WEBVTT
00:00:00.000 --> 00:00:02.000
es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!
00:00:02.000 --> 00:00:07.000
Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
00:00:07.000 --> 00:00:15.000
[Daha önceki sohbetlerimde] Bakara sûre-i şerîfesinin 168. âyetine kadar anlatmışım.
00:00:15.000 --> 00:00:27.000
Şimdi 168, 169, 170 ve 171. âyet-i kerîmeler üzerinde konuşmamı yapmak istiyorum.
00:00:27.000 --> 00:00:35.000
Önce âyet-i kerîmelerin mübarek metinlerini, kelimelerini okuyalım, feyizyâb olalım, sevap kazanalım.
00:00:35.000 --> 00:00:37.000
Bismillâhirrahmânirrahîm.
00:00:37.000 --> 00:00:43.000
Yâ eyyühe'n-nâsu külû mimmâ fi'l-ardı halâlen tayyiben
00:00:43.000 --> 00:00:50.000
ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân innehû leküm aduvvün mübîn.
00:00:50.000 --> 00:01:01.000
İnnemâ ye'müruküm bi's-sûi ve'l-fahşâi ve en tekûlû ala'llâhi mâ lâ ta'lemûn.
00:01:01.000 --> 00:01:06.000
Bunlar 169'a kadar iki âyet-i kerîme. Önce bunlar üzerinde konuşayım.
00:01:06.000 --> 00:01:10.000
Allahu Teâlâ hazretleri bütün insanlara hitap ediyor:
00:01:11.000 --> 00:01:16.000
Yâ eyyühe'n-nâs. "Ey insanlar, Benî Âdem'in evlâtları!"
00:01:16.000 --> 00:01:26.000
Bütün dünyanın memleketlerindeki, bütün yeryüzündeki insanların hepsine hitap ediyor ve buyuruyor ki;
00:01:30.000 --> 00:01:33.000
Yâ eyyühe'n-nâsu. "Ey insanlar!"
00:01:33.000 --> 00:01:45.000
Külû. Külû, kef ile yazılınca mânası "yiyiniz" demek; emir. Kül, kef ile yazılırsa "ye" demek.
00:01:45.000 --> 00:01:56.000
Kaf ile olursa, kul "söyle" demek. Demek ki kaf ile kef arasında Türkçe'de bir ayırıcı işaret yok.
00:01:56.000 --> 00:02:03.000
Bu harf kef harfi midir, kaf harfi midir, [belli değil,] Türk alfabesinde bu yok.
00:02:03.000 --> 00:02:12.000
Ama İngiliz alfabesinde kef için 'k' harfi var, kaf için 'q' harfi var, bu belli.
00:02:12.000 --> 00:02:19.000
Fakat bizde bu harflerin yeni alfabeye konulması uygun görülmemiş. Eski alfabede var.
00:02:19.000 --> 00:02:23.000
Arapça'da da bunların ikisi iki ayrı harf.
00:02:23.000 --> 00:02:31.000
Bizim 'k' olarak gördüğümüz harfin Arapça'da iki ihtimal var; ya kef'dir ya kaf'dır.
00:02:31.000 --> 00:02:38.000
Bizim bir kelimenin içinde 's' olarak gördüğümüz [harf] Arapça'da, o kelime Arapça'dan gelmişse,
00:02:38.000 --> 00:02:41.000
ya sin olur, ya peltek se olur, ya sad olur.
00:02:41.000 --> 00:02:49.000
Bizim 'z' olarak gördüğümüz harf Arapça'da ya zel olur, ya zâ olur -re'ye benzeyen-
00:02:49.000 --> 00:02:55.000
ya zı olur -tı'ya benzeyen- ya da dad olur.
00:02:55.000 --> 00:03:05.000
O da bazen kazıyye dediğimiz gibi, "kaza" dediğimiz kelimedeki 'z' harfi gibi dad olduğu halde 'z' okunur.
00:03:05.000 --> 00:03:10.000
'H' harfi de bazen noktasız cim'e benzeyen ha olur,
00:03:10.000 --> 00:03:15.000
bazen noktalısı hı dediğimiz hırıltılı ha olur; bunlar ayrı harf.
00:03:15.000 --> 00:03:21.000
Mesela hallâk dersek, "berber" mânasına gelir.
00:03:21.000 --> 00:03:30.000
Ama hı ile Hallâk dersek; o da "Yerde gökte varlıkları yaratan Cenâb-ı Hak, yaratıcı" demek olur.
00:03:30.000 --> 00:03:36.000
İnsan o hı harfini çıkartmayı beceremezse yanlış bir kelime telaffuz etmiş olur.
00:03:36.000 --> 00:03:43.000
Sonra mesela Hâlık derse, "yaratan" demek; hâlik derse, ince he ile,
00:03:43.000 --> 00:03:51.000
iki gözlü he ile, "helâk olan" demek olur. Böylece tamamen zıt mânalar çıkabilir.
00:03:51.000 --> 00:03:59.000
Onun için, kelimelerin Arapça'da hangi harflerle yazıldığını bilen Türk edebiyatını iyi biliyor demektir,
00:03:59.000 --> 00:04:03.000
Türkçe'yi iyi kullanıyor demektir. Ötekiler hatalı konuşmalar yapar.
00:04:03.000 --> 00:04:08.000
Sonunda bazen komik durumlar da ortaya çıkabilir.
00:04:08.000 --> 00:04:19.000
Şimdi burada Allahu Teâlâ hazretleri; Yâ eyyühe'n-nâsu. "Ey insanlar!" Külû. "Yiyiniz." buyuruyor.
00:04:19.000 --> 00:04:26.000
Mimmâ. "O şeylerden ki..."
Min 'den' takısıdır. Mâ, "şey" demek.
Mimmâ. "O şeylerden ki..."
00:04:26.000 --> 00:04:32.000
Fi'l-ardı. "Yeryüzündedir."
"Yeryüzündeki şeylerden yiyiniz!"
00:04:32.000 --> 00:04:36.000
Cenâb-ı Hak yeryüzüne yağmur yağdırıyor, bitki bitiriyor;
00:04:37.000 --> 00:04:46.000
bu bitkilerin çoğu insanların ve canlıların yaşamında kullanılıyor, yeniliyor.
"Bunları yiyiniz."
00:04:47.000 --> 00:04:53.000
Halâlen. "Helal olarak." Tayyiben. "Temiz olarak."
00:04:53.000 --> 00:05:01.000
Yenilen şeylerin sıfatlarını Allahu Teâlâ hazretleri beyan ediyor.
00:05:01.000 --> 00:05:11.000
İnsanoğlu, insanlar Allah'ın yarattıklarını yesinler; ama helal olanları yesinler, haramı yemesinler.
00:05:11.000 --> 00:05:16.000
Cenâb-ı Hak niçin bazı şeyleri haram kılmıştır?
00:05:16.000 --> 00:05:25.000
-Bu çok önemli tabii.- Neden Hak Teâlâ ve Tekaddes hazretleri bazı şeyleri haram kılmıştır?
00:05:25.000 --> 00:05:28.000
Mesela Allahu Teâlâ hazretleri içkiyi haram kılmış.
00:05:28.000 --> 00:05:35.000
"Şiddetle yasak" demek; haram, "yapılmaması gerekiyor" demek. Niye haram kılmış?
Ortada...
00:05:35.000 --> 00:05:43.000
Doktorlar da biliyor, polisler de biliyor, askerler de biliyor, yetiştiren öğretmenler de biliyor,
00:05:43.000 --> 00:05:54.000
herkes biliyor ki içki vücuda zararlı. Zararlı olduğu için, tehlikeli olduğundan İslâm bunu yasaklamış.
00:05:54.000 --> 00:05:59.000
Daha başka neyi yasaklamış?
Hırsızlığı yasaklamış. Adam öldürmeyi yasaklamış.
00:05:59.000 --> 00:06:02.000
İyi ki yasaklamış! Bir de müsaade etseydi?..
00:06:02.000 --> 00:06:08.000
Mesela eski Yunanlılar'da, Atinalılar'da, Ispartalılar'da
00:06:08.000 --> 00:06:14.000
-Isparta bizim Türkiye'deki Göller bölgesindeki Isparta değil,
00:06:14.000 --> 00:06:22.000
herhalde Makedonya taraflarında bulunan Isparta- birisi hırsızlık yapar da çaktırmadan,
00:06:22.000 --> 00:06:31.000
anlaşılmadan bu işi becerirse, "Aferin!" denilirmiş. Yakalanırsa, "Tuh! Yakalandı!" diye ayıp sayılırmış.
00:06:31.000 --> 00:06:36.000
Öteki türlü ayıp sayılmazmış.
Toplumların ahlâk görüşleri farklı oluyor.
00:06:36.000 --> 00:06:45.000
İslâm [bunları] haram kılmış. Başkasının hakkını yemek haram; yetimin malını, dulun malını yemek haram...
00:06:45.000 --> 00:06:54.000
Gayet güzel! Haksız yere, alın teri dökmeden, beleşten, bedavadan başkasının sırtından geçinmek haram.
00:06:54.000 --> 00:06:56.000
Ondan dolayı faiz haram.
00:06:56.000 --> 00:07:03.000
Birisinin emeği var, ötekisinin sadece parasına kuvvet; o paradan dolayı [zahmetsiz, risksiz para kazanıyor.]
00:07:04.000 --> 00:07:09.000
Ticaret olsa, kâr zarar imkânı ve ihtimali olduğundan ortaklık olur.
00:07:09.000 --> 00:07:11.000
İslâm'da emek ve sermaye ortaklığı câiz.
00:07:11.000 --> 00:07:19.000
Ama sermayenin olduğu yerden oturup da, işçiyi çalıştırıp da berikisinin doğrudan doğruya onu sömürmesini,
00:07:19.000 --> 00:07:30.000
bedavadan alın teri dökmeden almasını, herhangi bir tehlikeye, riske girmeden kazanmasını İslâm uygun görmemiş.
00:07:30.000 --> 00:07:37.000
Zinâ haram; nesli korumak için, aileyi korumak için, kadınları korumak için, ahlâkı korumak için...
00:07:38.000 --> 00:07:41.000
Daha başka neleri haram kıldıysa hepsi güzel.
00:07:41.000 --> 00:07:51.000
Yenilecek şeyler de insana zararlı, vücuda zararlı, akla zararlı ise, o zaman haram oluyor.
00:07:51.000 --> 00:08:01.000
Tayyiben. Bir helal olacak, bir de tayyip olacak. Yani iyi olacak, hoş olacak, pis kötü olmayacak.
00:08:01.000 --> 00:08:09.000
Yenilecek şeylerin bir kısmı haddi zâtında, mahiyeti itibariyle pistir. Yani pis maddeden oluşmuştur.
00:08:09.000 --> 00:08:18.000
Onun için, onun yenmesi sağlığa, vücuda zararlı olduğundan, pis olduğundan İslâm onu yasaklamıştır.
00:08:18.000 --> 00:08:26.000
Yenilmesi uygun olmaz. Bazen de haddi zâtında pis olmasa bile, şeriat nokta-i nazarından [necistir.]
00:08:26.000 --> 00:08:32.000
Tertemiz usullerle hazırlansa bile İslâm yine pis saymıştır.
00:08:32.000 --> 00:08:40.000
Mesela alkol öyledir, içki öyledir; necistir, insanın üstüne damlasa yıkanması lazım.
00:08:41.000 --> 00:08:50.000
Önde giden arabadan fıçı düşse, yola saçılsa, suları üstüne sıçrasa o elbiseyi yıkamak lazım.
00:08:50.000 --> 00:08:58.000
Çünkü pistir, necistir, istediği kadar sıhhî usullere uygun yapılmış olsun, şeriat bakımından pis oluyor.
00:08:58.000 --> 00:09:05.000
Demek ki Allah insanlara yeryüzünde kendisine rızık olarak,
00:09:05.000 --> 00:09:09.000
nimet olarak yarattığı şeyleri yemesine müsaade ediyor;
00:09:09.000 --> 00:09:16.000
ama helal [olsun,] haram olmasın, tayyip olsun, yani temiz olsun, pis olmasın. Ne kadar güzel...
00:09:16.000 --> 00:09:25.000
Tabii helal olması çok önemli... Gidip de başkasının bahçesinden kıpkırmızı, güzel elmayı alırsan haram olur.
00:09:25.000 --> 00:09:29.000
Çünkü onun malıdır, onun emeğidir; senin onu koparman [doğru olmaz.]
00:09:30.000 --> 00:09:35.000
Sonunda o gidecek, bakacak, tarlasında mahsul yok, çalınmış; üzülür.
00:09:35.000 --> 00:09:41.000
Bizim köyde zavallı köylü akşama kadar elleri donarak çuvalı topluyor, kenara koyuyor.
00:09:42.000 --> 00:09:47.000
Sabahleyin traktör geçerken buradan yedi çuval toplanmış zeytini alacak,
00:09:47.000 --> 00:09:51.000
fabrikaya götürecek, tartacak, parasını alacak. Bir senelik emeği zavallının...
00:09:52.000 --> 00:09:57.000
Hırsız geliyor geceleyin, çuvalları [alıp gidiyor.] Bizim oralarda alışkın değil millet...
00:09:57.000 --> 00:10:01.000
Yani hırsızlık yok, kapılara kilit vurulmaz, çuvallar dışarıda durur.
00:10:02.000 --> 00:10:07.000
Açıkgöz geliyor, çuvalları alıyor alıyor... Bir çuval artık ne kadar paraysa... Götürüyor, satıyor.
00:10:07.000 --> 00:10:10.000
Adamcağızın ciğeri parçalanıyor, yüreği parçalanıyor...
00:10:10.000 --> 00:10:18.000
Zaten fakir köylü, mahsulü de çalınmış oluyor. Hırsızlama olduğundan, çalma olduğundan
00:10:18.000 --> 00:10:19.000
temiz de olsa,
00:10:19.000 --> 00:10:23.000
güzel de olsa haram olduğundan uygun olmuyor.
00:10:23.000 --> 00:10:34.000
Bir de Cenâb-ı Hak; "Pis olan şeyleri yemeyin!Helalinden yiyin ve hoş olan şeylerden yiyin!" diyor.
00:10:34.000 --> 00:10:37.000
Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân.
00:10:37.000 --> 00:10:45.000
"Şeytanın hatvelerine, adımlarına ayak uydurup peşinden gitmeyin!" buyuruyor.
00:10:45.000 --> 00:10:53.000
Bunun açıklamasını yapacağım ama bu arada bir hadîs-i şerîfi nakletmek istiyorum, Sahîh-i Müslim'den.
00:10:54.000 --> 00:10:58.000
Allahu Teâlâ hazretleri buyurmuş ki;
00:10:58.000 --> 00:11:06.000
Yekûlu'llâhu teâlâ: İnne külle mâlin menahtuhû ibâdî fe-hüve halâlün lehüm.
00:11:07.000 --> 00:11:14.000
"Kullarıma verdiğim her mal, koyun, deve [vesaire] helaldir."
00:11:14.000 --> 00:11:19.000
Ve innî halaktu ibâdî hunefâe.
00:11:19.000 --> 00:11:28.000
"Ben kullarımı Hakk'a itaatli, haram yemeyen, hayra meyilli, hanif kimseler olarak yarattım."
00:11:28.000 --> 00:11:32.000
Fe-câethümü'ş-şeyâtînu. "Şeytanlar onlara geldiler."
00:11:32.000 --> 00:11:37.000
Fe'ctâlethüm an dinîhim. "Dinlerinden kandırıp çevirdiler."
00:11:37.000 --> 00:11:47.000
Ve harramet aleyhim mâ ahleltu lehüm. "Benim onlara helal kıldığım şeyleri onlar haramlaştırdılar."
00:11:47.000 --> 00:11:55.000
Bunun sebebini, bu hadîs-i şerîfte neleri haramlaştırdıkları kastediliyor, onu söyleyeceğim.
00:11:56.000 --> 00:11:59.000
Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân.
00:11:59.000 --> 00:12:03.000
"Şeytanın peşine takılmayın, ona itaat etmeyin, onun izinden gitmeyin!
00:12:03.000 --> 00:12:10.000
[Adımlarınızı] onun adımlarına uydurmayın, izine basa basa gitmeyin!" diye buyuruyor.
00:12:10.000 --> 00:12:19.000
Şeytanlar demek ki insanları kandırmışlar. Onlara kanmamalarını Cenâb-ı Hak Teâlâ emrediyor.
00:12:19.000 --> 00:12:24.000
Şimdi okuyoruz, başka âyet-i kerîmelerde de ileride gelecek.
00:12:24.000 --> 00:12:31.000
Araplar kendi kendilerine bazı helal hayvanları haramlaştırmışlar.
00:12:31.000 --> 00:12:46.000
Mesela kendi aralarında Bahîra, Vasîle, Sâibe ismini verdikleri bazı hayvanları,
00:12:47.000 --> 00:12:52.000
kendi aralarında "Bunları yemek haramdır." demişler, [haramlaştırmışlar.] Cahiliye devrinin âdeti...
00:12:52.000 --> 00:12:55.000
Bakıyoruz lügate; Bahîra ne demek?
00:12:56.000 --> 00:13:02.000
"Üç defa peş peşe veya şu kadar defa peş peşe dişi yavru doğuran deve" demekmiş.
00:13:03.000 --> 00:13:09.000
Onlar her deveye, her nesline, her kuşağına ayrı isim veriyorlar.
00:13:09.000 --> 00:13:14.000
Kendi dillerinin kuralı, dil mantıkları neyse...
00:13:14.000 --> 00:13:20.000
Peş peşe hep dişi doğurmuşsa; "Aferin bu hayvana!" [deyip] salıveriyorlar, yük yüklemiyorlar,
00:13:21.000 --> 00:13:26.000
sütünü sağmıyorlar,hayvan dokunulmazlık kazanıyor. "Bunun etini yemek haram!" diyorlar.
00:13:26.000 --> 00:13:32.000
Niye haram olsun? İnsanlar için Allahu Teâlâ hazretleri helal kılmış, deve eti helal.
00:13:33.000 --> 00:13:39.000
Ama böyle bir âdeti kim çıkarmışsa, "haramdır" diye [etini yemiyorlar.]
00:13:39.000 --> 00:13:50.000
Sonra, aynı şekilde Sâibe; "on defa peş peşe yavru veren deve".
00:13:50.000 --> 00:13:58.000
"Aferin! Hadi bunu da salıverelim, dokunmayalım, bu da serbest olsun." gibi onun da etini yememişler.
00:13:58.000 --> 00:14:06.000
Vasîle; "peşpeşe yine şu kadar yavru doğuran, kendi yavrusunun yavrusunu gören hayvan".
00:14:06.000 --> 00:14:10.000
"Onun da eti yenmez." Onu yasaklamışlar, bunu yasaklamışlar...
00:14:10.000 --> 00:14:15.000
Sonra, "Erkekler şuraları yiyebilir, kadınlar şuraları yiyebilir.
00:14:16.000 --> 00:14:22.000
Erkeklerin yediği şu kısımları kadınlar yiyemez." gibi birtakım saçma sapan kurallar koymuşlar.
00:14:23.000 --> 00:14:26.000
Onlar kastedilmiş olabilir.
00:14:26.000 --> 00:14:33.000
Bu âyet-i kerîmede de; Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân [buyuruluyor.]
00:14:33.000 --> 00:14:34.000
Hatve, "adım atmak" demek.
00:14:34.000 --> 00:14:41.000
Hutve de, "atılan adım" demek. Hutuvât da, "hutveler" yani "adımlar" mânasına geliyor.
00:14:41.000 --> 00:14:47.000
"Şeytanın adımlarına tâbi olmayınız"dan maksat da; "Şeytanın peşinden gitmeyin!" demek.
00:14:47.000 --> 00:14:55.000
Bir de bu şeytan insanları doğrudan doğruya çok büyük günah işletmeye kandıramazsa
00:14:56.000 --> 00:15:01.000
kademe kademe kandırıyor. [Hutve] "kademeler" mânasına da gelebilir.
00:15:01.000 --> 00:15:04.000
Nitekim o hususta da bir hadîs-i şerîf okuyacağım:
00:15:04.000 --> 00:15:18.000
Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh hazretlerine tuz ve deve memesi yağı getirilmiş.
00:15:18.000 --> 00:15:25.000
Lügate baktım, kelime o mânaya geliyor. Ben tabii kasaplık hayvanların parçalarının isimlerini bilemem.
00:15:25.000 --> 00:15:32.000
Ama lügatte okudum. Tuz ile deve yağı getirtmişler. Buradaki arkadaşlarıma da sordum:
00:15:32.000 --> 00:15:39.000
"Bu meme yağı Türkiye'de yeniliyor mu?" "Yenilir, kuyruk yağından daha yumuşak olur.
00:15:39.000 --> 00:15:43.000
Eritirler, yemeklere katarlar." dediler.
00:15:44.000 --> 00:15:49.000
Tabii Arabistan mahrumiyet bölgesi, hayvanın hiçbir yerini ziyan etmemeye çalışırlar.
00:15:49.000 --> 00:15:57.000
Abdullah b. Mes'ûd da fıkhı çok iyi bilen, Kur'ân-ı Kerîm'i çok iyi bilen bir sahabi, radıyallahu anh,
00:15:57.000 --> 00:16:08.000
Allah şefaatine erdirsin. Ona ikrâm olarak getirilmiş. Yağ ama deve memesi yağı... Tuz getirilmiş.
00:16:08.000 --> 00:16:12.000
Fe-ceale ye'külü. Yemeye başlamış.
00:16:12.000 --> 00:16:18.000
Karnı aç; yağı bulmuş, ekmeği bulmuş, tuzu bulmuş, yemeye başlamış. -Âfiyet olsun.
00:16:18.000 --> 00:16:21.000
İkram edenden Allah razı olsun, yiyenden Allah razı olsun.-
00:16:21.000 --> 00:16:31.000
O zaman adamın birisi kalkmış oradan ve gitmeye girişmiş. Abdullah b. Mes'ûd da demiş ki;
00:16:31.000 --> 00:16:34.000
"Yetişin arkadaşınıza, durdurun şunu. Nereye gidiyor?"
00:16:34.000 --> 00:16:39.000
"O da yesin." diye istiyor, ikrâm etmek istiyor.
O adam da demiş ki;
00:16:39.000 --> 00:16:46.000
Lâ urîduhû. "Ben bu yiyeceği yemek istemiyorum."
O yağı, o tuzu yemek istemediğini söylemiş.
00:16:46.000 --> 00:16:49.000
Onun üzerine Abdullah b. Mes'ûd sormuş:
00:16:49.000 --> 00:16:55.000
E sâimün ente? "Sen oruçlu musun bugün? Niye yemek istemiyorsun? İşte Allah'ın bir gıdası gelmiş, ye."
00:16:55.000 --> 00:16:58.000
Kâle: Lâ! "Hayır, oruçlu değilim."
00:16:58.000 --> 00:17:05.000
Kâle: Femâ şe'nüke? "O zaman derdin ne, ne sebeple yemiyorsun? İşin mahiyeti ne?" diye sormuş.
00:17:05.000 --> 00:17:11.000
Kâle: Harramtu en âküle dır'an ebedâ.
00:17:11.000 --> 00:17:22.000
"Ben ömür boyu deve memesi yağı yememeyi kararlaştırdım, kendime bunu haram kıldım." demiş.
00:17:22.000 --> 00:17:31.000
O zaman Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh: -tefsiri çok iyi bilen, bu bizim okuduğumuz,
00:17:31.000 --> 00:17:40.000
izah ettiğimiz âyetleri çok iyi bilen, tefsir bilgisiyle tanınmış bir sahabi- Hâzâ min hutuvâti'ş-şeytân.
00:17:41.000 --> 00:17:46.000
"Bu şeytanın kademe kademe insanı aldatmasıdır." demiş.
00:17:46.000 --> 00:17:50.000
Şeytan böyle yasak olmayan şeye bir yasak koyar, ondan sonra bir yasak daha koyar,
00:17:50.000 --> 00:17:56.000
bir yasak daha koyar... "Onu yeme, bunu yeme..." En sonunda insan ne yapar?
00:17:56.000 --> 00:18:01.000
Çıldırır. Herkes sofraya oturur, önüne konan yemeği yerken bu onu yemez, bunu yemez...
00:18:01.000 --> 00:18:15.000
Ben Almanya'da arkadaşlardan duydum, birileri salamura zeytin yemiyor. Çok takvalı imişler...
00:18:15.000 --> 00:18:23.000
Niye yemiyorsun; zeytin mübarek bir ağaç, meyvesi de makbul. Salamura da tuzun içine konulan zeytin...
00:18:23.000 --> 00:18:31.000
Niye yemiyorlarmış?
"Belki salamura suyunun içine ya bir böcek, ya bir hayvan düştüyse..."
00:18:31.000 --> 00:18:33.000
Be mübarek, Allah akıl versin!
00:18:33.000 --> 00:18:38.000
O zaman su da içme; suyun içine belki bir şey düşmüştür, havuzun içine bir şey düşmüştür.
00:18:38.000 --> 00:18:45.000
Musluğun içinde belki bir şey vardır. Böyle ihtimal üzerine yememek olur mu?
Bu da şeytanın bir hutvesi.
00:18:45.000 --> 00:18:50.000
Birilerini duydum, beyaz peynir yemiyorlarmış. Neden yemiyorlarmış?
00:18:50.000 --> 00:18:55.000
Çünkü beyaz peynirin mayasında şüpheler varmış.
00:18:55.000 --> 00:19:02.000
Olabilir, belki haram bir madde katıldıysa yenmez. Alim kimselere sorduk.
00:19:02.000 --> 00:19:10.000
Onlar dediler ki; Peygamber Efendimiz'e Şam tarafından bir miktar beyaz peynir getirildi,
00:19:10.000 --> 00:19:14.000
Peygamber Efendimiz yemeye başladı. Birileri de demiş ki;
00:19:14.000 --> 00:19:20.000
"Yâ Resûlallah, onun mayası şöyledir böyledir..."
Efendimiz yine yemeye devam etmiş.
00:19:20.000 --> 00:19:25.000
Çünkü o madde maya değil. Maya o maddeyi oluşturuyor.
00:19:25.000 --> 00:19:30.000
Maddenin tabiatı tagayyür ettiği zaman bir mahzur kalmaz.
00:19:30.000 --> 00:19:32.000
Onun için yemeye devam etmiş. Demek ki yenilebilir.
00:19:32.000 --> 00:19:36.000
Anlaşılıyor ki salamura zeytin de yenilir; ama yemeyenler çıkıyor.
00:19:36.000 --> 00:19:40.000
Beyaz peynir de yenebilir; ama yemeyenler çıkıyor.
00:19:40.000 --> 00:19:45.000
İnsanları salıverirsen sonunda "Allah'tan korkuyoruz, ibadet ediyoruz..." diye
00:19:45.000 --> 00:19:50.000
her şeyi haram ede haram ede...
Hatta sahabeden bazıları ne demiş?
00:19:50.000 --> 00:19:53.000
"Ben geceleri ebediyen uyku uyumayacağım, hep ibadet edeceğim."
00:19:54.000 --> 00:19:57.000
Allahu Teâlâ hazretleri; ve cealnâ nevmeküm sübâtâ buyuruyor.
00:19:57.000 --> 00:20:01.000
Cenâb-ı Hak geceyi insanlar istirahat etsinler diye halk etmiş.
00:20:02.000 --> 00:20:06.000
İnsanlar istirahat ediyor, sen niye uyumayacaksın?
"İbadet edeceğim, günahım çok."
00:20:06.000 --> 00:20:10.000
Geceleyin kalkarsın, teheccüd namazı kılarsın; ama Peygamber Efendimiz nasıl yapmışsa
00:20:10.000 --> 00:20:17.000
sen de öyle yap, gece uyumuşsa sen de uyu.
O hiç uyumamaya çalışmış; bu aşırılık.
Birisi demiş ki;
00:20:17.000 --> 00:20:18.000
"Ben kadınlarla evlenmeyeceğim!"
Niye?
00:20:18.000 --> 00:20:23.000
"Kadın olursa, çoluk çocuk olursa insan kulluğunu, ibadetini tam yapamaz."
00:20:23.000 --> 00:20:28.000
Peygamber Efendimiz hem evlenmiş hem çoluk çocuk sahibi olmuş hem peygamberliğini yapmış.
00:20:28.000 --> 00:20:34.000
Sen niye sünnete aykırı yol çıkartıyorsun?
Nikâhlanmak Peygamber Efendimiz'in sünneti.
00:20:34.000 --> 00:20:39.000
Hiç kimse evlenmezse insan nesli 50 yılda, 100 yılda yeryüzünden kesilir.
00:20:40.000 --> 00:20:45.000
Hiç kimse evlenmezse, onların çocukları olmazsa en sonuncusu da öldükten sonra yeryüzünde insan kalmaz.
00:20:45.000 --> 00:20:51.000
Mantık mı?
Yaptığı şey yanlış. Tabii Peygamber Efendimiz onu da yasaklamış, hem de şiddetle.
00:20:52.000 --> 00:20:54.000
En çok kızdığı olaylardan birisi.
00:20:54.000 --> 00:21:01.000
Birisi de;
"Ben kendimi hadım edeceğim, bütün belalardan buradan geliyor." demiş.
00:21:01.000 --> 00:21:07.000
O da doğru değil. Cenâb ı Hak insanları eş eş olarak yaratmış.
00:21:07.000 --> 00:21:12.000
Hanımefendiler, beyefendiler var, damat beyler, gelin hanımlar var,
00:21:12.000 --> 00:21:16.000
düğün var, dernek var; nesiller devam ediyor. Allah'ın kanunu böyle.
00:21:16.000 --> 00:21:25.000
Kuzular böyle, kuşlar böyle, koyunlar böyle, bütün mahlukâtın nesillerinin gelişmesi böyle.
00:21:25.000 --> 00:21:29.000
Bu misallerden şunu anlatmak istiyorum:
00:21:29.000 --> 00:21:36.000
İnsanlar kendileri şeytana uyarak yeni kurallar koyuyorlar ise,
00:21:36.000 --> 00:21:42.000
Allah'ın helal kıldığı şeyi haramlaştırmak, daireyi daraltmak istiyorlarsa
00:21:42.000 --> 00:21:45.000
bu şeytanın kademe kademe insanı kandırmasıdır.
00:21:45.000 --> 00:21:50.000
En sonunda da bazıları diyecek ki; "Eh be! Bu kadar sıkıntıya gelemeyiz!"
00:21:50.000 --> 00:21:56.000
Bu sefer onlar da Allah'a bir başka türlü isyan edecekler, şeytanın kandırması tahakkuk etmiş olacak.
00:21:57.000 --> 00:22:04.000
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Onun için, her şeyimizi nasıl yapacağız?
00:22:05.000 --> 00:22:10.000
Sünnet-i seniyyeye uygun şekilde yapacağız. Peygamber Efendimiz nasıl yapmış?
00:22:10.000 --> 00:22:15.000
Peygamber Efendimiz Kur'an'ı en iyi bilen, Allah'ı en iyi bilen,
00:22:15.000 --> 00:22:18.000
doğru olarak yapılması gereken şeyi en iyi bilen insan.
00:22:19.000 --> 00:22:22.000
Sünnet-i seniyyesine bakacağız, onun nasıl uygulama yaptığına bakacağız.
00:22:23.000 --> 00:22:28.000
Onun yolunda yürüyeceğiz. Uyuduysa geceleri belirli saatlerde uyuyacağız.
00:22:28.000 --> 00:22:31.000
Evlendiyse biz de çoluk çocuğumuzu evlendireceğiz.
00:22:31.000 --> 00:22:36.000
Oruç tuttuysa "Oruç tut." dediği zamanlar oruç tutacağız.
00:22:36.000 --> 00:22:42.000
En sağlam yol Peygamber Efendimiz'in sünnetine uygun olarak yürünen yoldur.
00:22:43.000 --> 00:22:51.000
O halde, Ve lâ tettebiû hutuvâti'ş-şeytân insanlar şeytanın kademe kademe aldatmalarına,
00:22:51.000 --> 00:22:55.000
adım adım peşinden gidip takılmayacaklar.
00:22:55.000 --> 00:23:05.000
Allahu Teâlâ hazretlerinin yeryüzünde yarattığı rızıkları helal olarak, tayyip olarak,
00:23:05.000 --> 00:23:11.000
temiz iyi olanlarını kemâl-i âfiyetle yiyecekler, Cenâb-ı Hakk'a şükredecekler.
00:23:11.000 --> 00:23:18.000
Afrika'da görüyoruz; yağmur yağmıyor, bitki bitmiyor, hayvanlar ölüyor, insanlar ölüyor.
00:23:18.000 --> 00:23:25.000
Bir şeyin Cenâb-ı Hakk'ın ne kadar büyük bir nimeti olduğunu insan yokluğunda iyi anlar.
00:23:25.000 --> 00:23:31.000
Hiç bilmediği, tahmin etmediği bir şeyin ne kadar büyük bir nimet olduğunu elinden kaçıverince anlar.
00:23:31.000 --> 00:23:35.000
Mesela yatıyorsun, uyuyorsun; yatar yatmaz uyuyorsun.
00:23:35.000 --> 00:23:40.000
Ondan sonra da sabah namazına kalkıyorsun. E ne oldu?
"İşte yattım, uyudum, kalktım."
00:23:40.000 --> 00:23:42.000
Ama yatmak, uyumak bir nimet!
00:23:42.000 --> 00:23:47.000
Bazı insanlar var; yatıyor, saatlerce yatağın içinde o tarafa o tarafa dönüyor, uyuyamıyor.
00:23:47.000 --> 00:23:53.000
Uyuyamamak bir gerilim meydana getiriyor, hasta oluyor, sabahleyin sinirli, başı ağrır vaziyette [kalkıyor.]
00:23:54.000 --> 00:23:58.000
Demek ki uyumak bir nimetmiş.
İnsanın burnu bir nezle oluyor.
00:23:59.000 --> 00:24:05.000
Demek ki nezle olmayan hâli, burnunun akmaması hâli, dengeli durumu bir nimetmiş.
00:24:06.000 --> 00:24:12.000
Boğazı bir öksürük oluyor; öksüre öksüre ciğeri sökülecek gibi oluyor.
00:24:12.000 --> 00:24:18.000
Demek ki öksürüksüzlük bir nimetmiş. İnsan sağlığının kıymetini yokluğunda anlıyor.
00:24:18.000 --> 00:24:22.000
Veyahut var olan bir şeyin kıymetini o gittiği zaman anlıyor.
00:24:22.000 --> 00:24:26.000
Demek ki Cenâb-ı Hakk'ın verdiklerine şükredeceğiz.
00:24:26.000 --> 00:24:35.000
Helalinden, hoşundan seçerek, Allah'ın helal kıldıklarını yiyerek, şer'an ve aklen,
00:24:35.000 --> 00:24:39.000
tabiaten helal olan, temiz olan şeyleri yiyeceğiz; serbest...
00:24:40.000 --> 00:24:45.000
Şeytanın aldatmalarına tâbi olup da helalleri haram sayarak,
00:24:45.000 --> 00:24:50.000
yanlış usuller koyarak dini rayından çıkartmayacağız.
00:24:51.000 --> 00:25:00.000
İnnehû leküm aduvvün mübîn.
İnnehû "Hiç şüphesiz ki o, şeytan."
00:25:00.000 --> 00:25:04.000
Buradaki zamir daha önceki cümledeki "şeytan" kelimesine gidiyor.
00:25:04.000 --> 00:25:13.000
Leküm. "Siz insanlar için." Aduvvün. "Bir düşmandır."
Ama nasıl bir düşman?
00:25:14.000 --> 00:25:19.000
Mübîn. "Kendisini gösteren, belli eden, apaçık bir düşmandır."
00:25:19.000 --> 00:25:23.000
Mübîn, ebâne-yübînü-ibâneten; "gösteren" demek.
00:25:23.000 --> 00:25:25.000
Şeytan aslında görünmez bir mahluk.
00:25:25.000 --> 00:25:32.000
İnsanın damarlarında dolaşıyor, kandırıyor, kalbine vesvese veriyor, aklını çeliyor; ama görünmüyor.
00:25:32.000 --> 00:25:36.000
Görünmediği halde Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmede niye mübîn diyor,
00:25:36.000 --> 00:25:38.000
şeytan'ın açık bir düşman olduğunu belirtiyor?
00:25:39.000 --> 00:25:46.000
Akıllı, dikkatli, basiretli insan şeytanın böyle kurnazca
00:25:46.000 --> 00:25:51.000
nasıl aleyhte çalıştığını, insanları nasıl kandırdığını anlar.
00:25:51.000 --> 00:25:54.000
Onun için mübîn kelimesi ile belirtiyor.
00:25:54.000 --> 00:26:01.000
Yani "Aklı olan dikkat ederse, gün gibi âşikâr olarak onun düşman olduğunu görür,
00:26:01.000 --> 00:26:12.000
insanları yanlış yollara sürüklediğini anlar." demek. Burada mübîn kelimesinin kullanılması ilginç...
00:26:12.000 --> 00:26:15.000
Demek ki şeytanın düşman olduğunu görebilmemiz lazım.
00:26:15.000 --> 00:26:20.000
Göremiyorsak o zaman kusur bizde, bizim gözümüzde, basiretimizde...
00:26:20.000 --> 00:26:25.000
Adamın basireti bağlanmış ki şeytanın düşman olduğunu göremiyor, şeytana kul oluyor,
00:26:26.000 --> 00:26:33.000
şeytanın emrini tutuyor, şeytanın kandırmalarına kanıyor. Demek ki kör, mânevî bakımdan kör...
00:26:33.000 --> 00:26:38.000
Evet, dünya gözü görüyor. Gözü dört bir tarafa fıldır fıldır dönüyor.
00:26:38.000 --> 00:26:45.000
Hatta bazısına "açıkgöz" de diyoruz. Ama şeytanın düşman olduğunu göremiyorsa demek ki mânevî bakımdan kör.
00:26:46.000 --> 00:26:54.000
İnnemâ ye'müruküm bi's-sûi ve'l-fahşâi ve en tekûlû ala'llâhi mâ lâ ta'lemûn.
00:26:54.000 --> 00:27:01.000
İnnemâ tahsis edatıdır, bir şeye hudut çizmek için gelir.
00:27:02.000 --> 00:27:06.000
"Başka bir şey için değil, sadece şu için." mânasına bir kelime bu.
00:27:06.000 --> 00:27:13.000
İnnemâ ye'müruküm bi's-sûi. "Şeytan size sadece kötülüğü emreder."
00:27:14.000 --> 00:27:19.000
Yani başka bir şey yapmaz. İşi iyilik değildir, sadece kötülüktür.
00:27:19.000 --> 00:27:25.000
Emere-ye'müru fiili bi harf-i cer'iyle, bi edatıyla kullanılıyor.
00:27:26.000 --> 00:27:34.000
Yani ye'mürukümu's-sûe denmiyor, mef'ûlun bih almıyor, ye'müruküm bi's-sûi deniyor.
00:27:35.000 --> 00:27:43.000
Tam tercüme edecek olursak; "Size kötülükle emreder.
00:27:43.000 --> 00:27:50.000
Yani kötülükle hareket etmenizi tavsiye eder." gibi [bir mâna.]
00:27:51.000 --> 00:27:57.000
Bi, "ile" mânasına geliyor; ama burada fiilin bu edatla kullanıldığını bileceğiz,
00:27:57.000 --> 00:27:59.000
tercümeyi öyle dolaştırmayacağız.
00:27:59.000 --> 00:28:04.000
"Şeytan size sadece ve sadece kötülüğü emreder, iyi bir şey öğretmez.
00:28:04.000 --> 00:28:14.000
Sizi Allah'ın rızasından ayırmaya çalışır."
Ve'l-fahşâi. Kötülüğü emreder. "Bir de fuhşiyâtı emreder."
00:28:14.000 --> 00:28:22.000
Fahşâ kelimesi Arapça'da efhaş kelimesinin müennesidir.
00:28:22.000 --> 00:28:27.000
Yani "kötü şey, habîse olan, pis olan şey" demek.
00:28:27.000 --> 00:28:33.000
Ama fahşâ kelimesi "kötünün de derece itibariyle daha şiddetlisi" mânasına gelir.
00:28:34.000 --> 00:28:41.000
Bunun çeşitli özel anlamlarda da kullanıldığı var.
00:28:42.000 --> 00:28:55.000
Mesela fahşâ kelimesi "zina" mânasına da kullanılır; "isyanlar", "meâsî", "günahlar" mânasına;
00:28:55.000 --> 00:29:02.000
söz olarak, icraat olarak kötü olan şeylere de kullanılır;
00:29:02.000 --> 00:29:11.000
"cimrilik" mânasına da gelir.
İbn Abbas radıyallahu anhümâ şöyle izah eylemiş:
00:29:11.000 --> 00:29:15.000
es-Sûu -yani kötülük- mâ lâ hadde fîhi.
00:29:16.000 --> 00:29:27.000
-Veya mâ lâ haddu fîhi- İşlendiği zaman şeriatın ağır ceza vermediği kötülük.
00:29:27.000 --> 00:29:38.000
Sû', "şeriatin ağır ceza ile cezalandırma vermediği şeyler" demek.
00:29:38.000 --> 00:29:45.000
Fahşâ da, "şeriatin bir şer'î had uyguladığı daha şiddetli suç"a derler.
00:29:45.000 --> 00:29:52.000
Mesela adam sarhoşluk ediyorsa, o zaman meydanda kendisine şu kadar değnek vurulacak.
00:29:52.000 --> 00:30:01.000
Veyahut namuslu bir kadına iftirada bulunmuşsa şu kadar vurulacak... Demek ki o fahşâ.
00:30:01.000 --> 00:30:06.000
"Şer'î had uygulanan şiddetli kötülüğe fahşâ denir.
00:30:07.000 --> 00:30:16.000
Şer'î had uygulanmayan kötülüğe sû' denir." diye, şiddet bakımından farklı olduğunu İbn Abbas böyle açıklamış.
00:30:16.000 --> 00:30:25.000
Şeytan işte insana hem böyle hafif kötülükleri emreder, hem de iyice Allah'ın sevmediği,
00:30:25.000 --> 00:30:33.000
cezayı gerektiren, hadd-i şer'î uygulamayı gerektiren işleri yaptırtır.
00:30:33.000 --> 00:30:37.000
Böylece insanı günaha sokar. Sadece bu işi yapar.
00:30:38.000 --> 00:30:51.000
Ve en tekûlu ala'llâhi mâ lâ ta'lemûn. "Ve şeytan Allah'a bilmediğiniz şeyleri söylemenizi emreder."
00:30:51.000 --> 00:31:01.000
"Allah'a bilmediğiniz şeyleri söylemek" ne demek?
"Allah hakkında veya Allah'a isnat ederek" demek.
00:31:01.000 --> 00:31:07.000
Onun mânasını şöyle biraz daha açıklayayım: "Allah şöyledir, böyledir..." gibi
00:31:07.000 --> 00:31:19.000
akîdenin kabul etmeyeceği [sözler söyler.] İslâm inancında Allah'ın sıfatları kelâm kitaplarında belirtilmiştir.
00:31:19.000 --> 00:31:25.000
Ona uymayan abuk sabuk sıfatlar isnat ederek;
00:31:25.000 --> 00:31:34.000
"Hâzâ ilâhun. İşte put yapar, sizin tanrınız budur, buna tapın!" der. Bu elle yapılmış bir şey, buna tapınılır mı?
00:31:35.000 --> 00:31:42.000
"İşte bu Allah'a şefaatçinizdir!" der. "Şöyledir, böyledir" der...
00:31:42.000 --> 00:31:49.000
Terbiyesizin, edepsizin, şeytanın birisi çıkıp böyle kandıracak bir şey söyler. Bu mânaya [gelebilir...]
00:31:49.000 --> 00:31:59.000
Veyahut Allah nâmına, Allah adına; "Allah bunu haram kılmıştır, bunu yapmak günahtır.
00:31:59.000 --> 00:32:04.000
Bunu yapmayın! Şöyle olmayacak, böyle olmayacak!" diye dinî bakımdan ahkâm ortaya koyar.
00:32:04.000 --> 00:32:06.000
Bu da Allah'a yalan isnat etmektir.
00:32:08.000 --> 00:32:17.000
Allah hakkında, Allah'ın söylemediği şeyleri "Allah söyledi." diye ortaya koymaktır.
00:32:17.000 --> 00:32:29.000
Bu ikisi de tabii son derece kötü şeylerdir. İkisi de insana çok zararlar verir.
00:32:32.000 --> 00:32:42.000
Şeytan insanları kandırır, kötü işleri yaptırır ve bazı yalan yanlış şeyleri de;
00:32:42.000 --> 00:32:49.000
"İşte bunu yaparsanız Allah size çok mükâfat verir." diye, o [şekilde] kandırır.
00:32:49.000 --> 00:32:56.000
Bakıyorsunuz dünya üzerindeki insanlara, onların dinî inançlarına ve uygulamalarına;
00:32:56.000 --> 00:33:04.000
maalesef, hakikaten neler neler yapıyorlar... Televizyonda ben geçen gün de seyrettim.
00:33:04.000 --> 00:33:16.000
Burada eski bir adada, ilkel bir adada oranın ahâlisinin dinî merasimlerini çekmişler.
00:33:16.000 --> 00:33:19.000
Ben de televizyonda seyrettim. Abuk sabuk şeyler...
00:33:19.000 --> 00:33:27.000
Tütsüler, otlar, hayvanın ayağını bağlayıp şöyle yapmak, böyle yapmak... Baktım, iğrendim...
00:33:27.000 --> 00:33:34.000
Şeytan böyle birtakım şeyleri "dinî merasim" diye ortaya çıkarttırır,
00:33:35.000 --> 00:33:41.000
insanlara da onları icrâ ettirip kandırtır, Allah'ın kahrına gazabına uğratır.
00:33:42.000 --> 00:33:49.000
Allahu Teâlâ hazretleri şeytanın peşinden gitmemeyi bu âyet-i kerîmelerde bize emrediyor.
00:33:49.000 --> 00:33:52.000
Şeytanın bizim için gerçek bir düşman olduğunu,
00:33:52.000 --> 00:33:58.000
basiret gözüyle görülebilecek âşikâr bir düşman olduğunu belirtiyor.
00:33:58.000 --> 00:34:00.000
Ve onun daima kötü şeyler emrettiğini;
00:34:01.000 --> 00:34:07.000
"Bilmediğiniz, aklınızın ermediği, hakkınız ve selâhiyetiniz olmayan konularda
00:34:07.000 --> 00:34:10.000
ileri geri konuşmaya sizi sevk ediyor.
00:34:10.000 --> 00:34:17.000
Sakın öyle şeyler yapmayın!" diye bildirmiş oluyor, bu âyet-i kerîmelerde...
00:34:18.000 --> 00:34:23.000
Ondan sonraki iki âyet-i kerîme de birbirleriyle ilgili:
00:34:23.000 --> 00:34:33.000
Ve izâ kîle lehümü't-tebiû mâ enzela'llâhu kâlû bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ
00:34:33.000 --> 00:34:39.000
e velev kâne abâehüm lâ ya'kılûne şey'en ve lâ yehtedûn.
00:34:39.000 --> 00:34:44.000
170. âyet-i kerîme bu. Bunu okuyalım.
00:34:44.000 --> 00:34:52.000
Ondan sonraki âyet-i kerîmeyi de okuruz, ondan sonra sohbetimizi tamamlarız.
00:34:52.000 --> 00:35:02.000
Ve izâ kîle lehüm. "Bu şeytana uyan müşriklere, kâfirlere denildiği zaman..."
00:35:02.000 --> 00:35:14.000
İttebiû mâ enzela'llâh. "'Allah'ın size indirdiği Kur'an âyetlerine, dinin ahkâmına ittibâ ediniz!' diye
00:35:14.000 --> 00:35:18.000
tavsiye buyrulduğu zaman, onlar hak dine çağırıldığı zaman..."
00:35:18.000 --> 00:35:27.000
Kâlû. "Derler ki;" Bel nettebiu mâ elfeynâ aleyhi âbâenâ.
00:35:27.000 --> 00:35:36.000
"'Hayır, öyle yapmayız, senin dediğini yapmayız! Bilakis, biz babalarımız ne yapıyorsa onu yaparız!' derler."
00:35:36.000 --> 00:35:44.000
Daha doğrusu "dediler" diyor. Müşriklere İslâm'a gelme teklif edildiği zaman onlar öyle demişler:
00:35:44.000 --> 00:35:49.000
"Hayır, biz babalarımızın, atalarımızın dinini senin sözün üzerine terk etmeyiz!" demişler.
00:35:49.000 --> 00:35:55.000
Bâtılda ısrar etmişler. "Bu âyet-i kerîme müşrikler hakkında inmiştir." deniliyor.
00:35:55.000 --> 00:36:01.000
Bir de, "Yahudiler hakkında inmiştir." deniliyor. Onlara, "Bakın, müslüman olun!
00:36:01.000 --> 00:36:05.000
Musa'yı gönderen Allah, benî İsrail peygamberlerini gönderen Allah
00:36:05.000 --> 00:36:12.000
âhir zaman Peygamberi Muhammed-i Mustafâ'yı göndermiştir; ona tâbi olun!" dedikleri zaman;
00:36:12.000 --> 00:36:17.000
Peygamber Efendimiz dediği zaman ve Peygamber Efendimiz'in ashâbı söylediği zaman,
00:36:17.000 --> 00:36:24.000
nasihat ettiği zaman, onları İslâm'a çağırdığı zaman onlar ne demişler?
Mâzide... Yani "dediler ki..."
00:36:25.000 --> 00:36:30.000
"Kendilerine böyle denildiği zaman onlar cevap olarak dediler ki..." diye mâzi siygasıyla...
00:36:30.000 --> 00:36:33.000
Kâlû "dediler ki" demek.
"Hayır, biz öyle yapmayız."
00:36:33.000 --> 00:36:38.000
Burası saklı, ifade edilmemiş; ama devamı açıklanmış.
00:36:38.000 --> 00:36:42.000
"Hayır, biz öyle yapmayız." tavrını takınmışlar ve demişler ki;
00:36:42.000 --> 00:36:51.000
Bel. "Bilakis, aksine..." Nettebiu. "İttibâ ederiz." Mâ. "O şeye ki..."
00:36:51.000 --> 00:37:06.000
Elfeynâ aleyhi abâenâ. -Elfâ, vecede mânasına geliyor.- "Babalarımızı onun üzerinde bulduk."
00:37:06.000 --> 00:37:11.000
Yani "Biz dünyaya gözümüzü açtığımız, kendimizi bildiğimiz zaman, baktığımız zaman
00:37:11.000 --> 00:37:16.000
babalarımızı hangi hal üzere bulmuşsak, ne yapıyor görmüşsek,
00:37:16.000 --> 00:37:19.000
hangi ibadeti yapıyor görmüşsek, işte biz ona tâbi oluruz.
00:37:19.000 --> 00:37:26.000
Babalarımızın yolundan, örfünden, âdetinden, dininden ayrılmayız!" dediler.
00:37:26.000 --> 00:37:33.000
Hem yahudiler demiş bunu, onlar hakkında olabilir, hem de müşrikler dediler.
00:37:33.000 --> 00:37:35.000
Eski peygamberlere de dediler.
00:37:35.000 --> 00:37:44.000
Ne zaman bir kavme peygamber geldiyse o kavim eski bâtıl inancını uygulamakta ısrar etti.
00:37:44.000 --> 00:37:52.000
"Senin yüzünden, senin sözüne kanarak, senin sözüne tâbi olarak biz dedelerimizin yolunu bırakmayız!" dediler.
00:37:52.000 --> 00:38:07.000
Taassup gösterdiler, eskiye bağlılık gösterdiler. Yani bir bakıma geriye saplandılar, gericilik yaptılar.
00:38:07.000 --> 00:38:14.000
Ama iman ilericiliktir. Doğruyu tavsiye ediyor. Kendileri doğruya uyum sağlayamadılar.
00:38:15.000 --> 00:38:19.000
Bunlar hakkında Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki;
00:38:19.000 --> 00:38:26.000
E velev kâne âbâuhum lâ ya'kılûne şey'en ve lâ yehtedûn.
00:38:26.000 --> 00:38:32.000
"Bunlar bunu [söylüyor] ama eğer babaları meseleleri akledemeyen,
00:38:32.000 --> 00:38:37.000
doğru düşünemeyen ve doğru yolda yürümeyip sapıtmış olan,
00:38:37.000 --> 00:38:44.000
hidâyet üzerinde olmayan kimseler olsa da mı bu ısrarlarında devam edecekler?" diye,
00:38:44.000 --> 00:38:52.000
soru tarzında onların yaptığının yanlış olduğunu Allahu Teâlâ hazretleri beyan buyuruyor.
00:38:52.000 --> 00:38:57.000
Yani denmiş oluyor ki; "Siz 'Babalarımıza tâbi oluyoruz.' diyorsunuz;
00:38:57.000 --> 00:39:04.000
ama babalarınız doğruyu bulamamışlar, doğruyu yapamamışlar."
00:39:04.000 --> 00:39:08.000
Taşları yontmuşlar, heykeller yapmışlar, karşısında tapınıyorlar.
00:39:09.000 --> 00:39:11.000
Yalan yanlış inançlar ortaya koymuşlar.
00:39:11.000 --> 00:39:17.000
"Şu hayvanın eti yenmez, bu hayvanın eti yenmez!" gibi -geçmiş âyetlerden misaller alacak olursak-
00:39:17.000 --> 00:39:20.000
kendi kendilerine yasaklar çıkartmışlar. Halbuki yenilebilir.
00:39:20.000 --> 00:39:26.000
İnsanoğlu ihtiyacı oldu mu yenir, ne diye yenmesin?
00:39:26.000 --> 00:39:32.000
Şu deve yenilirken bu deve niye yenilmesin? Kendilerinin uydurdukları şeyler...
00:39:32.000 --> 00:39:40.000
"Babaları doğruyu akledememiş olsalar, akledemeyecek kimseler olsalar,
00:39:40.000 --> 00:39:43.000
hidâyet yolunda yürüyemeyecek kimseler olsalar da mı
00:39:43.000 --> 00:39:55.000
onlar yine bu inatlarında böyle devam edeceklerdi? Böyle olduğu halde mi ısrar ediyorlar?" diye buyuruluyor.
00:39:55.000 --> 00:40:03.000
Demek ki insanoğluna yakışan Cenâb-ı Hakk'a itaat etmek, Cenâb-ı Hakk'ın hitabına kulak vermek;
00:40:03.000 --> 00:40:08.000
eskinin yanlışını, yanlışlığını anladığı zaman eskiyi, yanlışı bırakmaktır.
00:40:08.000 --> 00:40:13.000
Geriye dönük kör taassup göstermemektir.
00:40:13.000 --> 00:40:18.000
Gelen yeninin, doğrunun doğruluğunu anlayıp ona tâbi olması lazım.
00:40:18.000 --> 00:40:28.000
Babalarının yolunda inatla, keçi gibi inat edip yürümemek lazım.
00:40:28.000 --> 00:40:33.000
Yürürlerse tabii o zaman kâfir kalmış olurlar, müşrik kalmış olurlar.
00:40:33.000 --> 00:40:38.000
Yanlış yolda, dalâlette, karanlıkta kalmış olurlar. Yanlış yolda giderler.
00:40:38.000 --> 00:40:44.000
Yanlış yolun sonu da felakettir; hem dünyada hem âhirette insan hüsrana uğrar.
00:40:44.000 --> 00:40:54.000
Ve meselü'llezîne keferû ke-meseli'llezî yen'iku bimâ lâ yesmeu illâ duâen
00:40:54.000 --> 00:41:00.000
ve nidâen summün bukmün umyün fehüm lâ ya'kılûn.
00:41:00.000 --> 00:41:05.000
Allahu Teâlâ hazretleri peygamber göndermiş;
00:41:05.000 --> 00:41:11.000
Arap'ın, Acem'in efsahı, yani en fesâhatli konuşanı...
00:41:11.000 --> 00:41:19.000
Âyet-i kerîmeleri indirmiş ki her âyet-i kerîme bir mucize, bir mucize-i bâhire, bir gerçeği anlatıyor.
00:41:19.000 --> 00:41:27.000
En mantıklı şeyleri ileri sürüyor, en doğru sözleri ifade ediyor.
00:41:27.000 --> 00:41:31.000
Kâfirler yine inat ediyorlar, yanlışları bırakmıyorlar.
00:41:31.000 --> 00:41:41.000
Ve meselü'llezîne keferû. "Kâfir olanların, küfürde ısrar edenlerin, kâfir kalanların durumu" neye benzer?
00:41:41.000 --> 00:41:49.000
Ke-meseli'llezî yen'iku bimâ lâ yesmeu illâ duâen ve nidâen. "O kimseye benzer ki..."
00:41:49.000 --> 00:42:02.000
-Ellezî "o kimse ki" demek.- Yen'iku bimâ lâ yesmeu. "İşitmeyen kimseye bağıran çobana benzer."
00:42:04.000 --> 00:42:15.000
İllâ duâen. "Ancak çağırma..." Ve nidâen. "Seslenme olarak duyan koyunların durumuna benzer."
00:42:15.000 --> 00:42:29.000
Summün. -Esam kelimesinin çoğuludur.- "Sağırdırlar, sözleri duymazlar."
00:42:29.000 --> 00:42:39.000
Bukmün. "Dilsizdirler, hakkı söylemezler." Umyün. "Âmâdırlar, yani kördürler, görmezler."
00:42:39.000 --> 00:42:49.000
Fehüm lâ ya'kılûn. "Ve gerçekleri doğruca düşünüp, akledip de hakikate teslim olmazlar."
00:42:49.000 --> 00:43:10.000
Neaka râi bi'l-ğanemi. Naika-yenkau fiili, "çobanın sürüye seslenmesi, bağırıp çağırması" mânasına geliyor.
00:43:11.000 --> 00:43:18.000
"Kışalamak, kovalamak, bağırmak" mânasına geliyor.
00:43:19.000 --> 00:43:27.000
O zaman bu benzetmede bağıran çoban, seslenen çoban,
00:43:27.000 --> 00:43:32.000
sürüye bir şeyler yaptırmaya çalışan çoban Peygamber Efendimiz.
00:43:32.000 --> 00:43:41.000
İnsanları bir yere sevk etmek istiyor, gerçeğe götürmek istiyor. Sesleniyor ama...
00:43:42.000 --> 00:43:50.000
Bimâ lâ yesmeu. "Karşısındaki koyunlar işitmiyorlar, anlamıyorlar."
00:43:50.000 --> 00:43:57.000
İllâ duâen ve nidâen. "Ancak bir bağırtı, çağırtı, bir seslenme duyuyorlar."
00:43:57.000 --> 00:44:04.000
Söylenen sözlerin mâhiyetini anlamıyorlar; koyun çünkü, ancak bağırtı duyuyorlar.
00:44:04.000 --> 00:44:10.000
"Çobanın muradını, merâmını anlamayan sürüler gibidir, hayvanlar gibidir,
00:44:10.000 --> 00:44:15.000
develer veya koyunlar gibidir." diye buna benzetilmiş oluyor.
00:44:15.000 --> 00:44:23.000
Bir rivayete göre de şöyle [izah] ediliyor:
00:44:24.000 --> 00:44:35.000
"Bu kâfirler kendilerinin seslerini duyamayan, dualarını duyamayan putlara sesleniyorlar;
00:44:35.000 --> 00:44:36.000
ama bir faydası yok!"
00:44:36.000 --> 00:44:45.000
Ama "Birinci mâna daha kuvvetlidir." diye müfessirler ilk mânayı tercih ediyorlar.
00:44:46.000 --> 00:44:54.000
Yani bu laf anlamayan, davete icabet etmeyen, hakkı kabul etmeyen, İslâm'a girmeyen kişiler hayvanlara benzerler.
00:44:54.000 --> 00:45:01.000
Çobanlarının muradını anlamayan, ancak bağırtısını çağırtısını duyup da muradını anlamayan,
00:45:02.000 --> 00:45:05.000
ona itaat etmeyen sürülere,
00:45:05.000 --> 00:45:09.000
hayvanlara benzetilmiş oluyorlar. Arkasından da;
00:45:09.000 --> 00:45:15.000
Summün buyuruluyor. Sum, esam kelimesinin çoğuludur, "sağır" demek.
00:45:15.000 --> 00:45:20.000
Bukmün, ebkem kelimesinin çoğuludur, "dilsiz" demek.
00:45:20.000 --> 00:45:29.000
Umyun kelimesi de a'mâ kelimesinin çoğuludur, "körler" demek.
00:45:30.000 --> 00:45:39.000
"Bu kâfirler sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler ve akletmezler.
00:45:39.000 --> 00:45:44.000
Peygamberler gerçekleri söylediler ama dinlemediler.
00:45:44.000 --> 00:45:52.000
Bunların durumu işte böyle." diye âyet-i kerîme onların hallerini laf anlamayan sürülere benzetiyor.
00:45:52.000 --> 00:45:59.000
Allahu Teâlâ hazretleri bütün insanlığa, bütün benî Âdem'e
00:45:59.000 --> 00:46:06.000
-hepsi Âdem aleyhisselam'dan bizim kardeşlerimizdir- hepsine akıl versin.
00:46:06.000 --> 00:46:11.000
Fe-hüm lâ ya'kılûn, kâfirler gibi akletmeyenlerden olmasınlar.
00:46:12.000 --> 00:46:22.000
Gerçekleri görsünler; mantıklı, bilimsel sözlerin doğruluğunu anlasınlar.
00:46:22.000 --> 00:46:28.000
Yanlışlığı gün gibi âşikâr olan hatalı işleri yapmayı bıraksınlar.
00:46:28.000 --> 00:46:34.000
Şeytanın aldatmacalarından yakalarını kurtarsınlar.
00:46:34.000 --> 00:46:41.000
Şeytana değil, kendilerini yaratan Rahman'a itaat etsinler.
00:46:41.000 --> 00:46:49.000
Şeytanların sözlerine değil, kendilerini cennete çağıran peygamberlerin davetine icabet eylesinler.
00:46:49.000 --> 00:46:55.000
Bizim isteğimiz bu.
Tabii bu da bize bir vazife yüklüyor, sevgili izleyiciler ve dinleyiciler
00:46:56.000 --> 00:47:03.000
Biz Kur'an'ı okuyan, bu âyetleri, bu gerçekleri bilen insanlar olarak bilmeyenlere anlatmalıyız.
00:47:03.000 --> 00:47:08.000
Anlatmadığımız zaman bunları okumayanlar bu mânaları bilemezler.
00:47:08.000 --> 00:47:14.000
Sohbetimin sonunda size bir olayı nakletmek isterim:
00:47:14.000 --> 00:47:27.000
Müslüman kardeşlerden bir grup, bir topluluk İngiltere'de Pakistanlı bir lokanta sahibine gitmişler:
00:47:27.000 --> 00:47:40.000
"Bak sen müslümansın, Pakistanlısın, Allah'ın varlığını birliğini biliyorsun. Allah'a güzel kulluk eyle.
00:47:40.000 --> 00:47:46.000
İyi işler yap..." diye söylemek için lokantasına gitmişler.
00:47:46.000 --> 00:47:50.000
O da müşterilerle meşgul oluyor, tabakları getirip götürüyor.
00:47:50.000 --> 00:47:58.000
Bunlar da yanı sıra giderken gelirken beraber yürüyorlarmış ve söylüyorlarmış. Bir, üç, beş...
00:47:58.000 --> 00:48:05.000
kaç sefer bunu yaptılarsa adam kulak asmıyor.
00:48:05.000 --> 00:48:16.000
O kulak asmıyor ama orada çalışan bir İngiliz kız; "Bunlar ne söylüyor? Ne teklif ediyor?" diye dinlemiş.
00:48:16.000 --> 00:48:19.000
Gitmiş, İslâm'la ilgili kitapları almış, okumuş.
00:48:20.000 --> 00:48:24.000
Sonunda İslâm'ın hak din olduğunu anlamış, müslüman olmuş.
00:48:24.000 --> 00:48:31.000
Lokantadan ayrılmış, patron da lokantadan ayrılınca "Niye gelmiyor bu?" diye evine gitmiş.
00:48:31.000 --> 00:48:36.000
Kapıyı çalmış, bir de bakmış ki başörtülü kız karşısında...
"Ne bu hal?"
00:48:36.000 --> 00:48:39.000
"Ben müslüman oldum. İslâm'ın hak din olduğunu anladım."
00:48:39.000 --> 00:48:44.000
Onun üzerine lokanta sahibi de insafa gelmiş, Müslümanlığını hatırlamış da
00:48:44.000 --> 00:48:47.000
ondan sonra iyi müslüman olmaya gayret etmiş.
00:48:47.000 --> 00:48:53.000
Sonra bu konuda daha başka çok misaller söyleyebiliriz.
00:48:53.000 --> 00:48:58.000
Mesela Amerikalı bir profesör vardı, müslüman olmuştu.
00:48:58.000 --> 00:49:03.000
O Almanya'ya gittiği zaman, arkadaşlarıyla 15 günlük tatile gitmiş.
00:49:04.000 --> 00:49:10.000
Döneceği sırada da bir kitapçıya girmiş, "Yolda okurum.
00:49:10.000 --> 00:49:12.000
Gittiğim zaman okurum." diye bir yığın kitap almış.
00:49:12.000 --> 00:49:17.000
Kitapların arasında rafta bir de Kur'ân-ı Kerîm görmüş, onu da almış.
00:49:18.000 --> 00:49:20.000
Sonra Amerika'ya dönmüş.
00:49:20.000 --> 00:49:30.000
Aldığı kitaplara bakarken Kur'ân-ı Kerîm'i -tercümesi- görmüş, açmış, okumaya başlamış.
00:49:30.000 --> 00:49:33.000
İlgisini çekmiş; okumuş, okumuş... Sonunda müslüman olmuş.
00:49:33.000 --> 00:49:40.000
İnsanlara Kur'an'ı okutsak, okuma fırsatı sağlasak; okurlarsa,
00:49:40.000 --> 00:49:44.000
bu gerçekleri duyunca gerçeği belki kabul edecekler.
00:49:44.000 --> 00:49:51.000
Duymadıkları için belki [İslâm'a] gelmiyorlar. Bizim onlara duyurma çalışmaları yapmamız lazım.
00:49:51.000 --> 00:49:56.000
Burada, [Avustralya'da] çalışmalarımız, gezilerimiz sırasında yollarda
00:49:56.000 --> 00:50:09.000
motorlu araç sahiplerinin gelip yattığı,içki[si], meyhanesi olmayan motellerde kalıyoruz.
00:50:10.000 --> 00:50:14.000
Arabasını odasının önüne çekiyor.
00:50:14.000 --> 00:50:20.000
Odasının içinde gayet güzel yatakları var, yüznumarası var, teşkilatı var.
00:50:20.000 --> 00:50:22.000
Orada geceleyin kalıyor, dinleniyor, gidiyor.
00:50:22.000 --> 00:50:28.000
İyi bir usul. Oralarda bakıyorsunuz her şey var;
00:50:28.000 --> 00:50:39.000
masa var, koltuklar var, lambalar var, banyo var, duş var, tuvalet var, lavabo -el yıkama yeri- var,
00:50:39.000 --> 00:50:48.000
mutfak malzemesi var, ayrıca musluklar var, çay kahve malzemesi var, su ısıtma [makinesi] var vs. vs...
00:50:48.000 --> 00:50:53.000
Bir de bakıyorsunuz, çekmeceyi çekiyorsunuz, Kitâb-ı Mukaddes var.
00:50:53.000 --> 00:50:58.000
Nereye gittiysek mutlaka odanızda bir Kitâb-ı Mukaddes var.
00:50:59.000 --> 00:51:09.000
Ya hükümet mecbur etti, ya da din teşkilatları güzel çalışıyor, hepsine götürüp veriyorlar.
00:51:09.000 --> 00:51:14.000
Bir de "Daha fazla bilgi almak isterseniz şu numaraya telefon edin." diye yazıyorlar.
00:51:14.000 --> 00:51:24.000
Ama sadece din teşklilatlarının çalışmasına kalmış olduğunu sanmıyorum, öyle olsa bazı motelciler;
00:51:24.000 --> 00:51:27.000
"Ben bunu kullanmıyorum, koymayacağım!" diyebilir.
00:51:27.000 --> 00:51:33.000
Galiba mecburiyet ki şimdiye kadar kaç tane motelde kaldıysam, hepsinin odasında,
00:51:33.000 --> 00:51:39.000
hem Singapur'da, hem Malezya'da, hem Avustralya'da,
00:51:39.000 --> 00:51:45.000
hem kaldığım Avrupa ülkelerinde mutlaka bir İncil görüyorum.
00:51:45.000 --> 00:51:53.000
"Bu nedir?" diye başına sonuna bakıyorsunuz, derken elinize bir okuma fırsatı geçmiş oluyor.
00:51:53.000 --> 00:51:58.000
Ama Suudi Arabistan'a gidiyoruz, hacca umreye gidiyoruz.
00:51:58.000 --> 00:52:07.000
Müslümanların mukaddes şehirlerinde kaldığınız otelde, bazen telefon açıyorsunuz, diyorsunuz ki;
00:52:07.000 --> 00:52:14.000
"Bana Kur'ân-ı Kerîm getirin. Bir seccade getirin." Onu orada bile bulamıyorsunuz.
00:52:14.000 --> 00:52:20.000
Başka İslâm ülkelerinde gittiğiniz yerlerde de bulamıyorsunuz. Bu bizim kusurumuzdur!
Demek ki
00:52:20.000 --> 00:52:22.000
karşı taraf bizden daha iyi çalışıyorlar.
00:52:22.000 --> 00:52:27.000
Bizim de onlara bakarak uyanmamız lazım, dikkat etmemiz lazım, çalışmamız lazım.
00:52:27.000 --> 00:52:31.000
Sözle söylememiz lazım. İslâm'a çağırmamız lazım.
00:52:31.000 --> 00:52:35.000
Bir şehirden bir şehire gidiyorduk, bir parkta durduk.
00:52:35.000 --> 00:52:41.000
Çimenlerin üzerinde namazımızı kılarken geniş kenarlı şapkalı bir adam geldi,
00:52:41.000 --> 00:52:44.000
yanımıza oturdu, bizi Hıristiyanlığa çağırdı.
00:52:45.000 --> 00:52:51.000
15-20 kişiyiz, biz orada namaz kılıyoruz; geldi, bizi Hıristiyanlığa çağırdı!
00:52:51.000 --> 00:52:54.000
"Hristiyan olduk." dediler.
00:52:54.000 --> 00:52:59.000
Tabii biz bu işin cevabını verebilecek insanlarız.
00:52:59.000 --> 00:53:04.000
Ama çocukları çağırıyorlar, kadınları çağırıyorlar, evlere geliyorlar, okullarda bu dersler veriliyor
00:53:04.000 --> 00:53:10.000
derken kazanıyorlar, kendi taraflarına çekiyorlar.
00:53:10.000 --> 00:53:18.000
O halde biz de 2000 yılı Tevhid yılında, 2000 yılıyla başlayan 21. Tevhid yüzyılında
00:53:18.000 --> 00:53:30.000
ve 2000 yılıyla başlayan üçüncü bin yılda Allah'ın varlığını birliğini, İslâm'ın güzelliğini,
00:53:30.000 --> 00:53:33.000
hak din olduğunu anlatacak çalışmalara hız verelim.
00:53:33.000 --> 00:53:37.000
Siz de "Elimizden gelen neler olabilir?" diye düşünün.
00:53:37.000 --> 00:53:44.000
Bilginizle mi yardımcı olacaksınız, mesleğinizle mi yardımcı olacaksınız,
00:53:44.000 --> 00:53:48.000
parasal destek mi sağlayacaksınız; sağlayın.
00:53:48.000 --> 00:53:56.000
Bakın Afrika'ya, fakir ülkelere gidiyorlar; onlara yiyecek içecek, kullanılmış elbise götürüyorlar.
00:53:56.000 --> 00:54:03.000
O çocukları alıyorlar. Aç, susuz, "Çocuğum ölmesin." diye annesi babası severek veriyor.
00:54:03.000 --> 00:54:10.000
Onları kendi okullarında hıristiyan olarak yetiştirip hayata sevk ediyorlar.
00:54:10.000 --> 00:54:16.000
Başkaları böyle çalışıyor. Biz İslâm ülkelerine yardımı dahi götüremiyoruz!
00:54:16.000 --> 00:54:25.000
Kendi çocuklarımızı bile müslüman olarak, hak yol olan İslâm'a uygun olarak yetiştiremiyoruz.
00:54:25.000 --> 00:54:29.000
Çocuklar kayboluyor, zâyi oluyor, gafil cahil yetişiyor...
00:54:30.000 --> 00:54:32.000
Onun için, olanca gayreti gösterelim.
00:54:32.000 --> 00:54:34.000
Aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler!
00:54:34.000 --> 00:54:36.000
Allah hepinize gayret kuvvet versin.
00:54:36.000 --> 00:54:40.000
Sevdiği razı olduğu güzel çalışmaları yapmayı nasip etsin.
00:54:40.000 --> 00:54:42.000
Cennetiyle cemâliyle cümlenizi müşerref eylesin.
00:54:43.000 --> 00:54:45.000
es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!