Namaz Vakitleri

28 Cemâziye'l-Evvel 1447
19 November 2025
İmsak
06:20
Güneş
07:49
Öğle
12:55
İkindi
15:26
Akşam
17:49
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Allah’ın Sevgili Kulları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

18 Cemâziye'l-Âhir 1419 / 09.10.1998
ALMANYA

Allah’ın Sevgili Kulları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

18 Cemâziye'l-Âhir 1419 / 09.10.1998
ALMANYA

Konuşma Metni

es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berakâtühû.es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berakâtühû. Aziz ve sevgili Akra dinleyicileri ve Ak-Televizyon izleyicileri!

Aziz ve sevgili Akra dinleyicileri ve Ak-Televizyon izleyicileri!
Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı, lütfu hem dünyada hem ahirette hepinizin üzerine olsun...

Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı, lütfu hem dünyada hem ahirette hepinizin üzerine olsun...
Cenâb-ı Hak gönüllerinizdeki muratlarınızı ihsân etsin... İki cihanda sizleri aziz ve bahtiyar eylesin...

Cenâb-ı Hak gönüllerinizdeki muratlarınızı ihsân etsin... İki cihanda sizleri aziz ve bahtiyar eylesin...
Râmûzü’l-Ehâdîs kitabımızın kura ile çekilmiş olan 110. sayfasından okuyorum. Bunları kura ile çekiyoruz ki, herhangi bir yanlış anlama olmasın; “Hocaefendi acaba taş mı atıyor, yoksa îmâda mı bulunuyor?” vs. falan denmesin diye. Benim adetim üzere evin sahibi olan arkadaşa, “Şuradan bir sayfa çekin!” diyorum. “Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm” diyor, sağ elle bir sayfa çekiyor.

Râmûzü’l-Ehâdîs kitabımızın kura ile çekilmiş olan 110. sayfasından okuyorum. Bunları kura ile çekiyoruz ki, herhangi bir yanlış anlama olmasın; “Hocaefendi acaba taş mı atıyor, yoksa îmâda mı bulunuyor?” vs. falan denmesin diye. Benim adetim üzere evin sahibi olan arkadaşa, “Şuradan bir sayfa çekin!” diyorum. “Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm” diyor, sağ elle bir sayfa çekiyor.
Şimdi bu çekilmiş sayfadan birinci hadis-i şerif... Abdullah b. Ömer radıyallahu anh’dan Hanbelî mezhebinin kurucusu, mübarek alim, mübarek mezhep imamı Ahmed b. Hanbel rivayet etmiş.

Şimdi bu çekilmiş sayfadan birinci hadis-i şerif... Abdullah b. Ömer radıyallahu anh’dan Hanbelî mezhebinin kurucusu, mübarek alim, mübarek mezhep imamı Ahmed b. Hanbel rivayet etmiş.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:
İnne yede’l-ulyâ hayrun mine’l-yedi’s-süflâ, ve’bde’ bi-men te’ûlü.

İnne yede’l-ulyâ hayrun mine’l-yedi’s-süflâ, ve’bde’ bi-men te’ûlü.
Konu hayır vermek, sadaka vermek, nafaka vermek, birilerine bakmak ile ilgili... Peygamber Efendimiz aynen şöyle buyuruyor:

Konu hayır vermek, sadaka vermek, nafaka vermek, birilerine bakmak ile ilgili... Peygamber Efendimiz aynen şöyle buyuruyor:
(İnne’l-yede’l-ulyâ) “Hiç şüphe yok ki daha yüksek olan el, (hayrun mine’l-yedi’s-süflâ) daha aşağıda olan elden daha hayırlıdır. (Vebde’ bi-men teûl) Geçimi, nafakası üzerine olan, bakımıyla sorumlu olduğun insanlardan başla!” diyor Peygamber Efendimiz.

(İnne’l-yede’l-ulyâ) “Hiç şüphe yok ki daha yüksek olan el, (hayrun mine’l-yedi’s-süflâ) daha aşağıda olan elden daha hayırlıdır. (Vebde’ bi-men teûl) Geçimi, nafakası üzerine olan, bakımıyla sorumlu olduğun insanlardan başla!” diyor Peygamber Efendimiz.
Şimdi, o zamanın insanların bildiği, bizim bilmediğimiz, açıklama ihtiyacını duyduğumuz kelimeler var. Daha yukarıdaki el ne demek, daha aşağıdaki el ne demek?..

Şimdi, o zamanın insanların bildiği, bizim bilmediğimiz, açıklama ihtiyacını duyduğumuz kelimeler var. Daha yukarıdaki el ne demek, daha aşağıdaki el ne demek?..
Daha yukarıdaki el, el-yedü’l-ulyâ; yâni hayır yapan, kesesini açıp da, parayı çıkartıp da, muhtaca veren eldir. Ulyâ kelimesi, a’lâ kelimesinin müennesidir.

Daha yukarıdaki el, el-yedü’l-ulyâ; yâni hayır yapan, kesesini açıp da, parayı çıkartıp da, muhtaca veren eldir. Ulyâ kelimesi, a’lâ kelimesinin müennesidir.
el-yedi’s-süflâ, daha aşağıda olan elden, daha yukarıda olan el daha hayırlıdır. Yâni cömertliği yapan kimsenin eli, cömertliğe muhatap olan fakirin elinden, yâni el açıp da alan kimsenin elinden daha hayırlıdır. Yâni hayır yapmanın, bağış yapmanın, sadaka vermenin, zekât vermenin, cömertliğin kıymetli olduğunu anlatıyor bu ifade... Vermek iyidir, veren el alan elden daha üstündür demek oluyor.

el-yedi’s-süflâ, daha aşağıda olan elden, daha yukarıda olan el daha hayırlıdır. Yâni cömertliği yapan kimsenin eli, cömertliğe muhatap olan fakirin elinden, yâni el açıp da alan kimsenin elinden daha hayırlıdır. Yâni hayır yapmanın, bağış yapmanın, sadaka vermenin, zekât vermenin, cömertliğin kıymetli olduğunu anlatıyor bu ifade... Vermek iyidir, veren el alan elden daha üstündür demek oluyor.
Allah Teâlâ Hazretleri cümlemize helâl para kazanmayı nasip etsin... Helâl paramızla güzel hayırlar, makbul hayırlar yapmayı nasip etsin... Bütün kardeşlerimiz mutlu olsun, bahtiyar olsun, muhtaç kimse kalmasın diye temenni ederiz ama, hem memleketimizde hem de çevre ülkelerde, Balkanlar’da, Kafkasya’da, Rusya’da, Orta Asya’da, Afrika’da, Güneydoğu Asya’da çok fakir var... Kazananlar, tahsilli olanlar, dünyayı anlamış olanlar, geçimini düzene sokmuş olanlar, zengin olanlar fakir kardeşlerini aramalı, bulmalı, onlara yardım elini uzatmalı, onların gönlünü hoş etmeli, işlerini görmeli!.. İslâm’ın emri bu...

Allah Teâlâ Hazretleri cümlemize helâl para kazanmayı nasip etsin... Helâl paramızla güzel hayırlar, makbul hayırlar yapmayı nasip etsin... Bütün kardeşlerimiz mutlu olsun, bahtiyar olsun, muhtaç kimse kalmasın diye temenni ederiz ama, hem memleketimizde hem de çevre ülkelerde, Balkanlar’da, Kafkasya’da, Rusya’da, Orta Asya’da, Afrika’da, Güneydoğu Asya’da çok fakir var... Kazananlar, tahsilli olanlar, dünyayı anlamış olanlar, geçimini düzene sokmuş olanlar, zengin olanlar fakir kardeşlerini aramalı, bulmalı, onlara yardım elini uzatmalı, onların gönlünü hoş etmeli, işlerini görmeli!.. İslâm’ın emri bu...
İslâm bir dindir, inançtır, ibadet çok önemlidir. Ama ibadetlerin bir tanesi bakıyoruz, zekât diye karşımıza mâlî bir ibadet olarak çıkıyor. Yâni mâlî bakımdan çıkartıp birisine bir şey vermek de ibadet oluyor ve Allah’ın çok sevdiği ibadetlerden biri oluyor. Çünkü her şey bu zenginlikle, parayla çözümleniyor. Parayı veren istediğini alıyor, istediğini yapıyor. Parası olmayan da kenarda boynu bükük, mahzun bakıyor.

İslâm bir dindir, inançtır, ibadet çok önemlidir. Ama ibadetlerin bir tanesi bakıyoruz, zekât diye karşımıza mâlî bir ibadet olarak çıkıyor. Yâni mâlî bakımdan çıkartıp birisine bir şey vermek de ibadet oluyor ve Allah’ın çok sevdiği ibadetlerden biri oluyor. Çünkü her şey bu zenginlikle, parayla çözümleniyor. Parayı veren istediğini alıyor, istediğini yapıyor. Parası olmayan da kenarda boynu bükük, mahzun bakıyor.
O kardeşimiz neden öyle fakir düşmüş, ötekisi nasıl kazanmış?.. Bazan fakir olan, tahsilsiz olduğu için, yoksul olduğu için, babası okutamadığı için çoban olduğundan, sürüye bakmak zorunda olduğundan, rençber olduğundan, tarlayı sürmek zorunda olduğundan, okula parası olmadığından, tahsil yapmaya, taksit vermeye imkânı olmadığından böyle oluyor. Bazan başka arızalar oluyor, hastalıklar oluyor, zayıflıklar, çelimsizlikler oluyor; çalışamıyor, kazanamıyor.

O kardeşimiz neden öyle fakir düşmüş, ötekisi nasıl kazanmış?.. Bazan fakir olan, tahsilsiz olduğu için, yoksul olduğu için, babası okutamadığı için çoban olduğundan, sürüye bakmak zorunda olduğundan, rençber olduğundan, tarlayı sürmek zorunda olduğundan, okula parası olmadığından, tahsil yapmaya, taksit vermeye imkânı olmadığından böyle oluyor. Bazan başka arızalar oluyor, hastalıklar oluyor, zayıflıklar, çelimsizlikler oluyor; çalışamıyor, kazanamıyor.
Bazen bazı insanlar saf oluyor, elinde parası olsa da onu idare edemiyor. Bazı insanlar da açıkgöz oluyor, çalışıyor çabalıyor, zengin oluyor. İşte sonuç itibarıyla bazı insanlar zengin oluyor, bazı insanlar fakir kalıyor. İktisatta da kuralmış zaten; bir yerde bütün insanlara eşit miktarda para versen, “Hadi bakalım, buyurun çalışın!” desen, bir zaman sonra paraların belli ellerde toplandığı, bazılarında paraların daha çok olduğu, bazılarında azaldığı bir kural imiş. Bazıları bu işi, parasını arttırmak işini beceriyorlar; bazıları beceremiyor.

Bazen bazı insanlar saf oluyor, elinde parası olsa da onu idare edemiyor. Bazı insanlar da açıkgöz oluyor, çalışıyor çabalıyor, zengin oluyor. İşte sonuç itibarıyla bazı insanlar zengin oluyor, bazı insanlar fakir kalıyor. İktisatta da kuralmış zaten; bir yerde bütün insanlara eşit miktarda para versen, “Hadi bakalım, buyurun çalışın!” desen, bir zaman sonra paraların belli ellerde toplandığı, bazılarında paraların daha çok olduğu, bazılarında azaldığı bir kural imiş. Bazıları bu işi, parasını arttırmak işini beceriyorlar; bazıları beceremiyor.
Hepsi Allah’ın takdiri... Fakirlik de bir imtihan, zenginli de bir imtihan... Fakirlik daha kolay bir imtihan, zenginlik daha zor bir imtihan... Çünkü fakir olan ihtiyaç sahibi olduğundan el açar, yalvarır, dua eder, namaz kılar. “Aman yâ Rabbi, çoluk çocuğumun ihtiyacı var... Aman yâ Rabbi, kirayı veremedim... Aman yâ Rabbi, kış geliyor, yakıtımı alamadım...” diye yalvarır yakarır.

Hepsi Allah’ın takdiri... Fakirlik de bir imtihan, zenginli de bir imtihan... Fakirlik daha kolay bir imtihan, zenginlik daha zor bir imtihan... Çünkü fakir olan ihtiyaç sahibi olduğundan el açar, yalvarır, dua eder, namaz kılar. “Aman yâ Rabbi, çoluk çocuğumun ihtiyacı var... Aman yâ Rabbi, kirayı veremedim... Aman yâ Rabbi, kış geliyor, yakıtımı alamadım...” diye yalvarır yakarır.
Ama zengin parasıyla her şeyi yaptığından duaya ihtiyaç duymaz. Her şeyi paranın yaptığını sanır. Allah’ı düşünmesi daha az olur. Allah aklına gelmez. Parasıyla keyif yapmak aklına daha çok gelir. Şeytan onu daha çok kandırır, nefsi onu daha çok meşgul eder. Bastırır parayı, işler günahı...

Ama zengin parasıyla her şeyi yaptığından duaya ihtiyaç duymaz. Her şeyi paranın yaptığını sanır. Allah’ı düşünmesi daha az olur. Allah aklına gelmez. Parasıyla keyif yapmak aklına daha çok gelir. Şeytan onu daha çok kandırır, nefsi onu daha çok meşgul eder. Bastırır parayı, işler günahı...
Zengin olduğu zaman, parası pulu çok olduğu zaman, hiç de Allah’ı düşünmez. Ancak fakir düştüğü zaman, hasta olduğu zaman, amansız, çaresiz bir derde düştüğü zaman aklı başına gelir, Allah’ı anmaya başlar. Veyahut etrafında bir felaket olur, bir yakını vefat eder, çocuğu kazaya uğrar... O zaman onun için artık hayır yapacağım falan diye tövbekâr olur, doğru yola girer.

Zengin olduğu zaman, parası pulu çok olduğu zaman, hiç de Allah’ı düşünmez. Ancak fakir düştüğü zaman, hasta olduğu zaman, amansız, çaresiz bir derde düştüğü zaman aklı başına gelir, Allah’ı anmaya başlar. Veyahut etrafında bir felaket olur, bir yakını vefat eder, çocuğu kazaya uğrar... O zaman onun için artık hayır yapacağım falan diye tövbekâr olur, doğru yola girer.
Orhan Veli de, mizahî bir şekilde şiirinde ne diyor:

Orhan Veli de, mizahî bir şekilde şiirinde ne diyor:
Kundurası vurmadığı zamanlarda

Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah’ın adını,
Anmazdı ama Allah’ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye…
Yazık oldu Süleyman Efendi’ye…
Yâni, ayakkabısı vurduğu için “Of, aman, Allahım!” diyor ama, ağrısı için diyor, ayağı acıdığından diyor. Yoksa Allah’ı bildiğinden, sevdiğinden, aşık-ı sâdık olduğundan değil. O tabi latîfe yollu söylemiş.

Yâni, ayakkabısı vurduğu için “Of, aman, Allahım!” diyor ama, ağrısı için diyor, ayağı acıdığından diyor. Yoksa Allah’ı bildiğinden, sevdiğinden, aşık-ı sâdık olduğundan değil. O tabi latîfe yollu söylemiş.
(İnne’l-insâne le-yetğâ) “İnsan kendisinin paralı, pullu, ihtiyaçsız olduğunu görünce, tuğyan eder, sapıtabilir.” Onun için zenginlik daha zor bir imtihandır. Çünkü zenginlikte Allah’ı bulmak daha zorlaşıyor. Mevki makam sahipleri, zengin insanlar dünyaya dalıyorlar.

(İnne’l-insâne le-yetğâ) “İnsan kendisinin paralı, pullu, ihtiyaçsız olduğunu görünce, tuğyan eder, sapıtabilir.” Onun için zenginlik daha zor bir imtihandır. Çünkü zenginlikte Allah’ı bulmak daha zorlaşıyor. Mevki makam sahipleri, zengin insanlar dünyaya dalıyorlar.
“Para benim değil mi, ne istersem onu yaparım!” diyorlar.

“Para benim değil mi, ne istersem onu yaparım!” diyorlar.
Fukara Allah’ı daha çok anıyor. Dindarlar onların arasından daha çok çıkıyor, zenginlerin arasından daha az çıkıyor. Tabi,bunlar herhalde bir nisbet dairesinde oluyor. Daha çok, daha az diye bunu ifade ediyoruz. Zenginlerin içinde de çok ibret alınacak, çok mübarek, çok cömert, çok hayırsever insanlar olabiliyor. Fakirlerin içinde de fakirliğinden dolayı kötü yollara sapanlar, hırsızlık, arsızlık, yüzsüzlük yapanlar da çıkabiliyor. Bunlar da istisnası oluyor işin...

Fukara Allah’ı daha çok anıyor. Dindarlar onların arasından daha çok çıkıyor, zenginlerin arasından daha az çıkıyor. Tabi,bunlar herhalde bir nisbet dairesinde oluyor. Daha çok, daha az diye bunu ifade ediyoruz. Zenginlerin içinde de çok ibret alınacak, çok mübarek, çok cömert, çok hayırsever insanlar olabiliyor. Fakirlerin içinde de fakirliğinden dolayı kötü yollara sapanlar, hırsızlık, arsızlık, yüzsüzlük yapanlar da çıkabiliyor. Bunlar da istisnası oluyor işin...
Fakat biz insan olarak, beşer olarak, Müslüman olarak, bizim gibi benî Adem olan, hemcinsimiz olan fakir kardeşlerimizi aramalıyız. Onları gözetip kollamalıyız. Çeşitli sebeplerden o duruma düşmüş olabilirler. Zarif bir şekilde, kırmadan, üzmeden hayrımızı yapmalıyız.

Fakat biz insan olarak, beşer olarak, Müslüman olarak, bizim gibi benî Adem olan, hemcinsimiz olan fakir kardeşlerimizi aramalıyız. Onları gözetip kollamalıyız. Çeşitli sebeplerden o duruma düşmüş olabilirler. Zarif bir şekilde, kırmadan, üzmeden hayrımızı yapmalıyız.
Şimdi bana geçen gün Türkiye’den telefon etti bir kardeşimiz; birtakım şikâyetlerde bulundu. Ben de dedim ki:

Şimdi bana geçen gün Türkiye’den telefon etti bir kardeşimiz; birtakım şikâyetlerde bulundu. Ben de dedim ki:
“Bu kardeşimiz hayır yapıyor. Hayır yapıldığı zaman, hayrın başa kakmadan, minnet etmeden, ezâ vermeden, zarif bir şekilde yapılması lazım! Fakirin gönlünü alarak, fakiri üzmeden yapılması lazım! Hayrı o tarzda yapsın, sen onu söyleyiver!” dedim.

“Bu kardeşimiz hayır yapıyor. Hayır yapıldığı zaman, hayrın başa kakmadan, minnet etmeden, ezâ vermeden, zarif bir şekilde yapılması lazım! Fakirin gönlünü alarak, fakiri üzmeden yapılması lazım! Hayrı o tarzda yapsın, sen onu söyleyiver!” dedim.
Hayırseverlik iyidir. Yarım elma bile insanın karşısındakinin gönlünü almasına faydalı olabilir. Bir bardak su bile makbule geçer. Onun için elimizden geldiği kadar hayır yapmaya, iyilik yapmaya, cömertlik yapmaya, bir şeyler vermeye çalışmalıyız.

Hayırseverlik iyidir. Yarım elma bile insanın karşısındakinin gönlünü almasına faydalı olabilir. Bir bardak su bile makbule geçer. Onun için elimizden geldiği kadar hayır yapmaya, iyilik yapmaya, cömertlik yapmaya, bir şeyler vermeye çalışmalıyız.
Vermek almaktan daha hayırlıdır. Başkalarına faydalı olmak, başkalarına asalak olmaktan, sırtına binmekten, başkasını sömürmekten, başkasından istifade etmekten, tembellik yapmaktan daha iyidir. Derece derece, yâni duruma göre sömürmek, tembellik yapmak, aldatmak yoluyla olursa, günah olur. Dinini satarak olursa, tabii çok büyük günah olur, ahiretini mahveder. Onun için bu hususta çok hadis-i şerifler var. Dinin ihlâslı olması lazım! İnsanların dini geçim vasıtası yapmaması lazım!..

Vermek almaktan daha hayırlıdır. Başkalarına faydalı olmak, başkalarına asalak olmaktan, sırtına binmekten, başkasını sömürmekten, başkasından istifade etmekten, tembellik yapmaktan daha iyidir. Derece derece, yâni duruma göre sömürmek, tembellik yapmak, aldatmak yoluyla olursa, günah olur. Dinini satarak olursa, tabii çok büyük günah olur, ahiretini mahveder. Onun için bu hususta çok hadis-i şerifler var. Dinin ihlâslı olması lazım! İnsanların dini geçim vasıtası yapmaması lazım!..
Bunları böyle söylüyor Efendimiz. Bu sözden anladığımız: “Elinizden geldiğince cömertlik yapın, bağışlarda bulunun! İlgili yerleri arayıp bulun, hayır yapın!” demek oluyor.

Bunları böyle söylüyor Efendimiz. Bu sözden anladığımız: “Elinizden geldiğince cömertlik yapın, bağışlarda bulunun! İlgili yerleri arayıp bulun, hayır yapın!” demek oluyor.
İkinci cümlede de buyuruyor ki:

İkinci cümlede de buyuruyor ki:
(Vebde’ bi-men teûl) Hayır yapacaksın, kime hayır yapacaksın?.. “İlk önce senin yakının olan, çevrende olan, bakımıyla yükümlü olduğun kimselere; aile fertlerine, yakın akrabana, yakın komşularına hayır yap!” buyruluyor.

(Vebde’ bi-men teûl) Hayır yapacaksın, kime hayır yapacaksın?.. “İlk önce senin yakının olan, çevrende olan, bakımıyla yükümlü olduğun kimselere; aile fertlerine, yakın akrabana, yakın komşularına hayır yap!” buyruluyor.
Burada teûlü-âle-yeûlü; birisinin geçimini üzerine almak, nafakası üzerine borç olmak, ona bakmak manasına geliyor. Bakmakla yükümlü olduğu insana yapılan hayırlar da, ilk önceliği alıyor. Hani evinde çoluk çocuğun aç iken götürüp de başkasına vermeyeceksin! Veya akraban muhtaçken, çok uzak bir yere vermeyeceksin! Mümkün olan en yakınındaki insandan başlayacaksın! Hatta hadis-i şeriflerde geçiyor ki:

Burada teûlü-âle-yeûlü; birisinin geçimini üzerine almak, nafakası üzerine borç olmak, ona bakmak manasına geliyor. Bakmakla yükümlü olduğu insana yapılan hayırlar da, ilk önceliği alıyor. Hani evinde çoluk çocuğun aç iken götürüp de başkasına vermeyeceksin! Veya akraban muhtaçken, çok uzak bir yere vermeyeceksin! Mümkün olan en yakınındaki insandan başlayacaksın! Hatta hadis-i şeriflerde geçiyor ki:
“Bir insanın kendi ailesine, kendi çoluk çocuğuna bile yaptığı masraflar çok sevaplıdır.”

“Bir insanın kendi ailesine, kendi çoluk çocuğuna bile yaptığı masraflar çok sevaplıdır.”
Hadis-i şerifler okumuştum bu hususta, beni devamlı dinleyen kardeşlerim hatırlayacaklar; insanın evine yaptığı güzel yardımlar, getirdiği yiyecekler, içecekler, giyecekler, cihada verilen para kadar kıymetlidir. Çoluk çocuğunun yüzünün gülmesi, başkalarına muhtaç olmaması, gözünün dışarıda kalmaması; gözünün, karnının midesinin evde doyması önemli... Onun için ilk önce aile efradından, geçimiyle yükümlü olduğu kimselere iyilik yapmaktan başlamak lazım! Halka halka, derece derece başkalarını da gözetmek lazım!..

Hadis-i şerifler okumuştum bu hususta, beni devamlı dinleyen kardeşlerim hatırlayacaklar; insanın evine yaptığı güzel yardımlar, getirdiği yiyecekler, içecekler, giyecekler, cihada verilen para kadar kıymetlidir. Çoluk çocuğunun yüzünün gülmesi, başkalarına muhtaç olmaması, gözünün dışarıda kalmaması; gözünün, karnının midesinin evde doyması önemli... Onun için ilk önce aile efradından, geçimiyle yükümlü olduğu kimselere iyilik yapmaktan başlamak lazım! Halka halka, derece derece başkalarını da gözetmek lazım!..
Allah Teâlâ Hazretleri hepimizi merhametli Müslüman eylesin... Çünkü merhamet eden, merhamet bulur, Allah’ın rahmetine, merhametine mazhar olur. Merhamet etmeyene de merhamet olunmaz. O da ahirette cimriliğinin cezasını çeker.

Allah Teâlâ Hazretleri hepimizi merhametli Müslüman eylesin... Çünkü merhamet eden, merhamet bulur, Allah’ın rahmetine, merhametine mazhar olur. Merhamet etmeyene de merhamet olunmaz. O da ahirette cimriliğinin cezasını çeker.
Bugün dünyada pek çok muhtaç insan var... En yakın çevremizden halka halka, kimler muhtaç diye düşünerek, onlara doğru hayrımızı, hasenatımızı tevcih etmeye, cömertlik yapmaya, hayır yapmaya gayret edelim!

Bugün dünyada pek çok muhtaç insan var... En yakın çevremizden halka halka, kimler muhtaç diye düşünerek, onlara doğru hayrımızı, hasenatımızı tevcih etmeye, cömertlik yapmaya, hayır yapmaya gayret edelim!
İkinci hadis-i şerif... Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz:

İkinci hadis-i şerif... Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz:
İnne’l-yesîra mine’r-riyâi şirkün men âdâ evliyâallâhi fe-kad bâraza’llâhe bi’l-mühârabeti, ve inne’llâhe yühibbü’l-ebrâra’l-ahfiyâe’l-etkiyâe’llâzîne izâ ğâbû lem yüftekadû ve in hazdarû lem yüd’av, ve lem yü’rafû kulûbühüm mesâbîhu’l-hüdâ yahrucûne min külli ğabrâe muzlimeten.

İnne’l-yesîra mine’r-riyâi şirkün men âdâ evliyâallâhi fe-kad bâraza’llâhe bi’l-mühârabeti, ve inne’llâhe yühibbü’l-ebrâra’l-ahfiyâe’l-etkiyâe’llâzîne izâ ğâbû lem yüftekadû ve in hazdarû lem yüd’av, ve lem yü’rafû kulûbühüm mesâbîhu’l-hüdâ yahrucûne min külli ğabrâe muzlimeten.
Sadeka Rasûlü’llâh, fî mâ kâl, ev kemâ kâl...

Sadeka Rasûlü’llâh, fî mâ kâl, ev kemâ kâl...
Muaz radıyallahu anh’dan Taberânî ve Hâkim rivayet etmiş. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:

Muaz radıyallahu anh’dan Taberânî ve Hâkim rivayet etmiş. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
(İnne’l-yesîra mine’r-riyâi şirkün) “Riyanın az bir miktarı bile şirktir, müşrikliktir, Allah’a şerik koşmak demektir.” Riyâ ne demek?.. Ahiret amelini, sevap kazanılacak bir işi Allah için yapmamak, gösteriş için yapmak; işte bu riyadır. Riyâ zâten, raâ - rü’yet kökünden geliyor. Başkasına göstermek için gösteriş olsun diye bir iş yapmak demek.

(İnne’l-yesîra mine’r-riyâi şirkün) “Riyanın az bir miktarı bile şirktir, müşrikliktir, Allah’a şerik koşmak demektir.” Riyâ ne demek?.. Ahiret amelini, sevap kazanılacak bir işi Allah için yapmamak, gösteriş için yapmak; işte bu riyadır. Riyâ zâten, raâ - rü’yet kökünden geliyor. Başkasına göstermek için gösteriş olsun diye bir iş yapmak demek.
Yesîr küçük, az bir miktar demek. Az miktar bir riyâkârlık bile şirktir. Neden?.. Allah’ı düşünmüyor, Allah’ın rızasını düşünmüyor da gösteriş yapmak istediği, göstermek istediği kimseyi düşünüyor. Oradan gelecek aferini, oradan gelecek menfaati hesaba katıyor da o güzel işi riyâkârca yapıyor. İşte onun için o da Allah’a şirk koşmaktır.

Yesîr küçük, az bir miktar demek. Az miktar bir riyâkârlık bile şirktir. Neden?.. Allah’ı düşünmüyor, Allah’ın rızasını düşünmüyor da gösteriş yapmak istediği, göstermek istediği kimseyi düşünüyor. Oradan gelecek aferini, oradan gelecek menfaati hesaba katıyor da o güzel işi riyâkârca yapıyor. İşte onun için o da Allah’a şirk koşmaktır.
Yâni, bir insan yaptığı iyi bir işi Allah rızası için yapacak. Birisi beğensin veya alkışlasın veya birisinin gözüne gireyim de o da benim işimi görsün falan gibi bir hesapla yapmayacak. Azı da yasak, çoğu da yasak... Az diye bazıları önemsemez, yapar; hayır, azı bile doğru değil!.. Hiç riyâkârlık yapmamalı, hiç gösteriş düşünmemeli, her işini Allah rızası için yapmalı!.. Her zaman,

Yâni, bir insan yaptığı iyi bir işi Allah rızası için yapacak. Birisi beğensin veya alkışlasın veya birisinin gözüne gireyim de o da benim işimi görsün falan gibi bir hesapla yapmayacak. Azı da yasak, çoğu da yasak... Az diye bazıları önemsemez, yapar; hayır, azı bile doğru değil!.. Hiç riyâkârlık yapmamalı, hiç gösteriş düşünmemeli, her işini Allah rızası için yapmalı!.. Her zaman,
(İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî) “Yâ Rabbi; benim maksûdum sensin, ben senin rızanı talep ediyorum! Senin rızandır benim istediğim şey...” demeli ve hep Allah’ın rızasını düşünmeli!..

(İlâhî ente maksûdî ve rıdâke matlûbî) “Yâ Rabbi; benim maksûdum sensin, ben senin rızanı talep ediyorum! Senin rızandır benim istediğim şey...” demeli ve hep Allah’ın rızasını düşünmeli!..
İyi Müslümanlık bu işte... Her yaptığı şeyi Allah rızası için yapmak...

İyi Müslümanlık bu işte... Her yaptığı şeyi Allah rızası için yapmak...
Sonra hadis-i şerifin devamında, buyuruyor ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:

Sonra hadis-i şerifin devamında, buyuruyor ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz:
(Ve inne men âdâ evliyâa’llâh, fe-kad bâraza’llâhe bi’l-muhârabeh) “Allah’ın evliyâsına düşmanlık yapanlar, Allah ile harp için meydana çıkıp, Allah’a meydan okumuş gibi olur. ‘Çık karşıma da çarpışalım seninle, hadi bakalım gör!’ demiş gibi olur.” İki insanın birbirini er meydanına çağırmasına mübâraze deniliyor. Harbde, “Ortaya çık da, hadi bakalım bir çarpışalım!.. Çık meydana...” demiş gibi, Allah’a böyle bir küstahça diklenme yapmış gibi olur. Allah’ın sevgili kullarına düşmanlık yapan, Allah’a düşmanlık yapmış gibi olur.(Ve inne men âdâ evliyâa’llâh, fe-kad bâraza’llâhe bi’l-muhârabeh) “Allah’ın evliyâsına düşmanlık yapanlar,
Allah ile harp için meydana çıkıp, Allah’a meydan okumuş gibi olur. ‘Çık karşıma da çarpışalım seninle, hadi bakalım gör!’ demiş gibi olur.” İki insanın birbirini er meydanına çağırmasına mübâraze deniliyor. Harbde, “Ortaya çık da, hadi bakalım bir çarpışalım!.. Çık meydana...” demiş gibi, Allah’a böyle bir küstahça diklenme yapmış gibi olur. Allah’ın sevgili kullarına düşmanlık yapan, Allah’a düşmanlık yapmış gibi olur.
Neden?.. Biliyor ki o kimse Allah’ın sevgili kulu, bir taraftan da ona ezâ, cefâ ediyor. Yâni, bu ne demek?.. “Ben Allah’tan korkmuyorum, onunla çarpışırım, onunla düşmanım!” demek oluyor. Çünkü, Allah’ı seven Allah’ın evliyâsını da sever, Allah’ın kitabını da sever, Allah’ın peygamberlerini de sever, Allah’ın ahkâmını da sever, Allah’ın dinini de sever, Allah’la ilgili olan, Allah’ın sevdiği her şeyi sever; Allah’ın sevmediği her şeyi Allah için sevmez.

Neden?.. Biliyor ki o kimse Allah’ın sevgili kulu, bir taraftan da ona ezâ, cefâ ediyor. Yâni, bu ne demek?.. “Ben Allah’tan korkmuyorum, onunla çarpışırım, onunla düşmanım!” demek oluyor. Çünkü, Allah’ı seven Allah’ın evliyâsını da sever, Allah’ın kitabını da sever, Allah’ın peygamberlerini de sever, Allah’ın ahkâmını da sever, Allah’ın dinini de sever, Allah’la ilgili olan, Allah’ın sevdiği her şeyi sever; Allah’ın sevmediği her şeyi Allah için sevmez.
Allah içkiyi sevmiyor; ben de sevmiyorum... Allah kumarı yasaklamış; ben de sevmiyorum... Allah şu günahı yasaklamış, bu günahı yasaklamış; ben de onlardan uzaklaşıyorum. Yâni Allah’ı seven, Allah’ın hatırı için Allah’ın rızası için sevdiklerini sever, sevmediklerini sevmez. Allah’ın düşmanlarını dost edinmez, Allah’ın dostlarını da düşman edinmez.

Allah içkiyi sevmiyor; ben de sevmiyorum... Allah kumarı yasaklamış; ben de sevmiyorum... Allah şu günahı yasaklamış, bu günahı yasaklamış; ben de onlardan uzaklaşıyorum. Yâni Allah’ı seven, Allah’ın hatırı için Allah’ın rızası için sevdiklerini sever, sevmediklerini sevmez. Allah’ın düşmanlarını dost edinmez, Allah’ın dostlarını da düşman edinmez.
Kim Allah’ın evliyâsına düşmanlık yapar, düşman bilir, düşman olarak karşısına dikilir, ona ezâ cefâ yaparsa, Allah ile harp ilan etmiş, Allah’a meydan okumuş gibi olur. Meydan okumak ne demek, meydana çağırmak, “Çık meydana! Meydana seni davet ediyorum, çık da seninle çarpışacağım!” demek.

Kim Allah’ın evliyâsına düşmanlık yapar, düşman bilir, düşman olarak karşısına dikilir, ona ezâ cefâ yaparsa, Allah ile harp ilan etmiş, Allah’a meydan okumuş gibi olur. Meydan okumak ne demek, meydana çağırmak, “Çık meydana! Meydana seni davet ediyorum, çık da seninle çarpışacağım!” demek.
Demek ki, Allah’ın sevgili kullarına düşmanlık etmeyeceğiz. Ben bu devirde bakıyorum, diyar diyar gezdiğim yerlerde görüyorum. Böyle kitaplarda methedile methedile anlatılmış olan, çok büyük alim, arif, zarîf, kâmil, velî, mahbup, makbul kulları, bazıları bakıyorum yerden yere çalmaya çalışıyor, bir sürü ağır hakaret, laf söylüyor. Kimisi İmâm-ı A’zam’a çatıyor, kimisi İmam Mâtüridî’ye çatıyor, kimisi tasavvufa çatıyor, kimisi tasavvuf büyüklerine, mürşid-i kâmillere, kerametleri zâhir evliyâullaha çatıyor... Kimisi Müslüman diye Müslümanlara çatıyor.

Demek ki, Allah’ın sevgili kullarına düşmanlık etmeyeceğiz. Ben bu devirde bakıyorum, diyar diyar gezdiğim yerlerde görüyorum. Böyle kitaplarda methedile methedile anlatılmış olan, çok büyük alim, arif, zarîf, kâmil, velî, mahbup, makbul kulları, bazıları bakıyorum yerden yere çalmaya çalışıyor, bir sürü ağır hakaret, laf söylüyor. Kimisi İmâm-ı A’zam’a çatıyor, kimisi İmam Mâtüridî’ye çatıyor, kimisi tasavvufa çatıyor, kimisi tasavvuf büyüklerine, mürşid-i kâmillere, kerametleri zâhir evliyâullaha çatıyor... Kimisi Müslüman diye Müslümanlara çatıyor.
Biliyorsunuz, Kur’ân-ı Kerîm’de ayet-i kerimeler var: Allah Müslümanların dostudur, velîsidir, Müslümanlar da Allah’ın evliyâsıdır, sevgili kullarıdır; bu kesin... Mümini Allah seviyor; müşriki sevmiyor, kâfiri sevmiyor, mümini seviyor.

Biliyorsunuz, Kur’ân-ı Kerîm’de ayet-i kerimeler var: Allah Müslümanların dostudur, velîsidir, Müslümanlar da Allah’ın evliyâsıdır, sevgili kullarıdır; bu kesin... Mümini Allah seviyor; müşriki sevmiyor, kâfiri sevmiyor, mümini seviyor.
Ee, müminlere düşmanlık yapıyor bir insan, ne olur?.. Allah’a meydan okumuş olur, Allah onun cezasını verir. Allah’a meydan okuyup da, Allah’la çarpışanın sonu hüsrandır. Ama bunun bir zamanı vardır. Bir zaman gelecek, Allah onu bizim gözümüze gösterecek. Allah düşmanının, bir zaman gelip Firavun gibi hor ve zelil, bütün dediklerinden dönmüş, perişan bir şekilde kötü akıbetine uğradığı çok görülmüştür.

Ee, müminlere düşmanlık yapıyor bir insan, ne olur?.. Allah’a meydan okumuş olur, Allah onun cezasını verir. Allah’a meydan okuyup da, Allah’la çarpışanın sonu hüsrandır. Ama bunun bir zamanı vardır. Bir zaman gelecek, Allah onu bizim gözümüze gösterecek. Allah düşmanının, bir zaman gelip Firavun gibi hor ve zelil, bütün dediklerinden dönmüş, perişan bir şekilde kötü akıbetine uğradığı çok görülmüştür.
(Ve inna’llâhe yühibbü’l-ebrâra’l-ahfiyâe’l-etkıyâ’) “Allah Teâlâ Hazretleri iyi ama gösteriş yapmayan, gizli, takvâ ehli kullarını sever.”

(Ve inna’llâhe yühibbü’l-ebrâra’l-ahfiyâe’l-etkıyâ’) “Allah Teâlâ Hazretleri iyi ama gösteriş yapmayan, gizli, takvâ ehli kullarını sever.”
Ebrâr ne demek?.. Berr, iyi olan demek; çoğulu ebrâr, iyi kullar demek. el-ahfiyâ; gizli, hafî olan, yâni gözle görülmüyor, meydanda değil. Saklı, kendisini saklamış, gösteriş için ortaya çıkmamış. el-etkıyâ ne demek?.. Takî kul, müttakî kul demek. Yâni, “Allah’tan korkan, müttakî, bundan dolayı riyâ yapmamak için saklı duran, kendisinin kemâlâtını, kerâmâtını gizleyen iyi kulları Allah sever.”

Ebrâr ne demek?.. Berr, iyi olan demek; çoğulu ebrâr, iyi kullar demek. el-ahfiyâ; gizli, hafî olan, yâni gözle görülmüyor, meydanda değil. Saklı, kendisini saklamış, gösteriş için ortaya çıkmamış. el-etkıyâ ne demek?.. Takî kul, müttakî kul demek. Yâni, “Allah’tan korkan, müttakî, bundan dolayı riyâ yapmamak için saklı duran, kendisinin kemâlâtını, kerâmâtını gizleyen iyi kulları Allah sever.”
(Ellezîne izâ gâbû lem yüftekadû) “Bunlar övünmediklerinden, gösteriş yapmadıklarından, riyâkârlıkla ortaya koymadıklarından, böbürlenmediklerinden, bildirmediklerinden; aksine sakladıklarından kimse bunların kıymetini bilmez de, gelmedikleri zaman, ortalıktan kayboldukları zaman, aranmazlar.”

(Ellezîne izâ gâbû lem yüftekadû) “Bunlar övünmediklerinden, gösteriş yapmadıklarından, riyâkârlıkla ortaya koymadıklarından, böbürlenmediklerinden, bildirmediklerinden; aksine sakladıklarından kimse bunların kıymetini bilmez de, gelmedikleri zaman, ortalıktan kayboldukları zaman, aranmazlar.”
“Yâhu, falanca efendi nerede?” diye hiç kimse aramaz. Neden?.. Önem vermez. Çünkü o saklı, kendisini saklamış; müttakî olduğundan, Allah’ın rızasını düşündüğünden kemâlâtını ortaya koymamış. Halk da onun iyiliğini anlayamamış.

“Yâhu, falanca efendi nerede?” diye hiç kimse aramaz. Neden?.. Önem vermez. Çünkü o saklı, kendisini saklamış; müttakî olduğundan, Allah’ın rızasını düşündüğünden kemâlâtını ortaya koymamış. Halk da onun iyiliğini anlayamamış.
(Ve in hadarû lem-yüd’av) “Ortada olsalar, görünseler, meydanda, camide, toplumun içinde olsalar bile, bir davet olduğu zaman çağrılmazlar.”

(Ve in hadarû lem-yüd’av) “Ortada olsalar, görünseler, meydanda, camide, toplumun içinde olsalar bile, bir davet olduğu zaman çağrılmazlar.”
“Efendim buyurun, şöyle oturun lütfen, başköşeye gelin, rica ederim!” falan denmez.

“Efendim buyurun, şöyle oturun lütfen, başköşeye gelin, rica ederim!” falan denmez.
Neden?.. “Ye kürküm ye!” kaidesi olduğundan, bilinmediğinden, hiç kimse yüzüne bakmaz, çağırılmaz. (Ve lem yü’rafû) “Bu yüzden halk tarafından kadr-ü kıymeti bilinmez.”

Neden?.. “Ye kürküm ye!” kaidesi olduğundan, bilinmediğinden, hiç kimse yüzüne bakmaz, çağırılmaz. (Ve lem yü’rafû) “Bu yüzden halk tarafından kadr-ü kıymeti bilinmez.”
(Kulûbühüm mesâbîhu’l-hüdâ) “Halbuki onların gönülleri hidayet kandilleridir, hidayet kaynağıdır. Pırıl pırıl etrafa nur saçarlar, çok kıymetli insanlardır. (Ve yahrucûne min külli gabrâe muzlimeh.) Her tozlu topraklı, karanlık yerden, karanlık işten sıyrılır çıkarlar.” Saraydan falan değil, kimsenin bilmediği yerden çıkarlar.

(Kulûbühüm mesâbîhu’l-hüdâ) “Halbuki onların gönülleri hidayet kandilleridir, hidayet kaynağıdır. Pırıl pırıl etrafa nur saçarlar, çok kıymetli insanlardır. (Ve yahrucûne min külli gabrâe muzlimeh.) Her tozlu topraklı, karanlık yerden, karanlık işten sıyrılır çıkarlar.” Saraydan falan değil, kimsenin bilmediği yerden çıkarlar.
Veya başka bir rivayete göre, (min zülli gabrâe muzlimeh) “Tozlu topraklı, karanlık, zilletli yerlerden çıkarlar. Bir de öyle yerlerden sıyrılırlar, şüpheli, tehlikeli, günahlı işlere bulaşmazlar.” manasına olabilir.

Veya başka bir rivayete göre, (min zülli gabrâe muzlimeh) “Tozlu topraklı, karanlık, zilletli yerlerden çıkarlar. Bir de öyle yerlerden sıyrılırlar, şüpheli, tehlikeli, günahlı işlere bulaşmazlar.” manasına olabilir.
Dün akşam meşhur evliyâullah, büyük şeyh, mürşid-i kâmil, Müzekki’n-Nüfûs’u yazan Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri ile ilgili bir kitap okuyordum. Mânevî terbiyesi, terakkîsi orada olsun diye şeyhi onu Hama’ya göndermiş. Hama’daki şeyh efendi de, böyle Anadolu’dan zahirî ilimleri teallüm eylemiş, tahsil eylemiş, yetişmiş, mânevî bakımdan kendisini yetiştirmek için oraya mânevî terbiyesi yapılsın, nefis terbiyesi tamamlansın diye istikbalin pırıl pırıl bir mübarek insanının geleceğini biliyor.

Dün akşam meşhur evliyâullah, büyük şeyh, mürşid-i kâmil, Müzekki’n-Nüfûs’u yazan Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri ile ilgili bir kitap okuyordum. Mânevî terbiyesi, terakkîsi orada olsun diye şeyhi onu Hama’ya göndermiş. Hama’daki şeyh efendi de, böyle Anadolu’dan zahirî ilimleri teallüm eylemiş, tahsil eylemiş, yetişmiş, mânevî bakımdan kendisini yetiştirmek için oraya mânevî terbiyesi yapılsın, nefis terbiyesi tamamlansın diye istikbalin pırıl pırıl bir mübarek insanının geleceğini biliyor.
“Şimdi Anadolu tarafından bir mübarek kişi gelecek ailesiyle; onu karşılayın!” diye ihvanını istikbale, karşılamaya çıkartmış.

“Şimdi Anadolu tarafından bir mübarek kişi gelecek ailesiyle; onu karşılayın!” diye ihvanını istikbale, karşılamaya çıkartmış.
İstikbale çıkanlar ellerinde bayraklar, işaretler, alâmetler; yollara dizilmişler, gelene bakıyorlar. “Kim bu Anadolu’dan buraya gelen, şeyh efendimizin, mürşidimizin tavsiye buyurduğu anlı şanlı, alim, fazıl, kâmil, yüksek makamlı şahıs?” diye gözlüyorlar.

İstikbale çıkanlar ellerinde bayraklar, işaretler, alâmetler; yollara dizilmişler, gelene bakıyorlar. “Kim bu Anadolu’dan buraya gelen, şeyh efendimizin, mürşidimizin tavsiye buyurduğu anlı şanlı, alim, fazıl, kâmil, yüksek makamlı şahıs?” diye gözlüyorlar.
Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri mübarek hanımıyla, kucağında çocukla, bir merkepçiğin üzerinde, yürümüş bunların yanından, geçmiş, gitmiş. Bakmışlar, bir hırpânî kılıklı yolcu, bir basit insan; ona hiç itibar etmemişler, o yürümüş gitmiş. Halbuki bekledikleri şahıs o... Şeyh efendi dergâhta karşılamış. Yâni, o kadar ilim irfan sahibi ama, dışından bakıldığı zaman karşılamaya çıkan insanlar bile bir değer vermiyor, anlayamıyor ve böyle gözden kaçabiliyor.

Eşrefoğlu Rûmî Hazretleri mübarek hanımıyla, kucağında çocukla, bir merkepçiğin üzerinde, yürümüş bunların yanından, geçmiş, gitmiş. Bakmışlar, bir hırpânî kılıklı yolcu, bir basit insan; ona hiç itibar etmemişler, o yürümüş gitmiş. Halbuki bekledikleri şahıs o... Şeyh efendi dergâhta karşılamış. Yâni, o kadar ilim irfan sahibi ama, dışından bakıldığı zaman karşılamaya çıkan insanlar bile bir değer vermiyor, anlayamıyor ve böyle gözden kaçabiliyor.
Demek ki, Allah böyle gösteriş yapmayan, müttakî, gizli iyi kulları sever. Halk bilmesin, sevmesin; ne yapalım? Halkın sevmesinin de önemi yok, sevmemesinin de önemi yok... Çünkü halk da fâni... Halktan ne olacak yâni, ne yapabilir ki; kendisi muhtaç, sana ne faydası olacak?.. Asıl hâlik önemli, yeri göğü yaratan, ins-ü cinni yaratan, mahkeme-i kübrâda kâdı olup kulların amellerine göre cezasını, mükâfatını verecek olan Rabbü’l-âlemîn önemli... Onun rızasını kazanmak önemli...

Demek ki, Allah böyle gösteriş yapmayan, müttakî, gizli iyi kulları sever. Halk bilmesin, sevmesin; ne yapalım? Halkın sevmesinin de önemi yok, sevmemesinin de önemi yok... Çünkü halk da fâni... Halktan ne olacak yâni, ne yapabilir ki; kendisi muhtaç, sana ne faydası olacak?.. Asıl hâlik önemli, yeri göğü yaratan, ins-ü cinni yaratan, mahkeme-i kübrâda kâdı olup kulların amellerine göre cezasını, mükâfatını verecek olan Rabbü’l-âlemîn önemli... Onun rızasını kazanmak önemli...
İşte böyle evliyâ kullar, müttakî kullar onu düşünürler, müttakî olurlar, günahlardan titizlikle sakınırlar. Gösteriş yapmazlar, çünkü riyâ da şirk olduğundan, gösteriş doğru olmadığından saklı dururlar, boynunu bükerler. Sorulduğu zaman da, “Ben âciz, nâçiz bir kişiyim. hiçbir meziyetim yok!” derler. Allah katında tevazu ile davranırlar. Allah işte böylelerini sever buyuruyor.

İşte böyle evliyâ kullar, müttakî kullar onu düşünürler, müttakî olurlar, günahlardan titizlikle sakınırlar. Gösteriş yapmazlar, çünkü riyâ da şirk olduğundan, gösteriş doğru olmadığından saklı dururlar, boynunu bükerler. Sorulduğu zaman da, “Ben âciz, nâçiz bir kişiyim. hiçbir meziyetim yok!” derler. Allah katında tevazu ile davranırlar. Allah işte böylelerini sever buyuruyor.
Buradan çıkacak derslerden bazıları neler olabilir: “Biz de iyi kul olmaya çalışalım, müttakî kul olmaya çalışalım ama, gösterişçi, böbürlenici, öne çıkıcı olmayalım! Allah bilsin, kullar isterse bilir, istemezse bilmez. Biz de onlara boyun büküp, ses çıkartmadan mütevazı dururuz. Tafra satmayız, fiyaka satmayız, öyle gösteriş yapmayız.” diye, insan tevazuyu öğrenmeli...

Buradan çıkacak derslerden bazıları neler olabilir: “Biz de iyi kul olmaya çalışalım, müttakî kul olmaya çalışalım ama, gösterişçi, böbürlenici, öne çıkıcı olmayalım! Allah bilsin, kullar isterse bilir, istemezse bilmez. Biz de onlara boyun büküp, ses çıkartmadan mütevazı dururuz. Tafra satmayız, fiyaka satmayız, öyle gösteriş yapmayız.” diye, insan tevazuyu öğrenmeli...
Bazı gösterişsiz kimseler böyle olabileceği için etraftaki insanlara da iyi gözle bakmalı... “Kim bilir, benden daha iyi bir kardeştir belki bu? Bilinmez, sessiz duruyor ama insanların kıymeti dış görünüşünde değildir, belki Allah indinde makbuldür.” diye herkese de evliyâ gözüyle, Hızır gözüyle bakmalı, hürmet etmeli, izzet etmeli!..

Bazı gösterişsiz kimseler böyle olabileceği için etraftaki insanlara da iyi gözle bakmalı... “Kim bilir, benden daha iyi bir kardeştir belki bu? Bilinmez, sessiz duruyor ama insanların kıymeti dış görünüşünde değildir, belki Allah indinde makbuldür.” diye herkese de evliyâ gözüyle, Hızır gözüyle bakmalı, hürmet etmeli, izzet etmeli!..
Yine bu Eşrefoğlu Rûmî Efendimiz’le ilgili menâkıbda dün okudum. Yalvarırmış hep;

Yine bu Eşrefoğlu Rûmî Efendimiz’le ilgili menâkıbda dün okudum. Yalvarırmış hep;
“Yâ Rabbi; bana Hızır’ı göster!.. Yâ Rabbi; bana Hızır’ı göster!..” dermiş.

“Yâ Rabbi; bana Hızır’ı göster!.. Yâ Rabbi; bana Hızır’ı göster!..” dermiş.
Şeyhi onu meyve almaya göndermiş. O da meyveleri mendil gibi bir bezin içine doldurmuş, gelirken, bir derviş çıkmış karşısına:

Şeyhi onu meyve almaya göndermiş. O da meyveleri mendil gibi bir bezin içine doldurmuş, gelirken, bir derviş çıkmış karşısına:
“Ne var bu çıkının içinde, aç bakayım!” demiş.

“Ne var bu çıkının içinde, aç bakayım!” demiş.
Eşrefoğlu Rûmî de açmış çıkını... O da oradan bir elma almış.

Eşrefoğlu Rûmî de açmış çıkını... O da oradan bir elma almış.
Sonra yürümüş gelmiş. Şeyh efendiye:

Sonra yürümüş gelmiş. Şeyh efendiye:
“Buyurun efendim, getirdim meyveları!”

“Buyurun efendim, getirdim meyveları!”
“Ee, bunlardan bir tanesi eksik...” demiş. O da hiç saklamadan:

“Ee, bunlardan bir tanesi eksik...” demiş. O da hiç saklamadan:
“Efendim, yolda bir derviş, fakir bir insan, yoksul bir insan karşıma çıktı. ‘Ne var bunun içinde?’ dedi, elini uzattı, bir tane aldı. Ben de göz hakkıdır diye ses çıkartmadım.” demiş.

“Efendim, yolda bir derviş, fakir bir insan, yoksul bir insan karşıma çıktı. ‘Ne var bunun içinde?’ dedi, elini uzattı, bir tane aldı. Ben de göz hakkıdır diye ses çıkartmadım.” demiş.
O zaman şeyhi demiş ki:

O zaman şeyhi demiş ki:
“İşte o Hızır aleyhisselam’dı, niye onun eline ayağına kapanmadın?..” Ama o çok telaşlanınca da demiş ki:

“İşte o Hızır aleyhisselam’dı, niye onun eline ayağına kapanmadın?..” Ama o çok telaşlanınca da demiş ki:
“Çünkü sen dua ettin, ‘Yâ Rabbi; bana Hızır’ı göster!’ dedin, ‘Göster ve tanıt!’ demedin. Gösterdi ama, bak tanımadığın için elden kaçırdın.” demiş.

“Çünkü sen dua ettin, ‘Yâ Rabbi; bana Hızır’ı göster!’ dedin, ‘Göster ve tanıt!’ demedin. Gösterdi ama, bak tanımadığın için elden kaçırdın.” demiş.
Bu da ibretli bir şey... Duayı da insan iyi düşünerek yapmalı demek ki... Hızır’ı görüyor ama, Hızır’ın Hızır olduğunu anlamazsa insan, ne kıymeti var?.. İşte, “Yâ Rabbi; kadri yüksek kullarının kıymetini bildir de, ona karşı saygısızlık yapmayayım!” diye dua etmeli insan... Bir de, herkesin kadri yüksek olabilir diye edebini takınmalı, herkese güzel muamele etmeli!..

Bu da ibretli bir şey... Duayı da insan iyi düşünerek yapmalı demek ki... Hızır’ı görüyor ama, Hızır’ın Hızır olduğunu anlamazsa insan, ne kıymeti var?.. İşte, “Yâ Rabbi; kadri yüksek kullarının kıymetini bildir de, ona karşı saygısızlık yapmayayım!” diye dua etmeli insan... Bir de, herkesin kadri yüksek olabilir diye edebini takınmalı, herkese güzel muamele etmeli!..
Üçüncü hadis-i şerif:

Üçüncü hadis-i şerif:
İnne’l-Yehûde ve’n-Nasârâ lâ yasbiğûne fe-hâlifûhüm.

İnne’l-Yehûde ve’n-Nasârâ lâ yasbiğûne fe-hâlifûhüm.
Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, İbn HibbânEbû Hüreyre radıyallahu anh’dan rivayet etmiş. Bu hadis-i şerifte buyuruyor ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:

Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, İbn HibbânEbû Hüreyre radıyallahu anh’dan rivayet etmiş. Bu hadis-i şerifte buyuruyor ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
Şimdi aziz ve muhterem kardeşlerim, Müslümanın, İslâm’ın bir üstünlüğü vardır, ayrıcalığı vardır, meziyeti vardır. Onun için Müslüman Müslümanlığının izzetini, kıymetini bilecek, başkasını taklit etmeyecek, başkalarına benzemeyecek. Bir de benzememek lazım!

Şimdi aziz ve muhterem kardeşlerim, Müslümanın, İslâm’ın bir üstünlüğü vardır, ayrıcalığı vardır, meziyeti vardır. Onun için Müslüman Müslümanlığının izzetini, kıymetini bilecek, başkasını taklit etmeyecek, başkalarına benzemeyecek. Bir de benzememek lazım!
Amerika’dan bir kardeş gelmiş, Amerikalı, Amerikan Müslümanı... Ben İskenderpaşa’daydım, beni ziyarete geldi. Kış günü, soğuk bir hava… Biz böyle elektrik sobasını karşımıza koyduk, sobanın ışınları ile ısınmaya çalışıyoruz. Bu Amerikalı Müslüman kardeşimiz de beyaz bir pamuklu giymiş üstüne... Müslüman kıyafeti diye uzun bir entari şeklinde... Biliyorsunuz Arap ülkelerinde pantolon tarzında olmuyor da, üstü de entari gibi uzun oluyor. İnce bir şey giymiş. Ben üşür diye düşünerek:

Amerika’dan bir kardeş gelmiş, Amerikalı, Amerikan Müslümanı... Ben İskenderpaşa’daydım, beni ziyarete geldi. Kış günü, soğuk bir hava… Biz böyle elektrik sobasını karşımıza koyduk, sobanın ışınları ile ısınmaya çalışıyoruz. Bu Amerikalı Müslüman kardeşimiz de beyaz bir pamuklu giymiş üstüne... Müslüman kıyafeti diye uzun bir entari şeklinde... Biliyorsunuz Arap ülkelerinde pantolon tarzında olmuyor da, üstü de entari gibi uzun oluyor. İnce bir şey giymiş. Ben üşür diye düşünerek:
“Niye böyle giyindiniz?” dedim.

“Niye böyle giyindiniz?” dedim.
“Biraz daha kalın giyinseydiniz?” demek istedim. O da anlamadı benim bu deyişimi...

“Biraz daha kalın giyinseydiniz?” demek istedim. O da anlamadı benim bu deyişimi...
“Niye Amerikalı gibi giyinmediniz, niye Müslüman gibi giyindiniz?” diye soruyorum sandı. Hâlbuki benim maksadım o değildi.

“Niye Amerikalı gibi giyinmediniz, niye Müslüman gibi giyindiniz?” diye soruyorum sandı. Hâlbuki benim maksadım o değildi.
O sakal bırakmış, entari giymiş. Kendisinin düşüncesine göre bir Müslüman nasıl olması lazım geliyorsa, dış görünüşünü de ona benzetmiş. Sakallı, entarili bir Müslüman kardeş. İnsan şöyle baksa, anlayamaz Amerikalı olduğunu ama, kökeni Amerikalı... Amerikan vatandaşı iken Müslüman olmuş bir kardeş.

O sakal bırakmış, entari giymiş. Kendisinin düşüncesine göre bir Müslüman nasıl olması lazım geliyorsa, dış görünüşünü de ona benzetmiş. Sakallı, entarili bir Müslüman kardeş. İnsan şöyle baksa, anlayamaz Amerikalı olduğunu ama, kökeni Amerikalı... Amerikan vatandaşı iken Müslüman olmuş bir kardeş.
Dedi ki:

Dedi ki:
“Ben New York’ta iken araba ile gidiyordum. Yolun kenarında baktım iki kişi çarpışıyor, dövüşüyor, vuruşuyor. Şöyle bir baktım, sürdüm arabamı, gittim. Sonra ertesi gün öğrendim ki, o birbirleri ile dövüşenlerden bir tanesi Müslümanmış. Ben onu anlayamadığım için yardımına gidemedim. Ama eğer o Müslümanca bir giyim ile giyinmiş olsaydı, mutlaka onun yardımına koşardım. Onun için ben de İslâmî giyimle giyiniyorum.” dedi.

“Ben New York’ta iken araba ile gidiyordum. Yolun kenarında baktım iki kişi çarpışıyor, dövüşüyor, vuruşuyor. Şöyle bir baktım, sürdüm arabamı, gittim. Sonra ertesi gün öğrendim ki, o birbirleri ile dövüşenlerden bir tanesi Müslümanmış. Ben onu anlayamadığım için yardımına gidemedim. Ama eğer o Müslümanca bir giyim ile giyinmiş olsaydı, mutlaka onun yardımına koşardım. Onun için ben de İslâmî giyimle giyiniyorum.” dedi.
Bakın bir Amerikalı kardeş, biz buna Hiçbir şey söylemedik, kendisi böyle düşünmüş. Yâni, Müslümanın Müslüman olduğunu bildirecek bir giyim, kıyafet, dış görünüş içinde de olması lazım, bilinmesi lazım demiş oluyor.

Bakın bir Amerikalı kardeş, biz buna Hiçbir şey söylemedik, kendisi böyle düşünmüş. Yâni, Müslümanın Müslüman olduğunu bildirecek bir giyim, kıyafet, dış görünüş içinde de olması lazım, bilinmesi lazım demiş oluyor.
İşte bu İslâm’da vardır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki: (Fe-hâlifûhüm) “Onlara muhalefet ediniz, onlara benzemeyiniz, onlar gibi olmayınız!” Sizin kendi öz şahsiyetinize, imanınıza, adâbınıza uygun olarak giyim, kuşam, ev, bark, davranış, ticaret, her işinizi ona göre yapın demiş oluyor.

İşte bu İslâm’da vardır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki: (Fe-hâlifûhüm) “Onlara muhalefet ediniz, onlara benzemeyiniz, onlar gibi olmayınız!” Sizin kendi öz şahsiyetinize, imanınıza, adâbınıza uygun olarak giyim, kuşam, ev, bark, davranış, ticaret, her işinizi ona göre yapın demiş oluyor.
Hakikaten de bu gerekli... Peygamber Efendimiz öyle buyurduktan sonra, hakikaten de gerekli demek bizim ne haddimize... Hiçbir şey söylememiz lazım ama, şimdi ben bakıyorum, Almanya’dayım. Yolculuğumuz dolayısıyla bir oteldeyim. Bakıyorum, adamların her şeyi bizden farklı... Giyimleri, kuşamları, televizyonları, televizyonlarının içindeki programlar... vs. Ben odamızda televizyon bulunmasını bile tehlikeli gördüm. Neredeyse, “Bunu alın, odanın dışarısına atın!” diyecektim.

Hakikaten de bu gerekli... Peygamber Efendimiz öyle buyurduktan sonra, hakikaten de gerekli demek bizim ne haddimize... Hiçbir şey söylememiz lazım ama, şimdi ben bakıyorum, Almanya’dayım. Yolculuğumuz dolayısıyla bir oteldeyim. Bakıyorum, adamların her şeyi bizden farklı... Giyimleri, kuşamları, televizyonları, televizyonlarının içindeki programlar... vs. Ben odamızda televizyon bulunmasını bile tehlikeli gördüm. Neredeyse, “Bunu alın, odanın dışarısına atın!” diyecektim.
Çünkü, bizim ahlak anlayışımıza hiç uymayan şeyler serbest... Almanya farklı; çünkü bu insanların örfü, adeti, tarihi, mâzisi farklı... Bizde mesela genel ahlak, adap diye bir şey vardır. Bir insan pijama ile bile sokağa çıksa, yürüse, polisler, “Bu gece kıyafetidir, bununla nasıl dışarı çıkıyorsun?” derler. Bir insan soyunsa, “Niye soyunuyorsun?” derler. Fakat burada her şey bizden çok farklı... Biz niye onlara benzeyelim?..

Çünkü, bizim ahlak anlayışımıza hiç uymayan şeyler serbest... Almanya farklı; çünkü bu insanların örfü, adeti, tarihi, mâzisi farklı... Bizde mesela genel ahlak, adap diye bir şey vardır. Bir insan pijama ile bile sokağa çıksa, yürüse, polisler, “Bu gece kıyafetidir, bununla nasıl dışarı çıkıyorsun?” derler. Bir insan soyunsa, “Niye soyunuyorsun?” derler. Fakat burada her şey bizden çok farklı... Biz niye onlara benzeyelim?..
Yâni, yanlış yaptığımız zaman Allah cezalandıracak. Doğru yaptığımız zaman Allah mükâfatlandıracak, sevecek. Allah’ın seveceği işi yapıp, sevmediği işten kaçınmamız lazım. Onlar başka türlü düşünebilir. Ama bizim namus telâkkimiz var, dürüstlük telâkkimiz var. Verdiğimiz söze, ahdimize vefamız var. Kahramanlığımız var. Yoksulun, zayıfın yanında yer almak var. Allah’ın dinine hizmet için malla, canla cihat etmek, her türlü fedakârlığı yapmak var. Bizim örfümüz başka...

Yâni, yanlış yaptığımız zaman Allah cezalandıracak. Doğru yaptığımız zaman Allah mükâfatlandıracak, sevecek. Allah’ın seveceği işi yapıp, sevmediği işten kaçınmamız lazım. Onlar başka türlü düşünebilir. Ama bizim namus telâkkimiz var, dürüstlük telâkkimiz var. Verdiğimiz söze, ahdimize vefamız var. Kahramanlığımız var. Yoksulun, zayıfın yanında yer almak var. Allah’ın dinine hizmet için malla, canla cihat etmek, her türlü fedakârlığı yapmak var. Bizim örfümüz başka...
Alman usûlü başka, Türk usûlü daha başka. Biz cömertliği severiz, başkasına ikramda bulunuruz. Onlar dababasına bile, evine davet ettiği zaman: “Buyurun, bu akşam bizde yemek yiyelim!” dediği zaman, fatura bile çıkartıyormuş diye duyuyoruz. Onlar farklı olabilir.

Alman usûlü başka, Türk usûlü daha başka. Biz cömertliği severiz, başkasına ikramda bulunuruz. Onlar dababasına bile, evine davet ettiği zaman: “Buyurun, bu akşam bizde yemek yiyelim!” dediği zaman, fatura bile çıkartıyormuş diye duyuyoruz. Onlar farklı olabilir.
Yâni, “Madem onlar boyamıyorlar, siz boyayın; kınalayın saçlarınızı, sakallarınızı!” diyor Peygamber Efendimiz. Sıbga, yâni boya kullanmayı, tabiî şeylerle boya kullanmayı tavsiye etmiş bu hadis-i şerifte. Ama ne diyor: (Fe-hâlifûhum) “Onlara muhalefet edin, onlar gibi olmayın!..”

Yâni, “Madem onlar boyamıyorlar, siz boyayın; kınalayın saçlarınızı, sakallarınızı!” diyor Peygamber Efendimiz. Sıbga, yâni boya kullanmayı, tabiî şeylerle boya kullanmayı tavsiye etmiş bu hadis-i şerifte. Ama ne diyor: (Fe-hâlifûhum) “Onlara muhalefet edin, onlar gibi olmayın!..”
Çünkü İslâm en bozulmamış, en taze, en yeni, Allah Teâlâ Hazretleri’nden kullarına gönderilmiş en son emir olduğu için insanın İslâm’a uyarak, ona göre hareket etmesi lazım!..

Çünkü İslâm en bozulmamış, en taze, en yeni, Allah Teâlâ Hazretleri’nden kullarına gönderilmiş en son emir olduğu için insanın İslâm’a uyarak, ona göre hareket etmesi lazım!..
Diğer hadis-i şerif:

Diğer hadis-i şerif:
İnne eberra’l-birri en yesıle’r-racüle ehle vüddi ebîhi ba’de en yüvelliye’l-ebü.

İnne eberra’l-birri en yesıle’r-racüle ehle vüddi ebîhi ba’de en yüvelliye’l-ebü.
Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî gibi sağlam kaynaklar, Abdullah b. Ömer radıyallahu anh’dan rivayet etmişler. İzah edelim! Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz:

Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî gibi sağlam kaynaklar, Abdullah b. Ömer radıyallahu anh’dan rivayet etmişler. İzah edelim! Buyurmuş ki Peygamber Efendimiz:
“Yapılan iyiliklerin en iyilerinden birisi de nedir?.. Kişinin babasının sevdiği dostları, babası ile muhabbeti olan kimselere; baba ahirete intikal ettikten sonra ziyaretler yapmak, onlarla ilgiyi devam ettirmektir.”

“Yapılan iyiliklerin en iyilerinden birisi de nedir?.. Kişinin babasının sevdiği dostları, babası ile muhabbeti olan kimselere; baba ahirete intikal ettikten sonra ziyaretler yapmak, onlarla ilgiyi devam ettirmektir.”
İyiliğin bir çeşidi de bu. En güzellerinden birisi bu... Yâni, “Bunlar babamın dostuydu, babamın sevdiği kimselerdi.” diye insan baba dostlarını, aile dostlarını arayacak; “Ben falancanın oğluyum amca veya teyze...” deyip arayıp, soracak. Onların gönlünü alacak, onları ziyaret edecek. Sıla-i rahim yapacak... Bu güzel bir şey diye Peygamber Efendimiz bildiriyor. Böyle yapmak, vefatından sonra babaya karşı vazifelerden birisidir.

İyiliğin bir çeşidi de bu. En güzellerinden birisi bu... Yâni, “Bunlar babamın dostuydu, babamın sevdiği kimselerdi.” diye insan baba dostlarını, aile dostlarını arayacak; “Ben falancanın oğluyum amca veya teyze...” deyip arayıp, soracak. Onların gönlünü alacak, onları ziyaret edecek. Sıla-i rahim yapacak... Bu güzel bir şey diye Peygamber Efendimiz bildiriyor. Böyle yapmak, vefatından sonra babaya karşı vazifelerden birisidir.
Onun için siz de ana baba dostlarını düşünün! Annenizin, babanızın -eğer ahirete göçmüşlerse- sağlığındayken iyi geçindiği, sevdiği kimseler kimlerdir, arayın, bulun, sorun!

Onun için siz de ana baba dostlarını düşünün! Annenizin, babanızın -eğer ahirete göçmüşlerse- sağlığındayken iyi geçindiği, sevdiği kimseler kimlerdir, arayın, bulun, sorun!
“Ben falancanın oğluyum, kızıyım. İşte annem, babam sizi çok severdi, geldim. Nasılsınız, iyi misiniz? Bir hizmetimiz var mı size; bir şey emreder misiniz, ne arzu edersiniz?.. Bir isteğiniz varsa severek hizmet ederiz.” deyin!

“Ben falancanın oğluyum, kızıyım. İşte annem, babam sizi çok severdi, geldim. Nasılsınız, iyi misiniz? Bir hizmetimiz var mı size; bir şey emreder misiniz, ne arzu edersiniz?.. Bir isteğiniz varsa severek hizmet ederiz.” deyin!
Sonuncu hadis-i şerifi okumak istiyorum:

Sonuncu hadis-i şerifi okumak istiyorum:
İnne’l-ebdâle immetî lem yedhulü’l-cennete bi’l-a’mâli ve lâkin innemâ dehalûhâ rahmeti’llâhi ve sehâveti’l-enfüsi ve selâmeti’s-sudûri ve rahmetin li-cemî’i’l-müslimîne.

İnne’l-ebdâle immetî lem yedhulü’l-cennete bi’l-a’mâli ve lâkin innemâ dehalûhâ rahmeti’llâhi ve sehâveti’l-enfüsi ve selâmeti’s-sudûri ve rahmetin li-cemî’i’l-müslimîne.
Ebû Saîd Hazretleri’nden rivayet edilmiş. Burada da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:

Ebû Saîd Hazretleri’nden rivayet edilmiş. Burada da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:
(İnne ebdâle ümmetî) “Benim ümmetimin ebdâl’ı...” Bir rivayette de, (İnne ebrâra ümmetî) diye geçmiş, “Ümmetimin iyi kulları...” demek. Ebdâl, ne demek? Sayıları muayyen olup, bu sayılardan bir eksiklik meydana gelirse yeri doldurulan; vefat ettiği zaman, makamı boş bırakılmayıp yerine birisi getirilen yüksek seviyeli evliyâullah demek. “Üçler” diyoruz, “Yediler” diyoruz, “Kırklar” diyoruz... İşte böyle bunlar.

(İnne ebdâle ümmetî) “Benim ümmetimin ebdâl’ı...” Bir rivayette de, (İnne ebrâra ümmetî) diye geçmiş, “Ümmetimin iyi kulları...” demek. Ebdâl, ne demek? Sayıları muayyen olup, bu sayılardan bir eksiklik meydana gelirse yeri doldurulan; vefat ettiği zaman, makamı boş bırakılmayıp yerine birisi getirilen yüksek seviyeli evliyâullah demek. “Üçler” diyoruz, “Yediler” diyoruz, “Kırklar” diyoruz... İşte böyle bunlar.
Bu “ebdâl” kelimesi, Türkçe’de sonra “aptal” olmuş. Aptal da kötü bir mana kazanmış. İşte böyle giyimi, kuşamı derbeder, aklı, fikri kıt, söz söylediğin zaman anlamayan kimseye aptal demişiz. Buradan geliyor, işte bu ebdâl kelimesinden geliyor. Hatta mesela Ebdâl Murad var, Bursa’nın tarihinde büyük evliyaullahtan olarak ebdâllar var. Pir Sultan Ebdâl var. Yâni, buradaki aptal manasına değil, evliyâullah manasına...

Bu “ebdâl” kelimesi, Türkçe’de sonra “aptal” olmuş. Aptal da kötü bir mana kazanmış. İşte böyle giyimi, kuşamı derbeder, aklı, fikri kıt, söz söylediğin zaman anlamayan kimseye aptal demişiz. Buradan geliyor, işte bu ebdâl kelimesinden geliyor. Hatta mesela Ebdâl Murad var, Bursa’nın tarihinde büyük evliyaullahtan olarak ebdâllar var. Pir Sultan Ebdâl var. Yâni, buradaki aptal manasına değil, evliyâullah manasına...
Ama bu mana değişikliği nasıl olmuş?.. Demin okuduğum hadis-i şerifte geçiyordu ya hani, “Allah gizli evliyâsını sever.” diye. Böyle gösteriş yapmayan, insanların baktığı zaman anlayamadığı, kaybolduğu zaman aramadığı, huzurda olduğu zaman davet olunmayan, kadr-ü kıymeti bilinmeyen; ama kalpleri hidayet kandili gibi etrafı aydınlatan evliyâullah vardı ya... Belli olmuyordu, insanlar kadr-ü kıymetini bilmiyorlardı.

Ama bu mana değişikliği nasıl olmuş?.. Demin okuduğum hadis-i şerifte geçiyordu ya hani, “Allah gizli evliyâsını sever.” diye. Böyle gösteriş yapmayan, insanların baktığı zaman anlayamadığı, kaybolduğu zaman aramadığı, huzurda olduğu zaman davet olunmayan, kadr-ü kıymeti bilinmeyen; ama kalpleri hidayet kandili gibi etrafı aydınlatan evliyâullah vardı ya... Belli olmuyordu, insanlar kadr-ü kıymetini bilmiyorlardı.
İşte öyle bilinmeyecek durumda olduğundan, o görünümde olup da aslında evliyâ olanlar olduğundan, aynı görünümde olup da evliyâ olmayanlar sonunda hatırda kalmış. Onlar hakikaten böyle aptal olduğundan, sonra “aptal” sözü kötü bir mânâya gelmiş. Aslında kökeni böyle yüksek evliyâ demek. Biz şimdi onun için evliyâ diye tercüme edelim:

İşte öyle bilinmeyecek durumda olduğundan, o görünümde olup da aslında evliyâ olanlar olduğundan, aynı görünümde olup da evliyâ olmayanlar sonunda hatırda kalmış. Onlar hakikaten böyle aptal olduğundan, sonra “aptal” sözü kötü bir mânâya gelmiş. Aslında kökeni böyle yüksek evliyâ demek. Biz şimdi onun için evliyâ diye tercüme edelim:
“Benim ümmetimin yüksek evliyâsı cennete işledikleri amellerden dolayı girmeyecekler, (ve lâkin innemâ dehalûhâ bi-rahmeti’llâh) Allah’ın rahmetiyle girecekler.”

“Benim ümmetimin yüksek evliyâsı cennete işledikleri amellerden dolayı girmeyecekler, (ve lâkin innemâ dehalûhâ bi-rahmeti’llâh) Allah’ın rahmetiyle girecekler.”
Çünkü kimse işlediği ameli teraziye konup da mükâfatı çok büyük olduğundan cennete girmeyecek. Allah o ameli kat kat fazla mükâfatlandırdığı için Allah’ın fazlıyla, rahmetiyle girecek. Evliyâullah da, diğer insanlar da... Hatta Peygamber Efendimiz bile Seyyidü’l-mürselîn, ona rağmen hep Allah’ın rahmetiyle cennete girecek. Çünkü Allah tam amelin maddî karşılığı kadar verse, tamı tamına verse, kat kat fazlasını vermese, o zaman çok az bir şey edecek. Bir göz nimetini bile ödemeyecek, bir akıl nimetini ödemeyecek. Onun için Allah’ın rahmetiyle girerler.

Çünkü kimse işlediği ameli teraziye konup da mükâfatı çok büyük olduğundan cennete girmeyecek. Allah o ameli kat kat fazla mükâfatlandırdığı için Allah’ın fazlıyla, rahmetiyle girecek. Evliyâullah da, diğer insanlar da... Hatta Peygamber Efendimiz bile Seyyidü’l-mürselîn, ona rağmen hep Allah’ın rahmetiyle cennete girecek. Çünkü Allah tam amelin maddî karşılığı kadar verse, tamı tamına verse, kat kat fazlasını vermese, o zaman çok az bir şey edecek. Bir göz nimetini bile ödemeyecek, bir akıl nimetini ödemeyecek. Onun için Allah’ın rahmetiyle girerler.
Başka ne güzel sıfatları vardır da, neden girerler cennete?..

Başka ne güzel sıfatları vardır da, neden girerler cennete?..
Onları da peşinden sıralamış:

Onları da peşinden sıralamış:
(Ve sahâveti’l-enfüs) Sahâvet, cömertlik demek. “Nefislerinin cömertliğiyle girerler.” Nefislerinin cömertliği iki mânâya olabilir:

(Ve sahâveti’l-enfüs) Sahâvet, cömertlik demek. “Nefislerinin cömertliğiyle girerler.” Nefislerinin cömertliği iki mânâya olabilir:
İçinden cömertliği seviyor, bol bol veriyor, doyurucu şekilde veriyor. Bu mânâya gelebilir.

İçinden cömertliği seviyor, bol bol veriyor, doyurucu şekilde veriyor. Bu mânâya gelebilir.
Bir de nefsin cömertliği demek, hizmete koşmak manasına gelir. Yâni hizmet ehli, fıldır fıldır, onun bunun hayrına, gönlünü almak için hizmetine koşuyor, yardımcı oluyor. Bu mânâya gelebilir.

Bir de nefsin cömertliği demek, hizmete koşmak manasına gelir. Yâni hizmet ehli, fıldır fıldır, onun bunun hayrına, gönlünü almak için hizmetine koşuyor, yardımcı oluyor. Bu mânâya gelebilir.
Bir de üçüncü bir mânâ, nefislerinin cömertliği ne demek?.. Yâni nefsini bile feda etmekten çekinmiyor, Allah yolunda şehit oluyor. Bir gül bahçesine girercesine şehadete koşuyor. Bu cömert, işte bak canını veriyor. Bu mânâya da olabilir.

Bir de üçüncü bir mânâ, nefislerinin cömertliği ne demek?.. Yâni nefsini bile feda etmekten çekinmiyor, Allah yolunda şehit oluyor. Bir gül bahçesine girercesine şehadete koşuyor. Bu cömert, işte bak canını veriyor. Bu mânâya da olabilir.
Hepsi güzel... Cömertlik sadece mal cömertliği olsa, o da güzel, o da çok sevap kazandırır insana... Malı, mülkü, parası olmayan insan hizmete koşturursa; “Efendim benim param pulum yok ama, işte bir emriniz varsa yapayım!” diyor bazı arkadaşlar. Allah razı olsun... Ben de mesela, “Hadi şu hayırlı iş var, onun peşine koşuverin! Şu fukaranın işini görüverin!” falan diyorum. Koşturuyor. O da sevap. Bir de canını vermek en büyük sevap... Şehitlerin mükâfatını biz ölçemeyiz.

Hepsi güzel... Cömertlik sadece mal cömertliği olsa, o da güzel, o da çok sevap kazandırır insana... Malı, mülkü, parası olmayan insan hizmete koşturursa; “Efendim benim param pulum yok ama, işte bir emriniz varsa yapayım!” diyor bazı arkadaşlar. Allah razı olsun... Ben de mesela, “Hadi şu hayırlı iş var, onun peşine koşuverin! Şu fukaranın işini görüverin!” falan diyorum. Koşturuyor. O da sevap. Bir de canını vermek en büyük sevap... Şehitlerin mükâfatını biz ölçemeyiz.
Başka neymiş?.. (Ve selâmeti’s-sudûr) “Göğüslerinin selametinden.” Yâni göğüslerinin içinde pis, kirli, kötü bir şey yok... Göğüsleri sâlih, göğüsleri pisliklerden selamette, kötü duygular yok... Şu kalplerinin olduğu yerde, içlerinde hiç başkalarına karşı kin, kibir, ucub, ince ince desise, haince düşünce vs. yok. Tertemiz kalbli, göğüsleri arızalardan selamette, kötü duygulardan, kötü düşüncelerden uzak olduğu için girerler.

Başka neymiş?.. (Ve selâmeti’s-sudûr) “Göğüslerinin selametinden.” Yâni göğüslerinin içinde pis, kirli, kötü bir şey yok... Göğüsleri sâlih, göğüsleri pisliklerden selamette, kötü duygular yok... Şu kalplerinin olduğu yerde, içlerinde hiç başkalarına karşı kin, kibir, ucub, ince ince desise, haince düşünce vs. yok. Tertemiz kalbli, göğüsleri arızalardan selamette, kötü duygulardan, kötü düşüncelerden uzak olduğu için girerler.
(Ve rahmetin li-cemîi’l-müslimîn) “Bütün Müslümanlara merhametli oldukları için girerler.” İnsanın elbette bir merhamet tarafı vardır, yâni eşkıya bile olsa kendi çocuğuna, kendi yakınlarına merhamet eder, kayırır. (Rahmetin li-cemîi’l-müslimîn) demek, Müslümanların hepsine rahmet edecek, merhamet edecek. Bu önemli.

(Ve rahmetin li-cemîi’l-müslimîn) “Bütün Müslümanlara merhametli oldukları için girerler.” İnsanın elbette bir merhamet tarafı vardır, yâni eşkıya bile olsa kendi çocuğuna, kendi yakınlarına merhamet eder, kayırır. (Rahmetin li-cemîi’l-müslimîn) demek, Müslümanların hepsine rahmet edecek, merhamet edecek. Bu önemli.
Şimdi Müslümanların içinde kusurlusu var, kusursuzu var. Akıllısı var, kıt akıllısı var. Alimi var, cahili var. Kusurlu huyları olanlar var, iyi huyları olanlar var... Hepsine acıyacak.

Şimdi Müslümanların içinde kusurlusu var, kusursuzu var. Akıllısı var, kıt akıllısı var. Alimi var, cahili var. Kusurlu huyları olanlar var, iyi huyları olanlar var... Hepsine acıyacak.
“Pekiyi, ben kötü bir Müslümana, kötü huyları olan bir Müslümana niye acıyayım?..”

“Pekiyi, ben kötü bir Müslümana, kötü huyları olan bir Müslümana niye acıyayım?..”
Acırsın. Çünkü evliyâullahtan birisi bir yolculuk yapmış bir kimseyle. Adam zehir zemberek, zıpır, zorba bir kimse... Ayrılırken, evliyâullah ağlamış arkasından.

Acırsın. Çünkü evliyâullahtan birisi bir yolculuk yapmış bir kimseyle. Adam zehir zemberek, zıpır, zorba bir kimse... Ayrılırken, evliyâullah ağlamış arkasından.
“Efendim, demişler, niye ağlıyorsun? Adam sana yol boyunca boyna zulmetti, hakaret etti, sana kan kusturdu, seni üzdü... Sen ki büyük evliyâsın, arif, kâmil bir zâtsın; senin kadrini kıymetini bilmedi, nice cahillikler yaptı, zalimlikler yaptı. Gidiyor işte, ne diye ağlıyorsun?..”

“Efendim, demişler, niye ağlıyorsun? Adam sana yol boyunca boyna zulmetti, hakaret etti, sana kan kusturdu, seni üzdü... Sen ki büyük evliyâsın, arif, kâmil bir zâtsın; senin kadrini kıymetini bilmedi, nice cahillikler yaptı, zalimlikler yaptı. Gidiyor işte, ne diye ağlıyorsun?..”
“Ayrıldı gidiyor. Kötü huylarıyla gidiyor. Yâni düzelmedi. İslâm’ı anlayamadı, imanı anlayamadı, evliyâlığı anlayamadı. Kötü huyları düzeltmedi, yazık! Bu kötü huylardan dolayı cehenneme gidecek, cezaya çarpılacak diye acıdığımdan ağlıyorum.” demiş.

“Ayrıldı gidiyor. Kötü huylarıyla gidiyor. Yâni düzelmedi. İslâm’ı anlayamadı, imanı anlayamadı, evliyâlığı anlayamadı. Kötü huyları düzeltmedi, yazık! Bu kötü huylardan dolayı cehenneme gidecek, cezaya çarpılacak diye acıdığımdan ağlıyorum.” demiş.
Bir Müslüman, bir günahkâra da acır. Niçin acır?..

Bir Müslüman, bir günahkâra da acır. Niçin acır?..
“Yanlış iş yapıyor, sonunda bundan dolayı cehenneme girecek!” diye acır.

“Yanlış iş yapıyor, sonunda bundan dolayı cehenneme girecek!” diye acır.
“Ceza çekecek, yazık... Şunun yaptığına bak, Allah’ın kahrına uğrayacak, gazabına uğrayacak!” diye acır.

“Ceza çekecek, yazık... Şunun yaptığına bak, Allah’ın kahrına uğrayacak, gazabına uğrayacak!” diye acır.
Pekiyi, o zaman ne yapar?.. Kötü iş yapan insana acıdığından, onun kötülüğünü engellemeye çalışır. Rüşvet alıyorsa, rüşvet almamasını sağlamaya çalışır. Haram yiyorsa, haram yememesini, oradan kesilmesini sağlamaya çalışır. Hangi kötülüğü yapıyorsa, -içki, kumar, zina vs.- ondan uzaklaştırmaya çalışır.

Pekiyi, o zaman ne yapar?.. Kötü iş yapan insana acıdığından, onun kötülüğünü engellemeye çalışır. Rüşvet alıyorsa, rüşvet almamasını sağlamaya çalışır. Haram yiyorsa, haram yememesini, oradan kesilmesini sağlamaya çalışır. Hangi kötülüğü yapıyorsa, -içki, kumar, zina vs.- ondan uzaklaştırmaya çalışır.
“Namazlı niyazlı değil, Müslümanları sevmiyor, hakaret ediyor...”

“Namazlı niyazlı değil, Müslümanları sevmiyor, hakaret ediyor...”
Tamam; o, bu gidişiyle cehenneme gidecek. Onu irşad etmeye, doğru yola çekmeye çalışırsın. İşte bütün Müslümanlara merhamet böyle olur. Çünkü bütün Müslümanlara acımak deyince, içinde her çeşidi var. Kusurlunun bile kusuruna bakmayacak, hepsine umûmi olarak, “Bu benim din kardeşimdir.” diyecek, sevgi gösterecek, iyilik yapmak isteyecek, acıyacak. Hepsinin iyiliğine gayret edecek demek oluyor.

Tamam; o, bu gidişiyle cehenneme gidecek. Onu irşad etmeye, doğru yola çekmeye çalışırsın. İşte bütün Müslümanlara merhamet böyle olur. Çünkü bütün Müslümanlara acımak deyince, içinde her çeşidi var. Kusurlunun bile kusuruna bakmayacak, hepsine umûmi olarak, “Bu benim din kardeşimdir.” diyecek, sevgi gösterecek, iyilik yapmak isteyecek, acıyacak. Hepsinin iyiliğine gayret edecek demek oluyor.
Demek ki bunlar evliyâullahın, yüksek evliyâullahın huyları imiş. Onun için bir daha bunları göz önünde bulunduralım:

Demek ki bunlar evliyâullahın, yüksek evliyâullahın huyları imiş. Onun için bir daha bunları göz önünde bulunduralım:
1. (Sahâvetü’l-enfüs) Nefislerinin cömertliği... Mal cömertliği olabilir. Ten cömertliği olur, hizmet etmek şeklinde. Veyahut canını vermek tarzında can cömertliği olur, şehitlik gibi.

1. (Sahâvetü’l-enfüs) Nefislerinin cömertliği... Mal cömertliği olabilir. Ten cömertliği olur, hizmet etmek şeklinde. Veyahut canını vermek tarzında can cömertliği olur, şehitlik gibi.
2. (Selâmetü’s-sudûr) Göğüslerinde hiç kimseye karşı kötü duygu olmaması.

2. (Selâmetü’s-sudûr) Göğüslerinde hiç kimseye karşı kötü duygu olmaması.
3. (Ve rahmeti cemîi’l-müslimîn) Bütün Müslümanlara rahmetmek, umûmunun iyiliğini düşünmek.

3. (Ve rahmeti cemîi’l-müslimîn) Bütün Müslümanlara rahmetmek, umûmunun iyiliğini düşünmek.
Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim, bütün Müslümanları kardeş olarak düşüneceğiz, hepsinin iyiliğini isteyeceğiz. Hepsine elimizden geldiğince yardım etmeye çalışacağız.

Onun için aziz ve muhterem kardeşlerim, bütün Müslümanları kardeş olarak düşüneceğiz, hepsinin iyiliğini isteyeceğiz. Hepsine elimizden geldiğince yardım etmeye çalışacağız.
Şimdi, Türkiye büyük bir cihan devleti... “İlk on arasına girebilir.” deniliyor; temenni ederiz bunların olmasını... Belki biz en büyük devlet oluruz, dünyanın en büyük devleti biz oluruz. Neden?.. Çünkü biz sömürmeyiz, çünkü biz kimsenin kötülüğünü istemeyiz, kimseyi üzmek istemeyiz. Zulmün kalkmasını isteriz, her şeyin usûlünce olmasını isteriz. Hak yenilmemesini, insanların ezilmemesini isteriz. Kimsenin malına, canına, ırzına, namusuna yan gözle bakılmasın diye düşünürüz.

Şimdi, Türkiye büyük bir cihan devleti... “İlk on arasına girebilir.” deniliyor; temenni ederiz bunların olmasını... Belki biz en büyük devlet oluruz, dünyanın en büyük devleti biz oluruz. Neden?.. Çünkü biz sömürmeyiz, çünkü biz kimsenin kötülüğünü istemeyiz, kimseyi üzmek istemeyiz. Zulmün kalkmasını isteriz, her şeyin usûlünce olmasını isteriz. Hak yenilmemesini, insanların ezilmemesini isteriz. Kimsenin malına, canına, ırzına, namusuna yan gözle bakılmasın diye düşünürüz.
Onun için Allah bize dünyanın birinci devleti olmayı nasip etsin... Dünyanın muhafızlığını bize versin... Allah’a inanmış insanlar olduğumuz için Allah’tan korktuğumuz için kendi menfaatimiz değil de Allah’ın rızasını düşündüğümüzden, o zaman çok güzel şeyler yaparız. Onun için bütün Müslümanlara özellikle acımalıyız. Hepsinin yardımına koşmalıyız.

Onun için Allah bize dünyanın birinci devleti olmayı nasip etsin... Dünyanın muhafızlığını bize versin... Allah’a inanmış insanlar olduğumuz için Allah’tan korktuğumuz için kendi menfaatimiz değil de Allah’ın rızasını düşündüğümüzden, o zaman çok güzel şeyler yaparız. Onun için bütün Müslümanlara özellikle acımalıyız. Hepsinin yardımına koşmalıyız.
“Ee, bütün insanlara demiyorsunuz da niye Müslümanlara diyorsunuz?..”

“Ee, bütün insanlara demiyorsunuz da niye Müslümanlara diyorsunuz?..”
Onun sırrı daha önce okuduğumuz hadis-i şerifte, birinci hadis-i şerifte... Ne diyordu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz?.. “Sana yakın olan, geçimiyle, nafakasıyla, mükellef olduğun insandan başla hayır yapmaya!” diye buyurduğu için en yakından başlarız. Halka halka cümle cihan halkına iyilikler yapmaya çalışırız. Ecdadımıza yakışır torunlar oluruz, nâmımızı listenin başına çıkartırız.

Onun sırrı daha önce okuduğumuz hadis-i şerifte, birinci hadis-i şerifte... Ne diyordu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz?.. “Sana yakın olan, geçimiyle, nafakasıyla, mükellef olduğun insandan başla hayır yapmaya!” diye buyurduğu için en yakından başlarız. Halka halka cümle cihan halkına iyilikler yapmaya çalışırız. Ecdadımıza yakışır torunlar oluruz, nâmımızı listenin başına çıkartırız.
Allah Teâlâ Hazretleri bize yardım eylesin... Tevfîkini refîk eylesin... Tam Müslüman olmayı nasip eylesin... Hakkı hak olarak görüp ona uymayı, bâtılı bâtıl olarak görüp korunmayı nasip eylesin... Sevdiği işleri yapmayı nasip eylesin...

Allah Teâlâ Hazretleri bize yardım eylesin... Tevfîkini refîk eylesin... Tam Müslüman olmayı nasip eylesin... Hakkı hak olarak görüp ona uymayı, bâtılı bâtıl olarak görüp korunmayı nasip eylesin... Sevdiği işleri yapmayı nasip eylesin...
Kişisel olarak kendi içine kapanık, mızmız, mıymıntı, etliye sütlüye karışmayan bir Müslüman makbul değil... Böyle bir durumdan sıyrılıp, iyiliği yapmak için çalışkan, faal, cevval insanlar olarak koşturan, böyle sorumluluk duygusu taşıyan Müslümanlar eylesin...

Kişisel olarak kendi içine kapanık, mızmız, mıymıntı, etliye sütlüye karışmayan bir Müslüman makbul değil... Böyle bir durumdan sıyrılıp, iyiliği yapmak için çalışkan, faal, cevval insanlar olarak koşturan, böyle sorumluluk duygusu taşıyan Müslümanlar eylesin...
Zâlimin hasmıyım amma, severim mazlûmu;

Zâlimin hasmıyım amma, severim mazlûmu;
İrtcânın şu senin lehçende mânâsı bu mu?
İrtcânın şu senin lehçende mânâsı bu mu?
dediği gibi Mehmet Âkif’in... Böyle mazlumu sevip, zalimin karşısına dikilip haksız iş yaptırmamaya çalışırız. İnşallah cihanın muhafızlığını, cihanın bekçiliğini, cihan sulhunun bekçiliğini Allah bize ihsan eder.

dediği gibi Mehmet Âkif’in... Böyle mazlumu sevip, zalimin karşısına dikilip haksız iş yaptırmamaya çalışırız. İnşallah cihanın muhafızlığını, cihanın bekçiliğini, cihan sulhunun bekçiliğini Allah bize ihsan eder.
Şimdi burada Almanları konuşuyorduk, az önce bir arkadaşın evinde; dedi ki:

Şimdi burada Almanları konuşuyorduk, az önce bir arkadaşın evinde; dedi ki:
“Burada Almanların haksızlık karşısında tepkisi var. Böyle bir terbiye geliştirmişler. Hakkı savunmak, kendi hakkını savunmak, haksızlık karşısına çıkmak hususunda milli olarak terbiyesi yüksek. Koşturur, hiç durmaz, atılır ortaya...” dedi.

“Burada Almanların haksızlık karşısında tepkisi var. Böyle bir terbiye geliştirmişler. Hakkı savunmak, kendi hakkını savunmak, haksızlık karşısına çıkmak hususunda milli olarak terbiyesi yüksek. Koşturur, hiç durmaz, atılır ortaya...” dedi.
Sayılı böyle siyasilerden misaller verdi:

Sayılı böyle siyasilerden misaller verdi:
“Küçük bir başarısızlık olduğunda istifa ediverir hemen. Yolu açar, arkasındakine imkânlar sağlar. Onlar belki daha iyi hizmet eder diye yenilere bir fırsat verir.” falan diye söyledi.

“Küçük bir başarısızlık olduğunda istifa ediverir hemen. Yolu açar, arkasındakine imkânlar sağlar. Onlar belki daha iyi hizmet eder diye yenilere bir fırsat verir.” falan diye söyledi.
“Bu fedakârlık nasıl olur?” dedim.

“Bu fedakârlık nasıl olur?” dedim.
“Çünkü toplum öyle ister, öyle yapmadığı zaman onu ayıplar da, o da mecburen öyle yapar.” dedi.

“Çünkü toplum öyle ister, öyle yapmadığı zaman onu ayıplar da, o da mecburen öyle yapar.” dedi.
Onun için toplumun duyguları çok önemli; hakkı tutması, hakkı desteklemesi çok önemli!.. Haksızın karşısında yer alması çok mühim bir dinî görev, içtimai görev... Allah bize görevlerimizi güzel yapmayı nasip eylesin... Allah hepinizden razı olsun...

Onun için toplumun duyguları çok önemli; hakkı tutması, hakkı desteklemesi çok önemli!.. Haksızın karşısında yer alması çok mühim bir dinî görev, içtimai görev... Allah bize görevlerimizi güzel yapmayı nasip eylesin... Allah hepinizden razı olsun...
Aziz ve sevgili kardeşlerim;

Aziz ve sevgili kardeşlerim;
es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berakâtühû.

es-selâmü aleyküm ve rahmetu’llâhi ve berakâtühû.
Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2