Namaz Vakitleri

20 Cemâziye'l-Evvel 1446
22 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:52
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Dünya ve Ahiret Dengesi Ölüm Gerçeğiyle Yüzleşmek

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

10 Safer 1421 / 14.05.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Ne Zaman Öleceğimizi Bilsek Canla Başla İbadet Ederiz, Din Ne Zaman Kirlenir, Sahabe-i Kiram Kusur İşlediğinde Nasıl Davranırdı ? | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Dünya ve Ahiret Dengesi Ölüm Gerçeğiyle Yüzleşmek

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

10 Safer 1421 / 14.05.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Ne Zaman Öleceğimizi Bilsek Canla Başla İbadet Ederiz, Din Ne Zaman Kirlenir, Sahabe-i Kiram Kusur İşlediğinde Nasıl Davranırdı ? | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

"Nasıl olsa tevbe ederim, hayırları yaparım." diye, işleri ileriye doğru geciktiriyor."Nasıl olsa tevbe ederim, hayırları yaparım." diye, işleri ileriye doğru geciktiriyor. "Sonra yaparım, sonra yaparım, sonra yaparım..." "Ya namaza başla." "Sonra." "Hacca git." "Sonra." "Sonra yaparım, sonra yaparım, sonra yaparım..."

"Ya namaza başla."

"Sonra."

"Hacca git."

"Sonra."

Hepsini erteliyor. Hepsinin temelinde bir duygu var: "Ben nasıl olsa çok yaşarım!" Hepsini erteliyor. Hepsinin temelinde bir duygu var:

"Ben nasıl olsa çok yaşarım!"

Halbuki Azrail kapısında bekliyor, ertesi sabaha çıkmayacak, o gece ölecek. Halbuki Azrail kapısında bekliyor, ertesi sabaha çıkmayacak, o gece ölecek.

Tanıdıklardan birisi anlatıyor: Gece yatağa yatmışlar, sabahleyin ezan okunuyor;Tanıdıklardan birisi anlatıyor:

Gece yatağa yatmışlar, sabahleyin ezan okunuyor;
"Efendi, kalk." demiş, efendi kalkmıyor. "Ya efendi, kalk." Kalkmıyor. "Ya efendi kalk." "Efendi, kalk." demiş, efendi kalkmıyor. "Ya efendi, kalk." Kalkmıyor. "Ya efendi kalk."

"Şaka mı yapıyor, bilmem ne?" derken, yüzüne bir de bakmış ki geceden dünyasını çoktan değiştirmiş."Şaka mı yapıyor, bilmem ne?" derken, yüzüne bir de bakmış ki geceden dünyasını çoktan değiştirmiş. Sabah namazı kılmak nerede? Onun cenaze namazını kılacaklar. Sabah namazı kılmak nerede? Onun cenaze namazını kılacaklar.

Hepimiz eğer yarın öleceğimizi bilsek şimdiki yaşantımızdan başka türlü yaşarızHepimiz eğer yarın öleceğimizi bilsek şimdiki yaşantımızdan başka türlü yaşarız veyahut iki ay ömrümüz kaldığını bilsek başka türlü yaşarız. veyahut iki ay ömrümüz kaldığını bilsek başka türlü yaşarız. Islah oluruz, namaza başlarız, Allah'ın sevdiği işleri yaparız, canla başla çalışırız, fedakâr oluruz... Islah oluruz, namaza başlarız, Allah'ın sevdiği işleri yaparız, canla başla çalışırız, fedakâr oluruz...

Peki şimdi niye yapmıyoruz? "Çünkü çok yaşayacağım." Kaç yaşındasın? "Kırk.Peki şimdi niye yapmıyoruz?

"Çünkü çok yaşayacağım."

Kaç yaşındasın?

"Kırk.
Kırk daha yaşarsam seksen, elli daha yaşarsam doksan, altmış daha yaşarsam yüz...Kırk daha yaşarsam seksen, elli daha yaşarsam doksan, altmış daha yaşarsam yüz... Benim dedem yüz yirmi yaşına kadar yaşamış, belki o kadar da yaşarım..." bilmem ne. Benim dedem yüz yirmi yaşına kadar yaşamış, belki o kadar da yaşarım..." bilmem ne.

Ümitleri, umutları uzayıp gidiyor ama umduğuna uyacak mı,Ümitleri, umutları uzayıp gidiyor ama umduğuna uyacak mı, çarşıdaki durum evdeki hesaba uyacak mı, bakalım o kadar yaşayacak mı? çarşıdaki durum evdeki hesaba uyacak mı, bakalım o kadar yaşayacak mı?

Ben bir düşünüverdim, tanıdığım nice benden daha genç insanlar âhirete göçmüş gitmiş.Ben bir düşünüverdim, tanıdığım nice benden daha genç insanlar âhirete göçmüş gitmiş. Talebem vardı, askerde öldü. Bir tanesi daha vardı; o da askerde öldü.Talebem vardı, askerde öldü. Bir tanesi daha vardı; o da askerde öldü. Bir arkadaşım vardı, yurtta beraber kalmıştık; öldü. Bir başka arkadaşım vardı, iktisat fakültesinde;Bir arkadaşım vardı, yurtta beraber kalmıştık; öldü. Bir başka arkadaşım vardı, iktisat fakültesinde; çok efendi, kibar, ağır ağır konuşan bir insandı; öldü. Allah Allah! çok efendi, kibar, ağır ağır konuşan bir insandı; öldü.

Allah Allah!

Bir tane eczacı vardı, mücahit; öldü. Bir de onun azarladığı çok bilgiç bir müslüman vardı; öldü...Bir tane eczacı vardı, mücahit; öldü. Bir de onun azarladığı çok bilgiç bir müslüman vardı; öldü... Birer ikişer, birer ikişer, birer ikişer etrafımızdan hepsi gidivermiş,Birer ikişer, birer ikişer, birer ikişer etrafımızdan hepsi gidivermiş, bir düşündüm amma çok tanıdığım gitmiş ha! bir düşündüm amma çok tanıdığım gitmiş ha!

"Aman tozlanmasın, çamurlanmasın." diye elbisesini sakınacak, koruyacak. "Aman tozlanmasın, çamurlanmasın." diye elbisesini sakınacak, koruyacak. Mâ lâ yettekî alâ dînihî."Dinini korumak için bir sakınma, çekinme yapmadığı halde." Mâ lâ yettekî alâ dînihî."Dinini korumak için bir sakınma, çekinme yapmadığı halde."

Elbisesine dikkat ettiği kadar dinini korumaya aldırmayacak.Elbisesine dikkat ettiği kadar dinini korumaya aldırmayacak. Elbisesini korumaya dikkat ettiği kadar dinini korumaya önem vermeyecek. Elbise ile dini bir mi? Elbisesini korumaya dikkat ettiği kadar dinini korumaya önem vermeyecek.

Elbise ile dini bir mi?

Elbise kirlenirse yıkarsın, eskirse yenisini alırsın, değiştirirsin ama din elden giderseElbise kirlenirse yıkarsın, eskirse yenisini alırsın, değiştirirsin ama din elden giderse din elden gitti mi insan dünya ve âhirette mahvolur, biter, perişan olur! din elden gitti mi insan dünya ve âhirette mahvolur, biter, perişan olur!

"Elbisesini koruduğu kadar, dinini koruyup sakınmayacak, 'Kirlenmesin pislenmesin.' diye uğraşmayacak." "Elbisesini koruduğu kadar, dinini koruyup sakınmayacak, 'Kirlenmesin pislenmesin.' diye uğraşmayacak."

Din ne zaman gider; kirlenir, pislenir? Harama bulaştığı zaman, ibadetleri yapmadığı zaman,Din ne zaman gider; kirlenir, pislenir?

Harama bulaştığı zaman, ibadetleri yapmadığı zaman,
günahları işlediği zaman dini elden gider. Elbisesine aldırdığı kadar bile ona aldırmıyor. günahları işlediği zaman dini elden gider. Elbisesine aldırdığı kadar bile ona aldırmıyor.

Lâ yübâli ehadühüm izâ selimet lehû dünyâhü makâne min emri dînihî.Lâ yübâli ehadühüm izâ selimet lehû dünyâhü makâne min emri dînihî. "Dünyalığı tıkırındayken, yerli yerindeyken, selamette iken, geliri, yaşamı, keyfi tıkırındayken, "Dünyalığı tıkırındayken, yerli yerindeyken, selamette iken, geliri, yaşamı, keyfi tıkırındayken, dini konulardaki perişanlığı bu cins insanlara önemli gelmeyecek, aldırmayacaklar." dini konulardaki perişanlığı bu cins insanlara önemli gelmeyecek, aldırmayacaklar."

Dünyalık iyi mi? Maaş geliyor mu? Para var mı? İyi yaşıyorlar mı?Dünyalık iyi mi? Maaş geliyor mu? Para var mı? İyi yaşıyorlar mı? Öyle din elden gitmiş, çocuklar açılmış saçılmış, kadın sapıtmış şaşırmış, kendisi namazsız niyazsız,Öyle din elden gitmiş, çocuklar açılmış saçılmış, kadın sapıtmış şaşırmış, kendisi namazsız niyazsız, cumasız, cemaatsiz, zekâtsız, hayırsız, sadakasız, gayretsiz, düşüncesiz aldırmıyor... cumasız, cemaatsiz, zekâtsız, hayırsız, sadakasız, gayretsiz, düşüncesiz aldırmıyor...

Çünkü dünyalık yerinde, ev var bark var, para var pul var, nimet var, lezzet var,Çünkü dünyalık yerinde, ev var bark var, para var pul var, nimet var, lezzet var, keyif var, eğlence var; din giderse gitsin. Dinine gelen felakete aldırmayacak. keyif var, eğlence var; din giderse gitsin.

Dinine gelen felakete aldırmayacak.
Halbuki Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in kendisinin davranışlarına,Halbuki Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in kendisinin davranışlarına, sahabe-i kirâm rıdvanullahi aleyhim ecmaîn hazretlerinin davranışlarına, sahabe-i kirâm rıdvanullahi aleyhim ecmaîn hazretlerinin davranışlarına, selef-i sâlihînimiz rahmetullahi aleyhim ecmaîn hazretlerinin, mübarek evliyâullahın davranışlarına bakarsak, selef-i sâlihînimiz rahmetullahi aleyhim ecmaîn hazretlerinin, mübarek evliyâullahın davranışlarına bakarsak, onlar dinlerinde bir eksiklik, kusur olduğu zaman gözyaşı dökerlerdi. onlar dinlerinde bir eksiklik, kusur olduğu zaman gözyaşı dökerlerdi.

Bir sabah namazına kalkamasalar ağlaya ağlaya bir hal olurlardı.Bir sabah namazına kalkamasalar ağlaya ağlaya bir hal olurlardı. "Resûlullah'ın yanında duyduğu heyecanı evinde duymuyor." diye,"Resûlullah'ın yanında duyduğu heyecanı evinde duymuyor." diye, "Bana ne oluyor, niye ben böyle katı kalpli oldum?" diye şikâyetlenirlerdi."Bana ne oluyor, niye ben böyle katı kalpli oldum?" diye şikâyetlenirlerdi. Dini konulardaki eksikliklerini veyahut olumsuz halleri hissettikleri zamanDini konulardaki eksikliklerini veyahut olumsuz halleri hissettikleri zaman ödleri patlardı, tedbir alırlardı. Dünyalığa aldırmazlardı, o kadar aldırmazlardı kiödleri patlardı, tedbir alırlardı.

Dünyalığa aldırmazlardı, o kadar aldırmazlardı ki
kimisi Basra'ya vali oldu, kimisi Kûfe'ye vali oldu, kimisi Şam'a vali oldu,kimisi Basra'ya vali oldu, kimisi Kûfe'ye vali oldu, kimisi Şam'a vali oldu, valilik konağına bile girmediler, elbiselerini bile değiştirmediler, şatafatlı elbise bile giymediler. valilik konağına bile girmediler, elbiselerini bile değiştirmediler, şatafatlı elbise bile giymediler.

O kadar ki deveden yükünü indiren tüccar etrafına bakındığı zaman,O kadar ki deveden yükünü indiren tüccar etrafına bakındığı zaman, bakmış orada bir fakir kılıklı adam var. "Gel buraya, al şu çuvalı, yüklen, düş peşime!" diyor. bakmış orada bir fakir kılıklı adam var. "Gel buraya, al şu çuvalı, yüklen, düş peşime!" diyor. Çuvalı alıp götürürken herkes bir tüccara bakıyor bir arkasında çuvalı taşıyana bakıyor. Çuvalı alıp götürürken herkes bir tüccara bakıyor bir arkasında çuvalı taşıyana bakıyor.

"es-Selâmü aleyküm yâ emîre'l-mü'minîn!" diyorlar. Adam şaşırıyor; "Ben emîrü'l-mü'minîn değilim."es-Selâmü aleyküm yâ emîre'l-mü'minîn!" diyorlar. Adam şaşırıyor; "Ben emîrü'l-mü'minîn değilim. Bu adamlar niye bana 'emîrü'l-mü'minîn' diye selam veriyorlar?" Bu adamlar niye bana 'emîrü'l-mü'minîn' diye selam veriyorlar?"

Ondan sonra bakmış, arkasında çuvalı taşıyandan başka kimse yok.Ondan sonra bakmış, arkasında çuvalı taşıyandan başka kimse yok. Nihayet anlıyor ki arkadaki, çuvalı yüklediği kimse emîrü'l-mü'minîn. Nihayet anlıyor ki arkadaki, çuvalı yüklediği kimse emîrü'l-mü'minîn. Bu masal değil, kitapların yazdığı, olmuş bir hadise. Bu masal değil, kitapların yazdığı, olmuş bir hadise.

"Aman efendim!" diyor, "Hata etmişim, kusura bakmayın, lütfen indirin çuvalı." "Aman efendim!" diyor, "Hata etmişim, kusura bakmayın, lütfen indirin çuvalı."

"Yok." diyor, "Nereye kadar götüreceksen oraya kadar götürüvereyim, indirmem." Vali bu!"Yok." diyor, "Nereye kadar götüreceksen oraya kadar götürüvereyim, indirmem."

Vali bu!
Niye elbise giymemişler, niye konaklarda oturmamışlar, niye böyle davranmışlar? Niye elbise giymemişler, niye konaklarda oturmamışlar, niye böyle davranmışlar?

Allah'tan korktukları için, dünyalığa aldırmadıkları için... Allah'tan korktukları için, dünyalığa aldırmadıkları için...

Ama bu âhir zamandaki bir takım insanlar ne yapacakmış?Ama bu âhir zamandaki bir takım insanlar ne yapacakmış? Dünyalığı yerindeyken, yerli yerindeyken dinlerindeki eksikliğe aldırmayacaklarmış. Dünyalığı yerindeyken, yerli yerindeyken dinlerindeki eksikliğe aldırmayacaklarmış.

Bizim oturup kalkıp ağlamamız lazım.Bizim oturup kalkıp ağlamamız lazım. Bizim yani müslümanların çoğunun, Türkiye'deki kardeşlerimizin, hatta cami cemaatinin,Bizim yani müslümanların çoğunun, Türkiye'deki kardeşlerimizin, hatta cami cemaatinin, hatta dervişlerin, hatta hocaların oturup ağlaması lazım. hatta dervişlerin, hatta hocaların oturup ağlaması lazım. "Nedir bu bizim hâlimiz, nedir bu düğün derneğimiz, nedir bu açıklık saçıklığımız, "Nedir bu bizim hâlimiz, nedir bu düğün derneğimiz, nedir bu açıklık saçıklığımız, nedir bu gelirin nereden geldiğine bakmadığımız, nereye gittiğine aldırmadığımız, nedir bu gelirin nereden geldiğine bakmadığımız, nereye gittiğine aldırmadığımız, nedir bu gayretsizliğimiz, nedir bu müslümanların perişanlığı, nedir bu gayretsizliğimiz, nedir bu müslümanların perişanlığı, nedir bu hususta bizim hiçbir çalışma yapmamamız? Bizim hâlimiz ne olacak?" diye oturup ağlamamız lazım. nedir bu hususta bizim hiçbir çalışma yapmamamız? Bizim hâlimiz ne olacak?" diye oturup ağlamamız lazım.

Ticaretimiz biraz fena gitti mi tedbir alırız, feleğimizi şaşırırız, sararıp solarız.Ticaretimiz biraz fena gitti mi tedbir alırız, feleğimizi şaşırırız, sararıp solarız. "Bu hafta gelir yok, bu hafta müşteri yok, dua edin hocam." diyen diyene."Bu hafta gelir yok, bu hafta müşteri yok, dua edin hocam." diyen diyene. "Kapıyı kimse çalmadı, hiçbir mal satmadık." diye, tedbir alırız... "Kapıyı kimse çalmadı, hiçbir mal satmadık." diye, tedbir alırız...

Âhiret gidiyor, âhiret gidince aldırmıyor. Neden? Âhiret gidiyor, âhiret gidince aldırmıyor.

Neden?

İman zayıf, şuur eksik, müslümanlık şuuru çok gerilerde de ondan. Bunları görüyoruz. İman zayıf, şuur eksik, müslümanlık şuuru çok gerilerde de ondan. Bunları görüyoruz.

Başörtüsünü aftan ihraç ediyorlar, çıkarıyorlar.Başörtüsünü aftan ihraç ediyorlar, çıkarıyorlar. Hırsız affediliyor, arsız affediliyor, yüzsüz, sahtekar, rüşvetçi, herhangi bir suçtan dolayıHırsız affediliyor, arsız affediliyor, yüzsüz, sahtekar, rüşvetçi, herhangi bir suçtan dolayı hapse girenlerin hepsi affediliyor. Başını örten affedilmiyor, aftan çıkarılıyor! Bu ne? hapse girenlerin hepsi affediliyor. Başını örten affedilmiyor, aftan çıkarılıyor!

Bu ne?

Oturup ağlanacak bir şey! Cami yapmak izne tâbi oluyor, imam hatip okulları kapatılıyor,Oturup ağlanacak bir şey!

Cami yapmak izne tâbi oluyor, imam hatip okulları kapatılıyor,
çocuğunu imam hatip okuluna götüremeyeceksin, kızın başörtüsü ile gezemeyecek, çocuğunu imam hatip okuluna götüremeyeceksin, kızın başörtüsü ile gezemeyecek, manto ile gezemeyecek, sen müslüman kılığı olan sakalı bırakamayacaksın,manto ile gezemeyecek, sen müslüman kılığı olan sakalı bırakamayacaksın, gayrimüslimler gibi kabak gibi tıraş olacaksın, onların âdetleri gibi hareket edeceksin;gayrimüslimler gibi kabak gibi tıraş olacaksın, onların âdetleri gibi hareket edeceksin; o zaman bir şey yok. O zaman ortalık gül gülistan! o zaman bir şey yok. O zaman ortalık gül gülistan!

Papaz efendileri, haham efendileri çağıracaksın, "dostluk, kardeşlik" diyePapaz efendileri, haham efendileri çağıracaksın, "dostluk, kardeşlik" diye beraber toplantılar yapacaksın, öbür tarafta müslümanlara karşı beraber toplantılar yapacaksın, öbür tarafta müslümanlara karşı surat bir karış asık, itme kakma... Bizim bunlara ağlamamız lazım, her gün ağlamamız lazım! surat bir karış asık, itme kakma... Bizim bunlara ağlamamız lazım, her gün ağlamamız lazım!

Selahaddin-i Eyyûbî rahmetullahi aleyh; "Kudüs fethedilinceye kadar,Selahaddin-i Eyyûbî rahmetullahi aleyh; "Kudüs fethedilinceye kadar, bu kâfirleri buradan atıncaya kadar gülmeyeceğim." demiş,bu kâfirleri buradan atıncaya kadar gülmeyeceğim." demiş, gülmemeye niyet etmiş, başına siyah sarık sarmış,gülmemeye niyet etmiş, başına siyah sarık sarmış, atıncaya kadar adamcağızın yüzü gülmemiş. Gelmişler Kudüsümüz'ü almışlar! atıncaya kadar adamcağızın yüzü gülmemiş. Gelmişler Kudüsümüz'ü almışlar!

Gülmeden, eğlenceden, çalgıdan vazgeçilmiyor, televizyonun düğmelerine bastığın zaman,Gülmeden, eğlenceden, çalgıdan vazgeçilmiyor, televizyonun düğmelerine bastığın zaman, Arabistan'a gittiğin zaman, Türkiye'de... Türkiye zaten batmış; Titanik gemisi gibi...Arabistan'a gittiğin zaman, Türkiye'de...

Türkiye zaten batmış; Titanik gemisi gibi...
Zaten burnu suların içinde, kuyruğu kalmış; o da biraz sonra gidecek gibi, Allah korusun! Zaten burnu suların içinde, kuyruğu kalmış; o da biraz sonra gidecek gibi, Allah korusun!

Arabistan'da açıyorsun; dımbır da dımbır, zıngır da zıngır tefler, çalgılar...Arabistan'da açıyorsun; dımbır da dımbır, zıngır da zıngır tefler, çalgılar... "Bunlar kalpte nifak uyandırır." diye Efendimiz'in rağbet etmediği şeyler. "Bunlar kalpte nifak uyandırır." diye Efendimiz'in rağbet etmediği şeyler.

Televizyonun bir kanalında Kur'an-ı Kerîm, öbür kanalında eğlence, şarkı, türkü, oyun!Televizyonun bir kanalında Kur'an-ı Kerîm, öbür kanalında eğlence, şarkı, türkü, oyun! Öteki İslâm ülkelerini hiç sorma, en mutaassıbı Suudi Arabistan; ötekileri hiç sorma. Öteki İslâm ülkelerini hiç sorma, en mutaassıbı Suudi Arabistan; ötekileri hiç sorma. Çok acınacak kötü durum! Seyekûnü aleyküm ümerâü ye'mürûneküm bimâ ta'rifûne Çok acınacak kötü durum!

Seyekûnü aleyküm ümerâü ye'mürûneküm bimâ ta'rifûne
ve ya'melûne mâ tünkirûne fe leyse li ülâike aleyküm tâatün. ve ya'melûne mâ tünkirûne fe leyse li ülâike aleyküm tâatün.

Ubâde hazretleri radıyallahu anh rivayet eylemiş ki Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: Ubâde hazretleri radıyallahu anh rivayet eylemiş ki Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

Seyekûnü aleyküm ümerâ'. "Sizin başınıza bazı âmirler, emirler, komutanlar, başkanlar, reisler geçecek." Seyekûnü aleyküm ümerâ'. "Sizin başınıza bazı âmirler, emirler, komutanlar, başkanlar, reisler geçecek."

Emir "komutan" da demek, "reis" de demek, "başkan" da demek, "müdür" de demek.Emir "komutan" da demek, "reis" de demek, "başkan" da demek, "müdür" de demek. Emir, emretme salahiyetine sahip herkese denir. Sizin başınıza böyle kimseler geçecek. Emir, emretme salahiyetine sahip herkese denir. Sizin başınıza böyle kimseler geçecek.

Ye'mürûneküm bimâ ta'rifûn. "Size sizin hoşlandığınız emr-i mârufu yapacaklar." Ye'mürûneküm bimâ ta'rifûn. "Size sizin hoşlandığınız emr-i mârufu yapacaklar."

İyi olan, aklınızın vicdanınızın sevdiği, kabul ettiği şeyi size emredecekler:İyi olan, aklınızın vicdanınızın sevdiği, kabul ettiği şeyi size emredecekler: "Namaz kılın, zekatları verin, vazifeleri yapın." diyecekler. "Namaz kılın, zekatları verin, vazifeleri yapın." diyecekler.

Ve ta'melûne mâ tünkirûn. "Ama kendileri nehy-i münker gibi münkerâtı işleyecekler." Ve ta'melûne mâ tünkirûn. "Ama kendileri nehy-i münker gibi münkerâtı işleyecekler."

Kendileri işleyecekler. Size mârufu emredecekler ama hoşunuza giden şeyleri...Kendileri işleyecekler. Size mârufu emredecekler ama hoşunuza giden şeyleri... Kendileri hoşunuza gitmeyecek, dine imana akla mantığa sığmayacak icraatı yapacaklar. Kendileri hoşunuza gitmeyecek, dine imana akla mantığa sığmayacak icraatı yapacaklar.

O zaman ne olacak? Fe leyse li ülâike aleyküm tâatün.O zaman ne olacak?

Fe leyse li ülâike aleyküm tâatün.
"O zaman sizin onlara itaat etmeniz gerekmez." İtaat mecburiyeti yok. Neden? "O zaman sizin onlara itaat etmeniz gerekmez."

İtaat mecburiyeti yok. Neden?

Allah'a itaat etmiyor herif! İtaat etmeyince sizin ona itaat etmeniz gerekmiyor. Allah'a itaat etmiyor herif! İtaat etmeyince sizin ona itaat etmeniz gerekmiyor.

Aynı konuda Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten bir hadîs-i şerîf daha var:Aynı konuda Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten bir hadîs-i şerîf daha var: O da konu bakımından beraber, aynı konuda olduğu için onu da okuyalım: O da konu bakımından beraber, aynı konuda olduğu için onu da okuyalım:

ba'dî vülâtün fe-yelîkümü'l-birre bi-birrihî ve yelîkümü'l-fâcirü bi fücûrihî fe'smeû lehümba'dî vülâtün fe-yelîkümü'l-birre bi-birrihî ve yelîkümü'l-fâcirü bi fücûrihî fe'smeû lehüm ve atîû fi külli mâ vâfeka'l-hakka ve sallû verâehüm fe in ahsenû fe leküm ve lehümve atîû fi külli mâ vâfeka'l-hakka ve sallû verâehüm fe in ahsenû fe leküm ve lehüm ve in esâû fe leküm ve aleyhim. ve in esâû fe leküm ve aleyhim.

bâ'dî vülâtün. "Benden sonra size bazı valiler valilik edecek." bâ'dî vülâtün. "Benden sonra size bazı valiler valilik edecek."

Başkanlar başınıza geçecek, yöneticiler sizin başınıza gelecekler. Başkanlar başınıza geçecek, yöneticiler sizin başınıza gelecekler.

Fe-yelîkümü'l-birre bi birrihî. "Size valiliklerini, yöneticiliklerini icrâ ederkenFe-yelîkümü'l-birre bi birrihî. "Size valiliklerini, yöneticiliklerini icrâ ederken iyi insanlara iyi davranacaklar, iyilerle iyi olacaklar." iyi insanlara iyi davranacaklar, iyilerle iyi olacaklar." Ve yelîkümü'l-fâcire. "Fâcirle de fücûruyla muamele edecekler." Ve yelîkümü'l-fâcire. "Fâcirle de fücûruyla muamele edecekler."

İyiyle iyi olacaklar, kötüyle fısk u fücûr yapacaklar.İyiyle iyi olacaklar, kötüyle fısk u fücûr yapacaklar. Müslümanla namaz kılacaklar, fâcirle içki içecekler. Adamına göre muamele, nabza göre şerbet vermek... Müslümanla namaz kılacaklar, fâcirle içki içecekler. Adamına göre muamele, nabza göre şerbet vermek...

Bu ifadeleri ben böyle anlıyorum. Fe'smeû lehüm. "Onların sözlerini dinleyin." Ve atîû. "İtaat edin." Bu ifadeleri ben böyle anlıyorum.

Fe'smeû lehüm. "Onların sözlerini dinleyin." Ve atîû. "İtaat edin."

Hangi konularda? Fi külli mâ vâfeka'l-hak.Hangi konularda?

Fi külli mâ vâfeka'l-hak.
"Hakka uygun; haktan, Kur'an'dan, hadisten, iyilikten yana,"Hakka uygun; haktan, Kur'an'dan, hadisten, iyilikten yana, iyi olarak yaptıkları şeylerde onlara itaat edin." Ama iyi yaptığı şeylerde... iyi olarak yaptıkları şeylerde onlara itaat edin."

Ama iyi yaptığı şeylerde...
Kötü yaptıklarında itaat yok; onu biliyoruz. İtaat edin. Ve sallû verâehüm.Kötü yaptıklarında itaat yok; onu biliyoruz. İtaat edin.

Ve sallû verâehüm.
Reis olmak dolayısıyla öne geçecekler, namaz kıldıracaklar.Reis olmak dolayısıyla öne geçecekler, namaz kıldıracaklar. Çünkü namazı en yüksek amir kıldırır. Halife varsa halife, vali varsa vali, müdür varsa müdür kıldırır. Çünkü namazı en yüksek amir kıldırır. Halife varsa halife, vali varsa vali, müdür varsa müdür kıldırır.

"İmam efendi öne geç." Arkada bir sürü kodaman dizilmişler; öyle değil. "İmam efendi öne geç."

Arkada bir sürü kodaman dizilmişler; öyle değil.

En kodaman geçecekti, en büyüğü geçecekti.En kodaman geçecekti, en büyüğü geçecekti. Düşünün bir hükümdarın öne geçip de namaz kıldırmasını, arkadakiler tir tir titrer. Düşünün bir hükümdarın öne geçip de namaz kıldırmasını, arkadakiler tir tir titrer.

"Arkalarında namaz kılın." "Arkalarında namaz kılın."

Fe in ahsenû. "Eğer iyilik yaparlarsa, iyi davranırlarsa."Fe in ahsenû. "Eğer iyilik yaparlarsa, iyi davranırlarsa." Fe leküm ve lehüm. "Hem siz faydalanırsınız, hem onlar sevap kazanırlar; Fe leküm ve lehüm. "Hem siz faydalanırsınız, hem onlar sevap kazanırlar; iki taraf da yöneten de yönetilen de iyiliğe erer." Ve in esâû. "Kötülük yaparlarsa."iki taraf da yöneten de yönetilen de iyiliğe erer." Ve in esâû. "Kötülük yaparlarsa." Fe leküm ve aleyhim. Fe leküm ve aleyhim. Onların niyetleri bozuk, kötü, Allah'ın hoşlanmadığı şekilde hareket ediyorlarOnların niyetleri bozuk, kötü, Allah'ın hoşlanmadığı şekilde hareket ediyorlar ama hakka uygun sözler söylüyorlar... Arkalarında namaz kılın. ama hakka uygun sözler söylüyorlar... Arkalarında namaz kılın.

"Siz kazanırsınız ama onların kötülükleri, kötü davranışları,kötü olmaları kendilerine zarar verir." "Siz kazanırsınız ama onların kötülükleri, kötü davranışları,kötü olmaları kendilerine zarar verir."

Tabi burada ben böyle terceme yaptım. Ama şöyle de terceme imkânı belki olabilir. Tabi burada ben böyle terceme yaptım. Ama şöyle de terceme imkânı belki olabilir.

Seyelîküm ba'dî vülâtün. "Benden sonra sizin başınıza bazı idareciler geçecek."Seyelîküm ba'dî vülâtün. "Benden sonra sizin başınıza bazı idareciler geçecek." Fe yelîkümü'l-birrü bi birrihî. "İyi vali iyiliği ile muamele yapacak."Fe yelîkümü'l-birrü bi birrihî. "İyi vali iyiliği ile muamele yapacak." Ve yelîküm fâcirü bi-fücûrihî. "Kötü vali de fısk u fücûr ile valiliğini yapacak, yöneticiliğini yapacak." Ve yelîküm fâcirü bi-fücûrihî. "Kötü vali de fısk u fücûr ile valiliğini yapacak, yöneticiliğini yapacak."

Fâcir mef'ul değil de, fail olarak ama birincide üstün koymuş. Fâcir mef'ul değil de, fail olarak ama birincide üstün koymuş.

Fe-yelîkümü'l-birrü bi birrihî diye, ben ona göre terceme ettim, ama tercemede bakıyorum.Fe-yelîkümü'l-birrü bi birrihî diye, ben ona göre terceme ettim, ama tercemede bakıyorum. Sanki ötreymiş gibi tercüme yapılmış: "İyi vali iyi valilik yapacak.Sanki ötreymiş gibi tercüme yapılmış:

"İyi vali iyi valilik yapacak.
Fitne fesat vali, kalbi bozuk vali de o fısk u fucûr ile valilik yapacak. Fitne fesat vali, kalbi bozuk vali de o fısk u fucûr ile valilik yapacak. Onlar ne tipten adamsa artık o kendilerine ait. Hakka uygun işleri olduğu müddetçeOnlar ne tipten adamsa artık o kendilerine ait. Hakka uygun işleri olduğu müddetçe onlara itaat edin, arkalarında namazı kılın. İyilerse siz de onlar da sevap kazanırsınız, kâr edersiniz.onlara itaat edin, arkalarında namazı kılın. İyilerse siz de onlar da sevap kazanırsınız, kâr edersiniz. Kötülerse, işleri fitne fesatsa, o zaman siz yine itaatten dolayı kâr edersiniz,Kötülerse, işleri fitne fesatsa, o zaman siz yine itaatten dolayı kâr edersiniz, onlar da fitne fesatlıklarından dolayı belalarını bulurlar, cezalarını çekerler." mânasına da olabilir. onlar da fitne fesatlıklarından dolayı belalarını bulurlar, cezalarını çekerler." mânasına da olabilir.

Buradaki incelik şuradan kaynaklanıyor: Fe-yelîkümü'l-birre bi birrihî ve fe-yelîkümü'l-birrü bi birrihî. Buradaki incelik şuradan kaynaklanıyor:

Fe-yelîkümü'l-birre bi birrihî ve fe-yelîkümü'l-birrü bi birrihî.

el-Birr ve el-fâcir kelimelerinin mef'ul olarak veya fail olarak; tümleç olarakel-Birr ve el-fâcir kelimelerinin mef'ul olarak veya fail olarak; tümleç olarak veya özne olarak okunmasından mâna böyle değişebilir. İkisi de aynı kapıya çıkar.veya özne olarak okunmasından mâna böyle değişebilir.

İkisi de aynı kapıya çıkar.
"İyi insanla iyi muamele yapan, kötü insanla da kenara çekilip kötülüğünü yapan insan zaten kötü" demektir. "İyi insanla iyi muamele yapan, kötü insanla da kenara çekilip kötülüğünü yapan insan zaten kötü" demektir.

Allah herkesin özel hayatını da biliyor; kalbini de biliyor, kafasını da biliyor, niyetini de biliyor.Allah herkesin özel hayatını da biliyor; kalbini de biliyor, kafasını da biliyor, niyetini de biliyor. Allah'tan saklayamaz. Zaten iyinin yanında iyilik yapması, onunla beraber namaz kılması,Allah'tan saklayamaz. Zaten iyinin yanında iyilik yapması, onunla beraber namaz kılması, Cuma namazı kılması, en öne geçmesi bir şey ifade etmez. Zaten ikisi de aynı kapıya çıkar. Cuma namazı kılması, en öne geçmesi bir şey ifade etmez. Zaten ikisi de aynı kapıya çıkar.

Allahu Teâlâ hazretleri, bütün Ümmeti Muhammed'e her yerde iyi idareciler ihsan etsin.Allahu Teâlâ hazretleri, bütün Ümmeti Muhammed'e her yerde iyi idareciler ihsan etsin. Allah'tan korkan, namazını kılan, âhiretini düşünen, takvâ ehli idareciler nasip eylesin. Allah'tan korkan, namazını kılan, âhiretini düşünen, takvâ ehli idareciler nasip eylesin.

Aşağıda aynı konu ile ilgili bir hadîs-i şerîf daha var; onu da ekleyelim: Aşağıda aynı konu ile ilgili bir hadîs-i şerîf daha var; onu da ekleyelim:

Şirârü ümmetî. "Benim ümmetimin en kötüleri, benim ümmetimin aralarından çıktığı halde,Şirârü ümmetî. "Benim ümmetimin en kötüleri, benim ümmetimin aralarından çıktığı halde, onlardan olduğu halde, onların en kötüsü olan insanlar."onlardan olduğu halde, onların en kötüsü olan insanlar." Ellezîne ğuzû fi'n-naîmi. "O kimselerdir ki nimet içinde; bolluk, bereket, zevk, sefa içinde gıdalanırlar." Ellezîne ğuzû fi'n-naîmi. "O kimselerdir ki nimet içinde; bolluk, bereket, zevk, sefa içinde gıdalanırlar."

Ve ğuzû fîhâ. Yine ikisini de aynı yazmış, bir tanesi ğadev olsa;Ve ğuzû fîhâ.

Yine ikisini de aynı yazmış, bir tanesi ğadev olsa;
"Ve naîm içinde yine gıdalanırlar." diyor, peş peşe, "Hep nimet içinde yaşıyorlar." mânasına olabilir."Ve naîm içinde yine gıdalanırlar." diyor, peş peşe, "Hep nimet içinde yaşıyorlar." mânasına olabilir. Belki bu kelimelerden bir tanesi dal'sa ğuzû değil zel değil de dal'sa ğadev fi'n-naîmi ve ğuzû fîhâ.Belki bu kelimelerden bir tanesi dal'sa ğuzû değil zel değil de dal'sa ğadev fi'n-naîmi ve ğuzû fîhâ. "Nimet içinde sabahlarlar ve nimetle gıdalanırlar." mânasına olabilir. "Nimet içinde sabahlarlar ve nimetle gıdalanırlar." mânasına olabilir.

Onun köküne, kaynaklarına bakmak lazım; burada yazılışı anlayamıyoruz. Onun köküne, kaynaklarına bakmak lazım; burada yazılışı anlayamıyoruz.

Ellezîne ye'külûne atyebe't-taâmi. "O kimselerdir ki bunlar yemeklerin en güzellerini yerler." Ellezîne ye'külûne atyebe't-taâmi. "O kimselerdir ki bunlar yemeklerin en güzellerini yerler."

Mis kokulu kebaplar, tereyağı kokulu tatlılar, bilmem ne... "Yemeklerin en güzellerini yerler." Mis kokulu kebaplar, tereyağı kokulu tatlılar, bilmem ne... "Yemeklerin en güzellerini yerler."

Ve yelbesûne lîyne's-siyâbi. "İncecik elbiseler giyerler." Ve yelbesûne lîyne's-siyâbi. "İncecik elbiseler giyerler."

Arabistan'da ince elbise, güzel elbise çok makbul tabi.Arabistan'da ince elbise, güzel elbise çok makbul tabi. Öyle kaba saba keçi kılından yapılmış batıyor, yün kaşındırıyor. "En ince, güzel elbiseleri giyerler." Öyle kaba saba keçi kılından yapılmış batıyor, yün kaşındırıyor.

"En ince, güzel elbiseleri giyerler."

Belki ipekli gibi veyahut Yemen'den pamuklular gelirmiş, incecik, çok kıymetli olurmuş,Belki ipekli gibi veyahut Yemen'den pamuklular gelirmiş, incecik, çok kıymetli olurmuş, çünkü hava aldırıyor. "Böyle en güzel elbiseleri giyerler, en leziz yemekleri yerler." çünkü hava aldırıyor.

"Böyle en güzel elbiseleri giyerler, en leziz yemekleri yerler."

Hüm şirârü ümmetî hakkan hakkâ. "Gerçekten, gerçekten bunlar benim ümmetimin en şerlileridir."Hüm şirârü ümmetî hakkan hakkâ. "Gerçekten, gerçekten bunlar benim ümmetimin en şerlileridir." Ve inne'r-racüle'l-hâribe mine'l-imâmi'z-zâlimi. "Zalim idareciden kaçan bir müslüman."Ve inne'r-racüle'l-hâribe mine'l-imâmi'z-zâlimi. "Zalim idareciden kaçan bir müslüman." Leyse bi âsin. "Âsi değildir." Leyse bi âsin. "Âsi değildir."

"Bak emire itaat etmedi, beyatına riayet etmedi, bak söz dinlemiyor, kalktı kaçtı." "Bak emire itaat etmedi, beyatına riayet etmedi, bak söz dinlemiyor, kalktı kaçtı."

Hayır, bu âsi değildir. Beli'l-imâmü'z-zâlimü hüve'l-âsî. "Asıl âsi olan, o zalim imam.Hayır, bu âsi değildir.

Beli'l-imâmü'z-zâlimü hüve'l-âsî. "Asıl âsi olan, o zalim imam.
O kaçan değil!" Neden kaçıyor? O kaçan değil!"

Neden kaçıyor?

"Ben bunun emrinde durup da zulme âlet olmayayım." diye kaçıyor. "Ben bunun emrinde durup da zulme âlet olmayayım." diye kaçıyor.

O âsi değil, emre âsi olmuş değil, halifeye karşı çıkmış değil, asıl o baştaki zalim kimse âsi. O âsi değil, emre âsi olmuş değil, halifeye karşı çıkmış değil, asıl o baştaki zalim kimse âsi.

Elâ. "Dikkat edin, gözünüzü açın ki." Lâ tâate li mahlûkin fî mâsiyeti'l-hâlik. "Elâ. "Dikkat edin, gözünüzü açın ki." Lâ tâate li mahlûkin fî mâsiyeti'l-hâlik. " -Gözünüzü açın ikaz ediyorum sizi ki- Allah'a isyanda hiçbir kula itaat edilmez." -Gözünüzü açın ikaz ediyorum sizi ki- Allah'a isyanda hiçbir kula itaat edilmez."

Bu çok önemli bir kâide! Allah'a isyanı emrettiği zaman hiçbir kimsenin emr-i salâhiyeti yoktur,Bu çok önemli bir kâide! Allah'a isyanı emrettiği zaman hiçbir kimsenin emr-i salâhiyeti yoktur, hiçbir kimseye itaat edilmez. Âmir de olsa, emir de olsa, müdür de olsa, vekil de olsa,hiçbir kimseye itaat edilmez. Âmir de olsa, emir de olsa, müdür de olsa, vekil de olsa, başkan da olsa, komutan da olsa, başkan da olsa, komutan da olsa, reisi cumhur da olsa, dünyanın hâkimi de olsa, Allah'a isyanı emrediyorsareisi cumhur da olsa, dünyanın hâkimi de olsa, Allah'a isyanı emrediyorsa günahlı bir şeyi emrediyorsa o yapılmaz. En basitinden söyleyelim: "İç şu içkiyi!" günahlı bir şeyi emrediyorsa o yapılmaz.

En basitinden söyleyelim:

"İç şu içkiyi!"

"İçki içmek Allah'a isyan." diyecek, içmeyecek. "İçki içmek Allah'a isyan." diyecek, içmeyecek.

Veyahut; "Öldür şu adamı, al silahı, emrediyorum, öldür şunu!" "Adamcağızın bir suçu yok!" Veyahut; "Öldür şu adamı, al silahı, emrediyorum, öldür şunu!"

"Adamcağızın bir suçu yok!"

"Öldür diyorum, öldür. Ben senin başkanınım!" Öyle şey yok!"Öldür diyorum, öldür. Ben senin başkanınım!"

Öyle şey yok!
Çünkü öldürürse katil olur, öldürmeye salahiyeti yok. Çünkü öldürürse katil olur, öldürmeye salahiyeti yok.

"Git falanca köyü bas, bağırta bağırta her birinden şu kadar parayı al,"Git falanca köyü bas, bağırta bağırta her birinden şu kadar parayı al, kadınlardan bileziklerini sök çıkar, getir bana!" Olmaz! kadınlardan bileziklerini sök çıkar, getir bana!"

Olmaz!

Çünkü ahaliden alınacak verginin bir ölçüsü var, bir ölçeği var, bir usûlü var.Çünkü ahaliden alınacak verginin bir ölçüsü var, bir ölçeği var, bir usûlü var. Veyahut artık ne tür ise... "Namaz kılma! Gel buraya, ben sana emrettim, vazife de mukaddestir!" Veyahut artık ne tür ise...

"Namaz kılma! Gel buraya, ben sana emrettim, vazife de mukaddestir!"

Hadi oradan, yalancı! Namaz kılmamak mukaddes olur mu? Yemek yemeden vazife yapıyor musun?Hadi oradan, yalancı! Namaz kılmamak mukaddes olur mu? Yemek yemeden vazife yapıyor musun? Uyku uyumadan vazife yapıyor musun? Uyku uyumadan vazife yapıyor musun?

İstirahat hakkı, sigara içmek hakkı, çay molası hakkı five o'clock tea bilmem ne... İstirahat hakkı, sigara içmek hakkı, çay molası hakkı five o'clock tea bilmem ne...

Namaza gelince vazife mukaddes.Namaza gelince vazife mukaddes. Hiçbir hakkı yok! Namazı vaktinde kılacak; ondan sonra bir saat fazla çalıştır. Hiçbir hakkı yok! Namazı vaktinde kılacak; ondan sonra bir saat fazla çalıştır.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2