Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Evvel 1446
24 Kasım 2024
İmsak
06:24
Güneş
07:54
Öğle
12:55
İkindi
15:24
Akşam
17:47
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Ahmed İbn-i Ebi'l-Havârî Hz. (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

10 Rebîü'l-Evvel 1414 / 28.08.1993
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Ahmed ibn-i Ebi’l-Havârî Hakkında Bilgi, İnsanın Eceli ve Rızkı, Dünya Sevgisinin Zararı, Ağlamanın En Faziletlisi | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ahmed İbn-i Ebi'l-Havârî Hz. (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

10 Rebîü'l-Evvel 1414 / 28.08.1993
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Ahmed ibn-i Ebi’l-Havârî Hakkında Bilgi, İnsanın Eceli ve Rızkı, Dünya Sevgisinin Zararı, Ağlamanın En Faziletlisi | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, ikramı, ihsanı dünya ve âhirette üzerinize olsun.Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, ikramı, ihsanı dünya ve âhirette üzerinize olsun. Allahu Teâlâ iki cihanda cümlenizi bahtiyar eylesin. Allahu Teâlâ iki cihanda cümlenizi bahtiyar eylesin.

Ebû Abdirahman es-Sülemî isimli büyük alim ve sûfî büyüğümüzün yazmış olduğuEbû Abdirahman es-Sülemî isimli büyük alim ve sûfî büyüğümüzün yazmış olduğu Tabakâtu's-sûfiyye isimli kitabın 98. sayfasına geldik. Tabakâtu's-sûfiyye isimli kitabın 98. sayfasına geldik.

12. terceme-i hâl Ahmed b. Ebi'l-Havârî. 12. terceme-i hâl Ahmed b. Ebi'l-Havârî.

Menâkıbını, hayatını, sözlerini ve tavsiyelerini okumaya geçmeden önceMenâkıbını, hayatını, sözlerini ve tavsiyelerini okumaya geçmeden önce başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin rûh-i pâkine bizlerden bir hediye olsun diye,başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin rûh-i pâkine bizlerden bir hediye olsun diye, sonra onun cümle âl'inin, ashabının, etbâının, ahbabının ve hassaten mânevî varisleri, sonra onun cümle âl'inin, ashabının, etbâının, ahbabının ve hassaten mânevî varisleri, irşat makamının sultanları sâdât-ı meşâyih-i turuk-i aliyyemizin,irşat makamının sultanları sâdât-ı meşâyih-i turuk-i aliyyemizin, Ebû Bekir es-Sıddîk ve Aliyyü'l-Murtezâ'dan şeyhimiz Muhammed Zâhid-i Bursevî'ye kadarEbû Bekir es-Sıddîk ve Aliyyü'l-Murtezâ'dan şeyhimiz Muhammed Zâhid-i Bursevî'ye kadar silsilelerimizden güzerân eylemiş olan cümle tasavvuf ve tarikat büyüklerimizin, silsilelerimizden güzerân eylemiş olan cümle tasavvuf ve tarikat büyüklerimizin, eseri yazan Sülemî hazretlerinin, eserde isimleri geçen mübarek büyüklerimizin bu beldelerde medfuneseri yazan Sülemî hazretlerinin, eserde isimleri geçen mübarek büyüklerimizin bu beldelerde medfun enbiyâ, sahabe ve sâlihlerin bu meyanda Yûşâ aleyhisselam'ın, Ebû Eyyûb el-Ensârî Efendimiz'inenbiyâ, sahabe ve sâlihlerin bu meyanda Yûşâ aleyhisselam'ın, Ebû Eyyûb el-Ensârî Efendimiz'in ve sair sahabe-i kirâmın, içinde bu dersleri yaptığımız şu güzel tekkenin bânisive sair sahabe-i kirâmın, içinde bu dersleri yaptığımız şu güzel tekkenin bânisi Selami Mustafa Efendi hazretlerinin, halifelerinin ve civarda medfun bulunan İmâm-ı Rabbânî hazretlerininSelami Mustafa Efendi hazretlerinin, halifelerinin ve civarda medfun bulunan İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin oğlu Muhammed Mâsum'un halifesi Şeyh Murad Efendi hazretlerinin, Halvetiyye tarikati meşâyihininoğlu Muhammed Mâsum'un halifesi Şeyh Murad Efendi hazretlerinin, Halvetiyye tarikati meşâyihinin en büyüklerinden Abdülehad-i Nûrî hazretlerinin, Haydar Baba hazretlerinin, evliyâullah ve salihlerin,en büyüklerinden Abdülehad-i Nûrî hazretlerinin, Haydar Baba hazretlerinin, evliyâullah ve salihlerin, mutasavvıfların, uzaktan yakından buraya gelmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş olan sevdiklerinin,mutasavvıfların, uzaktan yakından buraya gelmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş olan sevdiklerinin, yakınlarının, dostlarının ve bu beldeleri fetheden fatihlerinyakınlarının, dostlarının ve bu beldeleri fetheden fatihlerin başta Fatih Sultan Muhammed Hân aleyhirrahmeti vel gufran olmak üzere ordusu mensubu gazilerin,başta Fatih Sultan Muhammed Hân aleyhirrahmeti vel gufran olmak üzere ordusu mensubu gazilerin, şehitlerin, mücahitlerin, fatihlerin ruhları için cümle hayrât ü hasenât ervahı içinşehitlerin, mücahitlerin, fatihlerin ruhları için cümle hayrât ü hasenât ervahı için ve bizim de sıhhat, âfiyet, saadet ve selamet üzere yaşayıp dareynde bahtiyar olmamız içinve bizim de sıhhat, âfiyet, saadet ve selamet üzere yaşayıp dareynde bahtiyar olmamız için bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, öyle başlayalım. bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, öyle başlayalım.

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ve minhüm Ahmedü'bnü ebi'l-Havâriyyi künyetühû ebü'l-Hasen ve ebu'l-Havâriyyi'smühü Meymûn. Ve minhüm Ahmedü'bnü ebi'l-Havâriyyi künyetühû ebü'l-Hasen ve ebu'l-Havâriyyi'smühü Meymûn.

Saydığı evliyâullah mutasavvıfların, sûfîlerin bir tanesi de Saydığı evliyâullah mutasavvıfların, sûfîlerin bir tanesi de Ahmed b. Ebi'l-Havârî yani Ebü'l-Havârî oğlu Ahmed künyesi.Ahmed b. Ebi'l-Havârî yani Ebü'l-Havârî oğlu Ahmed künyesi. Mâlum, isim vardı, künye vardı, nisbe vardı, şöhreti vardı.Mâlum, isim vardı, künye vardı, nisbe vardı, şöhreti vardı. Arapça'da bir şahsın isminin muhtelif cüzleri parçaları oluyordu.Arapça'da bir şahsın isminin muhtelif cüzleri parçaları oluyordu. Künyesi Ebu'l-Hasen imiş. Hasen'in babası demek. Hasen isminde oğlu olduğundan olabilir.Künyesi Ebu'l-Hasen imiş. Hasen'in babası demek. Hasen isminde oğlu olduğundan olabilir. Bazen olmasa bile böyle bir isimlendirme olabiliyor.Bazen olmasa bile böyle bir isimlendirme olabiliyor. Mesela Ebû Hanife İmâm-ı Âzam Efendimiz'in künyesi.Mesela Ebû Hanife İmâm-ı Âzam Efendimiz'in künyesi. Onun Hanife adında bir kızı olmadığı söyleniyor ama Ebû Hanife denmiş. Onun Hanife adında bir kızı olmadığı söyleniyor ama Ebû Hanife denmiş.

Künyesi Ebû Hasen.Künyesi Ebû Hasen. Ve Ebu'l Havâriyyi'smühû Meymûn ismi Meymun imiş. Künyesi Ebu'l-Hasen imiş.Ve Ebu'l Havâriyyi'smühû Meymûn ismi Meymun imiş. Künyesi Ebu'l-Hasen imiş. Babasının künyesi zikrediliyor; ismi zikredilmiyor.Babasının künyesi zikrediliyor; ismi zikredilmiyor. Çünkü kendisinin adı Ahmed, Ebu'l-Hasen Ahmed b.Çünkü kendisinin adı Ahmed, Ebu'l-Hasen Ahmed b. Ebi'l-Havâriyyi yani Ebu'l-Havârî'nin oğlu Ahmed;Ebi'l-Havâriyyi yani Ebu'l-Havârî'nin oğlu Ahmed; künyesi Ebu'l Hasen. Ebû Hasen Ahmed b. Ebu'l-Hasen imiş. künyesi Ebu'l Hasen. Ebû Hasen Ahmed b. Ebu'l-Hasen imiş.

Bu zâtın ismi Ahmed, oğlu Meymûn imiş. Yani Meymun oğlu Ahmet.Bu zâtın ismi Ahmed, oğlu Meymûn imiş. Yani Meymun oğlu Ahmet. Ama Ahmed'in künyesi Ebu'l-Hasen, Meymun'un künyesi Ebu'l-Havâriyyi. Ama Ahmed'in künyesi Ebu'l-Hasen, Meymun'un künyesi Ebu'l-Havâriyyi.

Tam söylemek gerekirse; Ebu'l-Hasen Ahmed b. Meymûn Ebu'l-Havâriyyi.Tam söylemek gerekirse; Ebu'l-Hasen Ahmed b. Meymûn Ebu'l-Havâriyyi. Ebu'l-Havârî Meymûn demek lazım geliyor. Min ehli Dımeşk. ed-Dımeşkî demek lazım.Ebu'l-Havârî Meymûn demek lazım geliyor.

Min ehli Dımeşk. ed-Dımeşkî demek lazım.
Bizim Dımeşk dediğimizi Araplar Dımaşk diye mim harfi üstün olarak telafffuz ederler. Bizim Dımeşk dediğimizi Araplar Dımaşk diye mim harfi üstün olarak telafffuz ederler.

Suriye'nin başşehri Şam diyoruz. Halbuki Dımaşk'tır. Avrupalılar Damaskus diyorlar.Suriye'nin başşehri Şam diyoruz. Halbuki Dımaşk'tır. Avrupalılar Damaskus diyorlar. Dımaşk kelimesinin, Şam'ın Avrupaî telaffuz şekli Damaskus. Aslında Şam bir şehrin adı değildir;Dımaşk kelimesinin, Şam'ın Avrupaî telaffuz şekli Damaskus. Aslında Şam bir şehrin adı değildir; Hicaz'ın kuzeyinde olan bütün bölgeye Şam derler. Hicaz'ın kuzeyinde olan bütün bölgeye Şam derler. Bağdat'tan Basra'nın kuzeyinden ta Akdeniz'e kadar Hicaz'ın kuzeyinin, bölgenin adı Şam'dır.Bağdat'tan Basra'nın kuzeyinden ta Akdeniz'e kadar Hicaz'ın kuzeyinin, bölgenin adı Şam'dır. Demek ki Şam bölgesinin merkezi veya en büyük şehirlerinden birisi Dımaşk'tır.Demek ki Şam bölgesinin merkezi veya en büyük şehirlerinden birisi Dımaşk'tır. Ama biz bölge adını şehir adı olarak kullanmışız. Ama biz bölge adını şehir adı olarak kullanmışız.

Tarihimizde böyle geçmiştir. Şam deyince Dımaşk şehrini hatırlıyoruz.Tarihimizde böyle geçmiştir. Şam deyince Dımaşk şehrini hatırlıyoruz. Ahmed b. Meymûn hazretleri Suriye'nin şimdiki başşehri olan Damaskus'den yani Dımaşk şehrinden imiş. Ahmed b. Meymûn hazretleri Suriye'nin şimdiki başşehri olan Damaskus'den yani Dımaşk şehrinden imiş.

Sahibe Ebâ Süleymâne'd-Dârâniyye Ebû Süleyman ed-Dârânî isimliSahibe Ebâ Süleymâne'd-Dârâniyye Ebû Süleyman ed-Dârânî isimli büyük sûfînin hayatı önceki sayfalarda bahis konusu edilmiş; yazılmış, okunmuş, dinlenmiş idi. büyük sûfînin hayatı önceki sayfalarda bahis konusu edilmiş; yazılmış, okunmuş, dinlenmiş idi.

Sahibe "Sohbeti oldu, sohbetinde bulundu." demek. Demek ki bu biraz daha genç;Sahibe "Sohbeti oldu, sohbetinde bulundu." demek. Demek ki bu biraz daha genç; Ebû Süleyman ed-Dârânî üstad durumunda. Ebû Süleyman ed-Dârânî üstad durumunda. Bu onun meclislerine devam etmiş; ahbaplık, arkadaşlık etmiş.Bu onun meclislerine devam etmiş; ahbaplık, arkadaşlık etmiş. Ebû Süleyman biraz daha yaşlıEbû Süleyman biraz daha yaşlı ve gayrahû mine'l-meşâyih "Sûfîlerin, itibarlı mübarek insanların büyüklerinden." ve gayrahû mine'l-meşâyih "Sûfîlerin, itibarlı mübarek insanların büyüklerinden."

Ebû Süleyman ve başkalarından feyiz almış, onlarla sohbeti olmuş;Ebû Süleyman ve başkalarından feyiz almış, onlarla sohbeti olmuş; onların sohbetlerine meclislerine müdavim olmuş, katılmış. onların sohbetlerine meclislerine müdavim olmuş, katılmış.

Misle Ebû Süleyman ed-Dârânî'den başka sohbetine devam ettiği diğer büyük şeyhler kimler? Misle Ebû Süleyman ed-Dârânî'den başka sohbetine devam ettiği diğer büyük şeyhler kimler?

Minhüm Süfyâne'bni Uyeyne Süfyâne'bni Uyeyne ibn Ebî İmrân el-Hilâlî mevlâhüm gibi.Minhüm Süfyâne'bni Uyeyne Süfyâne'bni Uyeyne ibn Ebî İmrân el-Hilâlî mevlâhüm gibi. "Benî Hilâl'in mevlâsıymış." Ebû Muhammed künyeliymiş, el-ağver el-Kûfî Kûfeliymiş."Benî Hilâl'in mevlâsıymış." Ebû Muhammed künyeliymiş, el-ağver el-Kûfî Kûfeliymiş. Ehadu eimmeti İslâm "İslâm'ın büyük alim önderlerinden birisiymiş." Ehadu eimmeti İslâm "İslâm'ın büyük alim önderlerinden birisiymiş."

Kâle Şafiiyyü anhüm. "İmam Şâfî Süfyan b. Uyeyne hakkında demiş ki:"Kâle Şafiiyyü anhüm. "İmam Şâfî Süfyan b. Uyeyne hakkında demiş ki:" Lev lâ Mâlik ve'bnü Uyeynete le-zehebe ilmu'l-Hicâz.Lev lâ Mâlik ve'bnü Uyeynete le-zehebe ilmu'l-Hicâz. "Eğer İmam Mâlik ve Süfyan b. Uyeyne olmasaydı, Hicaz'ın ilmi giderdi, yok olurdu, kaybolurdu." "Eğer İmam Mâlik ve Süfyan b. Uyeyne olmasaydı, Hicaz'ın ilmi giderdi, yok olurdu, kaybolurdu."

Bu iki büyük zât onu temsil etmiş. Kendisinden sonra gelen nesillere öğretmiş.Bu iki büyük zât onu temsil etmiş. Kendisinden sonra gelen nesillere öğretmiş. Demek ki İmam Mâlik gibi bir mübarek -Mâlikî mezhebinin imamı gibi büyük bir zât- Süfyan b. Uyeyne.Demek ki İmam Mâlik gibi bir mübarek -Mâlikî mezhebinin imamı gibi büyük bir zât- Süfyan b. Uyeyne. Ahmed b. Ebi'l-Havârî hem Ebû Süleyman ed-Dârânî ile hem Süfyan b. Uyeyne ile görüşmüş. Ahmed b. Ebi'l-Havârî hem Ebû Süleyman ed-Dârânî ile hem Süfyan b. Uyeyne ile görüşmüş.

Vülide senete seb'u ve mie. "107 senesinde doğmuş."Vülide senete seb'u ve mie. "107 senesinde doğmuş." Ve mâte senete semânin ve tis'îne ve mie. "198 senesinde ölmüş." Ve mâte senete semânin ve tis'îne ve mie. "198 senesinde ölmüş."

91 sene yaşamış. Miladî seneye göre 90 senede üç sene fark eder.91 sene yaşamış. Miladî seneye göre 90 senede üç sene fark eder. Bizim hesabımıza göre 88 – 89 yıl yaşamış ama hicrî takvim 354 gün olduğu için 91 oluyor. Bizim hesabımıza göre 88 – 89 yıl yaşamış ama hicrî takvim 354 gün olduğu için 91 oluyor.

Ve Mervâne'bni Muâviyete el-Fezârî.Ve Mervâne'bni Muâviyete el-Fezârî. "Mervan b. Muâviye el-Fezârî ile ahbaplığı olmuş, mecliste beraber bulunmuş.""Mervan b. Muâviye el-Fezârî ile ahbaplığı olmuş, mecliste beraber bulunmuş." Hüve Mervanü'bnü Muâviye ibn el-Hâris ibn Esmâ ibn Hârice el-Fezârî Ebû Abdillâhi'l-Kûfî el-Hâfız.Hüve Mervanü'bnü Muâviye ibn el-Hâris ibn Esmâ ibn Hârice el-Fezârî Ebû Abdillâhi'l-Kûfî el-Hâfız. "Bu da Kûfeli, ilimde hafızdır." Hafızlık rütbesine yükselmiş bir kimse. "Bu da Kûfeli, ilimde hafızdır."

Hafızlık rütbesine yükselmiş bir kimse.

Vâsıu'r-rivâyete cidden. "Çok geniş rivayetler yapan bir kimse."Vâsıu'r-rivâyete cidden. "Çok geniş rivayetler yapan bir kimse." Kâne sikaten sebten hâfızan "Güvenilen, hafızası sağlam." Kâne sikaten sebten hâfızan "Güvenilen, hafızası sağlam."

Gerçekten bilgisi çok, hafızlık rütbesini hak etmiş bir kimse.Gerçekten bilgisi çok, hafızlık rütbesini hak etmiş bir kimse. Şimdi bizim Kur'an'ı ezberleyene hafız dediğimiz gibi değil deŞimdi bizim Kur'an'ı ezberleyene hafız dediğimiz gibi değil de ilimde de hafızlık mertebesini hakemiş kimseydi. ilimde de hafızlık mertebesini hakemiş kimseydi.

Mâte füc'eten senete selâse ve tıs'îne ve mie.Mâte füc'eten senete selâse ve tıs'îne ve mie. "193 senesinde füc'eten; sekte-i kalpten, aniden vefat etmiş." "193 senesinde füc'eten; sekte-i kalpten, aniden vefat etmiş."

Süfyan b. Uyeyne, Ebû Süleyman ed-Dârânî, Mervan b. Muâviye el-Fezârî ve Madâe'bni Îsa.Süfyan b. Uyeyne, Ebû Süleyman ed-Dârânî, Mervan b. Muâviye el-Fezârî ve Madâe'bni Îsa. Madâe'bni Îsa'l-kelâî ez-zâhid kâne yeskünü râvebetün min kurâ Dımaşk.Madâe'bni Îsa'l-kelâî ez-zâhid kâne yeskünü râvebetün min kurâ Dımaşk. "Madâ b. İsa Dımaşk köylerinden birinde çobanlık yapan zâhid bir kimse imiş.""Madâ b. İsa Dımaşk köylerinden birinde çobanlık yapan zâhid bir kimse imiş." Ve sahibe Süleymân el-Havâs, ravâ anhu el-Kâsım ibn Osmân.Ve sahibe Süleymân el-Havâs, ravâ anhu el-Kâsım ibn Osmân. Kâsım b. Osman ondan rivayet etmiş;Kâsım b. Osman ondan rivayet etmiş; Madâ b. İsa adında ömrünü çobanlıkla geçirmiş, kazanmış o zahit kimseden rivayet etmiş."Madâ b. İsa adında ömrünü çobanlıkla geçirmiş, kazanmış o zahit kimseden rivayet etmiş." Ve Bişr ibn es-Serî el-efevve Ebû Amr el-Basrî, sümme'l-Mekkî el-vâiz.Ve Bişr ibn es-Serî el-efevve Ebû Amr el-Basrî, sümme'l-Mekkî el-vâiz. "Bişr b. es-Serî aslında Basralıymış sonra Mekke'ye yerleşmiş. Vaizmiş, vaazla meşgul olurmuş.""Bişr b. es-Serî aslında Basralıymış sonra Mekke'ye yerleşmiş. Vaizmiş, vaazla meşgul olurmuş." Rumiye bi't-teheccüm va'ğtezera ve tâbe.Rumiye bi't-teheccüm va'ğtezera ve tâbe. "Bozuk bir mezhebe bağlılığı ithamına mâruz kalmış;"Bozuk bir mezhebe bağlılığı ithamına mâruz kalmış; bu sözlerinden dolayı tevbe etmiş ve özür dilemiş." Kane sikaten sebten sâhib mevâizbu sözlerinden dolayı tevbe etmiş ve özür dilemiş." Kane sikaten sebten sâhib mevâiz "Güvenilen, sağlam, çok vaazları olan bir kimse idi." Fe-tekelleme fe-sümmiye el-efveh."Güvenilen, sağlam, çok vaazları olan bir kimse idi." Fe-tekelleme fe-sümmiye el-efveh. "İlm-i kelâmla meşgul olmuş; 'güzel konuşması olan kimse' mânalarına gelen"İlm-i kelâmla meşgul olmuş; 'güzel konuşması olan kimse' mânalarına gelen 'el-efveh, ağzı düzgün' sıfatıyla tavsif olunmuş." Mâte senete hamse ve tis'îne ve mie.'el-efveh, ağzı düzgün' sıfatıyla tavsif olunmuş." Mâte senete hamse ve tis'îne ve mie. "195 senesinde vefat etmiş." An selâse ve sittîne sene. "Hz. peygamberin yaşı gibi 63 yaş yaşayıp…" "195 senesinde vefat etmiş." An selâse ve sittîne sene. "Hz. peygamberin yaşı gibi 63 yaş yaşayıp…"

Evliyâullahın büyüklerinin bazıları Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'inEvliyâullahın büyüklerinin bazıları Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in vefat yaşı sünnetine uyarlar; Efendimiz 63 yıl yaşadığı için o kadar yaşayıp ölürlerdi.vefat yaşı sünnetine uyarlar; Efendimiz 63 yıl yaşadığı için o kadar yaşayıp ölürlerdi. Allah'a öyle mi dua ediyorlar,Allah'a öyle mi dua ediyorlar, Allah öyle mi nasip ediyor nasıl oluyorsa şıp diye 63 yaşında vefat ediyorlar.Allah öyle mi nasip ediyor nasıl oluyorsa şıp diye 63 yaşında vefat ediyorlar. "Onun için bir kimse tam 63 yaşında vefat etmişse epeyce dikkate değer bir kimse,"Onun için bir kimse tam 63 yaşında vefat etmişse epeyce dikkate değer bir kimse, tam sünnet-i seniyeye bağlı bir kimse" demektir. tam sünnet-i seniyeye bağlı bir kimse" demektir.

Ahmed-i Yesevî hazretleri 63 yaşından sonra toprağın altında yaptırdığı bir hücrede yaşamış. Ahmed-i Yesevî hazretleri 63 yaşından sonra toprağın altında yaptırdığı bir hücrede yaşamış.

"Bundan sonra Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kabirde durdu." diye."Bundan sonra Resûlullah Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem kabirde durdu." diye. Madâ ibn İsa, Bişri'bni Serî ve Ebî Abdillahi'n-Nibâciyyi.Madâ ibn İsa, Bişri'bni Serî ve Ebî Abdillahi'n-Nibâciyyi. Sohbetine devam ettiği şahıslardan, adı geçenlerden sonuncusu en-Nibâciyyi.Sohbetine devam ettiği şahıslardan, adı geçenlerden sonuncusu en-Nibâciyyi. Bi-kesri'n-nûni ve fethi'l-bâi el-muvahhade ve fî âhırihâ el-cîmBi-kesri'n-nûni ve fethi'l-bâi el-muvahhade ve fî âhırihâ el-cîm hâzihî nisbeti ilâ en-nibâci karyeti min bâdiyeti'l-Basra.hâzihî nisbeti ilâ en-nibâci karyeti min bâdiyeti'l-Basra. "Nibac Basra'nın çölünde bir köy adı; oradanmış.""Nibac Basra'nın çölünde bir köy adı; oradanmış." Ale'n-nısfi min tarîki Mekke. "Mekke ile Basra arasında, Mekke ile Basra'nın tam yarısında olanAle'n-nısfi min tarîki Mekke. "Mekke ile Basra arasında, Mekke ile Basra'nın tam yarısında olan Nibac, bir köy adıymış." Misle feyd li-ehli'l-Kûfe. "Küfeliler'in de feyd şehrinden."Nibac, bir köy adıymış." Misle feyd li-ehli'l-Kûfe. "Küfeliler'in de feyd şehrinden." Ve kad zekerahâ el-Bahterî fî şi'rihî fe-kâle. "Bahterî adındaki şair bu yerleri şu şiirinde andı." diyor. Ve kad zekerahâ el-Bahterî fî şi'rihî fe-kâle. "Bahterî adındaki şair bu yerleri şu şiirinde andı." diyor.

Bu kadar bilgi bize yetiyor. Bu kadar bilgi bize yetiyor.

Demek ki tercemesini okuduğumuz şahıs Ahmed b. Meymûn yani Ebu'l-Hasen, Ahmed b. Ebi'l-Havârî Ebi'l-Meymûn ed-Dımeşkî'ninDemek ki tercemesini okuduğumuz şahıs Ahmed b. Meymûn yani Ebu'l-Hasen, Ahmed b. Ebi'l-Havârî Ebi'l-Meymûn ed-Dımeşkî'nin Süleyman ed-Dârânî ile sohbetleri olmuş, meclislerine devam etmiş.Süleyman ed-Dârânî ile sohbetleri olmuş, meclislerine devam etmiş. Süfyan b. Uyeyne'nin sohbetlerine devam etmiş.Süfyan b. Uyeyne'nin sohbetlerine devam etmiş. Mervan b. el-Muâviye el-Fezarî'nin sohbetlerine devam etmiş. Madâ b. İsa'ya devam etmiş.Mervan b. el-Muâviye el-Fezarî'nin sohbetlerine devam etmiş. Madâ b. İsa'ya devam etmiş. Bişr b. Serî ve Ebû Abdillah en-Nibâcî gibi büyük zâtlarla görüşüp meclislerine devam etmişBişr b. Serî ve Ebû Abdillah en-Nibâcî gibi büyük zâtlarla görüşüp meclislerine devam etmiş ve onlardan da feyiz almış. ve onlardan da feyiz almış.

Ve lehû ehun yükûle lehu: Muhammedü'bnü Ebi'l-Havârî.Ve lehû ehun yükûle lehu: Muhammedü'bnü Ebi'l-Havârî. "Tercemesi anlatılan şahsın bir de erkek kardeşi vardır ki onun da adı Muhammed b Ebi'l-Havârî'dir." "Tercemesi anlatılan şahsın bir de erkek kardeşi vardır ki onun da adı Muhammed b Ebi'l-Havârî'dir."

Bu Ahmed, o Muhammed; iki kardeş. Bu Ahmed, o Muhammed; iki kardeş.

Yecrî mecrâhü fi'z-zühdi ve'l-verâ' "Yecrî mecrâhü.Yecrî mecrâhü fi'z-zühdi ve'l-verâ' "Yecrî mecrâhü. "Her bakımdan tam onun gibiydi." Fi'z-zühdi "zühdde, zâhidlikte" ve'l-verâ'"Her bakımdan tam onun gibiydi." Fi'z-zühdi "zühdde, zâhidlikte" ve'l-verâ' "takvâ, verâ sahibi olmakta Ahmed b. el-Havârî gibiydi. "takvâ, verâ sahibi olmakta Ahmed b. el-Havârî gibiydi.

Hepsi aynı mübarek kimselerdi. Hepsi aynı mübarek kimselerdi.

Ve'bnühû Abdullah ibn Ahmeden ibn Ebi'l-Havâriyyi mine'z-zihâdi.Ve'bnühû Abdullah ibn Ahmeden ibn Ebi'l-Havâriyyi mine'z-zihâdi. "Bir de oğlu vardı; o da zahitlerdendi." "Bir de oğlu vardı; o da zahitlerdendi."

Kendisi zahit, kardeşi zahit; oğlu zahitlerden. Kendisi zahit, kardeşi zahit; oğlu zahitlerden.

Ve ebûhü Ebu'l-Havâriyyi. "Babası" Kâne mine'l-ârifîne'l-veriîn.Ve ebûhü Ebu'l-Havâriyyi. "Babası" Kâne mine'l-ârifîne'l-veriîn. "Takvâsı çok ileri derecede olan ariflerdendi." "Takvâsı çok ileri derecede olan ariflerdendi."

Veri' "Takvâda şüphelilerden de kaçınan; daha ileri seviyede olan." demek.Veri' "Takvâda şüphelilerden de kaçınan; daha ileri seviyede olan." demek. Eydan Babaları da öyleydi." Eydan Babaları da öyleydi."

Fe-beytühüm beytü'l-ver'i ve'z-zühdi. "Evleri verâ ve zühd evi idi." Fe-beytühüm beytü'l-ver'i ve'z-zühdi. "Evleri verâ ve zühd evi idi."

Böyle mübarek insanlarmış; Allah şefaatlerine erdirsin. Böyle mübarek insanlarmış; Allah şefaatlerine erdirsin.

Mâte Ahmedü senete selâsîne ve mieteyn. "Ahmed b. el-Havârî 230 senesinde vefat etmiş." Mâte Ahmedü senete selâsîne ve mieteyn. "Ahmed b. el-Havârî 230 senesinde vefat etmiş."

Doğumunu yazmamıştı. Yalnız hocaları, görüştüğü kimseler aşağı yukarı 193-194-198 senelerinde vefat etmişler.Doğumunu yazmamıştı. Yalnız hocaları, görüştüğü kimseler aşağı yukarı 193-194-198 senelerinde vefat etmişler. Bu onlardan daha genç.Bu onlardan daha genç. 200'ü geçmiş, 230'da vefat etmiş.200'ü geçmiş, 230'da vefat etmiş. Hocaları da zaten doksan yıl vesaire yaşayan kimseler. Hocaları da zaten doksan yıl vesaire yaşayan kimseler.

Ve esnede'l-hadîs. "Hadisçiliği de var." Ve esnede'l-hadîs. "Hadisçiliği de var."

Hadis almış, yazmış, başkalarına da hadis rivayet etmiş. Aynı zamanda bir hadis alimi.Hadis almış, yazmış, başkalarına da hadis rivayet etmiş. Aynı zamanda bir hadis alimi. Tabi bunlar bu mübareklerin her şeyi ispatlı, senetli öğrendiklerini ve naklettiklerini;Tabi bunlar bu mübareklerin her şeyi ispatlı, senetli öğrendiklerini ve naklettiklerini; ilm-i hadîse önem verdiklerini, Kur'ân-ı Kerîm'i çok iyi inceledikleriniilm-i hadîse önem verdiklerini, Kur'ân-ı Kerîm'i çok iyi incelediklerini ve Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in sünneti seniyyesine çok candanve Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in sünneti seniyyesine çok candan ve yakından vâkıf olduğunu gösteren işaretlerdir.ve yakından vâkıf olduğunu gösteren işaretlerdir. "Ve esnede'l-hadîs." diyecek."Ve esnede'l-hadîs." diyecek. Bir tane numune söyleyecek. Bir tane numune söyleyecek.

Rivayet ettiği bütün hadisleri burada nakletmeyecek;Rivayet ettiği bütün hadisleri burada nakletmeyecek; numune olarak bir tane söyleyecek. Müellifimizin âdeti o. numune olarak bir tane söyleyecek. Müellifimizin âdeti o.

Ahbaranâ Ebû Ca'fer Muhammedü'bnü Ahmede'bni Saîd er-RâzîAhbaranâ Ebû Ca'fer Muhammedü'bnü Ahmede'bni Saîd er-Râzî Sülemî diyor ki: "Muhammed b. Ahmed b. Said er-Râzî Ebû Câfer bize haber verdi."Sülemî diyor ki: "Muhammed b. Ahmed b. Said er-Râzî Ebû Câfer bize haber verdi." Haddesenâ Ebu'l-Fadl el-Abbâsü'bnü Hamza ez-zâhid. Haddesenâ Ebu'l-Fadl el-Abbâsü'bnü Hamza ez-zâhid. "Hadisi ez-zâhid Ebu'l-Fadl Abbas b. Hamza takdis eyledi, rivayet etti." Haddesenâ muhammed ibn Ebi'l-Havâriyyi. "Hadisi ez-zâhid Ebu'l-Fadl Abbas b. Hamza takdis eyledi, rivayet etti." Haddesenâ muhammed ibn Ebi'l-Havâriyyi. "Ona da; 'Ahmed b. el-Havârî'ye sözü nakletti." demiş."Ona da; 'Ahmed b. el-Havârî'ye sözü nakletti." demiş. Haddesenâ Yahyâ ibn Sâlih el-vühâzî.Haddesenâ Yahyâ ibn Sâlih el-vühâzî. "Ahmed b. ebi'l-Havârî'ye de Yahya b. Sâlih el-Vühâzî tahdis eylemiş." O kimmiş? "Ahmed b. ebi'l-Havârî'ye de Yahya b. Sâlih el-Vühâzî tahdis eylemiş."

O kimmiş?

Humuslu imiş Ahadü kibâri'l-muhaddisîne ve'l-fukahâ.Humuslu imiş Ahadü kibâri'l-muhaddisîne ve'l-fukahâ. "Hadisçilerin ve fakihlerin kibarlarından bir tanesi." Ne demek kibar? "Hadisçilerin ve fakihlerin kibarlarından bir tanesi."

Ne demek kibar?

Burada "büyük" demek. Bizde kibar deyince centilmen anlaşılıyor.Burada "büyük" demek.

Bizde kibar deyince centilmen anlaşılıyor.
Arapça'da kibar; büyükler demek.Arapça'da kibar; büyükler demek. Ahmed b. Ebi'l-Havârî'ye bu hadisi nakleden şahıs; hadis ve fıkıh alimlerinin en büyüklerinden birisiymiş.Ahmed b. Ebi'l-Havârî'ye bu hadisi nakleden şahıs; hadis ve fıkıh alimlerinin en büyüklerinden birisiymiş. Büyük hadis alimlerinden; sağlam yerden almış. Büyük hadis alimlerinden; sağlam yerden almış. Zaten görüştüğü hocaların hepsi de mübarek insanlar. Zaten görüştüğü hocaların hepsi de mübarek insanlar.

"Hocasına bak talebesinin kıymetini anla." Önemli bir nokta. "Hocasına bak talebesinin kıymetini anla." Önemli bir nokta.

Dikkat ederseniz orada dedi ki; hem hadis alimi; fıkıh alimi hem de zahid, yani derviş.Dikkat ederseniz orada dedi ki; hem hadis alimi; fıkıh alimi hem de zahid, yani derviş. Bizim de öyle olmamız lazım. Biz karınca kararınca bunların yolunda gitmeye çalışan insanlarız. Bizim de öyle olmamız lazım. Biz karınca kararınca bunların yolunda gitmeye çalışan insanlarız.

Ne yapacağız? Hadîs-i şerîflere sarılacağız; fıkha sarılacağız.Ne yapacağız?

Hadîs-i şerîflere sarılacağız; fıkha sarılacağız.
İslâm fıkhını, ilmihali, hadîs-i şerîfleri iyi bileceğiz. İslâm fıkhını, ilmihali, hadîs-i şerîfleri iyi bileceğiz.

Eğer bir insan hadîs-i şerîfleri, İslâm fıkhını iyi bilmez de tasavvufa girerse zındıklaşır.Eğer bir insan hadîs-i şerîfleri, İslâm fıkhını iyi bilmez de tasavvufa girerse zındıklaşır. Neden?Neden? Tasavvufta gördüğü şeylerden, rüyalardan, anlatılanlardan, konuşulanlardan ölçüyü kaçırır.Tasavvufta gördüğü şeylerden, rüyalardan, anlatılanlardan, konuşulanlardan ölçüyü kaçırır. Ölçü ilim olmalı; hadis ilmi, tefsir ilmi, fıkıh ilmi. Ölçüyü kaçırınca;Ölçü ilim olmalı; hadis ilmi, tefsir ilmi, fıkıh ilmi. Ölçüyü kaçırınca; "Ben böyle şey gördüm; havada uçacağım. Galiba büyük bir evliyâ oldum."Ben böyle şey gördüm; havada uçacağım. Galiba büyük bir evliyâ oldum. Allah bana böyle bir şey verdi." gibi düşünebilirsiniz. Bir de bakarsınız oynatmaya;Allah bana böyle bir şey verdi." gibi düşünebilirsiniz. Bir de bakarsınız oynatmaya; raydan çıkmaya, yoldan çıkmaya başlamışsınız. Kendisini ne düzeltecek? raydan çıkmaya, yoldan çıkmaya başlamışsınız.

Kendisini ne düzeltecek?

İlm-i fıkıh, ilm-i hadîs, ulûm-ı şer'iyye düzeltecek.İlm-i fıkıh, ilm-i hadîs, ulûm-ı şer'iyye düzeltecek. Bunları iyi bilecek; sağa sola sapmaktan kendisini o koruyacak. O olmayınca sapıtır. Bunları iyi bilecek; sağa sola sapmaktan kendisini o koruyacak. O olmayınca sapıtır.

"Allah bana namaz kılma, şuraya git, çalışma dedi." demeye başlar. "Allah bana namaz kılma, şuraya git, çalışma dedi." demeye başlar.

Sen o mertebede misin? Sen o mertebede misin?

Ne mâlum Allah'ın dediği; bu senin yaptığın şeyiNe mâlum Allah'ın dediği; bu senin yaptığın şeyi veya yapılması gerekirken yapmadığın şeyi belki şeytan söylüyor.veya yapılması gerekirken yapmadığın şeyi belki şeytan söylüyor. Nefis ve şeytan insanı böyle aldatabilir; bundan kurtulamaz.Nefis ve şeytan insanı böyle aldatabilir; bundan kurtulamaz. Sûfî cahil oldu mu mahvolur; sapıtır ve bid'atlere düşer.Sûfî cahil oldu mu mahvolur; sapıtır ve bid'atlere düşer. Onun için hadîs-i şerîflere ve fıkha sımsıkı sarılacağız. Bize kızıyorlar; Onun için hadîs-i şerîflere ve fıkha sımsıkı sarılacağız.

Bize kızıyorlar;

"Bu Nakşî tarikati yobaz, şeriatçi bir tarikat." diyorlar. "Bu Nakşî tarikati yobaz, şeriatçi bir tarikat." diyorlar.

el-Cevap: el-hak doğru; biz hakikaten öyleyiz. Şeraite bizim canımız kurban. el-Cevap: el-hak doğru; biz hakikaten öyleyiz. Şeraite bizim canımız kurban.

Şeriat ne demek? Allah'ın ahkâmı demek. Öteki tarikatler müsamahalı imiş. Şeriat ne demek?

Allah'ın ahkâmı demek.

Öteki tarikatler müsamahalı imiş.

Sen kim oluyorsun da Allah'ın müsaade etmediği şeylere müsamaha gösteriyorsun?Sen kim oluyorsun da Allah'ın müsaade etmediği şeylere müsamaha gösteriyorsun? Sen ne biçim tarikatçisin? Yok efendim kadın erkek beraber oturmuş kalkıyormuş. Sen ne biçim tarikatçisin?

Yok efendim kadın erkek beraber oturmuş kalkıyormuş.

Allah öyle mi buyurmuş? Hayır öyle buyurmamış. Sen niye öyle diyorsun? Allah öyle mi buyurmuş?

Hayır öyle buyurmamış.

Sen niye öyle diyorsun?

Müsamahalı tarikatmiş! Müsamahalı tarikatmiş!

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem müsamaha edilecek yerde müsamahayı bilmez miydi? Allah'ın akıllısı sen misin? Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem müsamaha edilecek yerde müsamahayı bilmez miydi?

Allah'ın akıllısı sen misin?

"Kızım Fatıma! Yanımda misafirler var; perdenin arkasına çekil, evimize geliyorum." diyor. "Kızım Fatıma! Yanımda misafirler var; perdenin arkasına çekil, evimize geliyorum." diyor.

"Kızım örtün de bizim karşımıza çıkabilirsin." demiyor. "Kızım örtün de bizim karşımıza çıkabilirsin." demiyor.

Demek ki "Allah'ın vermediği bir müsamahayı kullanmak zındıklıktır." Demek ki "Allah'ın vermediği bir müsamahayı kullanmak zındıklıktır."

Öyle şey olmaz! Allah'ın ahkâmını değiştirmeye kimsenin hakkı yoktur. Öyle şey olmaz! Allah'ın ahkâmını değiştirmeye kimsenin hakkı yoktur.

Sûfîlik demek tolerans demekmiş. Sûfîlik demek tolerans demekmiş.

Yok, öyle değil! O senin ham hayalin!Yok, öyle değil! O senin ham hayalin! Sûfîlik demek Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in yolunca yürümek demek.Sûfîlik demek Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in yolunca yürümek demek. Hâlini Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hâline benzetmek demek.Hâlini Resûllullah sallallahu aleyhi ve sellem'in hâline benzetmek demek. Hâlini Kur'ân-ı Kerîm'in istediği hâle döndürmek demektir. Hâlini Kur'ân-ı Kerîm'in istediği hâle döndürmek demektir.

Öyle keyfî şey yok! Öyle keyfî şey yok!

Bu devirde şöyle yaparsan herkes seni alkışlıyor. Bu devirde şöyle yaparsan herkes seni alkışlıyor.

Aman ne müsamahalı! Bir şeyh, plajda kadınlara ders veriyormuş! Aman ne müsamahalı!

Bir şeyh, plajda kadınlara ders veriyormuş!

Plajda şeyhin ne işi var? Bir. Çıplak kadınların karşısında nasıl durabiliyor? İki. Plajda şeyhin ne işi var? Bir.

Çıplak kadınların karşısında nasıl durabiliyor? İki.

Çıplak kadının o dersi almaya ne hakkı, ne salahiyeti var; o haliyle mi tarikate girecek? Çıplak kadının o dersi almaya ne hakkı, ne salahiyeti var; o haliyle mi tarikate girecek?

İlk adım örtünmek. Şu kadar bir bezi önüne bağlamış; arka tarafında yok.İlk adım örtünmek. Şu kadar bir bezi önüne bağlamış; arka tarafında yok. Şu kadarını da iki göğsüne takmış; bunun tarikate girecek hâli var mı? Şu kadarını da iki göğsüne takmış; bunun tarikate girecek hâli var mı?

Peki bunları kim düzeltecek, kim kurtaracak? Peki bunları kim düzeltecek, kim kurtaracak?

Sen onları kurtaracağım derken plajın kumlarına kendin yuvarlanırsın. Sen onları kurtaracağım derken plajın kumlarına kendin yuvarlanırsın.

Öyle saçma şey olur mu? Bunlar ne? Cahillik. Öyle saçma şey olur mu?

Bunlar ne? Cahillik.

Ben diplomayı aldım; Avrupa'yı gezdim, kravat takıyorum, fötr şapka giyiyorum, medeniyeti tanıdım. Ben diplomayı aldım; Avrupa'yı gezdim, kravat takıyorum, fötr şapka giyiyorum, medeniyeti tanıdım. Seninki mimsiz medeniyet! Seninki medeniyet değil deniyyet! Seninki mimsiz medeniyet! Seninki medeniyet değil deniyyet!

Medeniyet âriflik demek. Deniyyet alçaklık demek. Hem de iki türlü alçaklık.Medeniyet âriflik demek. Deniyyet alçaklık demek. Hem de iki türlü alçaklık. Bir ahlâkî açıdan alçaklık bir de dinî bakımından alçaklık. Bir ahlâkî açıdan alçaklık bir de dinî bakımından alçaklık.

Demek ki bu gibi palavraların eski, büyük, hakiki sûfîlerin hayatında yeri yok!Demek ki bu gibi palavraların eski, büyük, hakiki sûfîlerin hayatında yeri yok! Ona işaret etmek istiyorum. Filanca ilerici gazete filanca ilerici dergi alkışlıyor.Ona işaret etmek istiyorum.

Filanca ilerici gazete filanca ilerici dergi alkışlıyor.
Adam da, dervişler de, işler de modern. Haller de modern, giyimler de modern. Adam da, dervişler de, işler de modern. Haller de modern, giyimler de modern.

El sıkışırlar; yanak yanağa öpüşürler, sarılırlar.El sıkışırlar; yanak yanağa öpüşürler, sarılırlar. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem musafaha ederken kadının elini tutmamış. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem musafaha ederken kadının elini tutmamış.

Bir de şimdi yeni moda çıktı; hayret ediyorum. Orada burada gazete, televizyonda görüyorum. Bir de şimdi yeni moda çıktı; hayret ediyorum. Orada burada gazete, televizyonda görüyorum. Kadınla erkeğin el tutuşması yetmiyor. Bir de sarılıyorlar; şapır şupur öpüşüyorlar.Kadınla erkeğin el tutuşması yetmiyor. Bir de sarılıyorlar; şapır şupur öpüşüyorlar. Neymiş? Bunlar ahbap ya, tanışık ya...Neymiş? Bunlar ahbap ya, tanışık ya... Sosyetik selamlaşma; iş bu noktaya geldi. Sosyetik selamlaşma; iş bu noktaya geldi.

Komisyonlarda profesör arkadaşlara bakıyorum.Komisyonlarda profesör arkadaşlara bakıyorum. O ona sarılmış bu buna sarılmış, şapır şupur öpüşüyor.O ona sarılmış bu buna sarılmış, şapır şupur öpüşüyor. Böyle selamlaşma yok.Böyle selamlaşma yok. Selamlaşmanın da usulünü Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem koymuş.Selamlaşmanın da usulünü Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem koymuş. Şeriatimizin ahkâmı neyse o. Giyimin de usulünü şeriatimiz koymuş. Şeriatimizin ahkâmı neyse o.

Giyimin de usulünü şeriatimiz koymuş.
Biz ne yapıyoruz? Biz Allah'ın şeriatine; Kur'ân-ı Kerîm'e, hadîs-i şerîfe uymaya çalışıyoruz. Biz ne yapıyoruz?

Biz Allah'ın şeriatine; Kur'ân-ı Kerîm'e, hadîs-i şerîfe uymaya çalışıyoruz.

Ötekisi ne yapıyor? Böyle yaptığın zaman çok tenkit alıyorsun.Ötekisi ne yapıyor?

Böyle yaptığın zaman çok tenkit alıyorsun.
Binaenaleyh, Avrupalılar gibi olun.Binaenaleyh, Avrupalılar gibi olun. O zaman ölçü farklılaştı, örnek alınan insan farklılaştı.O zaman ölçü farklılaştı, örnek alınan insan farklılaştı. Bizim numune-i imtisâlimiz Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem.Bizim numune-i imtisâlimiz Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem. Senin numune-i imtisâlin artist falan filancadır. Senin numune-i imtisâlin artist falan filancadır. Bıyıkları Clark Gable gibi. Bizim zamanımızda öyleydi, şimdikiler bu isimleri bilmez.Bıyıkları Clark Gable gibi. Bizim zamanımızda öyleydi, şimdikiler bu isimleri bilmez. Saçları James Bond gibi. Çantası bilmem ne gibi. Artistleri örnek almış. Büyüklerimiz ne yapıyorlar? Saçları James Bond gibi. Çantası bilmem ne gibi. Artistleri örnek almış.

Büyüklerimiz ne yapıyorlar?

Hafif karikatürize ederek anlatıyorum ama bu söylediklerim doğru.Hafif karikatürize ederek anlatıyorum ama bu söylediklerim doğru. Büyüklerimiz hadisi örnek alıyor, fıkhı örnek alıyor; o ilimlere sarılıyor.Büyüklerimiz hadisi örnek alıyor, fıkhı örnek alıyor; o ilimlere sarılıyor. Ömrünü zühd ve takvâ ile geçiriyor. İşte tasavvuf… Niye bu kitabı okuyoruz? Ömrünü zühd ve takvâ ile geçiriyor. İşte tasavvuf…

Niye bu kitabı okuyoruz?

"Tasavvufun ne olduğu bilinsin." diye. Tasavvufun ne olduğunu bildirmek için ne yapmamız lazım? "Tasavvufun ne olduğu bilinsin." diye.

Tasavvufun ne olduğunu bildirmek için ne yapmamız lazım?

Hakiki mutasavvıfları anlatmamız lazım.Hakiki mutasavvıfları anlatmamız lazım. Çünkü bu devirde herkes; "Ben mutasavvıfım." diye ortaya çıkmış, bir şeyler söylüyor.Çünkü bu devirde herkes; "Ben mutasavvıfım." diye ortaya çıkmış, bir şeyler söylüyor. Belki de iyi niyetli. Ama iyi niyetli insan cahil oldu muBelki de iyi niyetli. Ama iyi niyetli insan cahil oldu mu hem kendisi dalalete düşer hem de kendisine bakanları, tabi olanları dalalete düşürür.hem kendisi dalalete düşer hem de kendisine bakanları, tabi olanları dalalete düşürür. "Allahu Teâlâ hazretleri…" diyor. İmam Buhârî hazretlerinin kitabında geçiyor: "Allahu Teâlâ hazretleri…" diyor. İmam Buhârî hazretlerinin kitabında geçiyor:

"Kullarına ilmi verdiği zaman çekip almaz. Alimleri alır, geriye cahiller kalır." diyor. "Kullarına ilmi verdiği zaman çekip almaz. Alimleri alır, geriye cahiller kalır." diyor.

"Cahil insanlar kalır." "Cahil insanlar kalır."

Halk onlara meseleler sorar; onlar da kendi kafalarından meselelerin cevabını fetva olarak verirler.Halk onlara meseleler sorar; onlar da kendi kafalarından meselelerin cevabını fetva olarak verirler. Daha doğrusu kafadan değil; çünkü kafa yok. İşkembe-yi kübrâdan verirler.Daha doğrusu kafadan değil; çünkü kafa yok. İşkembe-yi kübrâdan verirler. İşkembe-yi kübrâdan "Şu şöyle olur, böyle olur." diye atıp tutunca, kesince, kestirince,İşkembe-yi kübrâdan "Şu şöyle olur, böyle olur." diye atıp tutunca, kesince, kestirince, -kestiği yağlı oluyor- o zaman bir işe yaramıyor, iyi olmuyor, dindarlık olmuyor.-kestiği yağlı oluyor- o zaman bir işe yaramıyor, iyi olmuyor, dindarlık olmuyor. O zaman biz kötü oluyoruz. "Sen yobazsın!" O zaman biz kötü oluyoruz.

"Sen yobazsın!"

Pekala. Bu? "Bu ilerici." Bu iyi, bu kaka. Bu tü tü kaka, bu oh oh iyi.Pekala.

Bu?

"Bu ilerici." Bu iyi, bu kaka. Bu tü tü kaka, bu oh oh iyi.
Gazeteler çıkarıyor, ansiklopediler çıkarıyor, kitaplar çıkarıyor.Gazeteler çıkarıyor, ansiklopediler çıkarıyor, kitaplar çıkarıyor. Tarikatler, mezhepler ansiklopedileri vesaire.Tarikatler, mezhepler ansiklopedileri vesaire. İçki içen tarikatler iyi, kadın erkek karman çorman karışanlar iyi. İçki içen tarikatler iyi, kadın erkek karman çorman karışanlar iyi.

Bizim tarikatimiz, Nakşî tarikatimiz yobazmış, şeraitçiymiş. Bizim tarikatimiz, Nakşî tarikatimiz yobazmış, şeraitçiymiş.

Elhamdülillah şeriatçiyiz. Allah'a hamd u senalar olsun. Elhamdülillah şeriatçiyiz. Allah'a hamd u senalar olsun.

"Şeriat" demek "Kur'an, hadis ve din" demektir. "Şeriat" demek "Kur'an, hadis ve din" demektir. İşte büyüklerimiz de o yolda yürüyorlar, görün.İşte büyüklerimiz de o yolda yürüyorlar, görün. Bu kitap bu işlerin iyi bilindiği zamanda yazılmış;Bu kitap bu işlerin iyi bilindiği zamanda yazılmış; cahillerin ortalığı kasıp kavurduğu zamanda değil.cahillerin ortalığı kasıp kavurduğu zamanda değil. Evet ondan almış, Vuhâzî isimli büyük alimden almış. Evet ondan almış, Vuhâzî isimli büyük alimden almış.

Haddesenâ Ufeyriübnü Ma'dân. O da Ufeyr b. Ma'dân'dan naklen almış.Haddesenâ Ufeyriübnü Ma'dân. O da Ufeyr b. Ma'dân'dan naklen almış. O ona haber vermiş, nakletmiş. Ufeyr b. Ma'dân kimmiş? O ona haber vermiş, nakletmiş.

Ufeyr b. Ma'dân kimmiş?

O da hadislerini yazmazmış. "O bakımdan güvenilen bir kimse değildi." diyorlar. O da hadislerini yazmazmış. "O bakımdan güvenilen bir kimse değildi." diyorlar.

Mâte senete sittîne ve mieteyn. "264 senesinde vefat etmiş." Mâte senete sittîne ve mieteyn. "264 senesinde vefat etmiş."

Ondan sonra haddesenâ Süleym'übnü Âmir el-Kulâî el-Habâirî Ebû Yahyâ el-Hımsî.Ondan sonra haddesenâ Süleym'übnü Âmir el-Kulâî el-Habâirî Ebû Yahyâ el-Hımsî. Bu da "Humusluymuş. O da güvenilir insanmış." Bu da "Humusluymuş. O da güvenilir insanmış."

Aşrate ve miete ale'l-esâh. "110 küsurda vefat etmiş." Aşrate ve miete ale'l-esâh. "110 küsurda vefat etmiş."

O da Ebû Ümâme'den rivayeti almış, hadîs-i şerîfi almış. O da Ebû Ümâme'den rivayeti almış, hadîs-i şerîfi almış.

Ebû Umâme İyâs, ev Abdullah b. Sa'lebe el-Ensârî el-Hârisî ehadüEbû Umâme İyâs, ev Abdullah b. Sa'lebe el-Ensârî el-Hârisî ehadü Beni'l-Hâris İbnü'l-Hazrec ve kîle innehû belvâ ve hüve halîfün Benî Hâresi.Beni'l-Hâris İbnü'l-Hazrec ve kîle innehû belvâ ve hüve halîfün Benî Hâresi. Sahâbiyyün tuvuffiye munsarifü'n-Nebî:Sahâbiyyün tuvuffiye munsarifü'n-Nebî: "Peygamber Efendimiz'in âhirete irtihal ettiği zamanda vefat etmiş." "Peygamber Efendimiz'in âhirete irtihal ettiği zamanda vefat etmiş."

Tuvuffiye munsarifü'n-Nebî sallallahu aleyhi ve sellemTuvuffiye munsarifü'n-Nebî sallallahu aleyhi ve sellem min ehadin fî Şevvâl mine's-seneti's-sâliseti li'l-hicreti. Fe-sallâ aleyhi. min ehadin fî Şevvâl mine's-seneti's-sâliseti li'l-hicreti. Fe-sallâ aleyhi. "Peygamber Efendimiz'in Uhud'dan ayrılışında orada vefat etmiş "Peygamber Efendimiz'in Uhud'dan ayrılışında orada vefat etmiş ve 13 hicrî yılında Peygamber Efendimiz Ebû Umâme hazretleri üzerine bu namazı kıldırmış." ve 13 hicrî yılında Peygamber Efendimiz Ebû Umâme hazretleri üzerine bu namazı kıldırmış."

Ebû Umâme hazretlerinden almış. Hadis oradan geliyor. Ebû Umâme hazretlerinden almış. Hadis oradan geliyor.

Ahmed b. Ebû Havârî'ye kadar isimleri okuduk. Ahmed b. Ebû Havârî'ye kadar isimleri okuduk.

Kâle. "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki." Kâle. Kim? Kâle. "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki."

Kâle. Kim?

Kâle kâle resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.Kâle kâle resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Önceki kâle'nin sahibi Ebû Umâme. "Ebû Umâme dedi ki." Önceki kâle'nin sahibi Ebû Umâme. "Ebû Umâme dedi ki."

Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. "Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu." diye Ebû Umâme, sahabî demiş. "Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu." diye Ebû Umâme, sahabî demiş.

İnne rûhe'l-kudusi nefese fî rûhî,İnne rûhe'l-kudusi nefese fî rûhî, inne nefesen len temûte hattâ testekmile ecelehâ ve testev'ibe rizkahâ. inne nefesen len temûte hattâ testekmile ecelehâ ve testev'ibe rizkahâ. Fe-ecmilû fi't-talebi ve lâ yehmilenne ehadeküm istebtâe şey'in mine'r-rızki. Fe-ecmilû fi't-talebi ve lâ yehmilenne ehadeküm istebtâe şey'in mine'r-rızki. En yetlubehû bi-ma'siyeti'llâhi. Fe-inne'llâhe te'âlâ yunâlü mâ indehû illâ bi-tâ'atihî. En yetlubehû bi-ma'siyeti'llâhi. Fe-inne'llâhe te'âlâ yunâlü mâ indehû illâ bi-tâ'atihî.

Ebû Nuaym'ın rivayet ettiği hadîs-i şerîf, Ebû Umâme'den Câmiu's-sağîr'de de olan bir hadîs-i şerîf.Ebû Nuaym'ın rivayet ettiği hadîs-i şerîf, Ebû Umâme'den Câmiu's-sağîr'de de olan bir hadîs-i şerîf. Aşağıda hadisi "zayıf" diye tavsif etmiş.Aşağıda hadisi "zayıf" diye tavsif etmiş. Ebû Umâme hazretleri Peygamber Efendimiz'in şöyle söylediğini naklediyor: Ebû Umâme hazretleri Peygamber Efendimiz'in şöyle söylediğini naklediyor:

İnne rûhe'l-kudusi nefese fî rûhî.İnne rûhe'l-kudusi nefese fî rûhî. "Rûhu'l-Kudüs lakaplı olan Cebrail aleyhisselam benim ruhuma bu mânayı ilka eyledi ki." "Rûhu'l-Kudüs lakaplı olan Cebrail aleyhisselam benim ruhuma bu mânayı ilka eyledi ki."

İnne nefesen len temûte hattâ testekmile ecelehâ.İnne nefesen len temûte hattâ testekmile ecelehâ. "Hiçbir insanın nefsi, yaşam müddetini tamamlamadıkça, eceli gelmedikçe ölmeyecek."Hiçbir insanın nefsi, yaşam müddetini tamamlamadıkça, eceli gelmedikçe ölmeyecek. Herkes eceli gelinceye kadar yaşayacak; daha evvel ölmesi mümkün değil." Herkes eceli gelinceye kadar yaşayacak; daha evvel ölmesi mümkün değil." Ve testev'ibe rizkahâ. "Hiçbir kimse Allah'ın onun alnına yazdığı,Ve testev'ibe rizkahâ. "Hiçbir kimse Allah'ın onun alnına yazdığı, tasnif ettiği rızkı tamamen alıncaya kadar, ecelini tamamlayıncaya kadar,tasnif ettiği rızkı tamamen alıncaya kadar, ecelini tamamlayıncaya kadar, rızkı tamamen eline geçinceye kadar ölmeyecek." rızkı tamamen eline geçinceye kadar ölmeyecek."

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bundan ne sonuç çıkarıyor? Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bundan ne sonuç çıkarıyor?

Fe-ecmilû fi't-talebi. "Binaenaleyh rızkınızı kazanmak ve elde etmek konusunda güzel davranın." Fe-ecmilû fi't-talebi. "Binaenaleyh rızkınızı kazanmak ve elde etmek konusunda güzel davranın."

Ve lâ yehmilenne ehadeküm istebtâe şey'in mine'r-rızki.Ve lâ yehmilenne ehadeküm istebtâe şey'in mine'r-rızki. En yetlubehû bi-ma'siyeti'llâhi.En yetlubehû bi-ma'siyeti'llâhi. "Yazılı olan rızkınızın gelmesinde bir gecikme vehmetmeniz,"Yazılı olan rızkınızın gelmesinde bir gecikme vehmetmeniz, bu kanaat sizi o rızkı haramdan istemeye sevk etmesin." bu kanaat sizi o rızkı haramdan istemeye sevk etmesin."

Bu yanlış bir kanaat; çünkü rızkınız size gelecek, Allah yazmış.Bu yanlış bir kanaat; çünkü rızkınız size gelecek, Allah yazmış. Eceliniz gelmeden ölmeyeceksiniz. Açlıktan da ölmeyeceksiniz, başka bir sebepten de ölmezsiniz.Eceliniz gelmeden ölmeyeceksiniz. Açlıktan da ölmeyeceksiniz, başka bir sebepten de ölmezsiniz. Rızkınızı almadıkça, tamamlamadıkça da ölmezsiniz. Binaenaleyh "Galiba gelmiyor.Rızkınızı almadıkça, tamamlamadıkça da ölmezsiniz. Binaenaleyh "Galiba gelmiyor. Öğle oldu, hala ortada yemek yok, karnım acıktı." diye rızkınızın biraz gecikmesi,Öğle oldu, hala ortada yemek yok, karnım acıktı." diye rızkınızın biraz gecikmesi, rızkınızı haramdan elde etmeye, el uzatmaya sebep olmasın. rızkınızı haramdan elde etmeye, el uzatmaya sebep olmasın. "Rızık yazılı, gelecek, korkmayın, sakin olun, telaşlanmayın." demek. "Rızık yazılı, gelecek, korkmayın, sakin olun, telaşlanmayın." demek.

Fe-inne'llâhe te'âlâ yunâlü mâ indehû illâ bi-tâ'atihî. Fe-inne'llâhe te'âlâ yunâlü mâ indehû illâ bi-tâ'atihî.

Günaha sapmayın. Günahtan, haramdan rızkınızı temin etmeye kalkışmayın, harama bulaşmayın.Günaha sapmayın. Günahtan, haramdan rızkınızı temin etmeye kalkışmayın, harama bulaşmayın. Çünkü Allah'ın iyi kullarına hazırladığı mükâfatlar, Allah'a isyan ederek alınamaz, elde edilemez. Çünkü Allah'ın iyi kullarına hazırladığı mükâfatlar, Allah'a isyan ederek alınamaz, elde edilemez. Sen haramla karnını doyurursan mâneviyatını kaybedersin, sevap alamazsın, cennete giremezsin.Sen haramla karnını doyurursan mâneviyatını kaybedersin, sevap alamazsın, cennete giremezsin. Allah'ın mükâfatlarına nâil olamazsın. Allah'ın mükâfatlarına nâil olamazsın.

Telaşlanma rızkın gelecek; harama sapma, helalden şaşma.Telaşlanma rızkın gelecek; harama sapma, helalden şaşma. Helalden şaşarsan mükâfatları kaybedersin.Helalden şaşarsan mükâfatları kaybedersin. Çünkü "Haram yiyip de Allah'ın mükâfatlarına ermek mümkün değil." mânası ifade ediyorÇünkü "Haram yiyip de Allah'ın mükâfatlarına ermek mümkün değil." mânası ifade ediyor Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem. O halde nasıl olacağız? Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.

O halde nasıl olacağız?

Rahat olacağız. "Allah benim rızkımı yaratmış." diyeceğiz, harama sapmayacağız. Rahat olacağız.

"Allah benim rızkımı yaratmış." diyeceğiz, harama sapmayacağız.
Rızkı kazanma yolunu ve yöntemimizi helalden seçeceğiz. Rızkı kazanma yolunu ve yöntemimizi helalden seçeceğiz.

"Efendim! Buradan çıkarsam işsiz kalırım, aç kalırım." "Efendim! Buradan çıkarsam işsiz kalırım, aç kalırım."

Korkma hiçbir şey olmaz. Rızkın yazılı, gelecek. Korkma hiçbir şey olmaz. Rızkın yazılı, gelecek. Sen rızkı aradın mı rızkın karşıdan seni arayarak bu tarafa doğru geliyor. Sen rızkı aradın mı rızkın karşıdan seni arayarak bu tarafa doğru geliyor. Mutlaka çakışacak, karşılaşacaksınız. O da oradan seni arayıp geliyor. Ona da Allah emretmiş ki; Mutlaka çakışacak, karşılaşacaksınız. O da oradan seni arayıp geliyor. Ona da Allah emretmiş ki;

"Sen falancanın rızkısın, boğazından gir, midesine git." "Sen falancanın rızkısın, boğazından gir, midesine git."

O buraya gelecek, çare yok. Onun için haramı ummaya, harama sapmaya lüzum yok.O buraya gelecek, çare yok. Onun için haramı ummaya, harama sapmaya lüzum yok. Haram mesleklerden haram kazanmaya kalkışmak akıllılık değildir.Haram mesleklerden haram kazanmaya kalkışmak akıllılık değildir. Hele hele insan derviş olur da haram yollardan haram kazanmayaHele hele insan derviş olur da haram yollardan haram kazanmaya veya kazandığı işe haram karıştırmaya cesaret ederseveya kazandığı işe haram karıştırmaya cesaret ederse yalanla dolanla haramla kazancını kazanmaya kalkarsayalanla dolanla haramla kazancını kazanmaya kalkarsa o zaman ebediyen kendisine mânevî mükâfatlar gelmez duruma düşebilir. Neden? o zaman ebediyen kendisine mânevî mükâfatlar gelmez duruma düşebilir.

Neden?

Çünkü Allahu Teâlâ'nın indindeki mükâfatlara isyanla varılamaz, itaatle varılır. Çünkü Allahu Teâlâ'nın indindeki mükâfatlara isyanla varılamaz, itaatle varılır.

Mânayı anladık mı? Mânayı anladık mı?

Rivayet ettiği. Ebû Umâme hazretlerinden Ahmed b. Ebi'l-Havârî'nin rivayet ettiği hadîs-i şerîf bu.Rivayet ettiği. Ebû Umâme hazretlerinden Ahmed b. Ebi'l-Havârî'nin rivayet ettiği hadîs-i şerîf bu. Allah, Ruhu'l-Kudüs olan Cebrail aleyhisselam'a bildirmiş. Allah, Ruhu'l-Kudüs olan Cebrail aleyhisselam'a bildirmiş.

Cebrail aleyhisselam da bunu Peygamber Efendimiz'in ruhuna vahy ü ilham eylemiş.Cebrail aleyhisselam da bunu Peygamber Efendimiz'in ruhuna vahy ü ilham eylemiş. Hiçbir nefis, eceli gelmeden ölmeyecek. Rızkını tamamen almadan ölmeyecek.Hiçbir nefis, eceli gelmeden ölmeyecek. Rızkını tamamen almadan ölmeyecek. Binaenaleyh rızkınızı istemekte, kazanmakta güzel yolu tercih ediniz.Binaenaleyh rızkınızı istemekte, kazanmakta güzel yolu tercih ediniz. Yanlış, günah yollara sapmayınız. Sizden biriniz "Rızkı biraz gecikti." diye Yanlış, günah yollara sapmayınız. Sizden biriniz "Rızkı biraz gecikti." diye düşünerek günaha sapmak yoluyla rızkını temine kalkışmasın.düşünerek günaha sapmak yoluyla rızkını temine kalkışmasın. Kimseyi "Rızkım gecikiyor." diye düşündürtmesin, harama saptırtmasın.Kimseyi "Rızkım gecikiyor." diye düşündürtmesin, harama saptırtmasın. Çünkü Allah'ın yanındaki mükâfatlara haram yiyerek, günaha saparak ulaşılamaz; helal yolla ulaşılır.Çünkü Allah'ın yanındaki mükâfatlara haram yiyerek, günaha saparak ulaşılamaz; helal yolla ulaşılır. Şimdi burada bir noktalı virgül koyalım, gelelim tasavvufa… Şimdi burada bir noktalı virgül koyalım, gelelim tasavvufa…

"Hocam! Ben tarikate girdim, ama feyiz almıyorum." "Hocam! Ben tarikate girdim, ama feyiz almıyorum."

O zaman senin rızkında bir kusurun var veya davranışlarında günah var. O zaman senin rızkında bir kusurun var veya davranışlarında günah var. Rızkında kusur var ki dervişlikten gelmesi gereken faydalar sana ulaşamıyor. Rızkında kusur var ki dervişlikten gelmesi gereken faydalar sana ulaşamıyor.

Neden? Günah işliyorsun. Helal lokma yemiyorsun, haram karıştırıyorsun.Neden?

Günah işliyorsun. Helal lokma yemiyorsun, haram karıştırıyorsun.
Ondan dolayı böyle oluyor. Buna dikkat edelim. Böyle olur. Mânevî kaide budur. Ondan dolayı böyle oluyor. Buna dikkat edelim. Böyle olur. Mânevî kaide budur. Hadîs-i şerîf de delili olmuş oluyor.Hadîs-i şerîf de delili olmuş oluyor. Demek ki bu hadîs-i şerîfi numune olarak kitap yazmış oldu. Ahmed b. Ebi'l-Havârî'nin rivayeti. Demek ki bu hadîs-i şerîfi numune olarak kitap yazmış oldu. Ahmed b. Ebi'l-Havârî'nin rivayeti.

Semi'tü'l-Hâkimi Ebâ Ahmede Muhammedebne Ahmedi'bni İshâke el-Hâfız.Semi'tü'l-Hâkimi Ebâ Ahmede Muhammedebne Ahmedi'bni İshâke el-Hâfız. "Ebû Ahmed isimli Muhammed b. Ahmed İshak el Hâfız'dan." "Ebû Ahmed isimli Muhammed b. Ahmed İshak el Hâfız'dan."

Müellif "Hafız sıfatlı kişiden işittim." diyor. Müellif "Hafız sıfatlı kişiden işittim." diyor.

Yekûlü "O da şöyle buyurdu." Semi'tü Saîde'bni Abdi'l-azîz el-Halebî.Yekûlü "O da şöyle buyurdu." Semi'tü Saîde'bni Abdi'l-azîz el-Halebî. "Halepli Said b. Abdilaziz'den işittim." dedi. Yekûlü semi'tü Ahmede'bni Ebi'l-Havâriyyi yekûl."Halepli Said b. Abdilaziz'den işittim." dedi. Yekûlü semi'tü Ahmede'bni Ebi'l-Havâriyyi yekûl. "Ben Ebu'l-Havârî'nin şöyle dediğini duydum." diye nakletmiş. "Ben Ebu'l-Havârî'nin şöyle dediğini duydum." diye nakletmiş.

Bakalım ne söylemiş Ahmed b. Ebi'l-Havârî? Bakalım ne söylemiş Ahmed b. Ebi'l-Havârî?

Sözlerine geldi. Hayatını söyledi, ismini söyledi, devamını söyledi.Sözlerine geldi. Hayatını söyledi, ismini söyledi, devamını söyledi. Bir hadîs-i şerîf, şimdi yine örnek olsun. Bir hadîs-i şerîfi nakletti, sözlerine geçti. Bir hadîs-i şerîf, şimdi yine örnek olsun. Bir hadîs-i şerîfi nakletti, sözlerine geçti.

Men nazara ile'd-dünyâ nazara irâdetin ve hubbin lehâ.Men nazara ile'd-dünyâ nazara irâdetin ve hubbin lehâ. Ahraca'llâhu nûre'l-yakîni ve'z-zühdi min kalbihî. Ahmed b. Ebi'l-Havârî şöyle buyurmuş: Ahraca'llâhu nûre'l-yakîni ve'z-zühdi min kalbihî.

Ahmed b. Ebi'l-Havârî şöyle buyurmuş:

"Kim dünyaya onu isteyerek ve onu severek bakarsa "Kim dünyaya onu isteyerek ve onu severek bakarsa Allah onun gönlünden zahitdliğin ve imanın nurunu çıkarır." Allah onun gönlünden zahitdliğin ve imanın nurunu çıkarır."

Yakîn ne demekti? "Şeksiz şüphesiz iman. Sağlam, tam, eksiksiz iman." Yakîn ne demekti?

"Şeksiz şüphesiz iman. Sağlam, tam, eksiksiz iman."

"İmanın nurunu ve zahidliğin nurunu kalbinden söküp alır, ruhsuz bırakır." Kimi? "İmanın nurunu ve zahidliğin nurunu kalbinden söküp alır, ruhsuz bırakır."

Kimi?

Dünyaya sevgiyle ve isteyerek bakanı.Dünyaya sevgiyle ve isteyerek bakanı. Dünyanın ne olduğunu burada, geçtiğimiz derslerde yeri geldikçe anlatıyoruz.Dünyanın ne olduğunu burada, geçtiğimiz derslerde yeri geldikçe anlatıyoruz. Dünya; "ekvatoru olan, kutupları olan, enlemleri boylamları olan, Dünya; "ekvatoru olan, kutupları olan, enlemleri boylamları olan, beş kıtası okyanusları olan yer" demek değildir. beş kıtası okyanusları olan yer" demek değildir.

Araplar ona ard derler. Semâvâti ve'l-ard. "Semalar ve arz." Araplar ona ard derler. Semâvâti ve'l-ard. "Semalar ve arz."

"Dünya" dediği "el-hayâtü'd-dünyâ"dır. "Dünya" dediği "el-hayâtü'd-dünyâ"dır. Tam eksiksizi, tam hâli "el-hayâtü'd-dünyâ"dır.Tam eksiksizi, tam hâli "el-hayâtü'd-dünyâ"dır. İki hayattan şimdiki hayatı yaşıyoruz; 50 yaşına, 60 yaşına geldik; orta yaşlıyız, ihtiyarız. İki hayattan şimdiki hayatı yaşıyoruz; 50 yaşına, 60 yaşına geldik; orta yaşlıyız, ihtiyarız.

Bir "bu hayat" var, bir de öldükten sonraki "öteki hayat" var. Bir "bu hayat" var, bir de öldükten sonraki "öteki hayat" var. Ona da "el-hayâtü'l-âhire" "öteki hayat" derler.Ona da "el-hayâtü'l-âhire" "öteki hayat" derler. Bu dünya hayatı, bizim gayemiz değil. Bizim gayemiz âhiret.Bu dünya hayatı, bizim gayemiz değil. Bizim gayemiz âhiret. Biz bu dünyada misafir gibiyiz, yolcu gibiyiz.Biz bu dünyada misafir gibiyiz, yolcu gibiyiz. Biz buraya imtihan olmaya geldiğimizi biliyoruz. Biz buraya imtihan olmaya geldiğimizi biliyoruz. Bizim gayemiz bu dünyada günümüzü gün etmek, işimizi iş etmek, yükselmek,Bizim gayemiz bu dünyada günümüzü gün etmek, işimizi iş etmek, yükselmek, çalıp çırpıp yemek içmek, eğlenmek değildir.çalıp çırpıp yemek içmek, eğlenmek değildir. Bizim bu dünyadaki amacımız müslüman olarak âhireti kazanmaktır.Bizim bu dünyadaki amacımız müslüman olarak âhireti kazanmaktır. Biz onun için iki dünyayı kazanmak için kazandığımız helal dünyayı, Biz onun için iki dünyayı kazanmak için kazandığımız helal dünyayı, âhiret için sadaka olarak veririz. Allah'ın rızasını kazanmak için veririz.âhiret için sadaka olarak veririz. Allah'ın rızasını kazanmak için veririz. Eğer Allah emretmişse âhireti kazanmak için yaşamımızı bile yitirmeye razı oluruz,Eğer Allah emretmişse âhireti kazanmak için yaşamımızı bile yitirmeye razı oluruz, canımızı bile feda ederiz. Allah için canımızı veririz.canımızı bile feda ederiz. Allah için canımızı veririz. Gazi olmaya koşarız, şehit olmaya koşarız. Neden? Gazi olmaya koşarız, şehit olmaya koşarız.

Neden?

Bizim amacımız bu dünya hayatı değil.Bizim amacımız bu dünya hayatı değil. Ama Avrupalı'nın, kâfirin, ehl-i dünyanın amacı bu hayattır. Ama Avrupalı'nın, kâfirin, ehl-i dünyanın amacı bu hayattır. Ölmemektir, yaşamaktır, yemek içmektir, zevk etmektir. Gününü gün etmektir.Ölmemektir, yaşamaktır, yemek içmektir, zevk etmektir. Gününü gün etmektir. Aramızda büyük fark var. İslâmî anlayış ile kâfirlerin anlayışı arasında çok büyük bir fark var;Aramızda büyük fark var.

İslâmî anlayış ile kâfirlerin anlayışı arasında çok büyük bir fark var;
ama bugünün müslümanları da kâfirlerin anlayışına yaklaşmıştır.ama bugünün müslümanları da kâfirlerin anlayışına yaklaşmıştır. Bugünün müslümanlarının kafasıyla bugünün Avrupalı'sının kafası arasında çok büyük bir fark yok.Bugünün müslümanlarının kafasıyla bugünün Avrupalı'sının kafası arasında çok büyük bir fark yok. Müslüman da Avrupalı'ya benzemiş. Müslüman da Avrupalı'ya benzemiş.

Bugünün müslümanı da dünya istiyor. Bugünün müslümanı da tatil istiyor.Bugünün müslümanı da dünya istiyor. Bugünün müslümanı da tatil istiyor. Bugünün müslümanı da plaj istiyor. Bugünün müslümanı da zevk istiyor, göbek havası istiyor,Bugünün müslümanı da plaj istiyor. Bugünün müslümanı da zevk istiyor, göbek havası istiyor, çalgı istiyor, çengi istiyor, eğlence istiyor. Zaten millet kopmuş. çalgı istiyor, çengi istiyor, eğlence istiyor. Zaten millet kopmuş.

"Tevbe estağfirullah! Hocam, ben hiç günah işlemedim." "Tevbe estağfirullah! Hocam, ben hiç günah işlemedim."

Ne yalan söylüyorsun? Kimi kandırıyorsun? Senin evinde plaj var, senin evinde meyhane var.Ne yalan söylüyorsun? Kimi kandırıyorsun? Senin evinde plaj var, senin evinde meyhane var. Senin evinde sıralayamayacağım her şey var.Senin evinde sıralayamayacağım her şey var. Diyelim ki televizyon var, her şey var. Diyelim ki televizyon var, her şey var. Bir de evliyâ menâkıbını anlatan kanallar var ama öbür kanallardan da zift, zifir ve şer akıyor.Bir de evliyâ menâkıbını anlatan kanallar var ama öbür kanallardan da zift, zifir ve şer akıyor. Açıyorsun; nerede Müslümanlık, nerede oradaki sahneler! Açıyorsun; nerede Müslümanlık, nerede oradaki sahneler!

"Ben ömrümde hiç meyhaneye gitmedim." "Ben ömrümde hiç meyhaneye gitmedim."

Meyhaneler her detayına kadar televizyonda var, şişeler sıralı.Meyhaneler her detayına kadar televizyonda var, şişeler sıralı. Bar nerededir, barmen nerededir? Şişeler nasıl açılır? İçkiler nasıl içilir? Hepsini öğrettiler. Bar nerededir, barmen nerededir? Şişeler nasıl açılır? İçkiler nasıl içilir? Hepsini öğrettiler.

"Ömrümde kiliseye girmedim, bilmem." "Ömrümde kiliseye girmedim, bilmem."

Papaz nasıl vaaz verir? Adamlar kilisede nasıl oturur? Kabirlerinin etrafında nasıl dolanırlar? Papaz nasıl vaaz verir? Adamlar kilisede nasıl oturur? Kabirlerinin etrafında nasıl dolanırlar? Kabre nasıl gömerler? Nasıl taziye ederler? Hepsi var. Kabre nasıl gömerler? Nasıl taziye ederler? Hepsi var.

Kaptan Custo bizi denizlerin altına götürüyor. Falanca da bilmem nereye götürüyor.Kaptan Custo bizi denizlerin altına götürüyor. Falanca da bilmem nereye götürüyor. Dünyanın her yerini görüyor. İyi yerlerini gördüğünde bir şey yok amaDünyanın her yerini görüyor. İyi yerlerini gördüğünde bir şey yok ama kötü yerler de evin içine giriyor ve onlar da seyrediliyor.kötü yerler de evin içine giriyor ve onlar da seyrediliyor. Eğlence programları, zevk programları, keyif programları. Eğlence programları, zevk programları, keyif programları. O zaman müslümanın kafası kâfirin kafasıyla eşit hâle gelmiş.O zaman müslümanın kafası kâfirin kafasıyla eşit hâle gelmiş. Hepsi ehl-i dünya. Bu hâle gelmiş. Halbuki bu söze göre;Hepsi ehl-i dünya. Bu hâle gelmiş. Halbuki bu söze göre; "Bir insan; dünyaya isteyerek veya severek bakarsa onun gönlünden sağlam imanın nuru gider."Bir insan; dünyaya isteyerek veya severek bakarsa onun gönlünden sağlam imanın nuru gider. Bir de zahidlik nuru gider. Zühd ü takvâ, ilm ü irfan gider.Bir de zahidlik nuru gider. Zühd ü takvâ, ilm ü irfan gider. Ve çoğunun da gitmiş. Onun için "Dervişim." diyen insanların da çoğunda hayır yoktur.Ve çoğunun da gitmiş. Onun için "Dervişim." diyen insanların da çoğunda hayır yoktur. "Müslümanım." diyenin de hayrı yoktur. Camide de hayır yoktur, cemaatte de hayır yoktur."Müslümanım." diyenin de hayrı yoktur. Camide de hayır yoktur, cemaatte de hayır yoktur. Bazen hocasında hayır yoktur, müftüsünde hayır yoktur. Yerine göre, rütbesine göre. Neden? Bazen hocasında hayır yoktur, müftüsünde hayır yoktur. Yerine göre, rütbesine göre.

Neden?

Bozulmuş, işin aslı kurutulmuş, ilim irfan kalmamış, yerine başka şeyler gelmiş. Bozulmuş, işin aslı kurutulmuş, ilim irfan kalmamış, yerine başka şeyler gelmiş.

Allah bizi korusun, kurtarsın. Zor bir durumdayız.Allah bizi korusun, kurtarsın. Zor bir durumdayız. Yunanlı İstanbul'a hücum etse veya Bulgar veya Rus. Silahlanırız.Yunanlı İstanbul'a hücum etse veya Bulgar veya Rus. Silahlanırız. Ama zevk ü sefasıyla keyfiyle dünya hücum edince hiç kimse silahını alıp savunmaya kalkmıyor.Ama zevk ü sefasıyla keyfiyle dünya hücum edince hiç kimse silahını alıp savunmaya kalkmıyor. Hatta kapıları açmış, içeri buyur etmiş, başköşeye oturtmuş, seyrediyor.Hatta kapıları açmış, içeri buyur etmiş, başköşeye oturtmuş, seyrediyor. İşin doğrusu bu, gerçeği bu. Düşman, televizyon kutusunun içinden çıkıyor. İşin doğrusu bu, gerçeği bu. Düşman, televizyon kutusunun içinden çıkıyor.

Peki ne oluyor? Oradan çıkıyor, senin gözünden gövdene giriyor. Düşman senin içinde.Peki ne oluyor?

Oradan çıkıyor, senin gözünden gövdene giriyor. Düşman senin içinde.
Düşmanın senin gönlünde, senin aklında. Senin zihnini bozdu, aklını bozdu, mikrop içeride yayıldı.Düşmanın senin gönlünde, senin aklında. Senin zihnini bozdu, aklını bozdu, mikrop içeride yayıldı. Sen boş bir çınar ağacına döndün. İçine yıldırım çarpmış, kurutmuş.Sen boş bir çınar ağacına döndün. İçine yıldırım çarpmış, kurutmuş. Kuru bir ağaca döndün, farkında değilsin. Kalp kalmadı, gönül kalmadı.Kuru bir ağaca döndün, farkında değilsin. Kalp kalmadı, gönül kalmadı. Ağlamak kalmadı, zikir kalmadı, fikir kalmadı. Neden? Ağlamak kalmadı, zikir kalmadı, fikir kalmadı.

Neden?

Televizyondan yayılan kötülükten buraya girdiği için.Televizyondan yayılan kötülükten buraya girdiği için. Bizden söylemesi! Bizden söylemesi!

Ve bi hâze'l-isnâd. Aynı hadîs-i şerîf, aynı kimseden rivayet edildiğine göre: Ve bi hâze'l-isnâd. Aynı hadîs-i şerîf, aynı kimseden rivayet edildiğine göre:

Kâle Ahmedü, Ahmedi'bni Ebi'l-Havârî başka bir sözünde şöyle söylemiş: Kâle Ahmedü, Ahmedi'bni Ebi'l-Havârî başka bir sözünde şöyle söylemiş:

Efdalü'l-bikâi bükâü'l-abdi al âmâ fâtehû min evkâtihî alâ ğayri'l-muvâfakati ev bikâünEfdalü'l-bikâi bükâü'l-abdi al âmâ fâtehû min evkâtihî alâ ğayri'l-muvâfakati ev bikâün âlâ sebeka lehû mine'l-muhâlefeti. âlâ sebeka lehû mine'l-muhâlefeti.

Bu sözünde Ahmed b. Ebi'l-Havârî neden bahsediyor? Bu sözünde Ahmed b. Ebi'l-Havârî neden bahsediyor?

Hayret edersiniz, ağlamaktan bahsediyor: Hayret edersiniz, ağlamaktan bahsediyor:

"Ağlamanın da en güzeli, en faziletlisi nedir?" onu anlatıyor. Bizim ağlamakla ne işimiz var? "Ağlamanın da en güzeli, en faziletlisi nedir?" onu anlatıyor.

Bizim ağlamakla ne işimiz var?

Biz yirminci yüzyılın insanlarının işi gülmek. Biz yirminci yüzyılın insanlarının işi gülmek. Milletin işi; def ve çengi eşliğinde, radyo ve çalgı marifetiyleMilletin işi; def ve çengi eşliğinde, radyo ve çalgı marifetiyle sinema ve televizyonla gazino ve pavyonla gülmek. Ağlamakla ne işi var? sinema ve televizyonla gazino ve pavyonla gülmek.

Ağlamakla ne işi var?

İşte bak eski insanlarla bizim farkımız çok net olarak ortaya çıkıyor.İşte bak eski insanlarla bizim farkımız çok net olarak ortaya çıkıyor. Onlar hem ağlamayı seviyorlar hem de "Ağlamanın en faziletlisi nedir?" diyeOnlar hem ağlamayı seviyorlar hem de "Ağlamanın en faziletlisi nedir?" diye bir de kalkıp onu söylüyorlar. "En faziletli ağlama hangisiymiş?" bir de kalkıp onu söylüyorlar.

"En faziletli ağlama hangisiymiş?"

Bakın, hayretler içinde dinleyin. Doğru ama.Bakın, hayretler içinde dinleyin. Doğru ama. Doğru da İslâm'dan ne kadar uzaklaştığımıza hayret ederek dinleyin. Doğru da İslâm'dan ne kadar uzaklaştığımıza hayret ederek dinleyin. Çünkü bir göz ağlayamıyorsa kalbinin katılığındandır, gönlünün katılığındandır. Çünkü bir göz ağlayamıyorsa kalbinin katılığındandır, gönlünün katılığındandır. Müslüman ağlayacak. Hz. Ömer radıyallahu anh'in ağlaması yanaklarına iz yapmış.Müslüman ağlayacak. Hz. Ömer radıyallahu anh'in ağlaması yanaklarına iz yapmış. Koca Hz. Ömer; bahadır, kahraman Hz. Ömer; ağlamaktan gözyaşları yüzüne iz yapmış. Koca Hz. Ömer; bahadır, kahraman Hz. Ömer; ağlamaktan gözyaşları yüzüne iz yapmış.

Efdalü'l-bikâi "Ağlamanın en hayırlısı."Efdalü'l-bikâi "Ağlamanın en hayırlısı." Bükâü'l-abdi al âmâ fâtehû min evkâtihî alâ ğayri'l-muvâfakati " Bükâü'l-abdi al âmâ fâtehû min evkâtihî alâ ğayri'l-muvâfakati " Allah'ın rızasına muvafık olmayan şekillerde vakitlerinden neleri kaybettiyseAllah'ın rızasına muvafık olmayan şekillerde vakitlerinden neleri kaybettiyse onlara ağlamasıdır." buyurmuş. Bugünü nerede geçirdin? onlara ağlamasıdır." buyurmuş.

Bugünü nerede geçirdin?

"Plajda, gazinoda, pavyonda, eğlencede geçirdim." diyorsa bir insan işte buna ağlasın. "Plajda, gazinoda, pavyonda, eğlencede geçirdim." diyorsa bir insan işte buna ağlasın.

Allah'ın rızasına muvafık olmayan yolda, yerde geçirdiği vakitler üzerine ağlamasıdır.Allah'ın rızasına muvafık olmayan yolda, yerde geçirdiği vakitler üzerine ağlamasıdır. Ev bikâün âlâ sebeka lehû mine'l-muhâlefeti.Ev bikâün âlâ sebeka lehû mine'l-muhâlefeti. "Ya da geçmiş zamanlarında Allah'ın emirlerine muhalefet olarak"Ya da geçmiş zamanlarında Allah'ın emirlerine muhalefet olarak günah kusur olarak neler işlediyse onun üzerine ağlaması." günah kusur olarak neler işlediyse onun üzerine ağlaması."

Bu ağlama; insanın kendi kendisini ölçüp biçmesinden,Bu ağlama; insanın kendi kendisini ölçüp biçmesinden, kendi kendisini kontrol etmesinden, hesaba çekmesinden oluyor.kendi kendisini kontrol etmesinden, hesaba çekmesinden oluyor. Buna muhasebe derler.Buna muhasebe derler. İyi bir müslüman kendi kendisini hesaba çeker.İyi bir müslüman kendi kendisini hesaba çeker. "Eyvah! Bugünümü Allah rızasına uygun geçiremedim." diye başlar ağlamaya."Eyvah! Bugünümü Allah rızasına uygun geçiremedim." diye başlar ağlamaya. "Eyvah! Allah'ın emrine aykırı iş yaptım." diye başlar ağlamaya."Eyvah! Allah'ın emrine aykırı iş yaptım." diye başlar ağlamaya. İşte ağlamanın hayırlısı budur. Yoksa "Birisi vefat etti veya İşte ağlamanın hayırlısı budur. Yoksa "Birisi vefat etti veya Karadeniz'de gemilerim battı veyahut ticaretimde zarar ettim." diye oturup ağlamak değil.Karadeniz'de gemilerim battı veyahut ticaretimde zarar ettim." diye oturup ağlamak değil. Adam bunun için oturup ağlıyor. Bu dünyaya ağlamak değil;Adam bunun için oturup ağlıyor. Bu dünyaya ağlamak değil; asıl âhiretten feragat ettiğine ağlaması lazım. Asıl ağlanacak o. asıl âhiretten feragat ettiğine ağlaması lazım. Asıl ağlanacak o.

Ve bi-hâze'l-isnâd, semi'tü Ahmede, yekûlü:Ve bi-hâze'l-isnâd, semi'tü Ahmede, yekûlü: Yine bu rivayet zinciriyle en son râvî olan şahıs;Yine bu rivayet zinciriyle en son râvî olan şahıs; "Ahmed b. Ebi'l-Havârî'nin şöyle dediğini işittim." buyurmuş. "Ahmed b. Ebi'l-Havârî'nin şöyle dediğini işittim." buyurmuş.

Men amile bilâ ittibâ'i's-sünnete fe-bâtilun amiluhû.Men amile bilâ ittibâ'i's-sünnete fe-bâtilun amiluhû. "Kim sünnete uymaktan gayrı bir şekilde amel eylerse." "Kim sünnete uymaktan gayrı bir şekilde amel eylerse."

İbadet, taat, ömür geçirmek, hayır hasenât bâbından bir şeyler yapmaya çalışıyor; İbadet, taat, ömür geçirmek, hayır hasenât bâbından bir şeyler yapmaya çalışıyor; ama sünnete uygun değil. ama sünnete uygun değil.

Fe-bâtilun amiluhû. "Sünnete aykırı olarak yapmak istediği bu işlerin hiç kıymeti yoktur." Fe-bâtilun amiluhû. "Sünnete aykırı olarak yapmak istediği bu işlerin hiç kıymeti yoktur."

Neden? Sünnete uygun değil, bid'at. Bakın ne kadar sünnetten bahsediyorlar.Neden?

Sünnete uygun değil, bid'at. Bakın ne kadar sünnetten bahsediyorlar.
Nasıl sünnet-i seniyyeye uymayı esas alıyorlar ve "Sünnete aykırı olarak yaptığın şeyler boş, kıymeti yok." diyorlar. Nasıl sünnet-i seniyyeye uymayı esas alıyorlar ve "Sünnete aykırı olarak yaptığın şeyler boş, kıymeti yok." diyorlar.

Ahberanâ Ebû Ca'ferin Muhammedü'b-nü Ahmede'bni Saîdin er-Râzî. -Deminki râvî- Ahberanâ Ebû Ca'ferin Muhammedü'b-nü Ahmede'bni Saîdin er-Râzî. -Deminki râvî-

Kâle: Haddesenâ Ebu'l-Fazl, el-Abbâsü'bnü Hamzate. Bu da ikinci râvî. Kâle: Haddesenâ Ebu'l-Fazl, el-Abbâsü'bnü Hamzate. Bu da ikinci râvî.

Haddesenâ Ahmedü'bnü Ebi'l-Havâriyyi. Bu da hayatını okuduğumuz mübarek. Haddesenâ Ahmedü'bnü Ebi'l-Havâriyyi. Bu da hayatını okuduğumuz mübarek.

Kâle. "Şöyle demiş." Kâle. "Şöyle demiş."

Men arefe'd-dünyâ zehede fîhâ. Ve men arefe'l-âhirata rağibe fîhâ ve men arefe'llâhe âsere rizâhu.Men arefe'd-dünyâ zehede fîhâ. Ve men arefe'l-âhirata rağibe fîhâ ve men arefe'llâhe âsere rizâhu. "Kim dünyayı bilirse dünyadan elini eteğini çeker, zahid olur."Kim dünyayı bilirse dünyadan elini eteğini çeker, zahid olur. Dünyanın mârifetine kanmayan, gerçek yüzünü bilen, dünyaya ümit bağlamaz. dünyaya zahid olur." Dünyanın mârifetine kanmayan, gerçek yüzünü bilen, dünyaya ümit bağlamaz. dünyaya zahid olur."

Ve men arefe'l-âhirata rağibe fîhâ. "Âhirete rağbet eder." Ve men arefe'l-âhirata rağibe fîhâ. "Âhirete rağbet eder."

Dünyanın gerçek çehresini bilen, ondan yüz çevirir.Dünyanın gerçek çehresini bilen, ondan yüz çevirir. Âhiretin gerçek faydasını anlayıp kavrayabilen âhirete heves eder, Âhiretin gerçek faydasını anlayıp kavrayabilen âhirete heves eder,

rağbet eder, kazanmaya gayret eder." rağbet eder, kazanmaya gayret eder."

Ve men arefe'llâhe âsere rizâhu. "Kim Allah'ı bilirse ârif olursa." Ve men arefe'llâhe âsere rizâhu. "Kim Allah'ı bilirse ârif olursa."

Âsere rizâhu.Âsere rizâhu. "O'nun rızasını her şeye tercih eder, O'nun rızasını esas alır, "O'nun rızasını her şeye tercih eder, O'nun rızasını esas alır, Allah'ın razı olduğu şeyi yapmaya koşar." Allah'ın razı olduğu şeyi yapmaya koşar."

Velev ki cümle cihan halkı kendisine kızsa bile.Velev ki cümle cihan halkı kendisine kızsa bile. Velev cümle cihan halkı karşısına dikilse bile.Velev cümle cihan halkı karşısına dikilse bile. Velev cümle cihan halkı kendisine düşman olsa bile.Velev cümle cihan halkı kendisine düşman olsa bile. Allah'ını bilen, Allah'ın rızasını her şeye tercih eder.Allah'ını bilen, Allah'ın rızasını her şeye tercih eder. O istikamette çalışır.O istikamette çalışır. Dünyayı bilen, dünyanın gerçek yapısını mahiyetini anlayan, dünyadan yüz çevirir. Dünyayı bilen, dünyanın gerçek yapısını mahiyetini anlayan, dünyadan yüz çevirir.

"Ne mülevves bir yermiş yahu, ne çirkinmiş, ne aldatıcıymış!"Ne mülevves bir yermiş yahu, ne çirkinmiş, ne aldatıcıymış! Ne tatsız tuzsuz bir şeymiş. İstemem!" Ne tatsız tuzsuz bir şeymiş. İstemem!"

Kim âhireti iyi tanırsa; "Aman ne kadar güzelmiş!Kim âhireti iyi tanırsa; "Aman ne kadar güzelmiş! Ben bunu istiyorum, bunun için çalışacağım." der. Ben bunu istiyorum, bunun için çalışacağım." der.

Kim Allah'ı tam bilirse o da Allah'ın rızasını her şeyden öne alır.Kim Allah'ı tam bilirse o da Allah'ın rızasını her şeyden öne alır. Ana baba, dost, evlat, karı koca, ıvır zıvır, hepsi bir tarafa. Allah'ın rızası bir tarafa. Ana baba, dost, evlat, karı koca, ıvır zıvır, hepsi bir tarafa. Allah'ın rızası bir tarafa.

Büyüklerimizden öğrendiğimiz üzere biz ne diyoruz? Büyüklerimizden öğrendiğimiz üzere biz ne diyoruz?

İlâhi ente maksûdî ve rıdâke matlûbî diyoruz. Bu mâna: İlâhi ente maksûdî ve rıdâke matlûbî diyoruz. Bu mâna:

"Yâ Rabbi! Maksudum sensin. Ben senin rızanı kazanmak istiyorum."Yâ Rabbi! Maksudum sensin. Ben senin rızanı kazanmak istiyorum. Her işimde amacım bu." diyoruz. Böyle olması lazım. Her işimde amacım bu." diyoruz. Böyle olması lazım.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2