Cenâb-ı Hak gönüllerinizdeki muratlarınızı ihsân etsin... İki cihanda sizleri aziz ve bahtiyar eylesin...
Râmûzü’l-Ehâdîs kitabımızın kura ile çekilmiş olan 110. sayfasından okuyorum. Bunları kura ile çekiyoruz ki, herhangi bir yanlış anlama olmasın; “Hocaefendi acaba taş mı atıyor, yoksa îmâda mı bulunuyor?” vs. falan denmesin diye. Benim adetim üzere evin sahibi olan arkadaşa, “Şuradan bir sayfa çekin!” diyorum. “Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm” diyor, sağ elle bir sayfa çekiyor.
“Para benim değil mi, ne istersem onu yaparım!” diyorlar.
Fukara Allah’ı daha çok anıyor. Dindarlar onların arasından daha çok çıkıyor, zenginlerin arasından daha az çıkıyor. Tabi,bunlar herhalde bir nisbet dairesinde oluyor. Daha çok, daha az diye bunu ifade ediyoruz. Zenginlerin içinde de çok ibret alınacak, çok mübarek, çok cömert, çok hayırsever insanlar olabiliyor. Fakirlerin içinde de fakirliğinden dolayı kötü yollara sapanlar, hırsızlık, arsızlık, yüzsüzlük yapanlar da çıkabiliyor. Bunlar da istisnası oluyor işin...
İkinci cümlede de buyuruyor ki:
(Vebde’ bi-men teûl) Hayır yapacaksın, kime hayır yapacaksın?.. “İlk önce senin yakının olan, çevrende olan, bakımıyla yükümlü olduğun kimselere; aile fertlerine, yakın akrabana, yakın komşularına hayır yap!” buyruluyor.
“Bir insanın kendi ailesine, kendi çoluk çocuğuna bile yaptığı masraflar çok sevaplıdır.”
Hadis-i şerifler okumuştum bu hususta, beni devamlı dinleyen kardeşlerim hatırlayacaklar; insanın evine yaptığı güzel yardımlar, getirdiği yiyecekler, içecekler, giyecekler, cihada verilen para kadar kıymetlidir. Çoluk çocuğunun yüzünün gülmesi, başkalarına muhtaç olmaması, gözünün dışarıda kalmaması; gözünün, karnının midesinin evde doyması önemli... Onun için ilk önce aile efradından, geçimiyle yükümlü olduğu kimselere iyilik yapmaktan başlamak lazım! Halka halka, derece derece başkalarını da gözetmek lazım!..
İkinci hadis-i şerif... Buyuruyor ki Peygamber Efendimiz:
İnne’l-yesîra mine’r-riyâi şirkün men âdâ evliyâallâhi fe-kad bâraza’llâhe bi’l-mühârabeti, ve inne’llâhe yühibbü’l-ebrâra’l-ahfiyâe’l-etkiyâe’llâzîne izâ ğâbû lem yüftekadû ve in hazdarû lem yüd’av, ve lem yü’rafû kulûbühüm mesâbîhu’l-hüdâ yahrucûne min külli ğabrâe muzlimeten.
Muaz radıyallahu anh’dan Taberânî ve Hâkim rivayet etmiş. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki:
(İnne’l-yesîra mine’r-riyâi şirkün) “Riyanın az bir miktarı bile şirktir, müşrikliktir, Allah’a şerik koşmak demektir.” Riyâ ne demek?.. Ahiret amelini, sevap kazanılacak bir işi Allah için yapmamak, gösteriş için yapmak; işte bu riyadır. Riyâ zâten, raâ - rü’yet kökünden geliyor. Başkasına göstermek için gösteriş olsun diye bir iş yapmak demek.
İnne’l-Yehûde ve’n-Nasârâ lâ yasbiğûne fe-hâlifûhüm.
Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî, İbn Mâce, İbn HibbânEbû Hüreyre radıyallahu anh’dan rivayet etmiş. Bu hadis-i şerifte buyuruyor ki Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
Dedi ki:
“Ben New York’ta iken araba ile gidiyordum. Yolun kenarında baktım iki kişi çarpışıyor, dövüşüyor, vuruşuyor. Şöyle bir baktım, sürdüm arabamı, gittim. Sonra ertesi gün öğrendim ki, o birbirleri ile dövüşenlerden bir tanesi Müslümanmış. Ben onu anlayamadığım için yardımına gidemedim. Ama eğer o Müslümanca bir giyim ile giyinmiş olsaydı, mutlaka onun yardımına koşardım. Onun için ben de İslâmî giyimle giyiniyorum.” dedi.
Sonuncu hadis-i şerifi okumak istiyorum:
İnne’l-ebdâle immetî lem yedhulü’l-cennete bi’l-a’mâli ve lâkin innemâ dehalûhâ rahmeti’llâhi ve sehâveti’l-enfüsi ve selâmeti’s-sudûri ve rahmetin li-cemî’i’l-müslimîne.
Ebû Saîd Hazretleri’nden rivayet edilmiş. Burada da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:
(İnne ebdâle ümmetî) “Benim ümmetimin ebdâl’ı...” Bir rivayette de, (İnne ebrâra ümmetî) diye geçmiş, “Ümmetimin iyi kulları...” demek. Ebdâl, ne demek? Sayıları muayyen olup, bu sayılardan bir eksiklik meydana gelirse yeri doldurulan; vefat ettiği zaman, makamı boş bırakılmayıp yerine birisi getirilen yüksek seviyeli evliyâullah demek. “Üçler” diyoruz, “Yediler” diyoruz, “Kırklar” diyoruz... İşte böyle bunlar.
“Benim ümmetimin yüksek evliyâsı cennete işledikleri amellerden dolayı girmeyecekler, (ve lâkin innemâ dehalûhâ bi-rahmeti’llâh) Allah’ın rahmetiyle girecekler.”
Çünkü kimse işlediği ameli teraziye konup da mükâfatı çok büyük olduğundan cennete girmeyecek. Allah o ameli kat kat fazla mükâfatlandırdığı için Allah’ın fazlıyla, rahmetiyle girecek. Evliyâullah da, diğer insanlar da... Hatta Peygamber Efendimiz bile Seyyidü’l-mürselîn, ona rağmen hep Allah’ın rahmetiyle cennete girecek. Çünkü Allah tam amelin maddî karşılığı kadar verse, tamı tamına verse, kat kat fazlasını vermese, o zaman çok az bir şey edecek. Bir göz nimetini bile ödemeyecek, bir akıl nimetini ödemeyecek. Onun için Allah’ın rahmetiyle girerler.
Onları da peşinden sıralamış:
(Ve sahâveti’l-enfüs) Sahâvet, cömertlik demek. “Nefislerinin cömertliğiyle girerler.” Nefislerinin cömertliği iki mânâya olabilir:
“Namazlı niyazlı değil, Müslümanları sevmiyor, hakaret ediyor...”
Tamam; o, bu gidişiyle cehenneme gidecek. Onu irşad etmeye, doğru yola çekmeye çalışırsın. İşte bütün Müslümanlara merhamet böyle olur. Çünkü bütün Müslümanlara acımak deyince, içinde her çeşidi var. Kusurlunun bile kusuruna bakmayacak, hepsine umûmi olarak, “Bu benim din kardeşimdir.” diyecek, sevgi gösterecek, iyilik yapmak isteyecek, acıyacak. Hepsinin iyiliğine gayret edecek demek oluyor.
“Ee, bütün insanlara demiyorsunuz da niye Müslümanlara diyorsunuz?..”
Onun sırrı daha önce okuduğumuz hadis-i şerifte, birinci hadis-i şerifte... Ne diyordu Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz?.. “Sana yakın olan, geçimiyle, nafakasıyla, mükellef olduğun insandan başla hayır yapmaya!” diye buyurduğu için en yakından başlarız. Halka halka cümle cihan halkına iyilikler yapmaya çalışırız. Ecdadımıza yakışır torunlar oluruz, nâmımızı listenin başına çıkartırız.
Zâlimin hasmıyım amma, severim mazlûmu;
İrtcânın şu senin lehçende mânâsı bu mu?
İrtcânın şu senin lehçende mânâsı bu mu?
dediği gibi Mehmet Âkif’in... Böyle mazlumu sevip, zalimin karşısına dikilip haksız iş yaptırmamaya çalışırız. İnşallah cihanın muhafızlığını, cihanın bekçiliğini, cihan sulhunun bekçiliğini Allah bize ihsan eder.
Şimdi burada Almanları konuşuyorduk, az önce bir arkadaşın evinde; dedi ki:
“Burada Almanların haksızlık karşısında tepkisi var. Böyle bir terbiye geliştirmişler. Hakkı savunmak, kendi hakkını savunmak, haksızlık karşısına çıkmak hususunda milli olarak terbiyesi yüksek. Koşturur, hiç durmaz, atılır ortaya...” dedi.
Sayılı böyle siyasilerden misaller verdi:
“Küçük bir başarısızlık olduğunda istifa ediverir hemen. Yolu açar, arkasındakine imkânlar sağlar. Onlar belki daha iyi hizmet eder diye yenilere bir fırsat verir.” falan diye söyledi.