Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Evvel 1446
24 Kasım 2024
İmsak
06:24
Güneş
07:54
Öğle
12:55
İkindi
15:24
Akşam
17:47
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Cehenneme Girecek Kimseler

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

18 Şa'bân 1401 / 21.06.1981
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Zalim İdareciler, Kavmiyetçi Araplar, Kibirli Köy Ağaları, Yalan Söyleyen Tüccar, Hasetçi Alimler, Cimrilik Yapan | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Cehenneme Girecek Kimseler

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

18 Şa'bân 1401 / 21.06.1981
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Zalim İdareciler, Kavmiyetçi Araplar, Kibirli Köy Ağaları, Yalan Söyleyen Tüccar, Hasetçi Alimler, Cimrilik Yapan | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ hayri halkıhî Muhammedin veVe's-salâtu ve's-selâmu alâ hayri halkıhî Muhammedin ve alâ âl'ihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. alâ âl'ihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd… Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullahEmmâ ba'd…


Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe-inne efdale'l-hadîsi kitâbullah
ve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellemve efdale'l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem ve şerre'l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletünve şerre'l-umûri muhdesâtühâ ve külle muhdesetin bid'atün ve külle bid'atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr.ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem ennehû kâle: Ve bi's-senedi'l-muttasıli ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem ennehû kâle:

Sittetün yedhûlü'n-nâre bi gayri hisâbin:Sittetün yedhûlü'n-nâre bi gayri hisâbin: el-Ümerâü bi'l-cevri ve'l-arabu bi'l-usbiyyeti ve'd-dehâkînu bi'l-kibri el-Ümerâü bi'l-cevri ve'l-arabu bi'l-usbiyyeti ve'd-dehâkînu bi'l-kibri ve't-tüccâru bi'l-kezibi ve'l-ulemâü bi'l-hasedi ve'l-ağniyâü bi'l-buhli. ve't-tüccâru bi'l-kezibi ve'l-ulemâü bi'l-hasedi ve'l-ağniyâü bi'l-buhli.

Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Muhterem ve aziz cemâat-i müslimîn! Muhterem ve aziz cemâat-i müslimîn!

Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz'inPeygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem Efendimiz'in mübarek hadîs-i şerîflerini okumaya Râmûzü'l-ehâdîs isimli eserden devam ediyoruz: mübarek hadîs-i şerîflerini okumaya Râmûzü'l-ehâdîs isimli eserden devam ediyoruz:

Hadislerin izahına geçmeden önce evvelen ve bizzat Şefîu'l-usât fî yevmi arasât Hadislerin izahına geçmeden önce evvelen ve bizzat Şefîu'l-usât fî yevmi arasât Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi vesellem hazretlerinin rûh-i saâdeti için;Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi vesellem hazretlerinin rûh-i saâdeti için; sonra cümle enbiyânın, evliyânın ve hâssaten Ebû Bekr-i Sıddîk ve Aliy-yi Murtazâ'dan sonra cümle enbiyânın, evliyânın ve hâssaten Ebû Bekr-i Sıddîk ve Aliy-yi Murtazâ'dan bize kadar müteselsilen gelmiş geçmiş olan sâdâtımızın ve meşâyihimizin ruhları için;bize kadar müteselsilen gelmiş geçmiş olan sâdâtımızın ve meşâyihimizin ruhları için; eserin müellifi Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddîn Hocamızın ruhu için;eserin müellifi Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddîn Hocamızın ruhu için; eserin içindeki hadîs-i şerîflerin bize kadar intikalinde emeği geçmiş olaneserin içindeki hadîs-i şerîflerin bize kadar intikalinde emeği geçmiş olan muhterem râvilerin ve ulemanın ruhları için;muhterem râvilerin ve ulemanın ruhları için; uzaktan yakından bu hadîs-i şerîfleri dinlemek üzere şu ilim meclisine gelmiş olanuzaktan yakından bu hadîs-i şerîfleri dinlemek üzere şu ilim meclisine gelmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete göçmüş bütün sevdiklerinin ruhlarının şâd olması içinsiz kardeşlerimizin âhirete göçmüş bütün sevdiklerinin ruhlarının şâd olması için bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, öyle başlayalım. bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım, öyle başlayalım.

Metnini okuduğum hadîs-i şerîf Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'den,Metnini okuduğum hadîs-i şerîf Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'den, Abdullah İbn Ömer radıyallahu anhüma hazretleri tarafından naklolunmuş.Abdullah İbn Ömer radıyallahu anhüma hazretleri tarafından naklolunmuş. İkinci halife Hz. Ömer'in oğlu "abâdile-i erbaa"dan Abdullah İbn Ömer radıyallahu anhİkinci halife Hz. Ömer'in oğlu "abâdile-i erbaa"dan Abdullah İbn Ömer radıyallahu anh Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in şöyle buyurduğunu bize intikal ettiriyor: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in şöyle buyurduğunu bize intikal ettiriyor:

Sittetün. "Altı sınıf insan vardır." Yedhûlü'n-nâre bi gayri hisâbin. Sittetün. "Altı sınıf insan vardır." Yedhûlü'n-nâre bi gayri hisâbin. "Hesabı görülmeye lüzum kalmadan doğrudan doğruya cehenneme dahil olurlar, sokulurlar." "Hesabı görülmeye lüzum kalmadan doğrudan doğruya cehenneme dahil olurlar, sokulurlar."

Altı sınıf insan vardır ki hesabın görülmesine, terazinin tartılmasına,Altı sınıf insan vardır ki hesabın görülmesine, terazinin tartılmasına, amellerin hesaplanmasına lüzum kalmadan hesapsız cehenneme sokulurlar, girerler. amellerin hesaplanmasına lüzum kalmadan hesapsız cehenneme sokulurlar, girerler.

Hesapsız cennete girenler de var. Hesapsız cennete girenler de var.

Allahu Teâlâ hazretleri bizleri yüzümüzün karasına, gözümüzün kirine bakmadan o zümreden eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri bizleri yüzümüzün karasına, gözümüzün kirine bakmadan o zümreden eylesin.

Hesap görülmeden, mizan tartılmadan, ameller teraziye konulmadan, Hesap görülmeden, mizan tartılmadan, ameller teraziye konulmadan, bi lâ hisâb ve lâ azâb cennete dahil olan bahtiyarlar var. bi lâ hisâb ve lâ azâb cennete dahil olan bahtiyarlar var.

Onların tam mukabili bu; hiç hesap görmeden cehenneme girecekler… Onların tam mukabili bu; hiç hesap görmeden cehenneme girecekler…

Allah bunlardan olmaktan cümleyi hıfzeylesin. Allah bunlardan olmaktan cümleyi hıfzeylesin. Bu vasıfların bir kısmının üzerimizde bulunmasından da bizleri korusun. Bu vasıfların bir kısmının üzerimizde bulunmasından da bizleri korusun.

Bu şakîler, bahtsızlar, mücrimler, zavallılar, asıl acınacak kimseler kimmiş bakalım…Bu şakîler, bahtsızlar, mücrimler, zavallılar, asıl acınacak kimseler kimmiş bakalım… Çünkü bunlar cehenneme hesapsız girecekler ve cehennemde ebedî kalacaklar. Çünkü bunlar cehenneme hesapsız girecekler ve cehennemde ebedî kalacaklar. Ne kadar kötü bir âkıbet! Birisi; el-ümerâü bi'l-cevri.Ne kadar kötü bir âkıbet!

Birisi; el-ümerâü bi'l-cevri.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hem cehenneme hesapsız sokulacak olanPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hem cehenneme hesapsız sokulacak olan şahısların kimler olduklarını söylüyor hem de girişlerinin sebebini arkasından ilave ediyor.şahısların kimler olduklarını söylüyor hem de girişlerinin sebebini arkasından ilave ediyor. Ümerâ; "emirler, hüküm, komuta sahipleri, elinde salahiyet, ferman olanlar,Ümerâ; "emirler, hüküm, komuta sahipleri, elinde salahiyet, ferman olanlar, buyruğu altında insan olup da buyurduğu zaman buyruğu tutulan, topluluğun başına geçmiş olan kimseler". buyruğu altında insan olup da buyurduğu zaman buyruğu tutulan, topluluğun başına geçmiş olan kimseler".

Neden girecek cehenneme? Bi'l-cevri. "Zulümlerinden dolayı girecek." Neden girecek cehenneme?

Bi'l-cevri. "Zulümlerinden dolayı girecek."

Neden? Çünkü elinde asker, güç, kuvvet var; vazifesi insanlığa hizmet etmek iken… Neden?

Çünkü elinde asker, güç, kuvvet var; vazifesi insanlığa hizmet etmek iken…

Mevki, makam dediğimiz şey nedir? Allah'ın kullarına hizmet şerefidir, hizmetçiliktir.Mevki, makam dediğimiz şey nedir?

Allah'ın kullarına hizmet şerefidir, hizmetçiliktir.
O hizmeti yapmıyor da elindeki gücü, kuvveti, silahı, askeri mazlumları ezmekte, O hizmeti yapmıyor da elindeki gücü, kuvveti, silahı, askeri mazlumları ezmekte, cevr ü cefâ yapmakta, zulüm yapmakta kullanıyor. Allah korusun! cevr ü cefâ yapmakta, zulüm yapmakta kullanıyor.

Allah korusun!

Doğruya doğruya, hiç hesaba lüzum kalmadan cehenneme gider. Doğruya doğruya, hiç hesaba lüzum kalmadan cehenneme gider.

Ümerâ; Arapça'da "ordu komutanı" demek.Ümerâ; Arapça'da "ordu komutanı" demek. Mesela Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'den sonraMesela Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'den sonra yerine Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahu anh geçti. O, emîrü'l-mü'minîn; müminlerin emîri, başkanı idi. yerine Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahu anh geçti. O, emîrü'l-mü'minîn; müminlerin emîri, başkanı idi. Sonra Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan... diye böyle gitti.Sonra Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan... diye böyle gitti. Onlar da ümerân-i mü'minîn; "müslümanların emirleri, komutanları" idiler. Onlar da ümerân-i mü'minîn; "müslümanların emirleri, komutanları" idiler.

Bu, çok mesuliyetli bir iştir.Bu, çok mesuliyetli bir iştir. Hz. Ömer radıyallahu anh'ın "Ah keşke anam beni doğurmasaydı." dediği rivayet olunur.Hz. Ömer radıyallahu anh'ın "Ah keşke anam beni doğurmasaydı." dediği rivayet olunur. Bu mesuliyetin ağırlığı altında ezilip de "Keşke çör çöp olsaydım, insan olmasaydım,Bu mesuliyetin ağırlığı altında ezilip de "Keşke çör çöp olsaydım, insan olmasaydım, ot olsaydım da şu mesuliyetli işin başına gelmeseydim." diyenler,ot olsaydım da şu mesuliyetli işin başına gelmeseydim." diyenler, o mesuliyetin ağırlığından gece uykusu kaçanlar olmuştur. o mesuliyetin ağırlığından gece uykusu kaçanlar olmuştur. O mesuliyet duygusuyla çalışmışlar ve büyük derecelere nâil olmuşlardır. O mesuliyet duygusuyla çalışmışlar ve büyük derecelere nâil olmuşlardır. İnsan ihmal ederse, cevr ü cefâ ederse başına büyük felaket gelir. İnsan ihmal ederse, cevr ü cefâ ederse başına büyük felaket gelir.

Şimdi burada bir hadîs-i şerîfi de zikredip ders almamız lazım. Şimdi burada bir hadîs-i şerîfi de zikredip ders almamız lazım.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

Küllüküm râ'in ve küllüküm mes'ûlün an ra'iyetihî. "Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğü sürüden mesulsünüz." Küllüküm râ'in ve küllüküm mes'ûlün an ra'iyetihî. "Hepiniz çobansınız ve hepiniz güttüğü sürüden mesulsünüz."

Aile reisi ailesinin çobanıdır, ondan mesuldür. Devletin reisi milletin başındadır, ondan mesuldür. Aile reisi ailesinin çobanıdır, ondan mesuldür. Devletin reisi milletin başındadır, ondan mesuldür. Bir dairenin başkanı, o dairenin memurlarının başındadır. Bir dairenin başkanı, o dairenin memurlarının başındadır. O dairenin işlerinden ve o şahıslardan mesuldür.O dairenin işlerinden ve o şahıslardan mesuldür. Onun için gelin de hepimiz bu emirlik işini üstümüze bir parça alalım. Hepimiz bir parça emîriz. Onun için gelin de hepimiz bu emirlik işini üstümüze bir parça alalım. Hepimiz bir parça emîriz.

Niye emîriz? Ya bir ailenin ferdiyiz, reisiyiz veyahut bir yerde bir amiriz. Niye emîriz?

Ya bir ailenin ferdiyiz, reisiyiz veyahut bir yerde bir amiriz.
Herkeste bir parça emîrlik vardır. İşte bu emîrlik zor bir iştir. Müslümanların âdetlerindendir ki; Herkeste bir parça emîrlik vardır. İşte bu emîrlik zor bir iştir. Müslümanların âdetlerindendir ki;

"Bir müslüman bir yerden bir başka yere seyahat edecek olsa"Bir müslüman bir yerden bir başka yere seyahat edecek olsa yalnız gitmesin, yol arkadaşı seçsin." diye Peygamber Efendimiz tavsiye eylemiş.yalnız gitmesin, yol arkadaşı seçsin." diye Peygamber Efendimiz tavsiye eylemiş. Hatta bir söz vardır; er-Refîk sümme't-tarîk. "Önce yol arkadaşı, ondan sonra yol…" Hatta bir söz vardır;

er-Refîk sümme't-tarîk. "Önce yol arkadaşı, ondan sonra yol…"

Bir grup seyahate çıkınca, yine müslümanların âdetidir ki başlarına bir tanesini başkan, Bir grup seyahate çıkınca, yine müslümanların âdetidir ki başlarına bir tanesini başkan, reis, emîr seçerler. Üç tane lise talebesi de olsa, bir yere gidiyorlarsareis, emîr seçerler. Üç tane lise talebesi de olsa, bir yere gidiyorlarsa içlerinden bir tanesi salahiyetli olacak. Başıbozukluk yok. içlerinden bir tanesi salahiyetli olacak. Başıbozukluk yok.

"Sen bizim başkanımızsın, reisimizsin, emîrimizsin." diyecekler. İslâmî terbiye, görenek böyle. "Sen bizim başkanımızsın, reisimizsin, emîrimizsin." diyecekler. İslâmî terbiye, görenek böyle.

Bir olgun zât ile birkaç kişi yola çıkmışlar. Olgun zât diyor ki; Bir olgun zât ile birkaç kişi yola çıkmışlar. Olgun zât diyor ki;

"Sizden biriniz yolun emîri, kafilenin başkanı olsun." "Sizden biriniz yolun emîri, kafilenin başkanı olsun."

Diyorlar ki; "Estağfirullah efendim, zât-ı âliniz varken bize söz düşer mi? Siz emîr olun." Diyorlar ki;

"Estağfirullah efendim, zât-ı âliniz varken bize söz düşer mi? Siz emîr olun."

"Yok. Sizden biriniz olsun." Onlar da; "Estağfirullah efendim, siz olun." diyorlar."Yok. Sizden biriniz olsun."

Onlar da;

"Estağfirullah efendim, siz olun." diyorlar.
Tekrar tekrar, bu böyle birkaç defa teklif edilip itiraz vâki oluyor.Tekrar tekrar, bu böyle birkaç defa teklif edilip itiraz vâki oluyor. Sonra o olgun zât; "Eh pekala, ben emîr olayım." diyor. Sonra o olgun zât;

"Eh pekala, ben emîr olayım." diyor.

Yola çıkıyorlar, yolda bir sağanak başlıyor. Çölde sığınacak bir küçücük yer buluyorlar.Yola çıkıyorlar, yolda bir sağanak başlıyor. Çölde sığınacak bir küçücük yer buluyorlar. Kafilenin bütün fertlerini o sığınılacak yere sokuyor, kendisi sığmıyor, bir kişi açıkta kalıyor.Kafilenin bütün fertlerini o sığınılacak yere sokuyor, kendisi sığmıyor, bir kişi açıkta kalıyor. Yaşlı adam dışarıda sırılsıklam oluyor, iliklerine kadar ıslanıyor.Yaşlı adam dışarıda sırılsıklam oluyor, iliklerine kadar ıslanıyor. Ötekilerin yürekleri parçalanıyor, diyorlar ki; Ötekilerin yürekleri parçalanıyor, diyorlar ki;

"Aman efendim olmaz, siz şöyle buyurun." "Hayır! Ben emîrim."Aman efendim olmaz, siz şöyle buyurun."

"Hayır! Ben emîrim.
Söz sizin mi benim mi? Geçin bakayım oraya." Hepsini koruyor, kendisi ıslanıyor.Söz sizin mi benim mi? Geçin bakayım oraya."

Hepsini koruyor, kendisi ıslanıyor.
Yolculuk böyle devam ediyor. Her yemekte, içmekte, barınmakta, korunmaktaYolculuk böyle devam ediyor. Her yemekte, içmekte, barınmakta, korunmakta hep kendisi fedakârlık yapıyor, mahiyetindekileri koruyor kolluyor. Sonunda diyorlar ki; hep kendisi fedakârlık yapıyor, mahiyetindekileri koruyor kolluyor. Sonunda diyorlar ki;

"Efendim! Hatamızı anladık. Demek ki emîrin biz olmamız lazımmış ki hizmet edelim. "Efendim! Hatamızı anladık. Demek ki emîrin biz olmamız lazımmış ki hizmet edelim. Demek ki emîrlik hizmet makamıymış. Keşke biz emîr olsaydık da size hizmeti daha güzel yapsaydık.Demek ki emîrlik hizmet makamıymış. Keşke biz emîr olsaydık da size hizmeti daha güzel yapsaydık. Siz böyle çok sıkıntı çektiniz, iliklerinize kadar ıslandınız, aç, uykusuz kaldınız..." Siz böyle çok sıkıntı çektiniz, iliklerinize kadar ıslandınız, aç, uykusuz kaldınız..."

Bu hikâyeden anlaşılıyor ki emîr olmak bir mesuliyet ve hizmet makamıdır. Bu hikâyeden anlaşılıyor ki emîr olmak bir mesuliyet ve hizmet makamıdır. Bu hikâye, bunun güzel bir misali oluyor. Bu hikâye, bunun güzel bir misali oluyor.

İnsanlarda hubb-ı riyâset vardır ve bu çok zor tedavi edilen bir şeydir. Büyüklerden birisi diyor ki; İnsanlarda hubb-ı riyâset vardır ve bu çok zor tedavi edilen bir şeydir. Büyüklerden birisi diyor ki;

"İnsanın içi çeşitli sevgilerle doludur. Küçükken yiyeceği, içeceği sever." "İnsanın içi çeşitli sevgilerle doludur. Küçükken yiyeceği, içeceği sever."

Hakikaten de küçük çocuk; "Elma şekeri isterim, horoz şekeri isterim, keten helva, Hakikaten de küçük çocuk;

"Elma şekeri isterim, horoz şekeri isterim, keten helva,
kâğıt helva, macun isterim, çikolata isterim, şeker isterim..." diye hep mideyle ilgili şeyler ister. kâğıt helva, macun isterim, çikolata isterim, şeker isterim..." diye hep mideyle ilgili şeyler ister.

"Küçükken mide sevgisi, mideye ait şeyleri sevmek..."Küçükken mide sevgisi, mideye ait şeyleri sevmek... Sonra biraz daha büyür, evlenme yaşına gelir, karşı cinse karşı bir alaka, bir yakınlık olur.Sonra biraz daha büyür, evlenme yaşına gelir, karşı cinse karşı bir alaka, bir yakınlık olur. Onu ister, o da onu ister filan... Ondan sonra evlenir. Artık bu da halloldu. Onu ister, o da onu ister filan... Ondan sonra evlenir. Artık bu da halloldu. Bu sefer evde çoluk çocuk var; eve biraz para götüreyim, çoluk çocuk aç kalmasın, açık kalmasın...Bu sefer evde çoluk çocuk var; eve biraz para götüreyim, çoluk çocuk aç kalmasın, açık kalmasın... Para sevgisi, mal sevgisi başlar. Çünkü çoluk çocuk ağladı mı, eline ayağına dolandı mıPara sevgisi, mal sevgisi başlar. Çünkü çoluk çocuk ağladı mı, eline ayağına dolandı mı 'Baba karnımız aç, yiyecek içecek istiyoruz.' dedi mi; dayanamaz. Başlar para toplamaya, cem etmeye. 'Baba karnımız aç, yiyecek içecek istiyoruz.' dedi mi; dayanamaz. Başlar para toplamaya, cem etmeye. Ondan sonra Allah bu parayı da verdi farz edelim.Ondan sonra Allah bu parayı da verdi farz edelim. Zengin oldu, parası, hanımı, çoluk çocuğu var, karnı doyuyor... Bu sefer makam sevgisi..." Zengin oldu, parası, hanımı, çoluk çocuğu var, karnı doyuyor... Bu sefer makam sevgisi..."

Ben Ankara'da bir iğneci-düğmeciye girdim. Palto pardösü için iğne-düğme bir şey alacağım. Ben Ankara'da bir iğneci-düğmeciye girdim. Palto pardösü için iğne-düğme bir şey alacağım. Kocaman dükkânı var çocuğun, benden biraz daha yaşı küçük. Kocaman dükkânı var çocuğun, benden biraz daha yaşı küçük.

"Şu kadar düğme, bu kadar iğne, şu kadar iplik, şu kadar makara ver." diye siparişleri verdim."Şu kadar düğme, bu kadar iğne, şu kadar iplik, şu kadar makara ver." diye siparişleri verdim. Dükkân pırıl pırıl, çok işlek, gayet güzel... "Kimin bu dükkân?" dedim. Dükkân pırıl pırıl, çok işlek, gayet güzel...

"Kimin bu dükkân?" dedim.

"Benim! Ama ne kıymeti var abi. Siz ne güzel yüksek tahsil yapmışsınız, tahsillisiniz." dedi. "Benim! Ama ne kıymeti var abi. Siz ne güzel yüksek tahsil yapmışsınız, tahsillisiniz." dedi.

O kadar dükkânı var, şunu var bunu var, hoşnut değil... İlle bir şey istiyor, arzusu var. O kadar dükkânı var, şunu var bunu var, hoşnut değil... İlle bir şey istiyor, arzusu var.

"Okusaydın da, tahsil görseydin de yine bir ekmek peşinde koşmayacak mıydın?" dedim. "Okusaydın da, tahsil görseydin de yine bir ekmek peşinde koşmayacak mıydın?" dedim.

Tahsilin ancak bir tanesi istenir. Allahu Teâlâ hazretlerine iyi kulluk etmekte, Tahsilin ancak bir tanesi istenir. Allahu Teâlâ hazretlerine iyi kulluk etmekte, din ilmini elde etmekte insan ne kadar gayret sarf ederse; o pekâlâ...din ilmini elde etmekte insan ne kadar gayret sarf ederse; o pekâlâ... Ama ötekisi dünyada geçim için olacağından... Eh işte, sana bu dükkândan geçimini vermiş. Ama ötekisi dünyada geçim için olacağından... Eh işte, sana bu dükkândan geçimini vermiş.

"Dükkân senin değil mi?" "Benim." "Kazanmıyor musun?" "Kazanıyorum." "Dükkân senin değil mi?"

"Benim."

"Kazanmıyor musun?"

"Kazanıyorum."

"Müşteri yok mu?" "Çok." Gene de memnun değil halinden. Neden? "Müşteri yok mu?"

"Çok."

Gene de memnun değil halinden.

Neden?

Evi barkı, parası pulu, ailesi oldu mu; bu sefer insan makam sahibi olmak ister.Evi barkı, parası pulu, ailesi oldu mu; bu sefer insan makam sahibi olmak ister. Herkes kendisini alkışlasın, bize ikram etsin ister. Çünkü o eziliyor. Geliyorlar; Herkes kendisini alkışlasın, bize ikram etsin ister. Çünkü o eziliyor. Geliyorlar;

"Sen nereden mezunsun?" diyorlar; "İlkokul mezunuyum veyahut ortaokul mezunuyum." diyor, eziliyor. "Sen nereden mezunsun?" diyorlar;

"İlkokul mezunuyum veyahut ortaokul mezunuyum." diyor, eziliyor.

Hani mevki makam sahibi birini fıkra olarak anlatırlar ya. Kimseye itibar etmemiş, kalkmamış ayağa. Hani mevki makam sahibi birini fıkra olarak anlatırlar ya. Kimseye itibar etmemiş, kalkmamış ayağa. Vezir gelmiş oraya, hiç kalkmamış, istifini bozmamış, oturuyor.Vezir gelmiş oraya, hiç kalkmamış, istifini bozmamış, oturuyor. Vezir kibirli, istiyor ki herkes ayağa kalksın. O kalkmamış. Kalkmayınca; Vezir kibirli, istiyor ki herkes ayağa kalksın. O kalkmamış. Kalkmayınca;

"Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" demiş; "Bilmiyorum." demiş. "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" demiş;

"Bilmiyorum." demiş.

"Ben vezirim." demiş. "Sen niçin benim için ayağa kalkmıyorsun? Bu kadar mevkiim makamım var." "Ben vezirim." demiş.

"Sen niçin benim için ayağa kalkmıyorsun? Bu kadar mevkiim makamım var."

İşte o konuşma sonunda; "Vezir olduktan sonra ne olacaksın?" diye soruyor o şahıs. İşte o konuşma sonunda;

"Vezir olduktan sonra ne olacaksın?" diye soruyor o şahıs.

"Belki padişahımız, izzet ikram ederse, lütfederse baş vezir olacağım." diyor. "Belki padişahımız, izzet ikram ederse, lütfederse baş vezir olacağım." diyor.

"Ondan sonra ne olacaksın?" "İşte şunu olacağım." "Ondan sonra?" "Bunu." "Ondan sonra ne olacaksın?"

"İşte şunu olacağım."

"Ondan sonra?"

"Bunu."

"Ondan sonra?" Hep sıkıştırınca; "Ondan sonra, ondan sonra..." deyince; "Ondan sonra?"

Hep sıkıştırınca;

"Ondan sonra, ondan sonra..." deyince;

"Hiç." demiş sonunda. "Hiç." demiş sonunda.

"E mübarek, ben şimdiden hiçim. Bak, ben senden daha ileriyim."E mübarek, ben şimdiden hiçim. Bak, ben senden daha ileriyim. Sen ne kadar vakit geçirdikten sonra hiç olacaksın, ben şimdiden hiçim." Sen ne kadar vakit geçirdikten sonra hiç olacaksın, ben şimdiden hiçim."

Hâsılı, mevki sahibi de olsa bu sefer mevki de yetmez.Hâsılı, mevki sahibi de olsa bu sefer mevki de yetmez. Bu sefer hubb-ı riyâset, mevki sahiplerinin de hepsinin tepesine çıkıp baş olmak ister. Bu sefer hubb-ı riyâset, mevki sahiplerinin de hepsinin tepesine çıkıp baş olmak ister. Reis olmak, en üstte olmak ister. Halbuki bunlar doğru değildir.Reis olmak, en üstte olmak ister.

Halbuki bunlar doğru değildir.
İnsanın bir kimsenin mesuliyetini yüklenmesi kadar tehlikeli şey yoktur. Hesabı ondan sorulacaktır.İnsanın bir kimsenin mesuliyetini yüklenmesi kadar tehlikeli şey yoktur. Hesabı ondan sorulacaktır. Allahu Teâlâ hazretleri hasbelkader, kaderin, takdirin sevkiyle böyle yüksek bir mevkie çıkmış,Allahu Teâlâ hazretleri hasbelkader, kaderin, takdirin sevkiyle böyle yüksek bir mevkie çıkmış, komutanlık, amirlik, başbuğluk, başkanlık durumuna gelmiş kimseye yardımcı olsun. komutanlık, amirlik, başbuğluk, başkanlık durumuna gelmiş kimseye yardımcı olsun. Çok zordur, çok mesuliyetli bir iştir. Demek ki zalim olurlarsa cehenneme hesapsız girecekler.Çok zordur, çok mesuliyetli bir iştir.

Demek ki zalim olurlarsa cehenneme hesapsız girecekler.
Buradan hepimize de pay çıkıyor; kendi emrimiz altındaki insanlara zulmetmeyeceğiz.Buradan hepimize de pay çıkıyor; kendi emrimiz altındaki insanlara zulmetmeyeceğiz. Bizden aşağıda olup da sözümüzü dinlemek zorunda olan insanın kafasına vurup vurup ezmeyeceğiz onu.Bizden aşağıda olup da sözümüzü dinlemek zorunda olan insanın kafasına vurup vurup ezmeyeceğiz onu. Salahiyetimizi kötüye kullanmayacağız. Salahiyetimizi kötüye kullanmayacağız.

İkincisi; Ve'l-arabu bi'l-usbiyyeti. "Araplar da doğrudan doğruya cehenneme girer." Neden? İkincisi; Ve'l-arabu bi'l-usbiyyeti. "Araplar da doğrudan doğruya cehenneme girer."

Neden?

Bi'l-usbiyyeti. "Kavmiyetçilikten." "Sen o kabiledensin, ben bu kabiledenim.Bi'l-usbiyyeti. "Kavmiyetçilikten."

"Sen o kabiledensin, ben bu kabiledenim.
Benim kabilem seninkinden daha asildir, daha şereflidir. Ben senden daha üstünüm." Benim kabilem seninkinden daha asildir, daha şereflidir. Ben senden daha üstünüm."

Mübarek İslâmlık vardı ya, ne oldu İslâmlık?Mübarek İslâmlık vardı ya, ne oldu İslâmlık? Hani Allahu Teâlâ hazretleri âyet-i kerimede; İnne ekremeküm indallâhi etkâküm. Hani Allahu Teâlâ hazretleri âyet-i kerimede;

İnne ekremeküm indallâhi etkâküm.
"Sizin Allah indinde en asiliniz, en yükseğiniz, en kerametliniz, en ikramlınız,"Sizin Allah indinde en asiliniz, en yükseğiniz, en kerametliniz, en ikramlınız, en makbulünüz en müttakî olanınızdır." buyuruyor. en makbulünüz en müttakî olanınızdır." buyuruyor.

Allahu Teâlâ hazretleri insanın paşazâde olduğuna, zengin olduğuna, mevki makam sahibi olduğuna mı bakacak? Allahu Teâlâ hazretleri insanın paşazâde olduğuna, zengin olduğuna, mevki makam sahibi olduğuna mı bakacak?

Yevme lâ yenfe'u mâlün ve lâ benûne illâ men eta'llâhe bi kalbin selîm. Yevme lâ yenfe'u mâlün ve lâ benûne illâ men eta'llâhe bi kalbin selîm.

"O günde ne mal çokluğu, zenginlik fayda verecek insana, ne de evlat, hısım, akraba, kavim, kabile çokluğu..."O günde ne mal çokluğu, zenginlik fayda verecek insana, ne de evlat, hısım, akraba, kavim, kabile çokluğu... Ancak pak, temiz bir gönül ile Allahu Teâlâ hazretlerine gelen kâr edecek." Ancak pak, temiz bir gönül ile Allahu Teâlâ hazretlerine gelen kâr edecek."

Sanma ey hacegî senden zer u sîm isterler Yevme lâ yenfa'uda kalb-i selîm isterler Sanma ey hacegî senden zer u sîm isterler

Yevme lâ yenfa'uda kalb-i selîm isterler

"Ey efendi sanma ki senden altın gümüş isterler."Ey efendi sanma ki senden altın gümüş isterler. Hiçbir şeyin fayda vermediği o günde, selim, pak bir kalp, temiz gönül isterler." Hiçbir şeyin fayda vermediği o günde, selim, pak bir kalp, temiz gönül isterler."

Harem-i mâniye bîgâneye yol vermezler Âşinâ-yı ezelî yâr-ı kadîm isterler. Harem-i mâniye bîgâneye yol vermezler

Âşinâ-yı ezelî yâr-ı kadîm isterler.

"O mâna mahremiyet mahalline, Allahu Teâlâ hazretlerinin kurbiyetine lalettayin kimseleri sokmazlar."O mâna mahremiyet mahalline, Allahu Teâlâ hazretlerinin kurbiyetine lalettayin kimseleri sokmazlar. Ezelî âşinâ isterler, kadim dost isterler." Cürmünü muterif ol tâate mağrur olma Ezelî âşinâ isterler, kadim dost isterler."

Cürmünü muterif ol tâate mağrur olma

Ki şifâhâne-yi hikmete sakîm isterler Ki şifâhâne-yi hikmete sakîm isterler

"Cürmünü itiraf, hatalı olduğunu kabul et, boynunu bük, tevazuunu takın, mağrur olma."Cürmünü itiraf, hatalı olduğunu kabul et, boynunu bük, tevazuunu takın, mağrur olma. Yaptığın ibadetler ile 'Ben şu kadar ibadet ettim, şöyledir böyledir...' diye mağrur olma, gururlanma.Yaptığın ibadetler ile 'Ben şu kadar ibadet ettim, şöyledir böyledir...' diye mağrur olma, gururlanma. Oradaki o hikmet hastanesinde hasta lazım, oraya hasta gitmek lazım. Oradaki o hikmet hastanesinde hasta lazım, oraya hasta gitmek lazım. Hasta isterler; kırık gönülle, boynu bükük, mazlum, sevaplı git de orada şifa bulasın. Hasta isterler; kırık gönülle, boynu bükük, mazlum, sevaplı git de orada şifa bulasın. Yoksa burnu havada kalkıp gitmenin bir faydası yok!" Demek ki kavim kabile asaleti güderek; Yoksa burnu havada kalkıp gitmenin bir faydası yok!"

Demek ki kavim kabile asaleti güderek;

"Ben filanca asil kabiledenim. Binâenaleyh ben senden üstünüm." "Ben filanca asil kabiledenim. Binâenaleyh ben senden üstünüm." demek suretiyle başka insanları hor hakir görmekdemek suretiyle başka insanları hor hakir görmek veyahut da kendi kabilesinin adamını kayırıp ötekisini ezmek olmamalı. veyahut da kendi kabilesinin adamını kayırıp ötekisini ezmek olmamalı.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki;

İzâ kâlet nizâru yâ nizâru ve mudâru yâ mudâru fentezıri's-sâ'ah. İzâ kâlet nizâru yâ nizâru ve mudâru yâ mudâru fentezıri's-sâ'ah.

"Nizar kabilesi mensupları 'Ey Nizaroğulları! Koşun benim imdadıma.' derse; "Nizar kabilesi mensupları 'Ey Nizaroğulları! Koşun benim imdadıma.' derse; Mudar kabilesinin reisleri de 'Ey Mudaroğulları! Koşun benim yardımıma.Mudar kabilesinin reisleri de 'Ey Mudaroğulları! Koşun benim yardımıma. Siz benim kabilemden değil misiniz?' derse, herkes kendi kabilesini imdada çağırırsa Siz benim kabilemden değil misiniz?' derse, herkes kendi kabilesini imdada çağırırsa o zaman kıyametin kopmasını bekleyin. O zaman kıyamet kopacak." diyor. o zaman kıyametin kopmasını bekleyin. O zaman kıyamet kopacak." diyor.

Demek ki taraf tutmak yok. Öyle akrabalık, yakınlık gözetip de iltimas geçmek yok.Demek ki taraf tutmak yok. Öyle akrabalık, yakınlık gözetip de iltimas geçmek yok. Hak var, adalet var! "Bu benim ırkımdan, cinsimden, kabilemden, hemşerim, yakınım, akrabam..." Hak var, adalet var!

"Bu benim ırkımdan, cinsimden, kabilemden, hemşerim, yakınım, akrabam..."

Olmaz! Allahu Teâlâ hazretleri bize emrediyor ki; Olmaz!

Allahu Teâlâ hazretleri bize emrediyor ki;

Ve lev alâ enfüsiküm evi'l-vâlideyni ve'l-akrabîne. Ve lev alâ enfüsiküm evi'l-vâlideyni ve'l-akrabîne. "Kendi aleyhinize de, ana babanızın aleyhine de, akrabalarımızın aleyhine de olsa"Kendi aleyhinize de, ana babanızın aleyhine de, akrabalarımızın aleyhine de olsa adaletle hareket edin, adaletten ayrılmayın." Âyet-i kerîme bize böyle emrediyor.adaletle hareket edin, adaletten ayrılmayın."

Âyet-i kerîme bize böyle emrediyor.
Demek ki babam haksız olsa; "Baba sen haksızsın!" diyebileceğim. Demek ki babam haksız olsa;

"Baba sen haksızsın!" diyebileceğim.
Akrabam haksız olsa akrabama; "Sen haksızsın bu işte." diyebileceğim. Akrabam haksız olsa akrabama;

"Sen haksızsın bu işte." diyebileceğim.
Kendim haksız olsam, elimi vicdanıma koyacağım; Kendim haksız olsam, elimi vicdanıma koyacağım;

"Sen haksızsın." diyeceğim ve kızdığım adam haklıysa; "Sen haklısın." diyebileceğim. "Sen haksızsın." diyeceğim ve kızdığım adam haklıysa;

"Sen haklısın." diyebileceğim.

Böyle demezsek Allahu Teâlâ hazretlerinin istediği adaletli insan vasfına sahip olamayız.Böyle demezsek Allahu Teâlâ hazretlerinin istediği adaletli insan vasfına sahip olamayız. İslâm böyle istiyor, kayırma istemiyor. İslâm böyle istiyor, kayırma istemiyor.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in bazen huzuruna bir müslümanla bir yahudi davalı ve davacı gelirlerdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in bazen huzuruna bir müslümanla bir yahudi davalı ve davacı gelirlerdi. Haklıysa, yahudiye; "Sen haklısın." derdi, müslüman haksız çıkabilirdi. Bu böyledir. Haklıysa, yahudiye;

"Sen haklısın." derdi, müslüman haksız çıkabilirdi. Bu böyledir.

Tarihte de bunun misalleri çoktur; gerek Osmanlılarda gerek Abbasîlerde… Tarihte de bunun misalleri çoktur; gerek Osmanlılarda gerek Abbasîlerde…

Meşhur bir kadı var. Bir keresinde kendisine Harun Reşid ile bir gayrimüslim gelmiş. Meşhur bir kadı var. Bir keresinde kendisine Harun Reşid ile bir gayrimüslim gelmiş. Kapıdan girerlerken bakmış kıyafetlerine; birisi hükümdar ve müslüman, ötekisi de gayrimüslim.Kapıdan girerlerken bakmış kıyafetlerine; birisi hükümdar ve müslüman, ötekisi de gayrimüslim. O zaman gayrimüslimlerin kıyafetleri farklı; zünnar bağlıyorlar, görünüşünden belli oluyor. O zaman gayrimüslimlerin kıyafetleri farklı; zünnar bağlıyorlar, görünüşünden belli oluyor.

"Ah! Keşke şu müslüman haklı olsa." demiş kadı kendisi... "Ah! Keşke şu müslüman haklı olsa." demiş kadı kendisi... Sonra içeri gelmişler, oturtmuş, iki tarafı dinlemiş, bakmış Harun Reşid haksız, öteki haklı.Sonra içeri gelmişler, oturtmuş, iki tarafı dinlemiş, bakmış Harun Reşid haksız, öteki haklı. Ona; "Sen haksızsın." demiş ve haklıya hakkını vermiş, Ona;

"Sen haksızsın." demiş ve haklıya hakkını vermiş,
hükmü doğru yapmış ama adamcağız ömrünün sonuna kadar hep istiğfar etmiş.hükmü doğru yapmış ama adamcağız ömrünün sonuna kadar hep istiğfar etmiş. Allah'tan aff u mağfiret talep etmiş. Neden? Allah'tan aff u mağfiret talep etmiş.

Neden?

"Kapıdan girerken gönlüm davalıyla davacıdan bir tanesine, daha davalarını dinlemeden meyletti."Kapıdan girerken gönlüm davalıyla davacıdan bir tanesine, daha davalarını dinlemeden meyletti. Ben ne biçim adalet adamıyım!" diye. Ben ne biçim adalet adamıyım!" diye.

Gönlünden o tarafa meyletti diye, o meylinden dolayı tevbe istiğfar edermiş. Gönlünden o tarafa meyletti diye, o meylinden dolayı tevbe istiğfar edermiş. İslâm'ın adaleti böyle idi. İşte bu adaleti seve seve, müslümanların bu dürüstlüğünü göre göre,İslâm'ın adaleti böyle idi.

İşte bu adaleti seve seve, müslümanların bu dürüstlüğünü göre göre,
cümle âlem müslümanlara bende olmuştu, müsahhar olmuştu. cümle âlem müslümanlara bende olmuştu, müsahhar olmuştu. Adaletten ayrılınca da kavim kabile tarafını tutunca o zaman bozulur. Adaletten ayrılınca da kavim kabile tarafını tutunca o zaman bozulur.

Onun için Araplar da -Allah korusun- kavmiyetçilik, kabilecilik güderlerse onlar da ondan girerler.Onun için Araplar da -Allah korusun- kavmiyetçilik, kabilecilik güderlerse onlar da ondan girerler. Araplar, Peygamber Efendimiz'in sülalesinden oldukları için, onunla aynı kavimden oldukları için; Araplar, Peygamber Efendimiz'in sülalesinden oldukları için, onunla aynı kavimden oldukları için;

"Ben Arabım, ben daha üstünüm..." filan gibi birtakım iddialar söyleyebilirler, yapmamaları lazım!"Ben Arabım, ben daha üstünüm..." filan gibi birtakım iddialar söyleyebilirler, yapmamaları lazım! Çünkü; "Arab'ın Acem'e, Acem'in Arab'a üstünlüğü yok.Çünkü;

"Arab'ın Acem'e, Acem'in Arab'a üstünlüğü yok.
Üstünlük sadece takvâdadır." diye bize bildirilmiş. Şimdi maalesef, Allah affetsin. Üstünlük sadece takvâdadır." diye bize bildirilmiş.

Şimdi maalesef, Allah affetsin.
Ben Irak'ı, Suriye'yi, Arap ülkelerini gördüm. Koca koca pankartlar, levhalar asmışlar, hep; Ben Irak'ı, Suriye'yi, Arap ülkelerini gördüm. Koca koca pankartlar, levhalar asmışlar, hep;

Fî sebîli'l-urûbe. Fî sebîli'l-urûbe. diye yazıyor. Bu urûbe nedir? Arapçılık; Arap ırkçılığı! Fî sebîli'l-urûbe. Fî sebîli'l-urûbe. diye yazıyor.

Bu urûbe nedir?

Arapçılık; Arap ırkçılığı!

"Arap ırkçılığı yolunda şöyle yapalım, Arap ırkçılığı yolunda böyle yapalım." diye yazmışlar. "Arap ırkçılığı yolunda şöyle yapalım, Arap ırkçılığı yolunda böyle yapalım." diye yazmışlar.

Yandılar. Bu hadîs-i şerîfi görmüyorlar mı? Yandılar. Bu hadîs-i şerîfi görmüyorlar mı? Araplar, Arapçılık güderse; ötekisi de Acemcilik güder, berikisi de bilmem necilik güder, parça parça olur.Araplar, Arapçılık güderse; ötekisi de Acemcilik güder, berikisi de bilmem necilik güder, parça parça olur. Müslümanların birliği kalmaz, ondan sonra atı alan Üsküdar'ı geçer. Müslümanların birliği kalmaz, ondan sonra atı alan Üsküdar'ı geçer. Ellerindeki gittikten sonra, iş işten geçtikten sonra farkına varırlar. Ellerindeki gittikten sonra, iş işten geçtikten sonra farkına varırlar.

Osmanlılar kendi memleketlerini korurken İngilizlere yardım edenler fayda mı gördüler?Osmanlılar kendi memleketlerini korurken İngilizlere yardım edenler fayda mı gördüler? Osmanlıları arkadan vuranlar fayda mı gördü? Kendilerine çok zarar ettiler.Osmanlıları arkadan vuranlar fayda mı gördü?

Kendilerine çok zarar ettiler.
Demek ki adalet var; kavmiyetçilik, ırkçılık, kabilecilik, taraf tutuculuk yok! Demek ki adalet var; kavmiyetçilik, ırkçılık, kabilecilik, taraf tutuculuk yok!

Ve'd-dehâkînu bi'l-kibri. "Dihkanlar da kibirlilikten dolayı hesapsız cehenneme girecek." Ve'd-dehâkînu bi'l-kibri. "Dihkanlar da kibirlilikten dolayı hesapsız cehenneme girecek."

Burada dihkan kelimesini izah etmek gerekiyor.Burada dihkan kelimesini izah etmek gerekiyor. Dihkan aslında Farsça bir kelimedir. Dihkan aslında Farsça bir kelimedir. Farsça, dih "köy" demek, dihkan "köyün ağası" demek. Ağalar, söz sahibi kimseler...Farsça, dih "köy" demek, dihkan "köyün ağası" demek. Ağalar, söz sahibi kimseler... Bir çiftliğin ağası, bir köyün efendisi, varlıklı, zengin kimseler,Bir çiftliğin ağası, bir köyün efendisi, varlıklı, zengin kimseler, maiyetinde pek çok insanlar çalışan zengin tüccarlar, beldelerin, iklimlerin, toprakların reisleri vesaire...maiyetinde pek çok insanlar çalışan zengin tüccarlar, beldelerin, iklimlerin, toprakların reisleri vesaire... Böyle mal mülk sahipleri de kibirlerinden dolayı girecekler. Çünkü; Böyle mal mülk sahipleri de kibirlerinden dolayı girecekler. Çünkü;

"Bir sürü adamım, bir sürü malım, üç yüz tane köy benim emrimde,"Bir sürü adamım, bir sürü malım, üç yüz tane köy benim emrimde, şu kadar param var." diye övünür, yanına yanaşılmaz, söz söylenmez.şu kadar param var." diye övünür, yanına yanaşılmaz, söz söylenmez. Onlar da o kibirlerinden dolayı gireceklermiş. Demek ki kibir, iyi bir şey değil.Onlar da o kibirlerinden dolayı gireceklermiş. Demek ki kibir, iyi bir şey değil. Demek ki insan haddini bilmeli, mütevâzı olmalı. Çok hoşuma gitti! Demek ki insan haddini bilmeli, mütevâzı olmalı.

Çok hoşuma gitti!
Hindistan'ın çok zengin bir mıntıkası olan Haydarabat denilen bir yer vardır.Hindistan'ın çok zengin bir mıntıkası olan Haydarabat denilen bir yer vardır. Orada çok zengin idareler bulunmuştur. Medîne-i Münevvere'de hac mevsiminde bir otelde,Orada çok zengin idareler bulunmuştur. Medîne-i Münevvere'de hac mevsiminde bir otelde, hamallar aşağıdan eşyaları -otelin büyük bir dairesi varmış- oraya çıkarmışlar.hamallar aşağıdan eşyaları -otelin büyük bir dairesi varmış- oraya çıkarmışlar. Bakmışlar, orada ufak tefek, zayıf bir adamcağız duruyor. "Kalk şuradan, şu tarafa." demişler. Bakmışlar, orada ufak tefek, zayıf bir adamcağız duruyor.

"Kalk şuradan, şu tarafa." demişler.
Adamcağız kalkmış. Eşyaları çekerken bu sefer; Adamcağız kalkmış. Eşyaları çekerken bu sefer;

"Oradan çekil bu tarafa git." demişler, bu tarafa çekilmiş. Ondan sonra; "Oradan çekil bu tarafa git." demişler, bu tarafa çekilmiş. Ondan sonra;

"Ne ayakta duruyorsun be adam." demişler, biraz daha uyarmışlar. "Ne ayakta duruyorsun be adam." demişler, biraz daha uyarmışlar. Eşyaları oradan oraya, oradan oraya yerleştirip gitmişler.Eşyaları oradan oraya, oradan oraya yerleştirip gitmişler. Veyahut gitmeden anlaşılmış iş. Meğer o itip kakaladıkları adam Haydarabat nizamı imiş.Veyahut gitmeden anlaşılmış iş. Meğer o itip kakaladıkları adam Haydarabat nizamı imiş. Hindistan'ın o meşhur, zengin, varlıklı mıntıkasının hâkimi olanHindistan'ın o meşhur, zengin, varlıklı mıntıkasının hâkimi olan meşhur Haydarabat nizamı ki Osmanlılardan bazı sultanlar oraya gelin gitmiştir.meşhur Haydarabat nizamı ki Osmanlılardan bazı sultanlar oraya gelin gitmiştir. Osmanlı sultanlarından gelin almışlardır. Asil, çok zengin, çok kıymetli bir adamcağızmış.Osmanlı sultanlarından gelin almışlardır. Asil, çok zengin, çok kıymetli bir adamcağızmış. Ne kadar mütevâzı ki hizmetçiler, hamallar; "Şuraya çekil, buraya çekil." filan diyorlar da "gık" demiyor.Ne kadar mütevâzı ki hizmetçiler, hamallar;

"Şuraya çekil, buraya çekil." filan diyorlar da "gık" demiyor.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in mescidinin olduğu mübarek beldedeResûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in mescidinin olduğu mübarek beldede kibre ne lüzum var. Ses çıkartmamış. Ne büyük ecir almıştır, Allahu âlem. kibre ne lüzum var. Ses çıkartmamış. Ne büyük ecir almıştır, Allahu âlem.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in beldesine geldiği zaman Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in beldesine geldiği zaman büyüklerimizden bir tanesi ayakkabılarını çıkartmış. "Niye çıkartıyorsun?" demişler. büyüklerimizden bir tanesi ayakkabılarını çıkartmış.

"Niye çıkartıyorsun?" demişler.

"Resûlullah'ın ayak bastığı yerlere ben nasıl pabuçla basabilirim!" demiş. "Resûlullah'ın ayak bastığı yerlere ben nasıl pabuçla basabilirim!" demiş.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in beldesinde Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in beldesinde âdâbdandır ki yüksek sesle konuşulmaz. Neden? Burası Resûlullah'ın beldesi... âdâbdandır ki yüksek sesle konuşulmaz.

Neden?

Burası Resûlullah'ın beldesi...

Kavga edilir mi? Gürültü edilir mi? Böyle halim halim, yumuşak yumuşak, yavaş yavaş konuşulur. Kavga edilir mi? Gürültü edilir mi?

Böyle halim halim, yumuşak yumuşak, yavaş yavaş konuşulur.

Allahu Teâlâ hazretleri bizleri tevazu sahibi etsin. Kibirli, burnu büyük eylemesin.Allahu Teâlâ hazretleri bizleri tevazu sahibi etsin. Kibirli, burnu büyük eylemesin. Kim tevazu gösterirse Allah onu yükseltir; kim tekebbür ederse Allah onu alçaltır. Kim tevazu gösterirse Allah onu yükseltir; kim tekebbür ederse Allah onu alçaltır.

Dördüncüsü; Ve't-tüccârü bi'l-kezibi. "Tüccar."Dördüncüsü;

Ve't-tüccârü bi'l-kezibi. "Tüccar."
Doğrudan doğruya cehenneme girecek zümrelerin dördüncüsü; tüccarlar. Doğrudan doğruya cehenneme girecek zümrelerin dördüncüsü; tüccarlar. Ne yaparsa, ne zaman? Bi'l-kezibi. "Yalan söylediği zaman." Neden yalan söyler tüccar? Ne yaparsa, ne zaman? Bi'l-kezibi. "Yalan söylediği zaman."

Neden yalan söyler tüccar?

Malının ayıbını saklar, kusurunu söylemez; Malının ayıbını saklar, kusurunu söylemez;

"Maliyeti şu kadardır, aşağı idare etmez." der yemin eder, şöyle der böyle der..."Maliyeti şu kadardır, aşağı idare etmez." der yemin eder, şöyle der böyle der... Karşısındakini aldatırsa, yalan yere bir şey söyleyip de yaparsa o zaman o da ondan dolayı giriyor. Karşısındakini aldatırsa, yalan yere bir şey söyleyip de yaparsa o zaman o da ondan dolayı giriyor.

Ticaret çok ince bir şeydir. Hz. Ömer radıyallahu anhTicaret çok ince bir şeydir. Hz. Ömer radıyallahu anh dolaşırmış da ticaret yapan insanları imtihan edermiş. dolaşırmış da ticaret yapan insanları imtihan edermiş. Şer-i şerîfin ahkâmını bilmeyen kimselere ticaret yaptırmazmış, men edermiş.Şer-i şerîfin ahkâmını bilmeyen kimselere ticaret yaptırmazmış, men edermiş. Ticaret çok incedir; insan nasıl söyleyecek, nasıl konuşacak, ne yapacak, ne edecek dikkat etmeli. Ticaret çok incedir; insan nasıl söyleyecek, nasıl konuşacak, ne yapacak, ne edecek dikkat etmeli.

"İdare etmez, maliyetinden aşağı, şu şöyledir, bu böyledir." diyecek yerde; "İdare etmez, maliyetinden aşağı, şu şöyledir, bu böyledir." diyecek yerde;

"Fiyatı budur." deyip yalan yanlış söz söylemeden hareket etmeli. "Fiyatı budur." deyip yalan yanlış söz söylemeden hareket etmeli.

Ve'l-ulemâü bi'l-hasedi. "Alimler de cehenneme hesapsız girerler." Ne yaparlarsa?Ve'l-ulemâü bi'l-hasedi. "Alimler de cehenneme hesapsız girerler." Ne yaparlarsa? "Hasetkâr, hasetçi olurlarsa." "Hasetkâr, hasetçi olurlarsa."

Haset ne demek? Haset ne demek?

Haset çok kötü huylardan birisidir. Haset çok kötü huylardan birisidir. Öyle bir kötü huydur ki insanın sermayesini tüketir.Öyle bir kötü huydur ki insanın sermayesini tüketir. Mesela başka bir zaman namaz kılmıştır, oruç tutmuştur, tesbih çekmiştir, sadaka vermiştir...Mesela başka bir zaman namaz kılmıştır, oruç tutmuştur, tesbih çekmiştir, sadaka vermiştir... O verdiği sadakalardan, kıldığı namazlardan, tuttuğu oruçlardan hâsıl olan ecirleri götürür. O verdiği sadakalardan, kıldığı namazlardan, tuttuğu oruçlardan hâsıl olan ecirleri götürür. Mevcut sermayeyi bitiriyor. Onun için bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuş; Mevcut sermayeyi bitiriyor. Onun için bir hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuş;

"Haset, insanın yapmış olduğu haseneleri, iyilikleri ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi yer bitirir." "Haset, insanın yapmış olduğu haseneleri, iyilikleri ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi yer bitirir."

Haset, karşısındaki insanın elindeki nimetin ondan gitmesini istemektir. Haset, karşısındaki insanın elindeki nimetin ondan gitmesini istemektir.

"Onda o mal, o imkân, o para, o mevki,"Onda o mal, o imkân, o para, o mevki, o otomobil olmasın. Herkes itibar ediyor, etmesin, herkes onu sevmesin..." gibi böyle istemek. o otomobil olmasın. Herkes itibar ediyor, etmesin, herkes onu sevmesin..." gibi böyle istemek. İşte bu zevâl-i nimeti arzu etmek, başkasının elindeki nimetin zâil olmasını istemek... İşte bu zevâl-i nimeti arzu etmek, başkasının elindeki nimetin zâil olmasını istemek...

Bir de fıkrası vardır bunun. Böyle fıkralarla hatırda daha iyi kalır. Bir de fıkrası vardır bunun. Böyle fıkralarla hatırda daha iyi kalır.

Adamın birisi köylüymüş; dağdan odun taşırmış. Adamın birisi köylüymüş; dağdan odun taşırmış. Kullandığı bir şey olmadığı için odunları sırtına yükletirmiş, ipe sararmış öyle getirirmiş.Kullandığı bir şey olmadığı için odunları sırtına yükletirmiş, ipe sararmış öyle getirirmiş. Taşıya taşıya sırtı yara olurmuş. O da cân u gönülden dua edermiş; Taşıya taşıya sırtı yara olurmuş. O da cân u gönülden dua edermiş;

"Aman yâ Rabbi! Ne olursun bana bir merkep nasip eyle de ben bu odunlarımı sırtımda taşımayayım."Aman yâ Rabbi! Ne olursun bana bir merkep nasip eyle de ben bu odunlarımı sırtımda taşımayayım. Sırtım yara oldu." Yana yakıla dua ederken bir gün kendisine rüyasında demişler ki; Sırtım yara oldu."

Yana yakıla dua ederken bir gün kendisine rüyasında demişler ki;

"Tamam, senin duanı kabul edeceğiz, sana bir merkep nasip edeceğiz."Tamam, senin duanı kabul edeceğiz, sana bir merkep nasip edeceğiz. Ama sen duayı şöyle edeceksin; 'Yâ Rabbi! Sen komşuma iki tane, bana bir tane merkep ver.'Ama sen duayı şöyle edeceksin; 'Yâ Rabbi! Sen komşuma iki tane, bana bir tane merkep ver.' Böyle dua edeceksin, o zaman sana bir tane merkep vereceğiz." Demiş ki; Böyle dua edeceksin, o zaman sana bir tane merkep vereceğiz."

Demiş ki;

"Aman aman! Ben merkep istemekten vazgeçtim. "Aman aman! Ben merkep istemekten vazgeçtim. Ben zaten komşunun bir tane merkebi olduğunu hazmedemiyordum,Ben zaten komşunun bir tane merkebi olduğunu hazmedemiyordum, iki tane olursa onu nasıl hazmederim?! Vazgeçtim, ben sırtımda taşırım odunu, onun iki tane olmasın." iki tane olursa onu nasıl hazmederim?! Vazgeçtim, ben sırtımda taşırım odunu, onun iki tane olmasın."

Bu olmuş bir hadise midir, bilmiyorum ama insanlarda buna benzer komik bir haset duygusu olur. Bu olmuş bir hadise midir, bilmiyorum ama insanlarda buna benzer komik bir haset duygusu olur.

Yahu bu nimeti ona veren kim? Allah! Senin cebinden mi verdi? Yahu bu nimeti ona veren kim?

Allah!

Senin cebinden mi verdi?

Hayır! Kendi hazinesinden, gayb hazinelerinden ona ikram etti, ne kıskanıyorsun! Hayır! Kendi hazinesinden, gayb hazinelerinden ona ikram etti, ne kıskanıyorsun!

"Allah daha fazlasını versin, gözüm yok." de, sen de istiyorsan ayrıca iste. "Allah daha fazlasını versin, gözüm yok." de, sen de istiyorsan ayrıca iste.

Bazı şeylerde insan başkasının elindeki nimeti isteyebilir.Bazı şeylerde insan başkasının elindeki nimeti isteyebilir. Mesela Allahu Teâlâ hazretleri bir kimseye mal vermiş.Mesela Allahu Teâlâ hazretleri bir kimseye mal vermiş. O da o malı başkasının hayrına, selametine kullanıyor. Tasadduk ediyor, hayır hasenât yapıyor;O da o malı başkasının hayrına, selametine kullanıyor. Tasadduk ediyor, hayır hasenât yapıyor; çeşme, han, hamam yaptırıyor, açları doyuruyor, çıplakları giydiriyor. çeşme, han, hamam yaptırıyor, açları doyuruyor, çıplakları giydiriyor.

"Ah keşke benim de param olsa da ben de şu hayırları yapsam. "Ah keşke benim de param olsa da ben de şu hayırları yapsam. Şu sırada param yok ama bir zengin olayım, bak neler yapacağım Allah'ın izniyle." Şu sırada param yok ama bir zengin olayım, bak neler yapacağım Allah'ın izniyle."

Bu, gıptadır, gıpta ediyorsundur. Allah bir kimseye ilim vermiş, Bu, gıptadır, gıpta ediyorsundur.

Allah bir kimseye ilim vermiş,
o da o ilmi hayatında tatbik ediyor, bildiği şeyi yaşıyordur, bir de başkasına da öğretiyordur. o da o ilmi hayatında tatbik ediyor, bildiği şeyi yaşıyordur, bir de başkasına da öğretiyordur.

"Ah benim de ilmim olsa da ben de böyle güzel ameller işlesem. "Ah benim de ilmim olsa da ben de böyle güzel ameller işlesem. Ben de başka talebeleri yetiştirsem, öğretsem bildiklerimi." diye gıpta olur.Ben de başka talebeleri yetiştirsem, öğretsem bildiklerimi." diye gıpta olur. Gıpta makbul bir şeydir, haset mezmum bir şeydir. Haset insanın amellerini hebâen mensûrâ eder. Gıpta makbul bir şeydir, haset mezmum bir şeydir. Haset insanın amellerini hebâen mensûrâ eder. Gıpta ise insanı hayırlara teşvik eder. Gıpta ise insanı hayırlara teşvik eder.

Onun için kimsenin elindeki varlığa, mevki ve makama haset etmeyin. Hayır, dua edin. Onun için kimsenin elindeki varlığa, mevki ve makama haset etmeyin. Hayır, dua edin.

"Allahu Teâlâ hazretleri daha çok versin, daha hayırlısını versin. İnşallah hayıra kullanırlar."Allahu Teâlâ hazretleri daha çok versin, daha hayırlısını versin. İnşallah hayıra kullanırlar. Daha güzel olsun, daha iyi olsun." diye kim bir müslüman kardeşinin gıyabında dua ederseDaha güzel olsun, daha iyi olsun." diye kim bir müslüman kardeşinin gıyabında dua ederse Allahu Teâlâ hazretleri muhakkak ki ona, ona vereceğinden daha âlâsını da verir.Allahu Teâlâ hazretleri muhakkak ki ona, ona vereceğinden daha âlâsını da verir. Lütf u kereminden umulur. Cemiyet olarak da sağlam bir cemiyet olur, sırtı yere gelmez.Lütf u kereminden umulur. Cemiyet olarak da sağlam bir cemiyet olur, sırtı yere gelmez. Fertler birbirlerini seviyorlar; "Benim olmasın arkadaşımın olsun; ben yemeyeyim arkadaşım yesin;Fertler birbirlerini seviyorlar;

"Benim olmasın arkadaşımın olsun; ben yemeyeyim arkadaşım yesin;
ben giymeyeyim arkadaşım giysin." diyorlarsa... Ashâb-ı kirâm böyleydi. ben giymeyeyim arkadaşım giysin." diyorlarsa...

Ashâb-ı kirâm böyleydi.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ashabı,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ashabı, ensar ve muhacirîn birbirlerine böyle bağlarla bağlılardı. ensar ve muhacirîn birbirlerine böyle bağlarla bağlılardı.

Ve yü'sirûne alâ enfüsihim ve lev kâne bihim hasâsatun. diyeVe yü'sirûne alâ enfüsihim ve lev kâne bihim hasâsatun. diye âyet-i kerîmede Allahu Teâlâ methetmiştir. âyet-i kerîmede Allahu Teâlâ methetmiştir.

"Müslümanların kendileri muhtaç olsalar, ihtiyaç içinde kıvransalar bile"Müslümanların kendileri muhtaç olsalar, ihtiyaç içinde kıvransalar bile kardeşlerini tercih ederler de o ihtiyaç duydukları maddeleri kendileri almazlar,kardeşlerini tercih ederler de o ihtiyaç duydukları maddeleri kendileri almazlar, kardeşlerine verirler." diye îsâr duygusunu, kardeşini kendisine tercih etme duygusunu methediyor.kardeşlerine verirler." diye îsâr duygusunu, kardeşini kendisine tercih etme duygusunu methediyor. Muhabbet böyle olur. İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh; "Kardeşliğin üç mertebesi vardır." diyor. Muhabbet böyle olur.

İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh;

"Kardeşliğin üç mertebesi vardır." diyor.

"Birinci mertebesi, kardeşini senin hizmetçin gibi düşünmektir. "Birinci mertebesi, kardeşini senin hizmetçin gibi düşünmektir. Maiyetindeki kâhyan, evindeki çoluk çocuğun, hizmetçin gibi düşünmektir.Maiyetindeki kâhyan, evindeki çoluk çocuğun, hizmetçin gibi düşünmektir. Acıkıyorsa yedirmektir, açıksa giydirmektir, ihtiyacını gidermektir.Acıkıyorsa yedirmektir, açıksa giydirmektir, ihtiyacını gidermektir. Bu kardeşliğin en aşağı mertebesidir.Bu kardeşliğin en aşağı mertebesidir. Kardeşini aç açık bırakmıyorsun, kendi zenginliğinden, imkânından ona bir şeyler veriyorsun. Kardeşini aç açık bırakmıyorsun, kendi zenginliğinden, imkânından ona bir şeyler veriyorsun.

İkinci mertebesi, biraz daha yüksek olan orta derecesi, kardeşini seninle eşit düşünmendir. İkinci mertebesi, biraz daha yüksek olan orta derecesi, kardeşini seninle eşit düşünmendir. Neyin varsa 'Al kardeşim, yarısı senin yarısı benim.' demektir.Neyin varsa 'Al kardeşim, yarısı senin yarısı benim.' demektir. Eline bir elma gelmiş, kesip 'Al, yarısı sana, yarısı bana.' diye bölüşmektir.Eline bir elma gelmiş, kesip 'Al, yarısı sana, yarısı bana.' diye bölüşmektir. Kendi imkânların kadar ona imkân tanımak, onu rahat ettirmektir. Bu orta derecesidir. Kendi imkânların kadar ona imkân tanımak, onu rahat ettirmektir. Bu orta derecesidir.

Yüksek derecesi, âlâ mertebesi ise; kardeşinin ihtiyacını kendi ihtiyacından öne almak, Yüksek derecesi, âlâ mertebesi ise; kardeşinin ihtiyacını kendi ihtiyacından öne almak, önce onun işlerini görmek, ondan sonra kendi ihtiyacını görmektir.önce onun işlerini görmek, ondan sonra kendi ihtiyacını görmektir. Evvela can, sonra canan değil, tersine evvela canan, ondan sonra can...Evvela can, sonra canan değil, tersine evvela canan, ondan sonra can... Evvela o dostum bir rahat etsin, ondan sonra ben... O ihtiyar adam nasıl ötekileri yağmurda sokmuş, Evvela o dostum bir rahat etsin, ondan sonra ben... O ihtiyar adam nasıl ötekileri yağmurda sokmuş, barındırmış da kendisi ıslanmış, işte er kişinin işi öyledir. Hakikî müslüman öyle olur." barındırmış da kendisi ıslanmış, işte er kişinin işi öyledir. Hakikî müslüman öyle olur."

Şimdi müslümanlar arasında en aşağı mertebesi bile yok.Şimdi müslümanlar arasında en aşağı mertebesi bile yok. Vardır da; umumiyetle kardeşliğin şiarını, âdâbını unutmuş gibi görünüyorlar. Vardır da; umumiyetle kardeşliğin şiarını, âdâbını unutmuş gibi görünüyorlar.

Allahu Teâlâ hazretleri aramızda muhabbeti tekrar ihyâ eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri aramızda muhabbeti tekrar ihyâ eylesin. Birbirimizi candan seven, birbirimizin yüzüne karşı da, gıyabında daBirbirimizi candan seven, birbirimizin yüzüne karşı da, gıyabında da hayrını, iyiliğini isteyen kimseler eylesin. Birbirimize faydası dokunan kimseler eylesin. hayrını, iyiliğini isteyen kimseler eylesin. Birbirimize faydası dokunan kimseler eylesin.

Muhabbet, her şeyin anahtarıdır. Evliyâullahtan feyz alınması bile ona muhabbet etmeye bağlıdır.Muhabbet, her şeyin anahtarıdır. Evliyâullahtan feyz alınması bile ona muhabbet etmeye bağlıdır. Muhabbetsiz feyz olmaz. Muhabbet edeceksin, füyûzât-ı İlâhî oradan gelecek. Y Muhabbetsiz feyz olmaz. Muhabbet edeceksin, füyûzât-ı İlâhî oradan gelecek. Y oksa muhabbet olmayınca mümkün değil.oksa muhabbet olmayınca mümkün değil. Bu sevgiyi öğrensek, bu sevgiyi her yerde yaysak ne kadar güzel olur. Bu sevgiyi öğrensek, bu sevgiyi her yerde yaysak ne kadar güzel olur.

Kızmayı çok güzel öğrenmişiz, birbirimize gayet güzel kızarız. Kavgayı da pek mükemmel öğrenmişiz.Kızmayı çok güzel öğrenmişiz, birbirimize gayet güzel kızarız. Kavgayı da pek mükemmel öğrenmişiz. Küçükten çocuğumuza tabanca, ok, kamçı, kılıç alırız, kavga etmeyi de öğretmişizdir. Küçükten çocuğumuza tabanca, ok, kamçı, kılıç alırız, kavga etmeyi de öğretmişizdir. Hepsine alıştırmışızdır, hepsi âşinâdır. Kavgayı, kini, düşmanlığı, darılmayı, küsüşmeyi öğrendik.Hepsine alıştırmışızdır, hepsi âşinâdır. Kavgayı, kini, düşmanlığı, darılmayı, küsüşmeyi öğrendik. Sıra geldi şimdi; hadi bakalım babayiğitsen sevmeyi öğren! Sıra geldi şimdi; hadi bakalım babayiğitsen sevmeyi öğren!

Bana anlattıkları zaman hayret ettiğim bir hikâye var. Eskiden bir zât, bir şeyh efendiye gelmiş. Bana anlattıkları zaman hayret ettiğim bir hikâye var. Eskiden bir zât, bir şeyh efendiye gelmiş. Gelmiş demiş; "Efendim, ben senin dervişin olmak istiyorum.Gelmiş demiş;

"Efendim, ben senin dervişin olmak istiyorum.
Beni kabul eder misin dervişlerin arasına?" Eskiden dervişlik zormuş;Beni kabul eder misin dervişlerin arasına?"

Eskiden dervişlik zormuş;
derviş olmak isteyen kimseye yüznumaraları temizlettirirler, çarşıda pazarda süpürgecilik yaptırırlarmış. derviş olmak isteyen kimseye yüznumaraları temizlettirirler, çarşıda pazarda süpürgecilik yaptırırlarmış. Beldelerin uyuz köpeklerine, kedilerine, kargalarına, kanadı kolu kırık mahlûklarına baktırtırlarmış.Beldelerin uyuz köpeklerine, kedilerine, kargalarına, kanadı kolu kırık mahlûklarına baktırtırlarmış. Her çeşit ağır hizmetten geçermiş. Hatta birisi derviş olmaya geldi mi derlermiş ki; Her çeşit ağır hizmetten geçermiş.

Hatta birisi derviş olmaya geldi mi derlermiş ki;

"Evladım, sen namazını kıl, orucunu tut. Bu dervişlik zor şeydir."Evladım, sen namazını kıl, orucunu tut. Bu dervişlik zor şeydir. Demirden leblebiyi çiğneyip yutabilir misin? Yutamazsın...Demirden leblebiyi çiğneyip yutabilir misin? Yutamazsın... Ağzına demirden bilyeleri alsan leblebi gibi yemek mümkün mü? İşte böyledir, dervişlik zordur.Ağzına demirden bilyeleri alsan leblebi gibi yemek mümkün mü? İşte böyledir, dervişlik zordur. Senin nene gerek..." İşte bu zât da gelmiş; "Beni derviş olarak kabul et efendim." demiş. Senin nene gerek..."

İşte bu zât da gelmiş;

"Beni derviş olarak kabul et efendim."

demiş.

"Evladım, yemeklerden hangi yemeği seversin?" diye sormuş şeyh. "Evladım, yemeklerden hangi yemeği seversin?"

diye sormuş şeyh.

"Fark etmez efendim." demiş. "Yahu insan bir tanesini biraz daha fazlaca sevmez mi! "Fark etmez efendim."

demiş.

"Yahu insan bir tanesini biraz daha fazlaca sevmez mi!
Hani 'Ah şu sırada bir kızartma olsa.' veyahut 'Kaymaklı baklavayı veya kadayıfı severim.Hani 'Ah şu sırada bir kızartma olsa.' veyahut 'Kaymaklı baklavayı veya kadayıfı severim. Güllaç iyidir, cevizli güllaç...' filan dese…" Güllaç iyidir, cevizli güllaç...' filan dese…"

"Fark etmez efendim. Hepsi benim nazarımda bir, hiç ayırmam." demiş. "Pekâlâ. "Fark etmez efendim. Hepsi benim nazarımda bir, hiç ayırmam."

demiş.

"Pekâlâ.
Peki, arkadaşlardan hangisini seversin?" "Fark etmez." "Çiçeklerden hangisini beğenirsin?" Peki, arkadaşlardan hangisini seversin?"

"Fark etmez."

"Çiçeklerden hangisini beğenirsin?"

"Fark etmez." "Kimisi karanfili çok sever, kimisi gülü sever..." "Fark etmez."

"Kimisi karanfili çok sever, kimisi gülü sever..."

"Fark etmez, fark etmez..." "Peki, sana bir şey sorayım. Sen hiçbirisini sevdin mi?" "Fark etmez, fark etmez..."

"Peki, sana bir şey sorayım. Sen hiçbirisini sevdin mi?"

"Estağfirullah, hâşâ sümme hâşâ." Hiç öyle bir şeyde yapmadığını ifade etmiş."Estağfirullah, hâşâ sümme hâşâ."

Hiç öyle bir şeyde yapmadığını ifade etmiş.
Ondan sonra demiş ki; "Evladım! Sen sevmeyi hiçbir yerde kullanmamışsın ki. Ondan sonra demiş ki;

"Evladım! Sen sevmeyi hiçbir yerde kullanmamışsın ki.
Ne karanfili sevmişsin, ne gülü sevmişsin, ne bülbülü sevmişsin, ne sümbülü sevmişsin...Ne karanfili sevmişsin, ne gülü sevmişsin, ne bülbülü sevmişsin, ne sümbülü sevmişsin... Ne baklavayı sevmişsin, ne böreği sevmişsin... Git evvela sevmeyi öğren, öyle gel. Ne baklavayı sevmişsin, ne böreği sevmişsin... Git evvela sevmeyi öğren, öyle gel. Ben sana oradan tarif edeceğim." Ben sana oradan tarif edeceğim."

"Sen sümbülü seviyorsun 'Bak, Allahu Teâlâ hazretleri sevilmeye daha layıktır.' diyeceğim."Sen sümbülü seviyorsun 'Bak, Allahu Teâlâ hazretleri sevilmeye daha layıktır.' diyeceğim. Sümbülü sevmekten Allah'ı sevmeye geçeceksin.Sümbülü sevmekten Allah'ı sevmeye geçeceksin. Birisini sevmekten ötekini sevmeye geçeceksin. Sen sevmeyi öğrenmemişsin ki!" Birisini sevmekten ötekini sevmeye geçeceksin. Sen sevmeyi öğrenmemişsin ki!"

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, mübarek torununu kucağına aldığı zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, mübarek torununu kucağına aldığı zaman başlamış gözlerinden yaş dökülmeye. Ağlamış... Evveli âhiri gören Resûlullah!başlamış gözlerinden yaş dökülmeye. Ağlamış... Evveli âhiri gören Resûlullah! Kim bilir neler gördü. Gözü yaşlanmış, ağlamış.Kim bilir neler gördü. Gözü yaşlanmış, ağlamış. Bedevînin birisi, erkek ağlar mı gibilerden, Resûlullah'ın ağlamasını garip buluyor, diyor ki; "Yâ Resûlallah! Sen de mi?" Bedevînin birisi, erkek ağlar mı gibilerden, Resûlullah'ın ağlamasını garip buluyor, diyor ki;

"Yâ Resûlallah! Sen de mi?"

Mübarek, Resûlullah o! O ağlıyorsa sen de gözünü zorla, ağlamaya çalış. Mübarek, Resûlullah o! O ağlıyorsa sen de gözünü zorla, ağlamaya çalış. Öyle hesap sormak olur mu? Demiş; "Bu, Allahu Teâlâ hazretlerinin bir rahmet duygusudur.Öyle hesap sormak olur mu? Demiş;

"Bu, Allahu Teâlâ hazretlerinin bir rahmet duygusudur.
Bunu dilediğine verir." O göz yaşarması da, o ağlayabilmek de, o sevmek de ayrı bir şeydir.Bunu dilediğine verir."

O göz yaşarması da, o ağlayabilmek de, o sevmek de ayrı bir şeydir.
Bizim cemiyette en az bildiğimiz şeydir bu. Sevmeyi öğreneceğiz.Bizim cemiyette en az bildiğimiz şeydir bu. Sevmeyi öğreneceğiz. Herkes birbirinin hasmıdır, herkes birbirinin kuyusunu kazar. Bugün Türkiye'deki felsefe; Herkes birbirinin hasmıdır, herkes birbirinin kuyusunu kazar. Bugün Türkiye'deki felsefe;

"Arkadaş, baban bile olsa itimat etmeyeceksin." Ne oldu Müslümanlık?! Ne oldu Müslümanlık?! "Arkadaş, baban bile olsa itimat etmeyeceksin."

Ne oldu Müslümanlık?!

Ne oldu Müslümanlık?!

"Yok, babana bile itimat etme. Bu devir öyle. Herkesi hasım bileceksin, hiç kimseye güvenmeyeceksin." "Yok, babana bile itimat etme. Bu devir öyle. Herkesi hasım bileceksin, hiç kimseye güvenmeyeceksin."

Senin dünyadan haberin yok. Senin dünyadan haberin yok. Eskiden öyle insanlar geçmiş ki onların ahbaplığını, arkadaşlığını sen masal gibi dinliyorsun.Eskiden öyle insanlar geçmiş ki onların ahbaplığını, arkadaşlığını sen masal gibi dinliyorsun. Haberin yok dünyadan. Gene de Allah'ın nice sevgili kulları vardır ki birbirleriniHaberin yok dünyadan. Gene de Allah'ın nice sevgili kulları vardır ki birbirlerini Allah için severler de nice fedakârlıklar yaparlar.Allah için severler de nice fedakârlıklar yaparlar. Allahu Teâlâ hazretleri o güzel duyguyu, o sevmek duygusunu sever.Allahu Teâlâ hazretleri o güzel duyguyu, o sevmek duygusunu sever. O kalp, canlı olursa sever. Sevme nereden olur? Kalpten olur.O kalp, canlı olursa sever.

Sevme nereden olur?

Kalpten olur.
Kalp katılaşmışsa, hareket edemez hale gelmişse, elastikiyetini kaybetmişse, Kalp katılaşmışsa, hareket edemez hale gelmişse, elastikiyetini kaybetmişse, donmuşsa, taşlaşmışsa, sevemez. Sevme vasıtası çalışmaz hale gelmiş, dumura uğramış oluyor.donmuşsa, taşlaşmışsa, sevemez. Sevme vasıtası çalışmaz hale gelmiş, dumura uğramış oluyor. O kalbin yumuşaklığından sonra sevme mümkün olur. O kalbin yumuşaklığından sonra sevme mümkün olur.

Haset duygusundan; söz sözü açtı buraya kadar getirdik.Haset duygusundan; söz sözü açtı buraya kadar getirdik. Alimler de hasetten girecekmiş cehenneme. Alimler de hasetten girecekmiş cehenneme.

Şerhte Hocamız rahmetullahi aleyh diyor ki; "Alimi alimden sorma." Şerhte Hocamız rahmetullahi aleyh diyor ki;

"Alimi alimden sorma."

Açıklarken diyor ki; "Hasedi on parçaya ayırmışlar; dokuz parçası ulemâda olurmuş." Açıklarken diyor ki;

"Hasedi on parçaya ayırmışlar; dokuz parçası ulemâda olurmuş."

"Filanca alim nasıldır?" diye bir alime sorarsan ille; "Armudun sapı, üzümün çöpü var." der. "Filanca alim nasıldır?" diye bir alime sorarsan ille;

"Armudun sapı, üzümün çöpü var." der.

Herkese bir kusur bulur, bir kulp takar, beğenmez. Sözün altında demek ister ki; Herkese bir kusur bulur, bir kulp takar, beğenmez. Sözün altında demek ister ki;

"Benden başka kıymetli kimse yok, en kıymetlisi benim. Daha başka kimi arıyorsun?" "Benden başka kıymetli kimse yok, en kıymetlisi benim. Daha başka kimi arıyorsun?"

Haset duygusu ulemâda çok oluyor. Haset duygusu ulemâda çok oluyor. Halbuki ulemâ haset ederse o zaman çok fenâ şeyler çıkar arkasından.Halbuki ulemâ haset ederse o zaman çok fenâ şeyler çıkar arkasından. Ulemâ insanlara doğru yolu. Allahu Teâlâ hazretlerinin yolunu gösterecek ki duygularının esiri olmayacak. Ulemâ insanlara doğru yolu. Allahu Teâlâ hazretlerinin yolunu gösterecek ki duygularının esiri olmayacak. Hâsılı, alim haset ettiği zaman cehenneme gidiyor. Hâsılı, alim haset ettiği zaman cehenneme gidiyor.

Ve'l-ağniyâü bi'l-buhli. "Zenginler de hesapsız cehenneme gidecek." Ve'l-ağniyâü bi'l-buhli. "Zenginler de hesapsız cehenneme gidecek." Bir kısmı tabii... Kimler? Bi'l-buhli. "Cimrilik, pintilik ile cehenneme gidecek. Bir kısmı tabii...

Kimler?

Bi'l-buhli. "Cimrilik, pintilik ile cehenneme gidecek.
Yani öyle yapanlar cehenneme gidecek." demek. Zenginliği kim verdi sana? Yani öyle yapanlar cehenneme gidecek." demek.

Zenginliği kim verdi sana?

Allahu Teâlâ hazretleri verdi. Zenginliğin gereği nedir? Allahu Teâlâ hazretleri verdi.

Zenginliğin gereği nedir?

Zenginliğin gereği, Allah'ın kullarına, fakirlere senin malındaki hakkı vermektir. Zenginliğin gereği, Allah'ın kullarına, fakirlere senin malındaki hakkı vermektir.

Ve fî emvâlihim hakkun li's-sâili ve'l-mahrûmi. Ve fî emvâlihim hakkun li's-sâili ve'l-mahrûmi.

"Zenginlerin mallarında dilencilerin, mahrum kimselerin, yoksulların hakkı vardır." "Zenginlerin mallarında dilencilerin, mahrum kimselerin, yoksulların hakkı vardır."

"Nasıl olur; ben kazandım, gece gündüz uğraştım, didindim, ter döktüm, bu malı ben kazandım." "Nasıl olur; ben kazandım, gece gündüz uğraştım, didindim, ter döktüm, bu malı ben kazandım."

İşte Allahu Teâlâ hazretleri; "O senin kazandığın malda fakirin hakkı var." diyor. İşte Allahu Teâlâ hazretleri;

"O senin kazandığın malda fakirin hakkı var." diyor.
Sen alın teriyle, helalinden kazanmışsan ne mutlu! Mübarek olsun. Sen alın teriyle, helalinden kazanmışsan ne mutlu! Mübarek olsun. Helalinden kazandığın malın bile bir miktarını fakire vereceksin. "Ne kadarını vereceğim?" Helalinden kazandığın malın bile bir miktarını fakire vereceksin.

"Ne kadarını vereceğim?"

Onun hesabı fıkıh kitaplarında vardır. Deven varsa şu kadar, sığır varsa bu kadar,Onun hesabı fıkıh kitaplarında vardır. Deven varsa şu kadar, sığır varsa bu kadar, koyunun varsa bu kadar, altının gümüşün varsa kırkta bir... Zekâtın ölçüsü vardır. koyunun varsa bu kadar, altının gümüşün varsa kırkta bir... Zekâtın ölçüsü vardır.

"Cimriliğin ölçüsü, hududu nedir?" diye sorulmuş. Cimriliğin asgarî ölçüsü zekâtını vermemektir."Cimriliğin ölçüsü, hududu nedir?" diye sorulmuş. Cimriliğin asgarî ölçüsü zekâtını vermemektir. İnsan zekâtı vermiyorsa o cimridir. Zekâtı veriyorsa cimrilikten paçayı kurtarmıştır. İnsan zekâtı vermiyorsa o cimridir. Zekâtı veriyorsa cimrilikten paçayı kurtarmıştır. Malının, parasının kırkta birini veremiyorsa, o adama "pinti" dersen başın ağrımaz, yanlış olmaz.Malının, parasının kırkta birini veremiyorsa, o adama "pinti" dersen başın ağrımaz, yanlış olmaz. Zengin, malının kırkta birini fukaraya verecek. Ondan sonra? Zengin, malının kırkta birini fukaraya verecek.

Ondan sonra?

Ondan sonrası kendi gönlüne, keyfine kalmıştır. Ne kadar çok verirse o kadar çok ecir, sevap bulur. Ondan sonrası kendi gönlüne, keyfine kalmıştır. Ne kadar çok verirse o kadar çok ecir, sevap bulur.

Bir zengini bana hep anlatırlar. Ben de tanıyorum.Bir zengini bana hep anlatırlar. Ben de tanıyorum. İsmini vermeyeceğim ama işini size söyleyeceğim ki bilin. İsmini vermeyeceğim ama işini size söyleyeceğim ki bilin. Bir hayır cemiyeti için para toplamaya bu zenginin yanına gitmişler.Bir hayır cemiyeti için para toplamaya bu zenginin yanına gitmişler. Parayı toplamaya giden arkadaş bana naklediyor. Demiş ki; Parayı toplamaya giden arkadaş bana naklediyor. Demiş ki;

"Siz piyasayı dolaşın da bana ondan sonra gelin." "Siz piyasayı dolaşın da bana ondan sonra gelin."

"Biz takriben üç beş bin lira verir diye tahmin ediyorduk." diyor. Gidip piyasada dolaşmışlar; "Biz takriben üç beş bin lira verir diye tahmin ediyorduk." diyor. Gidip piyasada dolaşmışlar;

"Fakirlere şunu yapacağız." filan diye makbuzla para toplamışlar. "Fakirlere şunu yapacağız." filan diye makbuzla para toplamışlar. Akşamüstü bu zâtın dükkânına gitmişler. Dükkânı pek büyük bir şey değil, küçücükçe... Akşamüstü bu zâtın dükkânına gitmişler. Dükkânı pek büyük bir şey değil, küçücükçe...

"Çıkarttı, elli bin lira para verdi." diyor. Umduklarının on misli fazlasını vermiş. "Çıkarttı, elli bin lira para verdi." diyor. Umduklarının on misli fazlasını vermiş. Allah vermiş de o da onlara bir miktarını ayırıp takdim etmiş. Güzel, yalnız sözü çok dikkatimi çekti.Allah vermiş de o da onlara bir miktarını ayırıp takdim etmiş. Güzel, yalnız sözü çok dikkatimi çekti. Verirken demiş ki; "Şimdilik bunu alın, önümüzdeki sene inşaallah daha fazlasını vereceğim." Verirken demiş ki;

"Şimdilik bunu alın, önümüzdeki sene inşaallah daha fazlasını vereceğim."

Önümüzdeki sene için şimdiden hayra niyetleniyor. Bak, bu güzel bir duygu işte! Önümüzdeki sene için şimdiden hayra niyetleniyor. Bak, bu güzel bir duygu işte!

"Bir dahaki sene oldu, gittik yanına. Çıkarıp iki yüz elli bin lira vermesin mi!" "Bir dahaki sene oldu, gittik yanına. Çıkarıp iki yüz elli bin lira vermesin mi!"

Demek ki Allah işini rast getirmiş. Bir dahaki sene; bu sefer elli bin değil, Demek ki Allah işini rast getirmiş. Bir dahaki sene; bu sefer elli bin değil, iki yüz elli bin lira verecek kadar zengin etmiş. Öyle verebilmiş. Yine demiş ki; iki yüz elli bin lira verecek kadar zengin etmiş. Öyle verebilmiş. Yine demiş ki;

"Bunu alın, inşaallah önümüzdeki sene daha fazla vereceğim." "Bunu alın, inşaallah önümüzdeki sene daha fazla vereceğim."

Önündeki sene ne kadar verdiklerini pekiyi hatırlayamayacağım,Önündeki sene ne kadar verdiklerini pekiyi hatırlayamayacağım, yalnız geçen sene yirmi milyon verdiğini duydum. Allah razı olsun!yalnız geçen sene yirmi milyon verdiğini duydum. Allah razı olsun! Allah böyle kimseleri elbette mükâfatlandırır, mahrum eylemez. Allah böyle kimseleri elbette mükâfatlandırır, mahrum eylemez.

Bunun için zenginliğin şartı Allah rızası için bu parayı vermektir.Bunun için zenginliğin şartı Allah rızası için bu parayı vermektir. Veren Allah! Allahu Teâlâ hazretleri sana vermiş. Sen yine bir miktarını kendine ayırmıyor musun?Veren Allah! Allahu Teâlâ hazretleri sana vermiş. Sen yine bir miktarını kendine ayırmıyor musun? Kendi ihtiyaçlarına ayırıyorsun yine, yoksul kalmıyorsun ki.Kendi ihtiyaçlarına ayırıyorsun yine, yoksul kalmıyorsun ki. Evinde koltuk, kanepe var, şunu var bunu var, çeşit çeşit şeyler var... Evinde koltuk, kanepe var, şunu var bunu var, çeşit çeşit şeyler var... Bankaya da kaç senelik ihtiyat bırakmışsın, ayırmışsındır.Bankaya da kaç senelik ihtiyat bırakmışsın, ayırmışsındır. Bankaya koymasan bile bilmem nereye koymuşsundur artık.Bankaya koymasan bile bilmem nereye koymuşsundur artık. Gene de elin titreyerek verirsen yakışık almaz. Allah'ın verdiğinden ver, korkma. Gene de elin titreyerek verirsen yakışık almaz. Allah'ın verdiğinden ver, korkma.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; "Sadakadan mal azalmaz." diye yeminle söylüyor. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz;

"Sadakadan mal azalmaz." diye yeminle söylüyor.

"Sadaka vermekle mal azalmaz." diyor. Allahu Teâlâ hazretleri asgarî bire on verir."Sadaka vermekle mal azalmaz." diyor. Allahu Teâlâ hazretleri asgarî bire on verir. Bir sene elli bin veren, ikincisi sene nasıl oluyor da iki yüz elli bin verir?Bir sene elli bin veren, ikincisi sene nasıl oluyor da iki yüz elli bin verir? Elbette Allah bire on vermiştir de ondan. Yirmi milyon kolay mı? Hadi bakalım, kaç babayiğit var! Elbette Allah bire on vermiştir de ondan. Yirmi milyon kolay mı? Hadi bakalım, kaç babayiğit var!

Geçenlerde bir babayiğit duydum, Trabzonspor'a yirmi beş milyon vermiş. Maşaallah! Geçenlerde bir babayiğit duydum, Trabzonspor'a yirmi beş milyon vermiş. Maşaallah!

"Trabzonspor şampiyon olursa vereceğim." demiş, vermiş. "Trabzonspor şampiyon olursa vereceğim." demiş, vermiş.

Allah gönlünü, aklını doğru dürüst etsin de bu paralar hayırlara verilsin. Allah gönlünü, aklını doğru dürüst etsin de bu paralar hayırlara verilsin. Futbol için yirmi beş milyon vermiş. Bir başkası demiş ki; Futbol için yirmi beş milyon vermiş. Bir başkası demiş ki;

"O ne kadar verirse ben onun iki mislini vereceğim." "O ne kadar verirse ben onun iki mislini vereceğim."

O yirmi beş milyon verdi, şimdi ötekisi de elli milyon daha verecek. Yetmiş beş milyon! O yirmi beş milyon verdi, şimdi ötekisi de elli milyon daha verecek. Yetmiş beş milyon! Trabzonspor yaşadı işte. Allah şu futbola, yuvarlak topa verilen sevgiyi hayra döndürsün. Trabzonspor yaşadı işte. Allah şu futbola, yuvarlak topa verilen sevgiyi hayra döndürsün. Gene iyi, futbolu seviyorlar; o sevgiden belki bu şeyi öğrenirler.Gene iyi, futbolu seviyorlar; o sevgiden belki bu şeyi öğrenirler. Bak, bu futboldan daha güzel şeyler vardır, Allahu Teâlâ hazretlerinin yolu daha güzeldir,Bak, bu futboldan daha güzel şeyler vardır, Allahu Teâlâ hazretlerinin yolu daha güzeldir, O'nun yolunda para sarf etmek daha iyidir, daha hoştur, insanların mutluluğu için çalışmak iyidir, O'nun yolunda para sarf etmek daha iyidir, daha hoştur, insanların mutluluğu için çalışmak iyidir, sadaka-yı câriye insanın ölümünden sonra da kâr eder, diye sadaka-yı câriye insanın ölümünden sonra da kâr eder, diye inşaallah Allah o hayırlara parayı harcama sevgisi de versin. inşaallah Allah o hayırlara parayı harcama sevgisi de versin.

Bir hadîs-i şerîf daha okuyalım. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz,Bir hadîs-i şerîf daha okuyalım. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Hz. Ali Efendimiz kerramallahu vecheh'in bize intikal buyurduğuna, naklettiğine göre şöyle söylemiş; Hz. Ali Efendimiz kerramallahu vecheh'in bize intikal buyurduğuna, naklettiğine göre şöyle söylemiş;

Sittetü eşyâe hasenün. "Altı şey vardır, bunlar güzeldir, iyidir." Sittetü eşyâe hasenün. "Altı şey vardır, bunlar güzeldir, iyidir." Ve lâkin fî sittetin mine'n-nâsi ahsenü. Ve lâkin fî sittetin mine'n-nâsi ahsenü. "Fakat bu altı cins insana daha çok yakışır, onlara daha güzel gider." "Fakat bu altı cins insana daha çok yakışır, onlara daha güzel gider."

Altı şey vardır, haddizatında kim yaparsa güzeldir ama altı sınıf insana daha çok yakışır, Altı şey vardır, haddizatında kim yaparsa güzeldir ama altı sınıf insana daha çok yakışır, daha uygun düşer ve daha hoş olur. daha uygun düşer ve daha hoş olur. Birinci hadîs-i şerifle bu ikinci hadîs-i şerîfi ezberlesek, ne kadar güzel olur.Birinci hadîs-i şerifle bu ikinci hadîs-i şerîfi ezberlesek, ne kadar güzel olur. Bazı arkadaşlarımız kaydediyor, inşaallah ezberlenir. Bazı arkadaşlarımız kaydediyor, inşaallah ezberlenir.

el-Adlü hasenün. "Adaletle hareket etmek, âdil olmak güzeldir."el-Adlü hasenün. "Adaletle hareket etmek, âdil olmak güzeldir." Ve lâkin fi'l-ümerâi ahsenü. "Emirlerde, komutanlarda daha iyidir." Ve lâkin fi'l-ümerâi ahsenü. "Emirlerde, komutanlarda daha iyidir."

Demek ki insan, güç kuvvet sahibi, başbuğ, reis oldu mu adalet ona daha çok yakışıyor.Demek ki insan, güç kuvvet sahibi, başbuğ, reis oldu mu adalet ona daha çok yakışıyor. Herkes için güzeldir de hükümdarların adaletli olması daha güzeldir. Herkes için güzeldir de hükümdarların adaletli olması daha güzeldir.

Ve's-sehâu hasenün. "Cömertlik, civanmertlik, eli açıklık güzel şeydir." Ve's-sehâu hasenün. "Cömertlik, civanmertlik, eli açıklık güzel şeydir." Ve lâkin fi'l-ağniyâi ahsenü. "Fakat bu, zenginlere daha çok yakışıyor." Ve lâkin fi'l-ağniyâi ahsenü. "Fakat bu, zenginlere daha çok yakışıyor."

Bir çarşaf açıyorsunuz, bir makbuz hazırlıyorsunuz.Bir çarşaf açıyorsunuz, bir makbuz hazırlıyorsunuz. Cebinde on lira parası olan fakir, çıkarıp beş lirasını veriyor. Cebinde on lira parası olan fakir, çıkarıp beş lirasını veriyor. İşçi, kendi kazandığından yarısını cân u gönülden çıkartıp veriyor.İşçi, kendi kazandığından yarısını cân u gönülden çıkartıp veriyor. O, çok büyük ecir alır ama zengin verirse zengine cömertlik daha çok yakışır. O, çok büyük ecir alır ama zengin verirse zengine cömertlik daha çok yakışır.

Ve'l-verâ'u hasenün. "Perhizkârlık, çekingenlik, düşüne taşına hareket etmek güzel bir şeydir." Ve'l-verâ'u hasenün. "Perhizkârlık, çekingenlik, düşüne taşına hareket etmek güzel bir şeydir." Ve lâkin fi'l-ulemâi ahsenü.Ve lâkin fi'l-ulemâi ahsenü. "Fakat bu verâ sahibi olmak, aşırı derecede titiz ve müttâkî olmak alimlere daha çok yakışır." "Fakat bu verâ sahibi olmak, aşırı derecede titiz ve müttâkî olmak alimlere daha çok yakışır."

Bir insan alim oldu mu; ölçüsünü daha sıkı tutmalı, daha titiz olmalı.Bir insan alim oldu mu; ölçüsünü daha sıkı tutmalı, daha titiz olmalı. Allah'ın rızasına daha çok dikkat etmeli. Allah'ın rızasına daha çok dikkat etmeli.

Ve's-sabru hasenün. "Sabredici olmak iyi bir şeydir, güzeldir." Ve's-sabru hasenün. "Sabredici olmak iyi bir şeydir, güzeldir." Ve lâkin fi'l-fukarâi ahsenü. "Fakirlere daha çok yakışır." Ve lâkin fi'l-fukarâi ahsenü. "Fakirlere daha çok yakışır."

İnsan fakir oldu mu itiraz etmemeli, sabretmeli. Böylece büyük ecir kazanır. İnsan fakir oldu mu itiraz etmemeli, sabretmeli. Böylece büyük ecir kazanır.

Ve't-tevbetü hasenün. "Tevbe güzeldir." Ve't-tevbetü hasenün. "Tevbe güzeldir." Ve lâkin fi's-siyâsetifi'ş-şebâbi ahsenü. "Tevbe güzeldir ama siyasette daha iyidir." Ve lâkin fi's-siyâsetifi'ş-şebâbi ahsenü. "Tevbe güzeldir ama siyasette daha iyidir."

"Bir kimseyi cezalandıracağın zaman o işten vazgeçivermek daha uygundur." gibi bir mâna çıkıyor."Bir kimseyi cezalandıracağın zaman o işten vazgeçivermek daha uygundur." gibi bir mâna çıkıyor. Yalnız şerhte diyor ki; "Bazı nüshaları karıştırdım, siyaset kelimesi yerine orada şebâb." diyor. Yalnız şerhte diyor ki;

"Bazı nüshaları karıştırdım, siyaset kelimesi yerine orada şebâb." diyor.
Ve lâkin fi'ş-şebâbi ahsenü. "Tevbe iyidir ama gençlerde daha iyidir." demek olur o zaman.Ve lâkin fi'ş-şebâbi ahsenü. "Tevbe iyidir ama gençlerde daha iyidir." demek olur o zaman. Herhalde o mâna daha doğru. O kelime herhalde şebâbet, "gençlik" mânasında olsa gerek… Herhalde o mâna daha doğru. O kelime herhalde şebâbet, "gençlik" mânasında olsa gerek…

Demek ki tevbe iyi ama gençlikte iyi... Onun için genç kardeşlerimize müjdeler olsun.Demek ki tevbe iyi ama gençlikte iyi... Onun için genç kardeşlerimize müjdeler olsun. Allah onları ve bizi de yolunda sabitkadem eylesin.Allah onları ve bizi de yolunda sabitkadem eylesin. Genç yaşında tevbekâr olmak, hak yolda olmak çok güzel bir şeydir.Genç yaşında tevbekâr olmak, hak yolda olmak çok güzel bir şeydir. Allahu Teâlâ hazretleri genç yaşında tevbekâr olanları, Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde gölgelendirecek.Allahu Teâlâ hazretleri genç yaşında tevbekâr olanları, Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde gölgelendirecek. Herkes hesap korkusundan titreşir dururken onları nurdan tahtların, minberlerin üstünde gölgelendirecek. Herkes hesap korkusundan titreşir dururken onları nurdan tahtların, minberlerin üstünde gölgelendirecek.

Gençlikte ibadet çok kıymetlidir. İhtiyarlayınca nasıl olsa nefis zayıfladığı için... Gençlikte ibadet çok kıymetlidir. İhtiyarlayınca nasıl olsa nefis zayıfladığı için... İhtiyar kumar oynayabilir mi? İhtiyar içki içebilir mi? Dokunur... İçse midesi rahatsız olur.İhtiyar kumar oynayabilir mi? İhtiyar içki içebilir mi? Dokunur... İçse midesi rahatsız olur. Şu haylazlığı, bu arsızlığı, şu yüzsüzlüğü yapabilir mi? Gücü yetmez. Şu haylazlığı, bu arsızlığı, şu yüzsüzlüğü yapabilir mi? Gücü yetmez. Takati kalmadı ki ihtiyarladı. Ama gençlikte elde fırsat varken yapmayınca kıymeti oluyor. Takati kalmadı ki ihtiyarladı.

Ama gençlikte elde fırsat varken yapmayınca kıymeti oluyor.

"Yâ Rabbi! Senin rızan için vazgeçtim. Senin rızan için bu kötü yola gitmedim."Yâ Rabbi! Senin rızan için vazgeçtim. Senin rızan için bu kötü yola gitmedim. Senin rızan için bu işten vazgeçtim.Senin rızan için bu işten vazgeçtim. Senin rızan için haram yemedim, harama bakmadım, harama gitmedim, ibadet ettim." Senin rızan için haram yemedim, harama bakmadım, harama gitmedim, ibadet ettim."

Kıymeti o zaman fazla. Onun için Allah bizleri genç yaşta tevbe edicilerden eylesin.Kıymeti o zaman fazla. Onun için Allah bizleri genç yaşta tevbe edicilerden eylesin. Çocuklarımızı da öyle yetiştirmeye gayret edelim. Çocuklarımızı da öyle yetiştirmeye gayret edelim. Demek ki tevbe gençlerde daha güzel oluyor, yakışık alıyor. İhtiyarlayınca nasıl olsa olacak... Demek ki tevbe gençlerde daha güzel oluyor, yakışık alıyor. İhtiyarlayınca nasıl olsa olacak...

Ve'l-hayâu hasenün. "Utanç, hayâ sahibi oluş güzel şeydir." Ve'l-hayâu hasenün. "Utanç, hayâ sahibi oluş güzel şeydir." Ve lâkin fi'n-nisâi ahsenü. "Fakat kadınlara daha da çok yakışır." Ve lâkin fi'n-nisâi ahsenü. "Fakat kadınlara daha da çok yakışır."

Yüzsüz, arsız, bağıran, cadaloz bir kadın hiç yakışmaz. Yüzsüz, arsız, bağıran, cadaloz bir kadın hiç yakışmaz. Erkek neyse ne de kadına daha çok yakışanı; hayâ sahibi, iffet sahibi olmaktır. Erkek neyse ne de kadına daha çok yakışanı; hayâ sahibi, iffet sahibi olmaktır.

"Hayâ insanın süsüdür. "Hayâ insanın süsüdür. Erkeğe de yakışır, kadına da yakışır ama kadına daha çok lazımdır." demek. Erkeğe de yakışır, kadına da yakışır ama kadına daha çok lazımdır." demek.

Burada altı tane güzel huy saydı. Burada altı tane güzel huy saydı. Bunların hepsini elde etmeye çalışmaya Allah hepimizi muvaffak eylesin. Bunların hepsini elde etmeye çalışmaya Allah hepimizi muvaffak eylesin.

Birincisi; adalet, hepimiz adaletli olmaya çalışalım. Birincisi; adalet, hepimiz adaletli olmaya çalışalım.

İkincisi; cömertlik, hepimiz cömert olmaya çalışalım. İkincisi; cömertlik, hepimiz cömert olmaya çalışalım.

Üçüncüsü; verâ, müttakîlik, titizlik, yaptığı işin Allah'ın rızasına uygun olup olmadığınıÜçüncüsü; verâ, müttakîlik, titizlik, yaptığı işin Allah'ın rızasına uygun olup olmadığını düşüne taşına, çekine sakına, haramlara düşmekten korkarak hareket etmek. Bu da çok güzel. düşüne taşına, çekine sakına, haramlara düşmekten korkarak hareket etmek. Bu da çok güzel.

Dördüncüsü; sabır, bu da çok güzel. Beşincisi; tevbekârlık. Altıncısı; hayâ. Dördüncüsü; sabır, bu da çok güzel.

Beşincisi; tevbekârlık.

Altıncısı; hayâ.

Bu güzel huyları Allahu Teâlâ hazretleri cümlemize ihsan eylesin. Bu güzel huyları Allahu Teâlâ hazretleri cümlemize ihsan eylesin.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki; Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

"Bir insan güzel huyu sayesinde geceleri uykusunu terk edip de sabahlara kadar namaz kılan,"Bir insan güzel huyu sayesinde geceleri uykusunu terk edip de sabahlara kadar namaz kılan, gündüzleri de hep oruç tutan insanın sevabına nâil olur." gündüzleri de hep oruç tutan insanın sevabına nâil olur."

Güzel huyu sayesinde bir insan geceleri kâim, gündüzleri sâim insanın sevabına nâil olur. Güzel huyu sayesinde bir insan geceleri kâim, gündüzleri sâim insanın sevabına nâil olur.

Neden? Güzel huylu da ondan!Neden?

Güzel huylu da ondan!
Madem güzel huyluluk bu kadar kestirme bir kâr kaynağıdır,Madem güzel huyluluk bu kadar kestirme bir kâr kaynağıdır, kolayca insanı bu kadar yüksek derecelere çıkartıyor,kolayca insanı bu kadar yüksek derecelere çıkartıyor, o halde hepimiz ahlâkımızı güzelleştirmeye gayret edelim. o halde hepimiz ahlâkımızı güzelleştirmeye gayret edelim. Güzel ahlâklı olmak suretiyle Allahu Teâlâ hazretlerinin rızasına ermeye gayret edelim. Güzel ahlâklı olmak suretiyle Allahu Teâlâ hazretlerinin rızasına ermeye gayret edelim.

Bir önceki hadîs-i şerîfte okuduğumuz kötü huylar da insanın derecelerini indirdiği gibiBir önceki hadîs-i şerîfte okuduğumuz kötü huylar da insanın derecelerini indirdiği gibi bazen amellerini de iptal ediyor. bazen amellerini de iptal ediyor.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi kötü huylardan kurtulan,Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi kötü huylardan kurtulan, iyi huylar ile müzeyyen olan kullarından eylesin. iyi huylar ile müzeyyen olan kullarından eylesin. Rızasına uygun ömür geçirip, rızasına uygun yaşayıp, hüsn-i hâtimeye mazhar olarak,Rızasına uygun ömür geçirip, rızasına uygun yaşayıp, hüsn-i hâtimeye mazhar olarak, râzı ve marzî bir kul olarak huzuruna çıkmayı cümlemize nasip eylesin. râzı ve marzî bir kul olarak huzuruna çıkmayı cümlemize nasip eylesin.

Fâtiha-i Şerîfe me'âl besmele. Fâtiha-i Şerîfe me'âl besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2