WEBVTT 00:00:00.160 --> 00:00:03.227 Esselamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekatühü. 00:00:03.240 --> 00:00:06.161 Allah'ın selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. 00:00:06.186 --> 00:00:09.586 Ve beşşirillezîneâmenû ve amilus-sâlihât. 00:00:10.200 --> 00:00:17.580 "Ey Resûlüm, iman edenleri ve salih amel işleyenleri de müjdele ki…" 00:00:17.699 --> 00:00:20.739 Ennelehümcennâtintecrîmintahtihe'l-enhâr. 00:00:20.856 --> 00:00:30.971 "onlar için aşağılarından, altlarından rmaklar akan cennetler var." buyruluyor. 00:00:31.360 --> 00:00:47.627 Yani, "Ey Resûlüm, kâfirlere cehennemin olduğunu söyle, mü'minlere de cennetin olduğunu müjdele!" diyor. 00:00:47.820 --> 00:00:59.420 Beşşere-yübeşşirü-tebşîren;bir şeyi haber vermek, bir kimseye tebliğ etmek, bildirmek mânasına gelir. 00:00:59.743 --> 00:01:09.620 Aslında beşere-beşâreten; sevinmek, sevinip, yüzünün derisi gerilip parıldamak, 00:01:09.660 --> 00:01:13.620 neşelenmek mânasına geliyor. 00:01:13.643 --> 00:01:18.637 Beşşere de; bir şey söylediği zaman kişinin yüzünde güller açtırmak, 00:01:18.740 --> 00:01:29.299 sevindirmek mânasına bir kelime ama beşşereArapça'da iki mânaya kullanılıyor: 00:01:29.568 --> 00:01:37.454 İyi insanlara iyi amellerinin, iyi işlerinin akıbetinde nail olacakları mükâfatları söyleyip, 00:01:37.479 --> 00:01:41.235 onları sevindirmek, müjdelemek mânasına geliyor. 00:01:41.260 --> 00:01:49.475 Ama kâfirler hakkında da beşşere-yübeşşirü-tebşir fiili kullanılıyor. 00:01:49.500 --> 00:01:52.580 Fe beşşirhümbi-azâbinelîm. 00:01:52.604 --> 00:01:54.804 Mesela bir âyet-i kerîmede buyruluyor ki: 00:01:54.940 --> 00:02:04.200 "O kâfirleri elim bir azaba uğrayacakları hususunda tebliğ et, uyar, bildir; yani azapla müjdele!" 00:02:04.870 --> 00:02:12.857 Biz "müjdele" sözünü, sadece iyi mânada kullanırız. Müjde deyince, muhakkak iyi bir haber gelecek. 00:02:12.943 --> 00:02:20.283 Onun için müjdele demek uygun olmuyor, "Tebliğ et, haberdar et, bildir!" mânası oluyor. 00:02:20.330 --> 00:02:28.465 Azabı söyleyecekse, "Azapla tebşir et; yani azabı tebliğ et, bildir, onlara bir azap gelecek. 00:02:28.636 --> 00:02:33.632 Anlatıver bakalım!" Tehdit gibi bir mâna oluyor. 00:02:33.835 --> 00:02:39.113 İyi bir şey söylenecekse beşşere-yübeşşirü, müjdelemek mânasına geliyor: 00:02:39.159 --> 00:02:44.130 "Müslümanları müjdele!" Burada cenneti Allah onlara verecek diye bildirdiği için, 00:02:44.177 --> 00:02:46.483 müjdeleme mânasına alınacak. 00:02:46.639 --> 00:02:52.236 Peygambersallallahu aleyhi ve sellemEfendimiz'in güzel vasıflarından, 00:02:52.462 --> 00:02:57.424 mükemmel vasıflarından bir iki tanesi de bu fiille ilgili. 00:02:57.495 --> 00:03:04.740 Mesela Peygamber Efendimiz'in bir vasfı Beşîr; yani müjdeleyici 00:03:04.849 --> 00:03:19.914 veyahut yüzü beşâşetli, beşâretli, sevinç veren, sevinç görüntüsünde olan mânasına. 00:03:19.939 --> 00:03:28.909 Bir de Peygamber Efendimiz'in Mübeşşir sıfatı var. O da, iyi insanlara mükâfatları müjdeleyici.d 00:03:29.237 --> 00:03:34.810 Mü'minlere "İmanınızda devam ederseniz, cennete gideceksiniz!" diye müjde verici. 00:03:34.888 --> 00:03:43.877 Kâfirlere de Münzir; "Başınıza felâket gelir, kâfirlikte kalmayın!" diye azabı inzar edici. 00:03:44.730 --> 00:03:50.433 Peygamber Efendimiz'in vazifesi icabı sahip olduğu sıfatlardan birisi de, mübeşşir. 00:03:50.534 --> 00:03:57.662 Bir sıfatı daha var Büşrâ... Sonunda ye ile yazılan elif-i maksûre var. 00:03:57.687 --> 00:04:04.660 Yani ye gibi yazılıyor, büşrî gibi yazılıyor; yukarıya çekme işareti var, büşrâ okunuyor. 00:04:04.238 --> 00:04:08.174 O da müjde demek. Peygamber Efendimiz'in bir sıfatı da müjde. 00:04:08.292 --> 00:04:15.532 Büşrâ Peygamber Efendimiz. Neyin müjdesi?.. Hz. İsa aleyhisselâm'ın müjdesi... 00:04:15.594 --> 00:04:21.711 Allah'ın mübarek, salih peygamberlerinden, kullarından bir mübarek kulu, 00:04:21.742 --> 00:04:25.796 peygamberlerinden bir peygamberi olan, bizim de sevdiğimiz, saydığımız, 00:04:25.820 --> 00:04:39.940 Meryem Validemizin oğlu Hz. İsa aleyhisselâm, bütün ömrü boyunca vaazlarında, nasihatlerinde, sözü getirip: 00:04:40.600 --> 00:04:44.600 "Ben vazifemi tam tamamlayamayacağım. 00:04:44.237 --> 00:04:49.812 Benden sonra peygamberlerin sonuncusu, ahir zaman peygamberi 00:04:49.890 --> 00:04:59.425 Ahmed isminde, Muhammed isminde bir peygamber gelecek!" diye etrafındakilere dâima, 00:04:59.909 --> 00:05:05.872 kendisinden sonra bir başka peygamberin geleceğini bildirmiş. 00:05:06.247 --> 00:05:10.162 İncil'de de bu hususta âyetler hâlen mevcut. 00:05:10.224 --> 00:05:17.712 Gelecek olan şahsın, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemEfendimiz olduğuna dair 00:05:17.978 --> 00:05:25.540 gerçeği kabul eden papazlar, piskoposlar, kardinaller, din adamları var. 00:05:25.117 --> 00:05:27.381 Onlar Müslüman olmuşlar. Tarihten biliyoruz. 00:05:27.500 --> 00:05:35.700 Mesela meşhur papaz AnselmoTurmedamüslüman olmuş, Abdullah et-Tercüman adını almış. 00:05:35.732 --> 00:05:45.614 Kendisinden ilim öğrendiği büyük bir alim, bir manastırın büyük papazı şöyle söylemiş: 00:05:45.715 --> 00:05:50.229 "Bu İncil'deki Paraklit kelimesinin medlûlü, 00:05:50.338 --> 00:05:55.970 kasdedilen kişi Hz. Muhammed'dir, müslümanların peygamberidir." 00:05:55.420 --> 00:06:01.940 Tarih boyunca, hem Peygamber Efendimiz'in zamanında, hem de Peygamber Efendimiz'den bugüne kadar geçen 00:06:02.610 --> 00:06:11.800 asırlar içinde, o âyetlerden, o müjdelerden, İncil'deki o ifadelerden Peygamber Efendimiz'in 00:06:11.630 --> 00:06:18.124 hak peygamber olduğunu anlayıp, İslâm'a giren, müslüman olan papazlar ve büyük alimler var. 00:06:18.260 --> 00:06:25.420 Onlardan bir tanesi de çok sevdiğim bir insan, Allah rahmet eylesin, Abdül-Mesih iken, 00:06:25.491 --> 00:06:34.497 müslüman olduktan sonra Abdül-Ehad ismini almış olan, Abdül-EhadDâvud isimli çok büyük bir alim. 00:06:34.567 --> 00:06:38.685 Birkaç kitap yazmış, Osmanlı harfleriyle de basılmış. 00:06:38.860 --> 00:06:44.980 Üzerinde ilahiyatçı kardeşlerimizin çalışması lâzım gelen kitaplar yazmış. 00:06:45.920 --> 00:06:49.397 Hayatı hakkında doktoralar yapılması gereken mühim bir şahsiyet. 00:06:49.580 --> 00:06:57.180 İlâhiyatçı kardeşlerim not alsınlar, bu Abdül-EhadDâvud'u tanısınlar, tanıtıcı çalışmalar yapsınlar! 00:06:57.508 --> 00:07:02.915 O da mesela, iki defa doktora yapmış Hıristiyanlık üzerine. 00:07:03.710 --> 00:07:08.420 Vatikan'da bulunmuş, İngiltere'ye gitmiş. İngilizce'si mükemmel, Farsçası mükemmel. 00:07:08.459 --> 00:07:12.346 İran'da üniversitede profesörlük yapmış. 00:07:12.460 --> 00:07:20.300 Çok yüksek bir şahıs. Arapça biliyor, Farsça biliyor, İngilizce biliyor, Latince biliyor, Yunanca biliyor... 00:07:20.409 --> 00:07:35.156 Bütün bu bilgisinin sonucunda, o Paraklit diye İncil'in Yunanca tercümesinde geçen zâtın 00:07:35.203 --> 00:07:41.832 Peygamber Efendimiz olduğunu kabul ederek; teslisin, yani Allah'a üç demenin doğru olmadığını, 00:07:41.857 --> 00:07:48.278 Allah'a oğul isnad etmenin doğru olmadığını beyan ederek hak dine, 00:07:48.632 --> 00:07:52.146 hak inanca, Allah'ın birliği inancına gelmiş. 00:07:52.264 --> 00:07:55.573 İsmini de ona göre anlamlı alıyor: Abdü'l-Ehad... 00:07:55.698 --> 00:08:00.553 Yani ehad olan, tek olan Allah'ın kulu mânasına geliyor. 00:08:00.647 --> 00:08:07.850 Abdü'l-Mesih iken, "Mesih'in kulu" iken değiştirmiş adını, Abdül-Ehad adını almış. Allah rahmet eylesin. 00:08:07.936 --> 00:08:13.730 Öyle mübarek, gerçeği kabul eden, teslim olan büyük alimlere sevgimiz, saygımız sonsuz. 00:08:13.816 --> 00:08:22.318 Hâlen yaşayan büyük alimler de var. Mesela, Fransız alimlerinden Prof. Dr. Moris Bükey... 00:08:22.369 --> 00:08:35.525 Mesela; büyük feylesof, hakîm, birçok eseri de Türkçe'ye çevrilen RoceGarudi… Böyle kimseler var. 00:08:35.947 --> 00:08:42.533 Hz. İsa, "O peygamber gelecek!" diye müjde verdiği için, 00:08:42.558 --> 00:08:45.214 Peygamber Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki: 00:08:45.230 --> 00:08:50.402 "Ben, dedem İbrâhimaleyhisselâm'ın duasıyım..." 00:08:50.572 --> 00:08:58.820 İbrahim aleyhisselâm, İsmail aleyhimüssalâvâtüvetteslîmâtküçük çocukken, 00:08:58.200 --> 00:09:03.799 hanımını ve O'nu Mekke'ye bıraktığı zaman, elini açtı, dua etti: 00:09:03.824 --> 00:09:08.936 "Yâ Rabbi! Bunların içinden bir peygamber getir..." diye… 00:09:08.961 --> 00:09:12.623 Peygamber Efendimiz'in gelmesini dua ile istedi. 00:09:12.857 --> 00:09:19.489 "Ben zürriyetimden bir kısmını bu ekin bitmez, bu taşlar arasındaki vadiye 00:09:19.525 --> 00:09:25.640 senin emrin üzerine bıraktım yâ Rabbi! Biliyorum ki bunlar burada üreyecekler, çoğalacaklar. 00:09:25.718 --> 00:09:32.362 Sen bunları bol bol rızıklarla, meyvelerla rızıklandır yâ Rabbi! 00:09:32.549 --> 00:09:40.654 Ve onların içinden onlara senin âyetlerini okuyan Kur'ân-ı Kerîm'i tebliğ edecek olan, 00:09:40.724 --> 00:09:46.858 onları doğru yola çağıracak olan bir peygamber ba'seyle, gönder, çıkart..." dedi. 00:09:46.882 --> 00:09:49.712 Zâten Allah'ın bildirmesiyle, çıkacağını biliyor. 00:09:49.743 --> 00:09:55.295 Onun için, çocuğunun bir kısmını oraya getirdi, iskân etti, yerleştirdi. 00:09:55.553 --> 00:10:02.484 O zaman dua etmesi dolayısıyla Peygamber Efendimiz, 00:10:02.521 --> 00:10:06.582 "Dedem İbrahim aleyhisselâm'ın duasıyım; yani o dua ettiği kişiyim." diyor. 00:10:06.684 --> 00:10:10.120 "Ve İsa aleyhisselâm'ında büşrâsıyım, müjdesiyim." 00:10:10.356 --> 00:10:17.546 Onun için, Peygamber Efendimiz Hz. İsa aleyhisselâm'ın müjdelediği müjdedir. 00:10:17.812 --> 00:10:22.798 Bizim için de müjdedir. Ne mutlu bize ki, onun ümmetiyiz! 00:10:22.938 --> 00:10:29.682 İşte beşşir emri, kâfirler cehenneme girecek, onu tebliğ et; 00:10:29.767 --> 00:10:33.800 bir de mü'minlere müjdele mânasına kullanılıyor. 00:10:33.110 --> 00:10:40.396 Burada müjdele tercümesi çok yakışıyor, uygun düşüyor. Tebliğ et mânası da doğru. 00:10:40.420 --> 00:10:43.300 "Müslümanlara da cennete gireceklerini, 00:10:43.353 --> 00:10:49.298 onlara cennetlerin verileceğini tebliğ et, bildir!" mânası; o da güzel. 00:10:49.340 --> 00:10:56.600 Bu âyet-i kerîmede Rabbimiz, kimlere cenneti vereceğini bildiriyor: 00:10:56.600 --> 00:11:06.620 Ve beşşirillezîneâmenû ve amilu's-sâlihâti."İman edenleri ve salih ameller işleyenleri müjdele!" buyuruyor. 00:11:06.700 --> 00:11:14.380 Demek ki, insan iman edecek, mü'min olacak, kâfir olmayacak... 00:11:14.380 --> 00:11:23.140 Allah'a, peygamberine, kitabına, âhiret gününe, öldükten sonra dirilmeye, kadere inanacak; 00:11:23.180 --> 00:11:32.980 imanı tamam olacak ama, iman edip yan gelip yatmayacak, iman edip oturmayacak. 00:11:33.600 --> 00:11:34.200 Ne yapacak?.. 00:11:34.180 --> 00:11:40.940 Ve amilü's-sâlihât."İmanının gereği icraatı, faaliyeti yapacak, salih ameller işleyecek." 00:11:40.980 --> 00:11:47.460 Hem de güzel işler yapacak, salih ameller, iyi icraat yapacak. 00:11:47.620 --> 00:11:53.200 Ömrünü boşa geçirmeyecek, faydalı geçirecek, Allah'ın rızasına uygun geçirecek. 00:11:53.600 --> 00:11:58.420 Cihadla geçirecek, mücadeleyle geçirecek, mücâhedeyle geçirecek... 00:11:58.380 --> 00:12:04.600 Hayrı tutup, hakkı tutup yükseltmek için uğraşmakla, 00:12:04.180 --> 00:12:09.260 şerrin önünü kesip engellemekle, zahmet çekmekle geçirecek. 00:12:09.340 --> 00:12:16.940 Boş durmayacak. Müslüman cevval, fa'al insan demek. Salih ameller de işleyecek. 00:12:17.660 --> 00:12:25.780 İtikad kitaplarımızdan biliyoruz ki, iman başkadır, amel başkadır. 00:12:25.860 --> 00:12:30.600 Yani amel işlemekle bir insan kâfir olur mu? 00:12:30.380 --> 00:12:42.140 "Hocam şu adam, hem müslümanım diyor, hem de günahları işliyor, ibadetleri yapmıyor... 00:12:42.180 --> 00:12:46.340 Şimdi bu adam kâfir mi?"Değil. Kusurlu müslüman, hatalı müslüman... 00:12:46.380 --> 00:12:51.780 Yanlış yolda yürüyen, ömrünü yanlış geçiren, kendisini tehlikeye atan, 00:12:51.820 --> 00:12:56.900 nefsine zulmeden, böylece kendi nefsine kötülük eden zavallı bir insan... 00:12:56.940 --> 00:13:01.940 O zavallıya ne yapılır?.. Acınır. Acınan insana ne yapılır?.. Yardım edilir. 00:13:01.980 --> 00:13:07.580 Böyle insanlara, yani çevremizdeki mü'min olup da; müslüman anneden, babadan gelmiş, 00:13:07.660 --> 00:13:13.460 kendisi de mü'minama, dininin gereğini yapmayan insanlara acıyacağız, 00:13:13.500 --> 00:13:18.980 yardımcı olacağız, anlatacağız, öğreteceğiz. Allah'ın âyetlerini bildireceğiz, tebliğ edeceğiz. 00:13:19.200 --> 00:13:24.380 Peygamber Efendimiz de tebliğ etmiş. Kendisi hür, nasıl isterse öyle yapacak. 00:13:24.540 --> 00:13:33.740 O zaman âhirette, ne ettiyse ettiğini bulacak; ne ekti ise ektiğini biçecek. 00:13:33.820 --> 00:13:38.780 Dünyada ektiğini âhirette biçecek. 00:13:38.940 --> 00:13:48.600 "İmanları varsa, bir de salih amel işlerlerse, onları cennetle müjdele!" diyor 00:13:48.140 --> 00:13:53.500 Allahu Teâlâ hazretleri "İman edenleri cennetle müjdele!" diye kesmedi, 00:13:53.740 --> 00:13:57.740 imanın arkasından bir de,ve amilu's-sâlihâti buyurdu. 00:13:57.860 --> 00:14:04.140 "Salih ameller işleyenleri cennetle müjdele!" dedi. 00:14:04.220 --> 00:14:12.260 Burdan anlıyoruz ki, iman eden insanın aynı zamanda, imanına göre amel-i salih işlemesi lâzım! 00:14:12.340 --> 00:14:18.980 Çok önemli, bunun altını çizmek lâzım! Bunu insanın alnına, kafasına nakşetmesi, 00:14:19.600 --> 00:14:26.340 hatırına, gönlüne yazması, aklından hiç çıkartmaması, unutmaması gerekiyor. 00:14:26.460 --> 00:14:32.300 "Allah Gafûr'dur, Rahîm'dir." Evet, tamam, hepimiz kabul ediyoruz affeder. 00:14:32.340 --> 00:14:38.540 Affeder ama bile bile günahta ısrar edene de büyük ceza verir. 00:14:38.700 --> 00:14:44.300 Bile bile günahta ısrar edenin de başına neler geleceğini, hadîs-i şerîflerde bildiriyor. 00:14:44.340 --> 00:14:50.820 Sonunda ayağı kayıp, imanını bile koruyamayıp, son nefeste imansız bile gidebilir. 00:14:50.820 --> 00:14:54.600 Öyle günahta ısrar etmek tehlikeli bir şey! 00:14:54.140 --> 00:14:59.860 Demek ki iman edeceğiz, bir de faal müslüman olacağız. 00:14:59.940 --> 00:15:05.380 Ölü müslüman, uyuşuk müslüman, uykuda müslüman, uyuyan müslüman, 00:15:05.460 --> 00:15:10.260 gâfil müslüman, câhilmüslüman, tembel müslüman olmayacağız. 00:15:10.500 --> 00:15:17.820 Ve amilus-sâlihât. Amile-ya'melü; iş işlemek, bir faaliyet yapmak, bir işi yapmak demek. 00:15:17.900 --> 00:15:25.660 Amilû, iş yapıyorlar, bir iş yapıyorlar. Es-sâlihât. Saleha-yeslühu; 00:15:25.700 --> 00:15:30.100 bir şeyin iyi olması, uygun olması, güzel olması demek. 00:15:30.420 --> 00:15:33.300 Salih de, güzel olan şey demek. 00:15:33.540 --> 00:15:40.300 Bunun sonuna tâ-yı nakliye gelmiş, sâlihah olmuştur. 00:15:40.340 --> 00:15:48.620 O zaman bu sıfat iken, iyi olan şey mânasındayken amel-i salihmânasına isim olmuş. 00:15:48.620 --> 00:15:57.220 Yani yapılan iyi iş ve icraat demek. Demek ki iyi iş ve icraatı da işleyecek. 00:15:57.420 --> 00:16:04.420 İyi iş ve icraat nedir? Bir kere namazdır; beş vakit namaz kılacak... Oruçtur; orucunu tutacak... 00:16:04.500 --> 00:16:10.380 Zekâttır; malının zekâtını uygun yerlere verecek, Allah'ın bildirdiği yerlere... 00:16:10.460 --> 00:16:20.980 Parası varsa, hacca gidecek. Allah'ın Kur'ân-ı Kerîm'de emrettiği olumlu emirleri yapacak. 00:16:21.600 --> 00:16:25.600 Yasakları da, olumsuz, "Yapmayın" dediği şeyleri de bırakacak. 00:16:25.100 --> 00:16:29.980 Yalan söylemeyecek, içki içmeyecek, kumar oynamayacak, zina etmeyecek, 00:16:30.600 --> 00:16:40.220 gıybet etmeyecek, dedikodu yapmayacak. Yani günahların her çeşidinden kaçınacak. 00:16:40.220 --> 00:16:53.900 Sâliha, sâlihât diye çoğul oluyor. İyi iş, hayırlı iş, güzel iş, Allah'ın sevdiği güzel icraat. 00:16:53.940 --> 00:17:02.700 Güzel icraat, kalben olur; hüsnüzan etmek gibi, gönlünden güzel şeyler geçirmek, 00:17:02.820 --> 00:17:08.980 bir kimseye iyilik yapmak isteği gibi, niyetinin halis olması gibi... 00:17:09.100 --> 00:17:12.180 Bedenî olur; namaz gibi, hac gibi... 00:17:12.300 --> 00:17:18.340 Mâlî olur; zekât gibi, sadaka gibi, fıtır gibi, hayır hasenât gibi. 00:17:18.820 --> 00:17:28.500 Böyle hem iman edip hem güzel işleri yapanlara Allah neyi verecek? 00:17:28.620 --> 00:17:44.200 Enne, bağlaç gibi "ki" mânasına. "Müjdele ki", lehümcennâtin "onlara cennetler var, 00:17:44.140 --> 00:17:54.220 onlar cennetlere sahip olacaklar."Cennât, cenne edatının muahhar mübtedası. 00:17:54.260 --> 00:18:02.460 İsim cümlesinin başına geliyor bu inne ve enne. Lehüm de cârmea'l-mecrur, haber yerine geçiyor. 00:18:02.626 --> 00:18:15.346 Yani, ennecennâtinlehüm demek ama enne, mübteda muahhar, haber mukaddem gelmiş. 00:18:15.540 --> 00:18:27.600 "Müjdele ki onlar için cennetler olacak, onlar cennetlere âhirette sahip olacaklar." 00:18:27.100 --> 00:18:36.580 Cennet kelimesi, kelimenin kökeni olarak masdarbinâ-i merredir. Cenne, bir şeyi örtmek demek. 00:18:36.540 --> 00:18:40.600 Mesela: Fe lemmâcennealeyhi'l-leylü. 00:18:40.460 --> 00:18:45.700 "İbrâhimaleyhisselâm'ın üstünü gecenin karanlığı örttüğü zaman, yani gece geldiği zaman, 00:18:45.780 --> 00:18:52.600 gece onun üstünü karanlığıyla kapladığı zaman..." Burada cenne, örtmek demek. 00:18:52.260 --> 00:18:58.460 Cennet de bu kökten, örtmek kökünden çıkmış bir kelime; örtüş demek. 00:18:58.660 --> 00:19:11.260 Bu cenne, örtmek masdarından, fiilinden çıkan kelimelerde hep böyle gizli, örtülü mânası vardır. 00:19:11.380 --> 00:19:18.660 Mesela, cin diyoruz, insüvel-cin... 00:19:18.860 --> 00:19:22.500 Cin kelimesi de bu kökten gelme, o da görünmeyen varlık demek oluyor. 00:19:22.540 --> 00:19:26.900 Örtülü, göz görmüyor yani. İnsanı görüyorsun karşında; 00:19:26.980 --> 00:19:35.180 Ahmed gelmiş, Mehmed gelmiş, Hasan gelmiş, Ali gelmiş... Görüyorsun kapıda, karşıdan geliyor. 00:19:35.260 --> 00:19:40.660 Ama cin, şeytan insanın etrafında dolaşıyor, içine giriyor çıkıyor, görülmüyor. 00:19:40.700 --> 00:19:53.260 Onun için cin denmiş, görülmeyen varlık demek. Sonra cinnet kelimesi var. 00:19:53.340 --> 00:20:02.380 Adam cinnet getirdi. Yani ihtiyarladı, çok üzüldü derken... Cinnet ne demek? 00:20:02.460 --> 00:20:11.940 Aklın örtülmesi, perdelenmesi yani mecnun olmak, delirmek mânasına. O da bu kökten. 00:20:12.140 --> 00:20:21.900 Cennet bir örtüş mânasına, masdarbinâ-i merre. Buradan bir isim olmuş. 00:20:22.200 --> 00:20:31.780 Araplar içi ağaçlarla, bitkilerle gayet dolu olup, zemini görünmez, iç içe otlar girmiş, 00:20:31.940 --> 00:20:40.200 ağaçlar kaplamış, bağ ve bahçeye, bostana cennet derler. 00:20:40.140 --> 00:20:49.860 Onun için böyle ağaçlık yerlere, maddî yerlere de cennet kelimesi kullanılıyor. 00:20:49.900 --> 00:20:55.260 Mesela Cennetü'l-Muallâ; Mekke'nin kabristanının adı. 00:20:55.460 --> 00:21:02.200 Mesela, Cennetül-Bâki'; Medine, Bakîu'l-Garkad kabristanının adı. 00:21:02.600 --> 00:21:07.100 Yâni böyle örtülü ağaçlıklı bitkili yer demek. 00:21:07.140 --> 00:21:11.420 İçinde ağaç pek görünmüyor ama, eskiden herhalde 00:21:11.500 --> 00:21:15.860 Peygamber Efendimiz'inhadîs-i şerîflerine dikkat eden insanlar, kabirlerinin başlarına 00:21:15.860 --> 00:21:18.315 belki bizim memlekette olduğu gibi ağaçlar dikiyorlardı. 00:21:18.340 --> 00:21:21.700 Belki bir zamanlar orası da öyle bağ bahçe gibiydi. 00:21:21.940 --> 00:21:42.260 Cennet, böylece bağ, bostan, bahçe demekken, âhirettemü'minlerin gideceği dârus-sevap, 00:21:42.340 --> 00:21:52.620 yani sevaplarının mükâfatı olarak gideceği ebedi saadet yurdunun adı olmuştur. 00:21:52.860 --> 00:22:02.180 Cennet denilince, cehennemin karşıtı olarak mü'min kulların gideceği yer mânasına gelmiştir. 00:22:02.300 --> 00:22:13.780 Bir de oradaki her kişiye birer cennet verilecek. Yani kendilerinin özel cennetleri olacak. 00:22:13.860 --> 00:22:17.940 Ennelehümcennâtin. "Onların cennetleri olacak." 00:22:18.380 --> 00:22:22.740 Yani her kişinin kendisinin bağı bostanı, cennet bahçesi olacak. 00:22:22.780 --> 00:22:32.380 Ama bir de cehenneme karşı olarak geçen saadet diyarına, 00:22:32.380 --> 00:22:38.140 Allah'ın lütfuyla kullarını mükafatlandırdığı tarafa da cennet deniliyor. 00:22:38.340 --> 00:22:43.540 İman edip salih amel işleyenler bu cennetlere girecek. 00:22:43.580 --> 00:22:47.980 Pekiyi, iman etse de salih amel işlemese, günah işlese ne olacak? 00:22:48.620 --> 00:22:51.460 Onlar da cehennemde milyonlarca sene yanacaklar. 00:22:51.660 --> 00:22:58.872 Yani, yanmaya razı olmak akıl kârı değil, yanmamaya çalışmak lâzım. 00:22:58.897 --> 00:23:01.350 Cehenneme hiç düşmemeye çalışmak lâzım. 00:23:01.375 --> 00:23:11.633 Çünkü bir düşenin oradan çıkması için milyonlarca sene yanması gerekiyor. 00:23:11.658 --> 00:23:17.693 Onun için doğrudan doğruya cennete girmeye çalışmak, 00:23:17.760 --> 00:23:24.720 ona göre kendimizi ayarlamak, ona göre iman edip salih ameller işlemek lâzım! 00:23:24.880 --> 00:23:31.440 Mü'minlere o kadar büyük cennetler verilecek ki; 00:23:31.440 --> 00:23:38.935 Ennelehümcennâtin"Onların, o mü'minlerin orada cennetleri olacak." 00:23:38.960 --> 00:23:45.815 En aşağı rütbedeki, en aşağı mertebedeki cennetlik kişinin, yani Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: 00:23:45.840 --> 00:23:51.815 Cennete en sonuncu giren insan ne zaman girecek? 00:23:51.840 --> 00:23:56.200 Mü'minlerin en mükemmelleri, Peygamber Efendimiz en başta girecek, 00:23:56.240 --> 00:24:00.320 ondan sonra enbiyâ, mürselîn, salihîn, mukarrabîn… 00:24:00.440 --> 00:24:08.550 Onlar girdikten sonra dereceleri üzere şehitler, alimler vs. girecek. 00:24:08.800 --> 00:24:14.920 Ondan sonra, salih ameli kötülüklerine galip olanlar girecek. 00:24:14.960 --> 00:24:23.466 Zerre kadar da olsa hayrı baskın oldu mu, o zaman cennete girecek. 00:24:23.491 --> 00:24:31.535 Seyyiatı hasenâtından çok olanlar da, cezayı çekmek için mü'min de olsa cehenneme atılacak. 00:24:31.560 --> 00:24:35.200 Cehenneme atılacak, milyonlarca sene yanacak. 00:24:35.280 --> 00:24:40.800 Ama sonra, onlar cehennemden çıkıp, tekrar cennete girecekler. 00:24:40.960 --> 00:24:49.680 İşte o en son cehennemden çıkıp, en son cennete giren kimseden 00:24:49.960 --> 00:24:53.960 sonra cehennemden çıkarılıp da cennete gidecek kimse kalmayacak. 00:24:54.000 --> 00:24:59.960 O zaman cehennemin kapıları kapatılacak, mühürlenecek. 00:25:00.240 --> 00:25:10.200 Böyle çaprazlama kalın şeylerle, kapılar hiç açılmayacak şekilde iptal edilecek. Cehennem ehline de: 00:25:10.320 --> 00:25:18.720 "Siz kâfirler burada ebedi kalın bakalım!" denilecek. Ölmek de yok orada, sürekli azap çekecekler. 00:25:18.760 --> 00:25:21.440 Mü'minler de cennete girdiği zaman, Allah onlara: 00:25:21.480 --> 00:25:28.600 "Ey mü'minler, cennette safa sürün, burada ebedi kalın!" diyecek. 00:25:28.640 --> 00:25:30.920 Onlar da cennette ebedi kalacaklar. 00:25:31.120 --> 00:26:44.600 İşte en son giren de dahil tüm mü'minler çok büyük, çok geniş cennetlere sahip olacaklar. Allah hepimizi doğrudan doğruya, cehenneme düşmeden cennete girenlerden eylesin... Âyet-i kerîmenin devamında cennetin bazı sıfatları anlatılıyor. Kur'ân-ı Kerîm'de cennetle ilgili, cennetlerle ilgili nice nice âyetler var. 00:26:44.760 --> 00:27:01.800 Bu ayette de ağzımızın tadı gelsin ve iştahımız, şevkimiz artsın diye cennet anlatılıyor. 00:27:01.285 --> 00:27:04.318 tecrî min tahtihâl enhâr 00:27:04.560 --> 00:27:12.840 Cennâtin. "Öyle cennetler ki..." Cennât, nekre gelmiş, nekreden sonra bir cümle gelirse sıfat cümlesi deniliyor. 00:27:12.840 --> 00:27:19.560 Yani bu cennetlerin nasıl cennetler olduğunu tavsif eden bir cümlecik başlıyor burada: 00:27:19.601 --> 00:27:24.800 Tecrîmintahtihe'l-enhâr. "Onların altlarından nehirler akıyor." 00:27:24.920 --> 00:27:31.935 Taht, Arapça "alt" demek. Yani taht deyince, tahtihâ deyince, 00:27:31.960 --> 00:27:39.960 Türkçe'deki ahşap, odun mânasına tahta gibi bir şey anlaşılmasın. Taht, altında demek. 00:27:40.800 --> 00:27:47.520 Mesela, İstanbul'da toptancı dükkanlarının olduğu bir semtin adı, Tahtakale. 00:27:47.600 --> 00:27:54.440 Oranın asıl adı, Tahte'l-Kal'ah; yani kalenin alt tarafı, kalenin aşağı tarafındaki mahalle demek. 00:27:54.520 --> 00:27:58.535 Yoksa tahtadan yapılmış kale demek değil. 00:27:58.560 --> 00:28:14.400 Tecrîmintahtihâ. "Onların aşağılarından, yani cennetlerin altlarından nehirler cereyan ediyor, akıyor." 00:28:14.560 --> 00:28:22.000 Öyle cennetler ki, o kadar geniş ki, o cennetlerin, bahçelerin ağaçlarının altından nehirler akıyor. 00:28:22.400 --> 00:28:29.000 Müfessirler bu tahtihâ'dan maksat, tahteeşcârihâ ve tahtegurafihâdemiş. 00:28:29.200 --> 00:28:35.150 Yani, cennetin o sık ağaçlıklarının ve köşklerinin altından ırmaklar akıyor. 00:28:35.400 --> 00:28:39.720 Cennette bunlara öyle köşkler verilecek ki, kimisinin yetmişbin odası olacak. 00:28:39.800 --> 00:28:47.495 Hepsi müzeyyen, mükellef, dayalı, döşeli odalar. Hepsinde gönlün sevdiği her şey var. 00:28:47.520 --> 00:28:56.560 O köşklerin aşağılarından, o ağaçların altından ırmaklar akacak, nehirler akacak. 00:28:56.600 --> 00:29:04.560 Yani küçük derecik değil; güldür güldür nehir adına layık olan şeyler akacak. 00:29:04.640 --> 00:29:14.279 Cennetteki nehirlerden neler aktığını ilerideki âyet-i kerîmelerden biliyoruz: 00:29:14.320 --> 00:29:27.120 Fîhâenhârunminmâin gayri âsin. "Cennet nehirlerinin bazılarından tertemiz sular akacak." 00:29:27.440 --> 00:29:44.200 Ve enhârunminlebeninlemyetegayyerta'muhû. "Bazılarından taze ve asla tegayyur etmeyen, tadı bozulmayan, ekşimeyen sütler akacak." 00:29:44.280 --> 00:29:49.800 Hani dünyada bir güzel mesire yerini anlatırken; 00:29:49.840 --> 00:29:53.920 "Aman Efendim manzarası çok güzel, âb u havası çok latîf." deniliyor. 00:29:53.960 --> 00:29:59.360 Havası çok güzel, suları çok tatlı... "Aman ver bakayım bir bardak su, içeyim!" diyorsun. 00:29:59.640 --> 00:30:05.000 Suyu bir içiyorsun; "Yâhu bu çok halis, çok güzelmiş, Hamidiye suyu mu, 00:30:05.000 --> 00:30:08.520 Hünkâr suyu mu, ne suyu bu efendim?" diye soruyorsun. İstanbul'un çok meşhur suları var. 00:30:08.760 --> 00:30:14.840 Türkiyemizin Niksar'dan, Toroslar'dan gelme çok güzel suları var. 00:30:14.920 --> 00:30:19.440 Kar suları süzülmüş, toprağın altında pırıl pırıl çok lezzetli sular. 00:30:19.520 --> 00:30:24.720 Yani kaba değil, acı değil, tatlı sular. Suyun da güzeli seviliyor, isteniyor. 00:30:24.800 --> 00:30:29.360 Ve bazen de, hiç bir meşrubat, o suyun verdiği lezzeti insana vermiyor. 00:30:29.480 --> 00:30:32.440 Cennette işte öyle tertemiz su nehirleri olacak. 00:30:32.560 --> 00:30:40.360 Ehl-i cennet bu cennet sularından içecekler, nehirlerinde yıkanacaklar. 00:30:40.440 --> 00:30:52.160 Sonra süt nehirleri akacak. Enhârunminaselinmusaffâ. Asel, bal demek. 00:30:52.360 --> 00:31:01.760 Musaffâaselden, sâfîleştirilmiş baldan; yani mumundan, peteğinden süzülmüş, sâfî. 00:31:01.760 --> 00:31:05.760 "Süzme bal nehirleri de olacak." 00:31:06.800 --> 00:31:17.400 Ve enhârunminhamrin lezzetin li'ş-şâribîn "İçenlere çok lezzet veren cennet şarabı akan nehirler..." 00:31:17.680 --> 00:31:23.320 Cennet şarabı deyince, alkollü içki mânasına değil. Şarap, meşrubat demek. 00:31:23.480 --> 00:31:34.560 Şerâbentahûrâ... Tahûr, çok temiz demek. Dehirsûresinde böyle, tahûran sıfatıyla tavsif ediliyor: 00:31:34.760 --> 00:31:37.800 Ve sakâhümrabbühümşerâbentahûrâ."Rableri onlara tertemiz içecekler içirir." 00:31:37.800 --> 00:31:43.320 Öyle bir meşrubat ki, tertemiz… Dünyadaki içkiyi içiyorsun, miden bozuluyor, 00:31:43.345 --> 00:31:48.640 karaciğerin tahrib oluyor, aklın gidiyor, hastalık geliyor. 00:31:48.760 --> 00:31:58.550 Sonunda da insan ayyaş, sarhoş oluyor. Aynı zamanda sıhhat bakımından bitkin, perişan oluyor. 00:31:58.800 --> 00:32:05.800 İyi değil. Ama cennetin şarabı, şerâbentahûrâ... Böyle ırmaklar akacak herkesin cennetteki yerinden. 00:32:06.400 --> 00:32:09.840 Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hadîs-i şerîfte buyurmuş: 00:32:10.160 --> 00:32:18.960 Enneenhârehâtecrî fî gayrı ühdûd."Cennetin ırmakları böyle nehir yataklarından 00:32:19.000 --> 00:32:26.400 filân akma değil, nehrin yatağı olmadan, şarıl şarıl Allah akıtacak." 00:32:26.240 --> 00:32:39.880 Kevser şarabını biliyorsunuz. İki tarafında inciden çadırlar, kubbeler olacak; içi boş... 00:32:40.800 --> 00:32:47.720 Mü'min kullar oralarda kevser şarabını içince şâd olacaklar, memnun ve mesrur olacaklar. 00:32:48.000 --> 00:32:52.520 Bir kere cennetlere sahip olacaklar. 00:32:52.560 --> 00:32:58.880 O cennetlerin artık bitkilerinin, çiçeklerinin, renklerinin, kokularının; 00:32:59.400 --> 00:33:10.360 o ağaçların, meyvelerinin görünüşünün güzelliğine doyum olmaz. 00:33:10.520 --> 00:33:19.520 Avustralya'da Türkiye'de görmediğim çok çeşitli ağaçlar var; tepeden tırnağa çiçek açıyor. 00:33:19.600 --> 00:33:25.320 Hani bizim leylakların veya erguvanların çiçek açtığı gibi. Böyle çok çeşitli ağaçları getirmişler. 00:33:25.320 --> 00:33:29.320 İklim de mülâyim, ılıman. Çok güzel çiçekler açıyor. 00:33:29.360 --> 00:33:36.720 Artık o cennetin ağaçları, yani mü'minlerin cennetlerinin ağaçlarının güzelliği tariflere sığmaz. 00:33:36.840 --> 00:33:42.440 Meyveleri tariflere sığmaz, nehirlerin güzelliği tariflere sığmaz. 00:33:42.520 --> 00:33:49.800 Şöyle ağaçların altında gölgelenmiş, göllenmiş, tertemiz, dibi görünen suları düşünün... 00:33:49.200 --> 00:33:53.920 Dünyada insanın kendisine mahsus arazisinde böyle bir şeyi olsa, ne kadar sevinir. 00:33:53.960 --> 00:33:58.120 Bunların hepsi olacak. Sonra, bundan başka; 00:33:58.240 --> 00:34:02.120 Küllemârüzikûminhâminsemeretinrızkâ. 00:34:02.200 --> 00:34:14.160 "Cennette rızk olarak kendilerine, nimet olarak, ikram olarak, bir meyvedan bir ikram olunduğu zaman…" 00:34:14.400 --> 00:34:28.360 Salih amel sahibi o mü'minlere 'Buyrun, yiyin efendim!' diye cennette meyve cinsinden bir şeyler nimet olarak ikram olunduğu zaman... 00:34:28.480 --> 00:34:31.000 Küllemâ. "O vakit ki…" demek. 00:34:31.360 --> 00:34:37.240 Mihrabların üzerine şu âyet-i kerîmeyi yazıyorlar: KüllemâdehalealeyhâZekeriyye'l-mihrâbe. 00:34:37.480 --> 00:34:42.720 Genelde burda bırakıyorlar. Bazıları da doğru olarak altını tamamlıyor: Vecedeindehârızkâ. 00:34:44.400 --> 00:34:48.960 Orada ki küllemâ"o vakit ki..." demek. 00:34:49.280 --> 00:35:14.480 Mihraptaki küllemâ ile alakalı geçen âyet-i kerîmenin açıklaması da şöyle: 00:35:14.560 --> 00:35:19.200 KüllemâdehalealeyhâZekeriyye'l-mihrâbe. 00:35:19.400 --> 00:35:26.800 Zekeriyyâaleyhisselâm, Meryem Vâlidemizin ibadetgâhına, o ayrı odaya, 00:35:26.880 --> 00:35:35.440 hiç kimsenin giremediği müstesnâ ibadet yerine, yiyecek filân götürmek için giriyordu. 00:35:35.560 --> 00:35:40.760 Kapıları kapalı, yüksek bir yer, kimsenin gelemediği bir yer. 00:35:40.800 --> 00:35:59.720 Meryem Validemiz, Zekeriyyâaleyhisselâm'ın hanımının yeğeni oluyor. Onun yanına giriyordu: 00:35:59.920 --> 00:36:03.640 "Meryem, kızım, sana yiyeceğini, suyunu getirdim." diyecek ama anahtarla 00:36:03.820 --> 00:36:11.720 kapıyı açıp içeri girdiği zaman; vecedeindehârızkâne zaman oraya girse, bakıyordu ki 00:36:11.760 --> 00:36:18.438 Meryem Validemiz'in yanında dünya nimetlerine benzemeyen güzel güzel meyveler, nimetler... 00:36:18.463 --> 00:36:23.840 O mevsimde oralarda olmayan, türlü türlü rızıklar görüyordu. Ve soruyordu: 00:36:23.880 --> 00:36:30.600 Kâleyâmeryemüennâlekihâzâ. "Yâ Meryem, kızım, bunlar sana nerden geliyor? 00:36:30.720 --> 00:36:37.400 Kâlet hüve minindillâh. "Allah kendi ind-i ilâhîsinden bana ikram olarak gönderiyor." 00:36:37.120 --> 00:36:39.600 "İnnallâheyerzuku men yeşâübi-gayri hisâb." 00:36:39.640 --> 00:36:44.360 Allah böyle dilediği, sevdiği kullarını hiç kimsenin 00:36:44.440 --> 00:36:51.520 hesabına, aklına sığmayacak şekilde, kerâmeten böyle rızıklandırır." deniliyor. 00:36:51.640 --> 00:36:57.126 Yâni, Küllemâruzikûminhâminsemeretinrızkâ. 00:36:57.151 --> 00:37:07.775 "Ordan meyve cinsinden bir şey kendilerine rızık olarak, nimet olarak ikram edildiği zaman;o vakit ki, o ikram edilir. 00:37:07.800 --> 00:37:21.760 "Kâlû. "Diyecekler ki…" Hâzellezîrüziknâminkabl. "Bu daha önce bize ikram olunan gibi." 00:37:21.800 --> 00:37:31.880 Ve ü'tûbihîmüteşâbihâ. "Kendilerine bu müteşâbih olarak gösterilecek." deniliyor. 00:37:31.880 --> 00:37:47.520 Alimlerminkablu, yani "daha önceden" sözünde çeşitli açıklamalar yapmışlar. 00:37:47.640 --> 00:38:03.680 Bazıları: Rüziknâminkablifi'd-dünyâ "Dünyadayken bize verilen meyvelere benziyor bunlar" diye izah etmiş. 00:38:03.800 --> 00:38:09.400 Bazıları da şöyle izah etmiş: 00:38:10.280 --> 00:38:17.440 Mislüllezîkânebi'l-ems. "Daha evvel, dün ikram edilenlere benziyor!" diyecekler ama 00:38:17.640 --> 00:38:20.760 hiçbir gün bir öncekinin tadında olmayacak. 00:38:20.920 --> 00:38:25.680 Benzeyecek ama, tadı, lezzeti şahâne farklı olacak. 00:38:25.720 --> 00:38:29.880 Her seferinde, Allah başka bir lezzet ihsan edecek.