WEBVTT 00:00:00.119 --> 00:00:03.968 Eûzu billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhi'r-rahmâni'r-rahîm. 00:00:04.802 --> 00:00:06.928 Elhamdü li'llâhi hakka hamdihî. 00:00:06.928 --> 00:00:11.943 Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihî 00:00:12.424 --> 00:00:15.329 ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. 00:00:16.130 --> 00:00:16.846 Emma bâ'd. 00:00:17.290 --> 00:00:18.609 Aziz ve muhterem kardeşlerim! 00:00:18.704 --> 00:00:23.742 Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin Tabakâtu's-sûfiyye adlı 00:00:24.941 --> 00:00:26.569 kıymetli ve sevimli eseri on bölümden meydana gelmiş. 00:00:26.609 --> 00:00:38.224 Her bölümde on tane evliyâullahtan, sûfîlerin büyüklerinden, geçmişlerden bir mübarek zâtı anlatıyor. 00:00:39.448 --> 00:00:46.781 Birkaç tanesini okuduk, Bişr-i Hâfî hazretlerindeyiz, onu okumaya devam edeceğiz. 00:00:47.508 --> 00:00:54.542 Salihlerin anıldığı yere rahmet indiğini bildiğimiz için ve bu mübarek zâtlar 00:00:55.399 --> 00:01:00.505 Allah'ın rızasını kazanmak yolunda çok çalışmış, 00:01:00.505 --> 00:01:04.841 yüksek kimseler oldukları için bunların sözlerinden, 00:01:04.841 --> 00:01:10.769 hayatlarından istifade ederiz, biz de örnek alırız diye okuyoruz. 00:01:10.904 --> 00:01:14.256 Ruhları şâd olsun diye okuyoruz. 00:01:15.491 --> 00:01:22.817 Peygamber Efendimiz'den hocamız Mehmed Zahid-i Bursevî'ye kadar gelmiş geçmiş bütün pîrlerimizin, 00:01:24.130 --> 00:01:30.253 turuk-u aliyye silsilemiz mensubu sâdâtımızın, meşâyihimizin, halifelerinin, müritlerinin, 00:01:30.253 --> 00:01:35.912 bu terceme-i hallerini okuduğumuz mübareklerin ruhlarına; 00:01:36.523 --> 00:01:46.122 bu kitabı yazan Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretlerinin ruhuna, içinde ismi geçen mübareklerin ruhlarına; 00:01:48.708 --> 00:01:52.726 bu dersi okuduğumuz şu Mustafa Selami Efendi tekkesinin bânisi 00:01:53.245 --> 00:01:57.289 Mustafa Selami Efendi'nin ve çevresinde medfun bulunanların ruhlarına; 00:01:58.106 --> 00:02:08.796 bu beldeyi Efendimiz'in işaretiyle fethetmek üzere gelmiş olan sahâbe-i kirâmın meşhurlarından 00:02:08.796 --> 00:02:11.684 Ebû Eyyûb el-Ensarî ve İstanbul'da medfun bulunan 00:02:11.684 --> 00:02:18.643 diğer sahâbe-i kirâm rıdvanullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn hazerâtının ruhlarına; 00:02:19.818 --> 00:02:27.788 civarda medfun bulunan meşhur şahısların, evliyâullahın, Abdulehad-i Nûrî hazretlerinin ruhuna; 00:02:29.240 --> 00:02:34.468 uzaktan yakından bu derse iştirak için gelmiş 00:02:34.493 --> 00:02:38.219 siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş bütün sevdiklerinin ruhlarına; 00:02:40.115 --> 00:02:45.324 fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ruhlarına; sâir mü'minîn ü mü'minâtın ruhlarına, 00:02:45.324 --> 00:02:49.178 dereceleri üzere bizden birer hediye-i Kur'âniye olsun diye, 00:02:49.178 --> 00:02:52.116 bir Fatiha, 11 İhlâs-ı şerîf okuyup öyle başlayalım. 00:02:59.677 --> 00:03:14.651 Horasanlı mutasavvıflardan, sûfîlerden birisi, çeşitli bilgileri geçtiğimiz derslerde okuduk 00:03:17.758 --> 00:03:22.850 Eserin 43. sayfasından okuyoruz. 00:03:23.858 --> 00:03:29.680 Haddesenâ Hasanü'l-Mesûhiyyu kâle: 00:03:29.680 --> 00:03:37.917 Reânî Bişrü'bnü'l-Hârisi yevmen bâriden ve ene erteidü mine'l-berdi fe-nezara ileyye ve kâle. 00:03:40.964 --> 00:03:49.767 Hasan el-Mesûhî isimli şahıs, meşâyih-i sûfiyenin büyüklerinden imiş. 00:03:50.704 --> 00:04:00.900 Bişr-i Hâfî hazretleriyle görüşmüş. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri bundan rivayetlerde bulunmuş. 00:04:01.455 --> 00:04:07.967 Birçok meşhur şahısla arkadaşlığı var. 00:04:08.640 --> 00:04:16.530 Lem yekün menzilün ye'vî ileyhi. Barınacağı bir evi yokmuş, mescitte kalırmış, bu mübarek. 00:04:17.370 --> 00:04:21.787 İnnemâ kâne ye'vî ilâ mescidin bi-bâbi'l-künas. 00:04:23.509 --> 00:04:35.242 Râvi, bu vakayı nakleden şahıs, süpürgelerin konulduğu kapının yanında, mescitte orada kalırmış. 00:04:35.892 --> 00:04:44.840 Demek ki zahid, dünyaya metelik vermeyen, kendini âhirete tahsis etmiş kişilerden biri. Diyor ki; 00:04:45.253 --> 00:04:53.139 Reânî Bişrü'bnü'l-Hâris. "Bişr-i Hâris beni gördü." Yevmen bâriden. "Soğuk bir günde." 00:04:53.790 --> 00:05:00.783 Ve ene erteidü mine'l-berd. "Ben soğuktan zangır zangır titriyorken Bişr-i Hâris hazretleri beni gördü." 00:05:01.696 --> 00:05:05.293 Fe-nazara ileyye ve kâle. "Şöyle bana bir baktı, şu şiiri okudu." 00:05:06.495 --> 00:05:11.848 Bişr-i Hâfî hazretleri onun o haline bakıp bir şiir okumuş. 00:05:13.451 --> 00:05:17.386 Kat'u'l-leyâli mea'l-eyyâmi fî halakın 00:05:19.957 --> 00:05:23.775 Ve'n-nevmü tahte rivâki'l-hemmi ve'l-kalaki 00:05:24.378 --> 00:05:28.576 Ahrâ ve ecderu bî min en yukâle ğaden 00:05:29.130 --> 00:05:33.681 İnnî'l-temestü'l-ğınâ min keffi muhteliki 00:05:34.230 --> 00:05:38.293 Kâlû: Radîtü bizâ? Kultü: El-kunu'u ğınâ 00:05:38.913 --> 00:05:42.679 Leyse'l-ğınâ kesrati'l-emvâli ve'l-veraki 00:05:43.147 --> 00:05:46.870 Radîtu billâhi fî usrî ve fî yusrî 00:05:47.282 --> 00:05:53.107 Felestü eslükü illâ vâdihi't-turûki. 00:05:54.000 --> 00:05:57.789 Bu şiirin mânasını vermeye çalışalım. 00:05:59.000 --> 00:06:07.740 Kat'u'l-leyâli mea'l-eyyâmi. "Geceleri geçirmek gündüzlerle beraber." 00:06:07.192 --> 00:06:16.800 Fî halakın. "Yıpranmış elbiseler içinde gündüzleri geceleri kat etmek, yani geçirmek." 00:06:16.934 --> 00:06:19.556 Mesafe kat etmek, yürümek demek. 00:06:21.752 --> 00:06:29.144 Kat' etmek, kesmek demek de, geceyi gündüzü kat' etmek, yani geçirmek o zamanları. 00:06:29.603 --> 00:06:30.468 Nerede geçirmek? 00:06:30.747 --> 00:06:40.990 Fî halakın. "Yıpranmış elbiselere bürünmüş bir vaziyette geceyi gündüzü geçirmek." 00:06:40.745 --> 00:06:53.778 Ve'n-nevmü tahte rivâki'l-hemmi ve'l-kalaki. "Üzüntü ve sıkıntı kemerinin altında uyumak." 00:06:55.288 --> 00:06:59.724 Şâirâne bir üslupla eski elbiseler giyip sıkıntılar çekmek demek istiyor. 00:07:00.234 --> 00:07:10.353 Ahrâ. "Daha layıktır." Ve ecderu bî. "Daha uygundur bana, daha şayan-ı tercihtir." 00:07:10.575 --> 00:07:18.389 Min en yukâle ğaden. "Yarın şöyle denmesinden bu, böyle yaşamak benim için daha uygundur." 00:07:18.639 --> 00:07:22.209 İnni'l-temestü'l-ğınâ min keffi muhteliki. 00:07:23.470 --> 00:07:37.642 "Ben zenginliği muhtelik bir kimsenin elinden umdum, rica ettim, durumuna düşmekten daha iyidir." 00:07:38.635 --> 00:07:47.238 Muhtelik; güzel elbisesi olan, mucid mânasına gelen bir kelime. 00:07:49.158 --> 00:07:52.500 Bundan neyi kastediyor? 00:07:53.528 --> 00:08:03.918 Zenginliği ben muhtelik bir insanın avucundan umdum, durumuna düşmekten, 00:08:06.264 --> 00:08:15.270 eski elbiseler içinde üzüntülerin ve sıkıntıların kemeri altında yatmak benim için daha iyidir. 00:08:20.782 --> 00:08:30.288 Kâlû: Radiytü bizâ. "Dediler ki; ‘Sen buna razı mısın? Yani bunu kâfi görüyor musun? 00:08:30.434 --> 00:08:33.228 Buna gönül rızasıyla boyun veriyor musun?'" 00:08:33.228 --> 00:08:40.179 Kultü: El-kunu'u ğınâ. "Ben onlara cevap olarak dedim ki; ‘Kanaat zenginliktir.'" 00:08:40.179 --> 00:08:50.737 Leyse'l-ğınâ kesrati'l-emvâli ve'l-veraki. "‘Zenginlik malların, gümüşün, paranın çok olması değildir; 00:08:51.243 --> 00:08:57.752 insanın kanaatkâr olması zenginliktir.' dedim." 00:08:59.739 --> 00:09:02.853 Radiytu billâhi fî usrî ve fî yusrî. 00:09:03.852 --> 00:09:13.469 "Zenginliğimde fakirliğimde, sıkıntımda sevincimde Allah'tan hoşnut oldum." 00:09:13.620 --> 00:09:23.745 Beni zengin de yapsa, genişlikte de olsam memnunum; fakir de olsam, sıkıntıda, darlıkta da olsam memnunum. 00:09:24.300 --> 00:09:26.656 Fe-lestü eslükü illâ vâdihi't-turuki. 00:09:27.253 --> 00:09:34.609 "Yolların en aşikâr olanından başka bir yola gitmem ben, dosdoğru tutturduğum yolda yürürüm." 00:09:35.676 --> 00:09:40.952 Şiir bütünü itibariyle insanın sıkıntıya vesaireye uğraması hakkında. 00:09:41.881 --> 00:09:45.466 Soğuktan tir tir titreyen bir kimseyi gördüğü zaman, 00:09:45.640 --> 00:09:52.687 "Kanaatkârâne, dervişâne, fakirâne yaşamak benim için daha iyidir. 00:09:52.713 --> 00:09:59.160 Ben Allah'ın bana nasip ettiği her halden hoşnutum, razıyım." 00:09:59.618 --> 00:10:00.985 mânasına gelen şiiri okumuş. Ona demiş oluyor ki; 00:10:01.659 --> 00:10:06.321 "Evet, sıkıntı çektiğini görüyorum, soğuktan titriyorsun, 00:10:06.797 --> 00:10:11.786 sıcacık bir yuvada değilsin, rahat değilsin görüyorum; 00:10:12.254 --> 00:10:18.227 ama derviş olan insan sıkıntıda da sevinçli günde de, zenginlikte de fakirlikte de, 00:10:18.227 --> 00:10:21.226 varlıkta da yoklukta da Allah'tan hoşnut olur. 00:10:23.600 --> 00:10:30.770 Bolluk olduğu zaman hoşnut olup da, darlık olduğu zaman keyfi kederi kaçmaz, her halde hoş olur." 00:10:30.656 --> 00:10:32.538 Kardeşimiz de şöyle terceme etmiş: 00:10:33.530 --> 00:10:35.456 Gece gündüz ayrı kalmak tenhada, 00:10:35.456 --> 00:10:37.482 Ve uyumak elem dolu odada, 00:10:37.931 --> 00:10:39.914 Yani şu sözden daha hoştur bana, 00:10:39.914 --> 00:10:42.108 Meylettim geçici bir avuç mala. 00:10:45.191 --> 00:10:47.242 Kanaat etmek zenginliktir derim, 00:10:47.242 --> 00:10:49.756 Zenginlik mal çokluğu değil bildim, 00:10:50.138 --> 00:10:52.738 Darlıkta, bollukta Hak'tan razıyım, 00:10:53.990 --> 00:10:56.200 Elbet yolun güzeline tâbiyim. 00:10:57.539 --> 00:11:06.734 Yakın bir mâna ile böyle söylemiş oluyor. 00:11:07.116 --> 00:11:13.335 Tabi Bişr-i Hâfî'nin parası olsaydı yardım ederdi. Sıcak bir yeri olsaydı onu da çağırırdı, 00:11:13.335 --> 00:11:19.226 "Gel burada titreyip durma." derdi. Demek ki zavallılar ne sıkıntılar çekiyorlar. 00:11:19.824 --> 00:11:23.514 Biz şimdi bolluk içindeyiz. Çeşit çeşit giyimlerimiz var. 00:11:24.197 --> 00:11:27.997 Ne kadar yoksul gibi görünsek de memleketimizde yine bolluk; 00:11:28.525 --> 00:11:31.702 üretim bolluğu, meyve bolluğu, sebze bolluğu var. 00:11:31.702 --> 00:11:37.480 Kamyonlar getiriyor, fabrikalar çalışıyor, kumaşlar dokunuyor. 00:11:38.318 --> 00:11:44.238 İnsan çıplak kalmıyor, ucuz bir şey bulabiliyor. Ayağı yalın ayak kalmıyor, herkes bir şey giyebiliyor. 00:11:44.238 --> 00:11:51.713 Ama lastik, ama kaliteli bir şey. İyi kötü herkes bir şey yiyebiliyor, elhamdülillah. 00:11:51.846 --> 00:11:59.680 Ama eskiden insanlar neler çekmişler. Bu şiirde ve bu nakledilen olayda biraz anlıyoruz. 00:11:59.465 --> 00:12:02.346 Biraz daha ileride başka misaller de gelecek galiba. 00:12:02.813 --> 00:12:07.926 Oradan da bu eski insanların günlerce aç kaldıklarını, 00:12:10.349 --> 00:12:15.808 bu evliyâullahın nice sıkıntılı hayat sürdüklerini daha iyi anlayacağız. 00:12:16.196 --> 00:12:20.950 Bizim bu nimetlerin karşısında gece gündüz Allah'a şükredip Elhamdülillah, 00:12:21.600 --> 00:12:24.662 Eşşükrü lillâh deyip şükran duygusu içinde 00:12:24.662 --> 00:12:29.580 ibadet ve taatte bulunmamıza sebep olması lazım bu manzaraların. 00:12:34.370 --> 00:12:39.900 Ve bi-isnâdihî kâle: Semi'tü Bişran yekûl. Aynı şahs-ı muhterem, hani evi olmayan, 00:12:39.923 --> 00:12:44.505 mescidin süpürgelik kısmında, kapısının yanında yatan o zât-ı muhterem 00:12:45.102 --> 00:12:49.455 Bişr-i Hâfî hazretlerinin şöyle dediğini rivayet etmiş. 00:12:50.790 --> 00:13:05.495 el-Mutakallibu fî cûihî ke'l-müteşahhiti fî demihî fî sebîlillâhi. Ve sevâbuhu'l-cennetu. 00:13:07.710 --> 00:13:17.510 "Açlıkta oradan oraya kıvranan, açlığı içinde rahat edemeyip o tarafa bu tarafa dönen kimse, 00:13:18.334 --> 00:13:29.410 Allah yolunda cihat edip de yaralanıp, vurulup, yere düşüp kanları içinde çırpınan insan gibidir. 00:13:29.568 --> 00:13:31.383 Sevabı da cennettir." 00:13:32.546 --> 00:13:36.314 Açlıktan, çare yok, otları yemişler. 00:13:36.951 --> 00:13:42.147 Ankara'da, Allah rahmet eylesin, çok sevdiğimiz bir Mehmet Amca vardı. 00:13:43.859 --> 00:13:49.179 Ruslar Bayburt taraflarına hücum etti diye, kalkmışlar oralardan Ankara'ya doğru gelmişler. 00:13:49.981 --> 00:13:54.429 Ama 30 küsur kişi çıkmışlar, öle öle herkes, yolda üç kişi kalmış. 00:13:56.119 --> 00:13:58.613 Allah insanı huzurdan mahrum etmesin. 00:13:59.320 --> 00:14:06.306 Bu rahatlıklar elden gitmeyince, insan bunların ne kadar kıymetli olduğunu belki anlayamayabiliyor. 00:14:07.110 --> 00:14:08.935 "Otların her çeşidini yedim." diyor. 00:14:09.416 --> 00:14:16.970 "Dikenlisini, sütlüsünü, ısırdığı zaman acı suyu çıkan, hepsini yedim. 00:14:16.970 --> 00:14:19.959 Ağzımın şuraları yara oldu." diyor. Yiyecek bulamamış. 00:14:20.152 --> 00:14:24.289 Tabi her sıkıntının, her zahmetin bir mükâfatı vardır. 00:14:24.795 --> 00:14:34.120 "Böyle açlığında kıvranan insan, savaşta yaralanmış düşmüş, kanı içinde çırpınan mücahit gibidir. 00:14:34.249 --> 00:14:43.828 İkisi aynıdır ve bu açlık çeken kimsenin mukafatı cennettir." diyor Bişr-i Hâfî hazretleri. 00:14:44.566 --> 00:14:48.305 İnnemâ yuveffe's-sâbirûne ecrahüm bi-ğayri hisâb. 00:14:48.582 --> 00:14:52.383 "Sabredenlerin ecri sevabı bi-gayri hisaptır, çok fazladır." 00:14:52.889 --> 00:14:56.305 İnnellâhe mea's-sâbirîn. "Allah sabredenlerle beraberdir." 00:14:56.305 --> 00:14:59.129 gibi âyet-i kerîmeler bu mânayı teyit ediyor. 00:14:59.581 --> 00:15:05.750 İnsan sabrederse, bunun Allah'tan geldiğini bilirse mükâfatı büyük olur. 00:15:05.344 --> 00:15:09.798 Sabredemezse, itiraz ederse, ileri geri konuşursa sevabı kaçar. 00:15:13.416 --> 00:15:20.438 Ve bihî kâle: Semi'tü Bişran yekûl. Yine aynı zât-ı muhterem, o mescitte yatan kişi demiş ki; 00:15:20.472 --> 00:15:22.850 "Bişr'in şöyle dediğini de duydum." 00:15:22.630 --> 00:15:26.864 Heb enneke lâ tehâfu veyhake elâ teştâk? 00:15:27.695 --> 00:15:33.640 Sözleri aslında Arapçasıyla okuyorum, Arapça bilenler zevk alsın ve yazsın diye. 00:15:35.228 --> 00:15:43.700 Bunlar tasavvufî atasözleri gibi. Bunların Arapçalarını da muhafaza etmeye, ezberlemeye çalışmak lazım. 00:15:43.924 --> 00:15:45.326 Bişr-i Hâfî buyurmuş ki; 00:15:46.320 --> 00:15:52.554 Heb enneke lâ tehâf. Heb, burada "Tutalım ki, farz edelim ki" mânasına. 00:15:53.347 --> 00:16:00.158 "Farz edelim ki, haydi Allah'tan korkmuyorsun." Veyhaka. "Yazıklar olsun sana. 00:16:00.522 --> 00:16:02.982 " Elâ teştâku? "İştiyak da mı duymuyorsun?" 00:16:04.296 --> 00:16:06.451 O her türlü güzelliği yaratan, 00:16:06.451 --> 00:16:14.448 her türlü kemalâta sahip, o kadar güzeller güzeli, her güzelliği yaratan Allahu Teâlâ hazretlerine bir şevk duymuyor musun? 00:16:14.526 --> 00:16:19.375 İnnellâhe cemîlun yuhibbu'l-cemal. "Allah güzeldir, güzelliği sever." 00:16:20.891 --> 00:16:23.924 Lehü'l-esmâü'l-hüsnâ. "En güzel isimler O'nundur." 00:16:24.389 --> 00:16:31.960 "O zât-ı Âlâ'ya hiç iştiyak duymuyor musun? 00:16:32.317 --> 00:16:37.805 Tutalım ki korkmuyorsun, korku tarafın yok; iştiyak da mı duymuyorsun be? Yazıklar olsun sana!" diyor. 00:16:39.530 --> 00:16:49.345 İnsan biraz dikkatli bir şekilde düşünürse; bu gülü kim yarattı? Bu güllere bu renkleri kim verdi? 00:16:49.345 --> 00:16:52.503 Yaprağındaki o düzgünlük, o zarafet, koku. 00:16:52.725 --> 00:17:03.445 Sümbüller, deniz, balıklar, çiçekler, kuşlar, kuşların o güzel sadaları, gökyüzü, güneş, ay, mehtap, 00:17:03.890 --> 00:17:08.845 yağmur, bitkiler, meyveler, tatlılar, tuzlular, ekşiler… 00:17:09.980 --> 00:17:12.283 Bu muazzam bir sanat, bu harika bir şey! 00:17:12.283 --> 00:17:16.587 Etrafımızdaki olaylara biz alışmışız da hayret duygusunu kaybetmişiz. 00:17:17.650 --> 00:17:20.653 Herbiri hayret edilecek ve hayran olunulacak şeyler. 00:17:21.676 --> 00:17:29.929 Güle, sümbüle, bülbüle, mehtaba, ışığa hayret etmek lazım. 00:17:29.929 --> 00:17:37.935 Her şeye, kâinatta hayran hayran bakmak lazım. Allahu Teâlâ hazretlerinin sanatının eserleri. 00:17:38.460 --> 00:17:44.802 Burası, kâinat müze gibi, güzel sanatlar müzesi gibi. Bunları yaratan Allah. 00:17:45.548 --> 00:17:50.807 Kudretin sahibi, her türlü kemâlâtın sahibi, yok mu bir merakı insanın buna? 00:17:50.807 --> 00:17:54.483 Yok mu onu bir görmek istemek? Hani Yunus Emre'nin dediği gibi; 00:17:54.483 --> 00:17:55.904 İşitirem sözünü, 00:17:55.904 --> 00:17:57.134 Göremezem yüzünü. 00:17:57.642 --> 00:17:58.727 Yüzünü görmekliğe, 00:17:58.727 --> 00:17:59.814 Canım veresim gelir. 00:18:00.362 --> 00:18:02.299 İnsanda böyle bir merak yok mu? 00:18:02.902 --> 00:18:04.828 Ya nerede bu, şimdi görsem acaba 00:18:05.145 --> 00:18:10.667 "N'olakim görsem cemalin" diye insanda bir iştiyak olması lazım, onu bildiriyor. 00:18:12.307 --> 00:18:15.740 Yine uzun rivayet zincirinden sonra: 00:18:15.989 --> 00:18:26.670 Haddesenâ Abdullahi'bnü Hubayk, kâle: Kâle Bişr. Bu en son şahıs Abdullah b. Hubayk demiş ki; 00:18:26.431 --> 00:18:27.431 "Bişr şöyle söyledi." 00:18:27.780 --> 00:18:31.954 Erbaatun rafaahumullâhu bi-tıybı'l-mat'am. 00:18:32.606 --> 00:18:41.511 Vüheybi'bnü'l-Verd, İbrahimü'bnü Edhem, Yûsufü'bnü Esbat ve Sâlimuni'l-Havvâs. 00:18:43.337 --> 00:18:46.876 Tanıdığı dört kimsenin ismini söylüyor Bişr-i Hâfî hazretleri. Diyor ki; 00:18:47.580 --> 00:18:48.792 "Şu dört kişi vardır ki 00:18:48.817 --> 00:18:57.510 Allah bunları temiz, pak, helal yiyecek yemeleriyle mânevî bakımdan yüksek mertebelere çıkarttı." 00:19:05.672 --> 00:19:08.957 Birisi Vüheybi'bnü'l-Verd isimli şahısmış. 00:19:10.244 --> 00:19:17.493 Aşağıda bir bilgi var. Peygamber Efendimiz'in kabilesi olan Kureyş kabilesinden imiş. 00:19:17.559 --> 00:19:25.270 Mekkeli demek ki. Ebû Osman el-Mekki. Künyesi Ebû Osman'mış. ez-Zâhid. 00:19:25.512 --> 00:19:27.564 Zühd ü takvâ sahibi bir mübarek. 00:19:28.171 --> 00:19:34.889 Yervî an Atâ ve cemâah. "Atâ'dan ve diğer bazı insanlardan rivayetlerde bulunmuş bir kimse. 00:19:34.914 --> 00:19:40.588 " Ve yervî anhü Fudayli'bni İyâd. "Bu mübarekten Fudayl rivayette bulunmuş." 00:19:40.613 --> 00:19:44.730 Hem silahşör, hem zengin, 00:19:44.755 --> 00:19:50.570 hem sanatkâr, hem şair, hem hadisçi olan meşhur İbnü'l-Mübarek ondan rivayet etmiş. 00:19:50.941 --> 00:19:55.340 Ve kâle anhu İbnü'l-Mübârek: Kâne yetekellemü ve dumûahû takdur. 00:19:55.838 --> 00:20:03.523 İbnü'l-Mübarek onu şöyle anlatmış; "Konuşurdu, gözlerinden yaşlar aka aka konuşurdu." 00:20:04.340 --> 00:20:11.720 Öyle hassas bir insan ki gözleri şıpır şıpır, şıpır şıpır gözyaşları dökerken konuşurdu. 00:20:11.538 --> 00:20:14.895 Ve kâne sikaten. "Güvenilen sağlam bir insandı." 00:20:14.895 --> 00:20:20.370 Sözü sağlam, sözü senet olan, rivayetleri sahih olan bir kimseydi. 00:20:20.320 --> 00:20:27.434 Mâte senete selâse ve hamsîne ve mie. "Hicrî 153 senesinde vefat etti." 00:20:27.720 --> 00:20:28.874 Miladî hangi sene eder? 00:20:29.788 --> 00:20:42.441 153'ü 36'ya böleceğiz, 5 diyelim. 153'ten 5'i çıkartacağız. Çünkü her 36 senede bir sene fark yapıyordu; 00:20:43.210 --> 00:20:51.632 148. 622'ye 148'i ekleyeceğiz. 622'de hicret etmişti Peygamber Efendimiz. 00:20:51.602 --> 00:20:57.578 Demek ki aşağı yukarı 770 miladî yıllarında vefat etmiş. 00:20:58.480 --> 00:21:06.509 Demek ki çok güvenilir bir insanmış. Ağlayarak konuşan, hassas bir mübarek, âşık-ı sâdık kimseymiş. 00:21:09.394 --> 00:21:12.273 Birçok kimse kendisinden söz rivayet etmiş. 00:21:13.439 --> 00:21:19.140 Mânevî derecesinin yüksekliğine Bişr-i Hâfî hazretleri de hayran. 00:21:19.540 --> 00:21:28.235 "Dört kişi temiz gıdayla mânevî dereceleri buldular, yükseldiler. Birisi Vüheyb ibnü'l-Verd." diyor. 00:21:28.890 --> 00:21:31.425 İkincisi İbrahimü'bnü Edhem. 00:21:31.450 --> 00:21:36.656 Bunu tanıyoruz. Geçtiğimiz derslerde hayatını okuduk. 00:21:37.800 --> 00:21:46.103 Belhî idi, hükümdar ailesinden idi, gündüz çalışır gece ibadet ederdi, 00:21:46.467 --> 00:21:51.847 çalıştığından kazandığı parayı da götürür arkadaşlarına infak ederdi. 00:21:52.212 --> 00:21:56.648 Alnının teriyle kazandığı için kazancı helal, onun için Bişr-i Hâfî ona hayran. 00:21:57.156 --> 00:21:59.542 Üçüncüsü, Yûsufü'bnü Esbat. 00:22:00.621 --> 00:22:05.428 Bu da hayatı ileride anlatılacak olan birisi. 00:22:05.428 --> 00:22:06.950 Ve Salim el-Havvâs. 00:22:07.579 --> 00:22:15.624 Bu da dördüncü şahıs. Ehli Şam'dan imiş, salahı galip bir kimse imiş. 00:22:17.953 --> 00:22:22.847 Dört kişinin helal lokma yemesini methediyor Bişr-i Hâfî, "Ondan yükseldiler." diyor. 00:22:23.378 --> 00:22:35.109 Biz dervişiz, erbâb-ı tarikatiz; tamam, bu tasavvufun, tarikatin aslı esası, temeli ne? 00:22:35.275 --> 00:22:35.716 Helal lokma. 00:22:36.994 --> 00:22:37.389 Neden? 00:22:37.946 --> 00:22:41.834 Peygamber Efendimiz, "İnsan bir lokma haram yese ondan bir et hâsıl olur, 00:22:41.834 --> 00:22:46.828 o et de ancak ateşle yanarak temizlenir." buyuruyor. 00:22:47.353 --> 00:22:50.887 İnsan haram yedi mi mutlaka cehenneme girecek, yanacak. 00:22:51.491 --> 00:22:59.423 Haram yedi mi feyzi kapanır, kalbi kararır, 40 sabah ibadeti kabul olmaz, felakete uğrar. 00:23:00.107 --> 00:23:10.268 O halde insan hakiki derviş, Allah'ın sevgili kulu, evliyâ olmak, âhirette cenneti kazanmak, 00:23:10.268 --> 00:23:12.682 yüksek mertebe kazanmak istiyorsa neye dikkat edecek? 00:23:13.551 --> 00:23:23.735 Lokmanın, paranın helal olmasına. Onun için hepimizin bu konuda olanca titizliği göstermemiz şart. 00:23:24.283 --> 00:23:29.651 "Efendim feyiz alamıyorum, mâneviyatımda eksiklik hissediyorum. 00:23:30.390 --> 00:23:32.587 Gençliğimdeki duyguları şimdi yaşayamıyorum. 00:23:34.600 --> 00:23:37.808 Gençliğimde daha iyiydim, günden güne daha iyi olacakken gittikçe daha beter oluyorum." 00:23:38.405 --> 00:23:41.454 Lokma. Lokma insanı mahvediyor. 00:23:41.897 --> 00:23:49.844 Bazı arkadaşlara bakıyorum, yüreğimi tutuyorum. Kazancında mesela bir arkadaşıyla ortaklık yapmış, 00:23:51.305 --> 00:23:54.337 o ortağı bana hoca olduğum için geliyor ondan şikâyet ediyor. 00:23:54.439 --> 00:23:58.459 Eyvah! Ortağı memnun değil. İşler düzenli değil. 00:23:58.994 --> 00:24:02.100 Ondan sonra bakıyorum o arkadaştan kötü haberler gelmeye başlıyor. 00:24:02.430 --> 00:24:02.335 Neden? 00:24:02.405 --> 00:24:10.170 Kazancı bozuldu, ortaklığın tadı kalmadı, ortaklar memnun değil, kazancın sâfiyeti bozuldu. 00:24:10.438 --> 00:24:14.599 Nasihat ediyorsun, duyuyor veya duymuyor, anlıyor veya anlamıyor, 00:24:15.178 --> 00:24:19.315 ondan sonra bakıyorsun dervişliği de bozuluyor, camiye gelmemeye başlıyor. 00:24:19.894 --> 00:24:22.714 Bakıyorsun raydan çıkmış, sapıtmış, şaşırmış. 00:24:22.992 --> 00:24:23.368 Neden? 00:24:23.859 --> 00:24:24.328 Lokmadan. 00:24:25.145 --> 00:24:27.190 Bazen de insanlar neden şaşırıyor? 00:24:27.193 --> 00:24:32.418 Dikkat ediyorum, benim dikkatimi çekip de hatırımda kalanlardan birisi gıybetten, dedikodudan. 00:24:33.910 --> 00:24:38.113 Oturuyorlar; gıybet dedikodu, gıybet dedikodu, gıybet dedikodu… Ondan sonra keyifleri kaçıyor, 00:24:38.791 --> 00:24:41.654 durumları bozuluyor, dengeleri bozuluyor. 00:24:42.114 --> 00:24:48.393 Bakıyorsun dervişlikten nasipsiz insan durumuna geliveriyorlar. 00:24:48.908 --> 00:24:53.480 Onun için lokmanın helal olmasına dikkat edelim, günahlardan kaçınalım. 00:24:53.237 --> 00:25:00.938 Haram lokmalar ve günahlar zehir gibidir, insanı mahveder. Asit gibidir; 00:25:01.320 --> 00:25:07.333 insanın içini, mâneviyatını tahrip eder. Günahlardan kaçınacağız, haramlardan sakınacağız. 00:25:09.737 --> 00:25:11.182 Nedir bunun aslı kısaca? 00:25:11.182 --> 00:25:15.397 Takvâ ehli olacağız. Sakınan, çekinen, titiz bir müslüman olacağız. 00:25:15.762 --> 00:25:16.894 "Yapamıyoruz hocam işte." 00:25:16.988 --> 00:25:19.670 Yapamıyorsan da derviş olamazsın. 00:25:20.757 --> 00:25:21.916 Ele geleni yersin, 00:25:21.995 --> 00:25:22.973 Dile geleni dersin, 00:25:22.973 --> 00:25:23.973 Böyle dervişlik mi olur? 00:25:24.114 --> 00:25:27.511 Sen derviş olamazsın. diyor, Yunus öylelerine hitap ediyor. 00:25:31.139 --> 00:25:34.912 Madem Bişr-i Hâfî hazretleri bu dört kişiyi methetmiş, aman biz de, oradan ibret alalım, 00:25:34.000 --> 00:25:39.000 lokmamızın helal ve güzel olmasına dikkat edelim. 00:25:39.000 --> 00:25:44.000 Haddesenâ Muhammedü'bnü'l-Müsenne'bni Ziyâd, kâle: Semi'tü Bişran yekûl. 00:25:44.676 --> 00:25:59.158 Bu Muhammedü'bnü'l-Müsenna b. Ziyad, Bişr-i Hâfî hazretlerinin şöyle söylediğini nakletmiş. 00:25:59.422 --> 00:26:03.603 Şâtırun sahiyyun ehabbu ileyye min kâriin leîmin. 00:26:05.238 --> 00:26:08.980 Önce bu adam, mübarek kimmiş, onun hayatını okuyalım. 00:26:10.591 --> 00:26:18.960 Salihlerden idi. Bişr'in arkadaşlığını yaptı. Ondan bazı sözlerini nakletti, ezberledi. 00:26:19.468 --> 00:26:23.301 Ve hüve sadûkun. "Doğru sözlü bir insandı, iyi bir râviydi." 00:26:23.872 --> 00:26:28.323 Mâte senete sittîne ve mieteyn. "260 hicrî senesinde öldü." 00:26:28.926 --> 00:26:32.965 Şâtırun sahiyyun ehabbu ileyye min kâriin leîmin. 00:26:33.543 --> 00:26:47.624 Şatara fiilinden geliyor, birkaç mâna var. Birisi hayasız, ahlâksız; iyi terbiye görmemiş, 00:26:47.659 --> 00:26:54.988 aşağı tabakadan insan mânasına geliyor. Bir beldenin ayak takımı olanlara "Şuttar" derler. 00:26:59.468 --> 00:27:07.688 Şâtırun sahiyyun. "Aşağı tabakadan, ayaktakımından ama cömert bir adam." Ehabbu ileyye. 00:27:07.830 --> 00:27:21.904 "Bana daha sevimlidir." Min kâriin leîmin. "Kötü huylu, alçak tabiatlı, cimri bir din adamından, 00:27:22.318 --> 00:27:25.978 hafızdan, hocadan bana daha sevimlidir." diyor Bişr-i Hâfî hazretleri. 00:27:30.295 --> 00:27:33.997 Cömertlik güzel bir huy. "Aşağı tabakadan cömert bir insan, 00:27:34.742 --> 00:27:40.598 mesleği itibariyle asaletli bir meslekten olup da huyu kötü olan bir insandan daha iyidir, 00:27:40.598 --> 00:27:46.951 benim nazarımda." diyor. Cömertliği methediyor, cömertliğin güzel olduğunu ifade ediyor. 00:27:46.951 --> 00:27:53.820 Hakikaten hadîs-i şerîflerde de öyledir. "Cömert cennete yakındır, cimri de cehenneme yakındır." 00:27:54.173 --> 00:27:55.604 Cömertlik güzel bir sıfattır. 00:27:55.960 --> 00:28:01.159 Cömertlik, insanın başkasına âlicenap davranması, bir şeyler vermesi, 00:28:01.184 --> 00:28:04.770 bağışta bulunması mânasına geliyor, üç şekilde oluyor: 00:28:05.113 --> 00:28:07.634 1. Mal cömertliği; parası var, çıkartıyor veriyor. 00:28:09.650 --> 00:28:14.912 2. Ten cömertliği; beden hizmet ediyor, imkânı var, hizmetine koşturuyor. 00:28:15.486 --> 00:28:21.618 Hizmet edilecek bir kimse diye ihtiyara, yoksula, dula, hocaya, babaya, 00:28:21.792 --> 00:28:24.476 akrabaya bedenen hizmet etmek; ten cömertliği. 00:28:24.549 --> 00:28:30.193 Malca hizmet etmek, mal cömertliği; bedence hizmet etmek, ten cömertliği. 00:28:30.503 --> 00:28:36.822 3. Can cömertliği; Sevdiği insan için icabında canını feda ediyor. 00:28:37.550 --> 00:28:42.349 Cömertlik iyi bir huydur. Bir müslümanın bir müslümana âlicenap davranması, 00:28:42.349 --> 00:28:48.149 eliaçık davranması, onun ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde olması, parasından pulundan, 00:28:48.299 --> 00:28:50.807 imkânından ayırması, vermesi güzel bir şeydir. 00:28:51.235 --> 00:28:54.697 Fukarânın gönlünün alınması, sevindirilmesi güzel şeydir. 00:28:55.213 --> 00:29:06.973 "Ben aşağı tabakadan cömert bir insanı; hoca, hacı, hafız, makbul din adamı olup da tabiati kötü, 00:29:07.250 --> 00:29:11.225 cimri, pinti olan insandan daha çok severim, o bana daha sevimlidir." buyurmuş. 00:29:15.291 --> 00:29:23.313 Semi'tü Ebâ Bekrin ebne Affâne kâle: Semi'tü Bişr ebne'l-Hârisi yekûl. 00:29:23.383 --> 00:29:30.209 İnnî le-eştehi'ş-şevâ' münzü erbaîne seneten fe-mâ safâ lî dirhemuhû. 00:29:36.656 --> 00:29:43.961 Ebu Bekir b. Affan, Bişr-i Hâfî'nin şöyle bir söz söylediğini rivayet etmiş. 00:29:44.424 --> 00:29:54.780 Bu kısımda Ebu Bekir b. Affan hakkında geniş bir bilgi yok. 00:29:55.980 --> 00:30:02.133 Bişr-i Hâfî şöyle dermiş: 00:30:03.279 --> 00:30:10.436 İnnî le-eştehi'ş-şevâ'. "Ben kızartmayı, kebabı canım çekiyordu, istiyordum. 00:30:11.533 --> 00:30:17.906 " Münzü erbaîne seneten. "40 seneden beri." Fe-mâ safâ lî dirhemuhû. 00:30:17.906 --> 00:30:20.600 "Fakat onun parası bir türlü bana gelmedi." 00:30:20.830 --> 00:30:28.920 40 yıl kebap istemiş ama bir kebabın parası kendisine denk gelmemiş, 00:30:30.805 --> 00:30:37.189 eline nasip olup da geçmemiş. Zamanlarını böyle geçirmişler. 00:30:37.189 --> 00:30:44.480 Biz günde üç defa yiyoruz. Bazen aralarda misafirliğe vesaireye gidersek, 00:30:44.480 --> 00:30:48.860 oralarda da çayın yanında pasta, pastanın yanında börek, böreğin yanında çörek, 00:30:48.860 --> 00:30:51.360 yatsıdan sonra şu, bilmem nereden sonra bu. 00:30:52.268 --> 00:30:58.273 Onları da hesaba katmıyoruz, onlar ekstra sayılıyor. Ne kadar farklı! 00:31:04.357 --> 00:31:09.404 Haddesene'bnü Ebi'd-Dünya kâle: Kâle raculün li-Bişrin. 00:31:10.138 --> 00:31:18.821 İbn Ebi'd-Dünya ki meşhur bir alimdir, -hadisçidir, hadis kitabı yazmıştır- nakletmiş. 00:31:19.661 --> 00:31:23.212 Bir adam Bişr-i Hâfî hazretlerine dedi ki: 00:31:23.944 --> 00:31:34.874 Lâ edrî bi-eyyi şey'in âkülü hubzî? "Bilmiyorum ki elimdeki yalın ekmeği neyle yiyeceğim?" 00:31:35.690 --> 00:31:42.159 "Katığım yok." demek istiyor. "Elimdeki sade ekmeği bilmem ki ne ile yiyeyim?" 00:31:42.159 --> 00:31:47.961 Belki böyle sorarak, "Varsa bir katığın ver." demek istedi. 00:31:49.722 --> 00:31:54.996 Veyahut "Hangi katık sevaplıdır?" diye ondan da sormuş olabilir. 00:31:57.650 --> 00:32:01.520 Fe-kâle. Bişr-i Hâfî de ona şöyle demiş: Üzkürü'l-âfiyete. 00:32:01.805 --> 00:32:07.882 "Afiyeti hatırına getir." Vec'alhâ idâmeke. "Onu kendine katık yap." 00:32:08.435 --> 00:32:13.966 "Afiyeti zihninden düşün, sonra ekmeğe katık yap ye." demiş. Tavsiyesi böyle olmuş. 00:32:14.786 --> 00:32:20.743 Rahmetli bir doktor tanıdığımız vardı. "Çay üç türlü içilir. 00:32:21.309 --> 00:32:28.921 Bir, içine şeker koyarsın, şeker katılarak içilir. Bir, şekeri ağzına alır yudumlarsın, kırtlama içilir. 00:32:29.555 --> 00:32:31.460 Bir de gözleme vardır." derdi. 00:32:31.544 --> 00:32:32.908 "O nedir?" diye soranlara; 00:32:34.504 --> 00:32:37.738 "Şekeri karşıya koyarsın, bir ona bakarsın bir içersin." derdi. 00:32:38.269 --> 00:32:39.799 Bunun dediği de biraz ona benziyor. 00:32:39.799 --> 00:32:46.240 "Afiyeti düşün, basit katıksız ekmeğe onu katık yap, onu öyle ye." demiş. 00:32:46.252 --> 00:32:56.892 Katık bulamamış çoğu, yoksulluğun derecesini gösteren bir tablo. 00:32:57.901 --> 00:33:03.648 Bir kısmı da, olsa da fazla katığa iltifat etmemiş; sade bir yaşamı tercih etmiş. 00:33:03.648 --> 00:33:08.910 Nefsi kabarmasın, şımarmasın diye iltifat etmemiş. 00:33:10.723 --> 00:33:14.658 Kâle'l-Kâsımü'bnü'l-Münebbih semi'tü Bişran yekûl. 00:33:15.246 --> 00:33:20.401 Kasım b. Münebbih isimli şahıs, Bişr-i Hâfî'nin şu sözünü duymuş, naklediyor. 00:33:21.000 --> 00:33:22.000 İn lem tuti' felâ ta'si. "Allah'a itaat etmiyorsan, hiç olmazsa âsî de olma." 00:33:36.654 --> 00:33:34.240 Tam kulluk yapamıyorsun, ibadet taat yapamıyorsun, bari günaha girme, günah işleme. 00:33:34.752 --> 00:33:41.712 Diğer rivayet aynı isnatla, aynı kanaldan gelmiş. 00:33:42.228 --> 00:33:43.666 Ve bi-isnâdihî, kâle: Semi'tü Bişran yekûl. 00:33:43.666 --> 00:33:47.311 Aynı şahıs "Bişr-i Hâfî'nin şöyle dediğini işittim." diyor. 00:33:48.788 --> 00:33:53.654 Ene ekrahü'l-mevte ve lâ yekrehü'l-mevte illâ murîbun. 00:33:55.446 --> 00:34:04.424 "Ben ölümden korkuyorum, hâlbuki ölümden ancak şüphesi olan korkar." demiş. 00:34:06.948 --> 00:34:11.434 Kendisi itiraf ediyor. "Ölümden korkuyorum, ama benim bu korkmam iyi değil. 00:34:11.544 --> 00:34:17.504 Demek ki benim durumum iyi değil, kötü insanmışım, tereddüdüm varmış ki ölümden korkuyorum. 00:34:17.583 --> 00:34:24.240 Çünkü ancak ölümden sonra başına ne geleceğinden şüphesi, tereddüdü olan insan korkar. 00:34:24.270 --> 00:34:27.471 İyi şey gelecek diye bilen insan korkmaz. 00:34:27.915 --> 00:34:32.100 Veya cennete imanı olan insan, mü'min cennete gidecek diyen insan korkmaz. 00:34:32.310 --> 00:34:40.459 Madem korkuyorum, demek ki kendimde kusur var." diye kendisini kötülüyor. Kendisinin halini söylüyor. 00:34:43.280 --> 00:34:48.886 Bu hususta âyet-i kerîmeler de var. İnsanoğlunun tabiatında var. İnsanoğlu yaşamayı seviyor. 00:34:49.250 --> 00:34:57.259 Bütün mücadelesi ve sevk-i tabiileri yaşamak, yaşamını korumak üzerine kurulmuş. 00:34:57.727 --> 00:35:05.655 Yemesi, mücadelesi, savunması, hücumu ondan. Arslanın saldırması, geğiyin kaçması ondan. 00:35:05.655 --> 00:35:11.685 Arslan yemek yiyip de hayatını devam ettirmek istiyor. Geyik de pençesine düşmeyip kurtulmak istiyor. 00:35:11.788 --> 00:35:13.931 Bütün mücadele bunun üzerine kurulmuş. 00:35:14.890 --> 00:35:21.496 Tabi insanın yaşama arzusundan sıyrılıp da ölümü sevecek bir hale gelmesi, yüksek bir durum. 00:35:22.280 --> 00:35:24.683 İnsanın ölümü sevebilmesi kolay bir şey değil. 00:35:24.746 --> 00:35:32.259 Mesela Mevlânâ ölümü için "Şeb-i Arûs", "Düğün-bayram gecesi, düğün-dernek gecesi" diyebiliyor. 00:35:33.575 --> 00:35:36.534 "Ben öldüğüm zaman benim için ağlamayın." diyebiliyor. 00:35:37.113 --> 00:35:40.599 "‘Elveda elveda!' demeyin, ayrılığa gitmiyorum, kavuşmaya gidiyorum. 00:35:40.749 --> 00:35:48.349 ‘Yazık yazık!' demeyin, güzel bir şeye kavuşan insana niçin yazık densin?" diye sözler söyleyebiliyor. 00:35:49.888 --> 00:35:56.874 Bazı insan her gece yatarken -okuduk kitaplardan ki- 00:35:57.144 --> 00:36:03.143 "Yâ Rabbi, bu gece bari canımı al ki Muhammed-i Mustafâ'ya kavuşayım." diye dua edermiş. Böyleleri var. 00:36:03.912 --> 00:36:10.887 Biliyor ki âhirette Resûlullah'a, dostlara kavuşacak, o zaman ölümü istiyor. 00:36:11.260 --> 00:36:12.816 "Ben ölümden korkuyorum." 00:36:12.903 --> 00:36:16.701 Demek ki ölümden, şüphesi olan insandan başkası korkmadığına göre, 00:36:16.701 --> 00:36:20.207 "Vay, benim vaziyetim fena!" demiş oluyor, Bişr-i Hâfî. 00:36:20.946 --> 00:36:24.502 Bizim artık kendi kendimizi ölçmemiz, değerlendirmemiz gerekiyor. 00:36:24.502 --> 00:36:30.964 Büyükler böyle derse, onlara göre bizim ölçmemizi nasıl yapmamız gerektiğini siz düşünün. 00:36:31.456 --> 00:36:37.549 Ve bihî kâle Bişrun. Yine aynı rivayet kanalıyla, yine aynı şahıstan nakledilmiş ki; 00:36:38.170 --> 00:36:39.517 Bişr-i Hâfî şöyle buyurmuş: 00:36:39.787 --> 00:36:45.980 Hubbuke li-mâ'rifeti'n-nâsi re'sü mahabbeti'd-dünyâ. 00:36:45.964 --> 00:36:54.819 "İnsanların seni bilmesini istemen, insanlar arasında tanınmak, bilinmek, meşhur olmak isteği; 00:36:55.477 --> 00:36:59.449 işte bu dünya sevgisinin ta kendisidir, başıdır." 00:37:00.742 --> 00:37:13.805 İnsanlar tarafından beğenilmek, sevilmek, bilinmek istemek, işte bu hubb-u dünyanın başıdır. 00:37:14.980 --> 00:37:14.955 Hubbu'd-dünya nedir? 00:37:16.129 --> 00:37:20.160 Dünyayı sevmek, tasavvufta dervişin en büyük imtihanıdır. 00:37:21.563 --> 00:37:23.520 Hubbu'd-dünya re'sü külli hatîetin. 00:37:23.616 --> 00:37:28.113 Her hatanın başı dünya sevgisi olduğundan, derviş onunla mücadele eder. 00:37:30.422 --> 00:37:35.610 "Ben dünyayı sevmiyorum." diyebilirsin ama insanların seni bilmesini, 00:37:35.610 --> 00:37:38.858 sevmesini, alkışlamasını istiyor musun? Hoşuna gidiyor mu böyle bir şey olduğu zaman? 00:37:38.858 --> 00:37:39.513 "Hoşuma gidiyor." 00:37:39.751 --> 00:37:46.991 Demek ki sen dünya sevgisinin içindesin, kurtulamamışsın demektir. Bu onun delili ve emaresi oluyor. 00:37:47.571 --> 00:37:49.228 İyi müslüman nasıl olacak? 00:37:50.738 --> 00:37:53.555 Ve lâ yehâfûne levmete lâim. 00:37:53.761 --> 00:37:55.952 İyi müslüman, kınayanın kınamasından korkmayacak. 00:37:56.348 --> 00:38:01.920 Birisi beğenmiş ötekisi beğenmemiş, alkışlamış, kızmış, tenkit etmiş vesaire; onlara aldırmayacak. 00:38:02.364 --> 00:38:08.391 Allah seviyor mu sevmiyor mu, ona bakacak. Kınayanın kınamasına aldırmadan yapması gereken işi yapacak. 00:38:08.772 --> 00:38:12.207 Kılık kıyafeti İslâmî olacak, isterse başkaları beğenmesin. 00:38:13.240 --> 00:38:15.899 Sözü İslâmî olacak, isterse bazıları hoşlanmasın. 00:38:16.303 --> 00:38:23.829 Davranışı İslâmî olacak, yaptığı işler İslâmî olacak, isterse bazı kimseler darılsın, gücensin. 00:38:24.435 --> 00:38:28.125 Her şeyi Allah rızası için İslâmî olarak yapmaya gayret edecek. 00:38:36.309 --> 00:38:43.191 Kâle İbrahimü'l-Harbiyyu. İbrahim-i Harbî isimli râvi demiş ki; 00:38:43.191 --> 00:38:51.264 Semi'tü Bişre'bne'l-Hârise yekûl. "Bişr-i Hâfî'yi şöyle duydum, şöyle söylüyordu." 00:38:58.822 --> 00:39:17.189 Rivayet eden şahsı aşağıda uzun anlatmış. İbrahim-i Harbî isimli şahıs 298 senesinde doğdu. 00:39:17.736 --> 00:39:25.182 İlimde önder idi. Zühtte başkan idi. Fıkhı çok iyi bilen bir kimse idi. 00:39:25.737 --> 00:39:35.415 Ahkâmı çok iyi bilirdi, hadisi çok ezberlemişti. Kusurları, hataları çok iyi teşhis edebilirdi 00:39:36.549 --> 00:39:41.934 . Edebe sahip bir kimseydi. Çok güzel vasıflarla methediyor. Allah şefaatine erdirsin. 00:39:42.901 --> 00:39:50.973 Cemmaan li'l-lugati. Çok da diller bilirmiş veya Arapça'nın çok kelimelerini, 00:39:50.973 --> 00:40:01.916 nadir kelimelerini bilirmiş mânasında. Çok kitaplar yazmış, kıymetli eserler yazmış. 00:40:06.597 --> 00:40:08.876 Annesi Beni Talum kabilesindenmiş. 00:40:09.217 --> 00:40:24.726 Dayıları Ensarî'ymiş. 22 tane evi varmış, bunların hepsini satmış ve hadis öğrenmek için sarf etmiş. 00:40:25.173 --> 00:40:31.635 Öteki adamın hiç evi yoktu, caminin süpürgeliğinde yatıyordu, bu alimin de 22 tane evi varmış. 00:40:31.635 --> 00:40:35.642 Bu da hadis ilmini elde edeceğim diye 22 evi satmış harcamış. 00:40:36.908 --> 00:40:42.825 285 senesinde, Zilhicce ayında Bağdat'ta ölmüş. 00:40:44.602 --> 00:40:50.396 İbrahim-i Harbî, bu anlattığımız kimse rivayet ediyor ki, Bişr-i Hâfî şöyle demiş: 00:40:52.320 --> 00:40:59.560 Bi-hasbike enne kavmen mevtâ tahye'l-kulûbu bi-zikrihim 00:40:59.560 --> 00:41:04.189 ve enne kavmen ahyâe taksu'l-kulûbu bi-rü'yetihim. 00:41:04.840 --> 00:41:07.107 Güzel bir edebî cümle söyledi. 00:41:18.307 --> 00:41:21.879 "Sana ibret almak için kâfidir, yeter ki; 00:41:22.961 --> 00:41:28.132 bazı ölmüş insanlar var, onların anılmasıyla gönüller canlanıyor." 00:41:28.698 --> 00:41:36.728 Biz şimdi vefat etmiş bazı kimseleri anıyoruz, zevk duyuyoruz, mest oluyoruz, ibretler alıyoruz. 00:41:37.704 --> 00:41:43.309 Bizim işimize geliyor. Uygun oluyor bu söz. Bu sana ibret almak için yeter ki; 00:41:43.309 --> 00:41:51.960 bazı ölmüş insanlar var, onlar anıldığı zaman anıldığı yerde ananların kalpleri canlanıyor, ihyâ oluyor. 00:41:53.745 --> 00:41:54.652 Buna mukabil; 00:41:56.374 --> 00:42:05.419 Ve enne kavmen ahyâe… "Bir de diri bazı insanlar var, görüldüğü zaman kalpler kasvetleniyor." 00:42:05.728 --> 00:42:10.348 Öyle insanlar da var baktığın zaman, yanında olduğu zaman kalbine kasvet çöküyor. 00:42:11.562 --> 00:42:17.622 Subhanallah! Bunlar ölüler, ölü olmasına rağmen anıldığı zaman kalpler diriliyor. 00:42:18.660 --> 00:42:23.425 Bunlar diri, diri olmalarına rağmen görüldüğü zaman insanı kasvet bağlıyor. 00:42:23.742 --> 00:42:29.248 Ne ibretli bir şey! Tabi salih insanlar anıldığı zaman kalpler dirilir, 00:42:29.645 --> 00:42:35.116 fasık facir insanlar da görüldüğü zaman hakikaten insana kasvet gelir. Güzel, edebî bir cümle. 00:42:35.441 --> 00:42:41.165 Ve bihî kâle. Yine İbrahim-i Harbî'den gelen rivayetle, kanalla şöyle buyurmuş Bişr-i Hâfî: 00:42:41.497 --> 00:42:57.759 el-Halâlu lâ yahtemilu's-serafe. "Helal mal israfa gelmez, israf olmaz, boşa gitmez." 00:43:00.457 --> 00:43:04.739 Bizim memlekette bir söz var; "Helal mal yabanda kalmaz." derler. 00:43:05.989 --> 00:43:11.848 Koyun, keçi, sığır, sürü döndü, senin koyunun, keçin nerede? 00:43:11.848 --> 00:43:13.160 Yok. Kurt yedi, gelmedi. 00:43:14.525 --> 00:43:17.792 "Helal mal yabanda kalmaz." derler. Bu söz onu andırıyor. 00:43:18.379 --> 00:43:23.934 el-Halâlu lâ yahtemilu's-serafe. "Helal, israfa mütehammil değildir." 00:43:23.934 --> 00:43:28.250 Helalde israf olmaz. Her şey yerli yerince gider, israf olmaz. 00:43:28.416 --> 00:43:34.281 Haram oldu mu hop oraya gider, hop buraya gider; para elde kalmadı, bir işe de yaramadı, oluverir. 00:43:34.281 --> 00:43:35.730 Nereye gittiği belli olmaz. 00:43:36.450 --> 00:43:43.408 el-Hasanü'bnü Âmrini's-Sübey'i -veya Sebi'i- yekûlu: Semi'tü Bişran yekûl. 00:43:44.239 --> 00:43:46.873 "Bişr-i Hâfî'nin şöyle dediğini duydum." demiş. 00:43:48.706 --> 00:43:54.200 Bî dâun mâ lem uâlic nefsî lâ etefarrağu li-ğayrî, 00:43:54.788 --> 00:44:00.956 fe-izâ âlectü nefsî tefarrağtu li-gayrî mâ 00:44:00.956 --> 00:44:07.262 absaranî bi-mevdıi'd-dâi ve mevdıi'd-devâi in eânenî minhu bi-maûne. 00:44:08.197 --> 00:44:15.400 Sümme kâle: Entüm ed-dâu! Erâ vücûhe kavmin lâ yehâfûne mütehâvinîne bi-umûrihi'l-âhireti. 00:44:14.772 --> 00:44:17.526 Bişr-i Hâfî bir sohbetinde, konuşmasında demiş ki; 00:44:18.805 --> 00:44:23.900 Bî dâun. "Benim hastalığım var. Hastayım ben. 00:44:24.995 --> 00:44:32.416 " Mâ lem uâlic nefsî. "Nefsimi bu hastalıktan tedavi etmedikçe." Lâ etefarrağu li-ğayrî. 00:44:32.511 --> 00:44:51.728 "Başkasına faydam olmaz, başkasına vakit ayıramam, meşgul olamam." Fe-izâ âlectü nefsî. 00:44:41.528 --> 00:44:48.977 "Bu hastalığı tedavi ettiğim zaman." Tefarrağtu li-gayrî. 00:44:48.977 --> 00:44:53.297 "O zaman başkasına yardım edecek bir imkâna sahip olurum. 00:44:53.646 --> 00:44:58.210 Başkasına faydam olacak zamanı, imkânı o zaman bulurum." 00:44:58.614 --> 00:45:04.922 Tasavvufta da böyledir. Derviş tasavvufî terbiyeyi görür, halvetlere girer. 00:45:06.453 --> 00:45:10.998 Nefsi ıslah olduktan, terbiye aldıktan sonra hocası onu irşat için bir başka yere gönderir. 00:45:10.998 --> 00:45:15.880 "Sen de kalk falan yere git. Oranın halkına Allah'ın emirlerini anlat." 00:45:16.245 --> 00:45:16.539 Neden? 00:45:16.911 --> 00:45:22.848 Kendini terbiye etti, ıslah etti; ondan sonra başkasına faydalı hizmetler yapar. 00:45:23.721 --> 00:45:26.975 Ama kendisinde hastalık varken başkasına faydası olmaz. 00:45:28.610 --> 00:45:34.400 Mâ absaranî bi-mevdıi'd-dâi ve mevdıi'd-devâi in eânenî minhu bi-maûne. 00:45:36.910 --> 00:45:54.940 "Eğer bana bir yardım gelir de yardımcı olmazsa, ben hastalık nerede deva nerede, göremem." 00:45:56.456 --> 00:46:01.300 "Yardım gelirse hastalığın, devanın nerede olduğunu o zaman anlayabilirim." dedi. 00:46:01.776 --> 00:46:12.225 Sümme kâle: Entüm ed-dâu! "Sizsiniz hastalık!" "Hastalık dediğim, hastalıktan kastım sizlersiniz. 00:46:12.629 --> 00:46:18.689 " Erâ vücûhe kavmin lâ yehâfûn. "Bakıyorum bazı insanların yüzlerine ki Allah'tan korkmuyorlar. 00:46:18.689 --> 00:46:20.856 " Mütehâvinîne bi-umûrihi'l-âhireti. 00:46:21.324 --> 00:46:27.248 "Âhiret işlerini hiç ciddiye almıyorlar, gevşek gevşek davranıyorlar." 00:46:27.597 --> 00:46:35.330 İşte hastalık bu. Hastalığın, muhatapları olduğunu söylemiş oluyor. 00:46:41.204 --> 00:46:46.624 Semi'tü Abbase'bne Dihkan yekûl: Küntü inde Bişrin. 00:46:47.108 --> 00:46:52.941 Abbas b. Dihkan isimli şahıstan rivayet edilmiş ki şöyle söylemiş. 00:46:53.258 --> 00:46:57.132 Küntü inde Bişrin. "Ben Bişr-i Hâfî'nin yanında meclisindeydim." 00:46:57.830 --> 00:47:00.250 Ve hüve yetekellemü fi'r-rıdâ ve't-teslim. 00:47:00.741 --> 00:47:05.232 "O, tasavvuftaki rıza ve teslimiyet makamını anlatıyordu ihvana." 00:47:06.207 --> 00:47:06.965 Rıza nedir? 00:47:07.441 --> 00:47:09.830 Allah'ın kaza ve kaderine razı olmak. 00:47:10.212 --> 00:47:10.950 Teslim nedir? 00:47:11.347 --> 00:47:14.460 Allah'ın hükmüne teslim olup itiraz etmemek. 00:47:14.728 --> 00:47:22.754 "Ne yapalım, Hakk'tan böyle nasipmiş." deyip teslimiyet göstermek demek. Bu konuda konuşup duruyormuş. 00:47:23.531 --> 00:47:32.135 Fe-iza hüve bi-raculün mine'l-mutasavvıfa. "Birden mutasavvıflardan bir adam belirdi, peyda oldu. 00:47:32.135 --> 00:47:37.929 " Fe-kâle lehü: Yâ Ebâ Nasr! Bişr-i Hâfî'ye hitap edip demiş ki; 00:47:37.929 --> 00:47:45.405 "Ey Ebû Nasr!" İn kabadta an ahzi'l-birri min yedi'l-halkı li-ikâmeti'l-câhi. 00:47:46.784 --> 00:47:50.404 Fe-in künte mütahakkıken bi'z-zühdi munsarifen ani'd-dünyâ 00:47:50.793 --> 00:47:54.933 fe-huz min eydîhim li-yemtehiye câhuke indehüm; 00:47:55.527 --> 00:48:04.291 ve ahric mâ yu'tûneke ile'l-fukarâi; ve kün bi-akdi tevekkül te'huzu kuvveteke mine'l-ğayb. 00:48:05.504 --> 00:48:12.382 Bişr-i Hâfî büyük bir zât, vaaz ediyor; ashabını toplamış, rıza ve teslimiyet makamından bahsediyor. 00:48:12.778 --> 00:48:18.382 Bir başka mutasavvıf kalkmış ona söz söylüyor. Nasihat yollu bir şeyler söylemiş. 00:48:18.382 --> 00:48:19.394 Bakalım ne demiş? 00:48:21.500 --> 00:48:23.278 "Ey Ebû Nasr!" demiş. 00:48:23.475 --> 00:48:22.702 Bişr-i Hâfî'nin künyesi Ebû Nasr. Biliyorsunuz Araplarda isim kullanılmaz. 00:48:22.965 --> 00:48:26.469 Asaletli kimselerle konuşurken künyesiyle hitap edilir. 00:48:26.469 --> 00:48:31.621 "Yâ Bişr!" dese ismiyle hitap etmiş olacak, "Yâ Es'ad" demiş gibi. 00:48:32.180 --> 00:48:36.154 Ama öyle demiyor, "Ey Ebâ Nasr!" diyor. "Ey Nasr'ın babası." demek. 00:48:36.217 --> 00:48:39.530 Nasr diye bir oğlu var, o isimle hitap ediyor. 00:48:40.149 --> 00:48:44.685 İn kabadta an ahzi'l-birri min yedi'l-halkı li-ikâmeti'l-câh. 00:48:46.716 --> 00:48:54.754 "Halk sana sadaka, hediye gibi bir şey getirip vermek istediği zaman kendini tuttun." 00:48:55.351 --> 00:49:09.112 Kendi makamını ayakta tutmak için o verilen iyiliği almıyorsun. 00:49:10.313 --> 00:49:13.190 İn künte mütahakkıken bi'z-zühdi. 00:49:13.975 --> 00:49:20.270 "Eğer sen dünyaya metelik vermeyen, hakiki zühd sahibi bir kimse olsaydın böyle yapmazdın." 00:49:20.352 --> 00:49:21.352 Ya nasıl yapardın? 00:49:21.786 --> 00:49:27.589 Munsarifen ani'd-dünyâ. "Mevkiyi de gözüne almazdın." 00:49:27.589 --> 00:49:33.747 Mevkini makamını, itibarını korumak için verilen şeyi almama durumuna düşmezdin, alırdın. 00:49:35.405 --> 00:49:41.691 Fe-huz min eydîhim. "Al onların verdiği sadakayı veya hediyeyi." 00:49:41.992 --> 00:49:47.140 Li-yemtehiye câhuke indehüm. "Onların nazarında mevkin silinsin." 00:49:47.518 --> 00:49:55.199 "Aa, bizden bir şeyler alıyor işte canım." filan diye yani gözlerinden düş onların. 00:49:58.150 --> 00:50:02.763 Ve ehric mâ yu'tûneke ile'l-fukarâ. "Sonra da o aldığını götür fakirlere ver." 00:50:03.239 --> 00:50:08.891 Böylece mevki makam da silinmiş olur, gene de hayrını yapmış olursun. 00:50:08.970 --> 00:50:19.792 Ve kün bi-akdi tevekkül. "Tevekkül bağına bağlan." Te'huzu kuvveteke mine'l-ğayb. 00:50:21.746 --> 00:50:26.630 "Rızkını gaybdan alırsın." diye böyle bir nasihat etmiş. 00:50:26.221 --> 00:50:28.230 Kesik kesik söyledim, bilmiyorum anlaşıldı mı? 00:50:29.312 --> 00:50:32.570 Rıza ve teslimiyet makamından bahsederken kalkmış; 00:50:32.570 --> 00:50:39.106 yâ Ebû Nasr, sen sana birşey verildiği zaman almıyorsun. Ama yanlış yapıyorsun. 00:50:39.106 --> 00:50:45.136 Bence, bunu kendi mevkiini, itibarını korumak için yapıyorsun. Bu gerçek mutasavvıfın hali değil. 00:50:45.484 --> 00:50:51.849 Sen gerçek zahid isen, hakikaten dünyaya metelik vermeyen bir kimse idiysen öyle yapmamam lazımdı. 00:50:52.550 --> 00:50:57.671 Sana verileni al. Halkın nazarında itibarın silinsin. Mutasavvıfa, zühde daha uygundur. 00:50:57.917 --> 00:51:02.541 Ondan sonra aldığını da gene istiyorsan yeme. Zahidsen fakirlere ver. 00:51:02.541 --> 00:51:05.134 Böyle yapman daha iyidir, gibi bir nasihat vermiş. 00:51:05.332 --> 00:51:08.971 O zaman gaybdan sana Allah rızıklar verir diye de söylemiş. 00:51:09.330 --> 00:51:11.323 Fe'ştedde zâlike âlâ ashâbi Bişr. 00:51:11.902 --> 00:51:14.460 Bişr-i Hâfî büyük bir mutasavvıf. 00:51:14.460 --> 00:51:19.111 Onun da etrafında toplanan insanlara, müritlerine, onlara çok ağır gelmiş. 00:51:19.444 --> 00:51:25.724 Birisinin kalkıp da böyle, bu yolda bazı nasihatte bulunması o ashabına ağır gelmiş. 00:51:27.780 --> 00:51:34.352 Fe-kâle Bişrün. O adam böyle söyleyince Bişr-i Hâfî de ona cevap olarak demiş ki; 00:51:35.264 --> 00:51:41.421 İsma' eyyühe'r-racülü'l-cevâb. "Ey adam, senin teklifine karşı benim cevabımı benden dinle. 00:51:42.294 --> 00:51:46.956 " el-Fukarâu selâsetun. "Fakirler üç zümre halindedir, üç cinstir." 00:51:47.638 --> 00:51:56.913 Fukarâ, yani mutasavvıf fukarâ, zahid, âbid. Bu derviş olan fukarâ üç çeşittir 00:51:57.870 --> 00:52:06.283 1. Fakîrün lâ yes'el. "Bir kısmı fukarâdır, fakirdir, derviştir, istemez." 00:52:06.861 --> 00:52:11.824 Ve in ûtiye lâ ye'huz. "Verilse de almaz." 00:52:12.843 --> 00:52:20.339 Tam biz şeytanı taşladık. Mina'da yanımıza Pakistanlı birisi geldi. 00:52:20.765 --> 00:52:24.606 Bizimle tatlı, yumuşak yüzle konuştu. Fukarâ tavırlı. 00:52:25.478 --> 00:52:30.423 Bizim arkadaş cebinden para çıkarttı, ona sadaka vermek istedi. 00:52:30.859 --> 00:52:35.469 "Yok, ben para filan istemem, bende daha çok para. İsterseniz ben size vereyim." dedi. 00:52:36.560 --> 00:52:44.470 Parada pulda gözü yok. Bazı fakir vardır dilenmez, istemez, verilirse de almaz. 00:52:46.243 --> 00:52:52.365 Fe-zâke mine'r-rûhaniyyîn. "Bu, ruhânîler zümresindendir." İzâ seelellâhu a'tâhu. 00:52:52.674 --> 00:52:58.970 "Allah böylesine istediği zaman verir." Gökten sofra indirir böylesine. 00:52:59.557 --> 00:53:02.219 Ve in kaseme alellâhi le-eberra kasemehû. 00:53:02.576 --> 00:53:06.526 "Bir şey için Allah'a yemin etse, Allah yemini doğru çıksın diye o işi öyle yapar." 00:53:06.652 --> 00:53:10.176 "Vallahi yarın yağmur yağacak, yarın kar yağacak." dese mesela; 00:53:11.100 --> 00:53:13.581 Allah yemini doğru çıksın diye yarın kar yağdırır. 00:53:13.581 --> 00:53:18.923 Çünkü ruhâniyyîn zümresinden, mertebesi yüksek, Allah'ın sevgili kulu. 00:53:21.923 --> 00:53:23.938 Temmuz'da, Ağustos'ta kar yağar mı? 00:53:24.239 --> 00:53:25.239 Yağdırır mesela. 00:53:27.416 --> 00:53:30.721 Bu birinci sınıf; istemiyor, verilirse de almıyor. 00:53:32.200 --> 00:53:42.971 2. Ve fakîrün lâ yes'el. "Fakirdir, derviştir, yani mutasavvıftır; istemez, dilenmez." 00:53:43.111 --> 00:53:50.348 Ve in ûtiye kabile. "Ama istemeden verilirse o kabul eder." Fe-zâke min evsatı'l-kavm. 00:53:50.348 --> 00:54:02.687 "Bu, kavmin, yani mutasavvıflar, dervişler zümresinin, en mutedil, ortasında olandır. 00:54:04.750 --> 00:54:08.637 " Akdühü't-tevekkül. "Tevekküle bağlanmıştır. 00:54:09.251 --> 00:54:16.136 " Ve's-sükûnü ilellâhi teâlâ. "Allahu Teâlâ hazretlerine sükuna yapışmıştır. 00:54:16.660 --> 00:54:19.639 " Ve hüve min men tudau lehü'l-mavâidü fî hazîrati'l-kudsü. " 00:54:20.281 --> 00:54:28.402 Böylesine Allahu Teâlâ hazretlerinin nezd-i ilâhîsindeki hazire-i kudste sofralar kurulur. 00:54:29.370 --> 00:54:32.242 Yani istemiyor, verilirse alıyor. 00:54:33.660 --> 00:54:34.330 Neden alıyor verilirse? 00:54:34.449 --> 00:54:36.563 Çünkü Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîfi var. 00:54:38.800 --> 00:54:41.950 Abdullah b. Ömer'e bir keresinde bir şey vermiş. "Al onu." demiş. 00:54:41.950 --> 00:54:44.300 "Yâ Resûlallah, benim ihtiyacım yok, daha muhtaçlara ver." 00:54:44.566 --> 00:54:46.718 "Bana bak delikanlı." demiş Peygamber Efendimiz, 00:54:46.924 --> 00:54:49.828 "Sen istemediğin halde sana bir şey verilirse al." demiş. 00:54:50.852 --> 00:54:58.138 İşte dervişlerin ikinci kısmı budur. Onu da anlatmış, onun da mükâfatını söylemiş. 00:54:58.138 --> 00:55:06.541 3. Ve fakîrün. "Yine derviştir, fakirdir." İ'tekade's-sabr. "Sabra sarılmıştır. 00:55:07.509 --> 00:55:16.984 " Müdâfeate'l-vakt. "Yok, aç susuz vaktini geçirmek için sabra sarılmıştır. 00:55:17.385 --> 00:55:25.309 " Fe-izâ tarakathu'l-hâce. "Artık ihtiyaç gelir de küt diye çarparsa, iyice bıçak kemiğe dayanırsa. 00:55:26.697 --> 00:55:34.661 " Harace ilâ abîdillâh. "Çıkar Allah'ın kullarının bulunduğu tarafa, yani halka. 00:55:35.763 --> 00:55:40.994 " Ve kalbühû ilellâhi bi's-suâli. "Ama kalbi Allah'a bağlıdır." 00:55:41.707 --> 00:55:47.500 Gerçi insanlara doğru gidiyor, bir şey isteyecek ama kalbi Allah'a bağlı. 00:55:49.850 --> 00:55:55.532 Fe-keffâretü mes'eletihî sıdkuhû fi's-sual. Onun istemesi günah aslında. 00:55:55.611 --> 00:56:04.700 "Ama istemesine kefaret, isteğindeki sadıklığıdır." 00:56:00.792 --> 00:56:01.792 Allah'tan istiyor aslında. Beklediği Allah'tan. 00:56:04.514 --> 00:56:10.501 İşte o sıdk-ı sadâkatinden dolayı onun istemesi günah değildir. İşte bu da bir çeşit. 00:56:10.548 --> 00:56:12.350 Üç çeşit derviş var: 00:56:13.310 --> 00:56:17.113 Birincisi; istemez, verilince de almaz. O, ruhânîler zümresindendir. 00:56:17.255 --> 00:56:25.527 İkincisi; istemez, verilirse de alır. Bu da kavmin mutedil, yani en uygun tipidir. 00:56:26.340 --> 00:56:33.841 Tevekküle sarılmıştır. Ona Allahu Teâlâ hazretlerinin huzurunda ikram sofraları kurulacak. 00:56:35.300 --> 00:56:44.264 Üçüncüsü de; aslında yokluğa, açlığa, sıkıntıya, fakirliğe, acıya, hastalığa sabreder 00:56:44.526 --> 00:56:49.572 ama iyice bıçak kemiğe dayanınca çıkar. Ama yine kalbi Allah'ta, Allah'tan istiyor. 00:56:49.572 --> 00:56:57.196 İnsanların yanlarına gidiyor ama kalbi Allah'ta. Bunun istemesi günah değildir. 00:56:57.196 --> 00:57:04.867 Bunu istemesine kalbindeki niyetinin halisliği, sıdk-ı sadâkati kefaret olur. 00:57:05.247 --> 00:57:07.210 Üç çeşit olduğunu böyle söyleyince, o kalkıp da Bişr-i Hâfî'ye nasihat eden kimse; 00:57:07.747 --> 00:57:13.280 Fe-kâle'r-racülü radiytu radıyallâhu anke. "Tamam, razı oldum cevabından. 00:57:13.687 --> 00:57:15.755 Allah senden razı olsun." demiş. 00:57:20.518 --> 00:57:27.592 Allahu Teâlâ hazretleri bu büyüklerimizin o mârifetinden, o ahvâlinden, o makamâtından, 00:57:28.120 --> 00:57:39.750 o ârifliklerinden, o güzel huylarından istifade edip Cenâb-ı Hakk'ın razı olacağı hale gelmeyi, 00:57:39.503 --> 00:57:49.104 sevdiği kul olmayı cümlemize nasip eylesin. Yolunda dâim, zikrinde kâim eylesin. 00:57:49.246 --> 00:57:52.980 Cümlemizi cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin. 00:57:53.757 --> 00:58:01.698 Çıkmışız ortaya veya düşmüşüz bir yola, biz de dervişiz diye. Bağlanmışız Hocamız'a. 00:58:01.992 --> 00:58:07.870 Siz de bize bağlanmışsınız. Ama bu iş, dervişlik denilen şey, görüldüğü gibi 00:58:08.100 --> 00:58:16.684 -okuyoruz kitaptan, mahsustan, özellikle okuyoruz- basit bir iş değil, ince bir işmiş. 00:58:17.271 --> 00:58:20.998 Bu dervişliğin köklü bir an'anesi, mâzisi varmış. 00:58:21.434 --> 00:58:29.439 Çok büyük zâtlar gelmiş geçmiş; ne derin düşüncelerle, tefekkürlerle ne ince hayatlarını sürmüşler. 00:58:29.804 --> 00:58:30.783 Görmüş oluyorsunuz. 00:58:31.219 --> 00:58:35.619 Allah bizi de mârifetullaha, muhabbetullaha, aşkullaha erdirsin. 00:58:35.707 --> 00:58:38.408 Cennetiyle cemaliyle cümlemizi cümlenizi müşerref eylesin.