 00:02:06.520 --> 00:02:11.400 cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin, iki cihan saadetine mazhar eylesin diye, 00:02:11.160 --> 00:02:13.920 bir Fâtiha üç İhlâs-ı Şerîf okuyup öyle başlayalım. 00:02:15.734 --> 00:02:22.254 Kâle ve kâle'n-Nûriyyü men akale'l-eşyâe bi'l-lâh, fe-racûahû fî külli şey'in ila'llâh. 00:02:25.000 --> 00:02:34.440 "Daha önceki rivayetlerin râvilerinden gelen bu yeni rivayete göre." 00:02:34.600 --> 00:02:40.680 O râviler kim? Ebu'l-Hüseyin el-Fârisî müellife anlatmış. 00:02:41.000 --> 00:02:47.680 O, İbrahim İbn Fâtik'ten duymuş. O da Ebu'l Hüseyin en-Nûrî hazretlerinden duymuş. 00:02:47.760 --> 00:02:50.280 "Aynı râvilerden gelen bilgiye göre 00:02:50.680 --> 00:02:55.240 Ebu'l Hüseyin en-Nûrî hazretleri bu sözlerinde şöyle buyuruyorlar:" 00:02:55.720 --> 00:03:12.280 Men akale'l-eşyâe bi'llâh. "Kim varlıkları Allah'la akleder, anlar tanırsa" 00:03:14.960 --> 00:03:24.120 Fe-racûahû fî küli şey'in ila'llâh. "Her şeyde rucûu, dönüşü Allah'a olur. Allah'a döner." 00:03:24.440 --> 00:03:28.680 Lâ ilâhe illallah âşikâre tevhiddir. 00:03:28.960 --> 00:03:33.400 Lâ ilâhe illallah deyince Allah'tan başka ilâh olmadığını söylemiş oluyoruz. 00:03:35.880 --> 00:03:41.680 Lât'a, Uzzâ'ya, aya, güneşe, puta, taşa, ağaca tapmıyoruz. 00:03:42.280 --> 00:03:49.400 Onlar ilâh değil; ilâh olmadıklarını, mâbud olmadıklarını biliyoruz. Sadece Allah var. 00:03:50.920 --> 00:03:55.960 "Mâbud olarak ibadete layık olan sadece Allahu Teâlâ hazretleridir." diyoruz, 00:03:56.000 --> 00:04:01.560 Lâ ilâhe illallah Allah var, Allah'dan gayrı mâbud, ilâh yok." diyoruz. 00:04:02.280 --> 00:04:10.760 Bu, kâinatı yaratan âlemlerinin Rabbini tanımaktır, dinlemektir, tevhiddir. 00:04:12.560 --> 00:04:18.440 Buna "âşikâre, görünen tevhid" deniliyor. 00:04:19.120 --> 00:04:28.160 Bir de lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh var; bize bir başka şeyi söylüyor. 00:04:29.120 --> 00:04:32.120 "Bütün güç ve kuvvet Allah iledir." 00:04:32.840 --> 00:04:41.320 Bütün güç ve kuvvet Allah iledir, Allah'tandır. Her şey gücünü O'ndan, O'nun vergisinden alıyor. 00:04:42.560 --> 00:04:50.000 Allah dilemezse hiçbir şey olmaz. Allah müsaade edince bir şeyler olabiliyor. 00:04:52.560 --> 00:05:00.760 "Güç ve kuvvet ancak Allah'tadır, Allah'ın elindedir, Allah'ın kudretindedir, 00:05:01.120 --> 00:05:08.400 O'nun tezahürüdür." gibi bir mâna ifade ediyor. Bu da gizli tevhiddir. 00:05:08.400 --> 00:05:15.120 Kâinatta başka bir söz, rey, fikir sahibi, kuvvet ve hüküm sahibi yok. 00:05:15.440 --> 00:05:21.640 Hüküm, egemenlik, hakimiyet, güç, kuvvet, saltanat sadece Allah'tadır. 00:05:22.840 --> 00:05:26.520 O'nun dediği olur; O müsaade etmezse hiç bir şey olmaz. 00:05:26.960 --> 00:05:33.920 Cümle işler Hâlikındır, kul eli ile işlenir, Hakk'ın emri olmaz ise sanma bir çöp deprenir. 00:05:34.360 --> 00:05:41.240 Bir yaprak kıpırdamaz, bir saman çöpü yerinden oynamaz. 00:05:41.280 --> 00:05:45.400 Her şey O'nunla oluyor, O'nun bilgisi altında oluyor. 00:05:45.400 --> 00:05:50.800 O, bir şeyin olmasını istediği zaman kün diye emir buyuruyor, oluyor. 00:05:51.400 --> 00:05:59.600 Yaratan, öldüren, olduran O. hareketin, gücün kuvvetin sahibi O. 00:06:02.680 --> 00:06:11.760 Allah'ın varlığının delillerinden birisi de, varlıklarda asıl olan durgunluktur, sükunettir. 00:06:12.400 --> 00:06:15.200 Hareket, bir tesirden dolayıdır. 00:06:15.680 --> 00:06:23.960 "Madem kâinatta bir çok hareket var, o halde ilk muharrik Allahu Teâlâ hazretleridir." diye, 00:06:24.360 --> 00:06:30.400 Allah'ın varlığına delil arayanlar; Allah'ın varlığını buradan da kavrayabiliyor. 00:06:31.000 --> 00:06:38.000 Biz de, tam tevhid ehli, tam muvahhid olmak için anlamı çok derinlerde olan, 00:06:38.800 --> 00:06:48.440 ancak yüksek insanların, âriflerin, sezip benimseyip kavrayabileceği bu gizli tevhide ulaşmalıyız. 00:06:48.560 --> 00:06:51.400 Başına bir hal geliyorsa Allah'ın kaderinden geliyor. 00:06:51.880 --> 00:06:56.120 Bir olayla karşılaşıyorsa Allah nasip etmiş, ondan oluyor. 00:06:56.240 --> 00:07:02.880 Bir şey olacaksa Allah'tan istemeli; veren O'dur, olduran O'dur. Bu hakikatleri kavramalıyız. 00:07:06.240 --> 00:07:16.520 Bir insan bütün varlıkların Allah'ın varlığı, yaratığı olduğunu, 00:07:16.720 --> 00:07:23.760 O'nun emri olmadan bir şey olmadığını, güç kuvvetin ancak Allah'ta olduğunu anlar; 00:07:24.440 --> 00:07:32.120 varlıkları Allah ile bilirse akıl ederse, varlıkların Allah ile alakasını, 00:07:32.720 --> 00:07:36.720 her şeyin Allah'tan olduğunu kavrarsa işte o zaman; 00:07:36.800 --> 00:07:42.200 Fe-rucûahû fî külli şey'in ila'llâh. "Her şey de Allah'a iltica eder, Allah'a rucû eder." 00:07:42.440 --> 00:07:48.240 "Aman yâ Rabbi! Sen bilirsin, senden istiyorum, beni koru, bana yardım et!" der. 00:07:48.640 --> 00:07:51.840 Her şeyde Allah'a döner, gerçeği bulmuş olur. 00:07:51.920 --> 00:07:56.400 "İnsan Allah'tan başkasından bir şey istese!" İstesin, olmaz! 00:07:57.120 --> 00:08:01.520 Güvendiği dağlara kar yağar; istediği olmaz. 00:08:01.520 --> 00:08:06.680 Allah; kendisinin muradı olmadan hiçbir şeyin gerçekleşmediğini ona anlatır. 00:08:07.800 --> 00:08:14.160 Birisinden bir şey umar, umduğu boşa çıkar. Birisinden bir şey bekler, beklediği boşuna çıkar. 00:08:14.680 --> 00:08:23.760 Bu nedendir? Allah, yine onun yanlışını düzeltmek istiyor, ona bir hayır murad ediyor. 00:08:26.920 --> 00:08:36.760 İnsan bu şuuru kazandı mı irfanın, tevhidin çok yüksek bir noktasına ulaşmış oluyor. 00:08:38.920 --> 00:08:44.960 Müellif burada; "Madem her şeyin Allah'tan olduğunu biliyorsun; 00:08:45.720 --> 00:08:51.000 Allah'a bağlan, O'na dayan, O'na tevekkül et." demek istiyor. 00:08:52.000 --> 00:08:56.760 "Her şeyin Allah'tan olduğunu bilen, eşyayı Allah ile akleden kimsenin, rucûu Allah'a olur. 00:08:58.400 --> 00:09:02.480 Binaenaleyh sen de öyle yap." diye bize burada gizli bir nasihat var. 00:09:02.840 --> 00:09:07.240 Bu sözle kastı, kuru bir malumat vermek değil. 00:09:07.400 --> 00:09:12.320 "Sen de öyle olduğunu bil de, Allah'a dayan, O'na tevekkül et!" demek istiyor. 00:09:12.440 --> 00:09:18.000 "Rucûun Allah'a olsun, iltican Allah'a olsun." 00:09:18.800 --> 00:09:23.400 Bize de lazım olan bu söz; onun için bunu nasihat olarak algılayın 00:09:23.720 --> 00:09:29.480 ve Allah'a tam tevekkül edin, Allah'tan isteyin, Allah'a dayanın. 00:09:29.880 --> 00:09:35.600 Allah'a dayan, sa'ye sarıl, hikmete râm ol. 00:09:36.200 --> 00:09:44.600 Yol varsa budur; bilmiyorum başka çıkar yol. diyor, rahmetli Mehmet Âkif. 00:09:44.960 --> 00:09:47.360 "Allah'a dayan, 'Allah'a tevekkül et.' 00:09:47.720 --> 00:09:51.440 Sa'ye sarıl, 'Çalış çabala; tembel durma.' 00:09:52.800 --> 00:10:00.760 Hikmete râm ol, 'Güzel bir bilgi, malumat gördün mü, ona teslim ol. 00:10:01.480 --> 00:10:05.440 İlme irfâna teslim ol.' Başka yol bilmiyorum." diyor. 00:10:05.720 --> 00:10:08.840 Peki biz ne yapacağız, başarı için ne lazım? 00:10:08.960 --> 00:10:14.800 Allah'a tevekkül edeceğiz, gayret edeceğiz, ilme irfana sarılacağız. 00:10:15.160 --> 00:10:18.560 İlme irfana sarılmadan, tembellikle iş olmaz. 00:10:19.120 --> 00:10:24.440 Eğer Allah'a dayanmazsan nereden ne umarsan um, Allah, onların boşluğunu sana gösterir. 00:10:24.760 --> 00:10:28.400 Elin havada kalır; bir şey elde edemezsin. 00:10:32.960 --> 00:10:35.400 İmtihan dünyasındasın; çalışacaksın, gayret edeceksin. 00:10:35.560 --> 00:10:38.920 Çalışmadan çabalamadan yan gelip yatmak olmaz. 00:10:39.160 --> 00:10:41.680 Dedelerimiz güzel söylemişler, hoşuma gidiyor. 00:10:41.960 --> 00:10:48.800 Onlar sözün tatlı olmasına çok dikkat etmişler; "Armut piş, ağzıma düş." 00:10:48.400 --> 00:10:56.520 Armut ağacının altına yatacak, ağzını da havaya açacak; armut pat diye ağzına düşecek. 00:10:56.680 --> 00:11:01.240 Be adam kalk da bak biraz, beğendiğin bir armudu kopar. Yok, çalışmayacak. 00:11:01.360 --> 00:11:05.480 Aşağı yatacak, ağzına havaya açacak, armut pat diye ağzına düşecek. 00:11:05.800 --> 00:11:09.880 "Armut piş, ağzıma düş." Böyle mantık olur mu? 00:11:09.920 --> 00:11:17.120 Gülüyoruz ama çoğu zaman "Çalışmadan bir şeyler gelsin." diye temenni ediyoruz. 00:11:17.160 --> 00:11:23.520 Çalışmak Allah'ın emri olduğu için çalışacaksın. 00:11:24.000 --> 00:11:30.720 Ve en leyse li'l-insâni illâ mâ seâ. "Sen gayretini göstereceksin, kulluğunu yapacaksın; 00:11:30.920 --> 00:11:36.440 Allah da rubûbiyyetini, Rabliğini gösterecek, ihsân edecek." 00:11:36.880 --> 00:11:42.240 İbrahim-i Edhem hazretleri ne kadar güzel, ârifane söz söylemiş: 00:11:42.200 --> 00:11:50.360 Demişler ki; "Aylardır yağmur yağmıyor, topraklar çatladı, otlar sarardı soldu, kurudu bitti, 00:11:50.440 --> 00:11:55.160 hayvanlar yiyecek bulamıyorlar, zayıfladılar, yağmur duasına çıkacağız; sen de gel." 00:11:55.480 --> 00:11:59.240 Kendisini yağmur duasına çağıranlara şöyle bir bakmış: 00:11:59.520 --> 00:12:00.680 Çok hoşuma gidiyor. 00:12:01.880 --> 00:12:07.960 Ekîmû bi ubûdiyyetiküm fe innehü a'lemü bi rubûbiyyetihî. 00:12:08.440 --> 00:12:14.960 "Siz kulluğunuzu güzel yapın; işinizi, hâlinizi doğrultun, o Rabliğini bilir." 00:12:15.200 --> 00:12:17.880 Ne demek istiyor? Sen Allah'ın sevgili kulu ol, 00:12:17.960 --> 00:12:25.560 kulluğunu güzel yap. Allah sana geceleyin yağmur yağdırır, gündüz güneşi çıkarır. Her işini rast getirir. 00:12:25.720 --> 00:12:34.320 Kulluğu güzel yapmakta gayretli olacağız, güzel yapmaya çalışacağız. Allah, sa'yi emrettiği için çalışacağız. 00:12:34.560 --> 00:12:38.320 Pür dikkat ve çalışkan kullar olacağız. 00:12:39.760 --> 00:12:44.840 Hakiki Müslümanlık, dervişlik, âriflik; tasavvuf, tarikat bu. 00:12:47.800 --> 00:12:50.800 Kâle ve süile'n-Nûriyyü ani'l-fakîri's-sâdık. 00:12:51.240 --> 00:12:57.280 "Ebu'l Hüseyin en- Nûrî hazretlerine 'fakîr-i sâdık kimdir?' diye sormuşlar." 00:12:57.400 --> 00:13:01.560 Fakir, "muhtaç" sâdık da "doğru" demek. 00:13:01.920 --> 00:13:10.160 Doğru fakir, doğru sûfî, doğru derviş, doğru mutasavvıf kimdir? 00:13:10.720 --> 00:13:17.880 Fakir burada "derviş" mânasına geliyor. Fukarâ, "fakirler, dervişler" demek. 00:13:18.600 --> 00:13:24.600 "Tasavvufa giren; irfanı elde etmek, Allah'ın sevgili kulu olmak isteyen; 00:13:24.680 --> 00:13:33.800 'Ârif kul, Allah'ın evliyâsı, sevgili kulu olacağım, iki cihanın hayrına ereyim.' diye yola giren, 00:13:34.000 --> 00:13:37.160 tarikata giren, tasavvufa intisap eden kimse" demek. 00:13:37.200 --> 00:13:41.520 "Hakiki fakir, hakiki sûfî kimdir?" diye sormuşlar. 00:13:41.840 --> 00:13:46.880 Fâkir-i sâdık'tan maksat bu. Sâdık, "doğru; sahte değil hakiki." 00:13:49.520 --> 00:13:52.400 Fe-kâle. "Cevap olarak buyurmuş ki:" 00:13:52.680 --> 00:13:58.840 Ellezî lâ yettehimu'l-lâhü Teâlâ fi'l-esbâb ve yeskünü ileyhi fî külli hâl. 00:14:03.400 --> 00:14:19.160 "Hakiki, sâdık, doğru derviş; sebepler konusunda Allahu Teâlâ'yı suçlamayan, itham etmeyendir." 00:14:20.760 --> 00:14:35.800 Gönlü her halde Allahu Teâlâ hazretlerine uyumlu, sakin, iltica eden, memnun olandır. 00:14:37.280 --> 00:14:46.400 Esbab, "sebepler" demek. Kibriti çakıyorsun, ateşi yakıyorsun, birtakım olaylar oluyor. 00:14:48.480 --> 00:14:55.600 Bir sebep, bir sonuç doğuruyor. Her olayın sebebi var, sonucu var. 00:14:55.840 --> 00:14:58.960 "Sen şöyle yaptın da böyle oldu." diyoruz. 00:15:00.440 --> 00:15:06.680 Bazı sebepler vardır; insan o sebeplerle dünyada bazı şeyler elde ediyor. 00:15:07.160 --> 00:15:13.160 Mesela adamın dükkânı vardır, dükkân bir kazanç sebebidir. 00:15:13.200 --> 00:15:15.400 Allahu Teâlâ hazretleri rızkını oradan veriyor. 00:15:16.000 --> 00:15:30.160 Sebepler var; bir de sebepleri sevk eden, kullanan, yaratan, gönderen, düzenleyen Allah var. 00:15:30.640 --> 00:15:31.640 O nedir? 00:15:32.120 --> 00:15:39.720 Allahu Teâlâ hazretleri, müsebbibü'l-esbâb; "Sebepleri sebep yapıp da sana gönderendir. 00:15:40.960 --> 00:15:44.440 Allahu Teâlâ hazretleri sebeplerin müsebbibidir." 00:15:45.400 --> 00:15:59.480 İnsanın rızkı, kazancı, başarısı, dünyada elde ettiği varlıklar 00:16:00.360 --> 00:16:09.200 ve başına gelen olaylar sebeplerle oluyor. Sebeplerin kendisi canlı değil. 00:16:09.640 --> 00:16:17.160 Onları sana gönderen kim? Allah. Müsebbib, müsebbib'ül esbâb kim? Allah. 00:16:17.840 --> 00:16:27.960 Sebepleri ön plana alırsan, onları esas sanırsan yanılırsın. 00:16:28.600 --> 00:16:37.640 Zenginin birisi hizmetçisini gönderse, veyahut postayla 00:16:37.720 --> 00:16:41.400 bir zarfın içinde sana büyük bir para gönderse; 00:16:41.160 --> 00:16:49.440 teşekkürü postacıya mı yaparsın, yoksa zarfın içine paraları koyup da sana gönderene mi? 00:16:48.960 --> 00:16:52.320 Postacı sebep; getiriyor, naklediyor. 00:16:52.440 --> 00:16:58.960 Asıl sana ikramı yapan, zarfın içine parayı koyandır; postacı aracıdır. 00:16:59.760 --> 00:17:00.920 Bu bir benzetme. 00:17:01.480 --> 00:17:11.880 İşte başına gelen olayları senin alnına yazan, sana gönderen, yediğin nimetleri sana veren, 00:17:12.240 --> 00:17:20.680 sıhhatini sağlayan, şükretmene sebep olacak her şeyi sana veren kimdir? Allah. 00:17:21.240 --> 00:17:26.920 Ne ile veriyor? Dükkândan veriyor, oradan veriyor, buradan veriyor. 00:17:26.960 --> 00:17:39.880 Bir takım sebeplerle rızıkların geliyor. Ama asıl yapan, eden gönderen Allah. 00:17:42.200 --> 00:17:44.680 Bir şey gelmezse bazı insanlar ne yapar? 00:17:45.160 --> 00:17:50.400 Dükkâna müşteri gelmedi, işi biraz ters gitti, aç kaldı. 00:17:55.000 --> 00:18:03.880 Ayarı bozulur, kafası bozulur, dili sözü bozulur; imanı, ilticası teslimiyeti sarsılır. 00:18:04.160 --> 00:18:07.440 Bu nedir? Zayıflıktandır. Nasıl olacak? 00:18:08.520 --> 00:18:15.160 Allahu Teâlâ hazretleri verse de vermese de ona karşı kulluğu güzel olacak. 00:18:15.640 --> 00:18:18.720 Hakiki derviş kimdir? 00:18:19.000 --> 00:18:24.440 Sebepler konusunda Allahu Teâlâ hazretlerini suçlamayan, itham etmeyendir. 00:18:24.920 --> 00:18:28.800 "Bana rızık gelmedi, demek ki Allah vermedi." diye, 00:18:29.800 --> 00:18:33.520 sebepler olmadığı zaman, başına umduğu şeyler gelmediği zaman, 00:18:34.400 --> 00:18:38.400 Allah'a karşı kulluğunda kafası karışmayandır. 00:18:38.960 --> 00:18:41.400 Ve yeskünü ileyhi fî külli hâlin. 00:18:41.400 --> 00:18:47.320 "Allah'a karşı sevgisi, saygısı, bağlılığı, kalbinin durumu; her halde 00:18:47.720 --> 00:18:51.960 tatlı, sevgili, bağlı, sakin olandır." 00:18:52.480 --> 00:18:57.600 Dervişlik bu. Hakiki derviş, hakiki sûfî bu. 00:18:56.720 --> 00:19:00.760 Bu, el-hamdü li'l-lâhi alâ külli hâl, demek. "Her halde Allah'a hamd-ü senâlar olsun." 00:19:01.440 --> 00:19:08.320 "Sebepler oldu olmadı, geldi gelmedi, para aldım almadım, kazancım az oldu, çok oldu." 00:19:08.640 --> 00:19:16.640 Durum ne olursa olsun, Allah'ı itham etmeyip O'na olan sevgisi, saygısı, bağlılığı sapasağlam devam edendir. 00:19:16.960 --> 00:19:20.800 Sevinçli günlerinde Allah'a güzel güzel ibadet ediyorsun. 00:19:20.160 --> 00:19:23.560 Kederli günlerinde? Yine kalkıp abdest alıp yine ibadet edeceksin. 00:19:25.640 --> 00:19:30.800 Genişlik zamanında, sofranın üstünde çeşit çeşit nimetler var; 00:19:30.240 --> 00:19:33.680 "Çok şükür yâ Rabbi!" diyorsun, neşenden keyfinden geçilmiyor. 00:19:34.160 --> 00:19:38.880 Aç kaldığın zaman? O zaman suratın asılıyor, yüzün buruşuyor. Olmaz! 00:19:40.640 --> 00:19:45.440 Her halde, her halükârda Allah'a karşı 00:19:45.680 --> 00:19:50.560 sevgin, saygın, bağlılığın, kulluğun sapasağlam devam ediyor mu? Ediyor. 00:19:50.760 --> 00:19:53.920 Tamam, hakiki derviş sensin. Hakiki dervişlik böyle olur. 00:19:55.000 --> 00:20:00.200 İyi hal olunca iyisin ama kötü hal olunca kötüleşmişsin. 00:20:00.320 --> 00:20:06.320 Demek ki sahtesin, bozuluyorsun. Hakiki derviş değilsin. Buradan neyi öğreneceğiz? 00:20:06.840 --> 00:20:11.760 Kadere rızayı ve başımıza dünyada ne hal gelirse gelsin, 00:20:12.400 --> 00:20:17.800 Allah'a karşı kulluk edebimizde bir değişme olmamasını öğreneceğiz. 00:20:18.160 --> 00:20:24.920 Olayları hazmetmeyi öğreneceğiz. Mihneti, meşakkati görünce bozulmamayı öğreneceğiz. 00:20:25.440 --> 00:20:31.440 Hakiki derviş, iyi kul olmak istiyorsa öyle olacak. 00:20:32.400 --> 00:20:36.840 Başına gelen olayları Allah yazıyor. Kazancını Allah gönderiyor. 00:20:36.920 --> 00:20:44.200 O durumlardaki grafiğin aşağı inmesi çıkması, iyi kötü şeyler onu sarsmayacak, değişmeyecek. 00:20:45.720 --> 00:20:54.440 Bu hâle erişmeli. Güzel şeyler olduğu zaman herkes sevinir. 00:20:55.280 --> 00:21:00.000 İyilikle muamele gördüğü zaman iyilikle karşılık verir. 00:21:00.200 --> 00:21:04.000 Peygamber Efendimiz; "Asıl güzel ahlâk nedir?" diyor. 00:21:04.360 --> 00:21:08.680 "Kötüye karşı iyilik yapmak." Er kişinin işi budur. 00:21:08.840 --> 00:21:17.160 Kötülüğe kötülükle mukabele etmek her kişinin kârı; kötülüğe iyilikle mukabele etmek er kişinin kârı. 00:21:17.600 --> 00:21:26.560 Demek ki ahlakî, içtimâî davranışlarımızda da bu akıl, bu mantık, bu zihniyet olması lazım. 00:21:26.720 --> 00:21:32.160 "Birisi bana iyilik yaparsa ben de iyilik yaparım da, o bana kötülük yaparsa elime geçmesin; 00:21:32.560 --> 00:21:39.680 ciğerini sökerim, postunu yere sererim, etini kıyma yaparım, canına okurum!" Olmadı! 00:21:40.120 --> 00:21:48.840 Hakiki derviş, kötülüğe de iyilikle mukabele etmeyi öğrenecek. Feleğin çemberinden geçmiş olacak, 00:21:49.600 --> 00:21:56.000 her durumda hâlini korumasını, güzel hâlini bozmamasını bilecek. 00:21:57.320 --> 00:21:59.560 Kâle ve enşedene'n-Nûriyyü. 00:21:59.840 --> 00:22:01.520 Bir şiiri geldi. 00:22:01.800 --> 00:22:07.280 "Bu mübarekler duygularını güzel bir ifade vasıtası olan, şiiri kullanmışlardır." demiştik. 00:22:08.280 --> 00:22:14.920 Şair ruhludurlar. Zaten şairlik de, şair ruhluluk da duyguların coşkunluğundan gelen bir şey. 00:22:15.280 --> 00:22:16.920 Şiiri kullanırlar. 00:22:16.920 --> 00:22:24.200 Muradlarını, meramlarını, zevklerini, arzularını, aşklarını, şevklerini bazen şiirle ifade ederler. 00:22:24.760 --> 00:22:30.760 Ebü'l Hüseyin en- Nûrî hazretlerinin hayatını okurken de bir çok şiirle karşılaştık. 00:22:32.560 --> 00:22:35.960 Şimdi son şiirini okuyoruz, çünkü bölüm bitiyor. 00:22:36.360 --> 00:22:44.840 Ve kem rumtü emran hırte lî fî insırâfihî, fe lâ zilte bî minnî eberra ve erhamâ, 00:22:45.320 --> 00:22:53.480 azemtü alâ ellâ ühısse bi hâtırin, ale'l-kalbi illâ künte ente'l-mukaddemâ. 00:22:53.800 --> 00:22:57.880 Ve kem rumtü emran hırte lî fî insırâfihî. 00:22:58.800 --> 00:23:05.000 "Nice işte ben ayrılıp gitmek istiyorum, sen bana onu yaptırıyorsun." 00:23:05.200 --> 00:23:10.120 Fe lâ zilte. "Daima." Bî minnî. "Bana benden."" 00:23:10.560 --> 00:23:15.720 Eberra ve erhamâ. "Daha iyilik yapıcısın, daha merhametlisin." 00:23:17.160 --> 00:23:22.920 "Aslında ben bir şeyden ayrılıp gitmek istiyorum; 'Oraya gitme, gel.' diyorsun. 00:23:23.200 --> 00:23:30.200 Aksini bana yaptırıyorsun. Bana benden daha iyilik yapıcı, daha merhametlisin yâ Rabbi!" 00:23:32.480 --> 00:23:38.640 Bazen insan, nefsinin arzusu olarak, gönlünün isteği olarak, bir şeyi yapmak ister. 00:23:39.240 --> 00:23:40.960 Allah da o işi yaptırmaz. 00:23:43.320 --> 00:23:44.320 Ama nedendir? 00:23:45.520 --> 00:23:52.920 Aslında o senin yapmak istediğin işte şer vardır, Allah'ın yaptırdığı işte hayır vardır. 00:23:53.960 --> 00:23:57.480 Allah hayırlısını yaptırıyor ama sana, keyfine ters gelir. 00:23:57.760 --> 00:24:00.800 "Hay Allah! Bu işim neden olmadı?" diye üzülürsün. 00:24:03.960 --> 00:24:05.440 Nasıl bir misal verelim? 00:24:07.360 --> 00:24:19.480 Mesela bir arabaya, bir vasıtaya bineceksin, "Yetişeceğim." diye pür telaş, kan ter içinde gidiyorsun, 00:24:20.240 --> 00:24:31.560 vasıta kalkıyor, yetişemiyorsun. 'Eyvah, kaçırdım.' diye üzülüyorsun. Maksadın yetişip binmekti. 00:24:31.720 --> 00:24:38.160 Fakat biraz sonra duyuyorsun ki o araç kaza yapmış, yanmış, içindeki on yedi kişi ölmüş. 00:24:38.760 --> 00:24:44.360 O zaman ne diyorsun? "Aman iyi ki binmemişim. Demek ki binmememde hayır varmış; 00:24:44.640 --> 00:24:49.680 Allah beni yaşatacakmış da, ondan bindirmemiş, arabayı ondan kaçırtmış." 00:24:55.360 --> 00:24:58.760 Ebü'l Hüseyin en- Nûrî hazretleri şiirinde diyor ki; 00:24:59.200 --> 00:25:06.680 "Ben nice işten ayrılmak istiyorum; sen bana oraya gelmeyi nasip ediyorsun, 00:25:06.880 --> 00:25:12.800 onu tercih ediyorsun, yaptırıyorsun. Gitmek istediğim yere getirtiyorsun, 00:25:12.560 --> 00:25:17.840 görüyorum ki bana benden daha iyilik sever, daha merhametlisin yâ Rabbi!" 00:25:17.920 --> 00:25:27.400 Öyledir; Allahu Teâlâ hazretlerinin yaptığı her şey, senin hakkında mutlaka daha hayırlıdır. 00:25:27.800 --> 00:25:34.720 el-Hayrü fî mahtarahu'llâh. "Allah'ın sana seçtiğinde hayır vardır." 00:25:35.440 --> 00:25:39.560 Sen ne olmak istiyordun, Allah sana hangi mesleği nasip etti? 00:25:39.960 --> 00:25:44.440 Sen kiminle evlenmek istiyordun, Allah seni kiminle evlendirdi? 00:25:44.640 --> 00:25:48.520 Sen hangi işi tutmak istiyordun, Allah sana hangi işi nasip etti? 00:25:48.720 --> 00:25:55.960 Bazen insanın arzusuyla, gerçekleşen hadise farklı olur. Bil ki onda bir hayır vardır. 00:25:57.400 --> 00:26:04.320 Azemtü alâ ellâ ühısse bi hâtırin ale'l-kalbi illâ künte ente'l-mukaddemâ. 00:26:04.920 --> 00:26:19.120 "Hatırıma bir hayal, bir hatıra, bir düşünce geldiği zaman ilk önce seni düşünmeye azmettim, 00:26:19.200 --> 00:26:21.520 karar verdim; yemin ediyorum, öyle yapacağım." 00:26:34.320 --> 00:26:37.000 Veyahut bu mâzi sîgasıyla; 00:26:37.640 --> 00:26:50.360 "Hatırıma bir şey, gönlüme bir hatıra, bir hayal, bir düşünce gelmiş onu hissetmişsem 00:26:58.680 --> 00:27:02.800 o ilk önce sen olmalısın, ilk önce seni düşünmeliyim; 00:27:02.560 --> 00:27:08.280 senden önce başka bir şeyi düşünmemeye karar verdim, azmettim." demek oluyor. 00:27:10.120 --> 00:27:18.160 Bir insan, işin başında her şeyden önce Allah'ı düşünürse ne yapmış olur? Çok isabetli davranmış olur, 00:27:18.520 --> 00:27:22.000 O'nun rızasını düşünmüş olur, o işte sevap kazanır. 00:27:22.120 --> 00:27:25.680 Onun için biz, her işin başında ne yapıyoruz? Besmele çekiyoruz. 00:27:25.720 --> 00:27:30.640 Bu, Allah'ı hatırlamaktır. Bir müslümanın her işte niyet etmesi vardır. 00:27:30.840 --> 00:27:34.760 Namazda niyet ediyoruz, oruçta niyet ediyoruz, her şeyde niyet ediyoruz. 00:27:35.000 --> 00:27:37.520 Niyet de işin başında bir hatırlamadır. 00:27:37.760 --> 00:27:45.880 Hem besmele hem de niyet o işin sevaplı olmasını, âhiret bakımından kazançlı olmasını sağlıyor. 00:27:46.280 --> 00:27:48.400 Her işimizin başında besmeleyi çekeceğiz. 00:27:49.280 --> 00:27:56.360 Allah'ın hayrını, rızasını düşüneceğiz ve iyi şeyler yapmaya niyet edeceğiz. 00:27:56.480 --> 00:28:04.680 O zaman ne yapsak, her işimiz bize sevap kaynağı olur. Uyusak bile sevap olur. 00:28:05.640 --> 00:28:10.920 Bu da ikinci beyitte; "İlk önce seni düşünüceğim." diye yemin ediyor. 00:28:11.440 --> 00:28:16.760 "Azmettim, yemin ediyorum böyle bir şeyi kararlaştırdım." diyor. 00:28:17.240 --> 00:28:22.280 Biz de inşaallah her işimizde öncelikle Allah'ı celle celalühû düşünelim; 00:28:22.360 --> 00:28:27.120 ondan sonra işimizi Allah'ın rızasına göre yapalım. 00:28:27.560 --> 00:28:34.240 Ebu'l Hüseyin en-Nûrî hazretleri alim mutasavvıflardan çok kıymetli bir kimse idi, 00:28:34.600 --> 00:28:36.800 hayatını okumuştuk. 00:28:36.240 --> 00:28:42.680 Ve uhdıra'n-Nûriyyü meclisen li's-sultân, fe-kâle lehû min eyne te'külûn, 00:28:43.160 --> 00:28:55.960 fe-kâle lesnâ na'rifü'l-esbâb, elletî tüsteclebü bihe'l-erzâk, nahnü kavmün müdebberûn. 00:28:57.240 --> 00:29:06.520 "Ebü'l Hüseyin en-Nûrî hazretleri, sultanın bulunduğu bir meclise götürülmüş." 00:29:05.840 --> 00:29:09.840 Fe-kâle lehû. "Sultan, Ebü'l Hüseyin en-Nûrî hazretlerine sormuş:" 00:29:10.520 --> 00:29:12.160 Min eyne te'külûn. 00:29:12.520 --> 00:29:20.480 "Nereden yiyorsunuz, maişetinizi nereden sağlıyorsunuz, kazancınız nereden geliyor?" 00:29:21.880 --> 00:29:25.800 Yeme içmenizi sağlayan gelirler nereden geliyor? 00:29:27.600 --> 00:29:29.720 Ona cevaben demiş ki; 00:29:31.240 --> 00:29:40.880 Fe-kâle lesnâ na'rifü'l-esbâb. "Biz sebepleri bilmeyiz, sebepleri bilen, gören biz değiliz." 00:29:41.120 --> 00:29:44.560 İşte bir yerden geliyor, oluyor, elhamdülillah. 00:29:45.800 --> 00:29:47.840 Elletî tüsteclebü bihe'l-erzâk. 00:29:48.000 --> 00:29:52.740 "Biz rızıkların kazanılmasına sebep olan araçları bilmeyiz." 00:29:52.880 --> 00:30:01.800 Nahnü kavmün müdebberûn. "Biz işleri görülüp, kayırılan insanlarız." 00:30:02.800 --> 00:30:12.760 "'Biz bir sebep peşinde koşup da rızık arayacağız.' diye çırpınmadan, 00:30:13.280 --> 00:30:15.480 Allahu Teâlâ hazretleri bize veriyor. 00:30:15.520 --> 00:30:21.760 Annesi nasıl yuvadaki uçmayan, çalışmayan kuşu, yavrusunu yiyeceği getirip ağzına koyarak besliyorsa 00:30:22.320 --> 00:30:33.560 biz de öyle; işi Allah tarafından görülen insanlardanız." demiş. 00:30:33.400 --> 00:30:38.480 Tasavvufta insanın kendisinin elinin emeğiyle geçinmesi asıldır. 00:30:38.960 --> 00:30:46.120 Onun için bir çoğu meslek sahibidir, çalışmışlardır, emekleriyle kazanmışlar; 00:30:46.520 --> 00:30:51.200 ondan yemişler ve başkasına da yedirmişlerdir. 00:30:51.640 --> 00:30:59.640 Kimisi de tamamen Allahu Teâla hazretlerine teslim olmuştur. 00:31:00.360 --> 00:31:08.160 Allahu Teâlâ hazretleri onlara bazen keramet yoluyla da ihsân ediyor. 00:31:08.360 --> 00:31:13.560 İstediği yerde sofra kuruluyor, yiyorlar içiyorlar. Belki böyle demek istiyor. 00:31:14.960 --> 00:31:21.640 Bundan sonraki mübarek zâtın hayatına doğru bir sayfa açarak onu okumaya başlayalım. 00:31:22.600 --> 00:31:31.640 Bu şahıs Ebû Osman el-Hîrî en-Nîsâbûrî. Künyesi Ebû Osman. 00:31:32.880 --> 00:31:37.120 "Ebu" lu kelimelere "künye" deniliyordu, biliyorsunuz, "Osman'ın babası" demek. 00:31:37.720 --> 00:31:49.960 Hîrî, el-Hîrî noktasız ha ve uzun î ile Hîrî, en Nîsâbûrî. Bu da ikinci bir ism-i nisbe. 00:31:52.120 --> 00:31:54.440 Bu zât-ı muhteremin asıl adı neymiş? 00:31:54.440 --> 00:32:03.840 Minhüm ve minhüm Ebû Osmâne Saîdü'bnü İsmâîle'bni Saîdi'bni Mansûri'l Hîriyyü 00:32:04.320 --> 00:32:08.280 en Neysâbûriyyü ve aslühû mine'r-rey. 00:32:09.480 --> 00:32:15.280 Yazar, Sülemî hazretleri bu mübarek şahısları anlatıyordu. 00:32:15.600 --> 00:32:18.240 "Onlardan birisi de Ebû Osman'dır." 00:32:18.880 --> 00:32:22.000 Osman kelimesi, gayr-ı munsarif olduğu için üstünlüdür 00:32:22.360 --> 00:32:27.640 ama muzafun ileyh olduğu için mahallen mecrurdur, Ebu Osmâne. 00:32:28.000 --> 00:32:34.800 Başka kelime olsaydı, muzafun ileyh olduğundan orada başka hareke görecektiniz. 00:32:34.360 --> 00:32:40.200 Ebû Osmâne Saîdü'bnü İsmâîle'bni Saîdi'bni Mansûri'l-Hîrî. 00:32:40.920 --> 00:32:48.480 Büyük dedesinin ismi Mansur'muş. Onun oğlu Saîd, bu zâtın dedesi; 00:32:49.280 --> 00:32:53.200 onun oğlu İsmail, Ebû Osman'ın babası. 00:32:53.720 --> 00:33:01.120 Ebu Osman'ın adı da Saîd imiş. Adı Saîd, künyesi Ebû Osman. Hîrî. 00:33:01.920 --> 00:33:07.160 Hîrî, ha harfinin noktasız olanıyla, cim gibi olup noktasız olan ha ile. 00:33:07.480 --> 00:33:13.640 Niye böyle söylüyoruz? Buraya gelmeden önce bazı kitapları karıştırdım; 00:33:13.680 --> 00:33:19.400 bu mübareklerin hayatlarını okuyanlar, yazanlar Türkçe kitaplara nakledenler oluyor; 00:33:20.120 --> 00:33:29.200 bunu "Hayri" diye okumuşlar. Ebû Osman el Hayrî diye okumuşlar; yanlış. 00:33:29.440 --> 00:33:32.440 Hîrî olacak. Biraz sonra neden olduğunu söyleyeceğim. 00:33:41.800 --> 00:33:46.800 Aslında eski medeniyetimizde "Hayri" diye bir kelime de var. 00:33:46.960 --> 00:33:57.640 İçinizden belki bazı kişilerin de adı Hayri olabilir ama o hı harfi iledir. Bu Hîrî. 00:33:57.840 --> 00:34:02.560 Hîrî ne demek? "Hîre şehrine mensup" demek. 00:34:02.800 --> 00:34:04.400 Hîre şehri neredeymiş? 00:34:05.800 --> 00:34:15.240 İki tane Hîre şehri var: Birisi Kûfe'ye yakın olan Kûfe civarında, 00:34:15.720 --> 00:34:20.640 Bağdat'ın güneyinde bulunan Irak'da olan Hîre şehri. 00:34:21.120 --> 00:34:27.400 Burası İslâm'dan önceki Arapların önemli bir şehriydi. 00:34:27.600 --> 00:34:37.680 Burada Arapların kabilelerinin reisi olan hükümdarlar otururdu. 00:34:37.760 --> 00:34:45.000 Hîre, Kûfe şehrine yakın bir şehir. Suriye'de Gassâniler vardı; 00:34:45.760 --> 00:34:51.680 bu Hîre şehrinde başka Arap hükümdarları vardı. Eski, mühim bir şehirdir. 00:34:52.160 --> 00:35:01.120 Bir Hîre de Nîsâbur'da var. Nîsâbûr veya Nîşâpur şehri; o da Horasanda. 00:35:02.280 --> 00:35:09.840 Birisi Irak'ta, birisi İran'ın kuzey doğusunda; arada çok uzun mesafe var. 00:35:10.800 --> 00:35:14.680 Onun için Ebü'l Osman Hîrî en Nîsâbûrî demiş. 00:35:15.360 --> 00:35:21.880 "Irak'taki Hîre şehrine ait sanmasınlar." diye, bir de arkasına en-Nîsâbûrî demiş. 00:35:22.320 --> 00:35:29.440 Nîsâbûrlu, Hîreli Ebû Osman demek. "Sakın Iraklı anlamayın." demiş oluyor. 00:35:29.600 --> 00:35:34.960 Hocam, iki tane şehir aynı isimde, böyle şey olur mu? Oluyor. 00:35:35.400 --> 00:35:43.840 Mesela benim Çanakkale'deki köyümün bağlı olduğu kasabanın adı Ayvacık'tır. 00:35:44.440 --> 00:35:49.360 Bunun dışında kaç tane Ayvacık var. Karadeniz'de, Trakya'da Ayvacık var. 00:35:50.120 --> 00:35:56.560 Dörtyol. Kaç tane Dörtyol var. Ereğli. Kaç tane Ereğli var. 00:35:56.760 --> 00:36:06.800 Marmara Ereğlisi, İzmit'in karşısında Ereğli, Konya'nın Ereğlisi, Karadeniz'in Ereğlisi. 00:36:07.400 --> 00:36:08.120 Başka isim yok mu? 00:36:08.680 --> 00:36:14.640 Bunun tarihi oluşumunun sebepleri var; işte böyle şeyler olabiliyor. 00:36:14.760 --> 00:36:18.760 Çeşitli yerlerde aynı isimle şehirler olabiliyor. 00:36:19.000 --> 00:36:22.760 Türkiye'de bir Taşkent var, Orta Asya'da bir Taşkent var. 00:36:23.400 --> 00:36:28.200 Türkiye'de Horasan kasabası var, Orta Asya'da bir Horasan var. 00:36:28.960 --> 00:36:34.200 İstanbul'da bir Yenibosna var; bir de Balkanlar'da Bosna var. 00:36:34.400 --> 00:36:37.800 Çeşitli sebeplerden böyle ortak isimler olabiliyor. 00:36:38.400 --> 00:36:47.280 Ebû Osman Nîsâbûr'daki Hîre'ye mensup. 00:36:53.240 --> 00:36:58.760 Ve aslühü mine'r-rey. "-Bu zât-ı muhteremin- aslı Rey şehrindenmiş." 00:36:59.280 --> 00:37:01.400 Rey şehri neresiydi? 00:37:02.200 --> 00:37:10.240 Rey şehri, İran'ın şimdiki başşehri olan Tahran'ın, bir mahallesi. Tahran'ın yakınında idi. 00:37:10.400 --> 00:37:13.440 Bu Ebû Osman o civardanmış. 00:37:13.640 --> 00:37:18.400 Sonra biraz daha şarka gitmiş, Nîsâbûr şehrine gitmiş. 00:37:18.320 --> 00:37:26.720 O civarda ailesi yerleşmiş. Hîre'de doğmuş. Aslı Rey'den, Rey şehrine mensup. 00:37:26.800 --> 00:37:31.960 Nasıl deniliyordu? Râzî, ne kadar değişik geliyor. 00:37:32.800 --> 00:37:37.600 "Hîre'ye mensup, Hîrî" deniliyor, Nîsâbûr'a mensup "Nîsâbûrî" deniliyor, 00:37:38.160 --> 00:37:42.840 Konya'ya mensup "Konevî" deniliyor, Rey şehrine mensup "Râzî" deniliyor. 00:37:42.840 --> 00:37:46.400 Sahibe kadîmen Yahya'bne Muâze'r-Râziyye 00:37:46.520 --> 00:37:52.320 ve Şâhe'bne Şücâa'l- Kirmâniyye sümme rahale ilâ Neysâbûr, 00:37:52.520 --> 00:37:56.560 ilâ Ebî Hafsın ve sahibehû ve ehaze anhü tarîkatehû. 00:37:56.920 --> 00:38:08.440 "Bu Ebu'l-Osman el-Hîrî evvelce Yahya b. Muâz er-Râziyye ile arkadaşlık etti; onun sohbetinde bulundu. 00:38:08.720 --> 00:38:12.400 Sahibe, "İstifade etmek için arkadaşlık etti." demek. 00:38:13.240 --> 00:38:18.720 Yahya b. Muâz er-Râzî nereliymiş? Rey şehrindenmiş. 00:38:19.400 --> 00:38:27.400 İlk önce Rey şehrinden olan Yahya b. Muâz ile sohbeti olmuş; onun meclislerine devam etmiş. 00:38:27.480 --> 00:38:38.800 Ve Şâhe'bni Şücâa'l Kirmânî. "Kirmanlı Şahi'bni Şücâa ile onların sohbetinde bulunmuş" 00:38:38.360 --> 00:38:42.520 Sümme rahale ilâ Neysûbûr. "Sonra Nişâbur şehrine göçmüş." 00:38:42.840 --> 00:38:46.840 Eskiden ilim öğrenmek, yetişmek için böyle şehirden şehre giderlerdi. 00:38:47.200 --> 00:38:50.480 Ebû Hafs El Haddâd da onun yanında gitmiş. 00:38:51.000 --> 00:38:57.920 Ve sahibehû. "Onun sohbetine iltihak etti, ondan dersler dinlemeye başladı." 00:38:58.360 --> 00:39:04.200 Ve ehaze anhü tarîkatehû. "Tarikatini oradan aldı, oradan el aldı. 00:39:04.240 --> 00:39:14.760 Tarikat elini Ebu Hafs'dan aldı." Ve fi vaktihî. "Ebû Osman el-Hîrî'nin yaşadığı zamanda" 00:39:14.920 --> 00:39:21.920 Min evhadi'l-meşâyihi fî sîretihî. "Ebû Osman el-Hîrî hazretleri yaşamı, iç dünyası itibariyle 00:39:22.200 --> 00:39:28.120 şeyhlerin yegânesi idi, bir tane idi. Çok eşsiz muhteşem bir zâttı." 00:39:31.800 --> 00:39:36.800 Ve minhü'n-teşera tarîkatü't-tasavvufu bi Neysâbûr. 00:39:37.800 --> 00:39:42.400 "Nişâbur'da tasavvuf bundan doğdu, yayıldı." 00:39:42.240 --> 00:39:48.560 Bu mübarekler Horasan'da Nîşâbur'da bu işleri pişirdiler, olgunlaştırdılar, 00:39:48.760 --> 00:39:53.120 yetiştiler, talebe yetiştirdiler. Bunun sonucu ne oldu? 00:39:53.120 --> 00:40:00.560 Bunun sonucu Anadolu'nun fethi oldu, Osmanlı Devleti'nin kuruluşu oldu, 00:40:01.400 --> 00:40:05.920 müslümanların büyük devletler kurup, büyük zaferler kazanması oldu. 00:40:15.880 --> 00:40:20.800 Horasan'da yetiştiler, olgunlaştılar, Horasan erenleri oldular. 00:40:21.200 --> 00:40:25.800 Bir mübarek çıktı. Kim? 00:40:27.960 --> 00:40:32.800 Ahmed Yesevî hazretleri. "Hadi bakalım Anadolu tarafına..." diye yönlendirdi. 00:40:32.200 --> 00:40:38.400 Horasan'dan yetişen o ilim irfan kaynayan mânevî ilimler, 00:40:38.360 --> 00:40:41.400 güldür güldür Horasan'dan Anadolu tarafına aktı. 00:40:41.720 --> 00:40:44.240 Bu tarafların ârifleri yetişti. 00:40:44.360 --> 00:40:50.160 Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmîler, vesaire, ondan sonra tüm ahali tertemiz, sapasağlam, 00:40:50.480 --> 00:40:54.560 Allah'a tevekkül eden, mübarek insanlar olarak yetiştiler. 00:40:54.960 --> 00:40:58.680 Allah yolunda canını veren, Allah'ın dinine en güzel şekilde hizmet eden, 00:40:59.160 --> 00:41:05.840 en kıymeti vasıflara sahip insanlar imparatorlukları, devlet-i aliyyeleri kurdular. 00:41:07.280 --> 00:41:11.800 Onlar sebep oldu. Bütün bunlar, onların çalışmaları, öğretmeleri ile oldu.. 00:41:12.800 --> 00:41:20.000 Nişâbur'da tarikat bu zâttan intişar etti, yayıldı. Nişâbur'dan Türkiye'ye kim gelmiş? 00:41:20.280 --> 00:41:29.160 Hacı Bektâş-i Velî gelmiş, Nişâburlu. Büyük tesiri olan bir şahıs. 00:41:29.640 --> 00:41:34.480 Nişâbur'a yakın Merv şehrinden kim geldi? 00:41:34.520 --> 00:41:41.800 Mevlânâ hazretleri geldi; o da Osmanlı Devleti'nin mânevî temellerini hazırlayan çok büyük bir şahıs. 00:41:41.400 --> 00:41:45.560 Daha başka çok büyük şahıslar geldiler. İsimleri pek çok. 00:41:46.880 --> 00:41:54.880 Semi'tü Abdallahi'bne Muhammedi'bni Abdirrahmani'r-Râziyye yekûl. 00:41:56.400 --> 00:42:04.760 "Yazarımız 'Rey şehrinden, Abdurrahman oğlu Muhammed oğlu Abdullah'tan işittim ki' diyor." 00:42:06.120 --> 00:42:11.360 Lakîtü'l-Cüneyde. "Cüneyd-i Bağdâdî ile karşılaştım, tanıştım, görüştüm." 00:42:11.720 --> 00:42:16.160 Ve ruveymâ. "Ruveym hazretleri ile tanıştım, görüştüm." 00:42:16.440 --> 00:42:21.480 Ve Yûsüfe'bne'l-Hüseyn."Hüseyin oğlu Yusuf'la görüştüm." 00:42:21.920 --> 00:42:26.480 Ve Muhammede'bne Fazl. "Fazl oğlu Muhammed ile görüştüm." 00:42:26.760 --> 00:42:33.640 Ve Ebâ Aliyyini'l-Cûzcâniyye. "Cüzzecanlı Ebû Ali ile görüştüm." 00:42:33.800 --> 00:42:40.800 Ve gayrühum mine'l meşâyihı. "Büyük şeyhlerden bunlar ve daha başkalarıyla görüştüm, 00:42:40.960 --> 00:42:45.000 tanıştım, sohbetlerinde bulundum." 00:42:45.440 --> 00:42:51.560 Fe lem erâ ehaden a'rafe bi't-tarîki ila'l-lâhe azze ve celle min Ebî Osmân. 00:42:51.680 --> 00:42:59.720 "Azîz ve Celîl olan Allah'a giden yolu, Ebû Osman'dan daha iyi bilenini görmedim. 00:43:00.160 --> 00:43:03.800 Hepsini tanıdım; bana göre en iyi bileni bu zât." diyor. 00:43:09.720 --> 00:43:12.640 Demek ki çok mühim şahısları okuyoruz. 00:43:13.400 --> 00:43:17.480 Ebu'l-Hüseyin en-Nûrî de çok büyük bir zâttı, 00:43:17.600 --> 00:43:24.720 Ebü'l Osman-ı Hîrî de aynı şekilde çok yüksek vasıfları olan bir insanmış. 00:43:24.880 --> 00:43:30.440 Cüneyd-i Bağdâdî ile mukayese edilmek! Ne demek? Çok büyük bir sûfî imiş. 00:43:31.320 --> 00:43:33.560 Mâte Ebû Osmân bi Neysâbûra. 00:43:34.000 --> 00:43:44.360 "Ebû Osman Nişâbûr şehrinde, aslı Neyşâpur'dur, Arapça'da pe harfi yok, 00:43:44.560 --> 00:43:48.400 Araplar onun için 'Neysâbûr' diyor. Nîşâbûr şehrinde öldü." 00:43:48.640 --> 00:43:55.520 Hangi sene? Senete semânîne ve tis'îne ve mieteyn. "298 senesinde." 00:43:55.880 --> 00:44:00.400 Ve kezâlike semi'tü Muhammede'bne Ahmede'bni Hamdân yezküru zâlike. 00:44:01.480 --> 00:44:07.880 "Hamdan oğlu Ahmet oğlu Muhammed'den de böyle işittim." 00:44:09.000 --> 00:44:12.880 Yezkürü zâlike. "Bu tarihte öldüğünü o da söylüyordu." 00:44:12.920 --> 00:44:17.520 Ve kâle salleytü aleyhi. "Hatta ben namazında da bulundum." demiş. 00:44:17.720 --> 00:44:28.120 298 tarihinde vefat etmiş olan bir mübarek zâtın hayatıyla ilgili bilgilere başladık. 00:44:28.160 --> 00:44:33.680 Sayfa tamamlandı. Sağ olursak, selamette olursak, Allah nasip ederse, 00:44:33.880 --> 00:44:40.960 bu mübarek zâtın da hayatını, eserlerini ve sözlerini okumaya devam edeceğiz. 00:44:41.000 --> 00:44:43.000 Fâtiha-i şerîfe meâl besmele.