WEBVTT 00:00:00.150 --> 00:00:06.638 Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. 00:00:06.663 --> 00:00:12.174 el-Hamdü li'l-lâhi Rabbi'l-âlemîn, hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh, 00:00:12.472 --> 00:00:16.932 kema yuhibbu rabbüna ve yenbaği li-celâli vechihi'l-kerîm. 00:00:17.468 --> 00:00:23.105 es-Salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn, Muhammedin ve âlihî ve sahbihî 00:00:23.105 --> 00:00:32.413 ve men tebiahû bi-ihsânin ila yevmid din. Emma ba'd: Aziz ve muhterem kardeşlerim. 00:00:32.552 --> 00:00:35.698 Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, 00:00:35.924 --> 00:00:40.390 ihsanı, ikramı, dünyada ve âhirette üzerinize olsun. 00:00:40.735 --> 00:00:47.671 Rabbimiz iki cihan saadetine cümlenizi nail eylesin, sevdiklerinizle beraber. 00:00:49.574 --> 00:01:00.171 Güzel, mübarek, sevaplı, nurlu ve kıymetli bir ay olan Ramazan'ı yaşadık, 00:01:01.128 --> 00:01:07.798 bayramı gördük, idrak ettik, şu günlere geldik. 00:01:07.968 --> 00:01:13.945 Kendisiyle görüşemediğim değerli kardeşlerimin bayramlarını tebrik ederim. 00:01:14.353 --> 00:01:22.415 Allahu Teâlâ hazretleri cümlenizi nice nice bayramlara, mübarek günlere eriştirsin. 00:01:22.824 --> 00:01:29.879 Kadir gecesine tesadüf edip onu ihyâ etmeyi nasip eylesin. İki cihanın saadetine nâil eylesin. 00:01:30.153 --> 00:01:43.724 Burada çok büyük alim ve çok büyük sûfî, şeyh Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin 00:01:44.712 --> 00:01:50.273 Türkçe'ye henüz tercümesi yapılmamış, çok önemli bir kaynak kitabı olan 00:01:50.444 --> 00:01:58.754 Tabakâtu's-sûfiyye kitabını esas alarak vaazımızı yapıyorduk. 00:01:59.378 --> 00:02:10.425 Eserin nefis, güzel bir baskısı var. Çok ince emek mahsulü, çalışma mahsulü. Onun 108. sayfasına gelmiştik. 00:02:10.626 --> 00:02:22.976 Terceme-i hâli anlatılan alim, sûfî şahıs da 14. biyografi sahibi Yahya İbn Muâz'ini'r-Râzî idi. 00:02:23.337 --> 00:02:25.738 Onun baş sayfasından biraz başlamıştık; 00:02:25.738 --> 00:02:31.695 ama benim seyahatim dolayısıyla araya haftalar, aylar girdi. Biraz açıklayalım. 00:02:31.874 --> 00:02:43.127 Yahya İbn Muâz er-Râzî; ismi Yahya, babasının adı Muaz; Râzî, "Rey şehrinden" demek. 00:02:43.512 --> 00:02:56.940 Rey şehrinin mensubuna Reyyî denmiyor, Râzî deniliyor. Biraz kıyas dışı, alışılmışın dışında… 00:02:56.305 --> 00:03:00.311 Rey şehri de bugünkü Tahran'ın kenarında olan bir şehir. 00:03:00.703 --> 00:03:05.890 Eskiden Tahran yokmuş, Rey varmış ve oradan çok büyük alimler yetişmiş. 00:03:05.458 --> 00:03:08.926 Bu mübarek, büyük, meşhur şahıs da oralı… 00:03:09.104 --> 00:03:17.504 Bu zât, bütün kitaplarda, tasavvuf kitaplarında adı geçen, sözleri geçen bir büyük zâttır. 00:03:20.326 --> 00:03:25.570 Bunun hakkında bilgiler biraz geçmişti, kısaca özetleyelim. 00:03:26.248 --> 00:03:37.678 Tasavvufun derin âşinası, tasavvufu yaşayan ve o konuda başkalarına bilgi de veren büyük bir zât. 00:03:38.103 --> 00:03:47.100 Bilhassa havf ve recâ hallerinden recâ hali, yani Allah'tan ümidini kuvvetli tutmak, 00:03:47.347 --> 00:03:55.267 o neşe, şevk ve neşât üzere yaşamak üzerine temayüz etmiş. Vasfı bu… 00:03:56.900 --> 00:04:03.589 Allah'a ümidi sağlam, havf u korkusundan ziyade, sevgisi ve ümidi galip bir kimse. 00:04:03.815 --> 00:04:09.530 O konuyu iyi bilen bir kimse, o konuda güzel sözleri var. İlerde sözleri gelecek. 00:04:09.672 --> 00:04:15.885 Hakikaten edip bir şahıs... Söylediği her sözü tartarak söylüyor ve çok güzel söylüyor. 00:04:16.400 --> 00:04:19.609 Her birisi kelâm-ı kibar, atasözü gibi kıymetli. 00:04:20.232 --> 00:04:23.934 Bunlar üç kardeş imişler; Yahya, İsmail ve İbrahim. 00:04:24.152 --> 00:04:31.707 Ortancası Yahya. İbrahim, Nişâbûr şehrine giderken vefat etmiş. 00:04:31.925 --> 00:04:42.866 Hepsi de zahid, alim, muttakî ve kıymetli insanlarmış. Tanınmış kimselermiş. 00:04:43.330 --> 00:04:56.780 Bu, Horasan'ın Neysâbûr şehrinde yaşamış ve hicrî 258 senesinde orada vefat etmiş. 00:04:56.161 --> 00:05:02.318 Bu bilgileri okumuştuk; ama bütün olsun diye bir daha tekrar etmiş oluyoruz. 00:05:02.389 --> 00:05:10.475 258 senesi, hicrî sene; yani Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in 00:05:10.649 --> 00:05:13.923 Medine-i Münevvere'ye hicretinin üzerinden 258 sene geçmiş. 00:05:13.998 --> 00:05:22.398 Hem de bu seneler şemsî sene değil, güneş senesi değil; kamerî sene. Yani 354 gün. 00:05:22.719 --> 00:05:24.550 Kamerî sene olunca ne olur? 00:05:25.600 --> 00:05:31.907 Otuz üç senede bir sene fark eder, şemsî seneye göre tam tutmaz. Ayarları farklıdır. 00:05:31.966 --> 00:05:40.801 Hem de on gün şemsî seneden eksik olduğundan, mesela ramazan ayı senenin her mevsiminde gelir. 00:05:40.916 --> 00:05:44.742 On gün geriye gele gele otuz üç senede bütün seneyi dolaşır. 00:05:44.873 --> 00:05:49.446 Böylece insanın ömrü varsa yazın da ramazan görür. 00:05:49.696 --> 00:05:57.406 Sıcaklarda, harman zamanında, tepesinde güneş, beynini kaynatıyorken de ramazan yaşamış olur. 00:05:57.632 --> 00:06:03.330 Kışın zemheride, kısa saatlerde de oruç tutmuş olabilir. Değişir çünkü. 00:06:03.355 --> 00:06:06.220 Allah böyle nasip etmiş. O da güzel! 00:06:06.245 --> 00:06:15.480 Ramazan ayı bütün mevsimlere misafir oluyor, hepsini şereflendiriyor. Bu da bir başka güzellik… 00:06:15.730 --> 00:06:19.859 Sabit olması bir güzellik; bizim şimdi kullandığımız takvimde maaşlar belli, mevsimler belli, 00:06:19.884 --> 00:06:26.353 yaz belli, kış belli, hangi ayın yaz ayı, hangi ayın kış ayı olduğu belli. 00:06:26.378 --> 00:06:32.964 O takvimde de hepsi dönüyor; seneyi teşrif ediyor, her tarafı şereflendiriyor. O da güzel! 00:06:32.989 --> 00:06:36.413 Ama bizim İslâmî takvimimiz "kamerî takvim." 00:06:36.438 --> 00:06:44.835 İslâm kitaplarında verilen tarihler hep kamerî takvimdir. Onun ayrı hesabı vardır, cetvelleri vardır. 00:06:45.476 --> 00:06:49.428 Tarih kurumu koca kitap çıkarmıştır, cetvelleri yayınlamıştır. 00:06:49.694 --> 00:06:57.912 258 senesi hangi miladî seneye gelir, hangi ayının hangi günü miladî senenin hangi ayının 00:06:57.912 --> 00:07:01.808 hangi gününe denk düşer, cetvellerde böyle hesaplanmıştır. 00:07:02.169 --> 00:07:05.525 Faik Reşit Unat'ın böyle bir kitabı vardır. Öyle hesaplanacak. 00:07:05.767 --> 00:07:16.950 Efendimiz'in hicretinden 258 sene sonra vefat etmiş bu, Rey şehirli ama Nişabur'da yaşamış 00:07:16.950 --> 00:07:25.166 ve ölmüş olan zât-ı muhterem; vaiz, alim, sûfî, edip bir mübarek zât. 00:07:26.910 --> 00:07:32.907 Tabii, Araplar Nişapur diyemez, p harfi yoktur onlarda. Onun için onlar Neysâbûr diyorlar. 00:07:32.977 --> 00:07:43.419 Doğrusu Nişapur. Şâpûr, Sasaniler'in hükümdarlarının birisinin adı. Şehir ismini oradan almış. 00:07:44.296 --> 00:07:45.996 Bu zât, hadis de rivayet etmiş. 00:07:46.452 --> 00:07:52.403 Hadis rivayet etmek büyük şeref olduğundan, bu kitabı yazan şahıs birisinin hayatını anlatırken, 00:07:52.669 --> 00:07:58.262 eğer hadisle meşgul olmuşsa, "Bu, hadis de rivayet etmiştir." diyor. Bir hadisini falan rivayet ediyor. 00:07:58.369 --> 00:08:05.428 Burada karşımıza iki tane rivayet gelecek. Okuyalım. Bu alimin özelliği neydi? 00:08:05.622 --> 00:08:14.400 Bu alim her şeyi senetli söyler, ispatlı söyler. Bir sözü nereden aldı ise onu isim isim sayar. 00:08:14.346 --> 00:08:16.116 Eskiden âdet böyle idi. 00:08:16.533 --> 00:08:25.643 Biz şimdi kürsüye çıkıyoruz, -bu zamane insanları- konuşuyoruz, elimize kalem alıyoruz, gazetede, 00:08:25.643 --> 00:08:32.160 mecmuada yazı yazıyoruz, söylüyoruz; ama onlar öyle söylemezlerdi. 00:08:32.160 --> 00:08:37.282 Onlar, bu sözü Peygamber Efendimiz'den kim işitmiş, o kime söylemiş, o kime söylemiş, 00:08:37.282 --> 00:08:41.552 o kime söylemiş, o kime söylemiş, kendisine gelen haberi 00:08:41.818 --> 00:08:44.599 kimlerden duyduğunu belirtir, kaynağını gösterirdi. 00:08:44.817 --> 00:08:48.209 Hadis için de böyle, diğer konular için de böyle idi. 00:08:49.872 --> 00:08:56.190 Tabii bu çok bilimsel bir usul, kıymetli bir şey. Onun için onun rivayet zincirini okuyalım: 00:08:56.401 --> 00:09:03.520 Haddesanâ Muhammedü'bnü Ahmede'bni'l-Haseni "Hasan oğlu Ahmed oğlu Muhammed bize söyledi." 00:09:03.516 --> 00:09:13.322 Kâle haddesenâ Aliyyü'bnü Muhammedini'l-Ezraku "Ona da Muhammed oğlu Ali el-Ezrak söyledi." 00:09:14.143 --> 00:09:21.468 Haddesenâ Muhammedü'bnü Abdik "Ona da Abdik oğlu Muhammed söylemiş." 00:09:21.620 --> 00:09:27.620 Abdik ismini ben yeni bir isim sanıyordum. Karadenizli bazı kardeşlerimizin ismi vardı. 00:09:27.621 --> 00:09:32.510 Abdik ismi ta eski zamanlarda varmış demek ki. Bu râvî de güvenilen bir adammış. 00:09:32.633 --> 00:09:42.892 Kâle semi'tü Yahye'bne Muâzini'r-Râziyye İşte bu güvenilir şahıs Abdik oğlu Muhammed; 00:09:43.242 --> 00:09:48.614 "Ben Muaz'ın oğlu Yahya er-Râzî'den duydum." demiş. 00:09:48.880 --> 00:09:57.131 el-Vâiz Vaazla şöhret bulmuş olan Yahye'bne Muâz'ini'r-Râzî'den ben kendim işittim. 00:09:57.326 --> 00:10:05.910 Yezkuru an Hamdâne'bni Îsâ el-Belhiyyi "Belhli İsa oğlu Hamdan'dan anlatıyor." 00:10:06.350 --> 00:10:14.732 Ani'z- Zibrikân O da Zibrikan isimli alimden, o da ani'ş-Şa‘bî Şa'bî isimli alimden, 00:10:14.958 --> 00:10:21.806 o da an İbn Abbâs Abbas'ın oğlu Abdullah'tan, Abdullah İbn Abbas'tan duymuş ki; 00:10:21.901 --> 00:10:27.986 Kâle't-takvâ keremü'l-huluki ve tîbu'l-mat'ami. 00:10:28.212 --> 00:10:35.905 Söz İbn Abbas'la bitti. İbn Abbas dedi ki; kâle İbnu Abbâs. 00:10:36.108 --> 00:10:44.719 Onun sözü olmuş oluyor, böyle olunca bu Peygamber Efendimiz'in sözü değil, sahabeden birisinin sözü… 00:10:46.580 --> 00:10:52.952 Bazı alimler, hadis tabirinin içine Peygamber Efendimiz'in sözlerini de alırlar, 00:10:52.972 --> 00:10:59.598 sahabenin kelamını da alırlar. Onu da sayarlar, onun için buraya onu koymuş. 00:10:59.817 --> 00:11:11.161 et-Takvâ Kur'ân-ı Kerîm'de Allah'ın bize, "Takvâ ehli olun, takvâya sımsıkı sarılın, 00:11:11.372 --> 00:11:20.986 muttakî kul olun." diye nice nice âyette tavsiye ettiği bir hal, bir vasıf var: takvâ. 00:11:21.522 --> 00:11:25.813 Mesela ne buyuruyor? Bismillâhirrahmânirrahîm 00:11:26.206 --> 00:11:31.599 Yâ eyyühellezîne âmenu'ttekullâhe ve'l-tenzur nefsun mâ kaddemet liğadin ve'ttekullâhe 00:11:31.675 --> 00:11:34.560 innallâhe habîrun bi-mâ ta'melûn. 00:11:34.752 --> 00:11:41.170 Ve yahut Yâ eyyühellezîne âmenu'ttekullâhe hakka tukâtihî ve lâ temûtunne illâ ve entüm müslimûn. 00:11:41.381 --> 00:11:51.845 Bu takvâ tavsiyesi, Allah'tan korkun sözü, Kur'ân-ı Kerîm'de 00:11:52.246 --> 00:11:54.695 nice nice âyet-i kerîmede, kaç yerde geçiyor. Çok tavsiye ettiği bir şey… 00:11:56.154 --> 00:12:00.236 Şuraya getireceğim sözü: Hepimizin takvâyı öğrenmesi lazım. 00:12:00.360 --> 00:12:03.284 Hepimizin takvâlı insan olmamız lazım. Neden? 00:12:03.383 --> 00:12:08.595 Allah emrediyor. Allah takvâlı olmamızı emrediyor. Ama bu takvâ nedir? 00:12:09.615 --> 00:12:14.488 Falanca adam takvâ ehli bir insandır. Ne yaparmış yani, nasıl bir insanmış? 00:12:15.800 --> 00:12:18.488 Bunu da iyi bilmek lazım, bu bir ihtiyaç… 00:12:18.726 --> 00:12:24.408 Madem Allah emretmiş, Allah'ın emrettiği bir kul olabilmek için ne istediğini de bilmemiz lazım. 00:12:26.373 --> 00:12:34.401 Onun için biz dedik ki takvâ üzerinde bir bilimsel çalışma yapılsa, bir güzel çalışma yapılsa. 00:12:34.826 --> 00:12:39.617 Müslümanlar bu devirde her şeyin ilmî olanını, bilimsel olanını tercih ediyor. 00:12:39.752 --> 00:12:42.731 Onu okusalar da takvânın ne olduğunu güzelce anlasalar… 00:12:43.171 --> 00:12:49.868 Erzurum'dan bir üniversiteli asistan kardeşimiz takvâ üzerine doktora yapmış. "İyi tamam, getir." dedik. 00:12:50.710 --> 00:12:56.852 Onu bastırdık. Takvânın ne olduğunu açıklayan, izah eden bir kitap. Güzel! 00:12:57.380 --> 00:13:03.170 "Hocam, ben o kitabı okuyamam; kürsüye çıkmışsın, sen bana kısaca anlatıver." diyecek olursanız, 00:13:03.577 --> 00:13:06.806 "Zaten biliyorum; ama bir de sen söyle." diyecek olursanız; 00:13:07.151 --> 00:13:16.169 takvâ, esas itibariyle "sakınmak, korunmak" demek. Vikâye kökünden geliyor. Vikâye "korumak" demek. 00:13:18.940 --> 00:13:24.551 Neden korunuyor insan? Kendisinin başına gelebilecek tehlikeden korunuyor. 00:13:25.341 --> 00:13:32.923 Muhtemel bir tehlikeden korunan insana "takvâlı insan" derler, "muttakî insan" derler. 00:13:33.228 --> 00:13:40.590 Bu muttakî insanın korunduğu tehlike ne olabilir? Mesela bazı âyetlerde buyuruyor ki; 00:13:40.500 --> 00:13:45.949 Ve't-teku'n-nâr. Cehennem ateşinden korun. Bu tehlike, cehenneme düşmek olabilir. 00:13:46.263 --> 00:13:52.360 Bazı âyetlerde buyruluyor ki; İttekullâh Allah'tan korkun, sakının. 00:13:52.270 --> 00:13:55.747 Allah'tan korkmamız ve elbette tir tir titrememiz lazım. 00:13:55.747 --> 00:14:05.380 Hesaba çekecek; ya mükâfat verecek, ya ceza verecek. Mâliki yevmi'd-dîn. Ne demek? 00:14:06.542 --> 00:14:10.277 "Din gününün sahibi" demek değil işte! Herkes öyle tercüme ediyor. 00:14:10.313 --> 00:14:13.163 Tercümelere bakıyorsunuz, "din gününün sahibi." 00:14:13.389 --> 00:14:16.223 Her günün sahibi Allah! Ne demek "din gününün sahibi?" 00:14:16.246 --> 00:14:23.667 Nasıl tercüme edilir?"İnsanın yaptığının karşılığını göreceği günün sahibi." 00:14:24.120 --> 00:14:30.990 Din, Arapça'da "karşılık, mukabele" demek; mükâfat veya ceza, her neyse... 00:14:31.407 --> 00:14:37.609 Kemâ tedînü tüdân. "Sen nasıl bir şey yaparsan, ona göre bir muamele görürsün." diyor Arap. 00:14:41.258 --> 00:14:49.474 Fe-mâ yükezzibüke ba'dü bi'd-dîn. "Kim inanmıyor dine?" Ne demek burada? 00:14:49.474 --> 00:14:54.960 "Allah'ın âhirette insanlara ceza vereceğine kim inanmıyor?" demek. 00:14:54.655 --> 00:14:57.937 Bunu bilmeden, "din gününün sahibi" diyorlar. Öyle değil. 00:14:58.219 --> 00:15:05.768 Yani bir gün gelecek; hepimiz, bütün yaratıklar, bütün insanlar Allah'ın divanında duracaklar, 00:15:06.462 --> 00:15:11.728 hesapları görülecek, bu dünyada ettiklerinin karşılığını görecekler. 00:15:12.399 --> 00:15:18.460 Fe-men ya‘mel miskâle zerratin hayran yerah. Ve-men ya‘mel miskâle zerratin şerran yerah. 00:15:18.177 --> 00:15:27.312 Hani güneş camdan vurduğu zaman havada uçuşan zerreler var ya, o zerrenin ne kadar ağırlığı vardır? 00:15:27.776 --> 00:15:33.108 Gel tart bakalım. O kadar bir iyilik yapan onun mükâfatını görecek. 00:15:34.160 --> 00:15:39.935 O kadarcık bir kötülük yapmış olan da âhirette onun cezasını görecek. Bir hesap! 00:15:40.225 --> 00:15:48.225 İşte Allah bu korkunç, ince, uzun ve derin hesabın görüleceği günün sahibi. 00:15:48.451 --> 00:15:56.148 Fatiha'da denmiş oluyor ki; "Ey bu mükâfatı, cezayı verecek Rabbim! O günde huzuruna geleceğim. 00:15:56.318 --> 00:16:02.404 Biz ancak sana ibadet ederiz, ancak senin sözünü dinleriz, ancak senden yardım isteriz. 00:16:02.460 --> 00:16:05.465 Sen âlemlerin Rabbi'sin, Rahman'sın, Rahîm'sin. 00:16:06.785 --> 00:16:10.316 Bize yardım et de sevdiğin kul olalım, sevdiğin yolda yürüyelim. 00:16:10.637 --> 00:16:19.232 Şu evvelki ümmetlerden misaller var; sapıtmışlar, şaşırmışlar. Onların yoluna bizi uğratma. 00:16:19.232 --> 00:16:23.439 Biz doğru bir insan olalım, sevdiğin bir kul olalım." 00:16:28.581 --> 00:16:34.579 Takvâ, ve't-tekullâh Allah'tan sakınmak. Tabii sakınacağız. 00:16:34.642 --> 00:16:43.333 Çünkü huzuruna çıkacağız, sorguya çekileceğiz. Hz. Ömer radıyallâhu anh, bir arkadaşı ile sözleşmiş; 00:16:43.392 --> 00:16:49.500 "Hangimiz önce ölürse öldüğü yerden, âhiret âleminden 00:16:49.893 --> 00:16:53.992 geride kalanın rüyasına girsin, halini bildirsin. Tamam mı?" 00:16:54.202 --> 00:16:56.539 "Eh, Allah nasip ederse tamam, olur." demiş. 00:16:56.638 --> 00:16:59.666 Hz. Ömer o şahıstan önce ölmüş. 00:17:00.424 --> 00:17:07.161 Bu arkadaşı da "Hz. Ömer'e âhirette ne oldu?" diye her gece merakla yatıyor, bekliyor, 00:17:07.284 --> 00:17:14.766 rüyada Hz. Ömer'i görmüyormuş. 00:17:15.318 --> 00:17:21.211 Nihayet on beş gün mü geçmiş, bir zaman sonra rüyasında Hz. Ömer radıyallâhu anh'ı 00:17:21.516 --> 00:17:26.866 hamamdan çıkmış gibi terlemiş, yanakları kırmızı kırmızı olmuş bir vaziyette görmüş. 00:17:27.172 --> 00:17:32.502 "Yâ Ömer! Bu ne haldir? Hani sözleşmiştik? Niye rüyama çabuk gelmedin?" demiş. 00:17:33.165 --> 00:17:43.828 Hz. Ömer radıyallâhu anh; "Hesabım daha yeni bitti. Rabbim bana rahmeyledi. 00:17:43.943 --> 00:17:46.351 İşte onun için ancak bu gece rüyana gelebildim." demiş. 00:17:46.609 --> 00:17:54.431 Hz. Ömer gibi sahabeden, aşere-i mübeşşereden, hayatında cennetle müjdelenmiş bir insan, 00:17:54.633 --> 00:18:01.270 Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in türbesine gömülmek şerefine ermiş bir insan 00:18:01.440 --> 00:18:04.563 bu kadar hesap çekerse biz Allah'tan korkmayacak mıyız? 00:18:06.305 --> 00:18:13.357 O sahabe, o Peygamber Efendimiz'in müjdesine mazhar olmuş insan bu kadar. Allah'ın hesabı da seridir. 00:18:13.670 --> 00:18:16.166 Allahu Teâlâ hazretleri Serîu'l-hisâb'dır. 00:18:16.352 --> 00:18:21.892 Serîu'l-hisâb'a rağmen o kadar terleme oluyorsa, elbette korkacağız. 00:18:22.700 --> 00:18:27.109 Takvâ Allah'tan korkmaktır, Allah'ın cezasından korkmaktır, cehennemden korkmaktır, 00:18:27.288 --> 00:18:34.797 sû-i hâtimeye uğramaktan korkmaktır; sakınmak, çekinmektir. 00:18:35.365 --> 00:18:39.592 Tabii herkesin bir meseleyi anlatış tarzı vardır, yaklaşması vardır. 00:18:39.874 --> 00:18:44.800 Karşı tarafın anlayacağı tarzda anlatması vardır. 00:18:44.449 --> 00:18:50.767 Hz. Ömer, Übey b. Ka‘b'a -radıyallâhu anhüm ecmain- "Takvâ nedir?" diye sormuş. 00:18:50.767 --> 00:18:58.850 O da demiş ki: "Yâ Ömer! Sen hayatında hiç dikenli bir tarlada yürümedin mi?" 00:18:59.370 --> 00:19:07.601 "Yürüdüm." "Ne yaptın?" "Dikenler elbiseye takılmasın diye paçalarımı sıvadım. 00:19:07.748 --> 00:19:12.515 Bastığım yere de dikkatle bastım ki dikenler ayaklarıma batıp kanatmasın. 00:19:12.900 --> 00:19:19.572 Hem ayağım kanamasın, hem elbisem yırtılmasın diye dikkatli bastım, ihtiyatlı yürüdüm." 00:19:20.108 --> 00:19:21.672 "İşte takvâ budur." demiş. 00:19:22.121 --> 00:19:27.412 Güzel bir anlatım... İnsan diken batmasın, elbise yırtılmasın diye 00:19:27.412 --> 00:19:33.780 ihtimam gösterdiği gibi, hayatta öyle yürüyecek. Diken nedir bu hayatta? 00:19:33.961 --> 00:19:40.372 Günahlar, haramlar… Haramlara bulaşmayacak, günahlara yanaşmayacak. 00:19:40.591 --> 00:19:43.816 Bastığı yere ihtiyatlı basacak, çürük yere basmayacak. 00:19:43.994 --> 00:19:48.339 Allah'ın yolunda öyle yürüyecek, rızasına erecek. 00:19:48.612 --> 00:19:52.779 İbn Abbas radıyallâhu anhümâ burada nasıl tarif etmiş? 00:19:53.850 --> 00:19:55.929 İbn Abbas genç sahabi. Delikanlı idi. 00:19:56.600 --> 00:20:03.580 Peygamber Efendimiz'in amcasının oğlu, bazen onu devesinin arkasına alırdı. 00:20:04.790 --> 00:20:13.122 Diyor ki; et-Takvâ keremü'l-huluki. "Takvâ ahlakının asil olmasıdır. 00:20:13.388 --> 00:20:27.470 İnsanın huylarının güzel olmasıdır." bir. İkincisi; Ve tîbü'l-mat'ami. "Yemeğin de iyi olmasıdır." 00:20:28.519 --> 00:20:29.974 Ne demek istiyor? 00:20:30.200 --> 00:20:38.454 "Helal lokma yemektir." demek istiyor. Burada takvâ ehli insanın ana sıfatlarını saymış oldu. 00:20:38.664 --> 00:20:40.543 Takvâ ehli insan nasıldır? 00:20:40.793 --> 00:20:49.511 İyi huyludur. Huyları asildir. Cimri değildir, pinti değildir, sinirli değildir, tembel değildir, 00:20:52.110 --> 00:20:57.374 aldatıcı değildir, yalancı değildir; her şeyi güzel. Huyu güzeldir, bir. 00:20:57.973 --> 00:21:03.767 İkincisi, yediği lokma helaldir. Lokmanın helal olması çok önemli… 00:21:04.239 --> 00:21:07.400 Büyükler çok dikkat etmişler bu noktaya. 00:21:07.274 --> 00:21:12.765 Biz de ne kadar dikkat etsek kaçınması çok zor olan bir devirdeyiz. 00:21:13.221 --> 00:21:19.110 Haram lokma yemeyeceksin, faiz yemeyeceksin, başkasının hakkını yemeyeceksin. Çok zor. 00:21:19.157 --> 00:21:22.203 Lokma helal olsun diye düşünmek takvâdır. 00:21:22.540 --> 00:21:25.564 Huylarım güzel olsun, kötü bir şey yapmayayım, 00:21:25.564 --> 00:21:28.279 kimseyi incitmeyeyim diye düşünmek takvâdır, demek oluyor. 00:21:28.374 --> 00:21:34.112 Bu İbn Abbas'ın sözü, kendi sözü. Sahabe sözü olmuş oldu. İbn Abbas da; 00:21:34.112 --> 00:21:40.512 Semi'tü resûllallah sallallahu aleyhi ve sellem yekûlü deseydi ya da kâle resûlullah deseydi, 00:21:40.512 --> 00:21:44.379 o zaman Peygamber Efendimiz'in hadisi olurdu. Öyle değil. İbn Abbas'ın sözü. 00:21:44.478 --> 00:21:48.958 O da kıymetli, neden kıymetli? Sahabe sözü bizim için önemli. 00:21:50.802 --> 00:22:00.878 Bu sahabî de Peygamber Efendimiz'in yeğeni, amcasının oğlu, yakını. Hem de alim olarak tanınmış. 00:22:01.410 --> 00:22:06.264 Tefsiri de çok iyi bilirmiş. Peygamber Efendimiz'in yanında yetişmiş, onu görmüş. 00:22:06.327 --> 00:22:10.418 Gençliğinden itibaren tertemiz yetişmiş. Kur'ân'ı Kerîm'i de çok iyi bilirmiş. 00:22:10.581 --> 00:22:17.756 Birisi bu gence, İbn Abbas radıyâllahu anhümâ'ya bir soru sormuş. "Şu mesele nasıldır?" demiş. 00:22:18.850 --> 00:22:24.600 O da, "Bu meseleyi sormadan ölseydin, imanın belki zedelenirdi. Tam yerinde sordun. 00:22:24.600 --> 00:22:27.164 Ben bu meseleyi biliyorum, şöyle şöyledir." diye cevap vermiş. 00:22:27.164 --> 00:22:34.649 Yani başkalarının bilmediği derin mânaları bilen, kritik konuları iyi, derinlemesine bilen bir alim. 00:22:34.812 --> 00:22:40.436 Takvâyı böyle tarif etmiş. Biz de istifade edelim. Yani huyumuzu düzeltmeye çalışacağız. 00:22:40.646 --> 00:22:45.583 Her huyumuz güzel olacak, yiyeceğimiz lokmanın da helal olmasına dikkat edeceğiz. 00:22:47.389 --> 00:22:53.760 Ahberene'l-Hüseynü'bnü Ahmede'bni Esedini'l-Herevî. Herevî "Heratlı" demek. 00:22:53.867 --> 00:23:01.578 Afganistan'da Herat var ya… Oralar müslümanlar tarafından fethedilmişti. Çok eski İslâm şehri. 00:23:01.788 --> 00:23:09.767 Yazar, "Heratlı Esed oğlu Ahmed oğlu Hüseyin bize haber verdi." diyor. 00:23:10.812 --> 00:23:18.506 Kâle haddesenâ Muhammedü'bnü Aliyyi'bni'l-Hüseyni'l-Belhî. Belh şehri. Mevlânâ'nın şehri. 00:23:18.613 --> 00:23:24.727 "Belhli Hüseyin oğlu Ali oğlu Muhammed söyledi." 00:23:24.945 --> 00:23:28.851 Haddesenâ Nasrü'bnü'l-Hâris. "Ona da Haris oğlu Nasır söyledi." 00:23:28.927 --> 00:23:35.862 Haddesenâ Yahye'bnü Muâz. "O da Yahya İbn Muâz er-Râzî'den" duymuş. 00:23:36.389 --> 00:23:42.877 Haddesenâ İsmetü'bnü Âsım. "Yahya İbn Muâz da Asım oğlu İsmet'ten" duymuş. 00:23:43.700 --> 00:23:47.491 Haddesenâ Sâdânü'l-Halîmî. "O da Sâdân el-Halîmî'den" duymuş. 00:23:47.630 --> 00:23:56.136 Haddesenâ İbn Cüreyc. "O da İbn Cüreyc'den" işitmiş. An Ebi'z-Zübeyr. "O da Ebû Zübeyr'den" almış. 00:23:56.235 --> 00:24:01.720 An Câbir sahabeye geldi. Kâle, o da diyor ki; 00:24:01.720 --> 00:24:06.330 Kâne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem 00:24:06.532 --> 00:24:16.963 dâime't-tefekkür, tavîle'l-ahzân, kalîle'd-dahik illâ en yebtesim. 00:24:17.618 --> 00:24:23.583 Cabir İbn Abdillah el-Ensârî. Ensardandır bu sahabi. 00:24:23.777 --> 00:24:30.823 O rivayet etmiş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kâne, idi. 00:24:31.486 --> 00:24:39.104 Dâime't-tefekkür, devamlı tefekkür halinde idi; çok düşünen, çok mütefekkir. 00:24:39.203 --> 00:24:46.364 Devamlı zihnini çalıştıran, işleten, tefekkürü devamlı olan kimse idi. 00:24:46.614 --> 00:25:00.891 Tavîle'l-ahzân, hüzünleri, mahzunlukları uzun olan kimse idi. Kalîle'd-dahik, az gülen bir kimse idi. 00:25:02.108 --> 00:25:09.103 Çokça mahzun dururdu. Gülüşü az olan bir kimse idi. 00:25:09.758 --> 00:25:17.486 Çok düşünen, hüzünlü hali çok olan, uzun olan, gülmesi az olan bir kimse idi. 00:25:17.533 --> 00:25:24.660 İllâ en yebtesim, "Gülmesi de ancak mütebessim olmak şeklinde idi." 00:25:24.478 --> 00:25:31.735 Kahkaha ile gülmezdi, gülmemişti. Ancak mütebessim dururdu, o kadar. 00:25:31.985 --> 00:25:39.283 Efendimiz'in hali bize örnektir. Bizim de öyle olmamız lazım. Nasıl olmamız lazım? 00:25:39.430 --> 00:25:47.522 Çok düşünmemiz lazım. Âhireti, sevabı günahı düşünüp, 00:25:47.812 --> 00:25:50.642 "Acaba cehenneme düşer miyim?" diye korkarak, 00:25:50.718 --> 00:25:55.488 "Acaba cenneti elden kaçırır mıyım?" diye endişelenerek mahzun olmamız lazım. 00:25:55.889 --> 00:26:00.379 Küçükken birisi fazla güldü mü büyüklerimiz bize derlerdi ki; 00:26:01.153 --> 00:26:08.632 "Mübarek çocuk, sıratı geçtin de mi gülüyorsun? Ne böyle kah kah, sıratı mı geçtin?" 00:26:09.170 --> 00:26:12.745 İnsanlar sıratı geçince güleceklermiş. O zaman tam gülecekler. 00:26:12.899 --> 00:26:18.633 Haklı olarak gülecekler, "elhamdülillah cehennemden geçtik, cennete geldik" diye. 00:26:18.859 --> 00:26:24.539 İşte asıl gülmek yeri orası. Yoksa bu dünyada sıratı geçtik de mi güleceğiz yani? 00:26:24.980 --> 00:26:31.253 Düşünülecek ne kadar şey var. Bizim derdimiz olmasa Bosna'nın derdi var, Hersek'in derdi var, 00:26:31.399 --> 00:26:35.604 Kafkasya'nın derdi var, Romanya'nın derdi var, Trakya'nın derdi var. 00:26:35.734 --> 00:26:43.442 Memleketin içinin derdi var, anarşi derdi var, ekonominin berbatlığı derdi var. 00:26:43.541 --> 00:26:51.416 Gazeteleri alınca üzüntüden ölüyoruz. Memleketin meselelerinden ölüp ölüp diriliyoruz. 00:26:51.745 --> 00:26:57.377 Bayılıp bayılıp ayılıyoruz. Ne olacak bu bizim sevgili memleketimizin hali? Bize emanet. 00:26:57.460 --> 00:27:01.661 Nedir bu rezalet, nedir bu felaket? Nedir bu pislik, nedir bu intizamsızlık? 00:27:01.943 --> 00:27:07.826 Nedir bu gayr-ı İslâmî manzara, nedir bu terbiyesizlik, edepsizlik? Hepsine üzülüyoruz. 00:27:07.973 --> 00:27:14.745 Üzülecek şey çok! Hepsini de düzeltmeye çalışmak lazım. Düzeltmeye çalıştıkça da insana saldırıyorlar. 00:27:16.270 --> 00:27:24.153 "İyi bile daha iyinin düşmanıdır." derler. İyi, daha iyinin düşmanıdır. 00:27:24.153 --> 00:27:29.686 Çünkü onun yanında aşağıda kalıyor. Onu kıskandığından, rekabetten ona düşman olur. 00:27:29.960 --> 00:27:33.755 Bir de düşünün kötünün iyiye, daha iyiye ne kadar düşman olduğunu. 00:27:34.466 --> 00:27:46.354 Bir insan namuslu ise ahmak, dindarsa gerici, başörtülü ise bilmem ne. Olur mu? 00:27:46.453 --> 00:27:52.910 Şalvar giydi hapse tık, başörtü örttü imtihandan çıkar, sakal bıraktı işten at. 00:27:53.510 --> 00:28:00.620 Bir sürü üzülecek şey var düzeltilmesi gereken. Hani demokratikti ortalık? Hani insan hakları? 00:28:00.620 --> 00:28:07.494 Hani kimse kimsenin dinî inancına karışmayacaktı laiklikte? 00:28:07.562 --> 00:28:12.316 Sultanahmet meydanına çık, dedelerimizin yaptığı kubbelerin üstüne kurul. 00:28:12.550 --> 00:28:18.205 Oradan "Kahrolsun şeriat!" diye bağır. Bir kere senin o durduğun yer, 00:28:18.321 --> 00:28:22.340 o "Kahrolsun şeriat!" dediğin yer dedelerimizin eseri, dindarların eseri. 00:28:22.701 --> 00:28:26.672 Parasını Allah rızası için ayırmış, vakıf yapmış, oraya eser bırakmış. 00:28:26.672 --> 00:28:32.781 Çeşme yapmış, medrese yani okul yapmış. Şimdinin okulunu, üniversitesini yapmış. Daha ne istiyorsun? 00:28:32.959 --> 00:28:38.800 Çıkmışsın onun hayrâtının üstüne, onun aleyhine bağırıyorsun. Teşekkür etmen lazım! 00:28:38.656 --> 00:28:41.347 Sonra sen onun çocuğusun, torunusun, ne oluyorsun yani? 00:28:41.510 --> 00:28:43.334 "Kahrolsun şeriat!" ne demek? 00:28:44.663 --> 00:28:52.540 "Kahrolsun Müslümanlık!" demek. O mitinge gelen adamlar diyor ki; "Ben de müslümanım." 00:28:52.170 --> 00:28:56.890 Sen müslüman isen işte bu senin Müslümanlığına bağırıyor, "Kahrolsun Müslümanlık!" diyor, sustursana! 00:28:57.450 --> 00:29:02.400 "Aziz kardeşlerim, yanlış söylüyorsunuz. Müslümanlıktır bu, bağırmayın böyle." desene. 00:29:02.631 --> 00:29:08.943 "Ben de müslümanım." diyor. Ne biçim Müslümanlık? Müslümanlığa küfredilmesine razı olan, 00:29:09.360 --> 00:29:13.400 küfredilmesini körükleyen, destekleyen bir Müslümanlık olur mu? 00:29:13.651 --> 00:29:17.113 Şeriat ne demek? "Allah'ın ahkâmı" demek... 00:29:17.911 --> 00:29:23.427 Allah hükmediyor ya; faiz haram, zina haram, yalan haram, 00:29:23.685 --> 00:29:30.756 gıybet haram, zekât vereceksin, namaz kılacaksın. Bunların ahkâmı var ya! 00:29:31.268 --> 00:29:36.602 Abdest almanın âdâbı, ahkâmı, namaz kılmanın ahkâmı… Bunlar kahır mı olsun? 00:29:37.194 --> 00:29:43.146 Bu camiler, bu ibadetler, bu namazlar, bu oruçlar, bu ramazanlar, bu Kur'anlar kahır mı olsun? 00:29:44.928 --> 00:29:49.948 O kadar şuursuz bu millet. "Kahrolsun şeriat!" demek, "Bütün bu hükümler kahrolsun!" demek. 00:29:50.710 --> 00:29:53.136 Peki, ne olacak, hangi hüküm gelecek? 00:29:53.727 --> 00:30:01.690 Gelsin artistler, kaytan bıyıklılar, sarı saçlılar, bikinililer, mayolular. 00:30:01.240 --> 00:30:09.976 Onların ahkâmı mı olsun yani?Edepsizlik mi olsun? Pislik mi olsun? Günah mı olsun? Aile mi yıkılsın? 00:30:10.154 --> 00:30:16.200 Düzen mi bozulsun? Haklar mı yenilsin? Hırsızlık mı yapılsın? Adam mı öldürülsün? 00:30:16.286 --> 00:30:20.803 Adam öldürmek İslâm'da yok, hırsızlık yok. Bunlar mı fena? 00:30:21.791 --> 00:30:27.715 Şu milletin cahilliğine bak. Şu müslüman milletin çocuklarının haline bak. 00:30:28.450 --> 00:30:33.422 "Onlar başka mezhepten." diyor. Başka mezhepten, hangi mezhepten? Açıkça söyle. 00:30:33.767 --> 00:30:37.297 Alevî! Hz. Ali razı olur mu bu işe? 00:30:37.694 --> 00:30:44.718 O bakımdan üzülecek şeyler çok. Niye güleceğiz?Allah'ın nimetleri… 00:30:44.770 --> 00:30:49.720 Tamam, Allah'ın nimetlerine hamd ü senâlar olsun; ama sadece benim mutlu olmam yetmiyor. 00:30:49.720 --> 00:30:56.119 Ben istiyorum ki cümle cihan halkı mutlu olsun. Hiç kimse kimseye zarar vermesin. 00:30:56.353 --> 00:31:00.589 Günlük güneşlik, tatlı olsun her taraf. 00:31:00.760 --> 00:31:05.939 Ben istiyorum ki harbe, darba, silaha, öldürmeye harcanan paralar, 00:31:06.498 --> 00:31:08.681 insanların mutluluğuna harcansın. 00:31:08.859 --> 00:31:14.898 İran, Irak harbinde harcanan paralar, İran ve Irak'ın kalkınmasına harcansaydı, 00:31:15.450 --> 00:31:17.242 bu iki ülke Amerika'dan ileri olurdu. 00:31:17.556 --> 00:31:23.487 Bizim PKK'ya karşı harcadığımız paralar, Doğu'nun kalkınmasına harcansaydı, 00:31:23.713 --> 00:31:33.974 Kürt kardeşlerimiz bizi imrendirecek villalarda otururlardı. Ne oluyor yani? Ne istiyoruz? 00:31:33.974 --> 00:31:38.806 Biz her şeyin hoş olmasını, güzel olmasını, kimsenin hakkının yenmemesini, 00:31:39.880 --> 00:31:42.650 her tarafın güllerle donatılmasını istiyoruz. 00:31:43.227 --> 00:31:51.406 Eyüp Sultan'da bizim bu dersi yaptığımız Selamimustafaefendi tekkesi vardı. 00:31:51.406 --> 00:31:55.714 Dar diye buraya geldik. Bir, orası yetmiyor diye geldik. 00:31:55.893 --> 00:31:59.365 İkincisi, bu yakadaki kardeşlerimiz dediler ki; 00:31:59.365 --> 00:32:01.732 "Hocam, bütün dersleri karşı yakada yapıyorsunuz. 00:32:01.959 --> 00:32:05.506 Anadolu yakasında da bir ders yapın." Ondan geldik, iki sebepten. 00:32:05.764 --> 00:32:16.306 Selamimustafaefendi tekkesi gülleri ile meşhur bir tekke imiş. Yukarıda Şeyhmurad tekkesi var. 00:32:16.486 --> 00:32:23.390 Dönümlerce arazisi varmış. Çimenlerinde, çayırlarında ceylanlar gezermiş. 00:32:23.459 --> 00:32:28.946 Güller açarmış, sümbüller bitermiş. Sümbülleriyle, ceylanlarıyla meşhurmuş. 00:32:29.212 --> 00:32:39.642 Gidin görün Eyüp'ü, ne hale getirmişiz? Gülistanken, çimenzâr iken, kuşların cıvıldadığı yerken, 00:32:39.765 --> 00:32:42.953 güllerin açtığı, bülbüllerin öttüğü yerken ne hale getirmişiz? 00:32:43.124 --> 00:32:48.640 Bak biz ne istediğimizi yapmışız, biz ne istiyormuşuz? 00:32:48.321 --> 00:32:54.866 İşte bizim tekkelerimiz, işte benim dedelerim, işte senin ecdadın, bak biz öyle yapmışız! 00:32:55.243 --> 00:32:57.648 Gör tasavvuf ne yapıyormuş. 00:32:57.978 --> 00:33:06.571 Gelin bir de şimdi bakın Eyüp'e; beton yığınları, kaçak yapılar, eğri büğrü sokaklar, 00:33:06.845 --> 00:33:11.770 yıkık duvarlar, pis pasaklı manzara. 00:33:14.282 --> 00:33:20.386 "Peygamber Efendimiz dâime't-tefekkür; çok mütefekkir, devamlı tefekkür edici idi. 00:33:20.858 --> 00:33:26.267 Hüzünleri uzun olan bir kimse idi. Boynu bükük, yüzü mahzun idi. 00:33:26.636 --> 00:33:31.718 Ve az gülen, ancak tebessüm eden bir kimse idi." diye o hadisi rivayet ediyor. 00:33:31.873 --> 00:33:38.517 Yahya İbn Muâz er-Râzî'nin rivayet ettiği bir hadis bu. Gelelim devamına işin; 00:33:38.720 --> 00:33:46.666 Semi'tü Ubeydallâhi'bne Muhammedi'bni Muhammedi'bni Hamdâne'l-Ukberiyye bihâ. 00:33:50.105 --> 00:33:58.608 Yazar, "Ben bu Hamdan oğlu Muhammed oğlu Muhammed oğlu Ubeydullah'tan, 00:33:58.771 --> 00:34:04.120 Ukberli olan o şahıstan kendim duydum." diyor. 00:34:04.481 --> 00:34:13.379 Kâle semi'tü Ahmede'bni Muhammedini'l-Seriyyi. O da Serî Muhammed oğlu Ahmed'den işitmiş. 00:34:13.487 --> 00:34:20.107 Kâle semi'tü Ebâ Muhammedini'l-Eskâbî. O da Ebû Muhammed el-Eskâbî'den işitmiş. 00:34:20.270 --> 00:34:28.100 Kâle semi'tü Yahye'bnü Muâz. O da terceme-i hâli anlatılan kimseden işitmiş. 00:34:28.118 --> 00:34:30.727 Ben bu sözleri niye okuyorum böyle? 00:34:30.961 --> 00:34:35.397 Ecdadımızın ilmi nasıl topladığını, nasıl yazdığını, 00:34:35.504 --> 00:34:40.208 kitaplarını nasıl meydana getirdiğini iyice bilin diye. Havadan atmak yok. 00:34:40.514 --> 00:34:46.393 Yunan tarihinde böyle bir şey var mı? Yok. Yunanlı Strabon bir kitap yazmış: Tarih. 00:34:46.444 --> 00:34:51.931 Ya yalan yazdı ise, ya yanlış gördü ise, ya yanlış duydu ise. Kimden duydu? İmkân yok. 00:34:52.220 --> 00:34:57.528 Ama benim İslâm tarihindeki ilimlerim böyle. Nereden alındığı belli... 00:34:57.810 --> 00:35:04.942 İslâm'ın ilme verdiği önem ve ciddiyet anlaşılsın diye okuyorum. Ne demiş? 00:35:05.866 --> 00:35:13.947 Men istefteha bâbe'l-maâşi bi-gayri mefâtîhi'l-akdâri vükile ile'l-mahlûkîn. 00:35:15.245 --> 00:35:20.484 Kelime kelime tercümesini yapayım. Diyor ki; 00:35:20.484 --> 00:35:28.310 Men istefteha. Kim siftahını yaparsa, açılmasını isterse. 00:35:28.250 --> 00:35:34.752 Babe'l-maâşi. Yiyecek-içecek, gelir ve kazanç kapısının açılmasını isterse. 00:35:35.137 --> 00:35:38.185 Bi-gayri mefâtîhi'l-akdâri. 00:35:38.332 --> 00:35:45.667 Kaderlerin anahtarlarından başka bir şeyle açmak isterse, açılmasını isterse. 00:35:45.917 --> 00:35:50.110 Vükile ile'l-mahlûkîn. Vükile demek, türike demek. 00:35:50.380 --> 00:35:57.962 Mahlukâta bırakılır, terk edilir. Kelimeler böyle. Ama bu sözün izahı ne, ne demek istiyor? 00:35:58.260 --> 00:36:03.875 Kim kaderlerin anahtarlarından başka şeylerle rızık kapısının, 00:36:03.875 --> 00:36:10.385 maaş kapısının açılmasını isterse mahlûkata terk olunur, ona havale olunur. Ne demek? 00:36:16.101 --> 00:36:22.540 Mü'minin ana vasfı kadere inanmaktır. Mukadderâta inanmaktır. 00:36:22.540 --> 00:36:28.346 Çünkü Allah mukadderâtı tayin etmiştir. Biliyoruz, insanın alın yazısı vardır. 00:36:28.346 --> 00:36:31.850 Öleceği zaman bellidir. Ömrü bellidir, rızkı bellidir. 00:36:32.878 --> 00:36:43.510 Kaderin bu kesinliğini, rızkın bu halini bilen bir insan harama sapmaz. Harama el uzatmaz. 00:36:43.452 --> 00:36:49.618 Telaş etmez. Sakin olur. Allah'tan ister, Allah'tan bekler. 00:36:49.749 --> 00:36:53.669 İyyâke na'büdü ve iyyâke nestaîn diyoruz zaten. Yalnızca Allah'tan isteriz. 00:36:53.847 --> 00:37:00.377 Bazı insanlar böyle yapmıyor, o zaman mahlûkâta terk olunur. 00:37:00.620 --> 00:37:03.840 Hadi bakalım, mahlûkât senin işini görsün. 00:37:03.533 --> 00:37:08.306 Allah, kadere inanıp Allah'a teslim olan, tevekkül edene ne yapar? 00:37:08.691 --> 00:37:11.938 Ve men yetevekkel alallâhi fe-hüve hasbüh. 00:37:12.610 --> 00:37:17.378 "Kim Allah'a dayanırsa, tevekkül ederse Allah ona yeter." Verir, nasip eder, onu korur. 00:37:17.954 --> 00:37:25.580 Kim bu sırra, bu anlayışa, bu edebe uygun hareket etmezse mahlûkâta bırakılır. 00:37:25.625 --> 00:37:31.120 Mahlûkât ne yapacak? Hiçbir şey yapamaz. Zaten o da mahluk. Yaradan Allah. 00:37:31.247 --> 00:37:34.399 Mahlûkât insana ne fayda verir, ne zarar verir. 00:37:34.430 --> 00:37:39.554 Cümle cihan halkı insanın başına toplansa, ömründen bir saniye uzatamaz. 00:37:40.184 --> 00:37:43.314 Cihanın bütün hekimleri toplansa uzatamaz. 00:37:43.763 --> 00:37:49.469 Cihanın bütün katilleri insanın başına üşüşse, Allah öldürmedikten sonra onlar öldüremezler. 00:37:49.957 --> 00:37:57.527 Onlara bir şey olur, yine buna bir şey olmaz. Allah nasip etti mi uçaktan düşer, kurtulur. 00:37:58.174 --> 00:38:03.826 Kaderin anahtarı nedir? Duadır. Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'de buyurur ki; 00:38:04.322 --> 00:38:09.260 Üd'ûnî estecib leküm. "Kullarım, bana dua edin, ben duanızı kabul edeceğim, ederim." 00:38:09.308 --> 00:38:12.749 Onun için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki; 00:38:12.749 --> 00:38:17.981 ed-Duâu yeruddü'l-kadâe, ba‘de en yübreme. 00:38:18.128 --> 00:38:21.340 Kesinleşmiş hükm-ü ilâhîyi dua değiştirir. 00:38:21.459 --> 00:38:26.449 Allah şöyle yapacakken, dua edince kulun duasını kabul eder, duasına uygun yapar. 00:38:27.222 --> 00:38:34.147 Demek ki kaderin anahtarı dua imiş, tevekkülmüş, ilticaymış, Allah'tan istemekmiş. 00:38:34.389 --> 00:38:37.783 Öyle yapmayınca insan, ne olur? 00:38:37.953 --> 00:38:40.482 Madem sen Allah'tan gayriden istiyorsun, hadi bakalım, 00:38:40.482 --> 00:38:44.555 Allah'tan gayrisi sana bir fayda verecek mi? Buyur. Terk edilir. 00:38:44.555 --> 00:38:50.814 Yani eline bir şey geçmez demek. Ben böyle anlıyorum. Bu sözün izahını böyle düşünüyorum. 00:38:51.881 --> 00:38:53.862 Ve bi-isnâdihî kâle Yahyâ. 00:38:54.900 --> 00:39:02.514 Yine aynı şahıslardan rivayet edildiğine göre Rey şehrinden olan vaiz Yahya İbn Muâz demiş ki; 00:39:03.980 --> 00:39:07.916 Çok güzel bir söz... Bunu ezberleyin, kitabınıza yazın. Çok hoşuma gidiyor. 00:39:08.158 --> 00:39:11.989 Başka yerde okumuştum da şimdi bunun söylediğini burada görmüş oldum. 00:39:12.350 --> 00:39:31.822 el-İbâdetü hirfetün: Havânîtühe'l-halvetü ve ra'sümâlihâ el-içtihâdü bi's-sünneti ve ribhuhe'l-cennetü. 00:39:32.270 --> 00:39:34.510 Ne demek olduğunu şimdi açıklayalım. 00:39:34.293 --> 00:39:39.266 Sözü güzel, edip insan olduğu belli, ârif olduğu sözünden anlaşılıyor. 00:39:39.501 --> 00:39:43.829 Hiç tanımasa insan, "Bu sözü büyük bir zât söylemiş." diye sezer. 00:39:43.968 --> 00:39:48.638 Yahya İbn Muaz er-Râzî hazretleri diyor ki; 00:39:49.470 --> 00:39:59.300 el-İbâdetü hirfetün "İbadet bir meslektir, bir sanattır." Hani "Sanat altın bileziktir." diyoruz ya… 00:39:59.700 --> 00:40:09.700 Herkesin bir mesleği var; marangoz, usta, elektrikçi, muhasebeci vesaire. 00:40:09.367 --> 00:40:14.757 İbadet de bir meslektir, bir iştir. 00:40:17.798 --> 00:40:23.669 İnsanın kazanç sağlamak için gittiği bir yeri vardır, çarşı pazar vardır, dükkân vardır. 00:40:24.102 --> 00:40:30.864 Bir iş tutturmuştur. Bir mesleği vardır, işi vardır. İbadet de bir iştir, meslektir. 00:40:31.598 --> 00:40:39.514 Havânîtühe'l-halveh İbadetin dükkânları yalnızlıktır. İbadet yalnızlıkla güzel olur. 00:40:39.637 --> 00:40:42.864 Halvet "yalnızlık" demek, "hiç kimsenin olmadığı yer" demek. 00:40:43.110 --> 00:40:51.119 Mekânda bir sen varsın, başka kimse yok; halvettir. 00:40:51.417 --> 00:40:57.177 Peki, insanların içinde ibadet? Farz ibadetler var. Burada cemaatle namaz kıldık. 00:40:57.777 --> 00:41:04.278 Farz ibadetler âşikâre yapılır; ama tatlı, asıl güzel ibadetler tenhada yapılır. 00:41:04.607 --> 00:41:06.852 Biz Çamlıca'da oturuyoruz. 00:41:07.753 --> 00:41:16.104 Cennetmekân Aziz Mahmûd-ı Hüdâyî hazretlerinin aşağıda, Üsküdar'da camisi, külliyesi var. 00:41:16.394 --> 00:41:24.590 Yukarıya, Çamlıca'nın tepesine çilehane yapmış. Neden? 00:41:24.563 --> 00:41:31.336 Üsküdar kalabalık diye. Dağın tepesindeki bağına çilehane yapmış. 00:41:31.737 --> 00:41:38.410 Dönümlerce arazi, kimse gelmez, kimse gitmez. Orada ibadet eder. Neden? 00:41:38.180 --> 00:41:42.728 İbadet bir meslektir, bunun dükkânı da tenhalık, halvettir. 00:41:42.970 --> 00:41:47.539 Kalabalıkta olmaz; o bağırır, bu çağırır, öteki söz söyler, beriki bilmem ne yapar, 00:41:47.678 --> 00:41:55.652 huzur kaçar, olmaz. İbadetin tadı mânevî gelişme, tasavvuftaki gelişme de tenhalıkta olur. 00:41:56.290 --> 00:42:04.520 Onun için halvete alırlar. Şeyh efendi yetişmek durumunda olan müridi halvete alır. 00:42:04.334 --> 00:42:11.947 Gel bakalım, gir bakalım şuraya. Neresi orası? Yerin altı. Yerin altında penceresiz, küçücük yer. 00:42:12.395 --> 00:42:19.530 Ayağını kıvırarak ancak uzanabilir. Daracık, sandık gibi bir yer. Gir. Ne olacak? 00:42:19.530 --> 00:42:26.360 Işık yok burada, daracık yer. Tesbih çek, tefekkür et, ibadet et, namaz kıl. 00:42:27.142 --> 00:42:34.962 Ankara'da Hacıbayram camii var. Ziyaret etmişsinizdir. Onun bir görünmeyen alt katı vardır. 00:42:35.387 --> 00:42:39.597 Arka taraftan bir küçücük kapısı vardır. İki büklüm girilir. 00:42:40.284 --> 00:42:48.864 Müezzin mahfilinin altından caminin altına girilir. İncecik bir koridor vardır. 00:42:49.201 --> 00:42:54.139 İki tarafından küçük küçük sandık gibi odalar. Dervişler oraya girecek, "Allah" diyecek. 00:42:54.325 --> 00:42:57.678 Işık yok, hiç ışık yok, karanlık. 00:42:58.213 --> 00:43:02.833 Ta dipte de şeyh efendi ile müritlerin zaman zaman 00:43:02.873 --> 00:43:09.118 topluca ibadet etmesi için büyükçe bir odası vardır. Geride de delikli taşı olan yerler var. 00:43:09.118 --> 00:43:14.157 Orada abdest alıverecek. Girecek, ibadetine devam edecek. İnsanlarla konuşmak yok. 00:43:14.558 --> 00:43:16.868 Devamlı zikir, ibadet… 00:43:16.944 --> 00:43:23.906 Öyle yetişilir, gönül gözü öyle açılır, insan irfana öyle erer, Allah'ın rızasına öyle vasıl olur diye 00:43:24.680 --> 00:43:26.345 büyüklerimiz, "Halvet iyidir." demişler. 00:43:27.310 --> 00:43:33.762 Bazı tarikatler halvete çok önem vermiş, ismi bile Halvetiyye olmuş. Halvetiyye tarikati. 00:43:33.988 --> 00:43:41.641 Ne demek? Müritlerine halvet yaptıran, esas itibariyle yetiştirme metodu halvet olan. 00:43:42.113 --> 00:43:53.950 Başkası diyor ki; el-Halvetü fi'l-celveti Herkesin gözü önünde halvet halini yaşamak. O da bir metod. 00:43:54.189 --> 00:43:58.165 Bizim Nakşibendî tarikatinde prensip nedir? 00:43:59.582 --> 00:44:03.623 Halvet der encümen. Encümen "meclis, topluluk" demek. 00:44:04.640 --> 00:44:08.354 Halvet der encümen Topluluğun içinde halvet halini yaşamak. 00:44:08.906 --> 00:44:17.955 Bunu söyleyen büyüklerimiz diyorlar ki; insanın camide, merdivenin alt katında, kimsenin görmediği 00:44:17.955 --> 00:44:22.392 odada tesbih çekmesi, namaz kılması, iyi bir müslüman olması kolaydır. 00:44:22.554 --> 00:44:30.474 Çık bakalım dışarı, gel bakalım çarşıya, pazara! Hem çalışacaksın, tartacaksın, ölçeceksin, 00:44:30.474 --> 00:44:32.920 biçeceksin, konuşacaksın, geleceksin gideceksin, 00:44:33.240 --> 00:44:36.960 bağıracaksın çağıracaksın hem de iyi müslüman olacaksın. 00:44:36.373 --> 00:44:43.518 Asıl mühim olan o. Halkın içinde iken Hak'la beraber olabilmek, ibadet halini sürdürebilmek 00:44:43.717 --> 00:44:49.613 ve iyi müslüman olmak. Onun için bizimkiler halvet der encümen demişler. 00:44:50.201 --> 00:44:54.655 Tenhada, camide herkes yapar. Camide herkes güzel müslüman olur. 00:44:54.781 --> 00:45:00.557 Camiden sonra göreyim seni bakayım. Çık bakayım Beyoğlu'na, git bakalım Karaköy'e. 00:45:00.813 --> 00:45:05.733 Hadi bakalım Eminönü'nde, Mahmutpaşa'da dolaş. Açık saçıklar var. 00:45:06.169 --> 00:45:11.542 Alışverişte yalan var, aldatmaca var, vesaire var. Dünya! 00:45:11.920 --> 00:45:20.599 Dünyanın çeşit çeşit mülevvesâtı… Orada bozulmamak, orada iyi müslüman olmak… Böyle prensipler var. 00:45:20.811 --> 00:45:30.431 Evet, ibadet bir meslektir, iştir. Dükkânları halvet, tenha yerler diyor. 00:45:30.666 --> 00:45:41.364 Ve ra'sümâlihâ el-içtihâdü bi's-sünne. Dikkat edin! Ne demek bu? 00:45:41.876 --> 00:45:46.777 İçtihat deyince millet şimdi sanacak ki müçtehidin içtihat etmesi. Hayır! 00:45:47.177 --> 00:45:54.801 İçtihat "titiz çalışmak" demek… Bi's-sünneti ne demek? Sünnet-i seniyyeye uygun demek. 00:45:54.985 --> 00:46:02.833 Bu dükkânın sermayesi neymiş? Kişinin ibadetini yaparken, Peygamber Efendimiz'in 00:46:02.833 --> 00:46:09.379 sünnetine sımsıkı sarılması, onu uygulamakta titiz davranması demekmiş. 00:46:09.765 --> 00:46:16.754 Peki, sünnete uygun ibadet yapmasa ne olur? Bid'at olur, sıfır alır, sevap kazanamaz. 00:46:16.858 --> 00:46:22.905 Bütün ibadetlerin kabulünün şartı, Peygamber Efendimiz'in öğrettiği şekilde, 00:46:22.905 --> 00:46:25.419 sünnet-i seniyyeye uygun yapılmasıdır. 00:46:25.617 --> 00:46:32.720 Bid'at ile yapılan namazı Allah kabul etmez. Bid'atli orucu kabul etmez. Bid'atli haccı kabul etmez. 00:46:32.789 --> 00:46:37.415 Bid'atli zekâtı kabul etmez. Hepsinin sünnete uygun olması lazım... 00:46:37.458 --> 00:46:48.830 Onun için diyor ki; "dükkânı tenhalık, sermayesi de yaptığı şeyi sünnet-i seniyyeye uygun yapmak." 00:46:48.260 --> 00:46:52.703 Ra'sümâlihâ, ra'sümal, Arapça'da "sermaye" demek. 00:46:52.995 --> 00:46:59.942 el-İçtihâdü bi's-sünneti. Sünnet-i seniyyeye uygun olarak yürümeye gayret etmek. İçtihat diyor. 00:47:00.140 --> 00:47:05.310 İçtihat, ter döküp çalışmak demek… Müçtehide de niye müçtehit denmiş? 00:47:05.458 --> 00:47:10.799 Doğru hükmü bulacağım diye ter dökmüş. O kitaplara o hükümlerin yazılması kolay mı? 00:47:11.500 --> 00:47:16.643 O mübarekler geceleri gündüzleri ne kadar uğraştılar. İlim yolunda ne kadar çalıştılar. 00:47:17.860 --> 00:47:23.458 Demek ki ibadeti yapan da içtihat edecek. Nede içtihat edecek? Sünnete uygun olmasında içtihat edecek. 00:47:25.850 --> 00:47:32.345 Niye sakal bıraktın? Sünnet hocam. Niye sarık sarıyorsun? Sünnet hocam. 00:47:32.601 --> 00:47:38.133 Niye uzun giyiyorsun? Sünnet hocam. Niye farzdan önce dört rekât kıldın? Sünnet hocam. 00:47:38.346 --> 00:47:44.299 Niye farzdan sonra kıldın? Sünnet hocam. Niye tesbihleri çekiyorsun? Sünnet hocam. Bak! 00:47:44.454 --> 00:47:51.999 Büyüklerimiz bize namazın, niyazın, orucun, haccın sünnetlerini ne güzel öğretmişler. Allah razı olsun. 00:47:52.299 --> 00:48:00.665 Her zaman dua ediyorum. Bize küçüklüğümüzden farkına varmadan, sessiz sedasız dinimizi öğretmişler. 00:48:03.350 --> 00:48:11.541 Peki, ibadet bir sanattır, meslektir; dükkânı halvettir; sermayesi sünnete uygun hareket etmektir. 00:48:11.826 --> 00:48:18.655 Ve rib'hüha, ribh kazanç demek. İbadetin kazancı nedir, kârı nedir? 00:48:19.633 --> 00:48:26.937 Ve ribhühe'l-cennetü. Bu mesleğin kazancı nedir? Kazancı cennettir. Kazancı çok büyük; 00:48:27.121 --> 00:48:31.133 insan iyi ibadet ederse kazancı cennet... Çok güzel! 00:48:31.259 --> 00:48:35.710 Bir daha okuyalım, Arapçası'nı da yazın, Türkçesi'ni de aklınızda tutun: 00:48:35.305 --> 00:48:46.506 el-İbâdetü hirfetün. Havânîtühe'l-halvetü ve ra'sümâliha el-içtihâdü bi's-sünneti ve ribhuhe'l-cennetü. 00:48:46.791 --> 00:48:51.800 Çok güzel! Rahmetullahi aleyh, mekânı cennet olsun. 00:48:51.135 --> 00:48:53.929 Ve bihî kâle semi'tü Yahyâ yekûl. 00:48:54.840 --> 00:49:02.545 Aynı rivayet zinciriyle, en sonra râvî olan Ebû Muhammed el-Eskâbî demiş ki: 00:49:02.729 --> 00:49:07.867 Semi'tü Yahyâ yekûl. Yahya İbn Muâz'ın şöyle dediğini işittim: 00:49:08.397 --> 00:49:19.516 es-Sabru ale'l-halveti min alâmâti'l-ihlâs. Burda da halvet kelimesi karşımıza çıktı, iyi. 00:49:19.607 --> 00:49:30.515 Peş peşe denk düştü. es-Sabru ale'l-halveti. Yalnızlığa, tenhalığa sabretmek; size lazım olur bu bilgi. 00:49:30.756 --> 00:49:40.133 Hiç kimse yok, tenha. Nasıl canı sıkılıyor milletin? Öf patladım, yalnızlıktan öldüm. Ne yapalım? 00:49:40.252 --> 00:49:44.110 Hadi Üsküdar'a gidelim, kahveye gidelim, arkadaşların arasına gidelim. 00:49:44.279 --> 00:49:47.324 Toplantı olsun, kalabalık olsun. Canım sıkıldı. 00:49:47.638 --> 00:49:57.241 es-Sabru ale'l-halveti. Yalnızlığa sabır. Min alâmâti'l-ihlâs. İhlas alametlerindendir. 00:49:57.685 --> 00:50:05.270 İhlaslı insan yalnızlığı sever, halveti sever. İhlasın alametidir. Yalnızlığı seveceksiniz. 00:50:05.270 --> 00:50:11.323 Yalnızlıktan zevk almayı öğreneceğiz. Çünkü yalnızlıkta Allah'la baş başa kalmak var. 00:50:11.925 --> 00:50:17.415 Dost ile tenha olmak var. Yalnız kalmak var, baş başa kalmak var. 00:50:17.556 --> 00:50:26.422 Münâcaat var, dua var, gözyaşı var. İstediği gibi çekinmeden, cân u gönülden ibadet etmek var. 00:50:26.729 --> 00:50:29.273 Ne güzel söylemiş. 00:50:29.976 --> 00:50:36.457 Semi'tü Ubeydallâhi'bne Muhammed İbni Muhammed İbni Hamdâne'l-Ukberî. 00:50:36.612 --> 00:50:39.449 Deminki şahıs. Müellif, ondan işittim diyor. 00:50:39.626 --> 00:50:45.532 Yekûlü haddesenî Ebu'l-Haseni'l-Sencerî. Sencarlı Ebu'l-Hasan'dan işitmiş. 00:50:46.920 --> 00:50:52.804 Yekûlü semi'tü Ebâ Ya'kûb ed-Dârimî. O da Darimli Ebû Yakup'tan duymuş. 00:50:53.100 --> 00:50:58.881 Yekûlü semi'tü Yahye'bni Muâzini'r-Râzi. O da Yahya ibn Muâz er-Râzî'den işitmiş ki; 00:51:00.197 --> 00:51:06.658 Yekûlü. Terceme-i hâli anlatılan o meşhur sûfî şöyle diyor; 00:51:07.599 --> 00:51:25.897 ed-Dünyâ dâru eşgâlin ve'l-âhiratü dâru ehvâl ve lâ yezâlü'l-abdü beyne'l-ehvâli 00:51:25.897 --> 00:51:33.345 ve'l- eşgâli hattâ yestekirra bihi'l-karâru; immâ ile'l-cenneti ve immâ ile'n-nâr. 00:51:33.853 --> 00:51:42.422 Arapçası'nı okuyunca dikkat ederseniz kafiye gibi bir ses benzerliği var. Biz buna seci diyoruz. 00:51:43.155 --> 00:51:50.305 ed-Dünyâ dâru eşgâlin ve'l-âhiratü daru ehvâlin. Eşgâl-ehvâl birbirine benziyor. 00:51:50.481 --> 00:51:54.619 Sonra Lâ yezâlü'l-abdü beyne'l-ehvâli ve'l-eşgâl. 00:51:55.199 --> 00:52:05.833 Sonra hattâ yestekirra bihi'l-karâru; immâ ile'l-cenneti ve immâ ile'n-nâr. 00:52:06.226 --> 00:52:11.117 Sözü usta söylüyor, şiir gibi söylüyor, güzel söylüyor. Bakalım mânası ne? 00:52:11.994 --> 00:52:21.683 Yahya ibn Muâz er-Râzî kaddesallâhu sırrahû buyuruyor ki; ed-dünyâ bu dünya, 00:52:22.906 --> 00:52:32.370 dâru eşgâlin meşguliyetler dünyasıdır, diyarıdır, yurdudur. 00:52:32.640 --> 00:52:41.487 Bu içinde yaşadığımız hâlihazırdaki hayat meşguliyetler yurdu, evidir. 00:52:41.584 --> 00:52:49.937 Çoluk-çocukla, işle, güçle, memuriyetle, imtihanla vesaire ile meşguliyet, meşguliyet, meşguliyet… 00:52:50.662 --> 00:53:01.717 Ve'l-âhiratü dâru ehvâl. Ehvâl "korkular" demek. Âhiret de korkular diyarıdır. Neden? 00:53:02.218 --> 00:53:11.250 Âhirete gittiğin zaman mahkeme-i kübrâ var. Hesap var, sırat var. Cehenneme düşme ihtimali var. 00:53:11.152 --> 00:53:21.159 Cenneti kaçırma ihtimali var. Âhiret de korku yurdu. Dünya meşguliyet, âhiret de korku yeri. 00:53:22.382 --> 00:53:29.749 Lâ yezâlü'l-abdü beyne'l-ehvâli ve'l-eşgâl. Kul, meşguliyetlerle korkular arasında daima böyle çırpınır. 00:53:30.128 --> 00:53:34.691 Hattâ yestekirra bihi'l-karâru immâ ile'l-cenneti ve immâ ile'n-nâr. 00:53:35.755 --> 00:53:49.225 Kul cennete gidip orada karar kılıncaya kadar ya da cehenneme düşüp orada karar kılıncaya kadar. 00:53:49.662 --> 00:53:52.509 Kul, cennete gidip orada karar kılıncaya kadar ya da 00:53:52.621 --> 00:53:58.292 cehenneme düşünceye kadar meşguliyetlerle korkular arasında uğraşır durur. 00:54:00.378 --> 00:54:03.311 Salâten tüncinâ'da da okuyoruz: 00:54:03.509 --> 00:54:08.679 Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammedin salâten, 00:54:08.790 --> 00:54:13.638 "Yâ Rabbi! Peygamberimiz'e ve Peygamberimiz'in âl'ine salât eyle, 00:54:14.637 --> 00:54:18.670 rahmet eyle, lütfeyle, ikramlarda bulun." 00:54:18.266 --> 00:54:36.330 Salâten öyle bir ikram ile ki Tüncinâ bihâ min cemîi'l-ehvâli ve'l-âfât. 00:54:36.282 --> 00:54:40.518 Bazısı şimdi ona ahvâl diyor. Ahvâl başka kelime, ehvâl başka kelime. 00:54:41.828 --> 00:54:52.400 İkisi de birbirine benziyor; ama kır dersen çayırlık mânasına gelir, kir dersen pislik mânasına gelir. 00:54:52.282 --> 00:55:00.354 Bir harften değişir. Kedi dersen başka olur, kadı dersen başka olur. Biraz benziyor ama farklı. 00:55:00.696 --> 00:55:05.168 Ahvâl başka, haller demek; ehvâl başka, korkular demek. 00:55:05.403 --> 00:55:14.529 "Yâ Rabbi! Dünyada ve âhirette bizi her türlü korkudan, her çeşit âfetten koruyacak bir sevabı 00:55:14.529 --> 00:55:18.947 bize kazandıracak şekilde salât ü selam et!" demek. O ehvâl olacak. 00:55:19.117 --> 00:55:23.406 Müezzinler -bizim müezzine ben ihtar ettim- hâlâ ahvâl diyor. 00:55:23.554 --> 00:55:27.857 Ahvâl değil, ehvâl -iki gözlü he ile- korkulan. 00:55:28.322 --> 00:55:32.403 Bu dünya meşguliyet dünyasıdır. 00:55:32.753 --> 00:55:35.327 Öyle meşguliyetler ki asıl vazifemiz 00:55:35.327 --> 00:55:39.593 burada Allah'a kulluk etmek olduğu halde hepimiz bir şeyle meşgul oluyoruz. 00:55:40.130 --> 00:55:44.337 Senin benim asıl vazifemiz bu meşguliyetler mi? Hayır. 00:55:44.521 --> 00:55:51.100 Allah bizi buraya kadın olsun erkek olsun imtihan için gönderdi. 00:55:51.306 --> 00:55:58.399 Biz burada Allah'a iyi kulluk yapmakla imtihanı kazanacağız, işimiz bu! 00:55:58.554 --> 00:56:06.172 Ne yapıyoruz? İmtihan bir tarafta dursun, eyvallah! Hadi bakalım çeşitli meşguliyetler içine… 00:56:06.241 --> 00:56:09.220 Meşguliyetler de bitiyor. Hadi meşguliyetlerini hoş görelim. 00:56:09.801 --> 00:56:13.902 Evde çoluk-çocuk var; para kazanılacak, elbise alınacak, yiyecek alınacak. 00:56:14.202 --> 00:56:16.403 Hadi eğlenceye! Bu ne oldu? 00:56:17.416 --> 00:56:24.488 Yemek yemek için, karnını doyurmak için çalışmanı hoş gördük de; bu keyif, bu sefa ne oldu? 00:56:25.213 --> 00:56:29.301 Onu meşru bir şekilde halletmeye de, kırda bayırda 00:56:29.301 --> 00:56:33.496 sallanmaya gittin, eğlenmeye, piknik yapmaya gittin, neyse… 00:56:33.623 --> 00:56:37.881 Bu günah ne oluyor? Şuursuzluk oluyor ne olacak. 00:56:37.928 --> 00:56:46.131 İnsanoğlu dünyanın mânasını anlayamamış, bu dünyada ne yapması gerektiğini düşünememiş, 00:56:46.885 --> 00:56:55.533 ana hedefi kaybetmiş oluyor. Oyalanıyor burada. Senin görevin oyalanmak değil! 00:56:56.130 --> 00:57:03.558 Bu meşguliyetlerin içinden kendini sıyıracaksın, ana hedefi göreceksin. Allah'a güzel kulluk yapacaksın. 00:57:04.348 --> 00:57:09.604 Millet bunu yapamıyor, yapamıyoruz. Allah yaptırsın, yardım etsin, tevfîkine refik etsin! 00:57:09.744 --> 00:57:14.791 Şu meşguliyetlerin içinden sıyrılıp Allah'a güzel kulluk etmeyi başarmalıyız. 00:57:14.917 --> 00:57:16.364 Herkes bir şeyle meşgul oluyor. 00:57:17.696 --> 00:57:22.636 İlkokul, diploma alıncaya kadar; ortaokul, diploma alıncaya kadar; lise, diploma alıncaya kadar; 00:57:22.636 --> 00:57:25.191 üniversite, diploma alıncaya kadar... Tamam! 00:57:25.469 --> 00:57:31.113 Ondan sonra meslekte, memuriyet bitinceye kadar; ondan sonra yıllar, emekli oluncaya kadar. 00:57:31.319 --> 00:57:36.337 Zaten emekli ya oluyor ya olmuyor, emekli olduğu zaman da ömür bitmiş oluyor. 00:57:36.449 --> 00:57:41.900 Bu kadar sene Allah'ın rızasına uygun olmayan şekilde geçmiş oluyor. 65 sene. 00:57:42.539 --> 00:57:45.514 Ne anladım ben şimdi? İmtihan kaybedildi işte! 00:57:45.929 --> 00:57:52.563 Bu dâru'l-eşgâlde, meşguliyetlerden kendimizi sıyırıp Allah'a güzel kulluk etmeyi öğrenelim. 00:57:52.768 --> 00:57:59.700 Âhiret de tehlikeler yurdudur. Orada tehlikeler kaynaşıyor. Muazzam tehlikeler var. 00:58:00.860 --> 00:58:05.326 el-Câhilü cesûrun. Bilmeyen insan korkmaz. 00:58:05.561 --> 00:58:13.658 Çocuk telde elektrik olduğunu, tuttuğu zaman çarpacağını bilse eliyle onu tutar mıydı? Tutmazdı. 00:58:13.781 --> 00:58:14.844 Cahil, bilmiyor. 00:58:14.844 --> 00:58:20.505 Ama bilen insan, aman teller orada çıplak, aman oraya yanaştırmayın çocuğu, çekin der. 00:58:21.420 --> 00:58:26.852 Cahil cesurdur; millet, âhiretin tehlikelerini bilmediğinden 00:58:27.404 --> 00:58:30.102 vur patlasın, çal oynasın günahta geziyor. 00:58:30.668 --> 00:58:36.123 Halbuki âhirette tehlikeler var, çok tehlikeler var. İşin sonu nereye varacak? 00:58:36.603 --> 00:58:42.440 Hattâ yestekirra bihi'l-karâru immâ ile'l-cenneti ve immâ ile'n-nâr. 00:58:42.602 --> 00:58:50.223 Bu iş, kararı -hani mûsikide nağmeler söyleniyor, söyleniyor, bir makamda karar kılınıyor- 00:58:50.602 --> 00:59:00.775 onu ya cennete götürüp orada durduruncaya ya da cehenneme atıp orada belasını buluncaya kadar gidecek. 00:59:01.160 --> 00:59:05.190 Onun için âhiretin korkularını hatırdan çıkarmayalım, 00:59:05.525 --> 00:59:10.967 dünyanın meşguliyetleri ile oyalanmayalım, Allah'a güzel kulluk etmeye bakalım. 00:59:11.270 --> 00:59:17.188 Güzel kulluk etmek de bir güzel sanattır, meslektir. Tenhalarda Allah'a ibadet edelim. 00:59:18.259 --> 00:59:23.152 Sünnet-i seniyyeye göre yaşayalım. İbadet edelim. Kazancımız cennet olsun. 00:59:23.300 --> 00:59:27.403 110. sayfaya, paragrafın başına geldik. Allah hepinizden razı olsun. 00:59:27.565 --> 00:59:33.750 Allahu Teâlâ hazretleri, şu okuduklarımızdan âzamî istifade etmeyi nasip eylesin. 00:59:33.777 --> 00:59:38.949 Sevdiği kul olarak yaşamayı, sevdiği işler yapmayı nasip eylesin. 00:59:38.949 --> 00:59:42.153 Huzuruna sevdiği, razı olduğu kul olarak varanlardan, 00:59:42.488 --> 00:59:47.105 cennetine girenlerden, cemalini görenlerden eylesin. 00:59:47.245 --> 00:59:49.490 Fâtiha-ı şerîfe mea'l-besmele.