WEBVTT 00:00:00.167 --> 00:00:02.626 es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû! 00:00:02.742 --> 00:00:05.637 Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. 00:00:05.894 --> 00:00:11.857 Cenâb-ı Hak dünya ve âhirette gönlünüzün istediği muradlarınıza, dileklerinize nâil eylesin. 00:00:11.943 --> 00:00:17.569 İki cihanda aziz olun, bahtiyar olun, mutlu olun. Allahu Teâlâ hazretleri elem keder göstermesin... 00:00:17.669 --> 00:00:25.860 Bu geceki Kur'ân-ı Kerîm sohbetim Bakara sûre-i şerîfesinin 120. ve 121. âyetleri üzerinde olacak. 00:00:25.207 --> 00:00:27.806 Âyetleri okuyalım. Bismillâhirrahmânirrahîm. 00:00:27.899 --> 00:00:37.760 Ve len terdâ anke'l-yehûdu ve le'n-nasârâ hattâ tettebia milletehüm kul inne hüda'llâhi hüve'l-hüdâ 00:00:37.263 --> 00:00:46.265 ve le-ini't-teba'te ehvâehüm ba'dellezî câeke mine'l-ilmi mâ leke mina'llâhi min veliyyin ve lâ nasîr. 00:00:46.502 --> 00:00:53.752 Ellezîne âteynâ hümü'l-kitâbe yetlûnehû hakka tilâvetihî ülâike yu'minûne bihî 00:00:53.875 --> 00:00:57.408 ve men yekfur bihî fe-ülâike hümü'l-hâsirûn. 00:00:57.501 --> 00:01:04.161 Mâ leke mina'llâhi min veliyyin ve lâ nasîr 120. âyet-i kerîmenin sonu. 00:01:04.317 --> 00:01:08.155 Ülâike hümü'l-hâsirûn 121. âyet-i kerîmenin sonu. 00:01:08.194 --> 00:01:12.902 İki âyet-i kerîmeyi okuduk. Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ buyuruyor ki; 00:01:12.948 --> 00:01:19.889 Ve len terdâ anke'l-yehûdu ve le'n-nasârâ hattâ tettebia milletehüm. 00:01:20.530 --> 00:01:28.772 len takısı, edatı, muzâri yani şimdiki zaman, geniş zaman fiilinin önüne geldiği zaman 00:01:29.200 --> 00:01:36.294 istikbal mânası ifade eder. Terdâ, "Sen razı olursun, oluyorsun." mânasına gelir. 00:01:36.323 --> 00:01:44.547 Len terdâ olunca, o zaman "olacaksın, olacak" mânasına gelir. 00:01:44.671 --> 00:01:52.451 Şimdi burada ve len terdâ; terdâ filinin fâili el-yehûdu ve'n-nasârâ. 00:01:52.599 --> 00:01:57.193 "Yahudiler ve nasrânîler memnun olmayacaklar." 00:01:58.627 --> 00:02:04.419 Cenâb-ı Hak istikbale ait bir bilgi veriyor: 00:02:04.460 --> 00:02:11.669 "Yahudiler ve nasrânîler senden razı ve hoşnut olmayacaklar..." 00:02:12.130 --> 00:02:20.439 Hattâ tettebia milletehüm. Bu hattâ da yine muzâri fiilin başına geliyor. 00:02:20.516 --> 00:02:26.970 "Sen onların milletine tâbi olmadıkça." mânasına... 00:02:26.794 --> 00:02:28.420 İlâ en mânasına gelir. 00:02:28.711 --> 00:02:32.878 "Sen onların milletine tâbi oluncaya kadar" demek, birisi. 00:02:32.961 --> 00:02:37.211 "Sen onların milletine tâbi olmadıkça" demek, ötekisi. 00:02:39.860 --> 00:02:43.295 Hattâ edatı bu iki mânayı da ifade edebilir. 00:02:43.335 --> 00:02:56.502 İkisi de uygun düşüyor, zaten bizim anlattığımız konuyu dağıtmıyor, aynı mânaya işaret edilmiş oluyor. 00:02:56.544 --> 00:03:04.462 "Yahudiler ve nasrânîler sen onların milletine tâbi olmadıkça senden hoşnut ve razı olmayacaklar." 00:03:04.460 --> 00:03:10.961 Veyahut; "Oluncaya kadar uğraşacaklar, ancak öyle olursa razı olurlar, 00:03:11.200 --> 00:03:14.211 başka türlü razı olmayacaklar." mânasına. 00:03:14.502 --> 00:03:24.794 Yahudiler ve nasrânîler, yani Musa aleyhisselâm'a indirilen Tevrat'ı okuyan, ona bağlı olan millet. 00:03:24.877 --> 00:03:31.169 Biz Musevî diyoruz, "Musa aleyhisselâm'a mensup olan insanlar" mânasına. 00:03:31.252 --> 00:03:42.961 Nasrânî dediklerimize de "İsevî" diyoruz, Hz. İsa'ya tâbi olanların devamları olmuş oluyor. 00:03:43.128 --> 00:03:48.170 Elmalılı rahmetullâhi aleyh, tefsirinde; 00:03:49.585 --> 00:03:54.127 "Yahudiler Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e 00:03:55.919 --> 00:04:02.711 'Sen bizimle bir müddet ihtilaf etmeden hoşça geçin, bizi memnun et, 00:04:02.836 --> 00:04:12.211 sonra biz de sana tâbi olalım.' diye böyle bir teklifte bulunmuşlar." diyor, kaynağını göstermiyor. 00:04:12.335 --> 00:04:18.440 Benim de baktığım; İbn Kesîr'de ve başka tefsirlerde, 00:04:18.128 --> 00:04:24.420 şu anda bunun hangi kaynaktan geldiğini irdeleme imkânım yok. 00:04:24.544 --> 00:04:26.961 Ama bu teklif üzerine bu âyet-i kerîme inmiş oluyor. 00:04:26.961 --> 00:04:33.712 Yahudiler; "Sen bize bir tâbi ol da, bizimle hoş geçin de, sonra biz sana tâbi olalım." diye 00:04:33.752 --> 00:04:42.440 bir ara teklifte bulunmuşlar. Halbuki hakkın bâtıla tâbi olması hiçbir zaman olacak iş değildir. 00:04:42.293 --> 00:04:47.877 Böyle bir taviz de Peygamber Efendimiz'in hayatında görülmüş bir şey değil... 00:04:48.200 --> 00:04:52.377 Ondan önce Kureyş'in müşrikleri ne tekliflerde bulundular... 00:04:52.419 --> 00:05:00.253 "Seni hükümdar seçelim, seni zengin edelim, en güzel kızlarımızla evlendirelim; bu davadan vazgeç." dediler. 00:05:00.502 --> 00:05:03.253 Ne parlak tekliflerde bulundular... 00:05:05.200 --> 00:05:10.878 Belki bugün bazı insanlar böyle tekliflerle karşılaşsalar... Peygamber Efendimiz; "Hayır! 00:05:10.919 --> 00:05:15.336 Bir elime güneş, bir elime ay verilse ben bu davadan vazgeçmem!" dedi. 00:05:15.377 --> 00:05:20.627 Çünkü Allah onu peygamber tayin etmiş. O davasını, o görevini yapacak. 00:05:20.627 --> 00:05:26.877 O görevde taviz vermek veya duraklamak veya vazgeçmek veya geri dönmek veya görevi iade, 00:05:27.440 --> 00:05:34.860 böyle şey onun için bahis konusu değil. Ne teklifler oldu... Bu teklif, teklif mi? 00:05:34.293 --> 00:05:37.835 Tabii onu da Peygamber Efendimiz [kabul etmezdi]. 00:05:38.210 --> 00:05:47.377 Allahu Teâlâ hazretleri bize bu âyetlerde istikbale ait gelişmeleri de bildiriyor. 00:05:47.502 --> 00:05:53.420 "Yahudiler ve nasrânîler senden, sen onların milletine tâbi olmadıkça razı olmayacaklar, 00:05:53.419 --> 00:05:55.836 ey Resûlüm!" diye bildiriyor. 00:05:55.877 --> 00:06:03.795 Tabii Peygamber Efendimiz herkesin hak yola gelmesini istediği için, cennetlik olmasını dilediği için, 00:06:04.252 --> 00:06:14.711 çok merhametli, raûf ve rahîm sıfatlarını bihakkın taşıyan bir mübarek kalbi olduğu için, 00:06:14.794 --> 00:06:21.753 merhametli olduğu için herkesin kurtulmasını istiyordu, cennete gitmesini istiyordu, 00:06:21.752 --> 00:06:31.794 cehenneme düşmemesini istiyordu, onun için böyle büyük bir istekle, temenni ile [davet] yapıyordu. 00:06:31.836 --> 00:06:37.587 Kabul edilmediği zaman da üzülüyordu. Allahu Teâlâ hazretleri muhtelif âyet-i kerîmelerle; 00:06:37.752 --> 00:06:42.670 Leyse aleyke hüdâhüm... "Onların hidâyete erdirilmesi sana ait değil." 00:06:42.711 --> 00:06:46.670 İn aleyke ille'l-belâğ. "Sen ancak tebliğ edersin, tebliğ et. 00:06:46.877 --> 00:06:51.669 Gerisine üzülme, tasalanma, dert edinme..." diye 00:06:51.836 --> 00:06:58.878 muhtelif defalarda beyan buyurmuş, tavsiye buyurmuş Peygamber Efendimiz'e… 00:06:58.919 --> 00:07:04.200 Bu âyet-i kerîme bize İslâm'a girmeleri konusunda aşırı isteklerinin tahakkuk etmeyeceğini, 00:07:04.440 --> 00:07:06.211 onların hâlet-i rûhiyelerini de bildiriyor. 00:07:06.252 --> 00:07:15.335 Onlar tâbi olmayacaklar; bir yol tutturmuşlar, menfaatlerini bırakamıyorlar. Halbuki yanlış. 00:07:15.460 --> 00:07:23.336 İnançları asıl inanç değil, kökeninde, başladığı zamanki sâfiyetinde değil; 00:07:23.377 --> 00:07:29.860 Musa aleyhisselâm'ın anlattığı değil, İsa aleyhisselâm'ın anlattığı değil. 00:07:29.210 --> 00:07:32.210 Ama "bırakmayacaklar" diye bildiriyor. 00:07:32.293 --> 00:07:37.200 Burada; "Onların milletine tâbi olmadıkça..." Millet burada ne mânasına? 00:07:37.169 --> 00:07:42.836 "Onların girdikleri, yürüdükleri yola tâbi olmadıkça" demek. 00:07:42.836 --> 00:07:52.860 Millet, et-tarîkatü'l-meslûkatü, yani "süluk edilen yol" mânasına diye bildiriliyor; 00:07:52.210 --> 00:07:55.293 "girilen yol, gidilen yol" demek. 00:07:55.377 --> 00:08:00.440 "Sen onların gittikleri yola gitmedikçe, o yola girmedikçe senden razı olmayacaklar." 00:08:00.752 --> 00:08:07.336 Bir bu mâna veriliyor, buradan da "din" mânasına kullanılıyor. 00:08:08.669 --> 00:08:18.336 Millete İbrâhîme hanîfâ. "İbrahim'in milleti, yani İbrahim aleyhisselâm'ın dini -veyahut- girdiği, 00:08:18.377 --> 00:08:29.169 hanif olarak yürüdüğü yol; Hakk'a meyilli, Hakk'a sevgili, hakkı tutan, Hakk'ın rızası yolu" demek oluyor. 00:08:29.210 --> 00:08:36.961 Dine böyle "millet" kelimesi de kullanılmış. Bu bize biraz garip gelebilir. 00:08:36.961 --> 00:08:39.440 Çünkü biz millet deyince lisanımızda "ulus, 00:08:39.128 --> 00:08:45.795 yani kavimlerin meydana getirdikleri topluluklar" mânasına kullanmaya alışmışız. 00:08:45.794 --> 00:08:53.753 Burada "onların milletine tâbi olmak" [deyince;] insanın yaratılışı ne ise, hangi ırktansa o ırktan, 00:08:53.877 --> 00:08:56.169 böyle bir şey bahis konusu değil. 00:08:56.544 --> 00:09:03.253 O zaman ayrı bir millet, ayrı bir devlet kurmuş da değiller, toplum olarak yaşıyorlar. 00:09:03.252 --> 00:09:04.794 Bugünkü mânasıyla değil. 00:09:05.200 --> 00:09:14.294 Bu millet kelimesinin "din" mânasına gelmesi, "gidilen yol" mânasına gelmesi neredendir? 00:09:15.460 --> 00:09:21.669 Zemahşerî ki "Gelin, atalarınızın dilini size öğreteyim." diyecek kadar 00:09:21.877 --> 00:09:28.836 Arapça'da ilerlemiş bir büyük Harezmli alim. 00:09:29.860 --> 00:09:35.962 Medine-i Münevvere'ye yerleşmiş, orada mücâvir olmuş, Cârullah lakabını almış, tefsir yazmış. 00:09:36.860 --> 00:09:41.920 O belâgatı da iyi bilen bir kimse. Esâsü'l-belâga isimli eseri var. 00:09:42.200 --> 00:09:48.878 Burada bu millet kelimesinin asıl mânasının "gidilen yol" demek olduğunu, 00:09:49.200 --> 00:09:52.336 insanlar da inanç bakımından bir yol tutturup gittiklerinden, 00:09:52.335 --> 00:09:56.585 o inançlarına, dinlerine de "millet" denildiğini beyan ediyor. 00:09:56.877 --> 00:10:07.753 Elmalılı da işi lügat kökeninden alarak, lügatta bu millet kelimesinin 00:10:08.460 --> 00:10:16.669 "bir şeyi söyleyip karşı tarafa öğretmek, -hatta "dikte ettirmek" diyoruz- yazdırmak" mânasından geldiğini; 00:10:16.877 --> 00:10:26.169 bu kelimenin mânasının "imla" gibi olduğunu, inançlar da Peygamber tarafından 00:10:26.460 --> 00:10:33.961 etrafındaki insanlara dikte edildiği için onların o anlattıkları şeyin bütününe o kökten, 00:10:34.169 --> 00:10:42.336 "söylenilmiş, yazdırılmış, öğretilmiş bilgiler topluluğu" mânasına, oradan geldiği[ni söylüyor.] 00:10:42.419 --> 00:10:46.419 Tabii bir de, şeriat de "din" demek. 00:10:48.919 --> 00:11:00.670 Şeriat de susayan insanların susuzluklarını giderecekleri bir rahmet ve sevap kaynağı olduğu için, 00:11:00.794 --> 00:11:10.211 oradan "su içmek ve suya kanmak" mânasından şeriate de "din" mânası verilmiş. 00:11:10.252 --> 00:11:12.919 Yani bu üç kelime aynı anlamda kullanılıyor. 00:11:12.961 --> 00:11:20.628 Hani bazıları şeriate yan bakıyor, bazıları bazı kimselere "Vay, bunlar şeriatçi!" diyor. 00:11:20.585 --> 00:11:28.169 Tabii bütün müslümanlar şeriatçidir, çünkü şeriat "din" demektir. Elbette her müslüman öyle olur. 00:11:28.252 --> 00:11:35.669 Aksi; dini de bilmemek, inancı da bilmemek, konuyu da bilmemek demek oluyor. 00:11:35.711 --> 00:11:38.670 "Onların milletine tâbi olmadıkça" ne demek? 00:11:38.752 --> 00:11:45.877 "Onların dinlerine, yollarına tâbi olmadıkça senden razı olmayacaklar." mânasına geliyor. Bildiriyor. 00:11:46.377 --> 00:11:57.128 Kul. "Onlar böyle tavırlarında iken, ey Resûlüm, sen onlara de ki;" İnne hüdallâhi hüve'l-hüdâ. 00:11:57.252 --> 00:12:01.252 "Allah'ın hidâyeti, asıl hidâyet işte odur." 00:12:01.794 --> 00:12:07.877 İnne'd-dîne inda'llâhi'l-İslâm. "Allah'ın seçtiği, razı olduğu din İslâm." 00:12:08.200 --> 00:12:12.753 Ve men yebteği ğayre'l-islâmi dînen fe-len yukbele minhu. 00:12:12.836 --> 00:12:17.754 Allah İslâm'dan başka bir din tutturanların dindarlığını kabul etmeyecek; kesin. 00:12:17.836 --> 00:12:26.587 "İşte Allah'ın o hidâyet yolu, asıl hidâyet odur. Yani sizin çağırdığınız değil." mânasına... 00:12:26.877 --> 00:12:39.211 Bir de , hüdallah'tan maksat, izafet-i beyâniye olmuş oluyor, 00:12:39.860 --> 00:12:50.753 yani "Allah'ın hidâyeti, asıl hidâyet odur." mânasına gelmiş oluyor. 00:12:50.794 --> 00:12:59.712 Tabii "Kimse 'Ayranım ekşi.' demez." diye atalarımız bir söz söylemiş. 00:12:59.836 --> 00:13:07.211 Bunun bîtaraf ölçülerle ölçülmesi, tartılması, konuşulması var. 00:13:07.293 --> 00:13:16.794 Bu dinlerin mensupları olan papazlar, hahamlar da, o ülkelerden yetişmiş müdekkik alim araştırmacılar da 00:13:16.877 --> 00:13:21.127 bu dinlerin inançlarının pek çoğunun asılsız olduğunu söylüyor. 00:13:21.377 --> 00:13:28.253 Mesela yakın zamanda, şimdi bu yılbaşı, Noel baba vesaire hikayelerinin sonradan çıktığı, 00:13:28.502 --> 00:13:33.169 asıl Hıristiyanlık'ta olmadığı kendi kitaplarında da yazılıyor. 00:13:33.419 --> 00:13:36.461 Kendi kitaplarının asıllarının kaybolduğu [biliniyor.] 00:13:36.544 --> 00:13:40.170 Hatta içlerinden öyle kimseler çıkmış ki; 00:13:41.252 --> 00:13:46.586 "Hz. İsa gibi bir insan bile yaşamamıştır!" diyecek kadar bu işleri tenkit edenler var. 00:13:46.711 --> 00:13:56.961 Bilimsel ölçülerle ölçülmeye, tartılmaya geldiği zaman iş gün gibi ortaya çıkıyor. 00:13:57.169 --> 00:14:06.461 Hani aslı, hani esası, hani akla mantığa vurulduğu zaman ölçülmesi, değerlendirilmesi?.. 00:14:06.627 --> 00:14:20.961 İnne hüdallâhi hüve'l-hüdâ. Allah'ın hidâyeti, Allah'ın Peygamber Efendimiz'e öğrettiği asıl hidâyet budur. 00:14:23.544 --> 00:14:25.669 "Allah hidâyeti odur." demek, 00:14:25.711 --> 00:14:29.920 yani "İnsanların ortaya koyduğu eğri büğrü şeyler değil de 00:14:29.919 --> 00:14:41.336 Allah'ın insanlara öğrettiği..." mânasına da anlamak mümkün. "Asıl hidâyet yolu budur." 00:14:41.419 --> 00:14:46.878 "Ey Resûlüm! Ey Muhammed-i Mustafam! Sen onlara de ki; 00:14:47.200 --> 00:14:54.440 'Allahu Teâlâ hazretlerinin beni tebliğle görevlendirdiği bu yol; asıl hidâyet yolu budur! 00:14:54.860 --> 00:15:05.712 Doğru olan, sahih olan, kâmil olan, eksiksiz olan, her türlü güzel hususu ihtiva eden asıl din budur!' diye 00:15:05.794 --> 00:15:09.860 sen onlara söyle, ey Resûlüm!" diyor. 00:15:09.169 --> 00:15:21.336 Peygamber Efendimiz'e, ashâbına ve etbâına bunu beyan etmelerini öğretmiş oluyor. 00:15:21.585 --> 00:15:26.200 Katâde rahmetullâhi aleyh bildiriyor ki; 00:15:26.252 --> 00:15:29.586 Beleğanâ enne Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem- kâne yekûl. 00:15:29.711 --> 00:15:34.128 Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem her zaman şöyle buyururdu ki; 00:15:35.252 --> 00:15:43.294 Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî yukâtilûne ale'l-hakkı zâhirîne lâ yedurruhüm 00:15:43.293 --> 00:15:54.169 men hâlefehüm hattâ ye'tiye emrullâhi. Muhtelif kaynaklarda muhtelif rivayetleri var. 00:15:54.169 --> 00:16:00.336 O rivayetlerde kelime farkları var. Ama herkesin duymuş olduğu bir hadîs-i şerîf bu: 00:16:00.502 --> 00:16:08.440 Lâ tezâlü tâifetün min ümmetî. "Benim ümmetimden bir seçkin şuurlu zümre bulunacak." 00:16:08.210 --> 00:16:15.919 Yukâtilûne ale'l-hakkı. "Bunlar hak üzere İslâm'ı savunacaklar; mukâtele edecekler, 00:16:16.128 --> 00:16:22.629 yılmayacaklar, gevşemeyecekler, fütur getirmeyecekler, Allah'ın dinine yardımcı olacaklar." 00:16:22.711 --> 00:16:29.295 Zâhirîne. "Ve galebe çalacaklar, üstün gelecekler." 00:16:29.544 --> 00:16:31.878 Lâ yedurruhüm men hâlefehüm. 00:16:32.860 --> 00:16:38.860 "Kendilerinden görünüp, yakınlarından görünüp de onlara muhalefet edenler bunlara zarar veremeyecek." 00:16:38.502 --> 00:16:47.544 Hani bazen anası babası mü'min evlâdının karşısına çıkıyor, akrabası karşısına çıkıyor, 00:16:47.585 --> 00:16:49.461 kavmi kabilesi karşısına çıkıyor. 00:16:49.669 --> 00:16:53.961 Böyle aykırı gidenler, engellemeye, [çelmelemeye,] hafifletmeye, 00:16:53.961 --> 00:16:59.420 frenlemeye çalışanların aleyhte çalışmaları hiçbir zarar vermeyecek. 00:16:59.585 --> 00:17:05.752 Hattâ ye'tiye emrullâh. "Allahu Teâlâ hazretlerinin emri, buyruğu, 00:17:05.794 --> 00:17:11.300 vaadi kıyamet kopuncaya kadar, gelinceye kadar daima mevcut olacak." 00:17:11.128 --> 00:17:15.712 Ben de her zaman, daima dua ediyorum ki; "Yâ Rabbi! Bizi o zümreden eyle. 00:17:15.919 --> 00:17:22.336 Yanılanlardan, şaşıranlardan, gevşeyenlerden, hizmetten kaçanlardan; 00:17:22.502 --> 00:17:28.461 veyahut İslâm'a hizmet etmeyip de keyfine, zevkine, dünyaya dalanlardan etme. 00:17:28.669 --> 00:17:31.794 Bu zümreden eyle. Bu sevdiğin insanlardan eyle..." 00:17:31.919 --> 00:17:33.628 Allah dualarımızı kabul etsin. 00:17:33.627 --> 00:17:39.503 Bizi o tâife-i merziyyeden, yani kendisinin razı olduğu zümreden eylesin. 00:17:39.669 --> 00:17:45.860 Daima Allah rızası için çalışmamızı, çalışmanızı cümlemize, cümlenize nasip eylesin. 00:17:45.293 --> 00:17:51.335 Asıl hidâyet yolu işte bu; Peygamber Efendimiz'e Allah'ın öğrettiği, 00:17:51.585 --> 00:17:57.585 Peygamber Efendimiz'in de bize öğrettiği işte bu din. İşte hadîs-i şerîfler... 00:17:57.711 --> 00:18:03.212 İşte Kur'ân-ı Kerîm'in âyetleri; numara numara, hareke hareke, 00:18:03.335 --> 00:18:10.919 harf harf hepsi Peygamber Efendimiz'in zamanındaki gibi; değişmemiş, bozulmamış, unutulmamış... 00:18:11.860 --> 00:18:19.920 Her şey ortada... Peygamber Efendimiz'in günlük hayatı en ince teferruâta kadar tespit edilmiş. 00:18:20.200 --> 00:18:26.961 Nasıl saçını tarardı, nasıl koku sürünürdü, nasıl başkalarına yardım ederdi, 00:18:27.440 --> 00:18:35.300 sofrada nasıl sağ eliyle yerdi, kaç parmağını kullanırdı, nasıl temizliğe riayet ederdi, 00:18:35.440 --> 00:18:41.440 nasıl günlük yaşantısında etrafına davranırdı, güleç yüzlü vesaire... İşte her şey ortada. 00:18:41.169 --> 00:18:48.870 İşte Allah'ın hak Peygamberi, işte Allah'ın hak kitabı, işte Allah'ın öğrettiği din... 00:18:48.335 --> 00:18:58.200 Bizim burada bir camimiz var, elhamdülillah. Orada bir Sırplı kardeş gelmiş, müslüman olmuş. 00:18:58.293 --> 00:19:05.585 Ailesinden bir kişiyi daha -babasını- müslüman etmiş. İnşaallah ötekiler de müslüman olacak. 00:19:05.794 --> 00:19:08.836 Camide de görev almış. Elhamdülillah... 00:19:08.877 --> 00:19:15.960 Kimisi husumetle elini kana buluyor, gaddarlık, hunharlık ediyor; 00:19:15.961 --> 00:19:22.545 ama Allah nasip edince kimisi de böyle Allah'ın yolunu bulup doğru yola geliyor, hidâyete eriyor. 00:19:22.752 --> 00:19:27.670 Bunun hak yol olduğunu kabul edip nice profesörlerden, alimlerden, 00:19:27.877 --> 00:19:39.378 Amerikalı meşhur senatörlerden, meşhur kişilerden, diplomat siyasîlerden nice nice insanlar kabul ediyor. 00:19:39.627 --> 00:19:42.586 Biz bunlara para vermiyoruz ki... Reklam da yok... 00:19:42.627 --> 00:19:49.378 Aleyhte bir sürü reklam da var, kötüleme var. Ona rağmen inceliyorlar; "Hak din budur." diyorlar. 00:19:49.377 --> 00:19:53.878 Çünkü kendi kitaplarında da o hususta bilgiler mevcut. 00:19:54.711 --> 00:20:05.587 Ve le-ini't-teba'te ehvâehüm ba'de'llezî câeke mine'l-ilm. "Eğer, ey Resûlüm..." 00:20:06.210 --> 00:20:12.128 İn itteba'te... İn, Arapça'da "eğer" demek. 00:20:12.419 --> 00:20:25.300 "Eğer sen onların hevalarına, ehvâehüm, hevâ-i nefislerine ittiba edecek, etmiş olsaydın..." 00:20:25.460 --> 00:20:28.211 "Farz-ı muhal... Yapmazsın ya... 00:20:28.919 --> 00:20:34.169 Ben sana söylüyorum, ümmet de anlasın, ümmet de böyle bir şeyi yapmasın. 00:20:34.460 --> 00:20:39.669 Eğer sen onların hevâ-i nefislerine tâbi olacak olsan..." 00:20:40.335 --> 00:20:49.440 Ba'de'llezî câeke mine'l-ilmi. "İlimden sana gelen o Kur'ân-ı Kerîm, o vahiyler, 00:20:49.169 --> 00:20:57.836 o bilgilerden sonra sen bunları bırakıp da onların arzularına, hevalarına tâbi olacak olsan..." 00:20:58.200 --> 00:21:04.961 Ne olur? Mâ leke. "Senin için hiç olmaz." Mina'llâhi. "Allah tarafından." 00:21:05.860 --> 00:21:14.712 Min veliyyin ve lâ nasîr. "Bir dost veya yardımcı bulamazsın. Allah'tan bir yardım alamazsın. 00:21:14.877 --> 00:21:26.440 Allah'tan bir dostluk göremezsin. Allah'tan yana bir dostun olmaz." Bu çok büyük bir tehdittir. 00:21:26.210 --> 00:21:35.544 Geçen haftaki âyet-i kerîmelerde Peygamber Efendimiz'i Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri nasıl methediyor: 00:21:35.669 --> 00:21:40.860 İnnâ erselnâke bi'l-hakkı beşîran ve nezîrâ diye 00:21:40.252 --> 00:21:45.627 böyle methederken burada da şiddetli bir şekilde 00:21:45.627 --> 00:21:51.586 yanlış bir iş yapılmaması konusuna çok şiddetli bir uyarı var. 00:21:51.794 --> 00:22:00.836 "Yahudi ve hıristiyanların heva ve heveslerine, arzularına, isteklerine tâbi olursan 00:22:00.836 --> 00:22:04.836 Allah'tan sana bir yardım gelmez, bir dostluk olmaz. 00:22:05.860 --> 00:22:10.211 Allah'ın tayin edeceği bir yardımcı, bir dost da bulamazsın." 00:22:10.252 --> 00:22:17.502 İnsan eğer öyle yaparsa yardımsız, dostsuz, pişman, perişan oluverir. 00:22:17.627 --> 00:22:22.461 Velî ne demek? "Dost" demek. Nasîr ne demek? 00:22:22.544 --> 00:22:28.860 "Yardımcı" demek. Velî ile nasîr niye yan yana geliyor? 00:22:28.169 --> 00:22:32.628 Velî, "dost" demek; ama her dost bazen insana yardım edemiyor. 00:22:32.836 --> 00:22:39.503 İşte dünyadaki bir sürü zulüm, işte buna üzülen bir sürü dost; ama yardımcı olamıyor. 00:22:39.627 --> 00:22:45.461 Bazen de en ummadığın bir kimse, dost da değil, karşı taraftan; 00:22:45.627 --> 00:22:50.419 ama Allah'ın verdiği bir şeyle o sana yardımcı oluyor, 00:22:50.502 --> 00:22:53.253 hiç ummadığın bir kimsenin yardımına mazhar olabiliyorsun. 00:22:53.502 --> 00:22:59.300 Bazen insan dost bulamaz, bazen dost bulur ama dostun elinden bir şey gelmez, 00:23:00.860 --> 00:23:04.503 yardım gelmez, faydası olmaz, bazen yardımcı bulamaz. 00:23:04.711 --> 00:23:09.961 Şimdi burada "Ne dostun olur, ne yardımcın olur." buyuruluyor. 00:23:10.502 --> 00:23:16.211 Mâ leke. "Senin için olmaz." Mina'llâhi. "Allah'tan yana, o cihetten düşünecek olursan..." 00:23:16.419 --> 00:23:20.878 Min veliyyin ve lâ nasîr. "Allah senin dostun da olmaz, yardımcın da olmaz." 00:23:20.877 --> 00:23:26.461 Tabii Allah'ın dostu olmadığı, yardım etmediği kimse dünyada âhirette perişan olur. 00:23:26.544 --> 00:23:29.627 Çok büyük bir tehdit! En korkunç durum bu! 00:23:29.752 --> 00:23:41.419 Demek ki gelen ilm ü irfandan ve şeriat-i Kur'an'dan sonra, birisi kalkar da 00:23:41.544 --> 00:23:47.860 onların hevasına tâbi olursa, isteklerine tâbi olursa, onların dinlerine girerse… 00:23:47.419 --> 00:23:52.753 Onların dinlerine Müslümanlıktan sonra girmeye ne denir? "İrtidat etmek" denir. 00:23:52.836 --> 00:23:57.878 "Falanca kimse boynuna haç takmış, Almanya'daki falanca işçinin oğlu şöyle olmuş..." 00:23:58.200 --> 00:24:07.419 O ilimden, İslâm'dan, Kur'an'dan sonra birisi böyle yaparsa hiçbir yardım, hiçbir dost kalmaz; 00:24:07.794 --> 00:24:10.295 en kötü işi yapmış olur, mahvolur. 00:24:10.293 --> 00:24:18.127 Evet, müslümanların bu sırada, bu devirde, bu yıllarda, bu dünyada yardımcısı, 00:24:18.544 --> 00:24:22.503 alkışlayıcısı, seveni, bağrına basanı az. 00:24:22.711 --> 00:24:30.253 Yanlış yola gidene her türlü yardım, yolunu şaşırmış balinalara yardım, ormandaki hayvanlara yardım… 00:24:30.502 --> 00:24:37.836 Ama bir müslümana her yerde zulüm, baskı; her yerde sıkıntı, üzüntü, dert… Nedir bu? 00:24:37.961 --> 00:24:46.795 İmtihan. Cenâb-ı Hak İslâm yolunu böyle zahmetli eylemiş ki âşık-ı sâdıklar, 00:24:46.836 --> 00:24:57.836 sağlamlar belli olsun; yalancılar, pamuk ipliği ile bağlı olanlar, sahteler, çürükler ayrılsın; hikmeti bu. 00:24:58.200 --> 00:25:03.544 Bu imtihanları Peygamber Efendimiz de, ashâb-ı kirâm da, evliyâullah da, 00:25:03.836 --> 00:25:06.712 daha önceki peygamberler de hepgördüler. 00:25:06.919 --> 00:25:12.545 Nasıl olacak insan? Kale gibi olacak. Sapasağlam olacak. 00:25:12.669 --> 00:25:21.711 Hiçbir şeyden yılmayacak. Cenâb-ı Hakk'a bağlığından kopmayacak. Eğer beni öldüreler... 00:25:21.961 --> 00:25:30.920 "Eğer beni yaksalar, küllerimi havaya savursalar yine ayrılmam." diyecek. 00:25:31.200 --> 00:25:42.850 Yunus Emre'nin şiirlerinde anlattığı o aşklı, şevkli bağlılık, o candan bağlılık, hiçbir şeye yılmadan, 00:25:42.128 --> 00:25:45.920 aldırmadan Müslümanlığı güzel yapmak; önemli olan bu! 00:25:45.877 --> 00:25:53.877 Bu bilgiden sonra 121. âyet-i kerîmeye geçiyoruz. Tabii söylenecek şeyler çok... 00:25:53.961 --> 00:25:59.503 Bir kere, "Onların ehvâsına tâbi olursan." deniliyor. 00:25:59.460 --> 00:26:10.336 Demek ki onların din diye icrâ ettikleri merasimler onların heva ve hevesleri; 00:26:10.419 --> 00:26:16.378 Cenâb-ı Hakk'ın Musa aleyhisselâm'a, İsa aleyhisselâm'a öğrettikleri değil. 00:26:16.502 --> 00:26:24.440 O manzaralara bakın, tarih kitaplarını okuyun... Ehvâehüm. Ehvâ ne demek? 00:26:24.128 --> 00:26:32.920 Heva kelimesinin çoğulu. Heva ne demek? "İnsanın içinden nefsinin istekleri" demek. 00:26:33.860 --> 00:26:43.420 Cehennemin bir adı da hâviye; cehenneme götüren bir sürü haksız, hudutsuz, taşkın, azgın istekler... 00:26:43.419 --> 00:26:46.920 İnsanların uyması gereken yol nedir? Allah'ın emirleridir. 00:26:47.200 --> 00:26:50.127 Allah'ın emirleri nedir? Hak dindir, ilâhî dindir. 00:26:50.335 --> 00:26:53.460 İnsanlar kendileri din uydurmuşsa onlara ne diyoruz? 00:26:53.752 --> 00:26:56.336 "Beşerî dinler" diyoruz, "bâtıl dinler" diyoruz. 00:26:56.377 --> 00:27:03.169 Çünkü kendisi uydurmuş; Allah'ın emri değil diye böyle bu taksime tâbi kılınmış. 00:27:03.210 --> 00:27:05.794 Birisi hak, birisi bâtıl diye… 00:27:05.961 --> 00:27:14.920 Ehvâlarına uyan insanların ehvâlarını yani nefislerinin arzularını, keyiflerini, 00:27:15.200 --> 00:27:20.878 kafalarından uydurdukları şeyleri kendisine "din" diye, "merasim" diye ortaya atıp da 00:27:21.200 --> 00:27:24.586 işi o tarafa dök[üp] insanların o arzularına uyarsa insan, 00:27:24.711 --> 00:27:30.545 Allah'ın arzusunu bırakıp beşerî arzulara uymuş olur; o zaman hiç kıymeti kalmaz. 00:27:30.627 --> 00:27:37.169 Bu da tabii onların dinlerinin ehvâ olduğu, hevâ-i nefislerden ibaret olduğu, 00:27:37.377 --> 00:27:40.377 asıl olmadığı beyan edilmiş oluyor. 00:27:41.919 --> 00:27:50.795 Ellezîne âteynâ hümü'l-kitâb. "Kendisine kitabı verdiğimiz kimseler... 00:27:50.836 --> 00:27:57.170 O kimseler ki Biz onlara kitabı verdik." "Ben Azîmüşşân onlara kitabı verdim..." 00:27:57.919 --> 00:28:04.878 Yetlûnehû hakka tilâvetihî. "Onu hakkıyla tilavet ediyorlar, ederler." 00:28:05.460 --> 00:28:09.669 Ülâike yu'minûne bihî. "Ona inanan işte onlar..." 00:28:10.377 --> 00:28:15.336 Ve men yekfur bihî. "Kim ona inanmıyor, kâfir oluyorsa..." 00:28:15.502 --> 00:28:26.420 Fe-ülâike hümü'l-hâsirûn. "İşte onlar hüsrana uğrayanların tâ kendileridir! Hüsrana uğrayanlar onlardır!" 00:28:26.502 --> 00:28:32.378 Ellezîne âteynâ hümü'l-kitâb. "Kendilerine kitap verdiğimiz kimseler..." Bunlar kimlerdir? 00:28:32.711 --> 00:28:34.420 Bazı alimlere göre; 00:28:35.860 --> 00:28:41.860 hümü'l-yehûdu ve'n-nasârâ. Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem'in ve Katede'nin 00:28:41.210 --> 00:28:47.836 İbn Cerîr'in -yani Taberî Tefsiri'nin sahibi- tercih ettiği bu görüş… 00:28:48.200 --> 00:28:59.878 "Ey Resûlüm! Senden önceki zamanda kendilerine kitap vermiş olduğumuz 00:29:00.200 --> 00:29:05.850 ve kendilerine ehli kitab denilen o kimselerin bazıları..." 00:29:05.377 --> 00:29:10.860 Yetlûnehû hakka tilâvetihî. "Onu hakkıyla okurlar." 00:29:10.128 --> 00:29:17.462 "Kendilerine indirilen kitabı hakkıyla okurlar; oradaki işaretleri, emirleri, tavsiyeleri alırlar. 00:29:17.502 --> 00:29:28.211 'Âhir zaman Peygamberi'ne tâbi olun.' diye o kitaplarının ahkâmının tavsiyelerini tam tutarlar." 00:29:28.335 --> 00:29:33.127 Ülâike yu'minûne bihî. "O zaman onlar iman etmiş olurlar." 00:29:33.335 --> 00:29:38.919 "Kendilerini inkârdan, Allah'ın gönderdiği Peygamber'e kâfir olmaktan, 00:29:39.200 --> 00:29:42.440 kitaba kâfir olmaktan kurtarmış olurlar." 00:29:42.169 --> 00:29:48.920 "Ama inanmayanlar; onlar çok büyük hüsrana uğrayacaklar!" 00:29:48.961 --> 00:29:58.503 Hüsran, "bir işin sonunda ziyan etmek, hiç kâr etmemek, perişan olmak, eline hiçbir şey geçmemek" demek. 00:29:58.627 --> 00:30:03.461 Buradaki yetlûnehû... Telâ-yetlû-tilâvet... 00:30:04.919 --> 00:30:09.128 Yetlûnehû hakka tilâvetihî. "Hakkıyla onu tilavet ederler." 00:30:09.335 --> 00:30:14.877 Buradaki yetlûnehû "okumak" mânasına; "tilâvet-i Kur'ân-ı Kerîm" diyoruz, 00:30:15.860 --> 00:30:17.461 "Kur'ân-ı Kerîm okumak." demek oluyor. 00:30:17.544 --> 00:30:22.919 Yani "Kendilerine kitap indirilenler bunu tam dikkatli bir şekilde hakkıyla okurlar." 00:30:23.252 --> 00:30:28.170 Tamam, "okumak" mânasına... Acaba o mânaya mı? 00:30:28.377 --> 00:30:34.860 Kur'ân-ı Kerîm'de başka âyetlere de baktığımız zaman bazen bu telâ-yetlû-tilâvet 00:30:34.210 --> 00:30:36.836 "takip etmek" mânasına da geliyor. Mesela; 00:30:36.919 --> 00:30:45.169 Ve'ş-şemsi ve duhâhâ ve'l-kameri izâ telâhâ. 00:30:45.419 --> 00:30:50.378 Bu âyet-i kerîmede güneşe yemin ettikten sonra bir de aya yemin ediyor. 00:30:50.460 --> 00:30:56.336 Ve'l-kameri izâ telâhâ. O güneşi takip eden kamere de yemin ediyor. 00:30:56.460 --> 00:31:05.543 O kamer o güneşi okuyacak değil; buradaki telâhâ "güneşi okur" dersek saçma olur. 00:31:05.711 --> 00:31:09.587 Yani "takip etmek" mânasına, "tâbi olmak" mânasına. 00:31:09.669 --> 00:31:18.300 Demek ki "O kendilerine indirilen kitabı hakkıyla takip edenler." mânasına. 00:31:18.128 --> 00:31:22.128 "Hakkıyla takip etmek" ne demek? 00:31:22.377 --> 00:31:30.860 "İçindeki ahkâmı okumak, emirleri tutmak, harfiyen onu uygulamak" demek. 00:31:31.128 --> 00:31:40.420 Bir rivayete göre de; -yine Katâde'den de böyle bir rivayet var- bunlar, burada kastedilenler, 00:31:40.419 --> 00:31:50.878 "kendilerine kitap indirdiğimiz kimseler" denilenler ashâb-ı Resûlillah, yani Peygamber Efendimiz'in ashâbıdır. 00:31:50.961 --> 00:32:00.128 Buradaki el-kitâb, Kur'ân-ı Kerîm'dir. Böyle methedilenler de Peygamber Efendimiz'in ashâbıdır. 00:32:00.169 --> 00:32:05.878 Hakikaten onlar Kur'ân-ı Kerîm'i hakkıyla okudular, hakkıyla uyguladılar, 00:32:05.961 --> 00:32:08.753 hakkıyla Kur'ân-ı Kerîm'e tâbi oldular. 00:32:08.919 --> 00:32:18.837 "İşte o inananlar ne âlâ... İnanmayanlar, Kureyş'in müşrikleri, başka kabilelerden müşrikler, 00:32:18.919 --> 00:32:26.200 onlar da ebedî hüsrana uğradılar." Böyle bir yorum da var. 00:32:26.440 --> 00:32:32.211 "Kendilerine kitap verdiğimiz, kendilerine o kitabı verdiğimiz kimseler..." 00:32:32.419 --> 00:32:37.878 'O kitap' eğer daha önceki kitaplar ise, Tevrat ve İncil ise o zaman 00:32:38.440 --> 00:32:48.503 bu kastedilenler o kitaplara bağlı insanların zümresinden, dinindenken 00:32:48.711 --> 00:32:56.794 Peygamber Efendimiz'e tâbi olanlar kastedilmiş oluyor, cennete girenler kastedilmiş oluyor. 00:32:57.200 --> 00:32:58.961 Onlardan kimler var? 00:32:59.200 --> 00:33:10.850 Mesela yahudilerin büyük allâmesi, çok alim zât, muhterem Abdullah b. Selam, Peygamber Efendimiz'e geldi; 00:33:10.919 --> 00:33:16.753 "Evet, senin gelişin Tevrat'ta bildiriliyor. Evsâfın tamamen öyle. 00:33:16.961 --> 00:33:20.462 Sen âhir zaman Peygamberisin." dedi, müslüman oldu. 00:33:20.502 --> 00:33:28.378 Sonra hıristiyanlardan da Peygamber Efendimiz'in hak Peygamber olduğunu kabul edip, 00:33:28.502 --> 00:33:44.502 anlayıp müslüman olanlar çok. Onlardan bazıları, âshâb-ı sefîne deniliyor, gemiye binmiş olan, gemi ahalisi. 00:33:44.669 --> 00:33:53.170 Hangi gemi? Bunlar Cafer b. Ebî Tâlib radıyallahu anh, Câfer-i Tayyar Efendimiz... 00:33:53.293 --> 00:33:58.710 Şehit olarak âhirete göçen, Peygamber Efendimiz'in de; 00:33:58.961 --> 00:34:05.420 "Onu ben cennette uçarken görüyorum..." dediği için Câfer-i Tayyar adını alan... 00:34:05.627 --> 00:34:12.169 O hanımıyla Kureyş'in zülmü dolayısıyla Habeşistan'a gitmişti. 00:34:12.252 --> 00:34:19.252 Onunla beraber dönerken 32 kişi Habeşistan'dan geldi, hıristiyan, 00:34:19.460 --> 00:34:23.669 8 de Şam rahiplerinden, 40 kişi oldular. 00:34:23.794 --> 00:34:31.877 Bunlar geldiler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e ittibâ ettiler, imana geldiler, müslüman oldular. 00:34:31.961 --> 00:34:43.336 Bu 40 kişi, bunlara tarihte ashâb-ı sefîne deniliyor, "o gemiyle gelenler" mânasına... 00:34:43.460 --> 00:34:53.336 Demek ki Peygamber Efendimiz'in zamanında bazı derin alimler, yahudilerden 00:34:53.419 --> 00:34:58.753 ve nasrânîlerden-hıristiyanlardan geldiler, müslüman oldular. 00:34:58.877 --> 00:35:03.252 Bunlar hakkında Kur'ân-ı Kerîm'de pek çok medihler var. 00:35:03.502 --> 00:35:12.836 Ama onlarla ilgili âyetleri okumadan önce bir şeyi belirtmek istiyorum: 00:35:13.794 --> 00:35:24.794 Burada ister birinci yorum ister ikinci yorum olsun, bu kitabı hakkıyla okuyanlar 00:35:24.877 --> 00:35:33.378 veya kitaba hakkıyla tâbi olup hakkıyla o kitabı uygulayanlar... "Hakkıyla kitabı uygulamak" nedir? 00:35:33.585 --> 00:35:38.585 Ömer b. Hattab radıyallahu anh demiş ki; 00:35:39.460 --> 00:35:48.294 İzâ merre bi-zikri'l-cenneti seela'llâhi el-cennete ve izâ merre bi-zikri'n-nâri teâvede billâhi mine'n-nâr. 00:35:48.377 --> 00:35:56.300 "Kur'an'ı o kadar dikkatli okurlar ki cenneti anlatan âyetler geçince dururlar; 00:35:56.860 --> 00:36:03.400 'Yâ Rabbi! Bizi bu bahsettiğin cennetine girenlerden eyle!', cehennemle ilgili âyetler geldiği zaman; 00:36:03.169 --> 00:36:05.795 'Yâ Rabbi! Bizi bu cehenneme düşenlerden etme!' [derler.] 00:36:05.752 --> 00:36:12.628 Böyle duygulana duygulana, hakkıyla, sindire sindire okumak..." mânasına diye 00:36:12.794 --> 00:36:18.712 Ömer b. Hattab radıyallahu anh böyle izah etmiş, örneklendirmiş. 00:36:18.794 --> 00:36:23.503 Hatta o, Kur'ân-ı Kerîm'i birkaç türlü okurmuş; bir hızlı okurmuş, 00:36:23.711 --> 00:36:31.253 bir de derin derin, düşüne düşüne okurmuş. "Daha henüz üçte birine geldim." buyurmuş. 00:36:31.377 --> 00:36:33.794 Biz de öyle okumalıyız. 00:36:33.919 --> 00:36:36.503 Bir, hatmimiz devam etsin diye hızlı okumalıyız; 00:36:36.544 --> 00:36:41.336 bir de âyetler üzerinde derin derin tefekkür ede ede okumalıyız. 00:36:41.669 --> 00:36:49.628 İbn Mes'ûd radıyallahu anh ve onun gibi bazı alimler de buyurmuşlar ki; 00:36:51.128 --> 00:36:54.295 "Allah'ın kitabına hakkıyla tâbi olmak, nasıl olacak?" 00:36:54.460 --> 00:36:59.169 Vellezî nefsi bi-yedihî. "Canım elinde olan Allah'a yemin olsun ki..." 00:36:59.252 --> 00:37:01.419 Peygamber Efendimiz de böyle yemin ederdi. 00:37:01.460 --> 00:37:10.585 İbn Mes'ûd radıyallahu anh da Peygamber Efendimiz'in o ifadesi gibi sözüne başlamış. 00:37:10.711 --> 00:37:14.587 Vellezî nefsi bi-yedihî. "Canım elinde olan Allah'a yemin ederim ki..." 00:37:14.752 --> 00:37:19.586 İnne hakka tilâvetihî. "Onun hakkıyla tilavet olunması şöyle olur:" 00:37:19.711 --> 00:37:25.961 En yuhille halâlehû. "Helalini helal bilmek ve uygulamak." 00:37:26.128 --> 00:37:32.295 Ve yuharrime harâmehû. "Haramını haram bilmek ve haramından kaçınmak." 00:37:33.419 --> 00:37:40.337 Ve yakraehû kemâ enzelehu'llâhu. "Allah'ın indirdiği şekilde onu okumak." 00:37:40.544 --> 00:37:49.836 Ve lâ yuharrifü'l-kelime an mevâdıihî. "Sözleri yerlerinden oynatıp tahrif etmemek, bozmamak." 00:37:49.961 --> 00:37:53.753 Ve lâ yetevellu minhu şey'en alâ gayri te'vilihî. 00:37:53.919 --> 00:37:57.795 "Kur'ân-ı Kerîm'in herhangi bir yerini asıl mânasından ayrı, 00:37:57.919 --> 00:38:05.961 olmadık bir tevil ile tevil etmemek." diye hakkıyla okumayı böyle izah eylemiş. 00:38:06.440 --> 00:38:12.670 Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'den de hakkıyla okunması; 00:38:12.877 --> 00:38:25.711 yettebiûnehû hakka't-tibâihî. "Hakkıyla, ahkâmına ittibâ etmek." diye bir rivayet var. 00:38:25.836 --> 00:38:31.420 İbn Ömer radıyallahu anhümâ rivayet etmiş ki; Yetlûnehû hakka tilâvetihî ne demek? 00:38:31.502 --> 00:38:37.169 Yettebiûnehû hakka ittibâihî. "Hakkıyla ona ittibâ etmek." demek. 00:38:37.335 --> 00:38:46.877 Bu çok önemli bir mâna, bunun üzerinde durmamız, bu hadîs-i şerîfteki bu sözü biraz açmamız lazım. 00:38:47.627 --> 00:38:53.253 Kur'ân-ı Kerîm okuyoruz… Hafızlarımız var, çocuklarımıza ezberletiyoruz… 00:38:53.460 --> 00:39:04.169 Ama eğer bir insan Kur'an'ı okur, ezberler de hiç Kur'ân-ı Kerîm'e yakışır bir yaşam yaşamazsa; 00:39:04.377 --> 00:39:12.586 hâli Kur'ân-ı Kerîm'de istenen, tarif edilen hâle uymazsa, o zaman ne oluyor? 00:39:12.711 --> 00:39:18.462 Onu hakkıyla tilavet etmemiş oluyor. Ahkâmına uyacak. 00:39:18.544 --> 00:39:26.295 Kur'ân-ı Kerîm ölülere okunmak için inmiş bir kitap değil; dirilerin hayatını düzeltmek için inmiş bir kitap. 00:39:26.502 --> 00:39:31.440 Yalan söylemeyecek. Haram yemeyecek. Ölçüyü tartıyı düzgün yapacak. 00:39:31.128 --> 00:39:37.879 Gıybet etmeyecek. Bunların hepsi, bütün güzel ahlâk, bütün fazâil orada yazılı. 00:39:37.919 --> 00:39:43.420 Bütün rezâil ve haramlar orada yasaklanmış. Müslüman ona uyacak. 00:39:43.419 --> 00:39:51.128 Uymadıktan sonra Allah'ın kitabı rafta duruyor, bu okuduğu zaman anlamıyor; o hakkıyla ittibâ olmuyor. 00:39:51.169 --> 00:40:00.169 O bakımdan, hakkıyla ittibâya gayret edelim. Çoluk çocuğumuzu da Kur'ân-ı Kerîm'e hakkıyla ittibâ ettirelim. 00:40:00.860 --> 00:40:08.962 Eğer bunlardan murad, ashâb¬ ı sefîne gibi, Abdullah b. Selam gibi, kitaplarını okuyup da 00:40:09.169 --> 00:40:15.628 oradan Peygamber Efendimiz'in evsafını okuyup, anlayıp da iman edenlerdir mânası kastediliyorsa... 00:40:15.627 --> 00:40:18.669 Bu konuda çok âyet-i kerîmeler var. 00:40:18.877 --> 00:40:28.860 Allahu Teâlâ hazretleri bu hususu beyan buyurmuş; dikkatle okuyup ona uyma meselesinde, 00:40:28.252 --> 00:40:30.836 Peygamber Efendimiz'e uyma meselesinde… 00:40:31.440 --> 00:40:43.962 Daha önceki enbiyâ ve mürselînin gönderdiğine inanan milletlerden… Cenâb-ı Hak buyuruyor ki; 00:40:43.961 --> 00:40:49.336 Velev ennehüm ekâmü't-tevrâte. "Eğer o kendilerine Tevrat indirilmiş olanlar 00:40:49.377 --> 00:40:53.211 Tevrat'ı hakkıyla dosdoğru uygulamış olsalardı..." 00:40:53.335 --> 00:40:59.877 Ve'l-incîle. "İncil kendilerine inmiş olanlar İncil'i tam uygulamış olsalardı..." 00:41:00.128 --> 00:41:02.378 Ve mâ ünzile ileyhim min rabbihim. 00:41:02.585 --> 00:41:12.127 "Rablerinden kendilerine emredilmiş olan, indirilmiş olan âyetleri uygulamış olsalardı..." Ne olurdu? 00:41:12.502 --> 00:41:20.128 Le-ekelû min fevkıhim ve min tahti ercülihim. "Üzerlerinden ve ayaklarının altlarından nimetler yerlerdi." 00:41:20.627 --> 00:41:25.419 Başka bir âyet-i kerîmede Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ buyuruyor ki; 00:41:25.544 --> 00:41:30.753 Kul yâ ehle'l-kitâb. "Ey Resûlüm! Sen o ehli kitaba de ki;" Lestüm alâ şey'in. 00:41:30.836 --> 00:41:35.878 'Siz hiçbir şey üzere değilsiniz, boş, havadasınız; kıymetiniz yok.' 00:41:36.200 --> 00:41:40.878 Hattâ tukîmû't-tevrâte ve'l-incîle ve mâ ünzile ileyküm min rabbiküm. 00:41:41.200 --> 00:41:46.850 'Tevrat'ı ve İncil'i tam mânasıyla okuyup bütün ahkâmını uygulamadıkça, 00:41:46.252 --> 00:41:51.440 size Rabbiniz'den indirilen ahkâmı tatbik etmedikçe...'" 00:41:51.252 --> 00:41:55.461 İzâ ekamtümühâ hakka'l-ikâmeti. 00:41:55.585 --> 00:42:01.794 "Bunu hakkıyla uyguladığın zaman, ona tam inandığın zaman, hiçbir âyeti ayırmadığın zaman..." 00:42:02.200 --> 00:42:13.461 Ne olacak? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in gelişiyle ilgili âyetlere de inanacaklar, 00:42:13.669 --> 00:42:18.253 Efendimiz'in evsâfına da inanacaklar, vasıflarını da öğrenecekler. 00:42:18.460 --> 00:42:23.543 Ve ona ittibâ etmek konusunda kendilerinden ahit alınmış olduğunu da bilecekler. 00:42:23.669 --> 00:42:27.587 O geldiği zaman ona yardım etmelerinin emrolunduğunu da bilecekler, 00:42:27.585 --> 00:42:35.860 yardım edecekler ve böylece devam edecek... Demek ki onların da 'hakkıyla tilaveti' ne demek? 00:42:35.440 --> 00:42:37.795 "Peygamber Efendimiz'e yine tâbi olmaları" demek. 00:42:38.200 --> 00:42:44.628 Yoksa "ayrı bir yol tutmaları, Kur'ân-ı Kerîm'in, 00:42:44.669 --> 00:42:48.669 İslâm'ın yanında başka bir din daha tutturmak" mânasına değil. 00:42:48.836 --> 00:42:53.378 Ellezîne âteynâ hümü'l-kitâbe min kablihî hüm bihî yu'minûn. 00:42:53.836 --> 00:42:58.253 "Kendilerine daha önce kitap indirdiklerimiz ona inanırlar." 00:42:58.502 --> 00:43:01.502 Ve izâ yütlâ aleyhim kâlû âmennâ bihî. 00:43:01.711 --> 00:43:05.711 "Kur'an'ın âyetleri onlara okunduğu zaman derler ki; 'Biz buna iman ettik.' 00:43:05.836 --> 00:43:11.450 İnnehu'l-hakku min rabbinâ. 'Bunlar Rabbimiz'den gelmiş âyetler, besbelli...' 00:43:11.169 --> 00:43:16.586 İnnâ künnâ min kablihî müslimîn. 'Biz zaten müslümandık, Allah'a teslim olmuştuk.' derler." 00:43:16.627 --> 00:43:21.877 Ülâike yu'tevne ecrehüm merrateyni bimâ sabarû 00:43:22.128 --> 00:43:25.962 "Sabrettiklerinden dolayı ecirlerini Allah iki kat verecek." 00:43:26.210 --> 00:43:31.836 Ve yedreûne bi'l-haseneti's-seyyiete. "İyiyi kötüyü ayırt edip iyiye tâbi oldukları için..." 00:43:31.961 --> 00:43:39.670 Ve mimmâ razaknâ hüm yunfikûn. "Ve hayır hasenât yaptıkları için Allah onları mükâfatlandıracak." 00:43:40.440 --> 00:43:44.860 Ve buyuruyor ki Cenâb-ı Hak, yine başka bir âyet-i kerîmede: 00:43:44.169 --> 00:43:50.920 -Bunlar İbn Kesîr'in tefsirinde bu âyet-i kerîmeyi açıklamak için derc edilmiş, delil mahiyetinde, 00:43:50.961 --> 00:43:55.128 bu mânanın doğruluğunu gösteren âyetler- 00:43:55.210 --> 00:44:00.200 Ve kul li'llezîne ûtü'l-kitâb. "Kendilerine kitap indirilenlere de ki ey Resûlüm..." 00:44:00.860 --> 00:44:08.420 Ve'l-ümmiyyîn. "Kitap indirilmeyen o müşrik Araplar'a, hepsine birden de ki;" E eslemtüm? 00:44:08.544 --> 00:44:10.919 "Siz İslâm oluyor musunuz, olmuyor musunuz?" 00:44:11.440 --> 00:44:13.711 Fe-in eslemû. "Eğer İslâm olurlarsa..." 00:44:13.752 --> 00:44:19.752 Fekadi'htedev. "Hidâyete ermiş olurlar." Ve in tevellev. "Sırt çevirirlerse, kabul etmezlerse..." 00:44:19.877 --> 00:44:24.169 Fe-innemâ aleyke'l-belâğ. "Sana ancak tebliğ vazifesi var. 00:44:24.210 --> 00:44:30.293 Üzülme, onların cezasını Allah verecek." Vallâhu basîrun bi'l-ibâd. "Allah kullarının yaptıklarını biliyor." 00:44:30.377 --> 00:44:36.169 Ve men yekfur bihî fe-ülâike hümü'l-hâsirûn dendiği, 00:44:36.335 --> 00:44:39.669 yani Allah'ın Peygamber Efendimiz'e indirdiklerine 00:44:39.752 --> 00:44:44.628 kâfir olanların sonsuz bir hüsrana uğrayacaklarını bildirdi. 00:44:44.752 --> 00:44:54.835 Bundan sonra en son satırları bu 121. âyet-i kerîmenin izahı sadedinde, 00:44:54.919 --> 00:45:00.200 İbn Kesîr'in serd ettiği bir hadîs-i şerîf var, onu okuyorum. 00:45:00.169 --> 00:45:03.753 Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sahih hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki; 00:45:03.794 --> 00:45:06.586 Vellezî nefsî bi-yedihî. 00:45:07.200 --> 00:45:13.628 "Canım, nefsim elinde olan, -dilerse beni yaşatacak, dilerse öldürecek olan, 00:45:13.711 --> 00:45:24.503 her şeye kâdir olan- Allah'a yemin olsun ki..." Lâ yesmeu bi-ehadün min hâzihi'l-ümmeti. 00:45:25.627 --> 00:45:34.128 "Şu ümmetten beni işiten hiçbir kimse yoktur ki..." 00:45:34.460 --> 00:45:43.860 Yehûdiyyün ve lâ nasrâniyyün. "İster yahudi olsun, ister nasrânî olsun..." 00:45:43.836 --> 00:45:49.170 "Benim zamanımda, şu toplulukta mevcut olup da beni işiten bir kimse..." 00:45:49.252 --> 00:45:55.794 Sümme lâ yu'minu. "Eğer sonra inanmamışsa..." Bî. "Bana inanmamışsa..." 00:45:56.200 --> 00:46:02.544 İllâ dehale'n-nâr. "Mutlaka o cehenneme girer." Yani kurtuluşu yok. 00:46:02.669 --> 00:46:08.878 Çare; âhir zaman Peygamberi'ne -kendi kitaplarında da emrolunduğu üzere- tâbi olmak. 00:46:08.919 --> 00:46:16.860 Onların en büyük imtihanları bu zaten. "Âhir zaman Peygamberi geldiği zaman tâbi olacaksınız." diye 00:46:16.335 --> 00:46:19.253 Allahu Teâlâ onlardan ahd almış, ona uyacak. 00:46:19.335 --> 00:46:26.127 Uymadığı zaman olmadığını hadîs-i şerîfte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bildiriyor. 00:46:26.210 --> 00:46:27.794 Uydukları zaman ne oluyor? 00:46:27.961 --> 00:46:35.295 Elhamdülillah; İslâm zaten yahudileri de hıristiyanları da kurtarıyor. 00:46:35.627 --> 00:46:41.503 Onların dinlerinin bir zamanlar hak din olduğunu beyan ediyor, yanlışlıklarını açıklıyor, 00:46:41.627 --> 00:46:48.919 doğru yola sevk olunmalarına yol gösteriyor. Yani iyiliklerini istemiş oluyor. 00:46:49.169 --> 00:46:53.450 Ona tâbi olanlar yine o iyiliğe mazhar olmuş oluyorlar. 00:46:53.860 --> 00:46:58.169 Bir şey kaybetmiyorlar; her şeyi kazanıyorlar. Aksi takdirde her şeyi kaybedecekler. 00:46:58.169 --> 00:47:07.336 Allahu Teâlâ hazretleri geçekleri görüp her zaman her yerde haktan yana, 00:47:07.293 --> 00:47:16.169 gerçekten yana olmayı nasip eylesin. Bâtıldan uzak eylesin. Yanlış yolda yürütmesin. 00:47:16.293 --> 00:47:20.543 Hatasını anlayıp doğru yola gelmeyi cümleye nasip eylesin. 00:47:20.627 --> 00:47:23.586 Doğru yolda yürüyenlere de gayret kuvvet versin. 00:47:23.961 --> 00:47:29.961 Eza cefa çekerlerse bunun imtihan olduğunu bilip sabretmelerini nasip eylesin. 00:47:30.860 --> 00:47:35.920 Lütfa mazhar olduklarını, dinlerinin hak olduğunu bilip 00:47:36.200 --> 00:47:40.252 aşk ile şevk ile ibadet ve taatte olmayı nasip eylesin. 00:47:40.419 --> 00:47:43.878 Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi iki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin. 00:47:44.200 --> 00:47:46.419 es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!