Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Evvel 1446
24 Kasım 2024
İmsak
06:24
Güneş
07:54
Öğle
12:55
İkindi
15:24
Akşam
17:47
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Allah’ın Rızası

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

5 Muharrem 1405 / 30.09.1984
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Allah’ın Rızası ve İnsanların Rızası, İnsan Hak Bildiği Şeyi Söylemeli, Hayası Olmayanın Gıybeti Olmaz, Mü’min Kardeşine Yardım | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Allah’ın Rızası

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

5 Muharrem 1405 / 30.09.1984
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Allah’ın Rızası ve İnsanların Rızası, İnsan Hak Bildiği Şeyi Söylemeli, Hayası Olmayanın Gıybeti Olmaz, Mü’min Kardeşine Yardım | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve'sselâtu vesselâmu alâ seyyidi'l-evvelîneel-Hamdülillâhi Rabbi'l-âlemîn. Ve'sselâtu vesselâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn seyyidinâ ve senedinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecmaîn. ve'l-âhirîn seyyidinâ ve senedinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecmaîn.

Emma ba'd: Emma ba'd:

Yâ ibâdallah. Ûsîküm bi-takvallâhi ve tâatih.Yâ ibâdallah. Ûsîküm bi-takvallâhi ve tâatih. I'lemû enne efdale'l-kitabi kitâbullâh ve efdale'l-hedyi I'lemû enne efdale'l-kitabi kitâbullâh ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem. hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem. Ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün Ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fî'n-nâr. ve külle dalâletin ve sâhibehâ fî'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-Nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-Nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Men iltemese rıdallâhi bi-sahati'n-nâsi radıyallâhu anhu ve erdâ anhu'n-nâse ve kefâu mü'nete'n-nâsMen iltemese rıdallâhi bi-sahati'n-nâsi radıyallâhu anhu ve erdâ anhu'n-nâse ve kefâu mü'nete'n-nâs ve men iltemese rıda'n-nâsi bi-sahati'llâhi sahite'llâhu aleyhi ve eshata aleyhi'n-nâsi. ve men iltemese rıda'n-nâsi bi-sahati'llâhi sahite'llâhu aleyhi ve eshata aleyhi'n-nâsi.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, lütfu, ihsânı cümlenizin üzerine olsun. Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, lütfu, ihsânı cümlenizin üzerine olsun.

Metnini okumuş olduğumuz hadîs-i şerîf,Metnini okumuş olduğumuz hadîs-i şerîf, Râmûz'un 409. sayfasında, şerhin 4. cildinin 333. sayfasındadır. Râmûz'un 409. sayfasında, şerhin 4. cildinin 333. sayfasındadır.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki;

Men iltemese rıdallâhi bi-sahati'n-nâsi. Men iltemese rıdallâhi bi-sahati'n-nâsi.

İltemese-iltimas; talep etmek, rica etmek demek. İltemese-iltimas; talep etmek, rica etmek demek.

"Kim Allah'ın rızasını isterse, rica ederse, talep ederse, umarsa." "Kim Allah'ın rızasını isterse, rica ederse, talep ederse, umarsa."

Nasıl? Nasıl?

Bi-sahati'n-nâs. "İnsanların kızgınlığına uğramak mukabilinde bile olsa."Bi-sahati'n-nâs. "İnsanların kızgınlığına uğramak mukabilinde bile olsa." Buna bâ-ı mukâbele derler. Yani "İnsanlar varsın kızsın ama Allah sevsin."Buna bâ-ı mukâbele derler. Yani "İnsanlar varsın kızsın ama Allah sevsin." diye düşünerek insanlar kendisine kızsa bile aldırmadan Allah'ın rızasını iltimas ederse, diye düşünerek insanlar kendisine kızsa bile aldırmadan Allah'ın rızasını iltimas ederse, talep ederse, isterse ne olur neticesi? talep ederse, isterse ne olur neticesi?

Radıyallâhu anhu. "Allah ondan razı olur." Radıyallâhu anhu. "Allah ondan razı olur."

"Bak, insanların kızmasına bile aldırmadı, benim rızamı istedi." der, razı olur. "Bak, insanların kızmasına bile aldırmadı, benim rızamı istedi." der, razı olur.

Sonra ne olur? Sonra ne olur?

Bir de mükâfat daha var. Zaten Allah'ın razı olması insana yeter. Bir de mükâfat daha var. Zaten Allah'ın razı olması insana yeter.

Ve erdâ anhu'n-nâsu. "İnsanları da ondan hoşnut ve razı eder." Ve erdâ anhu'n-nâsu. "İnsanları da ondan hoşnut ve razı eder."

İlk önce kızarlar, ondan sonra Allah kalpleri döndürtür, onu insanlara sevdirtir.İlk önce kızarlar, ondan sonra Allah kalpleri döndürtür, onu insanlara sevdirtir. İnsanlar da hoşnut olurlar, o insanı beğenmeye başlarlar. İnsanlar da hoşnut olurlar, o insanı beğenmeye başlarlar.

Ve men iltemese rıda'n-nâsi bi-sahatillâh.Ve men iltemese rıda'n-nâsi bi-sahatillâh. "Bunun aksine hareket edip de insanların rızasını elde etmeye çalışırsa insan, "Bunun aksine hareket edip de insanların rızasını elde etmeye çalışırsa insan, Allah'ın rızası değil de insanlar benden hoşnut olsun, beni sevsin, beğensin, Allah'ın rızası değil de insanlar benden hoşnut olsun, beni sevsin, beğensin, insanların yanında hoş, makbul olayım diye insanların rızasını talep ederse, onu heveslerse..." insanların yanında hoş, makbul olayım diye insanların rızasını talep ederse, onu heveslerse..."

Ne mukabilinde? Ne mukabilinde?

Bi-sahatillâh. Bi-sahatillâh.

"Allah'ın kendisine kızmasına bile aldırmadan." "Allah'ın kendisine kızmasına bile aldırmadan."

Rızasına uygun olmayan, günahlı bir yoldan, "Varsın Allah kızırsa kızsın, günah olursa olsun...",Rızasına uygun olmayan, günahlı bir yoldan, "Varsın Allah kızırsa kızsın, günah olursa olsun...", aldırmıyor, âhirette başına gelecek felaketleri düşünmüyor. aldırmıyor, âhirette başına gelecek felaketleri düşünmüyor.

Allah'ın kızgınlığı mukabilinde de olsa insanları memnun etmeye çalışırsa bir kimse, ne olur? Allah'ın kızgınlığı mukabilinde de olsa insanları memnun etmeye çalışırsa bir kimse, ne olur?

Sahita'llâhu aleyhi. "Allah ona gazap eder, kızar." Ve eshata aleyhi'n-nâsi.Sahita'llâhu aleyhi. "Allah ona gazap eder, kızar." Ve eshata aleyhi'n-nâsi. "İnsanları da ona kızdırtır; ona düşman olurlar, kızarlar." "İnsanları da ona kızdırtır; ona düşman olurlar, kızarlar."

Bu hadîs-i şerîfi Hz. Âişe validemiz rivâyet eylemiş. Bu hadîs-i şerîfi Hz. Âişe validemiz rivâyet eylemiş.

Arkasından gelen iki hadîs-i şerîf yine aynı mânayı ifade ediyor. Arkasından gelen iki hadîs-i şerîf yine aynı mânayı ifade ediyor.

Men iltemese rıdallâhi (tabii hızlı okununca meni'ltemese diye okunacak, vasıl ile) bi-sahati'n-nâsi.Men iltemese rıdallâhi (tabii hızlı okununca meni'ltemese diye okunacak, vasıl ile) bi-sahati'n-nâsi. "Kim Allah'ın rızasını insanları kızdırmak pahasına da olsa talep etse." Kefâhu'llâhu mü'nete'n-nâsi. "Kim Allah'ın rızasını insanları kızdırmak pahasına da olsa talep etse." Kefâhu'llâhu mü'nete'n-nâsi. "Allah insanların meşakkatine, şiddetine, sıkıntısına karşı onu korur, himaye eder, kâfi gelir."Allah insanların meşakkatine, şiddetine, sıkıntısına karşı onu korur, himaye eder, kâfi gelir. İnsanlar ona zarar veremez. İnsanların zararına karşı gelir." İnsanlar ona zarar veremez. İnsanların zararına karşı gelir."

Kızdılar ya... O Allah'ın rızasını kazanmak için bir yol tutturdu... İnsanlar kızarlarsa ne yapar?Kızdılar ya... O Allah'ın rızasını kazanmak için bir yol tutturdu... İnsanlar kızarlarsa ne yapar? Kuyusunu kazmaya çalışırlar. Dövmek isterler, sövmek isterler, işini engellemek isterler, Kuyusunu kazmaya çalışırlar. Dövmek isterler, sövmek isterler, işini engellemek isterler, yaşatmamak isterler, memleketten sürmek isterler. yaşatmamak isterler, memleketten sürmek isterler.

Peygamber Efendimiz'i ne yaptılar? Peygamber Efendimiz'i ne yaptılar?

Dediler ki; Dediler ki;

"Gel bu işten vazgeç. Canın para istiyorsa çok para verelim. Hükümdarlık istiyorsan onu da verelim." "Gel bu işten vazgeç. Canın para istiyorsa çok para verelim. Hükümdarlık istiyorsan onu da verelim."

Peygamber Efendimiz zaten Mekke'nin hâkimi olan asil bir ailedendi;Peygamber Efendimiz zaten Mekke'nin hâkimi olan asil bir ailedendi; dedeleri Mekke'nin reisiydi. Peygamber Efendimiz'e; dedeleri Mekke'nin reisiydi. Peygamber Efendimiz'e;

"Hükümdarlık verelim. En kıymetli asil kızlarımızı seninle evlendirelim. "Hükümdarlık verelim. En kıymetli asil kızlarımızı seninle evlendirelim. Yeter ki şu bizim işimize karışma. Gel şu işi bozma. Yeter ki şu bizim işimize karışma. Gel şu işi bozma. Bizim putlarımıza, inancımıza dil uzatma." diye pazarlık [ettiler], bir teklif söylediler. Bizim putlarımıza, inancımıza dil uzatma." diye pazarlık [ettiler], bir teklif söylediler.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;

"Değil ufak tefek şeyler, bir elime kameri, bir elime şemsi verseniz, yine bu davadan vazgeçmem." "Değil ufak tefek şeyler, bir elime kameri, bir elime şemsi verseniz, yine bu davadan vazgeçmem."

Hakkı söyleyecek. Vazifeli çünkü, Allah'ın peygamberi.Hakkı söyleyecek. Vazifeli çünkü, Allah'ın peygamberi. Eğer yapması gereken şeyi yapmazsa Allah onu cezalandırır. Allah'ın rızasını düşündü. Eğer yapması gereken şeyi yapmazsa Allah onu cezalandırır. Allah'ın rızasını düşündü. Bütün Kureyş cemaati kızdılar. Bütün Kureyş cemaati kızdılar.

Nasıl kızdılar? Nasıl kızdılar?

Öldürecek hâle getirdiler. Bir kere etrafındaki müslümanları sürdüler, dağıttılar.Öldürecek hâle getirdiler. Bir kere etrafındaki müslümanları sürdüler, dağıttılar. Ezâ, cefâ, işkence yaptılar. Sıcaklarda kumlara yatırdılar. Ezâ, cefâ, işkence yaptılar. Sıcaklarda kumlara yatırdılar. Sığır derilerine, deri kuruyunca sıkıştırsın, ezsin diye ıslak deriye sardılar. Sığır derilerine, deri kuruyunca sıkıştırsın, ezsin diye ıslak deriye sardılar. Yere ateş yaktılar, sırtını ateşe yapıştırttılar. Müslüman olanlara çeşitli işkenceler yaptılar.Yere ateş yaktılar, sırtını ateşe yapıştırttılar. Müslüman olanlara çeşitli işkenceler yaptılar. "Bunlarla alış veriş yapmayın." dediler. İktisadî bakımdan çembere, ablukaya aldılar. "Bunlarla alış veriş yapmayın." dediler. İktisadî bakımdan çembere, ablukaya aldılar. Çeşitli sıkıntılar çektirdiler. Çeşitli sıkıntılar çektirdiler. Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz için "Mescide gelmesin." dediler, zorluk çıkardılar. Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz için "Mescide gelmesin." dediler, zorluk çıkardılar. O da evinde namaz kıldı. "Evin avlusunda namaz kılacaksın." diye zorladılar. O da evinde namaz kıldı. "Evin avlusunda namaz kılacaksın." diye zorladılar. Yine mahallenin meraklıları toplanır onun ibadet edişine bakarlardı. Böyle çeşitli sıkıntılar... Yine mahallenin meraklıları toplanır onun ibadet edişine bakarlardı. Böyle çeşitli sıkıntılar...

Bütün Kureyş halkı, bütün Mekke halkı kızdı mı? Bütün Kureyş halkı, bütün Mekke halkı kızdı mı?

Kızdı. Kızdı.

E o niye o yolda devam etti, bütün ahaliyi kızdıracak yola niye girdi? E o niye o yolda devam etti, bütün ahaliyi kızdıracak yola niye girdi?

Allah'ın rızasını kazanmak için. Allah'ın rızasını kazanmak için.

İnsanlar kızdılar, zarar vermek istediler mi? İnsanlar kızdılar, zarar vermek istediler mi?

İstediler. İstediler.

Verebildiler mi? Verebildiler mi?

Veremediler. Veremediler.

Bak burada hadîs-i şerîfte ne buyuruyor, Peygamber Efendimiz: Bak burada hadîs-i şerîfte ne buyuruyor, Peygamber Efendimiz:

"İnsanlar kızsa bile Allah insanların şerlerinden, zulümlerinden, "İnsanlar kızsa bile Allah insanların şerlerinden, zulümlerinden, mazarratlarından onu korur, ona kâfi gelir." mazarratlarından onu korur, ona kâfi gelir."

Ve men iltemese rıda'n-nâsi bi-sahatillâhi.Ve men iltemese rıda'n-nâsi bi-sahatillâhi. "Aksine kim insanların hoşnutluğunu kazanmak için Allah'ın gazabına uğramaya,"Aksine kim insanların hoşnutluğunu kazanmak için Allah'ın gazabına uğramaya, kızgınlığını kazanmaya da aldırmadan hareket ederse..."kızgınlığını kazanmaya da aldırmadan hareket ederse..." Vekelehu'llâhu ile'n-nâsi. "Allah onu insanlara bırakıverir, terk ediverir.Vekelehu'llâhu ile'n-nâsi. "Allah onu insanlara bırakıverir, terk ediverir. İnsanlarla yüz yüze bırakıverir. Yardımını keser." İnsanlarla yüz yüze bırakıverir. Yardımını keser."

Tabii o da sonunda insanların eline düştü mü, bu insanlar dönektir, bir gün yüzüne gülerler,Tabii o da sonunda insanların eline düştü mü, bu insanlar dönektir, bir gün yüzüne gülerler, öbür gün "Kral öldü, yaşaşın yeni kral!" diye yeni geleni alkışlarlar, öbür gün "Kral öldü, yaşaşın yeni kral!" diye yeni geleni alkışlarlar, sonunda büyük felaketlere uğrar. sonunda büyük felaketlere uğrar.

Bu da ikinci hadîs-i şerîf. Aynı mânada, küçük bir kelime değişiyor.Bu da ikinci hadîs-i şerîf. Aynı mânada, küçük bir kelime değişiyor. Tirmizî rivâyet etmiş. Yine Hz. Âişe validemizden. Tirmizî rivâyet etmiş. Yine Hz. Âişe validemizden.

Üçüncü hadis de yine bu mevzuda. Üçüncü hadis de yine bu mevzuda.

Men iltemese mehâmide'n-nâsi bi-meâsillâh. Men iltemese mehâmide'n-nâsi bi-meâsillâh.

Mehâmid-mahmedet "övgü" demek. Mehâmid-mahmedet "övgü" demek.

"Bir insan, insanların övmesini, hamdini, beğenmesini, takdirini, alkışını isterse." "Bir insan, insanların övmesini, hamdini, beğenmesini, takdirini, alkışını isterse."

Neyle? Neyle?

Bi-meâsillâh. "Allah'a isyanlar ederek." Bi-meâsillâh. "Allah'a isyanlar ederek."

Allah'a isyan yollarında yürüyerek, günahlar işleyerek,Allah'a isyan yollarında yürüyerek, günahlar işleyerek, isyanlara dalarak insanların kendisini alkışlamasını, isyanlara dalarak insanların kendisini alkışlamasını, beğenmesini, insanların gözünde tutulmasını isterse." beğenmesini, insanların gözünde tutulmasını isterse."

Ne olur? Ne olur?

Âde hâmiduhû mine'n-nâsi lehû zâmmen. "Evvelce onu metheden kimse -Allah'ın cezası bu-Âde hâmiduhû mine'n-nâsi lehû zâmmen. "Evvelce onu metheden kimse -Allah'ın cezası bu- döner ona zemmedici olur. döner ona zemmedici olur. Onun aleyhinde konuşucu olmaya başlar." Onun aleyhinde konuşucu olmaya başlar."

Çünkü insanların rızasını esas aldı, Allah'ın rızasını esas almadı.Çünkü insanların rızasını esas aldı, Allah'ın rızasını esas almadı. Evvelki meddahı bu sefer onu kötüleyici kimse olur. Evvelki meddahı bu sefer onu kötüleyici kimse olur.

Bu da Hz. Âişe validemizden rivâyet edilmiş. Harâitî ve İbn Lâl rivâyet etmiş. Bu da Hz. Âişe validemizden rivâyet edilmiş. Harâitî ve İbn Lâl rivâyet etmiş.

Üç hadîs-i şerîf. Ne mâna çıkıyor?Üç hadîs-i şerîf. Ne mâna çıkıyor? Bir insan her hâlükârda, her işinde Allah'ın hoşnutluğunu, rızasını kazanmayı esas alacak.Bir insan her hâlükârda, her işinde Allah'ın hoşnutluğunu, rızasını kazanmayı esas alacak. İnsanların alkışını, beğenmesini, hoşnutluğunu, methini düşünmeyecek. Bu kâideesas çıkıyor. İnsanların alkışını, beğenmesini, hoşnutluğunu, methini düşünmeyecek. Bu kâideesas çıkıyor.

Bu esas bu hadîs-i şerîfte böyle zikredilmiş, acaba bu hadis sahih mi değil mi? Bu esas bu hadîs-i şerîfte böyle zikredilmiş, acaba bu hadis sahih mi değil mi?

Bu mâna Kur'ân-ı Kerîm'de de var. Mü'minlerin vasfını anlatırken Allahu Teâlâ hazretleri buyuyor ki; Bu mâna Kur'ân-ı Kerîm'de de var. Mü'minlerin vasfını anlatırken Allahu Teâlâ hazretleri buyuyor ki;

Ve lâ yehâfûne levmete lâim.Ve lâ yehâfûne levmete lâim. "Mü'minler öyle kimselerdir ki hak yolda kınayanın kınamasından korkmazlar." "Mü'minler öyle kimselerdir ki hak yolda kınayanın kınamasından korkmazlar."

"Kınarsa kınasın... Ben hak yolda yürüyorum, Allah'ın emrini tutuyorum." diye kimseye aldırmazlar. "Kınarsa kınasın... Ben hak yolda yürüyorum, Allah'ın emrini tutuyorum." diye kimseye aldırmazlar.

İnsanın bu hâle gelmesi lazım. İnsanın bu hâle gelmesi lazım.

Kızına; Kızına;

"Kızım, uzun manto giy." diyorsun. "Kızım, uzun manto giy." diyorsun.

"Utanırım." "Utanırım."

Ne var utanacak?! Allah'ın hoşnutluğu var burada. İnsanlardan utanırmış. Ne var utanacak?! Allah'ın hoşnutluğu var burada. İnsanlardan utanırmış.

"Başını ört." "Başını ört."

"Utanırım." "Utanırım."

"Namaz kıl." "Namaz kıl."

"Utanırım." "Utanırım."

"Şunu yap." "Şunu yap."

"Utanırım." diyor mesela, duymuşsunuzdur veya çevrenizde görmüşsünüzdür. "Utanırım." diyor mesela, duymuşsunuzdur veya çevrenizde görmüşsünüzdür.

Öyle şey yok. Allah'ın rızasını kazanmak için insanlar beğense de beğenmese de,Öyle şey yok. Allah'ın rızasını kazanmak için insanlar beğense de beğenmese de, hoşlansa da hoşlanmasa da o güzel şeyi yapacak. hoşlansa da hoşlanmasa da o güzel şeyi yapacak. İsterse beğenmesin! Beğenen beğensin, beğenmeyen beğenmesin. İsterse beğenmesin! Beğenen beğensin, beğenmeyen beğenmesin. Hak bildiği şeyi "Allah'ın rızası burada var." diye yapacak. Esasımız bu. Hak bildiği şeyi "Allah'ın rızası burada var." diye yapacak. Esasımız bu.

Bunu büyüklerimiz nasıl küçük bir cümle haline getirmiş, ne diyorlar? Bunu büyüklerimiz nasıl küçük bir cümle haline getirmiş, ne diyorlar?

İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî. İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî.

"Yâ Rabbi, sensin benim maksudum. Ben seni kastediyorum. İstediğim sensin." "Yâ Rabbi, sensin benim maksudum. Ben seni kastediyorum. İstediğim sensin."

Gece gündüz döne döne Gece gündüz döne döne

İstediğim Hak'tır benim.İstediğim Hak'tır benim. dediği gibi, Hakk'ı, Cenâb-ı Mevlâ'yı istiyoruz. dediği gibi, Hakk'ı, Cenâb-ı Mevlâ'yı istiyoruz.

Ve rıdâke matlûbî. "Maksudum sensin yâ Rabbi, ben senin rızası istiyorum." diyoruz. Ve rıdâke matlûbî. "Maksudum sensin yâ Rabbi, ben senin rızası istiyorum." diyoruz.

Ne zaman diyoruz? Ne zaman diyoruz?

Tesbih çekiyoruz, Allah Allah Allah... arada diyoruz ki; bu tesbihten maksadımız keşif, keramet,Tesbih çekiyoruz, Allah Allah Allah... arada diyoruz ki; bu tesbihten maksadımız keşif, keramet, makam, rütbe, gösteriş, insanların beğenmesi, alkışlaması değil;makam, rütbe, gösteriş, insanların beğenmesi, alkışlaması değil; maddî bir hesap yok, art niyet yok, kötü maksat yok;maddî bir hesap yok, art niyet yok, kötü maksat yok; Allah razı olsun diye dememiz lazım diye onu söylüyoruz.Allah razı olsun diye dememiz lazım diye onu söylüyoruz. Her işimizde bu: İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî. Her işimizde bu: İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî.

İnşaallah bundan sonra her işimizde Allah'ın rızasını düşünürüz.İnşaallah bundan sonra her işimizde Allah'ın rızasını düşünürüz. İnsanlar ister beğensin, ister beğenmesin, ister alkışlasın, ister kızsın; aldırmayız.İnsanlar ister beğensin, ister beğenmesin, ister alkışlasın, ister kızsın; aldırmayız. İnşaallah o hâle geliriz.İnşaallah o hâle geliriz. İnsan böyle yaparsa, her işini Allah rızası için yapar duruma gelirse imanı kemale ermiş demektir. İnsan böyle yaparsa, her işini Allah rızası için yapar duruma gelirse imanı kemale ermiş demektir. Yapamıyorsa imanı zayıf demektir. Yapamıyorsa imanı zayıf demektir.

Kim Allah rızası için alırsa, Allah rızası için verirse, sevdiğini Allah rızası için severse, Kim Allah rızası için alırsa, Allah rızası için verirse, sevdiğini Allah rızası için severse, kızdığına Allah rızası için kızarsa o imanını kemale erdirmiştir. kızdığına Allah rızası için kızarsa o imanını kemale erdirmiştir.

Öteki? Öteki?

Öteki daha nâkıs; çok fırın ekmek yiyecek, dinî kitapları okuyacak, vaazları dinleyecek,Öteki daha nâkıs; çok fırın ekmek yiyecek, dinî kitapları okuyacak, vaazları dinleyecek, kulağına giren sözleri aklı idrak edecek, gönlüne yerleşecek de, kulağına giren sözleri aklı idrak edecek, gönlüne yerleşecek de, eh inşaallah bir müslüman olur bir zaman gelir; henüz imanı kâmil değil. İmanı kâmil insan öyle yapar. eh inşaallah bir müslüman olur bir zaman gelir; henüz imanı kâmil değil. İmanı kâmil insan öyle yapar.

İbrahim aleyhisselam'ın misali her zaman karşımızda. Yâsîn sûresini her sabah okuyoruz. İbrahim aleyhisselam'ın misali her zaman karşımızda. Yâsîn sûresini her sabah okuyoruz.

Ne dedi? Ne dedi?

Ve câe min akse'l-medîneti racülün yes'â.Ve câe min akse'l-medîneti racülün yes'â. "Şehrin ta öteki ucundan koşarak bir zât-ı muhterem -Habîb-i Neccâr- geldi, dedi ki;" "Şehrin ta öteki ucundan koşarak bir zât-ı muhterem -Habîb-i Neccâr- geldi, dedi ki;"

"Bu insanları niye öldürüyorsunuz? Niye bunlara işkence yapmaya kalkıyorsunuz? "Bu insanları niye öldürüyorsunuz? Niye bunlara işkence yapmaya kalkıyorsunuz? 'Rabbimiz Allah.' dediler, Allah'ın varlığını, birliğini [kabul ettiler], onları nasıl inkar edersiniz?"'Rabbimiz Allah.' dediler, Allah'ın varlığını, birliğini [kabul ettiler], onları nasıl inkar edersiniz?" diye bütün kavim hepsi aleyhine olduğu halde hakkı söyledi. İster beğensinler, ister beğenmesinler... diye bütün kavim hepsi aleyhine olduğu halde hakkı söyledi. İster beğensinler, ister beğenmesinler... Şehit ettiler. Cennetlik olduğunu Kur'ân-ı Kerîm beyan ediyor. Demek ki insan hak bildiğini söyleyecek. Şehit ettiler. Cennetlik olduğunu Kur'ân-ı Kerîm beyan ediyor. Demek ki insan hak bildiğini söyleyecek.

"Kalabalık hepsi aleyhte; en iyisi ben de susayım, söylemeyeyim." "Kalabalık hepsi aleyhte; en iyisi ben de susayım, söylemeyeyim."

Olmaz! Hakkı söylemesi gerektiği yerde susan dilsiz şeytandır.Olmaz! Hakkı söylemesi gerektiği yerde susan dilsiz şeytandır. Herkes hakkı söylese haksızlar fırsat bulamaz. Herkes hakkı söylese haksızlar fırsat bulamaz.

"Yoo, elini uzatma bakalım o harama!" "Yoo, öyle yapamazsın, olmaz!" "Yoo, elini uzatma bakalım o harama!" "Yoo, öyle yapamazsın, olmaz!"

Herkes; "Ya bu adam varken ben haram yemeyeyim, şu haksızlığı yapmayayım." der. Herkes; "Ya bu adam varken ben haram yemeyeyim, şu haksızlığı yapmayayım." der.

Doğrular hakim olunca eğrilere meydan, yol kalmaz; o da yavaş yavaş düzelir belki. Doğrular hakim olunca eğrilere meydan, yol kalmaz; o da yavaş yavaş düzelir belki.

"Ya doğruluk da daha iyi be... Bak filanca adam da doğru, ne kadar kâr etti. "Ya doğruluk da daha iyi be... Bak filanca adam da doğru, ne kadar kâr etti. Ben de doğru olayım." der, düzelir. Ben de doğru olayım." der, düzelir. Ama eğrilere ses çıkartılmazsa,Ama eğrilere ses çıkartılmazsa, aksine doğrulara ses çıkartılırsa o zaman iş Nasreddin Hoca'nın durumuna döner: aksine doğrulara ses çıkartılırsa o zaman iş Nasreddin Hoca'nın durumuna döner:

Bir köye gitmiş. Üstüne köpekler saldırmış. Şöyle bir çırpınmış, ne yapayım diye.Bir köye gitmiş. Üstüne köpekler saldırmış. Şöyle bir çırpınmış, ne yapayım diye. Yerde bir taş görmüş, yapışmış. Meğer taş da köklüymüş, çıkmamış. Yerde bir taş görmüş, yapışmış. Meğer taş da köklüymüş, çıkmamış. Yani taş atacak da köpekleri kaçırtacak. Yani taş atacak da köpekleri kaçırtacak. "Allah Allah, ne acayip köy; köpekleri salıvermişler, taşları bağlamışlar." demiş. "Allah Allah, ne acayip köy; köpekleri salıvermişler, taşları bağlamışlar." demiş.

Öyle olur. Onun için Allah bizi doğru sözlü, doğru özlü kimseler eylesin.Öyle olur. Onun için Allah bizi doğru sözlü, doğru özlü kimseler eylesin. Hakkı tutan, hakka yardımcı olan kimseler eylesin. Hakkı tutan, hakka yardımcı olan kimseler eylesin.

Ne güzel sıfattır, haktan yana olmak... Ne güzel sıfattır, haktan yana olmak...

Peygamber Efendimiz nasıl buyurmuş? Peygamber Efendimiz nasıl buyurmuş?

Zül mea'l-hakkı haysü zâle. Zül mea'l-hakkı haysü zâle.

Çalışma masamıza, yatttığımız yere, oturduğumuz yere, misafir odasına yazmamız lazım: Çalışma masamıza, yatttığımız yere, oturduğumuz yere, misafir odasına yazmamız lazım:

Zül mea'l-hakkı haysü zâle. "Hak neredeyse onun peşinden git." diyor. Zül mea'l-hakkı haysü zâle. "Hak neredeyse onun peşinden git." diyor.

Hak nereye zâil olursa, ne tarafa doğru kayarsa, giderse sen de hakkın peşinden git. Hak nereye zâil olursa, ne tarafa doğru kayarsa, giderse sen de hakkın peşinden git.

Ne tarafa doğru gidiyorsun? Ne tarafa doğru gidiyorsun?

"Hak bu tarafa doğru gidiyor, ben de onun peşindeyim." "Hak bu tarafa doğru gidiyor, ben de onun peşindeyim."

Yoksa sen bir yol tutturmuşsun,Yoksa sen bir yol tutturmuşsun, hak şöyle kıvrılsa bu tarafta olsa sen dosdoğru gidiyorsun ama doğru değil ki, hak bu tarafta. hak şöyle kıvrılsa bu tarafta olsa sen dosdoğru gidiyorsun ama doğru değil ki, hak bu tarafta. Orada hemen bırakıvermek lazım, haktan yana dönmek lazım. Orada hemen bırakıvermek lazım, haktan yana dönmek lazım.

Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahu anh ile Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem oturuyorlardı.Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahu anh ile Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem oturuyorlardı. Müşriklerden birisi geldi, ağzını açtı, gözünü yumdu, Müşriklerden birisi geldi, ağzını açtı, gözünü yumdu, Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'e Peygamber Efendimiz'in yanında bir sürü hareketli söz, Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'e Peygamber Efendimiz'in yanında bir sürü hareketli söz, kötü kötü sözler söyledi. kötü kötü sözler söyledi. Sustu, sustu, sustu... Sustu, sustu, sustu...

Sonra ne oldu? Sonra ne oldu?

Dayanamadı, o da ağzını açtı, başladı cevap vermeye... Dayanamadı, o da ağzını açtı, başladı cevap vermeye...

"Sen şöyle diyorsun ama işin aslı şöyledir de, sen de şöyle yapmadın mı?.." "Sen şöyle diyorsun ama işin aslı şöyledir de, sen de şöyle yapmadın mı?.."

Ne dediyse bir şeyler demeye başladı. Ne dediyse bir şeyler demeye başladı.

Peygamber Efendimiz hemen oradan kalktı.Peygamber Efendimiz hemen oradan kalktı. Hızlı hızlı uzaklaşmaya başlayınca Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz cevabı bıraktı,Hızlı hızlı uzaklaşmaya başlayınca Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz cevabı bıraktı, hemen o da Resûlullah'ın peşinden gitti. hemen o da Resûlullah'ın peşinden gitti.

Neden? Neden?

Hak Resûlullah'ın yanında. Resûlullah'ın peşinden gitti. Dedi ki; Hak Resûlullah'ın yanında. Resûlullah'ın peşinden gitti. Dedi ki;

"Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın resûlü, bir edepsizlik mi yaptım? "Anam babam sana feda olsun ey Allah'ın resûlü, bir edepsizlik mi yaptım? Kalbinizi kıracak bir şey mi yaptım? Niçin böyle bırakıp aniden kalkıp gitmeye kalkıştınız?" Kalbinizi kıracak bir şey mi yaptım? Niçin böyle bırakıp aniden kalkıp gitmeye kalkıştınız?"

"Ey Ebû Bekir, sen susarken bir melek senin nâmına o haksız adama cevap veriyordu. "Ey Ebû Bekir, sen susarken bir melek senin nâmına o haksız adama cevap veriyordu. Sen kendin kendini müdafa etmek için konuşmaya başlayınca melek çekildi, Sen kendin kendini müdafa etmek için konuşmaya başlayınca melek çekildi, şeytan aleyhillâne geldi, yerleşti araya. şeytan aleyhillâne geldi, yerleşti araya. Şeytanın olduğu yerde de ben peygamber olarak duramayacağım için ondan ayrıldım." Şeytanın olduğu yerde de ben peygamber olarak duramayacağım için ondan ayrıldım."

Ama Ebû Bekr-i Sıddîk'ın hareketi ne kadar güzel...Ama Ebû Bekr-i Sıddîk'ın hareketi ne kadar güzel... İnsan başladı mı işe "Şu lafımı bir tamamlayayım." der.İnsan başladı mı işe "Şu lafımı bir tamamlayayım." der. Resûlullah kalkınca hemen peşine takıldı, bıraktı yani, hiçbir şeyi gözü görmedi. Resûlullah kalkınca hemen peşine takıldı, bıraktı yani, hiçbir şeyi gözü görmedi.

Haktan yana olmak lazım. Hakkın peşinde olmak lazım. Haktan yana olmak lazım. Hakkın peşinde olmak lazım.

Allah bize bu kâideyi hayatımıza sindirip ona göre yaşamak nimetini ihsân etsin.Allah bize bu kâideyi hayatımıza sindirip ona göre yaşamak nimetini ihsân etsin. Mühim bir kâidedir. Mühim bir kâidedir.

Belki dilim iyi dönmedi, belki iyi anlatamadım. Belki ehemmiyeti hususunda sizi tam ikaz edemedim.Belki dilim iyi dönmedi, belki iyi anlatamadım. Belki ehemmiyeti hususunda sizi tam ikaz edemedim. Çok mühim bir kâidedir. Bırakın insanlar ister beğensin, ister beğenmesin. Çok mühim bir kâidedir. Bırakın insanlar ister beğensin, ister beğenmesin. Zaten bu insanlar kimseyi beğenmez. Zaten bu insanlar kimseyi beğenmez. İnsanları beğendirmeye kalkarsan, yine Nasreddin Hoca'nın hikayesindeki gibi olur: İnsanları beğendirmeye kalkarsan, yine Nasreddin Hoca'nın hikayesindeki gibi olur:

Eşeğini almış, çocuğunu almış; hayvanın üstüne kendisi binmiş,Eşeğini almış, çocuğunu almış; hayvanın üstüne kendisi binmiş, arka tarafına çocuğunu bindirmiş, köyden pazara gidiyormuş.arka tarafına çocuğunu bindirmiş, köyden pazara gidiyormuş. Yanından geçen köylüler demişler ki; Yanından geçen köylüler demişler ki;

"Hoca, utanmıyor musun? Kendin zaten şişmansın, çıkmışsın hayvanın üstüne oturmuşsun, "Hoca, utanmıyor musun? Kendin zaten şişmansın, çıkmışsın hayvanın üstüne oturmuşsun, çocuğu da arkaya almışsın; havyacağızın bacakları titriyor." çocuğu da arkaya almışsın; havyacağızın bacakları titriyor."

"Peki kardeşler." demiş, hemen inmiş oradan. "Peki kardeşler." demiş, hemen inmiş oradan. Eşeği çekerek götürmeye başlamış. Biraz sonra birkaç köylü daha gelmiş; Eşeği çekerek götürmeye başlamış. Biraz sonra birkaç köylü daha gelmiş;

"Hoca, bari sen yapma!" demişler. "Hoca, bari sen yapma!" demişler.

"Ne yaptım?" demiş. "Ne yaptım?" demiş.

"Ya bu çocukların terbiyesi böyle mi olur? "Ya bu çocukların terbiyesi böyle mi olur? Sen yürüyorsun, koca sakallı adam, muhterem hocaefendi, çocuğu bindirmişsin, Sen yürüyorsun, koca sakallı adam, muhterem hocaefendi, çocuğu bindirmişsin, o da ağalar gibi kurulmuş; o atın üstünde, merkebin üstünde sefa sürüyor, sen yürüyorsun. o da ağalar gibi kurulmuş; o atın üstünde, merkebin üstünde sefa sürüyor, sen yürüyorsun. Böyle çocuk terbiyesi mi olur, edep mi olur? Böyle çocuk terbiyesi mi olur, edep mi olur?

"Doğrusunuz." demiş. "Doğrusunuz." demiş.

"İn aşağı!" demiş çocuğa. İndirmiş aşağıya, kendisi binmiş. "Ben hocaefendiyim madem" demiş. "İn aşağı!" demiş çocuğa. İndirmiş aşağıya, kendisi binmiş. "Ben hocaefendiyim madem" demiş.

Biraz giderken oradan bir grup köylü daha geçiyormuş; Biraz giderken oradan bir grup köylü daha geçiyormuş;

"Hoca, yahu şu çocukcağızın hâline acımıyor musun? Zayıf, küçücük çocuk. "Hoca, yahu şu çocukcağızın hâline acımıyor musun? Zayıf, küçücük çocuk. Sen kurulmuşsun hayvanının üstüne, göbeğini gere gere oturmuşsun, safa ile gidiyorsun.Sen kurulmuşsun hayvanının üstüne, göbeğini gere gere oturmuşsun, safa ile gidiyorsun. Bu çocukcağız sana yetişeceğim diye peşinden gidiyor." Bu çocukcağız sana yetişeceğim diye peşinden gidiyor."

Düşünmüş; doğru. Kendisi de inmiş aşağıya. Eşek boş, kendileri yürüyorlar.Düşünmüş; doğru. Kendisi de inmiş aşağıya. Eşek boş, kendileri yürüyorlar. Böyle giderlerken oradan geçen birkaç kişi demiş ki; Böyle giderlerken oradan geçen birkaç kişi demiş ki;

"Ya Hoca, bu eşeği sen mostralık mı aldın; madem üstüne binmeyeceksin, ne diye çekip götürüyorsun?" "Ya Hoca, bu eşeği sen mostralık mı aldın; madem üstüne binmeyeceksin, ne diye çekip götürüyorsun?"

"O da doğru." demiş. "O da doğru." demiş.

Yanlış mı? Hepsi doğru. Artık işin şaka tarafı; eşeği sırtlamışlar da kasabaya öyle girmişler.Yanlış mı? Hepsi doğru. Artık işin şaka tarafı; eşeği sırtlamışlar da kasabaya öyle girmişler. Başka çare kalmadı çünkü... Başka çare kalmadı çünkü...

Onun için bu insanlara ne yapsan kendini beğendiremezsin. Beğenmezler, bir şey derler.Onun için bu insanlara ne yapsan kendini beğendiremezsin. Beğenmezler, bir şey derler. Allah beğensin. Allah'ın rızasını düşün. Allah'ın emirlerini düşün, yürü. Beğenen beğenir.Allah beğensin. Allah'ın rızasını düşün. Allah'ın emirlerini düşün, yürü. Beğenen beğenir. Zaten beğense ne olacak, beğenmese ne olacak... Zaten beğense ne olacak, beğenmese ne olacak... Mülkün sahibi Allah. İster beğensin, ister beğenmesin. Ne yapabilir ki? Mülkün sahibi Allah. İster beğensin, ister beğenmesin. Ne yapabilir ki?

Eğer Allah bir insanın hayrını murad ederse, cümle cihan halkı peşine takılsa ona zarar veremez. Eğer Allah bir insanın hayrını murad ederse, cümle cihan halkı peşine takılsa ona zarar veremez.

Resûlullah'a verebildiler mi? Resûlullah'a verebildiler mi?

Veremediler. Veremediler.

Allah bir insanın şerrini murad ederse, cümle cihan halkı onu korumaya kalksa fayda veremez. Allah bir insanın şerrini murad ederse, cümle cihan halkı onu korumaya kalksa fayda veremez.

Firavun'un ordusu, sarayı, ahalisi, tebaası yok muydu?Firavun'un ordusu, sarayı, ahalisi, tebaası yok muydu? Elinde güç kuvvet varken erkek çocukları öldürüp kız çocukları sağ bırakmıyor muydu? Elinde güç kuvvet varken erkek çocukları öldürüp kız çocukları sağ bırakmıyor muydu?

Hiç fayda vermedi. Hiç fayda vermedi.

Onun için, mülk Allah'ındır. Hüküm O'nundur. Güç kuvvet O'nunladır, O'ndandır.Onun için, mülk Allah'ındır. Hüküm O'nundur. Güç kuvvet O'nunladır, O'ndandır. Lütuf, kerem, kahır, hepsi O'ndandır. Neylerse güzel eyler. O'na teslim olmak lazım. Lütuf, kerem, kahır, hepsi O'ndandır. Neylerse güzel eyler. O'na teslim olmak lazım.

Eğer bize lütfeylese lütfudur, keremidir, lütfetmiştir; çok şükür yâ Rabbi!Eğer bize lütfeylese lütfudur, keremidir, lütfetmiştir; çok şükür yâ Rabbi! Kahrederse; biz her türlü cezaya layığız. Bizim tutulacak yanımız mı vardır? Kahrederse; biz her türlü cezaya layığız. Bizim tutulacak yanımız mı vardır? Bize gece gündüz her anda ayrı bir tecelli ile ikramda, Bize gece gündüz her anda ayrı bir tecelli ile ikramda, ihsanda bulunurken biz de her anda O'na isyan ederiz! ihsanda bulunurken biz de her anda O'na isyan ederiz! Bizi cehennemine atsa adaletsizlik mi? Adaletlidir, hak etmişizdir; bin kere hak etmişizdir! Bizi cehennemine atsa adaletsizlik mi? Adaletlidir, hak etmişizdir; bin kere hak etmişizdir! Eğer Allah bizi yaptığımız günahlardan dolayı cezalandıracak olsa gökyüzü böyle açık,Eğer Allah bizi yaptığımız günahlardan dolayı cezalandıracak olsa gökyüzü böyle açık, güneşli olmaz, üzerimize taş yağar! güneşli olmaz, üzerimize taş yağar! Şu İstanbul halkı, şu Türkiye halkı, şu yirminci yüzyıl insanı görmüyor musunuz, ne rezaletlerle,Şu İstanbul halkı, şu Türkiye halkı, şu yirminci yüzyıl insanı görmüyor musunuz, ne rezaletlerle, -hele Pazar günü oldu mu- ne günahlarla vakitleri geçirirler, ne zulümler olur, ne gadirler olur, -hele Pazar günü oldu mu- ne günahlarla vakitleri geçirirler, ne zulümler olur, ne gadirler olur, ne yuvalar yıkılır, nice insanlar inler... ne yuvalar yıkılır, nice insanlar inler... Onlara ceza gerekmez mi? Ne verse layıktır. Ne yapsa layıktır. Ama lütfu keremi çoktur. Onlara ceza gerekmez mi? Ne verse layıktır. Ne yapsa layıktır. Ama lütfu keremi çoktur. Allahu Ekber ya, büyüklerin büyüğü. Allahu Ekber ya, büyüklerin büyüğü.

Biz olsak, birisi biraz bize yan baktı mı, beğenmedi mi kalbimiz kırılır, biz de ondan yana bakmayız.Biz olsak, birisi biraz bize yan baktı mı, beğenmedi mi kalbimiz kırılır, biz de ondan yana bakmayız. "Ben sana merhaba dedim, sen bana merhaba demedin, senin yüzünü bilmem kim görsün; "Ben sana merhaba dedim, sen bana merhaba demedin, senin yüzünü bilmem kim görsün; darıldım, küstüm sana!" deriz, darılırız. Öyle yapıyoruz. Ben de öyle yapıyorum yani. Allah affetsin. darıldım, küstüm sana!" deriz, darılırız. Öyle yapıyoruz. Ben de öyle yapıyorum yani. Allah affetsin. Allah kötü huylarımızı atmak, düzeltmek nasip etsin. Allah kötü huylarımızı atmak, düzeltmek nasip etsin.

Ama Allah sabahtan akşama kendisine âsi olana da yine imkânı veriyor.Ama Allah sabahtan akşama kendisine âsi olana da yine imkânı veriyor. Bazısına tevbe de nasip ediyor. Adam âsi, zamanı geliyor tevbe de ediyor.Bazısına tevbe de nasip ediyor. Adam âsi, zamanı geliyor tevbe de ediyor. Tevbe de Allah'ın en büyük ikramı. Nasip oluyor da yine yoluna döndürtüyor. Tevbe de Allah'ın en büyük ikramı. Nasip oluyor da yine yoluna döndürtüyor.

Bak, Peygamber Efendimiz Taif ahalisine beddua etmedi. Ama Peygamber Efendimiz'i taşladılar.Bak, Peygamber Efendimiz Taif ahalisine beddua etmedi. Ama Peygamber Efendimiz'i taşladılar. Peygamber Efendimiz oraya peygamberliğini yapmaya, Allah'ın emirlerini bildirmeye gitti. Peygamber Efendimiz oraya peygamberliğini yapmaya, Allah'ın emirlerini bildirmeye gitti.

Ne yaptı Taifliler? Ne yaptı Taifliler?

Hiç gözünüzün önüne getirtebiliyor musunuz? Hiç gözünüzün önüne getirtebiliyor musunuz?

Çocukları karşısına diktiler; taşları ata ata, vücudunu yaralaya yaralaya Taif'ten dışarı çıkarttılar. Çocukları karşısına diktiler; taşları ata ata, vücudunu yaralaya yaralaya Taif'ten dışarı çıkarttılar.

Sahneyi göz önüne getirebiliyor musunuz?Sahneyi göz önüne getirebiliyor musunuz? Siz bir yere gidiyorsunuz, sizi oradan taş atarak, yaralayarak çıkartıyorlar. Siz bir yere gidiyorsunuz, sizi oradan taş atarak, yaralayarak çıkartıyorlar.

Ne yapmış? Ne yapmış?

Allah'ın emrini tebliğ etmeye gitmiş.Allah'ın emrini tebliğ etmeye gitmiş. Ta Taif'in dışına kadar, bağlarının yanına kadar taşladılar Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'i. Ta Taif'in dışına kadar, bağlarının yanına kadar taşladılar Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'i.

Beddua etmedi. "Bunların neslinden müslümanlar gelecek yâ Rabbi." dedi.Beddua etmedi. "Bunların neslinden müslümanlar gelecek yâ Rabbi." dedi. Beddua etseydi, o Resûlü'nün sevgisine, Beddua etseydi, o Resûlü'nün sevgisine, aşkına Allahu Teâlâ hazretleri Taif'i Lut kavmine yaptığı gibi yerin altını üstüne getirir, helak ederdi.aşkına Allahu Teâlâ hazretleri Taif'i Lut kavmine yaptığı gibi yerin altını üstüne getirir, helak ederdi. Bir beddua ediverseydi... Üstüne yıldırımlar yağdırırdı... Bir beddua ediverseydi... Üstüne yıldırımlar yağdırırdı...

Onun için Allah'ın rızasını düşünelim.Onun için Allah'ın rızasını düşünelim. Hepimizi Allah ıslah etsin, düzelelim de Allah'ın rızasını düşünelim, Allah yolunda yürüyelim. Hepimizi Allah ıslah etsin, düzelelim de Allah'ın rızasını düşünelim, Allah yolunda yürüyelim.

Men elkâ cilbâbe'l-hayâi fe-lâ ğıybete lehû. Men elkâ cilbâbe'l-hayâi fe-lâ ğıybete lehû.

Enes b. Malik radıyallahu anh'ten.Enes b. Malik radıyallahu anh'ten. İbn Hibban'da, Ebu'ş-Şeyh'de rivâyet edilmiş bir hadîs-i şerîf. Gıybet hakkında. İbn Hibban'da, Ebu'ş-Şeyh'de rivâyet edilmiş bir hadîs-i şerîf. Gıybet hakkında.

Gıybet, o mecliste, o toplantıda, orada olmayan bir kimsenin arkasından, orada yok ya,Gıybet, o mecliste, o toplantıda, orada olmayan bir kimsenin arkasından, orada yok ya, onun arkasından aleyhte söz söylemek, onun istemeyeceği, hoşnut olmayacağı sözü söylemek. onun arkasından aleyhte söz söylemek, onun istemeyeceği, hoşnut olmayacağı sözü söylemek. Böyle bir söz söylemeye "gıybet" derler. Yani gıyabında aleyhinde konuşmak söz oluyor. Böyle bir söz söylemeye "gıybet" derler. Yani gıyabında aleyhinde konuşmak söz oluyor. Günahtır. Gıybet etmek dilin büyük günahlarından birisidir. Ölü kardeşinin etini yemek gibidir.Günahtır. Gıybet etmek dilin büyük günahlarından birisidir. Ölü kardeşinin etini yemek gibidir. Ölü eti yemek gibidir. Ölü eti yemek gibidir.

O kadar, sanki öldürmüşsün de etini yiyormuşsun gibi. Yamyamlık gibi bir şey oluyor yani. O kadar, sanki öldürmüşsün de etini yiyormuşsun gibi. Yamyamlık gibi bir şey oluyor yani. Gıybet kötü bir şeydir. Gıybet kötü bir şeydir.

Demiş ki birisi; Demiş ki birisi;

"Ya Resûlallah, peki o hakikaten kusurluysa, o kardeşte hakikaten o kusur varsa." "Ya Resûlallah, peki o hakikaten kusurluysa, o kardeşte hakikaten o kusur varsa."

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki; Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;

"Elbette hakikaten varken söylediğin zaman günah olur. "Elbette hakikaten varken söylediğin zaman günah olur. Zaten hakikaten olmayan bir şeyi ona kusuru olmadığı halde var diye söylersen o iftira olur." Zaten hakikaten olmayan bir şeyi ona kusuru olmadığı halde var diye söylersen o iftira olur."

Onda hakikaten bir kusur olacak, sen onu söyleyeceksin; gıybet o.Onda hakikaten bir kusur olacak, sen onu söyleyeceksin; gıybet o. Olmayan bir şeyi söylersen, sen ona iftira ettin.Olmayan bir şeyi söylersen, sen ona iftira ettin. Öyle bir kusuru yok ki sen ona iftira ettin. O daha fena. Öyle bir kusuru yok ki sen ona iftira ettin. O daha fena.

Gıybet etmek doğru değil. Bir kimsenin kusurunu söylemeyeceğiz, örteceğiz.Gıybet etmek doğru değil. Bir kimsenin kusurunu söylemeyeceğiz, örteceğiz. Sen bir kimsenin kusurunu örtersen Allah da senin kıyamet gününde kusurunu örter.Sen bir kimsenin kusurunu örtersen Allah da senin kıyamet gününde kusurunu örter. Çünkü kıyamet gününde bu defterler açılacak, okunacak, insanların huzurunda insan hesaba çekilecek.Çünkü kıyamet gününde bu defterler açılacak, okunacak, insanların huzurunda insan hesaba çekilecek. Düşünebiliyor musunuz; Düşünebiliyor musunuz; bir mahkeme-i kübrâ ki bütün gelmiş geçmiş insanlar toplanmışlar mahşer yerinde,bir mahkeme-i kübrâ ki bütün gelmiş geçmiş insanlar toplanmışlar mahşer yerinde, hepsi dinliyor, hepsi bakıyor. hepsi dinliyor, hepsi bakıyor. "Filanca gece şu kabahati işledin, filanca yerde şu sözü söyledin, şöyle aldattın,"Filanca gece şu kabahati işledin, filanca yerde şu sözü söyledin, şöyle aldattın, böyle ettin, böyle ettin, böyle ettin..." böyle ettin, böyle ettin, böyle ettin..." Nice kusurları vardır insanoğullarının. Allah örtsün. Nice kusurları vardır insanoğullarının. Allah örtsün. Allah, Settar ismi hürmetine ayıplarımızı hem düzeltmek nasip etsinAllah, Settar ismi hürmetine ayıplarımızı hem düzeltmek nasip etsin hem de eskiden hata olarak yapmış olduğumuz ayıplarımızı örtsün. hem de eskiden hata olarak yapmış olduğumuz ayıplarımızı örtsün.

Bir kimse bir müslüman kardeşinin bir ayıbını örterse Allah da onun kıyamet gününde bir ayıbını örtecek.Bir kimse bir müslüman kardeşinin bir ayıbını örterse Allah da onun kıyamet gününde bir ayıbını örtecek. Hadîs-i şerîfte öyle vaat edilmiş. Açarsa, onun da kıyamet günüde ayıbı açılacak. Örteceğiz. Hadîs-i şerîfte öyle vaat edilmiş. Açarsa, onun da kıyamet günüde ayıbı açılacak. Örteceğiz. Güzel, huzur olsun, saadet olsun, dostluk olsun, Güzel, huzur olsun, saadet olsun, dostluk olsun, insanlar birbirleriyle iyi geçinsin diye kusurlarımızı örteceğiz. insanlar birbirleriyle iyi geçinsin diye kusurlarımızı örteceğiz. Birbirimizin kusurlarını bilsek bile yutkunacağız, saklayacağız, söylemeyeceğiz, örteceğiz. Birbirimizin kusurlarını bilsek bile yutkunacağız, saklayacağız, söylemeyeceğiz, örteceğiz.

Ne zaman? Ne zaman?

O gıybeti bahis mevzuu olan kimse ile birisi bir iş yapacaksa, onu da söylemek lazım. Mesela; O gıybeti bahis mevzuu olan kimse ile birisi bir iş yapacaksa, onu da söylemek lazım. Mesela;

"Ben Ahmet'le ortaklık yapacağım, bir ticarethâne açacağım. Ne dersin hocam?" "Ben Ahmet'le ortaklık yapacağım, bir ticarethâne açacağım. Ne dersin hocam?"

"İyidir, hoştur, iyi bilirim, sen onula ortaklık yap." "İyidir, hoştur, iyi bilirim, sen onula ortaklık yap."

Ama içinden biliyorsun ki o bir başka kimseyle ortaklık yaptı,Ama içinden biliyorsun ki o bir başka kimseyle ortaklık yaptı, onu dolandırdı, kasadan şu kadar para aldı, o adamı iflas ettirdi; sahtekâr bir insan. onu dolandırdı, kasadan şu kadar para aldı, o adamı iflas ettirdi; sahtekâr bir insan. Bu adamı da saf buldu, bununla da ortaklık yapacak, onu da aldatacak. Bu adamı da saf buldu, bununla da ortaklık yapacak, onu da aldatacak. Biliyorsun böyle bir şey olduğunu ama söylemiyorsun. Biliyorsun böyle bir şey olduğunu ama söylemiyorsun.

Olmaz. O zaman diyeceksin ki; -çünkü o adamın onla işi var-Olmaz. O zaman diyeceksin ki; -çünkü o adamın onla işi var- "Aman dikkat et, o biraz tehlikeli, hesapları doğru tutmaz, yani seni bir zarara uğratmasın." "Aman dikkat et, o biraz tehlikeli, hesapları doğru tutmaz, yani seni bir zarara uğratmasın."

Bu gıybet olmaz. Bu gıybet olmaz.

Bizim arkadaşlarımızdan bir tanesi emekli oldu, zavallıcık. Bir dükkân açtı.Bizim arkadaşlarımızdan bir tanesi emekli oldu, zavallıcık. Bir dükkân açtı. Bir fabrika da tanıdığıymış, ona mal verdi; Bir fabrika da tanıdığıymış, ona mal verdi;

"Sat, parasını öde." "Sat, parasını öde."

Birisi gelmiş; görünüşü iyi, adı iyi, mensup olduğu yer iyi gibi görünüyor;Birisi gelmiş; görünüşü iyi, adı iyi, mensup olduğu yer iyi gibi görünüyor; "Şu kadar zaman sonra parasını vereyim." diye bundan mal almış. "Şu kadar zaman sonra parasını vereyim." diye bundan mal almış. O da önceden ticaret yapmadığı için inanmış, bizim gibi saf. Ticaretin çok inceliği var. O da önceden ticaret yapmadığı için inanmış, bizim gibi saf. Ticaretin çok inceliği var. Erbâb-ı ticaret çekirdekten yetişmişse gelen adama şöyle bir bakar, ciğerini okur, Erbâb-ı ticaret çekirdekten yetişmişse gelen adama şöyle bir bakar, ciğerini okur, "Bu parayı verecek bir insan mıdır değil midir?" diye ticaretin hilelerini bilir, düşmez. "Bu parayı verecek bir insan mıdır değil midir?" diye ticaretin hilelerini bilir, düşmez. Adam da almış o malları, götürmüş bir başka şehre. "İşte bunlardan şu eşyayı imal et." Adam da almış o malları, götürmüş bir başka şehre. "İşte bunlardan şu eşyayı imal et." diye imalciye vermiş. İmalci; diye imalciye vermiş. İmalci;

"Nereden aldın bunları?" demiş. "Nereden aldın bunları?" demiş.

"Falanca yerden." "Falanca yerden."

O oraya telefon açmış; O oraya telefon açmış;

"Ben bu adamı tanırım. Bu senden -800 bin liralık- mal almış ama bu parayı vermez, dolandırıcıdır. "Ben bu adamı tanırım. Bu senden -800 bin liralık- mal almış ama bu parayı vermez, dolandırıcıdır. Malın hepsi, tamamı bende, imal edilmek üzere hammadde olarak bana gelmiştir. Malın hepsi, tamamı bende, imal edilmek üzere hammadde olarak bana gelmiştir. Gel istersen buradan al, sana verebilirim, mağdur olma." demiş. Gel istersen buradan al, sana verebilirim, mağdur olma." demiş.

Doğru iş yapmış. Dürüst insanmış. Hakikaten doğru söylemiş ama o arkadaş demiş ki; Doğru iş yapmış. Dürüst insanmış. Hakikaten doğru söylemiş ama o arkadaş demiş ki;

"Yok, ben onu tanıyorum, o bizim işte filanca zamandan tanıdığımız bir kimsedir, "Yok, ben onu tanıyorum, o bizim işte filanca zamandan tanıdığımız bir kimsedir, iyidir, hoştur, yapmaz öyle şey." iyidir, hoştur, yapmaz öyle şey."

Daha hâlâ parasını alacak. Alamadı parasını. Adamcağızın ticarethânesi kapandı.Daha hâlâ parasını alacak. Alamadı parasını. Adamcağızın ticarethânesi kapandı. Yani kendisinin açtığı ticarethânede başarı sağlayamadı, kapandı gitti. Yani kendisinin açtığı ticarethânede başarı sağlayamadı, kapandı gitti.

Böyle olursa söylenecek. Böyle olursa söylenecek.

Burada da ne diyor Peygamber Efendimiz, gelelim şimdi okuduğumuz hadîs-i şerîfe bu izahtan sonra: Burada da ne diyor Peygamber Efendimiz, gelelim şimdi okuduğumuz hadîs-i şerîfe bu izahtan sonra:

Men elkâ cilbâbe'l-hayâi. Men elkâ cilbâbe'l-hayâi.

Elkâ; atmak, ilka etmek demek. Cilbab da örtü, çarşaf mânasına. Elkâ; atmak, ilka etmek demek. Cilbab da örtü, çarşaf mânasına.

Hani Kur'ân-ı Kerîm'de de geçiyor ya;Hani Kur'ân-ı Kerîm'de de geçiyor ya; ...yudnîne aleyhinne min celâbîbihinne "Kadınlara söyle, üzerlerine cilbablarını alsınlar." diye. ...yudnîne aleyhinne min celâbîbihinne "Kadınlara söyle, üzerlerine cilbablarını alsınlar." diye.

Cilbab; örtü, yani çarşaf, örtünecek örtü. Cilbab; örtü, yani çarşaf, örtünecek örtü.

"Kim hayâ örtüsünü, cilbabını, çarşafını üzerinden atmışsa..." "Kim hayâ örtüsünü, cilbabını, çarşafını üzerinden atmışsa..."

Yani hayası yok, hayâ perdesini yırtmış, kaldırmış; "Görünecek yerim görünsün." filan diye aldırmıyor. Yani hayası yok, hayâ perdesini yırtmış, kaldırmış; "Görünecek yerim görünsün." filan diye aldırmıyor.

"Kim hayâ perdesini üzerinden atmışsa, "Kim hayâ perdesini üzerinden atmışsa, fe-lâ ğıybete lehû "O kimse hakkında söz söylemek gıybet olmaz." fe-lâ ğıybete lehû "O kimse hakkında söz söylemek gıybet olmaz."

Edepsiz. Hayâ damarı çatlamış, üzerinden örtüyü atmış, aldırmıyor, pervasız.Edepsiz. Hayâ damarı çatlamış, üzerinden örtüyü atmış, aldırmıyor, pervasız. Fâsık-ı mücâhir; yani günahı işliyor, günahı işlemekten de korkmuyor. Fâsık-ı mücâhir; yani günahı işliyor, günahı işlemekten de korkmuyor. "Ne varmış?", şişe elinde lıkır lıkır alenen içiyor."Ne varmış?", şişe elinde lıkır lıkır alenen içiyor. O zaman "O adam sarhoştur." demek sana gıybet değil. O zaman "O adam sarhoştur." demek sana gıybet değil.

Günahı istemeyerek yapan, pişman olan,Günahı istemeyerek yapan, pişman olan, yaptığına bin defa pişman olan, boynu bükük kimsenin hatasını sakla. yaptığına bin defa pişman olan, boynu bükük kimsenin hatasını sakla. "Bir kere yapmış, inşaallah bir daha yapmaz, ben bunu yaymayayım; "Bir kere yapmış, inşaallah bir daha yapmaz, ben bunu yaymayayım; yayarsam bir daha burada yaşayamaz hale gelir." Sakla. yayarsam bir daha burada yaşayamaz hale gelir." Sakla. Ama adam pervasız, aldırmıyor, "Ne yaparsan yap,Ama adam pervasız, aldırmıyor, "Ne yaparsan yap, kime söylersen söyle yahu!" diyor, bir de kabadayılık yapıyor. kime söylersen söyle yahu!" diyor, bir de kabadayılık yapıyor. Eh, hayâ perdesini atmış insan için gıybet bahis konusu olmaz. Onu söylersin.Eh, hayâ perdesini atmış insan için gıybet bahis konusu olmaz. Onu söylersin. "O hayâsızdır, edepsizdir, şöyledir, böyledir, hırsızdır, arsızdır..." diye söylenebilir,"O hayâsızdır, edepsizdir, şöyledir, böyledir, hırsızdır, arsızdır..." diye söylenebilir, diyor Peygamber Efendimiz. diyor Peygamber Efendimiz.

Men eltafa mü'minen ev kâme lehû bi-hâcetin min havâici'd-dünyâ ve'l-âhireti sağura zâlike ev kebureMen eltafa mü'minen ev kâme lehû bi-hâcetin min havâici'd-dünyâ ve'l-âhireti sağura zâlike ev kebure kâne hakkan ale'llâhi en yuhdimehû hâdimen yevme'l-kıyâmeti. kâne hakkan ale'llâhi en yuhdimehû hâdimen yevme'l-kıyâmeti.

İbn Ebi'd-Dünya kitabında yazmış, Enes b. Malik'ten.İbn Ebi'd-Dünya kitabında yazmış, Enes b. Malik'ten. Bezzaz'da var, daha başka kaynaklarda zikredilmiş bir hadîs-i şerîf. Mânası şöyle: Bezzaz'da var, daha başka kaynaklarda zikredilmiş bir hadîs-i şerîf. Mânası şöyle:

Men eltafa mü'minen. "Kim bir müslümana bir lütuf işlerse, bir hayır, bir ikram,Men eltafa mü'minen. "Kim bir müslümana bir lütuf işlerse, bir hayır, bir ikram, bir ihsanda bulunursa, bir iyilik yaparsa. bir ihsanda bulunursa, bir iyilik yaparsa. " Ev kâme lehû bi-hâcetin. "Veyahut onun bir hâcetini bitirirse;" Ev kâme lehû bi-hâcetin. "Veyahut onun bir hâcetini bitirirse; yani bir işini görüverirse, ihtiyacı olan bir işi yapıverirse, ihtiyacını gideriverirse.yani bir işini görüverirse, ihtiyacı olan bir işi yapıverirse, ihtiyacını gideriverirse. " Min havâici'd-dünyâ evi'l-âhireti." Min havâici'd-dünyâ evi'l-âhireti. "O adamcağızın o ihtiyaç duyduğu iş, hâceti ister dünyevî iş olsun, ister uhrevî. "O adamcağızın o ihtiyaç duyduğu iş, hâceti ister dünyevî iş olsun, ister uhrevî. " Sağura zâlike ev kebure. "Bu iş büyük bir ihtiyaç işi olsun veya küçük bir ihtiyaç işi olsun." Sağura zâlike ev kebure. "Bu iş büyük bir ihtiyaç işi olsun veya küçük bir ihtiyaç işi olsun. " Kâne hakkan ale'llâhi. "Allah üzerine hak olur." En yuhdimehû hâdimen yevme'l-kıyâmeti." Kâne hakkan ale'llâhi. "Allah üzerine hak olur." En yuhdimehû hâdimen yevme'l-kıyâmeti. "Kıyamet gününde ona bir hizmetçiyi hizmet ettirmesi Allah üzerine hak olur." "Kıyamet gününde ona bir hizmetçiyi hizmet ettirmesi Allah üzerine hak olur."

Allah ona bir hizmetçi tahsis eder. "Bu güzel kuluma hizmet eyle." diye etrafında pervane gibi döner o.Allah ona bir hizmetçi tahsis eder. "Bu güzel kuluma hizmet eyle." diye etrafında pervane gibi döner o. Cennette bir hizmet ehli kimse ona ikram eder. Cennette bir hizmet ehli kimse ona ikram eder. Demek ki cennet hizmetçileri insanın etrafına böyle böyle toplanıyor. Demek ki cennet hizmetçileri insanın etrafına böyle böyle toplanıyor.

Küçük de olsa büyük de olsa... Arkadaşın diyelim ki arabasının küçük bir ihtiyacı vardı, onu görüverdin.Küçük de olsa büyük de olsa... Arkadaşın diyelim ki arabasının küçük bir ihtiyacı vardı, onu görüverdin. Veyahut elleri kirlenmiş, cebinden kağıt mendil çıkarttın, "Buyur, sil." deyiverdin. Veyahut elleri kirlenmiş, cebinden kağıt mendil çıkarttın, "Buyur, sil." deyiverdin. Veyahut susamış, "Buyur, içiver." dedin. Yani neyse, büyük veya küçük... Veyahut susamış, "Buyur, içiver." dedin. Yani neyse, büyük veya küçük... Veyahut ev alacaktı, yardım ettin. Veyahut çocuğu sıkıştı, dara geldi. Veyahut ev alacaktı, yardım ettin. Veyahut çocuğu sıkıştı, dara geldi. Veyahut kendisi bir yere gidiverecek, "Ver çocuğuna ben bakayım." dedin. Veyahut; Veyahut kendisi bir yere gidiverecek, "Ver çocuğuna ben bakayım." dedin. Veyahut;

"Ben çarşıya gidiyorum komşu, sana bir şey alınacak mıydı?" "Ben çarşıya gidiyorum komşu, sana bir şey alınacak mıydı?"

"Alınacaktı, iki kilo fasulye, iki demet de maydanoz, "Alınacaktı, iki kilo fasulye, iki demet de maydanoz, işte soğanım da kalmadı, patates de kalmadı; alırsan memnun olurum." işte soğanım da kalmadı, patates de kalmadı; alırsan memnun olurum."

Alıverdin geldin. İşte küçük veya büyük, ister dünyalık ister âhirete ait... Alıverdin geldin. İşte küçük veya büyük, ister dünyalık ister âhirete ait...

Veyahut adam mesela Kur'ân-ı Kerîm öğrenmek istiyor, bilmiyor, hocaya da gidemiyor, vakti yok, utanıyor.Veyahut adam mesela Kur'ân-ı Kerîm öğrenmek istiyor, bilmiyor, hocaya da gidemiyor, vakti yok, utanıyor. "Gel, bizim evde haftada üç gün oturalım, yatsı namazından sonra ben sana sessizce öğretivereyim." dedin."Gel, bizim evde haftada üç gün oturalım, yatsı namazından sonra ben sana sessizce öğretivereyim." dedin. Âhiret işi değil mi o da? Kur'an öğretiverdin. Âhiret işi değil mi o da? Kur'an öğretiverdin. Dünya ve âhiretin işlerinden büyük veya küçük bir kimsenin bir işini görürse müslüman, Dünya ve âhiretin işlerinden büyük veya küçük bir kimsenin bir işini görürse müslüman, Allah ona kıyamet gününde mükâfat olarak, onun hizmetini görsün diye ona hizmetçi tahsis eder. Allah ona kıyamet gününde mükâfat olarak, onun hizmetini görsün diye ona hizmetçi tahsis eder.

O halde biz de elimizden geldiğince müslüman kardeşlerimize yardımına koşalım,O halde biz de elimizden geldiğince müslüman kardeşlerimize yardımına koşalım, ihtiyaçlarını gidermeye çalışalım. ihtiyaçlarını gidermeye çalışalım.

Abdullah b. Abbas radıyallahu anh Ramazan'ın son on günündeAbdullah b. Abbas radıyallahu anh Ramazan'ın son on gününde Peygamber Efendimiz'in mescidinde itikâfa girmiş.Peygamber Efendimiz'in mescidinde itikâfa girmiş. [Mehmed Zahid] Hocamız rahmetullahi aleyh anlatmıştı bunu. Bizim Râmûz'da da geçer. [Mehmed Zahid] Hocamız rahmetullahi aleyh anlatmıştı bunu. Bizim Râmûz'da da geçer.

On gün itikâfa girmiş. İtikâfın şartı nedir? On gün itikâfa girmiş. İtikâfın şartı nedir?

Camiden dışarı çıkmayacak; camide hep Allah'a ibadet edecek. Abdest almak için çıkar, ondan sonra gelir.Camiden dışarı çıkmayacak; camide hep Allah'a ibadet edecek. Abdest almak için çıkar, ondan sonra gelir. Yani o kadar. Hep camide yatacak, kalkacak. Yani o kadar. Hep camide yatacak, kalkacak. Evine gitmeyecek. Şartlarına riayet ederek orada ibadet edecek. Evine gitmeyecek. Şartlarına riayet ederek orada ibadet edecek.

Bir gün cemaatte bakmış tanıdığı birisini biraz kötü durumda görmüş; Bir gün cemaatte bakmış tanıdığı birisini biraz kötü durumda görmüş;

"Yahu senin benzini sarı görüyorum, biraz sararmış solmuşsun, bir derdin mi var?" "Yahu senin benzini sarı görüyorum, biraz sararmış solmuşsun, bir derdin mi var?"

"Evet ey Abbas'ın oğlu, birisine borcum vardı, vakti geldi, hâlâ ödeyemedim." "Evet ey Abbas'ın oğlu, birisine borcum vardı, vakti geldi, hâlâ ödeyemedim."

"E ben o adamı tanırım, yanında benim itibarım vardır, "E ben o adamı tanırım, yanında benim itibarım vardır, gitsem ona söylesem de borcunu biraz tehir etse memnun olur musun?" gitsem ona söylesem de borcunu biraz tehir etse memnun olur musun?"

"Aman çok makbule geçer." deyince, "Aman çok makbule geçer." deyince,

"Peki öyleyse, hadi." demiş, camiden çıkmışlar. "Peki öyleyse, hadi." demiş, camiden çıkmışlar. O adamın yanına doğru gidecekler. Adam hatırlatmış, demiş ki; O adamın yanına doğru gidecekler. Adam hatırlatmış, demiş ki;

"Ey Abbas'ın oğlu, sen itikâftasın, camiden çıkıyorsun, itikâfın bozulacak, sevabı kalmayacak." "Ey Abbas'ın oğlu, sen itikâftasın, camiden çıkıyorsun, itikâfın bozulacak, sevabı kalmayacak."

"Biliyorum." diyor, "Şurada yatan zâttan bizzat işittim." diyor, "Biliyorum." diyor, "Şurada yatan zâttan bizzat işittim." diyor, Peygamber Efendimiz'in kabrini işaret ediyor ki; Peygamber Efendimiz'in kabrini işaret ediyor ki;

"Bir müslüman bir müslüman kardeşinin işini görmek için koşarsa şu kadar itikâftan daha hayırlıdır." "Bir müslüman bir müslüman kardeşinin işini görmek için koşarsa şu kadar itikâftan daha hayırlıdır."

"O kadar itikâftan daha hayırlıdır." diyor, itikâfını bozuyor, işini görmeye koşuyor. "O kadar itikâftan daha hayırlıdır." diyor, itikâfını bozuyor, işini görmeye koşuyor.

Eskiler öyle yaparlarmış, birbirlerine böyle yardımcı olurlarmış.Eskiler öyle yaparlarmış, birbirlerine böyle yardımcı olurlarmış. Kendisi sabahleyin siftah yaptı mı arkadaşına gönderirmiş.Kendisi sabahleyin siftah yaptı mı arkadaşına gönderirmiş. Şimdiki esnaf arkadaşının müşterisini alıyor. Şimdiki esnaf arkadaşının müşterisini alıyor.

Geçen hafta bir doktor kardeşimize gittik. Allah razı olsun.Geçen hafta bir doktor kardeşimize gittik. Allah razı olsun. Allah bol, hayırlı helal kazançlar nasip etsin. Allah bol, hayırlı helal kazançlar nasip etsin. Üçüncü katta muayenehânesi. İkinci katta bir başka doktorun muayenehânesi varmış. Üçüncü katta muayenehânesi. İkinci katta bir başka doktorun muayenehânesi varmış.

"Hocam yolda bizim müşterinin yakasına yapışır, 'Bize gel.' diye müşterinin yolunu keser." diyor. "Hocam yolda bizim müşterinin yakasına yapışır, 'Bize gel.' diye müşterinin yolunu keser." diyor. "Yukarıya bırakmak istemez." diyor. "Yukarıya bırakmak istemez." diyor.

Böyle insanlık mı olur? Allah herkese rızkını veriyor, ne olacak yani. Sana gelen sana, ona gelen ona. Böyle insanlık mı olur? Allah herkese rızkını veriyor, ne olacak yani. Sana gelen sana, ona gelen ona.

İnşaallah kardeşlerimizin böyle işlerini görmekte biz daha gayretli olalım, insanlara faydalı olalım. İnşaallah kardeşlerimizin böyle işlerini görmekte biz daha gayretli olalım, insanlara faydalı olalım.

Men elife'l-mescide elifehu'llâh. Men elife'l-mescide elifehu'llâh.

Bu da kısa bir hadîs-i şerîf. Tayâlisî'de Ebû Saîd el-Hudrî'den rivâyet edilmiş bir hadîs-i şerîf. Bu da kısa bir hadîs-i şerîf. Tayâlisî'de Ebû Saîd el-Hudrî'den rivâyet edilmiş bir hadîs-i şerîf.

Men elife'l-mescide. Men elife'l-mescide.

Elife-ye'lefu; ülfet etmek, alışmak, ünsiyet etmek demek. Elife-ye'lefu; ülfet etmek, alışmak, ünsiyet etmek demek.

Men elife'l-mescide. "Kim mescitle ülfet ederse, alışırsa, yani başı hoş olursa, bağdaşırsa,Men elife'l-mescide. "Kim mescitle ülfet ederse, alışırsa, yani başı hoş olursa, bağdaşırsa, mescidi severse, mescide bağlanırsa. mescidi severse, mescide bağlanırsa. " Elifehu'llâh. "Allah da onunla ülfet eder, Allah ona bağlanır." " Elifehu'llâh. "Allah da onunla ülfet eder, Allah ona bağlanır."

Mescidi seveni, mescitte kalmayı seveni Allah sever.Mescidi seveni, mescitte kalmayı seveni Allah sever. Mescide dostça duygular besleyene Allah dostluk eder.Mescide dostça duygular besleyene Allah dostluk eder. Allah'ın dostluğu istenilen şeylerin en kıymetlisidir. Allah'ın dostluğu istenilen şeylerin en kıymetlisidir.

Demek ki mescitlerde oturmak, mescitlere rağbet etmek, mescitlerde kalmaya can atmak,Demek ki mescitlerde oturmak, mescitlere rağbet etmek, mescitlerde kalmaya can atmak, mescitlere "Hemen bir an evvel varayım." diye heves etmenin çok büyük faydası var; mescitlere "Hemen bir an evvel varayım." diye heves etmenin çok büyük faydası var; insan Allah'ın ülfet ve ünsiyetine erişiyor. el-Ünsü billah derler, Allah ile ülfet ve ünsiyet.insan Allah'ın ülfet ve ünsiyetine erişiyor. el-Ünsü billah derler, Allah ile ülfet ve ünsiyet. Allah kuluna yakın oluyor, ülfet ediyor, ahbaplık ediyor. Allah kuluna yakın oluyor, ülfet ediyor, ahbaplık ediyor.

Hadîs-i şerîfte yedi zümrenin Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde gölgeleneceği bildirilmiştir. Hadîs-i şerîfte yedi zümrenin Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde gölgeleneceği bildirilmiştir.

Ne zaman? Ne zaman?

Mahşer yerinde insanlar toplanacak...Mahşer yerinde insanlar toplanacak... Rivâyetlerde "Mahşer yerinde güneş insanın başına bir mızrak boyu kadar yaklaştırılacak." deniliyor. Rivâyetlerde "Mahşer yerinde güneş insanın başına bir mızrak boyu kadar yaklaştırılacak." deniliyor. Cümle insanların tepesinde güneş kaynayacak. Sıcak. İnsanlar terlere batacaklar. Cümle insanların tepesinde güneş kaynayacak. Sıcak. İnsanlar terlere batacaklar. Kimisi kulağına kadar tere batacak. Sıcaktan, bekleyişteki ızdıraptan, "Sonumuz ne olacak?"Kimisi kulağına kadar tere batacak. Sıcaktan, bekleyişteki ızdıraptan, "Sonumuz ne olacak?" diye meraktan diz çökecekler, binlerce yıl mahşer yerinde bekleşecekler. Diyecekler ki; diye meraktan diz çökecekler, binlerce yıl mahşer yerinde bekleşecekler. Diyecekler ki;

"Rabbimiz gelse de mahkeme-i kübrâyı kursa da, hakkımızda hükmetse de cennete gideceksek cennete gitsek,"Rabbimiz gelse de mahkeme-i kübrâyı kursa da, hakkımızda hükmetse de cennete gideceksek cennete gitsek, cehenneme gideceksen cehenneme gitsek; bu bekleyişe tahammül edemeyeceğiz." cehenneme gideceksen cehenneme gitsek; bu bekleyişe tahammül edemeyeceğiz."

Mahşer yerinde bekleyiş o kadar zor olacak. Düşünün yani, ayaküstü bir yerde birazcık durmayı düşünün.Mahşer yerinde bekleyiş o kadar zor olacak. Düşünün yani, ayaküstü bir yerde birazcık durmayı düşünün. Bir devlet kapısında, bir işinizi takip ederken bir sırada, kuyrukta beklediğinizi düşünün. Bir devlet kapısında, bir işinizi takip ederken bir sırada, kuyrukta beklediğinizi düşünün. Nasıl zoruna gidiyor insanın, 15-20 dakika oldu mu, biraz fazla oldu mu oturacak yer aramaya başlıyor. Nasıl zoruna gidiyor insanın, 15-20 dakika oldu mu, biraz fazla oldu mu oturacak yer aramaya başlıyor. Hakk'ın divanında binlerce yıl ayakta duracak, binlerce yıl diz çökecek insanlar, bekleyecekler.Hakk'ın divanında binlerce yıl ayakta duracak, binlerce yıl diz çökecek insanlar, bekleyecekler. Zorlu bir zaman... O zorlu günde Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde nurdan minberlerde bazı kimseler safa sürecek. Zorlu bir zaman... O zorlu günde Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde nurdan minberlerde bazı kimseler safa sürecek. Minber, yani böyle rahat, koltuklu, yastıklı oturacakları nurdan minberlerde oturacaklar insanlar. Minber, yani böyle rahat, koltuklu, yastıklı oturacakları nurdan minberlerde oturacaklar insanlar.

Onlardan birisi ne? Onlardan birisi ne?

Yedi zümre insandan bir tanesi de; ve raculün kalbuhû muallakun bi'l-mesâcid.Yedi zümre insandan bir tanesi de; ve raculün kalbuhû muallakun bi'l-mesâcid. "Bir adam ki kalbi mescitlere takılı, aklı mescitlerde, gönlü mescitlerde."Bir adam ki kalbi mescitlere takılı, aklı mescitlerde, gönlü mescitlerde. " İzâ harece minhâ hattâ yeûde ileyhi." İzâ harece minhâ hattâ yeûde ileyhi. "Namaz kılmış, oradan çıkmış, tekrar dönünceye kadar aklı mescitte." "Namaz kılmış, oradan çıkmış, tekrar dönünceye kadar aklı mescitte."

"Şu işimi bir bitiriversem, bir serbestlik bulsam, hemen camiye koşsam da yarım kalan cüzümü tamamlasam."Şu işimi bir bitiriversem, bir serbestlik bulsam, hemen camiye koşsam da yarım kalan cüzümü tamamlasam. Biraz da tesbih çekiversem. Bir de orada tefsir kitabını alsam da şurasını okusam. Biraz da tesbih çekiversem. Bir de orada tefsir kitabını alsam da şurasını okusam. Veyahut işte şöyle yapsam, böyle yapsam...Veyahut işte şöyle yapsam, böyle yapsam... Şu kadar kaza namazı kılıversem, şu kadar nafile kılıversem..." diye aklı hep mescitte.Şu kadar kaza namazı kılıversem, şu kadar nafile kılıversem..." diye aklı hep mescitte. Aklı, hani aklı başka yerde olur bazen, çocuklara bir şey söylersin, anlamaz hani.Aklı, hani aklı başka yerde olur bazen, çocuklara bir şey söylersin, anlamaz hani. Aklı hep mescitte ise, mescidi sevmiş de böyle işte o kimse deAklı hep mescitte ise, mescidi sevmiş de böyle işte o kimse de Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde nurdan minberlerde gölgelenecek, safâ sürecek. Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde nurdan minberlerde gölgelenecek, safâ sürecek.

Bizlerin şimdi bir kötü huyumuz var; "Ezan okunsun da camiye öyle gidelim." diyoruz.Bizlerin şimdi bir kötü huyumuz var; "Ezan okunsun da camiye öyle gidelim." diyoruz. Camide biraz durduk mu sıkılıyoruz. "Hoca biraz çarçabuk kılsa da hemen kaçsak." diyoruz. Camide biraz durduk mu sıkılıyoruz. "Hoca biraz çarçabuk kılsa da hemen kaçsak." diyoruz. Ben hatırlarım burada, bayramda; "Hoca artık vakit geldi!" filan diye müdahale etmeye kalkanlar olurdu. Ben hatırlarım burada, bayramda; "Hoca artık vakit geldi!" filan diye müdahale etmeye kalkanlar olurdu. Yani "Hemen namazı kıldır, bir an evvel gidelim." diye. Yani "Hemen namazı kıldır, bir an evvel gidelim." diye.

Hadîs-i şerîfte geçiyor ki; Hadîs-i şerîfte geçiyor ki;

"Allahu Teâlâ hazretleri dünyayı yarattığı zamandan beri şu dünyaya sevgi gözüyle bakmamıştır, "Allahu Teâlâ hazretleri dünyayı yarattığı zamandan beri şu dünyaya sevgi gözüyle bakmamıştır, bu dünyayı sevmemiştir." bu dünyayı sevmemiştir."

Neden? Neden?

Bu dünya kulları hak yoldan alıkoyuyor. Bu dünya kulları hak yoldan alıkoyuyor.

"Bu dünyaya sevgi gözüyle bakmamıştır, mescitler müstesna." diyor. "Bu dünyaya sevgi gözüyle bakmamıştır, mescitler müstesna." diyor.

Mescitler, bu dünyanın sevilecek en güzel yerleridir. Mü'minin kalesidir.Mescitler, bu dünyanın sevilecek en güzel yerleridir. Mü'minin kalesidir. Mü'min bu kaleye girdi mi şeytandan uzak olur. Mü'min bu kaleye girdi mi şeytandan uzak olur. Buradan ezan okundu mu şeytan ezanın duyulmayacağı yere kadar uzağa kaçar. Buradan ezan okundu mu şeytan ezanın duyulmayacağı yere kadar uzağa kaçar. Mescitler o kadar kıymetli ama biz kıymetini unutmuşuz. Çok kıymetli. Mescitler o kadar kıymetli ama biz kıymetini unutmuşuz. Çok kıymetli. Vakti olsa da insanın 10-15 dakika önceden geliverse,Vakti olsa da insanın 10-15 dakika önceden geliverse, birazcık bir şey okusa, birazcık tesbih çekse, ibadet etse... birazcık bir şey okusa, birazcık tesbih çekse, ibadet etse...

Arabistan'da hoşuma giden bir şey oldu. Orada, ezanı okuduktan sonra bekliyorlar.Arabistan'da hoşuma giden bir şey oldu. Orada, ezanı okuduktan sonra bekliyorlar. Yani diyelim ki öğle ezanı okundu. Oraya da yazmışlar; Yani diyelim ki öğle ezanı okundu. Oraya da yazmışlar;

"Namaz yarım saat sonra kılınacak." "Namaz yarım saat sonra kılınacak."

İkindi ezanı okundu; İkindi ezanı okundu;

"Namaz 15 dakika sonra kılınacak." "Namaz 15 dakika sonra kılınacak."

Akşam oldu; Akşam oldu;

"Beş dakika sonra kılınacak." "Beş dakika sonra kılınacak."

Yatsı; Yatsı;

"15 dakika sonra kılınacak." "15 dakika sonra kılınacak."

Cetveli var, belli. Sen ezanı evinde duyuyorsun, "Ha ezan okundu." diyorsun, gidiyorsun;Cetveli var, belli. Sen ezanı evinde duyuyorsun, "Ha ezan okundu." diyorsun, gidiyorsun; yüznumaraya giriyorsun, abdest alıyorsun,yüznumaraya giriyorsun, abdest alıyorsun, tazeleniyorsun, giyiyorsun pabuçlarını, camiye kadar yürüyorsun. tazeleniyorsun, giyiyorsun pabuçlarını, camiye kadar yürüyorsun. Daha oturuyorlar. Sünnetini kılıyorsun. Biraz da vakit kalıyor.Daha oturuyorlar. Sünnetini kılıyorsun. Biraz da vakit kalıyor. Kur'ân-ı Kerîm'i alıyorsun, biraz cüz okuyorsun. Ondan sonra kamet getiriyorlar, farza duruyorlar.Kur'ân-ı Kerîm'i alıyorsun, biraz cüz okuyorsun. Ondan sonra kamet getiriyorlar, farza duruyorlar. İyi bir şey. Ezanın mânasına da uygun. Hoşuma gitti bu. Bizde bu âdet olsa güzel olacak. İyi bir şey. Ezanın mânasına da uygun. Hoşuma gitti bu. Bizde bu âdet olsa güzel olacak.

Ankara'da mesela benim mahallemde düşünelim; ezan okunuyor. Ben saate bakıyorum.Ankara'da mesela benim mahallemde düşünelim; ezan okunuyor. Ben saate bakıyorum. Bazen işte bir misafir geliyor, bir meşguliyet oluyor. Vaktinden önce gideyim diyorum ama gidemiyorum. Bazen işte bir misafir geliyor, bir meşguliyet oluyor. Vaktinden önce gideyim diyorum ama gidemiyorum. Ezanı duydum, "Eyvah, tuh, erken gidemedim, ezan okundu!" Ezanı duydum, "Eyvah, tuh, erken gidemedim, ezan okundu!" Benim mescitle evimin arası bu İskenderpaşa ile Millet Kütüphanesi'nin yanındaki durak kadar.Benim mescitle evimin arası bu İskenderpaşa ile Millet Kütüphanesi'nin yanındaki durak kadar. Bu kadar mesafe. Belki bu kadar bile yok. Azıcık yürüyüp hemen geliniyor. Bu kadar mesafe. Belki bu kadar bile yok. Azıcık yürüyüp hemen geliniyor. Mescide gelinceye kadar farza zor yetişiyorum. Mescide gelinceye kadar farza zor yetişiyorum. Sünneti de kılıyorlar, farzın son rekâtına filan yetişiyorum. Sünneti de kılıyorlar, farzın son rekâtına filan yetişiyorum.

Öyle olmaması lazım. Ezan okundu mu biraz dinlenmesi lazım,Öyle olmaması lazım. Ezan okundu mu biraz dinlenmesi lazım, beklemesi lazım ve duyanların geleceği kadar beklemek lazım ki duyanlar haber aldıktan sonra gelsinler,beklemesi lazım ve duyanların geleceği kadar beklemek lazım ki duyanlar haber aldıktan sonra gelsinler, namaza öyle durulsun. namaza öyle durulsun. Ezanın mânasına uygun düşüyor. Ezanın mânasına uygun düşüyor.

Ezan davet değil mi? Ezan davet değil mi?

Minareye çıkıyoruz, bağırıyoruz; hayyâ ale's-salâh diyoruz. Minareye çıkıyoruz, bağırıyoruz; hayyâ ale's-salâh diyoruz.

Ne demek? Ne demek?

"Haydin, namaza gelin!" diye bağırmış oluyoruz. Salâh "namaz" demek. "Haydin, namaza gelin!" diye bağırmış oluyoruz. Salâh "namaz" demek.

Hayya ale'l-felah. "Haydi kurtuluşa gelin!" Hayya ale'l-felah. "Haydi kurtuluşa gelin!"

Peki, geliyorum; geliyoruz, bakıyoruz ki namaz bitmiş. Peki, geliyorum; geliyoruz, bakıyoruz ki namaz bitmiş.

E hani çağırdın beni? E hani çağırdın beni?

Yani biraz beklemek iyi oluyor. Öyle yapalım inşaallah. Yani biraz beklemek iyi oluyor. Öyle yapalım inşaallah.

Sonra bir hoşuma giden şey daha; namazı çok tâdil-i erkân ile kılıyorlar.Sonra bir hoşuma giden şey daha; namazı çok tâdil-i erkân ile kılıyorlar. Allahu Ekber diyor, semiallâhu li-men hamideh diyor, böyle duruyor, epeyce duruyor. Allahu Ekber diyor, semiallâhu li-men hamideh diyor, böyle duruyor, epeyce duruyor. Bizde hemen böyle Allahu Ekber, semiallâhu li-men hamideh, Bizde hemen böyle Allahu Ekber, semiallâhu li-men hamideh, rabbenâ ve leke'l-hamd, Allahu Ekber, Allahu Ekber...rabbenâ ve leke'l-hamd, Allahu Ekber, Allahu Ekber... Yani özel namaz kıldığımız zaman, kendi namaz kılarken, bazıları der ya; Yani özel namaz kıldığımız zaman, kendi namaz kılarken, bazıları der ya; "Tavuk yerden yem topluyormuş gibi." öyle hızlı hızlı kılıyoruz. "Tavuk yerden yem topluyormuş gibi." öyle hızlı hızlı kılıyoruz. Onlar öyle yapmıyor. Bir güzel şeyleri de bu. Onlar öyle yapmıyor. Bir güzel şeyleri de bu.

Bir güzel şeyleri daha var; ezan vakti geldi mi bütün esnaf dükkânını kapatıyor, camiye koşuyor.Bir güzel şeyleri daha var; ezan vakti geldi mi bütün esnaf dükkânını kapatıyor, camiye koşuyor. Hatta eğer dükkânın içindeysen, "Namazdan sonra alışverişe devam edelim, namaz vakti yaklaştı." diyor, Hatta eğer dükkânın içindeysen, "Namazdan sonra alışverişe devam edelim, namaz vakti yaklaştı." diyor, hemen müşterileri dışarı çıkartıyor, kapıyı kilitliyor, kapatıyor, camiye koşuyor. hemen müşterileri dışarı çıkartıyor, kapıyı kilitliyor, kapatıyor, camiye koşuyor. Cami tıklım tıklım ağzına kadar esnaf dolu oluyor. İş yerinde ezan vaktinde açık dükkân bulamıyorsun.Cami tıklım tıklım ağzına kadar esnaf dolu oluyor. İş yerinde ezan vaktinde açık dükkân bulamıyorsun. O da güzel. Üçüncü güzel şeyleri bu. Herkes dükkânını kapatıp namaza koşuyor. O da güzel. Üçüncü güzel şeyleri bu. Herkes dükkânını kapatıp namaza koşuyor.

Dördüncü güzel bir şey; namazı evvel vaktinde kılmaya çok dikkat ediyorlar.Dördüncü güzel bir şey; namazı evvel vaktinde kılmaya çok dikkat ediyorlar. es-Salâtu li-vaktihâ. Li-evveli vaktihâ diye de rivâyet var. Namazı evvel vaktinde kılmak sevap. es-Salâtu li-vaktihâ. Li-evveli vaktihâ diye de rivâyet var. Namazı evvel vaktinde kılmak sevap. Geciktir, geciktir, geciktir; öğleyi ikindiye yakın kıl. Geciktir, geciktir, geciktir;Geciktir, geciktir, geciktir; öğleyi ikindiye yakın kıl. Geciktir, geciktir, geciktir; ikindiyi akşama yakın kıl. Sevabı kalmıyor. Onun için evvel vaktinde kılıyorlar. ikindiyi akşama yakın kıl. Sevabı kalmıyor. Onun için evvel vaktinde kılıyorlar.

Eh, müslümanlar birbirleriyle hayırda yarışacaklar. O kardeşlerimizin bu huyları bizden güzel.Eh, müslümanlar birbirleriyle hayırda yarışacaklar. O kardeşlerimizin bu huyları bizden güzel. İnşaallah biz de böyle güzel kılalım. İnşaallah biz de böyle güzel kılalım.

Bir hadîs-i şerîf daha okuyacağım. Bu hadîs-i şerîf çok hoşuma gitti. Biraz da benim işime yaradı.Bir hadîs-i şerîf daha okuyacağım. Bu hadîs-i şerîf çok hoşuma gitti. Biraz da benim işime yaradı. Hepsi güzel de, yani beni müjdeledi, sizi de müjdeler. Dikkatle dinleyin. Hepsi güzel de, yani beni müjdeledi, sizi de müjdeler. Dikkatle dinleyin.

Men emera bi'l-ma'rûfi ve nehâ ani'l-münkeri fe-hüve halîfetullâhi fi'l-ardiMen emera bi'l-ma'rûfi ve nehâ ani'l-münkeri fe-hüve halîfetullâhi fi'l-ardi ve halîfetu kitâbihî ve halîfetu resûlihî. ve halîfetu kitâbihî ve halîfetu resûlihî.

Sadaka Resûlullah. Sadaka Resûlullah.

Deylemî, Sevban radıyallahu anh'ten rivâyet eylemiş. Şu hadîs-i şerîfi bir can kulağıyla dinleyin. Deylemî, Sevban radıyallahu anh'ten rivâyet eylemiş. Şu hadîs-i şerîfi bir can kulağıyla dinleyin.

Men. "O kimse ki." Emere bi'l-ma'rûfi. "Mârufu emretti, emr-i mâruf yaptı." Men. "O kimse ki." Emere bi'l-ma'rûfi. "Mârufu emretti, emr-i mâruf yaptı."

Ne demek emr-i mâruf yapmak? Ne demek emr-i mâruf yapmak?

Mâruf ne demek? Mâruf ne demek?

Aklın ve şeriatin beğendiği, güzel bulduğu şeye "mâruf" derler. Namaz kılmak, güzel bir şey.Aklın ve şeriatin beğendiği, güzel bulduğu şeye "mâruf" derler. Namaz kılmak, güzel bir şey. Doğru söz söylemek, güzel bir şey. Teraziye hile katmamak, güzel bir şey. Doğru söz söylemek, güzel bir şey. Teraziye hile katmamak, güzel bir şey. Kötü söz söylememek, güzel bir şey. Yani akıl ve şeriat tavsiye etmiş, güzel bulmuş; Kötü söz söylememek, güzel bir şey. Yani akıl ve şeriat tavsiye etmiş, güzel bulmuş; "Tamam, uygun, böyle yapsak iyi." diyor. İşte buna "mâruf" derler. "Tamam, uygun, böyle yapsak iyi." diyor. İşte buna "mâruf" derler.

Akıl ve şeriat uygun görmemiş; "Ya olmaz böyle şey, bu da yapılmamalıydı.Akıl ve şeriat uygun görmemiş; "Ya olmaz böyle şey, bu da yapılmamalıydı. " Ona da "münker-münkerât" derler. " Ona da "münker-münkerât" derler.

Müslümanın farzlarından birisi, boynundaki farzlardan, vazifelerden birisi;Müslümanın farzlarından birisi, boynundaki farzlardan, vazifelerden birisi; namaz gibi, oruç gibi, hac gibi farzlardan birisi nedir? namaz gibi, oruç gibi, hac gibi farzlardan birisi nedir?

Emr-i mâruf yapacak, nehy-i münker yapacak. İyi şeyi emredecek;Emr-i mâruf yapacak, nehy-i münker yapacak. İyi şeyi emredecek; "Şöyle yapın, böyle yapın." diyecek; kötü şeyi de men edecek; "Yoo, onu yapmayın." diyebilecek. "Şöyle yapın, böyle yapın." diyecek; kötü şeyi de men edecek; "Yoo, onu yapmayın." diyebilecek. Emr-i mâruf, nehy-i münker bir farzdır, boynumuza borçtur. Bunu hepimiz yapacağız. Emr-i mâruf, nehy-i münker bir farzdır, boynumuza borçtur. Bunu hepimiz yapacağız. Ben de yapacağım, sizler de yapacaksınız. Herkes yapacak. Ben de yapacağım, sizler de yapacaksınız. Herkes yapacak. İyi şeyi tavsiye edeceğiz, yaptırmaya çalışacağız, öğretmeye çalışacağız;İyi şeyi tavsiye edeceğiz, yaptırmaya çalışacağız, öğretmeye çalışacağız; kötü şeyi engellemeye çalışacağız, yaptırmamaya çalışacağız. Müslümanların umumi vazifesidir bu. kötü şeyi engellemeye çalışacağız, yaptırmamaya çalışacağız. Müslümanların umumi vazifesidir bu. Müslümanlar iyiliği yaptırmaya çalışır, münkerâtı, kötülüğü yaptırmamaya çalışır. Müslümanlar iyiliği yaptırmaya çalışır, münkerâtı, kötülüğü yaptırmamaya çalışır. Gücü yeterse kötülüğe eliyle mâni olur. Olmazsa diliyle nasihat eder. Olmazsa kalbinden buğzeder. Gücü yeterse kötülüğe eliyle mâni olur. Olmazsa diliyle nasihat eder. Olmazsa kalbinden buğzeder.

"Kim emr-i mâruf yaparsa ve nehy-i münker ederse; yani iyi şeyi emreder, tavsiye eder, "Kim emr-i mâruf yaparsa ve nehy-i münker ederse; yani iyi şeyi emreder, tavsiye eder, kötü şeyi de yaptırmamak için yasaklamaya çalışır, yaptırmamaya uğraşırsa. kötü şeyi de yaptırmamak için yasaklamaya çalışır, yaptırmamaya uğraşırsa. " Fe-hüve. "İşte bu zât, böyle yapan zât." Halîfetullâhi fi'l-ardi." Fe-hüve. "İşte bu zât, böyle yapan zât." Halîfetullâhi fi'l-ardi. -Mübarek olsun.- "Allah'ın yeryüzünde halifesidir." -Mübarek olsun.- "Allah'ın yeryüzünde halifesidir."

Oh, ne kadar güzel değil mi?Oh, ne kadar güzel değil mi? Yani emr-i mâruf, nehy-i münker yapan kimse yeryüzünde Allah'ın halifesi oluyor.Yani emr-i mâruf, nehy-i münker yapan kimse yeryüzünde Allah'ın halifesi oluyor. Ne büyük bir rütbe, ne kadar güzel bir şeref! Ne büyük bir rütbe, ne kadar güzel bir şeref!

Sonra; ve halîfetu kitâbihî. "Kur'an'ının da halifesidir." Sonra; ve halîfetu kitâbihî. "Kur'an'ının da halifesidir."

Halife ne demek? Halife ne demek?

Halefi, arkasından gelen, ona vekalet eden, onun yerine,Halefi, arkasından gelen, ona vekalet eden, onun yerine, onun makamına kâim olup da onun işini yapıveren kimseye "halife" derler. onun makamına kâim olup da onun işini yapıveren kimseye "halife" derler.

Resûlullah'ın arkasından o makama gelip müslümanları idare edenlere ne diyorlardı? Resûlullah'ın arkasından o makama gelip müslümanları idare edenlere ne diyorlardı?

"Halife" diyorlardı. Resûlullah'ın arkasından gelip o işi yürüttükleri için. "Halife" diyorlardı. Resûlullah'ın arkasından gelip o işi yürüttükleri için. Demek ki Allah'ın halifesi oluyor, Kur'an'ın halifesi oluyor.Demek ki Allah'ın halifesi oluyor, Kur'an'ın halifesi oluyor. Yani Kur'an'ın yerine kâim olmuş ve onun emrini tutturmak için uğraşmış olduğu için Yani Kur'an'ın yerine kâim olmuş ve onun emrini tutturmak için uğraşmış olduğu için Kur'an'ın halifesi oluyor. Kur'an'ın halifesi oluyor.

Ve halîfetu resûlihî. "Resûlullah'ın halifesi olmuş oluyor." Ve halîfetu resûlihî. "Resûlullah'ın halifesi olmuş oluyor."

Emr-i mâruf, nehy-i münker yapan kimse Allah'ın halifesidir, kitabının halifesidir,Emr-i mâruf, nehy-i münker yapan kimse Allah'ın halifesidir, kitabının halifesidir, elçisi Hz. Muhammed'in halifesidir. elçisi Hz. Muhammed'in halifesidir.

Allah bizi böyle hakkı tutan, hakkı destekleyen, hakkı söyleyen, hakkı öğreten, hakkı tavsiye eden,Allah bizi böyle hakkı tutan, hakkı destekleyen, hakkı söyleyen, hakkı öğreten, hakkı tavsiye eden, hakkı yapan, hakkı yaptırtan, kötülükleri de yaptırtmayan, onu yasaklayan, engelleyen, aktif, hakkı yapan, hakkı yaptırtan, kötülükleri de yaptırtmayan, onu yasaklayan, engelleyen, aktif, insanlara hayırlı müslüman eylesin. insanlara hayırlı müslüman eylesin. Pasif, ne yaptığını bilmeyen, işe yaramayan insanlar etmesin. Pasif, ne yaptığını bilmeyen, işe yaramayan insanlar etmesin.

Bu memleket bizim. Bu cemiyet bizim. Bu gemi bizim. Bu memleket bizim. Bu cemiyet bizim. Bu gemi bizim.

Bu geminin altına delik açılırsa kim batar? Bu geminin altına delik açılırsa kim batar?

Geminin ahalisi hepsi birden batar.Geminin ahalisi hepsi birden batar. Biz bu gemiyi sağlıklı, sıhhatli tutacağız ki bize Moskof hâkim olmasın, Yunan gelip istila etmesin, Biz bu gemiyi sağlıklı, sıhhatli tutacağız ki bize Moskof hâkim olmasın, Yunan gelip istila etmesin, bilmem şu olmasın, bu olmasın... bilmem şu olmasın, bu olmasın... Yani bu gemiyi batırmamak hepimizin vazifesi. Peygamber Efendimiz bildirmiş ki; Yani bu gemiyi batırmamak hepimizin vazifesi. Peygamber Efendimiz bildirmiş ki;

Bir gemide insanlar gemiyi paylaşsalar; Bir gemide insanlar gemiyi paylaşsalar;

"Sen güvertede dur, biz aşağıda duralım." "Sen güvertede dur, biz aşağıda duralım."

Güvertede durmak havalıdır ama yağmur yağdığı zaman ıslanır.Güvertede durmak havalıdır ama yağmur yağdığı zaman ıslanır. Aşağıda durmak karanlıktır ama mahfuz kalır. Paylaşmışlar bir gemiyi.Aşağıda durmak karanlıktır ama mahfuz kalır. Paylaşmışlar bir gemiyi. Aşağıdakiler yukarıya çıkıyorlar,Aşağıdakiler yukarıya çıkıyorlar, -aşağıda ihtiyaçlarını görmek için- su ihtiyacını nehirden veyahut gölden daldırıyorlar, alıyorlar.-aşağıda ihtiyaçlarını görmek için- su ihtiyacını nehirden veyahut gölden daldırıyorlar, alıyorlar. Şimdi in çık, merdivenlerden inmek çıkmak zor geliyor. Bir tanesi, bir akıllı diyor ki; Şimdi in çık, merdivenlerden inmek çıkmak zor geliyor. Bir tanesi, bir akıllı diyor ki;

"Şu geminin şu duvarını delelim aşağıdan, su oradan kestirmeden gelsin." "Şu geminin şu duvarını delelim aşağıdan, su oradan kestirmeden gelsin."

Böyle şey olur mu? Böyle şey olur mu?

Olmaz. Olmaz.

Öyle yaparsan su oradan girdi mi gemi batar. Öyle yaparsan su oradan girdi mi gemi batar.

Yukarıdakiler ona müsaade eder mi? Yukarıdakiler ona müsaade eder mi?

"Bizim tarafımızda değil, aşağıdakilerin yaptığı bir şey." "Bizim tarafımızda değil, aşağıdakilerin yaptığı bir şey."

Etmez. Etmez.

Onun için herkesin zararına olduğundan bu kötülükleri hepimizin engellemesi lazım. Onun için herkesin zararına olduğundan bu kötülükleri hepimizin engellemesi lazım.

Tavsiye ederim; hepiniz hayır cemiyetlerine koşun, sahip olun. Biz hayır insanıyız.Tavsiye ederim; hepiniz hayır cemiyetlerine koşun, sahip olun. Biz hayır insanıyız. Müslüman tepeden tırnağa hayırdır. Müslüman tepeden tırnağa hayırdır. Yanında dursan hayırdır, konuşsan hayırdır, yürüsen hayırdır, ne yapsa hayırdır müslüman. Yanında dursan hayırdır, konuşsan hayırdır, yürüsen hayırdır, ne yapsa hayırdır müslüman. Hadîs-i şerîfte böyle methedilmiş. Bizim işimiz hayırdır. Hadîs-i şerîfte böyle methedilmiş. Bizim işimiz hayırdır. Hayır cemiyetlerine koşalım, hayırları yapalım, yaptıralım, düzgün yapılmasına çalışalım.Hayır cemiyetlerine koşalım, hayırları yapalım, yaptıralım, düzgün yapılmasına çalışalım. Şerleri de def etmeye çalışalım. Camilerimiz tertemiz olsun. Sokaklarımız tertemiz olsun. Şerleri de def etmeye çalışalım. Camilerimiz tertemiz olsun. Sokaklarımız tertemiz olsun. Her işimiz muntazam olsun. Yaptığımız iş tertemiz olsun. Ticaretimiz güzel olsun.Her işimiz muntazam olsun. Yaptığımız iş tertemiz olsun. Ticaretimiz güzel olsun. Ölçümüze, tartımıza güvenilsin. Yaptığımız iş beğenilsin. Böyle güzel işler bize yakışır. Ölçümüze, tartımıza güvenilsin. Yaptığımız iş beğenilsin. Böyle güzel işler bize yakışır.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi böyle iyiyi, güzeli yapan, yaptıran;Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi böyle iyiyi, güzeli yapan, yaptıran; kötüyü, çirkini engelleyen aktif müslüman eylesin. kötüyü, çirkini engelleyen aktif müslüman eylesin.

Fâtiha-ı şerîfe meâ'l-besmele. Fâtiha-ı şerîfe meâ'l-besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2