Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 Aralık 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Allah Her İşte Yumuşaklığı Sever

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

9 Cemâziye'l-Evvel 1421 / 09.08.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Allah Rıfk Sahibidir, Kâbe-i Müşerrefenin Mimarisi, Allah Güzeldir, Güzeli Sever, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Allah Her İşte Yumuşaklığı Sever

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

9 Cemâziye'l-Evvel 1421 / 09.08.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Allah Rıfk Sahibidir, Kâbe-i Müşerrefenin Mimarisi, Allah Güzeldir, Güzeli Sever, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracim. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracim. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn.el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve'l âkıbetü lil müttekîn.Ve'l âkıbetü lil müttekîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevi'd-dîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevi'd-dîn.

Emmâ ba'd: Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Emmâ ba'd:

Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Yâ Âişe, inna'llâhe refîkun yuhibbu'r-rıfka fi'l-emri küllihî. Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. Yâ Âişe, inna'llâhe refîkun yuhibbu'r-rıfka fi'l-emri küllihî.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Âişe anamız radıyallahu anh rivayet etmiş.Âişe anamız radıyallahu anh rivayet etmiş. İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Buhâri, Müslim, Tirmizî, İbn Hibban, İbn Mâce'de var. İmam Ahmed b. Hanbel, İmam Buhâri, Müslim, Tirmizî, İbn Hibban, İbn Mâce'de var.

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; "Yâ Âişe..." Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Yâ Âişe..."

Hanımına, Ebû Bekr-i Sıddîk'ın kızı olan, validemiz Âişe anamıza diyor ki; Hanımına, Ebû Bekr-i Sıddîk'ın kızı olan, validemiz Âişe anamıza diyor ki;

İnna'llâhe refîkun. "Allah rıfk sahibidir." İnna'llâhe refîkun. "Allah rıfk sahibidir."

Yumuşak davranan, mülayim davranan, kızmayan kimseye "refik" derler, "rıfk sahibi" derler.Yumuşak davranan, mülayim davranan, kızmayan kimseye "refik" derler, "rıfk sahibi" derler. Rıfk ile muamele etmek demek, "kızmadan, anlayışla, yumuşak yumuşak muamele etmek" demek.Rıfk ile muamele etmek demek, "kızmadan, anlayışla, yumuşak yumuşak muamele etmek" demek. Allah böyle refiktir. Ve yuhibbu'r-rıfka fi'l-emri küllihî. "Her işte yumuşaklığı sever." Allah böyle refiktir.

Ve yuhibbu'r-rıfka fi'l-emri küllihî. "Her işte yumuşaklığı sever."

Yumuşak yumuşak; sert değil, katı değil, kırıcı değil, yıkıcı değil, üzücü değil...Yumuşak yumuşak; sert değil, katı değil, kırıcı değil, yıkıcı değil, üzücü değil... Yumuşacık, sevimli, Turkish delight gibi;Yumuşacık, sevimli, Turkish delight gibi; hem yumuşak hem tatlı, bir de fıstıklı olursa daha iyi olacak, bir de gül kokulu olursa o daha iyi... hem yumuşak hem tatlı, bir de fıstıklı olursa daha iyi olacak, bir de gül kokulu olursa o daha iyi...

Allah her işte yumuşaklığı sever. Kendisi de rıfk sahibidir. Allah her işte yumuşaklığı sever. Kendisi de rıfk sahibidir.

Cenâb-ı Hak Teâlâ birden gazaplanmıyor. Kâfirin küfründen dolayı birden kahrını indirmiyor.Cenâb-ı Hak Teâlâ birden gazaplanmıyor. Kâfirin küfründen dolayı birden kahrını indirmiyor. Mühlet veriyor, zaman veriyor, imkân veriyor, fırsat veriyor. Deliller gönderiyor.Mühlet veriyor, zaman veriyor, imkân veriyor, fırsat veriyor. Deliller gönderiyor. Rüyada gösteriyor. "Bak böyle yaparsan âkıbetin fena olur!" diye kaç defa ikazlar geliyor, geliyor, geliyor...Rüyada gösteriyor. "Bak böyle yaparsan âkıbetin fena olur!" diye kaç defa ikazlar geliyor, geliyor, geliyor... Adam hâlâ uslanmadığı için, hâlâ kâfirce, hâlâ zalimce hareket ettiğinden cezayı yiyor. Adam hâlâ uslanmadığı için, hâlâ kâfirce, hâlâ zalimce hareket ettiğinden cezayı yiyor.

Firavun'u Allah kahretmiş.Firavun'u Allah kahretmiş. Ama kahretmeden önce o kadar müsamaha etmiş ki, o kadar deliller [göstermiş] ki...Ama kahretmeden önce o kadar müsamaha etmiş ki, o kadar deliller [göstermiş] ki... Bir kere Musa aleyhisselam'la sihirbazlar karşılaşmışlar, Bir kere Musa aleyhisselam'la sihirbazlar karşılaşmışlar, sihirbazların bütün sihirlerini Musa aleyhisselâm'ın âsâsı yutmuş.sihirbazların bütün sihirlerini Musa aleyhisselâm'ın âsâsı yutmuş. Onlar sihir yapmışlar, Musa aleyhisselam korkmuş; "Eyvah! Ben bunların karşısında ne yapacağım?" diye.Onlar sihir yapmışlar, Musa aleyhisselam korkmuş; "Eyvah! Ben bunların karşısında ne yapacağım?" diye. Sihirbaz değil çünkü, peygamber. Ne yapacak? Allahu Zülcelal hazretleri buyurmuş ki; Sihirbaz değil çünkü, peygamber. Ne yapacak?

Allahu Zülcelal hazretleri buyurmuş ki;

"Sen o elindeki âsâyı bırakıver bakalım." "Sen o elindeki âsâyı bırakıver bakalım."

Elindeki asa yere bırakılınca nasıl yuttuysa bütün onların sihirlerini yutmuş.Elindeki asa yere bırakılınca nasıl yuttuysa bütün onların sihirlerini yutmuş. Sihirbazlar anlamışlar ki bu işte sihir yok, burada bir ciddi durum var.Sihirbazlar anlamışlar ki bu işte sihir yok, burada bir ciddi durum var. Bu peygamber, hak peygamber, mucize bu. Secdeye kapanmışlar. Bu peygamber, hak peygamber, mucize bu. Secdeye kapanmışlar.

Âmennâ bi-rabbi'l-âlemîn. Rabbi Mûsâ ve Hârûn.Âmennâ bi-rabbi'l-âlemîn. Rabbi Mûsâ ve Hârûn. "Âlemlerin Rabbi, Musa'nın, Harun'un -tebliğ ettiği, söylediği- Rabbine iman ettik." demişler. "Âlemlerin Rabbi, Musa'nın, Harun'un -tebliğ ettiği, söylediği- Rabbine iman ettik." demişler.

Firavun köpürmüş, kızmış; "Asarım, keserim!Firavun köpürmüş, kızmış; "Asarım, keserim! Ben size izin vermeden siz nasıl olur da imana gelir onun tarafına gidersiniz?!"Ben size izin vermeden siz nasıl olur da imana gelir onun tarafına gidersiniz?!" Köpürmüş, bağırmış, çağırmış... Yine Allah gazap etmemiş. Köpürmüş, bağırmış, çağırmış... Yine Allah gazap etmemiş. Sonra çeşitli zamanlarda Allah bela olarak Mısır kavmini çeşitli musibetlere uğratmış. Sonra çeşitli zamanlarda Allah bela olarak Mısır kavmini çeşitli musibetlere uğratmış. Her seferinde Musa aleyhisselâm'a geliyorlarmış, diyorlarmış ki; Her seferinde Musa aleyhisselâm'a geliyorlarmış, diyorlarmış ki;

"Rabbine dua et, bu musibet üzerimizden kalksın."Rabbine dua et, bu musibet üzerimizden kalksın. Eğer dua ederek bu musibeti kaldırırsan o zaman sana inanacağız." Eğer dua ederek bu musibeti kaldırırsan o zaman sana inanacağız."

Le-in keşefte anne'r-ricze. "Eğer bu belayı, musibeti üzerimizden kaldırırsan..."Le-in keşefte anne'r-ricze. "Eğer bu belayı, musibeti üzerimizden kaldırırsan..." Le-nü'minenne leke ve le-nürsilenne meake benî isrâîl. "Sana mutlaka inanacağız." dönmüşler. Le-nü'minenne leke ve le-nürsilenne meake benî isrâîl. "Sana mutlaka inanacağız." dönmüşler.

İzahüm men küfür.İzahüm men küfür. Musibet kalktıktan sonra bakıyorsun, yine ahdini bozmuş, sözünde durmamış.Musibet kalktıktan sonra bakıyorsun, yine ahdini bozmuş, sözünde durmamış. Kaç çeşitKaç çeşit böyle belirgin olaylar, mucizeler ile... Her seferinde "İnanacağız, tamam.böyle belirgin olaylar, mucizeler ile... Her seferinde "İnanacağız, tamam. Bu sefer bu beladan kurtulalım..." Ondan sonra yine...Bu sefer bu beladan kurtulalım..." Ondan sonra yine... Musa aleyhisselam kaçıp giderken arkasından kovaladığı zaman artık Cenâb-ı Hak cezalandırmış.Musa aleyhisselam kaçıp giderken arkasından kovaladığı zaman artık Cenâb-ı Hak cezalandırmış. Ne kadar halim, ne kadar rıfk sahibi, ne kadar kızmıyor, ne kadar fırsat veriyor...Ne kadar halim, ne kadar rıfk sahibi, ne kadar kızmıyor, ne kadar fırsat veriyor... Ötekiler anlamadı, anlamadı, anlamadı, fırsatları değerlendirmedi, inanmadı, inanmadı, inanmadı,Ötekiler anlamadı, anlamadı, anlamadı, fırsatları değerlendirmedi, inanmadı, inanmadı, inanmadı, zulmünü artırdı, artırdı, arttırdı, şımardı, şımardı, şımardı... O zaman cezasını buldu. zulmünü artırdı, artırdı, arttırdı, şımardı, şımardı, şımardı... O zaman cezasını buldu.

Allah rıfkı sever, kendisi refiktir, rıfk sahibidir. Her işte rıfkı sever.Allah rıfkı sever, kendisi refiktir, rıfk sahibidir. Her işte rıfkı sever. Her işi yumuşak yumuşak kalaycı bile yapar. Sert değil, yumuşak yumuşak yapmayı sever. Her işi yumuşak yumuşak kalaycı bile yapar. Sert değil, yumuşak yumuşak yapmayı sever.

İkinci hadîs-i şerîf: Yâ Âişe, lev lâ kavmüki hadîsü ahdihim bi-küfrin le-nekadtü'l-ka'beteİkinci hadîs-i şerîf:

Yâ Âişe, lev lâ kavmüki hadîsü ahdihim bi-küfrin le-nekadtü'l-ka'bete
fe-cealtü lehâ bâbeyni: bâbun yedhulu'n-nâsu ve bâbun yahrucûne minhu. fe-cealtü lehâ bâbeyni: bâbun yedhulu'n-nâsu ve bâbun yahrucûne minhu.

Kâbe'ye gidenler için bir ilginç hadîs-i şerîf. Peygamber Efendimiz diyor ki; Kâbe'ye gidenler için bir ilginç hadîs-i şerîf.

Peygamber Efendimiz diyor ki;

Yâ Âişe. "Ey Âişe!" Lev lâ kavmüki hadîsü ahdihim bi-küfrin.Yâ Âişe. "Ey Âişe!" Lev lâ kavmüki hadîsü ahdihim bi-küfrin. "Senin şu kavmin küfürden yeni imana taze gelmiş, daha yeni yeni müslüman olmuş olmasaydı..." "Senin şu kavmin küfürden yeni imana taze gelmiş, daha yeni yeni müslüman olmuş olmasaydı..."

İmanları tam kuvvetli değil, yeni, daha zayıf bir fidan gibi...İmanları tam kuvvetli değil, yeni, daha zayıf bir fidan gibi... Küfürden yeni çıkmış olmasalardı, imanları sağlam olsaydı... Ne yapacaktı? Küfürden yeni çıkmış olmasalardı, imanları sağlam olsaydı... Ne yapacaktı?

Le-nekadtü'l-ka'bete. "Kâbe'yi yıkardım, bazı yerlerini..." "Ne yapardım?" Le-nekadtü'l-ka'bete. "Kâbe'yi yıkardım, bazı yerlerini..."

"Ne yapardım?"

Fe-cealtü lehâ bâbeyni. "Kâbe'yi iki kapı yapardım." Fe-cealtü lehâ bâbeyni. "Kâbe'yi iki kapı yapardım."

"Kâbe-i Müşerrefe'ye iki kapı yapardım." "Kâbe-i Müşerrefe'ye iki kapı yapardım."

Bâbun yedhulu'n-nâsu. "İnsanların girdiği kapı."Bâbun yedhulu'n-nâsu. "İnsanların girdiği kapı." Ve bâbun yahrucûne minhu. "Bir de öteki kapı, oradan çıkıp gidiyorlar." Ve bâbun yahrucûne minhu. "Bir de öteki kapı, oradan çıkıp gidiyorlar."

"İki kapı yapardım." Böyle temenni etmiş Peygamber Efendimiz. Neden? "İki kapı yapardım." Böyle temenni etmiş Peygamber Efendimiz.

Neden?

Çünkü Kâbe-i Müşerrefe'nin içine girmek çok büyük nimet, çok büyük şeref, çok büyük rahmet,Çünkü Kâbe-i Müşerrefe'nin içine girmek çok büyük nimet, çok büyük şeref, çok büyük rahmet, çok büyük devlet, çok büyük izzet, ikrâm.çok büyük devlet, çok büyük izzet, ikrâm. "Kâbe'nin içine girmek rahmete girmektir,"Kâbe'nin içine girmek rahmete girmektir, çıkmak günahlardan sıyrılıp pak çıkmaktır." diyor Peygamber Efendimiz. Kâbe çok önemli. çıkmak günahlardan sıyrılıp pak çıkmaktır." diyor Peygamber Efendimiz. Kâbe çok önemli.

Fakat kapısı yukarıda, kilitli, insanın boyu bile yetişmiyor;Fakat kapısı yukarıda, kilitli, insanın boyu bile yetişmiyor; uzun boylu bir insan eliyle uzandığı zamanuzun boylu bir insan eliyle uzandığı zaman ancak üst tarafını tutacak gibi oluyor.ancak üst tarafını tutacak gibi oluyor. Fakat Kâbe'nin örtüsü yukarıya kıvrılıp kaldırıldığı zaman Kâbe kapısının arka tarafına gidersenizFakat Kâbe'nin örtüsü yukarıya kıvrılıp kaldırıldığı zaman Kâbe kapısının arka tarafına giderseniz orada bir kapı izi görürsünüz.orada bir kapı izi görürsünüz. İkinci bir kapı, sonradan örülme bir kapının böyle çizgilerini açıkça sıvasından görürsünüz.İkinci bir kapı, sonradan örülme bir kapının böyle çizgilerini açıkça sıvasından görürsünüz. Burası sonradan doldurulmuş ikinci bir kapı diye kabenin örtüsü bazen böyle kaldırırlar.Burası sonradan doldurulmuş ikinci bir kapı diye kabenin örtüsü bazen böyle kaldırırlar. O kaldırıldığı zaman kapının tam arkası, yani duvardan bakarsanız orada bir iz daha görürsünüz.O kaldırıldığı zaman kapının tam arkası, yani duvardan bakarsanız orada bir iz daha görürsünüz. Çünkü Peygamber Efendimiz'den sonra sahabeden Abdullah b. Zübeyir b. Avvam,Çünkü Peygamber Efendimiz'den sonra sahabeden Abdullah b. Zübeyir b. Avvam, Haccac'la mücadele eden şahıs, o Peygamber Efendimiz'in arzularını yerine getirdi. Öyle yaptı.Haccac'la mücadele eden şahıs, o Peygamber Efendimiz'in arzularını yerine getirdi. Öyle yaptı. Ama Haccac savaşıp onu yendikten sonra onu yaptıklarını tekrar iptal etti. O kapıyı açtı. Ama Haccac savaşıp onu yendikten sonra onu yaptıklarını tekrar iptal etti. O kapıyı açtı.

Peygamber Efendimiz bir seferinde; "Malzeme olsaydı..." buyurmuş...Peygamber Efendimiz bir seferinde; "Malzeme olsaydı..." buyurmuş... Kâbe'nin yarım duvar şeklinde bir kısmı var, iki tarafı açık, dönülen 'hatim' denilenKâbe'nin yarım duvar şeklinde bir kısmı var, iki tarafı açık, dönülen 'hatim' denilen veya 'hicr-i İsmail' deniliyor.veya 'hicr-i İsmail' deniliyor. "Orayı da Kâbe'ye katardım; çünkü orası da Kâbe'dendir." buyurmuş."Orayı da Kâbe'ye katardım; çünkü orası da Kâbe'dendir." buyurmuş. Abdullah b. Zübeyir Mekke'ye hâkim olunca orayı da Kâbe'ye katmış.Abdullah b. Zübeyir Mekke'ye hâkim olunca orayı da Kâbe'ye katmış. Haccac gelince tekrar orayı yıktırmış, o kapıyı da ördürmüş. Şimdi kapı örülü orası, açık durumda. Haccac gelince tekrar orayı yıktırmış, o kapıyı da ördürmüş. Şimdi kapı örülü orası, açık durumda.

Hangisi iyi oldu acaba? Herhalde [şimdiki hâli] daha iyi oldu. Allah bilir...Hangisi iyi oldu acaba?

Herhalde [şimdiki hâli] daha iyi oldu. Allah bilir...
Arka taraf yıkıldığı için, şimdi iki tarafı da açık olduğundanArka taraf yıkıldığı için, şimdi iki tarafı da açık olduğundan fırsat buldu mu insan içine giriyor, orada namaz kılabiliyor.fırsat buldu mu insan içine giriyor, orada namaz kılabiliyor. Duvarın içine şuradan giriyorlar, sıra sıra namaz [kılıyorlar;] kalabalık birbirlerini bekliyorlar, Duvarın içine şuradan giriyorlar, sıra sıra namaz [kılıyorlar;] kalabalık birbirlerini bekliyorlar, selam verdikten sonra hemen ötekisi geliyor. Allahu Ekber [vesaire...] Orası Kâbe'nin içi;selam verdikten sonra hemen ötekisi geliyor. Allahu Ekber [vesaire...] Orası Kâbe'nin içi; ama dışarıda kaldı. Dışarıda kalınca insanların içine girme hakkı meydana gelmiş oldu,ama dışarıda kaldı. Dışarıda kalınca insanların içine girme hakkı meydana gelmiş oldu, Kâbe'nin içine girme sevabını kazanıyorlar. Haberiniz olsun, hatırınızda olsun. Üçüncü hadîs-i şerîf... Kâbe'nin içine girme sevabını kazanıyorlar. Haberiniz olsun, hatırınızda olsun.

Üçüncü hadîs-i şerîf...

Hep Âişe anamıza hitap ettiği sözleri denk geldi bugünkü sohbette... Hep Âişe anamıza hitap ettiği sözleri denk geldi bugünkü sohbette...

Yâ Âişe, inna'llâhe teâlâ cemîlün yuhibbü'l-cemâl izâ harace'r-raculü ilâ ihvânihî fe'l-yehîbî min nefsihî. Yâ Âişe, inna'llâhe teâlâ cemîlün yuhibbü'l-cemâl izâ harace'r-raculü ilâ ihvânihî fe'l-yehîbî min nefsihî.

"Yâ Âişe, hiç şüphe yok ki Allahu Teâlâ hazretleri...""Yâ Âişe, hiç şüphe yok ki Allahu Teâlâ hazretleri..." Cemîlün. "Cemal, güzellik sıfatına sahiptir, güzeldir." Yuhibbü'l-cemâl. "Güzelliği de sever." Cemîlün. "Cemal, güzellik sıfatına sahiptir, güzeldir." Yuhibbü'l-cemâl. "Güzelliği de sever."

Her şeyin güzel olmasını sever. Allah kendisi cemildir, güzeldir. Cemil, "güzel" demek.Her şeyin güzel olmasını sever. Allah kendisi cemildir, güzeldir. Cemil, "güzel" demek. Güzeldir, güzelliği de sever, her zaman her yerde güzelliği de sever. Güzeldir, güzelliği de sever, her zaman her yerde güzelliği de sever.

İzâ harace'r-raculü ilâ ihvânihî. "Adam evinden arkadaşlarının yanına çıktığı zaman..."İzâ harace'r-raculü ilâ ihvânihî. "Adam evinden arkadaşlarının yanına çıktığı zaman..." Fe'l-yehîbî min nefsihî. "Hazırlansın, kendisini hazırlasın, taransın, derlensin, toparlansın;Fe'l-yehîbî min nefsihî. "Hazırlansın, kendisini hazırlasın, taransın, derlensin, toparlansın; arkadaşlarının yanına yakışıklı çıksın." arkadaşlarının yanına yakışıklı çıksın."

Derbeder, dağınık, yaka paça, etek, kuşak [vesaire] darmadağınık, derbeder çıkmasın. Derbeder, dağınık, yaka paça, etek, kuşak [vesaire] darmadağınık, derbeder çıkmasın.

Allah güzelliği sever. Biraz toparlanıp, derlenip öyle çıksın.Allah güzelliği sever. Biraz toparlanıp, derlenip öyle çıksın. Kendisini toparlamış olarak ve güzel bir vaziyette çıksın. Heyeti yani görünüşü de güzel olsun. Kendisini toparlamış olarak ve güzel bir vaziyette çıksın. Heyeti yani görünüşü de güzel olsun. Güzel elbiseleri giyeceksin, öyle geleceksin. Güzel elbiseleri giyeceksin, öyle geleceksin. "Ali Bey, bu akşam ne var; davet mi var, düğün mü var?" diyecekler. "Ali Bey, bu akşam ne var; davet mi var, düğün mü var?" diyecekler.

Huzû zîneteküm inde külli mescidin.Huzû zîneteküm inde külli mescidin. "Her mescide gittiğiniz zaman da mescide giderken güzel elbiselerinizi, ziynetlerinizi de alın." diyor. "Her mescide gittiğiniz zaman da mescide giderken güzel elbiselerinizi, ziynetlerinizi de alın." diyor.

Allahu Teâlâ hazretleri âyet-i kerîmede; Allahu Teâlâ hazretleri âyet-i kerîmede;

Onun için ne olacak? Süslenecek, saçını sakalını tarayacak, tıraşlayacak. Dişlerini misvaklayacak.Onun için ne olacak?

Süslenecek, saçını sakalını tarayacak, tıraşlayacak. Dişlerini misvaklayacak.
Güzel kokuları sürecek. Temiz elbiseleri giyecek. Temiz çorapları giyecek. Müslümanlar ne yapıyor? Güzel kokuları sürecek. Temiz elbiseleri giyecek. Temiz çorapları giyecek.

Müslümanlar ne yapıyor?

Erzurum'dan yün çorabını giyiyor ayağına, İstanbul'a kadar çıkartmak yok, aynı çorap.Erzurum'dan yün çorabını giyiyor ayağına, İstanbul'a kadar çıkartmak yok, aynı çorap. İstanbul'da camiye geliyor, mübarek, Allahu Ekber dediği zaman etraftan cemaat kokusundan kaçıyor. Olmaz.İstanbul'da camiye geliyor, mübarek, Allahu Ekber dediği zaman etraftan cemaat kokusundan kaçıyor. Olmaz. Koyun getirmiş, kurbanda kesilsin diye, Erzurum'dan sürüyü kapmış, getirmiş; Koyun getirmiş, kurbanda kesilsin diye, Erzurum'dan sürüyü kapmış, getirmiş; zaten kapıdan içeri girdiği zaman yün çorabın kokusu caminin içine bir yayılıyor. zaten kapıdan içeri girdiği zaman yün çorabın kokusu caminin içine bir yayılıyor. Sonra soğan yedin, sarımsak yedin... Sonra soğan yedin, sarımsak yedin...

"Ne yapalım hocam; hanım ciğer kızartmış, dayanamadım da..."Ne yapalım hocam; hanım ciğer kızartmış, dayanamadım da... Soğana da bir tane vurdum, ondan sonra çatır çutur, çok güzel oluyor.Soğana da bir tane vurdum, ondan sonra çatır çutur, çok güzel oluyor. Zeytinyağını da üstüne gezdirdim de..." İyi ama sen bir de camideki cemaate sor.Zeytinyağını da üstüne gezdirdim de..."

İyi ama sen bir de camideki cemaate sor.
Soğan kokusundan yanındaki arkadaşının burnunun direği kırılacak gibi oldu.Soğan kokusundan yanındaki arkadaşının burnunun direği kırılacak gibi oldu. Bu mübarek yenildiği zaman güzel olur; ama ötekisine çok çirkin kokar. Sarımsak...Bu mübarek yenildiği zaman güzel olur; ama ötekisine çok çirkin kokar. Sarımsak... Bir hacı teyze var, Allah selamet versin, mahallede bizim hanıma da epeyce hizmet etti, baktı.Bir hacı teyze var, Allah selamet versin, mahallede bizim hanıma da epeyce hizmet etti, baktı. Vefat edinceye kadar burada üç gün önce Vefat edinceye kadar burada üç gün önce sarımsaklı, yoğurtlu, terbiyeli mantı yensin.sarımsaklı, yoğurtlu, terbiyeli mantı yensin. Üç gün sonra gelsin, burada kokluyor, "Burada sarımsaklı mantı yenmiş." diyor anlıyor.Üç gün sonra gelsin, burada kokluyor, "Burada sarımsaklı mantı yenmiş." diyor anlıyor. Üç gün geçmiş, camlar açılmış, kapanmış, hâlâ anlıyor; hiç de kokusuna dayanamıyor. Üç gün geçmiş, camlar açılmış, kapanmış, hâlâ anlıyor; hiç de kokusuna dayanamıyor.

Ben de severim sarımsağı, çok severim şahsen. Çok da şifalıymış. Tansiyonu da düzenliyormuş.Ben de severim sarımsağı, çok severim şahsen. Çok da şifalıymış. Tansiyonu da düzenliyormuş. Sarımsağı kesersen, terliyor da, o terli yerini deSarımsağı kesersen, terliyor da, o terli yerini de arpacığın ucuna değdiriverirsen, gözündeki arpacığı geçiriyor.arpacığın ucuna değdiriverirsen, gözündeki arpacığı geçiriyor. Kuvvetli mikrop öldürücü, çok şifalı bir bitki. Gel ille velakin camiye geldin mi olmuyor. Çok fena. Kuvvetli mikrop öldürücü, çok şifalı bir bitki. Gel ille velakin camiye geldin mi olmuyor. Çok fena.

Onun için, her şeyin, elbisenin vesairenin güzel olması lazım. Onun için, her şeyin, elbisenin vesairenin güzel olması lazım.

Falanca belediye başkanı çağırmış diye gittiği zaman millet en kıymetli elbiselerini giyiyor, gidiyor;Falanca belediye başkanı çağırmış diye gittiği zaman millet en kıymetli elbiselerini giyiyor, gidiyor; camiye gelirken camidekileri kaçıracak gibi geliyor. Camiye giren kaçıyor.camiye gelirken camidekileri kaçıracak gibi geliyor. Camiye giren kaçıyor. Adamın birisi panayıra bir çadır kurmuş,Adamın birisi panayıra bir çadır kurmuş, "Bu çadırın içine girip de beş dakika durana şu kadar bin lira mükâfat var!" bir levha koymuş."Bu çadırın içine girip de beş dakika durana şu kadar bin lira mükâfat var!" bir levha koymuş. Herkes geliyor, levhaya bakıyor, mükâfat var,Herkes geliyor, levhaya bakıyor, mükâfat var, çadırın içine dalan biraz sonra burnunu tutup zor atıyor kendisini dışarıya, "öf pöf!" diyerek...çadırın içine dalan biraz sonra burnunu tutup zor atıyor kendisini dışarıya, "öf pöf!" diyerek... Ondan sonra meğer bir koca teke bulmuş adam, tekeyi içeriye koymuş, teke kokuyor.Ondan sonra meğer bir koca teke bulmuş adam, tekeyi içeriye koymuş, teke kokuyor. Öyle bir kokuyor ki içeriye giren kokusuna dayanamıyor.Öyle bir kokuyor ki içeriye giren kokusuna dayanamıyor. Çadır küçük, güneşin altında da [sıcak oluyor.] Adamın birisi vaziyeti anlamış. "Ne var içeride?" Çadır küçük, güneşin altında da [sıcak oluyor.] Adamın birisi vaziyeti anlamış.

"Ne var içeride?"

"Teke var, kokusu berbat, dayanılmıyor." "Ben girerim." demiş. Girmiş. "Teke var, kokusu berbat, dayanılmıyor."

"Ben girerim." demiş. Girmiş.

Sahibi kıs kıs gülüyor; "Biraz sonra bu da çıkacak dışarıya..." diye.Sahibi kıs kıs gülüyor; "Biraz sonra bu da çıkacak dışarıya..." diye. Millet dışarıda bekliyor, şimdi burnunu tutup dışarıya çıkar diye...Millet dışarıda bekliyor, şimdi burnunu tutup dışarıya çıkar diye... Bir gürültü kopmuş içerde, paldır küldür paldır küldür; "Tamam, adam dışarı kaçıyor..." diye...Bir gürültü kopmuş içerde, paldır küldür paldır küldür; "Tamam, adam dışarı kaçıyor..." diye... Bir de bakmışlar ki teke kaçıyor.Bir de bakmışlar ki teke kaçıyor. Pabucunu çıkartmış, tekeye tekenin burnuna dayamış, bu sefer teke kaçmış... Şaka tabii bunlar... Pabucunu çıkartmış, tekeye tekenin burnuna dayamış, bu sefer teke kaçmış...

Şaka tabii bunlar...

Çirkin kokuyla camiye çıkılmaz. İnsanların içine çıktığı zaman insana ikrâmdır.Çirkin kokuyla camiye çıkılmaz. İnsanların içine çıktığı zaman insana ikrâmdır. Bir arkadaşına güzel giyimle çıkmak ona ikrâmdır.Bir arkadaşına güzel giyimle çıkmak ona ikrâmdır. Mesud.Mesud. Onun için, sen sen ol, yarın bembeyaz grandtuvalet elbiselerini giy, müşteriye öyle hizmet et.Onun için, sen sen ol, yarın bembeyaz grandtuvalet elbiselerini giy, müşteriye öyle hizmet et. Bak müşteri nasıl artacak... el-Fâtiha! Bak müşteri nasıl artacak...

el-Fâtiha!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2