WEBVTT
00:00:00.000 --> 00:00:03.000
Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretleri diyor ki;
00:00:03.000 --> 00:00:08.000
Semi'tü Ahmede'bne Muhammede'bne Ya'kûbe'l-Hereviyye.
00:00:08.000 --> 00:00:13.000
"Heratlı Ahmet b. Muhammed b. Yakup'tan işittim." diyor.
00:00:14.000 --> 00:00:18.000
Bi-Kirmîsîne, "Kirmisin şehrinde."
00:00:18.000 --> 00:00:27.000
Kirmisin, Cibal mıntıkasının büyük beldelerinden biridir, Farsça aslı "Kirmanşahan" idi,
00:00:27.000 --> 00:00:38.000
Arapça'sı Kirmisin oldu, Âmit ile arasında üç fersah mesafe olan bir yer; orada duymuş.
00:00:39.000 --> 00:00:44.000
Yekûlü semi'tü Ahmede'bnü Atâ. "O da Ahmed b. Atâ'dan işittiğini söylüyor."
00:00:44.000 --> 00:00:48.000
Yekûlü haddesenâ Umeru'bnü Muhalled.
00:00:48.000 --> 00:00:53.000
"O da 'Ahmed b. Muhammed bize tahdis eyledi, söyledi.' diyor."
00:00:53.000 --> 00:00:58.000
Kâle, kâle'bnü Ebi'l-Verd. "O da diyor ki 'Bana da Ebu'l-Verd söyledi.'"
00:00:58.000 --> 00:01:03.000
Kâle Ma'rûfuni'l-Kerhiyyü.
00:01:03.000 --> 00:01:08.000
Hayatını, terceme-i hâlini, sözlerini okumakta olduğumuz evliyâullahın büyüklerinden,
00:01:09.000 --> 00:01:15.000
duası makbul, türbesinin toprağı şifa olduğu kitapta yazılı olan mübarek zât
00:01:16.000 --> 00:01:21.000
Mârûf-i Kerhi hazretleri -Allah şefaatlerine erdirsin- buyurmuş ki;
00:01:21.000 --> 00:01:27.000
Alâmetü makti'llâhi'l-abde en terâhü müşteğılen bi-mâ lâ ya'nîhi min-emri nefsihî.
00:01:28.000 --> 00:01:41.000
"Allah'ın bir kula kızdığının, gazap ettiğinin alâmeti; senin o kulu boş, faydasız,
00:01:42.000 --> 00:01:48.000
kendi nefsinin keyfi istikametinde bir işle meşgul olarak görmendir."
00:01:48.000 --> 00:01:56.000
"Bir adam kendi nefsinin işi peşinde ise; arzusu, hevesi, hevâsı peşindeyse
00:01:57.000 --> 00:02:03.000
ve işe yaramayan işler yapmaktaysa bu adam Allah'ın gazabına,
00:02:03.000 --> 00:02:07.000
kızgınlığına maruz olmuş bir insan ki öyle yaşıyor.
00:02:07.000 --> 00:02:12.000
Allah sevseydi onu kendisine kullukta istihdam ederdi." demek istiyor.
00:02:12.000 --> 00:02:19.000
Madem ki nefsinin hevâsı peşinde koşuyor, madem ki işe yaramaz işler yapıyor;
00:02:19.000 --> 00:02:26.000
ister libası, ister makamı, ister köşkü, evi barkı, arabası,
00:02:26.000 --> 00:02:34.000
isterse dış görünüşü, etrafındaki insanların ona itibarı çok olsun. Bunların hiç kıymeti yok.
00:02:34.000 --> 00:02:42.000
Allah o kuluna kızıyor ki nefsinin hevası peşinde ve işe yaramaz şeylerle ömrünü zayi ediyor.
00:02:42.000 --> 00:02:43.000
Allah bizi korusun.
00:02:43.000 --> 00:02:50.000
Allah bizi işe yarayan, hayırlı, faydalı, sevaplı, ecirli işlerle meşgul eylesin;
00:02:50.000 --> 00:02:55.000
nefsin oyuncağı, hizmetçisi, maskarası, kulu etmesin.
00:02:56.000 --> 00:03:04.000
İmam Gazzâlî cennet mekanın bir sözü hatırımda hep canlı durur, diyor ki:
00:03:04.000 --> 00:03:16.000
"İnsanlar bazı ilkel kabilelerin puta tapmasını ayıplarlar: 'Ya ne kadar kafasızlık!
00:03:16.000 --> 00:03:22.000
Kendilerinin yaptıkları, oydukları, yonttukları putlara tapıyorlar,
00:03:23.000 --> 00:03:28.000
az önce bir taştı, heykel yaptılar, tapıyorlar. Az önce bir ağaçtı,
00:03:28.000 --> 00:03:32.000
bir sanatkâr bunu bir heykel haline getirdi, karşısına geçtiler, tapıyorlar.' derler.
00:03:33.000 --> 00:03:38.000
İnsanlar ilkel insanların putlara tapışını ayıplarlar.
00:03:38.000 --> 00:03:46.000
Halbuki gözlerinden perdeler kaldırılsa basiretleriyle görseler ki
00:03:47.000 --> 00:03:52.000
insanların çoğu kendi nefsinin putuna tapıyor;
00:03:52.000 --> 00:03:56.000
kendi nefsine kul, kendi nefsini put edinmiş, kendi nefsine tapıyor."
00:03:57.000 --> 00:03:59.000
Nasıl tapıyor?
Karşında el pençe divan durmuş;
00:03:59.000 --> 00:04:04.000
"Emret nefsim, ne emredersen yapmaya hazırım, sana itaatteyim, senin kulunum,
00:04:04.000 --> 00:04:09.000
senin emrindeyim, senin buyruğundayım!" diyor, nefsin peşinde gidiyor.
00:04:10.000 --> 00:04:16.000
Demek ki bu gibi durumlar Allah'ın kızmasının, gazabının alâmetidir
00:04:18.000 --> 00:04:23.000
ki insan sevabı olmayan, âhirete faydası olmayan bir işle meşgul oluyor.
00:04:23.000 --> 00:04:35.000
Kâle ve kâle Ma'rûfün. Yine aynı yolla Mârûf-i Kerhî hazretlerinin sözünü naklediyor:
00:04:35.000 --> 00:04:43.000
Talebü'l-cenneti bi-lâ amelin zenbün mine'z-zünûbi ve'ntizârü'ş-şefâati bi-lâ sebebin
00:04:44.000 --> 00:04:53.000
nev'un mine'l-ğurûri ve'rticâü rahmeti men lâ yütâu cehlün ve humkun.
00:04:56.000 --> 00:04:59.000
Bak ne söylüyor Mârûf el-Kerhî hazretleri?
00:05:00.000 --> 00:05:04.000
Talebü'l-cenneti bi-lâ amelin zenbün mine'z-zünûbi.
00:05:05.000 --> 00:05:14.000
"İbadet etmeden, cennete götürecek a'mâl-i sâliha işlemeden cenneti talep etmek,
00:05:14.000 --> 00:05:17.000
istemek günahlardan bir günahtır."
00:05:19.000 --> 00:05:25.000
Cenneti istemek lafla olmaz, cennete götürecek işleri,
00:05:25.000 --> 00:05:28.000
a'mâl-i sâlihayı, ibadet ve taati yapmakla olur.
00:05:29.000 --> 00:05:36.000
"A'mâl-i sâliha olmadan cenneti istemek, günahlardan bir günahtır." diyor.
00:05:36.000 --> 00:05:38.000
Ve'ntizârü'ş-şefâati bi-lâ sebebin.
00:05:38.000 --> 00:05:46.000
"Ve ortada şefaate sebep olacak bir durum yokken Resûlullah'ın şefaatini beklemek."
00:05:46.000 --> 00:05:53.000
Nev'un mine'l-gurûri. "Bir çeşit aldanmadır."
00:05:53.000 --> 00:05:59.000
"Allah'ın cennetini istiyorsan cennete layık a'mâl-i sâliha işle.
00:05:59.000 --> 00:06:06.000
Resûlullah'ın şefaatini istiyorsan Resûlullah'ın sana şefaat etmesine sebep olacak
00:06:06.000 --> 00:06:11.000
bir zihniyet ve tavrı takın. Takınmadan şefaati istemek aldanmanın bir çeşididir.
00:06:12.000 --> 00:06:18.000
Amel etmeden, a'mâl-i sâliha işlemeden cenneti istemek günahlardan bir günahtır."
00:06:20.000 --> 00:06:23.000
Ve'rticâü rahmeti men lâ yütâu.
00:06:27.000 --> 00:06:43.000
"Kendisine itaat olunmayandan rahmet ve acıma ummak, beklemek."
00:06:44.000 --> 00:06:48.000
Cehlun. "Cahilliktir."
Ve humkun. "Ve ahmaklıktır."
00:06:50.000 --> 00:06:55.000
İnsana kim rahmet edecek, kim acıyacak?
Allah!
00:06:56.000 --> 00:07:02.000
Allah'a itaat etmiyor, itaat edilmeyenin rahmetini ummak cahillik ve ahmaklıktır.
00:07:04.000 --> 00:07:05.000
Dünyada da öyledir.
00:07:05.000 --> 00:07:12.000
Sen adamın hizmetinde olmazsan sözünü dinlemezsen o senin için bir şey yapar mı?
00:07:12.000 --> 00:07:17.000
Dersi çalışmazsan olur mu? Söz dinlemezsen olur mu?
00:07:19.000 --> 00:07:23.000
Hizmetçi efendisinin sözünü dinlemiyor, maaşını arttırmasını istiyor, mümkün mü?
00:07:23.000 --> 00:07:27.000
Talebe ders çalışmıyor, okula devam etmiyor;
00:07:27.000 --> 00:07:32.000
"On alacağım, yıldızlı pekiyi alacağım, sınıfı geçeceğim." diye not bekliyor, olur mu?
Olmaz.
00:07:32.000 --> 00:07:39.000
İtaat olunmayanın rahmetini beklemek cahillik ve ahmaklıktır.
00:07:39.000 --> 00:07:44.000
Ne olacak?
İtaat olacak, kul Rabbine mûtî olacak.
00:07:45.000 --> 00:07:48.000
İtaat ne ile olur?
Emirlerini bilmekle olur.
00:07:48.000 --> 00:07:51.000
Allah sana neyi emretti?
00:07:51.000 --> 00:07:56.000
"Şunu şunu emretti; şu işleri onun için yapıyorum." diye sıralayabileceksin.
00:07:56.000 --> 00:08:01.000
"Şunları şunları 'yapma' diye emretti, onları da onun için yapmıyorum." diyebileceksin.
00:08:01.000 --> 00:08:05.000
İlim lazım, Allah'ın emrettiği şeyleri bilmek lazım.
00:08:05.000 --> 00:08:13.000
Kur'an'ı bilmek lazım, Resûlü'nün bize bildirdiği sünnet-i seniyyeyi bilmek lazım.
00:08:13.000 --> 00:08:17.000
İnsanın oturup kalkıp dinî bilgisini kuvvetlendirmesi lazım.
00:08:17.000 --> 00:08:21.000
Cahillikle doğru düzgün bir dindarlık yapılamaz.
00:08:22.000 --> 00:08:24.000
Peki ümmî evliyâ olan nasıl oluyor?
00:08:25.000 --> 00:08:31.000
Allah onların gözlerini gönüllerini açıyor, onları alim ediyor da ondan sevgili kulu yapıyor;
00:08:31.000 --> 00:08:36.000
yoksa bu cahillikle olmaz.
Bu söze çok önem verelim:
00:08:37.000 --> 00:08:43.000
"A'mâl-i sâliha işlemeden cenneti istemek, günahlardan bir günahtır."
00:08:43.000 --> 00:08:48.000
Yanlış bir iştir, hatalı bir tutumdur; böyle bir durumda olmak günahtır.
00:08:50.000 --> 00:08:57.000
"Esbâbına tevessül etmeden Resûlullah'tan şefaat beklemek de bir çeşit aldanmadır."
00:08:57.000 --> 00:09:03.000
Çünkü Resûlullah'ın şefaat etmesi için senin de onun şefaat edeceği duruma dönmen,
00:09:03.000 --> 00:09:05.000
ona göre bir tavır takınman lazım.
00:09:05.000 --> 00:09:13.000
"İtaat edilmeyen Allah'ın sana rahmet etmesini ummak da cahilliktir, ahmaklıktır."
00:09:13.000 --> 00:09:15.000
Çünkü O, "İtaat etmedin." diye seni cezalandıracak,
00:09:16.000 --> 00:09:19.000
cehenneme atacak, yakacak, sen hâlâ rahmet bekliyorsun.
00:09:19.000 --> 00:09:23.000
İtaat edeceksin, yapmaya çalışacaksın, yolunca yürümeye çalışacaksın,
00:09:23.000 --> 00:09:30.000
o zaman rahmetine müstahak olursun, mazhar olursun, lütfuna erersin.
00:09:30.000 --> 00:09:36.000
Ve kâle Ebû Süleymân ed-Dârânî. "Ebû Süleyman ed-Dârânî dedi ki:"
00:09:36.000 --> 00:09:44.000
Seeltü Ma'rûfani'l-Kerhiyye ani't-tâi'îne li'llâhi teâlâ bi-eyyi şey'in kaderû ale't-tâati?
00:09:44.000 --> 00:09:46.000
Kâle bi-ihrâci'd-dünyâ min kulûbihim
00:09:47.000 --> 00:09:53.000
ve lev kâne minhâ şey'ün fî kulûbihim mâ sahhat lehüm secdetün.
00:09:53.000 --> 00:09:57.000
Seeltü Ma'rûfani'l-Kerhiyye. Ebû Süleyman ed-Dârânî "Mârûf-i Kerhî'ye sordum." diyor.
00:09:57.000 --> 00:10:02.000
Ani't-tâi'îne li'llâhi teâlâ. "Allah'a mutî kulları sordum."
00:10:03.000 --> 00:10:08.000
Bi-eyyi şey'in kaderû ale't-tâati. "Allah'a mûtî olmaya nasıl muktedir oldular?"
00:10:08.000 --> 00:10:11.000
"'Ne yaptılar da Allah'a mûtî kul olabildiler?
00:10:12.000 --> 00:10:15.000
Ne sayesinde Allah'a mûtî kul olabildiler? O kadar insan istiyor ama mûtî olamıyor,
00:10:15.000 --> 00:10:23.000
günahlara dalıyor, hatalar işliyor; akşam pişman olacak işler yapıyor
00:10:25.000 --> 00:10:28.000
veya sabah pişman olacak işler yapıyor.
00:10:28.000 --> 00:10:35.000
Nasıl oldu da böyle Allah'a itaat etmeye muktedir olabildiler, güç yetirebildiler?
00:10:36.000 --> 00:10:42.000
Allah'a mûtî olan bu kullar ne ile bu dereceye erdiler?' diye sordum diyor Ebû Süleyman ed-Dârânî.
00:10:42.000 --> 00:10:47.000
Mârûf-i Kerhî dedi ki:"
Bi-ihrâci'd-dünyâ min kulûbihim.
00:10:47.000 --> 00:10:52.000
"Gönüllerinden dünyanın fikrini, sevgisini çıkarmakla yaptılar."
00:10:54.000 --> 00:11:01.000
Ve lev kâne minhâ şey'in fî kulûbihim. "Eğer gönüllerinde dünyadan az bir şey olsaydı."
00:11:01.000 --> 00:11:03.000
Mâ sahhat lehüm secdetün.
00:11:03.000 --> 00:11:09.000
"Onların secdeleri bile sahih secde olmazdı; bir secdeleri bile tam makbul bir secde olmazdı."
00:11:10.000 --> 00:11:17.000
"Gönüllerinden dünyayı, dünya sevgisini çıkardılar da Allah'a mûtî kul oldular."
00:11:18.000 --> 00:11:24.000
Dünyanın ne olduğunu her derste lafı geldikçe, sırası geldikçe söylüyoruz:
00:11:25.000 --> 00:11:31.000
Dünya, "yer küresi" demek değildir. Dünya, "içinde yaşadığımız hayat" demektir.
00:11:33.000 --> 00:11:37.000
Bu hayat, gaye değildir, âhiret esastır.
00:11:37.000 --> 00:11:43.000
Biz bu dünyada, bu hayatta bir müddet yaşadıktan sonra asıl yerimiz olan âhirete göçeceğiz;
00:11:43.000 --> 00:11:48.000
asıl oraya hazırlanmamız lazım. Kim bu dünyayı mamur etmeye,
00:11:48.000 --> 00:11:54.000
bu dünyada gününü gün etmeye çalışır da âhirete çalışmazsa hata etmiş olur.
00:11:55.000 --> 00:12:00.000
Onun için;
Hubbü'd-dünyâ re'sü külli hatîetin. "Bütün hataların başı dünya sevgisidir." denmiştir.
00:12:01.000 --> 00:12:04.000
Diyor ki;
"Allah'a mûtî olan kullar nasıl itaat edebildiler?
00:12:05.000 --> 00:12:09.000
"Gönüllerinden şu hayatın sevgisini çıkarmakla."
00:12:09.000 --> 00:12:12.000
Biz şu içinde yaşadığımız hayatta neyi severiz?
00:12:13.000 --> 00:12:18.000
Ev severiz, bağ severiz, çayır severiz, çimen severiz, dere severiz;
00:12:18.000 --> 00:12:24.000
deniz kenarı, yalı, gül, bülbül, sümbül, baklava, börek, çörek…
00:12:25.000 --> 00:12:28.000
İnsan dünyada birçok şeyi seviyor. Birçok insan bu hayatı içinde,
00:12:28.000 --> 00:12:37.000
bu dünyadaki kendi yaşamıyla ilgili küçük bir gaye peşinde koşuyor:
00:12:37.000 --> 00:12:41.000
"Bir ev sahibi olabileyim, bir emekli maaşına nail olabileyim,
00:12:42.000 --> 00:12:50.000
bir otomobilim olsa başka bir şey istemem..."
Hep bu dünya ile ilgili hevesler ve arzular var.
00:12:50.000 --> 00:12:54.000
Bu hayatla ilgili arzular var.
00:12:54.000 --> 00:13:01.000
Halbuki asıl iman insana âhireti düşünmeyi, âhirete hazırlanmayı,
00:13:01.000 --> 00:13:04.000
cenneti kazanmayı, Allah rızasını kazanmayı emrediyordu.
00:13:05.000 --> 00:13:09.000
O zaman insanın bu dünyadaki muvakkat gayeleri peşinde koşması,
00:13:09.000 --> 00:13:12.000
âhirete karşı vazifelerini ihmal ettiriyor.
00:13:13.000 --> 00:13:19.000
Dükkânını, işini bozmak istemiyor, memuriyetinden atılmak istemiyor,
00:13:19.000 --> 00:13:26.000
parasız kalmak istemiyor, zahmete girmek istemiyor, hapse düşmek istemiyor, ölmek istemiyor;
00:13:26.000 --> 00:13:30.000
yaşamak istiyor, keyfine bakmak istiyor, "keyfim bozulmasın" istiyor.
00:13:30.000 --> 00:13:36.000
Keyfi bozuldu mu yüzü asılıyor, canı sıkılıyor, doğru bir söz de söylesen kızıyor.
00:13:36.000 --> 00:13:40.000
İnsanların genel durumu umumiyetle böyle.
00:13:40.000 --> 00:13:46.000
İşte bunlar kalpten çıkacak. İnsan âhireti düşünecek, cenneti kazanmayı düşünecek,
00:13:46.000 --> 00:13:52.000
Allah'ın rızasını kazanmayı düşünecek, Allah'ın sevdiği kulu olmayı, o sevgiyi elde etmeyi düşünecek.
00:13:52.000 --> 00:13:56.000
O zaman işler değişir, o zaman bu dünyanın şusuna busuna bakmaz.
00:13:57.000 --> 00:14:03.000
Onları elinin tersiyle iter, dünyaya da rağbeti kalmaz, zühd sahibi olur.
00:14:03.000 --> 00:14:08.000
Dünyaya aldırmayan bir insan haline gelir. Bu makbul bir şey, Allah'ın sevdiği bir şey.
00:14:08.000 --> 00:14:11.000
Çünkü Allah, asıl âhirete hazırlanmayı emrediyor.
00:14:12.000 --> 00:14:19.000
Allah'ın sevap verdiği işlerin çoğu nefse tatsız gelen, bugünkü insanların hoşlanmadığı şeylerdir.
00:14:20.000 --> 00:14:23.000
Ve asâ en tekrehû şey'en ve hüve hayrun leküm.
00:14:23.000 --> 00:14:27.000
"Siz sevmezsiniz ama sevmediğiniz o şey sizin için hayırlıdır;
00:14:28.000 --> 00:14:34.000
bir şeyi çok istersiniz, seversiniz ama aslında o şey sizin için şerlidir, hayırsızdır, faydasızdır."
00:14:34.000 --> 00:14:39.000
İnsanoğlu bunu anlayamadığı için basiret gözüyle bakamadığı için bu dünyayı hedef alıyor.
00:14:39.000 --> 00:14:46.000
Hele kâfirse "Âhiret falan ne gerek?" diyor, hem de aleyhte konuşuyor.
00:14:46.000 --> 00:14:50.000
Haram filan olduğu zaman "Sen yemiyorsan ver ben yiyeyim." diyor.
00:14:51.000 --> 00:14:55.000
Veyahut sen bir haramı işlememek istediğin zaman; "Yap, günahı bana." diyor.
00:14:55.000 --> 00:15:03.000
Korkmuyor, âhireti düşünmüyor. Ne günahtan, ne cezadan korkuyor. Tam bu hayatın adamı, dünya ehli!
00:15:04.000 --> 00:15:08.000
Kâfirler dünya ehlidir, mü'minler âhiret ehlidir.
00:15:08.000 --> 00:15:14.000
Onlar âhireti düşünürler ama bu zamanın mü'minleri de kâfirlerin huyları kendisine bulaştığı için
00:15:15.000 --> 00:15:16.000
kafaları bozulmuştur.
00:15:16.000 --> 00:15:22.000
Şimdi bize asıl mü''minlerin halleri anlatıldığı zaman kafamıza zor giriyor, biraz da garipsiyoruz.
00:15:22.000 --> 00:15:26.000
"Bu ne biçim Müslümanlık!" diye birçoklarının içinden itiraz geliyor.
00:15:26.000 --> 00:15:30.000
"Ya böyle de olur mu? Bu dünyaya gelmişiz;
00:15:30.000 --> 00:15:35.000
azıcık da keyif, zevk, eğlence olmasa olur mu?" gibi şeyler.
00:15:35.000 --> 00:15:41.000
İşte diyor ki:
"Dünyayı gönüllerinden çıkardıkları için Allah'a mutî kul olabildiler,
00:15:41.000 --> 00:15:46.000
eğer gönüllerinde dünyadan, dünya sevgisinden birazcık bir şey olsaydı
00:15:46.000 --> 00:15:51.000
bir secdeleri bile tam secde olmazdı."
00:15:51.000 --> 00:16:00.000
Bir insan düşünelim ki rüyasında ona cenneti göstermişler, karşısına huriler çıkmış:
00:16:00.000 --> 00:16:03.000
"Hadi biz seni bekliyoruz nerdesin?" demişler.
00:16:04.000 --> 00:16:08.000
Evliyâullahtan duyduğumuz böyle hikayeler var.
00:16:09.000 --> 00:16:12.000
Adamın bu dünyada yemek yemeye tadı kalmıyor.
00:16:13.000 --> 00:16:18.000
"Ben bir an evvel ölsem de öbür tarafa gitsem şu bizim köşklere kavuşsam." diye düşünüyor.
00:16:18.000 --> 00:16:21.000
O zaman gözü bu tarafı hiç görmüyor; mü'min böyle işte.
00:16:21.000 --> 00:16:27.000
Bu dünyanın mevkiini verirler, mü'min istemez,
"Padişah yapalım seni."
"İstemem!"
00:16:27.000 --> 00:16:30.000
"Para verelim."
"Sizin olsun!"
"Köşk verelim."
"Gerekmez!"
00:16:31.000 --> 00:16:37.000
Vali yapıyorlar, konağa oturmuyor sahabe-i kirâm. Normal elbise giymiyor.
00:16:38.000 --> 00:16:42.000
Parası var, karnını doyurunca tıka basa doldurmuyor.
00:16:43.000 --> 00:16:48.000
Neden?
"Aç durması iyidir, tevazu iyidir, gösteriş kötüdür." diye.
00:16:50.000 --> 00:16:54.000
Onların halleri böyleydi; bizim de dünyayı gönlümüzden çıkarmamız lazım.
00:16:55.000 --> 00:17:01.000
Dünya gönülden çıktı mı o zaman insan âhiret için her şeyi yapar.
00:17:02.000 --> 00:17:07.000
Şu tatlı sıcak paraları Allah yolunda rahatlıkla verir,
00:17:07.000 --> 00:17:12.000
tatlı canını verir, zahmete girer, ter döker vesaire...
00:17:12.000 --> 00:17:18.000
Âhiret geldiği zaman, aklına yerleştiği zaman, dünya gözünden çıktığı zaman olur bu.
00:17:19.000 --> 00:17:22.000
Doğru söylüyor; doğru söylediğini sezinliyoruz.
00:17:23.000 --> 00:17:26.000
"Onlar Allah'a nasıl mûtî kul olabildiler?"
00:17:26.000 --> 00:17:29.000
"Gönüllerinden dünya sevgisini iyice çıkardıkları zaman.
00:17:29.000 --> 00:17:33.000
Çıkarmasalar secdeleri bile tam bir secde olmazdı." dedi.
00:17:33.000 --> 00:17:37.000
Soran Ebû Süleyman ed-Dârânî idi. Burada soranın kim olduğu söylenmiyor.
00:17:37.000 --> 00:17:43.000
Aynı rivayet zinciri ile olduğuna göre belki yukarıdaki sorunun devamıdır. Bu konu da benziyor.
00:17:43.000 --> 00:17:47.000
Bi-men tuhracü'd-dünyâ mine'l-kalb.
00:17:47.000 --> 00:17:53.000
"Peki, tamam onlar Allah'a mûtî kul olmayı dünyayı gönüllerinden çıkarmakla başarmışlar
00:17:53.000 --> 00:18:01.000
ama dünya kalpten nasıl çıkarılır, gönülden nasıl atılır, def edilir?
00:18:01.000 --> 00:18:07.000
'Çık defol, gözüme görünme!' diye nasıl diyeceğiz de dünya sevgisi olmayacak?"
00:18:08.000 --> 00:18:17.000
Kâle bi-safâi'l-vüddi. "Bu, sevginin safiyetiyle olur."
"Allah'ı seviyor musun?"
"Seviyorum."
00:18:17.000 --> 00:18:22.000
"Hakikaten mi, gerçekten mi, samimi gerçek bir sevgi mi?"
00:18:22.000 --> 00:18:25.000
Samimi bir sevgi oldu mu o zaman kalpten çıkar.
00:18:25.000 --> 00:18:32.000
Ve hüsni'l-muâmele. "Ve Allah'a karşı edebini takınıp kulluk muamelesi güzel olunca olur."
00:18:33.000 --> 00:18:38.000
"Sevgi samimi, muamele hakiki olduğu zaman olur."
00:18:38.000 --> 00:18:44.000
Gönülde Allah sevgisi tam oldu mu, yaptığı işler de samimi işler oldu mu
00:18:44.000 --> 00:18:46.000
o zaman gönülden dünya sevgisi çıkar.
00:18:46.000 --> 00:18:55.000
Dünya sevgisi çıktı mı Allah'a mûtî kul olur, yaptığı şeyi Allah'ın istediği şekilde yapar, âsi olmaz.
00:18:56.000 --> 00:18:59.000
Ve bihî kâle, süile Ma'rûfün ani'l-mahabbe.
00:18:59.000 --> 00:19:06.000
-Herhalde yine devamı olsa gerek.- "Mârûf'a muhabbetten soruldu ki."
"Muhabbet nedir?"
00:19:06.000 --> 00:19:12.000
Bi-safâü'l-vüddi demişti. Bu iş, "Sevginin sâfî olmasıyla olacak." demişti.
00:19:13.000 --> 00:19:20.000
Mârûf'a; "Peki muhabbet nedir?" diye sordular, belki yine Ebû Süleyman sormuştur.
00:19:21.000 --> 00:19:28.000
el-Mahabbetü leyset min ta'lîmi'l-halk, innemâ hiye min mevâhibe'l-hakki ve fadlihî.
00:19:30.000 --> 00:19:38.000
"Muhabbet, insanların birbirleriyle konuşarak öğretmesiyle öğrenilecek bir şey değildir.
00:19:39.000 --> 00:19:51.000
O, Allah'ın verdiği bir vergidir, fazlından bir fazıldır ki o kullarına vermiş, seviyor;
00:19:51.000 --> 00:19:53.000
sevme kabiliyeti olmayan da sevemiyor.
00:19:53.000 --> 00:19:58.000
Seven seviyor, Allah'ın kabiliyet verdiği seviyor; sevme kabiliyeti olmayan da sevemiyor."
00:20:00.000 --> 00:20:09.000
Allah o muhabbeti versin, o aşkı şevki versin. O sâfî, hakikî duyguları ihsan eylesin.
00:20:10.000 --> 00:20:15.000
Ve bihî kâle Ma'rûfün li'l-fityâni alâmâtün selâsün:
00:20:16.000 --> 00:20:24.000
Vefâün bi-lâ hilâfin ve medhun bi-lâ cûdin ve atâün bi-lâ süâlin.
00:20:25.000 --> 00:20:30.000
Tasavvufta fütüvvet denilen bir meşrep var.
00:20:30.000 --> 00:20:39.000
Fütüvvet; "yiğitlik, mertlik, er kişilik, delikanlılık, kahramanlık" demek.
00:20:40.000 --> 00:20:48.000
Tasavvuf erbabı fetâ'dır, fütüvvet erbabıdır, yiğittir, fetâların şahı da Hz. Ali'dir.
00:20:48.000 --> 00:20:58.000
Lâ fetâ illâ Ali diye rivayet vardır. "Gençti, delikanlıydı, iyi müslümandı ve çok kahramandı."
00:20:58.000 --> 00:21:04.000
Biliyorsunuz; Hayber'in fethi ve diğer savaşlardaki kahramanlıkları biliniyor.
00:21:04.000 --> 00:21:15.000
Onun için tasavvufta bir kahramanlık, bir fütüvvet bir fetâ olmak, yiğit olmak arzusu vardır.
00:21:15.000 --> 00:21:25.000
Bizim Anadolu'nun mutasavvıfları buna gayret etmiş; Horasan'ın mutasavvıfları mert olmaya,
00:21:25.000 --> 00:21:30.000
yiğit olmaya, kahraman olmaya çok dikkat etmişler.
00:21:30.000 --> 00:21:35.000
Onun için gözünü daldan budaktan esirgemeyen kimseler olmuşlar.
00:21:36.000 --> 00:21:41.000
Her vesile ile söylediğimiz hem silahşör, hem sûfî, hem ârif, hem zâhid,
00:21:41.000 --> 00:21:43.000
hem mü'min kimseler olmuşlar.
00:21:45.000 --> 00:21:50.000
"Böyle yiğitlerin üç alâmeti vardır." diyor.
00:21:51.000 --> 00:21:51.000
Yiğitlik…
00:21:53.000 --> 00:22:01.000
Sûfî denilince, mutasavvıf denilince bu zamanın insanının hatırına nasıl bir imaj gelir, bilmiyorum.
00:22:01.000 --> 00:22:07.000
Nasıl bir insan düşünür?
Belki miskin, bir kenara yaslanmış, gözü kapalı bir insan geliyor.
00:22:07.000 --> 00:22:15.000
Belki aksakallı, cübbeli, yeşil sarıklı bir insan geliyor. Çeşitli şeyler gelebilir.
00:22:16.000 --> 00:22:26.000
Aleyhte çok konuşmalar olduğu için miskin, sessiz, beceriksiz, işe yaramaz insanlar hatıra gelebilir.
00:22:26.000 --> 00:22:35.000
Ama tasavvuf erbâbı fetâdır, yiğittir, kahramandır, gözünü daldan budaktan esirgemez.
00:22:35.000 --> 00:22:41.000
Yapacağı yardımı yapar, kimseden korkmaz, çok güzel huylara sahiptir.
00:22:42.000 --> 00:22:46.000
Yiğit ahlâkı, mertlik ahlâkı vardır.
00:22:46.000 --> 00:22:49.000
Şimdi "Bak biz bunu bilmiyorduk.
00:22:49.000 --> 00:22:52.000
Biz sanıyorduk ki derviş deyince şöyle olacak, böyle olacak." diyeceksiniz.
00:22:52.000 --> 00:22:56.000
Derviş işte bu kitapta; bu kitabı onun için okuyoruz.
00:22:56.000 --> 00:23:05.000
Dervişler hakkında, sûfîler hakkında bilgiler ve zihinlerde meydana getirilmiş hayaller,
00:23:05.000 --> 00:23:07.000
gerçek dervişin hâli değil.
00:23:07.000 --> 00:23:14.000
Kötülemelerle çok yanlış insanlar "derviş" diye tanıtılmış, onun için bugünün insanı dervişlikten,
00:23:14.000 --> 00:23:17.000
tasavvuftan kaçıyor. Dindarlar da kaçıyor.
00:23:17.000 --> 00:23:22.000
Tabi kâfir kaçar. Kâfir İslâm'dan kaçıyor; tamam, işine gelmiyor, plajdan olacak,
00:23:22.000 --> 00:23:27.000
içkiden ayrılacak, kumarı bırakacak, haramı bırakacak, hırsızlığı, arsızlığı, yüzsüzlüğü bırakacak.
00:23:28.000 --> 00:23:32.000
Tamam, o kâfir, ama mü'min de kaçıyor. Hatta;
00:23:32.000 --> 00:23:37.000
"Bu kadar çok zikretme, bu kadar çok dağıtma, bu kadar namaz kılma,
00:23:37.000 --> 00:23:43.000
bu kadar dindar olma, kafayı oynatırsın, üşütürsün." diyor.
Nasıl olacak?
00:23:44.000 --> 00:23:47.000
"Eğlence zamanında eğlen, ibadet zamanında ibadet et;
00:23:47.000 --> 00:23:52.000
bak ben akşamları birer kadeh atarım." diyor.
Ben böyle diyenleri duydum.
00:23:52.000 --> 00:24:01.000
Allah Allah! Akşamları onu tavsiye ediyor; "Birazcık rindmeşrep ol, gazelleri okumadın mı?" diyor.
00:24:02.000 --> 00:24:04.000
Böyle abuk sabuk şeyler.
00:24:04.000 --> 00:24:14.000
Ama bak diyor ki "Fetâ olan; fütüvvet erbabının, yiğitlerin, gerçek sûfînin yüksek kalitelisidir.
00:24:14.000 --> 00:24:18.000
Yiğit olanların üç alâmeti vardır." diyor.
00:24:18.000 --> 00:24:27.000
Vefâün bi-lâ hilâfin. "Arkadaş oldu mu hiç muhalefet etmeden vefa gösterir,
00:24:27.000 --> 00:24:31.000
vefalı bir arkadaş olur; hiç itiraz etmez."
Hep "baş üstüne!" der.
00:24:31.000 --> 00:24:35.000
"Şuraya gidelim."
"Olur, baş üstüne."
"Şunu yapalım."
"Baş üstüne."
00:24:35.000 --> 00:24:39.000
"Gel, ben filanca yerde şu işi yapacağım, bana yardım et."
"Baş üstüne."
00:24:39.000 --> 00:24:49.000
Vefa var; ihtilaf etmek, zıt gitmek, itiraz etmek yok.
Vefâün bi-lâ hilâfin.
00:24:49.000 --> 00:24:55.000
Hani burada; evliyâullahtan yakın zaman insanlarından bir zâtı anlatmıştım:
00:24:56.000 --> 00:24:57.000
"Biz seninle çocukluk arkadaşıyız;
00:24:57.000 --> 00:25:03.000
'Bana haber verdiler, yarın öleceğim, gel seninle beraber gidelim.' diyor.
00:25:03.000 --> 00:25:07.000
Kendisine vefat edeceği işaret olunmuş,; çocukluk arkadaşına;
00:25:07.000 --> 00:25:12.000
"Biz seninle çocuklukta beraber büyüdük, aramız iyidir, gel yarın beraber ölelim." diyor.
00:25:13.000 --> 00:25:15.000
O da;
"Olur, hay hay!" diyor.
00:25:16.000 --> 00:25:22.000
Demek ki yiğit adam ölümden de korkmuyor, arkadaşlıkta da vefası tam.
00:25:22.000 --> 00:25:25.000
"Olur." diyor. Bunu bize anlatan hacı,
00:25:25.000 --> 00:25:34.000
Tekirdağ şivesiyle anlatıyor:
"Tübe vallaha, ertesi gün ikisi birden öldü." diyor.
00:25:34.000 --> 00:25:36.000
Harbe falan gittikleri için değil.
00:25:37.000 --> 00:25:44.000
Tekirdağ'da otururken bir akşam evvel sözleşmişler; beraber ölüyorlar.
Yiğitliğe bak!
00:25:45.000 --> 00:25:51.000
Akıl almaz, çok enteresan şeyler. Evliyâullahın hali başka!
Vefâün bi-lâ hilâfin.
00:25:53.000 --> 00:25:58.000
Benim idealimdeki sûfî, Abdullah b. Mübarek.
00:25:58.000 --> 00:26:10.000
Hem kılıcı hem cömertliği hem ilmi, irfanı, ibadeti, taati var. Zevki, şevki, edebî yönü var.
00:26:10.000 --> 00:26:19.000
İşte benim sevdiğim asıl sûfî, yiğit böyle.
Vefâün bi-lâ hilâfin.
00:26:19.000 --> 00:26:25.000
Ahdetmiş, ahdinden dönüyor; arkadaşlık kurmuş, arkadaşlığı bırakıyor.
00:26:26.000 --> 00:26:28.000
İnsan öyle iğrenç şeylerle karşılaşıyor ki.
00:26:28.000 --> 00:26:35.000
"Dervişlik bu değil! Bari derviş olduğunuzu saklayın da dervişlere bühtan olmasın.
00:26:36.000 --> 00:26:40.000
Millet sizi görüp de dervişlikten caymasın." diyeceğim geliyor; öyle insanlar var.
00:26:40.000 --> 00:26:47.000
Ahdetmiş, söz vermiş, sözüne sadık değil; derviş olmuş, şeyhine bağlı değil;
00:26:47.000 --> 00:26:54.000
vazife yapması lazım, vazifeden haberi yok, nezaketten haberi yok. Adaptan haberi yok.
00:26:54.000 --> 00:27:00.000
"Bari sen sus, saklan. Dervişliğini sır gibi, suç gibi kimseye söyleme
00:27:00.000 --> 00:27:04.000
çünkü senin yaptığın dervişlik değil." diyeceğim geliyor öyle kimselere.
00:27:04.000 --> 00:27:05.000
Nasıl olacak?
00:27:05.000 --> 00:27:09.000
Hiç itiraz etmeden vefa gösterecek. Hiç itiraz etmeyecek, "peki" diyecek, bir.
00:27:10.000 --> 00:27:21.000
Ve medhun bi-lâ cûdin. "Herhangi bir iyilik yapmadan methedecek, sevecek, iyi görecek."
00:27:21.000 --> 00:27:26.000
Hani sana çıkarıp külliyetli bir ikramda bulundu. "Hay Allah razı olsun!" diyoruz.
00:27:26.000 --> 00:27:35.000
Babam da der! Herkes der! Ortada cömertlik olmadan, karşılık olmadan sevebiliyor musun?
00:27:36.000 --> 00:27:44.000
Medhun bi-lâ cûdin. "Cömertlik yapmamış, bir ikramda bulunmamış, bir şey yok ama yine onu sevmekte,
00:27:44.000 --> 00:27:49.000
onu methetmekte, onu övmekte, gönlünden onu beğenmekte devam ediyor."
00:27:49.000 --> 00:27:58.000
Üçüncüsü;
Ve hatâün bi-lâ süâlin. "O istemeden vermek."
00:27:59.000 --> 00:28:04.000
İstedi mi kıymeti kalmaz. İstetmeyeceksin, ihtiyacını sezinleyeceksin.
00:28:04.000 --> 00:28:10.000
Çünkü istemek zillettir, zordur; onu isteme zilletine uğratmayacaksın.
00:28:10.000 --> 00:28:15.000
Kahramansan, yiğitsen, anladın mı ihtiyacını verivereceksin, istemesine lüzum kalmayacak.
00:28:15.000 --> 00:28:18.000
İstedikten sonra kıymeti kalmaz ki. Geçmiş ola!
00:28:19.000 --> 00:28:26.000
İstedi bir defa, zaten isteyip de vermezsen isteyenin bir yüzü kara, vermeyenin iki yüzü kara.
00:28:26.000 --> 00:28:32.000
Bunu istemiş; vermiyor. Sen git ismini defterden sildir, defterden! İstemiş de vermiyor!
00:28:33.000 --> 00:28:37.000
İstemeden vermiş. Sezecek, istemeden verecek.
00:28:37.000 --> 00:28:41.000
Tabi bu bir sezgi; bu, arkadaşı ile ilgilenmeyi gerektiriyor.
00:28:41.000 --> 00:28:45.000
İhtiyacını anladı, sezdi; şıp diye verecek.
00:28:45.000 --> 00:28:48.000
Belki kendisinin verdiğini bile belli etmeyecek.
00:28:48.000 --> 00:28:55.000
Burada anlattık ya; hani bir şehre şeyh efendi, hocaefendi gelmiş;
00:28:55.000 --> 00:29:02.000
o şehirde okuttuğu bir talebeyi sormuş:
"Falanca nerede?"
"Hapiste." demişler:
00:29:03.000 --> 00:29:04.000
"Ne yaptı, bir suç mu işledi?"
00:29:04.000 --> 00:29:09.000
"Hayır, fukaracık borcunu ödeyemedi, alacaklısı da onu hapsettirdi; hapiste..."
00:29:10.000 --> 00:29:12.000
"Borcu ne kadar?"
"Bin dinar."
00:29:13.000 --> 00:29:19.000
Alacaklıya tıkır tıkır parayı ödemiş, onu hapisten çıkarttırmış ama
00:29:19.000 --> 00:29:25.000
-parayı ödeyen hoca- şehirden kaçmış.
00:29:25.000 --> 00:29:31.000
Hapisten çıkan adam; "İyiliği kendisinin yaptığını bilmesin." diye gözüne görünmemiş.
00:29:32.000 --> 00:29:34.000
Yiğitlik bu, tasavvuf bu.
00:29:34.000 --> 00:29:41.000
Tasavvuf laf değil ki her zaman söylüyoruz. Tasavvuf sarık, cübbe, kavuk değil. Tasavvuf huy.
00:29:41.000 --> 00:29:47.000
Bu huyları yapabiliyor musun? İstemeden verebiliyor musun? Bir iyilik olmadan sevebiliyor musun?
00:29:47.000 --> 00:29:52.000
Hiç ihtilaf etmeden, muhalefet etmeden itaat edebiliyor musun?
00:29:52.000 --> 00:30:01.000
Edemiyorsun. Böyle yiğitlik, sûfilik olmaz. Şeyhine itaat etmiyor. Halbuki bu arkadaşı.
00:30:02.000 --> 00:30:06.000
Arkadaşına bile böyle davranacak. Adam şeyhine bile itaat etmiyor.
00:30:09.000 --> 00:30:15.000
Nerede dervişlik, nerede bu zamane dervişi…
00:30:18.000 --> 00:30:23.000
Ve bihî kâle, kâne Ma'rûfün yüâtibü nefsehû ve yekûlü; yâ miskîne!
00:30:23.000 --> 00:30:28.000
kem tebkî ve tendübü ahlis, tahlüs.
00:30:28.000 --> 00:30:30.000
"Aynı rivayet zinciri ile:"
00:30:30.000 --> 00:30:46.000
"Mârûf-i Kerhî kendi nefsini azarlardı ve 'Ey benim miskin nefsim!' diye kendi nefsini itham ederdi."
00:30:47.000 --> 00:30:53.000
Kem tebkî. "Ne ağlayıp duruyorsun?"
00:30:54.000 --> 00:30:56.000
Ve tendübu.
00:30:56.000 --> 00:30:59.000
"Bir ölünün iyiliklerini sayıp dökmek"
00:31:00.000 --> 00:31:03.000
İnsanlar birisi öldü mü ağlarlardı.
00:31:04.000 --> 00:31:10.000
Ondan sonra "ah kömür gözlüydü, hoş halliydi, şöyleydi, böyleydi" diye ölünün iyiliklerini sayarlardı.
00:31:10.000 --> 00:31:15.000
Kendi nefsine diyor ki;
"Ey nefsim, ne ağlayıp da sayıp döküp duruyorsun?"
00:31:16.000 --> 00:31:20.000
"Bir sürü laf söylüyorsun; ne ağlayıp sayıp döküp duruyorsun?"
00:31:20.000 --> 00:31:24.000
Ahlis tahlüs. "İhlâslı ol, kurtulursun."
00:31:24.000 --> 00:31:29.000
"Boşver ne diye öyle ağlayıp sayıp döküp duruyorsun, bırak bunları.
00:31:30.000 --> 00:31:35.000
İhlâslı ol, o zaman kurtulursun."
Böyle buyurmuş.
00:31:38.000 --> 00:31:46.000
Kendisi ağlıyor, ibadet ediyor, üzülüyor... Kendi kendine nefsine böyle diyormuş:
00:31:47.000 --> 00:31:50.000
"Ne ağlayıp zırlayıp bir şeyler sayıp döküp söylenip duruyorsun?
00:31:51.000 --> 00:31:55.000
İhlâslı ol; işte o zaman kurtulursun, ağlamakla olacak iş değil."
00:31:56.000 --> 00:32:02.000
Güzel. Her sözü tatlı maşaallah! Büyük insanların büyüklüğü kelimelerinden de biliniyor,
00:32:02.000 --> 00:32:06.000
anlaşılıyor, seziliyor; hoş kokusu etrafa yayılıyor.
00:32:06.000 --> 00:32:10.000
Ve bihî kâle, süile Ma'rûfün; mâ alâmetü'l-evliyâ.
00:32:12.000 --> 00:32:19.000
"Mârûf-i Kerhî'ye 'Evliyâullahın alâmetleri nedir?' diye soruldu."
00:32:21.000 --> 00:32:25.000
Fe-kâle selâsetün. "Enbiyânın üç tane alâmeti vardır:"
00:32:27.000 --> 00:32:35.000
Hümûmuhüm li'llâh. "Üzüntüleri, tasaları Allah içindir; nefisleri için, dünya için değil.
00:32:35.000 --> 00:32:39.000
Üzüntüleri, tasaları, dertleri, sıkıntıları Allah içindir."
00:32:40.000 --> 00:32:45.000
Ve şuğlühüm fîhi. "Meşguliyetleri Allah iledir."
00:32:47.000 --> 00:32:51.000
Ve ferârühüm ileyhi. "Firarları, kaçışları Allah'adır."
00:32:52.000 --> 00:32:56.000
İnsandan, dünyadan, mâsivâdan kaçıyor.
Nereye?
Allah'a!
00:32:57.000 --> 00:33:05.000
"Kaçışları Allah'a, meşguliyetleri Allah ile dertleri tasaları Allah için Allah olan kimsedir."
00:33:05.000 --> 00:33:08.000
"Evliyâullahın hali, vasıfları budur." diye söylüyor.
00:33:09.000 --> 00:33:15.000
Ve bihî kâle. "Aynı rivayet zinciri ile" Kâle Ma'rûfün. "Mârûf-i Kerhî dedi ki:"
00:33:15.000 --> 00:33:22.000
Bunların hepsini yazmak lazım; bunlar iki kelime ile tercüme ederek geçiştirilecek şeyler değil.
00:33:22.000 --> 00:33:31.000
Bunlar bir ömrün, büyük bir velînin ömür boyu kazandığı tecrübenin damıtılmış iksiridir.
00:33:32.000 --> 00:33:39.000
Sözlerin her birisi üzerinde insanın bir vaaz tertip eder şekilde konuşması lazım.
00:33:39.000 --> 00:33:40.000
Tabi biz israf ediyoruz.
00:33:41.000 --> 00:33:48.000
İnsan bir şeyi bol buldu mu harcar; burada cevher çok olduğu için biz söyleyip geçiyoruz.
00:33:48.000 --> 00:33:50.000
Halbuki bir tanesinin üzerinde durup konuşmamız lazım.
00:33:51.000 --> 00:33:54.000
Hocamız cennetmekân (Mehmed Zahid Kotku) öyle yapardı.
00:33:55.000 --> 00:34:02.000
Evvelki haftadan başladığı hutbe konusunu bu hafta da, öteki hafta da devam ettirirdi.
00:34:02.000 --> 00:34:06.000
Altı hafta, yedi hafta aynı konuyu devam ettirirdi. Konu bitmezdi; çünkü konu derin.
00:34:07.000 --> 00:34:13.000
Derin konuyu anlata anlata bitirirdi, hutbede aslan gibi, başkomutan gibi
00:34:13.000 --> 00:34:16.000
bangır bangır bağırdığı zaman hutbe hop iner hop kalkardı;
00:34:16.000 --> 00:34:20.000
kimse o halim selim insanın yüzüne bakamazdı.
00:34:20.000 --> 00:34:27.000
Herkes günahını, suçunu anlardı. "Bu söz bana" diye "gık" diyecek hâli kalmazdı.
00:34:27.000 --> 00:34:29.000
Herkes nefsine levm ederdi,
00:34:29.000 --> 00:34:35.000
bu sefer herkes Allah'ın yoluna girmeye arzu duyardı, gözleri yaşla dolardı.
00:34:36.000 --> 00:34:38.000
"Mârûf-i Kerhî buyurdu ki:"
00:34:38.000 --> 00:34:54.000
Leyse li'l-ârifi ni'metün ve hüve fî külli ni'metin. "Ârif için bir nimet yoktur."
00:34:57.000 --> 00:35:02.000
Ve hüve fî külli ni'metin. "O her nimetin içinde olduğu halde."
00:35:05.000 --> 00:35:11.000
Tabi bu, sözün kelime olarak Türkçe'ye dönüştürülmesi. Ama mefhumu ne?
00:35:11.000 --> 00:35:15.000
Ne demek istiyor? Bu sözü söyleyen Mârûf-i Kerhî neyi kastediyor?
00:35:15.000 --> 00:35:18.000
Ârif, "yüksek seviyeli sûfî" demek.
00:35:19.000 --> 00:35:28.000
Dervişlerin yüksek seviyelisi ârif, her nimetin içinde olduğu halde bir nimeti yoktur.
00:35:29.000 --> 00:35:35.000
"Hiçbir nimet, ârifi tatmin etmez; o Allah'ı ister.
00:35:36.000 --> 00:35:50.000
Ne türlü nimetin içinde olursa olsun gönlü sükun bulmaz, karar bulmaz, rahat etmez, huzur duymaz.
00:35:50.000 --> 00:35:53.000
Allah'ı ister."
Bu mânaya olabilir.
00:35:53.000 --> 00:36:02.000
"Her nimetin içinde olsa bile ârifin bir nimeti yoktur."
Bu mânaya olabilir.
00:36:02.000 --> 00:36:12.000
"Nimeti görmez, nimetlerle oyalanmaz, mün'im-i mükrimi, Rabbini bulmaya gayret sarf eder.
00:36:12.000 --> 00:36:22.000
Semi'tü Ebe'l-Fethi'l-Kavvâs ez-Zâhid yekûlü: Semi'tü Ebâ Amrini'l-Buzûriyye, yekûlü:
00:36:22.000 --> 00:36:23.000
Kâle Ma'rûfün.
00:36:24.000 --> 00:36:33.000
"Müellif Ebu'l-Feth Gavvâs ez-Zahid'den duymuş; o da Ebû Amr el-Büzûrî'den duymuş.
00:36:33.000 --> 00:36:36.000
Mârûfi'l-Kerhî hazretleri şöyle buyurmuş:"
00:36:36.000 --> 00:36:43.000
Kulûbü't-tâhirîne tüşrahu bi't-takvâ ve tüzhirü bi'l-birri
00:36:44.000 --> 00:36:50.000
ve kulûbü'l-füccâri tuzlimü bi'l-fücûr ve ta'mâ bi-sûi'n-niyye.
00:36:56.000 --> 00:37:04.000
Kulûbü't-tâhirîne. "Tahir, temiz, pak kulların gönülleri."
00:37:04.000 --> 00:37:14.000
Tüşrahu bi't-takvâ. "Takva ile ferahlanır, münşerih olur; geniş bir gönül olur."
00:37:15.000 --> 00:37:19.000
Hoş bir gönül olur; takvâ sıfatına sahip oldukları için
00:37:20.000 --> 00:37:23.000
muttaki kul oldukları için gönülleri münşerih olur,
00:37:23.000 --> 00:37:29.000
sıkı gönül olmaz, açık ferah hoş gönüllü olurlar.
00:37:29.000 --> 00:37:36.000
Ve tüzhirü bi'l-birri. "Ve iyilikle ışık saçarlar, etrafı aydınlatırlar."
00:37:37.000 --> 00:37:41.000
Ve kulûbü'l-füccâr. "Fâcir kimselerin gönülleri ise."
00:37:42.000 --> 00:37:50.000
Tuzlimü bi'l-fücûr. "Fâcirlerin gönülleri fısk-ü fücûrdan dolayı kapkara kesilir."
00:37:51.000 --> 00:37:54.000
Ve ta'mâ bi-sûi'n-niyye. "Kötü niyetlerinden dolayı da körleşir."
00:37:55.000 --> 00:38:05.000
"Fâcir insanların gönülleri, yaptıkları günahlardan dolayı kararıp körleşir.
00:38:05.000 --> 00:38:11.000
Kötü niyetlerinden dolayı fâcirlerin gönülleri, basiretleri kör olur.
00:38:11.000 --> 00:38:16.000
Ama tâhir, pâk, ârif, yüksek, kâmil insanların da
00:38:16.000 --> 00:38:24.000
takvâ sayesinde gönülleri ferah, fahur, açık, aydınlık olur ve
00:38:24.000 --> 00:38:32.000
iyilik yaptıkları, iyilik sahibi oldukları için de nurlu, pırıl pırıl parlak olurlar."
00:38:33.000 --> 00:38:40.000
Demek ki takvâyı şiar edinirse insanın gönlü hoş olur.
00:38:40.000 --> 00:38:45.000
E lem neşrah leke sadrak? "Biz senin gönlünü hoş etmedik mi, genişletmedik mi?"
00:38:46.000 --> 00:38:51.000
O İnşirah suresindeki gibi gönlü hoş, içi rahat olur
00:38:51.000 --> 00:38:57.000
ve yaptıkları iyilikler sebebi ile gönülleri pırıl pırıl, nurlu olur.
00:38:57.000 --> 00:39:02.000
Ama fâsık ve fâcirlerin gönülleri günahlarından dolayı kapkara olur,
00:39:02.000 --> 00:39:10.000
bir de kötü niyetler besledikleri için gönül gözü kör olur.
00:39:10.000 --> 00:39:15.000
Ve bihî kâle Ma'rûfün. "Aynı rivayet zinciri ile Mârûf'un şöyle dediğini naklediyor:"
00:39:15.000 --> 00:39:25.000
İzâ erâda'llâhu bi-abdin hayran fetaha aleyhi bâbe'l-ameli ve ağlaka anhü babe'l-fetreti ve'l-kesel.
00:39:25.000 --> 00:39:29.000
"Allah bir kulun hayrını murat etti mi
00:39:30.000 --> 00:39:37.000
ona a'mâlü's-sâlihayı işlemeyi nasip eder ve tembellik, takatsizlik, fetret kapısını ona kapatır."
00:39:37.000 --> 00:39:40.000
Allah'ın bir kula kızmasının alâmeti neydi?
00:39:40.000 --> 00:39:45.000
Nefsinin hevası peşinde koşması, boş işlerle uğraşmasıydı:
00:39:45.000 --> 00:39:50.000
"Tâkatim yok hocam, hiç ibadet etmek istemiyorum, ayağa kalkmaya tâkatim yok,
00:39:50.000 --> 00:39:55.000
yastıktan başımı kaldıramıyorum, uykuyu çok seviyorum vesaire..."
00:39:55.000 --> 00:39:58.000
Demek ki Allah onun hayrını murat etmiyor:
00:39:58.000 --> 00:40:03.000
"Allah bir kulun hayrını murat etti mi onda tembellik kalmaz, fetret hali kalmaz." diyor.
00:40:04.000 --> 00:40:06.000
Hâtemüni'l-Esam hazretleri
00:40:07.000 --> 00:40:11.000
Hâtemüni'l-Esam adında yeni bir şahsa geçiyor.
00:40:11.000 --> 00:40:16.000
Bu kitapta on birinci terceme-i hâldir, on tanesini bitirdik, on birinciye geldik.
00:40:18.000 --> 00:40:26.000
Ve minhüm Hâtemüni'l-Esammü. "Bu evliyâullahtan bir tanesi de Hâtem-ü Esam'dır."
00:40:26.000 --> 00:40:30.000
Esamm "sağır" demek. Bir tanesi de Sağır Hâtem'dir.
00:40:30.000 --> 00:40:39.000
"Kör Ali, Topal Ahmet" diyoruz. "Sağır Hâtem". Bu mübareğin lakabı "sağır." Sağır Hâtem'dir.
00:40:39.000 --> 00:40:41.000
Ve hüve Hâtemü'bnü Unvân.
00:40:41.000 --> 00:40:47.000
"Babasının adı Unvan, kendisinin adı Hâtem'dir, Hâtem b. Unvan'dır."
00:40:47.000 --> 00:40:49.000
Ve yükâlü Hâtemü'bnü Yûsuf.
00:40:49.000 --> 00:40:53.000
"Babasının adı Yusuf" diye de geçmiş. "Yusuf oğlu Hâtem" diye de geçmiş.
00:40:53.000 --> 00:40:57.000
Ve yukâlü Hâtemü'bnü Unvâne'ebni Yûsuf el-esammü.
00:40:58.000 --> 00:41:04.000
"Bazıları da demişler ki 'Hayır, babasının adı Unvan, dedesinin adı Yusuf'tur.'"
00:41:04.000 --> 00:41:06.000
"Yusuf oğlu Unvan oğlu Hâtem."
00:41:06.000 --> 00:41:15.000
Bu olabilir; isimler bazen dedeye nispet edilir, bu bizim Osmanlı sahasında da görülüyor,
00:41:16.000 --> 00:41:19.000
herhalde doğrusu parantez içindeki olsa gerek.
00:41:19.000 --> 00:41:21.000
Ve künyetühû Ebû Abdurrahman.
00:41:21.000 --> 00:41:25.000
"Hâtem-i Esam'ın künyesi de aynen Sülemî gibiymiş,
00:41:24.000 --> 00:41:29.000
yani kitabın müellifiyle künyedaş, künyeleri aynıymış."
00:41:30.000 --> 00:41:33.000
Ve hüve min küdemâ-i meşâyih-i Horâsân.
00:41:34.000 --> 00:41:38.000
"Hâtem-i Esam hazretleri, Horasan meşâyihinin eskilerindendir."
00:41:38.000 --> 00:41:43.000
Min ehl-i Belh. "Belh ahalisinden idi."
Belh kimin şehri idi?
00:41:44.000 --> 00:41:50.000
İbrahim b. Edhem'in şehri idi; daha sonra Mevlânâ hazretlerinin doğduğu şehir.
00:41:50.000 --> 00:41:53.000
Belh'i gidip görmek lazım.
00:41:55.000 --> 00:41:59.000
Sahibe Şakîka'bne İbrahime.
00:42:01.000 --> 00:42:08.000
"Şakîk-i Belhî'yi görmüş, onunla sohbeti olmuş, yani ona mürid olmuş."
O da Belh'li.
00:42:09.000 --> 00:42:17.000
Ve kâne üstâzü Ahmete'bne Hadraveyhi. "Hâtem-i Esam, Ahmet b. Hadaraveyh'in de hocası idi."
00:42:17.000 --> 00:42:22.000
Ve hüve mevlen li'l-Müsenne'bni Yahye'l-muharibî.
00:42:23.000 --> 00:42:31.000
"Bu Hâtem-i Esam hazretleri, Müsenna b. Yahya el-Muharibî'nin mevlası idi."
00:42:32.000 --> 00:42:39.000
Bir beldeye fatihler, ordular, İslâm orduları geldiği zaman oranın ahalisi müslüman oluyor
00:42:40.000 --> 00:42:46.000
ve ahaliden bazı kimseler bazılarına intisap ediyorlar, bağlanıyorlar.
00:42:46.000 --> 00:42:53.000
"O onun mevlası." deniliyor, yani "onun mevlası" oluyor. Bu köle mânasına da gelmiyor.
00:42:53.000 --> 00:43:01.000
Demek ki Hâtem-i Esam, Müsenna b. Yahya el-Muharibî'nin mevlası imiş; demek ki Arap asıllı değilmiş.
00:43:02.000 --> 00:43:13.000
Ve lehû ibnü yükâlü lehû Haşnâmü'bnü Hâtem. "Haşnam b. Hâtem adında bir de oğlu vardı."
00:43:13.000 --> 00:43:21.000
Haş burada bizim "hoş" dediğimiz kelimedir, yani "iyi adlı" hoşnam "adı güzel."
00:43:21.000 --> 00:43:27.000
Bazı soyadlar var ya bilmem ne Adıgüzel, bu hoşnam da "Adıgüzel" demek.
00:43:28.000 --> 00:43:30.000
"Adıgüzel" adında bir oğlu varmış.
00:43:30.000 --> 00:43:34.000
Bizim "hoş" dediğimiz kelimeye o devirde,
00:43:34.000 --> 00:43:35.000
haş derlerdi, uzun değildi.
00:43:35.000 --> 00:43:43.000
"Hoş" diye vav var diye uzun okunmazdı. Vezinde o vav'a itibar edilmezdi, haş okunurdu.
00:43:43.000 --> 00:43:47.000
Demek ki bir oğlunun adını öğrenmiş olduk; babasının, dedesinin adını öğrenmiş olduk,
00:43:47.000 --> 00:43:49.000
Belh'li olduğunu anlamış olduk.
00:43:49.000 --> 00:43:53.000
Künyesi nedir?
Sülemî ile aynı olduğunu hatırımızda tutabiliriz inşallah.
00:43:55.000 --> 00:44:03.000
Mâte bi-vâşecerde inde ribâtin yükâlü lehû re'sü serûnd
00:44:05.000 --> 00:44:14.000
alâ cebelin fevka vâşecerd senete seb'in ve selâsîne ve mieteyn. "Vaşacer'de ölmüş.
00:44:15.000 --> 00:44:25.000
-Aşağıda Vaşecerd hakkında bilgi var.- Maveraünnehir şehirlerinden bir şehirdi.
00:44:25.000 --> 00:44:27.000
Vaşecerd, köylerinden bir köydü."
00:44:28.000 --> 00:44:32.000
Nahve Tirmîz. "Tirmiz şehrine yakın bir yerdeydi."
00:44:34.000 --> 00:44:41.000
Ve hiye meşhûratün bi-Zağferân. "Safran yetiştirmesiyle tanınmıştı."
00:44:42.000 --> 00:44:43.000
Bizde safran nerede çıkar?
00:44:44.000 --> 00:44:48.000
Bir zamanlar Safranbolu'da çıkarmış. "Safran" kıymetli bir maddedir.
00:44:48.000 --> 00:44:58.000
Sarıdır; zerdelere filan konuluyor, renk veriyor, güzel kokusu da vardır.
00:44:58.000 --> 00:45:03.000
Zağferân ve safran dediğimiz şey hem sarı rengi hem güzel,
00:45:03.000 --> 00:45:08.000
kendine mahsus kokusuyla aranan, kıymetli bir baharattır.
00:45:08.000 --> 00:45:14.000
Bizim Safranbolu'da yetişirdi, Vaşecert'te de yetişirmiş; Tirmiz'e yakın bir yer.
00:45:14.000 --> 00:45:16.000
Tirmiz şimdi Özbekistan'da.
00:45:16.000 --> 00:45:22.000
Yuhmelü minhâ ilâ sâiri'l-âfâki. "Orada zağferan çıkarmış, etrafa dağıtılırmış."
00:45:24.000 --> 00:45:32.000
"O Vaşecert'de Re's-ü serûnd denilen Ribat'ın yanında ölmüş.
00:45:32.000 --> 00:45:37.000
Re'sü serûnd alâ cebelin fevka vâşecerd.
00:45:37.000 --> 00:45:46.000
"Vaşecerd köyünün yukarısındaki Re'sü serûnd denilen tepe üzerindeki bir Ribat'ta ölmüş."
00:45:46.000 --> 00:45:52.000
Senete seb'îne ve selâsîne ve mieteyn. "237 senesinde ölmüş."
00:45:53.000 --> 00:45:54.000
Ribat ne demektir?
00:45:55.000 --> 00:46:03.000
Ribat; "Allah yolunda hudut bekçiliği yapan insanların hudutlara
00:46:03.000 --> 00:46:11.000
inşa edilmiş olan müstahkem mevkilerine" denir.
00:46:12.000 --> 00:46:17.000
Burada dikkat edersek bir tepenin üzerinde olunca müstahkem olacak,
00:46:17.000 --> 00:46:23.000
düşman saldıramayacak, orada düşmanı göğüsleyecekler, gelmesini engelleyecekler.
00:46:23.000 --> 00:46:28.000
Yani "hudut karakol" gibi. Öyle bir Ribat'ta ölmüş.
00:46:28.000 --> 00:46:40.000
Tirmiz, Semerkant'ın doğusunda şimdiki Özbekistan'da bir yer.
00:46:40.000 --> 00:46:45.000
İmâm-ı Tirmizî; büyük hadis alimi orada yetişmiş. İmam Buhârî de o civarda.
00:46:45.000 --> 00:46:48.000
Horasan, böyle büyük alimlerin yetiştiği bir yer.
00:46:48.000 --> 00:47:00.000
Bu zât da oradaki Vaşecert köyünün yukarısındaki Ribat'ın orada 237 senesinde vefat etmiş.
00:47:01.000 --> 00:47:04.000
Dervişler bu Ribat'larda beklerlerdi.
Neden?
00:47:04.000 --> 00:47:09.000
Kahraman oldukları için hudutlarda beklemek sevap olduğu için.
00:47:10.000 --> 00:47:14.000
Onlar hudutta ellerinde silah, beklerler de arkalarındakiler emniyetle yaşarlar.
00:47:15.000 --> 00:47:20.000
Mesela şimdi köylerde bekçi koymak lazım artık.
00:47:23.000 --> 00:47:27.000
Her yerde bir kısmının uyuması lazım, ötekilerin nöbet tutması lazım.
00:47:27.000 --> 00:47:35.000
Neden?
Asayiş! İş başa düşüyor; başka çaresi kalmıyor.
00:47:37.000 --> 00:47:41.000
Eskiden bu böyle otomatik olarak halloluyormuş. Ama kim beklermiş, paralı askerler mi?
00:47:41.000 --> 00:47:44.000
Hayır! Allah rızası için derviş oraya gidermiş, yatar kalkarmış,
00:47:45.000 --> 00:47:48.000
fırsatı bulursa cihat edermiş, düşmanı beklermiş.
00:47:48.000 --> 00:47:54.000
Cihat edip de ölürse şehit oluyor, kalırsa gazi oluyor;
00:47:54.000 --> 00:47:58.000
murabıt olarak Ribat'ta beklerse o da çok sevap.
00:47:59.000 --> 00:48:03.000
"Allah rızası için Ribat'ta bekleyen, nöbet tutan kimsenin gözüne
00:48:03.000 --> 00:48:06.000
cehennem ateşi değmeyecek." buyuruyor Peygamber Efendimiz.
00:48:07.000 --> 00:48:08.000
Hudutta beklemek çok önemli.
00:48:09.000 --> 00:48:16.000
Düşmanın gelmesini engellemek için, düşmanı görmek için, görüp tedbir almak için beklemek çok sevap.
00:48:17.000 --> 00:48:22.000
Demek ki murakıp imiş aynı zamanda; o sevabı kaçırmamak için huduttaki kalede duruyormuş.
00:48:23.000 --> 00:48:26.000
Aşağıda Vaşecert'te zağferanların arasında dursa ya.
00:48:26.000 --> 00:48:31.000
Hayır, yukarıda kalede duruyor. Demek ki o sevabı kolluyor.
00:48:31.000 --> 00:48:38.000
Demin de söylediğim gibi hakikî sûfî ahdine vefalıdır, istemeden verir,
00:48:39.000 --> 00:48:42.000
bir iyilik görmeden sever, metheder.
00:48:42.000 --> 00:48:47.000
Bir taraftan da canını İslâm'ın, müslümanların hizmetine tahsis eder.
00:48:47.000 --> 00:48:51.000
Ama şimdi canı tahsis etmek de yetmiyor.
Neden?
00:48:52.000 --> 00:48:57.000
Adamın ağır topunun menzili on kilometre;
00:48:58.000 --> 00:49:06.000
buradan nişan alıyor, bir gülle sallıyor, senin apartmanını yerle bir ediyor.
00:49:07.000 --> 00:49:14.000
Senin elinde bir tüfek var, bir kurşun atıyorsun, yedi yüz metre gidiyor, iki yüz metre gidiyor.
00:49:15.000 --> 00:49:19.000
Biz Konya'da tüfekleri aldık, yetmiş metre öteye taşları diktik,
00:49:20.000 --> 00:49:26.000
mermilerin içinde saçma varmış ama taşları hiç deviremedik. Kaç kişi attı.
00:49:27.000 --> 00:49:31.000
Güm güm ata ata benim şuram çürüdü, gevşek tuttum herhalde.
00:49:32.000 --> 00:49:39.000
Olmaz! Düşman çok uzaktan su kuyruğunda beklediğini görüyor, nişan alıyor.
00:49:40.000 --> 00:49:43.000
Tamam, üç tanesini öldürdüm, oradan kah kah gülüyor.
00:49:45.000 --> 00:49:51.000
Bu zavallılar hainin uzaktan dürbünle bakıp gördüğünü, o kadar uzaktan mermi sallayacağını bilmiyorlar,
00:49:51.000 --> 00:49:52.000
bir şey yapamıyorlar.
00:49:52.000 --> 00:49:57.000
Hani "Ermeniler Akdam'a girdi." diyorlar.
Neden?
Azeriler korkak olduğundan mı?
00:49:58.000 --> 00:50:03.000
Hayır, teknolojik gerilikten; bu devirde insan gümbür gümbür gidiyor.
00:50:03.000 --> 00:50:05.000
Fatih İstanbul'u nasıl aldı?
00:50:05.000 --> 00:50:11.000
Kahramanlıkla, imanla beraber teknolojik tedbirleri aldığı için fethetti.
00:50:12.000 --> 00:50:18.000
Yoksa gemileri karadan yürütmeseydi, Rumeli hisarını yapmasaydı, büyük topları dökmeseydi,
00:50:20.000 --> 00:50:29.000
her türlü tedbiri almasaydı Avrupalılar Tuna'dan, Çanakkale'den, karadan yardıma geleceklerdi.
00:50:29.000 --> 00:50:35.000
İlk önce Edirne'ye kadar o araziyi aldı, ondan sonra buraya Rumeli Hisarı'nı dikti,
00:50:35.000 --> 00:50:38.000
Anadolu Hisarı'nın karşısına geçen gemileri batırdı;
00:50:38.000 --> 00:50:44.000
ondan sonra "Bu surlar başka türlü yıkılmaz." diye büyük toplar döktürdü.
00:50:44.000 --> 00:50:48.000
Şimdi adamlar para veriyorlar, bizim ecdadın yıktığı surları bize tamir ettiriyorlar.
00:50:48.000 --> 00:50:51.000
"Kaleler tamir oluyor." diye bizim hoşumuza gidiyor.
00:50:51.000 --> 00:50:56.000
Ama heriflerin niyetleri başka; "Yıktığınız gibi tamir edin." diyor.
00:50:56.000 --> 00:51:03.000
Ben olsam tamir etmem; öyle dursun. Birisi kalsın, tamir edersin de ötekiler yıkık dursun.
00:51:03.000 --> 00:51:10.000
Dedem yıkmış; yıkmasında bir sebep vardır diye böyle bırakmak lazım. Bana kalsa öyle yaparım.
00:51:10.000 --> 00:51:15.000
"Unesco parasını veriyor, Amerika parasını veriyor, Rum veriyor." diyor.
00:51:15.000 --> 00:51:19.000
Fener patrikhanesini ihya edecek; "İstanbul müstakil bir şehir olsun." diyecek,
00:51:20.000 --> 00:51:23.000
"İstanbul'un surları şöyleydi, böyleydi." diyecek.
00:51:23.000 --> 00:51:26.000
Bizans'ı ihya etmeye çalışıyor, ben onun niyetini anlıyorum.
00:51:27.000 --> 00:51:33.000
Çok net olarak herkes anlıyor ama cebine parayı koyan dilsiz kesiliyor.
00:51:33.000 --> 00:51:38.000
Cebine para konuldu mu -yan cebime koy- sorulduğu zaman dili falan kalmıyor, itirazı kalmıyor.
00:51:39.000 --> 00:51:44.000
Yani adamlar şu anda parayla, harple yapılamayan şeyleri yapıyorlar.
00:51:45.000 --> 00:51:49.000
Çünkü dünya ehli insanlar hâkim oldu, rüşvet geçiyor.
00:51:49.000 --> 00:51:53.000
Müslümana rüşvet geçmezdi. Müslüman rüşvetle iş yapmaz.
00:51:53.000 --> 00:51:57.000
"Rüşvet alan da veren de cehennemde" olduğundan müslümanın yapmadığı bir şeydir.
00:51:57.000 --> 00:52:01.000
Şimdi Müslümanlık yok, İslâm ahlâkı yok; rüşvet var.
00:52:01.000 --> 00:52:09.000
Adam rüşvetle memleketi satıyor, her şeyi yapıyor; rüşvetle katili idamdan kurtarıyor,
00:52:09.000 --> 00:52:15.000
hapisten çıkarıyor, mazlumu deliğe tıkıyor, öldürtüyor.
00:52:17.000 --> 00:52:22.000
Bunların karşısında kim duracak? Kim hakkı temsil edecek? Kim hakkı isteyecek?
00:52:23.000 --> 00:52:31.000
Tabi er kişi lazım, yiğit lazım, fetâ lazım! Hz. Ali gibi fütüvvet erbabı lazım.
00:52:34.000 --> 00:52:45.000
Sûfî lazım; onun için tarikatler ve tasavvuf onlara göre çok kötü.
00:52:45.000 --> 00:52:47.000
Ve esnede'l-hadîs. "Hadis de rivayet etmiş."
00:52:48.000 --> 00:52:51.000
Bayağı usulüne uygun hadis rivayeti işi de var;
00:52:51.000 --> 00:52:57.000
Hâtem-i Esam hazretleri "muhaddis" sıfatını alacak o sevaplı işi de yapmış.
00:53:00.000 --> 00:53:07.000
Ahberenâ Ebu'l-Huseyn Muhammedü'bnü Muhammedi'bni Ahmede'l-müezzinü.
00:53:08.000 --> 00:53:15.000
"Müellif 'Bize bu Muhammed oğlu Ahmet oğlu Muhammet oğlu Muhammet
00:53:15.000 --> 00:53:18.000
müezzin Muhammed haber verdi.' diyor."
00:53:19.000 --> 00:53:23.000
Haddesenâ Muhammedü'bnü'l-Huseyini'bni Ali.
00:53:23.000 --> 00:53:29.000
"O; 'Bize Ali oğlu Hüseyin oğlu Muhammed haber verdi.' diye söylemiş."
00:53:31.000 --> 00:53:34.000
Bu, hafızmış; Curcan'da yaşamış, hadis tarihinde bilinen bir kimse.
00:53:34.000 --> 00:53:37.000
Haddesenâ Muhammedü'bnü Hüseynü'bnü Aleveyh.
00:53:39.000 --> 00:53:45.000
"Ona da Alaveyh oğlu Hüseyin oğlu Muhammed tahdîs eylemiş, hadisi rivayet etmiş."
00:53:45.000 --> 00:53:50.000
Haddesenâ Yahye'bnü Hâris. "Ona da Yahya b. Hâris hadis rivayet etmiş."
00:53:51.000 --> 00:53:54.000
Haddesenâ Hâtemü'bnü Unvâne'l-Esammü.
00:53:54.000 --> 00:54:01.000
"Ona da bizim Hâtem-i Esam söylemiş." O ona, o ona, o ona… Müellifimize kadar gelmiş.
00:54:01.000 --> 00:54:03.000
O hadîs-i şerîf neymiş bakalım.
00:54:05.000 --> 00:54:13.000
Hâtem-i Esam da ne demiş?
Haddesenâ Saîdü'bnü Abdillâhi'l-Mâhiyânî.
00:54:13.000 --> 00:54:15.000
Hâtem-i Esam'dan bu tahdîs eylemiş.
00:54:15.000 --> 00:54:20.000
Haddesenâ İbrahîmü'bnü Tahmân. "Ona da İbrahim b. Tahman rivayet etmiş."
00:54:20.000 --> 00:54:26.000
"Horasan'lı, Herat'lı, Nişabur'da yaşamış olan şahıs,
00:54:29.000 --> 00:54:33.000
tâbiînden pek çok kimseleri görmüş onlardan hadisi almış.
00:54:35.000 --> 00:54:38.000
Bağdat'a gelmiş, orada hadis rivayet etmiş,
00:54:39.000 --> 00:54:42.000
sonra Mekke'ye gitmiş, sonra da ömrünün sonuna kadar oturmuş.
00:54:44.000 --> 00:54:49.000
Horasan hadisçilerinin en asillerinden biriydi.
00:54:49.000 --> 00:54:52.000
En güvenilirlerden, ilmi en geniş olanlarından idi,
00:54:55.000 --> 00:54:58.000
Mekke-i Mükerreme'de 63 senesinde öldü." diyor.
00:54:58.000 --> 00:55:08.000
Bu Hâtem-i Esam'ın kendisine hadisi rivayet ettiği kimsenin hadisi aldığı kimse İbrahim b. Tahman.
00:55:08.000 --> 00:55:10.000
O da Nişabur'da.
00:55:10.000 --> 00:55:13.000
Haddesenâ Mâlikü ani'z-Zühriyye.
00:55:14.000 --> 00:55:24.000
Burada "Malik" dediği, Malikî mezhebinin kurucusu Malik b. Enes.
00:55:24.000 --> 00:55:33.000
93 senesinde doğdu ve 179 senesinde vefat etti, Bakî kabristanına gömüldü.
00:55:33.000 --> 00:55:35.000
İmâm-ı Mâlik hazretlerinin kabri nerede?
00:55:35.000 --> 00:55:40.000
Bakî kabristanında ama şimdi ne türbe var, ne bir şey var; dümdüz toprak.
00:55:40.000 --> 00:55:45.000
Ani'z-Zühriyye. "İmâm-ı Mâlik de Zührî'den almış."
Zührî kimdir?
00:55:45.000 --> 00:55:49.000
Muhammedü'bnü Müslimü'bnü Ubeydullahi'bni Abdullahi'bni Şihâbi'bnü
00:55:49.000 --> 00:55:52.000
Abdullahi'bni Hârisi'bni Zühre, el-Kureyşî.
00:55:52.000 --> 00:55:57.000
"Kureyş kabilesinden Benî Zühre oğullarından, künyesi Ebû Bekir.
00:55:58.000 --> 00:56:02.000
Büyük alimlerden birisi, Hicaz'ın büyük alimi;
00:56:05.000 --> 00:56:11.000
"Benim içime bir bilgi geldi mi onu hiç unuttuğum yoktur." dermiş.
00:56:11.000 --> 00:56:14.000
İmâm-ı Zührî çok cömertmiş.
00:56:15.000 --> 00:56:21.000
Kâne min esha'n-nâsi. "İnsanların en cömerdi idi." Takiyyen. "Takvâ ehli idi."
00:56:23.000 --> 00:56:28.000
Mâlehû fi'n-nâsi nazîrun. "İnsanların arasında emsali yoktur."
00:56:28.000 --> 00:56:32.000
İmâm-ı Zührî böyle bir kimse idi, hatırınızda kalsın.
00:56:32.000 --> 00:56:37.000
Mâte senete erbaîn ışrîne ve mie. "124 senesinde vefat etti."
00:56:38.000 --> 00:56:39.000
İmâm-ı Âzam'dan önce.
00:56:41.000 --> 00:56:47.000
An Enesin. "O da Enes radıyallahu anh'ten rivayet etti:"
00:56:47.000 --> 00:56:49.000
Enne'n-nebiyye sallallahu aleyhi ve sellem, kâle.
00:56:49.000 --> 00:56:55.000
"Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bu hadîs-i şerîfte buyurdu ki:"
00:56:55.000 --> 00:57:05.000
Salli salâte't-duhâ fe-innehâ salâtü'l-ebrâr ve sellim izâ dehalte beytek yeksür hayru beytik.
00:57:08.000 --> 00:57:12.000
Salli salâte'd-duhâ. "Duhâ namazını kıl."
00:57:12.000 --> 00:57:20.000
Fe-innehâ salâtü'l-ebrâr. "Çünkü bu ebrâr'ın namazıdır; duhâ vakti namaz, ebrâr'ın namazıdır."
00:57:20.000 --> 00:57:25.000
Ve sellim izâ dehalte beytek. "Evine girdiğin zaman selam ver."
00:57:26.000 --> 00:57:28.000
Yeksür hayru beytik.
00:57:28.000 --> 00:57:31.000
"Evinin bereketi, hayrı çok olur."
00:57:29.000 --> 00:57:31.000
İçeride kimse olmasa bile selam ver.
00:57:32.000 --> 00:57:36.000
Kapıyı açtın, evde hiç kimse yok, evde insan varsa es-selâmü aleyküm dersin, tamam.
00:57:37.000 --> 00:57:43.000
Evde hiç kimse olmasa bile es-selâmü aleynâ ve alâ ibâdi'llâhi's-sâlihîn diyeceksiniz,
00:57:43.000 --> 00:57:48.000
eve yine selam vererek gireceksiniz; bunu bu hadîs-i şerîfte tavsiye etmiş oluyor.
00:57:48.000 --> 00:57:50.000
Duhâ namazı nedir?
00:57:50.000 --> 00:57:58.000
Duhâ vakti; güneşin ufuktan yükselip parlaklığını kazandığı, bakılamayacak hale geldiği zamandır.
00:57:59.000 --> 00:58:03.000
"Aşağı yukarı gündüzün dörtte biri geçtiği zamandır." demişler.
00:58:04.000 --> 00:58:12.000
Güneşin doğduğu zamandan güneşin battığı zamanı dörde bölersek dörtte birinin geçtiği zamandır;
00:58:12.000 --> 00:58:14.000
tam ortasında. Öğle olduğuna göre
00:58:14.000 --> 00:58:19.000
demek ki sabahla akşam arası öğle ile sabahın tam ortası duhâ oluyor.
00:58:20.000 --> 00:58:25.000
Duhâ vakti aşağı yukarı ne zamandır?
Sabahla öğlenin ortası.
00:58:25.000 --> 00:58:28.000
Duhâ namazı ne zamana kadar kılınabilir?
00:58:29.000 --> 00:58:34.000
Öğle namazı vaktine 45 dakika kalıncaya kadar kılınabilir.
00:58:34.000 --> 00:58:38.000
Duhâ namazı dört rekat, sekiz rekat, on iki rekat kılınabilir.
00:58:39.000 --> 00:58:44.000
"Dört rekat kılmaya ?? müdavim olanları Allah muhsinîn zümresine yazar." diye hadîs-i şerîfler var.
00:58:44.000 --> 00:58:49.000
Tabi bu salâtü'd-duhâ, salât ü işrak'tan başkadır.
00:58:49.000 --> 00:58:54.000
Salât ü işrak güneş doğduğu zaman yaklaşık yarım saat geçtikten sonra kılınan namazdır.
00:58:54.000 --> 00:58:59.000
Çünkü -açıktaysan- güneşin doğduğu tarafa baktığın zaman
00:58:59.000 --> 00:59:05.000
güneşi görürsün ama portakal gibi görürüsün; gözünü almaz, göz alıcı durumda değildir.
00:59:05.000 --> 00:59:10.000
Ufuktan birazcık yükselmiştir; o zaman işrak vaktidir.
00:59:11.000 --> 00:59:16.000
Güneş Şark'tan doğduğu için ona İşrak vakti derler; o zaman bir namaz kılınır.
00:59:17.000 --> 00:59:21.000
"İnsan sabah namazından sonra camide oturup ibadet edip de İşrak namazını kılarsa
00:59:21.000 --> 00:59:23.000
o gün bir hac ve umre sevabı kazanır."
00:59:24.000 --> 00:59:27.000
Hasen hadistir, İmâm-ı Tirmizî rivayet etmiştir,
00:59:27.000 --> 00:59:32.000
İmâm-ı Ebû Dâvud da Peygamberimiz'in böyle yaptığını, âdetinin bu olduğunu bildiriyor.
00:59:32.000 --> 00:59:37.000
Kimseyi ayıplamak yok da yalnız insanların hallerini anlatmak için söylüyorum:
00:59:37.000 --> 00:59:45.000
Her sabah İskenderpaşa'da hocamızın tesis ettiği üzere, sünnet-i seniyyeyi icra ettirdiği üzere
00:59:46.000 --> 00:59:51.000
sabah namazından sonra Yâsin Sûresi okunur, Evrâd-ı şerîfe okunur ve İşrak namazı kılınır.
00:59:51.000 --> 00:59:56.000
Ama ondan evvel ben duaya oturduğum zaman sabah namazı kılındıktan sonra;
00:59:56.000 --> 00:59:59.000
Neveytü'l-i'tikâfe bi-hâze'l-mescid.
01:00:00.000 --> 01:00:05.000
"Bu mescitte bir müddet ibadet için oturmaya, itikâfa niyet ettim diyorum."
01:00:06.000 --> 01:00:12.000
İmtisâlen bi-hadîs-i nebiyyinâ. "Peygamberimiz'in şu hadisine sarılarak yapıyorum." diyorum.
01:00:13.000 --> 01:00:18.000
Ellezî kâle fîhi. "Ki o peygamber hadîs-i şerîfinde şöyle buyurdu:"
01:00:18.000 --> 01:00:28.000
Men salle'l-fecre fî cemâatin. "Kim sabah namazını camide cemaatle kılarsa"
Evinde değil, camide.
01:00:28.000 --> 01:00:33.000
Sümme kâde. "Sonra oturur" Yezküru'llâhe. "Allah'ın zikriyle meşgul olursa..."
01:00:34.000 --> 01:00:36.000
Sabah namazından sonra oturdu;
01:00:36.000 --> 01:00:41.000
güneş doğuncaya kadar zikirle, Kur'an'la, ilimle, irfanla meşgul oldu.
01:00:41.000 --> 01:00:44.000
Hattâ tatlua'ş-şems. "Güneş doğuncaya kadar -böyle oturdu.-"
01:00:44.000 --> 01:00:47.000
Sümme sallâ rek'ateyn. "Sonra kalkıp da iki rekât namaz kılarsa..."
01:00:48.000 --> 01:00:51.000
Kânet lehû "Böyle yapması onun için."
01:00:51.000 --> 01:00:56.000
Ke-ecri haccetin ve umretin tâmmetin tâmmetin tâmme. "
01:00:56.000 --> 01:01:00.000
Tam bir hac ve umre yapmış gibi, tam bir hac ve umre yapmış gibi,
01:01:00.000 --> 01:01:06.000
tam bir hac ve umre yapmış gibi sevap kazanır." diye Peygamberimiz üç defa "tam" sözcüğünü kullanmış.
01:01:07.000 --> 01:01:10.000
Revâhü't-tirmiziyye an-Enesi radıyallahu anhü ve hasene.
01:01:11.000 --> 01:01:16.000
"Bu hadîs-i şerîfi İmâm-ı Tirmizî rivayet etmiştir ve 'hasen hadistir.' demiştir." diyorum.
01:01:17.000 --> 01:01:26.000
Başka sekiz on rivayeti de söylüyorum. Adam dinliyor; ondan sonra pabucunu alıp gidiyor.
01:01:27.000 --> 01:01:34.000
Ne diyelim tabi işi var; ama insan bu kadar kârı gördükten sonra oturur.
01:01:35.000 --> 01:01:42.000
Bir hac ve umre sevabı varsa, hadis de "hasen" ise yani "zayıf hadis" değil,
01:01:42.000 --> 01:01:45.000
şu değil, bu değil, tamam.
Nereye gidiyorsun?
01:01:45.000 --> 01:01:50.000
Pabucunu alıp gidiyor. Tabi kimseyi ayıplamak yok; farzı kıldı mı kimse ayıplanmaz,
01:01:50.000 --> 01:01:53.000
farzı kıldı mı sünnetini evinde kılmak için de gidebilir ama
01:01:54.000 --> 01:01:58.000
insan bu hadisi duyduktan sonra uyması lazım;
01:01:58.000 --> 01:02:02.000
hâdis-i şerîfin bereketinden faydalanmaya çalışması lazım.
01:02:02.000 --> 01:02:09.000
Allah duyduğunu anlayıp anladığını uygulayanlardan eylesin.
Bazısı duyuyor, anlamıyor.
01:02:10.000 --> 01:02:12.000
"Tam ne dedi?"
"Vallahi bilmem."
01:02:14.000 --> 01:02:20.000
Hoşuma gidiyor; evliyâullahın büyüklerinden birisi, birine bir söz söylemiş.
01:02:21.000 --> 01:02:24.000
"Haa?" demiş, "Anlayamadım, bir daha tekrar etsene."
01:02:24.000 --> 01:02:28.000
"Bir daha tekrar eder miyim? Ben ilkini söylediğime pişmanım." demiş.
01:02:28.000 --> 01:02:34.000
Lafı söyler söylemez anlaması lazım.
Niçin yaşıyoruz?
Allah'ın rızasını kazanmak için.
01:02:35.000 --> 01:02:37.000
Allah'ın rızası nerede?
Her yerde harıl harıl onu arıyor:
01:02:38.000 --> 01:02:43.000
Allah'a nasıl mûtî kul olunur, kalp nasıl temizlenir, muhabbet nasıl kazanılır?
01:02:43.000 --> 01:02:46.000
Akılları fikirleri âhireti kazanmak için.
01:02:46.000 --> 01:02:53.000
Millete söylüyorsun; "iyi güzel pekâlâ", sonra pabucunu alıp gidiyor; "Hadi Allah'a ısmarladık."
01:02:53.000 --> 01:02:58.000
Sonra nereye gidiyor?
Mühim bir şeye gitse ne âlâ ama her zaman böyle olmuyor.
01:03:01.000 --> 01:03:04.000
Sallü salâte'd-duhâ. "Duhâ namazını kıl."
01:03:04.000 --> 01:03:13.000
Çünkü bu ebrâr'ın yani iyi kulların namazıdır; öğle ile sabah arasında bu namazı kılmak itiyadı,
01:03:13.000 --> 01:03:16.000
iyi kulların itiyadıdır; tabi Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tavsiye ettiği için...
01:03:16.000 --> 01:03:21.000
Ve sellim izâ dehalte beytek. "Evine girdiğin zaman da selam ver; velev ki kimse olmasa bile."
01:03:21.000 --> 01:03:27.000
Yeksür hayru beytike. "Böyle yaparsan evinin hayrı çok olur."
01:03:27.000 --> 01:03:31.000
Câmiü's-Sağîr'de müellif;
"Aşağıda buna benzer bir başka hadîs-i şerîf de vardır." diyor.
01:03:32.000 --> 01:03:38.000
Demek ki bu Hâtem-i Esam hazretleri böyle rivayet zincirini de zikrederek hadis rivayet etmiş,
01:03:38.000 --> 01:03:41.000
hadisçiler zümresine de dâhil olmuş bir kimse.
01:03:41.000 --> 01:03:48.000
Onlar bunu; hadis öğrenmeyi, hadis rivayet etmek suretiyle o müjdeleri almayı bir bereket sayarlardı.
01:03:48.000 --> 01:03:50.000
Âhirette o sevaba ermeyi düşünürlerdi.
01:03:51.000 --> 01:03:59.000
Allah hepinizden razı olsun, burada bırakalım, 93. sayfaya geldik.
01:04:03.000 --> 01:04:07.000
İnşaallah sağ olursak Allah fırsat verirse önümüzdeki haftalarda da devam ederiz.