Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Cehenneme Götüren 6 Tutum

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

21 Cemâziye'l-Âhir 1421 / 19.09.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemîn hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn.el-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemîn hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ MuhammedinVe's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd: Emmâ ba'd:

Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem;

Sittetün yedhulûne'n-nâre bi-ğayri hisâbin el-ümerâü bi'l-cevri ve'l-arabü bi'l-Sittetün yedhulûne'n-nâre bi-ğayri hisâbin el-ümerâü bi'l-cevri ve'l-arabü bi'l- iyyeti ve'd-dehâkînü bi'l-kibri ve't-tüccâru bi'l-kezibi ve'l-ulemâu bi'l-hasedi ve'l-ağniyâü bi'l-buhli. iyyeti ve'd-dehâkînü bi'l-kibri ve't-tüccâru bi'l-kezibi ve'l-ulemâu bi'l-hasedi ve'l-ağniyâü bi'l-buhli.

Hulvânî, Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet olunmuş.Hulvânî, Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet olunmuş. Babasına kendisine Allah rahmetiyle büyük mükâfatlar ihsan eylesin.Babasına kendisine Allah rahmetiyle büyük mükâfatlar ihsan eylesin. Şefaatlerine bizi erdirsin. Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfte buyurmuş oluyor ki; Şefaatlerine bizi erdirsin. Peygamber Efendimiz bu hadîs-i şerîfte buyurmuş oluyor ki;

Sittetün. "Altı cins insan." Yedhulûne'n-nâre. "Cehenneme girecekler, girerler." Bi-ğayri hisâbin.Sittetün. "Altı cins insan." Yedhulûne'n-nâre. "Cehenneme girecekler, girerler." Bi-ğayri hisâbin. "Hesap görmeden doğrudan doğruya cehenneme girerler, girecekler." Bir; "Hesap görmeden doğrudan doğruya cehenneme girerler, girecekler." Bir;

el-Ümerâü bi'l-cevri. "Komutanlar, emirler, yöneticiler." el-Ümerâü bi'l-cevri. "Komutanlar, emirler, yöneticiler."

Bir işin başında olup da emretme selâhiyetine sahip insanlara emir denir.Bir işin başında olup da emretme selâhiyetine sahip insanlara emir denir. Asker olması şart değil, devlet su işleri genel müdürü olsa bile emirdirAsker olması şart değil, devlet su işleri genel müdürü olsa bile emirdir yani o sahada emretme selâhiyetine sahip. yani o sahada emretme selâhiyetine sahip. Emîr, fâil vezninde "emretme salahiyetine sahip kimse" demek.Emîr, fâil vezninde "emretme salahiyetine sahip kimse" demek. Yöneticiler, bir takım işlerin başına geçmiş de sözün sahibi olmuş insanlar;Yöneticiler, bir takım işlerin başına geçmiş de sözün sahibi olmuş insanlar; komutan veya genel müdür veya bakan veya müdür veya başkan; komutan veya genel müdür veya bakan veya müdür veya başkan;

Bi'l-cevri. "Cevretmişlerse, zâlimlik yapmışlarsa, zâlim olduklarından doğrudan cehenneme girerler." Bi'l-cevri. "Cevretmişlerse, zâlimlik yapmışlarsa, zâlim olduklarından doğrudan cehenneme girerler."

Emirlerin yani kendisinde emretme selâhiyeti olan insanların en büyük tehlikesiEmirlerin yani kendisinde emretme selâhiyeti olan insanların en büyük tehlikesi o selâhiyetlerini zulümde kullanmalarıdır.o selâhiyetlerini zulümde kullanmalarıdır. Onlar zulme düşmemeye çok dikkat etmeli çünkü söz sahibi.Onlar zulme düşmemeye çok dikkat etmeli çünkü söz sahibi. Onların bir sözü birçok kimsenin canını yakar,Onların bir sözü birçok kimsenin canını yakar, birçok kimseyi zarara uğratır onun için çok dikkat etmeleri gerekir.birçok kimseyi zarara uğratır onun için çok dikkat etmeleri gerekir. Etmezlerse o zaman yöneticiler doğrudan cehenneme girerler. Etmezlerse o zaman yöneticiler doğrudan cehenneme girerler.

Peygamber Efendimiz [bir] başka hadîs-i şerîflerinde buyuruyor ki; Peygamber Efendimiz [bir] başka hadîs-i şerîflerinde buyuruyor ki;

"On kişi ve daha fazlasına başkanlık etmiş herkes, her başkan, her emir, her komutan,"On kişi ve daha fazlasına başkanlık etmiş herkes, her başkan, her emir, her komutan, her müdür, her idareci, on kişi veya daha fazlasına söz geçirmiş, her müdür, her idareci, on kişi veya daha fazlasına söz geçirmiş, onların başına selâhiyetli kimse olarak geçmiş olanonların başına selâhiyetli kimse olarak geçmiş olan her şahıs mahkeme-i kübrâya, mahşer yerine elleri bağlı olarak gelir." her şahıs mahkeme-i kübrâya, mahşer yerine elleri bağlı olarak gelir."

Yani tutsak gibi, esir gibi, suçlu gibi elleri boyunlarına bağlı olarak gelir deniliyor.Yani tutsak gibi, esir gibi, suçlu gibi elleri boyunlarına bağlı olarak gelir deniliyor. Demek ki şöyle bağlayacaklar, -Allah göstermesin.-Demek ki şöyle bağlayacaklar, -Allah göstermesin.- yani eli yukarıya doğru kaldırmış, boynuna da bağlanmış olduğu içinyani eli yukarıya doğru kaldırmış, boynuna da bağlanmış olduğu için eli ile bir hareket yapıp hızlı koşması filan da mümkün değil, demek ki öyle bağlıyorlar. eli ile bir hareket yapıp hızlı koşması filan da mümkün değil, demek ki öyle bağlıyorlar.

"Elleri öyle boyunlarına bağlanmış olarak gelecekler muhakeme olacaklar."Elleri öyle boyunlarına bağlanmış olarak gelecekler muhakeme olacaklar. Eğer emirliklerini adaletle yürüttülerse, emir verme selâhiyetlerini adaletle ifâ ettilerse bağları çözülecek.Eğer emirliklerini adaletle yürüttülerse, emir verme selâhiyetlerini adaletle ifâ ettilerse bağları çözülecek. Eğer adaletsiz, cevr ile, zulm ile işlem gördülerse, çete reisi gibi zâlimce iş gördülerse,Eğer adaletsiz, cevr ile, zulm ile işlem gördülerse, çete reisi gibi zâlimce iş gördülerse, o zaman bağları üzerine sımsıkı başka bağlar da bağlanıp cehenneme sevk edilecekler." diyeo zaman bağları üzerine sımsıkı başka bağlar da bağlanıp cehenneme sevk edilecekler." diye Peygamber Efendimiz bir başka hadîs-i şerîfinde bildiriyor. Peygamber Efendimiz bir başka hadîs-i şerîfinde bildiriyor.

Ve'l-arabü bi'l iyyeti.Ve'l-arabü bi'l iyyeti. "Arap da ırkçılığından dolayı [cehenneme girer]." "Arap da ırkçılığından dolayı [cehenneme girer]."

Yani ben arabım, ben peygamberin milletindenim, ben yönetici kadrodanım,Yani ben arabım, ben peygamberin milletindenim, ben yönetici kadrodanım, halifenin ırkındanım vesaire filan diye [söyler veya düşünürse...] halifenin ırkındanım vesaire filan diye [söyler veya düşünürse...] Çünkü teşekkül eden İslâm devletinin en itibarlı, en yüksek zümresi onlar.Çünkü teşekkül eden İslâm devletinin en itibarlı, en yüksek zümresi onlar. Onlar eğer ırkçılık yaparlarsa, ki Peygamber Efendimiz onu şiddetle men etmiştir.Onlar eğer ırkçılık yaparlarsa, ki Peygamber Efendimiz onu şiddetle men etmiştir. "Arabın aceme, -yani arab olmayana- acemin araba herhangi bir üstünlüğü, "Arabın aceme, -yani arab olmayana- acemin araba herhangi bir üstünlüğü, herhangi bir sebepten farkı, üstünlüğü yoktur." İllâ bi't-takvâ. herhangi bir sebepten farkı, üstünlüğü yoktur." İllâ bi't-takvâ. "Ancak Allah katında takvâ ehli, ihlâslı, has müslüman diye derecesi varsa o vardır. "Ancak Allah katında takvâ ehli, ihlâslı, has müslüman diye derecesi varsa o vardır. Yoksa başkaca ırkından dolayı bir üstünlüğü yoktur." diyeYoksa başkaca ırkından dolayı bir üstünlüğü yoktur." diye Peygamber Efendimiz kesin olarak beyan etmiştir.Peygamber Efendimiz kesin olarak beyan etmiştir. Binâenaleyh, bunları dinlemez, arap o sıradaki yönetimdeki üstünlüğüne bakarak ırkçılık,Binâenaleyh, bunları dinlemez, arap o sıradaki yönetimdeki üstünlüğüne bakarak ırkçılık, arapçılık yaparsa, oradan doğrudan doğruya cehenneme girer.arapçılık yaparsa, oradan doğrudan doğruya cehenneme girer. Çünkü İslâm müslümanları ırk gözetmeksizin eşit sayıyor ve kardeş yapıyor. Çünkü İslâm müslümanları ırk gözetmeksizin eşit sayıyor ve kardeş yapıyor.

İnneme'l-müminûne ıhvetün. "Mü'minler sadece ve sadece kardeştir, başka bir şey değildir."İnneme'l-müminûne ıhvetün. "Mü'minler sadece ve sadece kardeştir, başka bir şey değildir." İnnemâ edât-ı tahsîstir yani "kardeştir, daha başka bir şey değildir, sadece odur!" demek. İnnemâ edât-ı tahsîstir yani "kardeştir, daha başka bir şey değildir, sadece odur!" demek.

"Mü'minler kardeştir." Bilâl-i Habeşî esmer renkli idi, biraz da arapçayı güzel konuşamıyordu."Mü'minler kardeştir."

Bilâl-i Habeşî esmer renkli idi, biraz da arapçayı güzel konuşamıyordu.
Irkından dolayı bazı harfleri tam çıkartamıyordu. Köle idi, tam arap değildi.Irkından dolayı bazı harfleri tam çıkartamıyordu. Köle idi, tam arap değildi. Mesela hayyâ alessalâh diyemiyormuş da heyye alessalâh diyormuş,Mesela hayyâ alessalâh diyemiyormuş da heyye alessalâh diyormuş, biraz iki gözlü he gibi telâffuz ediyormuş. biraz iki gözlü he gibi telâffuz ediyormuş. Bir keresinde sahâbeden bir mübarek zât, asabîlikten, sinirinden ona kızmış ve çıkış yapmış ona; Bir keresinde sahâbeden bir mübarek zât, asabîlikten, sinirinden ona kızmış ve çıkış yapmış ona;

"Seni kara karının oğlu seni!" demiş. "Seni kara karının oğlu seni!" demiş.

Annesi habeşli esmer renkli, Araplar da bizim tahminimizin zıddına beyaz tenlidir.Annesi habeşli esmer renkli, Araplar da bizim tahminimizin zıddına beyaz tenlidir. Arap deyince bizde siyah renk hatıra gelir. Arap deyince bizde siyah renk hatıra gelir. Halbuki Peygamber Efendimiz pembe beyaz renkli idi, bembeyazdı.Halbuki Peygamber Efendimiz pembe beyaz renkli idi, bembeyazdı. Yani beyazdır, esmer veya siyah değildir.Yani beyazdır, esmer veya siyah değildir. Hani böyle güneşten yanık buğday tenli vesaire filan, öyle bile değildir. Hani böyle güneşten yanık buğday tenli vesaire filan, öyle bile değildir.

"Seni kara kadının oğlu seni!" demiş. Peygamber Efendimiz o diyeni sonradan karşısına alıp diyor ki; "Seni kara kadının oğlu seni!" demiş. Peygamber Efendimiz o diyeni sonradan karşısına alıp diyor ki;

"Sen onu, annesinin kara olmasından dolayı mı ayıpladın?"Sen onu, annesinin kara olmasından dolayı mı ayıpladın? Kara kadın diye anasını ayıpladın, onun oğlu diye mi onu küçümsedin, ayıpladın? Kara kadın diye anasını ayıpladın, onun oğlu diye mi onu küçümsedin, ayıpladın? Sende cahiliyet devrinden kalma kötü huylar var." diyor. Sende cahiliyet devrinden kalma kötü huylar var." diyor.

O kötü huy nedir? Onu kara kadının oğlu diye, ırkı habeş diye küçümsemek;O kötü huy nedir?

Onu kara kadının oğlu diye, ırkı habeş diye küçümsemek;
kendisini Hz. İsmail aleyhisselam'ın soyundanım diye üstün saymak.kendisini Hz. İsmail aleyhisselam'ın soyundanım diye üstün saymak. [Peygamber Efendimiz,] "Bu cahiliye âdetinden bir âdettir." dedi. [Peygamber Efendimiz,] "Bu cahiliye âdetinden bir âdettir." dedi. O da sonra çok pişman oldu gitti özür diledi. Hatasını anladı, özür diledi, barıştılar. O da sonra çok pişman oldu gitti özür diledi. Hatasını anladı, özür diledi, barıştılar.

Demek ki Arap kibirlilik, asabiyyet yani ırkçılık yaparsa benim ırkım üstün, ben arabım,Demek ki Arap kibirlilik, asabiyyet yani ırkçılık yaparsa benim ırkım üstün, ben arabım, ben şuradanım, buradanım derse oradan [cehenneme] girer. ben şuradanım, buradanım derse oradan [cehenneme] girer. Buna kıyâsen, herhangi bir başka şahıs da dünyanın herhangi bir bölgesinde Buna kıyâsen, herhangi bir başka şahıs da dünyanın herhangi bir bölgesinde veya herhangi bir çağında o da anasından, babasından dolayı kendisini asil sanıp daveya herhangi bir çağında o da anasından, babasından dolayı kendisini asil sanıp da başkalarını da küçük görürse aynı duruma düşer.başkalarını da küçük görürse aynı duruma düşer. Çünkü insanların Allah indinde kıymetli olanı muttakî olanıdır, en çok korkandır. Çünkü insanların Allah indinde kıymetli olanı muttakî olanıdır, en çok korkandır.

İnne ekrameküm ındellâhi etkâküm.İnne ekrameküm ındellâhi etkâküm. "Allah'tan en çok takvası olan, korkan, sakınan, çekinen, titiz Müslümanlık yapan, en sevgili kuldur." "Allah'tan en çok takvası olan, korkan, sakınan, çekinen, titiz Müslümanlık yapan, en sevgili kuldur."

İsterse habeş olsun isterse acem olsun, isterse artık hangi [ırkı] hor hakir görüyorsaİsterse habeş olsun isterse acem olsun, isterse artık hangi [ırkı] hor hakir görüyorsa ne olursa olsun, hangi ırktan olursa olsun hor görmek yok.ne olursa olsun, hangi ırktan olursa olsun hor görmek yok. Çünkü bir çocuğun doğrudan doğruya anasından babasından dolayıÇünkü bir çocuğun doğrudan doğruya anasından babasından dolayı suçlanmaması gerektiğini Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîflerde söylüyor. suçlanmaması gerektiğini Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîflerde söylüyor. Hatta anası babası [bir] cahillik yapıp da çocuk öyle [zinadan] doğmuş bile olsa! Hatta anası babası [bir] cahillik yapıp da çocuk öyle [zinadan] doğmuş bile olsa! Çocuğun kabahati yok.Çocuğun kabahati yok. Binâenaleyh herkes Allah'ın huzurunda eşit olduğundan,Binâenaleyh herkes Allah'ın huzurunda eşit olduğundan, kendisini üstün sanıp ötekilere tepeden bakan doğrudan cehenneme girebilir, o yüzden girer. kendisini üstün sanıp ötekilere tepeden bakan doğrudan cehenneme girebilir, o yüzden girer.

Ve'd-dehâkînü bi'l-kibri. Dehâkîn, kaf harfi ile Farsça dihkân kelimesinin çoğuludur.Ve'd-dehâkînü bi'l-kibri. Dehâkîn, kaf harfi ile Farsça dihkân kelimesinin çoğuludur. Selmân-ı Fârisî de bir dihkânın oğluydu. Dihkân Farsça'dan geliyor, Farsça'da dih "köy" demek.Selmân-ı Fârisî de bir dihkânın oğluydu. Dihkân Farsça'dan geliyor, Farsça'da dih "köy" demek. İsveççe'deki büy [by yazılır] gibi dih köy demek.İsveççe'deki büy [by yazılır] gibi dih köy demek. Dihkân da "köyün ağası, başkanı" mânasına geliyor.Dihkân da "köyün ağası, başkanı" mânasına geliyor. "Köyün, kabilenin reisi, köyün ağası, başkanı" mânasına geliyor. "Köyün, kabilenin reisi, köyün ağası, başkanı" mânasına geliyor.

Dihkânlar da yani kabile reisleri de doğrudan doğruya nereden cehenneme girerler? Dihkânlar da yani kabile reisleri de doğrudan doğruya nereden cehenneme girerler?

Bi'l-kibri. "Kibirlerinden dolayı girerler." Bi'l-kibri. "Kibirlerinden dolayı girerler."

Tabii Doğu Anadolu'yu, Güneydoğu Anadolu'yu biraz bilenler gözlerinin önüne pek çok sahneler getirebilirler.Tabii Doğu Anadolu'yu, Güneydoğu Anadolu'yu biraz bilenler gözlerinin önüne pek çok sahneler getirebilirler. Ağanın hâlâ bizim ülkede çok büyük üstünlüğü, itibarı vardır, sözü sözdür, dediği dediktir Ağanın hâlâ bizim ülkede çok büyük üstünlüğü, itibarı vardır, sözü sözdür, dediği dediktir ve öteki köylülerin de hiç kadr ü kıymeti yoktur. Hatta ben şunu duydum.ve öteki köylülerin de hiç kadr ü kıymeti yoktur. Hatta ben şunu duydum. Yeni uzun menzilli bir silah getiriyorlar da, ağa şöyle alıyor, Yeni uzun menzilli bir silah getiriyorlar da, ağa şöyle alıyor, uzakta giden bir köylüye nişan alıyor tak atıyor, vurunca iyi, iyi bir tüfekmiş diyor. uzakta giden bir köylüye nişan alıyor tak atıyor, vurunca iyi, iyi bir tüfekmiş diyor. Yani adamın hesabı filan sorulmuyor, ağa yaptıktan sonra bir şey sorulmuyor.Yani adamın hesabı filan sorulmuyor, ağa yaptıktan sonra bir şey sorulmuyor. Böyle bir ağalık düzeni... Böyle bir ağalık düzeni... Tabii ağa müslüman olur, mütedeyyin olur, kabileyi, aşireti İslâmî terbiye ile yetiştirir.Tabii ağa müslüman olur, mütedeyyin olur, kabileyi, aşireti İslâmî terbiye ile yetiştirir. İyi insandır, beş vakit namazlıdır, onlar ayrı yani yaparsa ayrı ama yapmaz da mütekebbir olursa, İyi insandır, beş vakit namazlıdır, onlar ayrı yani yaparsa ayrı ama yapmaz da mütekebbir olursa, kibirden dolayı, kabileler arası kavgalardan dolayı dünyanın her yerindekibirden dolayı, kabileler arası kavgalardan dolayı dünyanın her yerinde ve bizim ülkemizde çok zararlar oluyor. "Onlar da, ağalar da kibirden dolayı [cehenneme] girecekler." ve bizim ülkemizde çok zararlar oluyor.

"Onlar da, ağalar da kibirden dolayı [cehenneme] girecekler."

Ve't-tüccâru bi'l-kezibi. Tüccâr, tâcir kelimesinin çoğuludur.Ve't-tüccâru bi'l-kezibi. Tüccâr, tâcir kelimesinin çoğuludur. Tâcir "ticaretle meşgul olan kimse" demek. Aslında biz çoğul kelimeyi tekil gibi kullanıyoruz.Tâcir "ticaretle meşgul olan kimse" demek. Aslında biz çoğul kelimeyi tekil gibi kullanıyoruz. Tüccâr aslında Arapça'da "tâcirler, ticaret yapan insanlar" demek fakat biz tekil gibi kullanıyoruz. Tüccâr aslında Arapça'da "tâcirler, ticaret yapan insanlar" demek fakat biz tekil gibi kullanıyoruz. Talebe gibi, talebe de öyledir.Talebe gibi, talebe de öyledir. Talebe de "tâlipler, öğrenciler" demek ama biz talebeyi tekil olarak düşünüyoruzTalebe de "tâlipler, öğrenciler" demek ama biz talebeyi tekil olarak düşünüyoruz "talebeler" diyoruz, "tüccarlar" diyoruz; çoğul kelimeyi tekil kullanıyoruz."talebeler" diyoruz, "tüccarlar" diyoruz; çoğul kelimeyi tekil kullanıyoruz. Burada tabii Arapça'daki mânası ile... Ticaret yapanlar nereden cehenneme girerler? Burada tabii Arapça'daki mânası ile...

Ticaret yapanlar nereden cehenneme girerler?

"Yalan söyledikleri için." Tüccar nasıl yalan söyler? "Yalan söyledikleri için."

Tüccar nasıl yalan söyler?

Malını olduğundan güzel gösterir; "şöyle mal" der aslında öyle değildir, oradan [cehenneme] girer.Malını olduğundan güzel gösterir; "şöyle mal" der aslında öyle değildir, oradan [cehenneme] girer. Veyahut; "Daha aşağıya versene?" dersin; "Vallah billah, idare etmez, zarar ederim!" der. Veyahut;

"Daha aşağıya versene?" dersin;

"Vallah billah, idare etmez, zarar ederim!" der.

Yalan! Yani kesinlikle yalan! "Senden önce başkası daha yukarı fiyat verdi de ona bile vermedim." der. Yalan! Yani kesinlikle yalan!

"Senden önce başkası daha yukarı fiyat verdi de ona bile vermedim." der.

O da yalan! Klasik, artık böyle basma kalıplaşmış yalanlarından. Yemin eder, vesaire...O da yalan! Klasik, artık böyle basma kalıplaşmış yalanlarından. Yemin eder, vesaire... Yalan yere yalan söz söyleyip de ticarete yalan karıştırınca helal malı da haram olur,Yalan yere yalan söz söyleyip de ticarete yalan karıştırınca helal malı da haram olur, alışverişi de berbat olur, oradan da cehenneme girer. alışverişi de berbat olur, oradan da cehenneme girer.

Halbuki tüccar eğer sadûk ise, sadûk sâdık kelimesinin mübalağa sigasıdır.Halbuki tüccar eğer sadûk ise, sadûk sâdık kelimesinin mübalağa sigasıdır. Yani çok doğru sözlü ise, yalancı değil de çok doğru sözlü ise ve emîn, güvenilir ise;Yani çok doğru sözlü ise, yalancı değil de çok doğru sözlü ise ve emîn, güvenilir ise; "Doğru sözlü ve emin olan tüccar rûz-i mahşerde peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle,"Doğru sözlü ve emin olan tüccar rûz-i mahşerde peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, mübarak kullarla arş-ı âlânın gölgesinde gölgelenecek."mübarak kullarla arş-ı âlânın gölgesinde gölgelenecek." Bir tüccar doğru sözlülüğü ile arşın gölgesinde gölgelenecek mübarek insanların arasına girebilir, Bir tüccar doğru sözlülüğü ile arşın gölgesinde gölgelenecek mübarek insanların arasına girebilir, cehenneme de yalancılığı dolayısıyla doğrudan doğruya girebilir. cehenneme de yalancılığı dolayısıyla doğrudan doğruya girebilir.

İpekli kumaşlar satan ihvanımızdan birisi dükkanına gelen müşterisine satmış kumaşları,İpekli kumaşlar satan ihvanımızdan birisi dükkanına gelen müşterisine satmış kumaşları, böyle pırıl pırıl dökümlü kumaşlar.böyle pırıl pırıl dökümlü kumaşlar. Ondan sonra kendisi de Sultan Hamamı'ndan Mahmutpaşa yolu ile Kapalı Çarşı'dan Beyazıt'a,Ondan sonra kendisi de Sultan Hamamı'ndan Mahmutpaşa yolu ile Kapalı Çarşı'dan Beyazıt'a, Beyazıt'tan da Laleli'deki evine gidecek, yürüyerek gidecek.Beyazıt'tan da Laleli'deki evine gidecek, yürüyerek gidecek. Şişman, yürümek de işine geliyor, rahmetli.Şişman, yürümek de işine geliyor, rahmetli. Mahmutpaşa'nın yukarısında işportada bakmış ipekli kumaşlar satılıyor.Mahmutpaşa'nın yukarısında işportada bakmış ipekli kumaşlar satılıyor. Yanaşmış yani kendisi de sûni veya hakiki ipek kumaşlar sattığı için ilgisini çektiğindenYanaşmış yani kendisi de sûni veya hakiki ipek kumaşlar sattığı için ilgisini çektiğinden "Bunlar ne?" filan diye yanaşmış. Satan adam da bunun yüzüne bakmadan "Abi bunlar" demiş,"Bunlar ne?" filan diye yanaşmış. Satan adam da bunun yüzüne bakmadan "Abi bunlar" demiş, "kaçak geldi Suriye'den, Suriye hududundan girdi bunlar, halis ipek de,"kaçak geldi Suriye'den, Suriye hududundan girdi bunlar, halis ipek de, bilmem ne de bilmem ne de..." bir sürü yalan. Halbuki halis ipek değil, kendisi biliyor.bilmem ne de bilmem ne de..." bir sürü yalan. Halbuki halis ipek değil, kendisi biliyor. Ondan sonra o öyle uzun boylu hararetli hararetli satmak için söylüyor. Ondan sonra o öyle uzun boylu hararetli hararetli satmak için söylüyor.

[Bu arkadaş] kumaşı eline almış [inceliyor. Kumaşların] kenarında isim yazılı bir şerit vardır. [Bu arkadaş] kumaşı eline almış [inceliyor. Kumaşların] kenarında isim yazılı bir şerit vardır.

Oralarını kesmiş çünkü yalan söylemek peşin kafasında var, kararlaştırmış.Oralarını kesmiş çünkü yalan söylemek peşin kafasında var, kararlaştırmış. Orada Türkçe "Bu floş ipek." diyor, "Sûni malzemeden dokunmuş,Orada Türkçe "Bu floş ipek." diyor, "Sûni malzemeden dokunmuş, hakiki olmayan kumaş." diye yazıyor orada, Türkçe ismi de var. O onları, o şeritleri kesmiş; hakiki olmayan kumaş." diye yazıyor orada, Türkçe ismi de var. O onları, o şeritleri kesmiş;

"Abi!" diyormuş, "Bunlar Suriye'den geldi, kaçak olduğunu zabıta anlamasın diye"Abi!" diyormuş, "Bunlar Suriye'den geldi, kaçak olduğunu zabıta anlamasın diye buraları mecburen kesiyoruz, bunlar halis ipek!" filan, her şey yalan, hepsi yalan. buraları mecburen kesiyoruz, bunlar halis ipek!" filan, her şey yalan, hepsi yalan.

Şimdi o öyle hararetli anlatmış anlatmış, bakmış ki kendisinden gündüz mal alan kimse. Ondan sonra; Şimdi o öyle hararetli anlatmış anlatmış, bakmış ki kendisinden gündüz mal alan kimse. Ondan sonra;

"Haydi sat da yarın gel sana yine satayım." demiş, yürümüş gitmiş. Adam da; "Haydi sat da yarın gel sana yine satayım." demiş, yürümüş gitmiş. Adam da;

"Hay Allah, sen miydin?!" filan demiş. Ama yalan, tamamen yalan üzerine bir ticaret."Hay Allah, sen miydin?!" filan demiş.

Ama yalan, tamamen yalan üzerine bir ticaret.
İşte aldatmaca oldu mu helal mal bile harama gider, helal ticarete haram karışır, iş hayretmez.İşte aldatmaca oldu mu helal mal bile harama gider, helal ticarete haram karışır, iş hayretmez. Maalesef ticarette böyle dosdoğru ticaret yapanlar az. Maalesef ticarette böyle dosdoğru ticaret yapanlar az.

Bu münasebetle kendi başımdan geçmiş bir hadiseyi de anlatayım.Bu münasebetle kendi başımdan geçmiş bir hadiseyi de anlatayım. Bizim fakülteden benim sevdiğim, o beni sever ben onu severim, bir kişi dedi ki; Bizim fakülteden benim sevdiğim, o beni sever ben onu severim, bir kişi dedi ki;

Hocam benim tanıdığım bir terzi var, iyi bir insan. Niye ondan takım elbise diktirmiyorsun.Hocam benim tanıdığım bir terzi var, iyi bir insan. Niye ondan takım elbise diktirmiyorsun. Seni götüreyim, hem de müslüman mütedeyyin bir terzi, orada diktir. "Peki." dedim, olur.Seni götüreyim, hem de müslüman mütedeyyin bir terzi, orada diktir.

"Peki." dedim, olur.
Ben de hakikaten elbise diktirmek için müslüman mütedeyyin bir terzi arıyorum. Ben de hakikaten elbise diktirmek için müslüman mütedeyyin bir terzi arıyorum.

Götürdü beni, bir terzi ile tanıştırdı. Dükkanı da hep böyle müslümanların toplantı yeri imiş.Götürdü beni, bir terzi ile tanıştırdı. Dükkanı da hep böyle müslümanların toplantı yeri imiş. Terziler var, böyle hoş sohbet olurlar.Terziler var, böyle hoş sohbet olurlar. Dükkanları dikiş diktirmeyen insanların bile geldiği böyle bir yer. Ondan sonra ben dedim ki; Dükkanları dikiş diktirmeyen insanların bile geldiği böyle bir yer. Ondan sonra ben dedim ki;

"Biz üniversitede hocayız, namaz kılıyoruz, dizlerimiz diz yaptığı, ütüsü bozulduğu zaman iyi olmuyor."Biz üniversitede hocayız, namaz kılıyoruz, dizlerimiz diz yaptığı, ütüsü bozulduğu zaman iyi olmuyor. Ben şöyle bir ütüsü bozulmayan, iyi bir kumaştan, iyi bir takım yazlık elbise istiyorum.Ben şöyle bir ütüsü bozulmayan, iyi bir kumaştan, iyi bir takım yazlık elbise istiyorum. Evde birkaç tane var sana getireyim dedim. Evde birkaç tane var sana getireyim dedim.

Evde birkaç erkek kumaşı vardı, onları bir torbaya koydum getirdim gösterdim,Evde birkaç erkek kumaşı vardı, onları bir torbaya koydum getirdim gösterdim, hepsini inceledi, benim beğendiğim kumaşlar. İnceledi; "Bunlar yaramaz hocam. hepsini inceledi, benim beğendiğim kumaşlar. İnceledi;

"Bunlar yaramaz hocam.
Senin işine gelmez, senin istediğin işi görmez bunlar.Senin işine gelmez, senin istediğin işi görmez bunlar. Ben seni bir toptancı kumaşçıya göndereyim. Oradan iyi bir kumaş seçelim.Ben seni bir toptancı kumaşçıya göndereyim. Oradan iyi bir kumaş seçelim. Yani emek veriyoruz güzel bir şey olsun." dedi. "Peki." dedim. Pekala... Yani emek veriyoruz güzel bir şey olsun." dedi.

"Peki." dedim. Pekala...

Beni bir hanın ikinci katındaki bir toptancı kumaşçıya gönderdi; Beni bir hanın ikinci katındaki bir toptancı kumaşçıya gönderdi;

"Hem bu toptancı, ucuz da olur hocam." dedi. "Hem bu toptancı, ucuz da olur hocam." dedi.

İyi, ben de zaten dar geçimli bir vatandaşım, üniversitede hocayım, evim kira,İyi, ben de zaten dar geçimli bir vatandaşım, üniversitede hocayım, evim kira, daha asistanım filan. Bir kumaş beğendim.daha asistanım filan. Bir kumaş beğendim. O zamanın parası ile metresi 160 lira yazlık bir kumaş. Rengini, [desenini] beğendim. Terzi; O zamanın parası ile metresi 160 lira yazlık bir kumaş. Rengini, [desenini] beğendim. Terzi;

"Tamam, bu olur." dedi. "Tamam, çok güzel yazlık iyi bir kumaş bu." dedi."Tamam, bu olur." dedi. "Tamam, çok güzel yazlık iyi bir kumaş bu." dedi. Kestik, yani kumaşı kesti prova yapılıyor. Kestik, yani kumaşı kesti prova yapılıyor.

Şeytanın bir huyu vardır, âdetidir şeytanın, birisini aldattığı zamanŞeytanın bir huyu vardır, âdetidir şeytanın, birisini aldattığı zaman yaptığı günahın gizli kalmaması için ille günahın bir ucunu meydanda bırakıryaptığı günahın gizli kalmaması için ille günahın bir ucunu meydanda bırakır yani günah tam gizli kalmaz, şeytan bizzat kendisi ucunu çıkarttırır,yani günah tam gizli kalmaz, şeytan bizzat kendisi ucunu çıkarttırır, ille kenarda görünecek bir iz bırakır. ille kenarda görünecek bir iz bırakır.

Ben anafartalar çarşısında Çocuk Esirgeme Kurumu'nun binası vardı,Ben anafartalar çarşısında Çocuk Esirgeme Kurumu'nun binası vardı, yıkıldı yeni bir iş hanı yapıldı, cadde üzerinden şöyle bir girişi var.yıkıldı yeni bir iş hanı yapıldı, cadde üzerinden şöyle bir girişi var. Oradan baktım, çok büyük bir kumaşçı dükkân.Oradan baktım, çok büyük bir kumaşçı dükkân. Gerçi ben elbiselik kumaşı aldım ama şöyle bakınırken aa! Gerçi ben elbiselik kumaşı aldım ama şöyle bakınırken aa! Bir de baktım benim kumaştan orada var. Bir de baktım fiyat, mesela 112,5,Bir de baktım benim kumaştan orada var. Bir de baktım fiyat, mesela 112,5, halbuki ben toptancı yerinden 162'ye almıştım. Muazzam fark yani çok büyük fark.halbuki ben toptancı yerinden 162'ye almıştım. Muazzam fark yani çok büyük fark. Benim de bütçeme göre o zaman için hatırlı bir rakam. Çünkü ben nihayet bir asistanım. Benim de bütçeme göre o zaman için hatırlı bir rakam. Çünkü ben nihayet bir asistanım. Kalktım terziye gitmedim doğrudan kumaşçıya gittim, kumaşçı da burasına kadar sakallı.Kalktım terziye gitmedim doğrudan kumaşçıya gittim, kumaşçı da burasına kadar sakallı. Yani bunlar bizim acı taraflarımız.Yani bunlar bizim acı taraflarımız. Burasına kadar sakallı yani Mustafa gibi kısa sakallı değil,Burasına kadar sakallı yani Mustafa gibi kısa sakallı değil, hatta Sabahattin hoca gibi de değil daha uzun, bayağı uzun sakallı ki öyleleri ancak az bulunuyor.hatta Sabahattin hoca gibi de değil daha uzun, bayağı uzun sakallı ki öyleleri ancak az bulunuyor. Dedim ki; "Ya ben sizin kumaşı, bana verdiğiniz kumaşı çok ucuz fiyata gördüm bir yerde." Dedim ki;

"Ya ben sizin kumaşı, bana verdiğiniz kumaşı çok ucuz fiyata gördüm bir yerde."

"Olamaz hocam!" dedi. "Olamaz hocam!" dedi.

Bu da bir tekkeye mensup, o terzi öyle söyledi; "Bu falanca tekkenin de dervişi." filan dedi.Bu da bir tekkeye mensup, o terzi öyle söyledi; "Bu falanca tekkenin de dervişi." filan dedi. Olamaz deyince ben de dedim; "Yani kesin, gördüm, şu fiyata gördüm." dedim. "Nerede?" dedi. Olamaz deyince ben de dedim;

"Yani kesin, gördüm, şu fiyata gördüm." dedim.

"Nerede?" dedi.

Tarif ettim, filanca yerde. "Hay Allah hocam!" dedi.Tarif ettim, filanca yerde.

"Hay Allah hocam!" dedi.
"Hay Allah! Yahu o dükkân bizim perakendeci dükkanı. "Hay Allah! Yahu o dükkân bizim perakendeci dükkanı. Bak görevlendirdiğimiz tezgahtar yanlış fiyat koymuş. Olmaz!Bak görevlendirdiğimiz tezgahtar yanlış fiyat koymuş. Olmaz! Ben hemen ona telefon ederim onu düzeltir. Ben hemen ona telefon ederim onu düzeltir. Çocuk hukuk da okuyor, orada tezgahtarlık da yapıyor, acıdığımız içinÇocuk hukuk da okuyor, orada tezgahtarlık da yapıyor, acıdığımız için yani yüksek tahsiline yardım olsun diye onu oraya geçirttik.yani yüksek tahsiline yardım olsun diye onu oraya geçirttik. Bak yanlış yapıyormuş, bizi zarara uğratıyormuş, teşekkür ederim hocam." dedi. Bak yanlış yapıyormuş, bizi zarara uğratıyormuş, teşekkür ederim hocam." dedi.

Ben bu sefer kalktım yine gittim öbür tarafa.Ben bu sefer kalktım yine gittim öbür tarafa. Nasıl böyle inandırıcı söyledi ama ben tekrar gittim, o dükkana girdim, dedim; Nasıl böyle inandırıcı söyledi ama ben tekrar gittim, o dükkana girdim, dedim;

"Şu vitrindeki şu kumaşı görebilir miyim?" Görebilirsin. "Şu vitrindeki şu kumaşı görebilir miyim?"

Görebilirsin.

İndirdi baktım, kenarındaki yazıya baktım, aynen benim aldığım kumaş, farkı yok,İndirdi baktım, kenarındaki yazıya baktım, aynen benim aldığım kumaş, farkı yok, aynı fabrikanın aynı malı yani değişik marka da değil, aynı marka! Dedim bunun fiyatı kaç? 112,5. aynı fabrikanın aynı malı yani değişik marka da değil, aynı marka!

Dedim bunun fiyatı kaç?

112,5.

Dedim bir yanlışlık olmasın? "Ne demek abi?" dedi. Ben bu dükkanda bu kumaşları satıyorum.Dedim bir yanlışlık olmasın?

"Ne demek abi?" dedi. Ben bu dükkanda bu kumaşları satıyorum.
Ne demek yanlışlık olmasın? Dedim; Ne demek yanlışlık olmasın? Dedim;

Ben bunu 160 küsüre aldım da [senin fiyatlarını aldığım yere] söyledim,Ben bunu 160 küsüre aldım da [senin fiyatlarını aldığım yere] söyledim, [onlar da;] "Yanlışlık yapıyor!" [dediler.] "Sen hukuk da okuyormuşsun. [onlar da;] "Yanlışlık yapıyor!" [dediler.] "Sen hukuk da okuyormuşsun. Zaman zaman çalışan bir tezgahtar olduğundan, yanılmışsın." diyorlar, "Öyle tahmin ettiler." dedim. Zaman zaman çalışan bir tezgahtar olduğundan, yanılmışsın." diyorlar, "Öyle tahmin ettiler." dedim.

"Abi!" dedi, "Yani senin hiç aklın kesiyor mu böyle bir şeye?" dedi."Abi!" dedi, "Yani senin hiç aklın kesiyor mu böyle bir şeye?" dedi. Ben kumaşlarda böyle hata edersem olur mu böyle şey, ne tezgahtarlık olur, ne dükkân devam eder.Ben kumaşlarda böyle hata edersem olur mu böyle şey, ne tezgahtarlık olur, ne dükkân devam eder. Öyle şeye senin aklın kesiyor mu? Bunun fiyatı budur." dedi. Öyle şeye senin aklın kesiyor mu? Bunun fiyatı budur." dedi.

Allah Allah, hoppala, o da kesin diyor, 112,5. Allah Allah, hoppala, o da kesin diyor, 112,5.

Sonra ben bu sefer kalktım gittim, Zincirli caminin altında Sümerbankla Zincirli Caminin arasındaSonra ben bu sefer kalktım gittim, Zincirli caminin altında Sümerbankla Zincirli Caminin arasında üç dört tane kumaşçı dükkanı var, bir tanesi Kurşun Kumaş, hiç unutmuyorum. Ona girdim, dedim ki; üç dört tane kumaşçı dükkanı var, bir tanesi Kurşun Kumaş, hiç unutmuyorum. Ona girdim, dedim ki;

Selamün aleyküm. Aleykümselam. Selamün aleyküm.

Aleykümselam.

"Yahu ben bir yazlık [kumaş] aldım, şu marka, sizde var mı, görebilir miyim?" filan dedim. "Yahu ben bir yazlık [kumaş] aldım, şu marka, sizde var mı, görebilir miyim?" filan dedim.

"Abi bizde ondan yok ama bunlarda mühim olan gramajıdır."Abi bizde ondan yok ama bunlarda mühim olan gramajıdır. Aynı gramaj, aynı evsafta bizde şu kumaş var. Aynı gramaj, aynı evsafta bizde şu kumaş var. Bu onun tam aynısıdır ama o marka değil, başka fabrikanın markası." dedi. Bu onun tam aynısıdır ama o marka değil, başka fabrikanın markası." dedi.

Gösterdi bana, baktım hakikaten inceliği, [rengi, kumaşı] benim [kumaşa] benziyor; Gösterdi bana, baktım hakikaten inceliği, [rengi, kumaşı] benim [kumaşa] benziyor;

"Kaç bunların fiyatı?" dedim. "Kaç bunların fiyatı?" dedim.

100-110 dedi, yani bu gramajlar bu fiyatlar, bendeki de şu fiyattır, bu bu kadardır dedi.100-110 dedi, yani bu gramajlar bu fiyatlar, bendeki de şu fiyattır, bu bu kadardır dedi. Ben markasını da söyledim; "İşte o da öyledir hocam fazla değildir." dedi. Ben markasını da söyledim;

"İşte o da öyledir hocam fazla değildir." dedi.

Anladık ki bize çoook fazla söylemişler. Ben bu sefer terziye geldim, dedim ki; Anladık ki bize çoook fazla söylemişler. Ben bu sefer terziye geldim, dedim ki;

Ya bu adam bize bu kumaşı fazla pahalıya verdi, 162,5'a verdi.Ya bu adam bize bu kumaşı fazla pahalıya verdi, 162,5'a verdi. Bazen böyle birisi bir dükkana müşteri gönderince o dükkanın sahibi gönderene de bir pay ayırırmış. Bazen böyle birisi bir dükkana müşteri gönderince o dükkanın sahibi gönderene de bir pay ayırırmış. Yani o gönderdi diye ona da bir komisyon ayırırmış, Yani o gönderdi diye ona da bir komisyon ayırırmış, yoksa acaba senin bu sakallı adamın ondan mı fazla söyledi!? yoksa acaba senin bu sakallı adamın ondan mı fazla söyledi!? Ben böyle böyle inceledim, bu aşağı yukarı şu kadarlık bir kumaşmış." dedim. Ben böyle böyle inceledim, bu aşağı yukarı şu kadarlık bir kumaşmış." dedim.

Yok hocam öyle şey olur mu? "Sen mi alıyorsun kumaşı?" dedim. Yani ben artık işi tahkikata döktüm. Yok hocam öyle şey olur mu?

"Sen mi alıyorsun kumaşı?" dedim. Yani ben artık işi tahkikata döktüm.

"Yok." dedi, tamam. Benim ağzımın tadı iyice kaçtı."Yok." dedi, tamam.

Benim ağzımın tadı iyice kaçtı.
Neyse birinci prova, ikinci prova, ben elbiseyi diktirdim; "Ne para istiyorsun? dedim. Neyse birinci prova, ikinci prova, ben elbiseyi diktirdim;

"Ne para istiyorsun? dedim.

İşte dikişi işin şu kadar, kumaş da sizin dediğiniz fiyattan olsun diye şuraya indirdik." dedi. İşte dikişi işin şu kadar, kumaş da sizin dediğiniz fiyattan olsun diye şuraya indirdik." dedi.

İndirmesi filan yok yani ben zaten kendim alacak olsa idim öbür taraftan o fiyata alacaktım. İndirmesi filan yok yani ben zaten kendim alacak olsa idim öbür taraftan o fiyata alacaktım.

Aldık, bir daha da o terzinin yanına da gitmedim. Aldık, bir daha da o terzinin yanına da gitmedim.

Ama benim içimde büyük bir üzüntüdür, hâlâ üzülürüm.Ama benim içimde büyük bir üzüntüdür, hâlâ üzülürüm. Hem müslüman, hem terzi müslüman hem de hakikaten kumaşı satan müslüman Hem müslüman, hem terzi müslüman hem de hakikaten kumaşı satan müslüman ama bu yaptıkları iş İslâm'da yok yani böyle ticaret olmaz, böyle komisyon olmaz!ama bu yaptıkları iş İslâm'da yok yani böyle ticaret olmaz, böyle komisyon olmaz! Yani her lafı yalan; toptancı perakendeden daha fazla satıyor. Yani her lafı yalan; toptancı perakendeden daha fazla satıyor. Ondan sonra fiyat söylüyorsun, bin bir dalavereli laf söylüyor vesaire. Ondan sonra fiyat söylüyorsun, bin bir dalavereli laf söylüyor vesaire.

Demek ki İslâm başka, hakiki müslüman başka, müslümanım diyen insanların davranışları,Demek ki İslâm başka, hakiki müslüman başka, müslümanım diyen insanların davranışları, onlarda şeytana uymaları, o da ayrı bir şey.onlarda şeytana uymaları, o da ayrı bir şey. Yani dünyayı biraz anlamış oldum ama işte burada hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz bildiriyor; Yani dünyayı biraz anlamış oldum ama işte burada hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz bildiriyor;

"Tüccar yalandan cehenneme girer." Tüccar nasıl olacak? "Tüccar yalandan cehenneme girer."

Tüccar nasıl olacak?

Doğru olacak, doğruyu söyleyecek. Hiç olmazsa yalanı söylemeyecek. Mesela bunun maliyeti kaç? Doğru olacak, doğruyu söyleyecek. Hiç olmazsa yalanı söylemeyecek.

Mesela bunun maliyeti kaç?

Sana ne! Maliyetini söylemem ama bunu en çok şu kadara verebilirim.Sana ne! Maliyetini söylemem ama bunu en çok şu kadara verebilirim. Bu kadarı da iyi, bilmem sermayesinden aşağı bilmem ne, vesaire bir sürü şeye lüzum yok. Bu kadarı da iyi, bilmem sermayesinden aşağı bilmem ne, vesaire bir sürü şeye lüzum yok.

"Tüccar da yalandan girer." Başka, kaç oldu? "Tüccar da yalandan girer."

Başka, kaç oldu?

"Başkanlar, komutanlar zulümden, Araplar ırkçılıktan,"Başkanlar, komutanlar zulümden, Araplar ırkçılıktan, ağalar kibirden, tüccar, tâcirler yalan söylemekten." ağalar kibirden, tüccar, tâcirler yalan söylemekten."

Ve'l-ulemâü bi'l-hased. "Alimler de kıskanmaktan [cehenneme girerler.]" Alim alimi kıskanır, kötüler.Ve'l-ulemâü bi'l-hased. "Alimler de kıskanmaktan [cehenneme girerler.]"

Alim alimi kıskanır, kötüler.
Alim alimi kıskanır, talebesinin ona da gitmesini engeller. Alim alimi kıskanır, talebesinin ona da gitmesini engeller. Halbuki biliyorsan öğret, bilmiyorsan bırak da senin bilmediğini de o öğretsin. Halbuki biliyorsan öğret, bilmiyorsan bırak da senin bilmediğini de o öğretsin. Ondan sonra ille karşı taraftakini kötülemeye kalkar. Hatta evliyaullahtan birisinin sözü, diyor ki; Ondan sonra ille karşı taraftakini kötülemeye kalkar. Hatta evliyaullahtan birisinin sözü, diyor ki;

"Bu devirde alimlerin kibri sultanların kibrini geçti.""Bu devirde alimlerin kibri sultanların kibrini geçti." Alimin bir edası, bir kibri, bir kendini beğenmişliği… Allah Allah!Alimin bir edası, bir kibri, bir kendini beğenmişliği… Allah Allah! Halbuki hakiki alim Allah'ın kibri sevmediğini bilir, kibre de düşmez ama bu da çok olan bir şey. Halbuki hakiki alim Allah'ın kibri sevmediğini bilir, kibre de düşmez ama bu da çok olan bir şey. Hatta rahmetli Asım Köksal, bu İslâm Tarihi'ni yazan bir fıkra anlatmıştı.Hatta rahmetli Asım Köksal, bu İslâm Tarihi'ni yazan bir fıkra anlatmıştı. Tabii herhalde olmuş bir fıkra değil ama bir şeyi anlatması bakımından önemli. Tabii herhalde olmuş bir fıkra değil ama bir şeyi anlatması bakımından önemli.

Hükümdarın birisi, "Sofiler ile ulemâ arasında ne fark vardır ya?!" demiş,Hükümdarın birisi, "Sofiler ile ulemâ arasında ne fark vardır ya?!" demiş, "İkisi de dinî konularda bilgili insanlar işte. Niye bu mesela müderris, medresede hoca,"İkisi de dinî konularda bilgili insanlar işte. Niye bu mesela müderris, medresede hoca, alim bilmem sarıklı cübbeli adam, bu da işte şeyh, derviş, sofi, alim bilmem sarıklı cübbeli adam, bu da işte şeyh, derviş, sofi, ya bunların arasında ne fark var?" diye sormuş. Veziri de demiş ki; ya bunların arasında ne fark var?" diye sormuş. Veziri de demiş ki;

"Efendim ben bunu müsaade ederseniz bir toplantı tertip edeyim oradan size anlatayım." "Efendim ben bunu müsaade ederseniz bir toplantı tertip edeyim oradan size anlatayım."

Devrin tanınmış sofilerini toplantıya çağırmış, tanınmış ulemasını da çağırmış;Devrin tanınmış sofilerini toplantıya çağırmış, tanınmış ulemasını da çağırmış; müftüler, alimler, müderrisler, bilmem neler. İşte dervişler, vesaireler, sofileri de çağırmış. müftüler, alimler, müderrisler, bilmem neler. İşte dervişler, vesaireler, sofileri de çağırmış.

Toplantı bitmiş dağılırken, padişah da yanında vezirle beraber, çıkana soru soruyorlarmış,Toplantı bitmiş dağılırken, padişah da yanında vezirle beraber, çıkana soru soruyorlarmış, herhalde padişah kendisini belli etmiyor veya uzaktan dinliyor;herhalde padişah kendisini belli etmiyor veya uzaktan dinliyor; böyle bir kafesin arkasından filan, neyse, nasılsa... Bir alim çıktığı zaman soruyormuş adam; böyle bir kafesin arkasından filan, neyse, nasılsa... Bir alim çıktığı zaman soruyormuş adam;

"Efendim, içerde pek çok mübarek âlimler vardı, bunların en büyüğü hangisi biz bilemedik,"Efendim, içerde pek çok mübarek âlimler vardı, bunların en büyüğü hangisi biz bilemedik, bize bildirir misiniz bunların en büyük olanı hangisidir?" filan deyince alim bozuluyormuş; bize bildirir misiniz bunların en büyük olanı hangisidir?" filan deyince alim bozuluyormuş;

"Ben falanca medrese de şöyle müderrisim, şu kadar talebe yetiştirdim, vesaire, vesaire..." filan diyormuş"Ben falanca medrese de şöyle müderrisim, şu kadar talebe yetiştirdim, vesaire, vesaire..." filan diyormuş kendisinin evsafını sayıyormuş, peki filan. kendisinin evsafını sayıyormuş, peki filan.

Padişahımız bir kese verdi, buyur, bilmem ne filan.Padişahımız bir kese verdi, buyur, bilmem ne filan. Alimlerin hepsi hep kendisini üstün gören cevaplar vermişler. Alimlerin hepsi hep kendisini üstün gören cevaplar vermişler. Sofilere gelince, sofiler dışarı çıkmaya başlayınca; Sofilere gelince, sofiler dışarı çıkmaya başlayınca;

"Yahu sizin içinizde böyle mânevî makamı en yüksek olan en mübarek zât hangisi?"Yahu sizin içinizde böyle mânevî makamı en yüksek olan en mübarek zât hangisi? [Yoksa] sen misin? filan diye sorunca; [Yoksa] sen misin? filan diye sorunca;

"Estağfirullah, ben âciz nâçiz, çok günahkar bir şeyim."Estağfirullah, ben âciz nâçiz, çok günahkar bir şeyim. İçerdekiler benden daha iyi." filan [deyip] gidiyormuş. İçerdekiler benden daha iyi." filan [deyip] gidiyormuş. Arkasından bir başka sofi geliyormuş, aynı şekilde soruyorlarmış; Arkasından bir başka sofi geliyormuş, aynı şekilde soruyorlarmış;

"Bunların en büyükleri sen misin, öyle diyorlar." "Bunların en büyükleri sen misin, öyle diyorlar."

"Estağfirullah, hayır öyle şey olur mu, içerdekiler benden daha büyük." vesaire... "Estağfirullah, hayır öyle şey olur mu, içerdekiler benden daha büyük." vesaire...

Her birisi böyle, "Ben âciz, günahkar, pür hata, pür kusur." diyormuş.Her birisi böyle, "Ben âciz, günahkar, pür hata, pür kusur." diyormuş. Hepsi böyle çıkmış, en sonundaki de; "Sofilerin en yükseği senmişsin galiba filan." deyince; Hepsi böyle çıkmış, en sonundaki de;

"Sofilerin en yükseği senmişsin galiba filan." deyince;

"Estağfirullah, ben onların ayağının türabı olamam, onların hepsi önden gittiler,"Estağfirullah, ben onların ayağının türabı olamam, onların hepsi önden gittiler, ben en arkada kaldım, onlar önden gittiler." demiş. ben en arkada kaldım, onlar önden gittiler." demiş.

Asım Köksal rahmetli böyle bir şey anlatmıştı, o eseri ile çok büyük hayır yapmış olan o zât-ı muhterem.Asım Köksal rahmetli böyle bir şey anlatmıştı, o eseri ile çok büyük hayır yapmış olan o zât-ı muhterem. O anlatmıştı. Yani ilim insana bir kibir, bir kendini beğenmişlik veriyor, bu gerçek.O anlatmıştı.

Yani ilim insana bir kibir, bir kendini beğenmişlik veriyor, bu gerçek.
Profesörlerde bunu çok rahat bir şekilde görürsünüz. Profesörlerde bunu çok rahat bir şekilde görürsünüz. Gerçekten nefisleri çok kabarık ve kendilerini çok beğenmişlerdir. Gerçekten nefisleri çok kabarık ve kendilerini çok beğenmişlerdir. Müstesnâları muhakkak vardır ama umumiyetle böyle kendilerini çok yüksek görürlerMüstesnâları muhakkak vardır ama umumiyetle böyle kendilerini çok yüksek görürler ve davranışları ile de bunu hissettirirler.ve davranışları ile de bunu hissettirirler. Tabii Allah mütevazı kullarını seviyor, kibirli kullarını sevmiyor diye evliyaullah da ben âciz, Tabii Allah mütevazı kullarını seviyor, kibirli kullarını sevmiyor diye evliyaullah da ben âciz, nâçiz kardeşiniz, ben günahkâr, ben pür hata, kusurlu kul filan diye hem böyle konuşur, hem böyle davranır. nâçiz kardeşiniz, ben günahkâr, ben pür hata, kusurlu kul filan diye hem böyle konuşur, hem böyle davranır.

"İşte ulemâ da hasedden ötekisini kıskanmadan helâk olabilir, cehenneme girebilir." "İşte ulemâ da hasedden ötekisini kıskanmadan helâk olabilir, cehenneme girebilir."

Ve'l-ağniyâu bi'l-buhli. "Zenginler de cimrilikten [cehenneme girebilir.]" Ve'l-ağniyâu bi'l-buhli. "Zenginler de cimrilikten [cehenneme girebilir.]"

Çünkü cimrilik eder zekatını vermez. Cimrilik eder sadakasını vermez.Çünkü cimrilik eder zekatını vermez. Cimrilik eder sadakasını vermez. Cimrilik eder hayrını yapmaz. Tabii oradan cezaya çarpılır. Bir hadîs-i şerîfle müddetimiz doldu. Cimrilik eder hayrını yapmaz. Tabii oradan cezaya çarpılır.

Bir hadîs-i şerîfle müddetimiz doldu.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi zulüm yapmayan, kibre düşmeyen, yalan söylemeyen,Allahu Teâlâ hazretleri bizi zulüm yapmayan, kibre düşmeyen, yalan söylemeyen, müslüman kardeşlerini kıskanmayan, mâli vazifelerini yerine getiren, müslüman kardeşlerini kıskanmayan, mâli vazifelerini yerine getiren, sorumluluğu altında olan çoluk çocuğuna, veyahut işçisisorumluluğu altında olan çoluk çocuğuna, veyahut işçisi ve emrindeki kimselere adilâne muamele eden müslümanlardan eylesin.ve emrindeki kimselere adilâne muamele eden müslümanlardan eylesin. Hatalarımız vardır, çoktur. Hatalardan kurtulmayı nasip eylesin.Hatalarımız vardır, çoktur. Hatalardan kurtulmayı nasip eylesin. Kötü huylarımızı atmayı nasip eylesin. Kötü huylarımızı atmayı nasip eylesin. Cenâb-ı Mevlâ'nın sevdiği güzel huyları alıp güzel huylar ile müzeyyen olmayı, Cenâb-ı Mevlâ'nın sevdiği güzel huyları alıp güzel huylar ile müzeyyen olmayı, mütehallik olmayı Allah cümlemize nasip eylesin. mütehallik olmayı Allah cümlemize nasip eylesin.

Çünkü Allah'ın divanında en geçerli, en ağır çekecek olan şey güzel huydur.Çünkü Allah'ın divanında en geçerli, en ağır çekecek olan şey güzel huydur. Güzel huylu insan büyük sevaplar alıp, büyük mükafatlara nâil olacaktır. Güzel huylu insan büyük sevaplar alıp, büyük mükafatlara nâil olacaktır.

Allah ahlakımızı güzel eylesin. Ömrümüzü rızasına uygun geçirmeye muvaffak eylesin.Allah ahlakımızı güzel eylesin. Ömrümüzü rızasına uygun geçirmeye muvaffak eylesin. Burada görüldüğü gibi her mesleğin kendine göre âfetleri, tehlikeleri var,Burada görüldüğü gibi her mesleğin kendine göre âfetleri, tehlikeleri var, o âfetlere tehlikelere bulaşmadan yaşamayı nasip eylesin. o âfetlere tehlikelere bulaşmadan yaşamayı nasip eylesin. Son nefeste hüsn ü hâtime ile imân-ı kâmil ile ruhumuzu teslim edip Son nefeste hüsn ü hâtime ile imân-ı kâmil ile ruhumuzu teslim edip âhirete sevdiği kul olarak göçmeyi nasip eylesin.âhirete sevdiği kul olarak göçmeyi nasip eylesin. Cenneti ile cemali ile cümlemizi, cümlenizi müşerref eylesin. el-Fâtiha... Cenneti ile cemali ile cümlemizi, cümlenizi müşerref eylesin.

el-Fâtiha...

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2