Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Evvel 1446
24 Kasım 2024
İmsak
06:24
Güneş
07:54
Öğle
12:55
İkindi
15:24
Akşam
17:47
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Cüneyd-i Bağdâdî Hz. (8)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

20 Safer 1417 / 06.07.1996
Söğütlü Çeşme Camiiİstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Allah’tan Gaflet Cehennemden Daha Fenâ, Evinde Testiden Başka Eşya Olmasın!, Yol Rasûlüllah’ın Yolu, Allah’ın | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Cüneyd-i Bağdâdî Hz. (8)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

20 Safer 1417 / 06.07.1996
Söğütlü Çeşme Camiiİstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Allah’tan Gaflet Cehennemden Daha Fenâ, Evinde Testiden Başka Eşya Olmasın!, Yol Rasûlüllah’ın Yolu, Allah’ın | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh.El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Kemâ yenbegî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih,Kemâ yenbegî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih, ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedinve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ alihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn ve alâ alihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn

Emmâ ba'd. Aziz ve muhterem cemaat-i müslimîn! Emmâ ba'd.

Aziz ve muhterem cemaat-i müslimîn!

Sülemî hazretlerinin Tabakâtü's-sûfiyyesi'ni okuyoruz.Sülemî hazretlerinin Tabakâtü's-sûfiyyesi'ni okuyoruz. Söz sırası Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine gelmişti.Söz sırası Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine gelmişti. Onun hayatını ve sözlerini okumaya devam ediyoruz. Eserin 159.Sayfasındayız.Onun hayatını ve sözlerini okumaya devam ediyoruz. Eserin 159.Sayfasındayız. 13.Paragrafı geçen hafta okumuştuk. 12.Paragrafı okuyarak geçeceğiz. 13.Paragrafı geçen hafta okumuştuk. 12.Paragrafı okuyarak geçeceğiz.

Kâle ve kâle Cüneyd. "Daha önceki rivayetteki en son râvi böyle söyledi." Kâle ve kâle Cüneyd. "Daha önceki rivayetteki en son râvi böyle söyledi."

Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri buyurmuş ki; Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri buyurmuş ki;

el-Gafletü ani'l-lâhi Teâlâ, eşeddü min duhûli'n-nâr.el-Gafletü ani'l-lâhi Teâlâ, eşeddü min duhûli'n-nâr. "Allahu Teâlâ'dan gafil olmak, cehenneme girip yanmaktan daha fenadır;"Allahu Teâlâ'dan gafil olmak, cehenneme girip yanmaktan daha fenadır; daha şiddetli, daha kötü, daha zor bir durumdur." daha şiddetli, daha kötü, daha zor bir durumdur."

Tabi ârifler için öyle.Tabi ârifler için öyle. İnsan gafil oldu mu, kâfir oldu mu, cahil oldu mu, neleri kaybettiğinin farkında bile olmuyor. İnsan gafil oldu mu, kâfir oldu mu, cahil oldu mu, neleri kaybettiğinin farkında bile olmuyor. Ama ateşe girdiği, bir yeri yandığı, canı acıdığı zaman anlıyor.Ama ateşe girdiği, bir yeri yandığı, canı acıdığı zaman anlıyor. Ateşte yanmak maddî bir acı veriyor,Ateşte yanmak maddî bir acı veriyor, onu anlıyor ama gafletin mânevî acısını hissedecek duygusu yok.onu anlıyor ama gafletin mânevî acısını hissedecek duygusu yok. Kalbi taşlaşmış, dumura uğramış. Ne kadar kötü bir acı ve feci bir durumda olduğunu idrak etmiyor. Kalbi taşlaşmış, dumura uğramış. Ne kadar kötü bir acı ve feci bir durumda olduğunu idrak etmiyor.

Felç olan, hislerini kaybetmiş olan bir insanın iğne batırıldığı zaman duymaması gibi.Felç olan, hislerini kaybetmiş olan bir insanın iğne batırıldığı zaman duymaması gibi. Felçli olan hasta, doktora gidiyor.Felçli olan hasta, doktora gidiyor. Doktor ayağını muayene ediyor, his var mı anlamak için iğne batırıyor; hiç kıpırdamıyor.Doktor ayağını muayene ediyor, his var mı anlamak için iğne batırıyor; hiç kıpırdamıyor. Sinirleri çalışmıyor, acıyı duymuyor. Tabi öyle olunca basamıyor, yürüyemiyor.Sinirleri çalışmıyor, acıyı duymuyor. Tabi öyle olunca basamıyor, yürüyemiyor. Elinde felç varsa bir şey tutamıyor.Elinde felç varsa bir şey tutamıyor. Yüzünde felç varsa konuşamıyor, dudağını hareket ettiremiyor, göz kapağını açıp kapatamıyor. Yüzünde felç varsa konuşamıyor, dudağını hareket ettiremiyor, göz kapağını açıp kapatamıyor.

Bir insanda da duygusuzluk varsa duygu damarı alınmışsa o zaman bir çok mânevî lezzetiBir insanda da duygusuzluk varsa duygu damarı alınmışsa o zaman bir çok mânevî lezzeti sezemediği gibi mahrum olduğu mânevî zevklerin acısını da duyamaz.sezemediği gibi mahrum olduğu mânevî zevklerin acısını da duyamaz. Onu fark edemez ama ne zaman fark edecek? Âhirette fark edecek.Onu fark edemez ama ne zaman fark edecek? Âhirette fark edecek. Bu dünyadaki hayatı bittiği zaman farkına varacak ama iş işten geçmiş olacak.Bu dünyadaki hayatı bittiği zaman farkına varacak ama iş işten geçmiş olacak. Artık orası âhiret; ceza veya mükâfât yeri. Yapabileceği bir şey yok.Artık orası âhiret; ceza veya mükâfât yeri. Yapabileceği bir şey yok. O gafletle geçirdiği zamanlar için saçını başını yolacak, dizini dövecek, çok pişman olacak. O gafletle geçirdiği zamanlar için saçını başını yolacak, dizini dövecek, çok pişman olacak.

Hatta cennetlikler bile cennette hasretlik duyacaklar,Hatta cennetlikler bile cennette hasretlik duyacaklar, dünyada zikirsiz geçirdikleri zamanlar için yürekleri yanacak.dünyada zikirsiz geçirdikleri zamanlar için yürekleri yanacak. "Keşke o zamanlarımızı da zikirsiz, fikirsiz geçirmeseymişiz,"Keşke o zamanlarımızı da zikirsiz, fikirsiz geçirmeseymişiz, keşke her zamanımız Allah'ın zikri ile fikri ile mamur olsaymış." diye yürekleri yanacak.keşke her zamanımız Allah'ın zikri ile fikri ile mamur olsaymış." diye yürekleri yanacak. Tahassür yani hasretlik duyacaklar. Tahassür yani hasretlik duyacaklar.

Allahu Teâlâ hazretlerinden gafil olan bir insan o gafletinin cezası olarakAllahu Teâlâ hazretlerinden gafil olan bir insan o gafletinin cezası olarak peş peşe, bir yığın, pek çok mahrumiyete maruz kalıyor.peş peşe, bir yığın, pek çok mahrumiyete maruz kalıyor. O bakımdam basiret gözü ile görebilse çok muazzam bir zararda olduğunu;O bakımdam basiret gözü ile görebilse çok muazzam bir zararda olduğunu; çok acı, çok feci bir durumda olduğunu anlar.çok acı, çok feci bir durumda olduğunu anlar. O anlayamıyor ama ârif olan bir kimse, mârifetullahın tadını tatmış;O anlayamıyor ama ârif olan bir kimse, mârifetullahın tadını tatmış; o zevke, o safaya ermiş olan kimse onu anlar.o zevke, o safaya ermiş olan kimse onu anlar. O mahrumiyetin ne kadar acı bir mahrumiyet olduğunu görür. O mahrumiyetin ne kadar acı bir mahrumiyet olduğunu görür.

Bu sözü, o ârifin sözü olarak anlamak lazım. Bu sözü, o ârifin sözü olarak anlamak lazım.

"Allah'tan gafil olmak; cehenneme girmekten daha fecidir, daha şiddetlidir." diyor."Allah'tan gafil olmak; cehenneme girmekten daha fecidir, daha şiddetlidir." diyor. Dünyada bir sürü kâfir, gafil, cahil insan var.Dünyada bir sürü kâfir, gafil, cahil insan var. Allah hiç hatırına gelmiyor, âhirette çekeceği azabı düşünmüyor.Allah hiç hatırına gelmiyor, âhirette çekeceği azabı düşünmüyor. Kaçırdığı cennet nimetlerinin ne kadar güzel olduğunun farkında bile değil.Kaçırdığı cennet nimetlerinin ne kadar güzel olduğunun farkında bile değil. Kumarın, içkinin peşinde; barda, pavyonda. Fani dünyanın fani lezzetleri arasında; düşünemiyor.Kumarın, içkinin peşinde; barda, pavyonda. Fani dünyanın fani lezzetleri arasında; düşünemiyor. O da bir imtihan. O da bir imtihan.

Allahu Teâlâ hazretleri kâinatı yarattığı zaman,Allahu Teâlâ hazretleri kâinatı yarattığı zaman, cennetin etrafını nefse hoş gelmeyecek şeylerle çevirdi.cennetin etrafını nefse hoş gelmeyecek şeylerle çevirdi. Cehennemin etrafını da nefsin çok arzu edeceği, iştiha duyacağı,Cehennemin etrafını da nefsin çok arzu edeceği, iştiha duyacağı, şehvet duyacağı, isteyeceği şeylerle doldurdu.şehvet duyacağı, isteyeceği şeylerle doldurdu. Nefsine, şehvetine, arzusuna, keyfine mağlup olan, esir olan insan onları işler; arkası cehennem.Nefsine, şehvetine, arzusuna, keyfine mağlup olan, esir olan insan onları işler; arkası cehennem. Onları işlerse, onlara aldanırsa, onlara yanaşırsa uçuruma düşer. Onları işlerse, onlara aldanırsa, onlara yanaşırsa uçuruma düşer.

Ama cennetin etrafı nefse hoş gelmeyen şeylerle çevrilmiştir.Ama cennetin etrafı nefse hoş gelmeyen şeylerle çevrilmiştir. Cennete varmak için onları göze almak lazım. Mihneti, meşakkati, zahmeti, sıkıntıyı,Cennete varmak için onları göze almak lazım. Mihneti, meşakkati, zahmeti, sıkıntıyı, ter dökmeyi, uğraşmayı, didinmeyi göze almak hatta onlardan zevk almak lazım.ter dökmeyi, uğraşmayı, didinmeyi göze almak hatta onlardan zevk almak lazım. Allah yolundaki yorgunluğundan zevk alması lazım.Allah yolundaki yorgunluğundan zevk alması lazım. Allah yolundaki harcamasından zevk duyması lazım.Allah yolundaki harcamasından zevk duyması lazım. Allah yolunda çektiği sıkıntılardan şikayetçi olmaması lazım.Allah yolunda çektiği sıkıntılardan şikayetçi olmaması lazım. Canını vermeye, malını vermeye;Canını vermeye, malını vermeye; şairin dediği gibi bir gül bahçesine girercesine şehit olmaya koşması lazım. şairin dediği gibi bir gül bahçesine girercesine şehit olmaya koşması lazım.

Demek ki Allahu Teâlâ hazretleri cenneti, cehennemi bir takım görüntülerin arkasında saklamış.Demek ki Allahu Teâlâ hazretleri cenneti, cehennemi bir takım görüntülerin arkasında saklamış. Görüntülere aldanan fırsatları kaçırıyor, tehlikeli durumlara düşüyor.Görüntülere aldanan fırsatları kaçırıyor, tehlikeli durumlara düşüyor. O halde gerçekleri görmemiz lazım. Görüntülerin arkasındaki gerçekleri görmemiz lazım. O halde gerçekleri görmemiz lazım. Görüntülerin arkasındaki gerçekleri görmemiz lazım.

Bu nasıl olur? Bu nasıl olur?

Bu, basiretinin açılması ile olur.Bu, basiretinin açılması ile olur. Basireti açıldığı zaman insan neyin sonunun iyi olduğunu, ne yaparsa sonunun fena olduğunu anlar.Basireti açıldığı zaman insan neyin sonunun iyi olduğunu, ne yaparsa sonunun fena olduğunu anlar. Talebenin çalışmadığı zaman sınıfta kalacağını, sınıfta kaldığı zaman okuldan kovulacağını,Talebenin çalışmadığı zaman sınıfta kalacağını, sınıfta kaldığı zaman okuldan kovulacağını, okuldan kovulduğu zaman anasının babasının hışmına uğrayacağını,okuldan kovulduğu zaman anasının babasının hışmına uğrayacağını, hayatta başarı kazanamayacağını bilmesi gibi.hayatta başarı kazanamayacağını bilmesi gibi. Basireti açık olan insan, neyin arkasında ne olduğunu anlar ve ona göre hareket eder. Basireti açık olan insan, neyin arkasında ne olduğunu anlar ve ona göre hareket eder.

Şunu bilelim ki cennete girmek için zahmetleri, meşakkatleri göğüsleyecek,Şunu bilelim ki cennete girmek için zahmetleri, meşakkatleri göğüsleyecek, onlardan yılmayacak bir ruh yapısına sahip olmamız lazım.onlardan yılmayacak bir ruh yapısına sahip olmamız lazım. İbadetlerin en makbulü, en zahmetlisidir. Mesala hacca gitmek zor, zahmetli ama sevabı çok.İbadetlerin en makbulü, en zahmetlisidir. Mesala hacca gitmek zor, zahmetli ama sevabı çok. Cihat da zahmetli ama sevabı çok. Zahmeti ne kadar çok olursa Allah, mükâfâtını o kadar çok veriyor.Cihat da zahmetli ama sevabı çok. Zahmeti ne kadar çok olursa Allah, mükâfâtını o kadar çok veriyor. Kulları zahmetlerle imtihan ediyor. Bunu bilmek lazım. Kulları zahmetlerle imtihan ediyor. Bunu bilmek lazım.

Şeytan da keyif ve lezzetlerle insanı aldatıyor.Şeytan da keyif ve lezzetlerle insanı aldatıyor. Lezzetler, zevkler, sefalar, davullar, dümbelekler, sazlar, sözler, çengiler, köçekler,Lezzetler, zevkler, sefalar, davullar, dümbelekler, sazlar, sözler, çengiler, köçekler, eğlenceler, zurnalar; bunlar şeytanın aldatma aletleridir.eğlenceler, zurnalar; bunlar şeytanın aldatma aletleridir. Şeytanın insanı avlamak için kullandığı av aletleri. Demek ki o zevkli şeylere kanmamak lazım.Şeytanın insanı avlamak için kullandığı av aletleri. Demek ki o zevkli şeylere kanmamak lazım. Bu taraftaki zahmetli şeylerden yılmamak lazım. Bu taraftaki zahmetli şeylerden yılmamak lazım.

Hakkı hak olarak görüp işlemek lazım. Batılı batıl olarak görüp sakınmak lazım.Hakkı hak olarak görüp işlemek lazım. Batılı batıl olarak görüp sakınmak lazım. Bunları anlamak için de Kur'an okumak lazım. Kur'an ehli olmak lazım. Şeriati bilmek lazım. Bunları anlamak için de Kur'an okumak lazım. Kur'an ehli olmak lazım. Şeriati bilmek lazım.

İnsanın; neyin Allah nazarında güzel olduğunu, neyin Allah katında merdut ve mebhut olduğunuİnsanın; neyin Allah nazarında güzel olduğunu, neyin Allah katında merdut ve mebhut olduğunu şeriatten öğrenmesi mümkün. Dinini güzel bir öğrendiği zaman yapacağını bilir. şeriatten öğrenmesi mümkün. Dinini güzel bir öğrendiği zaman yapacağını bilir.

"Arkadaş bana müsaade." "Nereye gidiyorsun? Hayrola! Ne tatlı konuşuyorduk, eğleniyorduk." "Arkadaş bana müsaade."

"Nereye gidiyorsun? Hayrola! Ne tatlı konuşuyorduk, eğleniyorduk."

"Namaz vakti geldi. Esselâmü aleyküm, Allah'a ısmarladık." "Namaz vakti geldi. Esselâmü aleyküm, Allah'a ısmarladık."

Geceleyin tatlı uykunun arasında kalkıp namaz kılar; çünkü sevabını biliyor. Geceleyin tatlı uykunun arasında kalkıp namaz kılar; çünkü sevabını biliyor.

O halde sevgili kardeşlerim! Zahmeti, meşakkati görüp yılmayın, Allah'ın emirlerini tutun.O halde sevgili kardeşlerim!

Zahmeti, meşakkati görüp yılmayın, Allah'ın emirlerini tutun.
Lezzeti, zevki, safayı görüp aldanmayın, şeytanın aldatmasına uymayın. Lezzeti, zevki, safayı görüp aldanmayın, şeytanın aldatmasına uymayın. Zevkli görünse bile âhirette sizi pişman ve perişan edecek işler yapmayın. Zevkli görünse bile âhirette sizi pişman ve perişan edecek işler yapmayın.

13. paragrafı geçen hafta okumuştuk. 12'yi atlayıp bir daha okuyalım. 13. paragrafı geçen hafta okumuştuk. 12'yi atlayıp bir daha okuyalım.

Semi'tü Ebe'l-Abbâsi Muhammede'bne'l-Haseni'bni'l-Haşşâb yekûl.Semi'tü Ebe'l-Abbâsi Muhammede'bne'l-Haseni'bni'l-Haşşâb yekûl. Semi'tü Ca'fere'bne Muhammedin yekûl. Semitü'l-Cüneyde yekûl.Semi'tü Ca'fere'bne Muhammedin yekûl. Semitü'l-Cüneyde yekûl. "Bu râviler Cüneyd-i Bağdâdî'nin şöyle dediğini rivayet etmişler:" "Bu râviler Cüneyd-i Bağdâdî'nin şöyle dediğini rivayet etmişler:"

İn emkeneke ellâ tekûne âletün beytike illâ hazefen fe'f'al kezâlike kânet âletü beytihî. İn emkeneke ellâ tekûne âletün beytike illâ hazefen fe'f'al kezâlike kânet âletü beytihî.

Cüneyd-i Bağdâdî nasihat ediyor, diyor ki; Cüneyd-i Bağdâdî nasihat ediyor, diyor ki;

"Evinin eşyasının bir testiden başka bir şey olmamasına gücün yeterse buna tahammül edebilirsen,"Evinin eşyasının bir testiden başka bir şey olmamasına gücün yeterse buna tahammül edebilirsen, o kadar babayiğitsen, erkeksen, o kadar sağlamsan bunu yap." o kadar babayiğitsen, erkeksen, o kadar sağlamsan bunu yap."

Ne olacak? Hiçbir şey olmayacak, bir testi su olacak. Çünkü su, testide muhafaza edilir.Ne olacak?

Hiçbir şey olmayacak, bir testi su olacak. Çünkü su, testide muhafaza edilir.
Başka bir yerde durmuyor, bir testi lazım. Öteki her şey hallolur. Başka bir yerde durmuyor, bir testi lazım. Öteki her şey hallolur.

Demek ki insan taşta yatar, kumda yatar.Demek ki insan taşta yatar, kumda yatar. Hani eski bir filozofu anlatırlar; bildiğim halde adını söylemeyeceğim. Hani eski bir filozofu anlatırlar; bildiğim halde adını söylemeyeceğim.

O, insanların kendi kendilerine hayatı zorlaştırdıklarını, bir sürü lüzumsuz şeyi lüzumluymuş gibiO, insanların kendi kendilerine hayatı zorlaştırdıklarını, bir sürü lüzumsuz şeyi lüzumluymuş gibi –alışkanlıkla- kendileri için vazgeçilmez makama getirdiklerini gördüğü için–alışkanlıkla- kendileri için vazgeçilmez makama getirdiklerini gördüğü için her şeyi reddetmiş, her şeyden uzak durmuş. Üstünde bir örtüsü varmış.her şeyi reddetmiş, her şeyden uzak durmuş. Üstünde bir örtüsü varmış. Bir de kendisini güneşten, soğuktan, yağmurdan koruyacak bir fıçı bulmuş; onun içinde yatarmış. Bir de kendisini güneşten, soğuktan, yağmurdan koruyacak bir fıçı bulmuş; onun içinde yatarmış.

Fıçıdan bir evi, üstüne örttüğü bir örtüsü, bir de çanağı varmış.Fıçıdan bir evi, üstüne örttüğü bir örtüsü, bir de çanağı varmış. Çeşmeye gitmiş bir gün; çanakla su içecek.Çeşmeye gitmiş bir gün; çanakla su içecek. Bakmış ki çocuğun birisi suyu avucuna dolduruyor, öyle içiyor.Bakmış ki çocuğun birisi suyu avucuna dolduruyor, öyle içiyor. "Bu çanak da fazla." demiş. Onu da savurmuş, atmış. "Bu çanak da fazla." demiş. Onu da savurmuş, atmış.

Bunun gibi Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri diyor ki; Bunun gibi Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri diyor ki;

"Evinin eşyasının testiden başka bir şey olmamasına imkanın varsa, bu senin için mümkünse bunu yap." "Evinin eşyasının testiden başka bir şey olmamasına imkanın varsa, bu senin için mümkünse bunu yap."

Kendisi öyle yapmış. Evi öyleymiş. Halbuki çok büyük zât, büyük bir pîr, mübarek insan. Kendisi öyle yapmış. Evi öyleymiş. Halbuki çok büyük zât, büyük bir pîr, mübarek insan.

Demek ki Peygamber Efendimiz'in yolunda yürümüş.Demek ki Peygamber Efendimiz'in yolunda yürümüş. Dünya malına rağbet etmemiş; evini, eşyasını süslemeye uğraşmamış, gayret etmemiş. Dünya malına rağbet etmemiş; evini, eşyasını süslemeye uğraşmamış, gayret etmemiş.

Hatta kimisi sarayları terk etmiş; değil mi? Hatta kimisi sarayları terk etmiş; değil mi?

Mesela İbrahim b. Edhem hazretleri Belh padişahı iken, sarayı saltanatı varken, devleti, hazinesi,Mesela İbrahim b. Edhem hazretleri Belh padişahı iken, sarayı saltanatı varken, devleti, hazinesi, nimeti varken bunları terk etmiş, yoksulluğu tercih etmiş. Çok hoşuma gider.nimeti varken bunları terk etmiş, yoksulluğu tercih etmiş. Çok hoşuma gider. Birisi İbrahim b. Edhem hazretlerine; "Bana nasihat eyle!" demiş de, o da altı şey söylüyor.Birisi İbrahim b. Edhem hazretlerine; "Bana nasihat eyle!" demiş de, o da altı şey söylüyor. Bir tanesinde de diyor ki; İze'ştekale'n-nâsü bi-imâreti'l-kusûr. Bir tanesinde de diyor ki;

İze'ştekale'n-nâsü bi-imâreti'l-kusûr.

Fe'ştağil ente bi-imâreti'l-kubûr. Fe'ştağil ente bi-imâreti'l-kubûr.

"İnsanlar 'Saraylar, köşkler yapayım.' diye uğraşıp dururken." "İnsanlar 'Saraylar, köşkler yapayım.' diye uğraşıp dururken."

Kusur "kasırlar, köşkler" demek. Hani "Hidiv Kasrı" diyoruz, "Maslak Kasrı" diyoruz. Kusur "kasırlar, köşkler" demek. Hani "Hidiv Kasrı" diyoruz, "Maslak Kasrı" diyoruz.

Benim köşküm olsun, şöyle saltanatlı olsun, böyle süslü olsun, şöyle güzel olsun diye uğraşırken.Benim köşküm olsun, şöyle saltanatlı olsun, böyle süslü olsun, şöyle güzel olsun diye uğraşırken. Fe'ştagil ente bi-imâreti'l- kubûr. "Sen de kabirleri imar etmek için uğraş." Fe'ştagil ente bi-imâreti'l- kubûr. "Sen de kabirleri imar etmek için uğraş."

Kabrin mamurluğu nasıl olur? Kabir, mezar. Kabrin mamurluğu nasıl olur?

Kabir, mezar.

Mezarın mamurluğu nereden olur? Mezarın mamurluğu nereden olur?

İbadetten, hayırdan, hasenâttan, dünyada yaptığı güzel işlerden insanın kabri cennet bahçesi gibi olur.İbadetten, hayırdan, hasenâttan, dünyada yaptığı güzel işlerden insanın kabri cennet bahçesi gibi olur. Eğer dünyada kötü işler yapmışsa kabri cehennem çukuru olur. Eğer dünyada kötü işler yapmışsa kabri cehennem çukuru olur.

"Başkaları dünyada köşk yapmaya çalışırken, sen kabrini cennet bahçesi yapmaya çalış. "Başkaları dünyada köşk yapmaya çalışırken, sen kabrini cennet bahçesi yapmaya çalış. Kabrini mamur hale getirmeye çalış." diyor İbrahim b. Edhem hazretleri. Kabrini mamur hale getirmeye çalış." diyor İbrahim b. Edhem hazretleri.

O, dünyadaki sarayları bırakan bir babayiğit. Sarayı varken, sarayı bırakan bir kimse. O, dünyadaki sarayları bırakan bir babayiğit. Sarayı varken, sarayı bırakan bir kimse.

Tabi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hayatına baktığımız zamanTabi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hayatına baktığımız zaman onun da çok sade bir hayat yaşadığını görüyoruz, eşyalarının miktarını biliyoruz. onun da çok sade bir hayat yaşadığını görüyoruz, eşyalarının miktarını biliyoruz.

Bir keresinde kendisine çok rahat bir döşek getirdiler. Bir akşam yattı, ertesi gün geri verdi. Bir keresinde kendisine çok rahat bir döşek getirdiler. Bir akşam yattı, ertesi gün geri verdi.

"Bu yatak çok rahat; uyumuş kalmışım, Teheccüd namazına kalkamamışım; bunu götürün!" dedi. "Bu yatak çok rahat; uyumuş kalmışım, Teheccüd namazına kalkamamışım; bunu götürün!" dedi.

"Rahat ettiği için Teheccüd namazına kalkamadı." diye gelmiş olan güzel,"Rahat ettiği için Teheccüd namazına kalkamadı." diye gelmiş olan güzel, yumuşak yatağı geri gönderiyor.yumuşak yatağı geri gönderiyor. Çünkü eskiden yattığı yatak, hurma lifi tıkılmış sert bir şeydi; orada yatıyordu, çok rahat değildi. Çünkü eskiden yattığı yatak, hurma lifi tıkılmış sert bir şeydi; orada yatıyordu, çok rahat değildi.

Uykusu hafif oldu mu insan uykuya "hayır" diyebilip kalkabilir.Uykusu hafif oldu mu insan uykuya "hayır" diyebilip kalkabilir. Ama çok rahat oldu mu -şilteler, yastıklar, kuş tüyleri, yorganlar, sıcacık battaniyeler,Ama çok rahat oldu mu -şilteler, yastıklar, kuş tüyleri, yorganlar, sıcacık battaniyeler, kaloriferler- o zaman ne teheccüde kalkar ne sabah namazına kalkar, uyur kalır. kaloriferler- o zaman ne teheccüde kalkar ne sabah namazına kalkar, uyur kalır.

Efendimiz eline geçtiği halde; "Bunu kaldırın." diyor. Efendimiz eline geçtiği halde; "Bunu kaldırın." diyor.

Kendisine çok paralar gelirdi, çok hayırlar gelirdi.Kendisine çok paralar gelirdi, çok hayırlar gelirdi. En sizin anlayabileceğiniz şekli: Savaş olurdu, savaştan ganimet gelirdi.En sizin anlayabileceğiniz şekli: Savaş olurdu, savaştan ganimet gelirdi. Örtüyü yayarlardı. Üstüne ganimeti yığarlardı. Örtüyü yayarlardı. Üstüne ganimeti yığarlardı. Saklasa dünyanın en zengin insanı olurdu. Müslümanlar İran İmparatorluğu'nun ordusunu yendiler. Saklasa dünyanın en zengin insanı olurdu. Müslümanlar İran İmparatorluğu'nun ordusunu yendiler. İran İmparatoru, Sasani İmparatoru,İran İmparatoru, Sasani İmparatoru, Araplar'ı yeneceğinden o kadar emindi ki hazineyi savaş meydanına getirdi. Araplar'ı yeneceğinden o kadar emindi ki hazineyi savaş meydanına getirdi.

Askerlerine; "Bakın ben bunlardan korkmuyorum.Askerlerine;

"Bakın ben bunlardan korkmuyorum.
Hazineyi getiriyorum, görün. Bunlar çölden gelmiş, develere binmiş birkaç kişi. Hazineyi getiriyorum, görün. Bunlar çölden gelmiş, develere binmiş birkaç kişi. Biz bunları rahatlıkla yeneriz, korkmayın!" dedi. Biz bunları rahatlıkla yeneriz, korkmayın!" dedi.

Sarayını getirdi, hanımlarını getirdi. İran'ın bir büyük bayrağı vardı, çok meşhur bir bayrak.Sarayını getirdi, hanımlarını getirdi. İran'ın bir büyük bayrağı vardı, çok meşhur bir bayrak. Onlara göre kutsal, çok kıymetli; onu getirdi. Ama Allah İslâm mücahitlerine zafer verdi.Onlara göre kutsal, çok kıymetli; onu getirdi. Ama Allah İslâm mücahitlerine zafer verdi. Az sayı ile onları yendiler, hazineleri aldılar. Ganimet böyle kazanılıyor.Az sayı ile onları yendiler, hazineleri aldılar. Ganimet böyle kazanılıyor. Eğer biriktirseydi Peygamber Efendimiz köşklerde yaşardı.Eğer biriktirseydi Peygamber Efendimiz köşklerde yaşardı. Sahabe-i kiram, hulefâ-i râşidin biriktirseydi, onları köşk yapmaya sarf etselerdi,Sahabe-i kiram, hulefâ-i râşidin biriktirseydi, onları köşk yapmaya sarf etselerdi, dünyanın en muhteşem köşklerini yaptırırlardı.dünyanın en muhteşem köşklerini yaptırırlardı. Ama böyle yapmamışlar, Allah yolunda harcamışlar, fukaraya dağıtmışlar.Ama böyle yapmamışlar, Allah yolunda harcamışlar, fukaraya dağıtmışlar. Yanlarında tutmayı ayıp saymışlar. Yanlarında tutmayı ayıp saymışlar.

Gelelim bizim bu günkü hâlimize, biz ne yapacağız, ne yapmalıyız?Gelelim bizim bu günkü hâlimize, biz ne yapacağız, ne yapmalıyız? Bu yazıları niçin okuyoruz? "Dinin aslını, tasavvufu öğrenelim." diye. Bu yazıları niçin okuyoruz?

"Dinin aslını, tasavvufu öğrenelim." diye.

Bizim de dünya malına pek gönül bağlamamamız,Bizim de dünya malına pek gönül bağlamamamız, elimize geleni Allah yoluna, cihada sarf etmemiz, fukaraya vermemiz lazım. elimize geleni Allah yoluna, cihada sarf etmemiz, fukaraya vermemiz lazım.

"Şimdi fukara var m? Herkes zengin, herkesin parası, pulu var." "Şimdi fukara var m? Herkes zengin, herkesin parası, pulu var."

Sen öyle san. Git bakalım bir Afrika'ya, bir dolaş gel bakalım. Ortadoğu'yu bir gez. Sen öyle san. Git bakalım bir Afrika'ya, bir dolaş gel bakalım. Ortadoğu'yu bir gez.

Git bakalım; Çeçenistan'da Ruslar ne yaptı? Bir gör bakalım, insanlar nasıl yaşıyorlar? Git bakalım; Çeçenistan'da Ruslar ne yaptı?

Bir gör bakalım, insanlar nasıl yaşıyorlar?

Tuvalet barakalarının altını kapatmışlar da, orada yatmışlar, kalkmışlar.Ne yapsınlar bomba var, her taraf yıkılmış. Tuvalet barakalarının altını kapatmışlar da, orada yatmışlar, kalkmışlar.Ne yapsınlar bomba var, her taraf yıkılmış.

Git bakalım, Balkanlardaki müslümanların durumunu gör. Bangladeş'i, Filipinler'i gör. Git bakalım, Balkanlardaki müslümanların durumunu gör. Bangladeş'i, Filipinler'i gör.

Avustralya'dan hacca gidiyoruz, Manila havaalanına indik,Avustralya'dan hacca gidiyoruz, Manila havaalanına indik, orada biraz mola vereceğiz, hacca geleceğiz. Filipinler'in başşehri Manila havaalanında bekliyorduk. orada biraz mola vereceğiz, hacca geleceğiz. Filipinler'in başşehri Manila havaalanında bekliyorduk. Bizim Avustralyalı bir arkadaş kayboldu, yok.Bizim Avustralyalı bir arkadaş kayboldu, yok. Biraz sonra geldi. "Nereye gittin?" dedik. Biraz sonra geldi.

"Nereye gittin?" dedik.

"Şehre indim." dedi. O biraz tecrübeliymiş, biliyor."Şehre indim." dedi.

O biraz tecrübeliymiş, biliyor.
Şehirde bir camiye gitmiş, hazırladığı zekâtları orada dağıtmış.Şehirde bir camiye gitmiş, hazırladığı zekâtları orada dağıtmış. Geldiği zaman ağlıyordu. Geldiği zaman ağlıyordu.

"Öyle yoksullar, öyle fakirler ki yüreğim dayanmıyor, kendimi tutamıyorum." diyor. "Öyle yoksullar, öyle fakirler ki yüreğim dayanmıyor, kendimi tutamıyorum." diyor.

Müslümanlar dünyanın her yerinde çok mağdur, çok mazlum, çok sıkıntıda ama bizim haberimiz yok.Müslümanlar dünyanın her yerinde çok mağdur, çok mazlum, çok sıkıntıda ama bizim haberimiz yok. Onları aramak lazım. Onlara maddeten, mânen yardımcı olmak lazım.Onları aramak lazım. Onlara maddeten, mânen yardımcı olmak lazım. Mânevî perişanlık, maddi perişanlıktan daha fena.Mânevî perişanlık, maddi perişanlıktan daha fena. Oraları bilen, oraların ahalisi olan kimselerle dün akşam Balkanlar'ı, Arnavutluk'u konuştuk. Oraları bilen, oraların ahalisi olan kimselerle dün akşam Balkanlar'ı, Arnavutluk'u konuştuk.

Hani biz burada; "Buyurun bize gidelim de bir çay, kahve içelim, oturalım." deriz ya,Hani biz burada; "Buyurun bize gidelim de bir çay, kahve içelim, oturalım." deriz ya, orada diyorlarmış ki; "Buyurun bize de rakı içelim." Rakı ikram etmek o kadar tabii imiş. orada diyorlarmış ki; "Buyurun bize de rakı içelim." Rakı ikram etmek o kadar tabii imiş.

Bu Arnavut arkadaş anlatıyor: "Ben müslümanım, rakı içmem." demiş. Ev sahibi eğilmiş, demiş ki; Bu Arnavut arkadaş anlatıyor:

"Ben müslümanım, rakı içmem." demiş.

Ev sahibi eğilmiş, demiş ki;

"Merak etme, bu rakı çok halis, bizim hanım evde yapıyor; ev işi, çok temiz!" "Merak etme, bu rakı çok halis, bizim hanım evde yapıyor; ev işi, çok temiz!"

"Anlamıyorlar!" diyor. "Anlamıyorlar!" diyor.

Müslüman, rakının haram olduğunu bilmez duruma düşmüş; o kadar cahilleşmiş.Müslüman, rakının haram olduğunu bilmez duruma düşmüş; o kadar cahilleşmiş. Bir arkadaşımız Azerbaycan'da Kur'ân dağıtmış. Kapısında sekiz saat bekleyenler olmuş. Bir arkadaşımız Azerbaycan'da Kur'ân dağıtmış. Kapısında sekiz saat bekleyenler olmuş.

Âşık, Kur'ân-ı Kerîm'i seviyorlar.Âşık, Kur'ân-ı Kerîm'i seviyorlar. İstanbul'da bizim arkadaşlarımızdan birisi; gizli gizli, el altından onlara Kur'ân-ı Kerîm vermiş.İstanbul'da bizim arkadaşlarımızdan birisi; gizli gizli, el altından onlara Kur'ân-ı Kerîm vermiş. "Sekiz saat Kur'ân'ı bekledi, hediye olarak aldı."Sekiz saat Kur'ân'ı bekledi, hediye olarak aldı. O da bana medyun-u şükran olduğundan hediye olarak Amerikan viskisi getirmiş." diyor. O da bana medyun-u şükran olduğundan hediye olarak Amerikan viskisi getirmiş." diyor.

Bu nedir? Sefalettir, rezalettir, felakettir, fecaattir.Bu nedir?

Sefalettir, rezalettir, felakettir, fecaattir.
Müslüman ama içkinin haram olduğunu bile bilmiyor.Müslüman ama içkinin haram olduğunu bile bilmiyor. Kur'an'ı seviyor, âşık, Kur'an'ı elde edebilmek için sekiz saat kapısında beklemiş.Kur'an'ı seviyor, âşık, Kur'an'ı elde edebilmek için sekiz saat kapısında beklemiş. Komünist rejim yasaklamış. Baskı biraz kalkınca bizim arkadaşlar oraya Kur'an götürüyor, dağıtıyor.Komünist rejim yasaklamış. Baskı biraz kalkınca bizim arkadaşlar oraya Kur'an götürüyor, dağıtıyor. Kur'an'ı seviyor, Kur'an'a inanmış, müslüman ama içkinin haram olduğunu bilmiyor.Kur'an'ı seviyor, Kur'an'a inanmış, müslüman ama içkinin haram olduğunu bilmiyor. Büyük bir sefalet, mânevî boşluk, cahillik var; o daha fena! Büyük bir sefalet, mânevî boşluk, cahillik var; o daha fena!

Demek ki o bakımdan da yardımcı olmamız lazım.Demek ki o bakımdan da yardımcı olmamız lazım. Sizin de bizim de bir saniyemizi boş geçirmememiz; Sizin de bizim de bir saniyemizi boş geçirmememiz; malımızla, her türlü imkânımızla çalışmamız lazım. malımızla, her türlü imkânımızla çalışmamız lazım.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Kâle ve kâle Cüneyd. "Yine ayni râviler rivayet etmişler ki Cüneyd-i Bağdâdî şöyle buyurmuş:" Kâle ve kâle Cüneyd. "Yine ayni râviler rivayet etmişler ki Cüneyd-i Bağdâdî şöyle buyurmuş:"

et-Turuku küllühâ, mesdûdetün ale'l-halki, illâ meni'ktefâ esere'r-resûl sallallahu aleyhi ve sellem.et-Turuku küllühâ, mesdûdetün ale'l-halki, illâ meni'ktefâ esere'r-resûl sallallahu aleyhi ve sellem. Ve't-tebea sünnetehû. Ve lezime tarîkatehû, fe inne turuke'l-hayrâti küllehâ meftûhatün aleyhi. Ve't-tebea sünnetehû. Ve lezime tarîkatehû, fe inne turuke'l-hayrâti küllehâ meftûhatün aleyhi.

Bu çok mühim bir mevzudur. Cüneyd-i Bağdâdî diyor ki: Bu çok mühim bir mevzudur. Cüneyd-i Bağdâdî diyor ki:

et-Turuku küllühâ mesdûdetün ale'l-halki. "Mahlukata, halka, insanlara bütün kapılar kapalıdır.et-Turuku küllühâ mesdûdetün ale'l-halki. "Mahlukata, halka, insanlara bütün kapılar kapalıdır. İnsanların yüzüne bütün kapılar kapalıdır; hakikatin olduğu yere giremez, İnsanların yüzüne bütün kapılar kapalıdır; hakikatin olduğu yere giremez, gerçeğe ulaşamaz, cennete giremez."gerçeğe ulaşamaz, cennete giremez." İllâ meni'ktefâ esere'r-resûl. İllâ meni'ktefâ esere'r-resûl. "Ancak Resûlullah'ın izini takip eden, Peygamber'in arkasından gidene kapılar açılır." "Ancak Resûlullah'ın izini takip eden, Peygamber'in arkasından gidene kapılar açılır."

Allah'ın rızasını kazanan o cennete girer.Allah'ın rızasını kazanan o cennete girer. Peygamber'in izine ayak uyduran, sünnetine tâbi olan,Peygamber'in izine ayak uyduran, sünnetine tâbi olan, Peygamber'in yoluna sımsıkı sarılana ancak kapılar açılır da cennete girer.Peygamber'in yoluna sımsıkı sarılana ancak kapılar açılır da cennete girer. Allah'ın rızasına kavuşur. Allah'ın rızasına kavuşur.

Fe inne turuke'l-hayrâti küllehâ meftûhatün aleyhi.Fe inne turuke'l-hayrâti küllehâ meftûhatün aleyhi. "Çünkü bütün hayır kapıları, Resûlullah'a açılmıştır."Çünkü bütün hayır kapıları, Resûlullah'a açılmıştır. O yoldan giden, o açık kapılardan menzil-i maksûduna, meramına, gayesine ulaşır.O yoldan giden, o açık kapılardan menzil-i maksûduna, meramına, gayesine ulaşır. Başka yolla ulaşamaz." Başka yolla ulaşamaz."

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Bu sözü söyleyen çoktur. Biz de söylüyoruz; siz de buna inanıyorsunuz. Bu sözü söyleyen çoktur. Biz de söylüyoruz; siz de buna inanıyorsunuz. Bu sözün önemi şurada.Bu sözün önemi şurada. Tasavvuf erbabı içinde; "Ben sûfîyim, ben ehl-i tarîkim." diyen insanların içinde Tasavvuf erbabı içinde; "Ben sûfîyim, ben ehl-i tarîkim." diyen insanların içinde hâli, işi, yaşayışı, ibadeti, aklı, fikri ve ahlâkı, Resûlullah'a uymayan zümreler var. hâli, işi, yaşayışı, ibadeti, aklı, fikri ve ahlâkı, Resûlullah'a uymayan zümreler var.

Biz bunlara "şeriat dışı tarikatler" diyoruz.Biz bunlara "şeriat dışı tarikatler" diyoruz. Tarikat ama "sapık, bozuk tarikat" diyoruz.Tarikat ama "sapık, bozuk tarikat" diyoruz. Onların da kendilerine göre felsefesi, düşünce tarzı var. Öküze tapanı da duyuyoruz.Onların da kendilerine göre felsefesi, düşünce tarzı var. Öküze tapanı da duyuyoruz. Dünya üzerinde öküze tapan insanlar var. Kızıyoruz, gülüyoruz, acıyoruz, hayret ediyoruz. Dünya üzerinde öküze tapan insanlar var. Kızıyoruz, gülüyoruz, acıyoruz, hayret ediyoruz.

İnsan eşref-i mahlukat; öküze tapar m? İnsan eşref-i mahlukat; öküze tapar m?

Ama onlara da gitsen "Niye tapıyorsunuz?" diye sorsan bir yalan uyduracak, şu sebepten diyecek.Ama onlara da gitsen "Niye tapıyorsunuz?" diye sorsan bir yalan uyduracak, şu sebepten diyecek. Kim bilir hangi yalan söyleyecek. Kim bilir hangi yalan söyleyecek.

Öküze tapanların dinlerini incelemedim. Elhamdülillah, ona saatimi ayırmadım ama böyleleri de var.Öküze tapanların dinlerini incelemedim. Elhamdülillah, ona saatimi ayırmadım ama böyleleri de var. Sonra dağlarda, köylerde, ilmin irfanın aydınlatmadığı yerlerde,Sonra dağlarda, köylerde, ilmin irfanın aydınlatmadığı yerlerde, cahil halkın yanına gidip de tasavvuf ve tarikat adına yalan yanlış şeyler anlatan insanlar var. cahil halkın yanına gidip de tasavvuf ve tarikat adına yalan yanlış şeyler anlatan insanlar var.

İslam Tarihi eserini yazan, Asım Köksal hoca, Diyanet'te vazifeli iken Ankara'da çok yakınımızda otururdu, Allah selamet versin.İslam Tarihi eserini yazan, Asım Köksal hoca, Diyanet'te vazifeli iken Ankara'da çok yakınımızda otururdu, Allah selamet versin. Böyle namazsız, niyazsız, oruçsuz, abdestsiz, gusulsüz, halkın arasında dolaşıp daBöyle namazsız, niyazsız, oruçsuz, abdestsiz, gusulsüz, halkın arasında dolaşıp da halkın dini duygularını sömüren bazı kimselerden bahis geçti.halkın dini duygularını sömüren bazı kimselerden bahis geçti. Onlardan bir tanesini yakalamışlar, Diyanet'e getirmişler. Adam kitap da yazmış, halka dağıtıyor.Onlardan bir tanesini yakalamışlar, Diyanet'e getirmişler. Adam kitap da yazmış, halka dağıtıyor. Kitabındaki yalanları, yanlışları bir bir altını çizip göstermişler. Doğrusunu söylemişler.Kitabındaki yalanları, yanlışları bir bir altını çizip göstermişler. Doğrusunu söylemişler. Hepsini itiraf etmiş; "Tamam haklısınız." demiş, ama oradan çıktı mı yine o kitabı satıyor,Hepsini itiraf etmiş; "Tamam haklısınız." demiş, ama oradan çıktı mı yine o kitabı satıyor, gizli gizli halkın arasında yalan, yanlış fikirleri yayıyor. gizli gizli halkın arasında yalan, yanlış fikirleri yayıyor.

Onlara kanan insanlar var; yalan, yanlış yollarda yürüyenler var.Onlara kanan insanlar var; yalan, yanlış yollarda yürüyenler var. Bu yollar, bu yalanlar, bu palavralar, kimsenin ayağını çelmemeli, onu yoldan çıkarmamalı. Bu yollar, bu yalanlar, bu palavralar, kimsenin ayağını çelmemeli, onu yoldan çıkarmamalı.

Yol, Resûlullah'ın yoludur.Yol, Resûlullah'ın yoludur. İnsanı cennete götürecek yol, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in sünnetidir. İnsanı cennete götürecek yol, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in sünnetidir.

Bir iş, peygamber Efendimiz'in sünnetine uygunsa doğrudur.Bir iş, peygamber Efendimiz'in sünnetine uygunsa doğrudur. Kur'an'a, şeriate uygunsa doğrudur.Kur'an'a, şeriate uygunsa doğrudur. Uygun değilse onu yapmakla hiçbir noktaya varılmaz; ondan kaçmak lazım. Uygun değilse onu yapmakla hiçbir noktaya varılmaz; ondan kaçmak lazım.

Herkes bir şey çıkarır, bir laf söyler. Aslını soracaksınız; Herkes bir şey çıkarır, bir laf söyler. Aslını soracaksınız;

"Bu neye dayanıyor, bunu neden böyle yapıyorsunuz?" "Ben falancadan gördüm." "Olmaz!" "Bu neye dayanıyor, bunu neden böyle yapıyorsunuz?"

"Ben falancadan gördüm."

"Olmaz!"

"Ben falanca adamın şöyle yaptığını gördüm." "Ben falanca adamın şöyle yaptığını gördüm."

O adam dinimizin esası, kaynağı değil. Dinimizin kaynağı Kur'ân-ı Kerîm'dir, hadîs-i şerîftir.O adam dinimizin esası, kaynağı değil. Dinimizin kaynağı Kur'ân-ı Kerîm'dir, hadîs-i şerîftir. Tarikatin de esası Kur'ân-ı Kerim'dir, hadîs-i şerîftir. Tarikatin de esası Kur'ân-ı Kerim'dir, hadîs-i şerîftir.

Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri burada bunu söylüyor. Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri burada bunu söylüyor.

Binaenaleyh bir adamın hâli, yolu, işi Kur'an'a, hadise aykırı ise o sahtekârdır, yalancıdır. Binaenaleyh bir adamın hâli, yolu, işi Kur'an'a, hadise aykırı ise o sahtekârdır, yalancıdır.

Bu yolun sahtekarları olur mu? Olur. Bu yolun sahtekarları olur mu?

Olur.

Yalancı, sahtekâr peygamberler bile çıkmış.Yalancı, sahtekâr peygamberler bile çıkmış. Peygamber Efendimiz'in zamanında, Peygamber Efendimiz'in etrafına toplananPeygamber Efendimiz'in zamanında, Peygamber Efendimiz'in etrafına toplanan sahebeyi görüp imrenip kıskanıp peygamberliğe kalkışmış, yalancı peygamberler bile var;sahebeyi görüp imrenip kıskanıp peygamberliğe kalkışmış, yalancı peygamberler bile var; gelmiş geçmiş. Müseylemetü'l-Kezzab. gelmiş geçmiş. Müseylemetü'l-Kezzab.

Her birisi bir yerde öldürülmüş ama böyle insanlar çıkmışlar. Bu çok mühim.Her birisi bir yerde öldürülmüş ama böyle insanlar çıkmışlar. Bu çok mühim. Tarikatin de esası şeriattir. Bu tasavvufta önemli bir konudur. Tarikatin de esası şeriattir. Bu tasavvufta önemli bir konudur.

"Tarikat, şariatle bağdaşır mı, bağdaşmaz mı?"Tarikat, şariatle bağdaşır mı, bağdaşmaz mı? Tarikat ayrı şey, şeriat ayrı şey mi?" diye tartışırlar. Tarikat ayrı şey, şeriat ayrı şey mi?" diye tartışırlar.

İşte işin doğrusu. Tarikat, şeriat birbirinden ayrı değildir, birbirine zıt değildir.İşte işin doğrusu. Tarikat, şeriat birbirinden ayrı değildir, birbirine zıt değildir. Eğer bir yol şeriate aykırı ise o hak yol değildir, batıl yoldur. Burada bunu görüyoruz. Eğer bir yol şeriate aykırı ise o hak yol değildir, batıl yoldur. Burada bunu görüyoruz.

Semi'tü'l-Hüseyne'bne Yahyâ yekül. Semi'tü Ca'feren yekûl. Semi'tü'l-Cüneyde yekûl.Semi'tü'l-Hüseyne'bne Yahyâ yekül. Semi'tü Ca'feren yekûl. Semi'tü'l-Cüneyde yekûl. "Bu râviler Cüneyd-i Bağdâdî'nin şu sözünü naklediyorlar:" "Bu râviler Cüneyd-i Bağdâdî'nin şu sözünü naklediyorlar:"

Hâcetü'l-ârifîne ilâ kilâetihî ve riâyetihî. Hâcetü'l-ârifîne ilâ kilâetihî ve riâyetihî. Kâle'l-lâhu Teâlâ: Kul men yekleüküm bi'l-leyli ve'n-nehâri mine'r-rahmâniKâle'l-lâhu Teâlâ: Kul men yekleüküm bi'l-leyli ve'n-nehâri mine'r-rahmâni "Âriflerin ihtiyacı, dayanağı, gözlediği, istediği, temenni ettiği şey,"Âriflerin ihtiyacı, dayanağı, gözlediği, istediği, temenni ettiği şey, Allah'ın kendilerini koruması, Allah'ın riayeti ve hıfz u himâyesidir." Allah'ın kendilerini koruması, Allah'ın riayeti ve hıfz u himâyesidir."

Onlar Allah'ın himayesini isterler. Neden? Onlar Allah'ın himayesini isterler.

Neden?

Allah'tan başkası insanı doğru düzgün himaye edemez de onun için. Ârifler bunu bilirler.Allah'tan başkası insanı doğru düzgün himaye edemez de onun için. Ârifler bunu bilirler. Onun için Allah'a sığınırlar, Allah'ın himayesine girerler, Allah'ın himayesini isterler. Onun için Allah'a sığınırlar, Allah'ın himayesine girerler, Allah'ın himayesini isterler.

Âyet-i kerîmede de; Kul men yekleüküm bi'l-leyli ve'n-nehâri mine'r-rahmân.Âyet-i kerîmede de;

Kul men yekleüküm bi'l-leyli ve'n-nehâri mine'r-rahmân.
"Gece gündüz sizi Rahman'dan Rahmân olan Allah'tan başka kim koruyabilir, kim himaye edebilir?" buyuruluyor. "Gece gündüz sizi Rahman'dan Rahmân olan Allah'tan başka kim koruyabilir, kim himaye edebilir?" buyuruluyor.

Size zarar vermek isterse sizi O'nun vereceği beladan, cezadan, Size zarar vermek isterse sizi O'nun vereceği beladan, cezadan, gazabından, azabından, ikabından kimse kurtaramaz. Sizi korursa Allah korur.gazabından, azabından, ikabından kimse kurtaramaz. Sizi korursa Allah korur. Onun için Allah'a dayanmak, Allah'a tevekkül etmek, âyette bize emrediliyor. Onun için Allah'a dayanmak, Allah'a tevekkül etmek, âyette bize emrediliyor.

Fe-tevekkelû ala'l-lâh. "Allah'a tevekkül ediniz" diye nice nice âyet-i kerîmelerde bildiriliyor. Fe-tevekkelû ala'l-lâh. "Allah'a tevekkül ediniz" diye nice nice âyet-i kerîmelerde bildiriliyor.

Biz de Allah'a tevekkül edeceğiz, Allah'a dayanacağız.Biz de Allah'a tevekkül edeceğiz, Allah'a dayanacağız. Allah'ın himayesini, riayetini, korumasını talep ve niyaz edeceğiz. Allah'ın himayesini, riayetini, korumasını talep ve niyaz edeceğiz.

Kâle ve kâle Cüneyd. "Aynı râviler dediler ki 'Cüneyd-i Bağdâdî şöyle buyurdu:'" Kâle ve kâle Cüneyd. "Aynı râviler dediler ki 'Cüneyd-i Bağdâdî şöyle buyurdu:'"

Nechu kadâi külli hâcetin mine'd-dünyâ terkühâ.Nechu kadâi külli hâcetin mine'd-dünyâ terkühâ. "Dünyada ihtiyaç duyulan şeyin ele geçmesinin, o ihtiyacın karşılanmasının,"Dünyada ihtiyaç duyulan şeyin ele geçmesinin, o ihtiyacın karşılanmasının, elde edilmesinin başarılması nasıl olur?" elde edilmesinin başarılması nasıl olur?"

Sen dünyalık bir şey istiyorsun, onu elde etmek istiyorsun.Sen dünyalık bir şey istiyorsun, onu elde etmek istiyorsun. Bu elde etmeyi başardın, sonunda; "Muradıma erdim, kazandım." diyeceksin. Bu elde etmeyi başardın, sonunda; "Muradıma erdim, kazandım." diyeceksin.

Bu kazanma ne yolla olur? Hiç tahmin etmezsiniz. Bu kazanma ne yolla olur?

Hiç tahmin etmezsiniz.

Terkühâ. "Terk edince kazanırsınız." Terkühâ. "Terk edince kazanırsınız."

Bu ne demek, herkes anlayamaz; "Bu ne biçim şey?" der.Bu ne demek, herkes anlayamaz; "Bu ne biçim şey?" der. Hem ben bir şeyi elde etmek isteyeceğim hem de onu terk edeceğim. Hem ben bir şeyi elde etmek isteyeceğim hem de onu terk edeceğim.

"Onu elde etmek için çare onu terk etmekmiş." "Onu elde etmek için çare onu terk etmekmiş."

Evet, böyledir. Bu, hadîs-i şerîfe dayalı bir esrarengiz bilgidir. Evet, böyledir. Bu, hadîs-i şerîfe dayalı bir esrarengiz bilgidir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

"Kim âhireti isterse." Hepimiz neyi istiyoruz? "Kim âhireti isterse."

Hepimiz neyi istiyoruz?

Âhireti, cenneti istiyoruz. Normal olarak böyle olması lazım.Âhireti, cenneti istiyoruz. Normal olarak böyle olması lazım. Sözle de, kalple de böyle olması lazım. Sözle söyleyip de kalbinden dünyayı istemek değil de;Sözle de, kalple de böyle olması lazım. Sözle söyleyip de kalbinden dünyayı istemek değil de; içinden, dışından samimiyetle âhireti istememiz lazım. içinden, dışından samimiyetle âhireti istememiz lazım.

Senin amacın, arzun, ana fikrin, benimsediğin şey, gayen nedir? Senin amacın, arzun, ana fikrin, benimsediğin şey, gayen nedir?

"Benim gayem âhireti kazanmak, Allah'ın rızasına ermek, cennetine girmek." Tamam. "Benim gayem âhireti kazanmak, Allah'ın rızasına ermek, cennetine girmek."

Tamam.

"Kimin gayesi âhiret olursa,"Kimin gayesi âhiret olursa, samimiyetle; 'Ben Allah'ın rızasını kazanmak istiyorum, cennetlik olmak istiyorum.' derse,samimiyetle; 'Ben Allah'ın rızasını kazanmak istiyorum, cennetlik olmak istiyorum.' derse, Allahu Teâlâ hazretleri onun işlerini rast getirir.Allahu Teâlâ hazretleri onun işlerini rast getirir. İki yakasını bir araya getirir. Ona yardımcı olur." İki yakasını bir araya getirir. Ona yardımcı olur."

Me'a lehû şemlehû ve etethu'd-dünyâ ve hiye râğibetün.Me'a lehû şemlehû ve etethu'd-dünyâ ve hiye râğibetün. "O dünyadan yüz çevirdiği halde Allah ona mükâfât olarak yine dünyalığı verir." "O dünyadan yüz çevirdiği halde Allah ona mükâfât olarak yine dünyalığı verir."

"Âhireti istedi." diye Allah verir. Dünyalık istemese bile ona gelir. O istemediği halde gelir."Âhireti istedi." diye Allah verir.

Dünyalık istemese bile ona gelir. O istemediği halde gelir.
Mesela bunun misalini kimin üzerinde düşünelim? Peygamber Efendimiz. Mesela bunun misalini kimin üzerinde düşünelim? Peygamber Efendimiz.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, dünyayı hiç istemedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, dünyayı hiç istemedi. Dünyaya hiç rağbet etmedi. Mâ lî ve li'd-dünyâ. "Benim dünya ile ne işim var?" dedi. Dünyaya hiç rağbet etmedi.

Mâ lî ve li'd-dünyâ. "Benim dünya ile ne işim var?" dedi.

Mâ ene fi'd-dünyâ illâ kerâkibün istezalle tahte şeceretin râha ve terekehâ.Mâ ene fi'd-dünyâ illâ kerâkibün istezalle tahte şeceretin râha ve terekehâ. "Ben bu dünyada bir ağacın altında dinlenen yolcu gibiyim."Ben bu dünyada bir ağacın altında dinlenen yolcu gibiyim. Benim dünya ile ne işim var?Benim dünya ile ne işim var? Dünya evsizlerin yurdu, yurtsuzların yeridir. Benim yerim âhirettir." buyurdu. Dünya evsizlerin yurdu, yurtsuzların yeridir. Benim yerim âhirettir." buyurdu.

Allah ona muvaffakiyetler, zaferler, ganimetler verdi.Allah ona muvaffakiyetler, zaferler, ganimetler verdi. Arabistan yarımadası eline geçti, Yemen, Suriye eline geçti; düşmanları yendi.Arabistan yarımadası eline geçti, Yemen, Suriye eline geçti; düşmanları yendi. Allah ona nice nimetleri, devletleri ihsan eyledi. Allah ona nice nimetleri, devletleri ihsan eyledi.

Onun arkasından hulefâ-i râşidîn. Onlar da dünyalığı istemediler.Onun arkasından hulefâ-i râşidîn. Onlar da dünyalığı istemediler. Saltanat, zenginlik, alkış istemediler. İzzet, itibar peşinde koşmadılar. Yalın ayak gezdiler.Saltanat, zenginlik, alkış istemediler. İzzet, itibar peşinde koşmadılar. Yalın ayak gezdiler. Kölesini devesine bindirip yularından çektiler, tevazu gösterdiler; Kölesini devesine bindirip yularından çektiler, tevazu gösterdiler; Allah onları hükümdar, vali, başkomutan yaptı.Allah onları hükümdar, vali, başkomutan yaptı. Zafer kazandırdı, büyük ganimetlere mazhar eyledi. Binlerce altın liraya sahip oldular. Zafer kazandırdı, büyük ganimetlere mazhar eyledi. Binlerce altın liraya sahip oldular. Burada aldılar, burada sarf ettiler. Burada aldılar, burada sarf ettiler.

Demek ki dünyaya meyletmeyince Allah mükâfât olarak veriyor. Demek ki dünyaya meyletmeyince Allah mükâfât olarak veriyor.

Öteki tip insanı düşünelim: Öteki tip insanı düşünelim:

"Kimin muradı dünya olursa; dünyayı, dünyalığı, parayı, pulu, maddeyi arzu ederse,"Kimin muradı dünya olursa; dünyayı, dünyalığı, parayı, pulu, maddeyi arzu ederse, Allah onun işlerini darmadağın dağıtır.Allah onun işlerini darmadağın dağıtır. Fakirliği gözünün önünde onu tehdit eder vaziyette durur. 'Fakir olacağım.' diye korkar.Fakirliği gözünün önünde onu tehdit eder vaziyette durur. 'Fakir olacağım.' diye korkar. İşleri dağılır; bir oraya koşturur, bir oraya koşturur, yetişemez.İşleri dağılır; bir oraya koşturur, bir oraya koşturur, yetişemez. Oradan bir haber gelir,, onu tamir etmeye gider. Buradan bir haber gelir oraya koşar.Oradan bir haber gelir,, onu tamir etmeye gider. Buradan bir haber gelir oraya koşar. Dünya işine dalar, gider; namazı, niyazı unutur. İki yakası bir araya gelmez.Dünya işine dalar, gider; namazı, niyazı unutur. İki yakası bir araya gelmez. 'Fakir olacağım.' diye ödü patlar.'Fakir olacağım.' diye ödü patlar. Dünyalıktan da ne kadar çırpınsa nasibinden fazlası eline geçmez." Bu ilâhî bir kanun. Dünyalıktan da ne kadar çırpınsa nasibinden fazlası eline geçmez."

Bu ilâhî bir kanun.

İşte Cüneyd-i Bağdâdî bunu demek istiyor. Buyuruyor ki; İşte Cüneyd-i Bağdâdî bunu demek istiyor.

Buyuruyor ki;

"Dünyadaki her murada ermenin, her maddi haceti karşılamanın çaresi terk etmektir." "Dünyadaki her murada ermenin, her maddi haceti karşılamanın çaresi terk etmektir."

Terk edersin; mükâfat olarak Allah verir. Kul istemez, Allah verir. Çok misaller var. Terk edersin; mükâfat olarak Allah verir. Kul istemez, Allah verir. Çok misaller var.

Ve bi-hâze'l-isnâdi Kâle'l-Cüneyd. "Yine ayni râviler rivayet etmişler.Ve bi-hâze'l-isnâdi Kâle'l-Cüneyd. "Yine ayni râviler rivayet etmişler. Cüneyd-i Bağdâdî Efendimiz şöyle buyurmuş:" Cüneyd-i Bağdâdî Efendimiz şöyle buyurmuş:"

İzâ lakîte'l-fakîre fe-lâ tebde'hû bi'l-ilmi. Ve'bdâhû bi'r-rıfkı. Fe-inne'l-ilme yûhişühû. İzâ lakîte'l-fakîre fe-lâ tebde'hû bi'l-ilmi. Ve'bdâhû bi'r-rıfkı. Fe-inne'l-ilme yûhişühû.

Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri diyor ki: Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri diyor ki:

"Bir fakirle karşılaştığın zaman, onunla ahbaplığa ilk önce bilgi ve malumat öğretmek yoluyla baskı yaparak girişme."Bir fakirle karşılaştığın zaman, onunla ahbaplığa ilk önce bilgi ve malumat öğretmek yoluyla baskı yaparak girişme. Rıfk ile mülayemetle ahbaplığa giriş. Çünkü ilim, bilgiçlik, onu ürkütür."Rıfk ile mülayemetle ahbaplığa giriş. Çünkü ilim, bilgiçlik, onu ürkütür." Ve'r-rıfka, yü'nisühû. "Mülayimlik onu sana yaklaştırır, sevdirir." Ve'r-rıfka, yü'nisühû. "Mülayimlik onu sana yaklaştırır, sevdirir."

Buradaki fakirden maksat, "derviş" demek. Arapça'da derviş, "fakir" kelimesi ile ifade ediliyor.Buradaki fakirden maksat, "derviş" demek. Arapça'da derviş, "fakir" kelimesi ile ifade ediliyor. "Tasavvufa giren, tasavvufta bilgi sahibi olup ilerlemek isteyen, "Tasavvufa giren, tasavvufta bilgi sahibi olup ilerlemek isteyen, kâmil, ârif, Allah'ın mübarek sevgili bir kulu olmak isteyen kimse." demek; maksat o. kâmil, ârif, Allah'ın mübarek sevgili bir kulu olmak isteyen kimse." demek; maksat o.

"Böyle bir kimse ile karşılaştığın zaman ona bilgi, malumat, baskı ile"Böyle bir kimse ile karşılaştığın zaman ona bilgi, malumat, baskı ile adeta bilgiçlik taslayarak onu ezme.adeta bilgiçlik taslayarak onu ezme. Senin ilmi seviyenin yüksekliğiyle, bilgiçliğinin altında onu ezme.Senin ilmi seviyenin yüksekliğiyle, bilgiçliğinin altında onu ezme. Çünkü o zaman ürker." Çünkü o zaman ürker."

Tasavvufî terbiye öyle olmaz, dervişin terbiyesi öyle olmaz.Tasavvufî terbiye öyle olmaz, dervişin terbiyesi öyle olmaz. Nasıl yapacaksın?Nasıl yapacaksın? Yumuşaklıkla başlayacaksın; mülâyemetle, rıfk ile muamele edeceksin.Yumuşaklıkla başlayacaksın; mülâyemetle, rıfk ile muamele edeceksin. O zaman ısınır, yolu sever, öğreneceklerini de yavaş yavaş öğrenir. Acele etmemek lazım. O zaman ısınır, yolu sever, öğreneceklerini de yavaş yavaş öğrenir. Acele etmemek lazım.

Dervişi yetiştirecek insan yumuşak olacak; halim selim, tatlı, mükrim olacak,Dervişi yetiştirecek insan yumuşak olacak; halim selim, tatlı, mükrim olacak, gönlünü alacak şekilde hareket edecek.gönlünü alacak şekilde hareket edecek. Ukalalık taslayıp malumatfuruşluk yapıp bilgi satıp, bilgiçlik taslayıp adamı kaçırmayacak. Ukalalık taslayıp malumatfuruşluk yapıp bilgi satıp, bilgiçlik taslayıp adamı kaçırmayacak.

Ankara'da bir komşumuz vardı. Namazsız bir insan. Bir kere camiye gitmiş.Ankara'da bir komşumuz vardı. Namazsız bir insan. Bir kere camiye gitmiş. Cemaattten herkes bunun bir şeyine sataşmışlar: "Elini öyle bağlama. Böyle kalkma, şöyle oturma." Cemaattten herkes bunun bir şeyine sataşmışlar: "Elini öyle bağlama. Böyle kalkma, şöyle oturma."

Böyle dört bir yandan tenkit gelince; "Çok utandım, bir daha gitmem." diyor.Böyle dört bir yandan tenkit gelince; "Çok utandım, bir daha gitmem." diyor. Oradan bir kaçmış, bir daha camiye gidemiyor. Halbuki böyle yapmayacak. Oradan bir kaçmış, bir daha camiye gidemiyor. Halbuki böyle yapmayacak.

"Maşaallah! İyi ettin, hoş geldin, nerede oturuyorsun, seni görmemiştim."Maşaallah! İyi ettin, hoş geldin, nerede oturuyorsun, seni görmemiştim. 'Birlikte çay kahve içelim.' diyecek." 'Birlikte çay kahve içelim.' diyecek."

Rıfk ile muamele edecek. Sonra yavaş yavaş bir gün birisini, bir gün birisini öğrenir; öğretirsin. Rıfk ile muamele edecek. Sonra yavaş yavaş bir gün birisini, bir gün birisini öğrenir; öğretirsin.

Bu, önemli bir yoldur. Rıfk, mülayimlik, yumuşaklık, gönül kazanma yolu çok mühimdir.Bu, önemli bir yoldur. Rıfk, mülayimlik, yumuşaklık, gönül kazanma yolu çok mühimdir. Hizmet yolu çok mühimdir. Hizmet yolu çok mühimdir. Hizmet edersin bir, ikram edersin iki. Neyin varsa ikram edersin.Hizmet edersin bir, ikram edersin iki. Neyin varsa ikram edersin. Yapabildiğince hizmet edersin. O zaman sever, ısınır.Yapabildiğince hizmet edersin. O zaman sever, ısınır. Tasavvuf yolu zordur, sıkıntıları vardır.Tasavvuf yolu zordur, sıkıntıları vardır. Ta başından korkutursan; "Bu benim işim değil." der; kaçar, gider. Ta başından korkutursan; "Bu benim işim değil." der; kaçar, gider.

Cüneyd-i Bağdâdî; "Yumuşak, yumuşak onu alıştırmak lazım." demek istiyor. Cüneyd-i Bağdâdî;

"Yumuşak, yumuşak onu alıştırmak lazım." demek istiyor.

Aşağıda bu sözlerin başka zincirden bir rivayeti var, onu naklediyor: Aşağıda bu sözlerin başka zincirden bir rivayeti var, onu naklediyor:

Semi'tü'ş-şeyha Ebâ Abdirrahmani's-Sülemiyye yekûl. Semi'tü Ebâ Nasri'l-Hereviyye yekûl.Semi'tü'ş-şeyha Ebâ Abdirrahmani's-Sülemiyye yekûl. Semi'tü Ebâ Nasri'l-Hereviyye yekûl. Semi'tü'l-Mürtaişe yekûl, semitü'l-Cüneyde yekûl. Semi'tü'l-Mürtaişe yekûl, semitü'l-Cüneyde yekûl.

İzâ lakîte'l-fakîrü fevkahû "Bir dervişle karşılaştığın zaman ona yumuşaklıkla, rıfk ile muamele et."İzâ lakîte'l-fakîrü fevkahû "Bir dervişle karşılaştığın zaman ona yumuşaklıkla, rıfk ile muamele et." Ve lâ telkahû bi'l-ilmi. "Ona malumat taslama."Ve lâ telkahû bi'l-ilmi. "Ona malumat taslama." Fe-inne'r-rıfka yü'nisühû "Çünkü mülayimlik onu ısındırır." Ve'l-ilme yûhişühû. "İlim de ürkütür."Fe-inne'r-rıfka yü'nisühû "Çünkü mülayimlik onu ısındırır." Ve'l-ilme yûhişühû. "İlim de ürkütür." Kultü yâ Ebe'l-Kâsım! Ve hel yekûnü fakirü yûhişü'l-ilm.Kultü yâ Ebe'l-Kâsım! Ve hel yekûnü fakirü yûhişü'l-ilm. "'İlim dervişi ürkütür mü?' diye sordum." "'İlim dervişi ürkütür mü?' diye sordum."

Kâle neam. "Evet, ürkütür" dedi. Kendisi şeyh olduğu için tecrübesi var. Kâle neam. "Evet, ürkütür" dedi.

Kendisi şeyh olduğu için tecrübesi var.

el-Fakîrü izâ kâne sâdıkan fî fakrihî fe-tarahte aleyhi ilmeke zâde. el-Fakîrü izâ kâne sâdıkan fî fakrihî fe-tarahte aleyhi ilmeke zâde. "Çünkü fakih, derviş, dervişlik arzusunda sadık olunca, ilmini onun üzerine döktün mü erir.""Çünkü fakih, derviş, dervişlik arzusunda sadık olunca, ilmini onun üzerine döktün mü erir." Kemâ yezûbü'r-rasâsü fi'n-nâri "Kurşunun ateşte eridiği gibi." Kemâ yezûbü'r-rasâsü fi'n-nâri "Kurşunun ateşte eridiği gibi."

Utanır; "Ben bir şey bilmiyormuşum." der, erir, kaçar. Utanır; "Ben bir şey bilmiyormuşum." der, erir, kaçar.

Semi'tü Ebe'l-Abbâse'l-Bağdâdiyye yekûl. Semi'tü Muhammede'bne Abdillâhi'l-Fergâniyye yekûl.Semi'tü Ebe'l-Abbâse'l-Bağdâdiyye yekûl. Semi'tü Muhammede'bne Abdillâhi'l-Fergâniyye yekûl. Semi'tü'l-Cüneyde yekûl. Li'ş-Şiblî. Semi'tü'l-Cüneyde yekûl. Li'ş-Şiblî.

Ebû Câfer Muhammedü'bnü Abdillâhi Fergânî es-sûfî. Min Fergâne eş-şâş. "Ferganeli imiş." Ebû Câfer Muhammedü'bnü Abdillâhi Fergânî es-sûfî. Min Fergâne eş-şâş. "Ferganeli imiş."

Fergane bugünkü Özbekistan'dadır. Fergane bugünkü Özbekistan'dadır.

Nezele bi-Bağdâde. "Bağdat'a yerleşmiş." Lezime'l-Cüneyd. Nezele bi-Bağdâde. "Bağdat'a yerleşmiş." Lezime'l-Cüneyd. "Cüneyd'e sımsıkı sarılmış; onun meclislerine devam etmiş." "Cüneyd'e sımsıkı sarılmış; onun meclislerine devam etmiş." Ve'ştehere bi-suhbetihî. "Onun ilmine devam edip talebesi olmakla, onun sohbeti ile şöhret bulmuş." Ve'ştehere bi-suhbetihî. "Onun ilmine devam edip talebesi olmakla, onun sohbeti ile şöhret bulmuş." Ve ravâ anhü kelâmehû. "Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin sözlerini rivayet etmiş."Ve ravâ anhü kelâmehû. "Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin sözlerini rivayet etmiş." Ve ravâ anhü Ebü'l-Abbas, Muhammedü'bnü'l-Haseni'bni'l-Haşşâb el-Bağdâdî.Ve ravâ anhü Ebü'l-Abbas, Muhammedü'bnü'l-Haseni'bni'l-Haşşâb el-Bağdâdî. "Rivayetlerde ismi geçen el-Haşşâb el-Bağdâdî ondan almış." diye bilgi veriyor. "Rivayetlerde ismi geçen el-Haşşâb el-Bağdâdî ondan almış." diye bilgi veriyor.

Şiblî'ye gelince... Şiblî'ye gelince...

Hüve Ebû Bekrini'ş-Şibliyyü ve'smühû dâlefi'bni cehdar ve yükâlü:Hüve Ebû Bekrini'ş-Şibliyyü ve'smühû dâlefi'bni cehdar ve yükâlü: İbn Câfer ve yükâlü Câferi'bni Yûnüs ve kezâlike kâne mektûben alâ şâhidi kabrihî.İbn Câfer ve yükâlü Câferi'bni Yûnüs ve kezâlike kâne mektûben alâ şâhidi kabrihî. "Ebû Bekir eş-Şiblî'dir. İsmi Dâlef'dir. Babasının ismi Cahder veya Câfer'dir."Ebû Bekir eş-Şiblî'dir. İsmi Dâlef'dir. Babasının ismi Cahder veya Câfer'dir. Mezar taşında 'Cafer' diye yazılı olduğunu rivayet ediyor."Mezar taşında 'Cafer' diye yazılı olduğunu rivayet ediyor." Ve reâhü's-Sülemî. "Sülemi kabrinde böyle yazıldığını görmüş." Ve reâhü's-Sülemî. "Sülemi kabrinde böyle yazıldığını görmüş." Tüvüffiye fi'z-Zilhicce senete erbea ve selâsîne ve selâse mie.Tüvüffiye fi'z-Zilhicce senete erbea ve selâsîne ve selâse mie. "334 senesinde Zilhicce ayında vefat etmiş.""334 senesinde Zilhicce ayında vefat etmiş." Ve lehû tercemetün fi't-tabakâti'l-hâmise.Ve lehû tercemetün fi't-tabakâti'l-hâmise. "Kitabın ileriki sayfalarında Şiblî isimli zâtın ismi geçecek." "Kitabın ileriki sayfalarında Şiblî isimli zâtın ismi geçecek."

Cüneyd-i Bağdâdî Efendimiz Şiblî'ye demiş ki. Yâ Ebâ Bekir! "Ebû Bekir" Şiblî'nin künyesi. Cüneyd-i Bağdâdî Efendimiz Şiblî'ye demiş ki.

Yâ Ebâ Bekir! "Ebû Bekir" Şiblî'nin künyesi.

"Ey Ebû Bekir Şibli!" "Ey Ebû Bekir Şibli!"

İzâ vecedte men yüvâfikuke alâ kelimetin mimmâ tekûl.İzâ vecedte men yüvâfikuke alâ kelimetin mimmâ tekûl. "Söylediğin bir sözde sana uyan, sana muvafakat eden bir insan buldun mu?""Söylediğin bir sözde sana uyan, sana muvafakat eden bir insan buldun mu?" Fe-temessek bihî. "Sözünde sana muvafakat eden bir kimse buldun mu yapış!" Fe-temessek bihî. "Sözünde sana muvafakat eden bir kimse buldun mu yapış!"

Demek ki muvafakat edenle arkadaşlık edilecek. Muvafakat eden kolay bulunmuyor.Demek ki muvafakat edenle arkadaşlık edilecek. Muvafakat eden kolay bulunmuyor. Ekseriyetle itiraz ediliyor. Sen bir söz söylüyorsun, o bir başka bir söz söylüyor. Ekseriyetle itiraz ediliyor. Sen bir söz söylüyorsun, o bir başka bir söz söylüyor.

Hocamız rahmetullahi aleyh'in sözü var, takvimlere de yazdık: Hocamız rahmetullahi aleyh'in sözü var, takvimlere de yazdık:

"Arkadaşlık pekey demekle kaimdir." "Peki" diyecek. "Arkadaşlık pekey demekle kaimdir."

"Peki" diyecek.

"Şuraya gidelim mi?" "Peki." "Şunu yapalım mı?" "Peki." "Şuraya gidelim mi?"

"Peki."

"Şunu yapalım mı?"

"Peki."

Arkadaşsa muvafakat edecek. Her şeye itiraz eden, insanı canından bezdirir. İtirazcı olmayacak.Arkadaşsa muvafakat edecek. Her şeye itiraz eden, insanı canından bezdirir. İtirazcı olmayacak. Dervişler birbirleri ile arkadaş oluyorlar, arkadaşlık sevap.Dervişler birbirleri ile arkadaş oluyorlar, arkadaşlık sevap. Âhiret kardeşi oluyorlar, mânevî sevabı, mertebesi var. Âhiret kardeşi oluyorlar, mânevî sevabı, mertebesi var.

Kiminle arkadaş olacağız? Muvafakat eden kimseyle. Kiminle arkadaş olacağız?

Muvafakat eden kimseyle.

"Bir sözünde bile sana uyum sağlıyorsa tamam, ona yapış." diyor. "Bir sözünde bile sana uyum sağlıyorsa tamam, ona yapış." diyor.

Tabi bu biraz da bizi korkutuyor. Tabi bu biraz da bizi korkutuyor.

Demek ki böyle halim selim, her söylediğine uyan arkadaş bulmak zor.Demek ki böyle halim selim, her söylediğine uyan arkadaş bulmak zor. Herkes birbirine itiraz ediyor. Öyle anlaşılıyor.Herkes birbirine itiraz ediyor. Öyle anlaşılıyor. Allahu Teâlâ hazretleri bizi arkadaşlık âdâbını bilen, güzel yapanlardan eylesin.Allahu Teâlâ hazretleri bizi arkadaşlık âdâbını bilen, güzel yapanlardan eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri cümlenizden razı olsun. Allahu Teâlâ hazretleri cümlenizden razı olsun.

Fâtiha-i şerîfe meâl besmele. Fâtiha-i şerîfe meâl besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2