WEBVTT 00:00:00.300 --> 00:00:06.670 Elhamdü li'l-lâhi Rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi 00:00:06.695 --> 00:00:13.645 alâ külli hâlin ve fî külli hîn ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn 00:00:13.646 --> 00:00:22.785 Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd. 00:00:24.840 --> 00:00:27.949 Aziz ve muhterem kardeşlerim! Allahu Teâlâ hazretleri hepinizden razı olsun. 00:00:28.402 --> 00:00:31.738 Cümlenizi dünya ve âhiretin hayırlarına nâil eylesin, 00:00:32.113 --> 00:00:34.725 cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin, 00:00:35.147 --> 00:00:39.146 cümlenize Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in komşuluğunu nasip eylesin. 00:00:40.514 --> 00:00:45.460 Ebû Abdirrahman es-Sülemî isimli büyük alim ve mutasavvıfın 00:00:45.327 --> 00:00:55.363 Tabakâtu's-sûfiyye isimli kitabının 93. sayfasında Hâtem-i Esam isimli alimin 00:00:56.863 --> 00:01:02.110 terceme-i hâli bölümünde kalmıştık, bu büyük zâtın 00:01:02.526 --> 00:01:06.702 hayatı hakkında ilk bilgileri geçen hafta okumuş olduk. 00:01:07.436 --> 00:01:15.746 Şimdi 93. sayfanın başından itibaren Hâtem-i Esam hazretlerinin 00:01:18.300 --> 00:01:22.492 sözleriyle ilgili bölümü okumaya devam edeceğiz. 00:01:23.700 --> 00:01:28.323 Buna başlamadan önce Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ve âl'inin, ashâbının, 00:01:28.323 --> 00:01:35.405 ezvâcının, etbâının, ahbâbının ruhlarına, sâdât ve meşâyih-i turuk-i aliyyemizin cümlesinin, 00:01:35.405 --> 00:01:40.330 Ebû Bekir es-Sıddîk ve Aliyyü'l-Murtezâ'dan hocamız, şeyhimiz Muhammed Zâhid-i Bursevî 00:01:40.330 --> 00:01:46.490 hazretlerine kadar turuk-i aliyyelerimiz silsilelerinden güzerân eylemiş olan sâdât ve meşâyihimize, 00:01:47.427 --> 00:01:54.392 tarikat büyüklerimize, din büyüklerimize, tarikat kardeşlerimizin ruhlarına, bu beldeleri 00:01:54.806 --> 00:01:59.650 fethetmiş bulunan fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ve hasseten 00:01:59.697 --> 00:02:02.611 Fatih Sultan Muhammed Hân hazretlerinin ruhuna, 00:02:03.681 --> 00:02:08.712 beldemizin medâr-ı iftihârı enbiyâullah ve sahabe-i kirâm 00:02:09.111 --> 00:02:17.924 Halid b. Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin ruhlarına ve hasseten Yûşâ aleyhisselâm'ın ruhuna 00:02:18.363 --> 00:02:31.710 ve şu semtte makamları, türbeleri bulunan başta şu tekkenin bânisi Mustafa Selami Efendi hazretleri 00:02:31.407 --> 00:02:38.997 ve onun halifeleri olmak üzere yukarıdaki Şeyh Murad Tekkesi'nin bânisi 00:02:39.638 --> 00:02:45.109 Şeyh Murad hazretlerinin ve halifelerinin ve o tekkede medfun bulunanların ruhlarına; 00:02:45.797 --> 00:02:51.356 Haydar Baba tekkesi bânisinin ve orada medfun bulunanların ruhlarına; 00:02:51.864 --> 00:02:58.416 Abdulehad-i Nûrî hazretlerinin ve hulefâsının, seleflerinin ruhlarına 00:02:59.515 --> 00:03:05.160 ve cümle evliyâullahın, salihlerin ruhlarına, şu kitapta sözlerini 00:03:05.225 --> 00:03:09.740 okumuş olduğumuz, okumakta olduğumuz evliyâullahın ruhlarına 00:03:10.474 --> 00:03:16.859 ve uzaktan yakından bu dersleri takip etmek üzere buraya gelmiş olan 00:03:17.289 --> 00:03:22.969 siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş olan bütün müslüman geçmişlerinin, sevdiklerinin, 00:03:22.969 --> 00:03:30.837 yakınlarının, dostlarının ruhlarına hediye olsun, kabirleri nur dolsun, makamları âlâ, dereceleri 00:03:30.837 --> 00:03:36.559 yüksek olsun, nurları ve sürûrları ve kabir istirahatleri ziyade olsun diye, 00:03:36.981 --> 00:03:43.700 bizlerden hoşnut ve razı olsunlar, Allahu Teâlâ hazretleri bizi sevdiği kullarının sevgisine, 00:03:43.577 --> 00:03:46.956 büyüklerin himmetlerine, teveccühlerine mazhar eylesin diye, 00:03:47.612 --> 00:03:53.170 ömrümüzü rızâ-yı Bârî'ye uygun geçirmeye; huzuruna sevdiği, razı olduğu kul olarak 00:03:53.320 --> 00:03:57.496 varmamıza vesile olsun diye, bir Fâtiha üç İhlâs-ı Şerîf okuyup öyle başlayalım. 00:04:00.100 --> 00:04:06.758 Semi'tü Nasre'bne Ebî Nasrini'l-attâr yekûlü: Semi'tü Ahmede'bne Süleymâne'l- 00:04:07.797 --> 00:04:13.530 Kefri Şîlâniyye yekûlü vecedtü fî kitâbî 00:04:15.201 --> 00:04:22.107 an-Hâtemini'l-Esâmi ennehû kâle: "Men dehale fî mezhebinâ hâzâ 00:04:22.490 --> 00:04:26.250 fe'l-yec'al fî nefsihî erba'a hisâlin mine'l-mevt: 00:04:26.697 --> 00:04:31.355 Mevtün ebyadu ve mevtün esvedü ve mevtün ahmeru ve mevtün ahdaru: 00:04:31.800 --> 00:04:38.196 Fe'l-mevtü'l-ebyadu'l-cû'u. Ve'l-mevtü'l-esvedü ihtimâlü eze'n-nâsi. 00:04:38.259 --> 00:04:40.736 Ve'l-mevtü'l-ahmeru muhâlefetu'n-nefsi. 00:04:41.570 --> 00:04:45.699 Ve'l-mevtü'l-ahdaru tarhu'r-rifâ'i ba'dühâ alâ ba'din. 00:04:47.196 --> 00:04:55.920 Müellifimiz Sülemî hazretleri, Nasr b. Ebî Nasr el-Attar'dan duymuş. 00:04:55.779 --> 00:05:02.931 O da Ahmed b. Süleyman el-Kefr-i Şîlânî'den duymuş. Bu, enteresan bir yer adı. 00:05:04.595 --> 00:05:10.189 Kefri Şîlânî ez-zâhid min Kefri Şîlân bi-fethi'l-kâf ve sukûnu'l-fâi 00:05:11.697 --> 00:05:19.273 ba'dehâ râ sümme şîn mu'ceme meksûre ve yâ-i mu'ceme bi'sneteyni 00:05:19.601 --> 00:05:27.778 ve lâmelif ve nûn karyetün bi'ş-Şâm. Kefr-i Şilan denilen yer Şam'da bir şehir adıymış. 00:05:29.388 --> 00:05:31.630 Oraya mensup olan o şahıstan duymuş. 00:05:32.130 --> 00:05:34.223 Yekûlü vecedtü fî kitâbî. 00:05:34.431 --> 00:05:42.276 "Kitabımın içinde buldum ki" An-Hâtemini'l-Esami. "Hâtem-i Esam hazretlerinden yazılmış." 00:05:42.490 --> 00:05:48.510 Ennehû kâle. "O şöyle söylemiş." Men dehale fî mezhebinâ hâzâ. 00:05:48.621 --> 00:05:58.631 "Kim bizim şu yolumuza girmişse" Mezhebinâ mahalli zehâb. Gidilen yol demek, 00:05:58.943 --> 00:06:02.493 yoksa Hanefî, Şâfiî mezhebi mânasına değil. 00:06:02.785 --> 00:06:11.137 Yol dediği tasavvuf yolu. Hâtem-i Esam'ın gittiği yol tasavvuf yolu, takvâ yolu. 00:06:11.582 --> 00:06:13.462 "Kim bizim şu yolumuza girmişse" 00:06:13.920 --> 00:06:17.259 Fe'l-yec'al fî nefsihî erba'a hisâlin mine'l-mevti. 00:06:19.140 --> 00:06:34.191 "Nefsinde ölümden dört vasfı meydana getirsin." İçinde dört çeşit ölümü tahakkuk ettirsin. 00:06:35.410 --> 00:06:43.868 Mevtün ebyad. "Birincisi beyaz ölüm." Ve mevtün esved. "İkincisi kara ölüm." 00:06:45.508 --> 00:06:54.290 Ve mevtün ahmer. "Üçüncüsü kızıl ölüm, kırmızı ölüm." Ve mevtün ahdar. "Dördüncüsü yeşil ölüm." 00:06:54.474 --> 00:06:57.295 İçinde dört ölümü tahakkuk ettirsin. 00:06:59.958 --> 00:07:06.885 Beyaz, siyah, kırmızı, yeşil; dört çeşit ölüm. Bu dört çeşit ölümden ne kastediyor? 00:07:06.818 --> 00:07:13.113 Fe'l-mevtü'l-ebyad, benim beyaz ölüm dediğim el-cû'u, açlıktır. 00:07:13.667 --> 00:07:20.520 Demek ki nefsinde açlığı ihtiyar edecek, çok tok durmayacak, çok oruç tutacak, 00:07:20.326 --> 00:07:25.294 midesini çok doyurmayacak, nefsine fazla kuvvet vermeyecek, perhizkâr olacak. 00:07:25.614 --> 00:07:32.990 "Bizim yolumuza giren, bir kere, bunu yapsın, bu ölüm gibi zordur." diyor. Herkes yiyor, içiyor. 00:07:32.302 --> 00:07:40.277 Hatta yemek, içmek için neler yapıyoruz… Sabahtan akşama kadar kadınlar evde çalışıyor. 00:07:41.630 --> 00:07:47.925 Hamur açıyorlar, kesiyorlar, biçiyorlar, pişiriyorlar. Bir yemeğin yapılması için 00:07:48.784 --> 00:07:58.320 sabahtan akşama kadar çalışıyorlar. Çarşılar, pazarlar, bakkallar, marketler yemekliklerle dolu. 00:08:00.109 --> 00:08:05.848 Tencereler, tavalar, kepçeler. Hepsi yemekle ilgili. Şu bizim yemek dediğimiz şeye 00:08:06.379 --> 00:08:12.595 sarf ettiğimiz para ve verdiğimiz ehemmiyet hayatımızın yarısı, belki daha fazlası… 00:08:12.728 --> 00:08:19.999 Hep yemek yani tencere, tava, kaşık, kepçe, çatal, bıçak, ekmek, çörek, börek, et, süt, 00:08:20.381 --> 00:08:25.940 tatlı, tuzlu, ekşi, turşu, zeytin, peynir, ıvır zıvır... 00:08:26.117 --> 00:08:34.872 Bütün lügatimiz yemekle ilgili, yemekle dolu. Evde mutfak, buzdolabı, kiler, ambar, silo vesaire. 00:08:36.853 --> 00:08:37.737 Ne yapacak? 00:08:38.270 --> 00:08:46.341 Bunlardan vazgeçecek. Bu ölüm. Bu iş zor. "Bizim yolumuza giren zor olan bu dört şeyi yapacak; 00:08:46.403 --> 00:08:53.541 birisi açlık, beyaz ölüm, ak ölüm." diyor. Acaba neden ak demiş? 00:08:55.194 --> 00:09:03.803 İnsanı aklaştırıyor, nurlandırıyor; nuranîleştiren bir ölüm. Belki onun için dedi. 00:09:03.665 --> 00:09:06.933 Aslında insan açlıkla hemen ölmez. Mide boşalınca kalp dirilir. 00:09:07.252 --> 00:09:15.549 Gönül nurlanır, canlanır, gelişir. İrfan içine yayılır, hikmet sahibi olur, 00:09:15.979 --> 00:09:21.946 güzel olur. Açlık güzel şey. Ama bu açlığın hududu nedir, tokluğun hududu nedir? 00:09:22.289 --> 00:09:27.563 Bunun da hududunu bilmek lazım. "Aç kalacağım, irfan sahibi olacağım." diye 00:09:29.950 --> 00:09:36.713 nefsin hakkını vermemek suretiyle nefse de zulmetmemek lazım, her şeyin ölçüsü var. 00:09:38.424 --> 00:09:42.629 Eski zamanlarda hekimin birisine; "Ne kadar yemek yiyelim?" diye sormuşlar. 00:09:42.670 --> 00:09:44.670 "Günde 200 dirhem yiyin." Demiş. 00:09:44.492 --> 00:09:48.845 "600 gram bir şey yiyin." demiş oluyor. Günlük toplam yiyeceği bu kadar olacak. 00:09:49.699 --> 00:09:54.299 "200 dirhemle ne olacak?" demişler. 00:09:54.997 --> 00:09:58.700 Hâze'l-miktâru miktâru yahmilüke. "Bu kadarı seni ayakta tutar." 00:09:58.399 --> 00:10:04.560 Ve mâ zidde aleyhim fe en tahhamiluhû. "Bunun üstüne daha fazla yersen sen onu taşırsın." 00:10:04.255 --> 00:10:11.826 Göbek olur, ense olur, kulak olur, kilo olur. Taşırsın. Bir insanın normal kilosu 60 iken 00:10:12.475 --> 00:10:21.430 80 kilo geliyorsa elinde devamlı 20 kiloluk bir su tenekesini dolu olarak taşıyor demektir. 00:10:21.434 --> 00:10:25.565 Veya 12 kiloluk iki tane kovayı iki elinde taşıyor demektir. 00:10:25.754 --> 00:10:33.633 Boş yere taşıyor. "200 dirhem yeter; bu kadarı seni ayakta tutar, gücünü kuvvetini sağlar, 00:10:33.852 --> 00:10:37.794 bu kadarı seni taşır, bunun üstüne ilave ettiğini sen taşırsın." 00:10:37.800 --> 00:10:44.800 Fe ente hamiluhû, "Sen onun hamalı olursun." diyor. Demek ki çok yemek iyi değil ama 00:10:44.424 --> 00:10:45.623 ne kadar az yiyeceğiz? 00:10:45.823 --> 00:10:51.325 İnsanın zinde, sıhhatli kalabileceği kadar yemesi lazım. 00:10:52.348 --> 00:11:00.540 Zinde ve sıhhatli kalabilmesini sağlayacak olan miktara kadar yavaş yavaş indirmeli, orada tutmalı. 00:11:01.930 --> 00:11:05.567 Oradan aşağıya indirdiği zaman dermanı olmuyor; kalkmak, kıpırdamak istemiyor. 00:11:05.567 --> 00:11:11.447 Yastıktan başını kaldıramıyor, enerjisi az geliyor. Her şeyin bir kalorisi var, 00:11:11.736 --> 00:11:19.816 yaptığı işe göre bir kalori alması lazım. Hani saatten geçen elektriğin kilovat saatini ölçüyoruz; 00:11:19.836 --> 00:11:25.717 "Bir soba şu kadar kilovat saat yakıyor, fırın şu kadar yakıyor, buzdolabı bu kadar yakıyor." diyoruz. 00:11:25.928 --> 00:11:32.360 Her şeyin bir hesabı var. Tabii insanın aldığı gıdanın da yaptığı faaliyetle ilgili olması lazım. 00:11:32.626 --> 00:11:38.725 Bir demirci kalfası balyozu alıp pat küt pat küt vuruyorsa, sabahtan akşama kadar 00:11:39.642 --> 00:11:48.450 ter döküyorsa onun yiyeceği miktar ile evinde oturan emekli bir adamın, 00:11:49.556 --> 00:11:55.243 sakin hayat süren bir kimsenin miktarı aynı olmaz. Onun için gram veremiyoruz ama 00:11:55.509 --> 00:12:02.130 ölçü veriyoruz. Diyoruz ki insanı ayakta tutacak, elden ayaktan düşürmeyecek, 00:12:02.231 --> 00:12:06.327 elini ayağını titretmeyecek, dizinin bağını çözmeyecek miktarda yemesi lazım. 00:12:06.772 --> 00:12:12.470 Çeşitli de yemesi lazım; çünkü tek tip gıda ile beslendiği zaman bir sürü mahzurlar ortaya çıkıyor. 00:12:14.172 --> 00:12:21.186 Etli, sütlü, yoğurtlu, sebzeli, meyveli yemeli, karışık türlü nimetlerden yemeli. 00:12:22.301 --> 00:12:28.808 Çünkü bu devirde bir müşkülat yok, seçme imkânımız var ve memleketimizde gıdada bir sıkıntı yok. 00:12:28.808 --> 00:12:33.996 Hani Afrika'nın bazı ülkelerinde duyuyoruz, açlıktan ölüyorlarmış, Allah onlara da versin, 00:12:34.199 --> 00:12:39.870 bizi de o duruma düşürmesin. Bizim durumumuz güzel. Demek ki dengeli, ölçülü yiyeceğiz ama 00:12:40.112 --> 00:12:43.546 aşırı yemeyeceğiz. Adam oturduğu zaman bir kuzuyu yiyor. 00:12:43.510 --> 00:12:49.166 Bunun yarım kilosu ona yarıyor, ondan sonra 17 kilosu israf. 00:12:49.458 --> 00:12:54.514 Niçin o kadar yiyor, yazık değil mi? Oturduğu zaman iki tane ekmek bitiriyor. 00:12:54.798 --> 00:13:02.967 Buna iki tane ekmek fazla, lüzumsuz. Bir tencereyi sıyırıyor bir de "Daha var mı?" diye etrafına bakınıyor. 00:13:03.108 --> 00:13:06.738 Lüzumsuz. Demek ki aşırı yemeyecek. 00:13:09.578 --> 00:13:20.776 Aşırı yemediği zaman insanın nefsini kontrol etmesi kolay olur, aşırı yediği zaman nefis azgınlaşır. 00:13:20.783 --> 00:13:29.349 İnsanın nefsi vardır, nefsinin de şehevât-ı nefsâniyye, hevâ-i nefs denilen çeşit çeşit arzuları vardır; 00:13:29.478 --> 00:13:37.560 bunlar kuvvetlenir. Kuvvetini kırmak için nefsin istediği bazı şeyleri azaltmak lazım. 00:13:37.189 --> 00:13:44.625 Onların başında az yemek gelir. Onun için taklîl-i taâm veya kıllet-i taâm, az yemek, 00:13:46.342 --> 00:13:51.590 tasavvufta tavsiye edilen bir noktadır. Bu zât-ı muhterem büyüğümüz de öyle söylemiş. 00:13:51.864 --> 00:14:00.207 "Bizim yolumuza giren; derviş olmak, ârif olmak isteyen kimse dört ölümü kendi nefsinde tahakkuk ettirsin." 00:14:00.473 --> 00:14:03.902 Birincisi ak ölüm, beyaz ölüm; açlık. 00:14:04.347 --> 00:14:09.698 Çok yemek yemeyecek, açlığı tahakkuk ettirecek ki nefsi kuvvetlenmesin, 00:14:09.987 --> 00:14:17.788 midesi boş şeyle meşgul olmasın. İnsan karnını doyurdu mu üzerine bir rehavet çöker; uyur kalır. 00:14:18.920 --> 00:14:24.346 "Yatsı ne oldu, kılamadın mı?" "İşte çok yorgundum da yemek de yiyince bir tatlı rehavet çöktü, 00:14:24.744 --> 00:14:28.821 somyada uyumuş kalmışım." Birisi kaldırmasa sabaha kalkacak. 00:14:28.821 --> 00:14:33.633 Neden? Çok yiyince uyku bastırıyor, insan tembelleşiyor. İnsan çok yediği zaman 00:14:33.883 --> 00:14:41.680 enerjikleşmiyor. Ben fakülteden bilirim; öğleden sonra çocuklar uyur. 00:14:42.980 --> 00:14:46.934 Öğle yemeğini yedi mi, bir de yağı iyi değilse hazmı zor olan yağlardansa 00:14:47.329 --> 00:14:49.776 öğleden sonra çocukların bakışları mahmurlaşır. 00:14:49.963 --> 00:14:54.657 Eğer hoca, usta bir hoca değilse, dersi güzel anlatmıyorsa uyurlar. 00:14:55.708 --> 00:15:01.591 Çünkü öğleden sonra yemek yedi, karnı doydu mu canı uyku ister. Uykuyu da uyuyup uyandı mı, 00:15:01.685 --> 00:15:07.188 kedi gibi şöyle bir gerinip bir o tarafa bir bu tarafa bakar.Ondan sonra sen nefsi tutabilirsen tut. 00:15:07.305 --> 00:15:10.852 Karnı tok, uykusunu da aldı, bu sefer eğlence ister. 00:15:13.326 --> 00:15:19.294 Hacivat-Karagöz'ün sahnesinde, sahneye çıkıp da: "Yar bana bir eğlence." dediği gibi 00:15:19.295 --> 00:15:25.272 bu sefer eğlence peşinde koşmaya başlar. Bar ister, pavyon ister vesaire.. 00:15:25.272 --> 00:15:28.130 Onun için az yemek önemli oluyor. 00:15:29.577 --> 00:15:33.567 Fe'l-mevtü'l-ebyadu el-cû'u. "Beyaz ölüm, açlık." 00:15:33.989 --> 00:15:43.701 Ve'l-mevtü'l-esvedü ihtimâlü eze'n-nâs. "Kara ölüm, insanların ezâlarına tahammül etmek." 00:15:43.779 --> 00:15:53.559 İhtimal burada bizim bildiğimiz mânaya değil. Yüklenmek, hamallığını yapmak anlamında. 00:15:53.832 --> 00:16:00.445 İnsanların ezâlarını sırtına yükleyecek, çekecek, tahammül edecek. 00:16:00.614 --> 00:16:03.823 Komşunun ezâsı vardır, arkadaşının ezâsı vardır; 00:16:05.832 --> 00:16:11.955 karısının, çoluk çocuğunun ezâsı, cefası, kaprisi vardır. 00:16:14.368 --> 00:16:19.922 Demek ki insanlar isteyerek istemeyerek birbirlerine ezâ ediyorlar. Etmemek lazım. 00:16:20.203 --> 00:16:27.850 Bizim ana prensibimiz ezâ etmemek ama ya birisi bize ezâ etmişse ne yapacağız? Kavga mı edeceğiz? 00:16:28.342 --> 00:16:31.640 Onlara da tahammül etmek dervişlik icabı. 00:16:31.776 --> 00:16:36.320 Yaratılanı Yaradan'dan ötürü hoş görmek, ezâlarına tahammül etmek. 00:16:36.391 --> 00:16:42.738 Komşuyla kavga etmemek, arkadaşla çekişmemek, evde dırdır çıkarmamak; 00:16:43.105 --> 00:16:49.882 uyumlu, geçimli, sessiz olmak; dövene elsiz, sövene dilsiz olmak. 00:16:50.726 --> 00:16:55.894 Bu da bu yolun zorlukları; buna da "kara ölüm" demiş. Çünkü çok zordur. 00:16:56.769 --> 00:17:04.322 İnsan haklıyken zor durur. Haksız olduğu zaman ses çıkarmaz pusar, susar ama 00:17:04.596 --> 00:17:06.803 haklı olduğu zaman aslan kaplan kesilir. 00:17:07.373 --> 00:17:08.189 Çünkü haklı. 00:17:08.610 --> 00:17:16.311 Haklı iken birisi ona ezâ cefa etmişken durmak zor bir şeydir, kapkara bir şeydir. 00:17:16.490 --> 00:17:23.986 Onun için insanların ezâsına, cefasına, cevrine tahammül etmek de lazım. Bunun adı da kara ölüm. 00:17:24.329 --> 00:17:33.370 Aç durmak, midesini doldurmamak; ak ölüm. İnsanların ezâsına, cevrine, cefasına sabretmek; 00:17:33.100 --> 00:17:38.443 kara ölüm. Arkadaşına gık demeyeceksin. Komşuna gık demeyeceksin veyahut 00:17:38.514 --> 00:17:43.132 demen gerekiyorsa usulünce diyeceksin. Nasihat etmen gerekiyorsa edeceksin ama 00:17:43.718 --> 00:17:49.285 insan çoğunu yüklenmeli, torbaya atmalı çünkü Allah sabredenleri seviyor. 00:17:49.574 --> 00:17:54.525 Onun için "İnsan bütün hakkını almak isterse geçim olmaz." diyorlar. 00:17:55.197 --> 00:17:59.155 Her haklı olduğu yerde hakkını sonuna kadar almak istedi mi geçim olmaz. Ne olacak? 00:17:59.554 --> 00:18:05.570 Biraz hoş göreceksin,göz yumacaksın, duymazlıktan anlamazlıktan geleceksin, sesini çıkarmayacaksın. 00:18:05.747 --> 00:18:12.800 Karşı taraf anlamıyor. "Adam edepsiz laf anlatamıyoruz bari sen anla." demiş oluyoruz. 00:18:13.550 --> 00:18:18.324 İnsan böyle bir dervişlikte olacak, mütehammil olacak, ses çıkarmayacak. 00:18:18.819 --> 00:18:29.326 Bizim arkadaşlardan birini ziyarete gittik, birisini anlatıyor da: "Bunun memleketinde bir şeyhi vardı. 00:18:29.786 --> 00:18:38.411 Mübarek adam kızmak diye bir şey bilmezdi. Dövsen sövsen yüzünün hattı değişmezdi." diyor. 00:18:39.728 --> 00:18:47.132 Demek ki dervişlikte böyle bir tahammül, insanların ezâsına ses çıkarmama tavrı olacak. 00:18:47.146 --> 00:18:47.501 Neden? 00:18:47.501 --> 00:18:53.657 "Geçim olsun, kavga olmasın." diye anlamazlıktan gelecek, susacak. 00:18:55.720 --> 00:18:59.982 Üçüncüsü ve'l-mevtü'l-ahmeru. "Kırmızı ölüm veya kızıl ölüm." 00:19:00.997 --> 00:19:01.576 Bu nedir? 00:19:01.787 --> 00:19:10.839 Muhâlefetü'n-nefs. "Nefsine muhalefet edecek, aykırı gidecek. Nefsi ne istiyorsa yapmayacak, 00:19:10.933 --> 00:19:14.333 aksini yapacak. Yap dediğini yapmayacak, yapma dediğini yapacak." 00:19:16.845 --> 00:19:22.933 Çünkü nefis -inne'n-nefse le-emmâratun bi's-sû-i illâ mâ rahime rabbî- 00:19:23.260 --> 00:19:29.479 umumiyetle insana kötülük emreder. Nefsin dediğini yapmayacak ki iyi çizgide kalabilsin. 00:19:29.916 --> 00:19:35.210 Buna neden kırmızı ölüm dedi? Çünkü bu da çok zordur. Nefsin dediğini yapmayınca çok kızar, 00:19:35.388 --> 00:19:41.614 küplere biner, kıpkırmızı olur. Nefsi, canı çekiyor; zordur. Kırmızı ölüm. 00:19:41.997 --> 00:19:47.734 Buna da kırmızı rengi uygun görmüş. Dördüncüsü ve'l-mevtü'l-ahdaru 00:19:48.156 --> 00:19:51.620 tarhu'r-rifâ'i ba'duhâ alâ ba'd. 00:19:55.812 --> 00:20:03.510 Dördüncü ölüm. Burada rifâ demiş, kaf mı rıkâ mı? 00:20:03.895 --> 00:20:09.734 Kaf gibi de görünüyor. Aşağıda da rivayetlerin içinde kaf diye geçmiş. 00:20:11.648 --> 00:20:13.656 Ve hüve tarhu'r-rıkâ. 00:20:19.177 --> 00:20:25.636 Bunu anlayamadım. Rifâ kelimesine de rıkâ kelimesine de bir bakalım. Rıkâ olursa yama mânasına geliyor. 00:20:25.760 --> 00:20:29.599 Yamalı elbiseye de murakkâ derler, 00:20:30.293 --> 00:20:37.811 yama üstüne yama yamamak mânasına olabilir. Bir de rıfâ kelimesine bakalım. 00:20:42.814 --> 00:20:51.372 Ondan pek bir mâna çıkmıyor, rıkadan çıkıyor. Yama üstüne yama vurunmak, 00:20:52.515 --> 00:21:02.400 şatafatlı olmamak, mütevazı olmak, yamalı elbise giymek gibi bir mâna olabilir. 00:21:02.755 --> 00:21:07.771 Yeşil ölüm de buymuş. Tabii bu kolay, tatlı. Ben şahsen küçükken yeni elbise 00:21:07.748 --> 00:21:13.592 giydim mi rahatsız olurdum; oturma, kalkma ütüsü bozulur; kirlenir, tozlanır, 00:21:14.611 --> 00:21:20.951 takılır, çakılır; dursun yerli yerinde. "Benim şu eski elbisemi getirin." 00:21:21.153 --> 00:21:25.519 İnsan eski elbiseyle gayet rahat hareket eder. 00:21:25.574 --> 00:21:33.166 Tabi tevâzuan, mütevâzıâne hareket etmek için "yamalı elbiseyle gezmek" demiş oluyor. 00:21:33.799 --> 00:21:44.222 Kâle ve kâle Hâtemün. "Aynı râvi yine ‘Hâtem-i Esam hazretleri şöyle buyurdu.' diye rivayet etmiş." 00:21:46.769 --> 00:21:50.531 Kâne yükâlü el-aceletü mine'ş-şeytâni illâ fî hamsin 00:21:53.906 --> 00:21:59.689 ıt'âmü't-taâmi izâ hadara dayfün ve techîzü'l-meyyiti izâ mâte 00:22:00.900 --> 00:22:04.704 ve tezvîcü'l-bikri izâ edraket ve kadâu'd-deyni izâ vecebe 00:22:05.470 --> 00:22:08.718 ve't-tevbetü mine'z-zenbi izâ ezneb. 00:22:15.413 --> 00:22:20.704 Kâne yükâlü. Köşeli parantez içine almış; "Metinde yok, böyle olması lazım." diye 00:22:21.626 --> 00:22:23.759 neşreden şahıs bunu uygun buluyor. 00:22:24.000 --> 00:22:27.119 Kitap neşredenler köşeli parantezi bu maksatla kullanırlar. 00:22:27.631 --> 00:22:32.153 Mâlum "Acele şeytandandır. Ancak beş yerde şeytandan değildir." 00:22:32.677 --> 00:22:39.800 Kâle Hâtem. "Hâtem böyle söyledi." diyor. Halbuki bu söz hadîs-i şerîfte vardır. 00:22:39.219 --> 00:22:43.552 Onun için baş tarafına Kâne yukâlu diye eklemiş. 00:22:43.509 --> 00:22:48.569 el-Aceletü mine'ş-şeytâni. "Acele etmek şeytanın insana verdiği bir duygudur, 00:22:48.889 --> 00:22:54.900 şeytan acele ettirir." Doğru değildir; müslüman acele etmeyecek. Ne yapacak? 00:22:54.582 --> 00:23:00.362 Acele ile değil teenni ile hareket edecek. Teenni ne demek? 00:23:00.729 --> 00:23:05.969 "Ölçerek, biçerek sağlam adımlarla, ağır ağır, dikkatli dikkatli." demek. 00:23:08.371 --> 00:23:13.864 Acele şeytandandır ama ve't-teennî mine'r-rahmân teenni rahmanîdir, rahmandandır. 00:23:14.940 --> 00:23:17.898 İllâ fî hamsin, "Ancak beş yerde acele etmek lazım." 00:23:18.453 --> 00:23:21.783 O, şeytandan değildir. Bu beş yerde acele etmek lazım. 00:23:22.331 --> 00:23:23.790 Bunu öğrenin. 00:23:23.630 --> 00:23:28.595 Bunlar hadîs-i şerîf mealidir. Hâtem-i Esam da hadisleri bildiğinden, 00:23:29.196 --> 00:23:34.694 vaaz ederken bunu söylemiş. Onun sözü gibi yazmışlar ama aslında Efendimiz'in sözüdür. 00:23:35.303 --> 00:23:38.270 It'âmu't-ta'âmi izâ hadara dayfün. 00:23:38.692 --> 00:23:42.446 "Misafir geldiği zaman ona yemek yedirmekte acele etmek lazım." 00:23:42.860 --> 00:23:50.526 Dayf duyûf Arapça'da misafir demek. Bizim "müsafir" dediğimiz kelime de Arapça'da "yolcu" demek. 00:23:53.566 --> 00:23:59.799 Bize komşu da gelse misafir diyoruz, Araplar ona misafir demez; dayf misafir. 00:24:01.659 --> 00:24:08.542 Biz aldığımız kelimeyi, Arapça kelime olmasına rağmen başka türlü kullanmışız. 00:24:10.689 --> 00:24:15.316 Misafir; yolcu, eve gelen kimse, konuk. 00:24:16.600 --> 00:24:17.804 Konuk geldiği zaman, 00:24:17.804 --> 00:24:26.890 ister uzaktan ister yakından gelsin onun adı dayftır. Hani size muhtelif zamanlarda da söylüyorum ya 00:24:28.216 --> 00:24:31.980 en çok hoşuma giden sözlerden birisi; 00:24:31.466 --> 00:24:36.846 hacılar Allah'ın, Rahmân'ın duyûfu oluyor. 00:24:36.846 --> 00:24:42.865 Duyûfu'r-rahmân, "Rahmân'ın misafirleri" oluyor. Allah emretti, insanları 00:24:43.357 --> 00:24:48.890 beytini tavaf etmeye davet etti. Oraya gidenler, hacılar O'nun misafiri oluyor. Duyûfu'r-rahmân, 00:24:49.303 --> 00:24:51.740 "Rahmân'ın misafirleri" oluyor. 00:24:51.108 --> 00:24:52.852 Burada da dayf kelimesi böyle geçti. 00:24:53.273 --> 00:24:58.225 İzâ hadara dayfün. "Misafir geldiği zaman" İt'âmu't-ta'âmi. 00:24:58.535 --> 00:25:02.429 Ona hemen sofra kurup yemek yedirmekte acele etmek lazım." 00:25:02.538 --> 00:25:09.129 Bakalım adamcağız Bağdat'tan mı, Basra'dan mı, Ankara'dan mı, Adapazarı'ndan mı geldi? 00:25:09.129 --> 00:25:13.433 Yolda yorulmuştur, terlemiştir, acıkmıştır, yiyecek bulamamıştır. 00:25:13.449 --> 00:25:18.843 Ev sahibi hemen "Hoş geldin! Nasılsın?" diyecek "Oturması için yer gösterecek. 00:25:19.590 --> 00:25:26.216 Sonra bir kaybolacak, ne varsa hazırlayıp siniyle gelecek, otur diyecek, önüne koyuverecek. 00:25:26.388 --> 00:25:28.565 Burada acele etmek lazım; bir. 00:25:29.971 --> 00:25:37.724 İkincisi techîzü'l-meyyiti. "Ölünün teçhiz ve tekvininde de acele etmek lazım." 00:25:37.771 --> 00:25:42.878 Öldü, tamam. Öldüğü belli oldu. Hazırlıkları hemen yapmalı, geriye bırakmamalı. Neden? 00:25:43.196 --> 00:25:53.465 Geriye kalırsa kokar, bozulur. O devirde Arabistan'ı düşünelim, sıcakları düşünelim. 00:25:54.197 --> 00:26:00.570 Ölünün çarçabuk yerine yerleştirilmesi lazım. Onun yeri artık kabir, 00:26:00.486 --> 00:26:07.268 dışarıda durdukça üzülür. Hani kutuya veya sandığa koyuyorlar, üstüne cam kapak yapıyorlar, 00:26:07.378 --> 00:26:09.868 gelene geçene seyrettiriyorlar, dolaştırıyorlar. 00:26:10.258 --> 00:26:22.653 Ölen kabrinden uzakta durdukça ezâ cefa çekiyor. Hele Avrupa'da cenaze işleri bir sanayidir. 00:26:23.903 --> 00:26:31.987 Cenazeyi evden para ile alırlar. Avrupa'da, Avustralya'da, İngiltere'de, Amerika'da böyle oluyor. 00:26:32.573 --> 00:26:35.662 Alıp götürüyorlar. Ne yaptıklarını Allah bilir. Karnını kesiyorlarmış, 00:26:35.865 --> 00:26:42.100 bağırsaklarını çıkarıyorlarmış, atıyorlarmış. Herhalde ondan sonra tekrar dikiyorlardır, 00:26:42.264 --> 00:26:50.784 Allah bilir, görmedim. Ondan sonra artık giydiriyorlar mı, örtü mü yapıyorlar ne yapıyorlarsa 00:26:50.946 --> 00:26:57.100 tabutu ortaya getiriyorlar. O orada yatmış; herkes geliyor, bakıyor, görüyor, 00:26:57.100 --> 00:27:01.410 etrafında dolanıyor; merasim böyle. İslâm'da böyle şey yok. 00:27:01.947 --> 00:27:06.497 Varsa, şu anda yapılıyorsa Batı'dan gelme bir âdet, aslı esası olmayan bir uygulama. 00:27:06.849 --> 00:27:13.217 Nasıl olacak? Vefat edince çarçabuk teçhiz ü tekvîni yapılıp namazı kılınıp gömülecek. 00:27:15.717 --> 00:27:20.687 Üçüncüsü, ve tezvîcü'l-bikri izâ edraket. 00:27:23.230 --> 00:27:27.819 "Genç kız buluğa erdiği zaman onu çabuk evlendirmek." 00:27:29.498 --> 00:27:33.552 "Genç kız" diyor, kusura bakmayın, "genç erkek" demiyor. 00:27:36.685 --> 00:27:39.150 "Bize bir şey yok mu?" diye bakıyorsunuz gibi geldi de. 00:27:41.100 --> 00:27:44.500 Ama o da yine size yarar çünkü o çabuk evlenince size gelecek. 00:27:46.180 --> 00:27:52.252 Tezvîcü'l-bikri izâ edraket. "Büluğa erdiği zaman kızı hemen evlendirmek." 00:27:53.392 --> 00:27:58.722 Bu da büyüklerimizin tavsiye ettiği bir husustur, hadîs-i şerîf'te de vardır. 00:28:00.585 --> 00:28:06.682 Büyüklerimiz hanımlarına; "Bizim kız büluğa erdiği zaman bana bildir." diye tembih ederlermiş. 00:28:07.100 --> 00:28:11.566 Hemen evlendirmeye çalışırlarmış. Hatta bazısı kendisi tavsiye etmiş; 00:28:11.676 --> 00:28:15.717 "Benim kızımı al, sana kızımı vereceğim." diye söylemiş. Neden? 00:28:16.660 --> 00:28:20.857 Bir kimsenin dindarlığını beğeniyorsa teklif edebilir. 00:28:21.130 --> 00:28:23.596 Şimdi bazıları utanıyor. Hayır, öyle bir şeye lüzum yok. 00:28:25.677 --> 00:28:31.496 Zamanımızda da böyle halis muhlis insanlar var. Size bir hadise nakledeyim. 00:28:33.141 --> 00:28:41.356 Fatih camiinde Hüsrev Hoca diye bir şiddetli, hiddetli, kıymetli hoca vardı. 00:28:45.975 --> 00:28:52.935 Ezanların yasaklandığı, camilerin depo yapıldığı, vakıf mallarının satıldığı, 00:28:53.908 --> 00:28:56.374 sam rüzgarlarının estiği o zamanda 00:28:56.842 --> 00:29:03.580 Allah rızası için dini öğretmekten geri durmamış. Onun için "hiddetli, şiddetli" diyorum. 00:29:04.182 --> 00:29:09.877 Fatih camiinde bir köşede Allah rızası için talebelere ders verirmiş. Kimisi; 00:29:10.627 --> 00:29:17.136 "Hocam benim sizin o ders verdiğiniz saatte gelmeye imkânım yok, akşam gelsem olur mu?" diyor. 00:29:17.114 --> 00:29:21.769 "Tamam o zaman akşam gel." diyor. Hatta birileri demişler ki; 00:29:21.816 --> 00:29:24.674 "Hocam bizim vaktimiz yok, sahur vaktinde gelsek olur mu?" 00:29:24.868 --> 00:29:27.451 "Sahur vaktinde gel, sabah vaktinde gel; ne zaman müsait olursan." 00:29:27.801 --> 00:29:35.109 Allah'ın dinini öğretmek için kendisini vakfetmiş, çalışmış; mekânı cennet olsun. 00:29:36.000 --> 00:29:40.549 Bazı şeyh diye tanınan insanların da aleyhinde konuşurmuş. 00:29:40.581 --> 00:29:47.456 Öyle de hiddetli, şiddetli tarafı varmış fakat bazı kimseleri elinden tutup 00:29:47.628 --> 00:29:54.870 bizzat bizim dergâha kendisi getirirmiş. Demek ki cahil olanları tenkit ediyor. 00:29:55.209 --> 00:29:58.610 Doğru olan yere kendi eliyle getiriyor. 00:29:58.962 --> 00:30:05.230 Ahali yaşlısıyla genciyle bu Hüsrev Hoca'nın derslerine geliyorlarmış. 00:30:04.982 --> 00:30:11.273 Aksakallı, yaşlı bir adam, çok da yaşlı değil de işte sakallı bir adam; bir de sakallı genç. 00:30:11.742 --> 00:30:17.685 Daha iş bile tutmamış ama Hüsrev Hoca'nın derslerine geliyor, elinde kâğıt kalem; 00:30:17.849 --> 00:30:22.910 yazıyor, çiziyor, dinliyor. Yaşlı adam bakmış; 00:30:23.161 --> 00:30:31.425 hiç kimsenin o tarafa yanaşmadığı zamanlarda, genç yaşta böyle sakal bırakmış, buraya da geliyor, 00:30:31.714 --> 00:30:35.780 delikanlının halini beğenmiş. Gitmiş yanına; "Delikanlı, 00:30:36.920 --> 00:30:40.516 benim bir kızım var onu sana vermek istiyorum, hazırlan." demiş. 00:30:41.561 --> 00:30:51.556 Genç demiş ki "Allah razı olsun amca! Ama benim daha işim gücüm yok, maaşım bile yok, talebeyim." 00:30:51.693 --> 00:30:58.157 "Olsun." demiş. Aradan biraz vakit geçti. Tabi benim maaşım yok, evim yok, barkım yok. 00:30:58.475 --> 00:31:06.475 Kolay mı evlenmek? Onun için ağırdan aldım. Bir zaman sonra yine yanıma geldi. 00:31:06.593 --> 00:31:11.156 "Delikanlı ben sana bir teklifte bulunmuştum. Hala cevap yok. Ne oldu?" demiş. 00:31:12.508 --> 00:31:18.354 Tam cevap veremedim. Ondan sonra birkaç hafta daha geçmiş. Üçüncü sefer; 00:31:18.354 --> 00:31:26.494 "Bana bak kızı getireceğim senin eve bırakacağım ona göre. İş ciddi." demiş. Böylece evlendirmiş. 00:31:28.230 --> 00:31:35.670 Şimdi tabi kızla çok mutlu olmuş. Evlendirdiği insan da yüksek bir şahsiyet oldu. 00:31:35.840 --> 00:31:37.882 Ama o Allah rızası için onun dindarlığını beğendiğinden 00:31:37.882 --> 00:31:41.692 o zaman parasızken pulsuzken dindar diye kızını verdi. 00:31:42.886 --> 00:31:49.992 Eski alimlerden de böyleleri var. Mesela bir alim var ki dünya güzeli bir kızı var. 00:31:51.335 --> 00:31:59.367 Hatta zamanın Emevî halifesi onu oğluna istemiş. 00:32:00.865 --> 00:32:06.160 Halifenin oğlu; o da halife olacak. Kızı saraya gelin gidecek. "Eyvah! 00:32:07.740 --> 00:32:13.900 Halife oğluna bizim kızı istedi." diye alelacele gitmiş, takvâ ehli talebelerden birisiyle 00:32:16.125 --> 00:32:19.913 konuşmuş; kızını onunla nikâhlamış, kurtarmış. 00:32:20.846 --> 00:32:27.461 "Saraya gider, dindarlığı gevşer, Allah'ın rızasına uygun olmayan bir hayat sürer." diye 00:32:27.857 --> 00:32:35.781 saraydan istedikleri halde oraya gelin vermemiş de kızını görtürmüş takvâ ehli, fakir bir talebeye vermiş. 00:32:36.260 --> 00:32:41.917 Bu; İslâm tarihinde, tasavvuf tarihinde büyüklerimizin yaptığı bir uygulamadır. Neden? 00:32:42.362 --> 00:32:47.776 Çünkü bir kız dindar bir kimseyle evlenirse dünyası da âhireti de mâmur olur. 00:32:48.252 --> 00:32:53.810 Bir erkek dindar bir kadınla evlenirse yine dünyası da âhireti de mâmur olur. 00:32:54.130 --> 00:32:57.656 et-Tayyibâtü li't-tayyibîne ve't-tayyibûne li't-tayyibât. 00:32:57.875 --> 00:33:03.627 Kur'ân-ı Kerîm'de böyle bildiriliyor. Onun için damat aranıyorsa dindar erkek aranacak; 00:33:04.701 --> 00:33:06.990 gelin aranıyorsa dindar gelin aranacak. 00:33:11.470 --> 00:33:12.701 Kız büyüdü mü, 00:33:12.897 --> 00:33:16.901 buluğa erdi mi tamam. Çarçabuk evlendirmek gerekir. Daha küçüktü, bilmem ne bahane edilmemeli. 00:33:18.331 --> 00:33:23.290 Eskiden 14 yaşında evlendirirlermiş; duyarız. 00:33:23.548 --> 00:33:28.981 Belki sizin de nineleriniz anlatmışlardır, böyle genç evlenmişlerdir. 00:33:29.379 --> 00:33:38.680 Şimdi erkek de kız da evlenmiyor kartlaşıyor, tohuma kaçıyor, kabukları kuruyor, 00:33:38.953 --> 00:33:42.309 çekirdekleri büyüyor; ne tadı ne tuzu kalıyor. 00:33:42.606 --> 00:33:46.864 Otuz yaşı, 40 yaşı, 45 yaşı buluyor; ne anladım ben bundan. Olmadı. 00:33:47.450 --> 00:33:54.667 Çok vakit geçiyor, yanlış oluyor. Halbuki bizim İslâm medeniyetimizin 00:33:54.917 --> 00:33:57.730 ana prensiplerinden biridir; kimse harama bakmayacak, 00:33:59.681 --> 00:34:06.136 büluğa erdi mi de gecikmeden evlilik olacak. Adam 40 yaşına, 45 yaşına kadar evlenmedi. 00:34:06.185 --> 00:34:13.311 Ne yaptı? Allah bilir. Bir kendisi biliyor, bir de Allah biliyor. 00:34:13.701 --> 00:34:21.444 45 yaşına kadar günahlara batmış çıkmıştır. Bir kız şu yaşa kadar evlenmedi. Olmaz! 00:34:24.818 --> 00:34:29.643 Şimdi daracık pantolonlar giyiyorlar, kısa da giyiyorlar, yapışık da giyiyorlar. 00:34:30.405 --> 00:34:33.104 Plaj mevsimi diye kollar, bacaklar çıplak. 00:34:33.236 --> 00:34:40.597 Geçen gün baktım üst katta kızlar namaza gelmişler. Aferin, vakit namazını cemaatle kılıyorlar. 00:34:40.752 --> 00:34:47.763 11 yaşında, 12 yaşında kızlar, belki bir iki tanesi yedi, sekiz yaşında. 00:34:48.451 --> 00:34:54.420 Hoşuma gitti. Baktım bir tanesi güzel namaz başörtüsü örtmüş; iyi. Merdivenlerden inerken 00:34:54.420 --> 00:34:58.851 "Aferin kızım!" Maşaallah namazı kılıyorsunuz." dedim. Bir tanesine de baktım 00:34:59.773 --> 00:35:07.254 hem sevindim hem acıdım. Japone kollu, kısa pantolonlu ama camiye namaz kılmaya gelmiş. 00:35:08.337 --> 00:35:14.783 Böyle olmaz! İslâm'ı bilmiyor. Arkadaşlarıyla kalkmış gelmiş ama kızlar böyle giyinmez. 00:35:15.967 --> 00:35:21.296 Bir şeyi daha gülerek hatırlıyorum. Süleymaniye Camii'nin giriş kapısının 00:35:22.260 --> 00:35:29.690 sağ tarafında 20-30 tane musluk var, abdest alma yeri var. Orada avluya sıralanmış 00:35:29.725 --> 00:35:33.360 erkekler takunyalarını alırlar, kollarını sıvarlar, abdest alırlar. 00:35:36.110 --> 00:35:43.131 Süleymaniye Camii'ine giriyorum, Baktım kızın birisi kollarını omuzuna kadar sıvamış, 00:35:43.786 --> 00:35:49.480 orada erkeklerin arasında abdest alıyor. Hiç yadırgamıyor, garipsemiyor. 00:35:49.294 --> 00:35:55.713 Zavallıcık. Dindar iyi, o tarafı güzel ama kız. Kızın bileğinden yukarısı nâmahrem, 00:35:56.730 --> 00:36:03.678 kol sıvanır da orada abdest alınır mı? Dizlerine kadar da ayağını yıkıyor. 00:36:04.573 --> 00:36:10.489 Yaygın bir bilgisizlik, cahillik var. Niyet iyi, güzel ama cahillik çok yaygın. 00:36:10.833 --> 00:36:12.595 Bunların düzelmesi lazım. 00:36:16.760 --> 00:36:23.250 Ve kadâu'd-deyni izâ vecebe. "Ödeme vacip olduğu zaman borcunu ödemek." 00:36:23.298 --> 00:36:27.823 Cebinde parası var, şu adama da şu kadar borcu var; vermiyor. 00:36:28.120 --> 00:36:31.464 Para burada ama adama borcu vermiyor. 00:36:31.605 --> 00:36:36.826 Neden? "Altı ay daha geciktirirsem enflasyondan dolayı şu kadar az ödemiş olurum." diyor. 00:36:37.295 --> 00:36:45.775 Allah bu işe razı gelmez. İzâ vecebe. "Ödeme imkânı eline geçer geçmez o borcu ödeyecek." 00:36:46.283 --> 00:36:50.594 O adam kıymetini bilmiyor mu? Altı ay onun elinde dursa daha çok kâr eder. 00:36:51.625 --> 00:36:58.247 Biz; "Kardeşlerimizle beraber hacca gidelim." diye 1500 hacıya bilet aldık. 00:36:57.964 --> 00:37:05.179 Suud, o hava yoluna Cidde'ye iniş izni vermişken iptal etti. 00:37:07.921 --> 00:37:13.843 Bizim hacılar gidemeyecek, canımız burnumuza geliyor. "Hacıları götüreceğiz." diye söz vermişiz. 00:37:14.436 --> 00:37:21.381 Bu sefer gittik, Suud Hava Yolları'ndan kaç milyar para ile ikinci bir defa bilet aldık, 00:37:22.600 --> 00:37:27.681 herif-i nâ-şerifler bizim birinci biletin parasını hâlâ verecekler. 00:37:27.782 --> 00:37:36.200 Allah buna razı gelir mi? Bu helal mi? Hâlâ verecek. Hac ne zaman oldu? 00:37:36.293 --> 00:37:39.680 Millet geldi, gitti, hac yaptı; hâlâ verecek. Neden? 00:37:39.451 --> 00:37:42.779 Bir gün beklettiği zaman kaç milyon kârı oluyor. 00:37:44.675 --> 00:37:47.975 O kadar ay bekletince şu kadar milyon kâr oluyor. Yazık değil mi? 00:37:48.211 --> 00:37:51.658 Ben İSPA olarak bir hayır hizmeti görüyorum, 00:37:51.658 --> 00:37:55.534 talebeye bakıyorum veya şu hizmeti, bu hizmeti yapmaya çalışıyorum. 00:37:55.725 --> 00:38:00.310 Sen benim sırtımdan kâr etmeye çalışıyorsun. "Sıkıştım senden bilet aldım." diye doğru mu bu? 00:38:00.179 --> 00:38:03.448 Doğru değil. Allah buna razı gelir mi? Razı gelmez. Bu para helal mi? 00:38:03.581 --> 00:38:09.764 Ben zerresini helal etmem, zırnığını helal etmem, çatır çatır alırım hakkımı. 00:38:11.780 --> 00:38:14.754 Vermiyor. Var ama vermiyor. 00:38:15.190 --> 00:38:19.890 Kurnazlık yapıyor. "Şu kadar geciktirirsem günde şu kadar milyon para kazanırım." 00:38:20.610 --> 00:38:27.297 Zehir zıkkım olsun, haram olsun! Niye vermiyorsun? Öyle şey olur mu? 00:38:27.852 --> 00:38:33.120 Şimdi herkes böyle yapıyor; alışmış. Gidiyor, malı alıyor. 00:38:33.895 --> 00:38:38.630 Malı aldıktan sonra parayı vermemekte direniyor. Hadi bakalım alabilirsen al! Eşkıyâ kesiliyor. 00:38:39.255 --> 00:38:48.642 Peşinde dolaş, yalvar yakar, ağla sızla, üzül, rol yap, yalan söyle de kendi paranı almaya çalış. 00:38:49.173 --> 00:38:54.500 Böyle şey olur mu? Ahlâk bozulmuş. Paran olduğu zaman hemen vereceksin. 00:38:54.910 --> 00:38:57.129 Malı aldın mı? Aldın. Niye borcunu vermiyorsun? 00:38:58.578 --> 00:39:04.684 Birisine borcunuz varsa adam gibi, erkekçe, mertçe ödeyin; namertlik etmeyin. 00:39:05.949 --> 00:39:09.151 Birisi bizim arkadaştan motosikletini satın almıştı; 00:39:09.229 --> 00:39:13.313 motosikleti eskidi gitti, dört senedir hâlâ parasını vermiyor. 00:39:14.149 --> 00:39:19.185 Böyle şey olur mu? Eve girmiş, kira vermiyor. Böyle şey olur mu? 00:39:20.830 --> 00:39:22.650 Kaloriferde ısınıyor, kalorifer parasını vermiyor? 00:39:22.767 --> 00:39:25.401 Böyle şey olur mu, Allah razı gelir mi? Haram bu yahu! 00:39:26.972 --> 00:39:33.355 Ondan sonra Karagöz'ün, "Bizim bacı haram yemez; hamama gider, bohça çalar." dediği gibi "Ben haram yemem." diye ortalıkta dolaşır. 00:39:35.112 --> 00:39:45.240 Böyle şey olur mu? Güya adam cami cemaatinden, güya derviş ama böyle yapıyor. Olmaz! 00:39:45.735 --> 00:39:51.527 Adam kale gibi sağlam olacak, dürüst olacak. Kimsenin hakkını üzerine geçirmeyecek, 00:39:51.785 --> 00:39:55.290 faizin tozunu üstüne kondurmayacak, helal lokma yiyecek. 00:39:55.560 --> 00:40:04.977 Öyle yapmıyor; parası var, sallıyor sallıyor -tabi benim yüzüm güleç, güleç yüzlüyüm, 00:40:05.500 --> 00:40:09.750 ses çıkaramıyorum- paramı vermiyor. Öteki cebbar 00:40:11.477 --> 00:40:19.670 ve haydut; onun parasını veriyor, bizimkini vermiyor. Neden? "Ben güleç yüzlüyüm." diye, 00:40:19.453 --> 00:40:29.389 güleç yüzlülük cezası! Bunlar bizim sosyal dertlerimizdir. Derviş olacaksanız, 00:40:29.655 --> 00:40:34.773 bizim yolumuza girecekseniz bunları böyle yapmamak lazım. Hâtem-i Esam diyor ya; 00:40:34.906 --> 00:40:39.387 "Bizim yolumuza girenin dört ölümü bilmesi, dört ölümü tahakkuk ettirmesi lazım." 00:40:39.887 --> 00:40:44.940 Bizim yolumuza giren insanın işi eğri büğrü olmayacak, dosdoğru olacak, 00:40:45.235 --> 00:40:49.294 borcunu ödeyecek, işlerini sağlam yapacak. 00:40:50.750 --> 00:40:55.211 Ve't-tevbetü mine'z-zenbi izâ eznebe. "Ve günah işlediği zaman hemen tevbe edecek." 00:40:55.679 --> 00:41:00.427 Bir hata, bir günah işledi. Sabah namazına kalkamadı, camiye gelemedi. 00:41:00.713 --> 00:41:09.421 Bir hatası, eksiği, kusuru, günahı oldu. Hemen tevbe edecek. Tevbede acele etmek lazım. 00:41:10.389 --> 00:41:11.272 Ne deniliyor? 00:41:11.335 --> 00:41:16.398 Accilû bi't-tevbeti kable'l-mevti. "Dönüşünüzü, tevbenizi çabuk yapın; ölüverirsiniz." 00:41:17.964 --> 00:41:21.297 Ayağınız kayar, düşersiniz, kafanız patlar, araba çarpar, 00:41:22.899 --> 00:41:28.156 tepenize taş düşer, uçak düşer, patlama olur, çatlama olur. 00:41:28.313 --> 00:41:34.176 Anarşik olaylar var, bir serseri kurşun gelir, ölürsünüz. Bilmiyoruz ki… Ne zaman öleceğini 00:41:34.856 --> 00:41:40.387 kim biliyor? Belki Allah'ın bazı müstesna kulları ne zaman öleceğini biliyor; çoğu bilmiyor. 00:41:40.394 --> 00:41:45.881 O zaman ne yapacak? Accilû bi't-tevbeti kable'l-mevti. "Ölmeden evvel tevbeyi yapmak lazım." 00:41:46.140 --> 00:41:49.207 Huzur içinde, tertemiz olmak lazım. "Nasılsın?" 00:41:49.444 --> 00:41:54.813 "Elhamdülillah; Allah'tan gayrıya bir borcum yok, Allah'a bir can borcum var. 00:41:55.399 --> 00:42:00.778 Her şeyim hazır elhamdülillah." Derviş; ölüme hazır müslüman demektir. 00:42:00.926 --> 00:42:05.398 Her türlü hazırlığını yapmış, hesabını kapatmış, borçlarını ödemiş. 00:42:05.679 --> 00:42:12.125 Namaz borcu kalmamış, kul haklarını vermiş, her ibadetini vaktiyle yapıyor; tamam. 00:42:12.588 --> 00:42:16.812 "Bu akşam ölürsem eyvallah, yarın sabah ölürsem eyvallah!" O kadar rahat. 00:42:16.935 --> 00:42:23.906 Geçenlerde anlattım. Tekirdağ müftüsü [Tahir Efendi], çocukluk arkadaşının kulağına eğiliyor; 00:42:24.753 --> 00:42:32.377 "Bana yarın öleceğim bildirildi; ben seninle eski ahbabım, çocukluk arkadaşıyım, gel yarın 00:42:32.370 --> 00:42:36.171 beraber ölelim." diyor, kulağına fısıldıyor. O da "Olur" diyor. 00:42:36.688 --> 00:42:42.100 Ertesi gün, Tekirdağlı amca anlatırken "Tevbe vallah beraber öldüler." diyor. 00:42:42.310 --> 00:42:45.761 Bu nasıl olur? Hazır olunca olur, hazır olmayınca olmaz. 00:42:46.269 --> 00:42:53.114 Ölüme hazırlıklı olacağız; dervişlik bu. Dervişlik laf değil; sarık, cübbe, külah, kavuk değil. 00:42:53.380 --> 00:42:58.283 Her zaman söylüyoruz; dervişlik bir insanın davranışlarındaki asaletle anlaşılacak. 00:42:58.760 --> 00:42:59.953 Adam güya derviş. 00:43:01.760 --> 00:43:07.974 Bit pazarında bedava verseleralmam, bir kuruş vermem. Neden? 00:43:08.361 --> 00:43:13.282 Davranışları çirkin, duyguları kötü, hareketleri edebe aykırı… 00:43:13.602 --> 00:43:19.946 Ben öyle adamı ne yapayım? Ama öbür tarafta da öyle insan var ki pırıl pırıl kalbi var, 00:43:20.157 --> 00:43:23.569 tertemiz duyguları var, gayet güzel hâli var, çok güzel. 00:43:26.217 --> 00:43:30.916 Semi'tü Ahmede'bni Muhammedi'bni Zekeriyyâ yekûl semi'tü Abdullahi 00:43:31.670 --> 00:43:38.997 'bni Bekrini't-Taberâniyye kâle haddesenâ Muhammedi'bni Ahmede'l-bağdâdiyyü 00:43:39.208 --> 00:43:44.721 kâle haddesenâ Abdullahi'bnü Sehlin kâle semi'tü Hâtemeni'l-Esamme yekûl. 00:43:45.674 --> 00:43:53.674 Bu şahıs; Ahmed b. Muhammed b. Zekeriya müellif Sülemî hazretlerine söylemiş, demiş ki; 00:43:53.666 --> 00:43:57.339 "Ben Abdullah b. Bekrini't-Taberânî'den duydum." 00:43:58.260 --> 00:44:08.351 Taberânî'nin izahında da 399'da vefat ettiği bilgisi var. 00:44:08.648 --> 00:44:16.871 "Bağdat'a gelip yerleşmiş, Şam'a dönmüş, şeyhlerinden bilgi almış." diye bilgiler var. 00:44:17.788 --> 00:44:21.721 O da Muhammed b. Ahmed el-Bağdâdî'den duymuş, 00:44:21.885 --> 00:44:29.503 o da "Abdullah b. Sehl bize söyledi." demiş. "Ben Hâtem-i Esam'dan şöyle dediğini işittim." diyor. 00:44:29.995 --> 00:44:36.730 Men asbaha ve hüve müstakîmün fî erbaati eşyâe fe-hüve yetekal Ebû fî rıdallah. 00:44:36.229 --> 00:44:44.951 "Şu dört konuda müstakim olan; müstakim olarak sabaha erişen, güne başlayan, 00:44:45.400 --> 00:44:48.888 dört konuda dürüst, dosdoğru olan bir kimse; 00:44:51.560 --> 00:44:55.501 ‘Allah'ın rızası içinde dönüyor.' demektir." 00:44:55.500 --> 00:44:57.500 Allah'ın rızasına mazhar olmuş, 00:44:57.752 --> 00:45:03.645 Allah'ın rızasına dalmıştır, Allah'ın rızasında yürüyor demektir. Dört şeyi doğru olması lazım… 00:45:04.863 --> 00:45:15.445 Evvelühâ es-sikatu bi'l-lâh. "Birincisi; Allah'a güvenmesi tam mı? Doğru mu?" 00:45:16.734 --> 00:45:21.978 Herkes tevekkeltü alallah. "Allah'a güveniyorum, Allah'a dayandım." diyor. 00:45:22.160 --> 00:45:26.410 Allah'a güveniyor ama bu gerçek mi, doğru mu? Gerçekten Allah'a dayanıyor mu? 00:45:26.730 --> 00:45:32.609 Evvelühâ es-sikatu bi'l-lah. "Bir, Allah'a güvenmesi." 00:45:33.727 --> 00:45:37.750 Allah'a güvenmek, itimat etmek. Allah'a itikadı tam mı? 00:45:38.180 --> 00:45:45.787 Bu güven veya güvensizlik umumiyetle rızık konusunda olur. 00:45:46.555 --> 00:45:47.305 Neden? 00:45:48.274 --> 00:45:52.300 Akşam namazının birinci rekâtında okudum ki; 00:45:52.378 --> 00:45:58.338 İnnallahe hüve'r-rezzâku zü'l-kuvveti'l-metîn. "Allahu Teâlâ hazretleri rezzâk-ı âlemdir." 00:45:59.449 --> 00:46:07.310 Herkesin; senin benim, kurdun kuşun, her mahlukun rızkını kim veriyor? Allah veriyor. 00:46:07.578 --> 00:46:13.838 Rızkıküm ve mâ tûadûn. "İnsanın rızkı vaad edilmiş, yazılmış; gelecek. 00:46:13.986 --> 00:46:20.750 Vallâhu hayrü'r-râzıkîn. "Rızıklandırıcıların en hayırlısı Allah, rızkı veriyor." 00:46:21.411 --> 00:46:29.749 Bu gibi âyetlerden dolayı bir insanın rızık için endişe duymaması, elem çekmemesi lazım. 00:46:31.491 --> 00:46:36.714 "Allah bana rızkımı daha ben doğmadan, annemin karnındayken yazmış, 00:46:36.761 --> 00:46:40.252 takdir eylemiş." diye güvenmesi lazım. Bunun faydası ne? 00:46:40.611 --> 00:46:48.810 İnsan Allah'a rızık konusunda özellikle güvendiği zaman rızkını kazanmakta yanlış yollara sapmaz. 00:46:49.450 --> 00:46:54.895 Sakin olur, helalini talep eder, "Nasıl olsa gelecek, helalinden gelsin." der; 00:46:55.211 --> 00:47:00.776 yanlış, haram yola sapmaz. Zaten müslümandan da istenen budur, insanın rızkı bellidir, 00:47:01.100 --> 00:47:05.373 maksûmdur, taksim edilmiştir ve miktarı bellidir. 00:47:05.560 --> 00:47:11.212 Nasîbüke yusîbüke. "Senin nasibin senin eline isabet edecek, sana gelecek." 00:47:11.259 --> 00:47:17.535 Tam isabet! On ikiden bir vurdu mu tamam, nasibin senin avucuna gelecek; şek şüphe yok. 00:47:18.285 --> 00:47:21.620 Bir insan bu duyguda oldu mu 00:47:21.125 --> 00:47:25.864 o zaman harama, günaha, rüşvete, hırsızlığa, aldatmaya meyletmez. 00:47:25.904 --> 00:47:33.635 Hakikaten de öyle yürüdüğü zaman kazancının bereketini, hayrını görür; hayatı hoş olur. 00:47:33.956 --> 00:47:39.916 Demek ki Allah'a güvenmesi, itimadı tam olacak; bir. 00:47:40.200 --> 00:47:43.940 İkincisi; Sümme't-tevekkül. "Allah'a tevekkül edecek." 00:47:44.135 --> 00:47:48.901 Tevekkeltü alallâh diyecek. Allah'ı vekil edecek, Allah'a dayanacak. 00:47:55.410 --> 00:48:01.460 Karşılaştığı çeşitli güçlükler olur, müşkülat olur, yapması gerekli olan 00:48:01.507 --> 00:48:06.501 işlerde korkuları olabilir; "Yapabilirim, yapamam; gücüm yeter, yetmez…" 00:48:06.649 --> 00:48:12.174 Allah'a tevekkül edecek; Allah yardım eder. Evvelallah, tevekkeltü alallâh diyecek; 00:48:12.409 --> 00:48:19.190 bu sağlam olacak. İkincisi bu. Sonra; Sümme'l-ihlâs. "Niyeti ihlâslı olacak." 00:48:19.612 --> 00:48:25.469 İhlâs niyetle olur. Niyeti halis ise niyetinin içinde başka bir katık, 00:48:25.774 --> 00:48:31.992 katışık, karışık, hile yoksa tam samimiyeti varsa ona ihlâslı derler. 00:48:32.305 --> 00:48:39.780 İhlâsının da tam olması lazım. İhlâs nedir? Yaptığı her şeyi Allah rızası için yapma duygusudur. 00:48:40.289 --> 00:48:47.241 Sırf Allah rızası için… Başka bir maksat, başka bir art niyet karıştı mı ihlâs yok demektir. 00:48:47.484 --> 00:48:50.995 Allah o ibadeti kabul etmez; onun için ihlâs önemlidir. 00:48:51.417 --> 00:48:54.384 Tasavvufta en önemli noktalardan birisi ihlâstır. 00:48:55.728 --> 00:48:58.904 İbadet yapıyoruz, kabul olmasının şartı ihlâstır. 00:48:58.950 --> 00:49:06.294 Namazın, orucun, haccın, zekâtın vesairenin kabul olma şartı niyetin sırf Allah rızası için olmasıdır. 00:49:06.356 --> 00:49:15.263 Gösteriş için; şöhret, itibar, mevki, makam, rey için, adam toplamak için olmaz. 00:49:19.503 --> 00:49:31.500 Dördüncüsü; sümme'l-ma'rife. "Allah hakkındaki mârifetullahı, irfanı tam olacak, 00:49:31.500 --> 00:49:38.114 doğru olacak. Allah bilgisi, Allah şuuru, Allah konusundaki mârifetullahı, 00:49:38.219 --> 00:49:42.662 irfanı tam olması lazım. Bu dört şey tamam olursa, 00:49:42.841 --> 00:49:48.308 insan güne öyle başlarsa, ertesi sabaha böyle çıkarsa 00:49:48.512 --> 00:49:54.853 tamam, o Allah'ın rızasına gark olmuş, çırpınıyor, dolanıyor... 00:49:55.515 --> 00:49:59.697 Allah'ın rızasına, rızası ummanına batmış demektir." 00:49:59.997 --> 00:50:03.943 Bizden çok yüksek şeyler istedi. Bunlar öyle kolay değildir. 00:50:04.476 --> 00:50:07.650 Bunu yapacak babayiğit kolay kolay bulunmaz. 00:50:07.968 --> 00:50:12.135 1. es-Sikatü billâh. "Rızık konusunda Allah'a güvenecek." 00:50:13.601 --> 00:50:21.830 2. et-Tevekkülü. "Tevekkülü tam olacak; Allah'a dayanacak, bir şeyden korkmayacak, 00:50:21.152 --> 00:50:24.260 ‘evvelallah' diyecek, müteşebbis, girişken olacak." 00:50:24.833 --> 00:50:27.943 3. İhlâs. "Yaptığı her şeyi Allah rızası için yapacak." 00:50:28.338 --> 00:50:33.533 4. Ma'rife. "Allah bilgisi tam olacak, Allah'ı biliyor olacak." 00:50:35.243 --> 00:50:37.633 Fatiha-i şerife meâl besmele.