WEBVTT 00:00:00.000 --> 00:00:02.417 es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû! 00:00:02.529 --> 00:00:05.696 Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. 00:00:05.758 --> 00:00:11.111 Ramazanınız'ın günleri güzel geçsin, sonucu çok hayırlı, bereketli olsun. 00:00:11.204 --> 00:00:14.397 Cenâb-ı Hak Kadir gecenizi ihyâ etmeyi nasip eylesin. 00:00:14.537 --> 00:00:21.121 Nice nice Ramazanlar'a, mübarek gecelere, gündüzlere, günlere, zamanlara mutlulukla eriştirsin. 00:00:21.250 --> 00:00:28.209 Ümmet-i Muhammed kardeşlerimizi de, dünyanın her yerinde yaşayan kardeşlerimizi de dertlerden, 00:00:28.254 --> 00:00:35.850 sıkıntılardan kurtarsın, başarılara ulaştırsın, onları da aziz ve bahtiyar eylesin. 00:00:35.125 --> 00:00:40.459 Onlara da dünya ve âhiretin hayırlarını temenni ederiz, dileriz, Rabbimiz ihsan eylesin. 00:00:40.550 --> 00:00:47.620 Bugünkü sohbetimde Kur'ân-ı Kerîm'in Bakara sûre-i şerîfesinin 00:00:47.697 --> 00:00:55.904 124. âyet-i kerîmesi üzerinde konuşmamı yapmak istiyorum. Âyet-i kerîmeyi okuyalım. 00:00:55.966 --> 00:01:02.821 Bismillâhirrahmânirrahîm Ve izi'btelâ İbrâhîme rabbuhû bi-kelimâtin 00:01:03.780 --> 00:01:13.258 fe-etemmehünne kâle innî câilüke li'n-nâsi imâmen kâle ve min zürriyetî kâle lâ yenâlu ahdi'z-zâlimîn. 00:01:13.438 --> 00:01:22.921 Sadaka'llâhu'l-azîm.İbrahim aleyhisselam, Peygamber Efendimiz'in ecdâdından, 00:01:23.280 --> 00:01:35.749 Allah'ın ulu'l-azm, büyük şânı olan, itibarı olan mübarek kullarından, peygamberlerinden. 00:01:36.610 --> 00:01:45.643 İbrahim aleyhisselam öyle bir zât-ı celîl ki hem yahudilerin de ecdâdı olduğu için 00:01:45.940 --> 00:01:50.460 onlar da hürmet eder, hem hıristiyanlar da hürmet eder. 00:01:50.506 --> 00:01:58.753 Onlar -Avrupalılar- İbrahim'e Abraham diyorlar; yakın, benziyor, anlaşılmayacak gibi değil. 00:01:58.893 --> 00:02:09.340 Araplar'ı da, müslümanları da, bütün eski kendilerine kitap indirilmiş ehli kitâbeyn, 00:02:09.542 --> 00:02:22.609 Tevrat ve İncil ahâlisini de saygısı kuşatan, herkesin saygı duyduğu çok mübarek bir büyük zât... 00:02:22.796 --> 00:02:28.295 İbrahim tabii onların kendi dillerinden bir isim. 00:02:28.395 --> 00:02:37.295 Deniliyor ki; "Bu, Ebun Râhimun demek." Râhim, "merhamet eden" demek. 00:02:37.320 --> 00:02:39.960 Ebun Râhimun. Eb de "baba" demek. 00:02:40.290 --> 00:02:48.124 Arapçasını söylüyorum; "merhamet edici olan baba, 00:02:48.335 --> 00:02:53.935 babacan, merhametli kişi" mânasına geliyormuş, diye rivayetler var. 00:02:54.130 --> 00:03:00.360 Çünkü zaten İbranice, Süryanice, Arapça kardeş diller, kelimeleri birbirine benzer. 00:03:00.418 --> 00:03:16.557 Mesela selam diyoruz Arapça'da; İbranîler, yahudiler de şalom diyor. Yakın kelimeler... 00:03:16.611 --> 00:03:22.529 Belli oluyor ki akraba, kökeni, ecdattan gelişinin aynı olduğu anlaşılıyor. 00:03:22.567 --> 00:03:32.610 İbrahim aleyhisselam yahudilerin ve hıristiyanların da saygı duyduğu bir kimse olduğu için, 00:03:32.240 --> 00:03:40.375 Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri onunla ilgili bilgileri Peygamber Efendimiz'e vahyediyor; 00:03:40.476 --> 00:03:48.615 "Onu etrafındaki yahudi kabilelerine, hıristiyanlara anlatsın bu âyetleri..." diye, 00:03:49.836 --> 00:03:58.667 İbrahim aleyhisselâm'ın şerefini bilip, onu sevip, ona müntesip olup, 00:03:58.737 --> 00:04:06.215 'Biz onun yolundayız, ona bağlıyız.' diyenleri ikaz etmek için. 00:04:06.262 --> 00:04:13.660 "Sizin de sevdiğiniz İbrahim aleyhisselam böyle idi, ona göre siz de hizaya gelin." demek. 00:04:13.769 --> 00:04:23.270 İz kelimesi, dal'a benzeyen ze ile, yani peltek ze ile. İngilizcesi t-h, yani 'th' harfi. 00:04:23.284 --> 00:04:29.255 This kelimesindeki th harfi işte bu sesi verir. Türkçe'de bu ses yok. 00:04:29.255 --> 00:04:35.598 Ama Kur'an okuyan, öğrenen insanlar bu sesi teallüm ederler. 00:04:35.645 --> 00:04:40.702 Çünkü Arapça'da üç tane ze var, bunların hepsini ayırması lazım. 00:04:40.819 --> 00:04:46.398 Bir bu peltek ze var, bir re'nin noktalısı olan keskin ze var, 00:04:46.695 --> 00:04:54.500 bir de tı'ya benzeyen zı, za dediğimiz kalın ze var. 00:04:54.750 --> 00:05:00.331 Bunların telaffuzlarını ayırması lazım ki Kur'an'ı okuduğu zaman anlaşılsın. 00:05:00.385 --> 00:05:09.700 Bu harflerin ha'yı, hı'yı, he'yi ayırmazsa; peltek se'yi, sin'i, sad'ı ayırmazsa; 00:05:09.154 --> 00:05:17.308 zel'i, ze'yi zı'yı ayırmazsa, o zaman Kur'ân-ı Kerîm'i doğru okuyamamış olur. 00:05:17.333 --> 00:05:20.687 Hatta mânalar değişir, çünkü harfler farklı... 00:05:20.836 --> 00:05:27.302 Türkçe'de de birbirine yakın harfler var; ama birisi yerine ötekisi kullanılmıyor. 00:05:27.302 --> 00:05:35.500 Mesela 'ı' harfi ile 'i' harfi yakın, ı-i. Ama "kır" dersek başka mâna oluyor, onun yerine 'i'yi kullanırsak, 00:05:35.593 --> 00:05:44.490 "kir" dersek başka mâna oluyor. İşte bir nokta farkı ama mâna değişiyor. 00:05:44.120 --> 00:05:51.290 Bunları kardeşlerimiz çocuklarına, hanımlarına, ailelerine, kendilerine güzelce öğretmeli. 00:05:51.344 --> 00:05:54.775 "Bak bu dilin harfleri böyledir, telaffuzu farklıdır..." 00:05:54.845 --> 00:06:05.420 Her dilde böyle bizim Türkçemiz'deki o harfin telaffuz ediliş şekline benzemeyen farklılıklar vardır. 00:06:05.810 --> 00:06:12.757 İngilizce'de mesela Türkçe'de olmayan peltek se sesi vardır, miss kelimesinde, third kelimesinde olduğu gibi. 00:06:12.827 --> 00:06:17.875 Peltek ze sesi vardır ama Türkçe'de yok. 00:06:17.944 --> 00:06:24.128 Buna mukabil Türkçe'deki bazı seslerde başka dillerde yok. Bunları bilelim. 00:06:24.182 --> 00:06:32.504 Bu iz, peltek ze ile; "Hani hatırla, hatırına getir, neydi o günler, 00:06:32.582 --> 00:06:43.542 şöyle bir hafızanı yokla da o geçmiş olayları bir düşün..." gibi kullanılan bir edattır. 00:06:43.917 --> 00:06:48.745 Mâzide olan bir şeyi hatırlayıp yâda getirmek, tekrar düşünmek, 00:06:48.745 --> 00:06:56.327 ortaya koymak gerektiği zaman bu kelimeyi kullanırlar. "Hani olmuştu ya, öyle..." gibi. 00:06:56.545 --> 00:07:08.849 Ve izi'btelâ İbrâhîme rabbuhû. "Hani İbrahim'i Mevlâsı, Rabbi imtihan etmişti..." 00:07:09.910 --> 00:07:21.272 İbtelâ burada mâzi fiili. İbtelâ-yebtelî-ibtilâen ne demek? "Tecrübe ve imtihan etmek." demek. 00:07:21.428 --> 00:07:29.622 Belâ da Arapça'da bu fiilin kökü, -bu iftial bâbı- o da "imtihan" mânasına geliyor. 00:07:29.677 --> 00:07:35.293 "Tecrübe etmek, denemek, sınamak ve imtihan etmek" mânasına geliyor. 00:07:35.393 --> 00:07:41.854 Türkçe'de de Arapça'da da aynı kelimenin başka yan mânaları vardır. 00:07:41.932 --> 00:07:51.305 Fakültede okurken bizim bir Alman profesörümüz vardı, bir gerçeği bize söylerdi, söylemişti. 00:07:51.335 --> 00:07:52.815 Benim de dikkatimi çekmişti. 00:07:52.901 --> 00:08:03.860 Ben zaten lügatleri çok severdim, kendimde başka talebelerde olmayan lügatler -Allah nasip etmişti- bulunurdu. 00:08:03.211 --> 00:08:05.918 Hiç kimsenin bulamadığı kelimeleri bulurdum. 00:08:05.972 --> 00:08:17.542 Lisedeyken de İngilizce lügatlerin güzellerini ağabeyimler almışlardı, onlardan istifade etmiştim. 00:08:17.643 --> 00:08:25.482 Yabancı dil öğrenecek kardeşlerimize de bu bir nasihat olsun: 00:08:25.559 --> 00:08:36.592 Her dilde aynı, tek kelimenin çeşitli mânaları olur. Mesela "yüz" kelimesini düşünelim. Yüz ne demek? 00:08:37.760 --> 00:08:43.818 Bir kere rakam olarak, "99'dan sonra gelen rakam" demek, bir. 00:08:43.818 --> 00:08:52.861 Sonra, rakam olmazsa "insanın çehresi" demek. "Yüzüm kıpkırmızı oldu." O da yüz, o da yüz. 00:08:53.220 --> 00:09:01.373 Aynı harflerle yazılıyor ama anlam değişik. Eğer fiil olursa yüz, emir oluyor. Ne demek? 00:09:01.740 --> 00:09:10.644 "Denize atla, orada suyun üstünde durmak ve gitmek için çırpın." mânasına. "Denizde yüzmek" diyoruz. 00:09:12.238 --> 00:09:15.244 Başka? Yine fiil olarak başka bir mânası da var: 00:09:15.493 --> 00:09:22.424 "Koyunu yüz." dediğimiz zaman da mânası "Derisini soy." demek. "Soymak" mânasına da geliyor. 00:09:22.549 --> 00:09:28.334 Demek ki bir "yüz" kelimesinin Türkçe'de, -misal olsun diye söyledik- 00:09:28.709 --> 00:09:37.146 aynı harflerle olduğu halde ikisi fiil, ikisi isim olarak dört ayrı mânası var. Bütün dillerde böyledir. 00:09:37.418 --> 00:09:48.554 Onun için, iyi lügatlerde bir kelimenin mânaları verilirken ya mânalarının arasına nokta konulur, 00:09:48.608 --> 00:09:55.880 ya da rakam verilir; "Birinci mânası bu, ikinci mânası bu, üçüncü mânası bu, dördüncü mânası bu..." diye. 00:09:55.197 --> 00:10:02.292 Bizim Alman müsteşrik, yani oryantalist profesör; 00:10:02.448 --> 00:10:12.307 Arapça, Farsça vesairede mâhir olan, uluslar arası şöhreti olan bir profesörümüz vardı, Helmut Ritter diye. 00:10:12.478 --> 00:10:18.635 Şarkiyat yani oryantalizm sahasında Avrupalılar'ın hepsi bilir. 00:10:18.845 --> 00:10:26.901 Araplar, İslâm, İranlılar, Türkler vesaire ile ilgili ilimlere "oryantalizm" deniliyor. 00:10:26.987 --> 00:10:37.514 Bunlarla uğraşan kimselere "oryantalist" deniliyor. Akıllar hemen 'oryantalist dans'a gitmesin. 00:10:37.643 --> 00:10:43.931 Tabii o da var, işte maalesef o da "oraya ait dans" demek oluyor. 00:10:43.977 --> 00:10:54.763 Bir de bu hocayı anlatırken bir şey de söyleyeyim. Bu Alman'dı, ismi Helmut, soyadı Ritter. 00:10:54.887 --> 00:11:00.954 Uluslararası bir şöhret. Derste demişti ki; "Ben Şâfiî mezhebindenim. 00:11:01.940 --> 00:11:08.959 Yani müslüman oldum, Şâfiî mezhebindenim. Çünkü hocam İsmail Saib Sencer Şâfiî idi.' 00:11:08.959 --> 00:11:13.377 Biz de yerimizden hoplamıştık. Biz onun bu durumunu bilmiyorduk. 00:11:13.524 --> 00:11:18.880 O da bizim şaşırdığımızı gözucuyla fark etmişti. 00:11:18.157 --> 00:11:24.840 İsmail Saib Hoca Beyazıt kütüphanesinin meşhur, allâme müdürü. 00:11:24.169 --> 00:11:31.683 İsmail Saib Sencer, eserleri çok, tanınmış bir kimse. Ondan ders okumuşlar. 00:11:31.800 --> 00:11:34.951 O kendisi Şâfiî olduğundan bu Almanlar'a da [etki etmiş.] 00:11:35.750 --> 00:11:44.294 İki Alman; Ritter hocamız ile bir de Oscar Reşar diye bir başka Alman vardı. 00:11:44.319 --> 00:11:49.872 Onlar işte "Arapça öğrenelim." diye İsmail Saib Hoca'nın önüne gitmişler, diz çökmüşler, 00:11:49.926 --> 00:11:59.108 ikisini müslüman etmiş. Oscar, Osman adını almış. O İslâm araştırmalarında çalışırdı, aşağıda. 00:11:59.334 --> 00:12:10.376 Adını Osman diye değiştirmişti, "Oscar" demezdi. Bu ikisi de Şâfiî olmuşlar. 00:12:10.375 --> 00:12:19.584 Bizim hoca bana kendisi söylemişti. Artık imanını gerçekten yaptıysa 00:12:19.792 --> 00:12:24.584 orasına biz karışmayız. Art niyetle mi yaptı, bilmiyoruz. 00:12:24.667 --> 00:12:31.459 Ama ülkemizde uzun yıllar fakültede hocalık yaptı, neşriyat yaptı, Oriens mecmuasını neşretti, 00:12:31.501 --> 00:12:37.430 bilimsel araştırmalar yaptı. Bir büyük, meşhur kimse. O derdi ki; 00:12:37.830 --> 00:12:43.458 "Bir dili çalışan talebe bilmediği bir kelime olunca lügati açar. 00:12:43.584 --> 00:12:51.418 Tabii lügatte de bir kelimenin karşısında birkaç mâna olabilir, tek mâna olmaz. -Demin misalde de dediğim gibi. 00:12:51.626 --> 00:12:56.876 İşin gülünecek tarafı şurası:- Talebe de gider en ters mânayı seçer. 00:12:57.000 --> 00:13:02.417 Hiç o cümlede kullanılmayan mânasını tercih eder." 00:13:02.584 --> 00:13:07.626 Demek ki dil öğrenen kardeşlerimiz inşaallah Arapça da öğrenirler. 00:13:07.709 --> 00:13:14.251 Çünkü Arapça'yı öğrenmek lazım. Birkaç yönden öğrenmek lazım. En baştaki sebep nedir? 00:13:14.292 --> 00:13:17.430 Arapça bizim ana dilimizdir. 00:13:17.334 --> 00:13:23.417 Şimdi tabii benim bu şakamı, latifemi daha önce duymayanlar şaşıracaklar; 00:13:23.584 --> 00:13:31.293 "Bizim ana dilimiz Türkçe değil mi?" diyecekler. Tabii bir bakıma Türkçe de, Arapça da ana dilimiz. 00:13:31.375 --> 00:13:40.834 O nereden oluyor? Şuradan oluyor: Peygamber Efendimiz'in hanımları, eşleri mü'minlerin annesidir. 00:13:40.918 --> 00:13:45.168 Kur'ân-ı Kerîm böyle diyor. ezvâcuhû ümmehâtühüm. 00:13:45.250 --> 00:13:52.168 "Resûlullah'ın hanımları sizin validelerinizdir." "Âişe anamız, Hatice anamız" diyoruz; 00:13:52.209 --> 00:13:58.543 "Hatice validemiz, Âişe validemiz" diyoruz. Tabii onlar da Arapça konuşuyorlardı. 00:13:58.751 --> 00:14:05.502 O zaman o annelerimizin dili olduğu için Arapça da bizim yine bir ana dilimiz oluyor, dinî ana dilimiz oluyor. 00:14:05.584 --> 00:14:10.418 Buradan Arapça'yı öğrenmemiz lazım. İki; Kur'ân-ı Kerîm Arapça'dır. 00:14:10.459 --> 00:14:17.168 Kur'ân-ı Kerîm'i tam anlamak, keyfine, zevkine varmak, aşk ile, şevk ile, haz ile, 00:14:17.375 --> 00:14:22.420 huşû ve hudû ile okumak için, istifade etmek için Arapça lazım. 00:14:22.250 --> 00:14:28.625 Arapça anahtar, bu mânalar hazinesi o anahtarla açılacak. 00:14:28.626 --> 00:14:32.100 Onun için, hepinize Arapça öğrenmeyi hararetle tavsiye ediyorum! 00:14:32.167 --> 00:14:37.918 Kur'ân-ı Kerîm Arapça olduğu için, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem Arapça konuştuğu için 00:14:38.830 --> 00:14:40.834 ve hadîs-i şerîflerin hepsi Arapça olduğu için... 00:14:40.918 --> 00:14:50.544 Hadîs-i şerîfler âlemi de bir ayrı hazine, onu da öğrenmek için başlı başına Arapça öğrenmek gerekirdi, 00:14:50.626 --> 00:14:55.960 başka hiçbir sebep olmasa bile… Peygamber Efendimiz'i iyi tanımak için Arapça öğrenmek lazım. 00:14:56.000 --> 00:15:06.250 Kur'ân-ı Kerîm'i iyi bellemek ve öğrenmek, açıklamalarını kavramak için Arapça bilmek lazım. Başka? 00:15:06.626 --> 00:15:10.709 Komşularımızdan kaç tane ülke [arapça konuşuyor.] 00:15:10.834 --> 00:15:17.752 Ve bir zamanlar aynı çatı altında aynı devletin mensupları olarak 00:15:17.834 --> 00:15:22.209 yaşadığımız nice bölgelerin ahâlisi Arapça konuşuyor. 00:15:22.292 --> 00:15:29.126 İşte Suriye, işte Ürdün, işte Lübnan, işte Hicaz, işte Mısır, 00:15:29.209 --> 00:15:35.543 işte Irak, işte Kuveyt, Bahreyn, Katar, Yemen… 00:15:35.667 --> 00:15:40.126 Yemen'e az mı mücahit gönderdik? Yemen'e gidenler gelmiyor. 00:15:40.209 --> 00:15:45.960 Son devirde Yemen illerine askerliğe gidenlerin maceraları... 00:15:46.000 --> 00:15:54.876 Hicaz demiryolu macerası, Medine-i Münevvere'nin müdafaası macerası... Tarih çok önemli! 00:15:54.918 --> 00:15:56.877 Tarihi de çok iyi okumamız lazım. 00:15:56.959 --> 00:16:07.209 Sonra, uzun zaman bizimle bulunmuş olan Cezayir, Barbaros Hayrettin'in gittiği, 00:16:07.250 --> 00:16:19.333 üs kurduğu Cezayir, Tunus, Libya, Fas'a kadar, tâ Tanca limanına kadar, hep 00:16:19.375 --> 00:16:20.458 [Arapça] konuşuyor. 00:16:20.501 --> 00:16:29.876 Onları da bırakalım; ülkemizin bir bölümünde, Güneydoğu Anadolu'da Arapça konuşan, Antakya'da, 00:16:29.959 --> 00:16:33.126 Tarsus'ta Arapça konuşan kardeşlerimiz var. 00:16:33.250 --> 00:16:41.709 Türkiye sınırları içinde ama evlerinde ana dilleri Arapça. Binâenaleyh, o yönden de öğrenmemiz lazım. 00:16:41.834 --> 00:16:48.209 Tarihimizi anlamak için, kültürümüzü -"kültür" demeyecektik, harsımızı, medeniyetimizi- 00:16:48.292 --> 00:16:51.542 örfümüzü, âdetimizi anlamak için Arapça lazım. 00:16:51.584 --> 00:17:02.626 Arapça muazzam hazinelerin, binlerce hazinenin hepsinin kapısını açan bir master key... 00:17:03.334 --> 00:17:09.543 Şimdi birçok otelde mesela 200 tane kapı oluyor 00:17:09.667 --> 00:17:14.376 ama otelin yöneticisinde bir anahtar oluyor, bütün kapıları açıyor. 00:17:14.584 --> 00:17:17.626 Öteki tek tek kapıların anahtarları öbür kapıları açmıyor 00:17:17.626 --> 00:17:24.850 ama bu ana anahtar hangi deliğe soksa o kapıyı açabiliyor. 00:17:24.334 --> 00:17:28.626 Arapça da öyle bir ana anahtar, master key. 00:17:28.667 --> 00:17:33.459 Biraz şimdi biz burada Avustralya'da bulunduğumuz için 00:17:33.584 --> 00:17:41.667 İngilizce'yle de fazlaca haşır neşir olmaya başladık. Hep İngilizce kelimeler, misaller karşımıza geliyor. 00:17:41.709 --> 00:17:52.918 Arapça'yı öğrenmek lazım. İbtelâ, ibtilâ birkaç mânaya gelir. 00:17:53.830 --> 00:17:55.834 Bir "imtihan etmek, sınamak, denemek" mânasına; 00:17:55.876 --> 00:18:03.377 bir de "hastalık, hastalığa tutulmak, müptela olmak" mânasına gelir. 00:18:03.501 --> 00:18:07.168 Tabii hastalık da bir çeşit imtihandır, oradan gelmiş mâna. 00:18:07.167 --> 00:18:13.850 Ama o ikinci mâna aynı bir mâna olmuş oluyor. 00:18:13.250 --> 00:18:20.420 "Falanca filanca hastalığa müptela oldu." "Tutuldu, hasta oldu." demek. Bela da öyle. 00:18:20.167 --> 00:18:28.751 Bela hem "imtihan" mânasına geliyor hem de "insana musallat olan, canını sıkan olay" mânasına geliyor. 00:18:28.876 --> 00:18:32.126 Burada "imtihan, sınamak" mânasına… 00:18:32.375 --> 00:18:40.334 "Hani İbrahim'i Rabbi sınamıştı ya tarihte, mâzide, onu hatırla ve hatırlat. 00:18:40.459 --> 00:18:52.100 O senin etrafında muhatabın olan ehli kitâba, müşriklere, kabilelere onları hatırlat ey Resûlüm." 00:18:52.125 --> 00:19:02.125 İbtelâ fiil. Bu fiilin tümleci yani mef'ûlu bih'i, düz tümleci İbrahim. "İbrahim'i imtihan etmiştir." 00:19:02.209 --> 00:19:09.209 Kim? Rabbuhû fail yani özne, fiilin fâili. 00:19:09.292 --> 00:19:17.751 Rabbuhû. Rab, Rabbü'l-âlemîn kelimesinin izahında söylemiştik, geniş anlamlı bir kelime; 00:19:17.834 --> 00:19:25.376 hem "sahip" mânasına geliyor hem de bir insanı Allahu Teâlâ hazretleri yoktan var ettiği, 00:19:25.459 --> 00:19:35.459 küçükten büyüttüğü için, böyle geliştire geliştire büyüttüğünden, terbiye ettiğinden, 00:19:35.792 --> 00:19:43.834 geliştirdiğinden o mânası da var. "Sahip" mânasının yanında "yaratanı" gibi mânası da var. 00:19:44.000 --> 00:19:49.125 İşte Cenâb-ı Mevlâ'nın adı Rab oluyor, bir sıfatı Rab oluyor. 00:19:49.167 --> 00:19:59.751 "Allahu Azîmüşşân, Rabbü'l-âlemîn olan Allah İbrahim'i imtihan etmişti, sınamıştı." Nelerle? 00:19:59.834 --> 00:20:07.793 Bi-kelimâtin. "Birtakım kelimelerle sınamıştı." Bu kelimâtin ne demek? 00:20:07.959 --> 00:20:19.626 Birtakım emirler, görevler vermişti, onları İbrahim aleyhisselam yapsın diye. 00:20:19.751 --> 00:20:22.418 "Birtakım kelimelerle sınamıştı." ne demek? 00:20:22.501 --> 00:20:29.168 "Birtakım emirler, görevler verdi. O görevlerle onu imtihan etti." demek. 00:20:29.334 --> 00:20:42.293 Kelime, hem "konuşulan söz" mânasına gelir, hem de böyle "emirler, hükümler" mânasına gelir Arapça'da... 00:20:42.334 --> 00:20:45.417 Âyetlerde bunun misalleri var. 00:20:45.542 --> 00:20:56.126 Kur'ân-ı Kerîm'in başka âyetlerinde kelimât'ın böyle iki anlamda kullanıldığı âyet-i kerîmeler var. 00:20:56.459 --> 00:21:05.793 Onların misalleri de; Ve temmet kelimetü rabbike sıdkan ve adlâ. Ne demek? 00:21:05.959 --> 00:21:13.710 "Rabbinin kelimesi adaletle, sadakatle, dosdoğru olarak tamam oldu." 00:21:14.830 --> 00:21:16.959 Kelimâtuhu'ş-şer'iyye. "Şer'î sözleri" demek. 00:21:17.830 --> 00:21:21.500 Ve saddekat bi-kelimâti rabbihâ ve kütübihî ve kânet mine'l-kânitîn. 00:21:21.584 --> 00:21:27.293 Meryem aleyhisselam hakkında bu kelime sözü yine geçmiş. 00:21:27.542 --> 00:21:40.917 Hâsılı, İbrahim aleyhisselâm, başımızın tâcı İbrahim Peygamber Efendimiz... 00:21:41.125 --> 00:21:47.459 Hem de İbrahim aleyhisselâm'ın özelliği, sıfatı nedir? 00:21:47.834 --> 00:21:55.793 Halîlullah; "Allah'ın çok samimi, içli dışlı dostu" demek. Halil ne demek? 00:21:56.420 --> 00:22:06.251 Allah'ın Halîli; hı harfiyle. Arap alfabesindeki üç tane he'den, noktalı ha, hırıltılı ha ile… 00:22:06.334 --> 00:22:12.459 Bu da Avrupa dillerinde var. Bu ses, bu harf Türkçe'nin eskisinde, tarihinde de vardır; 00:22:12.584 --> 00:22:18.876 yeni Türkçe'nin alfabesine girmemiştir. Anadolu'da telaffuz olarak vardır. 00:22:19.000 --> 00:22:25.420 Mesela Kırşehir, Kayseri yörelerinde veyahut Doğu Anadolu'da vardır; 00:22:25.125 --> 00:22:29.459 "Yasah" der, "yohsul" der, buradaki hı'dır, böyle söyler. 00:22:29.542 --> 00:22:39.209 "Yapmah" der, "bırahmah" der, "yohdur" der. Orada işte kullanılıyor, canlı bu ses. 00:22:39.375 --> 00:22:46.458 Yani yadırgamayalım, bilelim. Diller böyledir, dillerin içinde de böyle cilveler vardır. 00:22:46.667 --> 00:22:58.626 Bu kelimeleri, emirleri, yasakları İbrahim aleyhisselâm'a Rabbi sınamak için yükledi, 00:22:59.292 --> 00:23:02.459 mükellef kıldı, emretti, buyurdu; "Şunu yap, bunu yap..." 00:23:02.542 --> 00:23:11.418 Fe-etemmehünne. Bu etemme "Tamam etmek, itmam etmek." Hünne de kelimât'a gidiyor. 00:23:11.375 --> 00:23:16.167 "Kelimeleri o tamamladı." Kim? 00:23:16.417 --> 00:23:31.751 İbrahim aleyhisselam bu vazifeleri tamamen, güzel bir şekilde yaptı. 00:23:32.250 --> 00:23:42.751 Yani "İmtihanı başardı." demek oluyor. Etemmehünne ne demek? 00:23:44.626 --> 00:23:50.293 Ey diyor, İbn Kesîr, müfessir; kâme bihinne. 00:23:50.334 --> 00:23:57.252 "Onların hakkından geldi, onları güzelce başardı, o görevleri ifâ etti. 00:23:57.209 --> 00:24:10.168 Alnının akıyla, Rabbinin rızasını kazanacak şekilde bu işi başardı." demek. Tabii bu olumlu, güzel ifade. 00:24:10.209 --> 00:24:16.127 İbrahim aleyhisselâm'ın halîlullah, Allah'ın çok sevdiği bir peygamberi, 00:24:16.250 --> 00:24:21.840 neden o sevgiyi kazandığının bir göstergesi, bir işareti. 00:24:21.250 --> 00:24:29.500 Demek ki ne söylemişse Rabbi, çok güzel altından kalkmış, yapmış ve ifâ etmiş. 00:24:31.542 --> 00:24:38.293 Önümdeki tefsir kitabı "Bu acaba neler söyledi?" diye bir bölüm açmış. 00:24:38.501 --> 00:24:47.430 "Acaba neydi bu yüklediği görevler?" diye… Onlar hakkında biraz konuşmak istiyorum. 00:24:47.830 --> 00:24:55.125 Onun için bugünkü sohbetim bir âyet üzerinde devam ediyor, bundan sonraki öteki âyete geçmeyeceğim. 00:24:55.250 --> 00:25:05.420 Bir açıklamaya göre, İbn Abbas'tan gelen bir rivâyete göre: İbtelâhu'llâhu bi'l-menâsik. 00:25:05.209 --> 00:25:13.876 Ne görevi verdi? Hac işlerini düzenleme görevi verdi. 00:25:14.830 --> 00:25:28.417 İbrahim aleyhisselam da Kâbe'yi bina edip hac görevlerini gayet güzel düzenleyip ifâ etti ve bu işi yaptı. 00:25:28.501 --> 00:25:41.200 Menâsik ne demek? Menâsiki hac. "Haccın nasıl yapılacağına dair teferruâtlı işlemler" mânasına… 00:25:41.830 --> 00:25:50.417 Bir rivayet bu. Allahu Teâlâ hazretleri İbrahim aleyhisselâm'ı Kâbe'yi yeniden bina ile vazifelendirmişti. 00:25:50.417 --> 00:25:57.834 Oğlu İsmail ile onlar Kâbe'nin temellerini bulmuşlardı ve oradan yeniden inşa etmişlerdi. 00:25:57.834 --> 00:26:05.840 -Önümüzdeki âyetlerde gelecek, ona gitmeyelim.- Sonra da "İnsanlara seslen, duyur, ilan et; 00:26:05.292 --> 00:26:11.709 insanlar bu Beytullah'ı ziyarete, tavafa, hacca gelsinler." demişti. 00:26:11.834 --> 00:26:24.917 Sonra da "Buraları hazırla, benim bu mübarek, kutsal ibadetgâhımı, evimi gelip ibadet edecekler 00:26:24.918 --> 00:26:29.293 için tertemiz bir hâle, hizmete âmâde hâle getir." demişti. 00:26:29.334 --> 00:26:37.168 Hepsini güzelce İbrahim aleyhisselam yaptı. Böyle bir rivayet var. Bunların hepsi doğru. 00:26:37.334 --> 00:26:55.709 İkinci rivâyet: Bazı alimler demiş ki; İbtelâhu bi't-tahâreti hamsün fi'r-re'si ve hamsün fi'l-cesedi. 00:26:56.292 --> 00:27:03.334 "Beş şeyi temizlemekle onu görevli kıldı, görev verdi." 00:27:03.542 --> 00:27:14.834 Beş şeyin temizliği nedir? Beşi başta, beşi de vücutta temizlik; neymiş onlar? 00:27:15.000 --> 00:27:29.000 Fi'r-re'si. "Başta olanlar:" Kassu'ş-şârib. "Bıyıkların kesilmesi." İbrahim aleyhisselâm'a öyle emretti. 00:27:29.209 --> 00:27:39.751 Şimdi biz burada biraz sohbete geçelim. Bıyıklar bırakılabiliyor, kesilebiliyor. 00:27:40.459 --> 00:27:45.918 Hem bıyık hem sakal da kesilebiliyor, hem bıyık hem sakal da bırakılabiliyor. 00:27:46.830 --> 00:27:54.834 Bunun dışında da uygulamalar var. Bazıları sakalları bırakıyor ama bıyıkları kesiyor veya kısaltıyor. 00:27:55.209 --> 00:28:01.418 Kökünden kazıyan da var, kısaltan da var. Türkiye'deki uygulama daha çok nedir? 00:28:01.667 --> 00:28:03.959 Sakalı da kazımak, bıyığı da kazımak. 00:28:04.000 --> 00:28:11.420 Dinî bakımdan bu [doğru] değil; çünkü sakal bırakmak kuvvetli sünnet, sakalı kazımak haram. 00:28:11.292 --> 00:28:13.793 Bir mazereti yoksa kazınmayacak. 00:28:13.834 --> 00:28:20.710 Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfinde bıyığın kısaltılması, sakalın uzatılması var. 00:28:20.918 --> 00:28:29.752 "Bütün bu ihtimaller içinde doğal olarak hangisi güzel?" diye [soracak olursak;] sünnet olanı güzel. 00:28:29.918 --> 00:28:32.918 Çünkü sakal uzadığı zaman boynu koruyor. 00:28:32.959 --> 00:28:41.585 İnsanın boğazındaki ağrılar, üşümeler, bademcik şişmesi, farenjit, anjin, öksürük, 00:28:41.626 --> 00:28:49.626 üst teneffüs yolları iltihapları,bronşit, zatürre olmasını [engelliyor.] 00:28:49.792 --> 00:29:00.293 Tabiî olarak Cenâb-ı Hak erkeklere böyle bir koruma vermiş. Sakalın böyle uzun olması iyi oluyor. 00:29:00.542 --> 00:29:09.126 Her gün de onu inceden inceye kazımak da bir külfet, çünkü her gün biraz büyüyor. 00:29:09.292 --> 00:29:13.793 Kazınması da, ustura kullanmak da şu devirde [tehlikeli;] 00:29:13.959 --> 00:29:21.293 kazındığı zaman cildin üst tabakası tahriş oluyor, inciniyor. Cildin birtakım tabakaları vardır... 00:29:21.459 --> 00:29:28.850 Tabip kardeşlerimiz belki beni tebessümle dinliyorlardır. 00:29:28.292 --> 00:29:32.918 En üst tabakası jiletle veya usturayla kazınıp tıraş yapılırken gidiyor. 00:29:33.420 --> 00:29:38.584 Halbuki koruyucu bir tabakadır. En üst tabaka zedelenmemiş olduğu zaman mikrop deriye işleyemez. 00:29:38.626 --> 00:29:45.100 Ama en üst tabaka zedelendiği zaman, üst kısım korumasız kaldığından, 00:29:45.000 --> 00:29:50.584 açık kaldığından oraya havadan vesaireden gelen mikroplar yapıştı mı hastalık olabilir. 00:29:50.792 --> 00:29:54.668 Binâenaleyh, işin doğrusu, doktorları serbest bıraksak, 00:29:55.000 --> 00:29:59.000 "Ne yapalım; kazıyalım mı, uzun mu dursun?" [diye sorsak;] 00:29:59.000 --> 00:30:03.000 "Uzun durması iyi çünkü kazınmasında tehlikeler var." [derler.] 00:30:03.167 --> 00:30:12.292 AİDS vesaire hastlıklarından dolayı buralarda ahâli berberlerde tıraş olmuyor. Ben Avrupa'ya bakıyorum… 00:30:12.375 --> 00:30:24.750 Üniversitede profesörler, devlet ricâli bakanlar, polisler, komutanlar, hepsi sakallı burada... 00:30:24.792 --> 00:30:28.209 Kimse bir şey demiyor. İstediği cins sakalı bırakıyor. 00:30:28.292 --> 00:30:35.210 Hele hele biraz daha münevver, aydın, yüksek tabaka mutlaka sakal bırakıyor. 00:30:35.167 --> 00:30:43.167 O biraz da münevverlerin [özelliği] gibi olmuş oluyor. Bizde hepsi kesiliyor. 00:30:43.459 --> 00:30:50.100 "Polislerin bıyıkları, sakalları kesilsin!" diye emir çıkmış, o zaman bazı polislerin çok üzüldüğünü, 00:30:50.000 --> 00:30:53.459 hatta bazılarının meslekten ayrıldığını da duymuştum. 00:30:53.584 --> 00:31:02.376 Çünkü bizim örfümüzde de, tarihî gelişmede de bunların böyle bir değeri, anlamı var. 00:31:02.375 --> 00:31:05.251 Peki bıyığın kesilmesi? Bıyığın kesilmesi iyi. 00:31:05.250 --> 00:31:12.959 Çünkü bıyık burnun altında, orasının kıllı olması temizlenmeyi zorluyor. 00:31:13.250 --> 00:31:19.834 Yani burnun temizlenmesini zorluyor. Burundan akan bir şey olursa orada birikebiliyor. 00:31:20.000 --> 00:31:24.751 O bakımdan Efendimiz'in oranın kısaltılmasını tavsiye etmesi doğal, güzel… 00:31:26.584 --> 00:31:37.793 Beş şey başta: Bir kassu'ş-şârib; bıyığın kesilmesi. İkincisi mazmaza. 00:31:38.834 --> 00:31:45.376 Üçüncüsü istinşak -kaf ile- yani ağzın çalkalanarak temizlenmesi. 00:31:45.834 --> 00:31:56.710 Burnun su verilip alınıp temizlenmesi. Etti dört. Ve's-sivak. "Dişlerin misvaklanması." Etti beş. 00:31:58.830 --> 00:32:07.500 "İbrahim aleyhisselâm'a görev olarak bu temizlikleri emretmiş." diyor alimler. Ona devam ediyoruz. 00:32:07.626 --> 00:32:14.502 Cesetteki temizlikler? Cesedi biz şimdi ölmüş insanların vücuduna verilen isim olarak kullanıyoruz. 00:32:14.501 --> 00:32:21.377 Arapça'da öyle değil; canlı insanın vücuduna da "ceset" derler, çünkü vücut "varlık" mânasına gelir. 00:32:21.417 --> 00:32:27.751 Vâcibü'l-vücud, yani "varlığı kesin olan". Mevcut kelimesi gibi... 00:32:31.292 --> 00:32:36.584 Vücuttaki temizlikler [olarak] neleri emretmiş, bu alimlere göre? 00:32:37.792 --> 00:32:48.834 -azfâr. "Tırnakların kesilmesi", bir. Halkü'l-âne. "Kasıkların kıllardan temizlenmesi", iki. Hitân. 00:32:48.959 --> 00:32:56.460 "Sünnet olmak", üç. Netfü'l-ibıt. "Koltuk altının temizlenmesi." Bu çok önemli. 00:32:56.501 --> 00:33:06.200 Koltuk atlında hem hanımlarda hem beylerde kıllar çıkıyor. Fakat bunların mutlaka bakıma ihtiyacı var. 00:33:06.167 --> 00:33:12.250 Çünkü, eğer bakım yapılmaz da terler burada kurursa teke gibi kokuyor. 00:33:12.459 --> 00:33:19.960 "Birisinin buraya güzel koku veren bazı şeyler sürmesini buna söylemesi lazım. 00:33:20.420 --> 00:33:23.793 Yahu bu hiç koltuk altına bakmıyor mu?" diyoruz. 00:33:24.000 --> 00:33:25.918 Bir kere biz müslümanlar orayı kazırız. 00:33:25.959 --> 00:33:33.959 Kıl orada çok durdu mu tabii teri de çok fazla miktarda korur, orada bulundurur. 00:33:34.420 --> 00:33:36.876 Biz kazıyoruz, koltuğumuzun altı tertemiz oluyor. 00:33:36.918 --> 00:33:41.918 Avrupalılar filan da mümkünse kazıyorlar, onun için güzel cihazlar yapmışlar, kazıyorlar. 00:33:41.959 --> 00:33:46.668 Bir de kazınmış bile olsa oradan terler çıktığı için, onlar da koktuğu için, 00:33:46.751 --> 00:33:52.876 oraya o kokuları giderici bir şey sürülüyor, "deodorant" deniliyor. 00:33:52.918 --> 00:34:00.252 O kokuyu, alıcı, emici, çıkartmayıcı bir şeyler sürülüyor. O da güzel. 00:34:00.417 --> 00:34:04.126 Tabii onların olmadığı zamanlarda, eski devirlerde 00:34:04.420 --> 00:34:06.709 orayı kazıyorlardı, ondan sonra da temiz tutuyorlardı. 00:34:06.751 --> 00:34:14.960 Sonra; ve ğuslü eseri'l-gâiti ve'l-bevli bi'l-mâ. 00:34:15.830 --> 00:34:22.834 "Büyük abdestten sonra da, küçük abdestten sonra da o mahalleri suyla tertemiz, gıcır gıcır yıkamak." 00:34:22.918 --> 00:34:26.836 İşte vücuttaki bu temizlikleri emretmiş. 00:34:26.918 --> 00:34:33.836 Bu hususta bunu takviye eden buna yakın bazı rivayetlerde, hadîs-i şerîflerde de rastlıyoruz. 00:34:33.834 --> 00:34:42.168 Sahîh-i Müslim'in Hz. Âişe anamız radıyallahu anhâ'dan rivayetine göre Peygamber Efendimiz ne buyurmuş? 00:34:42.250 --> 00:34:44.209 Aşrun mine'l-fıtrati. 00:34:44.417 --> 00:34:57.667 "On şey vardır, bunlar insanın yaratılış konumuna uygun işlerdir, yaratılıştandır, fıtrattandır." 00:34:57.834 --> 00:35:06.100 Nedir bunlar?Kassu'ş-şâribi. "Bıyığın kısaltılması." Ve ihfâü'l-lihye. "Sakalın uzatılması." 00:35:06.209 --> 00:35:15.376 Ve's-sivâk. "Misvak kullanmak."Ve'stinşâku'l-mâi. "Burna su verilip oranın temizlenmesi." 00:35:15.501 --> 00:35:19.501 Ve kassu'l-azfâr. "Tırnakların kesilmesi." 00:35:19.501 --> 00:35:26.430 Çünkü uzarsa kedi gibi olur; hem sağı solu yırtar, hem altına kirler toplanır, 00:35:26.209 --> 00:35:29.430 hem de parmaklar güzel hareket edemiyor. 00:35:29.830 --> 00:35:34.166 Tırnak uzun olduğu zaman parmağın işlem yapmasını uzayan tırnak engelliyor. 00:35:34.125 --> 00:35:37.542 Fazla uzantısının kesilmesi gerekiyor. 00:35:37.626 --> 00:35:41.544 Hatta kuşlarda, kedilerde bile bakım için -kafeste kuşu olanlar- 00:35:41.584 --> 00:35:44.918 bunların fazlalarını kesiyorlar, zararlı oluyor diye. 00:35:44.501 --> 00:35:55.850 Sonra; Ve ğaslü'l-berâcimi. "Perçemlerin yıkanması." 00:35:55.209 --> 00:36:03.100 Ve netfü'l-ibıt. "Koltuk altının kıllarının izalesi, koparılması, köklenmesi, yolunması." 00:36:03.830 --> 00:36:08.166 Ve halku'l-âneti. "Kasıktaki kılların kazınması." 00:36:08.459 --> 00:36:22.430 Ve'ntıkâsu'l-mâi diye böyle on şeyi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem saymış. 00:36:22.792 --> 00:36:32.459 Ve'ntıkâsu'l-mâ'den maksat; "istinca" dediğimiz temizlenme şekli... 00:36:32.125 --> 00:36:34.375 Bunlar olabilir, temizlikle ilgili... 00:36:34.417 --> 00:36:42.840 İbrahim aleyhisselâm'ın methine sebep olacak, başka şeyler de söylenmiş, üçüncü rivayet, nedir onlar? 00:36:42.459 --> 00:36:50.210 "On şey emretmiş Allah, o da başarıyla yapmış. 00:36:50.375 --> 00:36:56.126 Altı tanesi insanda, dört tanesi de haccın ifâsında." diyor. 00:36:56.334 --> 00:37:04.584 İnsanda olanlar, işte saydığımız bu kasıkların kazınması, koltuk altının yolunması, sünnet, 00:37:04.792 --> 00:37:18.668 tırnakların kesilmesi, bıyığın kesilmesi, misvak kullanılması, dişlerin temizlenmesi, 00:37:18.959 --> 00:37:28.168 cuma günü yıkanmak; bunlar grup grup, altı tane insana ait vazifeler. 00:37:28.250 --> 00:37:38.100 Dört tane vazife de haccın yapımı ile ilgili görevler; tavaf, say', -Safa ile Merve arasında say' etmek. 00:37:38.830 --> 00:37:40.830 Kâbe'yi tavaf etmek, iki. 00:37:40.250 --> 00:37:51.168 - Mina'da şeytan taşlamak ve ondan sonra da farz olan tavafı, ifâda tavafını yapmak diye rivayet edilmiş. 00:37:51.375 --> 00:37:56.209 Dördüncü rivayet: -Yine İbn Abbas'tan da rivayet edilmiş bu.- 00:37:57.417 --> 00:38:05.751 İbrahim aleyhisselam çok başarıyla yapmış, neydi onlar? 00:38:07.000 --> 00:38:17.167 Onların hangi âyetlerde geçtiğine dair İbn Abbas uzun uzun kaydetmiş, onları geçiyorum. 00:38:17.334 --> 00:38:22.918 Beşinci rivayet yine İbn Abbas'tan… Diyor ki İbn Abbas; 00:38:23.250 --> 00:38:27.625 İbrahim aleyhisselâm'ın başarıyla ifâ ettiği görevler nelerdi? 00:38:27.751 --> 00:38:34.168 Bir; firâku kavmihî fi'llâhi hîne ümire bi-murafakatihim. 00:38:34.542 --> 00:38:39.376 "Allah kendisine 'Kavmini terk et, putlara tapıyor onlar.' dediği zaman, 00:38:39.417 --> 00:38:43.959 'Baş üstüne!' deyip kavminden ayrılması." Allah emretti diye... 00:38:44.420 --> 00:38:55.459 Ve muhâccetuhû nemrud fi'llâh hîne mâ vakafahû aleyhi. 00:38:55.584 --> 00:39:00.210 Bir de İbrahim aleyhisselam o zamanın hükümdarı - 00:39:00.375 --> 00:39:06.417 Tabii benim şu anda yanımda kaynak kitaplar olmadığı için bu Nemrut'un zamanını, 00:39:06.501 --> 00:39:08.918 tarihini çok iyi söyleyemeyeceğim. 00:39:08.959 --> 00:39:15.751 Ama bakılsa bu kaynak kitaplarda çıkar, hangi zamanda hangi adam bu Nemrut, çıkar.- 00:39:15.918 --> 00:39:19.836 onunla İbrahim aleyhisselâm'ın karşılıklı münazarası var. 00:39:22.501 --> 00:39:26.835 Tanrılık iddia ediyor Nemrut, "Ahâli bana tapacak!" diyor. 00:39:26.959 --> 00:39:32.877 Ahâliyi kafese koymuş, boyunduruğa almış, kendisine taptıracak. 00:39:32.918 --> 00:39:40.544 İbrahim aleyhisselam da karşısına çıkıyor. Konuşuyor, diyor ki; "Senin Rabbin kim?" 00:39:40.709 --> 00:39:44.792 İbrahim aleyhisselam cevap veriyor, diyor ki; 00:39:44.918 --> 00:39:53.460 "Benim Rabbim insanları dünyaya getiren, sonra eceli takdir edip öldüren… Yaşatan ve öldüren." 00:39:53.626 --> 00:39:55.876 Nemrut diyor ki; "Ben de yaşatırım, öldürürüm." 00:39:56.420 --> 00:39:59.876 İki kişi çağırıyor. "Birini öldürün." diyor, "Ötekisini sağ bırakın." diyor. 00:39:59.876 --> 00:40:01.835 "İşte bir tanesini öldürdüm, ötekisini sağ bıraktım." 00:40:01.959 --> 00:40:09.209 İyi ama mugalata bu, safsata. Sen onu kendin yaratmadın ki! Mevcut iki kişiyi çağırdın… 00:40:09.292 --> 00:40:13.375 İbrahim aleyhisselam "Bu safsata!" demiyor, 00:40:13.375 --> 00:40:19.625 onun safsatasını bir safsata ile bile çözemeyeceği bir şey söyleyerek susturuyor. Diyor ki; 00:40:19.626 --> 00:40:28.127 "Benim Rabbim, Rabbü'l-âlemîn olan benim inandığım ve sana imanı aşılamak istediğim Rabbim, ey Nemrut, 00:40:28.209 --> 00:40:30.835 güneşi doğudan doğurur, batıdan batırır. 00:40:30.918 --> 00:40:34.877 Eğer senin gücün varsa aksini yap, güneşi batıdan doğdur! 00:40:35.830 --> 00:40:42.100 Aksini yap bakalım, güneşe hâkim olabilecek misin?" O zaman susup kalıyor. Yani çakılıp kalıyor. 00:40:42.830 --> 00:40:48.584 "Şapa oturuyor." diyelim, biraz böyle halkın anlayacağı tabirlerle... 00:40:48.709 --> 00:40:54.210 Tabii bu mübahasesi, münazarası var. 00:40:54.459 --> 00:41:03.626 Tehlikeli iş, ama "Allah emretti." diye gitmiş, hükümdarla çata çata konuşmuş. 00:41:03.709 --> 00:41:07.918 Zaten cihadın en kıymetlisi hangisidir? 00:41:09.830 --> 00:41:15.292 Zalim kişilerin, idarecilerin, hükümdarların karşısına çıkıp da hak sözü söylemektir. 00:41:15.584 --> 00:41:22.376 Şimdi "medenî cesaret" filan diyorlar; o bizim "dinî cesaret" dediğimiz şey, "asıl cihat" dediğimiz şey. 00:41:22.542 --> 00:41:31.667 Asıl cihat işte böyle en tehlikeli yerde, zalim sultanın huzurunda bile hak sözü söylemek, 00:41:31.834 --> 00:41:38.752 hakkı söylemekten geri durmamak, dalkavukluk yapmamak, hakkı savunmak. Bu önemli bir şey. 00:41:38.876 --> 00:41:42.585 Böyle bir olay da İbrahim aleyhisselâm'ın başından geçti. 00:41:42.584 --> 00:41:51.918 Orada da yüz akıyla Allah'ın kendisine verdiği görevi yaptı. Sonra onu ne yaptılar? 00:41:52.000 --> 00:41:59.000 Cezalandırdılar, ateşe attılar. O da bir imtihan, o da bir sınayış. 00:41:59.250 --> 00:42:05.375 Cenâb-ı Hak kulunu ateşe atıyor. Kendi rızası için, kendi verdiği görevi yaparken… 00:42:05.501 --> 00:42:16.252 Orada da hiç fütur getirmedi, kahramanca, mertçe çok güzel davrandı, orada da başarılı oldu. 00:42:16.250 --> 00:42:22.333 Sonra kavminden, vatanından, müşriklerin olduğu yerden ayrılması emrolundu; 00:42:22.375 --> 00:42:28.709 Allah rızası için onu da yaptı. Orada da derece kazandı. 00:42:28.834 --> 00:42:40.626 Sonra Allahu Teâlâ hazretleri kendisine gelenleri misafir etmeyi ve bu âdeti devam ettirmeyi emretmişti. 00:42:40.626 --> 00:42:48.100 O da misafir ağırlama âdetini çok güzel devam ettirdi. Hiç misafirsiz sofra kurmazdı. 00:42:48.420 --> 00:42:52.459 Olmadığı zaman gider, arar, birisini bulur, sofraya getirirdi. 00:42:52.626 --> 00:42:59.668 Böylece cömertliğini gösterdi, hizmetini gösterdi. Hizmete ne derler? 00:42:59.959 --> 00:43:05.376 "Nefis cömertliği." Yani bedenen koşturuyor. Ötekisine ne derler? 00:43:05.375 --> 00:43:12.667 "Mal cömertliği." Tabii sofra, yemekler neyle oluyor? Masrafla oluyor. Bunların hepsini yaptı. 00:43:12.751 --> 00:43:22.460 Sonra asıl hatırlayacağınız büyük imtihan, sınayış: İsmail aleyhisselâm'ı çok seviyordu. 00:43:22.626 --> 00:43:32.668 "Çok sevdiğini bakalım benim rızam uğruna, emrimi tutup onu da feda edebilecek mi?" diye 00:43:32.834 --> 00:43:40.501 oğlunu kesmesini Cenâb-ı Hak rüyada işaret buyurdu. O da geldi, oğluna dedi ki; 00:43:40.626 --> 00:43:47.252 "Evlâdım, rüyamda seni kesiyor görüyorum, Allah'ın işareti böyle." 00:43:47.334 --> 00:43:55.210 O İsmail aleyhisselam da ne kadar civanmert bir evlat: 00:43:55.375 --> 00:44:01.417 Yâ ebeti if'al mâ tümeru setecidunî inşâallâhu mine's-sâbirîn. 00:44:01.459 --> 00:44:06.542 "Babacığım Allah ne emrettiyse benim üzerimde, beni kesmek, kurban etmek de olsa yap. 00:44:06.667 --> 00:44:11.126 İnşaallah ben de dayanırım, sabrederim, itiraz etmem." dedi. 00:44:11.209 --> 00:44:16.710 Ne kadar büyük bir teslimiyet! Ne kadar büyük fedakârlık! 00:44:16.751 --> 00:44:23.502 Ne kadar Allah'ın emrine tam uymak! Ne kadar büyük imtihan! Ama hepsini yaptı. 00:44:23.792 --> 00:44:32.100 Böylece Cenâb-ı Hak onu kendisine Halîlullah seçti. 00:44:32.420 --> 00:44:37.543 Çünkü kendisinin rızasının kazanmak için ne emrettiyse yapmış oluyor. 00:44:37.667 --> 00:44:46.209 Bu beşinci okuduğum rivayet diş fırçalamak, sakal bıyık tıraş etmekten daha büyük olayları anlatıyor. 00:44:46.292 --> 00:44:52.292 Hakikaten bunlar hayatta her insanın dayanamayacağı zorlu imtihanlar. 00:44:52.375 --> 00:45:03.959 Altıncı yorum; Cenâb-ı Hak imtihan için neler yükledi ve İbrahim aleyhisselam nasıl başarıyla çıktı? 00:45:04.125 --> 00:45:15.430 İbrahim aleyhisselam arayış içindeyken Cenâb-ı Hak onu sınadı. Kavmi yıldızlara tapıyordu. 00:45:15.420 --> 00:45:22.417 O yıldızlara baktı; "Benim kavmim bunlara tapıyor. Bunlar tapılmaya layık değil." 00:45:22.542 --> 00:45:27.251 Aya baktı, tapılmaya layık değil. Güneşe baktı, tapılmaya layık değil. 00:45:27.250 --> 00:45:32.126 "Bunlar tanrı, rab, mâbud olamaz! 00:45:32.459 --> 00:45:38.335 Onun için ben bunların hepsini reddediyorum, bir kenara itiyorum, 00:45:38.501 --> 00:45:42.876 bunları yaratan âlemlerin Rabbine kulluk ediyorum." dedi. O da bir imtihan... 00:45:43.000 --> 00:45:47.876 Sonra hicret emretti, ona razı oldu. 00:45:48.830 --> 00:45:53.125 Sünnet emretti, o da bir ameliye çünkü, ameliyat, ona razı oldu. 00:45:53.209 --> 00:46:08.430 İşte buna benzer çeşit çeşit sınamaları ulu'l-azm peygamberlerin birisi, 00:46:08.167 --> 00:46:18.918 mübarek İbrahim aleyhisselam, Cenâb-ı Hakk'ın rızasına uygun olarak hepsini güzelce halletti, 00:46:19.420 --> 00:46:25.751 kulluğunu güzel yaptı, peygamberlik vazifesini güzel yaptı, Allah'ın emrini yerine getirdi. 00:46:25.918 --> 00:46:31.460 Sonra onun üzerine, o tamam edince, hepsini güzel ifâ edince, 00:46:31.584 --> 00:46:36.430 Cenâb-ı Hak Teâlâ âyet-i kerîmede buyuruyor ki; 00:46:36.209 --> 00:46:42.501 Kâle. "Allahu Teâlâ ona buyurdu ki;" İnni câilüke li'n-nâsi imâmâ. 00:46:42.542 --> 00:46:49.917 "Ey İbrahim! Ben seni insanlara, ahâliye imam kılacağım." İmam ne demek? 00:46:50.125 --> 00:46:55.375 Camide insanın önüne geçen, namaz kıldıran kimseye biz "imam" diyoruz. 00:46:55.375 --> 00:47:00.167 Ama Arapça'da imam sözü bundan daha yüce, daha kıymetli, 00:47:00.209 --> 00:47:04.793 daha önemli görevleri ifade eden bir mâna; "başkan" demek. 00:47:05.000 --> 00:47:11.000 Mesela imâmü'l-müslimîn, "müslümanların tümünün önderi, halife" demek. 00:47:11.209 --> 00:47:19.292 Emîri'l-mü'minîn, 'mü'minlerin emiri'nden ayrı bir sıfat. Yani imamlık, "önderlik" demek. 00:47:19.334 --> 00:47:22.376 "Seni insanlara önder yapacağım." 00:47:22.501 --> 00:47:32.430 Çünkü sınamayı kazanmış; Allah'ın hâlis, muhlis, fedakâr, gözünü daldan budaktan sakınmayan, cesur, 00:47:32.125 --> 00:47:38.584 halim selim, gözü yaşlı, merhametli, cömert, güzel huylu bir kulu. 00:47:39.751 --> 00:47:50.627 Allahu Teâlâ hazretleri peygamberlik ihsan eyledi. Sonra İbrahim aleyhisselam diyor ki; 00:47:51.250 --> 00:48:02.209 Kâle ve min zürriyetî.Arapça'da bazen soru edatı olmadan soru sorulur. 00:48:02.417 --> 00:48:10.459 Cümledeki vurgulamadan soru mânası çıkar. Mesela deriz ki; "Sen bizimle gelecek misin? 00:48:10.709 --> 00:48:20.418 Geliyor musun?" diye soru edatıyla sorarız. Bazen de deriz; "Sen de bizimle geliyorsun inşaallah?" 00:48:20.501 --> 00:48:22.252 O da "Geliyor musun?" demek. 00:48:22.334 --> 00:48:26.501 "Geliyorsun" diyoruz, soru edatı yok; ama mânası "Geliyor musun?" mânasına... 00:48:26.542 --> 00:48:38.501 Şimdi burada da ve min zürriyetî, "Zürriyetime de verecek misin?" mânasına, soru mânasına olabilir. 00:48:38.584 --> 00:48:44.751 "Yâ Rabbi! Zürriyetime de mi önderlik vereceksin? Kavmin önderliğini, peygamberlik vereceksin?" 00:48:44.959 --> 00:48:54.840 Veyahut öyle değil de; "Yâ Rabbi! Madem beni imam, önder, başkan, peygamber seçiyorsun, 00:48:54.167 --> 00:49:00.584 insanların rehberi, -o zamanın- en büyük rehberi seçiyorsun, 00:49:00.626 --> 00:49:05.418 o zaman ve min zürriyyetî zürriyetimden kimselere de bunu ver." 00:49:05.584 --> 00:49:13.959 Zürriyetini kayırmış oluyor. Bu mâna da olabilir, soru da olabilir. 00:49:14.918 --> 00:49:25.460 Hâsılı, İbrahim aleyhisselam eğer "Zürriyetime de ver." demişse Cenâb-ı Hak onun duasını kabul etti, 00:49:25.501 --> 00:49:29.127 İbrahim aleyhisselâm'ın zürriyetinden nice peygamberler geldi. 00:49:29.209 --> 00:49:34.418 Bir kere oğlu İsmail peygamber oldu, yakın, kendisi Kâbe'yi beraber bina etti. 00:49:34.417 --> 00:49:39.584 Ondan sonra uzak torunu, Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, 00:49:39.584 --> 00:49:45.850 o da âhir zaman Peygamberi oldu, peygamberlerin serveri, eşrefi'l-mürselîn, 00:49:45.250 --> 00:49:52.209 ekremi'r-rusûl, seyyidi veledi Âdem. O da öyle, o duası berekâtına… 00:49:52.250 --> 00:49:58.168 Zaten İbrahim aleyhisselâm'ın yaptığı duaları Cenâb-ı Hak kabul etti ve bir bir ihsan etti. 00:49:58.125 --> 00:50:01.834 Önümüzdeki âyetlerde, önümüzdeki günlerde göreceğiz. 00:50:02.000 --> 00:50:10.542 Bugünkü sohbetimizde böyle tam sohbet oldu, Ramazan sohbeti, biraz çeşitli konuları anlattık. 00:50:10.751 --> 00:50:19.834 O bakımdan yayıldı... Kâle. "Allahu Teâlâ hazretleri buyurdu ki;" Lâ yenâlü ahdi'z-zâlimîn. 00:50:19.876 --> 00:50:39.210 "Benim ahdim, anlaşmam zalimlere olmaz. Görevimi zalimlere vermem. 00:50:39.709 --> 00:50:48.100 Görevime, o şerefime, benim o ikrâmıma zalimler nâil olamaz." buyurdu. 00:50:48.420 --> 00:50:55.626 Zaten ve min zürriyyetî diyor, "Tüm zürriyetimi hepsini ayrı ayrı imam yap." demiyor, 00:50:55.876 --> 00:51:02.335 "Hepsini mi yapıyorsun?" demiyor, "Benim zürriyetimden bazılarını da yâ Rabbi!" 00:51:02.292 --> 00:51:10.375 Çünkü insanların hepsi önder olmaz, bir kalabalıkta bir tane başkan olur, ötekiler tâbi olur. 00:51:10.459 --> 00:51:15.335 Hepsi başkan olursa o zaman curcuna olur, karmakarış olur. 00:51:15.459 --> 00:51:20.251 Her başkan başkanlığını bir tarafa kullanmaya çalışır, olmaz. 00:51:20.292 --> 00:51:24.168 O bakımdan min zürriyetî "Zürriyetimden bazıları..." 00:51:24.209 --> 00:51:32.584 Bu min'e min el-bâziyye derler, yani "Zürriyetimden bir kısmına da mı, bazısına da mı veriyorsun?" 00:51:32.918 --> 00:51:39.210 veyahut "Zürriyetimden bazısına da ver yâ Rabbi!" diye dua edince, 00:51:39.459 --> 00:51:45.293 "Benim ahdime zalimler nâil olamaz." 00:51:45.501 --> 00:51:53.793 Yani, "Böyle bir devlet, böyle bir nimet, böyle bir taahhüdüme mazhar olamaz." buyurdu Cenâb-ı Hak. 00:51:53.834 --> 00:52:02.710 Bütün tefsirler burada izahta kesin bir kuralı söylüyorlar, diyorlar ki; 00:52:02.792 --> 00:52:13.840 "Zalimin imamete ehli olmadığı görülüyor." Yani zalim önderliğe seçilmez. Zalim önder olamaz. 00:52:13.167 --> 00:52:17.167 Çünkü zulmediyor, adalet etmiyor. Zulüm ne demek? "Adaletsizlik, haksızlık" demek. 00:52:17.209 --> 00:52:23.850 Haksızlık yapan önderliğe geçirilemez, seçilemez. 00:52:23.125 --> 00:52:31.459 Önce, işin başında adaletliydi, haklıydı, zulüm yapmıyordu da sonradan mevkiye makama geçince 00:52:31.584 --> 00:52:39.168 zulüm yapmaya başlarsa, kitaplar diyor ki; "O zaman hal'i vacib olur." 00:52:39.209 --> 00:52:46.626 Hal ne demek? Hı-lam-ayın. Hal' etmek, ne demek? 00:52:46.584 --> 00:52:50.251 "Çıkartmak" demek. Yani "soyup almak" demek. 00:52:50.292 --> 00:52:56.100 O görevden onu çıkartmak, o görevi onun üzerinden almak; zalim olduğu zaman... 00:52:56.125 --> 00:53:05.375 Çünkü herkesin Allah'ın emrini tutması, herkesin adaletle hareket etmesi gerekiyor. 00:53:05.501 --> 00:53:15.210 Başka âyet-i kerîmelerde bu tabiî kuralı, olağan hususu Cenâb-ı Hak bildiriyor. 00:53:15.334 --> 00:53:18.459 Yani Allahu Teâlâ hazretleri peygamberine zürriyetinden bazılarının mü'min olacağını, 00:53:18.542 --> 00:53:25.376 bazılarının da zalim olacağını bildirmiş. 00:53:25.584 --> 00:53:32.100 Evet, her koyun kendi bacağından asılır, her kişi sorumludur. 00:53:32.125 --> 00:53:37.100 Cenâb-ı Hakk'a güzel kulluk ederse Cenâb-ı Hakk'ın rızasını kazanır. 00:53:37.125 --> 00:53:44.840 Cenâb-ı Hakk'a âsi olursa, emrini tutmazsa, yanlış işler yaparsa o zaman da mahrum kalır. 00:53:44.250 --> 00:53:51.542 Kesin, bu böyle. Bu kural buradan çıkıyor. Bu önemli bir kural. 00:53:51.584 --> 00:54:01.460 Lâ yenâlü ahdi'z-zâlimîn. "Zalimler benim ahdime, taahhüdüme, 00:54:01.542 --> 00:54:11.418 tekeffülüme, ihsânıma, ikrâmıma, görevlendirmeme nâil olamazlar." dedi, İbrahim aleyhisselâm'a… 00:54:11.417 --> 00:54:21.709 Ama zürriyetinden bazılarının İbrahim aleyhisselam gibi peygamber olması da 00:54:22.420 --> 00:54:24.751 duasının kabul olduğunu gösteriyor. 00:54:24.792 --> 00:54:36.126 Önümüzdeki haftalarda İbrahim aleyhisselâm'ın konusu devam edecek. 00:54:36.250 --> 00:54:50.959 Sağ olursak Ramazan çıkmış olacak, o önümüzdeki âyetleri de inşaallah güzel güzel anlatırız. 00:54:50.834 --> 00:54:57.834 İbrahim aleyhisselam'dan gereken dersleri almamızı, çıkartmamızı, 00:54:57.959 --> 00:55:05.376 Allah'ın onu neden sevgili peygamberi, habibi, halîli kıldığını düşünmemizi, 00:55:05.542 --> 00:55:12.334 hareketlerimizi biz de karınca kararınca düzenlememizi düşünüyorum. 00:55:12.542 --> 00:55:15.584 İbrahim aleyhisselam'dan ders almamız lazım. 00:55:15.667 --> 00:55:22.293 İbrahim aleyhisselam gibi hareket etmemiz lazım, Cenâb-ı Hakk'ın "yap" dediğini yapmamız lazım. 00:55:22.417 --> 00:55:29.709 Evlâdın kurban edilmesi az bir şey mi? Cenâb-ı Hak'ın emri ne ise onu yapmak lazım. 00:55:29.834 --> 00:55:34.460 "Çık ortaya, konuş!" dediği zaman hakkı söylemek lazım. 00:55:34.584 --> 00:55:43.430 Böylece mert, cesaret sahibi, dürüst, adaletli, faziletli, erdemli insanlar olmamız lazım. 00:55:43.420 --> 00:55:44.459 O zaman Allah seviyor. 00:55:44.501 --> 00:55:48.584 Allahu Teâlâ hazretleri hepimizi sevdiği kulları zümresine dâhil eylesin. 00:55:48.626 --> 00:55:54.918 Gönlümüze de Cenâb-ı Hakk'ın mârifetullah dediğimiz Allah bilgisi, 00:55:54.918 --> 00:55:59.335 şuuru ve muhabbetullah dediğimiz Allah aşkını yerleştirsin. 00:55:59.375 --> 00:56:06.917 Şu mübarek günlerde bizleri o evliyâullah selef-i sâlihinîmiz, mürşid-i kâmillerimiz gibi 00:56:06.959 --> 00:56:13.543 Cenâb-ı Hakk'ı candan seven, Cenâb-ı Hakk'a candan kulluk eden, 00:56:13.584 --> 00:56:20.430 Ümmet-i Muhammed'e de insanlara da güzel güzel hizmetler eden kimseler eylesin. 00:56:20.167 --> 00:56:27.126 Ebu'l-Hasen-i Harakânî Efendimiz kaddesallâhu sırrahu'l-azîz ile ilgili bir kitabı okuyorum önümde… 00:56:27.292 --> 00:56:38.375 Orada "Yaptığınız iyilikleri söyleyin bakalım." diye sohbet esnasında ihvânı etrafındayken söylemiş. 00:56:38.834 --> 00:56:47.917 İki kişi de yaptıkları iyiliklerin mühim böyle göz doldurucu olanını sıralamışlar. Diyor ki; 00:56:48.626 --> 00:57:05.127 "Bu yaptıklarınız nihayet iki kişiye faydası geliyor, o kadar. Ama asıl müslüman nasıl olmalıdır? 00:57:07.501 --> 00:57:16.668 Sizin yaptığınız o iyilikler, şu söylediğiniz iki misal, o olayda geçen iki kişiye yarar sağlamışsınız, 00:57:16.918 --> 00:57:21.377 iki kişiye iyilik yapmışsınız. Halbuki mü'min güneş ve mehtap gibidir; 00:57:21.542 --> 00:57:26.430 yararı herkese, ışığı herkese ulaşması gerekir." diyor. 00:57:26.292 --> 00:57:32.876 Bu Ebu'l-Hasen-i Harakânî'nin Nûru'l-uyûn kitabında. 00:57:33.830 --> 00:57:38.709 Ama Ebû Aliyy-i Rudbârî'nin bir menâkıbı bu, o kitapta yer almış. 00:57:38.792 --> 00:57:46.626 Bu Ebû Ali'de, önümde Hadâiku'l-verdiye kitabı var, geçen gün kura ile açtım, karşıma çıktı. 00:57:46.709 --> 00:57:53.335 Evliyâullahın büyüklerinden Horasan meşâyihinin ulularından, öyle demiş. 00:57:53.542 --> 00:57:56.251 Ne kadar önemli bakın, bir daha üstüne bastırarak söylüyorum: 00:57:56.292 --> 00:58:04.417 Mü'min güneş ve mehtap gibidir; faydası, ışığı herkese ulaşır, öyle mahdut bir kişiye, iki kişiye değil... 00:58:04.501 --> 00:58:10.419 Allah bizi herkese, bütün insanlığa her yönden, dünyaları âhiretleri bakımından 00:58:10.584 --> 00:58:13.584 faydalı işler yapmaya muvaffak eylesin. Allah hepinizden razı olsun. 00:58:13.589 --> 00:58:16.600 es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh.