Namaz Vakitleri

13 Zilka'de 1445
21 Mayıs 2024
İmsak
03:45
Güneş
05:35
Öğle
13:06
İkindi
17:02
Akşam
20:27
Yatsı
22:08
Detaylı Arama

1993 Mehmed Zahid Kotku Hocaefendi’yi Anma Sohbeti 2: Hatıraları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

29 Cemâziye'l-Evvel 1414 / 14.11.1993
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi’miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN, muhtelif sempozyum ve anma programlarında pek çok muhterem zat hakkında konuşmalar yapmıştır.

Hakkında konuşma yaptığı kimseler arasında Hz. Ali (r.a.), Ebû Eyyûb el-Ensârî (r.a.), İmâm-ı Âzam, Ahmed-i Yesevî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Hacı Bektâş-ı Velî ve Yunus Emre vardır.

Hatırasına sempozyum ve çeşitli programlar tertip ettirdiği şahsiyetler arasında Hocamız Mehmed Zahid-i Bursevî (Mehmed Zahid KOTKU) hazretlerinin yanı sıra Ahmed-i Yesevî, Ahmed Ziyâüddîn-i Gümüşhânevî, Zâhid-i Kevserî, Çırpılarlı Ali Efendi, Necip Fazıl Kısakürek ve Ali Yakup Cenkçiler de bulunmaktadır.

Konuşma Metni

Efendim, dün akşam hocamız Muhammed Zahid-i Bursevî hazretlerininEfendim, dün akşam hocamız Muhammed Zahid-i Bursevî hazretlerinin vefatının 13. seneyi devriyesi münasebetiyle İskenderpaşa Camimiz'de çok büyük bir toplantı olmuştu.vefatının 13. seneyi devriyesi münasebetiyle İskenderpaşa Camimiz'de çok büyük bir toplantı olmuştu. Bunun programını daha önce yapmıştık. Bunun programını daha önce yapmıştık. Bir gün önce yani 12 Kasım'da İlksav'da, 13 Kasım'da İskenderpaşa Camii'nde, Bir gün önce yani 12 Kasım'da İlksav'da, 13 Kasım'da İskenderpaşa Camii'nde, ki hocamızın en son vazife gördüğü cami orası. Bu gün de yine program böyle devam ediyor. ki hocamızın en son vazife gördüğü cami orası. Bu gün de yine program böyle devam ediyor.

O zaman ben istemiştim doktor Sedat Bey'in [konuşma yapmasını.]O zaman ben istemiştim doktor Sedat Bey'in [konuşma yapmasını.] Geçen sene galiba, Hocamızı anma haftası idi, bir hafta sürmüştü. Geçen sene galiba, Hocamızı anma haftası idi, bir hafta sürmüştü. Tasavvuf ve hocamızı anma haftasıydı geçen sene. O zaman ben Ankara'daydım galiba.Tasavvuf ve hocamızı anma haftasıydı geçen sene. O zaman ben Ankara'daydım galiba. Sedat Bey Abimiz hatıralarını anlatmış, onu, [o anlattığı hatırayı] duymamıştım ben.Sedat Bey Abimiz hatıralarını anlatmış, onu, [o anlattığı hatırayı] duymamıştım ben. Dün camide anlatması için arkadaşlara söylemiştim ama başka toplantıları varmış.Dün camide anlatması için arkadaşlara söylemiştim ama başka toplantıları varmış. Dün gelememiş, [bugün] burada dinlemiş olduk, istifade etmiş olduk, ibret almış olduk. Dün gelememiş, [bugün] burada dinlemiş olduk, istifade etmiş olduk, ibret almış olduk.

Allah mübarek etsin. Böyle bir güzel ders alma ile Tarîkat-i Aliyye-i Nakşibendî'ye intisabı mübarek olsun. Allah mübarek etsin. Böyle bir güzel ders alma ile Tarîkat-i Aliyye-i Nakşibendî'ye intisabı mübarek olsun.

Aynı şekilde Bursa'dan bir başka doçent tanıdığımız var.Aynı şekilde Bursa'dan bir başka doçent tanıdığımız var. Şu anda doçent olan, Amerika'da tahsil yapmış, çok tonton, çok sevimli bir kardeşimiz. Şu anda doçent olan, Amerika'da tahsil yapmış, çok tonton, çok sevimli bir kardeşimiz.

Allah âfiyet versin. Hayırlı hizmetler nasip etsin kendisine. Çok da seviyorum kendisini.Allah âfiyet versin. Hayırlı hizmetler nasip etsin kendisine.

Çok da seviyorum kendisini.
Dün akşam camide anlatmıştım, arkadaşlardan orada olanlar duymuşlardır.Dün akşam camide anlatmıştım, arkadaşlardan orada olanlar duymuşlardır. Ama burada da şimdi Sedat bey ile [o arkadaşın anlattığı şey], -böyle çaydanlık, sütlük, Ama burada da şimdi Sedat bey ile [o arkadaşın anlattığı şey], -böyle çaydanlık, sütlük, fincan vesaire gibi takım oluyor şeyler. fincan vesaire gibi takım oluyor şeyler. - bir takım teşkil ettiği için o hatırayı da bunun arkasına ekleyeyim. - bir takım teşkil ettiği için o hatırayı da bunun arkasına ekleyeyim.

Bu arkadaşımız, ama Sedat bey gibi değil o, daha genç bir kardeş.Bu arkadaşımız, ama Sedat bey gibi değil o, daha genç bir kardeş. Ortaokuldan beri kendi kendine şöyle bir oyun ortaya atmış; Ortaokuldan beri kendi kendine şöyle bir oyun ortaya atmış; "Hayalimde ihtiyar, tonton, mübarek bir insan tasavvur edeyim. "Hayalimde ihtiyar, tonton, mübarek bir insan tasavvur edeyim. Yani kendim kurgu kurayım ve o hayalimdeki tonton hoca ile konuşayım." demiş. Yani kendim kurgu kurayım ve o hayalimdeki tonton hoca ile konuşayım." demiş.

Böyle zaman zaman; başı sıkıldığı zaman, dertlendiği zaman,Böyle zaman zaman; başı sıkıldığı zaman, dertlendiği zaman, ferahlamak istediği zaman gözünü kapatırmış: İşte ak sakallı bir kimse.ferahlamak istediği zaman gözünü kapatırmış: İşte ak sakallı bir kimse. Kırmızı yanaklı, sevimli, güleç yüzlü bir kimse düşürünmüş ve onunla "işte şu derdim var" vesaire filan, Kırmızı yanaklı, sevimli, güleç yüzlü bir kimse düşürünmüş ve onunla "işte şu derdim var" vesaire filan, öyle kendi kendine konuşup [derdini ona anlatırmış.] Bir oyun yani bu.öyle kendi kendine konuşup [derdini ona anlatırmış.] Bir oyun yani bu. Böyle kendisini teselli edici bir şey. Nereden aklına geldi? Böyle kendisini teselli edici bir şey.

Nereden aklına geldi?

Böyle bir şey de herkesin aklına gelmez. Bu bunu düşünmüş. Kendisi anlatıyor.Böyle bir şey de herkesin aklına gelmez. Bu bunu düşünmüş.

Kendisi anlatıyor.
Bursa'da da güzel hizmetlere şu anda devam eden bir kardeş. Çok aktif. Bursa'da da güzel hizmetlere şu anda devam eden bir kardeş. Çok aktif. Hatta dost da seviyor, bize göre, bizim hasım saydığımız kimseler de kendisini seviyor. Hatta dost da seviyor, bize göre, bizim hasım saydığımız kimseler de kendisini seviyor. Çok sevimli maşaallah. Ortaokul geçmiş, lise geçmiş.Çok sevimli maşaallah.

Ortaokul geçmiş, lise geçmiş.
Bu teknik üniversitenin imtihanlarını kazanmış ve İstanbul'a gelmiş, yurda girmiş.Bu teknik üniversitenin imtihanlarını kazanmış ve İstanbul'a gelmiş, yurda girmiş. Arkadaşlar yine böyle bir yere giderken; "Sen de gel" filan diye buna da teklif etmişler.Arkadaşlar yine böyle bir yere giderken; "Sen de gel" filan diye buna da teklif etmişler. O da kalkmış gelmiş hocamızın camiine. O da kalkmış gelmiş hocamızın camiine. Bir de bakmış ki ortaokuldan beri kendi hayalinden kurduğunu sandığıBir de bakmış ki ortaokuldan beri kendi hayalinden kurduğunu sandığı ve hayalinde canlandırdığı ak sakallı, pembe yüzlü şahıs karşısında, yani Hocamız... ve hayalinde canlandırdığı ak sakallı, pembe yüzlü şahıs karşısında, yani Hocamız...

Tabii ona orada intisab etmiş, şimdi de güzel hizmetlerini yapıyor. Allah hepinizden razı olsun. Tabii ona orada intisab etmiş, şimdi de güzel hizmetlerini yapıyor.

Allah hepinizden razı olsun.

Ben biraz böyle çeşni olsun diye, hani yemeğin arasında başında sonunda çeşitler oluyor;Ben biraz böyle çeşni olsun diye, hani yemeğin arasında başında sonunda çeşitler oluyor; arasında turşu bile oluyor hatta acı biber bile oluyor. arasında turşu bile oluyor hatta acı biber bile oluyor. Onun için mikrofonu elime alınca bir iki söz de söylemek fırsatını ele geçirmiş oldum. Onun için mikrofonu elime alınca bir iki söz de söylemek fırsatını ele geçirmiş oldum.

Buranın tavanına bakacak olursanız, tabii hanımlar yukardan bakamazlar ama beyler görüyorlar,Buranın tavanına bakacak olursanız, tabii hanımlar yukardan bakamazlar ama beyler görüyorlar, tavanında avizenin asıldığı yerde bir desen var; dört kollu, dört yollu bir desen.tavanında avizenin asıldığı yerde bir desen var; dört kollu, dört yollu bir desen. Yani kubbe gibi bir şey fakat dört parçaya ayrılmış. Yani kubbe gibi bir şey fakat dört parçaya ayrılmış.

Şimdi bu, şu oturduğumuz kısım, tekkenin zikirhanesidir, zikir yeridir.Şimdi bu, şu oturduğumuz kısım, tekkenin zikirhanesidir, zikir yeridir. Yani mescit ve zikir yeridir. Yani mescit ve zikir yeridir. Arka tarafta da tekkenin banîlerinin ve halifelerinin, perdenin arkasında kabirleri vardır. Arka tarafta da tekkenin banîlerinin ve halifelerinin, perdenin arkasında kabirleri vardır.

Nur içinde yatsınlar. Üst taraf da haremden gelen yoldur.Nur içinde yatsınlar.

Üst taraf da haremden gelen yoldur.
Haremden gelen hatunlar da şu kafesli kısmın arkasında buradaki zikre, hanımlar olarak, katılırlarmış.Haremden gelen hatunlar da şu kafesli kısmın arkasında buradaki zikre, hanımlar olarak, katılırlarmış. Ve buranın şeyhi olan şeyh Ahmet Kamil Efendi'nin hayatıyla ilgili bazı bilgiler demin geçmişti.Ve buranın şeyhi olan şeyh Ahmet Kamil Efendi'nin hayatıyla ilgili bazı bilgiler demin geçmişti. Fakat bu zâtın bir özelliği orada söylenilmedi. Fakat bu zâtın bir özelliği orada söylenilmedi.

Bu zâta o zamanın insanları "şeyh-i türlü" derlermiş.Bu zâta o zamanın insanları "şeyh-i türlü" derlermiş. Yani "türlü şeyhi" demek. Şeyh-i türlü denmesinin sebebi; Yani "türlü şeyhi" demek. Şeyh-i türlü denmesinin sebebi;

Mübarek, inneme'l-mü'minûne ihvetün. "Bütün müslümanlar kardeş" olduğundanMübarek, inneme'l-mü'minûne ihvetün. "Bütün müslümanlar kardeş" olduğundan bu Nakşibendî tekkesine her hafta bir başka tekkenin,bu Nakşibendî tekkesine her hafta bir başka tekkenin, başka bir tarikat şeyhinin gelmesini rica edermiş. başka bir tarikat şeyhinin gelmesini rica edermiş. Bir gün Kâdirî şeyhi, öteki hafta Rıfâî şeyhi, daha öteki hafta Sa'dî şeyhi, daha öteki hafta Mevlevî şeyhi...Bir gün Kâdirî şeyhi, öteki hafta Rıfâî şeyhi, daha öteki hafta Sa'dî şeyhi, daha öteki hafta Mevlevî şeyhi... Her hafta birisi gelirmiş ve ona kendi usulünce burada zikir yapmasını rica edermiş.Her hafta birisi gelirmiş ve ona kendi usulünce burada zikir yapmasını rica edermiş. Burada böyle türlü tarikatların zikir çeşitleri böyleceBurada böyle türlü tarikatların zikir çeşitleri böylece Şeyh-i Türlü'nün bu güzel jestiyle bu güzel mekanda icrâ edilirmiş. Şeyh-i Türlü'nün bu güzel jestiyle bu güzel mekanda icrâ edilirmiş.

Bu yukardaki dört parça da, onun da izahını yapayım. Davetliler arasında bilmeyen kardeşlerimiz olabilir. Bu yukardaki dört parça da, onun da izahını yapayım. Davetliler arasında bilmeyen kardeşlerimiz olabilir.

Eskiden biliyorsunuz, tarikat erbabının cübbelerinde ve kavuklarında, sarıklarında,Eskiden biliyorsunuz, tarikat erbabının cübbelerinde ve kavuklarında, sarıklarında, renklerde ve şekillerde bir takım incelikler, alâmetler vardı ve uzaktan bakan bir kimserenklerde ve şekillerde bir takım incelikler, alâmetler vardı ve uzaktan bakan bir kimse giyiminden o kimsenin hangi tarikattan olduğunu bilirdi.giyiminden o kimsenin hangi tarikattan olduğunu bilirdi. Yani özel formlar, şekiller vardı ve kavuklar da dilim dilim olurdu.Yani özel formlar, şekiller vardı ve kavuklar da dilim dilim olurdu. Bizim Türkçe'de "dilim" dediğimiz şeye o devirde "terk" diyorlar. Bizim Türkçe'de "dilim" dediğimiz şeye o devirde "terk" diyorlar.

Demek ki "terk" iki mânaya geliyor; "bir şeyi bırakmak" mânasına da geliyor, lugattaki bir mânası bu.Demek ki "terk" iki mânaya geliyor; "bir şeyi bırakmak" mânasına da geliyor, lugattaki bir mânası bu. Lugattaki ikinci mânası da "kavuğun dilimi" demek. Lugattaki ikinci mânası da "kavuğun dilimi" demek. "Terk etmek" mânası da var tabii o zaman kullanılıyor. Ama bir taraftan da "kavuğun dilimi" demek. "Terk etmek" mânası da var tabii o zaman kullanılıyor. Ama bir taraftan da "kavuğun dilimi" demek.

Mesela Bektâşî tarikatında 12 dilim olurmuş, 12 imamı gösteren 12 terkli olurmuş.Mesela Bektâşî tarikatında 12 dilim olurmuş, 12 imamı gösteren 12 terkli olurmuş. Fakat bizim bu Nakşî dervişlerinin, şeyhlerinin giydiği kavukta dört tane terk yani dört tane dilim var.Fakat bizim bu Nakşî dervişlerinin, şeyhlerinin giydiği kavukta dört tane terk yani dört tane dilim var. Bu dört parça onu remzediyor. Bu dört parça onu remzediyor. [Bunu] izah ederken yazarlar, bu tasavvufi konularda eser yazmış kimseler [Bunu] izah ederken yazarlar, bu tasavvufi konularda eser yazmış kimseler bunun mânası da şu sebeptendir diyor. Nakşibendî tarikatında dört tane terk vardırbunun mânası da şu sebeptendir diyor. Nakşibendî tarikatında dört tane terk vardır yani kavukları dört terklidir, dört dilimlidir.yani kavukları dört terklidir, dört dilimlidir. Çünkü Nakşî tarikatında dört tane terk yani dört tane terk etmek işlemi vardır. Çünkü Nakşî tarikatında dört tane terk yani dört tane terk etmek işlemi vardır.

Bir; terk-i dünyâ. İki; terk-i ukbâ. Üç; terk-i hestî veya terk-i vücût. Dört; terk-i terk. Bir; terk-i dünyâ. İki; terk-i ukbâ. Üç; terk-i hestî veya terk-i vücût. Dört; terk-i terk.

Dört tane terk var, bunların izahı şöyle. Dört tane terk var, bunların izahı şöyle.

Terk-i dünyâ: Nakşî dervişi, Nakşî tarikatına sülûk etmiş olan insan, dünyayı terk edecek.Terk-i dünyâ: Nakşî dervişi, Nakşî tarikatına sülûk etmiş olan insan, dünyayı terk edecek. Yani gönlünde dünya hevesleri, arzuları olmayacak. Yani gönlünde dünya hevesleri, arzuları olmayacak. Dünyaya meyli olmayacak bilakis zühd sahibi olacak. Dünyaya meyli olmayacak bilakis zühd sahibi olacak. Dünyaya önem vermeyen, metelik vermeyen bir kimse olacak. Dünyaya önem vermeyen, metelik vermeyen bir kimse olacak.

Tabii burada yine bir parantez açıp açıklamak lazım ki "dünya" kelimesiTabii burada yine bir parantez açıp açıklamak lazım ki "dünya" kelimesi bizim bugün anladığımız mânaya değildir. O devirde dünya demek, yani el-hayâtü'd-dünya.bizim bugün anladığımız mânaya değildir. O devirde dünya demek, yani el-hayâtü'd-dünya. "Şu içinde bulunduğumuz hayat." Bu hayat gaye değildir."Şu içinde bulunduğumuz hayat." Bu hayat gaye değildir. Yaşıyoruz, zaten gaye olmadan, doğrudan doğruya fiilen içinde bulunduğumuz bir olay, olgu. Yaşıyoruz, zaten gaye olmadan, doğrudan doğruya fiilen içinde bulunduğumuz bir olay, olgu. Bu hayat gaye değildir. El-hayâtü'l-âhireh. "Öteki hayat." Yani bundan sonraki gelecek hayat esastır. Bu hayat gaye değildir. El-hayâtü'l-âhireh. "Öteki hayat." Yani bundan sonraki gelecek hayat esastır.

Mü'min olarak bizim öteki insanlardan en büyük farkımız, âhirete rağbet etmemizdir.Mü'min olarak bizim öteki insanlardan en büyük farkımız, âhirete rağbet etmemizdir. Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusulihî ve'l-yevmi'l-âhiri... diyoruz. Âhirete inanmışız.Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rusulihî ve'l-yevmi'l-âhiri... diyoruz. Âhirete inanmışız. Bizim âhiret inancımız, öteki insanlardan bizi ayıran en büyük husus. Bizim âhiret inancımız, öteki insanlardan bizi ayıran en büyük husus. Âhirette cennet var, mahkeme-i kübrâ var, cehennem var, mükâfat ve ceza var. Âhirette cennet var, mahkeme-i kübrâ var, cehennem var, mükâfat ve ceza var.

Fe-men ya'mel miskâle zerratin hayran yerahû ve men ya'mel miskâle zerratin şerran yerahû. Fe-men ya'mel miskâle zerratin hayran yerahû ve men ya'mel miskâle zerratin şerran yerahû.

Bu dünya hayatında insan ne yaparsa yapabilir, serbest gibi görünüyor amaBu dünya hayatında insan ne yaparsa yapabilir, serbest gibi görünüyor ama âhirette, "Bir güneşin ışınları vurduğu zaman havada uçuşan zerre ağırlığında hayır yapmışsa bile,âhirette, "Bir güneşin ışınları vurduğu zaman havada uçuşan zerre ağırlığında hayır yapmışsa bile, miskâle zerratin hayran yerahû, onu görecek." Mutlaka görecek. O toz zerresi ağırlığı ne kadardır? miskâle zerratin hayran yerahû, onu görecek." Mutlaka görecek.

O toz zerresi ağırlığı ne kadardır?

Ne kadar azdır! "O kadar az bir hayır bile yapmış bile olsa onun karşılığını görecek."Ne kadar azdır!

"O kadar az bir hayır bile yapmış bile olsa onun karşılığını görecek."
Ve men ya'mel miskâle zerratin şerran.Ve men ya'mel miskâle zerratin şerran. "O zerre ağırlığınca bir şer işlemişse onun da cezasını görecek. "O zerre ağırlığınca bir şer işlemişse onun da cezasını görecek. Onun da hesabını Allah ondan âhirette soracak." Biz bu inançla yaşıyoruz. Onun da hesabını Allah ondan âhirette soracak."

Biz bu inançla yaşıyoruz.

Bizim fedakârlığımız [bu inancımızdan dolayıdır.]Bizim fedakârlığımız [bu inancımızdan dolayıdır.] Sonra fedakârlık, nihayet cebinden bir şey çıkartıp vermektir, malını vermektir.Sonra fedakârlık, nihayet cebinden bir şey çıkartıp vermektir, malını vermektir. Canını veriyor müslüman... Canını vermesi yani bu hayatı tamamen feda ediyor, yok ediyor.Canını veriyor müslüman... Canını vermesi yani bu hayatı tamamen feda ediyor, yok ediyor. Şehit oluyor, şu hayattan vazgeçiyor. Bu, aklın ve mantığın başka türlü izah edemediği bir olaydır.Şehit oluyor, şu hayattan vazgeçiyor. Bu, aklın ve mantığın başka türlü izah edemediği bir olaydır. Âhiret var ki ve asıl öbür hayat var ki onun için bu hayattan vazgeçebiliyoruz.Âhiret var ki ve asıl öbür hayat var ki onun için bu hayattan vazgeçebiliyoruz. Yoksa sırf bu hayat olsaydı o zaman batılıların yaptığı gibi sırf bu hayatı düzenlemeye çalışırdıkYoksa sırf bu hayat olsaydı o zaman batılıların yaptığı gibi sırf bu hayatı düzenlemeye çalışırdık ve bu hayattan ayrılmamaya çalışırdık.ve bu hayattan ayrılmamaya çalışırdık. Bütün tırnaklarımızla var gücümüzle yapışırdık, ısırarak yapışırdık,Bütün tırnaklarımızla var gücümüzle yapışırdık, ısırarak yapışırdık, vazgeçmezdik ama müslümanın imanının gereği olarak bazen bu hayatı tümüyle feda ediyor, veriyor.vazgeçmezdik ama müslümanın imanının gereği olarak bazen bu hayatı tümüyle feda ediyor, veriyor. Vazgeçiyor; "Tamam, vazgeçtim, bu hayat bitsin." diyor. Neden? Vazgeçiyor; "Tamam, vazgeçtim, bu hayat bitsin." diyor.

Neden?

Arkasından ebedî hayatın geleceğine kuvvetle inandığı için.Arkasından ebedî hayatın geleceğine kuvvetle inandığı için. Ve bizim bu inancımız bizi başkalarından ayıran en önemli inanç. Ve bizim bu inancımız bizi başkalarından ayıran en önemli inanç. Yani öteki inançlar, başkalarında da var mesela. Herkesin az çok bir tanrı inancı var, deist. Yani öteki inançlar, başkalarında da var mesela. Herkesin az çok bir tanrı inancı var, deist. Ateist değil yani çok kimseler. Ateist değil yani çok kimseler.

Şu anda tabii çeşitli inkarcı felsefelerle ateizm de yayılmış.Şu anda tabii çeşitli inkarcı felsefelerle ateizm de yayılmış. Çünkü İslâm'ı tanımayan insanların bulunduğu bölgelerdeki inançlar zayıf olduğundanÇünkü İslâm'ı tanımayan insanların bulunduğu bölgelerdeki inançlar zayıf olduğundan tabii adam inanamıyor ona, ateizme kayıyor, o ayrı.tabii adam inanamıyor ona, ateizme kayıyor, o ayrı. Ama Allah inancı var, peygamber inancı var, melek inancı var, şeytan inancı var...Ama Allah inancı var, peygamber inancı var, melek inancı var, şeytan inancı var... En ilkel toplumlarda dahi bir takım böyle inançlar var. Ama âhiret inancı? Âhiret inancı çok önemli. En ilkel toplumlarda dahi bir takım böyle inançlar var.

Ama âhiret inancı?

Âhiret inancı çok önemli.

Onun için terk-i dünyâ olacak.Onun için terk-i dünyâ olacak. Yani gaye bu hayat değildir, icabında şehit oluyoruz, bu dünyayı tamamen bırakıyoruz.Yani gaye bu hayat değildir, icabında şehit oluyoruz, bu dünyayı tamamen bırakıyoruz. Maddeten bırakmasak bile bu dünyanın şu hayatı ana gayemiz değildir. Terk-i dünyâ bu. Maddeten bırakmasak bile bu dünyanın şu hayatı ana gayemiz değildir. Terk-i dünyâ bu.

O halde ana gayesi bu dünya veya menfaat veya para veya mevki veya makamO halde ana gayesi bu dünya veya menfaat veya para veya mevki veya makam veya zevk veya keyif olmayan bir insanın bu dünya hayatında iyi bir insan olması içinveya zevk veya keyif olmayan bir insanın bu dünya hayatında iyi bir insan olması için üzerindeki baskıların büyük bir kısmı kalkmış oluyor. Çünkü paraya tamah etmiyor, çünkü zevkini düşünmüyor. üzerindeki baskıların büyük bir kısmı kalkmış oluyor. Çünkü paraya tamah etmiyor, çünkü zevkini düşünmüyor.

Mesela bir hekimi düşünelim, iki gün görev yapıyor. Hastanede kalıyor, evine gitmiyor.Mesela bir hekimi düşünelim, iki gün görev yapıyor. Hastanede kalıyor, evine gitmiyor. İki gün... Başka bir insanın yapmadığı bir şey. Sekiz saatten sonra greve kalkıyor işçiler, diyorlar ki; İki gün... Başka bir insanın yapmadığı bir şey. Sekiz saatten sonra greve kalkıyor işçiler, diyorlar ki;

"Ben daha fazla çalışamam." Ama hiçbir kimse de kalkıp da;"Ben daha fazla çalışamam."

Ama hiçbir kimse de kalkıp da;
"Bre insafsızlar! Siz sekiz saatten sonra çalışmam diyorsunuz."Bre insafsızlar! Siz sekiz saatten sonra çalışmam diyorsunuz. Bu doktorlar iki gün evine de gitmeden, uyku da uyumadan hastayla meşgul oluyor. Bu doktorlar iki gün evine de gitmeden, uyku da uyumadan hastayla meşgul oluyor. Fedakarlık yapıyor. Burada bir büyük haksızlık var.Fedakarlık yapıyor. Burada bir büyük haksızlık var. Bakın bunlar sizden altı misli fazla miktarda çalışıyorlar." demiyorlar. Bakın bunlar sizden altı misli fazla miktarda çalışıyorlar." demiyorlar.

Şimdi dünya menfaati yok, zevk yok; fekakârlık var, menfaat celbi yok icabında vermek var.Şimdi dünya menfaati yok, zevk yok; fekakârlık var, menfaat celbi yok icabında vermek var. Sadaka vermek, vesaire. Hani insan o zaman birçok baskıdan kendisini kurtarmış oluyor.Sadaka vermek, vesaire. Hani insan o zaman birçok baskıdan kendisini kurtarmış oluyor. Şöhret arzusu, makam mevki [arzusu] yok.Şöhret arzusu, makam mevki [arzusu] yok. Bir çok insanı kötülüğe iten hususlardan terk-i dünyâ ile kurtulmuş oluyor.Bir çok insanı kötülüğe iten hususlardan terk-i dünyâ ile kurtulmuş oluyor. Çünkü hubbu'd-dünyâ re'sü külli hatîetin. Çünkü hubbu'd-dünyâ re'sü külli hatîetin. "Bu hayatı sevmek, bu hayatı gaye edinmek, bu hayata bel bağlamak, bütün hataların kaynağı oluyor.""Bu hayatı sevmek, bu hayatı gaye edinmek, bu hayata bel bağlamak, bütün hataların kaynağı oluyor." Rüşveti ondan alıyor, haramı ondan yiyor, başkasını onun için öldürüyor. Neden? Rüşveti ondan alıyor, haramı ondan yiyor, başkasını onun için öldürüyor.

Neden?

Bileziğini alacak. Altı tane bilezik var kolunda.Bileziğini alacak. Altı tane bilezik var kolunda. Hatta mezarı açıyor, dişi altın diş olan insanları kabirde bile rahatsız edipHatta mezarı açıyor, dişi altın diş olan insanları kabirde bile rahatsız edip çenesinden altın dişi söküyor adam. Altın için... San Fransisco şehri çiftlik sahibi filan bir aileninmiş.çenesinden altın dişi söküyor adam. Altın için...

San Fransisco şehri çiftlik sahibi filan bir aileninmiş.
Bu altın için hepsini öldürmüşler adamlar.Bu altın için hepsini öldürmüşler adamlar. Altın aramaya gelmişler, altın bulunmuş oralarda, o civarda ve ne tapu tanımışlarAltın aramaya gelmişler, altın bulunmuş oralarda, o civarda ve ne tapu tanımışlar ne mahkemenin çiftlik sahiplerinin lehine karar vermesine bakmışlar, öldürmüşler adamları.ne mahkemenin çiftlik sahiplerinin lehine karar vermesine bakmışlar, öldürmüşler adamları. Altın deyince gözü dönmüş kalabalıklar oralara gelmiş, çiftliklerini istila etmiş, adamları öldürmüşler.Altın deyince gözü dönmüş kalabalıklar oralara gelmiş, çiftliklerini istila etmiş, adamları öldürmüşler. Mahkemede adamlar kazandığı halde kime dinlememiş, San Fransisco şehri zulüm üzerine kurulmuş,Mahkemede adamlar kazandığı halde kime dinlememiş, San Fransisco şehri zulüm üzerine kurulmuş, Adam öldürme üzerine, gasp üzerine kurulmuş. Altın sevgisi üzerine, dünya sevgisi üzerine kurulmuş. Adam öldürme üzerine, gasp üzerine kurulmuş. Altın sevgisi üzerine, dünya sevgisi üzerine kurulmuş.

Tabii İslâm çok önceden biliyor bunun büyük bir tehlike olduğunu.Tabii İslâm çok önceden biliyor bunun büyük bir tehlike olduğunu. Terk-i dünyâ onun için bir esas. Terk-i dünyâ onun için bir esas. Biz öyle rahat insanlarız ki dünyanın metaı ve menfaati için Biz öyle rahat insanlarız ki dünyanın metaı ve menfaati için böyle başka insanlara zarar vermeyiz, hesabımız o değildir. böyle başka insanlara zarar vermeyiz, hesabımız o değildir.

Bu bir: Terk-i dünyâ. Dilimlerden birisi onu sembolüze ediyor. Bu bir: Terk-i dünyâ. Dilimlerden birisi onu sembolüze ediyor.

İkincisi terk-i ukbâ. İnsanları yakından incelediğiniz zaman,İkincisi terk-i ukbâ. İnsanları yakından incelediğiniz zaman, ben mesleğim dolayısıyla o fırsatı buluyorum, çok garip şeylerle karşılaşıyorum.ben mesleğim dolayısıyla o fırsatı buluyorum, çok garip şeylerle karşılaşıyorum. Mesela çok muhterem hacı babalar, kamburu çıkmış, sakalları ağarmış,Mesela çok muhterem hacı babalar, kamburu çıkmış, sakalları ağarmış, ihtiyar, belki torunlarının çocuklarını, torunlarını görmüşler. ihtiyar, belki torunlarının çocuklarını, torunlarını görmüşler.

İmamın arkasındaki yerde ben duracağım diye birbirlerini omuzladıklarını, dirseklediklerini biliyor musunuz? İmamın arkasındaki yerde ben duracağım diye birbirlerini omuzladıklarını, dirseklediklerini biliyor musunuz?

Yani bir hırs, o sevaplı yeri ben alacağım diye çocuklaşıyor.Yani bir hırs, o sevaplı yeri ben alacağım diye çocuklaşıyor. Ben biraz da gülüyorum tabii onların hâline ama birisi ötekisine bir omuz vuruyorBen biraz da gülüyorum tabii onların hâline ama birisi ötekisine bir omuz vuruyor üç adım öbür tarafa gönderiyor. üç adım öbür tarafa gönderiyor. Hacı babalar imamın arkasında en sevaplı yeri alacağım diye kavga ediyorlar. Hacı babalar imamın arkasında en sevaplı yeri alacağım diye kavga ediyorlar. Tabii kavga oluyor netice itibariyle. Sevap gidiyor aslında ama yapıyorlar bunu. Neden yapıyor? Tabii kavga oluyor netice itibariyle. Sevap gidiyor aslında ama yapıyorlar bunu.

Neden yapıyor?

Sevap umduğu için, âhiret sevabı umduğu için. Sevap umduğu için, âhiret sevabı umduğu için.

Bursa'da hiç unutmuyorum bir sabah namazını kıldım. Kalabalık. Mihraba yakınım.Bursa'da hiç unutmuyorum bir sabah namazını kıldım. Kalabalık. Mihraba yakınım. Arkadan aksakallı heybetli bir şahıs böyle herkesi iterek, omuzları açarak ta öne kadar geldi.Arkadan aksakallı heybetli bir şahıs böyle herkesi iterek, omuzları açarak ta öne kadar geldi. Dizleriyle oraya bir çöktü ki böyle, safı yırtarcasına. Oturdu, iki tarafa şöyle yerleşti.Dizleriyle oraya bir çöktü ki böyle, safı yırtarcasına. Oturdu, iki tarafa şöyle yerleşti. Dedim ya, hani ak sakallı ama, bembeyaz sakallı. Görünüşü çok güzel ama [yaptığı] İslâmî nezakete hiç uymuyor.Dedim ya, hani ak sakallı ama, bembeyaz sakallı. Görünüşü çok güzel ama [yaptığı] İslâmî nezakete hiç uymuyor. Haşin bir durum. Sonradan; "Nedir bunun mesleği?" [diye] sordum, askermiş.Haşin bir durum. Sonradan; "Nedir bunun mesleği?" [diye] sordum, askermiş. Sertlik mizacında var ama İslâm'da yok. İslâmda [sertlik ve kabalık] yok. Sertlik mizacında var ama İslâm'da yok. İslâmda [sertlik ve kabalık] yok.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Cuma günü geç gelip de camiye, başkalarının omuzlarından atlaya atlaya ön safa giden,"Cuma günü geç gelip de camiye, başkalarının omuzlarından atlaya atlaya ön safa giden, kendisine cehenneme köprü yapıyor demektir." O kadar yani!kendisine cehenneme köprü yapıyor demektir."

O kadar yani!
Omuzdan atlaya atlaya [ön safa gitmek] cehenneme köprü yapmak gibi.Omuzdan atlaya atlaya [ön safa gitmek] cehenneme köprü yapmak gibi. Bulunduğun yerde, hemen oracığa çöküver. "Hayır! En öne gideceğim. Sevap en çok." Bulunduğun yerde, hemen oracığa çöküver.

"Hayır! En öne gideceğim. Sevap en çok."

Sevap kazanmayacaksın mübarek!Sevap kazanmayacaksın mübarek! Senin o atlama yerlerin, insanların omuzundan atlamak cehenneme köprü oluyor. Senin o atlama yerlerin, insanların omuzundan atlamak cehenneme köprü oluyor. Bunu bilmediği için tabii sevap kazanacağım diye kalp kırıyorBunu bilmediği için tabii sevap kazanacağım diye kalp kırıyor veya haşinlik yapıyor veya nezaketsizlik yapıyor. veya haşinlik yapıyor veya nezaketsizlik yapıyor.

Bu yine tecrübeli din büyüklerimiz, pirlerimiz, şeyhlerimiz tarafından çok net olarak bilindiği içinBu yine tecrübeli din büyüklerimiz, pirlerimiz, şeyhlerimiz tarafından çok net olarak bilindiği için onlar demişler ki; "İbadeti yapacaksan sakın âhiret hesabıyla, bezirgan zihniyetiyle de yapma;onlar demişler ki; "İbadeti yapacaksan sakın âhiret hesabıyla, bezirgan zihniyetiyle de yapma; yani dünyayı da düşünme âhireti de düşünme." Terk-i dünyâ, terk-i ukbâ. yani dünyayı da düşünme âhireti de düşünme." Terk-i dünyâ, terk-i ukbâ.

İkincisi de bu, yani yaptığı şeyi böyle bir âhiret hesabıyla da yapmayacak. İkincisi de bu, yani yaptığı şeyi böyle bir âhiret hesabıyla da yapmayacak.

Peki neyle yapacak? Alternatifi ne bu yasağın? Sırf Allah rızası için yapacak. Peki neyle yapacak? Alternatifi ne bu yasağın?

Sırf Allah rızası için yapacak.

Allah bir şeyi nasıl yaparsan senden razı olur? Öyle yapacaksın. Allah bir şeyi nasıl yaparsan senden razı olur?

Öyle yapacaksın.

Dün akşam bizim Yusuf Ziya Binatlı profesör üstadımız, tatlı tatlı hatıralarını anlattı.Dün akşam bizim Yusuf Ziya Binatlı profesör üstadımız, tatlı tatlı hatıralarını anlattı. Çok da tatlı konuşuyor, çok da zevkli anlatıyor. Hocamızın gençliğini anlattı.Çok da tatlı konuşuyor, çok da zevkli anlatıyor. Hocamızın gençliğini anlattı. Çok böyle tezatlı bir konuşmayla işin içine girdi; Çok böyle tezatlı bir konuşmayla işin içine girdi;

"Ben hocaefendinin sohbetinde bulunmadım. Kendisine intisap etmedim."Ben hocaefendinin sohbetinde bulunmadım. Kendisine intisap etmedim. Uzun yıllar yanında bulunmadım. Sizinki kadar vesaire vesaire yapmadım, etmedim." [dedi.]Uzun yıllar yanında bulunmadım. Sizinki kadar vesaire vesaire yapmadım, etmedim." [dedi.] İnsanın içinde bir soru uyanıyor; İnsanın içinde bir soru uyanıyor;

"Yâ be adam! Hocamızla hiç ilgin, irtibatın yoksa, hiç intisap da etmemişsen"Yâ be adam! Hocamızla hiç ilgin, irtibatın yoksa, hiç intisap da etmemişsen şimdi burada hatıra anlatmaya ne var?" şimdi burada hatıra anlatmaya ne var?"

"Amma!" dedi, Türkiye'de hocanın gençliğini bilen tek insanım belki." dedi. "Amma!" dedi, Türkiye'de hocanın gençliğini bilen tek insanım belki." dedi.

Eskiden biliyormuş. Hakikaten hocamızın eski hallerini anlattı da ben çok memnun kaldım.Eskiden biliyormuş. Hakikaten hocamızın eski hallerini anlattı da ben çok memnun kaldım. Çok tatlı anlattı. Hocamızı bilirsiniz, tanıyanlar bilirler.Çok tatlı anlattı.

Hocamızı bilirsiniz, tanıyanlar bilirler.
Böyle kırmızı yanaklı, pembe beyaz, bembeyaz sakallı, heybetli, şişman bir kimsedir. Böyle kırmızı yanaklı, pembe beyaz, bembeyaz sakallı, heybetli, şişman bir kimsedir. Ama o zaman herkesin acıyacağı kadar zayıfmış. Çok böyle dal gibiymiş.Ama o zaman herkesin acıyacağı kadar zayıfmış. Çok böyle dal gibiymiş. Hatta tekkenin yemek pişiricisi siniye, onun olduğu yere, pilavların altına etleri gömermiş.Hatta tekkenin yemek pişiricisi siniye, onun olduğu yere, pilavların altına etleri gömermiş. "Mehmed yesin de biraz şişmanlasın." diye tam onun önüne getirtirmiş. "Mehmed yesin de biraz şişmanlasın." diye tam onun önüne getirtirmiş. O da böyle pirincin arasına kaşığı koyduğu zaman, bu kaşığın ete geldiği zaman,O da böyle pirincin arasına kaşığı koyduğu zaman, bu kaşığın ete geldiği zaman, et olduğunu anlayınca siniyi şöyle bir çevirir başkasının önüne gönderirmiş onu.et olduğunu anlayınca siniyi şöyle bir çevirir başkasının önüne gönderirmiş onu. Onlar da kapıdan bakar kızarlarmış; bak yine yemedi filan diye. Böyle tatlı şeyler anlattı. Onlar da kapıdan bakar kızarlarmış; bak yine yemedi filan diye. Böyle tatlı şeyler anlattı.

Terk-i dünyâ, terki ukbâ; böyle [dünyanın ve] âhiretin hesaplarını yapmadanTerk-i dünyâ, terki ukbâ; böyle [dünyanın ve] âhiretin hesaplarını yapmadan insanın yaptığı şeyi sırf Allah rızası için yapması gerektiği[ni anlatan iki ifade.] insanın yaptığı şeyi sırf Allah rızası için yapması gerektiği[ni anlatan iki ifade.]

Yusuf Ziya Hoca, kendisi de hakimken, bir hakim arkadaşı [ile ilgili] şöyle bir hatırasını da anlattı.Yusuf Ziya Hoca, kendisi de hakimken, bir hakim arkadaşı [ile ilgili] şöyle bir hatırasını da anlattı. Ters bir hatıra. Cuma'ya başlattırmak istemiş o hakimi. O da inanmıyor, ateist. İnancı olmayan bir kimse. Ters bir hatıra. Cuma'ya başlattırmak istemiş o hakimi. O da inanmıyor, ateist. İnancı olmayan bir kimse.

Demiş ki; "Ya yarın öbür gün ölürsün. Cenazeni koyacaklar önümüze.Demiş ki;

"Ya yarın öbür gün ölürsün. Cenazeni koyacaklar önümüze.
İmam dönecek, 'Bu adamı nasıl bilirsiniz?' [diye soracak,] Biz ne diyelim?İmam dönecek, 'Bu adamı nasıl bilirsiniz?' [diye soracak,] Biz ne diyelim? Bari gel bir kelime-i şehâdet getir, bir namaz kıl.Bari gel bir kelime-i şehâdet getir, bir namaz kıl. Biz de diyelim ki iyi biliriz, namaz kılan bir insan olarak gördük diyelim." filan... Biz de diyelim ki iyi biliriz, namaz kılan bir insan olarak gördük diyelim." filan...

Yok. Adam kabul etmiyor. Yok. Adam kabul etmiyor.

Nihayet bir Cuma, "Hadi gel seni Cuma'ya götüreyim." filan diye gelmesi için çok baskı yapmış.Nihayet bir Cuma, "Hadi gel seni Cuma'ya götüreyim." filan diye gelmesi için çok baskı yapmış. Beni de seviyor ama diyor inancı da yok, diyor. Demiş ki; Beni de seviyor ama diyor inancı da yok, diyor.

Demiş ki;

"Gelirim ama sen de bana bir şişe rakı alırsan gelirim." "Gelirim ama sen de bana bir şişe rakı alırsan gelirim."

"Peki, alacağım, sen camiye gel ben de alacağım." demiş. Sonra tabii gelmiş camiye."Peki, alacağım, sen camiye gel ben de alacağım." demiş.

Sonra tabii gelmiş camiye.
O önceden imama haber göndermiş, müezzine haber göndermiş; O önceden imama haber göndermiş, müezzine haber göndermiş; "Aman!" demiş, "Çok güzel sesli bir müezzin bulun. Yanık yanık ezan okusun, tesir etsin.""Aman!" demiş, "Çok güzel sesli bir müezzin bulun. Yanık yanık ezan okusun, tesir etsin." İmama haber göndermiş; "Şu konularda hutbe versin. Çok güzel konuşsun." filan. Hakikaten şey olmuş. İmama haber göndermiş; "Şu konularda hutbe versin. Çok güzel konuşsun." filan. Hakikaten şey olmuş.

Namazı kılmışlar. Namazı kıldıktan sonra; "E nasılsın bakalım?" demiş. "Bir şey yok." demiş. Namazı kılmışlar. Namazı kıldıktan sonra;

"E nasılsın bakalım?" demiş.

"Bir şey yok." demiş.

"Ya bu güzel sesli müezzinden bir his gelmedi mi?" demiş. "Ya bu güzel sesli müezzinden bir his gelmedi mi?" demiş.

"Gelmedi, ne olacak bağırdılar işte!" demiş. "E bu hatibin konuşmasından bir şey olmadı mı?" "Gelmedi, ne olacak bağırdılar işte!" demiş.

"E bu hatibin konuşmasından bir şey olmadı mı?"

"Yok, olmadı." "Sen bana bir şişe rakımı al." demiş. "Yok, olmadı."

"Sen bana bir şişe rakımı al." demiş.

O da söz verdiği için gitmiş almış rakıyı, vermiş eline.O da söz verdiği için gitmiş almış rakıyı, vermiş eline. Ama müftü Efendi bunu duymuş gelmiş yakasına yapışmış; "Ya sen ne biçim adamsın?Ama müftü Efendi bunu duymuş gelmiş yakasına yapışmış;

"Ya sen ne biçim adamsın?
Sen kimin oğlusun?" "Şeyh Ömer Ziyaeddin Efendi'nin oğlusun.Sen kimin oğlusun?"

"Şeyh Ömer Ziyaeddin Efendi'nin oğlusun.
Sen birisine nasıl olur da haram olan rakıyı alır da verirsin?" demiş. "Hocam söz verdim." demiş. Sen birisine nasıl olur da haram olan rakıyı alır da verirsin?" demiş.

"Hocam söz verdim." demiş.

"Ya söz olur mu?! Bu işte haram. Yani nasıl yaptın bunu?!" "Ya söz olur mu?! Bu işte haram. Yani nasıl yaptın bunu?!"

"Şimdi hocam, ben bir insana abdest aldırdım, gusül aldırdım. Camiye getirttim, hutbeyi dinlettim."Şimdi hocam, ben bir insana abdest aldırdım, gusül aldırdım. Camiye getirttim, hutbeyi dinlettim. Allah'ın emirlerini kulağına, gönlüne soktum. Namazı kıldırdım. Bu sevap mı?" demiş. Allah'ın emirlerini kulağına, gönlüne soktum. Namazı kıldırdım. Bu sevap mı?" demiş.

"Şüphesiz sevap. Bir insanın namaz kılmasına vesile olmak sevap." "Peki, kabul ediyorum."Şüphesiz sevap. Bir insanın namaz kılmasına vesile olmak sevap."

"Peki, kabul ediyorum.
Bir şişe rakı almak da, birisine içki içirtmek ve haram bir şeyi şey yapmak bu da günah." Bir şişe rakı almak da, birisine içki içirtmek ve haram bir şeyi şey yapmak bu da günah."

"Eh, yani o günah bu da sevap." demiş [müftü]. "Eh, yani o günah bu da sevap." demiş [müftü].

Ondan sonra, o Cuma'dan sonra[ki bir zamanda hakim kendi kendine düşünmüş]; Ondan sonra, o Cuma'dan sonra[ki bir zamanda hakim kendi kendine düşünmüş];

"Ya ben ne kalın kafalı insanım! Ne kalbi katı insanım!"Ya ben ne kalın kafalı insanım! Ne kalbi katı insanım! Bu kadar insan hepsi yanılıyor da, bu Yusuf Ziya yanılıyor da bir ben mi doğruyum ya!Bu kadar insan hepsi yanılıyor da, bu Yusuf Ziya yanılıyor da bir ben mi doğruyum ya! Bir inceleyim bu şeyi." demiş. Din kitaplarını incelemiş, vesaire. İslâm'ın haklı olduğunu anlamış.Bir inceleyim bu şeyi." demiş. Din kitaplarını incelemiş, vesaire. İslâm'ın haklı olduğunu anlamış. Ondan sonra hacca gitmiş, tevbekâr olmuş, namaza başlamış da beş vakit namazlı olmuş. Ondan sonra hacca gitmiş, tevbekâr olmuş, namaza başlamış da beş vakit namazlı olmuş.

Yusuf Ziya Bey de bunu anlayınca [öğrenince] demiş ki; Yusuf Ziya Bey de bunu anlayınca [öğrenince] demiş ki;

"Şimdi benim 25-30 yıldır içimde sakladığım bir derdim deva buldu."Şimdi benim 25-30 yıldır içimde sakladığım bir derdim deva buldu. Ben sana bir şişe rakı aldım diye 25 yıldır ızdırap içindeydim, azap içindeydim. Ben sana bir şişe rakı aldım diye 25 yıldır ızdırap içindeydim, azap içindeydim. Şimdi senin hidayete erdiğini görünce, elhamdülillah,Şimdi senin hidayete erdiğini görünce, elhamdülillah, müsterih oldum ki demek ki hayra vesile olmuşum." diye söylemiş. müsterih oldum ki demek ki hayra vesile olmuşum." diye söylemiş.

Bazı insanlar böyle âhiret hesabı yapmadan, sırf Allah rızası için hesap yaptığı zamanBazı insanlar böyle âhiret hesabı yapmadan, sırf Allah rızası için hesap yaptığı zaman daha isabetli hareket yapabiliyorlar. daha isabetli hareket yapabiliyorlar. Bazı insanlar âhiret hesabı yaptığı için biraz bezirgan zihniyeti oluyor.Bazı insanlar âhiret hesabı yaptığı için biraz bezirgan zihniyeti oluyor. Ters sonuçlar çıkıyor, kavga, gürültü oluyor. Ters sonuçlar çıkıyor, kavga, gürültü oluyor. Onun için, terk-i dünyâ [ve] terk-i ukbâ Nakşîlik'te iki prensip. Onun için, terk-i dünyâ [ve] terk-i ukbâ Nakşîlik'te iki prensip.

Üçüncüsü terk-i vücûd. Yani varlıktan geçmek. "Varlık" Farsça hestî demek.Üçüncüsü terk-i vücûd. Yani varlıktan geçmek. "Varlık" Farsça hestî demek. Terk-i hestî de diyorlar. Hestîden geçmek, yani varlıktan geçmek. Terk-i hestî de diyorlar. Hestîden geçmek, yani varlıktan geçmek.

Yani insanın ne varlığı varsa onu silecek gözünden.Yani insanın ne varlığı varsa onu silecek gözünden. Mesela ünvanı varsa; müdürdür, bakandır, reisicumhurdur,Mesela ünvanı varsa; müdürdür, bakandır, reisicumhurdur, padişahtır, vezirdir, paşadır, vesaire... onu silecek. Ünvansız, nişansız bir insan. padişahtır, vezirdir, paşadır, vesaire... onu silecek. Ünvansız, nişansız bir insan. Zenginse zenginliğinin tesirini silecek. Zenginse zenginliğinin tesirini silecek. Çünkü zenginliğin nobranlığıyla, makamın katılığıyla insan kâmil bir insan olamıyor, ondan vazgeçmesi lazım. Çünkü zenginliğin nobranlığıyla, makamın katılığıyla insan kâmil bir insan olamıyor, ondan vazgeçmesi lazım. Bilgiliyse bilgisinden geçecek. Çünkü ekseriyetle en zor irşat olan insanlar din bilginleri. Bilgiliyse bilgisinden geçecek. Çünkü ekseriyetle en zor irşat olan insanlar din bilginleri.

Evliyaullah mürşidi kamillerin en böyle zor irşat ettikleri insanlar;Evliyaullah mürşidi kamillerin en böyle zor irşat ettikleri insanlar; vâiz, hoca, müftü filan takımından insanlar. Neden? vâiz, hoca, müftü filan takımından insanlar.

Neden?

Az çok mürekkep yalamış da âyetleri, hadisleri biliyor ya, yola getiremiyorsun.Az çok mürekkep yalamış da âyetleri, hadisleri biliyor ya, yola getiremiyorsun. Sen bir şey söylediğin zaman o da; "Falanca kitapta da şöyle bir şey söylenmiştir." diye Sen bir şey söylediğin zaman o da; "Falanca kitapta da şöyle bir şey söylenmiştir." diye mücadele ediyor, olmuyor. Onun için, her çeşit varlık bir perde oluyor, onlardan geçmek gerekiyor. mücadele ediyor, olmuyor. Onun için, her çeşit varlık bir perde oluyor, onlardan geçmek gerekiyor.

Evliyaullahtan bir zât anlatıyor ki; "Elbiselerimi verdim, tek elbiseyle kaldım.Evliyaullahtan bir zât anlatıyor ki; "Elbiselerimi verdim, tek elbiseyle kaldım. Bütün elimdeki şeyleri tasadduk ettim. Bütün elimdeki şeyleri tasadduk ettim. Hiçbir şeyim kalmadı ama bir sevdiğim kitap vardı, ondan ayrılamıyordum. Onu çok seviyordum." diyor.Hiçbir şeyim kalmadı ama bir sevdiğim kitap vardı, ondan ayrılamıyordum. Onu çok seviyordum." diyor. Şemseddîn-i Sivâsî hazretleri hatıralarında anlatıyor. "Ama bir türlü fütühat olmuyor.Şemseddîn-i Sivâsî hazretleri hatıralarında anlatıyor. "Ama bir türlü fütühat olmuyor. Bir türlü istediğim tecellilere eremiyorum." diyor. Nihayet nasıl olmuşsa o sevdiği kitabı da vermiş.Bir türlü istediğim tecellilere eremiyorum." diyor. Nihayet nasıl olmuşsa o sevdiği kitabı da vermiş. Hiçbir şeyi kalmamış. "O zaman fütühat oldu." diyor. Yani nihayetinde elindeki din kitabı.Hiçbir şeyi kalmamış. "O zaman fütühat oldu." diyor.

Yani nihayetinde elindeki din kitabı.
Belki bir hadis kitabı, belki bir fıkıh kitabı ama seviyor, gönlü ona bağlı.Belki bir hadis kitabı, belki bir fıkıh kitabı ama seviyor, gönlü ona bağlı. Demek ki başka sevgiler, bağlılıklar, varlıklar perde oluyor.Demek ki başka sevgiler, bağlılıklar, varlıklar perde oluyor. Asıl füyüzât-ı fütühat olmuyor diye onun için terk-i vücûd demişler. Asıl füyüzât-ı fütühat olmuyor diye onun için terk-i vücûd demişler.

Dünyayı terkedecek, dünya düşüncesiyle hareket etmeyecek.Dünyayı terkedecek, dünya düşüncesiyle hareket etmeyecek. Âhireti terkedecek, âhiret bezirganlığı, hesabı yapmayacak.Âhireti terkedecek, âhiret bezirganlığı, hesabı yapmayacak. Varlığın her çeşidinin kendisi üzerindeki kibir ve onur verici tesirlerini silebilecek. Onları yok farzedecek.Varlığın her çeşidinin kendisi üzerindeki kibir ve onur verici tesirlerini silebilecek. Onları yok farzedecek. Alimse ümmî sayacak kendisini. Zenginse fakîr-i pür taksir sayacak.Alimse ümmî sayacak kendisini. Zenginse fakîr-i pür taksir sayacak. Herşeyden soyulacak, sıyrılacak, bir "hiç" olacak. Nesin? Hiç. Neyin var? Hiçbir şeyim yok.Herşeyden soyulacak, sıyrılacak, bir "hiç" olacak.

Nesin?

Hiç.

Neyin var?

Hiçbir şeyim yok.
İşte böyle Allah'ın bir kuluyum. Bayezid-i Bistâmî hazretleri 30 yıl yaya hacca gitmiş.İşte böyle Allah'ın bir kuluyum.

Bayezid-i Bistâmî hazretleri 30 yıl yaya hacca gitmiş.
Bistam Horasan'dadır. [Oradan Mekke'ye] 30 yıl yaya hacca gitmiş. Bistam Horasan'dadır. [Oradan Mekke'ye] 30 yıl yaya hacca gitmiş. Yaya hacca gitmenin sevabı da her adımına 700 Mekke hasenesi veriliyor. Yaya hacca gitmenin sevabı da her adımına 700 Mekke hasenesi veriliyor.

Demişler ki; Ne demek Mekke hasenesi ya Resûlallah? Yüz bin misli.Demişler ki;

Ne demek Mekke hasenesi ya Resûlallah?

Yüz bin misli.
Yani 700'ün 100 bin misli, her adımına 70 milyon hasene veriliyor, Uhud Dağı kadar sevaplar veriliyor.Yani 700'ün 100 bin misli, her adımına 70 milyon hasene veriliyor, Uhud Dağı kadar sevaplar veriliyor. Büyük sevap. Kuvvetli hafızmış, hergün bir hıfz yaparmış.Büyük sevap. Kuvvetli hafızmış, hergün bir hıfz yaparmış. Yani Bayezid-i Bistâmî [bu hac yolculuklarında] hergün Kur'an'ı bir defa devredermiş. Yani Bayezid-i Bistâmî [bu hac yolculuklarında] hergün Kur'an'ı bir defa devredermiş.

Bir haccında Arafat'a gelmiş. İçinden nefsi ona demiş ki; "Ne mutlu sana yâ Beyazid!" Bir haccında Arafat'a gelmiş. İçinden nefsi ona demiş ki;

"Ne mutlu sana yâ Beyazid!"

İçinden bir ses, artık nefsi mi şeytan mı? "Ne mutlu sana ya Beyazid!İçinden bir ses, artık nefsi mi şeytan mı?

"Ne mutlu sana ya Beyazid!
Otuz yıl yaya haccettin peh peh, aman aman, ne sevaplar kazandın!Otuz yıl yaya haccettin peh peh, aman aman, ne sevaplar kazandın! Ve hergün de Kur'ân-ı Kerîm'i bir kere hatmettin. Bu da aman aman ne kadar büyük sevap!" Ve hergün de Kur'ân-ı Kerîm'i bir kere hatmettin. Bu da aman aman ne kadar büyük sevap!"

Bütün vazifeleri yapıyor. Namaz kılıyor, oruçlar vesaire.Bütün vazifeleri yapıyor. Namaz kılıyor, oruçlar vesaire. Bizim yaptığımız herşeyi yapıyor bir de bunları yapıyor. Bizim yaptığımız herşeyi yapıyor bir de bunları yapıyor.

"Ne mutlu sana bu ibadetlerle kimbilir ne yüksek makamlara erersin." gibi bir duygu kafasında belirince; "Ne mutlu sana bu ibadetlerle kimbilir ne yüksek makamlara erersin." gibi bir duygu kafasında belirince;

"Ey cemaat!" demiş etrafındakilere. Tecrübeli insanların davranışları başka oluyor. "Ey cemaat!" demiş etrafındakilere.

Tecrübeli insanların davranışları başka oluyor.

"Ey cemaat! Hergün Kur'an'ı hatmetmek şekliyle 30 yıl yaya haccettim."Ey cemaat! Hergün Kur'an'ı hatmetmek şekliyle 30 yıl yaya haccettim. Bunların sevabını vermek istiyorum var mı müşteri? Var mı alacak olan?" Bunların sevabını vermek istiyorum var mı müşteri? Var mı alacak olan?"

Herkes birbirine bakmış; "Bayezid'in başına güneş mi çarptı, ne oluyor? Bu kadar sevap verilir mi?" filan. Herkes birbirine bakmış; "Bayezid'in başına güneş mi çarptı, ne oluyor? Bu kadar sevap verilir mi?" filan.

Susmuşlar tabii. Oradan bir börekçi demiş; "Var. Ben alırım. Üç çörek vereyim ver onları." Susmuşlar tabii. Oradan bir börekçi demiş;

"Var. Ben alırım. Üç çörek vereyim ver onları."

"Peki!" demiş. Üç tane çöreği vermiş Bayezid-i Bistâmî'ye."Peki!" demiş.

Üç tane çöreği vermiş Bayezid-i Bistâmî'ye.
O da sevapları vermiş oldu verdiği söz icabı. Gider hakikaten.O da sevapları vermiş oldu verdiği söz icabı. Gider hakikaten. Yani verince, ["sevapları] verdim" deyince gider. Şakası yok bu işin. Yani verince, ["sevapları] verdim" deyince gider. Şakası yok bu işin.

Ben küçükken oruç tutmuştum. Çocuk olarak oruç tutmuştum.Ben küçükken oruç tutmuştum. Çocuk olarak oruç tutmuştum. Ondan sonra köylülerimizden, hemşehrilerimizden birisi de; "Haydi, orucun sevabını bana sat." dedi. Ondan sonra köylülerimizden, hemşehrilerimizden birisi de;

"Haydi, orucun sevabını bana sat." dedi.

Ben de çocuk aklı, düşündüm; "Satmam." dedim. Annem rahmetli sonra diyor ki; "İyi yaptın evladım.Ben de çocuk aklı, düşündüm; "Satmam." dedim.

Annem rahmetli sonra diyor ki; "İyi yaptın evladım.
Sattım deseydin sevabın gidecekti." Şimdi tabii üç çörek [aldı, 30 yıllık haccın] sevabı gitti..Sattım deseydin sevabın gidecekti."

Şimdi tabii üç çörek [aldı, 30 yıllık haccın] sevabı gitti..
Üç tane çörek de [elinde iken] orada bir zayıf köpek varmış, böyle orada dolanıyor.Üç tane çörek de [elinde iken] orada bir zayıf köpek varmış, böyle orada dolanıyor. [Onları da] onun önüne atmış, [köpek] üç lokmada onları bitirmiş.[Onları da] onun önüne atmış, [köpek] üç lokmada onları bitirmiş. Üç tane çöreğe sevapları sattı, üç çöreği de köpeğin önüne attı. Şimdi dönmüş kendisine, içine; Üç tane çöreğe sevapları sattı, üç çöreği de köpeğin önüne attı. Şimdi dönmüş kendisine, içine;

"Söyle bakalım ey nefsim! Dayanacağın hiçbir yer kalmadı, tutacağın hiçbir dal kalmadı."Söyle bakalım ey nefsim! Dayanacağın hiçbir yer kalmadı, tutacağın hiçbir dal kalmadı. Şimdi neye dayanacaksın söyle bakalım! Şimdi neye dayanacaksın söyle bakalım! İbadetin de gitti, taatin de gitti, sevabın da gitti, söyle bakalım nereye dayanacaksın zalim nefsim!" demiş. İbadetin de gitti, taatin de gitti, sevabın da gitti, söyle bakalım nereye dayanacaksın zalim nefsim!" demiş.

Demek ki varlıktan soyuluyor. Şimdi hiç oldu yani. Demek ki varlıktan soyuluyor. Şimdi hiç oldu yani.

Ne ilmim var ne taatim Ne gücüm var ne kuvvetim Ne ilmim var ne taatim

Ne gücüm var ne kuvvetim

Meğer senin inâyetin Kıla yüzüm ak Çalabım. dediği gibi Yunus Emre'nin. Meğer senin inâyetin

Kıla yüzüm ak Çalabım.

dediği gibi Yunus Emre'nin.

Böyle bir şey. İşte belki böyle anlatılabilir terk-i vücûd, terki hestî. Üçüncüsü de bu. Böyle bir şey.

İşte belki böyle anlatılabilir terk-i vücûd, terki hestî. Üçüncüsü de bu.

Bu terklerin dördüncüsü çok enteresan. Dördüncüsü de terk-i terk. Bu terklerin dördüncüsü çok enteresan. Dördüncüsü de terk-i terk.

Bu terk ettiklerini de kafasından silecek, onları da düşünmeyecek. Çünkü bir insan; Bu terk ettiklerini de kafasından silecek, onları da düşünmeyecek. Çünkü bir insan;

"Yahu ben öyle bir sôfîyim ki, öyle bir mânevî bakımdan iyi bir dervişim ki,"Yahu ben öyle bir sôfîyim ki, öyle bir mânevî bakımdan iyi bir dervişim ki, öyle bir kavi müslümanım ki dünyadan geçtim, âhiretten geçtim, varlıktan geçtim" dese, öyle bir kavi müslümanım ki dünyadan geçtim, âhiretten geçtim, varlıktan geçtim" dese, bunu düşünmesi o da kendisinin bir şeyinden dolayı mağrur olması, bunu düşünmesi o da kendisinin bir şeyinden dolayı mağrur olması, kendisini beğenmesi olduğundan bir de terk-i terk gerekiyor. kendisini beğenmesi olduğundan bir de terk-i terk gerekiyor. Yani bu terkettiklerinin üzerine de bir sünger çekecek onu da unutacak. Yani bu terkettiklerinin üzerine de bir sünger çekecek onu da unutacak.

Bu tekkenin de böyle küçük kubbeciğine onun için dört tane dilimden ibaret bir desen yapılmış.Bu tekkenin de böyle küçük kubbeciğine onun için dört tane dilimden ibaret bir desen yapılmış. Sanıyorum orada [kabrin üzerinde de] bir sarık vardı eskiden.Sanıyorum orada [kabrin üzerinde de] bir sarık vardı eskiden. Orada kabrin üzerinde keçe dört dilimliydi. Şimdi o alınmış olabilir ama yeniden yaptıralım inşaallah. Orada kabrin üzerinde keçe dört dilimliydi. Şimdi o alınmış olabilir ama yeniden yaptıralım inşaallah.

Tabii bunlar büyük alimler; müfessir, muhaddis, fakih, alim, fâzıl, kâmil insanlar.Tabii bunlar büyük alimler; müfessir, muhaddis, fakih, alim, fâzıl, kâmil insanlar. Küçük yaşta Kur'an'ı hıfzetmiş olup kısa zamanda fıkıh kitaplarını ezberlemiş olupKüçük yaşta Kur'an'ı hıfzetmiş olup kısa zamanda fıkıh kitaplarını ezberlemiş olup medreselerde yıllarca bu dersleri veren insanlar bunlar.medreselerde yıllarca bu dersleri veren insanlar bunlar. İslâm'ın özünü en muteber kitaplardan okuyup, öğrenip, yaşayıp sonunda bu sonuca varmış insanlar.İslâm'ın özünü en muteber kitaplardan okuyup, öğrenip, yaşayıp sonunda bu sonuca varmış insanlar. Yani sıradan insanlar değil.Yani sıradan insanlar değil. Böyle lise tahsilli, İslâm'ı, Arapçayı, Kur'ân'ı bilmeyen insanlar değil, tam [kâmil alim] insanlar.Böyle lise tahsilli, İslâm'ı, Arapçayı, Kur'ân'ı bilmeyen insanlar değil, tam [kâmil alim] insanlar. Onların kararları bunlar.Onların kararları bunlar. Bir insanın ibadetinin makbul olması için nelerin gerektiğini düşünüp bilen insanlar. Bir insanın ibadetinin makbul olması için nelerin gerektiğini düşünüp bilen insanlar.

Allah celle celâluhu bize de fazl u kereminden, rızasının yollarını göstersin.Allah celle celâluhu bize de fazl u kereminden, rızasının yollarını göstersin. Neyi seviyorsa, neden hoşnut ve razı olacaksa öyle hareket etmemizi bize ilham eylesin.Neyi seviyorsa, neden hoşnut ve razı olacaksa öyle hareket etmemizi bize ilham eylesin. Hakkı Hak olarak görüp uymayı nasip etsin,Hakkı Hak olarak görüp uymayı nasip etsin, bâtılı bâtıl olarak görüp ondan korunmayı, sakınmayı nasip etsin. Güzel ahlaka sahip eylesin.bâtılı bâtıl olarak görüp ondan korunmayı, sakınmayı nasip etsin. Güzel ahlaka sahip eylesin. Kur'ân-ı Kerîm ahlakına, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'deKur'ân-ı Kerîm ahlakına, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'de mücessem nümûnesini gördüğümüz İslâm ahlakına aynen sahip olmayı nasip eylesin. mücessem nümûnesini gördüğümüz İslâm ahlakına aynen sahip olmayı nasip eylesin.

Kardeşimiz Ali tabii tıplıların toplantısında uygun bir âyet-i kerîme okudu. Çok güzel sesiyle yanık yanık okuduğu âyet-i kerîmede; Kardeşimiz Ali tabii tıplıların toplantısında uygun bir âyet-i kerîme okudu. Çok güzel sesiyle yanık yanık okuduğu âyet-i kerîmede;

Ve nünezzilü min-el'kur'ânü mâ hüve şifâün ve rahmetün li'l-mü'minîne. Ve nünezzilü min-el'kur'ânü mâ hüve şifâün ve rahmetün li'l-mü'minîne.

"Biz Kur'ân-ı Kerîm'le, Kur'ân'ı Kerîm'i indirmek suretiyle mü'minlere rahmet ve şifa olan bir varlık indirmiş,"Biz Kur'ân-ı Kerîm'le, Kur'ân'ı Kerîm'i indirmek suretiyle mü'minlere rahmet ve şifa olan bir varlık indirmiş, bir vahiy indirmiş oluyoruz yeryüzüne." diye bildiriliyor. Kur'ân'ı Kerîm şifa kaynağıdır.bir vahiy indirmiş oluyoruz yeryüzüne." diye bildiriliyor.

Kur'ân'ı Kerîm şifa kaynağıdır.
Hakikaten mânevî şifadır; akılların, idraklerin şifasıdır, gönüllerin şifasıdır.Hakikaten mânevî şifadır; akılların, idraklerin şifasıdır, gönüllerin şifasıdır. Tamam, bunu herkes anlar, yani böyle bir mânevî reçete, insanın kalbine, gönlüne, fikrine şifa olur.Tamam, bunu herkes anlar, yani böyle bir mânevî reçete, insanın kalbine, gönlüne, fikrine şifa olur. Tamam. Ama ayrıca maddeten de şifadır. Tamam. Ama ayrıca maddeten de şifadır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri buyuruyor ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri buyuruyor ki;

"Şu hastalığa karşı Fâtiha'yı okuyun, filanca şeyi okuyun;"Şu hastalığa karşı Fâtiha'yı okuyun, filanca şeyi okuyun; şu hastalığa karşı İhlâs sûresini şöyle şöyle okuyun." buyuruyor. Okuyun, üfleyin o da şifa olur, diye. şu hastalığa karşı İhlâs sûresini şöyle şöyle okuyun." buyuruyor. Okuyun, üfleyin o da şifa olur, diye.

Bir de sanıyorum Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh'ın bir macerası var.Bir de sanıyorum Abdullah b. Mes'ûd radıyallahu anh'ın bir macerası var. Bir müfrezeyle çöle gitmişler. Çölde aç, susuz kalmışlar.Bir müfrezeyle çöle gitmişler. Çölde aç, susuz kalmışlar. Kumların arasında uzun zaman yürümüşler. Nihayet uzakta ağaçlık, çadırlık bir topluluk görmüşler.Kumların arasında uzun zaman yürümüşler. Nihayet uzakta ağaçlık, çadırlık bir topluluk görmüşler. Bir vaha. Çölde bir vaha, oraya gitmişler. Bir kabile, bir oba.Bir vaha. Çölde bir vaha, oraya gitmişler. Bir kabile, bir oba. Kabile şeyhi var, birkaç çadır var, bedeviler var. Demişler ki; "Açız, sususuz." Kabile şeyhi var, birkaç çadır var, bedeviler var.

Demişler ki;

"Açız, sususuz."

Bir şey vermemiş adamlar. Bunlar da aç, susuz. İçeride de, çadırlarda misafir etmemişler.Bir şey vermemiş adamlar.

Bunlar da aç, susuz. İçeride de, çadırlarda misafir etmemişler.
Akşamüstü kumlara yatmışlar. Böyle aç, susuz orada yatarken obanın içinden bir feryat, bir çığlık.Akşamüstü kumlara yatmışlar. Böyle aç, susuz orada yatarken obanın içinden bir feryat, bir çığlık. Ağlaşmalar, vesaireler. Bir cariye yüzünü örterek yaklaşmış bunlara demiş ki; Ağlaşmalar, vesaireler.

Bir cariye yüzünü örterek yaklaşmış bunlara demiş ki;

"Obanın reisini, kabilenin şeyhini çok zehirli bir yılan soktu. Çok zehirli."Obanın reisini, kabilenin şeyhini çok zehirli bir yılan soktu. Çok zehirli. İçinizde zehiri tedavi etmeyi bilen, ilaç yapmayı bilen bir kimse var mı?" demiş. İçinizde zehiri tedavi etmeyi bilen, ilaç yapmayı bilen bir kimse var mı?" demiş.

Sanıyorum Abdullah b. Mes'ûd'tur ravisi. O diyor ki; "Ben biliyorum." "Gel öyleyse." Sanıyorum Abdullah b. Mes'ûd'tur ravisi.

O diyor ki;

"Ben biliyorum."

"Gel öyleyse."

Alıyorlar götürüyorlar kabile reisinin yanına.Alıyorlar götürüyorlar kabile reisinin yanına. Kabile reisini hakikaten çok zehirli bir çöl yılanı sokmuş ve vücudu şişmeye başlamış. Kabile reisini hakikaten çok zehirli bir çöl yılanı sokmuş ve vücudu şişmeye başlamış.

Tabii bu nedir? Sizce [doktorlarca] malumdur bu.Tabii bu nedir?

Sizce [doktorlarca] malumdur bu.
Yılan zehirini akıtmış, vücutta etkisini göstermeye başlamış. Dolaşımla vücuda yayılmış. Yılan zehirini akıtmış, vücutta etkisini göstermeye başlamış. Dolaşımla vücuda yayılmış.

Abdullah b. Mes'ûd dua ediyor, zehirlenme duruyor.Abdullah b. Mes'ûd dua ediyor, zehirlenme duruyor. Öldürücü bir yılan olmasına rağmen, soktuğu insanı öldüren bir yılan olmasına rağmen adam kurtuluyor. Öldürücü bir yılan olmasına rağmen, soktuğu insanı öldüren bir yılan olmasına rağmen adam kurtuluyor.

Tabii bayram ediyor kabile ve bunları nimetlere garkediyorlar, ikramlara boğuyorlar.Tabii bayram ediyor kabile ve bunları nimetlere garkediyorlar, ikramlara boğuyorlar. Kuş sütüne varıncaya kadar her şeyler, yediriyorlar, içiriyorlar. Kuş sütüne varıncaya kadar her şeyler, yediriyorlar, içiriyorlar. Bir de vedalaşırken bunlara koyunlar vermişler. Hediyeler vermişler öyle uğurlamışlar. Bir de vedalaşırken bunlara koyunlar vermişler. Hediyeler vermişler öyle uğurlamışlar.

Fakat bu tedaviyi yapan şahıs diyor ki; "Bunlara hiç dokunmayın.Fakat bu tedaviyi yapan şahıs diyor ki;

"Bunlara hiç dokunmayın.
Ben yaptığım işten çok üzüntüdeyim. Kur'ân-ı Kerîm okudum bunlara, şifa buldu. Ben yaptığım işten çok üzüntüdeyim. Kur'ân-ı Kerîm okudum bunlara, şifa buldu. Kur'ân-ı Kerîm'i dünya menfaati karşılığında satmış olmaktan, kullanmış olmaktan korkuyorum.Kur'ân-ı Kerîm'i dünya menfaati karşılığında satmış olmaktan, kullanmış olmaktan korkuyorum. Dokunmayın buna, Resûlullah'a soralım." Dokunmayın buna, Resûlullah'a soralım."

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in yanına döndükleri zaman soruyorlar, durumu anlatıyorlar; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in yanına döndükleri zaman soruyorlar, durumu anlatıyorlar;

"Hayır. Bu pozisyonda bu Kur'ân-ı Kerîm'i satmak değildir. Zaruri bir şey yapmışsınız siz."Hayır. Bu pozisyonda bu Kur'ân-ı Kerîm'i satmak değildir. Zaruri bir şey yapmışsınız siz. Bir menfaat de beklememişsiniz. Okumuşsunuz ondan sonra onlar hediye vermişler. Bir menfaat de beklememişsiniz. Okumuşsunuz ondan sonra onlar hediye vermişler. Bu tabiidir, müsterih olun. Bu tabiidir, müsterih olun. Hatta verin ben de yiyeyim, görün." diye böyle bir müsterih olmalarını sağlayacakHatta verin ben de yiyeyim, görün." diye böyle bir müsterih olmalarını sağlayacak bir jest de yaptı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem. Ve sormuş o sahabiye; bir jest de yaptı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.

Ve sormuş o sahabiye;

"Kur'an okumuşsun, öyle şifa bulmuş." "Evet." "Ne okudun?" "Fâtiha sûresini okudum." buyurmuş. "Kur'an okumuşsun, öyle şifa bulmuş."

"Evet."

"Ne okudun?"

"Fâtiha sûresini okudum." buyurmuş.

Fâtiha sûresini okumakla zehirlenen bir yılanı maddeten durumunun,Fâtiha sûresini okumakla zehirlenen bir yılanı maddeten durumunun, maddî bir zehirlenmenin sadece okumayla mânevî bir tedaviyle geçmesi gibi bir şey,maddî bir zehirlenmenin sadece okumayla mânevî bir tedaviyle geçmesi gibi bir şey, olmuş bir hadise naklediliyor. Tabii Kur'ân-ı Kerîm bu yönüyle de öteki yönüyle de, her yönüyle bir şifadır. olmuş bir hadise naklediliyor.

Tabii Kur'ân-ı Kerîm bu yönüyle de öteki yönüyle de, her yönüyle bir şifadır.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi Kur'an'ın ehli eylesin. Kur'an ehli insanlar olmayı nasip eylesin.Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi Kur'an'ın ehli eylesin. Kur'an ehli insanlar olmayı nasip eylesin. Kur'ân-ı Kerîm'in şefaatine, Peygamber Efendimiz'in şefaatine mazhar eylesin.Kur'ân-ı Kerîm'in şefaatine, Peygamber Efendimiz'in şefaatine mazhar eylesin. Peygamber Efendimiz'in rızasına vâsıl eylesin. Ümmetine güzel hizmet ederek Efendimiz'in sevgisini,Peygamber Efendimiz'in rızasına vâsıl eylesin. Ümmetine güzel hizmet ederek Efendimiz'in sevgisini, rızasını kazanmayı nasip eylesin. Rabbimizin huzuruna sevdiği, razı olduğu kul olarak varmayı nasip eylesin.rızasını kazanmayı nasip eylesin. Rabbimizin huzuruna sevdiği, razı olduğu kul olarak varmayı nasip eylesin. Cennetiyle cemaliyle cümlenizi, cümlemizi taltif eylesin. Habîb-i edîbine, Firdevs-i Âlâ'da komşu eylesin. Cennetiyle cemaliyle cümlenizi, cümlemizi taltif eylesin. Habîb-i edîbine, Firdevs-i Âlâ'da komşu eylesin.

Bi-hürmeti esrâr-ı sûreti'l-Fâtiha... Bi-hürmeti esrâr-ı sûreti'l-Fâtiha...

Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzubillahimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Essalatü vesselamü aleyke yâ Rasûlallah. Ben Bursa Lisesi'nde ...Essalatü vesselamü aleyke yâ Rasûlallah.

Ben Bursa Lisesi'nde ...
okumuştum ve orada kalıyordum. Lisenin son sınıflarındayken geceleri bir şahıs bana rüyamda gösteriliyor. okumuştum ve orada kalıyordum. Lisenin son sınıflarındayken geceleri bir şahıs bana rüyamda gösteriliyor. Onunla böyle bir toplantı yerine kadar geliyoruzOnunla böyle bir toplantı yerine kadar geliyoruz fakat konuşmamıza imkân kalmadan ya uyanıyorum ya uyandırılıyordum. fakat konuşmamıza imkân kalmadan ya uyanıyorum ya uyandırılıyordum.

Üniversite birinci sınıfa geldim [İstanbul'a].Üniversite birinci sınıfa geldim [İstanbul'a]. Yine aynı şekilde [rüyamda] hep o şahsı görüyorum ama bir türlü kendisiyle görüşmek mümkün olmuyordu.Yine aynı şekilde [rüyamda] hep o şahsı görüyorum ama bir türlü kendisiyle görüşmek mümkün olmuyordu. Kadırga Yurdu'nda kalıyordum. O yurttayken arkadaşlardan 8-10 kişi var, namaz kılıyoruz. Kadırga Yurdu'nda kalıyordum. O yurttayken arkadaşlardan 8-10 kişi var, namaz kılıyoruz. Bunlar sabah namazıyla yatsı namazında kayboluyorlar.Bunlar sabah namazıyla yatsı namazında kayboluyorlar. Beraberce cemaatle namaz kılamıyoruz. Beraberce cemaatle namaz kılamıyoruz. Onlara birkaç defa sordum; "Nereye gidiyorsunuz?" [diye,] söylemek istemediler. Bilmiyordum nedendi. Onlara birkaç defa sordum; "Nereye gidiyorsunuz?" [diye,] söylemek istemediler. Bilmiyordum nedendi.

Bilâhare bir gün Ispartalı bir arkadaşımız, şimdi rahmetli Şakir İkiz …Bilâhare bir gün Ispartalı bir arkadaşımız, şimdi rahmetli Şakir İkiz … Mühendis Mektebi'nde çalışıyordu. Bir gün sabah namazında ona açtım; Mühendis Mektebi'nde çalışıyordu. Bir gün sabah namazında ona açtım;

"Böyle böyle, bu arkadaşlar nereye gidiyor, bunlar bana söylemek istemiyorlar." filan dedim. "Böyle böyle, bu arkadaşlar nereye gidiyor, bunlar bana söylemek istemiyorlar." filan dedim.

"Bilmiyor musun?" [dedi.] "Hayır bilmiyorum." dedim. "Neyse, ben seni yarın oraya götüreyim." dedi. "Bilmiyor musun?" [dedi.]

"Hayır bilmiyorum." dedim.

"Neyse, ben seni yarın oraya götüreyim." dedi.

Aldı beni Zeyrek'e getirdi. Zeyrek'te, tabii o daha evvel, benden birkaç gün evvel de;Aldı beni Zeyrek'e getirdi. Zeyrek'te, tabii o daha evvel, benden birkaç gün evvel de; "Böyle böyle size birisini getireceğim. Görüşmek istiyor sizinle." diyerekten hocaefendiyle görüşmüş. "Böyle böyle size birisini getireceğim. Görüşmek istiyor sizinle." diyerekten hocaefendiyle görüşmüş.

Bir yatsı namazında idi, bir cuma günü akşamıydı. Onunla beraber geldik, namazı kıldık, bitirdik.Bir yatsı namazında idi, bir cuma günü akşamıydı. Onunla beraber geldik, namazı kıldık, bitirdik. Hocaefendi mihrapta oturuyor, ben de caminin orta kısmındayım.Hocaefendi mihrapta oturuyor, ben de caminin orta kısmındayım. Bir iki defa gözlerini, kaşlarını kaldırdı acaba bana mı başkasına mı?Bir iki defa gözlerini, kaşlarını kaldırdı acaba bana mı başkasına mı? Ben de tam aksine Hocaefendi'ye bakıyordum. Ben de tam aksine Hocaefendi'ye bakıyordum.

Ben tabii Hocaefendi'yi görür görmez; "Bu benim rüyalarımda gördüğüm kişi. Hayret!Ben tabii Hocaefendi'yi görür görmez; "Bu benim rüyalarımda gördüğüm kişi. Hayret! Bu güne kadar nasıl görmemişim bunu." [dedim.]Bu güne kadar nasıl görmemişim bunu." [dedim.] Bursa Lisesi'nde okumamıza rağmen bir günde kısmet olup da Üftade Camisi'ne gitmek nasip olmadı.Bursa Lisesi'nde okumamıza rağmen bir günde kısmet olup da Üftade Camisi'ne gitmek nasip olmadı. Bütün oradaki camileri gezmiş olmama rağmen oraya gidip göremedim. Bütün oradaki camileri gezmiş olmama rağmen oraya gidip göremedim.

Neyse, yine birkaç defa gözünü kaldırarak bana böyle işaretler verdi.Neyse, yine birkaç defa gözünü kaldırarak bana böyle işaretler verdi. Nihayet herkes gittiler, ben tabii o yerimde kaldım. Ben zannettim beni çağıracak.Nihayet herkes gittiler, ben tabii o yerimde kaldım. Ben zannettim beni çağıracak. Kendisi kalktı yerinden, geldi benim yanıma. Dizlerini benim dizlerime dayadı; Kendisi kalktı yerinden, geldi benim yanıma. Dizlerini benim dizlerime dayadı;

"Yahu bizi çok beklettin." dedi. "Yahu bizi çok beklettin." dedi.

"Allah Allah ben niye beklettim acaba?" [diye düşündüm,] işi anlayamadım kendi kendime ilk önce. "Allah Allah ben niye beklettim acaba?" [diye düşündüm,] işi anlayamadım kendi kendime ilk önce.

"Afedersiniz, ben şimdi gelebildim Efendim." dedim. "Afedersiniz, ben şimdi gelebildim Efendim." dedim.

Bu şekilde ders almış, vazife almış olduk ve Hocafendimizle tanışmamız bu şekilde oldu. Bu şekilde ders almış, vazife almış olduk ve Hocafendimizle tanışmamız bu şekilde oldu.

Allah razı olsun. Allah razı olsun.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2