WEBVTT 00:00:01.420 --> 00:00:06.751 Bismillâhirrahmânirrahîm. el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. 00:00:06.876 --> 00:00:12.876 Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn ve alâ âlihî ve sahbihî 00:00:13.860 --> 00:00:17.439 ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-ceza'. Emmâ ba'd: 00:00:17.918 --> 00:00:19.544 Aziz ve muhterem cemaat-i müslimîn! 00:00:19.626 --> 00:00:27.793 Allahu Teâlâ hazretlerinin selâmı, rahmeti, bereketi, ihsânı, ikrâmı dünyada âhirette üzerinize olsun. 00:00:29.523 --> 00:00:34.506 Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ hazretleri sizi iki cihanın hayırlarına erdirip 00:00:34.592 --> 00:00:39.712 cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin. Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin 00:00:40.673 --> 00:00:46.816 -rahmetullâhi aleyh ve kaddesallâhu rûhahû- Tabakâtu's-sûfiyye isimli 00:00:46.933 --> 00:00:52.291 Türkçe'ye tercüme edilmemiş kıymetli bir tasavvufî biyografi kaynağı olan 00:00:52.641 --> 00:00:56.999 eserinden okumaya devam ediyoruz. 53. sayfasına geldik. 00:00:57.567 --> 00:01:11.126 Cüneyd-i Bağdâdî'nin şeyhi ve dayısı, hocası olan Seriyy-i Sakatî'nin -kaddesallâhu rûhayhimâ- 00:01:11.765 --> 00:01:15.814 terceme-i hâli üzerinde okumaya devam edeceğiz. 00:01:16.107 --> 00:01:19.625 Bu okumalara başlamadan, izahları yapmadan önce, 00:01:20.118 --> 00:01:27.469 Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ruh-i pâki başta olmak üzere ashâb-ı kirâmın, 00:01:27.587 --> 00:01:34.214 tâbiînin, tebe-i tâbiînin, evliyâullahın, sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin 00:01:34.315 --> 00:01:39.491 Hocamız Muhammed Zahid-i Bursevî'ye kadar turuk-u aliyyemizden güzerân eylemiş olan 00:01:39.577 --> 00:01:45.587 sâdât ve meşâyih-i kirâmın, beldemizin medâr-ı iftihârı Yuşâ aleyhisselam'ın, sahabe-i kirâmın, 00:01:45.658 --> 00:01:53.647 Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin; içinde oturduğumuz Mustafa Selami Efendi tekkesinin bânisi 00:01:54.213 --> 00:01:59.378 Mustafa Selami Efendi hazretlerinin ve halifelerinin, çevremizde medfun bulunan 00:02:00.693 --> 00:02:07.897 Şeyh Murad hazretlerinin ve Abdülehad-i Nurî hazretlerinin ve sâir evliyâullahın; 00:02:07.912 --> 00:02:17.415 uzaktan yakından bu dersi dinlemeye gelen siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş bütün sevdiklerimizin, 00:02:17.438 --> 00:02:24.104 yakınlarımızın, arkadaşlarımızın, dostlarımızın, evlatlarımızın, 00:02:24.448 --> 00:02:27.448 kardeşlerimizin ruhlarına hediye olsun diye; 00:02:28.554 --> 00:02:34.745 beldeyi fetheden Fatih Sultan Mehmed Han'ın ve mücahit ordusunun, şehitlerin, 00:02:34.862 --> 00:02:40.598 gazilerin, mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye; sâir mü'minîn-i mü'minât, müslimîn-i müslimâta da 00:02:40.653 --> 00:02:45.573 dereceleri üzere Allahu Teâlâ hazretleri ikrâm ve ihsan eylesin diye; 00:02:46.420 --> 00:02:51.718 bizim de dünya ve âhiret saadet ve selâmetine ermemize vesile olsun diye bir Fâtiha, 00:02:52.101 --> 00:02:56.350 11 İhlâs-ı Şerîf ruhlarına bağışlayalım, öyle başlayalım. 00:02:56.644 --> 00:02:59.910 53. sayfada kaldığımız yerden devam ediyoruz. 00:03:00.158 --> 00:03:09.571 Ve bihî kâle's-Seriyyu: el-Kulûbü selâsetün: kalbün mislü'l-cebeli lâ yuzîlühû şey'un ve kalbün 00:03:09.821 --> 00:03:14.700 mislü'n-nahleti asluhâ sâbitun ve'r-rîhu tümîlühâ 00:03:14.396 --> 00:03:19.465 ve kalbün ke'r-rîşeti yemîlü mea'r-rîhi yemînen ve şimâlen. 00:03:20.247 --> 00:03:30.779 Ve bihî kâle dediği, yani aynı rivayet yoluyla, Ali b. Abdilhamid el-Kadâirî kanalıyla gelen 00:03:31.358 --> 00:03:37.761 rivayet zincirinin yine bize naklettiği bir başka rivayet. 00:03:38.183 --> 00:03:43.831 Buyurmuş ki Seriyy-i Sakatî kaddesallâhu sırrahu'l-azîz hazretleri; 00:03:43.954 --> 00:03:49.846 el-Kulûbü selâsetün. "Kalpler üç tanedir." 00:03:50.115 --> 00:03:55.992 "Üçtür" demekten maksadı; "Üç cinstentir, üç seviyededir." 00:03:58.800 --> 00:04:04.398 Kalbün mislü'l-cebeli. "Bir kalp vardır ki o dağ gibidir." 00:04:04.594 --> 00:04:11.689 Lâ yuzîlühû şey'un. "Hiçbir şey onu yerinden oynatamaz, kaydıramaz, zarar veremez." 00:04:12.219 --> 00:04:16.352 Ve kalbün mislü'n-nahleti [asluhâ sâbitun ve'r-rîhu tümîlühâ.] 00:04:16.764 --> 00:04:23.524 "Öyle bir kalp de vardır ki o da hurma ağacı gibidir, kökü yerdedir, sağlamdır; ama rüzgar esti mi 00:04:23.945 --> 00:04:26.945 boyu uzun olduğundan oraya oraya sallanır." 00:04:27.388 --> 00:04:35.188 Ve kalbün ke'r-rîşeti. "Bir kalp de vardır ki o da kuş tüyü gibidir, tüy gibidir." 00:04:35.456 --> 00:04:45.107 Yemîlü mea'r-rîhi yemînen ve şimâlen. "O artık rüzgar esti mi oraya buraya eğilir, uçar gider." 00:04:45.969 --> 00:04:51.312 Bundan maksat ne? Bir kere kalpten maksat ne? 00:04:51.765 --> 00:04:57.746 Biz kalp deyince ne anlıyoruz, bu sözü söyleyen mübarek kalpten neyi kastediyor? 00:04:57.824 --> 00:05:11.330 Kalp, bizim Türkçe'de "gönül" demek. İnsanın göğsünde bir et parçası var, onun adı da "kalp". 00:05:12.835 --> 00:05:18.917 Ama gönül ondan başka. Belki birbiriyle bazı ilişkileri var; 00:05:18.942 --> 00:05:25.248 mekân bakımından, mekânı olması bakımından ilişkileri var. 00:05:25.461 --> 00:05:30.198 Ben şuna benzeterek anlatmaya çalışıyorum: Akıl nerede? 00:05:32.880 --> 00:05:41.568 Akıl elle tutulmaz, gözle görülmez bir şey. "Beyinde" desek, delinin de beyni var, o da yetmiyor. 00:05:42.202 --> 00:05:53.518 Ama "akıl başta" diye geçip gidiyoruz. Gönül de kalple yani insanın yüreğiyle ilişkili. 00:05:53.962 --> 00:05:58.410 Arapça'da da böyle, Türkçe'de de böyle, Farsça'da da böyle. 00:05:58.421 --> 00:06:08.616 Bir et parçası olan uzuv var ama aslında âyetlerde, hadislerde bahsedilen bu değil; 00:06:09.146 --> 00:06:17.384 bununla bir ilişkisi olan, belki orada bulunduğu için ilişkisi olan görünmeyen varlık. 00:06:18.406 --> 00:06:24.428 Görünmeyen, tutulmayan, ölçülmeyen, biçilmeyen, eni boyu bilinmeyen esrarengiz varlık; gönül. 00:06:24.813 --> 00:06:30.270 Mesela Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîfinde buyuruyor ki; 00:06:30.176 --> 00:06:34.887 "İnsanın vücudunda bir küçük et parçası vardır ki o iyi oldu mu bütün vücut iyi olur, 00:06:34.911 --> 00:06:37.923 o kötü oldu mu bütün vücut fena olur. O kalptir." 00:06:38.338 --> 00:06:44.990 İşte buradan baktık mı, "et parçası" dediği halde kastedilen et parçası değil; 00:06:44.177 --> 00:06:52.448 o et parçasında olan "gönül" dediğimiz şey. Et parçası sağlam olabilir ama adam câni, haydut, eşkiyâ, 00:06:52.503 --> 00:06:59.284 hain, zalim, günahkâr olabilir. Kalbi istediği kadar sağlam olsun; ama idamlık olabilir. 00:06:59.924 --> 00:07:03.522 Demek ki Peygamber Efendimiz'in onun bozulmasından kastı, 00:07:03.601 --> 00:07:07.267 "insanın gönlünün, iç âleminin bozulması" demek. 00:07:10.501 --> 00:07:15.584 "Üç çeşit gönül vardır." diyor, Seriyy-i Sakatî hazretleri. 00:07:15.631 --> 00:07:18.820 "Birisi dağ gibidir, hiçbir şey yerinden kıpırdatamaz." 00:07:19.180 --> 00:07:28.139 Evliyâullahın kalpleri böyle, bu gruptan olabilir. Dış tesirler, etkiler, telkinler vesaireler; 00:07:28.457 --> 00:07:37.194 ondaki o mârifetullah nuruyla o sağlamlık kale gibidir, dağ gibidir, asla oynamaz, sapasağlamdır; 00:07:37.233 --> 00:07:45.294 Allah'a bağlılığı sağlamdır, sevgisi sağlamdır... Eğer beni öldüreler, Külüm göğe savuralar, 00:07:45.380 --> 00:07:48.520 Toprağım anda çağıra, Bana seni gerek seni. 00:07:50.500 --> 00:07:56.949 Fuzulî'nin şiirlerinde geçiyor mesela; "Doktor beni tedavi etme, ben bu dertten memnunum. 00:07:57.425 --> 00:08:03.801 Yoksa beni tedavi edersen mahvolurum. Ben bu hastalıkla yanayım yakılayım..." diyor, 00:08:04.424 --> 00:08:13.972 Allah sevgisini kastederek... Kahır da gelse, lütuf da gelse, hastalık da gelse sabredebiliyor. 00:08:14.303 --> 00:08:16.169 Eyyûb aleyhisselam gibi... 00:08:16.279 --> 00:08:21.103 Vücudunu yaralar sarabiliyor, çoluk çocuğu ölebiliyor, malı mülkü telef olabiliyor... 00:08:21.384 --> 00:08:28.463 Hiçbir şey değiştiremiyor; sağlam bir gönül, sapasağlam bir yapısı var; ve mârifetullah dolu, 00:08:28.759 --> 00:08:37.363 Allah indinde makbul bir gönül, kale gibi, dağ gibi... "Bir kalp vardır ki hurma gibidir." 00:08:37.370 --> 00:08:42.186 Hurma da yine iyi, makbul bir ağaçtır, hadîs-i şerîflerde methedilmiştir. 00:08:42.508 --> 00:08:51.845 Kökü yerde ama sağa sola sallanır. Bazı gönüller de böyledir; esas itibariyle mü'mindir, 00:08:52.322 --> 00:08:58.201 iyidir hoştur ama bazen oradan esen buradan esen rüzgarların tesiriyle 00:08:58.342 --> 00:09:06.868 hataları, sarsılmaları, tereddütleri, şüpheleri vesaireleri duyarız, gelip geçebilir. 00:09:07.785 --> 00:09:15.142 Bir de bir çeşit daha kalp yani gönül vardır, bu gönül de hiçbir tutamağı yok, 00:09:15.611 --> 00:09:20.591 bir kuş tüyü gibi rüzgar ne tarafa giderse o tarafa uçuyor. Sen ne oldu, hani namaz kılıyordun? 00:09:20.622 --> 00:09:25.579 "Bıraktım." Hani sen tevbe etmiştin, sigara bile içmeyecektin? Yine içmeye başladı... 00:09:25.688 --> 00:09:29.254 Hani sen iyi insandın, ya bunu nasıl yaptın? 00:09:29.465 --> 00:09:34.142 Hani sen bana geçen akşam söz vermiştin, akşamdan söz verip de sabaha dönüş mü olur? 00:09:34.369 --> 00:09:39.200 Neden? Tüy gibi, nereden ne eserse o tarafa gidiyor. 00:09:39.229 --> 00:09:41.427 Tabii bunların içinden makbul olanı hangisi? 00:09:41.739 --> 00:09:48.901 İnsanın gönlünün kale gibi sağlam olması ve doğru yoldan ayrılmaması. 00:09:49.956 --> 00:09:55.630 Fe'stekim kemâ umirte diye Allahu Teâlâ hazretlerinin Peygamberimiz'e emrettiği gibi 00:09:55.669 --> 00:10:01.873 sırât-ı müstakîmde sabit-kadem olması, Allah'ın yolunda herhangi bir olayla 00:10:02.999 --> 00:10:10.364 kayacak bir durumu bulunmaması. Bu gönüllerin sahibi insanlar böylece üç gruba toplanabilir. 00:10:10.572 --> 00:10:17.308 Birisi çok vefalıdır, çok sâdıktır, âşık-ı sâdıktır, sapasağlamdır; doğru yola girdi mi 00:10:17.697 --> 00:10:23.971 ömrünün âhirine kadar İslâm'a faydalı olur. Bir kısım insanlar vardır ki esas itibariyle iyidir; 00:10:24.180 --> 00:10:31.200 ama bazen hata ederler, bazen sevap işlerler, hurma ağacı gibi sallanırlar. 00:10:31.239 --> 00:10:34.545 Yine esas itibariyle meyvesi tatlıdır, iyidir, hoştur. 00:10:34.793 --> 00:10:39.850 Bazısı da vardır ki hiçbir yerde durmaz, dikiş tutturmaz. 00:10:39.293 --> 00:10:44.668 Tabii kalpler konusunda Kur'ân-ı Kerîm'de âyetlerde "kalp" kelimesi geçiyor: 00:10:44.769 --> 00:10:52.500 "Öyle kalpler vardır ki taş gibidir. Taş bile makbuldür de bu ondan daha fenadır." 00:10:53.100 --> 00:10:59.820 "Öyle insanlar vardır ki onların kalpleri ölü olduğu için onlar hayvandan da aşağıdır." 00:10:59.209 --> 00:11:04.459 Ülâike ke'l-en'âmi bel hüm edal. "Daha da aşağıdır." diye bildiriliyor. 00:11:04.792 --> 00:11:13.626 Allah bizim kalbimizi dağ gibi, kale gibi sağlam kalp eylesin. Yolunda dâim zikrinde kâim eylesin. 00:11:13.859 --> 00:11:20.484 Sevgisinden, muhabbetullahtan, mârifetullahtan mahrum etmesin. Hasta duruma düşürmesin. 00:11:20.664 --> 00:11:25.204 İnsan bir günah işledi mi kalbinde bir benek hâsıl oluyor, bir günah daha işlediği zaman 00:11:25.337 --> 00:11:30.870 bu günahtan dolayı yeni bir benek daha hâsıl oluyor. Böylece kalp yani gönlü kararıyor, 00:11:31.110 --> 00:11:38.168 gönlünde lekeler meydana geliyor, gönül sonunda işe yaramaz bir şey oluyor. 00:11:38.209 --> 00:11:45.793 Halbuki gönül insanı yöneten, insanı mârifetullaha erdirten, makamını yükselten, 00:11:45.834 --> 00:11:52.430 Allah indinde evliyâ yapan Allah'ın en büyük vergilerinden birisi kalp... 00:11:52.585 --> 00:12:01.503 Ondan sonraki sözü... 23. söz. Bu zât paragraf paragraf böyle numaralamış. 23 numaralı paragraf: 00:12:02.000 --> 00:12:08.000 Ve bihî kâle's-Seriyyü: Lâ tasrim ehâke ale'r-tiyâbin ve lâ teda'hu dûne'l-istiğtâbi. 00:12:08.959 --> 00:12:15.209 Tabii bu sözlerin Arapçalarını da, kelimelerini [dikkatle] takip ederseniz, Arapçaları da güzel. 00:12:16.959 --> 00:12:21.918 Atasözlerini Türkçe'de bilirsiniz, secîlidir, müseccahtır. 00:12:22.810 --> 00:12:24.810 Onun gibi sözü güzel... 00:12:24.420 --> 00:12:27.337 Buyurmuş ki; Lâ tasrim ehâke ale'r-tiyâbin. 00:12:27.455 --> 00:12:33.435 "Şüphe üzerine arkadaşına darılma, arkadaşınla alakayı şüphe üzerine kesme." 00:12:33.732 --> 00:12:39.360 Sarame-yesrimü, "darılıp akradaşlığı kesmek, küsmek" mânasına geliyor. 00:12:39.278 --> 00:12:44.210 Lâ tasrim ehâke. "Kardeşine küsme, darılma, alakayı kesme." 00:12:44.520 --> 00:12:49.556 Ale'r-tiyâbin. "Şüphelenmek üzerine." "Şüphe üzerine arkadaşlığı bozma." 00:12:50.592 --> 00:13:01.140 Ah kelimesi "kardeş" demek; ama bu hem anne babadan dolayı olan kardeşliğe denilir, 00:13:01.180 --> 00:13:05.882 hem de mü'minlikten dolayı olan kardeşliğe Arapça'da kullanılıyor. 00:13:05.897 --> 00:13:11.284 Burada tabii esas itibariyle "darılma" dediğine göre maksadı din kardeşliği 00:13:11.565 --> 00:13:15.781 veyahut tarikat kardeşliği. "Din ve tarikat yolundaki, mâneviyat yolundaki, 00:13:15.812 --> 00:13:20.161 âhiret yolundaki kardeşliğini şüphe üzerine bozma." 00:13:20.474 --> 00:13:31.200 Ve lâ teda'hu dûne'l-istiğtâbi. "Ve arkadaşını kendisi özür diledikten, senin rızanı talep ettikten 00:13:31.524 --> 00:13:38.700 'Bağışla beni.' diye söyledikten sonra da terk etme." Yani "affet" demek istiyor. 00:13:39.232 --> 00:13:42.324 "Şüphe üzerine arkadaşlığı kesme, af dileyince de affet." 00:13:42.674 --> 00:13:48.290 Madem af diledi, "Tamam, peki." de, unut, üzerinde durma. "Artık seninle ebediyen barışmam! 00:13:48.431 --> 00:13:53.626 Bitti artık alakamız, bir daha gelme!" Kimisi böyle yapıyor. Demek öyle olmayacak. 00:13:53.743 --> 00:13:56.996 Bu mübarek efendinin tavsiyesi öyle değil. 00:13:57.362 --> 00:14:03.820 Bir kere küseceksen kesin bir bilgin olsun, onun üzerine git. 00:14:03.337 --> 00:14:09.519 Kulaktan kulağa bir söz yayılmış veya bir hareketi böyle olmuş şöyle olmuş da, ona darılıyor. 00:14:09.566 --> 00:14:12.410 Canım git, bir söyle bakalım, belki başka bir maksatla yapmıştır. 00:14:12.660 --> 00:14:15.263 Belki sana iyilik diye yapmıştır, sen onu kötülük anlıyorsundur. 00:14:15.357 --> 00:14:18.943 Belki o sözü öyle söylememiştir, belki başka maksatla söylemiştir. 00:14:19.934 --> 00:14:25.795 Hindistan taraflarında bir hükümdarın veziri varmış, herkese borç para verirmiş. 00:14:26.970 --> 00:14:29.545 "Ne zaman ödeyeceğiz?" "Hükümdar ölünce ödersiniz." dermiş. 00:14:29.607 --> 00:14:32.726 "Hükümdar ölsün, öyle..." Hikâye hoşuma gidiyor. 00:14:33.290 --> 00:14:36.274 Tabii hemen gitmişler, hükümdara şikâyet etmişler, demişler ki; 00:14:36.569 --> 00:14:40.756 "Bu senin vezirin hain, senin ölümünü istiyor. 00:14:40.802 --> 00:14:43.683 Herkese borç veriyor; 'Hükümdar ölünce geri verirsiniz.' diyor." 00:14:43.986 --> 00:14:49.739 "Vay!" Veziri huzuruna çağırmış; "Ben sana bu kadar imkân verdim, mevki makam verdim, 00:14:49.833 --> 00:14:54.966 para pul verdim, itimat ettim, yükselttim; sen utanmıyor musun böyle yapmaya? 00:14:55.118 --> 00:14:58.698 Böyle dedin mi?" "Dedim efendim. Evet, söyledim efendim. 00:14:59.560 --> 00:15:05.333 Söyledim ama benim maksadım bunların düşündüğü gibi kötü maksat değildi. 00:15:05.846 --> 00:15:11.530 Evet, 'Alın bu parayı, hükümdar öldüğü zaman ödersiniz.' dedim, tamam, doğru; 00:15:11.577 --> 00:15:17.200 ama sizin ölümünüzü istediğim için değil. Bilakis sizin ölmemenizi istediğimden 00:15:17.491 --> 00:15:22.282 bu fukarâcıklar da cân-ı gönülden dua etsinler diye böyle yaptım. 00:15:22.306 --> 00:15:24.781 Çünkü kimse parayı çabuk ödemek istemez; 00:15:25.107 --> 00:15:28.966 'Hükümdar yaşasın da bu para bizim yanımızda kaldıkça kalsın.' diye 00:15:29.200 --> 00:15:32.266 cân-ı gönülden size dua ettirmek için yaptım bu işi." demiş. 00:15:32.647 --> 00:15:35.950 Bunun üzerine mükâfatlandırmış, yanından ayırmamış. 00:15:35.382 --> 00:15:38.691 Tabii bu bir hikâyedir, ben bunu eski vaazlarda da söylemişimdir. 00:15:39.120 --> 00:15:46.692 Hani bazen dıştan düşmanlık gibi görünür bir şey ama aslında o senin iyiliğini istiyordur. 00:15:47.442 --> 00:15:50.975 Veyahut bazı insan yaptığı iyiliği söylemek istemez. 00:15:51.130 --> 00:15:56.787 Âlicenab insanlar yaptığı iyiliği belli etmek istemezler, gizli yaparlar, sessiz yaparlar. 00:15:57.940 --> 00:16:01.849 Yine anlatmışımdır: Büyük zâtlardan birisi bir şehre geliyor, 00:16:02.195 --> 00:16:07.240 orada bir tanıdığını ziyaret edecek. Diyorlar ki; "Hapiste." "Neden hapiste yahu? 00:16:07.287 --> 00:16:09.356 Bu kötü bir insan değildi, hapse niye düştü?" 00:16:09.561 --> 00:16:14.373 "İşte borcu vardı, ödeyemedi, kadı hapsetti. Parası yok." 00:16:15.331 --> 00:16:19.439 Gitmiş, alacaklılarını bulmuş, hepsinin parasını ödemiş. 00:16:19.567 --> 00:16:26.870 Ondan sonra şehirlerine kalkmış, kaçmış gitmiş. Şehirde dursa "Kim ödedi?" diye bilinecek, 00:16:27.200 --> 00:16:32.819 "Şu adam ödemişti." diyecekler; kendisinin ödediğini arkadaşı bilmesin diye parasını ödemiş, 00:16:32.905 --> 00:16:36.930 hapisten çıkarttırmış, görüşmeden kaçmış. "Ben ödedim." bile demiyor. 00:16:37.308 --> 00:16:40.747 Yüksek insanlar böyle olur. Bazen yaptığı iyiliği belli etmez. 00:16:41.130 --> 00:16:49.549 Bir de "Riya olmasın, gösteriş olmasın." diye insanların bazıları kendisini iyi göstermek şöyle dursun, 00:16:49.783 --> 00:16:57.925 kötü göstermek yolunu bile seçmişler. Yani kötü değil de aslında, kötü sanacak gibi 00:16:58.191 --> 00:17:01.804 bir tavırda bulunmaktan korkmamışlar, çekinmemişler. 00:17:02.118 --> 00:17:08.626 Mesela biraz Kur'ân-ı Kerîm telaffuzunu tecvid kâidesine uygun olarak okumamış 00:17:08.704 --> 00:17:16.212 veyahut şöyle yapmış, böyle yapmış; arkasındaki adam bunun kemalâtını anlamasın, 00:17:16.314 --> 00:17:21.873 çok rağbet etmesin, halkın gözünde şöhretlenmesin, etrafına insan toplanmasın diye 00:17:21.959 --> 00:17:26.524 özellikle kendisini gözden düşürecek şeyi mahsustan yapmışlar. 00:17:28.980 --> 00:17:31.163 Çünkü onların nazarında Allah'ın sevgisi önemli. 00:17:31.381 --> 00:17:35.311 Şöhret âfettir, insanların sevgisinin kıymeti yok. 00:17:35.452 --> 00:17:39.235 El öpecek vesaire; kendi kendisini saklamış, belli etmemiş. 00:17:39.289 --> 00:17:41.165 Meşhur bir hikâye vardır: 00:17:41.540 --> 00:17:49.166 Bir şeyh efendi varmış, bir camide imam. Bir de müezzin varmış, şeyh efendinin tek müridi. 00:17:49.207 --> 00:17:54.499 Başka kimse yok. Bir şeyh, bir mürit; iki kişi. Hiç kimse yok. 00:17:54.546 --> 00:17:57.501 Cami de kenar mahalledeymiş; ne gelen var ne giden... 00:17:57.962 --> 00:18:05.237 Şeyh efendi hakikî bir evliyâullah, kerâmetleri zâhir, mânevî makamı yüksek; ama kimse gelmiyor. 00:18:05.705 --> 00:18:10.513 Bir gün oturmuşlar, namazlarını kılmışlar, tesbihleri çekmişler. Mürit demiş ki; 00:18:10.552 --> 00:18:15.668 "Efendim, şu ahâli zât-ı âlinizin kadrini kıymetini bilmiyor. 00:18:16.470 --> 00:18:22.102 Gelseler buradan mârifetullahı öğrenseler, tarikatin âdâbını, inceliklerini öğrenseler, 00:18:22.353 --> 00:18:26.398 Allah yolunda güzel bilgileri elde edip ilerleseler... 00:18:26.734 --> 00:18:33.534 Hazine var yanlarında, bu ahâli kıymetinizi bilmiyorlar. Gelseler de cami dolsa taşsa, ne iyi olur..." 00:18:33.602 --> 00:18:37.723 gibi bir söz söyleyince; "Öyle mi istiyorsun evlâdım?" demiş. 00:18:38.473 --> 00:18:44.254 İmam yaşlı, müezzin derviş biraz genç. "Efendim iyi olmaz mıydı?" 00:18:44.792 --> 00:18:50.380 "Eh, olur inşaallah." demiş, dışarıya çıkmış. Mahallenin çocukları kuş tutmuşlar. 00:18:50.100 --> 00:18:55.688 Kuş güzel tüylü. Birisi "Ben tuttum, benim!" diyor, ötekisi "Benim!" diyor; 00:18:56.490 --> 00:19:01.567 çekişirken kuşun kafasını koparmışlar. "Senindi benimdi..." derken 00:19:01.890 --> 00:19:05.900 kuşun kafası kopunca çocuk başlamış ağlamaya... 00:19:05.115 --> 00:19:10.967 "Kuşum öldü, Ahmet kuşun kafasını koparttı..." iki gözü iki çeşme ağlıyor. 00:19:11.340 --> 00:19:18.273 Şeyh efendi de namazı kıldırmış, camiden çıkmış; bakmış bir gürültü, bir kalabalık, ağlama filan var... 00:19:18.366 --> 00:19:24.675 "Ne oluyor evlâdım?" "Hoca dede, işte kuş benim kuşumdu, 00:19:24.682 --> 00:19:29.215 ben tutmuştum da Ahmet kafasından çekti de, koparttı da, hayvanı öldürdü de..." 00:19:29.414 --> 00:19:31.998 İşte hüüü [diye] ağlayınca; 00:19:32.290 --> 00:19:35.874 "Getir bakalım şunun kafasını." demiş. Getirmiş. Bismillâhirrahmânirrahîm. 00:19:36.222 --> 00:19:41.127 Tükürüklemiş kafasını, başını gövdesine yapıştırmış; 00:19:42.440 --> 00:19:48.251 Allah'ın izniyle kerâmet olarak kuş yeniden canlanmış, uçmuş. 00:19:48.588 --> 00:19:53.187 Herkes böyle "Kafası kopmuş kuş canlanır mı, uçar mı?" diye bir uçan kuşa bakıyorlar, 00:19:53.212 --> 00:19:59.303 bir hoca dedeye bakıyorlar, bir birbirlerine bakıyorlar. Herkes evine koşuşmuş: 00:19:59.350 --> 00:20:05.460 "Anne, duydun mu? Baba, gördün mü? Gözlerimizle gördük, vallaha da billaha da hoca dede 00:20:05.324 --> 00:20:11.311 ölmüş kuşun kafasını yakaladı, yapıştırdı, uçurdu!" "Yaa? Öyle mi? 00:20:11.428 --> 00:20:15.886 Hakikaten kerâmet sahibi büyük zâtmış! Hay Allah, kıymetini bilmemişiz!.." 00:20:16.260 --> 00:20:23.450 Cami dolmaya başlamış... Müezzin memnun, kalabalık, gelen giden, el öpen, 00:20:23.146 --> 00:20:32.322 hastalarına dua ettiren, çocuğu olmayanlar çocuk ister vs. vs... Binbir türlü kalabalık dolup taşıyor... 00:20:32.727 --> 00:20:37.194 Ama hizmetler müezzine düşüyor; o da yavaş yavaş bıkmaya başlamış. 00:20:37.315 --> 00:20:42.364 Çay pişir, yemek çıkart, sofra hazırla, yemek hazırla, bulaşık yıka... 00:20:42.827 --> 00:20:46.525 Ne gecesi ne gündüzü kalmış, ne uykusu ne durağı kalmış, 00:20:46.882 --> 00:20:49.927 ne de oturup da doğru düzgün tesbih çekebiliyormuş... 00:20:49.967 --> 00:20:55.590 İki saat, üç saat uyku, gürültü partı, bir hengame gidiyor böyle... Çünkü tekke kalabalık... 00:20:56.656 --> 00:21:04.380 Bir gün bir fırsat bulmuş, demiş ki; "Şeyhim, ben galiba hata işledim. 00:21:04.403 --> 00:21:09.470 Eskiden ne kadar huzurluyduk; zikir yapıyorduk, mânevî âlemin lezzetlerini, 00:21:09.548 --> 00:21:17.120 sefasını beraber sürüyorduk. Şimdi affet, özür dilerim, tesbihimi bile çekemiyorum, 00:21:17.520 --> 00:21:22.800 uykumu durağımı şaşırdım, kafam karıştı, yorgun düştüm... 00:21:22.552 --> 00:21:27.446 Ben eski zaman daha kıymetliymiş de kıymetini bilememişim..." deyince; 00:21:27.803 --> 00:21:36.343 "Yani sen eskiyi mi, tenhalığı mı özlüyorsun şimdi?" "O zaman daha rahattım." demiş. 00:21:36.661 --> 00:21:43.591 "O da olur istersen..." demiş. Cuma günü koyun bağırsağını şişirmiş. 00:21:43.623 --> 00:21:47.332 Bir ucunu bağlamış, öbür ucunu bağlamış, koltuğunun altına sokmuş. 00:21:47.790 --> 00:21:51.400 O zaman balon yok, naylon yok; tabii eski devrin [usûlü...] 00:21:51.590 --> 00:21:56.296 Koltuğunun altına sokmuş. Cuma günü, herkes şeyh efendi girecek diye bekliyorlar. 00:21:56.640 --> 00:22:03.144 Cami tıklım tıklım dolu. Kapıdan girmiş, koltuğunun altındaki bu hava dolu şeyi biraz bastırmış; 00:22:03.413 --> 00:22:10.538 herkes birbirlerine bakmış, "Bir ses çıktı! Eyvah! Hocaefendi'nin abdesti kaçtı!" demişler. 00:22:11.255 --> 00:22:17.591 Hocaefendi hiç aldırmıyor. Biraz daha yürümüş, yine hafif bir bastırmış, yine bir acayip ses. 00:22:17.872 --> 00:22:23.170 Biraz daha yürümüş, biraz daha bir acayip ses... Oturmuş minberin önüne... 00:22:23.763 --> 00:22:28.654 "Yahu, Hocaefendi'nin abdesti kaçtı, yellendi; ama hiç farkında değil. 00:22:28.701 --> 00:22:30.612 Oturdu, bak namaz kılacak..." demişler. 00:22:30.986 --> 00:22:35.677 Hakikaten dış ezan okunmuş, sünnete kalkmış, hoca namaz kılmış. 00:22:36.655 --> 00:22:45.130 "Allah Allah... Hadi neyse, namaz kendisinin, hutbeyi okuyacak, ben başka hutbeye yetişeyim... 00:22:45.193 --> 00:22:50.230 Hutbeyi okuduktan sonra da namaz kıldıracak, bizim Cumamız olmayacak..." diye, 00:22:50.426 --> 00:22:53.847 pabucunu alan arka taraftan yavaş yavaş kaçmış. 00:22:54.195 --> 00:23:02.700 O çıkmış hutbeye, çıkarken de arada biraz bastırıyormuş, her merdiven çıkışında, yine öyle bir ses... 00:23:02.460 --> 00:23:07.769 Gelmiş namaz kıldırmış; arkasında müezzin, birkaç kişi, o kadar. 00:23:08.753 --> 00:23:15.930 Artık şehirde yayılmış, demişler ki; "Falanca yerin hocası, evet evliyâymış, 00:23:15.245 --> 00:23:20.188 kuşun kafasını yapıştırmış, uçurmuş; ama abdestsiz namaz kılıyor. 00:23:21.300 --> 00:23:28.644 Abdestini kaçırıyor da fark edemiyor zavallı, ihtiyarlıktan... Abdestsiz de imamlık yapılır mı? 00:23:29.519 --> 00:23:34.692 Namazımız kabul olmaz!" diye kimse gelmemeye başlamış. Cami tekrar tenhalaşmış. 00:23:35.216 --> 00:23:39.165 Bir gün başbaşa oturmuşlar, zikirleri yapmışlar. Müezzin demiş ki; 00:23:39.212 --> 00:23:43.428 "Efendim, eski âdet döndü, hiç kimse gelmiyor artık nedense..." 00:23:44.673 --> 00:23:51.294 Şeyh efendi gülmüş, demiş ki; "Evlâdım, bak gördün, o kalabalığın kıymeti yok. 00:23:52.900 --> 00:23:54.589 Bir tükürükle gelen bir üfürükle gidiyor." 00:23:56.230 --> 00:24:01.575 "Kalabalığın kıymeti yok, sen Allah'ın rızasını kazanmaya bak. Mühim olan o. 00:24:01.708 --> 00:24:07.195 İnsanlar, kalabalığın rızası, hoşnutluğu, kızması, bunlar mühim değil." demiş. 00:24:09.595 --> 00:24:15.980 Lâ tasrim ehâke ale'r-tiyâbin. Şüphe üzerine arkadaşlığı kesmeyecek ve 00:24:15.161 --> 00:24:20.219 özür dilediği zaman da özrü kabul edecek, özrüne rağmen dargınlığı devam ettirmeyecek. 00:24:20.638 --> 00:24:24.126 Ve bihî kâl. "Yine aynı rivayet zinciriyle..." 00:24:24.504 --> 00:24:30.403 Bu kitabın yazarı ciddi bir insan, mübarek; her şeyi nereden aldığını yazıyor. 00:24:30.575 --> 00:24:36.790 "Aynı senet zinciriyle, aynı kanaldan, aynı rivayet silsilesiyle şu da rivayet edilmiş ki, 00:24:36.883 --> 00:24:39.138 Seriyy-i Sakatî hazretleri şöyle buyurmuş:" 00:24:39.442 --> 00:24:47.561 İni'ğtememte limâ yenkusu min mâlike febki alâ mâ yenkusu min umrike. 00:24:49.526 --> 00:24:59.148 İni'ğtememte limâ yenkusu min mâlike. "Eğer malından bir şey eksildiği zaman gamlanıyor, 00:25:00.492 --> 00:25:07.843 kederleniyor, üzülüyorsan..." Hani Karadeniz'de gemisi battı mı insan kara kara düşünür. 00:25:08.190 --> 00:25:12.575 Hatta birisi fazla düşünceli oldu mu, "Ne oluyor, Karadeniz'de gemilerin mi battı? 00:25:12.981 --> 00:25:16.712 Ne zarara uğradın?" derler. Arabası kaza yapsa üzülür. 00:25:16.805 --> 00:25:22.902 Tarlasına, mahsulüne dolu yağdı, telefât oldu; pamuk tam toplanacaktı, 00:25:22.980 --> 00:25:29.403 yağmur yağdı, kozalar bozuldu... Yani malına mülküne insanın yangın, âfet, telefât, 00:25:29.842 --> 00:25:35.995 eksiklik geldi mi, parası kayboldu veyahut bir şey aldı, istediği gibi çıkmadı; insan üzülür. 00:25:36.621 --> 00:25:43.249 "Eğer malından bir şey azaldığı, noksanlaştığı zaman üzülüyor isen..." 00:25:43.819 --> 00:25:50.695 Febki alâ mâ yenkusu min umrike. "Asıl ömründen noksanlaşana üzül." 00:25:51.950 --> 00:25:54.412 Çünkü insanın asıl sermayesi, asıl malı ömrüdür. 00:25:54.537 --> 00:25:59.899 Âhiret ömrüyle kazanılıyor, hayatı boyunca kazanılıyor. Öteki mal gider, beriki mal gelir. 00:26:00.700 --> 00:26:05.677 Allah ne takdir ettiyse o gelir. Ama ömür geri gelmez. 00:26:06.380 --> 00:26:14.113 Para, mal, mülk; insan zenginleşir, fakirleşir, kazanır, kaybeder, toparlar... 00:26:14.305 --> 00:26:19.789 Bizim arkadaşlardan birisi "ticaret yapayım" diye Suudi Arabistan'a bir kamyon elma götürmüş; 00:26:19.859 --> 00:26:23.272 yolda çürümüş, orada da satamamış; ziyan... 00:26:23.701 --> 00:26:28.909 Sonra düşünmüş taşınmış; "Ya elmalar çürüyor, sıcaktan dayanamıyor. Ne götüreyim?.." 00:26:28.979 --> 00:26:33.451 Bu sefer kazma sapı götürmüş. Odun, kazma sapı... Ondan da epey kâr etmiş. 00:26:33.828 --> 00:26:41.435 Kâr eder, zarar eder. Bu ticaretin cilvesidir, hayatın çeşitli halleridir. 00:26:41.997 --> 00:26:47.220 "Eğer malının azalmasından, noksanlaşmasından üzüntü duyan bir insansan, 00:26:47.108 --> 00:26:52.660 asıl ömrünü noksanlaştığına üzül." diye böyle nasihat ediyor. 00:26:52.439 --> 00:26:58.606 Çünkü insanın en büyük sermayesi ömrüdür. Hayatı, bir ânı gitse bir daha geri gelmez. 00:26:59.180 --> 00:27:05.987 Sevaplı işlerle geçerse kazanır, günahlı işler işlerse veya gafletle geçirirse 00:27:06.180 --> 00:27:13.257 telafisi çok zor olur veya imkânsız olur. Üstâdın bu sözünde ne var? 00:27:13.257 --> 00:27:17.153 "Ömrünün kıymetini bil, bir ânını bile boş geçirme." 00:27:17.192 --> 00:27:23.427 Tabii sözün Arapçasını da ezberlese insan, bizim atasözleri gibi secîli... 00:27:23.778 --> 00:27:29.410 Lâ tasrim ehâke ale'r-tiyâbin ve lâ teda'hu dûne'l-istiğtâbi. 00:27:29.488 --> 00:27:35.399 İni'ğtememte limâ yenkusu min mâlike febki alâ mâ yenkusu min umrike. 00:27:36.466 --> 00:27:43.495 Arapça bilenler Arapçalarını da ezberleyebilse, güzel atasözü olarak yeri gelince kullanabilir. 00:27:45.831 --> 00:27:52.808 Ve bihî kâle's-Seriyyü: Min alâmeti'l-ma'rifeti billâhi el-kıyâmü bi-hukûkillâhi 00:27:53.970 --> 00:27:57.822 ve îsâruhû ale'n-nefsi fîmâ emkenet fîhi'l-kudretü. 00:27:59.150 --> 00:28:06.980 Yine Seriyy-i Sakatî hazretleri buyurmuş ki; Min alâmeti'l-ma'rifeti billâhi. "Allah'ı bilmenin, 00:28:06.184 --> 00:28:09.513 mârifetullaha ermiş olmanın alâmetinden birisidir." 00:28:11.427 --> 00:28:17.640 el-Kıyâmü bi-hukûkillâhi. "Allah'ın hukukuna riayet etmek." 00:28:17.977 --> 00:28:23.760 "Allah'ın hukukuna riayet eden Allah'ı biliyor demektir. 00:28:23.154 --> 00:28:29.295 Allah'ı bildiğinin, mârifetullaha ermiş olmanın alâmetidir." Allah'ın hukuku nedir? 00:28:29.635 --> 00:28:35.628 Allah'a karşı biz kullarının yapma[sı] gereken görevler nelerdir? 00:28:36.627 --> 00:28:41.172 Edeb meallah diye bizim tekkede kitaplarımızda öyle yazmış. 00:28:41.305 --> 00:28:46.938 Edeb meallah, yani dervişin Rabbine karşı kulluk edebleri nelerdir? 00:28:47.962 --> 00:28:54.245 Bu bizim Gümüşhaneli tekkemizde -geçen haftalarda da söylemiştim- 00:28:58.948 --> 00:29:08.671 Mîzânü'l-irfân diye bir kitap var. Bu Mîzânü'l-irfân'ın bir bölümünde de 00:29:09.917 --> 00:29:16.907 Gümüşhaneli Hocamız'ın veya Hâlid-i Bağdâdî Efendimiz'in öğrettiği üzere "Edeb meallah nedir?" 00:29:16.961 --> 00:29:26.201 onu madde madde şiir hâlinde yazmış. İnşaallah önümüzdeki hafta arkadaşlar bana hatırlatsın, 00:29:26.232 --> 00:29:34.959 buraya gelmeden onu bulup önümüzdeki derste hukûkullah nedir, onu sırayla yazdıralım, yazalım. 00:29:34.992 --> 00:29:40.681 Hukûkullah kısaca [şu] demektir: Kulluğunu, Allah'a karşı vazifelerini güzel yapmak. Ne olacak? 00:29:40.955 --> 00:29:47.539 İmanı eksiksiz, tam olacak. Doğru bir imana sahip olacak. İbadetlerini yapacak. 00:29:47.643 --> 00:29:54.600 Namazı kılacak, orucu tutacak, zekâtı verecek. Allah'ın emirlerini baş üstünde tutacak. 00:29:54.870 --> 00:30:02.222 Yasaklarından kaçınacak. Allah'ın yolunu başka yollara tercih edecek. 00:30:02.329 --> 00:30:07.163 Allah'ın emrini kendi nefsinin emrine tercih edecek. Bu gibi [hususlar...] 00:30:07.163 --> 00:30:13.914 Allah'ın hukukuna riayet etmeye başladı mı bir insan, bakıyorsun ki hukûkullaha riayetle yaşıyor; 00:30:14.130 --> 00:30:17.383 tamam, bu ârif billah, bu Allah'ı bilen bir insandır. 00:30:17.429 --> 00:30:22.864 Allah'ı bilmenin, mârifetullaha ermiş olmanın alâmeti Allah'ın hukukuna riayettir. 00:30:23.223 --> 00:30:28.665 Ve îsâruhû ale'n-nefsi. "Ve Allah'ı nefsine tercih etmektir." 00:30:28.868 --> 00:30:36.630 Allah "Şunu yap." buyurmuş, nefsi de "Hayır, yapma." diye içinden öyle istiyor. 00:30:36.157 --> 00:30:44.399 Tamam, Allah'ın dediğini yapacak. Her hususta Allah'ın emrini kendi nefsinin isteğine tercih edecek. 00:30:44.710 --> 00:30:48.325 Nefis ne istiyor, onun tersini yapacak. 00:30:48.615 --> 00:30:51.979 "Musa aleyhisselam birisine teklif etmiş..." derler eski kitaplarda; 00:30:52.229 --> 00:30:57.325 "Gel, mü'min ol, bırak gayri yolları, Allah'ın yoluna gir. 00:30:57.380 --> 00:31:00.732 Ben Allah'ın peygamberiyim, doğru yola gir." demiş. 00:31:02.286 --> 00:31:05.488 "Yâ Musa, bana müsaade et, ben yarın sana cevap vereyim." demiş. 00:31:05.734 --> 00:31:10.195 Ertesi gün gelmiş; "Tamam, kabul ettim. Senin yoluna giriyorum." demiş. 00:31:11.112 --> 00:31:14.946 "Niye bir gün bekledin? Ne oldu da kabul ettin şimdi?" demiş. Demiş ki; 00:31:15.390 --> 00:31:20.138 "Ben, eskiden beri âdetimdi; bir şeyi nefsime danışırım, 00:31:20.200 --> 00:31:26.690 içim istiyorsa, canım çekiyorsa, arzuluyorsa yapmam, istemiyorsa yaparım. 00:31:26.815 --> 00:31:33.535 Çünkü biliyorum ki nefis insanın düşmanı, onun için yapmam. Bu sefer de teklif ettim; 00:31:33.574 --> 00:31:35.954 'Musa aleyhisselâm'a tâbi olmaya ne dersin?' diye. 00:31:36.247 --> 00:31:44.414 Danıştım; canım hiç istemiyor, yük altına girmek istemiyor, intizam altına girmek istemiyor. 00:31:44.455 --> 00:31:48.789 Anladım ki senin yolun doğru yol, ondan girdim." Kitaplar böyle anlatır. 00:31:48.913 --> 00:31:55.122 Nefsin istekleri vardır; yemek, içmek, yan gelip yatmak, eğlenmek, zevk etmek, 00:31:55.225 --> 00:32:00.850 sefa sürmek, bedavadan beleşten yaşamak, geçinmek... 00:32:00.311 --> 00:32:08.256 Ama Allah'ın emri vardır; zevkini terk etmek, mihnetlere yüklenmek, 00:32:08.475 --> 00:32:14.756 müslümanlara faydalı olmaya çalışmak, uyumamak, yememek, içmemek, 00:32:15.270 --> 00:32:22.241 Allah'ın rızasını kazanmak için çalışmak... Hepsi nefsinin arzularıyla karşı karşıya, 00:32:22.514 --> 00:32:26.782 onları yendiği zaman insan doğru düzgün bir insan oluyor. 00:32:27.170 --> 00:32:34.836 Fîmâ emkenet fîhi'l-kudretü demiş. Yani, "İnsanın kudretinin imkân verdiği konularda, 00:32:35.141 --> 00:32:43.994 insanın kudretinin mümkün kıldığı sahalarda Allah'ın emrine sarılacak, onu baştâcı edecek, 00:32:44.337 --> 00:32:47.314 nefse muhalefet edecek, nefsin arzusunu yapmayacak." 00:32:47.702 --> 00:32:51.890 Dervişlik de kolaydır, Müslümanlık da kolaydır, ârif olmak da kolaydır, 00:32:51.996 --> 00:32:55.371 evliyâ olmak da kolaydır; ama gel de yap... 00:32:55.871 --> 00:33:04.913 Bu yapamamak bilmemekten değil; bu nefsi yenememekten... Yoksa yense zor değil... 00:33:04.996 --> 00:33:11.788 Nefsini yenerse insan o zaman pekâlâ bu mertebelere çıkabilir. 00:33:12.505 --> 00:33:19.549 Demek ki bu basit olan prensipleri, duyduğumuz [nasihatleri] mühim olan duymak değilmiş, 00:33:19.596 --> 00:33:23.326 hayatına uygulayabilmekmiş; uygulayamayınca olmuyor. 00:33:23.655 --> 00:33:27.747 Çocuk dersi dinliyor, dinliyor, dinliyor... 00:33:27.806 --> 00:33:32.139 İyi güzel; ama yazılı imtihan yaptığı zaman hiç cevap veremiyor. 00:33:32.336 --> 00:33:36.649 Dinledi ama girmemiş kafasına, onun gibi... 00:33:36.673 --> 00:33:45.153 Veyahut bir çırak ustanın yanında yetişiyor, yetişiyor, yetişiyor, marangoz [oluyor,] 00:33:45.520 --> 00:33:48.142 "Hadi bakalım, bu sandalyeyi, masayı da sen yap." diyorsun; 00:33:48.189 --> 00:33:53.430 keresteyi berbat ediyor, atıyor bir tarafa... Neden? 00:33:53.699 --> 00:33:58.310 Görmek başka, yapmak başka. Yapmayınca olmuyor. 00:33:58.913 --> 00:34:07.359 Ve bihî kâle's-Seriyyü. Bu haber de yine aynı rivayet zinciriyle gelmiş. 00:34:07.517 --> 00:34:13.463 Buyurmuş ki Seriyy-i Sakatî hazretleri; Min kılleti's-sıdki kesretü'l-huletâi. 00:34:14.197 --> 00:34:18.357 Buyurun bakın, şimdi izah edebilecek misiniz bakalım? Buyurmuş ki; 00:34:19.669 --> 00:34:25.474 "Sıdk u sadâkatinin azlığından dolayıdır..." 00:34:26.429 --> 00:34:31.500 Kesretü'l-huletâi. "Düşüp kalktığı insanların çok olması." 00:34:32.555 --> 00:34:37.452 "Düştüğü, kalktığı, konuştuğu, görüştüğü, ahbaplık etttiği insanların çok olması 00:34:37.679 --> 00:34:49.373 kişinin sıdk u sadâkatinin noksanlığındandır, azlığındandır, kılletindendir." Sıdk ne demek? 00:34:49.435 --> 00:34:52.299 "Doğruluk, doğru sözlülük, doğru özlülük" demek. 00:34:53.252 --> 00:34:57.223 "Bunun azlığına delalet eder, düşüp kalktığı insanların çokluğu." 00:34:57.309 --> 00:35:00.537 Bunun izahı nedir? Anlayabildiniz mi? 00:35:01.288 --> 00:35:09.339 Bir insan doğruyu söyleyince bazı insanlar ona darılırlar, kızarlar, 00:35:09.497 --> 00:35:14.810 küserler, etrafından ayrılırlar. Doğru söyleyeni aralarından çıkartırlar. 00:35:14.740 --> 00:35:21.675 Rüşvetçi bir ekibin içine dürüst bir memur girer, o rüşvetçiler baktılar ki işleri bozuluyor, 00:35:21.761 --> 00:35:25.137 bunu oradan başka yere attırmaya çalışırlar. 00:35:25.423 --> 00:35:30.801 Halbuki hepsinin atılması lazım, bunun kalması lazım. Gümrükte veya şurada veya burada... 00:35:31.161 --> 00:35:34.992 Bir bunun kalması lazım, ötekilerin hepsini çöp tenekesine doldurmak lazım. 00:35:35.620 --> 00:35:40.651 Hayır, onlar bunu attırtırlar, olmadık yere sürdürtürler. Neden? İşlerini bozdu diye. 00:35:41.592 --> 00:35:44.386 Neden? Doğru söylüyor, doğru iş yapmak yapıyor. 00:35:44.769 --> 00:35:51.747 "Bir insanın ahbâbının çok olması, düşüp kalktığı insanların çok olması 00:35:51.958 --> 00:35:56.669 onun sıdk u sadâkatinin azlığını gösterir." diyor. Yani ne demek istiyor? 00:35:57.161 --> 00:36:00.806 "Sen arkadaşı, ahbâbı, düşüp kalktığın insanları çoğaltmaya bakma; 00:36:00.861 --> 00:36:05.303 doğru özlü, doğru sözlü olmaya bak. Seven sevsin, sevmeyen sevmesin. 00:36:05.428 --> 00:36:08.795 Kızan kızsın, darılan darılsın, kim ne yaparsa yapsın..." demek. 00:36:09.521 --> 00:36:15.708 Ve böyle ahlâklı olan insanın bazen seven insanları az olur, etrafı tenha olur, kimse yanına gelmez. 00:36:15.943 --> 00:36:21.928 Eğlence, şaka, şarkı, türkü, "kah kah kah... kih kih kih..." 00:36:22.186 --> 00:36:25.570 haram helal düşünülmeyen yere herkes toplanır. 00:36:26.746 --> 00:36:30.955 Ama böyle ciddi bir şahıs oldu mu etrafından kaçarlar. 00:36:30.996 --> 00:36:36.413 Bazen böyle büyüklerin hayatlarını okuyoruz; bulunduğu şehirde durdurmamışlar, çıkartmışlar. 00:36:37.810 --> 00:36:41.862 Ona söylüyor, buna söylüyor; doğruyu söyleyince tabii aralar bozulabiliyor. 00:36:42.298 --> 00:36:50.901 Ama söylemesi lazım. Doğru sözlü, doğru özlü olmak Allah'ın emri, dinimizin emri. 00:36:51.257 --> 00:36:56.230 Birisi bir güzel konak yaptırmış. Dervişin birisini takmış koluna; 00:36:56.140 --> 00:37:02.588 "Gel, bir konak yaptırdım ki görülmeye değer, gel de bir gör." Gezdirmiş, gezdirmiş; 00:37:02.650 --> 00:37:08.549 "Nasıl, beğendin mi? İyi yapmış mıyım?" demiş. "Yok, çok berbat etmişsin. 00:37:09.605 --> 00:37:15.940 Bu dünyada ev yapmışsın, âhiretini berbat etmişsin. Bunu yapacağına âhirette bir köşk yapsaydın ya! 00:37:16.327 --> 00:37:21.868 Bu kadar israfa, bu kadar süs, ziynet yerine şu kadar fukarâya yardım etseydin..." diye 00:37:22.900 --> 00:37:24.792 bir sürü laf söylemiş. Söyleyebilir miyiz biz? 00:37:24.909 --> 00:37:28.784 "Maşâallah, güzel olmuş..." deriz. Diyemeyiz yani... Neden? 00:37:28.996 --> 00:37:32.121 Zayıfız. "Pek güzel, maşâallah..." filan deriz, geçiştiririz. 00:37:32.247 --> 00:37:40.247 Bu devirde herkes öyle yapıyor; tenkit etmiyor, dobra dobra kusurunu söylemiyor. 00:37:40.427 --> 00:37:45.485 Bak, ne diyor büyüklerimizden birisi: 00:37:45.777 --> 00:37:52.743 "İnsana doğru düzgün kusurunu söyleyen bir sâdık arkadaş da kalmadı bu devirde." demişler. 00:37:53.870 --> 00:37:57.335 Doğru söyleyene biz kızıyoruz; ama o sâdık arkadaş olduğunu gösterir aslında... 00:37:57.515 --> 00:38:02.473 Ve biz de söylemiyoruz. Hocamız da derdi ki; 00:38:02.871 --> 00:38:06.372 "Dervişlere her kusurunu söylesen yanında derviş kalmaz." 00:38:07.818 --> 00:38:12.779 Hocalar da dervişlere de tam söylemiyor; ama kaçmasın diye, yavaş yavaş öğrensin diye... 00:38:12.834 --> 00:38:20.730 Yoksa söylese [yanında kimse kalmaz.] Bir de şöyle demiş: -bizim ağabey yaşında olan daha büyüklere- 00:38:20.237 --> 00:38:25.104 "Ben size sizin hak ettiğiniz muameleyi yapsam burada barınamazsınız." 00:38:26.190 --> 00:38:30.380 Bizim çıkartacağımız sonuç: Doğru sözlü, doğru özlü olmak. 00:38:30.109 --> 00:38:36.887 Allah'ın rızasını kazanmaya çalışmak. Tabii "doğru" derken de doğru sözü 00:38:36.973 --> 00:38:42.965 söyleyişin bir nezaketi vardır, âdâbı vardır. Emr-i mârufun, nehy-i münkerin usûlü vardır. 00:38:42.997 --> 00:38:48.162 Onu da çiğnemeyeceğiz. Sert bir şekilde, kalp kıracak bir şekilde, 00:38:48.272 --> 00:38:51.257 herkesin nefretini uyandıracak bir tarzda yapılmaz. 00:38:51.343 --> 00:38:54.562 Yine tatlı tatlı söylersin de doğruyu söylediğin için seni sevmezler, 00:38:54.624 --> 00:38:59.161 aralarına almak istemezler, çağırmazlar; "O gelirse meclisimizin keyfi kaçar, 00:38:59.186 --> 00:39:05.160 zevki kalmaz, tadı kalmaz..." diyebilirler; o ayrı. Sen kibar söyleyeceksin ama doğruyu söyleyeceksin. 00:39:05.396 --> 00:39:08.396 Doğruyu söyleyince kibar da söylesen bazı insanlar sevmez. 00:39:08.474 --> 00:39:11.864 O sevdiğine, sevmediğine aldırmayacaksın; Allah'ın rızasına bakacaksın. 00:39:12.415 --> 00:39:18.392 Bundan sonraki sözü: Hüsnü'l-huluki keffü'l-ezâ ani'n-nâsi 00:39:18.986 --> 00:39:25.141 ve'htimâlü'l-ezâ anhüm bilâ hıkdin ve lâ mükâfeetin. 00:39:26.985 --> 00:39:30.565 Güzel huy dinimizde tavsiye edilen bir şey. 00:39:31.116 --> 00:39:36.316 Hüsnü'l-huluk diyoruz veya hulûkun hasen diyoruz veya ahlâk-ı hamîde diyoruz 00:39:36.360 --> 00:39:41.290 veya mekârimi ahlâk diyoruz. Güzel huy makbul. 00:39:41.537 --> 00:39:45.740 Ekserü mâ yudhilu'n-nâse'l-cennete takvallâh ve hüsnü'l-huluk. 00:39:45.215 --> 00:39:50.415 "İnsanların cennete girmesinin ekseriyetle sebebi, güzel huyluluğu olacak." 00:39:50.488 --> 00:39:55.849 Takvâ da bir çeşit huy sayılırsa, yani insan güzel huyluluktan dolayı cennete girecek. 00:39:56.188 --> 00:40:01.870 Takvâyı ayrı saymış. "Takvâdır ve güzel huydur." demiş. Takvâ da haramlardan sakınmak; 00:40:01.313 --> 00:40:07.200 ama o da esas itibariyle bir davranışın adı olduğu için o da huydur. 00:40:07.456 --> 00:40:13.165 Güzel huylar insanı cennete sokuyor, kötü huylar da insanın başını dünyada âhirette 00:40:13.283 --> 00:40:18.858 dertlere sokuyor ve cehenneme girmeye sebep oluyor. Şimdi burada güzel huyu anlatıyor. 00:40:19.134 --> 00:40:23.927 Kendisine göre tarif ediyor. Herkes güzel huyu az çok bilir. 00:40:23.974 --> 00:40:30.829 "Doğru sözlü olacak, halim selim olacak, ihlâslı olacak..." kitaplar yazıyorlar, duymuştur. 00:40:31.778 --> 00:40:35.360 Herhalde burada tarif ederken neyi söyleyecek daha ziyade? 00:40:35.384 --> 00:40:41.621 Herkesin yapamadığı, zorlandığı bir tarafı söyleyecek, yani önemli noktasını bize hatırlatacak. 00:40:41.855 --> 00:40:43.850 Seriyy-i Sakatî hazretleri diyor ki; 00:40:44.530 --> 00:40:46.364 Hüsnü'l-huluki keffü'l-ezâ ani'n-nâsi. 00:40:47.288 --> 00:40:54.663 "Güzel huy, insanlara eza vermekten el çekmektir, yani yapmamaktır. İnsanlara eza vermemektir." 00:40:54.788 --> 00:41:00.800 "Senden başkasına bir eza cefa, bir zarar çıkmayacak. 00:41:00.645 --> 00:41:04.937 İnsanlara eza vermekten el çekmedir, yani eza vermemektir." 00:41:05.195 --> 00:41:07.229 Ve'htimâlü'l-ezâ anhüm. 00:41:08.385 --> 00:41:17.566 "Aksine, bir de onların ezalarını da yüklenmektir, ezalarına da tahammül etmektir." Hem de nasıl? 00:41:17.904 --> 00:41:28.177 Bilâ hıkdin ve lâ mükâfeetin. "Kızmadan, kin tutmadan ve bir de 'Ben de sana gösteririm bir gün! 00:41:28.232 --> 00:41:32.838 Sen de bizim mahalleden geçersin!..' gibi karşılığını vermeyi de düşünmeden..." 00:41:33.220 --> 00:41:39.530 Karşılık vermeyi düşünmeden, kin de tutmadan onların ezalarını yüklenmek; 00:41:39.523 --> 00:41:43.353 kendisi ise onlara hiç eza vermemeye çalışmak; güzel huy budur. 00:41:43.455 --> 00:41:52.603 En zor tarafı bu zaten... Ötekiler gibi [yapmak] kolaydır; ama senin başkalarına eza vermemen zor. 00:41:52.821 --> 00:41:58.472 Bir de birisi eza verdiği zaman ona sabretmek, üstelik kızmamak, üstelik bir de 00:41:58.519 --> 00:42:05.702 "Ben de sana yaparım!" diye karşılık vermeyi düşünmemek bir hayli zor. Ama "Güzel huy budur." diyor. 00:42:05.709 --> 00:42:15.647 İnsan zor olanı yapacak; sabredecek, kimse kendisinden incinmeyecek. 00:42:16.539 --> 00:42:20.415 Başkası bunu incitiyor; tamam, sabredecek. "Üff!" demeyecek, 00:42:20.497 --> 00:42:31.415 boynunu bükecek, "hasbünallah" diyecek, hatta içinde ona karşı bir menfî duygu dahi meydana getirtmeyecek. 00:42:31.955 --> 00:42:36.997 O kadar halim selim olacak. Dövene elsiz gerek. 00:42:36.990 --> 00:42:42.773 Tam Yunus rahmetullâhi aleyh'in o kelimelerle anlattığı durum. 00:42:42.882 --> 00:42:48.588 Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek. "Vurdu bana!" Sen vurmayacaksın. 00:42:49.941 --> 00:42:53.455 Dövene elsiz gerek, sövene dilsiz gerek. 00:42:54.610 --> 00:43:02.803 Yani karşılık vermiyor. Mükâfee, "karşılık" demek. Hıkd, "kin tutmak" demek. 00:43:03.606 --> 00:43:10.796 Ve bihî kâle's-Seriyyü: Min alâmeti'l-istidrâci'l-amâ an uyûbi'n-nefsi. 00:43:11.472 --> 00:43:20.373 Seriyy-i Sakatî kaddesallâhu sırrahû hazretlerinin aynı rivayetle, aynı kanaldan gelen bir sözü de şu: 00:43:21.163 --> 00:43:28.372 Min alâmeti'l-istidrâci. "İstidrac alâmetlerinden birisi de şudur:" 00:43:28.494 --> 00:43:35.328 el-Amâ an uyûbi'n-nefsi. "Nefsin ayıplarına karşı kör olmak, âmâ olmak." 00:43:35.545 --> 00:43:38.775 Yani nefsinin ayıplarını görmemek. 00:43:39.720 --> 00:43:48.521 Tabii bu sözü anlayabilmek için istidrac nedir, onu bilmek lazım. İstidrac diye bir kavram... 00:43:49.353 --> 00:43:55.801 İnsanın kendi ayıplarını görmemesi, nefsinin ayıplarını fark edememesi, 00:43:55.847 --> 00:44:02.979 görememesi istidrac alâmeti oluyor. İstidrac ne[dir]? Bu kelime Kur'ân-ı Kerîm'de geçen ve; 00:44:03.229 --> 00:44:11.410 Senestedricühüm min haysü lâ ya'lemûn. Ve ümlî lehüm inne keydî metîn. 00:44:11.457 --> 00:44:23.164 Allah sevmediği kulları istidrac ile farkına varmadıkları bir şekilde derece derece 00:44:23.929 --> 00:44:26.778 cezasına doğru götürüyor. 00:44:27.440 --> 00:44:33.354 Allah'ın cezasına müstehak olmuşlar; onları cezasına doğru derece derece [götürüyor.] 00:44:33.448 --> 00:44:36.594 Zaten istidrac kelimesi "derece" kökünden geliyor. 00:44:37.160 --> 00:44:46.626 Onların farkına varmadan derece derece onları istidraca tâbi tutuyor, 00:44:46.728 --> 00:44:49.279 sonra da başlarına felaket birden geliyor. 00:44:49.633 --> 00:44:55.488 İnsan mesela yangının şuradan geldiğini görse su sıkar veya 00:44:55.906 --> 00:45:00.628 arabanın üstüne doğru hızla geldiğini görse kendisini kenara atar, tedbir alır. 00:45:00.882 --> 00:45:07.760 Ama hiç öyle bir şey yokken, ortalık güllük gülistanken tepesine pattadak bir şey düşerse, 00:45:07.139 --> 00:45:09.139 kaçacak bir şey yok, anlamadan olur. 00:45:09.342 --> 00:45:15.669 İstidrac demek; bir kul Allah'ın sevgili kulu değil, günahkâr, âsi, mücrim, sevmediği, 00:45:15.740 --> 00:45:21.300 gazabına müstehak bir kul, cezayı, belayı bulacak ama 00:45:21.711 --> 00:45:28.372 cezanın, belanın alâmeti gözüne görünmediği için rahat, rehavet içinde, gevşek; 00:45:28.442 --> 00:45:37.150 pattadak Allah'ın cezası geliyor, balyoz gibi kafasına iniyor. Mesela Firavun hükümdardı. 00:45:38.103 --> 00:45:43.613 Mısır'ın saltanatının sahibiydi. Emrinde ordular vardı. 00:45:43.620 --> 00:45:51.638 Ama Musa aleyhisselâm'ın ikazlarını anlamadı, sözünü dinlemedi. 00:45:52.240 --> 00:45:56.700 Sonra elinden o mallar mülkler, o saltanat vesaire [alındı.] 00:45:56.289 --> 00:46:05.124 İnsan iyi günlerine, hoş hallerine aldanıp da 00:46:05.842 --> 00:46:13.279 "Benim hâlim iyi, sofram bereketli..." öyle sanıyor, "Sıhhatim yerinde..." diye 00:46:14.310 --> 00:46:21.987 mânevî durumunun fena olduğunu anlamama aptallığı içinde olursa, felaketin geldiğini görmezse... 00:46:22.880 --> 00:46:28.595 Allah göstermiyor tabii... Göstermiyor, ondan sonra birden pattadak felakete uğruyor, 00:46:28.759 --> 00:46:34.840 felakete birden mâruz kalıyor, hazırlık yapmıyor. İstidrac bu işte. 00:46:34.701 --> 00:46:45.166 Yani zâhirî hallerinde güzel gibi görünen birtakım şeylere aldanıyor, hatta bunu kerâmet sanıyor, 00:46:45.733 --> 00:46:54.860 iyi bir durum sanıyor. Halbuki aslında cezaya ansızın yakalanması için 00:46:54.433 --> 00:47:02.686 Allah'ın ona gafletten uyanmasın diye öyle bir rahatlık, rehavetlik, zenginlik, hoşluk hâli vermesi; 00:47:02.843 --> 00:47:09.327 gülüp oynayıp dururken belayı birden bulsun, hak ettiği cezaya uğrasın diye... 00:47:09.554 --> 00:47:13.156 İstidrac o halde bizim korkacağımız, sakınacağımız bir şeydir. 00:47:13.406 --> 00:47:19.191 "Aman böyle bir durum olmasın!" diye kendimize dikkat edip kendimize çekidüzen vermeliyiz. 00:47:19.455 --> 00:47:23.653 Ve her hâlimizi tekrar tekrar kontrol etmeliyiz. "Acaba bir hatam var mı? 00:47:23.805 --> 00:47:30.749 Evet, sağım, sâlimim, esenim; ama bu esenlik Allah'ın lütfundan mı, hayırdan mı, yoksa kahırdan mı? 00:47:30.331 --> 00:47:34.456 Fırtınadan önceki güneşlik hava gibi mi?" diye bunu anlamak lazım. 00:47:34.683 --> 00:47:37.206 Bunu bir fıkrayla belki biraz daha iyi anlatabilirim: 00:47:38.180 --> 00:47:44.971 Adamcağızın birisi bir hoca efendiye gelmiş, demiş ki; 00:47:45.720 --> 00:47:53.220 "Hocam, ben kendimden şüpheleniyorum. Her işim o kadar tıkırında ki, öyle rahat gidiyor ki... 00:47:53.365 --> 00:48:03.359 Evimde bereket, hânemde saadet, işimde kazanç bolluğu vs. vs... 00:48:03.687 --> 00:48:07.706 Bakıyorum, Allah'ın nice iyi kulları, sevgili kulları sıkıntılar içinde; 00:48:08.190 --> 00:48:12.266 ben ferah, fahur, zevk, sefa içinde... 00:48:13.759 --> 00:48:21.857 Benim bu hâlim nedir, acaba istidrac mı?" [diye] hoca efendiye sormuş. 00:48:22.239 --> 00:48:27.881 Hoca efendi demiş ki; "Evlâdım bir hafta sonra gel. 00:48:28.444 --> 00:48:41.563 Yalnız bu bir hafta içinde sokakta gezerken çörek -veya ekmek- ye." Bir hafta sonra gelmiş; 00:48:42.605 --> 00:48:48.266 "Ne oldu? Evde bereket azaldı mı?" "Ne azalması efendim, daha arttı! 00:48:48.641 --> 00:48:52.627 Her şey daha güzel, yerli yerinde, tıkırında, gayet güzel gidiyor." demiş. 00:48:53.213 --> 00:48:58.594 "Ben sana 'Dışarıda gezerken, yürürken ekmek ye, çörek ye.' demedim mi? 00:48:58.931 --> 00:49:02.511 Yapmadın mı onu?" "Yaptım." "Nasıl yaptın?" 00:49:02.896 --> 00:49:08.119 "Kimse görüp de imrenmesin diye bir torba içinde sakladım. 00:49:08.383 --> 00:49:12.954 Siz emrettiniz diye yedim ama kimseye göstermeyecek şekilde yedim. 00:49:13.315 --> 00:49:18.952 Kırık düşmesin diye şöyle bir bez aldım, onun üstünde ısırdım, yedim. 00:49:19.317 --> 00:49:25.823 Bütün bu sakınmama rağmen bir keresinde çöreğin parçası bir zıpladı, kayboldu, aradım aradım, 00:49:25.846 --> 00:49:30.223 'Şunun parçasını bulayım, ayak altında kalmasın...' diye; ama bulamadım. 00:49:30.317 --> 00:49:37.699 Kimse basmasın diye tahmin ettiğim yerin etrafını taşlarla çevirdim ki oraya kimse basmasın, 00:49:38.123 --> 00:49:44.635 içerisinde o ekmek veya gıda parçası hürmetsizliğe mâruz kalmasın. 00:49:44.940 --> 00:49:46.952 Kimse ayak basmasın diye böyle yaptım." 00:49:47.380 --> 00:49:52.610 "Tamam evlâdım, seninki istidrac filan değil; 00:49:52.920 --> 00:49:55.674 senin güzel huyundan dolayı Allah'ın sana ikramâtı." demiş. 00:49:55.908 --> 00:50:01.700 Yani istidrac, insanın hâli kötüyken böyle güzel birtakım hallere sahip olması. 00:50:01.425 --> 00:50:10.484 Kâfirlerin köşkleri var, yatları var, paraları var, otomobilleri var, özel uçakları var, 00:50:10.664 --> 00:50:19.390 Miami'de plajları var, Hawaii'de [vesaireleri] var... İyi ama kâfir; hiçbir kıymeti yok. 00:50:18.997 --> 00:50:22.956 Köşkleri var, malikâneleri var, konakları var; kıymeti yok. 00:50:22.997 --> 00:50:28.456 [İstidrac] evliyâullahın korktuğu bir şey olduğundan, yani farkına varmadan Allah derece derece 00:50:28.495 --> 00:50:32.520 cezaya yaklaştırıyor durumu olmasın diye onlar bunu bilirler ve 00:50:32.654 --> 00:50:35.760 bu tehlikeye karşı kendilerini korumaya çalışırlar. 00:50:36.357 --> 00:50:42.157 "İstidracın alâmetlerinden birisi, kişinin nefsinin ayıplarını görmemesi." [diyor.] 00:50:42.986 --> 00:50:45.770 Nefsinin ayıplarını göremiyor. Kibirli, farkında değil. 00:50:45.856 --> 00:50:50.540 Gururlu, farkında değil. Bu istidrac alâmetidir. 00:50:51.623 --> 00:50:57.517 Şeytan aleyhillâne herkesi bir başka türlü aldatır. Suyuna gider, öyle aldatır. 00:50:58.538 --> 00:51:07.419 Aldatmanın usûlü [farklı.] Doğrudan doğruya günah yaptıramazsa, 00:51:08.403 --> 00:51:16.641 şahıs ille sevabı yapıyorsa riyaya düşürmeye çalışır. Riyadan kurtarırsa kibre düşürmeye çalışır. 00:51:16.696 --> 00:51:26.818 Kibirden kurtulursa iptal ettirmeye çalışır. Binbir türlü hilesi vardır, o hilesini kullanır. 00:51:26.979 --> 00:51:31.997 Derviş, bakarsın güzel tesbihlerini çekiyor, hocasına bağlılığı güzel; 00:51:32.287 --> 00:51:39.369 ama kibri var, ucubu var, kendisi iyi bir şey olduğunu sanıyor, kendini beğeniyor, 00:51:39.871 --> 00:51:45.513 kendisini ötekilerden üstün sanıyor. O da bir hastalık. Şeytan onu oradan alır, aldatır. 00:51:45.990 --> 00:51:54.481 Kibre, ucuba, enaniyete düşürüp öyle aldatıyor. Demek ki onun da kusur olduğunu bilecek. 00:51:55.205 --> 00:52:00.503 Tesbih çekmemek bir kusur olduğu gibi enaniyet sahibi olmak da bir kusur, 00:52:00.777 --> 00:52:04.830 kibirli olmak da bir kusur, ucublu olmak da bir kusur. 00:52:04.230 --> 00:52:09.598 Mühim olan şeytanın aldatmasına gelmemektir, nefsinin ayıbını bilmektir. 00:52:09.729 --> 00:52:12.529 "Bende galiba biraz kibirlilik mi var ne? 00:52:12.636 --> 00:52:15.568 Yoksa ben biraz kendimi beğenmiş bir insan mı olmaya başladım, 00:52:15.646 --> 00:52:19.219 'Tesbih çektim, üç rüya gördüm...' diye... Dur bakalım, ne oluyorum?.." 00:52:19.581 --> 00:52:24.400 hemen ayıbını görecek. Kırmızı ışık yandığını kendisi derhal fark edecek. 00:52:24.000 --> 00:52:27.375 "Tamam, oldu bitti galiba bu iş..." Birisi öyle demiş: 00:52:27.622 --> 00:52:30.789 "Tamam ya, işte halvete de girdik çıktık, daha ne var yani?.." demiş. 00:52:30.956 --> 00:52:34.582 "Tamam" dediğin zaman senin hiçbir şeyin olmadığı anlaşılır. 00:52:34.896 --> 00:52:38.711 Evet, bir tane daha okuyalım, bitirelim. 00:52:39.420 --> 00:52:46.709 54. sayfanın 29. paragrafındayız.Ve bihî kâle's-Seriyyü: 00:52:46.862 --> 00:52:55.395 Hayru'r-rızki mâ selime min hamsetin: mine'l-âsâmi fi'l-iktisâbi ve'l-mezelleti ve'l-hudûi fi's-suâli 00:52:55.785 --> 00:53:03.191 ve'l-ğışşi fi's-sınâati ve esmâni âleti'l-meâsî ve muâmeleti'z-zalemeti. 00:53:04.697 --> 00:53:10.476 Buraya umumiyetle tabii Kapalıçarşı'dan, şuradan buradan tüccar kardeşlerimiz de geliyorlar. 00:53:10.724 --> 00:53:16.149 İçimizde ticaretle uğraşan, esnaf olan kimseler de var. Herkes bir rızık kazanıyor. 00:53:16.267 --> 00:53:23.226 Bu, Seriyy-i Sakatî hazretlerinin rızkın helal kazanılması, helal olmasıyla ilgili bir tavsiyesi... 00:53:24.430 --> 00:53:27.108 Her şey helal rızıkla başlar. 00:53:27.257 --> 00:53:32.318 Onun için, evliyâullah, mutasavvıflar rızkın helal olmasına da çok dikkat etmişlerdir. 00:53:32.349 --> 00:53:39.900 Ağza haram lokma girdi mi dervişlikte kusurlar başlar, ibadette gevşeklik başlar, kafada bozukluk başlar. 00:53:39.570 --> 00:53:42.570 Zehir girdi içeriye de ondan. Zehirleniyor. 00:53:42.611 --> 00:53:46.947 Onun için, en önemli şey helal lokmadır, rızkın helalinden kazanılmasıdır. 00:53:47.334 --> 00:53:53.961 Ona da çok önem vermişlerdir. Kendi elleriyle kazanmışlardır; eskicilik yapmıştır, çobanlık yapmıştır... 00:53:54.101 --> 00:54:02.660 Şeybân-ı Râi, Eskici Baba, Ekmekçi Baba, Hamal Dede... Etrafta görüyorsunuz. Neden? 00:54:03.165 --> 00:54:09.364 Kendi emeğiyle kazandı; başkasına yük olmamak için, helal olması için. Diyor ki; 00:54:09.403 --> 00:54:16.770 Hayru'r-rızki mâ selime min hamsetin. "En hayırlı rızk, şu beş âfetten sâlim olan rızıktır." 00:54:16.848 --> 00:54:25.193 "Beş tane tehlikeden sâlim ise, bu beş tehlikeye bulaşmamış ise o zaman o rızık en hayırlı rızıktır." 00:54:25.668 --> 00:54:29.368 Bunları öğrenmek iyi olur. Okuyalım şimdi, anlatalım. 00:54:30.165 --> 00:54:32.868 Mine'l-âsâmi fi'l-iktisâbi. 00:54:33.735 --> 00:54:40.373 "Rızkın kesbedilmesinde, kazanılmasında günah yoluyla mı kazanılmış, bu önemli." 00:54:40.744 --> 00:54:44.837 Mesela ticarette faizden mi para kazanmış? 00:54:45.286 --> 00:54:51.831 Veyahut yalan yere yeminle mi kazanmış? Veya eksik tartarak mı kazanmış? 00:54:52.784 --> 00:55:01.930 Mesela bunların hepsi çok net olarak günah; tartıyı eksik yapmak, hak etmediği parayı almak vesaire... 00:55:03.403 --> 00:55:09.820 Bu olmayacak. Kazancın kazanılması günahsız olacak, 00:55:09.321 --> 00:55:14.398 yani şeriatin günah saymadığı bir yoldan kazanılmış olacak. Bu bir. 00:55:15.200 --> 00:55:25.813 Ve'l-mezelleti ve'l-hudûi fi's-suâli. "İstemek ve boyun eğip zillet çekmek durumunda olmayacak." 00:55:26.201 --> 00:55:31.309 "İsteyerek böyle kendisini hor zelil duruma düşürmek de olmayacak." 00:55:31.910 --> 00:55:39.244 Çünkü Efendimiz istemeyi yasaklamış. İstemeyi yani dilenmeyi istememiş. 00:55:39.845 --> 00:55:48.641 Hatta dilenen bir kimseye; "İp al, odun taşı, sat, öyle kazan." diye söylemiş. 00:55:49.512 --> 00:55:58.300 Dilenerek, kendisini hor zelil duruma düşürerek kazanmak iyi olmadığından kazanç yolu helal yol olacak, 00:55:58.364 --> 00:56:03.683 istemek dilenmek yoluyla olmayacak, bundan sâlim olacak. 00:56:03.800 --> 00:56:06.267 Üçüncüsü; ve'l-ğışşi fi's-sınâati. 00:56:06.658 --> 00:56:17.127 "Yaptığı iş bir sanat, bir meslekse onu yapışta bir hilesi olmayacak. Hileli mal olmayacak." 00:56:17.660 --> 00:56:24.663 Mesela "süper benzin" diye içine ucuz bir şey koyuyor, adam pompada satıyor. 00:56:24.788 --> 00:56:28.572 "Süper benzin" diye alıyorsun, araban biraz ileride gidiyor, başlıyor sallanmaya... 00:56:28.885 --> 00:56:37.238 Ne yaptı? Karıştırdı. Bir tanker şu ucuzdan bunun içine koyduğu zaman 00:56:37.725 --> 00:56:44.568 o kadar benzini sattığında şu kadar kâr etti. [Sen de] "Arabam rahat etsin." diye gidiyorsun, 00:56:44.624 --> 00:56:49.169 süper benzin diye alıyorsun; onun parası şu kadar, bunun parası bu kadar; 00:56:49.450 --> 00:56:58.800 hem motoruna zarar veriyor, hem ucuz [benzini] sana pahalı satmış oluyor. İşte hile... 00:56:58.441 --> 00:57:03.559 Veyahut "tereyağ" diye satıyor, içinden patates püresi çıkıyor. 00:57:05.670 --> 00:57:17.400 Veyahut "tam yağlı yoğurt" diye satıyor, yağı alınmış oluyor. Süt satıyor, içine su katılmış oluyor. 00:57:17.636 --> 00:57:23.425 Böyle bir şey olmayacak. Yani yapılışında, imâlinde hile olmayacak. 00:57:24.635 --> 00:57:30.247 İstenmesi, dilenmek yoluyla olmayacak. Haram bir kapıdan gelme durumu olmayacak, üç. 00:57:30.928 --> 00:57:40.210 Ve esmâni âleti'l-meâsî. "Günah âletlerinin kullanılmasıyla elde edilmiş olmayacak." 00:57:40.836 --> 00:57:44.930 Günah âleti, mesela çalgı... Adam çalgıdan para kazanıyor. 00:57:44.506 --> 00:57:47.650 'Dım dım' çalıyor, ondan sonra şu kadar para alıyor. 00:57:48.880 --> 00:57:53.452 Günah âletinin kullanılmasıyla para kazanmış oldu. Böyle olmayacak. 00:57:54.160 --> 00:58:02.714 Ve muâmeleti'z-zalemeti. "Ve zalimlerle beraber bu işi yapmaktan kazanılmış olmayacak." 00:58:03.686 --> 00:58:07.286 "Zalimlerle beraberlikten kazanma olmayacak." 00:58:07.664 --> 00:58:13.191 Zalimlerle muamele, iş birliği, ortaklıkla kazanılmış olmayacak. 00:58:13.569 --> 00:58:16.738 Günah âletlerinin kullanılmasından kazanılmış olmayacak. 00:58:17.125 --> 00:58:24.881 Yaptığı imalâta hile katarak yapılmış olmayacak. Dilenerek alınmış olmayacak. 00:58:25.146 --> 00:58:32.858 Kazanılmasında günah yolları kullanılmamış olacak. 00:58:33.318 --> 00:58:40.453 Mesela yalan yere yemin etmek, gadir gibi, gasb gibi [yollarla] olmayacak. 00:58:41.180 --> 00:58:50.907 Köroğlu zenginleri soyarmış, fakirlere verirmiş. Sana ne ya? Ondan hayır olur mu? 00:58:50.962 --> 00:58:55.707 Haramdan hayır olur mu? Zengini soyarmış, fakire verirmiş. Öyle hayır olur mu? Olmaz. 00:58:57.449 --> 00:58:59.623 Helalden kazanıldıysa olur. 00:59:00.789 --> 00:59:07.789 Eğer malı meşru ise zenginin malını alıyor, oradan bir zulüm kazanıyor, 00:59:07.872 --> 00:59:09.664 öteki taraftan da bir kâr etmiyor. 00:59:09.706 --> 00:59:15.540 Allahu Teâlâ hazretleri her işimizi güzel eylesin. Kazancımızı da helal eylesin.