Namaz Vakitleri
İstanbul
27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Ebû Süleyman Ed-Dârânî Hz. (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

13 Muharrem 1414 / 03.07.1993
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.

Konuşma Metni

Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm.Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn.Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn.
Ve's-selâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ MuhammedinVe's-selâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecmaîn. Emmâ ba'd: ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecmaîn.

Emmâ ba'd:

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, ikramı, ihsanı üzerinize olsun.Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi, ikramı, ihsanı üzerinize olsun. Tasavvuf büyüklerinin hayatını anlatan,Tasavvuf büyüklerinin hayatını anlatan, Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin Tabakâtu's-sûfiyye isimli kitabınınEbû Abdirrahman es-Sülemî'nin Tabakâtu's-sûfiyye isimli kitabının 77. sayfasının 5. paragrafını okuyacağız ve devam edeceğiz. 77. sayfasının 5. paragrafını okuyacağız ve devam edeceğiz.

Bunları okumaya başlamadan önce, zevkle yaptığımız bir vazife var.Bunları okumaya başlamadan önce, zevkle yaptığımız bir vazife var. Başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in, sonra sâir enbiyâ ve mürselînBaşta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in, sonra sâir enbiyâ ve mürselîn ve cümle evliyâullah-ı mukarrabînin ve hâsseten Peygamber Efendimiz'inve cümle evliyâullah-ı mukarrabînin ve hâsseten Peygamber Efendimiz'in mânevî irşat vazifesinde varisleri ve vekilleri olan sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin;mânevî irşat vazifesinde varisleri ve vekilleri olan sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin; bu beldeleri fetheden fatihlerin, şehitlerin, gazilerin ve fatihlerden önce bu beldeleri fetheden fatihlerin, şehitlerin, gazilerin ve fatihlerden önce buralara cihat için gelmiş olan Ebû Eyyûb el-Ensarî ve sâir sahâbe-i kiramın; buralara cihat için gelmiş olan Ebû Eyyûb el-Ensarî ve sâir sahâbe-i kiramın; ve -her beldede nice enbiyâ gelmiş geçmiştir diye âyet-i kerîmeler ile bildiriliyor-ve -her beldede nice enbiyâ gelmiş geçmiştir diye âyet-i kerîmeler ile bildiriliyor- bu beldeden gelmiş geçmiş olan cümle enbiyâ ve mürselînin, Yûşâ aleyhisselâm'ın,bu beldeden gelmiş geçmiş olan cümle enbiyâ ve mürselînin, Yûşâ aleyhisselâm'ın, salavatullâhu ve selâmuhu aleyhim ecmaîn; ve cümle hayrat ve hasenât sahiplerinin; salavatullâhu ve selâmuhu aleyhim ecmaîn; ve cümle hayrat ve hasenât sahiplerinin; şu içinde ibadet ettiğimiz güzel tekkenin bânisi Selami Mustafa Efendi'nin,şu içinde ibadet ettiğimiz güzel tekkenin bânisi Selami Mustafa Efendi'nin, yukarıdaki Şeyh Murad tekkesinin içinde medfun bulunan âriflerin, Şeyh Murad-ı Münzevî'nin,yukarıdaki Şeyh Murad tekkesinin içinde medfun bulunan âriflerin, Şeyh Murad-ı Münzevî'nin, Abdülehad-i Nûrî hazretlerinin, Haydar Baba hazretlerinin ve sâir evliyâullah ve sâlihînin ruhlarına;Abdülehad-i Nûrî hazretlerinin, Haydar Baba hazretlerinin ve sâir evliyâullah ve sâlihînin ruhlarına; bu kitabı yazan Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin ve kitabın içinde isimleri geçen büyüklerin,bu kitabı yazan Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin ve kitabın içinde isimleri geçen büyüklerin, tasavvuf büyüklerinin ruhları için; uzaktan yakından bu güzel kitabın okunmasına iştirak etmek üzeretasavvuf büyüklerinin ruhları için; uzaktan yakından bu güzel kitabın okunmasına iştirak etmek üzere buraya gelmiş olan -ben de bugün çok uzaklardan Adapazarı'ndan koşarak geldim- buraya gelmiş olan -ben de bugün çok uzaklardan Adapazarı'ndan koşarak geldim- bütün kardeşlerimizin âhirete göçmüş olan sevdiklerinin, yakınlarının, babalarının annelerinin,bütün kardeşlerimizin âhirete göçmüş olan sevdiklerinin, yakınlarının, babalarının annelerinin, dedelerinin ninelerinin, ecdâd u ceddat u akrabâ-ı taallukâtının ruhları için;dedelerinin ninelerinin, ecdâd u ceddat u akrabâ-ı taallukâtının ruhları için; ruhları şâd olsun, kabirleri nur dolsun, makamları âlâ olsun;ruhları şâd olsun, kabirleri nur dolsun, makamları âlâ olsun; bizler de dünya ve âhiretin hayırlarına erelim, Rabbimiz'in rızasına vâsıl olalım,bizler de dünya ve âhiretin hayırlarına erelim, Rabbimiz'in rızasına vâsıl olalım, cennetiyle cemaliyle müşerref olalım diye, bir Fatihâ, üç İhlâs-ı şerîf okuyup öyle başlayalım. cennetiyle cemaliyle müşerref olalım diye, bir Fatihâ, üç İhlâs-ı şerîf okuyup öyle başlayalım.

Ahberenâ Abdullahi'bnü Muhammedi'bni Abdillahi'bni Abdirrahmâne'r-Râzî.Ahberenâ Abdullahi'bnü Muhammedi'bni Abdillahi'bni Abdirrahmâne'r-Râzî. Kâle: Ahberenâ İshakü'bnü İbrahime'bni Ebî Hassane'l-Enmâtî,Kâle: Ahberenâ İshakü'bnü İbrahime'bni Ebî Hassane'l-Enmâtî, kâle: Semi'tü Ahmede'bne Ebi'l-Havâriyye, kâle: Semi'tü Ebâ Süleymân ed-Dârâniyye,kâle: Semi'tü Ahmede'bne Ebi'l-Havâriyye, kâle: Semi'tü Ebâ Süleymân ed-Dârâniyye, yekûl: Men ahsene fî nehârihî kûfie fî leylihî. Ve men ahsene fî leylihî kûfie fî nehârihî.yekûl: Men ahsene fî nehârihî kûfie fî leylihî. Ve men ahsene fî leylihî kûfie fî nehârihî. Ve men sadaka fî terki şehvetin, zehebe'llâhu bihâ min kalbihî.Ve men sadaka fî terki şehvetin, zehebe'llâhu bihâ min kalbihî. Va'llâhu ekremü min en yüazzibe kalben bi-şehvetin türiket lehû. Va'llâhu ekremü min en yüazzibe kalben bi-şehvetin türiket lehû.

Abdullah b. Muhammed b. Abdullah b. Abdurrahman er-Râzî,Abdullah b. Muhammed b. Abdullah b. Abdurrahman er-Râzî, müellif Sülemî'ye söylemiş, haber vermiş. O da, İshak b. İbrahim b. Ebû Hassan el-Enmâtî'den duymuş. müellif Sülemî'ye söylemiş, haber vermiş. O da, İshak b. İbrahim b. Ebû Hassan el-Enmâtî'den duymuş.

Bağdatlı imiş bu zât, güvenilir bir alim imiş.Bağdatlı imiş bu zât, güvenilir bir alim imiş. Ahmed b. Ebi'l-Havârî'den ve başkalarından çok rivayetler yapmış. Sağlam.Ahmed b. Ebi'l-Havârî'den ve başkalarından çok rivayetler yapmış. Sağlam. Ondan Ebû Amr es-Semmâk ve başkaları sözlerini alıp nakletmişler, kitaplara geçmiş.Ondan Ebû Amr es-Semmâk ve başkaları sözlerini alıp nakletmişler, kitaplara geçmiş. Pazar günü vefat etmiş. Pazar günü vefat etmiş.

Mâte yevme'l-ehad li-ihdâ aşrete leyletin halet mine'l-Muharrem.Mâte yevme'l-ehad li-ihdâ aşrete leyletin halet mine'l-Muharrem. "Muharrem ayının on birinde vefat etmiş." Seneti'sneteyni ve selâse mie. 302 senesinde. "Muharrem ayının on birinde vefat etmiş." Seneti'sneteyni ve selâse mie. 302 senesinde.

Bunlar hep hicrî-kamerî seneler. Bunlar hep hicrî-kamerî seneler.

Bu, Ahmed b. Ebi'l-Havârî'den, o da Ebû Süleyman ed-Dârânî'den duymuş. Bu, Ahmed b. Ebi'l-Havârî'den, o da Ebû Süleyman ed-Dârânî'den duymuş.

Ebû Süleyman ed-Dârânî kim? Hayatını okuduğumuz, yazılarını okuduğumuz kimse. O ne demiş? Ebû Süleyman ed-Dârânî kim?

Hayatını okuduğumuz, yazılarını okuduğumuz kimse.

O ne demiş?

Yekûlü. Râvi, Ebû Süleyman ed-Dârânî'nin şöyle dediğini duymuş.Yekûlü. Râvi, Ebû Süleyman ed-Dârânî'nin şöyle dediğini duymuş. Men ahsene fî nehârihî. "Gündüzünde iyilik yapan, iyi kulluk yapan, iyi iş yapan kişiyi."Men ahsene fî nehârihî. "Gündüzünde iyilik yapan, iyi kulluk yapan, iyi iş yapan kişiyi." Kûfie fî leylihiî. "Allah gecesinde tatmin eder, ona kâfi gelir." Kûfie fî leylihiî. "Allah gecesinde tatmin eder, ona kâfi gelir."

Nasıl taltif edeceğini Allah bilir, ona yeter.Nasıl taltif edeceğini Allah bilir, ona yeter. Allah gündüzünde iyi kulluk yapınca, gecesinde onu kollar, gözetir. Allah gündüzünde iyi kulluk yapınca, gecesinde onu kollar, gözetir.

Ve men ahsene fî leylihî. "Gecesinde kim iyi kulluk ederse, iyi bir gece geçirir, ibadet, taat,Ve men ahsene fî leylihî. "Gecesinde kim iyi kulluk ederse, iyi bir gece geçirir, ibadet, taat, zikir, tesbih, namaz gibi iyi işler yaparsa." Kûfie fî nehârihî.zikir, tesbih, namaz gibi iyi işler yaparsa." Kûfie fî nehârihî. "O zaman Allah tarafından gündüzünde kollanır,"O zaman Allah tarafından gündüzünde kollanır, işleri ve mâneviyatı yönünden iyi bir duruma mazhar olur." işleri ve mâneviyatı yönünden iyi bir duruma mazhar olur."

Demek ki her zaman parçası kendisinden sonrası için bir garanti oluyor.Demek ki her zaman parçası kendisinden sonrası için bir garanti oluyor. Sen gece çalışırsan, Allah senin gündüzünün güzel bir gündüz olmasına destek veriyor, lütfediyor.Sen gece çalışırsan, Allah senin gündüzünün güzel bir gündüz olmasına destek veriyor, lütfediyor. Gündüz çalışırsan, gecenin hayırlı bir gece olmasına destek veriyor.Gündüz çalışırsan, gecenin hayırlı bir gece olmasına destek veriyor. Ne güzel! Böyle arkasından gelenin iyi olmasına sebep oluyor. Ne güzel! Böyle arkasından gelenin iyi olmasına sebep oluyor.

Ve men sadaka fî terki şehvetin, zehebe'llâhu bihâ min kalbihî.Ve men sadaka fî terki şehvetin, zehebe'llâhu bihâ min kalbihî. "Kim sıdk ile gönlünden bir arzuyu, bir şehveti atmak istiyorsa, Allah onu gönlünden giderir."Kim sıdk ile gönlünden bir arzuyu, bir şehveti atmak istiyorsa, Allah onu gönlünden giderir. O atmak istediği şeyi çıkartır." Hakikaten, yeter ki candan istesin. O atmak istediği şeyi çıkartır."

Hakikaten, yeter ki candan istesin.

Şehvet, bizim bugünkü Türkçe'mizde sadece cinsel arzu mânasına kullanılıyor. Hâlbuki öyle değildir.Şehvet, bizim bugünkü Türkçe'mizde sadece cinsel arzu mânasına kullanılıyor. Hâlbuki öyle değildir. Arapça'da yemeğe karşı olan iştihaya da şehvet derler. İştiha, zaten şehvetin iftial bâbıdır.Arapça'da yemeğe karşı olan iştihaya da şehvet derler. İştiha, zaten şehvetin iftial bâbıdır. O bâbtan geliyor, o kökten geliyor. Yemeğe karşı olan arzuya Şehvetü'l-batn, "Midenin şehveti." derler.O bâbtan geliyor, o kökten geliyor. Yemeğe karşı olan arzuya Şehvetü'l-batn, "Midenin şehveti." derler. Cinsel arzuya ise Şehvetü'l-ferc derler. İnsanın gönlünde çeşit çeşit arzular olur.Cinsel arzuya ise Şehvetü'l-ferc derler. İnsanın gönlünde çeşit çeşit arzular olur. Şairin birisi Farsça diyor ki; Veh ki yek dildârem u der dil hezârân ârzûst. Şairin birisi Farsça diyor ki;

Veh ki yek dildârem u der dil hezârân ârzûst.

Mânası şu; "Ne yazık ki bir tanecik gönlüm var; ama gönlümde bin tane arzu var." Mânası şu;

"Ne yazık ki bir tanecik gönlüm var; ama gönlümde bin tane arzu var."

Veh ki yek dildârem. "Bir gönlüm var." Der dil hezârân ârzûst. "Ama gönlümde bin tane arzu." Veh ki yek dildârem. "Bir gönlüm var." Der dil hezârân ârzûst. "Ama gönlümde bin tane arzu."

İnsanın iç âleminde bir gönlü var, şu kadarcık bir kalbi, ama binlerce arzusu var. İnsanın iç âleminde bir gönlü var, şu kadarcık bir kalbi, ama binlerce arzusu var.

Arzu, Farsça bir kelimedir, Arapça değil. Arzunun Arapça'sı şehvettir.Arzu, Farsça bir kelimedir, Arapça değil. Arzunun Arapça'sı şehvettir. Yemeğe karşı, çalışmaya karşı, eğlenceye karşı, gezmeye karşı, spora karşı şehvet.Yemeğe karşı, çalışmaya karşı, eğlenceye karşı, gezmeye karşı, spora karşı şehvet. Her şeye karşı olan arzuya şehvet denir. Her şeye karşı olan arzuya şehvet denir.

Kalbinde olan bu şehvetlerle insanın mücadele etmesi ve onları yenebilmesi lazım.Kalbinde olan bu şehvetlerle insanın mücadele etmesi ve onları yenebilmesi lazım. Onların önünde sürüklenmemesi veya peşinde sürüklenmemesi lazım. Onlara hâkim olabilmesi lazım. Onların önünde sürüklenmemesi veya peşinde sürüklenmemesi lazım. Onlara hâkim olabilmesi lazım.

Mesela, komşunun bahçesinde güzel güzel meyveleri görür, canı çok isteyebilir.Mesela, komşunun bahçesinde güzel güzel meyveleri görür, canı çok isteyebilir. Çok arzu ediyor, kıvranıyor. Yememesi lazım. Haram çünkü, başkasının malı. Çok arzu ediyor, kıvranıyor. Yememesi lazım. Haram çünkü, başkasının malı.

Arzuların tutulması, engellenmesi, bastırılabilmesi gerekiyor. Kişi bastırma gücüne sahip olmalı.Arzuların tutulması, engellenmesi, bastırılabilmesi gerekiyor. Kişi bastırma gücüne sahip olmalı. İçinden bir arzu gelirse, onun esiri olmamalı.İçinden bir arzu gelirse, onun esiri olmamalı. Hapse düşenler veya mahkemeye çıkanlar hâkime mazeret olarak diyor ki; Hapse düşenler veya mahkemeye çıkanlar hâkime mazeret olarak diyor ki;

"Ne yapalım, dayanamadım, şeytana uydum yaptım." "Ne yapalım, dayanamadım, şeytana uydum yaptım."

Dayanmak, şeytana uymamak lazım. Nefsin arzusuna yenilmemek, mağlup düşmemek lazım. Bu nasıl olacak? Dayanmak, şeytana uymamak lazım. Nefsin arzusuna yenilmemek, mağlup düşmemek lazım. Bu nasıl olacak?

Aşk ile, sıdk ile gerçekten içinden, gönlünden böyle bir arzunun atılmasını istiyorsa bir kimse,Aşk ile, sıdk ile gerçekten içinden, gönlünden böyle bir arzunun atılmasını istiyorsa bir kimse, Allah onu atar. O arzuyu onun gönlünden giderir. Yeter ki aşk ile istesin.Allah onu atar. O arzuyu onun gönlünden giderir. Yeter ki aşk ile istesin. Ebû Süleyman ed-Dârânî garanti veriyor. Ebû Süleyman ed-Dârânî garanti veriyor.

Va'llâhu ekremü min en yüazzibe kalben bi-şehvetin türiket lehû.Va'llâhu ekremü min en yüazzibe kalben bi-şehvetin türiket lehû. "Allah celle celâlüh, kendi rızası için bir arzusunu terk eden bir gönlü azaplandırmaktan"Allah celle celâlüh, kendi rızası için bir arzusunu terk eden bir gönlü azaplandırmaktan daha müteâlîdir, daha yücedir." Azaplandırmaz. daha müteâlîdir, daha yücedir." Azaplandırmaz.

Bir kimse, gönlünde Allah'ın razı gelmediği bir şiddetli arzuyu görüyorBir kimse, gönlünde Allah'ın razı gelmediği bir şiddetli arzuyu görüyor ve frenleyebiliyorsa Allah o gönlü muazzeb etmez. Hem dünyada muazzeb etmez, hem âhirette. ve frenleyebiliyorsa Allah o gönlü muazzeb etmez. Hem dünyada muazzeb etmez, hem âhirette.

Hakikaten de bazı insanlar diyorlar ki; Hakikaten de bazı insanlar diyorlar ki;

"Hocam, tesbih çekiyorum tadını duyamıyorum."Hocam, tesbih çekiyorum tadını duyamıyorum. Namaz kılıyorum, eskiden çok güzeldi, ilk zamanlarda şöyle aşkla şevkle,Namaz kılıyorum, eskiden çok güzeldi, ilk zamanlarda şöyle aşkla şevkle, tatlı namaz kılardım, şimdi olmuyor." İbadetin tadını bulmanın sırrı budur. tatlı namaz kılardım, şimdi olmuyor."

İbadetin tadını bulmanın sırrı budur.

Şehvetini, arzusunu frenledi, terk etti mi, Allah o zaman ibadetin zevkini, şevkini verir.Şehvetini, arzusunu frenledi, terk etti mi, Allah o zaman ibadetin zevkini, şevkini verir. Artık o gönlü azaplandırmaz. Hem dünyada azaplandırmaz, o şehveti ondan çeker.Artık o gönlü azaplandırmaz. Hem dünyada azaplandırmaz, o şehveti ondan çeker. İstiyor çünkü, sıdk ile ondan kurtulmayı istiyor.İstiyor çünkü, sıdk ile ondan kurtulmayı istiyor. Hem de o terkten sonra artık bir taltif gelir; şehvetini, arzusunu,Hem de o terkten sonra artık bir taltif gelir; şehvetini, arzusunu, nefsinin hevâsını terk eden bir insan, ibadetin lezzetini duyar.nefsinin hevâsını terk eden bir insan, ibadetin lezzetini duyar. İbadeti o zaman tekrar zevkle yapmaya bakar. O halde ne yapacağız? İbadeti o zaman tekrar zevkle yapmaya bakar.

O halde ne yapacağız?

İçimizde beliren günah temayüllerini, arzuları, istekleri irademizle yeneceğiz.İçimizde beliren günah temayüllerini, arzuları, istekleri irademizle yeneceğiz. O zaman ibadet aşkı, zevki, şevki hâsıl olacak. Ağzımız bir tatlanacak.O zaman ibadet aşkı, zevki, şevki hâsıl olacak. Ağzımız bir tatlanacak. Kulluğun tadını anlamaya başlayacağız. Onu yapmadığı zaman, zaten ondan kaçmıştır.Kulluğun tadını anlamaya başlayacağız. Onu yapmadığı zaman, zaten ondan kaçmıştır. Yani iyiydi, bir günah işledi, ibadetin tadı kaçar. Günahın pek çok zararı vardır.Yani iyiydi, bir günah işledi, ibadetin tadı kaçar.

Günahın pek çok zararı vardır.
Zararlarının başında, ibadetlerdeki zevki, lezzeti, tadı alıp götürmesi gelir. Zararlarının başında, ibadetlerdeki zevki, lezzeti, tadı alıp götürmesi gelir. Kişi artık namazı kılmak istemez, camiye gelmek istemez, Kur'an'ı okumak istemez, tadı kalmadı. Kişi artık namazı kılmak istemez, camiye gelmek istemez, Kur'an'ı okumak istemez, tadı kalmadı.

Neden? Bir günah işledi de ondan. Günahlar ibadetlerin zevkini söndürür. Neden?

Bir günah işledi de ondan. Günahlar ibadetlerin zevkini söndürür.

Günahlardan vazgeçmek, bir gayret gösterip Allah rızası için bir şehvetten, bir arzudan,Günahlardan vazgeçmek, bir gayret gösterip Allah rızası için bir şehvetten, bir arzudan, bir günahtan vazgeçmek, ibadetlerin zevkini geri getirir.bir günahtan vazgeçmek, ibadetlerin zevkini geri getirir. İkram olarak Allah onu artık o konuda azaplandırmaz,İkram olarak Allah onu artık o konuda azaplandırmaz, içi dışı dünyada âhirette iyi şeylere mazhar olur, hâli hoş olur. içi dışı dünyada âhirette iyi şeylere mazhar olur, hâli hoş olur.

Haddesenâ Abdullah. Yukarıdaki, Abdullah b. Muhammed b. Abdullah b. Abdurrahman er-Râzî, demek istiyor.Haddesenâ Abdullah. Yukarıdaki, Abdullah b. Muhammed b. Abdullah b. Abdurrahman er-Râzî, demek istiyor. Haddesenâ İshâk. Ondan sonraki, İshak b. İbrahim b. Ebî Hasan el-Enmâtî'yi kastediyor. Haddesenâ İshâk. Ondan sonraki, İshak b. İbrahim b. Ebî Hasan el-Enmâtî'yi kastediyor.

Aynı rivayet zinciri demek. Aynı rivayet zinciri demek.

Kâle: Haddesenâ Ahmed. Ahmed dediği de, Ahmed b. Ebi'l-Havârî'yi kastediyor.Kâle: Haddesenâ Ahmed. Ahmed dediği de, Ahmed b. Ebi'l-Havârî'yi kastediyor. Aynı rivayet zinciri ile. Kâle: Semi'tü Ebâ Süleymâne, Aynı rivayet zinciri ile. Kâle: Semi'tü Ebâ Süleymâne, yekûlü. "Ebû Süleyman ed-Dârânî'nin şöyle dediğini şu kulaklarımla işittim." Diyor, Ebi'l-Havârî. yekûlü. "Ebû Süleyman ed-Dârânî'nin şöyle dediğini şu kulaklarımla işittim." Diyor, Ebi'l-Havârî.

Ne demiş? Hayrü's-sehâi mâ vâfaka'l-hâcete. Ne demiş?

Hayrü's-sehâi mâ vâfaka'l-hâcete.

İnsan biraz Arapça bilmeli. Bu derslerin zevki o zaman daha çok çıkar; keyfine, tadına doyum olmaz.İnsan biraz Arapça bilmeli. Bu derslerin zevki o zaman daha çok çıkar; keyfine, tadına doyum olmaz. Bir de güzel atasözlerini yazmalı. Bunlar ezberlenecek sözler. Bir de güzel atasözlerini yazmalı. Bunlar ezberlenecek sözler.

"Cömertliğin, ikramın en hayırlısı; ihtiyaca denk, onu karşılayan cinsten olandır." "Cömertliğin, ikramın en hayırlısı; ihtiyaca denk, onu karşılayan cinsten olandır."

Adam bostan tarlasında oturmuş. Adam bostan tarlasında oturmuş.

Esselamu aleyküm, diyorsun, heybenden çıkartıp bir karpuz veriyorsun.Esselamu aleyküm, diyorsun, heybenden çıkartıp bir karpuz veriyorsun. Zaten benim tarlamda görmekten bıktığım kadar karpuz kavun var. Şimdi orada onun ihtiyacı yok.Zaten benim tarlamda görmekten bıktığım kadar karpuz kavun var. Şimdi orada onun ihtiyacı yok. Ama mesela onun o anda neye ihtiyacı olduğunu sezip,Ama mesela onun o anda neye ihtiyacı olduğunu sezip, anlayıp da onu verebiliyorsan, en büyük ikram o oluyor. anlayıp da onu verebiliyorsan, en büyük ikram o oluyor.

Bakıyor mürid, şeyhinin sıcak suya ihtiyacı var, hava soğuk, abdest alacak; ısıtıp getiriyor. Bakıyor mürid, şeyhinin sıcak suya ihtiyacı var, hava soğuk, abdest alacak; ısıtıp getiriyor.

"Tamam, hay Allah razı olsun. Allah ne muradın varsa versin." Bir yığın dua alıyor. "Tamam, hay Allah razı olsun. Allah ne muradın varsa versin."

Bir yığın dua alıyor.

Yazın da suyu kaynatıp getirse, o zaman makbul olur mu? Olmaz.Yazın da suyu kaynatıp getirse, o zaman makbul olur mu?

Olmaz.
O zaman da bir soğuk su mesela, belki hoşuna gider. Belki bir meyve veya karpuz, kavun hoşuna gider. O zaman da bir soğuk su mesela, belki hoşuna gider. Belki bir meyve veya karpuz, kavun hoşuna gider.

Karşındaki insana bir iyilik, cömertlik yapacaksın, sehâvet yapacaksın,Karşındaki insana bir iyilik, cömertlik yapacaksın, sehâvet yapacaksın, -sehâ ve sehâvet cömertlik demektir-, bir bağışta, ikramda bulunacaksın;-sehâ ve sehâvet cömertlik demektir-, bir bağışta, ikramda bulunacaksın; ama halıcıya seccade hediye etmek, karpuzcuya karpuz vermek, tereciye tere satmak tatlı bir şey değil.ama halıcıya seccade hediye etmek, karpuzcuya karpuz vermek, tereciye tere satmak tatlı bir şey değil. Onun ihtiyacı olan şeyi bulup onu verirsen,Onun ihtiyacı olan şeyi bulup onu verirsen, "Hah! Hay Allah razı olsun." diye, o zaman gerçekten duayı alırsın. "Hah! Hay Allah razı olsun." diye, o zaman gerçekten duayı alırsın.

"Cömertliğin en hayırlısı, ihtiyaca tam uygun düşendir." "Cömertliğin en hayırlısı, ihtiyaca tam uygun düşendir."

Onun için iyi dervişlik de iyi kulluk da zekâ işidir.Onun için iyi dervişlik de iyi kulluk da zekâ işidir. Bayağı insanın aklını kullanması, bulması, anlaması, çakması lazım işi.Bayağı insanın aklını kullanması, bulması, anlaması, çakması lazım işi. "Çaktım!" diye, zehir hafiye gibi çakması lazım. Böyle anlayıp ona göre hareket etmesi icap eder. "Çaktım!" diye, zehir hafiye gibi çakması lazım.

Böyle anlayıp ona göre hareket etmesi icap eder.

Ve bihi kâle Ebû Süleymân.Ve bihi kâle Ebû Süleymân. Aynı rivayet zincirinden gelen habere göre, yine Ebû Süleyman ed-Dârânî bir seferinde şöyle demiş; Aynı rivayet zincirinden gelen habere göre, yine Ebû Süleyman ed-Dârânî bir seferinde şöyle demiş;

İzâ sekeneti'd-dünyâ fî kalbin terahhalet minhü'l-âhiretü. Allah korusun!İzâ sekeneti'd-dünyâ fî kalbin terahhalet minhü'l-âhiretü.

Allah korusun!
"Bir kalbe dünya iskân oldu mu, yerleşti mi,"Bir kalbe dünya iskân oldu mu, yerleşti mi, dünya bir insanın kalbini mesken edindi mi, geldi yerleşti mi." Terahhalet minhü'l-âhiretü.dünya bir insanın kalbini mesken edindi mi, geldi yerleşti mi." Terahhalet minhü'l-âhiretü. "Âhiret oradan eyvallah, 'Hadi Allah'a ısmarladık!' der, kalkar gider." "Âhiret oradan eyvallah, 'Hadi Allah'a ısmarladık!' der, kalkar gider."

"Dünya gelip insanın gönlüne yerleşti mi, âhiret oradan kalkar gider." "Dünya gelip insanın gönlüne yerleşti mi, âhiret oradan kalkar gider."

Ne demek dünyanın gelmesi, âhiretin gelmesi? Yani bu yerküresi mi geliyor? Ne demek dünyanın gelmesi, âhiretin gelmesi? Yani bu yerküresi mi geliyor?

Hayır! İnsanın gönlü, bu hayatın keyifleri, zevkleri, istekleri, hedefleri ile dolarsa,Hayır! İnsanın gönlü, bu hayatın keyifleri, zevkleri, istekleri, hedefleri ile dolarsa, hedefi bu dünya olursa, o zaman âhiret, yani cennet,hedefi bu dünya olursa, o zaman âhiret, yani cennet, Allah'ın rızası, ebedî hayatla ilgili şeyler kalkar gider. Allah'ın rızası, ebedî hayatla ilgili şeyler kalkar gider. İkisi bir arada olmaz. Dünya arzusu gelirse âhiret arzusu gider. İkisi bir arada olmaz. Dünya arzusu gelirse âhiret arzusu gider.

Onun için bu konuda çok sözler söylemişlerdir. Onun için bu konuda çok sözler söylemişlerdir.

Ama millet "dünya" deyince, meridyenli ve paralelli, çizgili yuvarlak küreyi hatırlıyor.Ama millet "dünya" deyince, meridyenli ve paralelli, çizgili yuvarlak küreyi hatırlıyor. Bilmiyor ki dünya dediğimiz, işte şu bizim hayatımızdır.Bilmiyor ki dünya dediğimiz, işte şu bizim hayatımızdır. Hepimiz de şu hayatın tadını çıkartmakHepimiz de şu hayatın tadını çıkartmak ve şu hayatta birtakım amaçlara ulaşmak için harıl harıl çalışıyoruz.ve şu hayatta birtakım amaçlara ulaşmak için harıl harıl çalışıyoruz. Talebeler mezun olacağım diye çalışıyor.Talebeler mezun olacağım diye çalışıyor. Adamlar, ev bark sahipleri, evini geçindireceğim, zengin olacağım diye çalışıyor.Adamlar, ev bark sahipleri, evini geçindireceğim, zengin olacağım diye çalışıyor. Herkes aslında dünyaya çalışıyor. [Mehmed Zahid] Hocamız; Herkes aslında dünyaya çalışıyor.

[Mehmed Zahid] Hocamız;

"Bana birçok kimse geliyor; bir âhiret sorusu soranı görmüyorum." derdi. "Bana birçok kimse geliyor; bir âhiret sorusu soranı görmüyorum." derdi.

"Herkes 'İşim bozuldu, bilmem ne oldu."Herkes 'İşim bozuldu, bilmem ne oldu. Kız alacağım, bilmem vesaire…' hep dünya diyor, yani bir âhiret meselesi sormuyor." derdi. Kız alacağım, bilmem vesaire…' hep dünya diyor, yani bir âhiret meselesi sormuyor." derdi.

Aslında hepimiz bir bakıma, bu ana meseleyi belki atlamış ve kaçırmış olabiliyoruz. Asıl mesele ne? Aslında hepimiz bir bakıma, bu ana meseleyi belki atlamış ve kaçırmış olabiliyoruz.

Asıl mesele ne?

Şu hayat değil! Asıl mesele; âhiret!Şu hayat değil! Asıl mesele; âhiret! Onu güzel hâle getirmek, orada kazanmak, cenneti kazanmak,Onu güzel hâle getirmek, orada kazanmak, cenneti kazanmak, orada Allah'ın sevdiği bir durumda olmak daha önemli. orada Allah'ın sevdiği bir durumda olmak daha önemli. Bunu unutur da insan bu dünyaya dalarsa; "Paramı nerede daha iyi işletebilirim;Bunu unutur da insan bu dünyaya dalarsa; "Paramı nerede daha iyi işletebilirim; Faysal Finans'a mı versem, al-Baraka'ya mı versem, Kuveyt Finans'a mı versem?Faysal Finans'a mı versem, al-Baraka'ya mı versem, Kuveyt Finans'a mı versem? Yoksa döviz mi alsam, satsam, versem? Altın mı daha iyi, araba mı daha çok pirim yapıyor?Yoksa döviz mi alsam, satsam, versem? Altın mı daha iyi, araba mı daha çok pirim yapıyor? Bugün nereye gitsem, nerede eğlensem? Yazlığı hangi köyde geçirsem?.." Bugün nereye gitsem, nerede eğlensem? Yazlığı hangi köyde geçirsem?.."

Hayrola? Bunlar hep burayla ilgili, bu hayatla ilgili. el-Hayâtü'd-dünyâ; hep kafandaki meseleler.Hayrola? Bunlar hep burayla ilgili, bu hayatla ilgili. el-Hayâtü'd-dünyâ; hep kafandaki meseleler. Şöyle tasnif edip şurası dünya, burası âhiret diye ayıracak olsak;Şöyle tasnif edip şurası dünya, burası âhiret diye ayıracak olsak; hep sen bu hayatla ilgili şeyleri düşünüyorsun. Hani öbür hayatla ilgili şeyler? hep sen bu hayatla ilgili şeyleri düşünüyorsun.

Hani öbür hayatla ilgili şeyler?

Burada dünya ve âhiret dediğimiz zaman iki şeyi düşüneceğiz. Dünya bu hayat, yaşamakta olduğumuz. Burada dünya ve âhiret dediğimiz zaman iki şeyi düşüneceğiz. Dünya bu hayat, yaşamakta olduğumuz.

Şimdi biz neredeyiz? Dünyadayız. Nefes alıyoruz, yaşıyoruz, ölmedik daha.Şimdi biz neredeyiz?

Dünyadayız. Nefes alıyoruz, yaşıyoruz, ölmedik daha.
Ölünceye kadarki âlem, dünya. Öldükten sonraki, âhiret. Ölünceye kadarki âlem, dünya. Öldükten sonraki, âhiret.

Herkes kolay anlasın diye, şöyle söyleyebiliriz:Herkes kolay anlasın diye, şöyle söyleyebiliriz: Sen, ölümden sonran için hazırlanıyorsan, iyi, akıllı bir insansın.Sen, ölümden sonran için hazırlanıyorsan, iyi, akıllı bir insansın. Sadece ölümden evvelki, ölünceye kadarki hayatınla ilgileniyorsan, onun meseleleri kafanı,Sadece ölümden evvelki, ölünceye kadarki hayatınla ilgileniyorsan, onun meseleleri kafanı, kalbini, gönlünü doldurmuşsa, o zaman çok yanlış bir şey yapıyorsun, küçücük bir şeyle uğraşıyorsun.kalbini, gönlünü doldurmuşsa, o zaman çok yanlış bir şey yapıyorsun, küçücük bir şeyle uğraşıyorsun. Öbür taraf ne olacak, düşünmüyorsun. Çünkü öbür taraf ebedî.Öbür taraf ne olacak, düşünmüyorsun. Çünkü öbür taraf ebedî. Onu düşünmediğin için çok yanlış bir şey yapıyorsun. Bu taraf muvakkat.Onu düşünmediğin için çok yanlış bir şey yapıyorsun. Bu taraf muvakkat. Kırk sene olsa daha bunun üstüne ömrün, iyi, elli sene olsa, altmış sene olsa,Kırk sene olsa daha bunun üstüne ömrün, iyi, elli sene olsa, altmış sene olsa, seksen sene olsa, sonra bitecek. Seksen sene!seksen sene olsa, sonra bitecek. Seksen sene! Diyelim ki yüz yaş, yüz on yaş, yüz elli yaş yaşadın, yani daha fazlası çok görülen bir şey değil. Diyelim ki yüz yaş, yüz on yaş, yüz elli yaş yaşadın, yani daha fazlası çok görülen bir şey değil.

Sonra ne olacak? Öleceksin. Ondan sonraki hayat ne? Sonra ne olacak?

Öleceksin.

Ondan sonraki hayat ne?

Ne bin sene, ne on bin sene, ne yüz bin sene, ne milyon sene; sonsuz seneler!Ne bin sene, ne on bin sene, ne yüz bin sene, ne milyon sene; sonsuz seneler! Sen bu sonsuz seneleri, ölümden sonraki âlemi, âhireti düşünmüyorsun;Sen bu sonsuz seneleri, ölümden sonraki âlemi, âhireti düşünmüyorsun; hep bu dünyayı, yani seksen seneyi düşünüyorsun. Bu çok büyük ahmaklık, bu çok yanlış bir şey!hep bu dünyayı, yani seksen seneyi düşünüyorsun. Bu çok büyük ahmaklık, bu çok yanlış bir şey! Hepimize -yani mü'min de olsak- farkına varmadan bu kâfirlerin hastalıkları bulaşıyor.Hepimize -yani mü'min de olsak- farkına varmadan bu kâfirlerin hastalıkları bulaşıyor. Onu düşünmesinden kaynaklanıyor.Onu düşünmesinden kaynaklanıyor. Hâlbuki kâfirler, biz âhireti düşündüğümüz zaman bizim karşımızda duramazlar. Hâlbuki kâfirler, biz âhireti düşündüğümüz zaman bizim karşımızda duramazlar. Bizim en büyük gücümüz âhiret ehli olmamızdandır. Adam iyi mü'min oldu mu, ölmeye gider.Bizim en büyük gücümüz âhiret ehli olmamızdandır. Adam iyi mü'min oldu mu, ölmeye gider. Avrupalılar'ın hiçbirisi böyle bir şeye yanaşmaz. Neden? Avrupalılar'ın hiçbirisi böyle bir şeye yanaşmaz.

Neden?

Tam dünya ehlidir onlar. Ölümden sonrası ile ilgili, "Peh, ehh, aman.. Neymiş?" diyor, inanmıyor. Tam dünya ehlidir onlar. Ölümden sonrası ile ilgili, "Peh, ehh, aman.. Neymiş?" diyor, inanmıyor.

Anlatamazsın, çünkü ileride olacak bir şey! Daha şu anda bir şey değil ki.Anlatamazsın, çünkü ileride olacak bir şey! Daha şu anda bir şey değil ki. Kedinin ensesinden tutup da, sütün içine burnunu sokup da, "Ye, işte bu süt!" der gibi diyemiyorsun ki. Kedinin ensesinden tutup da, sütün içine burnunu sokup da, "Ye, işte bu süt!" der gibi diyemiyorsun ki.

"Olacak." diyorsun. "Peh, ehh, aman." diyor. "Sen bilirsin." diyorsun o zaman. "Olacak." diyorsun.

"Peh, ehh, aman." diyor.

"Sen bilirsin." diyorsun o zaman.

İnanmıyor, inanmayınca ne diyeceksin? Ne yapalım, var bir cezası, Allah iman vermemiş. İnanmıyor, inanmayınca ne diyeceksin? Ne yapalım, var bir cezası, Allah iman vermemiş.

Dünya deyince, lütfen meridyenli, paralelli, çizgili, beş kıtalı filan bir şey aklınıza gelmesin.Dünya deyince, lütfen meridyenli, paralelli, çizgili, beş kıtalı filan bir şey aklınıza gelmesin. Dünya, ölüme kadarki zamanımız. Âhiret, ruhumuzu teslim ettikten sonraki sonsuz zaman.Dünya, ölüme kadarki zamanımız. Âhiret, ruhumuzu teslim ettikten sonraki sonsuz zaman. Onu düşünmek lazım. Çok kimse bu tarafı düşünüyor. Milattan önce, milattan sonra gibi.Onu düşünmek lazım. Çok kimse bu tarafı düşünüyor. Milattan önce, milattan sonra gibi. Vefattan önceyi düşünüyor. Vefattan sonra? "Pehh... Ne mâlum... Var mı yok mu acaba?" Vefattan önceyi düşünüyor.

Vefattan sonra?

"Pehh... Ne mâlum... Var mı yok mu acaba?"

Böyle gidiyor işleri. O zaman, o en büyük hatayı işliyor.Böyle gidiyor işleri. O zaman, o en büyük hatayı işliyor. "Bir insanın gönlüne dünya girerse, âhiret oradan eyvallah der, göç eder gider." diyor. "Bir insanın gönlüne dünya girerse, âhiret oradan eyvallah der, göç eder gider." diyor.

Kitaplara ismi geçmiş, tarihe nâmı yazılmış bütün büyüklerimiz hep âhiret ehli insanlardır.Kitaplara ismi geçmiş, tarihe nâmı yazılmış bütün büyüklerimiz hep âhiret ehli insanlardır. Hep ölümden sonra için çalışmışlardır, bu dünyaya aldırmamışlardır.Hep ölümden sonra için çalışmışlardır, bu dünyaya aldırmamışlardır. Veyahut çok büyük dediğiniz insanları şöyle gözünüzden perde kalksa, dünyevî hayatını görseniz;Veyahut çok büyük dediğiniz insanları şöyle gözünüzden perde kalksa, dünyevî hayatını görseniz; kulübede yaşıyordur, kırk yamalı hırka giyiyordur, malı yoktur, mülkü yoktur.kulübede yaşıyordur, kırk yamalı hırka giyiyordur, malı yoktur, mülkü yoktur. Selman-ı Fârisî, Ebû'd-Derdâ hazretlerinin evine gitmiş, bakmış, acımış;Selman-ı Fârisî, Ebû'd-Derdâ hazretlerinin evine gitmiş, bakmış, acımış; hanım perişan, ev perişan, onun üstü başı perişan. Neden? Âhireti düşünüyor. O dengelemiş.hanım perişan, ev perişan, onun üstü başı perişan.

Neden?

Âhireti düşünüyor. O dengelemiş.
Demiş ki; "Tam böyle âhireti düşünmek olmaz, dünya hayatında yaşıyorsun,Demiş ki; "Tam böyle âhireti düşünmek olmaz, dünya hayatında yaşıyorsun, bu tarafı da biraz idare edeceksin. Ama âhireti hiç hatırından çıkartmayacaksın." bu tarafı da biraz idare edeceksin. Ama âhireti hiç hatırından çıkartmayacaksın."

Ve bihî kâle, semi'tü Ebâ Süleymâne,yekûlü:Ve bihî kâle, semi'tü Ebâ Süleymâne,yekûlü: Aynı rivayet zinciri ile, râvi Ahmed b. Ebi'l-Havârî demiş ki;Aynı rivayet zinciri ile, râvi Ahmed b. Ebi'l-Havârî demiş ki; "Ebû Süleyman şöyle söyledi, duydum ben." "Ebû Süleyman şöyle söyledi, duydum ben."

el-Vâridü's-sâdiku en yesduka mâ fî kalbihî mâ nataka bihî lisânuhû. el-Vâridü's-sâdiku en yesduka mâ fî kalbihî mâ nataka bihî lisânuhû.

Vârid, insanın gönlüne vürûd eden düşünce veya fikir.Vârid, insanın gönlüne vürûd eden düşünce veya fikir. Yani bir şey içine doğuyor, aklına bir şey geliyor. Aklına bir fikir, bir duygu, bir düşünce geldi. Yani bir şey içine doğuyor, aklına bir şey geliyor. Aklına bir fikir, bir duygu, bir düşünce geldi.

Nereden geliyor? Şeytandan gelir, şeytanın vesvesesi. Nefisten gelir, nefsin vesvesesi. Nereden geliyor?

Şeytandan gelir, şeytanın vesvesesi.

Nefisten gelir, nefsin vesvesesi.

Bir de, gerçekten Allah'tan ilâhî bir bilgi olarak gelir, hayal değildir.Bir de, gerçekten Allah'tan ilâhî bir bilgi olarak gelir, hayal değildir. Bir gerçek tarafı vardır, hakikattir. Bu gerçek vârid, nasıl belli olur? Bir gerçek tarafı vardır, hakikattir. Bu gerçek vârid, nasıl belli olur?

En yesduka mâ fî kalbihî mâ nataka bihî lisânuhû.En yesduka mâ fî kalbihî mâ nataka bihî lisânuhû. "Kalbinde olan şeyin doğru olmasıdır, dilinin söylediği şeye uygun olmasıdır." "Kalbinde olan şeyin doğru olmasıdır, dilinin söylediği şeye uygun olmasıdır."

Burada yesduka diye hareke koymuş. Ben olsaydım yusaddıka diye okurdum.Burada yesduka diye hareke koymuş. Ben olsaydım yusaddıka diye okurdum. "Kalbinde olan şeyin, diliyle söylediği şeyi tasdik etmesidir." derdim."Kalbinde olan şeyin, diliyle söylediği şeyi tasdik etmesidir." derdim. Ama zaten anlatılmak istenen aynı mâna. Yani gönlündeki ile dili aynı olmasıdır.Ama zaten anlatılmak istenen aynı mâna. Yani gönlündeki ile dili aynı olmasıdır. İkisi arasında fark olmamasıdır, içi dışı bir olmasıdır demek istiyor. İkisi arasında fark olmamasıdır, içi dışı bir olmasıdır demek istiyor.

O zaman o adamın dilinden dökülen fikirler, gerçek bir vâridattır,O zaman o adamın dilinden dökülen fikirler, gerçek bir vâridattır, ilhâm-ı ilâhîdir, vâridât-ı ilâhiyedir, içi dışı eşit.ilhâm-ı ilâhîdir, vâridât-ı ilâhiyedir, içi dışı eşit. Ama kalbi başka düşünüyor, dili başka söylüyor; o zaman yalan, gerçek değil. Ama kalbi başka düşünüyor, dili başka söylüyor; o zaman yalan, gerçek değil.

Ve bihî kâle: Semi'tü Ebâ Süleymâne, yekûlü.Ve bihî kâle: Semi'tü Ebâ Süleymâne, yekûlü. "Aynı rivayet zinciri ile Ebû Süleyman ed-Dârânî'nin şöyle söylediğini işittim." dedi,"Aynı rivayet zinciri ile Ebû Süleyman ed-Dârânî'nin şöyle söylediğini işittim." dedi, Ahmed b. Ebi'l Havârî. Ahmed b. Ebi'l Havârî.

Men sadaka kûfie.Men sadaka kûfie. "Kim doğru sözlü, doğru özlü olursa;"Kim doğru sözlü, doğru özlü olursa; işleri Allah tarafından görülür, ihtiyacı giderilir, Allah'ın yardımına mazhar olur." işleri Allah tarafından görülür, ihtiyacı giderilir, Allah'ın yardımına mazhar olur." Ve men ahsene ûfiye. "Ve kim iyilik yaparsa, yani kulluğunu iyi yaparsa;Ve men ahsene ûfiye. "Ve kim iyilik yaparsa, yani kulluğunu iyi yaparsa; o zaman afiyet ehli olur, kendisine afiyet ihsan olunur." o zaman afiyet ehli olur, kendisine afiyet ihsan olunur."

Demek ki doğru sözlü, doğru özlü olursa Allah onun maddî-mânevî ihtiyaçlarını karşılarDemek ki doğru sözlü, doğru özlü olursa Allah onun maddî-mânevî ihtiyaçlarını karşılar ve o, iyiliğinin, doğruluğunun mükâfatını görür.ve o, iyiliğinin, doğruluğunun mükâfatını görür. Kim iyilik yaparsa yani kulluğunu iyi yaparsa veya başkasına hayır, hasenât, iyilik yaparsa,Kim iyilik yaparsa yani kulluğunu iyi yaparsa veya başkasına hayır, hasenât, iyilik yaparsa, o zaman o da afiyete mazhar olur. o zaman o da afiyete mazhar olur.

Semi'tü'l-Hüseyne'bne Yahyâ, yekûlü: Semi'tü Ca'fere'bne Muhammedi'bni Nusayr,Semi'tü'l-Hüseyne'bne Yahyâ, yekûlü: Semi'tü Ca'fere'bne Muhammedi'bni Nusayr, yekûlü semi'tü'l-Cüneyd, yekûlü: Kâle Ebû Süleymâne'd-Dârânî:yekûlü semi'tü'l-Cüneyd, yekûlü: Kâle Ebû Süleymâne'd-Dârânî: Demek ki bu rivayet zincirinde Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Süleyman'dan duymuş. Demek ki bu rivayet zincirinde Cüneyd-i Bağdâdî, Ebû Süleyman'dan duymuş.

Rubbemâ yekau fî kalbî en-nüktetü min nüketi'l-kavmi eyyâmen,Rubbemâ yekau fî kalbî en-nüktetü min nüketi'l-kavmi eyyâmen, fe-lâ akbelü minhü illâ bi-şâhideyni âdileyni: el-Kitâbü ve's-sünnetü. fe-lâ akbelü minhü illâ bi-şâhideyni âdileyni: el-Kitâbü ve's-sünnetü.

Buna çok dikkat edelim! Bu tasavvufta çok mühim bir şeydir! Buna çok dikkat edelim! Bu tasavvufta çok mühim bir şeydir!

Rubbemâ yekau fî kalbî en-nüktetü min nüketi'l-kavmi eyyâmen.Rubbemâ yekau fî kalbî en-nüktetü min nüketi'l-kavmi eyyâmen. "Bazen gönlüme, kalbime şu tasavvuf erbabının nüktelerinden,"Bazen gönlüme, kalbime şu tasavvuf erbabının nüktelerinden, inceliklerinden, güzel fikirlerinden bir fikir, bir bilgi geliyor.inceliklerinden, güzel fikirlerinden bir fikir, bir bilgi geliyor. Günlerce o beni meşgul ediyor."Günlerce o beni meşgul ediyor." Fe-lâ akbelü minhü illâ bi-şâhideyni âdileyni. "O gönlüme gelen ve günlerce kafamı meşgul eden o fikri,Fe-lâ akbelü minhü illâ bi-şâhideyni âdileyni. "O gönlüme gelen ve günlerce kafamı meşgul eden o fikri, o ârifâne duyguyu kabul etmiyorum;o ârifâne duyguyu kabul etmiyorum; ancak âdilâne iki şahit olursa kabul ediyorum."ancak âdilâne iki şahit olursa kabul ediyorum." el-Kitâbi ve's-sünnetü. "Kur'an ve Peygamber Efendimiz'in sünneti." el-Kitâbi ve's-sünnetü. "Kur'an ve Peygamber Efendimiz'in sünneti."

Burada, tasavvuf erbabının şeriate bağlılığını görüyoruz.Burada, tasavvuf erbabının şeriate bağlılığını görüyoruz. Adamlar mübarek insanlar, Allah'ın sevgili kulları.Adamlar mübarek insanlar, Allah'ın sevgili kulları. Allah bunların gönüllerine fütûhât, füyûzât, vâridât, keşfiyât veriyor.Allah bunların gönüllerine fütûhât, füyûzât, vâridât, keşfiyât veriyor. Nice şeyler akıllarına geliyor, gönüllerine doğuyor, kabul etmiyorlar.Nice şeyler akıllarına geliyor, gönüllerine doğuyor, kabul etmiyorlar. Günlerce geldiği halde, ancak Kur'an'dan, hadisten şahit gelirse,Günlerce geldiği halde, ancak Kur'an'dan, hadisten şahit gelirse, şahit desteklerse o gelen nükteyi, o zaman kabul ediyor. Şeriate ne kadar bağlılar.şahit desteklerse o gelen nükteyi, o zaman kabul ediyor. Şeriate ne kadar bağlılar. Kendi aklına doğu gelen şeyi hemen kabul etmiyor. Kendi aklına doğu gelen şeyi hemen kabul etmiyor.

Hâlbuki, "Erbâb-ı tasavvufum." diyen pek çok insanı, bu gayreti göstermeyen insanları şeytan aldatır.Hâlbuki, "Erbâb-ı tasavvufum." diyen pek çok insanı, bu gayreti göstermeyen insanları şeytan aldatır. Bir yanlış bilgiyi, bir şey biliyorum diye artık hindi gibi kabarır.Bir yanlış bilgiyi, bir şey biliyorum diye artık hindi gibi kabarır. Her ne kadar kabarsa, hindi gibi kabarır, sonra da yanlış fikirlerinden dolayı sapar;Her ne kadar kabarsa, hindi gibi kabarır, sonra da yanlış fikirlerinden dolayı sapar; yani günaha, harama, bid'ate, Allah'ın sevmediği yollara sapar. yani günaha, harama, bid'ate, Allah'ın sevmediği yollara sapar.

Mesela, Denizli'de radyo-televizyon kurmuş biri var. Gittik gördük, orada kurmuş, yayın yapıyor.Mesela, Denizli'de radyo-televizyon kurmuş biri var. Gittik gördük, orada kurmuş, yayın yapıyor. Demiş ki; "Allah bana söyledi, sabah namazını kılmayın, kalkmayın." Demiş ki;

"Allah bana söyledi, sabah namazını kılmayın, kalkmayın."

Olur mu öyle? Allah ne söylediğini senden önce Resûlullah'a söylemiş, Kur'ân-ı Kerîm'de yazmış.Olur mu öyle? Allah ne söylediğini senden önce Resûlullah'a söylemiş, Kur'ân-ı Kerîm'de yazmış. Demek ki senin gönlüne bir şey doğuyor; doğuyor ama sen bu Ebû Süleyman hazretlerininDemek ki senin gönlüne bir şey doğuyor; doğuyor ama sen bu Ebû Süleyman hazretlerinin sözünü bilseydin, kendini kontrol edecektin.sözünü bilseydin, kendini kontrol edecektin. Sen gözünü kapatıyorsun, bir fikir geliyor, şeytandan gelen şeyi Rahman'dan geliyor sanıyorsun.Sen gözünü kapatıyorsun, bir fikir geliyor, şeytandan gelen şeyi Rahman'dan geliyor sanıyorsun. Şeytan seni namazdan, ibadetten alıkoyuyor da hâlâ uyanmıyorsun! Şeytan seni namazdan, ibadetten alıkoyuyor da hâlâ uyanmıyorsun!

Demek ki tasavvufî çalışma yapan kimseler,Demek ki tasavvufî çalışma yapan kimseler, akıllarına gelen fikirleri Kur'an ve sünnet ölçüsünden geçirecekler. akıllarına gelen fikirleri Kur'an ve sünnet ölçüsünden geçirecekler.

"İçime doğdu, tamam, Allah içime getirdi, tam tesbih çekiyordum,"İçime doğdu, tamam, Allah içime getirdi, tam tesbih çekiyordum, gözüme bir şey göründü, bir şey oldu; şunun hakkında şöyle düşündüm. Acaba o öyle mi, böyle mi?" gözüme bir şey göründü, bir şey oldu; şunun hakkında şöyle düşündüm. Acaba o öyle mi, böyle mi?"

Öyle olmaz! Bunun ölçüsü şeriattir, Kur'ân-ı Kerîm'dir, hadîs-i şerîflerdir.Öyle olmaz!

Bunun ölçüsü şeriattir, Kur'ân-ı Kerîm'dir, hadîs-i şerîflerdir.
Bunlara uyuyorsa öyledir, aksi takdirde değildir. Bunlara uyuyorsa öyledir, aksi takdirde değildir.

"Çok defa zehir içmek geliyor, o kadar sıkıyorlar ki mânevî bakımdan işte şu derecem yükselsin." diye. "Çok defa zehir içmek geliyor, o kadar sıkıyorlar ki mânevî bakımdan işte şu derecem yükselsin." diye.

Zehir içmek geliyorsa, bil ki şeytandan! Yüzde yüz şeytandan!Zehir içmek geliyorsa, bil ki şeytandan! Yüzde yüz şeytandan! Çünkü intihar, insanı ebedî cehennemde yanmaya götürür.Çünkü intihar, insanı ebedî cehennemde yanmaya götürür. Sen zehri içer de intihar edip ölürsen cehennemlik olacaksın.Sen zehri içer de intihar edip ölürsen cehennemlik olacaksın. Şeytan seni arkandan cehennemlik olacak şeye itmek üzere, uçurumun kenarındasın!Şeytan seni arkandan cehennemlik olacak şeye itmek üzere, uçurumun kenarındasın! Hop, itti mi aşağı, cehenneme 70 yıllık yola uçarsın! Hop, itti mi aşağı, cehenneme 70 yıllık yola uçarsın!

Demek ki tasavvufun büyükleri, tasavvufu böyle yaşamışlar. Demek ki tasavvufun büyükleri, tasavvufu böyle yaşamışlar.

"Aklıma bir vâridât geliyor, gönlüme bir duygu, fikir geliyor"Aklıma bir vâridât geliyor, gönlüme bir duygu, fikir geliyor ama Kur'an'dan, hadisten iki şahit olmadıkça söylemiyorum." diyor. ama Kur'an'dan, hadisten iki şahit olmadıkça söylemiyorum." diyor.

Çok güzel. Ben de şeriate bağlılığı çok seviyorum.Çok güzel. Ben de şeriate bağlılığı çok seviyorum. Şeriate uygun olmayan bir şey oldu mu, İmâm-ı Rabbânî Efendimiz'inŞeriate uygun olmayan bir şey oldu mu, İmâm-ı Rabbânî Efendimiz'in "Yine benim şeriatçiliğim tuttu!" dediği gibi, benim de tepem atıyor."Yine benim şeriatçiliğim tuttu!" dediği gibi, benim de tepem atıyor. Adam uçuyor, koşuyor bile olsa, olmaz. Şeriate uymuyorsa, kıymeti yok! Adam uçuyor, koşuyor bile olsa, olmaz. Şeriate uymuyorsa, kıymeti yok!

Semi'tü Muhammede'bne'l-Hasani'l-Bağdâdiyye, yekûlü: Semi'tü Ca'ferani'l-Huldiyye,Semi'tü Muhammede'bne'l-Hasani'l-Bağdâdiyye, yekûlü: Semi'tü Ca'ferani'l-Huldiyye, yekûlü: Semi'tü'l-Ma'meriyye, yekûlü: Haddesenâ Ahmedü'bnü Ebi'l-Havâriyyi,yekûlü: Semi'tü'l-Ma'meriyye, yekûlü: Haddesenâ Ahmedü'bnü Ebi'l-Havâriyyi, kâle: Haddesenâ Ebû Süleymân, yekûlü. kâle: Haddesenâ Ebû Süleymân, yekûlü.

Ebû Süleyman'ın sözü, yine başka adamlar vasıtasıyla Ahmed b. Ebi'l-Havârî'den geliyor. Ebû Süleyman'ın sözü, yine başka adamlar vasıtasıyla Ahmed b. Ebi'l-Havârî'den geliyor.

Küllü amelin leyse lehû sevâbün fi'd-dünyâ, leyse lehû cezâün fi'l-âhireti.Küllü amelin leyse lehû sevâbün fi'd-dünyâ, leyse lehû cezâün fi'l-âhireti. "Dünyada sevabı olmayan bir amelin, âhirette bir mükâfatı yoktur." "Dünyada sevabı olmayan bir amelin, âhirette bir mükâfatı yoktur."

Sanıyorum bu sözü ile şunu kastediyor;Sanıyorum bu sözü ile şunu kastediyor; dinin emirleri, insanın hem dünyasını mâmur eder hem âhiretini mâmur eder.dinin emirleri, insanın hem dünyasını mâmur eder hem âhiretini mâmur eder. Dünyada bir faydası yoksa âhirette de bir mükâfatı yoktur.Dünyada bir faydası yoksa âhirette de bir mükâfatı yoktur. Dinî emirlerin dünyada da faydası vardır, sadece âhirete yönelik değildir. Dinî emirlerin dünyada da faydası vardır, sadece âhirete yönelik değildir.

Düşünelim. Mesela içki; çok basit, klasik, herkesin bildiği misal. Dinimiz içkiyi yasak kılmış.Düşünelim. Mesela içki; çok basit, klasik, herkesin bildiği misal. Dinimiz içkiyi yasak kılmış. İçki yasak olduğu için kişi sıhhî bakımdan da kurtulmuş oluyor, âhirette de mükâfatı alıyor.İçki yasak olduğu için kişi sıhhî bakımdan da kurtulmuş oluyor, âhirette de mükâfatı alıyor. Nikâhı helal kılmış, zinayı yasaklamış.Nikâhı helal kılmış, zinayı yasaklamış. Aile yuvası kurulacak, aile yuvası kurma dışında bir şey yapılmayacak.Aile yuvası kurulacak, aile yuvası kurma dışında bir şey yapılmayacak. Aile yuvası kurmak faydalı, ötekisi zararlı. Helal kazancı meşru kılmış.Aile yuvası kurmak faydalı, ötekisi zararlı. Helal kazancı meşru kılmış. "Doğru sözlü tüccar, peygamberlerle beraber mahşer gününde"Doğru sözlü tüccar, peygamberlerle beraber mahşer gününde Arş'ın gölgesinde gölgelenecek." diye müjdeler var. Başka türlü kazançları yasaklamış. Arş'ın gölgesinde gölgelenecek." diye müjdeler var. Başka türlü kazançları yasaklamış.

İslâm'ın emirleri, insan sevap kazansın diyedir. Ama dünyada da âhirette de faydası vardır.İslâm'ın emirleri, insan sevap kazansın diyedir. Ama dünyada da âhirette de faydası vardır. Dünyada bir faydası yoksa âhirette de bir şey değildir.Dünyada bir faydası yoksa âhirette de bir şey değildir. İki taraflıdır, ikisine de faydası vardır demek. İki taraflıdır, ikisine de faydası vardır demek.

Haddesenâ Abdullahü'bnü'l-Hüseyni's-Sûfiyyü; haddesenâ Muhammedü'bnü Abdillah,Haddesenâ Abdullahü'bnü'l-Hüseyni's-Sûfiyyü; haddesenâ Muhammedü'bnü Abdillah, haddesenâ Sehlü'bnü Ali, haddesenâ Ebû İmrân el-Cessâs, kâle: Semi'tü Ebâ Süleymâne,haddesenâ Sehlü'bnü Ali, haddesenâ Ebû İmrân el-Cessâs, kâle: Semi'tü Ebâ Süleymâne, yekûlü: İzâ câe'l-kalbü ve atişe safâ ve rakka; ve izâ şebia ve reviye amiye. yekûlü: İzâ câe'l-kalbü ve atişe safâ ve rakka; ve izâ şebia ve reviye amiye.

Burada başka bir rivayet zinciri ile, birkaç isim zikrediyor. Burada başka bir rivayet zinciri ile, birkaç isim zikrediyor.

Abdullah b. Hüseyin es-Sûfî, Sülemî'ye rivayet etmiş. O da Muhammed b. Abdillah'tan almış.Abdullah b. Hüseyin es-Sûfî, Sülemî'ye rivayet etmiş. O da Muhammed b. Abdillah'tan almış. İsfahanlı, sarrafmış. Nişabur'da oturmuş. Zahid kimseymiş. Güzel yaşamı olan bir kimseymiş.İsfahanlı, sarrafmış. Nişabur'da oturmuş. Zahid kimseymiş. Güzel yaşamı olan bir kimseymiş. Verâ sahibiymiş. Çok hayır sahibiymiş. Mücâbü'd-da've, duası makbul bir insanmış.Verâ sahibiymiş. Çok hayır sahibiymiş. Mücâbü'd-da've, duası makbul bir insanmış. Gözünü kaldırıp 40 sene gökyüzüne bakmamış. Nişabur'dan Irak'a doğru 272 senesinde hicret etmiş.Gözünü kaldırıp 40 sene gökyüzüne bakmamış. Nişabur'dan Irak'a doğru 272 senesinde hicret etmiş. Zühdiyat konusunda çok kitap yazmış. Tekrar Nişabur'a 292'de dönmüş, oraya yerleşmiş,Zühdiyat konusunda çok kitap yazmış. Tekrar Nişabur'a 292'de dönmüş, oraya yerleşmiş, ölünceye kadar orada kalmış. Ölüm tarihi de şudur." diyor.ölünceye kadar orada kalmış. Ölüm tarihi de şudur." diyor. Demek ki duası makbul bir zât Sülemî'ye rivayet etmiş.Demek ki duası makbul bir zât Sülemî'ye rivayet etmiş. O da Selh b. Ali'den duymuş, O da Hz. Ali Efendimiz'in mevlâsı, yani azatlı kölelerindenmiş.O da Selh b. Ali'den duymuş, O da Hz. Ali Efendimiz'in mevlâsı, yani azatlı kölelerindenmiş. Receb'in başında ölmüş, 287 senesinde. O da Ebû İmran el-Cessas'tan duymuş. O da kimmiş? Receb'in başında ölmüş, 287 senesinde. O da Ebû İmran el-Cessas'tan duymuş.

O da kimmiş?

Mûse'bni Îsâ Ebû İmran el-Cessâs, min mütekaddimi eshâbi Ahmedi'bni Hanbel.Mûse'bni Îsâ Ebû İmran el-Cessâs, min mütekaddimi eshâbi Ahmedi'bni Hanbel. Ahmed b. Hanbel'in arkadaşlarının ilklerindenmiş. Ve kâne racülen celîlen verîan.Ahmed b. Hanbel'in arkadaşlarının ilklerindenmiş. Ve kâne racülen celîlen verîan. "Takvâ sahibi, verâ sahibi bir kimse idi." Mütehalliyen zâhiden."Takvâ sahibi, verâ sahibi bir kimse idi." Mütehalliyen zâhiden. "Maldan mülkten kendisini sıyırmış, dünyaya metelik vermeyen zahid bir kimse idi." "Maldan mülkten kendisini sıyırmış, dünyaya metelik vermeyen zahid bir kimse idi."

Ahmed b. Hanbel'den duyduğu şeyleri ancak konuşur, anlatır, nakledermiş.Ahmed b. Hanbel'den duyduğu şeyleri ancak konuşur, anlatır, nakledermiş. Bir de bu, Ebû Süleyman ed-Dârânî'den duyduklarını anlatırmış.Bir de bu, Ebû Süleyman ed-Dârânî'den duyduklarını anlatırmış. Yani her lafı da rivayet etmezmiş. Ebû Süleyman, bu mübarek zâtın güvendiği bir kimse imiş.Yani her lafı da rivayet etmezmiş. Ebû Süleyman, bu mübarek zâtın güvendiği bir kimse imiş. Demiş ki Ebû Süleyman; İzâ cae'l-kalbü. "İnsanın kalbi, yani gönlü." Demiş ki Ebû Süleyman;

İzâ cae'l-kalbü. "İnsanın kalbi, yani gönlü."

Kalp dediğimiz şey; şurada tık tık atan şey değildir. Bu kuşta da, manda da, insanda da vardır.Kalp dediğimiz şey; şurada tık tık atan şey değildir. Bu kuşta da, manda da, insanda da vardır. Ölüde de vardır ama atmaz. Kalp dediğimiz şey; mekânı burası olan, gönül denilen şeydir.Ölüde de vardır ama atmaz. Kalp dediğimiz şey; mekânı burası olan, gönül denilen şeydir. Gönül, elle tutulmaz, gözle görülmez, çarşıdan alınmaz, mendile konulmaz, ondan tatlı şey olmaz.Gönül, elle tutulmaz, gözle görülmez, çarşıdan alınmaz, mendile konulmaz, ondan tatlı şey olmaz. Gönül dediğimiz şeyin mekânı şu yürek dediğimiz yer, kalp deyince onu anlayacağız.Gönül dediğimiz şeyin mekânı şu yürek dediğimiz yer, kalp deyince onu anlayacağız. Diyor ki Ebû Süleyman; Diyor ki Ebû Süleyman;

İzâ câe'l-kalbü. "İnsanın gönlü acıkınca." Ve atışe. "Susadı mı."İzâ câe'l-kalbü. "İnsanın gönlü acıkınca." Ve atışe. "Susadı mı." Safâ ve rakka. İnsanın gönlü "Sâfileşir, incelir." Safâ ve rakka. İnsanın gönlü "Sâfileşir, incelir."

O zaman duyguları güzelleşir, kafası berraklaşır, hissiyatı genişler. Ne zaman? O zaman duyguları güzelleşir, kafası berraklaşır, hissiyatı genişler.

Ne zaman?

Karnı aç olduğu ve susuz olduğu zaman. Karnı aç olduğu ve susuz olduğu zaman.

Ve izâ şebia ve reviye. "Karnını doyurup da, suya da kandı mı." Amiye.Ve izâ şebia ve reviye. "Karnını doyurup da, suya da kandı mı." Amiye. "O zaman insanın kalbi körleşir." "O zaman insanın kalbi körleşir."

Duyguları, o zaman uyuklamaya başlar. Sohbet dinleyemez, namaz kılamaz. Duyguları, o zaman uyuklamaya başlar. Sohbet dinleyemez, namaz kılamaz.

Neden? Karnı tok da ondan. Aç olsa, bak uyur mu? Neden?

Karnı tok da ondan. Aç olsa, bak uyur mu?

"Gönül acıktığı, susadığı zaman sâfileşir, incelir; doyduğu, suya kandığı zaman da körleşir." diyor. "Gönül acıktığı, susadığı zaman sâfileşir, incelir; doyduğu, suya kandığı zaman da körleşir." diyor.

Buradan şunu görüyoruz; -hadîs-i şerîflerde vardır zaten-Buradan şunu görüyoruz; -hadîs-i şerîflerde vardır zaten- insanın aşırı yemesi, bir kere insanı azgınlaştırır. Yani o zaman nefis dizginlenemez hale gelir.insanın aşırı yemesi, bir kere insanı azgınlaştırır. Yani o zaman nefis dizginlenemez hale gelir. Adam oturduğu zaman bir kuzuyu yiyor. Tamam!Adam oturduğu zaman bir kuzuyu yiyor. Tamam! Bu adamı gel de sen namaz kılmaya çek, söz dinlet, Allah'ın emrini tuttur.Bu adamı gel de sen namaz kılmaya çek, söz dinlet, Allah'ın emrini tuttur. Dinlemez, nefsine hâkim olamaz. Neden? Dinlemez, nefsine hâkim olamaz.

Neden?

Çok yiyor da ondan! Oturduğu zaman şu kadar pilav yiyor, bu kadar tepsi sıyırıyor, vesaire. Çok yiyor da ondan! Oturduğu zaman şu kadar pilav yiyor, bu kadar tepsi sıyırıyor, vesaire.

Aç olduğu zaman gerçekleri görebilir, düşünebilir ve istenilen yola girebilir. Bu bir genel kaidedir.Aç olduğu zaman gerçekleri görebilir, düşünebilir ve istenilen yola girebilir. Bu bir genel kaidedir. Onun için erbâb-ı tasavvuf Ramazan'ın dışında da çok çok oruç tutar.Onun için erbâb-ı tasavvuf Ramazan'ın dışında da çok çok oruç tutar. Tasavvufî eğitimin yoğun olarak yapıldığı halvet çalışmasında da her gün oruçlu olunur. Tasavvufî eğitimin yoğun olarak yapıldığı halvet çalışmasında da her gün oruçlu olunur. Îtikafta da her gün oruçlu olunur. Neden? Îtikafta da her gün oruçlu olunur.

Neden?

Oruç, insanı incelttiği, kalbi sâfileştirdiği, sâfi olunca da gerçekleri görmesi mümkün olduğu için.Oruç, insanı incelttiği, kalbi sâfileştirdiği, sâfi olunca da gerçekleri görmesi mümkün olduğu için. Cam kirli olduğu zaman içerisi dışarısı görünmez, silinip sâfileştiği zaman görünür. Onun gibi. Cam kirli olduğu zaman içerisi dışarısı görünmez, silinip sâfileştiği zaman görünür. Onun gibi.

Semi'tü Ebe'l-Fereci'l-Versâniyye, yekûlü: Semi'tü Ebe't-Tayyib el-Akkiyye,Semi'tü Ebe'l-Fereci'l-Versâniyye, yekûlü: Semi'tü Ebe't-Tayyib el-Akkiyye, yekûlü: Kâle Ahmedü'bnü Ebi'l-Havâriyyi, kultü lî Ebî Süleymâne:yekûlü: Kâle Ahmedü'bnü Ebi'l-Havâriyyi, kultü lî Ebî Süleymâne: Diyor ki Ahmed b. Ebi'l-Havârî; Diyor ki Ahmed b. Ebi'l-Havârî;

"Ebû Süleyman'a dedim ki." Salleytü salâten fî halvetin fe-vecedtü lehâ lezzeten."Ebû Süleyman'a dedim ki." Salleytü salâten fî halvetin fe-vecedtü lehâ lezzeten. Fe-kâle eyyü şey'in lezzeke minhâ? Kultü: Haysü lem yerenî ehadün.Fe-kâle eyyü şey'in lezzeke minhâ? Kultü: Haysü lem yerenî ehadün. Fekâle: İnneke le-daîfün, haysü hatara bi-kalbike zikru'l-halki. Fekâle: İnneke le-daîfün, haysü hatara bi-kalbike zikru'l-halki.

Ahmed b. Ebi'l-Havârî, bundan hadis sözlerini rivayet eden, o da mutasavvıf, meşhur.Ahmed b. Ebi'l-Havârî, bundan hadis sözlerini rivayet eden, o da mutasavvıf, meşhur. İleride, bu kitabın bir yerinde muhakkak onun da hayatı gelir.İleride, bu kitabın bir yerinde muhakkak onun da hayatı gelir. O, Ebû Süleyman'a -talebesi durumunda demek ki- demiş ki; O, Ebû Süleyman'a -talebesi durumunda demek ki- demiş ki;

Salleytü salâten. "Bir namaz kıldım." Fî halvetin. "Hiç kimsenin olmadığı tenha bir yerde."Salleytü salâten. "Bir namaz kıldım." Fî halvetin. "Hiç kimsenin olmadığı tenha bir yerde." Fe-vecedtü lehâ lezzeten. "Ve bu namazdan zevk aldım, tat duydum." Fe-vecedtü lehâ lezzeten. "Ve bu namazdan zevk aldım, tat duydum."

Kimse yok. Kimse yok.

Sormuş ona Ebû Süleyman; Eyyü şey'in lezzeke minhâ?Sormuş ona Ebû Süleyman;

Eyyü şey'in lezzeke minhâ?
"Bu namazdan bu zevki almana ne sebeple oldu? Ne sana bu lezzeti verdi?" Cevaben demiş ki; "Bu namazdan bu zevki almana ne sebeple oldu? Ne sana bu lezzeti verdi?"

Cevaben demiş ki;

Kultü: Haysü lem yerenî ehadün. "Çünkü hiç kimse görmedi beni ya, ondan lezzet duydum." Diyor ki; Kultü: Haysü lem yerenî ehadün. "Çünkü hiç kimse görmedi beni ya, ondan lezzet duydum."

Diyor ki;

İnneke le-daîfün. "Sen zayıf bir adammışsın be, zayıfsın sen." Neden? İnneke le-daîfün. "Sen zayıf bir adammışsın be, zayıfsın sen."

Neden?

Haysü hatara bi-kalbike zikru'l-halki.Haysü hatara bi-kalbike zikru'l-halki. "Çünkü gönlüne Allah'tan gayrının, mahlûkatın düşüncesi düşmüş." "Çünkü gönlüne Allah'tan gayrının, mahlûkatın düşüncesi düşmüş."

Madem namaz kılıyordun, "Başkası beni görmüyor." diye düşünüpMadem namaz kılıyordun, "Başkası beni görmüyor." diye düşünüp lezzet duyuyorsun, başkasını düşünüyorsun. lezzet duyuyorsun, başkasını düşünüyorsun. Hâlbuki, hiç onu düşünmeyecektin; konsantre olup, sırf Allah'ı,Hâlbuki, hiç onu düşünmeyecektin; konsantre olup, sırf Allah'ı, Allah'ın huzurunda olduğunu düşünecektin. Oradan lezzet alsaydın, tamam.Allah'ın huzurunda olduğunu düşünecektin. Oradan lezzet alsaydın, tamam. "Ama madem ki kimse görmedi diye başka kimseyi düşündün,"Ama madem ki kimse görmedi diye başka kimseyi düşündün, hatırından geçirdin, demek ki sen zayıfsın." diyor. hatırından geçirdin, demek ki sen zayıfsın." diyor.

Ne ince şeyler!.. Bu kişilerin kendilerini kontrollerinde ne kadar dirayetleri, incelikleri var. Ne ince şeyler!.. Bu kişilerin kendilerini kontrollerinde ne kadar dirayetleri, incelikleri var.

Ve bi-isnâdihî, kâle Ahmedü. Yine aynı rivayet zinciri ile Ahmed b. Ebi'l-Havârî demiş ki; Ve bi-isnâdihî, kâle Ahmedü. Yine aynı rivayet zinciri ile Ahmed b. Ebi'l-Havârî demiş ki;

Seeltü Ebâ Süleymâne, fe-kultü lehû. "Ebû Süleyman'a bir soru sordum ve ona dedim ki."Seeltü Ebâ Süleymâne, fe-kultü lehû. "Ebû Süleyman'a bir soru sordum ve ona dedim ki." İzâ haraceti'ş-şehavâtü mine'l-kalbi eyyü ismin yekau aleyhi?İzâ haraceti'ş-şehavâtü mine'l-kalbi eyyü ismin yekau aleyhi? Zahidün? Verîün? Mâ zâ? Kâle: İzâ selâ ani'ş-şehavâti fe-hüve râdın. Zahidün? Verîün? Mâ zâ? Kâle: İzâ selâ ani'ş-şehavâti fe-hüve râdın.

İzâ haraceti'ş-şehavâtü mine'l-kalbi. "İnsanın gönlünden bu arzular giderse." İzâ haraceti'ş-şehavâtü mine'l-kalbi. "İnsanın gönlünden bu arzular giderse."

Artık şehevâtı düşünmüyor, öyle şeyler hatırına gelmiyor, gönlünden bunlar çıktı, böyle gittiği zaman. Artık şehevâtı düşünmüyor, öyle şeyler hatırına gelmiyor, gönlünden bunlar çıktı, böyle gittiği zaman.

Eyyü ismin yekau aleyhi. "Bu gönle ne sıfat verilir?" Eyyü ismin yekau aleyhi. "Bu gönle ne sıfat verilir?"

Şehvetleri hiç düşünmeyen, içinden sürüp atmış gönül. Zahid midir? Veri' midir?Şehvetleri hiç düşünmeyen, içinden sürüp atmış gönül. Zahid midir? Veri' midir? Verâ sahibi mi diyeceğiz, zühd sahibi mi diyeceğiz bu gönle? Mâ zâ? "Bunun ismi ne?" Verâ sahibi mi diyeceğiz, zühd sahibi mi diyeceğiz bu gönle?

Mâ zâ? "Bunun ismi ne?"

Hiç şehvet düşünemeyen gönlün sıfatı ne? Hiç şehvet düşünemeyen gönlün sıfatı ne?

Kâle: İzâ selâ ani'ş-şehavâti. "Şehvetlerden kendisi kurtulmuş, sıyrılmışsa."Kâle: İzâ selâ ani'ş-şehavâti. "Şehvetlerden kendisi kurtulmuş, sıyrılmışsa." Fe-hüve râdın. "Razı nefistir." Fe-hüve râdın. "Razı nefistir."

Kendi arzuları yok; Allah ne takdir ederse onun mukadderâtına razı.Kendi arzuları yok; Allah ne takdir ederse onun mukadderâtına razı. "Onun sıfatı, razılık sıfatıdır." diye söylemiş, böyle tavsif etmiş. "Onun sıfatı, razılık sıfatıdır." diye söylemiş, böyle tavsif etmiş.

Ahberanâ Aliyyinü'bnü Ebî Omere'l-Belhiyyu, kâle:Ahberanâ Aliyyinü'bnü Ebî Omere'l-Belhiyyu, kâle: Haddesenâ Muhammedü'bnü Aliyyi'bni el-Kâsımi, kâle: Haddesene'l-Hasenü'bnü Ubeydillâhi'l-Kattânu;Haddesenâ Muhammedü'bnü Aliyyi'bni el-Kâsımi, kâle: Haddesene'l-Hasenü'bnü Ubeydillâhi'l-Kattânu; haddesenâ Ahmedü'bnü Ebi'l-Havârîyyi, kâle: Kâle Ebû Süleymâne: haddesenâ Ahmedü'bnü Ebi'l-Havârîyyi, kâle: Kâle Ebû Süleymâne: Yine başka bir rivayet zinciri ile, haber Sülemî'ye, Ahmed b. Ebi'l-Havârî'ye geliyor.Yine başka bir rivayet zinciri ile, haber Sülemî'ye, Ahmed b. Ebi'l-Havârî'ye geliyor. Ebû Süleyman dedi ki; İc'al mâ talebte mine'd-dünyâEbû Süleyman dedi ki;

İc'al mâ talebte mine'd-dünyâ
felem tazfer bihi bi-menzileti mâ lem yehtur bi-bâlike, ve lem tatlubhu. felem tazfer bihi bi-menzileti mâ lem yehtur bi-bâlike, ve lem tatlubhu.

İc'al. "Yap, kıl." Mâ talebte mine'd-dünyâ fe-lem tazfer.İc'al. "Yap, kıl." Mâ talebte mine'd-dünyâ fe-lem tazfer. "Dünyalıktan, isteyip de eline geçmeyen şeyi." Bihî bi-menzileti mâ lem yehtur bi-bâlike."Dünyalıktan, isteyip de eline geçmeyen şeyi." Bihî bi-menzileti mâ lem yehtur bi-bâlike. "Kalbine hiç gelmemiş hale getir.""Kalbine hiç gelmemiş hale getir." Ve lem tatlub. "Hiç istememişsin, hiç gönlüne doğmamış gibi bir hale getir." Ve lem tatlub. "Hiç istememişsin, hiç gönlüne doğmamış gibi bir hale getir."

Burada neyi demek istiyor? Sen dünyalıktan bir şey istemişsin.Burada neyi demek istiyor?

Sen dünyalıktan bir şey istemişsin.
Mesela; "Yâ Rabbi, bir hayırlı eş ver, evleneyim. Bir ev ver de şu kiradan kurtulayım.Mesela; "Yâ Rabbi, bir hayırlı eş ver, evleneyim. Bir ev ver de şu kiradan kurtulayım. Bir araba ver de ayağım yerden kesilsin." Dua etmişsin ve olmamış. Bir araba ver de ayağım yerden kesilsin." Dua etmişsin ve olmamış. Allah münasip görmemiş o anda vermeyi, vermemiş. Allah münasip görmemiş o anda vermeyi, vermemiş.

"Bunu, sanki hiç söylememişsin, hiç kalbine gelmemiş, hiç istememişsin gibi yap."Bunu, sanki hiç söylememişsin, hiç kalbine gelmemiş, hiç istememişsin gibi yap. Sil aklından. Dert etme." demek istiyor. Çoğu zaman insan dert ediyor.Sil aklından. Dert etme." demek istiyor.

Çoğu zaman insan dert ediyor.
İstediği şeyi olmadığı zaman içine dert ediyor. "Allah niye vermedi? Hadi verse ya." diyor.İstediği şeyi olmadığı zaman içine dert ediyor. "Allah niye vermedi? Hadi verse ya." diyor. Tabii, vermediğinin üzerinde fazla durduğu zaman, çeşitli rahatsızlıklar başlar. Tabii, vermediğinin üzerinde fazla durduğu zaman, çeşitli rahatsızlıklar başlar.

"Allah niye vermedi?" Vermemeyi uygun görmüş, ondan vermedi, daha ne istiyorsun?"Allah niye vermedi?"

Vermemeyi uygun görmüş, ondan vermedi, daha ne istiyorsun?
Hani Allah'ın kaderine razı olacaktın? Hani Allah'ın kaderine razı olacaktın?

Vermediğini düşünmesi, yavaş yavaş kadere razı olmama durumuna itebilir. Sonra, o Allah'a arz etti; Vermediğini düşünmesi, yavaş yavaş kadere razı olmama durumuna itebilir. Sonra, o Allah'a arz etti;

"Şunu ver yâ Rabbi!" dedi, vermedi. "Şunu ver yâ Rabbi!" dedi, vermedi.

"Bir bildiği vardır Rabbımın. Ben hayırlıysa istedim." Demek ki vermedi; müsterih olması lazım."Bir bildiği vardır Rabbımın. Ben hayırlıysa istedim." Demek ki vermedi; müsterih olması lazım. Israr eder de alırsa belki iyi olmayacak. Israr eder de alırsa belki iyi olmayacak.

Nitekim Peygamber Efendimiz'in zamanında Sa'lebe isminde bir şahıs vardı, Resûlullah'a geldi, dedi ki; Nitekim Peygamber Efendimiz'in zamanında Sa'lebe isminde bir şahıs vardı, Resûlullah'a geldi, dedi ki;

"Yâ Resûlallah, evde çok fakirlik çekiyorum, başım fakirlikten dertte,"Yâ Resûlallah, evde çok fakirlik çekiyorum, başım fakirlikten dertte, dua et de zengin olayım." Peygamber Efendimiz; dua et de zengin olayım." Peygamber Efendimiz;

"Yâ Sa'lebe, şükrünü eda edebildiğin az bir mal, senin için çok maldan daha hayırlıdır."Yâ Sa'lebe, şükrünü eda edebildiğin az bir mal, senin için çok maldan daha hayırlıdır. Benden zenginlik isteme." dedi. Gitti, bir müddet sonra geldi; Benden zenginlik isteme." dedi.

Gitti, bir müddet sonra geldi;

"Yâ Resûlallah, ben bu yoksulluğa dayanamıyorum,"Yâ Resûlallah, ben bu yoksulluğa dayanamıyorum, sen peygambersin, bana dua et de zengin olayım." dedi. sen peygambersin, bana dua et de zengin olayım." dedi.

"Yâ Sa'lebe, öyle zenginlik yaramaz."Yâ Sa'lebe, öyle zenginlik yaramaz. Sen şükrünü eda edebildiğin elindeki malla iktifâ et, o senin için daha hayırlıdır." Sen şükrünü eda edebildiğin elindeki malla iktifâ et, o senin için daha hayırlıdır."

Yine gitti, bir zaman sonra yine geldi. Yine gitti, bir zaman sonra yine geldi.

"Dayanamayacağım yâ Resûlallah, dua et zengin olayım." dedi. "Dayanamayacağım yâ Resûlallah, dua et zengin olayım." dedi.

Efendimiz; "Yâ Rabbi, Sa'lebe'nin istediğini kendisine ver." dedi. Efendimiz;

"Yâ Rabbi, Sa'lebe'nin istediğini kendisine ver." dedi.

Sa'lebe'nin koyunları doğurmaya, develeri yavrulamaya başladı.Sa'lebe'nin koyunları doğurmaya, develeri yavrulamaya başladı. Her seferinde de zenginliyor; satsa para edecek, çoğalıyor, sürüsü çoğalıyor.Her seferinde de zenginliyor; satsa para edecek, çoğalıyor, sürüsü çoğalıyor. Peygamber Efendimiz'in mescidine gelmemeye başladı, teklemeye başladı. Nerede Sa'lebe? Peygamber Efendimiz'in mescidine gelmemeye başladı, teklemeye başladı.

Nerede Sa'lebe?

"Sürüsü biraz çoğaldı da, onlarla meşgul oluyor yâ Resûlallah. Onun için gelemiyor." "Sürüsü biraz çoğaldı da, onlarla meşgul oluyor yâ Resûlallah. Onun için gelemiyor."

"Yazık oldu Sa'lebe'ye! Yazık oldu Sa'lebe'ye!" dedi. "Yazık oldu Sa'lebe'ye! Yazık oldu Sa'lebe'ye!" dedi.

Sonra Peygamber Efendimiz'in mescidine daha seyrek gelmeye başladı.Sonra Peygamber Efendimiz'in mescidine daha seyrek gelmeye başladı. Sonra cumaları gelmemeye başladı. "Nerede Sa'lebe?" Sonra cumaları gelmemeye başladı.

"Nerede Sa'lebe?"

"Yâ Resûlallah, sürüleri o kadar arttı, öyle bereketlendi ki"Yâ Resûlallah, sürüleri o kadar arttı, öyle bereketlendi ki buralarda beslemek mümkün olmadığından yaylalara çıkıyor. Cuma namazına gelemiyor." buralarda beslemek mümkün olmadığından yaylalara çıkıyor. Cuma namazına gelemiyor."

"Yazık oldu Sa'lebe'ye!" dedi Peygamber Efendimiz. "Yazık oldu Sa'lebe'ye!" dedi Peygamber Efendimiz.

Yani zenginliyor ama memnun olmuyor.Yani zenginliyor ama memnun olmuyor. Çünkü zenginlik insanı ibadetten, namazdan niyazdan ayırıyorsa, hayır değil; şer! Çünkü zenginlik insanı ibadetten, namazdan niyazdan ayırıyorsa, hayır değil; şer!

Sonra zekât âyeti indi. Huz min emvâlihim sadakaten.Sonra zekât âyeti indi.

Huz min emvâlihim sadakaten.
"Ey Resûlüm, bu mü'minlerin zenginlerinden, mallarını temizleyecek, fakirin hakkını al. "Ey Resûlüm, bu mü'minlerin zenginlerinden, mallarını temizleyecek, fakirin hakkını al. Zekât olarak bir vergi al onlardan." diye zekât âyeti inince,Zekât olarak bir vergi al onlardan." diye zekât âyeti inince, her yere haber gittiği gibi Sa'lebe'ye de haber gitti. her yere haber gittiği gibi Sa'lebe'ye de haber gitti.

"Hadi, senin bu kadar sürülerin, develerin, koyunların var; ver bakalım,"Hadi, senin bu kadar sürülerin, develerin, koyunların var; ver bakalım, şu kadardan şu kadar, şu kadardan şu kadar." şu kadardan şu kadar, şu kadardan şu kadar."

Veremedi Sa'lebe.Veremedi Sa'lebe. Hâlbuki, Resûlullah'ın duasıyla sürüsü arttığı halde, zekât miktarı hayvanı veremedi.Hâlbuki, Resûlullah'ın duasıyla sürüsü arttığı halde, zekât miktarı hayvanı veremedi. Geldiler dediler ki; "Yâ Resûlallah, biz tebliğ ettik amaGeldiler dediler ki;

"Yâ Resûlallah, biz tebliğ ettik ama
Sa'lebe zekât malını çıkartıp vermedi, bize de biraz ağır konuştu." Sa'lebe zekât malını çıkartıp vermedi, bize de biraz ağır konuştu."

"Tamam, ona bir daha gitmeyin." dedi, darıldı Peygamber Efendimiz. "Tamam, ona bir daha gitmeyin." dedi, darıldı Peygamber Efendimiz.

Bir daha hiç gitmediler, hiç zekât istemediler. Çünkü vermedi, kabul etmedi diye.Bir daha hiç gitmediler, hiç zekât istemediler. Çünkü vermedi, kabul etmedi diye. O da getirmedi, getirmedi… Sonra Peygamber Efendimiz âhirete irtihal etti.O da getirmedi, getirmedi…

Sonra Peygamber Efendimiz âhirete irtihal etti.
Ebû Bekr-i Sıddîk zamanında geldi, pişman oldu. Anladı Resûlullah'ın darıldığını. Ebû Bekr-i Sıddîk zamanında geldi, pişman oldu. Anladı Resûlullah'ın darıldığını. İş işten de geçti tabii. Dedi ki; "Yâ Emîre'l-mü'minîn, ben zekâtımı vermek istiyorum." İş işten de geçti tabii. Dedi ki;

"Yâ Emîre'l-mü'minîn, ben zekâtımı vermek istiyorum."

Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'in bir sözünü hatırlıyorum.Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'in bir sözünü hatırlıyorum. Efendimiz vefat edince bazı cahil kabileler isyan etmişlerdi, demişlerdi ki; Efendimiz vefat edince bazı cahil kabileler isyan etmişlerdi, demişlerdi ki;

"Namaz kılalım, oruç tutalım ama bizden zekât isteme." "Namaz kılalım, oruç tutalım ama bizden zekât isteme."

"Yok! Resûlullah zamanında nasıl yapıyorsanız, öyle olacak. Bunu değiştirirseniz sizinle harp ederim!"Yok! Resûlullah zamanında nasıl yapıyorsanız, öyle olacak. Bunu değiştirirseniz sizinle harp ederim! Zekâtı aynı miktarda yine vereceksiniz!" dedi. Yani zekâtı almak için savaşıyor gibi görünür. Zekâtı aynı miktarda yine vereceksiniz!" dedi. Yani zekâtı almak için savaşıyor gibi görünür.

Şimdi Avrupalılar İslâm tarihini incelese, "Bak bak; İslâm halifesi,Şimdi Avrupalılar İslâm tarihini incelese, "Bak bak; İslâm halifesi, işte 'İbadet edelim, namaz kılalım, oruç tutalım.' diyorlar, 'Yok, illa zekât da, yani koyun, keçi, işte 'İbadet edelim, namaz kılalım, oruç tutalım.' diyorlar, 'Yok, illa zekât da, yani koyun, keçi, deve, onu da vereceksin.' diyor, bak nasıl mal taraftarı!" sanır değil mi?deve, onu da vereceksin.' diyor, bak nasıl mal taraftarı!" sanır değil mi? Herkes karşısındakini kendisi gibi bilirmiş. Avrupalı'nın yorumu böyle olur.Herkes karşısındakini kendisi gibi bilirmiş. Avrupalı'nın yorumu böyle olur. Yani Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz maldan vazgeçmiyor gibi düşünür. Ama öyle değil! Neden öyle değil? Yani Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz maldan vazgeçmiyor gibi düşünür. Ama öyle değil! Neden öyle değil?

Sa'lebe olayı gösteriyor. Peygamber Efendimiz'e sen vermek istedin, almadı.Sa'lebe olayı gösteriyor. Peygamber Efendimiz'e sen vermek istedin, almadı. O istediği zaman sen vermedin, o da sana darıldı. O istediği zaman sen vermedin, o da sana darıldı.

"Resûlullah'ın almadığını ben senden nasıl alırım?! Almam senin zekâtını!" diyor. "Resûlullah'ın almadığını ben senden nasıl alırım?! Almam senin zekâtını!" diyor.

Ötekilere "Harp ederim ha!" diyor. Ötekilere "Harp ederim ha!" diyor.

Allah'ın emirlerinde tercih yok, "Şunu yaparız, şunu yapmam." yok! İlle vereceksin!" diyor.Allah'ın emirlerinde tercih yok, "Şunu yaparız, şunu yapmam." yok! İlle vereceksin!" diyor. Ama bunun durumunu özel olarak kafasına yerleştirdiği içinAma bunun durumunu özel olarak kafasına yerleştirdiği için Resûlullah buna darıldı, bunun zekâtını almıyor. Resûlullah buna darıldı, bunun zekâtını almıyor.

"Resûlullah'ın almadığı zekâtı ben senden nasıl alırım?! Almıyorum!.." "Resûlullah'ın almadığı zekâtı ben senden nasıl alırım?! Almıyorum!.."

Hz. Ömer zamanında da alınmadı, ötekiler zamanında da alınmadı. Öldü gitti adam. Yazık oldu.Hz. Ömer zamanında da alınmadı, ötekiler zamanında da alınmadı. Öldü gitti adam. Yazık oldu. Madem ki Resûlullah'ın "Yazık oldu!" dediği, yazık oldu! Mal yaramadı yani. Bunu nereden açtık? Madem ki Resûlullah'ın "Yazık oldu!" dediği, yazık oldu! Mal yaramadı yani.

Bunu nereden açtık?

Buradaki bir konudan açtık. Bir şey istedin, olmadı mı, onun peşine düşme artık;Buradaki bir konudan açtık. Bir şey istedin, olmadı mı, onun peşine düşme artık; hiç düşünmemiş, hiç istememiş gibi ol, sil kafandan. Demek ki hayırlı olmadığından Allah vermedi.hiç düşünmemiş, hiç istememiş gibi ol, sil kafandan. Demek ki hayırlı olmadığından Allah vermedi. Kafana takma. Hani bu mal istedi, zenginlik istedi, yaramadı; helak oldu, mahvoldu.Kafana takma. Hani bu mal istedi, zenginlik istedi, yaramadı; helak oldu, mahvoldu. Böyle de olabilir, başka sebeple de olabilir.Böyle de olabilir, başka sebeple de olabilir. "Verirse verirdi, vermedi; kafana takma artık, sil kafandan onu,"Verirse verirdi, vermedi; kafana takma artık, sil kafandan onu, gönlüne dert etme." diyor Ebû Süleyman hazretleri. Kendisinin bu fikri, bir tecrübeye dayanıyor. gönlüne dert etme." diyor Ebû Süleyman hazretleri. Kendisinin bu fikri, bir tecrübeye dayanıyor.

Haddesenâ Ahmedü'bnü Muhammedi'bni Zekeriyyâ;Haddesenâ Ahmedü'bnü Muhammedi'bni Zekeriyyâ; haddesenâ Ahmedü'bnü Muhammedi'bni Abdilvehhâb; haddesenâ Muhammedü'bnü'l-Abbâsi'bni'd-Direfsi;haddesenâ Ahmedü'bnü Muhammedi'bni Abdilvehhâb; haddesenâ Muhammedü'bnü'l-Abbâsi'bni'd-Direfsi; haddesenâ Muhammedü'bnü Ebi'l-Havâriyyi; kâle: Semi'tü Ebâ Süleymâne, yekûlü. haddesenâ Muhammedü'bnü Ebi'l-Havâriyyi; kâle: Semi'tü Ebâ Süleymâne, yekûlü.

Başka kişilerden gelen rivayete göre, yine Ahmed b. Ebi'l-Havârî dedi ki;Başka kişilerden gelen rivayete göre, yine Ahmed b. Ebi'l-Havârî dedi ki; "Ebû Süleyman hazretlerinin şöyle dediğini duydum." "Ebû Süleyman hazretlerinin şöyle dediğini duydum."

El-iyâlü yud'ifûne yakîne sâhibi'l-yakîn. Li-ennehû izâ kâne vahdehû, fe-câe, feriha;El-iyâlü yud'ifûne yakîne sâhibi'l-yakîn. Li-ennehû izâ kâne vahdehû, fe-câe, feriha; ve izâ kâne lehû iyâlün, fecâû talebe lehüm. Ve izâ câe't-talebü fe-kad daufe'l-yakînu. ve izâ kâne lehû iyâlün, fecâû talebe lehüm. Ve izâ câe't-talebü fe-kad daufe'l-yakînu.

Demiş ki Ebû Süleyman; El-iyâl. "Aile fertleri, hanım, çoluk çocuk, ev bark."Demiş ki Ebû Süleyman;

El-iyâl. "Aile fertleri, hanım, çoluk çocuk, ev bark."
Yud'ifûne yakîne sâhibi'l-yakîn. "Yakîn sahibinin yakînini zayıflatır." Yakîn ne demek? Yud'ifûne yakîne sâhibi'l-yakîn. "Yakîn sahibinin yakînini zayıflatır."

Yakîn ne demek?

Şeksiz, sağlam iman demek. "Yakîn" kelimesini de karıştırıyorlar.Şeksiz, sağlam iman demek.

"Yakîn" kelimesini de karıştırıyorlar.
Ben burada kelimeler üzerinde çok izahat veriyorum, bunları iyice not edin.Ben burada kelimeler üzerinde çok izahat veriyorum, bunları iyice not edin. "Yakîn"in Arapça'da bir başka mânası vardır, Türkçe'de bir başka mânası vardır."Yakîn"in Arapça'da bir başka mânası vardır, Türkçe'de bir başka mânası vardır. Arapça'da yakîn ne demek? Şeksiz şüphesiz inanmak, bilmek demek.Arapça'da yakîn ne demek?

Şeksiz şüphesiz inanmak, bilmek demek.
Yani tereddüt yok, şek yok, öyle inanmak. Yani tereddüt yok, şek yok, öyle inanmak.

İlme'l-yakîn. Ayne'l-yakîn. Hakka'l-yakîn diyoruz. Bu yakîn diye, 'î'si uzundur. İlme'l-yakîn. Ayne'l-yakîn. Hakka'l-yakîn diyoruz. Bu yakîn diye, 'î'si uzundur.

Bir de Türkçe'de yakın var. "Şu ev uzak, şu ev yakın." Buraya mesafesi az, mânasında.Bir de Türkçe'de yakın var. "Şu ev uzak, şu ev yakın." Buraya mesafesi az, mânasında. Bu yakın Türkçe, ötekisi yakîn Arapça. Sağlam, şeksiz tereddütsüz iman demek. Bunu bazıları bilmiyor. Bu yakın Türkçe, ötekisi yakîn Arapça. Sağlam, şeksiz tereddütsüz iman demek. Bunu bazıları bilmiyor.

Mesela, "O adamı yakînen tanıyorum ne demek?" Mesela, "O adamı yakînen tanıyorum ne demek?"

Sanıyor ki "Yakından tanıyorum." diyor. Hayır.Sanıyor ki "Yakından tanıyorum." diyor. Hayır. "Yakînen tanıyorum." demek; "O adamı şeksiz şüphesiz, içini dışını tam biliyorum." demek. "Yakînen tanıyorum." demek; "O adamı şeksiz şüphesiz, içini dışını tam biliyorum." demek. Yakînen, bu demek. Yoksa yakından tanıyorum; tanımın yakından uzağından yaklaşsan ne olacak,Yakînen, bu demek. Yoksa yakından tanıyorum; tanımın yakından uzağından yaklaşsan ne olacak, kalbini bilemedikten sonra? İstersen kalbine kulağını koy, yaklaştın da ne olacak? kalbini bilemedikten sonra? İstersen kalbine kulağını koy, yaklaştın da ne olacak? Şu kadar mesafe var, bu kadar mesafe var, istersen kulağını koy. Şu kadar mesafe var, bu kadar mesafe var, istersen kulağını koy. Adamın kalbini mi karıştıracaksın, zihninden geçeni mi bileceksin?Adamın kalbini mi karıştıracaksın, zihninden geçeni mi bileceksin? Uzaktan tanımak, yakından tanımak, öyle değil.Uzaktan tanımak, yakından tanımak, öyle değil. "Yakînen tanıyorum, şeksiz şüphesiz onun dürüst olduğunu veya şöyle olduğunu,"Yakînen tanıyorum, şeksiz şüphesiz onun dürüst olduğunu veya şöyle olduğunu, böyle olduğunu biliyorum." demek. Yakîn kelimesi bir Arapça'da, bir Türkçe'de var. böyle olduğunu biliyorum." demek.

Yakîn kelimesi bir Arapça'da, bir Türkçe'de var.
Bazen başka başka dillerde böyle harfleri aynı olan kelimeler vardır.Bazen başka başka dillerde böyle harfleri aynı olan kelimeler vardır. Bir misal daha vereyim, perçinlensin. Şehr kelimesi. Şehir, Şehr, ŞHR harfi.Bir misal daha vereyim, perçinlensin.

Şehr kelimesi. Şehir, Şehr, ŞHR harfi.
Şehr, Farsça'da "il" veya "ilçe", "belde" demek. Yani insanların oturduğu yer mânasına; Şehir.Şehr, Farsça'da "il" veya "ilçe", "belde" demek. Yani insanların oturduğu yer mânasına; Şehir. İstanbul şehri, Edirne şehri, Tahran şehri gibi. Arapça'da ise "ay" demek. İstanbul şehri, Edirne şehri, Tahran şehri gibi. Arapça'da ise "ay" demek. Şehr-i Ramazan, Şehr-i Receb, Şehr-i Muharrem. Burada "ay" demek.Şehr-i Ramazan, Şehr-i Receb, Şehr-i Muharrem. Burada "ay" demek. İkisi de şehr ama Farsça'da "il", "belde" demek, Arapça'da "ay", "otuz günlük zaman birimi" demek.İkisi de şehr ama Farsça'da "il", "belde" demek, Arapça'da "ay", "otuz günlük zaman birimi" demek. Görüyorsunuz harfleri aynı, farklı kelimeler. Her dilde böyledir.Görüyorsunuz harfleri aynı, farklı kelimeler.

Her dilde böyledir.
İngilizce'de bir kelime vardır, Türkçe'de sen onu söylersin, çok kimseler güler.İngilizce'de bir kelime vardır, Türkçe'de sen onu söylersin, çok kimseler güler. Başka mânaya geliyordur. O da aklı oraya kayar, sınıfta bir kıkırtı, gülme başlar.Başka mânaya geliyordur. O da aklı oraya kayar, sınıfta bir kıkırtı, gülme başlar. Her dilin kendine göre kelime ve mânaları vardır. Her dilin kendine göre kelime ve mânaları vardır.

Li-ennehû izâ kâne vahdehû, fecâe feriha. "Çünkü tek başına oldu mu, acıktı mı sevinir."Li-ennehû izâ kâne vahdehû, fecâe feriha. "Çünkü tek başına oldu mu, acıktı mı sevinir." Derviş aç kaldı mı; "Vay, yine acıktım, elhamdülillah, midem boşaldı, kalbim nurlandı." diye sevinirmiş. Derviş aç kaldı mı; "Vay, yine acıktım, elhamdülillah, midem boşaldı, kalbim nurlandı." diye sevinirmiş.

İzâ kâne lehû iyâlün. "Ama çoluk çocuğu varsa." Fecaû. "Onlar acıkırlarsa, ciyaklamaya başlarlarsa."İzâ kâne lehû iyâlün. "Ama çoluk çocuğu varsa." Fecaû. "Onlar acıkırlarsa, ciyaklamaya başlarlarsa." Talebe lehû. "Onlar için ister, o zaman." Ve izâ câe't-talebü daufe'l-yakîn.Talebe lehû. "Onlar için ister, o zaman." Ve izâ câe't-talebü daufe'l-yakîn. "İstek, isteme oldu mu, yakîni zayıflar." "İstek, isteme oldu mu, yakîni zayıflar."

Doğru ama çoluk cocuk sahibi olmak, Peygamber Efendimiz'in sünnetidir. Doğru ama çoluk cocuk sahibi olmak, Peygamber Efendimiz'in sünnetidir.

Bir hadîs-i şerîf var, Ramuzü'l-ehâdîs'te geçiyor, diyor ki; Hümü'l-hâccûne gâzzûne.Bir hadîs-i şerîf var, Ramuzü'l-ehâdîs'te geçiyor, diyor ki;

Hümü'l-hâccûne gâzzûne.
"Eve çok şey getirmemiş bile olsa, evine gülerek giren, evinden gülerek ayrılan,"Eve çok şey getirmemiş bile olsa, evine gülerek giren, evinden gülerek ayrılan, çoluk çocuğu ile gülerek şakalaşan -Yani azıcık bir şeyi var evinde, yiyecek ve içecekleri az,çoluk çocuğu ile gülerek şakalaşan -Yani azıcık bir şeyi var evinde, yiyecek ve içecekleri az, teneke kulübede oturuyorlar ama adam eve gülerek geliyor, çoluk çocuğunu seviyor, şakalaşıyor.teneke kulübede oturuyorlar ama adam eve gülerek geliyor, çoluk çocuğunu seviyor, şakalaşıyor. Evde bir sevinç, neşe havası oluyor.- o kimseler; hacceden, gaza eden kimseler gibidir." Evde bir sevinç, neşe havası oluyor.- o kimseler; hacceden, gaza eden kimseler gibidir."

Bizim dervişlerin şikâyetlerini duyuyorum, böyle böyle kâğıtlar geliyor, on tane, yirmi tane,Bizim dervişlerin şikâyetlerini duyuyorum, böyle böyle kâğıtlar geliyor, on tane, yirmi tane, elli tane, yüz tane veriyorsunuz. Kimisi aile problemini anlatır.elli tane, yüz tane veriyorsunuz. Kimisi aile problemini anlatır. Normal tabii, biz de bildiğimizi onlara söylüyoruz. Normal tabii, biz de bildiğimizi onlara söylüyoruz.

Ben istiyorum ki bazen; bir evlilik kursu açayım. Ben istiyorum ki bazen; bir evlilik kursu açayım.

Mücahit bir hanım, kitaplar yazmış. Böyle arslan gibi bir hanım. Mücahit bir bey.Mücahit bir hanım, kitaplar yazmış. Böyle arslan gibi bir hanım. Mücahit bir bey. Bey sakallı, hanım çarşaflı, her türlü dış görünüşü ortada. Geçimleri yok! Birbirlerine itaatleri yok!Bey sakallı, hanım çarşaflı, her türlü dış görünüşü ortada. Geçimleri yok! Birbirlerine itaatleri yok! Hanım beye itaat etmez. Darılmışlar, mahkemelik olmuşlar. İslâmî değil ki bu! İslâm'da bu yok ki!Hanım beye itaat etmez. Darılmışlar, mahkemelik olmuşlar. İslâmî değil ki bu! İslâm'da bu yok ki! Kadın kocasını boşar, boşasın diye mahkemeye vermesi, evine haciz göndermesi yok ki!Kadın kocasını boşar, boşasın diye mahkemeye vermesi, evine haciz göndermesi yok ki! Ne oldu senin yazdığın kitaplar? Ne oldu senin örtündüğün çarşaf? Ne oldu senin mücahideliğin? Ne oldu senin yazdığın kitaplar? Ne oldu senin örtündüğün çarşaf? Ne oldu senin mücahideliğin?

Yani bilmiyorlar. Yani bilmiyorlar.

Peygamber Efendimiz'in bize tarif ettiği insan; fakir bile olsa, fakirliğinin ızdırabını,Peygamber Efendimiz'in bize tarif ettiği insan; fakir bile olsa, fakirliğinin ızdırabını, kazanmanın meşakkatini ev halkına aksettirmiyor.kazanmanın meşakkatini ev halkına aksettirmiyor. Evine gülerek giriyor, basit bir şey getirmiş, muhabbetle yiyorlar, şakalaşıyorlar. Evine gülerek giriyor, basit bir şey getirmiş, muhabbetle yiyorlar, şakalaşıyorlar.

Hanımın beyi, beyin hanımıyla şakalaşması sevaptır. Hadîs-i şerîfte var.Hanımın beyi, beyin hanımıyla şakalaşması sevaptır. Hadîs-i şerîfte var. Oynaması, şakalaşması, çoluk çocuğunu öpmesi sevaptır.Oynaması, şakalaşması, çoluk çocuğunu öpmesi sevaptır. Peygamber Efendimiz torunlarıyla şakalaşırdı. Büyüklerin hayatlarını incelediğiniz zaman;Peygamber Efendimiz torunlarıyla şakalaşırdı. Büyüklerin hayatlarını incelediğiniz zaman; evde böyle kaşlar çatık, herkes somurtuk, dört duvar, mahkeme duvarı gibi; böyle değil!evde böyle kaşlar çatık, herkes somurtuk, dört duvar, mahkeme duvarı gibi; böyle değil! Başka insanları üzmemek, gönül almak meselesi var. Başka insanları üzmemek, gönül almak meselesi var.

Erkek insan önce kendisinin çektiği ızdırabı niye başkasına da çektirsin? Kazanmak zor, tamam.Erkek insan önce kendisinin çektiği ızdırabı niye başkasına da çektirsin? Kazanmak zor, tamam. Ama o işin meşakkati orada kalır; sen eve gelirsin, er gibi, merdâne girersin, hiç belli etmezsin, gık demezsinAma o işin meşakkati orada kalır; sen eve gelirsin, er gibi, merdâne girersin, hiç belli etmezsin, gık demezsin kol kırılır yen içinde kalır, hiç belli etmezsin. Çoluk çocuğu ile yer içer, onları da memnun edersin.kol kırılır yen içinde kalır, hiç belli etmezsin. Çoluk çocuğu ile yer içer, onları da memnun edersin. Çünkü o sana bağlanmış, hayatını sana bağlamış, bu çocuklar da sana emanet. Çünkü o sana bağlanmış, hayatını sana bağlamış, bu çocuklar da sana emanet.

Birçok kimse bu gibi meseleleri bilmiyor. Hadîs-i şerîfe göre bir kocanın nasıl olması lazım,Birçok kimse bu gibi meseleleri bilmiyor. Hadîs-i şerîfe göre bir kocanın nasıl olması lazım, hadîs-i şerîfe göre bir ev hanımının nasıl olması lazım, bilinmiyor!hadîs-i şerîfe göre bir ev hanımının nasıl olması lazım, bilinmiyor! Onun için de iki taraf da müslüman, hadi mahkemede boşanma davası. Acayip şeyler oluyor yani! Onun için de iki taraf da müslüman, hadi mahkemede boşanma davası. Acayip şeyler oluyor yani!

Ve bihî kâle Ebû Süleymâne: Ebleğu'l-eşyâi fîmâ beyne'llâhi ve beyne'l-abdi el-muhâsebetü. Ve bihî kâle Ebû Süleymâne: Ebleğu'l-eşyâi fîmâ beyne'llâhi ve beyne'l-abdi el-muhâsebetü.

"Kulla Allah arasındaki şeylerin en güzeli, olgunu, uygunu, muhasebedir." "Kulla Allah arasındaki şeylerin en güzeli, olgunu, uygunu, muhasebedir."

Kulu Allah'a yaklaştıran, kulla Allah arasındaki işlerin en ulaştırıcı olanı, muhasebedir. Kulu Allah'a yaklaştıran, kulla Allah arasındaki işlerin en ulaştırıcı olanı, muhasebedir.

Muhasebe ne demek? Kişinin kendi kendisinin hesabını düşünmesi demek.Muhasebe ne demek?

Kişinin kendi kendisinin hesabını düşünmesi demek.
Bu gün çıktım evden, akşama kadar ne yapacağım, sevaplı mı iş işledin, günahlı mı iş işledin,Bu gün çıktım evden, akşama kadar ne yapacağım, sevaplı mı iş işledin, günahlı mı iş işledin, namazlarını kıldın mı, haramlardan korundun mu, sevaplı işleri işledin mi,namazlarını kıldın mı, haramlardan korundun mu, sevaplı işleri işledin mi, ömrünü hayırlı geçirdin mi geçirmedin mi? ömrünü hayırlı geçirdin mi geçirmedin mi?

Ne diyoruz insanın bu gibi kendi kendisini kontrol etmesine? Muhasebe diyoruz. Ne diyoruz insanın bu gibi kendi kendisini kontrol etmesine?

Muhasebe diyoruz.

"İşte kulu Allah'a en hızlı yaklaştıranı, muhasebedir."İşte kulu Allah'a en hızlı yaklaştıranı, muhasebedir. Sabah-akşam insan kendi kendisini sîğaya, hesaba çekecek, yaptığı işleri gözden geçirecek. Sabah-akşam insan kendi kendisini sîğaya, hesaba çekecek, yaptığı işleri gözden geçirecek.

Medine'de adam mücavir olmuş, ikamet ediyor, Peygamber Efendimiz'in türbesine es-Selamu aleyke,Medine'de adam mücavir olmuş, ikamet ediyor, Peygamber Efendimiz'in türbesine es-Selamu aleyke, es-selâtü ve's-selâmu aleyke yâ Resûlallah diye varınca, oradan Aleyküm selam diye cevabı duyarmış.es-selâtü ve's-selâmu aleyke yâ Resûlallah diye varınca, oradan Aleyküm selam diye cevabı duyarmış. Sonra duymaz olmuş. Bir gün aklı başından gitmiş; "Ben ne yaptım da duymaz oldum?" Sonra duymaz olmuş. Bir gün aklı başından gitmiş;

"Ben ne yaptım da duymaz oldum?"

Memleketten birileri gelmiş, onlarla oturmuşlar konuşmuşlar, olmadık bir laf söylemişler, ondan.Memleketten birileri gelmiş, onlarla oturmuşlar konuşmuşlar, olmadık bir laf söylemişler, ondan. Resûlullah'ın darılacağı bir şey olmuş, ondan. Resûlullah'ın darılacağı bir şey olmuş, ondan. Ama ne yaptığını iki-üç defa aramış taramış sabahtan akşama, sonradan bilmiş. Ama ne yaptığını iki-üç defa aramış taramış sabahtan akşama, sonradan bilmiş.

İnsan selam kesilince değil de, her zaman, her gün oturup kendisini hesaplamalı. İnsan selam kesilince değil de, her zaman, her gün oturup kendisini hesaplamalı.

Bir ara bizim evlerde modaydı; "Bugün Allah için ne yaptın?" diye levhalar vardı. Evlere yazılmıştı. Bir ara bizim evlerde modaydı;

"Bugün Allah için ne yaptın?" diye levhalar vardı. Evlere yazılmıştı.

"Bugün Allah için ne yaptın?" Muhasebenin hatırlanması, güzel bir şey."Bugün Allah için ne yaptın?"

Muhasebenin hatırlanması, güzel bir şey.
Onu evin oturma odasında tam senin oturduğun yerin karşısına asacaksın,Onu evin oturma odasında tam senin oturduğun yerin karşısına asacaksın, kaşını kaldırdın mı o sana soracak; "Bugün Allah için ne yaptın, söyle bakayım." kaşını kaldırdın mı o sana soracak;

"Bugün Allah için ne yaptın, söyle bakayım."

Ben bir de buna şunu uygun görmüştüm; sabahleyin de, Ben bir de buna şunu uygun görmüştüm; sabahleyin de,

"Bugün Allah için ne yapacaksın?" diye sorsun."Bugün Allah için ne yapacaksın?" diye sorsun. Kapının çıkışına, tam dış kapının oraya, kocaman bir yer var.Kapının çıkışına, tam dış kapının oraya, kocaman bir yer var. "Bak şimdi kapıdan dışarı çıkıyorsun, Allah için ne yapacaksın?""Bak şimdi kapıdan dışarı çıkıyorsun, Allah için ne yapacaksın?" Çünkü iş işten geçtikten sonra, "Vah, günah işledim!" diye akşam nedamet çekmektense,Çünkü iş işten geçtikten sonra, "Vah, günah işledim!" diye akşam nedamet çekmektense, sabahleyin sevapları hesaplayıp çıkmak daha iyi geldi bana.sabahleyin sevapları hesaplayıp çıkmak daha iyi geldi bana. Onun için bir defa çıkış kapısına, çıkarken göreceğin bir yere,Onun için bir defa çıkış kapısına, çıkarken göreceğin bir yere, "Dışarı çıkıyorsun, bugün Allah için ne yapacaksın?" diye sorun. "Dışarı çıkıyorsun, bugün Allah için ne yapacaksın?" diye sorun.

Bir de giriş kapısında ve oturduğunuz zaman karşınızda, Bir de giriş kapısında ve oturduğunuz zaman karşınızda,

"Bugün Allah için ne yaptın be adam?" diye sana soru soran bir levha olursa iyi olur. "Bugün Allah için ne yaptın be adam?" diye sana soru soran bir levha olursa iyi olur.

Fâtiha-ı şerîfe mea'l-besmele. Fâtiha-ı şerîfe mea'l-besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2