Namaz Vakitleri

8 Cemâziye'l-Âhir 1446
09 Aralık 2024
İmsak
06:39
Güneş
08:10
Öğle
13:01
İkindi
15:22
Akşam
17:43
Yatsı
19:09
Detaylı Arama

Ahmed İbn-i Asım El-Antàkî (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

20 Şa'bân 1415 / 21.01.1995
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
İhlâs Nedir?, Tevazuun En Faydalısı, İhlâsın En Faydalısı, Fakirliğin En Faydalısı, Amellerin En Faydalısı, Haya ve Allah | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ahmed İbn-i Asım El-Antàkî (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

20 Şa'bân 1415 / 21.01.1995
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
İhlâs Nedir?, Tevazuun En Faydalısı, İhlâsın En Faydalısı, Fakirliğin En Faydalısı, Amellerin En Faydalısı, Haya ve Allah | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn.el-Hamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihî Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emma bâ'd: ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emma bâ'd:

Tabakâtü's-Sûfiyye isimli çok mühim, tasavvufî kaynak eserin 138. sayfasındayız.Tabakâtü's-Sûfiyye isimli çok mühim, tasavvufî kaynak eserin 138. sayfasındayız. Ahmed b. Âsımini'l-Antakî isimli, Seriyyi Sakatî, Beşir İbni'l-Hâris,Ahmed b. Âsımini'l-Antakî isimli, Seriyyi Sakatî, Beşir İbni'l-Hâris, Hâris-i Muhâsibî gibi çok fazla akranı olan bir büyük mübarek zâtın hayatını okuyorduk.Hâris-i Muhâsibî gibi çok fazla akranı olan bir büyük mübarek zâtın hayatını okuyorduk. Onun söylediği mübarek sözleriyle ilgili bölüme geldik. Arapçasıyla beraber sözlerini okuyacağız: Onun söylediği mübarek sözleriyle ilgili bölüme geldik. Arapçasıyla beraber sözlerini okuyacağız:

Kâle ve süile Ahmedü'bnü Âsımin ani'l-ihlâs. Kâle ve süile Ahmedü'bnü Âsımin ani'l-ihlâs.

Bu terceme-i hâli bahis konusu olan şahısa; "İhlâs nedir?" diye, ihlâstan soruldu.Bu terceme-i hâli bahis konusu olan şahısa; "İhlâs nedir?" diye, ihlâstan soruldu. O da bir cevap verdi. İhlâs ne demek; önce biz söyleyelim. O da bir cevap verdi.

İhlâs ne demek; önce biz söyleyelim.

İhlâs, "niyeti halis kılmak" demek.İhlâs, "niyeti halis kılmak" demek. İnsanın niyetinin hâlis olması, "hâlis muhlis bir sâfî niyet taşıması" demek. İnsanın niyetinin hâlis olması, "hâlis muhlis bir sâfî niyet taşıması" demek. İnsanın bütün amellerinde niyet esastır. Hadîs-i şerîfe göre; İnsanın bütün amellerinde niyet esastır. Hadîs-i şerîfe göre;

İnneme'l-a'mâlü bi'n-niyyât.İnneme'l-a'mâlü bi'n-niyyât. "Ameller niyetlere göre değerlendirilir, mükâfâtlandırılır veya cezaya müstahak olur." "Ameller niyetlere göre değerlendirilir, mükâfâtlandırılır veya cezaya müstahak olur."

Ameller niyetlere göredir; niyetler de ihlâs denilen duyguya tâbidir. Ameller niyetlere göredir; niyetler de ihlâs denilen duyguya tâbidir. İnsan iyi niyetli, ihlâslı ise, işini ihlâsla, katıksız, sâfî bir şekilde yapıyorsa,İnsan iyi niyetli, ihlâslı ise, işini ihlâsla, katıksız, sâfî bir şekilde yapıyorsa, o zaman yaptığı amel makbul olur, sevaplı olur, güzel olur.o zaman yaptığı amel makbul olur, sevaplı olur, güzel olur. Onun için erbâb-ı tasavvuf, yaptıkları işlerin iyi niyetle,Onun için erbâb-ı tasavvuf, yaptıkları işlerin iyi niyetle, güzel bir maksatla yapılmasını ve niyetin de halis, ihlâslı olmasını çok kollamışlardır.güzel bir maksatla yapılmasını ve niyetin de halis, ihlâslı olmasını çok kollamışlardır. Yani her işinde kendisini kollamıştır, içini kontrol etmiştir,Yani her işinde kendisini kollamıştır, içini kontrol etmiştir, kalbine bakmıştır, niyetinin hâlis olmasına çalışmıştır.kalbine bakmıştır, niyetinin hâlis olmasına çalışmıştır. Allah'ın rızasını arayan o mübarek zâtların önemli işidir. Allah'ın rızasını arayan o mübarek zâtların önemli işidir.

İhlâsın olmaması, ihlâssızlık nedir? Riyâ. Riyâ ne demek? İhlâsın olmaması, ihlâssızlık nedir?

Riyâ.

Riyâ ne demek?

Türkçe kelime kelimesine karşılığı, "gösteriş" demek. Türkçe kelime kelimesine karşılığı, "gösteriş" demek. Yaptığı iyi ameli iyi bir niyetle yapmıyor da, gösteriş için yapıyor.Yaptığı iyi ameli iyi bir niyetle yapmıyor da, gösteriş için yapıyor. Eğer gösteriş için yapıyorsa "riyâ" derler.Eğer gösteriş için yapıyorsa "riyâ" derler. Şöhret için, "duyulsun" diye, namı, şanı yayılsın diye yapıyorsa, "süm'a" derler. Şöhret için, "duyulsun" diye, namı, şanı yayılsın diye yapıyorsa, "süm'a" derler.

Süm'a, semia'dan "İşitti" mânasından. Riyâ da, rü'yet mastarından, "görmek" fiilinden.Süm'a, semia'dan "İşitti" mânasından. Riyâ da, rü'yet mastarından, "görmek" fiilinden. Göstermek için yapıyorsa "riyâ", "duyulsun" diye yapıyorsa "süm'a" derler. Göstermek için yapıyorsa "riyâ", "duyulsun" diye yapıyorsa "süm'a" derler.

Riyâ ve süm'a, ihlâssızlık demektir. Çünkü Allah için yapmıyor da "Kullar beğensin." diye yapıyor.Riyâ ve süm'a, ihlâssızlık demektir. Çünkü Allah için yapmıyor da "Kullar beğensin." diye yapıyor. "Kullar görsün, kullar duysun, kulların arasında namı yürüsün,"Kullar görsün, kullar duysun, kulların arasında namı yürüsün, şanı bilinsin, yücelsin." diye yapıyor; makbul değil. İhlâs önemlidir. şanı bilinsin, yücelsin." diye yapıyor; makbul değil. İhlâs önemlidir.

İhlâsın da incelikleri vardır. İhlâslı olmak kolay değildir.İhlâsın da incelikleri vardır. İhlâslı olmak kolay değildir. İnsan "İhlâslıyım." dediği zaman bile kendisinin farkına varmadığı birtakım ince, İnsan "İhlâslıyım." dediği zaman bile kendisinin farkına varmadığı birtakım ince, kötü, ters duyguların içinde olabilir. kötü, ters duyguların içinde olabilir.

Bir mübarek zât, namazları hep cemaatle, camide, imamın arkasında kılarmış. Bir mübarek zât, namazları hep cemaatle, camide, imamın arkasında kılarmış. Biliyorsunuz, sevap imama geliyor; ikinci, imamın arkasındaki şahsa geliyor;Biliyorsunuz, sevap imama geliyor; ikinci, imamın arkasındaki şahsa geliyor; üçüncü, arkasındaki şahsın sağına geliyor; dördüncü, soluna geliyor;üçüncü, arkasındaki şahsın sağına geliyor; dördüncü, soluna geliyor; beşinci, sağdakinin sağına geliyor; altıncı, soldakinin soluna geliyor.beşinci, sağdakinin sağına geliyor; altıncı, soldakinin soluna geliyor. Böyle sağlı sollu, sağlı sollu devam ediyor. Böyle sağlı sollu, sağlı sollu devam ediyor.

Ama arkası çok önemli; imamın tam arkası cemaatin en kıymetli yeri.Ama arkası çok önemli; imamın tam arkası cemaatin en kıymetli yeri. Oraya en kıymetli insanı getirirler.Oraya en kıymetli insanı getirirler. İmama namazda bir arıza gelse, namazı bırakmak zorunda kalsa,İmama namazda bir arıza gelse, namazı bırakmak zorunda kalsa, yerine adım atıp imamlığa geçebilecek şahsı oraya getirirler. Orası sevaplı yerdir.yerine adım atıp imamlığa geçebilecek şahsı oraya getirirler. Orası sevaplı yerdir. İhtiyar, mübarek insanlar umumiyetle orada namaz kılar. Orası alim, fazıl kimselere verilir.İhtiyar, mübarek insanlar umumiyetle orada namaz kılar. Orası alim, fazıl kimselere verilir. Ön safın en kıymetli yeri en ortasıdır, imamın arkasıdır. Ön safın en kıymetli yeri en ortasıdır, imamın arkasıdır.

O mübarek zât, yirmi küsur sene namazı hep cemaatle kılmış. O mübarek zât, yirmi küsur sene namazı hep cemaatle kılmış. Hep de imamın arkasında kılmış.Hep de imamın arkasında kılmış. Bir gün bir özrü olmuş, cemaate gecikmiş, Bir gün bir özrü olmuş, cemaate gecikmiş, ta arka tarafta namaz kılmış.ta arka tarafta namaz kılmış. Arka tarafta namaz kılınca da utanmış; Arka tarafta namaz kılınca da utanmış;

"Ya, benim gibi alim, fazıl bir kimse böyle ta arkada, en son safta namaz kılıyor;"Ya, benim gibi alim, fazıl bir kimse böyle ta arkada, en son safta namaz kılıyor; birisi görse benim hâlim nice olur? Ayıplarlar beni." diye düşünmüş. birisi görse benim hâlim nice olur? Ayıplarlar beni." diye düşünmüş.

Alim insanlar camiye erken gelir, ezandan önce gelirler, ön saflarda yer alırlar. Alim insanlar camiye erken gelir, ezandan önce gelirler, ön saflarda yer alırlar. En arkada kalmak iyi değil. En arkada kaldığı için utanmış.En arkada kalmak iyi değil.

En arkada kaldığı için utanmış.
"Beni böyle görseler.." diye içine bir duygu gelmiş. "Beni böyle görseler.." diye içine bir duygu gelmiş. Fakat bunlar kendi kendisini kontrol eden insanlar ya; Fakat bunlar kendi kendisini kontrol eden insanlar ya;

"Ah! Riyâ ile yapıyormuşum!" demiş. "Ah! Riyâ ile yapıyormuşum!" demiş.

"Olmadı." diye yirmi küsur yıllık, otuz yıllık ibadetini kaza etmeye, ödemeye başlamış. "Olmadı." diye yirmi küsur yıllık, otuz yıllık ibadetini kaza etmeye, ödemeye başlamış. İşte bu böyle. Bu mübarek zatlar ihlâsı böyle takip eder. İşte bu böyle. Bu mübarek zatlar ihlâsı böyle takip eder.

Süile Ahmedü'bnü Âsımin ani'l-ihlâs. "Buna ihlâstan sordular, 'İhlâs nedir?' diye bir soru açtılar." Süile Ahmedü'bnü Âsımin ani'l-ihlâs. "Buna ihlâstan sordular, 'İhlâs nedir?' diye bir soru açtılar."

Fe-kâle. İhlâsı tarif ediyor: Fe-kâle.

İhlâsı tarif ediyor:

İzâ amilte amelen sâlihan. "Bir ibadet, amel-i sâlih işlediğin, güzel iş yaptığın zaman." Sâlih; uygun, iyi demek.İzâ amilte amelen sâlihan. "Bir ibadet, amel-i sâlih işlediğin, güzel iş yaptığın zaman." Sâlih; uygun, iyi demek. Fe-lem tuhibbe en tüzkere bihi. "Bu yaptığınla anılmayı istemiyorsan, Fe-lem tuhibbe en tüzkere bihi. "Bu yaptığınla anılmayı istemiyorsan, 'Bu yaptığını insanlar bilsin de anılsın.' diye istemiyorsan, bunu sevmiyorsan."'Bu yaptığını insanlar bilsin de anılsın.' diye istemiyorsan, bunu sevmiyorsan." Ve tuazzame min ecli amelike. "Yaptığın işten dolayı hürmet görmek de istemiyorsan." Ve tuazzame min ecli amelike. "Yaptığın işten dolayı hürmet görmek de istemiyorsan." Ve lem tatlüb sevâbe amelike min ehadin sivâhu.Ve lem tatlüb sevâbe amelike min ehadin sivâhu. "Amel-i sâlihin mükâfâtını da O'ndan başkasından beklemiyorsan." "Amel-i sâlihin mükâfâtını da O'ndan başkasından beklemiyorsan."

Allah'tan başkasından da bir aferin, mükâfât, para pul, menfaat beklemiyorsan. Allah'tan başkasından da bir aferin, mükâfât, para pul, menfaat beklemiyorsan.

Fe-zâlike ihlâsu amelike. "Ameli ihlâslı yapman budur." Üç şey söyledi: Fe-zâlike ihlâsu amelike. "Ameli ihlâslı yapman budur."

Üç şey söyledi:

"Yaptığın güzel ibadet, taatten dolayı anılmayı sevmiyorsan, nâmının söylenmesini, anılmasını sevmiyorsan;"Yaptığın güzel ibadet, taatten dolayı anılmayı sevmiyorsan, nâmının söylenmesini, anılmasını sevmiyorsan; bu işi yaptın diye 'Aferin, ne müslüman adam!' diye hürmet görmek istemiyorsan;bu işi yaptın diye 'Aferin, ne müslüman adam!' diye hürmet görmek istemiyorsan; sevabını, amelinin karşılığını da Allah'tan başkasından beklemiyorsan;sevabını, amelinin karşılığını da Allah'tan başkasından beklemiyorsan; ameli ihlâslı yaptın demektir." diyor. ameli ihlâslı yaptın demektir." diyor.

Biz de bunlara dikkat edelim. "Buyur sofraya." dersin. "Teşekkür ederim, almayayım." Biz de bunlara dikkat edelim.

"Buyur sofraya." dersin.

"Teşekkür ederim, almayayım."

"Buyur canım, yiyelim." "Teşekkür ederim, almıyorum." "Buyur canım, yiyelim."

"Teşekkür ederim, almıyorum."

Oruçlu olduğunu söylemek istemiyor. Oruçlu da; "Bugün niyetliyim." demek istemiyor. Oruçlu olduğunu söylemek istemiyor. Oruçlu da; "Bugün niyetliyim." demek istemiyor.

Neden? "Söylersem amelimde gösteriş yapmış olurum." diye,Neden?

"Söylersem amelimde gösteriş yapmış olurum." diye,
saklamak istiyor, orucunu gizli tutmak istiyor. Güzel. Mesela bu iyi bir şey; bunun gibi... saklamak istiyor, orucunu gizli tutmak istiyor. Güzel. Mesela bu iyi bir şey; bunun gibi...

Sakallı birisi çarşıda alışveriş yapıyormuş. Satıcı demiş ki; Sakallı birisi çarşıda alışveriş yapıyormuş. Satıcı demiş ki;

"Sen mübarek bir adamsın, sakallısın; sana şu kadar tenzilat yapayım." "Sen mübarek bir adamsın, sakallısın; sana şu kadar tenzilat yapayım."

"Yok, ben Müslümanlığı öyle tenzilatla filan satmam; istemem." demiş. "Yok, ben Müslümanlığı öyle tenzilatla filan satmam; istemem." demiş.

"Müslümanlığımı ticarette pazarlık unsuru yapmak istemem." demiş. İşte ihlâs böyledir. "Müslümanlığımı ticarette pazarlık unsuru yapmak istemem." demiş.

İşte ihlâs böyledir.

Kâle ve kâle Ahmedü: Enfau't-tavâdui mâ nefâ anke'l-kibre ve emâte minke'l-gadab. Kâle ve kâle Ahmedü: Enfau't-tavâdui mâ nefâ anke'l-kibre ve emâte minke'l-gadab.

Aşağıya doğru beş-altı tane "en faydalı, enfeu" kelimesiyle başlayan söz söyleyecek. Aşağıya doğru beş-altı tane "en faydalı, enfeu" kelimesiyle başlayan söz söyleyecek.

Enfau't-tavâdui. "Tevazunun en faydalısı." Enfau't-tavâdui. "Tevazunun en faydalısı."

Sen tevazu gösteriyorsun; mütevazı olanı Allah sever, bir mükâfât verecek.Sen tevazu gösteriyorsun; mütevazı olanı Allah sever, bir mükâfât verecek. Ne kadar güzel tevazu yaparsan, mütevazı olursan,Ne kadar güzel tevazu yaparsan, mütevazı olursan, Allah o kadar büyük mükâfât verir, o kadar fayda görürsün. Allah o kadar büyük mükâfât verir, o kadar fayda görürsün.

Tevazunun en faydalısı nedir? Mâ nefâ anke'l-kibre. "Senden kibri sürüp atandır.Tevazunun en faydalısı nedir?

Mâ nefâ anke'l-kibre. "Senden kibri sürüp atandır.
İçinde hiç kibir bırakmayandır." Ve emâte minke'l-gadab. "İçindeki kızgınlığı da öldürendir." İçinde hiç kibir bırakmayandır." Ve emâte minke'l-gadab. "İçindeki kızgınlığı da öldürendir."

O mübarek, Allahuâlem, şunu demek istiyor: O mübarek, Allahuâlem, şunu demek istiyor:

En faydalı, en makbul, en güzel tevazu olması için içinde hiç kibir olmayacak, tamam;En faydalı, en makbul, en güzel tevazu olması için içinde hiç kibir olmayacak, tamam; sana karşı bir saygısızlık yapsalar bile bundan rahatsız olmayacaksın. sana karşı bir saygısızlık yapsalar bile bundan rahatsız olmayacaksın.

Ve emâte minke'l-gadab.Ve emâte minke'l-gadab. "Sana saygısızlık yapana karşı da içinde bir kızgınlık olmayacak. Kızgınlığı da öldürmüş olacaksın." "Sana saygısızlık yapana karşı da içinde bir kızgınlık olmayacak. Kızgınlığı da öldürmüş olacaksın."

İşte bu tevazu güzel! İşte bu tevazu güzel!

Evliyâullahtan birisi bir gemide seyahat ediyormuş.Evliyâullahtan birisi bir gemide seyahat ediyormuş. Tabi "Bu evliyâullahtır, bu büyük zâttır' filan diye kafasında yazı yok ki markası yok ki.Tabi "Bu evliyâullahtır, bu büyük zâttır' filan diye kafasında yazı yok ki markası yok ki. Bir de elbisesi eskiyse tamam, hiç tanınmaz. Bir de elbisesi eskiyse tamam, hiç tanınmaz.

Eskiden kırk yamalı hırka giyelermiş; yamar yamar giyerleşmiş, atmazlarmış.Eskiden kırk yamalı hırka giyelermiş; yamar yamar giyerleşmiş, atmazlarmış. Gösterişe önem vermezlermiş veya "Tasarruf olsun." diye yaparlarmış.Gösterişe önem vermezlermiş veya "Tasarruf olsun." diye yaparlarmış. Kıyafeti pek gösterişli değil; alnında da göğsünde de yazısı yok. Kıyafeti pek gösterişli değil; alnında da göğsünde de yazısı yok.

Birisi yolculuk esnasında, -gemide vakit geçecek- ortaya çıkmış,Birisi yolculuk esnasında, -gemide vakit geçecek- ortaya çıkmış, halkı güldürecek hokkabazlıklar yapıyor.halkı güldürecek hokkabazlıklar yapıyor. Bir de hokkabazlık yapmak için birisini ortaya çekmesi lazım;Bir de hokkabazlık yapmak için birisini ortaya çekmesi lazım; hokkabazlığı onun üzerinde icra etmesi lazım.hokkabazlığı onun üzerinde icra etmesi lazım. Gemide kendisini seyreden insanlara bakmış, bakmış.Gemide kendisini seyreden insanlara bakmış, bakmış. Tabi hatırlı bir insanı ortaya çekemez, gözü bunu tutmuş;Tabi hatırlı bir insanı ortaya çekemez, gözü bunu tutmuş; bu fakir, bu gariban, "Bu pek kıymetli gibi görünmüyor." diye, yakasından çekmiş bunu ortaya.bu fakir, bu gariban, "Bu pek kıymetli gibi görünmüyor." diye, yakasından çekmiş bunu ortaya. Bunun üzerinde hokkabazlıkları, halkı güldürecek şeyleri yapmış. Bunun üzerinde hokkabazlıkları, halkı güldürecek şeyleri yapmış. Tabi bu şeyleri, onu küçük düşüre düşüre yapmış. Halk da gülmüş.Tabi bu şeyleri, onu küçük düşüre düşüre yapmış. Halk da gülmüş. Onların nazarında mühim olan hoşça vakit geçirmek. Onların nazarında mühim olan hoşça vakit geçirmek.

Bu zât diyor ki; Bu zât diyor ki;

"Hayatımın en mutlu dakikalarıydı."Hayatımın en mutlu dakikalarıydı. Çünkü baktı baktı, o kadar insan içinde en sefil, en aşağı, en kıymetsiz olarak beni gördü;Çünkü baktı baktı, o kadar insan içinde en sefil, en aşağı, en kıymetsiz olarak beni gördü; ondan çok haz duydum. En gariban olarak beni bulduğuna sevindim." ondan çok haz duydum. En gariban olarak beni bulduğuna sevindim."

Adamların hâline bak; kızmak şöyle dursun, yakasından tutuyorlar, ortaya çekiyorlar,Adamların hâline bak; kızmak şöyle dursun, yakasından tutuyorlar, ortaya çekiyorlar, maskara ediyorlar, halk gülüyor, bir de; "Bak en gariban beni gördü." diye memnun oluyor.maskara ediyorlar, halk gülüyor, bir de; "Bak en gariban beni gördü." diye memnun oluyor. Bu insanların halleri, durumları bu. Bu insanların halleri, durumları bu.

Demek ki biz tevazu sahibiysek, bu sözden çıkaracağımız ders;Demek ki biz tevazu sahibiysek, bu sözden çıkaracağımız ders; içimizde, "Ya ben büyüğüm, mevki makam sahibiyim, ilim irfan sahibiyim, zenginim, içimizde, "Ya ben büyüğüm, mevki makam sahibiyim, ilim irfan sahibiyim, zenginim, hatırlıyım, yaşım şu kadar." filan gibi bir şey, bir malzeme kalmamış olacak; hepsi atılmış olacak. hatırlıyım, yaşım şu kadar." filan gibi bir şey, bir malzeme kalmamış olacak; hepsi atılmış olacak.

Gezdiğim bir yerde, vaaz mevzu olarak bir noktaya geldi, dedim ki; Gezdiğim bir yerde, vaaz mevzu olarak bir noktaya geldi, dedim ki;

"Müslümanın müslümana dargın durması haram."Müslümanın müslümana dargın durması haram. Üç günden fazla dargın kalmak haram. Barışmak lazım.Üç günden fazla dargın kalmak haram. Barışmak lazım. Bak kandil gecesinde bir yerde toplandık da, filanca adam camide, kandil gecesinde,Bak kandil gecesinde bir yerde toplandık da, filanca adam camide, kandil gecesinde, hiç ortada sebep yokken bir dargınlık yaptı, gitti.hiç ortada sebep yokken bir dargınlık yaptı, gitti. Halbuki öyle yapmaması lazım, dargınlık haram.Halbuki öyle yapmaması lazım, dargınlık haram. Hele kandil gününde sebepsiz yere de böyle bir problem ortaya çıkarmaması lazım." Hele kandil gününde sebepsiz yere de böyle bir problem ortaya çıkarmaması lazım."

Söylediğim söz biraz da tesirli oldu, etkiledi.Söylediğim söz biraz da tesirli oldu, etkiledi. Kimisinin içine yer etti sözüm, kimisinin de gözünü yaşartacak gibi oldu. Birisi dedi ki; Kimisinin içine yer etti sözüm, kimisinin de gözünü yaşartacak gibi oldu. Birisi dedi ki;

"Hocam, bu toplantıda dargın olduğumuz birisi var; hâlâ barışmadık."Hocam, bu toplantıda dargın olduğumuz birisi var; hâlâ barışmadık. İki defa ben teşebbüs ettim, olmadı, barışmadık.İki defa ben teşebbüs ettim, olmadı, barışmadık. Ben ondan yaşça büyüğüm, onun gelmesini bekliyorum, ondan barışmadım." Ben ondan yaşça büyüğüm, onun gelmesini bekliyorum, ondan barışmadım."

Kendisini böyle savununca, dedim ki; Kendisini böyle savununca, dedim ki;

"Kaybettin. Üçüncü defa gitseydin, yine sen kazanacaktın."Kaybettin. Üçüncü defa gitseydin, yine sen kazanacaktın. Dördüncü defa gitseydin, yine sen kazanacaktın." Dördüncü defa gitseydin, yine sen kazanacaktın."

Bak, ne düşünüyor; "Ben ondan yaşça büyüğüm, o gelsin." diyor, protokol düşünüyor. Bak, ne düşünüyor; "Ben ondan yaşça büyüğüm, o gelsin." diyor, protokol düşünüyor.

Şu kitaptaki bu mübarek zat ne diyor? Şu kitaptaki bu mübarek zat ne diyor?

"Kalbinde hiç kibir kalmayacak, hepsini çıkaracaksın."Kalbinde hiç kibir kalmayacak, hepsini çıkaracaksın. Büyüklüğü de, mevkiinin üstün olduğunu da, haklı olduğunu da, zengin olduğunu da, falancayı da bırak;Büyüklüğü de, mevkiinin üstün olduğunu da, haklı olduğunu da, zengin olduğunu da, falancayı da bırak; hiçbir şey kalmasın, tam tevazu olsun, içinde biraz kırıntı kalmasın. hiçbir şey kalmasın, tam tevazu olsun, içinde biraz kırıntı kalmasın. Bir de kızma; kızgınlık da kalmasın karşı tarafa.Bir de kızma; kızgınlık da kalmasın karşı tarafa. Sen mütevazı olunca, karşı taraf da seni saymadı, sen de sayılmadığından dolayı kızdın, olmadı.Sen mütevazı olunca, karşı taraf da seni saymadı, sen de sayılmadığından dolayı kızdın, olmadı. Kızgınlığı da at. İçinde kibrin kırıntısı da kalmasın." Kızgınlığı da at. İçinde kibrin kırıntısı da kalmasın."

"Sana hürmet göstermeyen kimseye kızgınlık da yapma; onu da sür içinden."Sana hürmet göstermeyen kimseye kızgınlık da yapma; onu da sür içinden. Tevazu böyle sağlam olur; en faydalı tevazu böyle olur." diye bildiriyor. Tevazu böyle sağlam olur; en faydalı tevazu böyle olur." diye bildiriyor.

Tabi çoğumuz bu davranışlarımızdaki duygularımızı, bunlar gibi kontrol etmiyoruz.Tabi çoğumuz bu davranışlarımızdaki duygularımızı, bunlar gibi kontrol etmiyoruz. Biz, bu çağın insanları şimdi unutmuşuz, kendi içimize dönüp kendimizi kontrol etmeye,Biz, bu çağın insanları şimdi unutmuşuz, kendi içimize dönüp kendimizi kontrol etmeye, hislerimizi tashih etmeye yönelik çalışmalarımız az. hislerimizi tashih etmeye yönelik çalışmalarımız az.

Bunları niçin okuyoruz? Bunları niçin okuyoruz?

O büyüklerin bu meselelere nasıl baktığını, kendilerini nasıl ıslah ettiklerini,O büyüklerin bu meselelere nasıl baktığını, kendilerini nasıl ıslah ettiklerini, nasıl Allah'ın rızasını kazanacak yönde hareket ettiklerini gösterdiği için okuyoruz.nasıl Allah'ın rızasını kazanacak yönde hareket ettiklerini gösterdiği için okuyoruz. Bu kitabın büyüklüğü orada. Bu kitabın büyüklüğü orada.

Kâle, ve kâle Ahmedü. "Yine Ahmed b. Âsımini'l-Antâkî dedi ki." Kâle, ve kâle Ahmedü. "Yine Ahmed b. Âsımini'l-Antâkî dedi ki."

Enfau'l-ihlâsi mâ nefâ anke'r-riyâ ve't-tezeyyün ve't-tasannu'. Enfau'l-ihlâsi mâ nefâ anke'r-riyâ ve't-tezeyyün ve't-tasannu'.

İhlâsın en faydalısı, en güzeli, tam not alanı hangisidir? İhlâsın en faydalısı, en güzeli, tam not alanı hangisidir?

"İçinde hiç riyâ bırakmayan, riyâ kırıntısı bırakmayandır." "İçinde hiç riyâ bırakmayan, riyâ kırıntısı bırakmayandır."

"Görsün şu amelimi de bana 'Aferin!' desin, beni beğensin." gibi, başkasına"Görsün şu amelimi de bana 'Aferin!' desin, beni beğensin." gibi, başkasına göstermek arzusunun içinde hiç kalmamasıdır. Ve't-tezeyyün.göstermek arzusunun içinde hiç kalmamasıdır. Ve't-tezeyyün. "Bir de o amelle kendini süslemek, tezeyyün etmek arzusu da olmamasıdır.""Bir de o amelle kendini süslemek, tezeyyün etmek arzusu da olmamasıdır." Ve't-tasannu'. "Yapmacık da olmamasıdır." Ve't-tasannu'. "Yapmacık da olmamasıdır."

Kendin evinde olduğun zaman bu namazı nasıl kılacaktın? Kendin evinde olduğun zaman bu namazı nasıl kılacaktın?

Sere serpe, rahat rahat kılacaktın, elini kolunu sallaya sallaya kılacaktın.Sere serpe, rahat rahat kılacaktın, elini kolunu sallaya sallaya kılacaktın. Camide bu kendine bir tavır eda vermek ne oluyor? Gösteriş oluyor.Camide bu kendine bir tavır eda vermek ne oluyor? Gösteriş oluyor. Evinde kıldığın namazla camide kıldığın namaz arasında eda farkı varsa, Evinde kıldığın namazla camide kıldığın namaz arasında eda farkı varsa, camideki daha güzelse, sende riyâkârlık var. Ben yapıyorsam bende riyâkârlık var.camideki daha güzelse, sende riyâkârlık var. Ben yapıyorsam bende riyâkârlık var. "Sen" dediğime üzülme, sende veya bende veya falanca şahısta."Sen" dediğime üzülme, sende veya bende veya falanca şahısta. Eğer evde kıldığımız namaz ile camide kıldığımız namazın arasında,Eğer evde kıldığımız namaz ile camide kıldığımız namazın arasında, şekil bakımından camideki daha saflı ve edalı ise demek ki biz halkın bizi beğenmesini istiyoruz daşekil bakımından camideki daha saflı ve edalı ise demek ki biz halkın bizi beğenmesini istiyoruz da orada tasannutlu, saltanatlı, yapmacıklı oluyor. Süsleyerek yapıyorsak demek ki riyâ var. orada tasannutlu, saltanatlı, yapmacıklı oluyor. Süsleyerek yapıyorsak demek ki riyâ var.

Nasıl olacak? Eşit olacak. Hatta evdeki daha üstün olacak. Nasıl olacak?

Eşit olacak. Hatta evdeki daha üstün olacak.

Geçtiğimiz derslerde "melamet meşrebi"ni anlatmıştık. "Halk kendisini beğenmesin." diyeGeçtiğimiz derslerde "melamet meşrebi"ni anlatmıştık. "Halk kendisini beğenmesin." diye tersine hareket edenler var. "Halk sevmesin, halk teveccüh etmesin, tersine hareket edenler var. "Halk sevmesin, halk teveccüh etmesin, şöhret olmasın, iltifat olmasın." diye, aksine, inadına kendisini beğenilmeyecek gibi gösterenler var.şöhret olmasın, iltifat olmasın." diye, aksine, inadına kendisini beğenilmeyecek gibi gösterenler var. Tasavvufta ona da; "melamet meşrebi" diyoruz. Tasavvufta ona da; "melamet meşrebi" diyoruz. "Halk kendisini levmetsin, kınasın, beğenmesin." diye aldırmayanlar var. "Halk kendisini levmetsin, kınasın, beğenmesin." diye aldırmayanlar var.

Evindeki daha üstün ise güzel, ihlâslısın.Evindeki daha üstün ise güzel, ihlâslısın. Camideki evindekinden üstünse demek ki camide halkı düşünüyorsun, gösterişi düşünüyorsun;Camideki evindekinden üstünse demek ki camide halkı düşünüyorsun, gösterişi düşünüyorsun; o zaman sende tehlike var. İhlâsın en sağlamı, en faydalısı hangisidir? o zaman sende tehlike var.

İhlâsın en sağlamı, en faydalısı hangisidir?

İçinde hiç gösteriş, amelini süsleme arzusu bırakmayandır, zorlama ve yapmacıklık bırakmayandır.İçinde hiç gösteriş, amelini süsleme arzusu bırakmayandır, zorlama ve yapmacıklık bırakmayandır. Yapmacıksız, süslemesiz, riyâsız, sâfî oluyorsa ihlâs bu işte.Yapmacıksız, süslemesiz, riyâsız, sâfî oluyorsa ihlâs bu işte. Böyle olmuyorsa, riyâ az veya çok vardır. Böyle olmuyorsa, riyâ az veya çok vardır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; "Riyâyı herkes kolay anlayamaz.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz;

"Riyâyı herkes kolay anlayamaz.
Karanlık gecede, taşın üstünde karıncanın gezmesi gibidir." buyurmuş. Karanlık gecede, taşın üstünde karıncanın gezmesi gibidir." buyurmuş.

Karıncanın ayak sesi duyulur mu, karanlıkta görülür mü? Görülmez. Gizlidir, saklıdır. Karıncanın ayak sesi duyulur mu, karanlıkta görülür mü?

Görülmez. Gizlidir, saklıdır.

Onun için çok dikkat etmek lazım. İnsanın kendisini iyi kontrol altına alması lazım,Onun için çok dikkat etmek lazım. İnsanın kendisini iyi kontrol altına alması lazım, duygularına dikkat etmesi lazım. Bayezid-i Bistâmî hazretlerinin bir hikayesi var: duygularına dikkat etmesi lazım.

Bayezid-i Bistâmî hazretlerinin bir hikayesi var:

Otuz sene yaya olarak hacca gitmiş. Her gün bir hatim indirirmiş.Otuz sene yaya olarak hacca gitmiş. Her gün bir hatim indirirmiş. Yaya olarak hacca gitmenin sevabı çok büyük tabi; her adımda büyük sevaplar veriliyor.Yaya olarak hacca gitmenin sevabı çok büyük tabi; her adımda büyük sevaplar veriliyor. Tam Arafat'a çıkmışlar, Arafat'ta nefsi içinden buna demiş ki; Tam Arafat'a çıkmışlar, Arafat'ta nefsi içinden buna demiş ki;

"Bayezit, hadi iyisin iyi, işin iş! Bak otuz sene hacca yaya olarak geldin gittin,"Bayezit, hadi iyisin iyi, işin iş! Bak otuz sene hacca yaya olarak geldin gittin, her gün bir hatim indirdin, artık ne iyi durumun!" her gün bir hatim indirdin, artık ne iyi durumun!"

Kimse bir şey demiyor; kendi içinden böyle bir duygu gelmiş. Kimse bir şey demiyor; kendi içinden böyle bir duygu gelmiş.

Kendi amelini beğenmek, kendi yaptığı işi iyi sanmak; bu duygu nereden gelir? Kendi amelini beğenmek, kendi yaptığı işi iyi sanmak; bu duygu nereden gelir?

Ya şeytandan gelir, ya nefisten gelir. Nefsi beğenir.Ya şeytandan gelir, ya nefisten gelir. Nefsi beğenir. Ya da şeytan onu sapıttırmak için yaptığı işi ona hoş gösterir. İkisi de yanlış.Ya da şeytan onu sapıttırmak için yaptığı işi ona hoş gösterir. İkisi de yanlış. Tabi nefsinden geldiğini hissetmiş. Hemen; Tabi nefsinden geldiğini hissetmiş. Hemen;

"Ey müslümanlar! Otuz sene yaya olarak haccettim, her gün bir hatim indirdim;"Ey müslümanlar! Otuz sene yaya olarak haccettim, her gün bir hatim indirdim; bunları satıyorum, alan var mı?" diye seslenmiş. bunları satıyorum, alan var mı?" diye seslenmiş.

Herkes birbirine bakmış; "Ya, adamın kafasına güneş mi vurdu, aklından bir zoru mu var?" Herkes birbirine bakmış; "Ya, adamın kafasına güneş mi vurdu, aklından bir zoru mu var?"

Tabi kimse de kimsenin malını kolayca kesesinden parayı çıkarıp da almaz.Tabi kimse de kimsenin malını kolayca kesesinden parayı çıkarıp da almaz. Oradan çörek satan adamın birisi; "Tamam, üç çöreğe ben alırım." demiş. Oradan çörek satan adamın birisi;

"Tamam, üç çöreğe ben alırım." demiş.

"Tamam, satarım. Ver üç çöreği." demiş. "Tamam, satarım. Ver üç çöreği." demiş.

Üç çöreği almış. Poğaça gibi gözümün önüne gelkiyor. Otuz tane haccın sevabını sattı.Üç çöreği almış. Poğaça gibi gözümün önüne gelkiyor. Otuz tane haccın sevabını sattı. Her gün yaptığı hatm-i Kur'ân-ı Kerîm'in sevabını da sattı. Üç tane poğaça aldı. Her gün yaptığı hatm-i Kur'ân-ı Kerîm'in sevabını da sattı. Üç tane poğaça aldı.

Orada da kenarda sıcaktın dili sarkmış bir aç köpek duruyormuş, karnı içine göçük.Orada da kenarda sıcaktın dili sarkmış bir aç köpek duruyormuş, karnı içine göçük. Çöreğin bir tanesini ona atmış, yutmuş.Çöreğin bir tanesini ona atmış, yutmuş. İkincisini de atmış, onu da yutmuş.İkincisini de atmış, onu da yutmuş. Üçüncüsünü de atmış, onu da yutmuş. Oturmuş kenara gözünü kapatmış, nefsine hitap etmiş: Üçüncüsünü de atmış, onu da yutmuş. Oturmuş kenara gözünü kapatmış, nefsine hitap etmiş:

"Şimdi ey nefsim, söyle bakalım, hangi ameline dayanacaksın, neye dayanacaksın?"Şimdi ey nefsim, söyle bakalım, hangi ameline dayanacaksın, neye dayanacaksın? Elinde bir şey kalmadı, bomboşsun, hadi bakalım!Elinde bir şey kalmadı, bomboşsun, hadi bakalım! Allah'ın rahmetinden başka bel bağlayacağın, dayanacağın bir şey kaldı mı?" demiş. Allah'ın rahmetinden başka bel bağlayacağın, dayanacağın bir şey kaldı mı?" demiş.

Adamların büyüklüklerine bakın, düşüncelerine bakın! Bu iş şakaya gelmez! Adamların büyüklüklerine bakın, düşüncelerine bakın! Bu iş şakaya gelmez!

Mürit itikafa giriyor, on gün îtikaf yapıyor.Mürit itikafa giriyor, on gün îtikaf yapıyor. Şeyhi mânevî bakımdan onu takip ediyor. Tam itikafın içinde;Şeyhi mânevî bakımdan onu takip ediyor. Tam itikafın içinde; "Şu îtikafının sevabını bana ver." diye içine bir duygu geliyor. Şeyhi ortada yok ama içine böyle bir duygu geliyor. "Şu îtikafının sevabını bana ver." diye içine bir duygu geliyor. Şeyhi ortada yok ama içine böyle bir duygu geliyor.

Nereden geliyor? Nereden geliyor? O duyguyu şeyhi gönderiyor. Telsizler çalışıyor; itikafta şeyhi ona mesaj gönderiyor. O duyguyu şeyhi gönderiyor. Telsizler çalışıyor; itikafta şeyhi ona mesaj gönderiyor.

"İtikafının sevabını ver." Mırıldanıyor: "İtikafının sevabını ver."

Mırıldanıyor:

"Ya işte o gün ben aç kaldım, ben susuz kaldım, ben uykusuz kaldım,"Ya işte o gün ben aç kaldım, ben susuz kaldım, ben uykusuz kaldım, ben bu kadar namaz kıldım, ben bu kadar ibadet ettim." diye düşünüyor, kıvranıyor. ben bu kadar namaz kıldım, ben bu kadar ibadet ettim." diye düşünüyor, kıvranıyor.

İnsan küçücük bir şeyi bile veremiyor. İnsan küçücük bir şeyi bile veremiyor.

Çoğu insan haccı ömürde bir defa yapıyor, kimisi de yapamıyor. Çoğu insan haccı ömürde bir defa yapıyor, kimisi de yapamıyor.

İnsan otuz haccı verir mi? İnsan otuz haccı verir mi?

Bir hatim indirsen birisi; "Sevabını bana ver." dese kolay kolay verir misin? Bir hatim indirsen birisi; "Sevabını bana ver." dese kolay kolay verir misin?

"Yok, sevabını kendim istiyorum." dersin. Bunların hepsini niye verdi? "Yok, sevabını kendim istiyorum." dersin.

Bunların hepsini niye verdi?

İnsanın kendi ameline mağrur olması,İnsanın kendi ameline mağrur olması, onunla kibirlenmesi, ona dayanması, itimat etmesi doğru değildir de ondan. onunla kibirlenmesi, ona dayanması, itimat etmesi doğru değildir de ondan.

Ya Allah kabul etmediyse? Allah'ın lütfuna dayanacak, Allah'tan isteyecek, Allah'tan bekleyecek.Ya Allah kabul etmediyse?

Allah'ın lütfuna dayanacak, Allah'tan isteyecek, Allah'tan bekleyecek.
Onun için o duyguyu içinden sökmesi lazım. Onun için o duyguyu içinden sökmesi lazım.

O duygu sökülmez ki illa ona söyler: "Otuz defa haccettin, hem de yaya olarak haccettin,O duygu sökülmez ki illa ona söyler: "Otuz defa haccettin, hem de yaya olarak haccettin, ne kadar sevap kazandın. Her gün hatim indirdin, ne kadar sevap kazandın." ne kadar sevap kazandın. Her gün hatim indirdin, ne kadar sevap kazandın."

Bunu içinden atamaz. İnsanın içinden duyguları söküp atmak,Bunu içinden atamaz. İnsanın içinden duyguları söküp atmak, elbise çıkarmak gibi kolay değildir; saplanır kalır.elbise çıkarmak gibi kolay değildir; saplanır kalır. "Fikr-i sabit" diyoruz, idefiks diyoruz. İnsanın içinden kolay çıkmaz. "Fikr-i sabit" diyoruz, idefiks diyoruz. İnsanın içinden kolay çıkmaz.

Çıkarmak için ne yapıyor? Büyük üstat biliyor; ne yapıyor? Çıkarmak için ne yapıyor?

Büyük üstat biliyor; ne yapıyor?

Öyle bir çıkarıyor ki içinden, içi bir daha onu düşünemeyecek gibi… Öyle bir çıkarıyor ki içinden, içi bir daha onu düşünemeyecek gibi…

Endülüs'ü fetheden Tarık b. Ziyad, askerlerini gemilerleEndülüs'ü fetheden Tarık b. Ziyad, askerlerini gemilerle Afrika'dan, Cebel-i Tarık boğazından İspanya yarımadasına geçirmiş.Afrika'dan, Cebel-i Tarık boğazından İspanya yarımadasına geçirmiş. Askerler gemilerden inince gemileri yaktırmış.Askerler gemilerden inince gemileri yaktırmış. Cayır cayır cayır, yelken, direk, kürek, gemiler yanmış; gemi kalmamış. Cayır cayır cayır, yelken, direk, kürek, gemiler yanmış; gemi kalmamış.

Niye? Askerlerin artık geriye dönüş imkanı yok.Niye?

Askerlerin artık geriye dönüş imkanı yok.
O gemilerle bu tarafa geçtiler; geriye dönüş imkanı, vasıtası yok.O gemilerle bu tarafa geçtiler; geriye dönüş imkanı, vasıtası yok. Askerlerin karşına çıkmış, demiş ki; Askerlerin karşına çıkmış, demiş ki;

"Ey mücahitler! Ey müslümanlar! Ey mü'minler!"Ey mücahitler! Ey müslümanlar! Ey mü'minler! Bakın gemileri yaktım, önünüz derya gibi düşman, arkanız düşman gibi derya.Bakın gemileri yaktım, önünüz derya gibi düşman, arkanız düşman gibi derya. Denize girseniz boğulursunuz, o da size ölüm getiriyor, o da düşman gibi. Denize girseniz boğulursunuz, o da size ölüm getiriyor, o da düşman gibi. Arkanız düşman gibi derya, önünüz de derya gibi düşman. Bu düşmanı yenmekten başka çareniz yok!" Arkanız düşman gibi derya, önünüz de derya gibi düşman. Bu düşmanı yenmekten başka çareniz yok!"

O mücahitler ne yapar? Siz olsanız ne yaparsınız?O mücahitler ne yapar? Siz olsanız ne yaparsınız? Tabi anlamak için kendinizi onun yerine koyacaksınız; ne yaparsınız? Tabi anlamak için kendinizi onun yerine koyacaksınız; ne yaparsınız?

Pabuç pahalı; "Bu düşmanın karşısında gevşek dursam bunlar beni kılıçtan geçirir.Pabuç pahalı; "Bu düşmanın karşısında gevşek dursam bunlar beni kılıçtan geçirir. Kaçmak istesem kaçma imkanım yok; o halde mutlaka düşmanı yenmem lazım." der, öyle çarpışırsınız. Kaçmak istesem kaçma imkanım yok; o halde mutlaka düşmanı yenmem lazım." der, öyle çarpışırsınız.

Komutanın büyüklüğüne bak! Müslümanlar ölümden korkmaz, mücahittir, şehitliği ister,Komutanın büyüklüğüne bak! Müslümanlar ölümden korkmaz, mücahittir, şehitliği ister, hepsi tamam, iyi, güzel, hoş da; ya korkarsa, ya içine bir korku geliverirse,hepsi tamam, iyi, güzel, hoş da; ya korkarsa, ya içine bir korku geliverirse, ya işi gevşek tutarsa, ya geriye kaçarsa? İşi sağlama bağlıyor.ya işi gevşek tutarsa, ya geriye kaçarsa? İşi sağlama bağlıyor. Usta komutan olduğu için işi öyle bir şekilde çözümlüyor ki başka kaçamak noktası bırakmıyor. Usta komutan olduğu için işi öyle bir şekilde çözümlüyor ki başka kaçamak noktası bırakmıyor.

İşte ihlâs! İşte Allah'a kulluk etmenin incelikleri.İşte ihlâs! İşte Allah'a kulluk etmenin incelikleri. Büyük üstatların büyük menkıbeleri, menâkıbı bunlar. Büyük üstatların büyük menkıbeleri, menâkıbı bunlar.

Kâle, ve kâle Ahmedü. "Aynı ravi söylemiş ki bu Ahmed b. Âsımini'l-Antâkî şu sözü de buyurmuş:" Kâle, ve kâle Ahmedü. "Aynı ravi söylemiş ki bu Ahmed b. Âsımini'l-Antâkî şu sözü de buyurmuş:"

Enfau'l-fakri mâ künte bihi mütecemmilen ve bihi râdıyen. Enfau'l-fakri mâ künte bihi mütecemmilen ve bihi râdıyen.

Var mı içimizde fakirliği seven? Yok. Var mı içimizde fakirliği seven?

Yok.

Bu mübarekler fakirliği sevmişler, istemişler; zenginlikten kaçınmışlar, para biriktirmemişler.Bu mübarekler fakirliği sevmişler, istemişler; zenginlikten kaçınmışlar, para biriktirmemişler. Ellerine para geçmişse bile zengin oldukları zaman bile vermişler; yine fakir olmuşlar.Ellerine para geçmişse bile zengin oldukları zaman bile vermişler; yine fakir olmuşlar. Ellerinde para bırakmamışlar.Ellerinde para bırakmamışlar. Fakirlik bunların medâr-ı iftiharı, gayeleri olmuş. Bu fakr, tasavvuf kitaplarının hepsinde vardır. Fakirlik bunların medâr-ı iftiharı, gayeleri olmuş. Bu fakr, tasavvuf kitaplarının hepsinde vardır.

"Sen fakr u fena iste." diye tavsiyeler vardır. "Sen fakr u fena iste." diye tavsiyeler vardır.

Burada da fakrın, fakirliğin en faydalısı, en hâlisini anlatıyor. Nasıl olacak? Burada da fakrın, fakirliğin en faydalısı, en hâlisini anlatıyor.

Nasıl olacak?

Mâ künte bihi mütecemmilen.Mâ künte bihi mütecemmilen. "Edindiğin zaman, onunla tam iyi bir derviş olduğun, tam onunla güzelleştiğin.""Edindiğin zaman, onunla tam iyi bir derviş olduğun, tam onunla güzelleştiğin." Ve bihi râdıyen. "Ve ona razı olduğun zamandır." Ve bihi râdıyen. "Ve ona razı olduğun zamandır."

Öyle bir fakirlik üstüne çökecek ki tam derviş olacaksın, dervişliğin tam olacak.Öyle bir fakirlik üstüne çökecek ki tam derviş olacaksın, dervişliğin tam olacak. Onunla iyi, güzel, cemil denilecek bir hale geleceksin ve razı da olacaksın;Onunla iyi, güzel, cemil denilecek bir hale geleceksin ve razı da olacaksın; rızasızlık göstermeyeceksin. rızasızlık göstermeyeceksin.

Aziz Mahmud-ı Hüdâyî Bursa kadısı iken, Bursa şehrinin şu kadar altın lira aylık maaş alan,Aziz Mahmud-ı Hüdâyî Bursa kadısı iken, Bursa şehrinin şu kadar altın lira aylık maaş alan, konağı olan, mübaşirleri olan, makamı, mevkii olan kadılık vazifesindeyken ne yaptı? konağı olan, mübaşirleri olan, makamı, mevkii olan kadılık vazifesindeyken ne yaptı?

Cennet-mekân, rahmetullah aleyh Üftâde hazretlerine derviş olmaya gitti. Cennet-mekân, rahmetullah aleyh Üftâde hazretlerine derviş olmaya gitti.

"Efendim ben size derviş olmak istiyorum." dedi. "Efendim ben size derviş olmak istiyorum." dedi.

Neden oldu? O da uzun... Kerametini gördü de ondan.Neden oldu?

O da uzun... Kerametini gördü de ondan.
Tasavvufun büyüklüğünü gördü; mârifetullahın, evliyâ olmanın ehemmiyetini anladı;Tasavvufun büyüklüğünü gördü; mârifetullahın, evliyâ olmanın ehemmiyetini anladı; zahir ilminin yetersiz olduğunu gördü. Üftâde hazretlerine gitti.zahir ilminin yetersiz olduğunu gördü. Üftâde hazretlerine gitti. O zamanın evliyâsı, büyüğü, mürşid-i kâmili. "Efendim size mürid olmak istiyorum." O zamanın evliyâsı, büyüğü, mürşid-i kâmili.

"Efendim size mürid olmak istiyorum."

O da dedi ki; "Evladım, sen kadılığa devam et, bizim bu işimiz zordur.O da dedi ki;

"Evladım, sen kadılığa devam et, bizim bu işimiz zordur.
Orada Ümmet-i Muhammed'e faydalı olursun, mahkemeleri idare edersin,Orada Ümmet-i Muhammed'e faydalı olursun, mahkemeleri idare edersin, davaları dinlersin." gibi, neler söylediyse... Tabi yanında değildik de... davaları dinlersin." gibi, neler söylediyse... Tabi yanında değildik de...

İlk önce kabul etmedi. Şeyh efendi biraz nazlandı: İlk önce kabul etmedi. Şeyh efendi biraz nazlandı:

"Sen vazifene bak, dervişlik yapma; bizim dervişlik biraz da zordur." deyince, o da; "Sen vazifene bak, dervişlik yapma; bizim dervişlik biraz da zordur." deyince, o da;

"Efendim, razıyım. Emirlerinizin hepsini tutacağım, tam derviş olacağım; istiyorum.""Efendim, razıyım. Emirlerinizin hepsini tutacağım, tam derviş olacağım; istiyorum." filan deyip ısrar edince; "Eh, peki." dedi ve ona birtakım hizmetler verdi. filan deyip ısrar edince;

"Eh, peki." dedi ve ona birtakım hizmetler verdi.

"Hadi bakalım, tekkenin tuvaletlerini temizle."Hadi bakalım, tekkenin tuvaletlerini temizle. Tekkenin tuvaletlerini temizlemek vazifesi senin." dedi. Daha önceden şöyle dedi: Tekkenin tuvaletlerini temizlemek vazifesi senin." dedi.

Daha önceden şöyle dedi:

"Sokaklarda halk seni bir görsün bakalım; ciğer sat." dedi. "Sokaklarda halk seni bir görsün bakalım; ciğer sat." dedi.

Eskiden sopayı sırtlarına alırlarmış; sopaya, iplere ciğerleri takarlarmış, öyle satarlarmış.Eskiden sopayı sırtlarına alırlarmış; sopaya, iplere ciğerleri takarlarmış, öyle satarlarmış. İki taraftan uzun yoğurtçular vardı eskiden böyle,İki taraftan uzun yoğurtçular vardı eskiden böyle, sırtına sopayı iki taraflı terazi gibi koyup yoğurt satarlardı. İşte ciğeri de öyle satıyorlarmış.sırtına sopayı iki taraflı terazi gibi koyup yoğurt satarlardı. İşte ciğeri de öyle satıyorlarmış. Tabi bir yere değmiyor, havada duruyor, rüzgar alıyor, çabuk kokmuyor. Tabi bir yere değmiyor, havada duruyor, rüzgar alıyor, çabuk kokmuyor.

Bu ciğerci tabi, ne yapacak? Bu ciğerci tabi, ne yapacak?

"Yarım okka ciğer ver." dediği zaman, eline ciğeri alacak, kesecek, eli kanlanacak,"Yarım okka ciğer ver." dediği zaman, eline ciğeri alacak, kesecek, eli kanlanacak, tartacak, biçecek, kediler arkasından "miyav miyav." diye dolaşacak. İşte basit bir meslek. tartacak, biçecek, kediler arkasından "miyav miyav." diye dolaşacak. İşte basit bir meslek.

Neydi bu? Konakta minderin üstünde oturan Bursa'nın başkadısıydı; makbul bir insandı. Neydi bu?

Konakta minderin üstünde oturan Bursa'nın başkadısıydı; makbul bir insandı.

O vazifeyi yapmış; sokaklarda halka ciğer satmış. O vazifeyi yapmış; sokaklarda halka ciğer satmış.

Bir şey oldu mu? Halktan korkmadığı anlaşıldı.Bir şey oldu mu?

Halktan korkmadığı anlaşıldı.
Halk ne derse desin, Allah rızası için halkın beğenmeyeceği, ayıplayacağı işi yaptı. Halk ne derse desin, Allah rızası için halkın beğenmeyeceği, ayıplayacağı işi yaptı.

"Hadi bakalım, şimdi de tuvaletleri temizle." "Hadi bakalım, şimdi de tuvaletleri temizle."

Tuvaletleri temizlemek vazifesinde iken, davul zurna sesleri duydu.Tuvaletleri temizlemek vazifesinde iken, davul zurna sesleri duydu. Bayağı bir şamatalı, davul zurna, gürültü. Bayağı bir şamatalı, davul zurna, gürültü.

"Nedir bu?" diye sordu. Kendisi tuvaletlerin temizlikçisi, bekçisi. "Nedir bu?" diye sordu.

Kendisi tuvaletlerin temizlikçisi, bekçisi.

Dediler ki; "Sen ayrıldıktan sonra Bursa'ya yeni kadı efendi geldi.Dediler ki;

"Sen ayrıldıktan sonra Bursa'ya yeni kadı efendi geldi.
Şehir halkı merasimle onu karşılamaya çıktı. Davul sesleri de bu merasimden gelen seslerdir." Şehir halkı merasimle onu karşılamaya çıktı. Davul sesleri de bu merasimden gelen seslerdir."

Bunun içine bir acı çöktü, kendi kendine dedi ki; Bunun içine bir acı çöktü, kendi kendine dedi ki;

"Ey Mahmud! İşte bak, öyle kıymetli, izzetli o makamı bıraktın da,"Ey Mahmud! İşte bak, öyle kıymetli, izzetli o makamı bıraktın da, geldin şimdi bu camide böyle tuvalet temizliyorsun.geldin şimdi bu camide böyle tuvalet temizliyorsun. Bak, yerine bir başka adamı tayin ettiler, bu olacak şey mi?" Bak, yerine bir başka adamı tayin ettiler, bu olacak şey mi?"

Kıskanır gibi, hasretlik duyar gibi, pişmanlık duyar gibi, "Neden ettim?" gibilerden bir duygu.Kıskanır gibi, hasretlik duyar gibi, pişmanlık duyar gibi, "Neden ettim?" gibilerden bir duygu. Ama hemen kendisini toparladı: Ama hemen kendisini toparladı:

"Bu duygu nefsimden geliyor. Bu işleri nefsim istemiyor."Bu duygu nefsimden geliyor. Bu işleri nefsim istemiyor. Halbuki ben şeyhime intisap edeceğim zaman söz vermiştim;Halbuki ben şeyhime intisap edeceğim zaman söz vermiştim; 'Nefsimin arzularını kıracağım, onun emirlerini tutmayacağım,'Nefsimin arzularını kıracağım, onun emirlerini tutmayacağım, onunla mücadele edeceğim, cihat edeceğim.' demiştim.onunla mücadele edeceğim, cihat edeceğim.' demiştim. Binaenaleyh, nefsin bu sesine kulak vermemem lazım. Seni zalim nefis seni!Binaenaleyh, nefsin bu sesine kulak vermemem lazım. Seni zalim nefis seni! Senin sözüne kulak vermiyorum!" dedi. Senin sözüne kulak vermiyorum!" dedi.

Tuvaleti sakalıyla temizlemek için eğildi.Tuvaleti sakalıyla temizlemek için eğildi. Tuvalet süpürgeyle süpürülür ya, "Nefsi hor olsun." diyeTuvalet süpürgeyle süpürülür ya, "Nefsi hor olsun." diye sakalıyla eğilirken arkadan şeyhi yetişti, yakaladı: sakalıyla eğilirken arkadan şeyhi yetişti, yakaladı:

"Evladım, sakal sünnettir, izzetlidir; bu işe yaraşmaz. İmtihanı kazandın." dedi. "Evladım, sakal sünnettir, izzetlidir; bu işe yaraşmaz. İmtihanı kazandın." dedi.

O duyguyu onun gönlüne veren, o duygunun içindeki fırtınasını görenO duyguyu onun gönlüne veren, o duygunun içindeki fırtınasını gören ve ona karşı tavrını gören mürşid-i kâmil.ve ona karşı tavrını gören mürşid-i kâmil. Görüyor, sakalı da yere değdirmeden arkasından yetişişmiş: "Tamam evladım, oldu." demiş. Görüyor, sakalı da yere değdirmeden arkasından yetişişmiş:

"Tamam evladım, oldu." demiş.

Sıdkını, sadâkatini, vefâsını göstermiş oluyor. Sıdkını, sadâkatini, vefâsını göstermiş oluyor.

İşte dervişlik böyle bir şey! Zengin iken fakir oluyor insan;İşte dervişlik böyle bir şey! Zengin iken fakir oluyor insan; çünkü bu varlıklarla o makamlar kolay kolay geçilmiyor.çünkü bu varlıklarla o makamlar kolay kolay geçilmiyor. Bu nefsin kibri kırılmıyor, sertliği yumuşamıyor, insan hizaya gelmiyor.Bu nefsin kibri kırılmıyor, sertliği yumuşamıyor, insan hizaya gelmiyor. Hepsini bırakması lazım. Tam böyle, tiril tiril fakir olması lazım. Hepsini bırakması lazım. Tam böyle, tiril tiril fakir olması lazım.

"Hiçbir şeyim yok, yâ Rabbi! 'Ayağı çıplak, baş açık, yalın ayak' dedikleri gibi,"Hiçbir şeyim yok, yâ Rabbi! 'Ayağı çıplak, baş açık, yalın ayak' dedikleri gibi, bir fakir muhtaç kulunum, bîçare kulunum." noktasına geliyor. bir fakir muhtaç kulunum, bîçare kulunum." noktasına geliyor.

İşte o zaman tam derviş oluyor. Hiçbir şeyi yok; Mevlâ'sı var! İşte o zaman tam derviş oluyor. Hiçbir şeyi yok; Mevlâ'sı var!

Ebû Bekr-i Sıddîk'a sormuşlar: Ebû Bekr-i Sıddîk'a sormuşlar:

"Yâ Ebû Bekir! Her şeyi tasadduk ettin; çoluk çocuğuna ne bıraktın?" "Yâ Ebû Bekir! Her şeyi tasadduk ettin; çoluk çocuğuna ne bıraktın?"

"Allah ve Resûlü'nü bıraktım." demiş. "Allah ve Resûlü'nü bıraktım." demiş.

Allah var ya... Allah insanın dostu olursa ne mutlu o insana!Allah var ya... Allah insanın dostu olursa ne mutlu o insana! Muhtaç olup tam olarak Allah'a bağlanırsa, fakir olup da tam olarak Allah'a bağlanırsa, Muhtaç olup tam olarak Allah'a bağlanırsa, fakir olup da tam olarak Allah'a bağlanırsa, dünyanın en zengini olur, çünkü kâinatın sahibine bağlanıyor. dünyanın en zengini olur, çünkü kâinatın sahibine bağlanıyor.

Enfau'l-a'mâli mâ selimet min âfâtihâ ve kânet makbûleten minke. Enfau'l-a'mâli mâ selimet min âfâtihâ ve kânet makbûleten minke.

Enfau'l-a'mâl. "Amellerin en yüzde yüz hâlisi, en faydalısı." Enfau'l-a'mâl. "Amellerin en yüzde yüz hâlisi, en faydalısı."

"En tamı" demek istiyor. Şimdi "Dört dörtlük" diyorlar."En tamı" demek istiyor. Şimdi "Dört dörtlük" diyorlar. "Dört dörtlük" bir müzik tabiridir, "tam" demek. "Yüzde yüz" deriz, "tam" deriz. "Dört dörtlük" bir müzik tabiridir, "tam" demek. "Yüzde yüz" deriz, "tam" deriz.

Enfau'l-a'mâl. "Amellerin en faydalısı, en tamı, en güzeli, hangisidir?" Enfau'l-a'mâl. "Amellerin en faydalısı, en tamı, en güzeli, hangisidir?"



Mâ selimet min âfâtihâ. "Amelleri heba eden âfetlere bulaşmamış olanıdır."Mâ selimet min âfâtihâ. "Amelleri heba eden âfetlere bulaşmamış olanıdır." Muhterem kardeşlerim! Muhterem kardeşlerim!

Ameller güzeldir, amel-i sâlihler güzeldir.Ameller güzeldir, amel-i sâlihler güzeldir. Namaz, oruç, hac, zekât, cami yaptırmak, vesaire güzeldir.Namaz, oruç, hac, zekât, cami yaptırmak, vesaire güzeldir. Ama bu güzel amellerin tehlikeli noktaları vardır.Ama bu güzel amellerin tehlikeli noktaları vardır. İnsan onları yaparken tehlikelerini göz önünde bulundurmazsa bu ameller heba olabilir.İnsan onları yaparken tehlikelerini göz önünde bulundurmazsa bu ameller heba olabilir. Hebâen mensûra. Boşa gidebilir. Hebâen mensûra. Boşa gidebilir.

Mesela namaz kılarken riyâ ile kılarsa sevabı gidiyor.Mesela namaz kılarken riyâ ile kılarsa sevabı gidiyor. Haccederken, cidal, füsuk ve refes denilen; -Kur'ân-ı Kerîm'de bunlar anlatılıyor-Haccederken, cidal, füsuk ve refes denilen; -Kur'ân-ı Kerîm'de bunlar anlatılıyor- arkadaşlarla çekişme, günahlar ve edepsizlikler yaparsa haccın sevabı gidiyor.arkadaşlarla çekişme, günahlar ve edepsizlikler yaparsa haccın sevabı gidiyor. Zekâtı verirken karşısındakini üzerse, başa kakarsa, kalbini kırarsa, zekâtın sevabı gidiyor. Zekâtı verirken karşısındakini üzerse, başa kakarsa, kalbini kırarsa, zekâtın sevabı gidiyor.

Amel, yapılan iş güzel ama iyi yapılmadığı zaman havaya, boşa gidebiliyor;Amel, yapılan iş güzel ama iyi yapılmadığı zaman havaya, boşa gidebiliyor; hava alabiliyor insan. İşte bu âfetleri bilmek lazım. hava alabiliyor insan. İşte bu âfetleri bilmek lazım.

"Namazın kabul olmamasına sebep olan âfetler nelerdir, say hocam." "Namazın kabul olmamasına sebep olan âfetler nelerdir, say hocam."

Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi, sekiz, dokuz, on.

"Orucun kabul olmamasına sebep olan afetler nelerdir?" Biliyorsunuz. "Orucun kabul olmamasına sebep olan afetler nelerdir?"

Biliyorsunuz.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde;

"Nice oruç tutan insan vardır ki akşama kârı aç ve susuz kalmaktan ibarettir." diyor. Sevap yok. "Nice oruç tutan insan vardır ki akşama kârı aç ve susuz kalmaktan ibarettir." diyor.

Sevap yok.

Neden? Oruç sadece mideye yemek yememek, su içmemek değil.Neden?

Oruç sadece mideye yemek yememek, su içmemek değil.
Oruç; gözün harama bakmaması, dilin yalan dolan, günah söylememesi, elin harama uzanmaması demek. Oruç; gözün harama bakmaması, dilin yalan dolan, günah söylememesi, elin harama uzanmaması demek.

"Denize girmek orucu bozmaz." diyorlar. "Denize girmek orucu bozmaz." diyorlar.

Sen de plaja gideceksin, o kadar çıplakların arasında denize gireceksin,Sen de plaja gideceksin, o kadar çıplakların arasında denize gireceksin, ondan sonra ağzına su kaçtı mı, kaçmadı mı? ondan sonra ağzına su kaçtı mı, kaçmadı mı?

İsterse kaçmasın; senin gözün o çıplaklara değdi mi, gidiyor. İsterse kaçmasın; senin gözün o çıplaklara değdi mi, gidiyor.

Orucun âfeti, namazın âfeti; bunları öğrenmek lazım. Çünkü boşa gitmemesi lazım.Orucun âfeti, namazın âfeti; bunları öğrenmek lazım. Çünkü boşa gitmemesi lazım. O kadar namaz kılıyoruz, o kadar para harcayıp hacca gidiyoruz, geliyoruz.O kadar namaz kılıyoruz, o kadar para harcayıp hacca gidiyoruz, geliyoruz. Bir Ramazan otuz gün oruç tutuyoruz.Bir Ramazan otuz gün oruç tutuyoruz. Bunların nelerden boşa gittiğini mutlaka öğrenmek lazım; hocalara sormak lazım.Bunların nelerden boşa gittiğini mutlaka öğrenmek lazım; hocalara sormak lazım. Hocaların da derslerde bunları anlatması lazım. Hocaların da derslerde bunları anlatması lazım.

İmâm-ı Gazâlî, İhyâ-ı Ulûm'un ilk kitabında, ilk cildinde hemen anlatıyor: İmâm-ı Gazâlî, İhyâ-ı Ulûm'un ilk kitabında, ilk cildinde hemen anlatıyor:

Orucun âfetleri, namazın âfetleri, lisanın âfetleri, kulağın âfetleri. Gözün âfetleri, ne demek? Orucun âfetleri, namazın âfetleri, lisanın âfetleri, kulağın âfetleri.

Gözün âfetleri, ne demek?

"Gözle yapılan günahlar ve bundan dolayı başa gelen cezalar, belalar" demek. "Gözle yapılan günahlar ve bundan dolayı başa gelen cezalar, belalar" demek.

İnsanın bunları bilmesi lazım. Hem bilmesi lazım,İnsanın bunları bilmesi lazım. Hem bilmesi lazım, hem çoluk çocuğuna, hanımına, öğretme durumunda olduğu etrafındaki insanlara da öğretmesi lazım. hem çoluk çocuğuna, hanımına, öğretme durumunda olduğu etrafındaki insanlara da öğretmesi lazım.

"Amellerin en faydalısı, bu afetlerden salim olarak işlenmiş olanıdır." "Amellerin en faydalısı, bu afetlerden salim olarak işlenmiş olanıdır."

Ve kânet makbûleten minke. "Ve senden Allah'ın kabul ettiğidir." Ve kânet makbûleten minke. "Ve senden Allah'ın kabul ettiğidir."

Allah bir ameli kabul etmemişse, ne yaparsan yap… Eğer Allah kabul etmemişse hiç kıymeti yok.Allah bir ameli kabul etmemişse, ne yaparsan yap… Eğer Allah kabul etmemişse hiç kıymeti yok. Mühim olan, Allah'ın senden o ameli kabul buyurmasıdır. Mühim olan, Allah'ın senden o ameli kabul buyurmasıdır.

O kadar yıllar geçiyor, o kadar ibadetler, taatler ediyoruz; bilmem ki kabul oldu mu, olmadı mı.O kadar yıllar geçiyor, o kadar ibadetler, taatler ediyoruz; bilmem ki kabul oldu mu, olmadı mı. Kimse bilemiyor, bilemez.Kimse bilemiyor, bilemez. Onun için, devamlı hazer-korku, dikkat üzere olmak lazım ve durumu daima kontrol etmek lazım. Onun için, devamlı hazer-korku, dikkat üzere olmak lazım ve durumu daima kontrol etmek lazım.

Bizim tasavvufun prensiplerinde bu vardır.Bizim tasavvufun prensiplerinde bu vardır. Daima kendisini kontrol etmek, daima uyanık olmak, Daima kendisini kontrol etmek, daima uyanık olmak, daima gönlünün bekçiliğini yapıp gönle başka fikirlerin girmemesine çalışmak gibi şeyler vardır.daima gönlünün bekçiliğini yapıp gönle başka fikirlerin girmemesine çalışmak gibi şeyler vardır. Tabi bunları insan sözle söyleyince olmuyor; bunlar bir eğitimle olur.Tabi bunları insan sözle söyleyince olmuyor; bunlar bir eğitimle olur. Bu eğitimin içine girdiği zaman olur. Bu eğitimin içine girdiği zaman olur.

Allah celle celâlühû, cümlemize ibadetleri rızasına uygun bir şekilde yapmayı nasip etsin.Allah celle celâlühû, cümlemize ibadetleri rızasına uygun bir şekilde yapmayı nasip etsin. Âfetlerini bilip o âfetlere maruz bırakmadan ibadetleri güzel icra etmeyi nasip eylesin. Âfetlerini bilip o âfetlere maruz bırakmadan ibadetleri güzel icra etmeyi nasip eylesin.

Kâle ve kâle Ahmedü. Birinci "kâle" râviden; "Aynı râvi dedi ki." demek.Kâle ve kâle Ahmedü. Birinci "kâle" râviden; "Aynı râvi dedi ki." demek. İkinci "Kâle ve kâle Ahmedü." "Ahmed b. Âsımini'l-Antâkî dedi ki." demek. İkinci "Kâle ve kâle Ahmedü." "Ahmed b. Âsımini'l-Antâkî dedi ki." demek.

Min alâmeti kılleti ma'rifeti'l-abdi bi-nefsihî kılletü'l-hayâi ve kılletü'l-havfi.Min alâmeti kılleti ma'rifeti'l-abdi bi-nefsihî kılletü'l-hayâi ve kılletü'l-havfi. "Kişinin nefsini bilmediğinin alametlerindendir." "Kişinin nefsini bilmediğinin alametlerindendir."

Men arefe nefsehû fekad arefe rabbehû. "Nefsini bilen Rabbini bilir." Men arefe nefsehû fekad arefe rabbehû.

"Nefsini bilen Rabbini bilir."

Kişi şu içindeki nefsini bilecek, tanıyacak. Mârifet ne demek? Kişi şu içindeki nefsini bilecek, tanıyacak.

Mârifet ne demek?

Bilmekten öteye tanımak demek. Bilmekten öteye tanımak demek.

Nefsini tanıyacak. Nefsini bilip tanıyacak.Nefsini tanıyacak. Nefsini bilip tanıyacak. Bu bir şart. Nefsini bildikten sonra mârifetullah açılıyor.Bu bir şart. Nefsini bildikten sonra mârifetullah açılıyor. Allah'ı bilmesi o zaman mümkün oluyor. Tabi bu sözün de izahı çok geniştir, derindir; ayrı. Allah'ı bilmesi o zaman mümkün oluyor. Tabi bu sözün de izahı çok geniştir, derindir; ayrı.

"İnsanın kendi nefsini bilmediğinin, kendisinin nefsini tanımadığının "İnsanın kendi nefsini bilmediğinin, kendisinin nefsini tanımadığının veya az tanıdığının alametindendir." Ne? veya az tanıdığının alametindendir."

Ne?

Kılletü'l-hayâi. "Hayasının, utancının, utanma duygusunun az olması."Kılletü'l-hayâi. "Hayasının, utancının, utanma duygusunun az olması." Ve kılletü'l-havf. "Korku duygusunun az olması." Havf, hangi havf'tır? Allah'tan korkmak. Ve kılletü'l-havf. "Korku duygusunun az olması."

Havf, hangi havf'tır?

Allah'tan korkmak.

Havf duygusu yoksa, havfullah yoksa, haşyetullah yoksa,Havf duygusu yoksa, havfullah yoksa, haşyetullah yoksa, hayası yoksa, demek ki bu, nefsini bilmiyor. hayası yoksa, demek ki bu, nefsini bilmiyor. Hayanın, korkunun azlığı, nefsini bilmediğinin alametidir. Hayanın, korkunun azlığı, nefsini bilmediğinin alametidir.

Mü'min nasıl olacak? Haya sahibi olacak, utangaç olacak. Mü'min nasıl olacak?

Haya sahibi olacak, utangaç olacak.
Rabbi'nden utanacak, meleklerinden utanacak insanlardan utanacak.Rabbi'nden utanacak, meleklerinden utanacak insanlardan utanacak. İki omzunda iki melek var; onların yanındayken yaptığı işe, söylediği söze dikkat edecek.İki omzunda iki melek var; onların yanındayken yaptığı işe, söylediği söze dikkat edecek. Allah'ın kendisini gördüğünü bilecek. Edebe riayet edecek, haya sahibi olacak.Allah'ın kendisini gördüğünü bilecek. Edebe riayet edecek, haya sahibi olacak. Yanakları kırmızı kırmızı oluverecek. İyi bir mü'min, utangaç olacak. Sonra? Yanakları kırmızı kırmızı oluverecek. İyi bir mü'min, utangaç olacak.

Sonra?

Allah korkusu olacak. Neden? Çünkü Allah bir insana gazap ederse insan mahvolur.Allah korkusu olacak.

Neden?

Çünkü Allah bir insana gazap ederse insan mahvolur.
Oyuncak değil, bu işin şakası yok! Allah bir insana gazap etti mi,Oyuncak değil, bu işin şakası yok! Allah bir insana gazap etti mi, sevmedi mi, Allah'ın sevmediği bir duruma düştü mü, bir insan mahvolur, perişan olur.sevmedi mi, Allah'ın sevmediği bir duruma düştü mü, bir insan mahvolur, perişan olur. Onun için öyle bir durumun olmamasına dikkat edecek,Onun için öyle bir durumun olmamasına dikkat edecek, Allah'tan korkacak. Her yaptığı işe dikkat edecek. Allah'tan korkacak. Her yaptığı işe dikkat edecek.

Allahu Teâlâ hazretleri, böyle güzel duygulara sahip olmayı;Allahu Teâlâ hazretleri, böyle güzel duygulara sahip olmayı; kendimizi Allah'ın sevdiği bir kul hâline getirmek için gayret göstermeyi,kendimizi Allah'ın sevdiği bir kul hâline getirmek için gayret göstermeyi, ibadetlerimizi Allah'ın sevdiği şekilde yapmayı, ömrümüzü rızasına uygun geçirmeyi; ibadetlerimizi Allah'ın sevdiği şekilde yapmayı, ömrümüzü rızasına uygun geçirmeyi; huzuruna da Rabbimiz'in sevdiği, razı olduğu kul olarak varıphuzuruna da Rabbimiz'in sevdiği, razı olduğu kul olarak varıp cennetiyle cemaliyle de müşerref olmayı nasip eylesin. cennetiyle cemaliyle de müşerref olmayı nasip eylesin.

Fâtiha-i şerîfe meâl besmele. Fâtiha-i şerîfe meâl besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2