WEBVTT 00:00:00.000 --> 00:00:05.840 El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. 00:00:06.520 --> 00:00:13.560 Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. 00:00:13.560 --> 00:00:19.600 Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ hayra halkıhî seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihî 00:00:19.640 --> 00:00:21.960 ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn. 00:00:22.720 --> 00:00:28.120 Emma ba'd. Aziz ve muhterem kardeşlerim! Allah cümlenizden razı olsun. 00:00:28.840 --> 00:00:37.240 Dünya ve âhiretin hayırlarına ve saadetine cümlenizi sevdiklerimizle beraber nail eylesin. 00:00:37.480 --> 00:00:40.520 İki cihanda aziz ve bahtiyar olun. 00:00:42.120 --> 00:00:49.280 Tabakâtü's-sûfiyye isimli güzel, ciddi bir eserin sayfalarını okuyoruz. 00:00:49.400 --> 00:00:55.200 Büyük alimlerin hayatlarını ve sözlerini öğreniyoruz. 00:00:56.920 --> 00:01:03.960 149. sayfada Ebû Türâb en-Nahşebî'nin hayatı ve sözleri üzerinde bulunuyoruz. 00:01:04.000 --> 00:01:12.800 Bu bittikten sonra sûfîlerin birinci tabakası, ilk sûfîler, meşhur, 00:01:13.520 --> 00:01:19.800 sıradaki insanların birinci tabakası tamam olacak ki ikinci tabakaya gelinecek. 00:01:19.120 --> 00:01:22.240 149. Sayfanın onuncu paragrafında, 00:01:22.240 --> 00:01:29.360 önümüzde sayfanın başındaki altıncı rivayetin rivayet zinciri var: 00:01:29.400 --> 00:01:35.280 Müllif Ebû Nâsır; "Abdullah b. Ali'den işittim." diyor. 00:01:35.320 --> 00:01:38.760 O da Ali b. Hüseyin'den işittiğini söylüyor. 00:01:38.760 --> 00:01:44.520 Ebû Türâb şöyle dedi diye bu kanaldan kendisine bilginin geldiğini bildirmiş. 00:01:44.560 --> 00:01:50.240 Aşağıya kadar aynı râvilerle gelenleri sıralamış. 00:01:50.240 --> 00:01:56.840 Bu onuncu rivayette aynı râvilerin rivayeti müellifine kadar gelmiş. 00:01:57.800 --> 00:02:02.720 En son râvi, Ali b. Hüseyin dedi ki;Ve kâle Ebû Türâbi. 00:02:01.760 --> 00:02:05.760 "Ebû Türâb en-Nahşebî bir de şu sözü söyledi:" 00:02:05.880 --> 00:02:12.520 el-Fakîrü kûtühû mâ vecede ve libâsühû mâ setera ve meskenühû haysü nezel. 00:02:12.640 --> 00:02:26.760 Bu kitap sûfîleri, tasavvuf erbabını anlatıyor.Arapça'da sûfîlere ne isim veriliyor? 00:02:26.800 --> 00:02:32.600 Eğer sûfîlerin başı ise hocası ise şeyh deniliyor. 00:02:33.000 --> 00:02:41.880 O şeyhe bağlı ise Farsça'da derviş deniliyor, Arapça'da fakir deniliyor. 00:02:43.000 --> 00:02:46.800 Dervişin Arapça'sı fakir. 00:02:46.240 --> 00:02:49.120 Fakir "bir şeye muhtaç olan kimse" demek. 00:02:50.760 --> 00:02:55.840 Entümü'l-fukarâü ila'l-lâhi va'l-lâhu hüve'l-ğaniyyü'l-hamîd. 00:02:55.840 --> 00:03:00.520 âyet-i kerîmesinde bu mânayı çok açık görüyoruz. 00:03:00.560 --> 00:03:05.520 Entümü'l-fukarâü ila'l-lâh. "Ey müslümanlar, ey insanlar! 00:03:05.560 --> 00:03:10.880 Allah'a muhtaç olanlar sizlersiniz; Allah size muhtaç değil." 00:03:10.920 --> 00:03:14.960 Allah sizin ibadetinize muhtaç değil, Allah âlemlerden müstağni. 00:03:15.000 --> 00:03:16.280 O yaratıcı. 00:03:16.320 --> 00:03:25.920 İyi müslüman olduğunuz, iyi ibadet yaptığınız; namaz kıldığınız, hayır yaptığınız zaman siz Allah'a bir şey kazandırmıyorsunuz. 00:03:26.400 --> 00:03:31.400 Siz Allah'ın kullarısınız; sizin O'na bir fayda sağlamanız mümkün değil. 00:03:31.400 --> 00:03:36.960 Onlara Allah'ın ihtiyacı yok, sizin ihtiyacınız var; muhtaç olan sizsiniz. 00:03:36.960 --> 00:03:43.760 Allah'ın lütfuna, yaratmasına rahmetine, rızkına muhtaçsınız. 00:03:43.960 --> 00:03:49.560 Her bakımdan her halinizle Allah'ın sizi kayırması, kollaması 00:03:49.600 --> 00:03:52.800 ve yardım etmesine, yaratmasına muhtaçsınız. 00:03:52.960 --> 00:03:55.240 Her konuda neler yaratıyor? 00:03:55.280 --> 00:03:58.880 Sizin yaşamanızın devam etmesi o kadar mühim olay ki 00:03:59.000 --> 00:04:03.920 sizin bir nefeslik hayatınız için 00:04:03.960 --> 00:04:09.920 Allahu Teâlâ hazretleri neler yaratıyor, ne olaylar meydana geliyor da siz yaşıyorsunuz; 00:04:09.920 --> 00:04:16.360 bunu doktorlar bilir. Vücudun fonksiyonlarını, insanın nasıl yaşadığını bilen insanlar bilir. 00:04:16.400 --> 00:04:19.280 Ne kadar muazzam, kompleks bir olaydır. 00:04:19.280 --> 00:04:26.880 İnsan yaşıyor ama bir nefeste, o yaşamada Allah'ın sayısız lütufları var. 00:04:26.920 --> 00:04:28.280 Binlerce öyle lütfları var. 00:04:28.480 --> 00:04:38.400 Allah'ın havasına muhtacız; Allah'ın vereceği sıhhate, gıdaya, ışığa muhtacız. 00:04:38.400 --> 00:04:47.400 Hava olmasa ölürüz, gıda olmasa ölürüz. Uzuvlarımız vazifelerini muntazaman yapmazsa ölürüz. 00:04:47.440 --> 00:04:53.440 Biri aksasa olmuyor. Yemesek ölüyoruz. 00:04:54.560 --> 00:05:06.760 Yesek, yediğimizin fazlasının dışarıya çıkması aksasa hastalanıyoruz, böyle devam etse ölüyoruz. İdrarını yapamıyor. 00:05:06.880 --> 00:05:10.840 Bir gün durur, iki gün durur; ölür. 00:05:10.920 --> 00:05:20.800 İdrarını yapamıyor veyahut idrarını süzme mekanizması, böbrekler çalışmıyorsa o adam ölür, yaşayamaz. 00:05:20.160 --> 00:05:28.480 Biz her an O'na muhtacız.el-Fakîr ila'l-lâh. "Allah'a muhtacız. Her kul Allah'a muhtaç." 00:05:28.560 --> 00:05:35.840 Biz fakiri bir de "başkasının sadakasına, yardımına muhtaç" insanlar için kullanıyoruz. 00:05:35.920 --> 00:05:47.760 Kapıya gelmiş olan dilenciye de fakir diyoruz. Dervişler bu sıfatı almışlardır. 00:05:47.640 --> 00:05:55.560 Hatta biz de tevazuan ne diyoruz? "Ben fakir, âciz nâçiz kardeşiniz" diyoruz. 00:05:55.680 --> 00:05:59.280 Kendimizden bahsederken bile bazen bu kelimeyi kullanıyoruz. 00:05:59.400 --> 00:06:03.920 Osmanlı'dan, dedelerimizden kalma centilmenlik nişanesi olarak; 00:06:04.800 --> 00:06:09.720 "ben fakir kardeşiniz" diyoruz veya "bendeniz" diyoruz. "Bende" de "köle" demek aslında. 00:06:09.840 --> 00:06:18.920 "Hürriyeti birisine bağlı kimse" demek.Hâsılı fakir, "derviş" mânasına geliyor. 00:06:21.400 --> 00:06:25.880 Arapça'da öteki manası da kullanılır ama bir mânası da derviş. 00:06:26.000 --> 00:06:33.960 Hani Türkçe'de de bazı kelimler vardır, birkaç mânası vardır. Biz onları ayırırız. 00:06:34.000 --> 00:06:38.280 "Burada o mânaya kullanılmamış, şu mânaya kullanılmış." diye bunları biz ayırıyoruz. 00:06:38.520 --> 00:06:46.840 Mesela Lübnan'da Arab'ın birisi; "Siz Arapları sevmiyorsunuz." dedi. 00:06:47.360 --> 00:06:52.800 Tabi öyle bir şey yok. Arapları severiz. Niye sevmeyelim; müslüman kardeşimiz. 00:06:52.840 --> 00:07:01.480 Ayrıca da "Peygamber Efendimiz'in soyundan" diye özel olarak hürmet ederiz. 00:07:01.800 --> 00:07:07.160 "Yok" dedi "Sevmezsiniz. Ben İstanbul'a geldim, biliyorum. 00:07:07.400 --> 00:07:12.560 Eminönü'nde Yenicami'nin yanında alışveriş yapıyordum, 00:07:14.400 --> 00:07:20.240 satışı yapan dükkan sahibi, manav yanındaki köpeğe "arap arap" diye sesleniyordu." 00:07:21.160 --> 00:07:31.840 Adamın dediği doğru. Rengi siyah köpeğe, siyah şeylere biz arap deriz. 00:07:31.960 --> 00:07:35.200 "Siyah" manasına kullanıyoruz yoksa biz Arapları sevmediğimizden değil. 00:07:35.320 --> 00:07:37.640 Köpeğin rengi siyahtır. Ama doğru değil. 00:07:37.720 --> 00:07:44.280 Ben o sözden anladım. Lafları da usturuplu kullanmak lazım. Hani bir böcek var adına "Kara Fatma" diyoruz. 00:07:44.320 --> 00:07:48.560 Böcek kara tamam da, niye "kara Fatma" diyorsun? Fatma adını yakıştırıyorsun. 00:07:48.720 --> 00:07:51.200 Köpeğe niye Arap adını veriyorsun? 00:07:51.400 --> 00:07:57.520 Hakikaten yanlış ama biz orada Arab'ı kötülemeyi düşünmüyoruz. 00:07:57.640 --> 00:08:03.240 "Esmer yani bir arap kadın geldi." diyoruz. Vücudu esmer, "arap halayık" diyoruz. 00:08:03.240 --> 00:08:06.280 Belki kadının Araplıkla hiç ilişkisi yok. 00:08:06.320 --> 00:08:10.760 Afrika'nın bilmem neresinden gelmiş. Arapların ırkıyla zerre kadar ilgisi yok. 00:08:10.920 --> 00:08:15.360 Siyah mânasına kullanılıyor. Kelimelerin çeşitli mânaları var. 00:08:16.840 --> 00:08:25.400 Mesela ben diyoruz yüzünde "ben" var. O bir leke demektir. 00:08:25.440 --> 00:08:27.160 Deride siyah bir lekedir. 00:08:27.160 --> 00:08:32.960 Bir de "ben" var, malum. Bir, dokuz yüz doksan dokuzdan sonra gelen bin var; 00:08:33.120 --> 00:08:38.480 bir de emir olan otomobile "bin", ata "bin" ifadelerinde geçen fiil olan "bin" var. 00:08:38.520 --> 00:08:40.800 Kelimeler başka başka mânalarda kullanılabilir. 00:08:40.840 --> 00:08:47.920 Lügatler bir kelimenin anlamını yazarken "birinci mânası, ikinci mânası, üçüncü mânası" diye diğer kullanımlarını da bildirir. 00:08:48.400 --> 00:08:53.840 Arapça'da "fakir" kelimesinin bir mânası neymiş? "Onun bunun sadakasına muhtaç insan" demekmiş. 00:08:53.960 --> 00:09:01.000 İkinci özel mânası da "derviş, bir şeyhe müntesip" demek. 00:09:01.800 --> 00:09:08.800 Adam köşkü, kaşanesi olan bir zengin de olabilir. Gidiyor bir şeyhe mürid oluyor; 00:09:08.800 --> 00:09:21.400 onun fakiri, fukarası oluyor. "O şeyhin, zât-ı muhteremin fukarası" oluyor. 00:09:21.800 --> 00:09:26.880 Ne fakiri yahu! Senin gibi fukarâ görülmüş mü? Köşkün var, malın mülkün var. 00:09:27.000 --> 00:09:33.680 Hatta sultan Ahmet şu Sultanahmet camiini yaptıran padişah, 00:09:33.720 --> 00:09:35.800 Aziz Mahmud-ı Hüdayî'nin dervişi olmuş. 00:09:35.800 --> 00:09:43.760 Padişah ama gitmiş Aziz Mahmud-ı Hüdayî'nin fakiri, dervişi olmuş. 00:09:44.400 --> 00:09:46.400 Dervişler niye bu sıfatı almış? 00:09:46.560 --> 00:09:58.960 İnsanın zenginliği ve varlığı, sahip olduğu şeyler, 00:09:59.000 --> 00:10:06.560 mameleki, malik olduğu şeyler insana gurur, kibir verir. 00:10:06.720 --> 00:10:19.440 Adam zenginse yürüyüşü değişik olur. Zengin mi; konuşması, tavrı değişik olur. 00:10:20.200 --> 00:10:27.760 Biraz da iyi bir eğitim görmemişse kırıcı olur. 00:10:27.760 --> 00:10:28.600 Neden? 00:10:28.640 --> 00:10:35.160 "Parası var." diye tafrasından, çalımından, kurumundan yanına yaklaşılmaz. 00:10:35.200 --> 00:10:38.400 Kimseyi beğenmez, kimseyle yemek yemez, yanına biri oturduğu zaman 00:10:39.120 --> 00:10:44.560 onun oturmasından sakınır bilmem ne... E ne oluyorsun, ne yapalım! 00:10:46.280 --> 00:10:50.800 Zenginlik bazen insanlarda huy bozuklukları, davranış bozuklukları 00:10:50.800 --> 00:10:59.240 hazımsızlıklar veyahut hoş olmayan şeyler yapabiliyor. Başka? İlim. 00:10:59.360 --> 00:11:06.520 Adamın ilmi var, müktesebatı var, varlığı var; tamam o da kibirli. 00:11:07.200 --> 00:11:10.760 Onu beğenmez, bunu beğenmez; onu tenkit eder, bunu tenkit eder. 00:11:11.000 --> 00:11:18.160 Dünyada iyi bir adam yokmuş; beyefendi beğenmez. Herkese bir kusur bulur. 00:11:18.680 --> 00:11:25.680 Birisi yanında birisini methetse batırır çıkarır; "O adam şöyledir, bu böyledir." Neden? 00:11:25.680 --> 00:11:35.280 Çünkü ilmi var, ilmi onu konuşturuyor, kendisinin üstünlüğünü gizli gizli anlattırmak istiyor. 00:11:35.280 --> 00:11:42.760 "Ben onun iyi olmadığını anlayabiliyorum, ben iyiyim." demek istiyor, kendini beğeniyor. 00:11:42.760 --> 00:11:52.760 İlmi de ona bir nahvet, gurur veriyor. Malı da gurur veriyor. Veyahut da nesi varsa o. 00:11:52.760 --> 00:12:01.240 İnsanın bir şeyi, varlığı oldu mu elindeki varlıklar onun iyi ahlâklı, 00:12:01.240 --> 00:12:06.640 Allah'ın sevdiği iyi bir kul olmasına mâni oluyor, engel oluyor. Kibir veriyor, gurur veriyor. 00:12:06.640 --> 00:12:11.320 Onun için 'Vücudüke zemnün' demişler. 00:12:11.320 --> 00:12:21.280 İnsanın kendisinde bir varlık görmesi, kendisini başkalarından daha üstün 00:12:21.400 --> 00:12:28.480 görmesine yol açtığından yanlış olduğunu beyan etmişler. Fakir, derviş ne yapacak? 00:12:28.560 --> 00:12:37.480 Varlıklarından da geçecek. Varsa bile varlıklarının tesirini üzerinden atacak. 00:12:37.480 --> 00:12:42.640 Nelerden geçecek? Çok şeylerden geçecek de kısaca söylemek gerekirse; 00:12:42.640 --> 00:12:50.480 Terk-i dünyâ, "Dünyadan geçecek." birTerk-i ukbâ, "Ukbadan geçecek." iki 00:12:50.480 --> 00:12:55.920 Terk-i hestî yani terk-i vücûd, "Varlığından geçecek." üç 00:12:56.720 --> 00:13:03.680 Terk-i terk, "Bütün bunlardan vazgeçtiğini de hatırından silecek." 00:13:03.880 --> 00:13:07.000 Bunlardan da geçecek, çünkü onlardan da kibir gelir. 00:13:07.320 --> 00:13:13.600 Bir adam hakikaten zenginse, zenginliğinin tesirinden kendini kurtarabilmişse, 00:13:13.680 --> 00:13:20.760 hakikaten alimse alimliğin ters tesirinden kendisini kurtarabilmişse, 00:13:20.840 --> 00:13:26.960 hakikaten ibadet ehli bir insansa ibadetin kibrinden, gururundan kendini kurtarabilmişse 00:13:27.400 --> 00:13:37.920 tamam dünyayı, ahireti terk edebilmiş, varlığından geçebilmişse bundan dolayı da kibir olabilir. 00:13:37.920 --> 00:13:44.200 "Ben ne adamım ya! Bu kadar varlığım var da ne kadar mütavazıyım. Ben ne adamım ya! 00:13:44.240 --> 00:13:50.000 Bu kadar ilmimin yanında şu cahilin karşısında sabrediyorum da susuyorum; ne iyi adamım!" 00:13:50.800 --> 00:13:56.840 Yine kendisini beğeniyor. Terk ettiği şeylerin hafızasındaki izlerini de silmesi lazım. 00:13:56.960 --> 00:14:03.520 İşte böyle yokluk içinde Allahu Teâla hazretlerine tam bir bağlılık, 00:14:03.560 --> 00:14:08.160 hakiki tam bir tevazu ile kulluk etmesi lazım. O zaman kıymetli olur. 00:14:08.560 --> 00:14:12.760 İşte o bakımdan dervişe "fakir" demişler. 00:14:13.640 --> 00:14:21.640 Bu yolun yolcuları varlıkların, sahip olduğu eşyanın veyahut sıfatların 00:14:21.720 --> 00:14:26.280 kendisine verdiği kibirden, gururdan kurtulması lazım. 00:14:26.280 --> 00:14:38.760 Hiçbir şeyi yokmuş gibi; yoksul, üstü başı çıplak zavallı bir kimseymiş gibi o hale getirmek isterler. 00:14:40.160 --> 00:14:46.240 Gaye bu olunca burada öyle tarif ediyor. el-Fakîr yani derviş nasıl olacak? 00:14:46.440 --> 00:14:55.400 Kûtühû mâ veced. "Rızkı bulduğudur." İlla baklava, börek istemez. 00:14:55.120 --> 00:15:03.880 Önüne ne konulmuşsa onu, bulduğunu yer. Çünkü fakirliği, yoksulluğu, dervişliği seçti. 00:15:04.880 --> 00:15:06.360 Yemek için kavga etmez. 00:15:06.840 --> 00:15:14.840 Bulduğunu yiyecek; inat etmeyecek, ısrar etmeyecek, daha üstününü, daha güzelini istemeyecek. 00:15:14.840 --> 00:15:23.600 Tuz burada, bu da ekmek; tamam. "İşte arpa ekmeği." "Tamam kardeşim." "İşte çorba" "Tamam kardeşim." 00:15:23.920 --> 00:15:29.320 Bulduğunu yiyor, içiyor. Yemek hususunda müşkülpesent değil. 00:15:29.320 --> 00:15:33.400 "Onu yemem, bunu yemem." demiyor. 00:15:33.120 --> 00:15:42.200 "Dervişin gıdası bulduğudur." Libâsühâ ma setera. "Giydiği de üstünü örten örtüdür." 00:15:42.840 --> 00:15:54.360 İster aba, ister hasır, ister düz bir kumaş ister yamalı, ister siyah, ister beyaz, ister kalın, ister ince. 00:15:54.560 --> 00:16:03.600 Sahabe-i kiram ne yaparlarmış? Böyle ince güzel kumaşlar, pamuklu, mevsime, sıcağa uygun şeyler bulunmazmış? 00:16:03.720 --> 00:16:09.560 Ne bulursa onu örtermiş. Koyunun derisini bile giyermiş. 00:16:09.640 --> 00:16:13.560 Örtüyor ya nasıl olursa olsun; ona bakıyor. 00:16:13.720 --> 00:16:21.440 Mübareğin birisi sabah namazını kıldı mı hemen camiden çıkarmış. 00:16:21.440 --> 00:16:27.640 Bir sabah böyle, iki sabah böyle, üç sabah böyle. Birinin dikkatini çekmiş. Yanına yanaşmış; 00:16:27.680 --> 00:16:30.840 "Kardeşim ben seni seviyorum, iyiliğini istiyorum. 00:16:31.400 --> 00:16:38.560 Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in mescidinde namazı kılıyorsun. Ne acelen var? Otur biraz. 00:16:38.560 --> 00:16:40.920 Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir söz söyler, 00:16:40.960 --> 00:16:49.400 biraz daha ibadet edersin. Neden öyle hemen kapıdan gidiyorsun." demiş. 00:16:49.600 --> 00:16:54.560 Ne yapıyor? Nasihat ediyor. O kimseye samimi fikrini söylüyor. 00:16:54.840 --> 00:16:56.160 O da boynunu bükmüş; 00:16:56.200 --> 00:17:03.800 "Haklısın kardeşim, ama evimizde bir tek örtü var. 00:17:04.160 --> 00:17:08.680 Ben örtünüyorum sabah camiye geliyorum Peygamber Efendimiz'le namazı kılıyorum. 00:17:08.680 --> 00:17:10.560 Evimiz biraz uzakça. 00:17:10.680 --> 00:17:16.560 Buradan hızla çıkıyorum, eve yetişiyorum, elbiseyi hemen çıkarıyorum, hanım giyiniyor. 00:17:16.680 --> 00:17:20.880 Namaz kılarken örtünmek şart ya o örtünüyor, namaz kılıyor. 00:17:20.920 --> 00:17:23.600 'O namazı kaçırmasın.' diye ben buradan hızlı çıkıyorum." demiş. 00:17:24.240 --> 00:17:34.800 Demek ki yok; nesi varsa onu örtünüyor.Bir çarşafımız olsa kendimizi giyinik sayar mıyız? 00:17:34.200 --> 00:17:36.280 Çarşafa büründük işte ne güzel. 00:17:36.480 --> 00:17:43.320 Hele iki tane çarşaf olursa daha güzel; birisini aşağıya peştamal yaparız birisini de üstümüze sararız. 00:17:43.480 --> 00:17:50.280 Hacda öğrenmiyor muyuz?Hacca gittiğimiz zaman iki tane havlu, biri alta biri üste, tamam. 00:17:50.280 --> 00:17:55.760 Dikişsiz iki tane kumaş. Biz zengin olduğumuz için havlu örtüyoruz. 00:17:55.760 --> 00:17:59.600 Fakir olanlar daha basit bir kumaş alıyorlar. 00:17:59.600 --> 00:18:07.360 İki metre ondan, iki metre ondan; aşağıdan doğru üstüne omzuna örtünce, oluyor sana bir hac kıyafeti. 00:18:07.480 --> 00:18:09.160 Biz buna "kıyafet" demeyiz. 00:18:09.200 --> 00:18:17.920 İlla pamuklu olacak, yünlü olacak, falanca terzide yapılmış olacak, modaya uygun olacak, rengi uygun olacak, 00:18:17.960 --> 00:18:22.120 kumaşı mevsime uygun olacak. Derviş öyle yapmaz. 00:18:22.200 --> 00:18:31.800 "Dervişin gıdası bulduğunu yemektir; elbisesi, libası da kendini örten herhangi bir kumaştır." 00:18:31.800 --> 00:18:38.360 Sahabe-i kirâm gibi. Deri mi buluyor, post mu, aba mı, çarşaf mı bir örtü bulup örtecek. 00:18:38.480 --> 00:18:46.920 Oradan da böyle bir kibir, gurur yapmaz; "Onu sevmedim, bunu istemem, bu bana yakışmaz, daha iyisini isterim." demez. 00:18:47.400 --> 00:18:55.160 Ve meskenühû haysü nezel. "Barınağı da, evi de nereye indiyse orasıdır." 00:18:55.160 --> 00:19:02.800 Hani tekerlemede deriz; "Bir abam var atarım, nerde olsa yatarım." 00:19:02.160 --> 00:19:07.760 Ama biz öyle yapamıyoruz. Bir abası varmış atarmış, nerde olursa yatarmış. 00:19:07.800 --> 00:19:18.640 Abayı atacak bir de üzerine örtecek, yatacak. Ama biz bunu yapamıyoruz; ev istiyoruz. Ev az geliyor. 00:19:18.880 --> 00:19:23.200 Bizim bir arkadaş söylerdi:"Bütün evler bir oda eksiktir."Yapma ya! 00:19:23.880 --> 00:19:24.200 Güzel bir söz. 00:19:24.400 --> 00:19:32.160 Hangi eve gitse; "Nasılsınız, iyi misiniz hoş musunuz, rahat mısınız, eviniz geniş mi ferah mı?" denir. 00:19:32.240 --> 00:19:36.800 "İyi ama bir odacık daha olsaydı da bizim oğlan da orada otursaydı daha iyi olacaktı." 00:19:38.120 --> 00:19:43.280 Ötekisine gitsem; "Eviniz iyi mi, geniş mi, rahat mısınız, iyi misiniz, hoş musunuz?" 00:19:44.000 --> 00:19:48.200 "Beş odası var, rahat ama bir odası daha olsaydı da o da benim çalışma odam olsaydı. 00:19:48.280 --> 00:19:53.680 Çoluk çocuğun zırıltısından tam çalışamıyorum." Altı odalı birisine gitse o da; 00:19:54.760 --> 00:19:59.240 "Bir de jimnastik salonum olsaydı daha iyi olurdu!" 00:19:59.240 --> 00:20:03.280 Ötekisine gitsem aynı; herkes bir oda daha istiyor. İnsanoğlunun yapısı bu. 00:20:03.400 --> 00:20:06.920 Beğenmiyor daha çok istiyor, daha geniş istiyor. 00:20:07.480 --> 00:20:20.240 Arkadaşlardan birisi anlatmıştı. Lisedeyken Fransızca hocası derse gelmiş, sandalyeye oturmuş. 00:20:20.240 --> 00:20:25.960 "Çocuklar, bugün çok üzgünüm hiç konuşacak hâlim yok. Ders anlatamayacağım." demiş. 00:20:25.960 --> 00:20:34.960 "Hocam ne oldu?" demişler.Kendisi Fransız, Türkçe biliyor; çok eski senelerde liselerde Fransızca dersi veriyor. 00:20:35.200 --> 00:20:41.640 "Bugün bir cinayete şahit oldum, elim ayağım titriyor onun için ders anlatamayacağım." demiş. 00:20:41.680 --> 00:20:47.560 "Hocam ne cinayeti, kim kimi öldürdü?" demişler. "Bir kültür katliamı var." demiş. 00:20:47.880 --> 00:20:54.400 Boğaziçi'nde Emirgan tarafında "Mısır Hidivi' nin yalısı" varmış. 00:20:54.120 --> 00:21:04.680 Mısırın en büyük ailelerine "Hidiv" diyorlar. Mısır Hidivi'nin Boğaziçi'nde üç yüz odalı yalısı varmış. 00:21:05.480 --> 00:21:10.480 "Elektrik parasını ödemedi." diye haczetmişler, sökmeye başlamışlar. 00:21:10.520 --> 00:21:11.640 Arkadaş anlatıyordu: 00:21:11.680 --> 00:21:18.480 Tahtaları, keresteleri seksen doksan santim enindeymiş. 00:21:17.320 --> 00:21:24.640 Üç yüz odalı bir yalı. Saymakla bitmez.Ne yapıyordu bu kadar odayı? 00:21:24.680 --> 00:21:31.520 Hepsinin yeri bulunuyor. Bir sebep bulunuyor. Fakir, derviş nasıl olacak? 00:21:31.680 --> 00:21:39.240 "Gıdası ne bulursa o; libası, elbisesi ne örtünürse o; 00:21:39.280 --> 00:21:46.880 meskeni, evi nereye inerse, nerede konaklarsa, nerede akşamlarsa orası." 00:21:47.320 --> 00:21:53.600 Hayat o zaman çok basit olur, kavga gürültü kalmaz. Kavga edecek İnsan gayet rahat olur. 00:21:53.560 --> 00:21:55.760 Bunu niçin yapmışlar? 00:21:56.280 --> 00:22:03.800 İnsanların bütün kavgaları maldan mülkten, dünyalıktan ötürü değil mi? 00:22:04.400 --> 00:22:11.320 Bu dünyalık hevesi, hırsı insanları harp ettirmiyor mu, mücadele ettirmiyor mu, 00:22:11.320 --> 00:22:14.440 hırsızlık yaptırmıyor mu, zulüm yaptırmıyor mu? 00:22:15.800 --> 00:22:26.280 Bu tasavvufî eğitim; "Nefsimizi terbiye edelim, şu zalim nefse arzuyu kesmeyi öğretelim." diye verilen bir eğitim. 00:22:24.600 --> 00:22:30.840 Dervişlik böyle. Eskiden birisi derviş olmaya geldiği zaman şeyh efendi; 00:22:30.840 --> 00:22:35.360 "Evladım! Sen namazını kıl, orucunu tut. Dervişlik işi biraz zordur. 00:22:35.400 --> 00:22:37.800 Sen bu işe heves etme, 00:22:36.360 --> 00:22:39.440 bu dervişlik demirden leblebi çiğnemektir. 00:22:39.480 --> 00:22:45.600 Gel sen bu işe girme, başını derde sokma! Namazını kıl, orucunu tut, yaşa." dermiş. 00:22:46.000 --> 00:22:52.680 Neden?Derviş olduğu zaman şeyh efendi onu imtihan edecek, sıkıntılara sokacak. 00:22:52.680 --> 00:23:02.440 Şeyh efendi; "Şu işi yap, bu işi yap!" diyecek, emrini tutturacak o da tutacak da yetişecek. 00:23:02.440 --> 00:23:13.680 Mesela Aziz Mahmud Hüdayî hazretlerinin şeyhi Üftade hazretleri ilk başta o Bursa'nın kadısına ciğer sattırmış. 00:23:14.800 --> 00:23:19.240 Düşünün; Bursa'nın kadısına esnaflık yaptırmış, sokak arasında ciğer sattırmış. 00:23:19.240 --> 00:23:26.160 Önemli ve hem de hakikaten olmuş, tarihen sabit bir olay. Ondan sonra tuvalet temizletmiş. 00:23:26.720 --> 00:23:38.880 Bu iş de yapılır mı? Hiç insafın yok mu?Onun nefsini kırıyor. İnsafı var ama nefsin insafı yok. 00:23:39.240 --> 00:23:43.400 Nefsi kırılacak da insan olacak. 00:23:43.320 --> 00:23:49.880 Nefsinin esiri olmayacak, sözünü dinlemeyecek, arzusu, şehevâtı, 00:23:49.880 --> 00:23:55.480 hevesâtı peşinde yanlış işler yapmamayı öğrenecek de onun için. 00:23:55.600 --> 00:24:01.800 Ne olmuş, Aziz Mahmud-ı Hüdayî hazretleri ömür boyu tuvalet mi temizlemiş? Elbette hayır! 00:24:01.120 --> 00:24:06.240 İstanbul'a gelmiş; padişahların kendisine derviş olduğu, elini öptüğü, 00:24:06.240 --> 00:24:10.600 paşaların kendisine mürid olduğu büyük bir mürşid-i kâmil olmuş. 00:24:10.600 --> 00:24:15.760 Kutb-u zamân olmuş, kutbu'l-aktâb olmuştur. Bu bir eğitimdir. 00:24:15.760 --> 00:24:23.400 İlk başta o eğitimi aldıktan sonra Allah verirse verir; ona şükreder. 00:24:23.400 --> 00:24:25.000 Vermezse vermez; ona da sabreder. 00:24:25.000 --> 00:24:34.120 Dervişin işi Allah'ın kendisine yazmış olduğu yazıdan dolayı itiraz etmemektir. 00:24:34.120 --> 00:24:36.760 Geçen gün gazetelerde bir yazı vardı. 00:24:36.960 --> 00:24:38.880 Başlığı; "Son Firavun" du. 00:24:39.360 --> 00:24:42.480 Dur bakalım yazar kime "son firavun" diyor. 00:24:43.440 --> 00:24:50.600 Firavunları biliyoruz; Mısır'da tanrılık davasına kalkmış, Kur'ân-ı Kerîm'de yazıyor: 00:24:50.680 --> 00:24:55.640 Musa aleyhisselam'a mücadele etmişler de hani sonra denize gömülmüş. 00:24:55.640 --> 00:24:59.720 Biz bu firavunu biliyoruz da bu son firavun kim? İsmini de veriyor. 00:24:59.720 --> 00:25:05.680 O "son firavun" dediği şahıs orada bir yazı yazmış. 00:25:05.680 --> 00:25:17.440 Allah'a karşı öyle müthiş, öyle korkunç, öyle isyankâr bir yazı ki öyle cüretkâr ifadeler kullanmış ki. 00:25:17.760 --> 00:25:21.240 Bu da onun hakkında; "Son firavun" diye yazı yazmak zorunda kalmış. 00:25:21.760 --> 00:25:26.600 "Sen misin Allah'a böyle gözünü kapatan, o kadar cüretkâr, 00:25:26.640 --> 00:25:33.200 söylenmesi mümkün olmayan sözleri söyleyen. Seni firavun seni! 'Ha firavun, ha sen.'" demek istiyor. 00:25:33.240 --> 00:25:42.400 "Firavun tanrılık iddiasında bulunmuş, cehennemlik olmuş; sen de onun gibi bir şeysin!" Neden? 00:25:42.680 --> 00:25:52.680 Allah'a karşı çok cüretkâr, edepsizce, çirkin sözler yazmışsın da ondan. Neden böyle yazmış? 00:25:53.320 --> 00:25:58.240 Bir çocuk ölmüş de ondan. Galiba kendisinin çocuğu ölmüş. 00:25:59.520 --> 00:26:05.800 Ne yapalım? Yaşayıp da ölümü tatmayacak insan var mı? 00:26:05.120 --> 00:26:11.680 Herkes ölecek; bunun bir çaresi yok. Hayat fani; hepimiz biliyoruz. 00:26:11.680 --> 00:26:17.760 "Şu anda yaşıyoruz." diye ebediyen yaşayacağını sanan insan var mı? 00:26:17.760 --> 00:26:23.120 Hepimiz kara toprağa gireceğiz, hepimiz ecel şerbetinden içeceğiz; çare yok. 00:26:23.200 --> 00:26:27.400 Bu dünyadan hepimiz göçeceğiz. Bu kesin bir şey. 00:26:27.440 --> 00:26:35.160 "Sen niye çocuğumu öldürdün?"Bazen çocuk ölür, bazen genç ölür, bazen dede ölür, bazen torun ölür. 00:26:35.200 --> 00:26:42.800 İnansan da inanmasan da hayat böyle. İnanmıyorsan hayatı daha tabi karşılaman lazım. 00:26:42.120 --> 00:26:43.560 "Hayat bu." dersin. 00:26:43.600 --> 00:26:51.200 İşte böyle rast gelmiş, böyle olmuş.Sen hiç denize bakmadın mı? Tabiata bakmadın mı? 00:26:51.320 --> 00:26:58.640 O senin sevdiğin küçük, güzel serçe kelebeği kovalıyor "lup" yutuyor. "Vay canavar vay!" 00:26:58.840 --> 00:27:07.600 Sonra doğan kuşu da o serçeyi kovalıyor, yakalıyor. Kartal geliyor; o doğan kuşunu parçalıyor. 00:27:07.600 --> 00:27:11.800 "Vay canavar vay!"Sonra insan onu öldürüyor. "Vay canavar vay!" 00:27:11.840 --> 00:27:17.680 İnsan küçücük bir mikrop yiyor. "Vay canavar vay!" Ne yapacaksın, öyle oluyor işte. 00:27:17.800 --> 00:27:25.400 Bir de trafik canavarı var. Bir de, içimizde trafik canavarı varmış. Polis öyle diyor. Ben yok sanıyordum. 00:27:25.160 --> 00:27:31.680 "İçinizdeki trafik canavarını durdurun!" diyor.Canavarsa nasıl durduracaksın? 00:27:31.480 --> 00:27:37.760 İnsanın içindeki bu arzuları durdurmanın bir metodu olduğu için bu sözleri söylüyor. 00:27:37.800 --> 00:27:43.880 Yoksa dervişlik ebediyen böyle yapmak demek değil. 00:27:43.960 --> 00:27:53.800 Bursa'da iken tuvalet temizlemiş, ciğer satmış ama burada padişah eline su dökmüş, 00:27:53.800 --> 00:27:59.560 abdest alırken annesi sultan hanım da havlusunu tutmuş. Oradan buraya. 00:28:01.120 --> 00:28:10.160 Şeyh efendinin birisi yemek yiyormuş. Müridin babası gelmiş bakmış ki şeyhin sofrasında tavuk var, tavuk yiyor. 00:28:10.320 --> 00:28:18.280 "Hocaefendi! Benim oğlan içeride halvette yirmi bir tane kuru üzümle, kuru ekmek yiyor. 00:28:18.320 --> 00:28:20.720 Sen burada tavuk yiyorsun." demiş. 00:28:20.760 --> 00:28:21.840 O da yer. 00:28:21.960 --> 00:28:23.600 Bu da bir eğitim işte. 00:28:23.400 --> 00:28:26.640 Adam basmış isyanı. Ne yapacak? 00:28:26.840 --> 00:28:37.480 Olaylar karşısında itidalini muhafaza edecek, Yaradan'ın hikmetini anlayacak, kaderine razı olacak. 00:28:37.560 --> 00:28:43.760 İnsanın iki meziyeti, yapacağı iki iş var. 00:28:43.800 --> 00:28:46.200 Bunu yaparsa güzel meziyet olur. 00:28:46.200 --> 00:28:48.760 Bir; kadere rıza. 00:28:50.800 --> 00:28:56.760 Kader muazzam bir iş. Kaderi biz döndüremeyiz. Dünyayı tersine döndürebilir misiniz? 00:28:56.760 --> 00:29:04.000 Kaderin ağır çarklarını bozup Amerika'yı tek başına yenebilir misin, Sırp'ı durdurabilir misin? 00:29:04.400 --> 00:29:05.760 Sen bir şey yapamazsın. 00:29:05.800 --> 00:29:12.720 Senin üzerinde de Allah'ın kaderi bir yazı yazdı mı ona da bir şey yapamazsın. Kader bu. 00:29:12.760 --> 00:29:20.360 Kader denilen şey, muazzam bir şey. Kadere rıza; bir. İkincisi dua. 00:29:20.400 --> 00:29:26.480 Bizim yapabileceğimiz rıza bir, dua iki; en güzel hasletler. 00:29:26.600 --> 00:29:27.760 Güzeli isteriz. 00:29:27.800 --> 00:29:32.960 Allah'tan hayırlı olanı isteriz ama Allah ne takdir ettiyse ona da razı geliriz. 00:29:33.800 --> 00:29:41.280 Güzel kul olmak bu iki güzel haslete sahip olmakla olur. Allah vermediği zaman isyan et!"Ayıp!" 00:29:41.280 --> 00:29:48.280 Verdiği zaman iyiydi de vermediği zaman niye bozuşuyorsun. O da bir imtihan, bu da bir imtihan. 00:29:48.280 --> 00:29:55.240 Verdiği zaman da imtihandasın; o zaman hiç gık demiyorsun, keyfin yerinde. 00:29:55.280 --> 00:30:02.960 Yedin, içtin doydun, sefanı sürdün, gık demiyorsun. Bu sefer de imtihan cefadan geldi. 00:30:03.440 --> 00:30:09.560 Hop oturup hop kalkıyorsun, terbiyesizlik yapıyorsun.Olmaz!Yaparsan yap. 00:30:09.560 --> 00:30:14.200 İstersen yapmaya devam et, ömrünün sonuna kadar terbiyesizlik yap; sonun ne? 00:30:14.320 --> 00:30:19.800 Sonunda yine gideceksin, Allah'ın huzurunda, divanında duracaksın, hesap vereceksin. 00:30:19.800 --> 00:30:25.960 İstersen terbiyesizlik yap, istersen edepli, halis, muhlis güzel kul ol; otur. 00:30:26.000 --> 00:30:31.440 İkisi de açık, serbest. Herkes kendisine yapar. Kimseye zararı olmaz. 00:30:31.800 --> 00:30:39.520 İster kâfir olsun, ateist olsun ister mü'min olsun, müttakî kul olsun herkes kendisine eder; 00:30:39.560 --> 00:30:43.800 imtihanı kazanır ya da kaybeder. Çünkü sonu ölümlü. 00:30:43.360 --> 00:30:51.600 Biz büyük bir gerçeği biliyoruz ki bu dünya hayatı, asıl hayat değil, çok uzun bir hayat da değil. 00:30:51.720 --> 00:30:58.800 Yüz yıl da olsa, yüz elli yıl da olsa, dokuz yüz elli yıl da olsa çok büyük bir hayat değildir. 00:30:58.800 --> 00:31:05.880 Sonunda gidecek. Ama âhiret hayatı sonsuzdur, ebedîdir.Sonsuzluğu tasavvur edebilir misin? 00:31:05.960 --> 00:31:13.240 Say bakalım. Rakamların hanelerini say; onlar hanesi, yüzler hanesi, binler hanesi; 00:31:13.280 --> 00:31:26.720 on binler yüz binler hanesi; hadi bin bin say; milyonlardan sonra milyarlar; say devam, milyardan sonra trilyon say devam... 00:31:26.720 --> 00:31:31.920 Ne yapacak?Bitecek. Rakamları ifade edecek kelimelerin kalmayacak. 00:31:31.920 --> 00:31:42.800 Trilyonlar, katrilyonlar var galiba ama onlar bile az çünkü sayı sonludur. 00:31:42.880 --> 00:31:51.480 Hangi sayıyı yazsan gelip geçer ama âhiret hayatı ebedi, sonsuz. 00:31:51.560 --> 00:31:56.160 Hüm fîhâ hâlidûn. Birisine deseler ki; 00:31:56.320 --> 00:32:16.320 "Burada seksen yıl acı çekeceksin, ah edip inleyeceksin ama âhirette seksen bin yıl sefa süreceksin." 00:32:16.760 --> 00:32:22.160 Ne yaparsın?"Razıyım ben." dersin. Zaten razı oluyoruz; yapmıyor muyuz? 00:32:22.360 --> 00:32:28.360 Doktor diyor ki;"Bu ameliyatı olursan kurtulursun, olmazsan ölürsün." 00:32:28.360 --> 00:32:31.680 "Tamam." diyor; "Ben bu ameliyatı olayım da ölmeyeyim, yaşayım." 00:32:32.400 --> 00:32:37.320 "Kırk sene, elli sene daha yaşayacak." diye kendisini kestiriyor. 00:32:37.400 --> 00:32:44.960 Gönül rızasıyla imza atıyor; "Tamam." diyor "Doktorlar beni alsınlar, yatırsınlar 'cart' diye karnımı kessinler, 00:32:45.000 --> 00:32:51.240 'cup' diye azalarımı çıkarsınlar, 'hırt' diye iğneyle diksinler; hepsine razıyım." 00:32:51.360 --> 00:32:54.960 Bayılmaya razı oluyor, kanının akmasına razı oluyor. 00:32:55.000 --> 00:32:55.840 Neden? 00:32:55.920 --> 00:32:59.520 "Otuz yıl, kırk yıl, elli yıl rahat edeceğim." deyip razı oluyor. 00:32:59.600 --> 00:33:12.520 Âhirette seksen bin yıl güzel yaşayacaksın ama burada seksen sene ıstırap çekeceksin; onu da kabul eder misin? 00:33:12.640 --> 00:33:16.480 Netice itibariyle bu bir hesap meselesi; onu da kabul eder. 00:33:16.480 --> 00:33:26.520 Ama bunların hiç birisi değil; âhiret hayatı sonsuz, dünya hayatı mahdut, sıfır. Sonsuzun karşısında sıfır. 00:33:26.720 --> 00:33:33.960 Biz bunu bildiğimiz için mü'minler, mü'minlerin yüksek tabakası dervişler de 00:33:34.400 --> 00:33:40.960 dünya hayatının meşakkatlerine dişimizi sıkarız. Pazarlığa öyle razıyız biz. 00:33:40.960 --> 00:33:46.520 Sabrederiz, dişimizi sıkarız, âhiretı kazanmaya çalışırız. 00:33:46.600 --> 00:33:48.560 Allah'ın "Öl!" dediği yerde ölürüz. 00:33:49.000 --> 00:33:53.640 "Hadi bakalım cihad var, ölmeye yürü bakalım!" 00:33:53.800 --> 00:33:58.600 Bismillâhirrahmânirrahîm. Yâ Allah! Allah Allah, Allah Allah! 00:33:58.640 --> 00:34:05.280 Nereye gidiyoruz? Süngüyü takmış "Allah Allah" diye ölüme gidiyoruz. 00:34:05.280 --> 00:34:10.000 Neden? Allah emretti. Niye öldürüyor kendisini? Biraz daha yaşasaydın! 00:34:10.000 --> 00:34:11.600 Bu bir pazarlık meselesi. 00:34:11.600 --> 00:34:17.360 Bu dünyada ıstırap çekeceksin, âhirette ebedi saadete ereceksin. 00:34:17.400 --> 00:34:18.800 Bizim hesabımız bu. 00:34:19.800 --> 00:34:23.720 Tabi müslümanların da dereceleri var. 00:34:23.760 --> 00:34:30.760 Kimisi âhiret hesabını yapmadan Allah'ı dinlemeyi tercih ediyor. O da daha yüksek bir seviye. 00:34:30.880 --> 00:34:35.720 "Ben âhiretin hesabını mı yapacağım; Allah emretmiş ben onu yaparım!" 00:34:35.720 --> 00:34:41.560 Hesap gözüne görünmüyor; âhirete gidiyor. Bir şey olmasa bile; 00:34:41.600 --> 00:34:46.240 "Ben Rabbimin emrini tercih ederim!" zihniyetinde oluyor. 00:34:46.240 --> 00:34:51.320 Bu da daha yüksek bir duygu, bu da bir incelik. 00:34:51.440 --> 00:34:57.240 Onun için biz dünyadaki mutluluğu esas almıyoruz, 00:34:57.280 --> 00:35:07.480 Allah'ın rızasına uygunluğu esas alıyoruz; zulmetmemeyi, kaderin cilvelerine sabretmeyi esas alıyoruz. 00:35:07.480 --> 00:35:09.880 Onun için dervişin terbiyesi böyle oluyor. 00:35:09.960 --> 00:35:18.280 Tam anlarsan ne kadar sağlam bir düşünce yapısı, tefekkür yapısı olduğunu anlarsın; 00:35:18.360 --> 00:35:21.360 ne kadar garantili bir yol tuttuğunu da anlarsın. 00:35:21.400 --> 00:35:33.280 Dervişi ilk başta yadırgarsın ama yakından incelediğin zaman en doğru olanı, en iyiyi yaptığını anlarsın. 00:35:33.320 --> 00:35:37.280 Tabi bu iman meselesi. Herkes iman edemiyor. 00:35:37.480 --> 00:35:40.200 İman edemeyenlerin yaşayışını görüyoruz. 00:35:40.240 --> 00:35:41.880 Mü'minlerin yaşayışını da görüyoruz, 00:35:43.760 --> 00:35:45.520 ortada tarih de var tarihi de görüyoruz. 00:35:45.600 --> 00:35:53.400 İnsanın aklı varsa iyi müslüman olur; aklı yoksa cahil olur, inançsız olur. 00:35:53.920 --> 00:35:59.680 Aptalsa, ahmaksa kâfir olur; çok zeki ise mü'min-i kâmil olur. 00:35:59.960 --> 00:36:07.000 Az zeki ise mü'min olur ama kâfir olmaz. Çok zeki, çok akıllı ise mü'min-i kâmil olur, evliyâ olur. 00:36:07.160 --> 00:36:15.280 İzâ sadeka'l-abdü fi'l-ameli vecede halâvetehû kable mübâşereti'l-amel. 00:36:15.320 --> 00:36:27.600 "Kul işleyeceği ibadette, işte, yapacağı harekette sadık, doğru, 00:36:27.680 --> 00:36:38.800 iyi niyetli, pırıl pırıl, tertemiz kalpli olursa işi Allah rızası için aşk ile sıdk ile tam ve güzel yaparsa," 00:36:38.200 --> 00:36:49.280 daha işi yapmaya başlamadan önce o işin tadını, lezzetini dimağında hisseder." 00:36:49.760 --> 00:36:51.280 Muhterem kardeşlerim! 00:36:51.640 --> 00:36:58.800 İnsanların mutluluğu, ağız tadını elde etmesi kolay bir şey değildir, parayla olmaz. 00:36:58.280 --> 00:37:06.120 Yunus Emre diyor ki;Kem durur yoksulluktan nicelerin varlığı. 00:37:06.560 --> 00:37:10.120 Birçok insanın varlığı yokluktan da fenadır. 00:37:10.240 --> 00:37:19.520 Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı. Çünkü bunca varlığı var iken gönlünden darlığı gitmez. 00:37:19.600 --> 00:37:23.760 "Bunlar için varlık, yokluktan da fenadır." diyor. 00:37:23.800 --> 00:37:31.640 Bazen insan varlıklı olur ama gönlü dar olur. Mutlu olmaz, mutsuz olur. 00:37:31.800 --> 00:37:37.200 Padişahın mutsuz kızı gibi, mutsuz şehzadesi gibi olur. 00:37:37.320 --> 00:37:41.240 Bu zamanın, Amerika'nın, şuranın buranın milyarder çocukları gibi olur. 00:37:41.440 --> 00:37:45.600 Her şeyi var ama mutlu değil. Adam intihar ediyor. 00:37:45.680 --> 00:37:52.480 Biniyor arabasına, basıyor gaza; yüz yirmi, yüz otuz, yüz kırk, yüz elli, yüz atmış, 00:37:52.480 --> 00:37:55.720 yüz yetmiş, yüz seksen, yüz doksan, iki yüz, iki yüz yirmi, iki yüz kırk; sonra güm… Ne oldu? 00:37:55.760 --> 00:37:59.240 Adam uçuruma yuvarlandı, tosladı öldü. 00:37:59.320 --> 00:38:02.400 Adam niye böyle yaptı? Mutsuz; sebep yok. 00:38:02.440 --> 00:38:16.400 O kadar paranın içinde mutlu olamamış, intihar ediyor. Varlık var ama gönül dar; ağız tadı yok. 00:38:16.200 --> 00:38:19.560 Birçok insanda ağız tadı, mutluluk yoktur. 00:38:21.440 --> 00:38:31.160 Bazen bir yoksul insanın; müslüman, mütedeyyin, gönlü aydın bir insanın kulübesinde mutluluk vardır da, 00:38:31.480 --> 00:38:36.880 koca padişahın sarayında üç yüz odalı köşkte mutluluk yoktur. 00:38:36.920 --> 00:38:38.960 Olmayabilir. 00:38:38.960 --> 00:38:43.440 "Mutluluk" denilen, "ağız tadı" denilen şey Allah vergisidir; başka bir şey değil. 00:38:43.600 --> 00:38:50.560 Bazen içimiz sıkılır sıkılır, patlayacak gibi oluruz, intihar edecek gibi oluruz. 00:38:50.680 --> 00:38:54.600 Gönül darlığı, iç sıkıntısı olur. Ağzının tadı olmaz. 00:38:54.800 --> 00:39:00.280 "Hiçbir şeyden zevk almıyorum, ölmek istiyorum!" dersin. Hayata bak! Bu kadar güzel şey var. 00:39:00.280 --> 00:39:05.640 Kuş sesleri, deniz, boğaz, meyve, sebze var. 00:39:05.640 --> 00:39:14.560 Kırmızı kırmızı karpuzlar; güzel güzel meyveler, tatlılar var. Hiçbirinden mutlu olmayabiliyor. 00:39:14.560 --> 00:39:17.640 Mutluluk, ağız tadı Allah vergisidir. 00:39:17.640 --> 00:39:25.480 Hele hele insanın Müslümanlığında ağız tadı olması, Müslümanlığından memnun olması, 00:39:25.480 --> 00:39:33.600 ağzının tadının olması, keyfinin yerinde olması bu kolay şey değil, Allah vergisidir. 00:39:33.600 --> 00:39:40.960 Allah herkese vermez.Bu imanın alametini, tadını alması için insanın bazı şeyler yapması lazım. 00:39:41.240 --> 00:39:42.560 İşte onu söylüyor. 00:39:42.640 --> 00:39:47.800 İzâ sadeka'l-abdü fi'l-ameli vecede halâvetehû kable mübâşereti'l-ame. "Yapacağı ibadeti içten, 00:39:47.120 --> 00:39:58.480 niyeti sadık, doğru dürüst bir insan olursa, ağzına tat gelir. Daha o işi işlemeden o işin tadı gelir." 00:39:58.600 --> 00:40:04.160 Diyelim ki adam aşk ile şevk ile cami yaptırmaya niyet etmiş. Daha ortada arsa yok, para yok. 00:40:04.160 --> 00:40:08.360 "Şuraya bir hastane yaptırayım da fakirler burada tedavi olsun." diyor. 00:40:08.560 --> 00:40:15.760 O hâlis niyetinden dolayı Allah onun gönlüne bir zevk verir. 00:40:15.840 --> 00:40:20.240 Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bir hadîs-i şerifinde şöyle diyor:"Kul şu üç şeyi yaptığı zaman 00:40:20.240 --> 00:40:28.480 yaptığı ibadetin tadını duyar: Bir şeyi sırf Allah rızası için 00:40:28.520 --> 00:40:35.680 işte o yaptığı işi sadıkane, âşıkane yapmak demek. 00:40:35.760 --> 00:40:40.400 Küfre düşmekten, ateşe atılmaktan korkar gibi korkmak, 00:40:40.440 --> 00:40:45.600 bir daha Allah'ın sevmediği duruma düşmekten korkmak." diye bildiriyor hadîs-i şerîfte. 00:40:46.440 --> 00:40:48.800 Muhterem kardeşlerim! O halde ne yapacağız? 00:40:49.480 --> 00:40:56.800 İşi yapmazdan evvel sıdk ile dosdoğru, tertemiz bir niyetle niyet edeceğiz. 00:40:56.800 --> 00:41:01.280 Niyetin sadıklığı, temizliği ve doğruluğu çok önemli. 00:41:01.600 --> 00:41:10.400 Her işi sadıkane, âşıkane, hâlisane yaparsak o zaman ağzı tatlı bir müslüman oluruz. 00:41:10.200 --> 00:41:16.106 Kimse ağzı tatlı bir müslümanın sırtını yere getiremez, yıkamaz. 00:41:16.320 --> 00:41:23.840 Dağ gibi, kale gibi, çelik gibi sapasağlamdır; her şeyi güzel olur. 00:41:23.880 --> 00:41:25.240 Başarılı da olur. 00:41:26.240 --> 00:41:29.520 Kâle. "Aynı râvilerden rivayet ettiler:" 00:41:29.800 --> 00:41:38.120 Ve kâle Ebû Türâb men şeğale meşğûlen bi'l-lâhi ani'l-lâhi edrakehü'l-maktü min sâatihî. 00:41:38.120 --> 00:41:43.360 Bu zâtların sözleri; kendilerinin halleriyle, makamlarıyla, yaşantılarıyla 00:41:43.360 --> 00:41:46.520 yaşantılarındaki yüksek mertebeleri ile ilgilidir. 00:41:46.520 --> 00:41:53.400 Men şeğale. "Kim meşgul olursa." Meşğûlen b'il-lâhi ani'l-lâhi. 00:41:53.800 --> 00:42:02.240 "Allah ile meşgul olmaktan dolayı perdelenmiş olursa, meşgul olursa." 00:42:03.160 --> 00:42:08.600 Edrakehü'l-maktü min sâatihî. "O anda Allah'ın gazabı tesir eder." 00:42:08.640 --> 00:42:11.560 Allah'ın kızgınlığına bakın. 00:42:11.560 --> 00:42:18.880 İnsan; Allah'a kulluğunu yaparken kulluğunda hiçbir şey ile meşgul olmayacak. 00:42:18.960 --> 00:42:22.720 Sırf Allah rızası için, Allah için yapacak. 00:42:22.760 --> 00:42:31.520 Başka bir şey düşünmeden bütün duygularıyla Allah'a yönelecek. 00:42:31.560 --> 00:42:40.720 Eğer o arada başka şey düşünmesi olursa perdelenir ve üstelik bir de Allah'ın gazabına uğrar. 00:42:40.720 --> 00:42:42.600 Meşğûlen bi'l-lâhi ani'l-lâhi. 00:42:45.360 --> 00:42:52.160 "Allah'a giderken; 'Allah'a gidiyorum.' diyerek böyle düşüncelerle 00:42:52.200 --> 00:42:56.360 meşgul olmak bile kulu yolundan alıkoyar." 00:42:55.640 --> 00:43:01.240 Zihninde hiçbir şey düşünmeyecek. Hani dervişin birisi tesbih çekiyormuş. 00:43:01.360 --> 00:43:07.320 Tesbih çekerken çekerken tecellîlere mazhar olmaya başlamış 00:43:07.400 --> 00:43:09.920 ama o hâlâ şeyhini düşünürken şeyhi tecelli etmiş; 00:43:09.960 --> 00:43:19.760 "Bırak şimdi beni, bak işte hazır tecelli karşında, bırak şimdi rabıta-i mürşidi. 00:43:19.800 --> 00:43:23.120 Doğruda doğruya bu tecellî ile meşgul ol." demiş. 00:43:23.560 --> 00:43:26.560 O tecellinin dışında başka hiç bir şeyi zihnine takma. 00:43:26.640 --> 00:43:32.400 Zihnine taktığın zaman o düşünce bile seni o hedefe gitmekten alıkoyduğu için 00:43:32.800 --> 00:43:39.760 düşünceni hiçbir yere takmadan o açılan yere teveccüh etmek lazım geliyor." 00:43:39.840 --> 00:43:41.720 Allahualem bunu kast etmiş. 00:43:41.760 --> 00:43:54.760 Semi'tü Aliyye'bne Saîdini's-sağrî, yekûlü semi'tü Abdü's-selâmi'bne Muhammedini'l-Mahramiyye 00:43:54.920 --> 00:44:04.240 yekûl semi'tü İbn-i Ebî Şeyhin yekûlü, semi'tü Aliyyi'bni'l-Huseyn'el-Temîmî yekûlü, 00:44:04.440 --> 00:44:07.560 semi'tü Ebâ Türâbin yekûlü, et-tevekkülü tamânînetü'l-kalbi ila'l-lâhi azze ve celle. 00:44:07.560 --> 00:44:19.760 Bu râviler zincirinde Ebû Türâb'ın rahmetullahi aleyh bir yeni sözü geliyor. 00:44:19.960 --> 00:44:29.360 Râviler içinde hayatı hakkında bilgi verilen bir kişi var. İbn Ebû Şeyh. 00:44:29.360 --> 00:44:37.640 İbn Ebû Şeyh hakkında aşağı bir dipnot düşmüş. Kimmiş bu zât? 00:44:38.000 --> 00:44:48.200 Muhammedi'bni Ahmedi'bnü Zekeriyyâ Ebü'l-Abbâs tağlebî ve ya'rifü bi innî Ebî Şeyhi'l-Halencî. 00:44:48.360 --> 00:44:57.400 Ebû Türâb hazretleri ne demiş?et-Tevekkülü tamânînetü'l-kalbi ila'l-lâhi azze ve celle. 00:44:57.200 --> 00:45:08.000 "Tevekkül" diye bir duygu var, bir zihniyet var, bir düşünce tarzı var; onunla emrolunuyoruz. 00:45:08.400 --> 00:45:12.400 Fe-tevekkelû "Siz de tevekkül ediniz." diyor, 00:45:12.400 --> 00:45:18.400 Kur'ân-ı Kerîm âyetlerinde Allah emrediyor; müjde de veriyor. 00:45:18.400 --> 00:45:23.160 Ve men yetevekkel ala'l-lâhi fe hüve hasbüh. "Kim Allah'a tevekkül ederse Allah ona yeter." 00:45:23.360 --> 00:45:28.200 İnne'l-lâhe yuhibbu'l-mütevekkilîne. "Muhakkak Allah kendisine tevekkül edenleri sever." gibi. 00:45:28.200 --> 00:45:34.400 Demek ki biz Allah'ın sevgili kulu olmak istersek tevekkülü de iyi öğrenmemiz lazım. 00:45:35.880 --> 00:45:37.200 Herkes kendisine sorsun; 00:45:37.200 --> 00:45:46.120 "Allah biz kullarına, müslümanlarına tevekkülü emrediyormuş acaba ben tevekkül ediyor muyum? 00:45:46.240 --> 00:45:48.480 Hayatımda bir kez Allah'a tevekkül ettim mi?" 00:45:49.000 --> 00:45:57.880 Sorun kendinize; "Şu kadar sene yaşadım hayatımda Allah'ın bir gününde bir kere Allah'a tevekkül ettim mi?" 00:46:00.400 --> 00:46:05.400 Yapmadığımız bir şey. Ne kadar az yaptığımızı anlatmak için bu soruyu soruyorum. 00:46:05.480 --> 00:46:21.800 "Hiç tevekkül ettin mi?""Çok az."Genellikle tedbire gayret ederiz; tedbir güzel tavsiye edilen bir şey ama hiç tevekkül ettin mi? 00:46:21.840 --> 00:46:23.960 Tevekkül etmek çok yüksek bir duygudur. 00:46:24.000 --> 00:46:30.800 Allah, tevekkül eden kullarını sever ama herkes tevekkül etmeyi bilmiyor, hayatında kullanmıyor. 00:46:30.360 --> 00:46:32.800 Tevekkül ne zaman olacak? 00:46:32.240 --> 00:46:42.120 Tedbiri aldıktan sonra olacak.İmtihana hazırlanıyorsun, çalışacaksın. 00:46:42.600 --> 00:46:47.360 Tedbir bâbından yapabileceğin şeyi yapman. Sonra tevekkül edeceksin. 00:46:49.600 --> 00:46:58.520 İlk önce tedbirini alıp deveyi, ipini, yularını bağlayacaksın. Kayyıd. "Bağla." 00:46:58.640 --> 00:47:05.840 Sümme tevekkel. "Sonra tevekkül et." Tedbirini al, deveni sal; "Devemi sonra bulurum." de. Hava bulursun. 00:47:05.840 --> 00:47:13.560 Olmaz öyle şey!İlk önce bir bağla; tedbirini aldıktan sonra tevekkül edeceksin. 00:47:13.680 --> 00:47:26.640 Tabi tevekkülün marazî tarafı da olabilir. Onu da Hz. Ömer'in menkıbesinden nakledelim. 00:47:26.720 --> 00:47:32.680 Hz. Ömer bir yoldan geçiyormuş. Bakmış ki birileri kenarda oturmuş duruyorlar. 00:47:32.720 --> 00:47:35.200 Gözüne takılmış, kızmış. 00:47:35.600 --> 00:47:41.240 "Ne oturuyorsunuz burada?" diye sormuş.Demişler ki; 00:47:41.240 --> 00:47:50.800 "Biz mütevekkilleriz. Allah'ın rızkına kanaat etmiş olan tevekkül ehliyiz." 00:47:50.320 --> 00:47:55.520 Allah'a Tevekkül ediyoruz; Allah bize rızkımızı verir. 00:47:57.400 --> 00:47:58.360 Bu sözü Hz. Ömer'e söylemişler. 00:47:58.400 --> 00:48:07.280 Hz. Ömer radıyallahu anh Aşere-i Mübeşşere' den, cennetlik, sahabe-i kirâmın en yükseklerinden. 00:48:07.560 --> 00:48:18.960 Başını sallamış demiş ki;"Siz mütevekkil değil müteekkilsiniz, yiyicisiniz." diyor. Gıdanızı halktan bekliyorsunuz. 00:48:18.960 --> 00:48:26.440 O çalışacak, tarlayı ekecek, kazanacak, ondan sonra size getirecek, siz de yiyeceksiniz. 00:48:26.520 --> 00:48:31.920 Siz halkın çorba kâsesine göz diken, yiyicilersiniz. 00:48:32.800 --> 00:48:40.840 Mütevekkil o kimsedir ki tarlasını sürer, tohumunu eker, bakımını yapar, sonra Allah'a iltica ve tevekkül eder. 00:48:40.880 --> 00:48:44.920 "Ya Rabbi! Tarlayı ektim, elimden geleni yaptım. Sen bana hayırlı mahsul ver. 00:48:44.920 --> 00:48:46.280 Beni aç, açık bırakma." der. 00:48:46.280 --> 00:48:47.920 Mütevekkil budur. 00:48:48.000 --> 00:48:56.120 Yoksa kenara oturmuş, çalışmıyor, kazanmıyor, uğraşmıyor, sanatı yok. Bu ne olacak? 00:48:56.160 --> 00:48:59.520 Öğle vakti gelince ne yiyeceksin, akşam ne yiyeceksin, evdeki ne yiyecek? 00:48:59.640 --> 00:49:03.680 Herkes senin gibi oturursa yenecek malzemeyi kim üretecek? 00:49:03.680 --> 00:49:12.920 Olmaz. Çalışacaksın, çabalayacaksın, her işinde de tevekkül edeceksin. Tevekkül nedir? 00:49:13.160 --> 00:49:20.320 Tevekkül; "Gönlün Allah'a bağlanıp mutmain olmasıdır." 00:49:20.640 --> 00:49:27.120 Allah'a dayanıyor; hiçbir endişe ve tereddüdü yok. Tevekkül budur. 00:49:27.160 --> 00:49:33.160 Tarifi bu. Tevekkül neymiş? Kalbin tatmin olması, itminan bulması, 00:49:33.320 --> 00:49:41.240 Allahu Teâla hazretlerinin elbette kendisine lütfunun olacağını düşünerek mutmain olmasıdır. 00:49:42.200 --> 00:49:48.400 Bu kul neymiş? Sağlam imanlıymış, nasıl sapasağlam Allah'tan umuyor. 00:49:48.200 --> 00:49:53.600 Allah'tan hiç tereddütsüz sağlam bir şekilde umuyor. 00:49:53.720 --> 00:49:59.760 Sen emrolunduğun için vazifeleri yapacaksın, ibadetleri yapacaksın, 00:49:59.760 --> 00:50:05.680 gayretleri göstereceksin, çalışmaları yapacaksın. Tamam, bu çalışmaların Hepsi öyle olacak. 00:50:05.840 --> 00:50:19.896 Hepsi tamam ama sen ne kadar çalışsan çabalasan da kader senin elinde değil. 00:50:20.320 --> 00:50:28.680 Kader kimin elinde?Allah'ın elinde.Olayları olduran, ölenleri öldüren kim?Allah. 00:50:28.880 --> 00:50:31.990 Ölecek insanı sen yaşatabilir misin? Yaşatamazsın. 00:50:32.953 --> 00:50:39.633 Koşturacaksın, çalışacaksın, Allah'a dayanacaksın, tevekkül edeceksin, O'nu vekil edineceksin. 00:50:39.800 --> 00:50:41.320 Ondan sonra Allah verir. 00:50:41.360 --> 00:50:48.760 Tarlanı süreceksin, tohumu ekeceksin, bakımını yapacaksın, Allah mahsülü verir. Vermezse vermez. 00:50:49.480 --> 00:50:56.640 Bir yere gittik de mahsulün bolluğunu gördük. "Maşallah, maşallah mahsul ne kadar bol." dedik. 00:50:56.920 --> 00:51:04.920 Yanımızda tecrübeli bir kimse vardı, dedi ki;"Allah mahsulü âfetlerinden korusun. 00:51:05.400 --> 00:51:09.880 Daha dur bakalım, çünkü daha hasat olmadı. 00:51:09.920 --> 00:51:13.200 Afet; bir dolu yağar, hepsi berbat olur. 00:51:13.200 --> 00:51:20.000 Bir kibrit çakar, bir yangın çıkar, yandan geçen kamyonun ekzosundan bir kıvılcım çıkar, 00:51:20.400 --> 00:51:29.800 otları bir tutuşturur, koca bir yer yanar gider. Senin harmanın kül olur. Olabilir. 00:51:29.120 --> 00:51:36.400 Allah nasip etmezse olmaz. Nasip edince de döner dolaşır, rızkın seni bulur. 00:51:36.400 --> 00:51:38.680 Peygamberimiz Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki: 00:51:38.760 --> 00:51:43.560 "Sen rızkını aradığın gibi, rızkın da seni arıyordur." 00:51:45.400 --> 00:51:51.920 Sen rızkını arıyorsun, merak etme birbirinizi bulacaksınız. Neden? 00:51:51.960 --> 00:51:58.360 Sen rızkını aradığın gibi rızkında seni arıyor, meraklanma rızkın gelecek. 00:51:58.440 --> 00:52:02.200 Rızkuke yatlübüke kemâ tatlubühû. 00:52:02.200 --> 00:52:09.440 Sen rızkını aradığın gibi, Allah da ona emretmiş; "Git, Es'ad Coşan'a rızık ol!" demiş. 00:52:09.480 --> 00:52:17.720 Ben de burada rızık arıyorum. Tamam, mutlaka o bunu bulacak. İşte mutlaka olacak diyorum ya. 00:52:17.760 --> 00:52:21.760 İşte kalbin ona tam güvenmesi tevekkül. 00:52:23.760 --> 00:52:29.680 Hiç bir şey yapmadan otursam "Armut piş ağzıma düş!" desem. 00:52:29.760 --> 00:52:35.880 Armut ağacının altına geçeyim, ağzımı açayım. 'Pat' diye düşsün. Öyle şey yok. 00:52:36.160 --> 00:52:37.640 İslâm ahlâkı bu değil! 00:52:39.520 --> 00:52:44.360 "Herkes çalışsın, ben kenarda oturayım. Getirsinler bana versinler!"O da değil. 00:52:44.640 --> 00:52:53.520 Tilki gibi aslanın artıkları ile geçineceğine aslan gibi kendin avlan. 00:52:53.880 --> 00:53:00.320 Başkaları senden geçinsin. Başkasının sırtından geçinmek yok! 00:53:00.360 --> 00:53:07.000 Hele dervişlikte hiç yok. Her zaman söylüyoruz; tasavvufun tariflerinden birisi nedir? 00:53:07.800 --> 00:53:16.520 Tasavvuf yâr olup bâr olmamaktır. 00:53:16.680 --> 00:53:22.240 Yâr, "dost, arkadaş" demek; bâr "yük" demek. 00:53:22.600 --> 00:53:26.240 "Tasavvuf, arkadaşına dost olup yük olmamaktır." 00:53:26.604 --> 00:53:33.724 Sen bir arkadaşınla arkadaşlık yapıyorsun. Mutasavvıfsan gerçek dervişsen ona yâr olacaksın, 00:53:33.800 --> 00:53:35.760 o senin arkadaşlığından memnun olacak; 00:53:35.920 --> 00:53:38.640 "Allah razı olsun! Ne iyi arkadaş!" diyecek. 00:53:38.720 --> 00:53:45.000 Yâr olacaksın da bâr olmayacaksın. Kesesinde gözün, elin olmayacak. 00:53:45.200 --> 00:53:50.760 Sen ondan istifadeye çalışmayacaksın, sen herkese ve bütün mahlûkata 00:53:50.920 --> 00:53:56.480 sen istifade ettirmeye çalışacaksın; asıl dervişlik bu! 00:53:57.680 --> 00:53:59.960 Fâtiha-ı Şerîfe mea'l-Besmele…