Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Ebû Hafs El-Haddâd (6)Hamdûn El-Kassàr (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

29 Muharrem 1415 / 09.07.1994
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.

Konuşma Metni

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîne alâ külli hâlin ve fî külli hîn.El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîne alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd: ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd:

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı, in'âmı dünyada âhirette üzerinize olsun.Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, ihsanı, ikramı, in'âmı dünyada âhirette üzerinize olsun. Tabakât-ı Sûfiyye isimli çok değerli, tasavvuf büyüklerinin hayatını anlatan Tabakât-ı Sûfiyye isimli çok değerli, tasavvuf büyüklerinin hayatını anlatan kaynak eseri okumaya devam edeceğiz. kaynak eseri okumaya devam edeceğiz.

121. sayfa, 32. paragrafa gelmişiz.121. sayfa, 32. paragrafa gelmişiz. Müellif diyor ki; Müellif diyor ki;

Semi'tü Ebe'l-Hasani'bne Miksem, yekûl. "Ben bu zâtı duydum; şöyle söylüyordu." Semi'tü Ebe'l-Hasani'bne Miksem, yekûl. "Ben bu zâtı duydum; şöyle söylüyordu."

Semi'tü'l-Mürteişe yekûl. "O da Mürteiş'in şöyle söylediğini duymuş:" Semi'tü'l-Mürteişe yekûl. "O da Mürteiş'in şöyle söylediğini duymuş:"

Semi'tü Ebâ Hafsin, yekûl.Semi'tü Ebâ Hafsin, yekûl. Bu Ebû Hafs el-Haddâd en-Nişâburî, terceme-i hâlini anlattığımız şahıs, şöyle diyormuş: Bu Ebû Hafs el-Haddâd en-Nişâburî, terceme-i hâlini anlattığımız şahıs, şöyle diyormuş:

İnnî lâ eddei'l-huluk li-ennî uhissü min nefsî sür'ate'l-gadab ve in lem uzhirhu.İnnî lâ eddei'l-huluk li-ennî uhissü min nefsî sür'ate'l-gadab ve in lem uzhirhu. Ve lâ eddei's-sehâe li-ennî lestü âmenû min nefsî Ve lâ eddei's-sehâe li-ennî lestü âmenû min nefsî en tülâhıze fi'lehü ev teltefte ileyhi ev tezküra atâehû vakten mâ. en tülâhıze fi'lehü ev teltefte ileyhi ev tezküra atâehû vakten mâ.

İnnî. "Hiç şüphe yok ki ben."İnnî. "Hiç şüphe yok ki ben." Lâ eddei'l-huluk. "Güzel huylu olduğumu ileri süremem, iddia edemem.Lâ eddei'l-huluk. "Güzel huylu olduğumu ileri süremem, iddia edemem. Böyle bir şeyi kabul edemem, kendime uygun görmüyorum.Böyle bir şeyi kabul edemem, kendime uygun görmüyorum. "Kendi kendime 'Güzel huyluyum.' diyemem.""Kendi kendime 'Güzel huyluyum.' diyemem." Li-ennî uhissü min nefsî sür'ate'l-gadab. "Çünkü kendime bakıyorum; çabuk hiddetleniyorum. Li-ennî uhissü min nefsî sür'ate'l-gadab. "Çünkü kendime bakıyorum; çabuk hiddetleniyorum. Madem çabuk hiddetleniyorum, güzel huylu sayılmam."Madem çabuk hiddetleniyorum, güzel huylu sayılmam." Ve in lem uzhirhü. "Her ne kadar bu kızgınlığımı, gazabımı dışarıya vurmuyorsamVe in lem uzhirhü. "Her ne kadar bu kızgınlığımı, gazabımı dışarıya vurmuyorsam izhar etmiyorsam da, kızıyorum ya, demek ki güzel huylu değilim." izhar etmiyorsam da, kızıyorum ya, demek ki güzel huylu değilim."

Ve lâ eddei's-sehâe. "Cömert olduğumu da iddia edemem, ileri süremem, söyleyemem;Ve lâ eddei's-sehâe. "Cömert olduğumu da iddia edemem, ileri süremem, söyleyemem; onu da kabul edemem."onu da kabul edemem." Li-ennî lestü âmenû min nefsî en tülâhıze fi'lehü. Li-ennî lestü âmenû min nefsî en tülâhıze fi'lehü. "Çünkü bir cömertlik yaptığım zaman kendi nefsimden, o yaptığı cömertliği görmesinden emin değilim.""Çünkü bir cömertlik yaptığım zaman kendi nefsimden, o yaptığı cömertliği görmesinden emin değilim." Ev teltefte ileyhi. Ve bu cömertliğe yönelmesinden, teveccüh etmesinden." Ev teltefte ileyhi. Ve bu cömertliğe yönelmesinden, teveccüh etmesinden." Ev tezküra atâehû vakten mâ. "Yahut da bir zaman gelip de yaptığı bu cömertliği,Ev tezküra atâehû vakten mâ. "Yahut da bir zaman gelip de yaptığı bu cömertliği, ikramı hatırlamasından emin olmadığımdan, kendimi cömert de saymıyorum." ikramı hatırlamasından emin olmadığımdan, kendimi cömert de saymıyorum."

Güzel huylu olmak, hulûk-ı hasen sahibi olmak, çok kıymetli bir şey. Güzel huylu olmak, hulûk-ı hasen sahibi olmak, çok kıymetli bir şey.

Allahu Teâlâ hazretleri, İbrahim aleyhisselam'a; "Yâ İbrahim! Ahlâkını güzel eyle.Allahu Teâlâ hazretleri, İbrahim aleyhisselam'a; "Yâ İbrahim! Ahlâkını güzel eyle. Çünkü sen ahlâkını güzel edersen, güzel ahlâklı bir kimse olabilirsen,Çünkü sen ahlâkını güzel edersen, güzel ahlâklı bir kimse olabilirsen, benim sana ikramlarım fevkalade büyük olur. benim sana ikramlarım fevkalade büyük olur. Seni hazine-i kudsüme dâhil ederim, dergâh-ı izzetimin en şerefli yerine, civarıma alırım.Seni hazine-i kudsüme dâhil ederim, dergâh-ı izzetimin en şerefli yerine, civarıma alırım. Seni kendime yakın kul yaparım." diye,Seni kendime yakın kul yaparım." diye, güzel huylu olduğu takdirde, vereceği mânevî makâmâtı ve ikrâmâtı saymış. güzel huylu olduğu takdirde, vereceği mânevî makâmâtı ve ikrâmâtı saymış.

Güzel huylu olmak çok önemli.Güzel huylu olmak çok önemli. Hepimizin, güzel huylu olmak için bir azim, gayret ve çalışma içinde olmamız lazım.Hepimizin, güzel huylu olmak için bir azim, gayret ve çalışma içinde olmamız lazım. Çünkü insanların ekseriyetle cennete girmesinin sebebi, güzel huyudur.Çünkü insanların ekseriyetle cennete girmesinin sebebi, güzel huyudur. Eğer bir insan ibadet ehli ama kötü huylu ise, huyu güzel değilse,Eğer bir insan ibadet ehli ama kötü huylu ise, huyu güzel değilse, o zaman o kötü huyundan dolayı fevkalade kayıpları olduğundan, cehenneme bile düşebilir. o zaman o kötü huyundan dolayı fevkalade kayıpları olduğundan, cehenneme bile düşebilir.

Çünkü Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; "Müflis kimdir, biliyor musunuz?" Çünkü Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Müflis kimdir, biliyor musunuz?"

"Biliyoruz yâ Resûlallah!"Biliyoruz yâ Resûlallah! Sermayesini kaybeden, dükkânında malı kalmayan, borca batan insan müflistir." Sermayesini kaybeden, dükkânında malı kalmayan, borca batan insan müflistir."

"Hayır. Bu, dünyada böyle ama benim kast ettiğim o değil."Hayır. Bu, dünyada böyle ama benim kast ettiğim o değil. Asıl müflis o kimsedir ki âhiret gününde, mahkeme-i kübrâda,Asıl müflis o kimsedir ki âhiret gününde, mahkeme-i kübrâda, terazinin başına, amellerin tartıldığı mizanın başına, dağlar gibi yığılmış sevaplarla gelir.terazinin başına, amellerin tartıldığı mizanın başına, dağlar gibi yığılmış sevaplarla gelir. Fakat muhakeme olur. Fakat muhakeme olur. Birisi gelir der ki; 'Yâ Rabbi! Bu, bana dünyada şöyle bir kötülük yapmıştı.'Birisi gelir der ki; 'Yâ Rabbi! Bu, bana dünyada şöyle bir kötülük yapmıştı.' 'Peki, al sevabından.' Birisi gelir der ki; 'Yâ Rabbi! Bu, dünyada benim kalbimi kırmıştı.''Peki, al sevabından.' Birisi gelir der ki; 'Yâ Rabbi! Bu, dünyada benim kalbimi kırmıştı.' 'Peki, al sevabından.' Birisi der ki; 'Yâ Rabbi! Bu, dünyada bana şöyle etmişti, böyle etmişti..' 'Peki, al sevabından.' Birisi der ki; 'Yâ Rabbi! Bu, dünyada bana şöyle etmişti, böyle etmişti..' 'Al sevabından, al sevabından, al sevabından…' derken, sevapları biter. 'Al sevabından, al sevabından, al sevabından…' derken, sevapları biter. Sevapları bittikten sonra başka gelen bir şahıs; 'Yâ Rabbi, bu bana böyle etmişti.' -Ne olacak?Sevapları bittikten sonra başka gelen bir şahıs; 'Yâ Rabbi, bu bana böyle etmişti.' -Ne olacak? Sevabı yok.- 'Peki, sen günahlarından o miktar alacağın sevap kadarını buraya bırak,Sevabı yok.- 'Peki, sen günahlarından o miktar alacağın sevap kadarını buraya bırak, sen hafifle, sana öyle faydası olsun, bu da cezasını çekmiş olsun.'" sen hafifle, sana öyle faydası olsun, bu da cezasını çekmiş olsun.'"

Bir miktar günah oraya bırakılıyor. Arkasından bir daha geliyor, bir daha geliyor.Bir miktar günah oraya bırakılıyor. Arkasından bir daha geliyor, bir daha geliyor. Onlar da günahlarını oraya bırakıyorlar.Onlar da günahlarını oraya bırakıyorlar. Sonunda muhakemesi bittiği zaman, dağlar gibi günahla baş başa kalıyor.Sonunda muhakemesi bittiği zaman, dağlar gibi günahla baş başa kalıyor. Halbuki mizanın başına dağlar gibi sevapla gelmişti. Neden? Halbuki mizanın başına dağlar gibi sevapla gelmişti.

Neden?

Evet, namaz kıldı, hacca gitti, zekât verdi ama hayat sadece bunlardan ibaret değil! Evet, namaz kıldı, hacca gitti, zekât verdi ama hayat sadece bunlardan ibaret değil!

Müslümanın, hayatının her safhasında, herkesle iyi olması lazım.Müslümanın, hayatının her safhasında, herkesle iyi olması lazım. Ailesiyle iyi olması lazım. Kadınsa kocasıyla, kocaysa karısıyla iyi olması lazım.Ailesiyle iyi olması lazım. Kadınsa kocasıyla, kocaysa karısıyla iyi olması lazım. Komşusuyla iyi olması lazım. Ticaretinde, muamelesinde dürüst olması lazım.Komşusuyla iyi olması lazım. Ticaretinde, muamelesinde dürüst olması lazım. Arkadaşlarına iyilik yapması lazım. Kimseyi gıybet etmemesi lazım.Arkadaşlarına iyilik yapması lazım. Kimseyi gıybet etmemesi lazım. Kimsenin aleyhinde konuşmaması lazım. Kimseye zararının dokunmaması lazım. Kimsenin aleyhinde konuşmaması lazım. Kimseye zararının dokunmaması lazım.

Bunlar yapılmadığı zaman bunların her birinden kötü puan alınıyor.Bunlar yapılmadığı zaman bunların her birinden kötü puan alınıyor. Bu kötü puanlar da birikiyor. İbadetler yaptığı zaman iyi puanlar, sevaplar alınıyor amaBu kötü puanlar da birikiyor. İbadetler yaptığı zaman iyi puanlar, sevaplar alınıyor ama ötekilerden de kötü puanlar alınıyor. Binaenaleyh, iyi huylu olmak çok önemli. Fakat kolay değil.ötekilerden de kötü puanlar alınıyor. Binaenaleyh, iyi huylu olmak çok önemli. Fakat kolay değil. İnsanın kendisiyle bayağı bir mücadele vermesi, savaşması, kendi kendisini yenmesi lazım. İnsanın kendisiyle bayağı bir mücadele vermesi, savaşması, kendi kendisini yenmesi lazım.

Bu mübarek zât ne diyor? "Ben kendimi güzel huylu sayamıyorum." Bu mübarek zât ne diyor?

"Ben kendimi güzel huylu sayamıyorum."

Güzel huylu saymayı istiyor ama kendisini ölçüyor;Güzel huylu saymayı istiyor ama kendisini ölçüyor; "Ben güzel huylu değilim galiba." diye, o karara varıyor. Neden o karara varıyormuş? "Ben güzel huylu değilim galiba." diye, o karara varıyor.

Neden o karara varıyormuş?

Çünkü kendisinde çabucak sinirlenme görüyormuş.Çünkü kendisinde çabucak sinirlenme görüyormuş. "Her ne kadar dışarıya vurmuyorsam da, ben bunu hissediyorum."Her ne kadar dışarıya vurmuyorsam da, ben bunu hissediyorum. Demek ki güzel huylu değilim." diyor. Mübareğin derecesine bak! Demek ki güzel huylu değilim." diyor.

Mübareğin derecesine bak!

İçinde ne fırtına geçerse geçsin, dışarıya vurmuyorsun işte, ne güzel.İçinde ne fırtına geçerse geçsin, dışarıya vurmuyorsun işte, ne güzel. Kızıp da gidip ötekisine vurmuyorsun ki yumruk atmıyorsun ki canını yakmıyorsun ki.Kızıp da gidip ötekisine vurmuyorsun ki yumruk atmıyorsun ki canını yakmıyorsun ki. Dışarıya vurmuyorsun, içinde tutabiliyorsun. Dışarıya vurmuyorsun, içinde tutabiliyorsun.

Hayır, "Huyu o kadar güzel olsun ki kızmasın, kızmak bile olmasın!" istiyor. Hayır, "Huyu o kadar güzel olsun ki kızmasın, kızmak bile olmasın!" istiyor.

Kızıyor, dışarıya vurmuyor ama "Madem ki kızıyorum, o halde güzel huylu değilim." diyor. Kızıyor, dışarıya vurmuyor ama "Madem ki kızıyorum, o halde güzel huylu değilim." diyor.

Kendilerini kontroldeki azimlerine ve güzel huyu nasıl anladıklarına bakın! Kendilerini kontroldeki azimlerine ve güzel huyu nasıl anladıklarına bakın!

Hacda bir arkadaş anlatmıştı; "Benim babam bir şeyhe bağlıydı.Hacda bir arkadaş anlatmıştı;

"Benim babam bir şeyhe bağlıydı.
Allah rahmet eylesin, o şeyh bir gün ihvanıyla oturuyordu.Allah rahmet eylesin, o şeyh bir gün ihvanıyla oturuyordu. Otururken, bir adam geldi, bir kâğıt getirdi. Şeyh efendi kâğıda baktı; 'Bu iş olmaz.' dedi.Otururken, bir adam geldi, bir kâğıt getirdi. Şeyh efendi kâğıda baktı; 'Bu iş olmaz.' dedi. Adam da 'Mutlaka olacak!' dedi. Şeyh efendiye karşı böyle söyleyince, ihvan;Adam da 'Mutlaka olacak!' dedi. Şeyh efendiye karşı böyle söyleyince, ihvan; 'Şu adamı dövelim, atalım, bir şey yapalım!' diye şöyle bir toparlandılar. 'Şu adamı dövelim, atalım, bir şey yapalım!' diye şöyle bir toparlandılar. Gözünün içine baktılar; şeyh efendi bir işaret etse tamam, onu dışarı çıkaracaklar, Gözünün içine baktılar; şeyh efendi bir işaret etse tamam, onu dışarı çıkaracaklar, terbiyesini verecekler. Şeyh efendi öyle yapmadı, başını şöyle aşağıya eğdi,terbiyesini verecekler. Şeyh efendi öyle yapmadı, başını şöyle aşağıya eğdi, bir müddet durduktan sonra başını kaldırdı. bir müddet durduktan sonra başını kaldırdı. Dedi ki; 'Gazaplanan, sinirlenen kaybetti; sinirlenmeyen kazandı.'" Bu kadar! Dedi ki; 'Gazaplanan, sinirlenen kaybetti; sinirlenmeyen kazandı.'"

Bu kadar!

Birisi kendisine karşı çıkıyor, sert muamele yapıyor, kendisine layık olmayan bir muameleyi yapıyor.Birisi kendisine karşı çıkıyor, sert muamele yapıyor, kendisine layık olmayan bir muameleyi yapıyor. Davranışına bak; gayet sakin, sinirlenmiyor, parlamıyor.Davranışına bak; gayet sakin, sinirlenmiyor, parlamıyor. Halbuki ekseriyetle kavgalar neden çıkar? Halbuki ekseriyetle kavgalar neden çıkar?

Ufacık yan bakmadan, ufacık söz atmadan, ufacık omuz vurmadan, ufacık şeylerden çıkar.Ufacık yan bakmadan, ufacık söz atmadan, ufacık omuz vurmadan, ufacık şeylerden çıkar. Sinirlenmeyecek hâle gelmek, önemli. Sinirleniyor ama dışarıya izhar etmiyor.Sinirlenmeyecek hâle gelmek, önemli. Sinirleniyor ama dışarıya izhar etmiyor. Onu bile kâfi görmüyor. "Sinirlenmeyen hâle gelsin." istiyor. Onu bile kâfi görmüyor. "Sinirlenmeyen hâle gelsin." istiyor.

Madem ki gazap kötü bir şey, o halde kızmayan bir insan olacak. Lokum gibi olmak istiyor. Madem ki gazap kötü bir şey, o halde kızmayan bir insan olacak. Lokum gibi olmak istiyor.

"Cömerdim de diyemem. Çünkü cömertlik yaptığım zaman kendimden emin değilim."Cömerdim de diyemem. Çünkü cömertlik yaptığım zaman kendimden emin değilim. 'Cömertlik yaptım.' diye seviniyorum, cömertliğimi beğeniyorum, hatırımdan atamıyorum.'Cömertlik yaptım.' diye seviniyorum, cömertliğimi beğeniyorum, hatırımdan atamıyorum. Böyle cömertlik mi olur?" diyor. Böyle cömertlik mi olur?" diyor.

Verecek, unutacak. "Ben bir zamanlar bu adama bir iyilik yapmıştım." diye, iyilik yaptığını düşünmeyecek.Verecek, unutacak. "Ben bir zamanlar bu adama bir iyilik yapmıştım." diye, iyilik yaptığını düşünmeyecek. Biz başa bile kakarız değil mi? Biz başa bile kakarız değil mi?

"Utanmıyor musun, ben sana şu zamanda şöyle iyilik yaptım!" deriz. "Utanmıyor musun, ben sana şu zamanda şöyle iyilik yaptım!" deriz.

Ebû Hafs hazretleri ise; "Nefsim belki yaptığı iyiliği bir zaman gelir deEbû Hafs hazretleri ise; "Nefsim belki yaptığı iyiliği bir zaman gelir de hatırlar, bundan emin değilim." diye kendisini iyi huylu saymıyor. hatırlar, bundan emin değilim." diye kendisini iyi huylu saymıyor.

Demek ki bu insanlar muhakkik, bunlar gerçek evliyâ, bunlar büyük zâtlar. Neden? Demek ki bu insanlar muhakkik, bunlar gerçek evliyâ, bunlar büyük zâtlar.

Neden?

Bak kendisini nasıl kontrol altına alıyor, huylarını nasıl takip ediyorBak kendisini nasıl kontrol altına alıyor, huylarını nasıl takip ediyor ve kendisini nasıl kifayetli görmüyor. ve kendisini nasıl kifayetli görmüyor. Kızmıyor; kızıyor da kızgınlığını dışarı vurmuyor, bunu kâfi görmüyor. Kızmayacak.Kızmıyor; kızıyor da kızgınlığını dışarı vurmuyor, bunu kâfi görmüyor. Kızmayacak. Cömertlik yapıyor, sağa sola veriyor, onu bunu veriyor,Cömertlik yapıyor, sağa sola veriyor, onu bunu veriyor, veriyor ama verdiğini unutamadığı için hatırında tuttuğu için;veriyor ama verdiğini unutamadığı için hatırında tuttuğu için; "Nefsi vermekten hoşlanıyor." diye; "O zaman, ben cömert sayılmam." diyor. "Nefsi vermekten hoşlanıyor." diye; "O zaman, ben cömert sayılmam." diyor.

Büyüklüğe bakın! Büyüklüğe bakın!

Kâle ve kâle Ebû Hafs. "Yine aynı râvi, Ebû Hafs'ın şöyle bir sözünü de naklediyor:" Kâle ve kâle Ebû Hafs. "Yine aynı râvi, Ebû Hafs'ın şöyle bir sözünü de naklediyor:"

Hüsnü edebi'z-zâhiri unvânu hüsni edebi'l-bâtıni li-enne'n-nebiyye sallallahu aleyhi ve sellem kâl:Hüsnü edebi'z-zâhiri unvânu hüsni edebi'l-bâtıni li-enne'n-nebiyye sallallahu aleyhi ve sellem kâl: Lev haşea kalbühû lehaşeat cevârihuhû. Lev haşea kalbühû lehaşeat cevârihuhû.

Ebû Hafs-ı Haddâd buyurmuş ki; Ebû Hafs-ı Haddâd buyurmuş ki;

"İnsanın dış davranışlarındaki edep, güzellik, zâhirî edebinin güzelliği, unvanı.""İnsanın dış davranışlarındaki edep, güzellik, zâhirî edebinin güzelliği, unvanı." Hüsni edebi'l-bâtıni. "İçinin de edeple dolu olduğunun işaretidir." Hüsni edebi'l-bâtıni. "İçinin de edeple dolu olduğunun işaretidir."

Oturuşu, konuşması, ayakta durması, büyüklere saygısı, küçüklere sevgisi güzel;Oturuşu, konuşması, ayakta durması, büyüklere saygısı, küçüklere sevgisi güzel; bu zahirde görünen şeyler neyin alametidir? bu zahirde görünen şeyler neyin alametidir?

Kişinin içinin de mânevî bakımdan güzel olduğunun alâmetidir. Kişinin içinin de mânevî bakımdan güzel olduğunun alâmetidir.

Çünkü Peygamber Efendimiz birisi hakkında dedi ki; Çünkü Peygamber Efendimiz birisi hakkında dedi ki;

"Şu adamın eğer kalbi huşûlu olsaydı, azaları da huşûlu olurdu."Şu adamın eğer kalbi huşûlu olsaydı, azaları da huşûlu olurdu. Namazda orayla burayla oynayıp huşûunu bozmazdı.Namazda orayla burayla oynayıp huşûunu bozmazdı. Madem ki azaları huşûlu değil; boyun bükmüş, Allah'a yönelmiş, kendinden geçmiş,Madem ki azaları huşûlu değil; boyun bükmüş, Allah'a yönelmiş, kendinden geçmiş, böyle mest olmuş değil, azaları bir şeylerle meşgul; demek ki kalbi de huşûlu değil." böyle mest olmuş değil, azaları bir şeylerle meşgul; demek ki kalbi de huşûlu değil."

Neden? Dış, içle alakalıdır. Dışı öyle olunca, içinin de öyle olduğu anlaşılıyor. Neden?

Dış, içle alakalıdır. Dışı öyle olunca, içinin de öyle olduğu anlaşılıyor.

Ben buraya ilave olarak, büyüklerimizin başka bir sözünden faydalanarak bir şey söyleyeceğim. Ben buraya ilave olarak, büyüklerimizin başka bir sözünden faydalanarak bir şey söyleyeceğim.

Büyüklerimiz diyor ki; Büyüklerimiz diyor ki;

el-İlmü bi't-taallümi ve'l-hilmü bi't-tahallümi. el-İlmü bi't-taallümi ve'l-hilmü bi't-tahallümi.

Nasıl ilim, öğrenmekle elde edilirse, -gidersin, uğraşırsın, ezberlersin, okursun, hocanın önünde dinlersin,Nasıl ilim, öğrenmekle elde edilirse, -gidersin, uğraşırsın, ezberlersin, okursun, hocanın önünde dinlersin, derslere devam edersin- taallüm ede ede, talebelik yapa yapa ilim sahibi olursun.derslere devam edersin- taallüm ede ede, talebelik yapa yapa ilim sahibi olursun. Halim selim olmak da nasıldır? Halim selim olmak da nasıldır?

Önce halim gibi davranırsın; halim gibi davrana davrana, yavaş yavaş halim olursun.Önce halim gibi davranırsın; halim gibi davrana davrana, yavaş yavaş halim olursun. Yani gibi davrana davrana, zamanla gerçekten öyle olursun.Yani gibi davrana davrana, zamanla gerçekten öyle olursun. Eğer insan içinin, edebinin güzel olmasını istiyorsa -istiyoruz tabi, içimiz de güzel olsun-Eğer insan içinin, edebinin güzel olmasını istiyorsa -istiyoruz tabi, içimiz de güzel olsun- kalbinin, gönlünün, niyetlerinin edeplerine riayet edip içi pırlanta gibi olsun istiyorsakalbinin, gönlünün, niyetlerinin edeplerine riayet edip içi pırlanta gibi olsun istiyorsa dışından başlasın; o dıştaki güzellik de içine doğru intikal eder. dışından başlasın; o dıştaki güzellik de içine doğru intikal eder.

Onun için Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem namaza durulduğu zaman,Onun için Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem namaza durulduğu zaman, safların arasına girer, herkesi düzeltir, boşlukları doldurur, geride duranı öne alır,safların arasına girer, herkesi düzeltir, boşlukları doldurur, geride duranı öne alır, öne geleni biraz geriye iterdi. Neden? öne geleni biraz geriye iterdi.

Neden?

Böyle böyle alışır. Dıştaki intizamdan, yavaş yavaş gönlü intizama girer.Böyle böyle alışır. Dıştaki intizamdan, yavaş yavaş gönlü intizama girer. Dıştaki edeplere riayet etmekten, yavaş yavaş içteki edepleri de öğrenir.Dıştaki edeplere riayet etmekten, yavaş yavaş içteki edepleri de öğrenir. "Onun için hiçbir edebi ihmal etmemeli" diye, kendim bunu ilave ettim; kitabın burasında yok. "Onun için hiçbir edebi ihmal etmemeli" diye, kendim bunu ilave ettim; kitabın burasında yok.

Kâle. "Yine aynı râvi diyor ki." Ve süile Ebû Hafs. "Ebû Hafs'a soruldu ki."Kâle. "Yine aynı râvi diyor ki." Ve süile Ebû Hafs. "Ebû Hafs'a soruldu ki." Me'l-bid'atü? "Bid'at nedir?" Bu soru çok soruluyor. Me'l-bid'atü? "Bid'at nedir?"

Bu soru çok soruluyor.

Bid'at, kelime olarak, "bir şeyi yeni ortaya çıkarmak" demek.Bid'at, kelime olarak, "bir şeyi yeni ortaya çıkarmak" demek. Evvelce yoktu, hoppala, bir şeyi ortaya çıkardı. Bir şeyi ortaya çıkarmaya bid'at derler.Evvelce yoktu, hoppala, bir şeyi ortaya çıkardı. Bir şeyi ortaya çıkarmaya bid'at derler. Bid'ati çıkarana da mübtedî' derler; ayın ile.Bid'ati çıkarana da mübtedî' derler; ayın ile. Hemze ile mübtedî olursa, , ibtidâ eden, başlayan demek; o ayrı. Hemze ile mübtedî olursa, , ibtidâ eden, başlayan demek; o ayrı.

Bu mübtedî', ayın'la, bid'atçi demek. Bu mübtedî', ayın'la, bid'atçi demek.

Bid'at ne demek? "Olmadık bir şeyi ortaya çıkarmak." Bid'at ne demek?

"Olmadık bir şeyi ortaya çıkarmak."

Dinde olmadık bir şeyi ortaya çıkarmak çok tehlikelidir, yasaktır. Dinde olmadık bir şeyi ortaya çıkarmak çok tehlikelidir, yasaktır.

Dinin aslını bize kim öğretiyor? Kur'ân-ı Kerîm öğretiyor. Dinin aslını bize kim öğretiyor?

Kur'ân-ı Kerîm öğretiyor.

Kur'ân-ı Kerîm'i kim öğretiyor? Peygamber Efendimiz öğretiyor. Kur'ân-ı Kerîm'i kim öğretiyor?

Peygamber Efendimiz öğretiyor.

Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesi ve Kur'ân-ı Kerîm dinin aslıyken,Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesi ve Kur'ân-ı Kerîm dinin aslıyken, insanın birisi pat diye dinde ortaya bir şey çıkarırsa olur mu? insanın birisi pat diye dinde ortaya bir şey çıkarırsa olur mu?

Olmaz. Herkes bir şey çıkarırsa curcuna olur. Böyle bir hakkı ve selahiyeti yok ki. Olmaz. Herkes bir şey çıkarırsa curcuna olur. Böyle bir hakkı ve selahiyeti yok ki.

Hüküm kimindir? Allah'ındır. Söz kimindir? Allah'ındır. Hüküm kimindir?

Allah'ındır.

Söz kimindir?

Allah'ındır.

Emir kimindir? Allah'ındır. Her şey Allah'ındır. Emir kimindir?

Allah'ındır.

Her şey Allah'ındır.

Biz ne yapıyoruz? Biz Allah'a itaat ediyoruz. Hepimiz müslüman olarak ne yapmışız? Biz ne yapıyoruz?

Biz Allah'a itaat ediyoruz.

Hepimiz müslüman olarak ne yapmışız?

Kendimizi Allah'a teslim etmişiz. Onun için teslim eden kimse manasına bize müslim deniliyor.Kendimizi Allah'a teslim etmişiz. Onun için teslim eden kimse manasına bize müslim deniliyor. Biz hepimiz kendi irademizi, aklımızı, fikrimizi, tercihimizi, niyetimizi bırakmışız,Biz hepimiz kendi irademizi, aklımızı, fikrimizi, tercihimizi, niyetimizi bırakmışız, Allah'a teslim olmuşuz. "Yâ Rabbi! Ne emredersen onu yapmaya razı oldum." diye söz vermişiz. Allah'a teslim olmuşuz.

"Yâ Rabbi! Ne emredersen onu yapmaya razı oldum." diye söz vermişiz.

Bu demektir. Gerçek pozisyonumuz budur. Bu demektir. Gerçek pozisyonumuz budur.

Peki, Peygamber Efendimiz'e niye itaat ediyoruz? Peki, Peygamber Efendimiz'e niye itaat ediyoruz?

Çünkü Allah, Peygamber Efendimiz'i bize elçi olarak göndermiştir. "Buna uyun." demiştir.Çünkü Allah, Peygamber Efendimiz'i bize elçi olarak göndermiştir. "Buna uyun." demiştir. Peygamber Efendimiz'e uymamız, Allah'ın bize, "Peygambere uyun." demesindendir. Peygamber Efendimiz'e uymamız, Allah'ın bize, "Peygambere uyun." demesindendir.

Kul in küntüm tuhibbûne'llâhe fe'ttebiûnî yuhbibkümü'llâh. Kul in küntüm tuhibbûne'llâhe fe'ttebiûnî yuhbibkümü'llâh.

Onun için Peygamber Efendimiz'e uyuyoruz. Binaenaleyh Allah'a uyuyoruz.Onun için Peygamber Efendimiz'e uyuyoruz. Binaenaleyh Allah'a uyuyoruz. Peygamber Efendimiz'in sünnetini tuttuğumuz zaman da Allah'a uyuyoruz.Peygamber Efendimiz'in sünnetini tuttuğumuz zaman da Allah'a uyuyoruz. Bir kimsenin herhangi bir şey ortaya çıkarmaya, dinde usul ortaya koymaya hakkı yoktur.Bir kimsenin herhangi bir şey ortaya çıkarmaya, dinde usul ortaya koymaya hakkı yoktur. Allah dinini koymuştur. Ve Kur'ân-ı Kerîm'inde buyurmuştur ki; Allah dinini koymuştur. Ve Kur'ân-ı Kerîm'inde buyurmuştur ki;

el-Yevme ekmeltü leküm dîneküm. "İşte bugün size dininizi ikmal ettim, tamamladım." el-Yevme ekmeltü leküm dîneküm. "İşte bugün size dininizi ikmal ettim, tamamladım."

Ve etmemtü aleyküm ni'metî. "Size olan nimetimi eksiksiz verdim." Ve etmemtü aleyküm ni'metî. "Size olan nimetimi eksiksiz verdim."

Dinde öğretilmemiş bir şey yoktur. Eksik kalmış bir şey yoktur.Dinde öğretilmemiş bir şey yoktur. Eksik kalmış bir şey yoktur. Allah, kemâle erdirmiştir; Resûlü ile her şeyi öğretmiştir.Allah, kemâle erdirmiştir; Resûlü ile her şeyi öğretmiştir. Ondan sonra Resûlü'nün vazifesi bitmiştir. Resûlullah âhirete öyle göçmüştür. Ondan sonra Resûlü'nün vazifesi bitmiştir. Resûlullah âhirete öyle göçmüştür.

Binaenaleyh herhangi bir dinî konuda, bir ukala çıkıp da yeni bir şey ortaya koyamaz.Binaenaleyh herhangi bir dinî konuda, bir ukala çıkıp da yeni bir şey ortaya koyamaz. Koyarsa bid'at olur. Bid'at de, bid'atçi de cehennemdedir.Koyarsa bid'at olur. Bid'at de, bid'atçi de cehennemdedir. Bid'atlara uyan insanlar hakkında da Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Bid'atlara uyan insanlar hakkında da Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Allah; farzını, nafilesini, haccını, zekâtını, namazını, orucunu, ibadetini, taatini kabul etmez." "Allah; farzını, nafilesini, haccını, zekâtını, namazını, orucunu, ibadetini, taatini kabul etmez."

Neden? Resûlullah'a uymadı da, bid'atçiye, uydurma şeye uydu. Neden?

Resûlullah'a uymadı da, bid'atçiye, uydurma şeye uydu.

Bid'at önemli olduğundan; "Bid'at nedir?" diye soruyorlar. Bid'at önemli olduğundan; "Bid'at nedir?" diye soruyorlar.

"Bir de bu mübarek zât tarif etsin bakalım." diye kendisine sormuşlar. "Bir de bu mübarek zât tarif etsin bakalım." diye kendisine sormuşlar.

Bize de çok sorulur. Bize de çok sorulur.

Ve me'l-bid'atü? "Bid'at nedir?" Fe-kâle. "Buyurdu ki." Bid'ati birkaç cümle ile tarif etmiş: Ve me'l-bid'atü? "Bid'at nedir?"

Fe-kâle. "Buyurdu ki."

Bid'ati birkaç cümle ile tarif etmiş:

et-Teaddî fi'l-ahkâm.et-Teaddî fi'l-ahkâm. "Ahkâm-ı şeriate tecavüz, hududu aşmak, haddini aşmak, ahkâm-ı ilâhiyi, ahkâm-ı şer'iyeyi çiğnemek." "Ahkâm-ı şeriate tecavüz, hududu aşmak, haddini aşmak, ahkâm-ı ilâhiyi, ahkâm-ı şer'iyeyi çiğnemek."

Ve't-tehâvünü bi's-sünen. "Resûlullah Efendimiz'in sünnetlerini işlemekte gevşek durmak." Ve't-tehâvünü bi's-sünen. "Resûlullah Efendimiz'in sünnetlerini işlemekte gevşek durmak."

Nasıl olacak? Sünnet-i seniyeyi sımsıkı tutacak; ciddi bir şekilde uygulayacak. Nasıl olacak?

Sünnet-i seniyeyi sımsıkı tutacak; ciddi bir şekilde uygulayacak.

Ve't-tibâü'l-ârâi ve'l-ehvâ'.Ve't-tibâü'l-ârâi ve'l-ehvâ'. -Yeni tabirle kişisel diyelim- "Kişisel fikirlere ve nefsânî heveslere tâbi olmak." -Yeni tabirle kişisel diyelim- "Kişisel fikirlere ve nefsânî heveslere tâbi olmak."

Çok şimdi. Kişisel görüşleri olanlar, radyolarda, televizyonlarda, açıkoturumlarda,Çok şimdi. Kişisel görüşleri olanlar, radyolarda, televizyonlarda, açıkoturumlarda, gazete köşelerinde vesairede; "Benim fikrim bu." diyor. gazete köşelerinde vesairede; "Benim fikrim bu." diyor.

A gözü kör olmayasıca! Senin fikrinin ne kıymeti var? Sen bana Allah'ın, Resûlullah'ın fikrini söyle.A gözü kör olmayasıca! Senin fikrinin ne kıymeti var? Sen bana Allah'ın, Resûlullah'ın fikrini söyle. Ben senin fikrini istemiyorum ki! "Benim fikrim bu." Ben senin fikrini istemiyorum ki!

"Benim fikrim bu."

Sen kimsin? "Ben doktora yaptım, doçent oldum, profesör oldum." Sen kimsin?

"Ben doktora yaptım, doçent oldum, profesör oldum."

Başına çalınsın! Senin bilgin, edebin, İslâm hakkında sağlam bir görüşün olsa;Başına çalınsın!

Senin bilgin, edebin, İslâm hakkında sağlam bir görüşün olsa;
"Allah şöyle buyuruyor, Resûlullah şöyle buyuruyor." diyecektin. "Allah şöyle buyuruyor, Resûlullah şöyle buyuruyor." diyecektin.

Ben seni istemiyorum ki sana tâbi olmak istemiyorum ki sen kimsin? Ben seni istemiyorum ki sana tâbi olmak istemiyorum ki sen kimsin?

Ben Ali'ye, Veli'ye, şuna buna tâbi olmak istemiyorum ki ben, Allah'ın rızasını kazanmak istiyorum.Ben Ali'ye, Veli'ye, şuna buna tâbi olmak istemiyorum ki ben, Allah'ın rızasını kazanmak istiyorum. Sen bana Allah'ın rızasının yolunu göster. Sen bana Allah'ın rızasının yolunu göster.

"Benim fikrim şu... Bana öyle geliyor ki ben onu öyle yapmayı seviyorum, böyle yapmayı sevmiyorum." "Benim fikrim şu... Bana öyle geliyor ki ben onu öyle yapmayı seviyorum, böyle yapmayı sevmiyorum."

Sen o zaman yeni bir din mi ortaya koyuyorsun? Koyamazsın! Sen o zaman yeni bir din mi ortaya koyuyorsun?


Koyamazsın!

Şimdiye kadar herkes böyle yapmış olsaydı, böyle bir şeye dinimiz,Şimdiye kadar herkes böyle yapmış olsaydı, böyle bir şeye dinimiz, ecdadımız müsaade etseydi, din darmadağın dağılır giderdi.ecdadımız müsaade etseydi, din darmadağın dağılır giderdi. Ama namazları burada da böyle kılıyoruz, Mekke'de de aynı kılıyoruz;Ama namazları burada da böyle kılıyoruz, Mekke'de de aynı kılıyoruz; Afrika'da da, Malezya'da da, Avustralya'da da aynı kılıyoruz. Neden? Afrika'da da, Malezya'da da, Avustralya'da da aynı kılıyoruz.

Neden?

Sünnetlerle tarif edilmiş, sımsıkı, aynı şekilde namaz kılıyoruz, aynı şekilde oruç tutuyoruz,Sünnetlerle tarif edilmiş, sımsıkı, aynı şekilde namaz kılıyoruz, aynı şekilde oruç tutuyoruz, aynı şekilde hac ediyoruz vesaire. Neden? "Bozulmasın." diye. aynı şekilde hac ediyoruz vesaire.

Neden?

"Bozulmasın." diye.

Din bozulmamış.Din bozulmamış. Sünnete uyulduğu için bozulmamış. Yoksa herkesin fikrine kalsaydı, ortalık mahvolurdu. Sünnete uyulduğu için bozulmamış. Yoksa herkesin fikrine kalsaydı, ortalık mahvolurdu.

Hele cahilin fikrine kaldı mı, cahilin yaptığı tamamen büyük bir tahriptir;Hele cahilin fikrine kaldı mı, cahilin yaptığı tamamen büyük bir tahriptir; ona uymak da büyük deliliktir. İnsanlar olmadık şeylere tapa tapa,ona uymak da büyük deliliktir. İnsanlar olmadık şeylere tapa tapa, olmadık insanların fikrine uya uya, ne hale geldiler… olmadık insanların fikrine uya uya, ne hale geldiler…

Buyur, İslâm'dan gayrı dinlerin hallerine bak.Buyur, İslâm'dan gayrı dinlerin hallerine bak. İşte Yunanlıların dinleri, işte Japonların dinleri, işte Afrika'daki putperestlikler,İşte Yunanlıların dinleri, işte Japonların dinleri, işte Afrika'daki putperestlikler, işte Güney Amerika'daki putperestlikler, işte hıristiyan âlemi, işte yahudi âlemi. işte Güney Amerika'daki putperestlikler, işte hıristiyan âlemi, işte yahudi âlemi.

Ne olacak? Kendi fikrine, keyfine uymayacak. Ne olacak?

Kendi fikrine, keyfine uymayacak.

Bid'at nedir? Allah'ın ahkâmına tecavüzdür, bir.Bid'at nedir?

Allah'ın ahkâmına tecavüzdür, bir.
Sünnetlerde gevşekliktir, iki. İnsanların kendi fikirlerine ve keyiflerine uymasıdır, üç. Sünnetlerde gevşekliktir, iki. İnsanların kendi fikirlerine ve keyiflerine uymasıdır, üç.

Ve terkü'l-iktidâi ve'l-ittibâ'. "Resûlullah'a uymayı, ittibâ etmeyi bırakmaktır." dört. Ve terkü'l-iktidâi ve'l-ittibâ'. "Resûlullah'a uymayı, ittibâ etmeyi bırakmaktır." dört.

İşte bid'at budur. Dört cümle ile tarif ediyor. İşte bid'at budur. Dört cümle ile tarif ediyor.

Elhamdülillah biz neyiz? Biz Peygamber Efendimiz'in sünneti yolundayız.Elhamdülillah biz neyiz?

Biz Peygamber Efendimiz'in sünneti yolundayız.
Resûlullah Efendimiz ne yaptıysa onu araştırıp, onu aynen yapmaya çalışıyoruz. Resûlullah Efendimiz ne yaptıysa onu araştırıp, onu aynen yapmaya çalışıyoruz.

Dünya üzerinde gelmiş geçmiş insanların içinde,Dünya üzerinde gelmiş geçmiş insanların içinde, Resûlullah'ın hayatı kadar bütün teferruatıyla, en sağlam şekilde tespit edilmiş ikinci bir insan yok!Resûlullah'ın hayatı kadar bütün teferruatıyla, en sağlam şekilde tespit edilmiş ikinci bir insan yok! O kadar güzel tespit edilmiş ikinci bir insan yok!O kadar güzel tespit edilmiş ikinci bir insan yok! O kadar gecesi gündüzü, uykusu, uyanıklığı, gece kalktığı zaman ne yaptığı,O kadar gecesi gündüzü, uykusu, uyanıklığı, gece kalktığı zaman ne yaptığı, tuvalete girerken ne söylediği, ibadet ederken secdede ne dediği, her şeyi tespit edilmiş. tuvalete girerken ne söylediği, ibadet ederken secdede ne dediği, her şeyi tespit edilmiş.

Bazı ihtilaflar yok mu? Bazı ihtilaflar yok mu?

Var tabi. İnsanların akılları aynı olmadığından, hafızaları aynı kuvvette olmadığından,Var tabi. İnsanların akılları aynı olmadığından, hafızaları aynı kuvvette olmadığından, her şeyi tam en ince detayına kadar tek yapmak mümkün olmuyor;her şeyi tam en ince detayına kadar tek yapmak mümkün olmuyor; ufak tefek farklılıklar oluyor. Sen genel manzaraya bakacak olursan o zaman anlarsın. ufak tefek farklılıklar oluyor. Sen genel manzaraya bakacak olursan o zaman anlarsın.

Bizim hedefimiz nedir? Sünnet-i seniyyeye uymak, Peygamber Efendimiz'e uymak. Bizim hedefimiz nedir?

Sünnet-i seniyyeye uymak, Peygamber Efendimiz'e uymak.

Korkumuz nedir? Bid'at. Bid'atten kaçınmaya çok dikkat edeceğiz.Korkumuz nedir?

Bid'at.

Bid'atten kaçınmaya çok dikkat edeceğiz.
Onlar da bid'atten korktukları için o da böyle güzel bir şekilde tarif eylemiş. Onlar da bid'atten korktukları için o da böyle güzel bir şekilde tarif eylemiş.

Kâle ve süile Ebû Hafs. Râvi buyurdu ki; "Ebû Hafs'a bir de şöyle soruldu:" Kâle ve süile Ebû Hafs. Râvi buyurdu ki; "Ebû Hafs'a bir de şöyle soruldu:"

Meni'r-ricâl? "Er kişiler kimlerdir? Erenler kimlerdir?" Meni'r-ricâl? "Er kişiler kimlerdir? Erenler kimlerdir?"

Ricâl, biliyorsunuz racûl kelimesinin çoğulu. Racûl de, "adam" demek, "erkek" demek.Ricâl, biliyorsunuz racûl kelimesinin çoğulu. Racûl de, "adam" demek, "erkek" demek. Ricâl, "adamlar" demek. "Adamlar kimdir?" ne demek? Ricâl, "adamlar" demek.

"Adamlar kimdir?" ne demek?

"Allah'ın sevdiği adamlar kimdir?" demek. "Ricâlullah, Allah'ın sevdiği insanlar kimdir?" demek. "Allah'ın sevdiği adamlar kimdir?" demek. "Ricâlullah, Allah'ın sevdiği insanlar kimdir?" demek.

Kısa kelimeyle soruyor. Kısa kelimeyle soruyor.

Fe-kâle. "Buyurdu ki." el-Kâimûne mea'llâhi teâlâ bi-vefâi'l-uhûd.Fe-kâle. "Buyurdu ki."

el-Kâimûne mea'llâhi teâlâ bi-vefâi'l-uhûd.
"Allahu Teâlâ hazretlerine kulluklarında, ahitlerine vefalı olanlardır."Allahu Teâlâ hazretlerine kulluklarında, ahitlerine vefalı olanlardır. Ahitlerinde vefa gösterenlerdir." Ahitlerinde vefa gösterenlerdir."

Kimmiş ricâlullah? Er kişiler, erenler, makbul, Allah'ın sevdiği, gerçek mert kimseler kimlermiş? Kimmiş ricâlullah? Er kişiler, erenler, makbul, Allah'ın sevdiği, gerçek mert kimseler kimlermiş?

Allah'a karşı kulluğunda vefalı olan, vefasızlık etmeyen;Allah'a karşı kulluğunda vefalı olan, vefasızlık etmeyen; Allah'a verdiği ahitlerini, verdiği sözleri tutan kimseler. Allah'a verdiği ahitlerini, verdiği sözleri tutan kimseler.

Biz Allah'a söz verdik mi? Biz Allah'a söz verdik mi?

Bir kere ruhlar âleminde söz verdik. Onun Rabliğini kabul ettik; bu bir. Bir kere ruhlar âleminde söz verdik. Onun Rabliğini kabul ettik; bu bir.

E lestü bi-rabbiküm? sorusuna; Kâlû belâ. dedik. E lestü bi-rabbiküm? sorusuna;

Kâlû belâ. dedik.

Bir kere, Allah'ın varlığını, birliğini, Rabliğini anlamamız lazım; ilk ahdimiz bu. Bir kere, Allah'ın varlığını, birliğini, Rabliğini anlamamız lazım; ilk ahdimiz bu.

Ondan sonra müslüman olduk: Ondan sonra müslüman olduk:

"Nefsimi sana teslim ettim yâ Rabbi! Senin emrine tâbi oldum yâ Rabbi!" dedik. "Nefsimi sana teslim ettim yâ Rabbi! Senin emrine tâbi oldum yâ Rabbi!" dedik.

Müslüman olmak, bu demek. Müslüman olmak, bu demek.

Eşhedü en lâ ilâhe illallah. "Şehadet ederim ki Allah birdir; şerîki, nazîri yoktur." Eşhedü en lâ ilâhe illallah. "Şehadet ederim ki Allah birdir; şerîki, nazîri yoktur."

Ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlühû.Ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlühû. "Muhammed-i Mustafa da onun hem kuludur, -tanrı filan değildir, 'Allah'ın oğlu' dediği gibi"Muhammed-i Mustafa da onun hem kuludur, -tanrı filan değildir, 'Allah'ın oğlu' dediği gibi gayrimüslimlerin, öyle değil- hem de Allah tarafından gönderilmiş has elçisidir." dedin mi? gayrimüslimlerin, öyle değil- hem de Allah tarafından gönderilmiş has elçisidir." dedin mi?

Dedin. Allah'a tâbi oldun mu? Oldun. Kur'ân'a tâbi oldun mu? Oldun. Dedin.

Allah'a tâbi oldun mu?

Oldun.

Kur'ân'a tâbi oldun mu?

Oldun.

Resûlullah'a tâbi oldun mu? Oldun. Tamam. Resûlullah'a tâbi oldun mu?

Oldun.

Tamam.

O zaman ahdine vefa et, vefalı ol. Vefasız olma, dönek olma.O zaman ahdine vefa et, vefalı ol. Vefasız olma, dönek olma. Bağlanmışken gevşeme, söz vermişken sözünü çiğneme, sözünde dur, Allah'ın yolunca yürü. Bağlanmışken gevşeme, söz vermişken sözünü çiğneme, sözünde dur, Allah'ın yolunca yürü.

"Er kişi, erenler kimdir?" diye soruyorlar. "Er kişi, erenler kimdir?" diye soruyorlar.

"Allahu Teâlâ hazretlerine karşı ahitlerine vefa ederek kulluk edenler" diyor. "Allahu Teâlâ hazretlerine karşı ahitlerine vefa ederek kulluk edenler" diyor.

Delil olarak da şöyle buyuruyor: Delil olarak da şöyle buyuruyor:

Kâle'llâhu teâlâ. "Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de Allahu Teâlâ hazretleri buyurdu ki." Kâle'llâhu teâlâ. "Nitekim Kur'ân-ı Kerîm'de Allahu Teâlâ hazretleri buyurdu ki."

Ricâlün sadakû mâ âhedu'llâhe aleyh. Ricâlün sadakû mâ âhedu'llâhe aleyh.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ashabından bazı kimseler,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ashabından bazı kimseler, savaşta öyle kahramanca çarpıştılar ve şehit oldular, sonunda cennetlik oldular. savaşta öyle kahramanca çarpıştılar ve şehit oldular, sonunda cennetlik oldular.

Onlar hakkında Kur'ân-ı Kerîm'in bu âyet-i kerîmesinde ne buyuruluyor? Onlar hakkında Kur'ân-ı Kerîm'in bu âyet-i kerîmesinde ne buyuruluyor?

Ricâlün. "O adamlar ki." Sadakû mâ âhedu'llâhe aleyh. "Allah ile yaptıkları ahdi yerine getirdiler." Ricâlün. "O adamlar ki." Sadakû mâ âhedu'llâhe aleyh. "Allah ile yaptıkları ahdi yerine getirdiler."

Ahdi bozmadılar, sözlerinde sadık oldular.Ahdi bozmadılar, sözlerinde sadık oldular. Allah'a söz vermişlerdi; Allah yolunda canlarını verdiler. Allah'a söz vermişlerdi; Allah yolunda canlarını verdiler.

İşte ahdine sadık olmak, ricâl olmak, budur. Allah'ın sevgili kulu olmak, budur. İşte ahdine sadık olmak, ricâl olmak, budur. Allah'ın sevgili kulu olmak, budur.

Ahdine vefasız olup da, sözünden dönüp de, Allah'ın buyruklarını tutmayıp da,Ahdine vefasız olup da, sözünden dönüp de, Allah'ın buyruklarını tutmayıp da, Kur'ân'a uymayıp da, Resûlullah'a tâbi olmayıp da, Allah'ın sevgili kulu,Kur'ân'a uymayıp da, Resûlullah'a tâbi olmayıp da, Allah'ın sevgili kulu, er kişi, eren, evliyâ olunur mu? Olunmaz! er kişi, eren, evliyâ olunur mu?

Olunmaz!

Eren, evliyâ, ricâl, mert, merdan, merdihüda olmanın şartı;Eren, evliyâ, ricâl, mert, merdan, merdihüda olmanın şartı; Allah'a olan ahdine öyle sadakat göstermektir ki yeri geldiği zaman seve seve canını vermektir! Allah'a olan ahdine öyle sadakat göstermektir ki yeri geldiği zaman seve seve canını vermektir!

Canını veremez, malını veremez, rahatını bozamaz, tatilini ihmal edemez… Canını veremez, malını veremez, rahatını bozamaz, tatilini ihmal edemez…

Tatilde müslümanların hâlini gör bakalım, bir araştır bakalım; olmuyor işte! Tatilde müslümanların hâlini gör bakalım, bir araştır bakalım; olmuyor işte!

Hocamız minbere çıkardı: Hocamız minbere çıkardı:

"Yahu, bu deniz kenarlarında, bu plajlarda çok büyük günahlar vardır."Yahu, bu deniz kenarlarında, bu plajlarda çok büyük günahlar vardır. Bu açılmak, saçılmak, bu çıplaklık Allah'ın gazabını çeker.Bu açılmak, saçılmak, bu çıplaklık Allah'ın gazabını çeker. Çoluk çocuğunuza dikkat edin; oralara gitmeyin.Çoluk çocuğunuza dikkat edin; oralara gitmeyin. Oralarda 'yazlık' diye tutuyorsunuz, çocuklara sahip olamıyorsunuz,Oralarda 'yazlık' diye tutuyorsunuz, çocuklara sahip olamıyorsunuz, onlar da açık saçık kadınları görüyorlar. Erkeğe de haram.onlar da açık saçık kadınları görüyorlar. Erkeğe de haram. Erkeğin de giyimi şu kadar; o da haram. O helal değil ki.Erkeğin de giyimi şu kadar; o da haram. O helal değil ki. Kadına da bakmak haram, erkeğe de bakmak haram.Kadına da bakmak haram, erkeğe de bakmak haram. Deniz kenarında yalı tutuyorsun, götürüyorsun, çocuğuna onları gösteriyorsun,Deniz kenarında yalı tutuyorsun, götürüyorsun, çocuğuna onları gösteriyorsun, onlarla beraber denizde yüzdürüyorsun, sörf yaptırıyorsun, onlarla beraber denizde yüzdürüyorsun, sörf yaptırıyorsun, eğlendiriyorsun vesaire, doğru değil!" derdi. eğlendiriyorsun vesaire, doğru değil!" derdi.

Bunları böyle söylerdi, minberden inerdi.Bunları böyle söylerdi, minberden inerdi. Yine herkes, eski tas eski hamam, bildiğini yapıyor. Yine herkes, eski tas eski hamam, bildiğini yapıyor.

Er kişi kimdir? Ölmek pahasına bile olsa Allah'a verdiği sözde durur.Er kişi kimdir?

Ölmek pahasına bile olsa Allah'a verdiği sözde durur.
Değil böyle keyfinden fedakârlık bile yapamamak; malını verecek, canını verecek. Değil böyle keyfinden fedakârlık bile yapamamak; malını verecek, canını verecek.

Kâle ve kâle Ebû Hafs. "Aynı râvi hep bu sözleri nakletmiş. 'Ebû Hafs bir de şöyle buyurdu:'" Kâle ve kâle Ebû Hafs. "Aynı râvi hep bu sözleri nakletmiş. 'Ebû Hafs bir de şöyle buyurdu:'"

el-Îsârü en tükaddime huzûze'l-ihvâni alâ hazzike fî emri âhiretike ve dünyâke. el-Îsârü en tükaddime huzûze'l-ihvâni alâ hazzike fî emri âhiretike ve dünyâke.

Îsâr kelimesi hep geçti. Bu mübareklerin hayatlarını okurken çok geçti. Îsâr kelimesi hep geçti. Bu mübareklerin hayatlarını okurken çok geçti.

Îsâr; peltek "se" ile, "elif", "be", "te", "se." Îsâr; peltek "se" ile, "elif", "be", "te", "se."

Îsâr, ne demek? "Arkadaşını kendisine tercih etmek.Îsâr, ne demek?

"Arkadaşını kendisine tercih etmek.
Arkadaşını öne almak, kendisini geriye atmak. Arkadaşının ihtiyacına öncelik tanımak" demek. Arkadaşını öne almak, kendisini geriye atmak. Arkadaşının ihtiyacına öncelik tanımak" demek.

el-Îsâr, "îsâr" denilen şey nedir? el-Îsâr, "îsâr" denilen şey nedir?

En tükaddime huzûze'l-ihvân. "İhvanın hazlarını, arzularını." Alâ hazzike.En tükaddime huzûze'l-ihvân. "İhvanın hazlarını, arzularını." Alâ hazzike. "Senin arzunun önüne almandır." "Senin arzunun önüne almandır."

Sen bir şey istiyorsun, onlar başka bir şeyler istiyorlar.Sen bir şey istiyorsun, onlar başka bir şeyler istiyorlar. Tamam, önce onların istediği olsun. Îsâr, bu işte.Tamam, önce onların istediği olsun. Îsâr, bu işte. Gerçi sen onlarla hemfikir değilsin, gönlün başka şey istiyor ama hadi bakalım, onların dediği olsun. Gerçi sen onlarla hemfikir değilsin, gönlün başka şey istiyor ama hadi bakalım, onların dediği olsun.

Arkadaşlarının hazlarını, arzularını kendi nefsinin hazzına tercih etmen, onlara öncelik vermen.Arkadaşlarının hazlarını, arzularını kendi nefsinin hazzına tercih etmen, onlara öncelik vermen. Dedik ya hani; yememek, yedirmek; giymemek, giydirmek. Dedik ya hani; yememek, yedirmek; giymemek, giydirmek.

Hangi konularda? Fî emri âhiretike ve dünyâke.Hangi konularda?

Fî emri âhiretike ve dünyâke.
"Âhiret konularında da, dünya konularında da böyle." "Âhiret konularında da, dünya konularında da böyle."

Âhiret konusunda îsâr nasıl olur? Âhiret konusunda îsâr nasıl olur?

İmamın arkası, namaz kılanların içinde sevabı en çok alan kimsenin yeridir.İmamın arkası, namaz kılanların içinde sevabı en çok alan kimsenin yeridir. Allah'ın ikramı imama gelir, imamdan imamın arkasına gelir,Allah'ın ikramı imama gelir, imamdan imamın arkasına gelir, ondan sonra imamın arkasındakinin sağına soluna, sağına soluna, sağına soluna gelir.ondan sonra imamın arkasındakinin sağına soluna, sağına soluna, sağına soluna gelir. Birinci saf bittikten sonra, ikinci safın ortasına gelir, ikinci safın ortasındaki şahsın sağına soluna,Birinci saf bittikten sonra, ikinci safın ortasına gelir, ikinci safın ortasındaki şahsın sağına soluna, sağına soluna, sağına soluna, üçüncü safa, dördüncü safa... sağına soluna, sağına soluna, üçüncü safa, dördüncü safa...

Ortası sevaplı mı? İmamın arkası sevaplı, tamam. "Sevaplı" diye herkes oraya atlamaya çalışıyor.Ortası sevaplı mı?

İmamın arkası sevaplı, tamam. "Sevaplı" diye herkes oraya atlamaya çalışıyor.
Herkes orayı gözüne kestirmiş; "camide en sevaplı yer orası" diye orayı istiyor. Herkes orayı gözüne kestirmiş; "camide en sevaplı yer orası" diye orayı istiyor.

Îsâr sahibi bir insan ne yapacak? "Buyur, sen geç kardeşim." diyecek. Îsâr sahibi bir insan ne yapacak?

"Buyur, sen geç kardeşim." diyecek.

Kendisi oraya bir adım atsaydı, en büyük sevabı o alacaktı. "Buyur kardeşim." diyor. Kendisi oraya bir adım atsaydı, en büyük sevabı o alacaktı.

"Buyur kardeşim." diyor.

Ne oluyor? Îsâr. Âhiret konusunda, sevap konusunda.Ne oluyor?

Îsâr. Âhiret konusunda, sevap konusunda.
Kendisi sevap alacaktı, ona sevap aldırıyor. Aslında öyle yapınca, yine sevabı kendisi alıyor. Kendisi sevap alacaktı, ona sevap aldırıyor. Aslında öyle yapınca, yine sevabı kendisi alıyor.

Neden? Allah isârı mükâfâtlandırır da ondan.Neden?

Allah isârı mükâfâtlandırır da ondan.
"Bu kulum, kardeşini kendisine tercih etti." der, ona yine mükâfâtını verir. O işin perde arkası."Bu kulum, kardeşini kendisine tercih etti." der, ona yine mükâfâtını verir. O işin perde arkası. Ama hem dünyevî konuda; "Al kardeşim, ben yemeyeyim, sen doy; ben giymeyeyim, sen giy;Ama hem dünyevî konuda; "Al kardeşim, ben yemeyeyim, sen doy; ben giymeyeyim, sen giy; ben ıslanayım, sen ıslanma; ben öleyim, sen yaşa." diyecek; hem de âhiret konusunda;ben ıslanayım, sen ıslanma; ben öleyim, sen yaşa." diyecek; hem de âhiret konusunda; "Sevabı sen al, ziyanı yok, ben geride kalayım, sen daha çok sevap kazan."Sevabı sen al, ziyanı yok, ben geride kalayım, sen daha çok sevap kazan. Ziyanı yok, ben ikinci, üçüncü kalayım." diyebilecek; îsâr budur. Ziyanı yok, ben ikinci, üçüncü kalayım." diyebilecek; îsâr budur.

Niye bunu tarif ediyor? Niye bunu tarif ediyor?

Tasavvufta îsâr önemlidir, yüksek şahsiyetlerin huyudurTasavvufta îsâr önemlidir, yüksek şahsiyetlerin huyudur ve dervişlerin bu huya sahip olması lazımdır.ve dervişlerin bu huya sahip olması lazımdır. Bir derviş îsâr zihniyetine sahip değilse olgun derviş olamaz da ondan. Bir derviş îsâr zihniyetine sahip değilse olgun derviş olamaz da ondan. Dervişin sahip olması gereken huylardan bir tanesi îsâr'dır.Dervişin sahip olması gereken huylardan bir tanesi îsâr'dır. Kardeşlerini hem âhiret konularında, sevap konularında, hem dünya konularında,Kardeşlerini hem âhiret konularında, sevap konularında, hem dünya konularında, maddiyat konularında kendisinden öne geçirecek. maddiyat konularında kendisinden öne geçirecek.

İki insan bir memuriyete talip olacaklar. İki insan bir memuriyete talip olacaklar.

İki kardeş, ne yapacak? "Buyur, sen geç." diyecek. İki kardeş, ne yapacak?

"Buyur, sen geç." diyecek.

"E sen ne olacaksın?" "Ben başka bir şeye bakarım." "E sen ne olacaksın?"

"Ben başka bir şeye bakarım."

Ebû Hafs-ı Haddâd hazretleri bitti. Nişâbur şehrinden Ebû Hafs-ı Haddâd. Ebû Hafs-ı Haddâd hazretleri bitti.

Nişâbur şehrinden Ebû Hafs-ı Haddâd.

Ne kadar güzel sözlerini okuduk.Ne kadar güzel sözlerini okuduk. Ne kadar derin bir şahsiyeti olduğunu,Ne kadar derin bir şahsiyeti olduğunu, ne kadar İslâm'ı candan yaşamak isteyen ve bunu gösteren bir kimse olduğunu gördük. ne kadar İslâm'ı candan yaşamak isteyen ve bunu gösteren bir kimse olduğunu gördük.

Şimdi 16. şahsiyet başlıyor. 16. kişi, kitabın 16. terceme-i hali, 16. konusu. Şimdi 16. şahsiyet başlıyor. 16. kişi, kitabın 16. terceme-i hali, 16. konusu.

Hamdûn el-Kassâr; yine bu Ebû Hafs-ı Haddâd'ın şehrindendir. Hamdûn el-Kassâr; yine bu Ebû Hafs-ı Haddâd'ın şehrindendir.

Ve minhüm Hamdûnü'bnü Ahmede'bne İmâra, Ebû Sâlihini'l-Kassâru'n-Neysâbûriyyü. Ve minhüm Hamdûnü'bnü Ahmede'bne İmâra, Ebû Sâlihini'l-Kassâru'n-Neysâbûriyyü.

Minhüm. "Allah'ın sevgili kullarından birisi de Hamdûn b. Ahmed b. İmâre'dir." Minhüm. "Allah'ın sevgili kullarından birisi de Hamdûn b. Ahmed b. İmâre'dir."

Dedesinin adı İmâre, babasının adı Ahmet, kendisinin adı Hamdûn,Dedesinin adı İmâre, babasının adı Ahmet, kendisinin adı Hamdûn, künyesi Ebû Salih, "Salih'in babası" demek. Nisbesi; en-Nisâburi. künyesi Ebû Salih, "Salih'in babası" demek.

Nisbesi; en-Nisâburi.

Ne demek? "Nişâburlu" demek. Ne demek?

"Nişâburlu" demek.

Nişâbur da Horasan'da çok önemli bir şehir.Nişâbur da Horasan'da çok önemli bir şehir. Araplar Horasan'ı fethettiği zaman oraya ordugâh, kışla yapmışlar.Araplar Horasan'ı fethettiği zaman oraya ordugâh, kışla yapmışlar. Orası müslümanların kalesi. Nişâbur, Horasan'da önemli bir yer.Orası müslümanların kalesi. Nişâbur, Horasan'da önemli bir yer. Oradan çok alimler yetişmiş; İslâm etrafa oradan yayılmış. Oradan çok alimler yetişmiş; İslâm etrafa oradan yayılmış.

Şeyhü ehli'l-melâmeti bi-Neysâbûra.Şeyhü ehli'l-melâmeti bi-Neysâbûra. "Hamdûn el-Kassâr, Nişâbur şehrinde melâmet ehlinin şeyhi idi, üstadıydı." "Hamdûn el-Kassâr, Nişâbur şehrinde melâmet ehlinin şeyhi idi, üstadıydı."

Ve minhü inteşere mezhebü'l-melâmeh. Ve minhü inteşere mezhebü'l-melâmeh. "Melâmet neşesi, yolu, anlayışı, - burada mezhebi diyor - ondan neşet etti." "Melâmet neşesi, yolu, anlayışı, - burada mezhebi diyor - ondan neşet etti."

Bu melâmet, tasavvufta önemli bir yol ve koldur.Bu melâmet, tasavvufta önemli bir yol ve koldur. Önemli bir zihniyettir. Melâmet ehline melâmî derler. Önemli bir zihniyettir. Melâmet ehline melâmî derler.

Melâmet kelimesi nereden gelir? Melâmet kelimesi nereden gelir?

Levm kelimesinden gelir. Bunun mastar-ı mîmisi; "melâm ve melâmet."Levm kelimesinden gelir. Bunun mastar-ı mîmisi; "melâm ve melâmet." Arefe fiilinden, "irfân ve mârifet" gibi. Arefe fiilinden, "irfân ve mârifet" gibi.

Lame, yelümü, levm. Levm ve melâmet. Melâmet; "ayıplamak, kınamak" demek. Lame, yelümü, levm. Levm ve melâmet. Melâmet; "ayıplamak, kınamak" demek.

Tasavvufun içinde ehl-i melamet var, melâmî meşrep insanlar var. Tasavvufun içinde ehl-i melamet var, melâmî meşrep insanlar var.

Bunların zihniyeti nedir? Bunların zihniyeti nedir?

Bu şahıslar ihlâsa, ameli sırf Allah rızası için yapmaya çok önem veriyorlar.Bu şahıslar ihlâsa, ameli sırf Allah rızası için yapmaya çok önem veriyorlar. Riyakârlığa düşmemeye çok dikkat ediyorlar. Riyakârlığa düşmemeye çok dikkat ediyorlar.

Eski zamanlarda bir adam varmış; büyük bir zât.Eski zamanlarda bir adam varmış; büyük bir zât. Her gün namazı camide, birinci safta imamın arkasında kılarmış. Her gün böyle yapıyor.Her gün namazı camide, birinci safta imamın arkasında kılarmış. Her gün böyle yapıyor. Demek ki camiye erken geliyor; orayı, en sevaplı yeri kazanıyor.Demek ki camiye erken geliyor; orayı, en sevaplı yeri kazanıyor. Her gün orada kılarmış. Senelerce bu böyle devam etmiş de, bir gün bir mazereti olmuş.Her gün orada kılarmış. Senelerce bu böyle devam etmiş de, bir gün bir mazereti olmuş. İnsan, olur ya hani, midesi bulanır, abdesti tutmaz, kusar, yeniden abdest alması gerekir,İnsan, olur ya hani, midesi bulanır, abdesti tutmaz, kusar, yeniden abdest alması gerekir, burnu kanar filan ne sebeple ise camiye yetişememiş.burnu kanar filan ne sebeple ise camiye yetişememiş. Abdesti geç almış, camideki alışkın olunan yerine yetişememiş; en ön safı başkası kapmış.Abdesti geç almış, camideki alışkın olunan yerine yetişememiş; en ön safı başkası kapmış. Namaza başlanmış. Bu, ta en arka safta namaz kılmış. Namaza başlanmış. Bu, ta en arka safta namaz kılmış.

Böyle haller olur mu? Olabilir. Böyle bir hal hepimizin başına gelebilir. Böyle haller olur mu?

Olabilir. Böyle bir hal hepimizin başına gelebilir.

Bu, en arkada namaz kılınca hem üzülmüş hem de korkmuş: Bu, en arkada namaz kılınca hem üzülmüş hem de korkmuş:

"Eyvah! Beni burada görürlerse ne derler."Eyvah! Beni burada görürlerse ne derler. 'Bu mübarek zât, çok büyük alim, hep en önde namaz kılardı.'Bu mübarek zât, çok büyük alim, hep en önde namaz kılardı. En arka safta namaz kılıyor, vay be!' diye beni ayıplarlar." diye, içine bir ürküntü gelmiş. En arka safta namaz kılıyor, vay be!' diye beni ayıplarlar." diye, içine bir ürküntü gelmiş.

İnsanların kendisini görüp de ayıplamasından, bir an içine böyle bir düşünce gelmiş.İnsanların kendisini görüp de ayıplamasından, bir an içine böyle bir düşünce gelmiş. "Keşke kimse görmese de, belli olmasa" diye, insanların, en arka safta namaz kıldığını görmesini, bilmesini istememiş. "Keşke kimse görmese de, belli olmasa" diye, insanların, en arka safta namaz kıldığını görmesini, bilmesini istememiş. Çünkü hep en ön safta namaz kılıyordu. Çünkü hep en ön safta namaz kılıyordu.

Sonra kendi kendine birden bir şimşek çakmış kafasında, bir düşünmüş: Sonra kendi kendine birden bir şimşek çakmış kafasında, bir düşünmüş:

"Aa! Ben ne yapıyorum; insanlardan çekiniyorum ve utanıyorum."Aa! Ben ne yapıyorum; insanlardan çekiniyorum ve utanıyorum. Niçin utanıyorum? En ön safta namaz kılamamışım da, en arka saftaNiçin utanıyorum? En ön safta namaz kılamamışım da, en arka safta hani havâî, mahallenin, öyle sünnete pek itibar etmeyen,hani havâî, mahallenin, öyle sünnete pek itibar etmeyen, arka safta namazı kılıp fırt kaçan haylazlarının safında, orada namaz kılmaktan utanıyorum.arka safta namazı kılıp fırt kaçan haylazlarının safında, orada namaz kılmaktan utanıyorum. Kimden utanıyorum? İnsanlardan utanıyorum.Kimden utanıyorum? İnsanlardan utanıyorum. Neyi istiyorum? Beni en ön safta görmelerini.Neyi istiyorum? Beni en ön safta görmelerini. Demek ki insanların benim iyi ibadet etmemi görmelerini istiyorum.Demek ki insanların benim iyi ibadet etmemi görmelerini istiyorum. Demek ki kötü bir durumda olmamı görmelerini istemiyorum. Demek ki bende gösterişçilik var.Demek ki kötü bir durumda olmamı görmelerini istemiyorum. Demek ki bende gösterişçilik var. Demek ben insanların fikrine önem veriyormuşum. Demek ki ben riyakârmışım.Demek ben insanların fikrine önem veriyormuşum. Demek ki ben riyakârmışım. Demek ki benim ömrüm boyunca en ön safta namaz kılmam insanlara gösteriş içinmiş;Demek ki benim ömrüm boyunca en ön safta namaz kılmam insanlara gösteriş içinmiş; içimde gizlice bu arzu varmış." diye kendi kusurunu yakalamış. içimde gizlice bu arzu varmış." diye kendi kusurunu yakalamış.

O düşüncesinin hatalı olduğunu anlamış da;O düşüncesinin hatalı olduğunu anlamış da; "Benim bu namazlar olmadı." diye bütün ömrü boyunca kıldığı namazları ödemeye, kaza etmeye başlamış! "Benim bu namazlar olmadı." diye bütün ömrü boyunca kıldığı namazları ödemeye, kaza etmeye başlamış!

Bu gibi şeyler başka türlü anlaşılmaz da, misal ile anlatmaya çalışacağım. Bir başka misal: Bu gibi şeyler başka türlü anlaşılmaz da, misal ile anlatmaya çalışacağım.

Bir başka misal:

Bayezid-i Bistâmî, bizim silsilemizde adı geçen şeyhlerimizden,Bayezid-i Bistâmî, bizim silsilemizde adı geçen şeyhlerimizden, otuz yıl peş peşe, her sene haccetmiş. Hem de her haccını yaya olarak yapmış! otuz yıl peş peşe, her sene haccetmiş. Hem de her haccını yaya olarak yapmış!

Yaya olarak haccetmek ne demek? Yaya olarak haccetmek ne demek?

"Her attığı adıma yedi yüz Mekke hasenesi verilecek." demek. "Her attığı adıma yedi yüz Mekke hasenesi verilecek." demek.

Mekke hasenesi, başka yerlerin hasenesine göre yüz bin misli fazla.Mekke hasenesi, başka yerlerin hasenesine göre yüz bin misli fazla. Adımcık adımcık hacca giderken her adımına yetmiş milyon hasene veriliyor. Adımcık adımcık hacca giderken her adımına yetmiş milyon hasene veriliyor.

Peygamber Efendimiz'in bir sözünü size hatırlatmak isterim.Peygamber Efendimiz'in bir sözünü size hatırlatmak isterim. Kelimeleri bilmediğiniz için meseleyi anlayamazsınız. Kelimeleri bilmediğiniz için meseleyi anlayamazsınız.

"Allah, bir kulun bir tek hasenesini kabul ediverse cennete girer." diyor Peygamber Efendimiz. "Allah, bir kulun bir tek hasenesini kabul ediverse cennete girer." diyor Peygamber Efendimiz.

Bir hasenesi bile kulun cennete girmesine yeter. Bir hasenesi bile kulun cennete girmesine yeter.

Her attığı adımda yedi yüz Mekke hasenesi kazanıyor.Her attığı adımda yedi yüz Mekke hasenesi kazanıyor. Yedi yüz çarpı, yüz bin Mekke hasenesi. "Yüz bin misli" demek. Ne demek? Yedi yüz çarpı, yüz bin Mekke hasenesi. "Yüz bin misli" demek.

Ne demek?

Yetmiş milyon. Attığı her adımda böyle sevaplar kazanıyor.Yetmiş milyon. Attığı her adımda böyle sevaplar kazanıyor. Otuz sene böyle adımcık adımcık yetmiş milyon, yetmiş milyon kazana kazana haccetmiş. Otuz sene böyle adımcık adımcık yetmiş milyon, yetmiş milyon kazana kazana haccetmiş. Kuvvetli hafızmış. Her gün de ezberinden bir hatim indirirmiş. Kuvvetli hafızmış. Her gün de ezberinden bir hatim indirirmiş.

Arafat'a çıkmışlar. Arafat'ta vakfede iken içinden bir ses gelmiş: Arafat'a çıkmışlar. Arafat'ta vakfede iken içinden bir ses gelmiş:

"Ey Beyazıt! Ne mutlu sana ya, otuz yıl yaya olarak haccettin, bu kadar sevap kazandın!"Ey Beyazıt! Ne mutlu sana ya, otuz yıl yaya olarak haccettin, bu kadar sevap kazandın! Her gün de hatim indirdin, şu kadar sevap kazandın.Her gün de hatim indirdin, şu kadar sevap kazandın. Artık yaşadın be, ne mutlu sana, ne çok ibadet ettin!" diye içinden bir düşünce gelmiş. Artık yaşadın be, ne mutlu sana, ne çok ibadet ettin!" diye içinden bir düşünce gelmiş.

Şeytanın işi yok; böyle zararlı fikirleri insanın kafasına sokuyor. Şeytanın işi yok; böyle zararlı fikirleri insanın kafasına sokuyor.

Şöyle bir düşünmüş; insanın ibadetini sevmesi, beğenmesi, ibadetine mağrur olması doğru değil.Şöyle bir düşünmüş; insanın ibadetini sevmesi, beğenmesi, ibadetine mağrur olması doğru değil. Hemen; "Ey nâs! Ey insanlar!" demiş. Herkes, "Buyur." demişler. Hemen;

"Ey nâs! Ey insanlar!" demiş.

Herkes, "Buyur." demişler.

"Otuz yıl yaya olarak haccettim ve her gün hatim indirdim."Otuz yıl yaya olarak haccettim ve her gün hatim indirdim. Bunların sevabını satıyorum. Yok mu alan?" demiş. Bunların sevabını satıyorum. Yok mu alan?" demiş.

Herkes birbirine bakmış. Güneş mi vurdu Beyazıt'ın başına, bu ne biçim şey.Herkes birbirine bakmış. Güneş mi vurdu Beyazıt'ın başına, bu ne biçim şey. Çünkü "Sevap veriyorum." dedin mi, verilir; şakası yok. Allah'ın işlerinde şaka olmaz.Çünkü "Sevap veriyorum." dedin mi, verilir; şakası yok. Allah'ın işlerinde şaka olmaz. "Sevabı veriyorum." dedin mi, gider. Oyuncak değil bu. Birbirlerinin yüzlerine bakmışlar."Sevabı veriyorum." dedin mi, gider. Oyuncak değil bu. Birbirlerinin yüzlerine bakmışlar. Bir şey de diyememişler. Oradaki börekçi demiş ki; Bir şey de diyememişler.

Oradaki börekçi demiş ki;

"Tamam, ben müşteriyim, alıyorum. Kaça?" "Ver birkaç börek." demiş. "Tamam, ben müşteriyim, alıyorum. Kaça?"

"Ver birkaç börek." demiş.

O börekçi, çörekçi üç tane çörek vermiş. Beyazıt da; "Tamam, sattım." demiş. O börekçi, çörekçi üç tane çörek vermiş.

Beyazıt da;

"Tamam, sattım." demiş.

Orada bir köpek duruyormuş; o çöreklerin birisini köpeğin önüne atmış. Köpek onu yutmuş.Orada bir köpek duruyormuş; o çöreklerin birisini köpeğin önüne atmış. Köpek onu yutmuş. Şu kadarcık çörek, poğaça, ne olacak.. Yine bakınıyor. Ötekisini de atmış; onu da yutmuş.Şu kadarcık çörek, poğaça, ne olacak.. Yine bakınıyor. Ötekisini de atmış; onu da yutmuş. Üçüncüyü de atmış; onu da yutmuş. Üçüncüyü de atmış; onu da yutmuş.

Otuz yıllık haccının sevabını, şu kadar hafızlık hatminin sevabını verdi, üç tane çörek aldı.Otuz yıllık haccının sevabını, şu kadar hafızlık hatminin sevabını verdi, üç tane çörek aldı. Çöreği de köpeğe verdi. Çöreği de köpeğe verdi.

Kendi kendine demiş ki; "Ey Beyazıt kaldın mı şimdi ortada? Var mı bir sevabın? Yok. Verdin.Kendi kendine demiş ki;

"Ey Beyazıt kaldın mı şimdi ortada? Var mı bir sevabın? Yok. Verdin.
Hiçbir şeyin yok. Hadi bakalım, şimdi ne yapacaksan yap!" Hiçbir şeyin yok. Hadi bakalım, şimdi ne yapacaksan yap!"

İbadetine mağrur olmak fena olduğundan, kendisini ondan kurtarmak için böyle yapıyor.İbadetine mağrur olmak fena olduğundan, kendisini ondan kurtarmak için böyle yapıyor. Cesaret işi; bu işler öyle kolay işler değil! Cesaret işi; bu işler öyle kolay işler değil!

"Ey nefsim, hadi bakalım, şimdi ne yapacaksan yap!" demiş. "Ey nefsim, hadi bakalım, şimdi ne yapacaksan yap!" demiş.

"Şimdi neye mağrur olacaksın bakalım? Allah'ın rahmetinden başka seni kurtaracak bir şey var mı?" "Şimdi neye mağrur olacaksın bakalım? Allah'ın rahmetinden başka seni kurtaracak bir şey var mı?"

Neden böyle yapıyor? Neden böyle yapıyor?

Muhterem kardeşlerim! Muhterem kardeşlerim! Bizim dinimiz çok ince; herkes anlayamaz.Bizim dinimiz çok ince; herkes anlayamaz. Bizim bu kitabın konusu dolayısıyla ister istemez böyle ince konulara giriyoruz.Bizim bu kitabın konusu dolayısıyla ister istemez böyle ince konulara giriyoruz. Bunlar herkesin anlayacağı şeyler değil. Bayezid-i Bistamî neden böyle yapıyor? Bunlar herkesin anlayacağı şeyler değil.

Bayezid-i Bistamî neden böyle yapıyor?

Benî İsrail'den bir âbid varmış.Benî İsrail'den bir âbid varmış. Dağ başına çekilmiş bütün ömrü boyunca mağarada Allah'a ibadet etmiş,Dağ başına çekilmiş bütün ömrü boyunca mağarada Allah'a ibadet etmiş, günahlara bulaşmamaya çalışmış, sonra ölmüş. Ölünce Allahu Teâlâ hazretleri ona buyurmuş ki; günahlara bulaşmamaya çalışmış, sonra ölmüş. Ölünce Allahu Teâlâ hazretleri ona buyurmuş ki;

"Ey kulum, sana rahmetimle mi muamele edeyim, yaptığın ibadetlerin karşılığını mı vereyim?" "Ey kulum, sana rahmetimle mi muamele edeyim, yaptığın ibadetlerin karşılığını mı vereyim?"

E adam, aklın varsa Allah rahmetiyle muamele edecek;E adam, aklın varsa Allah rahmetiyle muamele edecek; "Rahmetini isterim yâ Rabbi!"Rahmetini isterim yâ Rabbi! Rahmetinle muamele et." desene. Allah rahmetiyle muamele ederse rahmet ederse yetmez mi? Rahmetinle muamele et." desene.

Allah rahmetiyle muamele ederse rahmet ederse yetmez mi?

O da demiş ki; "Yâ Rabbi! Ömrümce sana hiç âsi olmadım, hiç günaha dalmadım,O da demiş ki;

"Yâ Rabbi! Ömrümce sana hiç âsi olmadım, hiç günaha dalmadım,
ömrümü gece gündüz ibadetle geçirdim. Sen de mahrum etmezsin.ömrümü gece gündüz ibadetle geçirdim. Sen de mahrum etmezsin. Hani zerre kadar hayrı olsa mükâfatını verirsin.Hani zerre kadar hayrı olsa mükâfatını verirsin. İbadetlerimin sevabını ihsan et yâ Rabbi!" demiş. "Peki kulum." İbadetlerimin sevabını ihsan et yâ Rabbi!" demiş.

"Peki kulum."

Allahu Teâlâ hazretleri ibadetlerinin sevabını vermiş. Teraziye koymuşlar, bayağı bir amel tabii. Allahu Teâlâ hazretleri ibadetlerinin sevabını vermiş. Teraziye koymuşlar, bayağı bir amel tabii.

Allahu Teâlâ hazretleri buyurmuş ki; Allahu Teâlâ hazretleri buyurmuş ki;

"Ey meleklerim! Şimdi bu tarafa da benim şu kuluma verdiğim göz nimetinin kıymetini koyun bakalım." "Ey meleklerim! Şimdi bu tarafa da benim şu kuluma verdiğim göz nimetinin kıymetini koyun bakalım."

Bir göz nimetini koymuşlar, bütün bu ibadetler havada kalmış, göz nimeti hepsini bastırmış. Bir göz nimetini koymuşlar, bütün bu ibadetler havada kalmış, göz nimeti hepsini bastırmış.

Ne demek? Ne demek?

Bir insan ne yaparsa yapsın, Allah'ın verdiği göz nimetinin, görme nimetinin bedelini bile ödeyemez. Bir insan ne yaparsa yapsın, Allah'ın verdiği göz nimetinin, görme nimetinin bedelini bile ödeyemez.

Ödeyebilir mi? Bir âmâ insana sorun bakalım.Ödeyebilir mi?

Bir âmâ insana sorun bakalım.
Çocuğu hasta oluyor da, baba diyor ki; "Tek benim çocuğum iyi olsun.Çocuğu hasta oluyor da, baba diyor ki; "Tek benim çocuğum iyi olsun. Avrupalara gideyim, Amerika'ya gideyim, fabrikamı satayım. Yeter ki çocuğum sıhhatli olsun." Avrupalara gideyim, Amerika'ya gideyim, fabrikamı satayım. Yeter ki çocuğum sıhhatli olsun."

Bir gözün nimeti ödenmez. Bir gözün nimeti ödenmez.

Onun için Peygamber Efendimiz buyurdu ki; "Hiçbir kimseyi ameli cennete sokmayacak." Onun için Peygamber Efendimiz buyurdu ki;

"Hiçbir kimseyi ameli cennete sokmayacak."

"Seni de mi yâ Resûlallah?" "Evet, beni de. Allah, hepimizi rahmetiyle cennetine sokacak." "Seni de mi yâ Resûlallah?"

"Evet, beni de. Allah, hepimizi rahmetiyle cennetine sokacak."

Bizim yaptığımız bu ibadetler beş para etmez. Bizimkiler değil, herkesin yaptığı beş para etmez.Bizim yaptığımız bu ibadetler beş para etmez. Bizimkiler değil, herkesin yaptığı beş para etmez. Çünkü gücü kuvveti veren Allah, koruyan Allah, sıhhat veren, akıl fikir veren Allah'tır.Çünkü gücü kuvveti veren Allah, koruyan Allah, sıhhat veren, akıl fikir veren Allah'tır. Her şeyimiz O'ndandır. İbadetlerimiz de O'nun dergâhına layık değil.Her şeyimiz O'ndandır. İbadetlerimiz de O'nun dergâhına layık değil. Onun dergâhına layık ibadet yapmaya biz takat getiremeyiz. Haddimizi bileceğiz. Onun dergâhına layık ibadet yapmaya biz takat getiremeyiz. Haddimizi bileceğiz.

Biz ibadetleri neden yapıyoruz? "Allah emretti." diye yapıyoruz. Biz ibadetleri neden yapıyoruz?

"Allah emretti." diye yapıyoruz.

Allah'ın rahmetini dileriz. Yoksa tutulacak yanımız yoktur.Allah'ın rahmetini dileriz. Yoksa tutulacak yanımız yoktur. Bizi kurtaracak bir çare yoktur. Bizi kurtarırsa Allah'ın rahmeti kurtarır. Bizi kurtaracak bir çare yoktur. Bizi kurtarırsa Allah'ın rahmeti kurtarır.

Onun için Bayezid-ı Bistamî öyle yaptı. "Seni nankör nefis seni! Hani sen ibadetini bir şey sandın.Onun için Bayezid-ı Bistamî öyle yaptı. "Seni nankör nefis seni! Hani sen ibadetini bir şey sandın. İçine böyle bir duygu geldi. Ben seni o ibadetlerden mahrum bırakayım da gör!" dedi. İçine böyle bir duygu geldi. Ben seni o ibadetlerden mahrum bırakayım da gör!" dedi.

İbadetlerini sattı, cascavlak kaldı. Allah'ın rahmetine muhtaç. İbadetlerini sattı, cascavlak kaldı. Allah'ın rahmetine muhtaç.

O zaman boynunu bükecek, ne diyecek? O zaman boynunu bükecek, ne diyecek?

"Yâ Rabbi! Hiç bir şeyim yok. Âcizim, nâçizim, elim boş, yüzüm kara, hiçbir şeyim yok yâ Rabbi! "Yâ Rabbi! Hiç bir şeyim yok. Âcizim, nâçizim, elim boş, yüzüm kara, hiçbir şeyim yok yâ Rabbi! Ancak senin rahmetin var. Aman yâ Rabbi!" diyecek. Ancak senin rahmetin var. Aman yâ Rabbi!" diyecek.

O zaman Allah'ın rahmetine böyle candan sarılması, insanın ibadetine mağrur olmasından daha iyidir. O zaman Allah'ın rahmetine böyle candan sarılması, insanın ibadetine mağrur olmasından daha iyidir.

Bütün bunları neden anlattım? Bütün bunları neden anlattım?

İnsanın ibadetine mağrur olması iyi değildir. Ama ekseriyetle insanlarda bu arzu vardır.İnsanın ibadetine mağrur olması iyi değildir. Ama ekseriyetle insanlarda bu arzu vardır. Yaptığı hayrı göstermek, yaptığı hayra isim, imza atmak ister.Yaptığı hayrı göstermek, yaptığı hayra isim, imza atmak ister. "Başkaları bilsin, alkışlasın, 'Aferin' desin." ister. Mevki, makam, iltifat, şöhret ister. "Başkaları bilsin, alkışlasın, 'Aferin' desin." ister. Mevki, makam, iltifat, şöhret ister.

Bu; hocalarda da vardır, şeyhlerde de vardır, sultanlarda da vardır, herkeste vardır.Bu; hocalarda da vardır, şeyhlerde de vardır, sultanlarda da vardır, herkeste vardır. Bunların önemsizliğini anlayıp bunlardan geçebilmek, kolay bir şey değildir. Bunların önemsizliğini anlayıp bunlardan geçebilmek, kolay bir şey değildir.

Bir de, insanoğlu umumiyetle nasıldır? Bir de, insanoğlu umumiyetle nasıldır?

Yaptığı ibadetleri göstermek ister de, yaptığı kabahatleri saklar. Yaptığı ibadetleri göstermek ister de, yaptığı kabahatleri saklar.

Kimden saklıyorsun? İnsanlardan. Allah görmüyor mu? Görüyor. Kimden saklıyorsun?

İnsanlardan.

Allah görmüyor mu?

Görüyor.

Sen Allah'ın gördüğü günahı, Allah'ın gördüğünü bile bile işliyorsun,Sen Allah'ın gördüğü günahı, Allah'ın gördüğünü bile bile işliyorsun, utanmıyorsun da, insanlar duyacak diye utanıyorsun ha! utanmıyorsun da, insanlar duyacak diye utanıyorsun ha!

Böyle samimiyet mi olur? Kuldan utanıyor, Allah'tan utanmıyor. Böyle samimiyet mi olur?

Kuldan utanıyor, Allah'tan utanmıyor.

Ve tahşe'n-nâse vallâhu ehakku en tahşâhü. Ve tahşe'n-nâse vallâhu ehakku en tahşâhü.

İnsanlardan korkuyorsun; Allah'tan korkman daha uygun değil mi? İnsanlardan korkuyorsun; Allah'tan korkman daha uygun değil mi?

"Binaenaleyh, riyâ, ameline güvenmek doğru değil. Günahını saklamak da doğru değil." diyorlar. "Binaenaleyh, riyâ, ameline güvenmek doğru değil. Günahını saklamak da doğru değil." diyorlar.

"Allah'ın bildiğini kuldan ne saklayayım?"Allah'ın bildiğini kuldan ne saklayayım? İşte ben şöyle perişanım, şöyle günahkârım, böyle zalimim, böyle kötüyüm." İşte ben şöyle perişanım, şöyle günahkârım, böyle zalimim, böyle kötüyüm."

Melâmet ehli bunları söylerler. Neden? Allah biliyor. Melâmet ehli bunları söylerler.

Neden?

Allah biliyor.

"Ey nefsim, ibadetinin söylenmesini istiyorsun değil mi? Kaç defa hacca gittin?"Ey nefsim, ibadetinin söylenmesini istiyorsun değil mi? Kaç defa hacca gittin? Söyle bakalım, kaç cami yaptırdın? Söyle bakalım, kaç yetime baktın? Kaç okul yaptın?Söyle bakalım, kaç cami yaptırdın? Söyle bakalım, kaç yetime baktın? Kaç okul yaptın? Ne kadar zekât verdin? Söyle bakalım, hoşuna gidiyor. Hadi bakalım, bir de günahını söyle.Ne kadar zekât verdin? Söyle bakalım, hoşuna gidiyor. Hadi bakalım, bir de günahını söyle. Yaptığın hataları, kimsenin bilmesini istemediğin hataları ortaya dök bakalım!" Dökemez. Yaptığın hataları, kimsenin bilmesini istemediğin hataları ortaya dök bakalım!"

Dökemez.

Bunlar diyorlar ki; "Dökmemiz lazım.Bunlar diyorlar ki; "Dökmemiz lazım. Madem günahtır; ya işlemeyelim, ya da günahımızı dahi insanlardan saklamayalım." Madem günahtır; ya işlemeyelim, ya da günahımızı dahi insanlardan saklamayalım."

Binaenaleyh, çok samimi oluyor, açık kalpli oluyor, dobra dobra söylüyor.Binaenaleyh, çok samimi oluyor, açık kalpli oluyor, dobra dobra söylüyor. "Ben zalim, bir zaman şöyle etmiştim, böyle etmiştim.." diye açık kalplilikle söylüyor. "Ben zalim, bir zaman şöyle etmiştim, böyle etmiştim.." diye açık kalplilikle söylüyor.

Tabi yapmamaya da çalışıyor ama yapmış olduğunu da söylüyor.Tabi yapmamaya da çalışıyor ama yapmış olduğunu da söylüyor. Melâmet bu. Acayip bir meslektir. Acayip bir neşedir, melâmet neşesi. Garip bir haldir. Melâmet bu. Acayip bir meslektir. Acayip bir neşedir, melâmet neşesi. Garip bir haldir.

Melâmet ehlini herkes anlayamaz. "Seni zındık seni! Seni kâfir, günahkâr, seni zalim!" derler,Melâmet ehlini herkes anlayamaz. "Seni zındık seni! Seni kâfir, günahkâr, seni zalim!" derler, döverler söverler ama onların aldırdığı yoktur. döverler söverler ama onların aldırdığı yoktur.

Çünkü onlar Allah'a ihlâsla kulluk etmek istiyor, riyâdan kaçmak istiyor.Çünkü onlar Allah'a ihlâsla kulluk etmek istiyor, riyâdan kaçmak istiyor. Riyâdan kaçmak için bunu yapıyor. Riyâdan kaçmak için bunu yapıyor.

İşte bu mesleğin, bu neşenin kurucusu Hamdûn el-Kassâr'dır.İşte bu mesleğin, bu neşenin kurucusu Hamdûn el-Kassâr'dır. Şimdi hayatını okumaya başladığımız zâttır. Şimdi hayatını okumaya başladığımız zâttır.

Bu zât, Ebû Salih künyeliymiş ve Nişâbur şehrindenmiş. Bu zât, Ebû Salih künyeliymiş ve Nişâbur şehrindenmiş.

Sahibe Selme'bne'l-Haseni'l-Bârûsiyye.Sahibe Selme'bne'l-Haseni'l-Bârûsiyye. "Selmebne'l-Hasen el-Bârûsî'ye yetişti. Onun sohbetinden istifade etti." "Selmebne'l-Hasen el-Bârûsî'ye yetişti. Onun sohbetinden istifade etti."

Ondan feyz alma durumu var. Ondan feyz alma durumu var.

Ve Ebâ Türâbini'n-Nahşebiyye. "Nahşebli Ebû Turab'la sohbeti var; bu zât ondan feyz almış." Ve Ebâ Türâbini'n-Nahşebiyye. "Nahşebli Ebû Turab'la sohbeti var; bu zât ondan feyz almış."

Ve Alliyeni'n-Nasrâbâziyye. "Ali en-Nasrâbâzî'nin sohbetlerinde bulunmuş. Ve Alliyeni'n-Nasrâbâziyye. "Ali en-Nasrâbâzî'nin sohbetlerinde bulunmuş.

Büyük şahıslar kimlerden öğreniyor? Büyük şahıslar kimlerden öğreniyor?

Tasavvufu büyük şahsiyetlerden öğreniyor. Onlardan yetişiyor.Tasavvufu büyük şahsiyetlerden öğreniyor. Onlardan yetişiyor. Onlar, keskin şekilde onları terbiye ediyor. Onlar, keskin şekilde onları terbiye ediyor.

Ve kâne âlimen fakîhen. "Bu Hamdûn el-Kassâr, alim insandı, fakîh insandı." Ve kâne âlimen fakîhen. "Bu Hamdûn el-Kassâr, alim insandı, fakîh insandı."

Dini çok iyi bilen, fıkhı çok iyi bilen bir insandı. Dini çok iyi bilen, fıkhı çok iyi bilen bir insandı.

Yezhebü mezhebe's-Sevriyyi. "Süfyan es-Sevrî hazretlerinin mezhebine tâbi idi.Yezhebü mezhebe's-Sevriyyi. "Süfyan es-Sevrî hazretlerinin mezhebine tâbi idi. Onun yolunda giderdi." Onun yolunda giderdi."

Biliyorsunuz Süfyan es-Sevrî hazretleri de hak mezheplerden birisinin sahibiydi amaBiliyorsunuz Süfyan es-Sevrî hazretleri de hak mezheplerden birisinin sahibiydi ama onun mezhebi devam etmedi. İmâm-ı Âzam, İmâm Şâfî, Ahmed b. Hanbel,onun mezhebi devam etmedi. İmâm-ı Âzam, İmâm Şâfî, Ahmed b. Hanbel, İmâm-ı Mâlikî'nin mezhepleri bugüne kadar yürüdü de, onun mezhebi devam etmedi.İmâm-ı Mâlikî'nin mezhepleri bugüne kadar yürüdü de, onun mezhebi devam etmedi. Ama evliyâullahtandı. Çok ciddi bir insandı. Onun da çok menkıbeleri vardır. Ama evliyâullahtandı. Çok ciddi bir insandı. Onun da çok menkıbeleri vardır.

Benim en çok hoşuma giden menkıbelerinden birisi şudur: Benim en çok hoşuma giden menkıbelerinden birisi şudur:

Kitâbü'z-Zühdü ve'r-Rakâik isimli eserini neşrettiğimiz Abdullah b. Mübârek hazretleri var.Kitâbü'z-Zühdü ve'r-Rakâik isimli eserini neşrettiğimiz Abdullah b. Mübârek hazretleri var. O hadisçi olduğu için camide, evinde hadis okurmuş.O hadisçi olduğu için camide, evinde hadis okurmuş. Bu Süfyan es-Sevrî de çok büyük alim olmasına rağmen onu dinlemeye gelirmiş. Bu Süfyan es-Sevrî de çok büyük alim olmasına rağmen onu dinlemeye gelirmiş.

Bir gün bizim Abdullah b. Mübârek hazretlerine diyor ki; Bir gün bizim Abdullah b. Mübârek hazretlerine diyor ki;

"Bir daha senin hadis derslerine gelmeyeceğim." "Bir daha senin hadis derslerine gelmeyeceğim."

Abdullah b. Mübârek hazretleri; "Ne oldu?" diyor. Abdullah b. Mübârek hazretleri;

"Ne oldu?" diyor.

"Sen, cariyelerini terbiye etmemişsin."Sen, cariyelerini terbiye etmemişsin. Evinde ders veriyorsun, ben eve girerken dam üstünden bana kaş göz işareti yapıyorlar,Evinde ders veriyorsun, ben eve girerken dam üstünden bana kaş göz işareti yapıyorlar, göz kırpıyorlar; 'Gel bizim yanımıza.' diyorlar." diyor. göz kırpıyorlar; 'Gel bizim yanımıza.' diyorlar." diyor.

Abdullah b. Mübârek hazretleri, hiç sesini çıkarmamış.Abdullah b. Mübârek hazretleri, hiç sesini çıkarmamış. O öyle kızmış, bağırmış, çağırmış; Abdullah b. Mübârek hazretleri gık dememiş. O öyle kızmış, bağırmış, çağırmış; Abdullah b. Mübârek hazretleri gık dememiş.

Süfyan es-Sevrî biraz sonra gitmiş. Abdullah b. Mübârek hazretleri yanındaki ihvanına; Süfyan es-Sevrî biraz sonra gitmiş. Abdullah b. Mübârek hazretleri yanındaki ihvanına;


"Kalkın, Süfyan es-Sevrî hazretlerinin vefatı olmuştur, gidelim cenaze namazını kılalım." demiş. "Kalkın, Süfyan es-Sevrî hazretlerinin vefatı olmuştur, gidelim cenaze namazını kılalım." demiş.

"Nereden bildin?" demişler. "Nereden bildin?" demişler.

"O demin; 'Senin evine gelirken dam üstünden, cariyelerin"O demin; 'Senin evine gelirken dam üstünden, cariyelerin 'Gel bize, seni özlüyoruz, yanımıza gel.' diye söyledi.'Gel bize, seni özlüyoruz, yanımıza gel.' diye söyledi. Benim evimde cariye filan yok, o hurîleri görmüş." demiş. Benim evimde cariye filan yok, o hurîleri görmüş." demiş.

Evinde cariye filan yokmuş.Evinde cariye filan yokmuş. Hurîler de ona "Gel" diye ne zaman derler, ne zaman görünürler? Hayatı bittiği zaman. Hurîler de ona "Gel" diye ne zaman derler, ne zaman görünürler?

Hayatı bittiği zaman.

"Gel artık, dayanamıyoruz sana. Biz senin hurîleriniz."Gel artık, dayanamıyoruz sana. Biz senin hurîleriniz. Cennette köşklerinin hizmetçileriniz. Gel artık!" demişler. Cennette köşklerinin hizmetçileriniz. Gel artık!" demişler.

O da; "Dünyadaki bir cariye kendisini çağırıyor." diye kızıyor; kendisini kötü flörte çağırıyor sanıyor.O da; "Dünyadaki bir cariye kendisini çağırıyor." diye kızıyor; kendisini kötü flörte çağırıyor sanıyor. Gitmişler, hakikaten vefat etmiş. Cenaze namazını kılmışlar.Gitmişler, hakikaten vefat etmiş. Cenaze namazını kılmışlar. Süfyan es-Sevrî hazretleri öyle bir insan. Süfyan es-Sevrî hazretleri öyle bir insan.

Bir gün evde, karanlıkta ceketini ters giymiş, dışarıya çıkmış.Bir gün evde, karanlıkta ceketini ters giymiş, dışarıya çıkmış. Astarı dışarıda, yüzü içeride, ceketi ters. Birisi yanaşmış, demiş ki; Astarı dışarıda, yüzü içeride, ceketi ters. Birisi yanaşmış, demiş ki;

"Hocam, ya imam! -imam, önder demek- Hırkayı ters giymişsiniz." "Değiştirin." demek istemiş. "Hocam, ya imam! -imam, önder demek- Hırkayı ters giymişsiniz."

"Değiştirin." demek istemiş.

Onun yüzüne şöyle bakmış: Onun yüzüne şöyle bakmış:

"Ben o hırkayı Allah rızası için giymiştim."Ben o hırkayı Allah rızası için giymiştim. Allah rızası için giydiğim hırkayı, kul rızası için çıkarmam!" demiş. Allah rızası için giydiğim hırkayı, kul rızası için çıkarmam!" demiş.

Varsın "Ters giymiş." desinler, "deli" desinler, "divane" desinler. Varsın "Ters giymiş." desinler, "deli" desinler, "divane" desinler.

Adamların mantıklarına bak! Sen neden giyiniyorsun? Adamların mantıklarına bak!

Sen neden giyiniyorsun?

"Avretlerim örtülsün, Allah razı olsun." diye giyiniyorum. "Avretlerim örtülsün, Allah razı olsun." diye giyiniyorum.

Biz niye giyiniyoruz? Sen niye yemek yiyorsun? Biz niye giyiniyoruz? Sen niye yemek yiyorsun?

"Güç kuvvet kazanayım da Allah'a ibadet edeyim." diye yemek yiyorum. "Güç kuvvet kazanayım da Allah'a ibadet edeyim." diye yemek yiyorum.

Niye örtünüyorsun, giyiniyorsun? Niye örtünüyorsun, giyiniyorsun?

Şimdi ben Allah rızası için hırka giymişim, ters olmuş, düz olmuş, ne olursa olsun.Şimdi ben Allah rızası için hırka giymişim, ters olmuş, düz olmuş, ne olursa olsun. Allah rızası için giydiğim hırkayı çıkaracağım, kul rızasını kazanmak için ters çevireceğim. Allah rızası için giydiğim hırkayı çıkaracağım, kul rızasını kazanmak için ters çevireceğim.

"Ben, Allah rızası için giydiğim hırkayı, kul rızası için çıkarmam!" demiş. "Ben, Allah rızası için giydiğim hırkayı, kul rızası için çıkarmam!" demiş.

Adamlar ters gibi, ama mantıkları, Allah sevgileri sağlam. Çok ciddi insanlar. Adamlar ters gibi, ama mantıkları, Allah sevgileri sağlam. Çok ciddi insanlar.

Onun mezhebini takip edermiş.Onun mezhebini takip edermiş. Bu Hamdûn el-Kassâr, fakihti ya, fıkıhta imamı, Süfyan es-Sevrî hazretleriymiş. Bu Hamdûn el-Kassâr, fakihti ya, fıkıhta imamı, Süfyan es-Sevrî hazretleriymiş.

Bizim imamımız kim? Ebû Hanife hazretleri. Bizim imamımız kim?

Ebû Hanife hazretleri.

Onun imamı kimmiş? Süfyan es-Sevrî hazretleri. Onun imamı kimmiş?

Süfyan es-Sevrî hazretleri.

Ve tarîkatühû tarîkatün ihtessa hüve bihâ. "Kendisinin tarikati, yolu da, kendisine mahsus imiş." Ve tarîkatühû tarîkatün ihtessa hüve bihâ. "Kendisinin tarikati, yolu da, kendisine mahsus imiş."

Ve lem ye'huz anhü tarîkatehû ehadün min ashâbihî ke-ahzi Abdullahi'bni Muhammedi'bni Münâzil, sâhibihi anhü.Ve lem ye'huz anhü tarîkatehû ehadün min ashâbihî ke-ahzi Abdullahi'bni Muhammedi'bni Münâzil, sâhibihi anhü. "Etrafındaki insanlardan hiç kimse, bunun bu meşrebini, neşesini,"Etrafındaki insanlardan hiç kimse, bunun bu meşrebini, neşesini, bu adı geçen Abdullah b. Muhammed b. Münâzil kadar sağlam bir şekilde almadı." bu adı geçen Abdullah b. Muhammed b. Münâzil kadar sağlam bir şekilde almadı."

Demek ki en iyi talebesi, Abdullah b. Muhammed b. Münâzil imiş. Bunun fikirlerini en iyi o almış. Demek ki en iyi talebesi, Abdullah b. Muhammed b. Münâzil imiş. Bunun fikirlerini en iyi o almış.

Tüveffiye Ebû Sâlihin Hamdûnü, senete ihdâ ve seb'îne ve mieteyn.Tüveffiye Ebû Sâlihin Hamdûnü, senete ihdâ ve seb'îne ve mieteyn. "Bu Ebû Salih künyeli Hamdûn el-Kassâr, 271 hicrî senesinde vefat etti.""Bu Ebû Salih künyeli Hamdûn el-Kassâr, 271 hicrî senesinde vefat etti." Bi-Neysâbûr. "Nisâbur'da vefat etti." Ve düfine fî makbereti'l-hîreh. "Hire makberesine gömüldü." Bi-Neysâbûr. "Nisâbur'da vefat etti." Ve düfine fî makbereti'l-hîreh. "Hire makberesine gömüldü."

Nişâbur'daki Hire kabristanına gömülmüş. Nişâbur'daki Hire kabristanına gömülmüş.

Ve esnede'l-hadîs. "Bu Hamdûn el-Kassâr'ın bir de hadis râviliği var." Ve esnede'l-hadîs. "Bu Hamdûn el-Kassâr'ın bir de hadis râviliği var."

Sıradan bir insan değil; alim, fakih, hadis râviliği de var. Sıradan bir insan değil; alim, fakih, hadis râviliği de var.

Fâtihâ-i Şerîfe mea'l-Besmele. Fâtihâ-i Şerîfe mea'l-Besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2