Namaz Vakitleri

13 Zilka'de 1445
21 Mayıs 2024
İmsak
03:45
Güneş
05:35
Öğle
13:06
İkindi
17:02
Akşam
20:27
Yatsı
22:08
Detaylı Arama

Ebü’l-Hüseyn-i Nûrî Hz. (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

25 Rebîü'l-Evvel 1417 / 10.08.1996
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdülillahi rabbi'l-âlemîn. Hamden, kesîran, tayyiben mübâreken fîh.Elhamdülillahi rabbi'l-âlemîn. Hamden, kesîran, tayyiben mübâreken fîh. Kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. Kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. Ve'sselâtü ve'sselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihîVe'sselâtü ve'sselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn. ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn.

Emmâ ba'd. Aziz ve muhterem kardeşlerim! Emmâ ba'd.

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allah cümlenizden razı olsun. İki cihanın saadetine cümlenizi erdirsin. Allah cümlenizden razı olsun. İki cihanın saadetine cümlenizi erdirsin. Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin. Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin. Büyük tasavvuf alimi, Ebû Abdurrahman es- Sülemî'nin Tabakât-i Sûfiyye'sinde Büyük tasavvuf alimi, Ebû Abdurrahman es- Sülemî'nin Tabakât-i Sûfiyye'sinde meşhur ve çok değerli bir sûfî olan Ebu Hüseyn-i Nûrî hazretlerinin hayatını okumaya başladık. meşhur ve çok değerli bir sûfî olan Ebu Hüseyn-i Nûrî hazretlerinin hayatını okumaya başladık. 166. sayfanın 5. bölümüne geldik. 166. sayfanın 5. bölümüne geldik.

Bu zât-ı muhterem Bağdat'ta yetişmiş, doğumu da orası ama köküBu zât-ı muhterem Bağdat'ta yetişmiş, doğumu da orası ama kökü Horasan'dan "Buğşur" denilen bir kasabadandı. Horasan'dan "Buğşur" denilen bir kasabadandı. Çok büyük bir zât olduğunu okumuştuk.Çok büyük bir zât olduğunu okumuştuk. Sözlerine ve hayatıyla ilgili diğer bilgilere geçiyoruz. 5. paragrafta kalmıştık, onu okuyoruz. Sözlerine ve hayatıyla ilgili diğer bilgilere geçiyoruz. 5. paragrafta kalmıştık, onu okuyoruz.

Enşedenî Mansûrü'bnü Abdillahi kâle semi'tü'l-Fergâniyye yünşidü li Ebi'l-Hüseyni'n-Nûriyyi Enşedenî Mansûrü'bnü Abdillahi kâle semi'tü'l-Fergâniyye yünşidü li Ebi'l-Hüseyni'n-Nûriyyi

Enşedenî. "Bana –manzumeyi- okudu, inşâd etti." Enşedenî. "Bana –manzumeyi- okudu, inşâd etti."

Mansur İbn Abdillah bu şiiri müellife okumuş. O da el-Fergânî'den işitmiş.Mansur İbn Abdillah bu şiiri müellife okumuş. O da el-Fergânî'den işitmiş. Fergânî, Ebü'l-Hüseyn-i Nûrî'nin bu şiiri söylediğini duymuş, nakletmiş. Fergânî, Ebü'l-Hüseyn-i Nûrî'nin bu şiiri söylediğini duymuş, nakletmiş. Şiir neymiş? Şiir neymiş?

Kem hasretin lî kad ğassat merâretühâ cealtü kalbî lehâ vakfen li belvâkâ Kem hasretin lî kad ğassat merâretühâ cealtü kalbî lehâ vakfen li belvâkâ ve hakkı mâ minke yüblînî ve yütlifünî le ebkiyenneke ev ahzâ bi lükyâ kâ. ve hakkı mâ minke yüblînî ve yütlifünî le ebkiyenneke ev ahzâ bi lükyâ kâ.

Şiirin zevkine varmak, biraz edebiyatla uğraşmayı gerektirir; bir. Şiirin zevkine varmak, biraz edebiyatla uğraşmayı gerektirir; bir. Arapça bir şiiri anlamak, anlatmak da zordur; iki.Arapça bir şiiri anlamak, anlatmak da zordur; iki. Bizim üniversitede bir profesörümüz, hocamız; Bizim üniversitede bir profesörümüz, hocamız;

el-Mânâ fî batn'iş-şâir ve şâirü tahte't-türâb derdi. el-Mânâ fî batn'iş-şâir ve şâirü tahte't-türâb derdi.

"Şairin şiirden ne kast ettiğini bilemezsin;"Şairin şiirden ne kast ettiğini bilemezsin; şiirin mânası, o şairin karnında, şair de toprağın altında kaldı." şiirin mânası, o şairin karnında, şair de toprağın altında kaldı."

Bazı şiirler kolay anlaşılmaz. Ama "Şiir hiç anlaşılmaz." demek değil, Bazı şiirler kolay anlaşılmaz. Ama "Şiir hiç anlaşılmaz." demek değil, anlaşılmasaydı söylenmezdi, yazılmazdı, kitaplara girmezdi, insanlar şiir kitabı almazdı. anlaşılmasaydı söylenmezdi, yazılmazdı, kitaplara girmezdi, insanlar şiir kitabı almazdı. Tabii anlayan anlar. Bu mutasavvıfların şiirle meşgul olması nereden çıkıyor? Tabii anlayan anlar.

Bu mutasavvıfların şiirle meşgul olması nereden çıkıyor?

Muhterem kardeşlerim! Muhterem kardeşlerim!

İnne mine'l-beyâni le sihrâ. "Sözde sihir gibi büyüleyici bir tesir vardır." İnne mine'l-beyâni le sihrâ. "Sözde sihir gibi büyüleyici bir tesir vardır."

Güzel söz, insanoğlunun hoşuna gider. Güzel söz, insanoğlunun hoşuna gider.

Emin olun, kafeste kuş duruyor, güzel bir söz, bir nağme söylediğiniz Emin olun, kafeste kuş duruyor, güzel bir söz, bir nağme söylediğiniz zaman o uyuklayan kuş uyanıyor ötmeye başlıyor.zaman o uyuklayan kuş uyanıyor ötmeye başlıyor. Nağme tesir ediyor, ses tesir ediyor. Tabağın tıngırtısı, şıngırtısı uyuyan kuşu uyandırıyor. Nağme tesir ediyor, ses tesir ediyor. Tabağın tıngırtısı, şıngırtısı uyuyan kuşu uyandırıyor.

Sesin bir tesiri var; bir. Sözün bir tesiri var; iki. Sesin bir tesiri var; bir. Sözün bir tesiri var; iki. Şiir sözün özene bezene güzelleştirilmiş, süslenmiş bir şekli olduğundan onun tesiri daha çok.Şiir sözün özene bezene güzelleştirilmiş, süslenmiş bir şekli olduğundan onun tesiri daha çok. İnsan çok coştuğu zaman şiir söyler. Coşkusu olan, duygusu olan insanlar şair olur. İnsan çok coştuğu zaman şiir söyler. Coşkusu olan, duygusu olan insanlar şair olur.

Şair Arapça'da "hissedebilen, şuur edebilen" demektir. Şair Arapça'da "hissedebilen, şuur edebilen" demektir.

Hissedecek, duyguları coşkun olacak. Böyle yoğun olunca insan hisseder,Hissedecek, duyguları coşkun olacak. Böyle yoğun olunca insan hisseder, hissettiğini de ifade eder. hissettiğini de ifade eder. Bu ifade şiir tarzında olursa daha tesirli olur. Bu ifade şiir tarzında olursa daha tesirli olur. Çoğumuz bazı şairlerin şiirlerini ezberlemişizdir. Çoğumuz bazı şairlerin şiirlerini ezberlemişizdir.

Zamanımızdan geriye doğru, anladığımız şiirlerden geriye doğru Necip Fazıl'ı biliriz. Zamanımızdan geriye doğru, anladığımız şiirlerden geriye doğru Necip Fazıl'ı biliriz. Arif Nihat Asya merhumu biliriz, Allah rahmet eylesin.Arif Nihat Asya merhumu biliriz, Allah rahmet eylesin. Bunlar tanıdığımız, sevdiğimiz büyükler.Bunlar tanıdığımız, sevdiğimiz büyükler. Geriye doğru Yunus'u severiz, Eşrefoğlu Rûmi'yi tanırız. Geriye doğru Yunus'u severiz, Eşrefoğlu Rûmi'yi tanırız. Eğer biraz Farsça'yla ilgimiz varsa Mesnevî'yi severiz.Eğer biraz Farsça'yla ilgimiz varsa Mesnevî'yi severiz. İran edebiyatının çok şahane şiirleri vardır. İran edebiyatının çok şahane şiirleri vardır. Hakikaten edebiyat hoş ve tatlı bir yol ve daldır. Hakikaten edebiyat hoş ve tatlı bir yol ve daldır.

Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz kendisi şiir söylememiş, Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem Efendimiz kendisi şiir söylememiş, çok cüz'î bir kaç kelime, darb-ı mesel olarak söylediği bir kaç beyit var, o kadar.çok cüz'î bir kaç kelime, darb-ı mesel olarak söylediği bir kaç beyit var, o kadar. Şairlik yapmamış. Çünkü Araplar yanlış yorum yaparlardı. Şairlik yapmamış. Çünkü Araplar yanlış yorum yaparlardı. Peygamber Efendimiz'i zamanındaki başka şairler gibi sanırlardı. Peygamber Efendimiz'i zamanındaki başka şairler gibi sanırlardı.

Onun için; Ve mâ allemnâhü'ş-şi'ra ve mâ yenbeğî leh. Onun için;

Ve mâ allemnâhü'ş-şi'ra ve mâ yenbeğî leh.
"Biz bu elçimiz, Muhammed-i Mustafa'mıza,"Biz bu elçimiz, Muhammed-i Mustafa'mıza, Habîbimiz'e şiir öğretmedik; o ona gerekmezdi de." diyor âyet-i kerime. Habîbimiz'e şiir öğretmedik; o ona gerekmezdi de." diyor âyet-i kerime.

Ama şiir gerekmez demek değil. Şairler ikiye ayrılıyor: Ama şiir gerekmez demek değil.

Şairler ikiye ayrılıyor:

Şe şuarâü yettebihümü'l-gâvûn. "Bir kısmı sapıktır ve sapık insanlar onları severler. Şe şuarâü yettebihümü'l-gâvûn. "Bir kısmı sapıktır ve sapık insanlar onları severler. Aşktan, şaraptan, keyiften, zevkten, flörtten bahsederler." Sapık. Aşktan, şaraptan, keyiften, zevkten, flörtten bahsederler." Sapık.

İlle'l-lezîne âmenû ve amilü's-sâlihât. "Bir de bunlar gibi olmayıp da iman etmiş, İlle'l-lezîne âmenû ve amilü's-sâlihât. "Bir de bunlar gibi olmayıp da iman etmiş, ibadet etmekte, amel-i sâlih yapmakta olan." ibadet etmekte, amel-i sâlih yapmakta olan." Ve'ntasarû min ba'di mâ zulimû. "İslâm hücuma uğradığı zaman, şiiriyle İslâm'ı savunanlar var." Ve'ntasarû min ba'di mâ zulimû. "İslâm hücuma uğradığı zaman, şiiriyle İslâm'ı savunanlar var."

Zamanımızda bildiğimiz kişilerden, Mehmet Âkif gibi, İkbal gibi, Zamanımızda bildiğimiz kişilerden, Mehmet Âkif gibi, İkbal gibi, her sözü İslâm'ın savunması olan kişiler de var.her sözü İslâm'ın savunması olan kişiler de var. Kur'ân-ı Kerim onları methediyor. Ortaya iki şair tipi koyuyor, birisini methediyor. Kur'ân-ı Kerim onları methediyor. Ortaya iki şair tipi koyuyor, birisini methediyor. Peygamber Efendimiz hayatında şiir söylememiş, yazmamışPeygamber Efendimiz hayatında şiir söylememiş, yazmamış ama müslüman şairleri desteklemiş ve teşvik etmiş. ama müslüman şairleri desteklemiş ve teşvik etmiş. Peygamber Efendimiz'in etrafında şiirleriyle İslâm'ı savunan şairler var.Peygamber Efendimiz'in etrafında şiirleriyle İslâm'ı savunan şairler var. Sahabeden şiirle meşgul olan, Hassan b. Sabit gibi, Kâbil b. Mâlik el Ensârî gibi şairler var;Sahabeden şiirle meşgul olan, Hassan b. Sabit gibi, Kâbil b. Mâlik el Ensârî gibi şairler var; Peygamber Efendimiz onlardan şiir söylemelerini de istemiş. Peygamber Efendimiz onlardan şiir söylemelerini de istemiş.

Efendimiz bir gün sahabe-i kiram rıdvanullahi teâlâ aleyhim ecmaîn ileEfendimiz bir gün sahabe-i kiram rıdvanullahi teâlâ aleyhim ecmaîn ile beraber otururlarken buyurmuş ki, beraber otururlarken buyurmuş ki,

"Sizin üç arkadaşınız, dostunuz olsa. Birisi sizi sağken sevse sizinle ahbablık etse. "Sizin üç arkadaşınız, dostunuz olsa. Birisi sizi sağken sevse sizinle ahbablık etse. Birisi siz öldükten sonra da son vazifelerini yapsa, kabre kadar gelse, dönse.Birisi siz öldükten sonra da son vazifelerini yapsa, kabre kadar gelse, dönse. Birisi de, kabirde de yanınıza gelse, kabirde de size arkadaşlığını devam ettirse. Birisi de, kabirde de yanınıza gelse, kabirde de size arkadaşlığını devam ettirse. Bu arkadaşlardan hangisi daha iyidir?" Bu arkadaşlardan hangisi daha iyidir?"

"Tabi kabre kadar gelip kabirde de arkadaşlık eden arkadaş daha iyidir." "Tabi kabre kadar gelip kabirde de arkadaşlık eden arkadaş daha iyidir."

Sağken insanı koruyup kollayan, onunla ahbaplık eden, malıdır.Sağken insanı koruyup kollayan, onunla ahbaplık eden, malıdır. İnsan sağken; cebindeki parası, tarlası, malı mülkü ona destek olur, ihtiyaçlarını karşılar. İnsan sağken; cebindeki parası, tarlası, malı mülkü ona destek olur, ihtiyaçlarını karşılar. Fazla parası varsa hayır hasenât yapmasına sebep olur. Fazla parası varsa hayır hasenât yapmasına sebep olur. Ama öldü, eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh dedi,Ama öldü, eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh dedi, ruhunu teslim etti. ruhunu teslim etti.

Mal kimin? Mirasçıların. Bitti. Adamın cenazesi daha kalkmadı, evinde. Olsun. Mal kimin?

Mirasçıların. Bitti.

Adamın cenazesi daha kalkmadı, evinde. Olsun.

Ölür ölmez malla ilişkisi bitiyor.Ölür ölmez malla ilişkisi bitiyor. Demek ki sağken insana dostluk yapan, malıdır. Demek ki sağken insana dostluk yapan, malıdır.

Kabre kadar gelip gömüp oraya kadar dostluk yapan kimdir? Kabre kadar gelip gömüp oraya kadar dostluk yapan kimdir?

Kavmi kabilesi, hısımı akrabası, eşi dostu, çoluğu çocuğudur. Neden? Kavmi kabilesi, hısımı akrabası, eşi dostu, çoluğu çocuğudur.

Neden?

Son vazifelerini yaparlar. Yıkarlar, kefenlerler, namazını kılarlar. Son vazifelerini yaparlar. Yıkarlar, kefenlerler, namazını kılarlar. Alacaklıları çağırırlar, borcu varsa öderler. Alacaklıları çağırırlar, borcu varsa öderler.

"Bu vefat eden zâtın kime borcu vardı?" diye soruşturur, öderler. "Bu vefat eden zâtın kime borcu vardı?" diye soruşturur, öderler.

Ondan sonra getirirler, kabre gömerler, ağlarlar, dua ederler, telkin verirler.Ondan sonra getirirler, kabre gömerler, ağlarlar, dua ederler, telkin verirler. Ama kabre girmezler, dönüp giderler. Kabre ne karısı girer ne çocuğu ne anası babası. Ama kabre girmezler, dönüp giderler. Kabre ne karısı girer ne çocuğu ne anası babası. Kabre kadar. Bu da hısım, kavim, kabile, arkadaş; iki. Kabre kadar. Bu da hısım, kavim, kabile, arkadaş; iki.

Kabirde de insanla arkadaşlık eden kim veya ne? Kabirde de insanla arkadaşlık eden kim veya ne?

Amel-i sâlihi, ibadeti, hayrı, hasenâtı, kabre gelir, kabirde arkadaş olur. Amel-i sâlihi, ibadeti, hayrı, hasenâtı, kabre gelir, kabirde arkadaş olur.

Nasıl arkadaş olacak? Adam dünyadayken namaz kılmış,Nasıl arkadaş olacak? Adam dünyadayken namaz kılmış, ibadet etmiş de bunların arkadaşlığı nasıl olacak? ibadet etmiş de bunların arkadaşlığı nasıl olacak?

Bir başka hadîs-i şerîften size söyleyeyim: Bir başka hadîs-i şerîften size söyleyeyim:

Peygamber Efendimiz; "Kabre girmiş olan insan, kabirde güzel yüzlü, sevimli, kendisine tatlı tatlı bakan, tebessüm eden bir insan görecek.Peygamber Efendimiz; "Kabre girmiş olan insan, kabirde güzel yüzlü, sevimli, kendisine tatlı tatlı bakan, tebessüm eden bir insan görecek. 'Ben bu kabre konulduğum zaman yalnızlıktan ürktüm, korktum, tüylerim diken diken oldu 'Ben bu kabre konulduğum zaman yalnızlıktan ürktüm, korktum, tüylerim diken diken oldu ama seni görünce sevindim, güleç yüzlü bir insansın, canım seni sevdi.ama seni görünce sevindim, güleç yüzlü bir insansın, canım seni sevdi. Kimsin sen?' diye o gördüğü güleç yüzlü, sevimli insana soracakmış." O ne diyecekmiş? Kimsin sen?' diye o gördüğü güleç yüzlü, sevimli insana soracakmış."

O ne diyecekmiş?

"Ben senin okuduğun tebâreke suresiyim." "Ben senin okuduğun tebâreke suresiyim."

Allah Allah, sübhânallah! Allah tebâreke sûresini kabirde adamın yanına nasıl getiriyor? Allah Allah, sübhânallah! Allah tebâreke sûresini kabirde adamın yanına nasıl getiriyor?

Anlayacağı bir şekilde getiriyor. İnsan nasıl anlar? Anlayacağı bir şekilde getiriyor.

İnsan nasıl anlar?

"Bir arkadaşım olsa da, sohbet etsek yalnızlıktan canım sıkılmasa." der. "Bir arkadaşım olsa da, sohbet etsek yalnızlıktan canım sıkılmasa." der.

O yüzden tebâreke suresini o tarzla getiriyor. O yüzden tebâreke suresini o tarzla getiriyor.

Kabirde de insana arkadaşlık eden nedir? Kabirde de insana arkadaşlık eden nedir?

İbadeti, taati, âmâl-i sâlihâsı, hayrâtı, hasenâtı, sadakât-ı cariyâtıdır. İbadeti, taati, âmâl-i sâlihâsı, hayrâtı, hasenâtı, sadakât-ı cariyâtıdır.

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem böyle buyurmuş, söylemiş, anlatmış ve; Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem böyle buyurmuş, söylemiş, anlatmış ve;

"Bunu kim şiir haline getirebilir?" buyurmuş. Şiiri teşvik ediyor. "Bunu kim şiir haline getirebilir?" buyurmuş.

Şiiri teşvik ediyor.

Birisi; "Yâ Resûlallah! Ben uğraşayım. demiş." Birisi; "Yâ Resûlallah! Ben uğraşayım. demiş."

Gitmiş, vezin, kafiye uyarlayarak evde şiir tanzim etmiş. Gitmiş, vezin, kafiye uyarlayarak evde şiir tanzim etmiş. Herkes de şiir söyleyemiyor, kuralları var, onları bilmek lazım.Herkes de şiir söyleyemiyor, kuralları var, onları bilmek lazım. Güzel söyleyebilmek de herkesin harcı değil. Ertesi gün hazırlamış, gelmiş. Güzel söyleyebilmek de herkesin harcı değil. Ertesi gün hazırlamış, gelmiş.

"Yâ Resûlallah! Söylediklerinizi bir şiir haline getirdim." demiş. "Yâ Resûlallah! Söylediklerinizi bir şiir haline getirdim." demiş.

Efendimiz; "Oku bakalım!" buyurmuş. O zât şiiri okumuş,Efendimiz;

"Oku bakalım!" buyurmuş.

O zât şiiri okumuş,
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem dinlemiş ve gözlerinden pınar gibi yaşlar akıtmış.Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem dinlemiş ve gözlerinden pınar gibi yaşlar akıtmış. Ağlamış Peygamber Efendimiz, duygulanmış, gözyaşlarını tutamamış,Ağlamış Peygamber Efendimiz, duygulanmış, gözyaşlarını tutamamış, gözlerinden inci gibi yaşlar akmış. gözlerinden inci gibi yaşlar akmış.

Demek ki ne anlıyoruz? Demek ki ne anlıyoruz?

Şiir iki çeşittir, konusuna göre makbul olanı, güzeli vardır; makbul olmayanı, kötüsü vardır.Şiir iki çeşittir, konusuna göre makbul olanı, güzeli vardır; makbul olmayanı, kötüsü vardır. Eğer adam aşktan, şaraptan, kepazelikten, rezaletten bahsediyorsa şiir kötüdür; Eğer adam aşktan, şaraptan, kepazelikten, rezaletten bahsediyorsa şiir kötüdür; şarkı, musiki, kitap, yazı kötüdür.şarkı, musiki, kitap, yazı kötüdür. Eğer güzel şeylerden bahsediyor da, güzel şeylere yol açıyorsa iyidir.Eğer güzel şeylerden bahsediyor da, güzel şeylere yol açıyorsa iyidir. Dinimiz onu teşvik ediyor. Onun için denmiştir ki; "Şiir sözdür." Dinimiz onu teşvik ediyor.

Onun için denmiştir ki;

"Şiir sözdür."

Sözün iyisi olduğu gibi, iyi şiir iyidir; kötü şiir kötüdür. Sözün iyisi olduğu gibi, iyi şiir iyidir; kötü şiir kötüdür. İllaki "Şiir kötüdür, musiki kötüdür." denmez; kullanım yeri, muhtevası ve içeriği düşünülür. İllaki "Şiir kötüdür, musiki kötüdür." denmez; kullanım yeri, muhtevası ve içeriği düşünülür.

Bazı mutasavvıflar şiirle uğraşmışlardır. Bazı mutasavvıflar şiirle uğraşmışlardır. Bazılarının da içinden coşmuş, doğmuş, öyle gelmiştir. Bazılarının da içinden coşmuş, doğmuş, öyle gelmiştir. Abdulaziz Bekkîne Hocamız anlatıyor:Abdulaziz Bekkîne Hocamız anlatıyor: Mehmet Zahid Hocamız'dan önceki vazifeli, Mehmet Zahid Hocamız'dan önceki vazifeli, posta oturmuş olan Şeyh Efendimiz, posta oturmuş olan Şeyh Efendimiz,

Halvetteyken şeyhi yanına gelmiş: Halvetteyken şeyhi yanına gelmiş:

"Abdulaziz, evladım neler hissediyorsun?" demiş. O da demiş ki; "Abdulaziz, evladım neler hissediyorsun?" demiş.

O da demiş ki;

"Efendim, öyle coşkuluyum, öyle içim kaynıyor ki sevinç gibi bir şey, müthiş feyz; "Efendim, öyle coşkuluyum, öyle içim kaynıyor ki sevinç gibi bir şey, müthiş feyz; binlerce mısra aklıma geliyor." binlerce mısra aklıma geliyor."

"Bir tanesini söyle bakalım." demiş. "Bir tanesini söyle bakalım." demiş.

Söylemiş, çok çok güzel bir şiirmiş ama ben onu bilmiyorum. Söylemiş, çok çok güzel bir şiirmiş ama ben onu bilmiyorum.

Demek ki insan mâneviyat âlemine, gönül âlemine dalarsa,Demek ki insan mâneviyat âlemine, gönül âlemine dalarsa, içi coşarsa o zaman her şeyi şiirleşiyor; insan şairleşiyor. içi coşarsa o zaman her şeyi şiirleşiyor; insan şairleşiyor. İster istemez dudaklarından dökülüyor.İster istemez dudaklarından dökülüyor. Bugün Anadolu'da hâlen vardır; eskiden de vardı. Bugün Anadolu'da hâlen vardır; eskiden de vardı. Bir mübarek zâtın sohbetine gidersiniz, size sürekli şiir okur.Bir mübarek zâtın sohbetine gidersiniz, size sürekli şiir okur. Adeta şiirle konuşur, size şiirle nasihat eder. Divan tertipler.Adeta şiirle konuşur, size şiirle nasihat eder. Divan tertipler. Kimisini eskilerden ezberlemiştir, kimisini kendisi söyler, Kimisini eskilerden ezberlemiştir, kimisini kendisi söyler, kimisini o anda senin konuşmana göre, o duruma göre hazırlar.kimisini o anda senin konuşmana göre, o duruma göre hazırlar. Yepyeni bir mısra hemen, birden aklına gelmiş oluyor. Yepyeni bir mısra hemen, birden aklına gelmiş oluyor.

Tabi herkesin bir de zevki, keyfi vardır.Tabi herkesin bir de zevki, keyfi vardır. Buraya kadar hayatını okuduğumuz mübareklerin bazısı şiir söylemiş, Buraya kadar hayatını okuduğumuz mübareklerin bazısı şiir söylemiş, bazısının hiç şiirinden bahsedilmiyor. bazısının hiç şiirinden bahsedilmiyor. Ebu'l Hüseyin Nûri hazretlerinin burada bir çok şiiri var. Ebu'l Hüseyin Nûri hazretlerinin burada bir çok şiiri var. Bu zât biraz şairane tabiatlı, sözlerini şiirle anlatmayı seven bir mübarekmiş, öyle anlaşılıyor. Bu zât biraz şairane tabiatlı, sözlerini şiirle anlatmayı seven bir mübarekmiş, öyle anlaşılıyor.

Şiiri tercüme edebilir misiniz? Edemezsiniz, şiirin güzelliği bozulur.Şiiri tercüme edebilir misiniz?

Edemezsiniz, şiirin güzelliği bozulur.
Şiirde seçilmiş kelimeler çok önemlidir; o kelimeyi tercüme ettiğin zaman o sanat kaybolur.Şiirde seçilmiş kelimeler çok önemlidir; o kelimeyi tercüme ettiğin zaman o sanat kaybolur. Kelimeler arasındaki tenasüp, ilişki, edebî sanatların çoğu kaybolur.Kelimeler arasındaki tenasüp, ilişki, edebî sanatların çoğu kaybolur. Şiiri terceme etmek tavus kuşunu yolmaya benzer.Şiiri terceme etmek tavus kuşunu yolmaya benzer. Tavus kuşunun dış güzelliği vardır, kuyruğu vardır. Tavus kuşunun dış güzelliği vardır, kuyruğu vardır. Şöyle bir açıldığı zaman arka tarafta, fonda kuyruğundan şahane bir manzara oluşur.Şöyle bir açıldığı zaman arka tarafta, fonda kuyruğundan şahane bir manzara oluşur. Sen bu tüyleri yol yol, oldu sana cascavlak bir kuş; hindi. Sen bu tüyleri yol yol, oldu sana cascavlak bir kuş; hindi. Yolunmuş hindiden farkı kalmadı ama o evvelce tavus kuşuydu. Yolunmuş hindiden farkı kalmadı ama o evvelce tavus kuşuydu.

Şiir terceme edilemez; o dilden bir başkasıyla denkleştirilmeye çalışılır. Şiir terceme edilemez; o dilden bir başkasıyla denkleştirilmeye çalışılır. Şiirin tercemesi çok zordur. Terceme ederken bir şeyler karıştırılır, kaybolur.Şiirin tercemesi çok zordur. Terceme ederken bir şeyler karıştırılır, kaybolur. Ama biz ne demiş olduğunu öğrenmek için mânasını mecburen size anlatacağız. Ama biz ne demiş olduğunu öğrenmek için mânasını mecburen size anlatacağız.

Doğrusu nedir? Doğrusu nedir?

Doğrusu, benim de oturup bu söylenenleri Türkçe bir şiir haline getirmemDoğrusu, benim de oturup bu söylenenleri Türkçe bir şiir haline getirmem ve size öyle okumam, olurdu. Arapça söylemiş; ve size öyle okumam, olurdu. Arapça söylemiş; benim de size buradan Türkçe şiir okumam lazım.benim de size buradan Türkçe şiir okumam lazım. Cennet mekan, Mehmet Zahid hocamız beni bir iki defa görevlendirdi. Cennet mekan, Mehmet Zahid hocamız beni bir iki defa görevlendirdi.

"Hadi bakalım, sen de şöyle bir şiir söyle." diye. "Hadi bakalım, sen de şöyle bir şiir söyle." diye.

Birisi Farsça. Silsile-i sâdâtımızı ihtiva eden bir manzume vardı. Birisi Farsça. Silsile-i sâdâtımızı ihtiva eden bir manzume vardı. Geliyor, geliyor, geliyor, bir yerde duruyor. "Hadi bakalım, sen de buraya,Geliyor, geliyor, geliyor, bir yerde duruyor. "Hadi bakalım, sen de buraya, en sonuna bir beyit ekle." dedi. en sonuna bir beyit ekle." dedi.

Sâdâtımızın isimleri Hocamız'a kadar geliyor, Hocamız'ın ismi yok. Sâdâtımızın isimleri Hocamız'a kadar geliyor, Hocamız'ın ismi yok. Hocamız'ın ismiyle ilgili bir Farsça beyti benim yazmam, arkasına eklemem lazım.Hocamız'ın ismiyle ilgili bir Farsça beyti benim yazmam, arkasına eklemem lazım. Ben de oturdum, Farsça bir beyit yazdım. Aynı vezinde, aynı kafiyede. Ben de oturdum, Farsça bir beyit yazdım. Aynı vezinde, aynı kafiyede. Okudum, güldü ama altına yazdırmadı. Okudum, güldü ama altına yazdırmadı. Yazdığım beyti, o basılan yere, alt tarafa eklettirmedi.Yazdığım beyti, o basılan yere, alt tarafa eklettirmedi. Bende var; aynı vezinle aynı kafiyeyle tutturdum. Bende var; aynı vezinle aynı kafiyeyle tutturdum.

Bir keresinde emir buyurdu; Bir keresinde emir buyurdu;

Bu kaside-i bürde'nin başında Ebu Bekir Sıddîk Efendimizin sözleri manzum hale getirilmiş: Bu kaside-i bürde'nin başında Ebu Bekir Sıddîk Efendimizin sözleri manzum hale getirilmiş:

Cüd bi lütfike yâ ilâhî men lehû zâdün kalîl. Müflisün bi sıdkı ye'tî ınde bâbike ya celîl. Cüd bi lütfike yâ ilâhî men lehû zâdün kalîl.

Müflisün bi sıdkı ye'tî ınde bâbike ya celîl.

şeklinde bir manzume. şeklinde bir manzume.

Şiiri Bağdatlı bir şair bu hale getirmiş de sözleri Ebu Bekir Sıddîk Efendimiz'e aitmiş. Şiiri Bağdatlı bir şair bu hale getirmiş de sözleri Ebu Bekir Sıddîk Efendimiz'e aitmiş. Onu şiirleştirmiş, manzumeleştirmiş. Onu şiirleştirmiş, manzumeleştirmiş.

"Bunu Türkçeleştir." dedi.Oturdum, uğraştım."Bunu Türkçeleştir." dedi.Oturdum, uğraştım. Aynı vezinle, aynı kâfiye ile, aynı mânayı Türkçe yazdım.Aynı vezinle, aynı kâfiye ile, aynı mânayı Türkçe yazdım. Emek de verdiğimizden Diyanet Gazetesi'nin orta sayfasında onu neşrettik,Emek de verdiğimizden Diyanet Gazetesi'nin orta sayfasında onu neşrettik, böylece Türkçe tercemesi oldu. böylece Türkçe tercemesi oldu. O da bir şiir, bizimki de bir şiir; böyle olur. O da bir şiir, bizimki de bir şiir; böyle olur. Ama ne yapalım bunlar terceme, bunların karşılığında Türkçe şiir yazacak vaktim yok. Ama ne yapalım bunlar terceme, bunların karşılığında Türkçe şiir yazacak vaktim yok.

Sizden birinizin şairliği varsa buyursun. Sizden birinizin şairliği varsa buyursun. Türkçesini yazsın getirsin, bir dahaki haftaya ben okuyayım, Türkçesini yazsın getirsin, bir dahaki haftaya ben okuyayım,

Geçen sene böyle bir şiiri söylemiştim, bir arkadaş bir şeyler yazıp getirmişti. Geçen sene böyle bir şiiri söylemiştim, bir arkadaş bir şeyler yazıp getirmişti.

Kem hasretin li kad kassat merâvâtühâ. Kem hasretin li kad kassat merâvâtühâ.

Cealtü kalbihî lehâ vakfen li belvâkâ. Cealtü kalbihî lehâ vakfen li belvâkâ.

"Benim nice hasretlerim var ki acılığı boğazımı tıkadı." "Benim nice hasretlerim var ki acılığı boğazımı tıkadı."

Hasret acıdır tabi. "Acılığı boğazıma tıkanmış kalmış, nice hasretliklerim vardır benim." Hasret acıdır tabi.

"Acılığı boğazıma tıkanmış kalmış, nice hasretliklerim vardır benim."

Cealtü kalbihî lehâ vakfen li belvâkâ Cealtü kalbihî lehâ vakfen li belvâkâ

"Senin beni imtihan ettiğini bilerek, kalbimi bu hasretliklere vakfettim."Senin beni imtihan ettiğini bilerek, kalbimi bu hasretliklere vakfettim. 'Kalbim bu hasretliklere tahammül etsin, imtihanı başarıyla atlatayım.' diye, 'Kalbim bu hasretliklere tahammül etsin, imtihanı başarıyla atlatayım.' diye, kalbimi bu hasretliklere vakfettim." 'Ey kalbim sen bu hasretlikleri çek dur,kalbimi bu hasretliklere vakfettim." 'Ey kalbim sen bu hasretlikleri çek dur, sen bu yolda vâkıfsın." diye 'kalbimi vakfettim'" diyor. sen bu yolda vâkıfsın." diye 'kalbimi vakfettim'" diyor.

Bu mübareklerin hasretliği nedir? N'ola kim görsem cemâlin, görsem cemâlin demeleridir Bu mübareklerin hasretliği nedir?

N'ola kim görsem cemâlin, görsem cemâlin demeleridir

Gece gündüz durmayıp istedikleri; "N'ola kim cemalin görsem." demeleridir. Gece gündüz durmayıp istedikleri; "N'ola kim cemalin görsem." demeleridir.

Hasretlikleri bu. Musa aleyhisselam ne buyurmuş? Hasretlikleri bu.

Musa aleyhisselam ne buyurmuş?

"Yâ Rabbi! Uzaktan sesin geliyor. Kendini göster de cemalini göreyim." demiş. "Yâ Rabbi! Uzaktan sesin geliyor. Kendini göster de cemalini göreyim." demiş.

Allahu Teâlâ hazretleri Musa aleyhisselam'a da buyurmuş ki; Lem terânî. "Yâ Musa! Allahu Teâlâ hazretleri Musa aleyhisselam'a da buyurmuş ki;

Lem terânî. "Yâ Musa!
Göremezsin, bu halle görmek mümkün değil." Göremezsin, bu halle görmek mümkün değil."

"Şu karşıdaki Tur Dağı'na bak. Ben şimdi ona kendimi göstereceğim, tecellî edeceğim."Şu karşıdaki Tur Dağı'na bak. Ben şimdi ona kendimi göstereceğim, tecellî edeceğim. Eğer o dağ yerinde durabilirse o zaman sen de beni görebilirsin, demektir. Eğer o dağ yerinde durabilirse o zaman sen de beni görebilirsin, demektir. Bak bakalım yerinde durabilecek mi?" Bak bakalım yerinde durabilecek mi?"

Fe lemmâ tecellâ rabbühû ile'l-cebel. "Allahu Teâlâ hazretleri Tur Dağı'na tecelli edince." Fe lemmâ tecellâ rabbühû ile'l-cebel. "Allahu Teâlâ hazretleri Tur Dağı'na tecelli edince." Cealehû dekkâ. "Dağı parça parça eyledi." Cealehû dekkâ. "Dağı parça parça eyledi."

Tur Dağı Allah'ın tecellisine tahammül edemedi, parça parça parçalandı,Tur Dağı Allah'ın tecellisine tahammül edemedi, parça parça parçalandı, patır patır patladı, etrafa saçıldı, darmadağın oldu. patır patır patladı, etrafa saçıldı, darmadağın oldu.

Ve harra Mûsâ saikâ. "Musa aleyhisselam da yere düştü, bayıldı." Ve harra Mûsâ saikâ. "Musa aleyhisselam da yere düştü, bayıldı."

Kolay değil. Ama insanoğlu hasretlik duyuyor, yanıyor yakılıyor, tecellî istiyor. Kolay değil. Ama insanoğlu hasretlik duyuyor, yanıyor yakılıyor, tecellî istiyor.

"Aman yâ Rabbi, ne olur yâ Rabbi!" Göster cemâlin şem'ini, yansın oda pervâneler. "Aman yâ Rabbi, ne olur yâ Rabbi!"

Göster cemâlin şem'ini, yansın oda pervâneler.

Bu da Şemseddin-i Sivâsî hazretlerinden bir şiir. Bu da Şemseddin-i Sivâsî hazretlerinden bir şiir.

Göster cemâlin şem'ini, yansın oda pervâneler. Göster cemâlin şem'ini, yansın oda pervâneler.

Devlet değil mi uşşâka, mâşûka karşı yâneler. Çok güzel bir şiir. Devlet değil mi uşşâka, mâşûka karşı yâneler.

Çok güzel bir şiir.

"Yâ Rabbi! Cemâlinin perdelerini aç, tecellî eyle, kendini göster de; "Yâ Rabbi! Cemâlinin perdelerini aç, tecellî eyle, kendini göster de; pervaneler ateşlere yansınlar, yerlere serilsinler." pervaneler ateşlere yansınlar, yerlere serilsinler."

Pervane "kelebek" demek. Uçağın pervanesi değil, o zaman uçak yok, öyle düşünemezsiniz. Pervane "kelebek" demek. Uçağın pervanesi değil, o zaman uçak yok, öyle düşünemezsiniz. Pervane, "gece kelebeği" demek. Pır pır, pır pır ışığa gelir, camdan kandilin etrafında döner. Pervane, "gece kelebeği" demek. Pır pır, pır pır ışığa gelir, camdan kandilin etrafında döner.

Neyin etrafında döner? Neyin etrafında döner? Camdan kandilin etrafında döner.Camdan kandilin etrafında döner. Peki, cam olduğu zaman camdan kandilken etrafında döner de Peki, cam olduğu zaman camdan kandilken etrafında döner de cam yoksa ne olacak? Mumsa, çıraysa ne olacak? cam yoksa ne olacak?

Mumsa, çıraysa ne olacak?

Cam engelliyor, ampul engelliyor ama böyle bir engel yoksa pervane ne olur? Cam engelliyor, ampul engelliyor ama böyle bir engel yoksa pervane ne olur?

Yanar. Ateşe gelir, yanar, sapır sapır aşağıya dökülür.Yanar. Ateşe gelir, yanar, sapır sapır aşağıya dökülür. Ampuller sıcak oluyor, şimdi bile dökülüyorlar. Pır pır geliyor, yanıyor, aşağıya dökülüyor.Ampuller sıcak oluyor, şimdi bile dökülüyorlar. Pır pır geliyor, yanıyor, aşağıya dökülüyor. Elektriğin aşağısı, kanadı yanmış, vücudu yanmış, Elektriğin aşağısı, kanadı yanmış, vücudu yanmış, orada dönen, çırpınan bir sürü sinek, kelebek oluyor. orada dönen, çırpınan bir sürü sinek, kelebek oluyor.

Göster cemalin şem'ini; "Sen güzelliğinin meşalesini, ateşini, ışığını göster yâ Rabbi, Göster cemalin şem'ini; "Sen güzelliğinin meşalesini, ateşini, ışığını göster yâ Rabbi, pervaneler oda yansın, sapır sapır dökülsünler." Devlet değil mi uşşâka? pervaneler oda yansın, sapır sapır dökülsünler." Devlet değil mi uşşâka? "Âşıklara bir saadet değil mi?" Maşûka karşı yanalar."Âşıklara bir saadet değil mi?" Maşûka karşı yanalar. "Mâşukun karşısında, âşıkın yanıp yakılması saadet değil mi?"Mâşukun karşısında, âşıkın yanıp yakılması saadet değil mi? Varsın yansın. Sen cemalini göster de, pervane gibi sapır sapır dökülsünler." Varsın yansın. Sen cemalini göster de, pervane gibi sapır sapır dökülsünler."

"Boğazıma takılmış olan nice hasretlik var ki kalbimi ona vâkıf yaptım. "Boğazıma takılmış olan nice hasretlik var ki kalbimi ona vâkıf yaptım. Sen imtihan ediyorsun ya hasretlikle, o da bir imtihan. Sen imtihan ediyorsun ya hasretlikle, o da bir imtihan. Kavuştur ya Rabbi, kavuşayım ya Rabbi! Hasretlikle imtihan ediyorsun.Kavuştur ya Rabbi, kavuşayım ya Rabbi! Hasretlikle imtihan ediyorsun. O imtihanın için sabrederek, kalbimi vakfettim." O imtihanın için sabrederek, kalbimi vakfettim."

Ve hakkı mâ minke yüblînî yütlifunî.Ve hakkı mâ minke yüblînî yütlifunî. "Senden bana gelen mukadderat, sen takdir buyuruyorsun."Senden bana gelen mukadderat, sen takdir buyuruyorsun. Bana gelenler senden geliyor. Yâ Rabbi! Senden bana gelenler hakkı için." Bana gelenler senden geliyor. Yâ Rabbi! Senden bana gelenler hakkı için." Yüblînî. "Beni imtihan ediyorsun." Yütlifünî. "Beni helak ediyorsun, Yüblînî. "Beni imtihan ediyorsun." Yütlifünî. "Beni helak ediyorsun, telef ediyorsun, imtihan ediyorsun. telef ediyorsun, imtihan ediyorsun. Beni böyle imtihan eden, telef eden, senden bana gelen bu çeşit çeşit hallerin hakkı için,Beni böyle imtihan eden, telef eden, senden bana gelen bu çeşit çeşit hallerin hakkı için, onların hürmetine, onlar aşkına."onların hürmetine, onlar aşkına." Le ebkiyenneke. "Çare yok, seve seve sana ağlayacağım, ağlayacağım, ağlayacağım."Le ebkiyenneke. "Çare yok, seve seve sana ağlayacağım, ağlayacağım, ağlayacağım." Ev ahzâ bi lükyâkâ. "Ta sana kavuşuncaya kadar ağlayacağım." Ev ahzâ bi lükyâkâ. "Ta sana kavuşuncaya kadar ağlayacağım."

Ev burada, "hatta" mânasına, ilâ en mânasına, Ev burada, "hatta" mânasına, ilâ en mânasına, muzârinin başına gelir. Bu açıklamalar Arapça bilenler için. Şu şöyle oluncaya kadar... muzârinin başına gelir. Bu açıklamalar Arapça bilenler için. Şu şöyle oluncaya kadar...

"Yâ Rabbi! Ben sana kavuşmakla mütelezziz oluncaya kadar ağlayıp duracağım." "Yâ Rabbi! Ben sana kavuşmakla mütelezziz oluncaya kadar ağlayıp duracağım."

Âşık, mâşukun cevr-i cefâsından, aşkın kendisine verdiği ıstıraptan da zevk alıyor. Âşık, mâşukun cevr-i cefâsından, aşkın kendisine verdiği ıstıraptan da zevk alıyor.

Fuzûlî ne demiş? Aşk derdiyle hoşem. Aşk yerine 'ışk' kullanılıyor; olabilir. Fuzûlî ne demiş?

Aşk derdiyle hoşem.

Aşk yerine 'ışk' kullanılıyor; olabilir.

"Aşkın derdinden memnunum, başım hoş, şikayetçi değilim." Işk derdiyle hoşem. "Aşkın derdinden memnunum, başım hoş, şikayetçi değilim."

Işk derdiyle hoşem.

El çek ilâcımdan tabib. "Ey doktor, ey tabip beni tedavi etmeyi bırak. El çek ilâcımdan tabib.

"Ey doktor, ey tabip beni tedavi etmeyi bırak.
Bana ilaç vermekten, beni tedavi etmekten elini çek,Bana ilaç vermekten, beni tedavi etmekten elini çek, ben bu hastalıktan, bu aşktan memnunum." ben bu hastalıktan, bu aşktan memnunum."

"Evet hararet basıyor, ateşler içinde yanıyorum, sayıklıyorum, ah vah ediyorum "Evet hararet basıyor, ateşler içinde yanıyorum, sayıklıyorum, ah vah ediyorum ama yine de sen beni tedavi etme. Çünkü ben bundan memnunum." ama yine de sen beni tedavi etme. Çünkü ben bundan memnunum."

Kılma dermân kim helakim zehri dermanımdadır. Kılma dermân kim helakim zehri dermanımdadır.

"Beni tedavi etme, tedavi oldum mu mahvolurum, bu aşk gider. "Beni tedavi etme, tedavi oldum mu mahvolurum, bu aşk gider. Aşkullah, muhabbetullah olmayan bir insanı istemem." dediği gibi Fuzûlî'nin, Aşkullah, muhabbetullah olmayan bir insanı istemem." dediği gibi Fuzûlî'nin, bir çokları da aşkın böyle yakmasına, kendisini ah vah ettirmesine razı oluyor, hatta bunu istiyor. bir çokları da aşkın böyle yakmasına, kendisini ah vah ettirmesine razı oluyor, hatta bunu istiyor.

Fuzûlî gibi Yunus'un da bütün şiirleri öyledir. Fuzûlî gibi Yunus'un da bütün şiirleri öyledir.

Yandır beni, yandır beni. Aşk meyine kandır beni. Sarhoş olup döndür beni. Yandır beni, yandır beni.

Aşk meyine kandır beni.

Sarhoş olup döndür beni.

Hayranın olayım senin. Bu belki başka bir şairin ama böyle demişler, yanmayı istemişler. Hayranın olayım senin.

Bu belki başka bir şairin ama böyle demişler, yanmayı istemişler.
Şikayetçi oluyorlar ama memnunlar, tedavi olmak istemiyorlar. Şikayetçi oluyorlar ama memnunlar, tedavi olmak istemiyorlar. Aslında şikayet de değil, daha tatlı bir şey. Tatmayan bilmezmiş. Aslında şikayet de değil, daha tatlı bir şey. Tatmayan bilmezmiş.

Hissetmeyene bu duyguları nasıl anlatacaksın? Bu ne diyor? Hissetmeyene bu duyguları nasıl anlatacaksın?

Bu ne diyor?

"Sana kavuşuncaya kadar ağlamaya devam edeceğim. "Sana kavuşuncaya kadar ağlamaya devam edeceğim. Beni imtihan ediyorsun, mahvediyorsun, telef ediyorsun. Beni imtihan ediyorsun, mahvediyorsun, telef ediyorsun. Senden bana gelen hallerin aşkına, hürmetine sana kavuşuncaya kadar ağlayacağım." diyor. Senden bana gelen hallerin aşkına, hürmetine sana kavuşuncaya kadar ağlayacağım." diyor.

Bu zât-ı muhterem Ebû Hüseyn-i Nûrî, tasavvuf ilminin büyüklerinden. Bu zât-ı muhterem Ebû Hüseyn-i Nûrî, tasavvuf ilminin büyüklerinden.

Kâne min ecelli min meşâyihin kavmi ve ulemâihî.Kâne min ecelli min meşâyihin kavmi ve ulemâihî. "Tasavvuf erbabının en büyüklerinden ve en alimlerinden,"Tasavvuf erbabının en büyüklerinden ve en alimlerinden, mârifetullah hususunda ileride olan bir insan." mârifetullah hususunda ileride olan bir insan."

Tabi mârifetullaha eren, muhabbetullaha düşer. Tabi mârifetullaha eren, muhabbetullaha düşer.

Mârifetullah ne demek? Allah'ı bilmek, tanımak. İnsan bir güzeli tanırsa ne olur? Mârifetullah ne demek?

Allah'ı bilmek, tanımak.

İnsan bir güzeli tanırsa ne olur?

Sever, âşık olur, aklı başından gider; ne söyleyeceğini, ne yapacağını şaşırır. Sever, âşık olur, aklı başından gider; ne söyleyeceğini, ne yapacağını şaşırır.

"Âşıka Bağdat sorulmaz." derler, neden? Mecnun olur, şeydâ olur. "Âşıka Bağdat sorulmaz." derler, neden?

Mecnun olur, şeydâ olur.

Mecnun ne demek? "Aklını kaybetmiş." demek. Şeydâ ne demek? Mecnun ne demek?

"Aklını kaybetmiş." demek.

Şeydâ ne demek?

O da aynı şey, Farsça olarak "deli" demek. Deli divane olur. Divane ne demek? O da aynı şey, Farsça olarak "deli" demek. Deli divane olur.

Divane ne demek?

O da "deli" demek. Aklı başından gidiyor, ne yaptığını bilmiyor. O da "deli" demek.

Aklı başından gidiyor, ne yaptığını bilmiyor.
Geceleyin sabaha kadar balkonda, dışarıda durur. Uyku, durak bilmez. Geceleyin sabaha kadar balkonda, dışarıda durur. Uyku, durak bilmez.

Gelelim şeriate, Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerine. Gelelim şeriate, Peygamber Efendimiz'in hadîs-i şerîflerine. Efendimiz'in bizim bilmemiz gereken bir sözü, hadîs-i şerîfi var: Efendimiz'in bizim bilmemiz gereken bir sözü, hadîs-i şerîfi var:

"Allah indinde, katında, Allah yanında senin mertebenin,"Allah indinde, katında, Allah yanında senin mertebenin, durumunun ne olduğunu merak ediyor musun? 'Ediyorum. durumunun ne olduğunu merak ediyor musun? 'Ediyorum. Acaba Allah beni seviyor mu? Sevgili kulu muyum, değil miyim?'Acaba Allah beni seviyor mu? Sevgili kulu muyum, değil miyim?' Allah katında senin durumunu ne olduğunu merak ediyorsanAllah katında senin durumunu ne olduğunu merak ediyorsan senin gönlünde Allah'a karşı duygular nasıl, onlara bakacaksın." senin gönlünde Allah'a karşı duygular nasıl, onlara bakacaksın."

"Evet seviyorum, içim yanıyor, yakılıyor." Güzel, Allah'ı seviyorsan o zaman Allah da seni seviyor. "Evet seviyorum, içim yanıyor, yakılıyor."

Güzel, Allah'ı seviyorsan o zaman Allah da seni seviyor.

"Tüh, olmadı; davul gibi, top gibi, balon gibi tın tın, boş, bir şey yok!" "Tüh, olmadı; davul gibi, top gibi, balon gibi tın tın, boş, bir şey yok!"

O zaman Allah'tan da sana bir şey yok. O zaman Allah'tan da sana bir şey yok.

Sende bir heves, arzu, his yok, kabiliyet yok, gayret yok; o zaman O'ndan da bir şey olmaz. Sende bir heves, arzu, his yok, kabiliyet yok, gayret yok; o zaman O'ndan da bir şey olmaz.

Ne yapmamız lazım? Kendimizi düzeltmemiz lazım. Ne yapmamız lazım?

Kendimizi düzeltmemiz lazım.
Mârifetullahı elde etmeye çalışmamız lazım ki muhabbetullahı anlayalım,Mârifetullahı elde etmeye çalışmamız lazım ki muhabbetullahı anlayalım, o baldan tatmak mümkün olsun. o baldan tatmak mümkün olsun.

Bu şekerden nuş eyle, tevhide gel tevhide. Bu şekerden nuş eyle, tevhide gel tevhide.

Aziz Mahmûd-i Hüdâyî Efendimiz ne diyor? Aziz Mahmûd-i Hüdâyî Efendimiz ne diyor?

Hüdâyi'yi gûş eyle. Gûş eylemek, "kulak vermek, dinlemek" demek. Gûş, "kulak" demek. Hüdâyi'yi gûş eyle.

Gûş eylemek, "kulak vermek, dinlemek" demek. Gûş, "kulak" demek.

Hüdayi'yi gûş eyle. Aşka gelip cûş eyle. Bu şekerden nûş eyle. Hüdayi'yi gûş eyle.

Aşka gelip cûş eyle.

Bu şekerden nûş eyle.

Bu şekerden şerbetten, sen de iç biraz. "Bu şekerden veya bu şerbetten"Bu şekerden şerbetten, sen de iç biraz. "Bu şekerden veya bu şerbetten" çeşitli rivayetler var. çeşitli rivayetler var. Bu kevserden; tabi 'kevser şarabı' demek istiyor. Üç rivayet de var. Bu kevserden; tabi 'kevser şarabı' demek istiyor. Üç rivayet de var.

Bu şekerden nûş eyle. Nûş etmek, "içmek" demek. Tevhide gel tevhide. Bu şekerden nûş eyle.

Nûş etmek, "içmek" demek.

Tevhide gel tevhide.

Demek ki bunlar, Hacı Baba veya Antep baklavasıyla meşgul değillermiş. Demek ki bunlar, Hacı Baba veya Antep baklavasıyla meşgul değillermiş. Bunların tatlısı neymiş?Bunların tatlısı neymiş? Şimdi anlar gibi oldum. Şimdi anlar gibi oldum.

Bu kevserden, şerbetten, şekerden nûş eyle; tehvide gel tevhide. Bu kevserden, şerbetten, şekerden nûş eyle; tehvide gel tevhide.

Neymiş? Lâ-i-lâ-he-il-lal-lah, Lâ-i-lâ-he-il-lal-lah derken aklı başından gidiyor. Neymiş? Lâ-i-lâ-he-il-lal-lah, Lâ-i-lâ-he-il-lal-lah derken aklı başından gidiyor. Bu tevhidin zevkinden, şevkinden tarif edilemeyecek hazlara ulaşıyor. Bu tevhidin zevkinden, şevkinden tarif edilemeyecek hazlara ulaşıyor. Dervişe; "Gel sen de bu şerbetten iç de, anla. Aşka gelip cûş eyle.Dervişe; "Gel sen de bu şerbetten iç de, anla. Aşka gelip cûş eyle. Aziz Mahmûd-i Hüdâyî hazretlerinin nasihatine, zikre çalış." diyor. Aziz Mahmûd-i Hüdâyî hazretlerinin nasihatine, zikre çalış." diyor.

Size, bize ne diyor? "Biraz zikre çalış da, senin için de Size, bize ne diyor?

"Biraz zikre çalış da, senin için de
zikrin tesiri aşkullah, muhabbetullah hâsıl olsun." diyor. zikrin tesiri aşkullah, muhabbetullah hâsıl olsun." diyor.

Kâle ve süile'n-nûriyyü ani'l-habîbi ve'l-halîl fe-kâle:Kâle ve süile'n-nûriyyü ani'l-habîbi ve'l-halîl fe-kâle: Leyse men tûlibe bi't-teslîm ke men bâdera bi't-teslîm. Leyse men tûlibe bi't-teslîm ke men bâdera bi't-teslîm.

"Aynı rivayet zinciriyle gelen habere göre, yazar dedi ki." "Aynı rivayet zinciriyle gelen habere göre, yazar dedi ki."

Ve süile'n-Nûriyyü ani'l-habîbi ve'l-halîl. "Birisi Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretlerine sormuş,Ve süile'n-Nûriyyü ani'l-habîbi ve'l-halîl. "Birisi Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretlerine sormuş, Ebû Hüseyn-i Nûrî'ye soruldu." Hangi konu sorulmuş? Ebû Hüseyn-i Nûrî'ye soruldu."

Hangi konu sorulmuş?

Ani'l-habîbi ve'l-halîl. "Habib ne demek, halil ne demek?" diye soruldu. Ani'l-habîbi ve'l-halîl. "Habib ne demek, halil ne demek?" diye soruldu.

Habib, hub, mahabbet masdarından fâil bi mâna, mef'uldür. Habib, hub, mahabbet masdarından fâil bi mâna, mef'uldür. İsm-i mef'ul mânasına gelen, fâil vezninde sıfat-ı müşebbehedir. İsm-i mef'ul mânasına gelen, fâil vezninde sıfat-ı müşebbehedir. Bunlar ilmî tâbirler. Bu kısım Arapça bilenlere, sarf, nahiv okuyanlara bilgi. Bunlar ilmî tâbirler. Bu kısım Arapça bilenlere, sarf, nahiv okuyanlara bilgi. Siz de okuyun, ne yapalım? Siz de Arapça öğrenin, siz de anlayın. Siz de okuyun, ne yapalım? Siz de Arapça öğrenin, siz de anlayın.

Ananızın dilini neden öğrenmediniz? Hz. Âişe anamız değil mi? Hz. Fâtıma anamız değil mi? Ananızın dilini neden öğrenmediniz? Hz. Âişe anamız değil mi? Hz. Fâtıma anamız değil mi? Niye onların dilini öğrenmediniz? "Hoca şimdi Arapça bilgi veriyor,Niye onların dilini öğrenmediniz? "Hoca şimdi Arapça bilgi veriyor, ben burayı anlamadım." diyorsunuz. ben burayı anlamadım." diyorsunuz. Siz de Arapça öğreneceksiniz, siz de anlayacaksınız. Siz de Arapça öğreneceksiniz, siz de anlayacaksınız.

Habib, mahbûb, "sevilen" demek. Habîbullah, Peygamber Efendimiz'in sıfatı. Habib, mahbûb, "sevilen" demek. Habîbullah, Peygamber Efendimiz'in sıfatı. "Allah'ın mahbûbu, sevgilisi, sevdiği" demek. "Allah'ın mahbûbu, sevgilisi, sevdiği" demek.

Fâil vezni, bazen ism-i fâil, bazen ism-i mef'ul mânasına gelir.Fâil vezni, bazen ism-i fâil, bazen ism-i mef'ul mânasına gelir. Burada ism-i mef'ul mânasında. Habib, "sevgili, sevilen kişi" demek.Burada ism-i mef'ul mânasında. Habib, "sevgili, sevilen kişi" demek. Kişi olmayabilir eşya olur, yiyecek olur. Kimisi kaymaklı kadayıfı sever. Kişi olmayabilir eşya olur, yiyecek olur.

Kimisi kaymaklı kadayıfı sever.
Kimisi meraklıdır, tabancayı sever, tabanca kolleksiyonu yapar. Kimisi meraklıdır, tabancayı sever, tabanca kolleksiyonu yapar. Kimisi kitap sever, kimisi antika eşya sever, onun habîbi o.Kimisi kitap sever, kimisi antika eşya sever, onun habîbi o. İnsan olmak şartı yok, herkes gönlünü bir şeye bağlıyor. İnsan olmak şartı yok, herkes gönlünü bir şeye bağlıyor.

Ama mahbub-ı hakîki hangisidir? Allah'tır. Ama mahbub-ı hakîki hangisidir?

Allah'tır.

Aslında hakîki mahbûb Allah'tır. İnsanın Allah'ı sevmesi lazım ama insanlar aldanıyor,Aslında hakîki mahbûb Allah'tır. İnsanın Allah'ı sevmesi lazım ama insanlar aldanıyor, oyalanıyor, dünyadaki fani bir şeyi seviyor. oyalanıyor, dünyadaki fani bir şeyi seviyor. Onunla vaktini geçiriyor, ona âşık oluyor, ona muhabbet besliyor. Onunla vaktini geçiriyor, ona âşık oluyor, ona muhabbet besliyor.

"Habib ne demek, halîl ne demek?" diye sormuşlar. "Habib ne demek, halîl ne demek?" diye sormuşlar.

Halil, "arkadaş" demek. "Arkadaş" demek ama arkadaşlığın da dereceleri var.Halil, "arkadaş" demek. "Arkadaş" demek ama arkadaşlığın da dereceleri var. Halil, "sırdaş arkadaş," demek. "Sırrını açabildiğin derecede samimi arkadaş" demek. Halil, "sırdaş arkadaş," demek. "Sırrını açabildiğin derecede samimi arkadaş" demek.

Hilallemek, "araları mesh etmek" demek. Hilallemek, "araları mesh etmek" demek.

İnsan abdest alırken, parmaklarının arasını hilalleyecek. İnsan abdest alırken, parmaklarının arasını hilalleyecek.

Dişleri hilallemek, "dişlerinin aralarını temizlemek" demek. Dişleri hilallemek, "dişlerinin aralarını temizlemek" demek. Halil de, araları sıkı fıkı olan arkadaşlara, derler. O onun halili. Halil de, araları sıkı fıkı olan arkadaşlara, derler. O onun halili.

İbrahim aleyhisselam'ın sıfatı neydi? Halîlullah; "Allah'ın samimi dostu, sırdaşı." İbrahim aleyhisselam'ın sıfatı neydi?

Halîlullah; "Allah'ın samimi dostu, sırdaşı."

Peygamber Efendimiz'in sıfatı ne? Hem habîbullah, hem halîlullah, hem safiyyullah. Peygamber Efendimiz'in sıfatı ne?

Hem habîbullah, hem halîlullah, hem safiyyullah.
Hepsi Peygamber Efendimiz'de toplanmış. Ama bâriz, en çok bilinen, Hepsi Peygamber Efendimiz'de toplanmış. Ama bâriz, en çok bilinen, en çok söylenen sıfatı, Habîbullah, "Allah'ın habîbi" demek. en çok söylenen sıfatı, Habîbullah, "Allah'ın habîbi" demek.

Ebu'l Hüseyin Nûri hazretlerine "Habib ne demek, halil ne demek?" diye sormuşlar. Bir cevap vermiş. Ebu'l Hüseyin Nûri hazretlerine "Habib ne demek, halil ne demek?" diye sormuşlar. Bir cevap vermiş.

Leyse men tûlibe bi't-teslîm ke men bâdera bi't-teslîm. Leyse men tûlibe bi't-teslîm ke men bâdera bi't-teslîm.

Bu cümleyi Arapça bilen de anlamaz. Anlamak için Allah'ın yardım etmesi lazım. Bu cümleyi Arapça bilen de anlamaz. Anlamak için Allah'ın yardım etmesi lazım.

Tûlibe. "Talep olunan, istenen" demek. Tûlibe. "Talep olunan, istenen" demek.

"Teslim olması, inkıyât etmesi arzu edilen kimse, "Teslim olması, inkıyât etmesi arzu edilen kimse, teslim olmaya koşa koşa giden gibi olmaz." demiş. teslim olmaya koşa koşa giden gibi olmaz." demiş.

"İnkiyât et, bağlan, teslim ol." diye kendisinden teslimiyet istenen kimse, "İnkiyât et, bağlan, teslim ol." diye kendisinden teslimiyet istenen kimse, teslim olmaya can verircesine koşarak giden gibi olmaz. teslim olmaya can verircesine koşarak giden gibi olmaz. "Koşarak giden daha üstün" demiş oluyor. "Koşarak giden daha üstün" demiş oluyor.

Birincisi sevgiliyse, habîbse ötekisi halîl. Halîl daha üstün oluyor. Birincisi sevgiliyse, habîbse ötekisi halîl. Halîl daha üstün oluyor. Çünkü Habîb, sevgili bazen istenir de gelmez. Çünkü Habîb, sevgili bazen istenir de gelmez. "Koşarak, candan atılarak gelen, daha önde olur." demek oluyor. "Koşarak, candan atılarak gelen, daha önde olur." demek oluyor.

Semi'tü Ebâ Bekrin Muhammede'bne Abdillahi'r-Râziyye yekûl. Semi'tü Ebâ Bekrin Muhammede'bne Abdillahi'r-Râziyye yekûl.

Râzî, "Rey şehrinden" demek. Rey şehri neredeydi? Râzî, "Rey şehrinden" demek.

Rey şehri neredeydi?

Şimdiki Tahran'ın kenarında. Rey şehrinin ism-i nisbeti Râzî gelir. Şimdiki Tahran'ın kenarında. Rey şehrinin ism-i nisbeti Râzî gelir.

Ankara'da başka bir tekkeye bağlı, derviş birisi vardı, Ankara'da başka bir tekkeye bağlı, derviş birisi vardı, Râdı değil, Râzî'dir. Keskin ze ile, 'Rey şehrinden,' demek. Râdı değil, Râzî'dir. Keskin ze ile, 'Rey şehrinden,' demek.

Râdî, radıye fiilinden; o değil. Râzî, "Rey şehrinden." Râdî, radıye fiilinden; o değil. Râzî, "Rey şehrinden."

Peki, "Rey şehirli" demek için bu niye Râzî olmuş? Farsça'nın kaidesi bu. Ona kimse karışamaz. Peki, "Rey şehirli" demek için bu niye Râzî olmuş?

Farsça'nın kaidesi bu. Ona kimse karışamaz.

Rey şehrinden demek. Rey şehri neredeydi?Rey şehrinden demek. Rey şehri neredeydi? Rey şehri Tahran'ın kenarındaydı. Şimdi Tahran -İran'ın başşehri- onunla birleşmiştir. Rey şehri Tahran'ın kenarındaydı. Şimdi Tahran -İran'ın başşehri- onunla birleşmiştir. bizim Sülemî hazretleri Rey şehrinden olan, Abdullah oğlu Muhammed Ebû Bekir'den işitmiş. bizim Sülemî hazretleri Rey şehrinden olan, Abdullah oğlu Muhammed Ebû Bekir'den işitmiş.

O ne demiş? Semi'tü'l-Kannâde yekûl. "Kannâd isimli şahıstan işittim." demiş. O ne demiş?

Semi'tü'l-Kannâde yekûl. "Kannâd isimli şahıstan işittim." demiş.

Kannâd ne demiş? Semi'tü Ebe'l Hüseyn-i Nûriyye yekûl. Kannâd ne demiş?

Semi'tü Ebe'l Hüseyn-i Nûriyye yekûl.
"Ebü'l Hüseyn-i Nûrî'nin şöyle dediğini işittim." demiş. Buna 'rivayet zinciri' diyoruz."Ebü'l Hüseyn-i Nûrî'nin şöyle dediğini işittim." demiş.

Buna 'rivayet zinciri' diyoruz.
Bu, alim insanların usulüdür. Bir sözü nereden duyduğunun kaynağını gösterirler.Bu, alim insanların usulüdür. Bir sözü nereden duyduğunun kaynağını gösterirler. "Siz de bu âdeti edinin." diye her zaman nasihat ediyoruz. "Siz de bu âdeti edinin." diye her zaman nasihat ediyoruz.

Ey üniversitede okuyan, ilahiyata devam eden, Arapça okuyan,Ey üniversitede okuyan, ilahiyata devam eden, Arapça okuyan, hafızlık yapan, ulûm-i dîniyyeye koşan kardeşlerim! hafızlık yapan, ulûm-i dîniyyeye koşan kardeşlerim!

Öğrendiğiniz bilgiler sağlam bilgi olsun, kaynağını da bilin. Öğrendiğiniz bilgiler sağlam bilgi olsun, kaynağını da bilin. "Şuradan o söylemiş, buradan bu söylemiş, bana buradan geldi." "Şuradan o söylemiş, buradan bu söylemiş, bana buradan geldi." Kaynağı belli olsun. Desteksiz, mesnetsiz, asılsız söz alime yakışmaz.Kaynağı belli olsun. Desteksiz, mesnetsiz, asılsız söz alime yakışmaz. Herşeyin aslı, yeri belli olmalı. Herşeyin aslı, yeri belli olmalı.

Ebû Hüseyn-i Nûrî diyor ki; Allah rahmet eylesin, Allah şefaatine erdirsin, himmetlerine mazhar eylesin Ebû Hüseyn-i Nûrî diyor ki; Allah rahmet eylesin, Allah şefaatine erdirsin, himmetlerine mazhar eylesin

Raeytü gulâmen cemîlen Bağdâd. "Bağdat'ta yakışıklı, yüzü güzel bir delikanlı gördüm."Raeytü gulâmen cemîlen Bağdâd. "Bağdat'ta yakışıklı, yüzü güzel bir delikanlı gördüm." Fe-nazartü ileyhi. "Ona baktım." Fe-nazartü ileyhi. "Ona baktım."

"Aman ne kadar yakışıklı bir delikanlı!" diye hoşuna gitmiş, bakmış. "Aman ne kadar yakışıklı bir delikanlı!" diye hoşuna gitmiş, bakmış.

Sümme üridtü en üriddide'n-nazar. "Bir baktım hoşuma gitti, yine bakmak istedim."Sümme üridtü en üriddide'n-nazar. "Bir baktım hoşuma gitti, yine bakmak istedim." Fe-kultü lehû. "Konuşma bahanesiyle tekrar bakmak için söz attım."Fe-kultü lehû. "Konuşma bahanesiyle tekrar bakmak için söz attım." Telbesûne'n-niâle sarrârate ve temşûne fi't-turukât.Telbesûne'n-niâle sarrârate ve temşûne fi't-turukât. "Burnu kalkık, yürüdükçe cırt cırt diye ses çıkaran,"Burnu kalkık, yürüdükçe cırt cırt diye ses çıkaran, dikkat çekici ayakkabıları giyiyorsunuz; sonra da sokaklarda mı dolaşıyorsunuz?" dikkat çekici ayakkabıları giyiyorsunuz; sonra da sokaklarda mı dolaşıyorsunuz?"

Tenkit ediyor. O ayakkabılar eskiden de vardı; benim de öyle ayakkabılarım oldu. Tenkit ediyor. O ayakkabılar eskiden de vardı; benim de öyle ayakkabılarım oldu. Ben "Öyle olsun." diye almadım ama giyiyorsun, yürürken cırt cırt diye ses çıkarıyor. Ben "Öyle olsun." diye almadım ama giyiyorsun, yürürken cırt cırt diye ses çıkarıyor. Köselesi sürtünürdü, köselesinden ses geliyor, yürüyen belli oluyor. Köselesi sürtünürdü, köselesinden ses geliyor, yürüyen belli oluyor.

Sarrârate, yürürken gıcırtısı, sesi duyulan; burnu kalkık bir çeşit ayakkabıymış. Sarrârate, yürürken gıcırtısı, sesi duyulan; burnu kalkık bir çeşit ayakkabıymış. Tabi dikkat çekiyor. İnsanın yürürken pabucu tak tak ederse, cırt cırt ederse dikkati çeker. Tabi dikkat çekiyor. İnsanın yürürken pabucu tak tak ederse, cırt cırt ederse dikkati çeker.

"Türkistan'ın kadınları, 'Ayak sesleri duyulmasın.' diye ayaklarına keçe bağlarlardı." diyor. "Türkistan'ın kadınları, 'Ayak sesleri duyulmasın.' diye ayaklarına keçe bağlarlardı." diyor.

Namanganlı bir dostumuz vardı, vefat ettiyse Allah rahmet eylesin.Namanganlı bir dostumuz vardı, vefat ettiyse Allah rahmet eylesin. Keçe sarınca ne olur? Hiç ses çıkmaz. Yürür ama hiç ses duyulmaz. Keçe sarınca ne olur?

Hiç ses çıkmaz. Yürür ama hiç ses duyulmaz.

O bir zihniyet, bu bir zihniyet.O bir zihniyet, bu bir zihniyet. Şimdiki kadınlar ne yapıyor? Yüksek topuklu ayakkabı giyiyor, yürüyor. Şimdiki kadınlar ne yapıyor?

Yüksek topuklu ayakkabı giyiyor, yürüyor.
Bu zamanın zihniyeti; "Bak bana, al beni." O zamanın zihniyeti;Bu zamanın zihniyeti; "Bak bana, al beni." O zamanın zihniyeti; "Aman Allah beni çok sevsin de kimsenin gözüne görünmeyeyim." Onlarınki takva, bunlarınki fitne, günah."Aman Allah beni çok sevsin de kimsenin gözüne görünmeyeyim." Onlarınki takva, bunlarınki fitne, günah. Dikkat çekici kıyafet, dikkat çekici koku, dikkat çekici ses;Dikkat çekici kıyafet, dikkat çekici koku, dikkat çekici ses; Allah cümlemizi şerlerinden korusun. Allah cümlemizi şerlerinden korusun.

"Böyle ayakkabılar giyiyorsun da sokaklarda yürüyorsun." demiş. "Böyle ayakkabılar giyiyorsun da sokaklarda yürüyorsun." demiş.

Çocuk güzel ya, bir de dikkat çekici pabuç giyiyor.Çocuk güzel ya, bir de dikkat çekici pabuç giyiyor. "Yapma böyle!" demiş, tenkit etmiş oluyor."Yapma böyle!" demiş, tenkit etmiş oluyor. Ebu'l Hüseyin Nûri ona nasihat etmiş oluyor. Ebu'l Hüseyin Nûri ona nasihat etmiş oluyor.

Kâle ahsente. Delikanlı ne demiş? Kâle ahsente.

Delikanlı ne demiş?

Ahsente. "Güzel yaptın." demek, "İyi oldu, aferin, maşallah, peki." Ahsente. "Güzel yaptın." demek, "İyi oldu, aferin, maşallah, peki."

Etücemmişü bi'l-ilmi. Etücemmişü bi'l-ilmi.

Cemmeşe, tecmîş, "çimdikleyerek, gıdıklayarak tahrik etmek, oynaşmak" demek. Cemmeşe, tecmîş, "çimdikleyerek, gıdıklayarak tahrik etmek, oynaşmak" demek.

"İlmi kullanarak tahrik mi yapıyorsun? Gıdıklama, çimdikleme mi yapıyorsun?" "İlmi kullanarak tahrik mi yapıyorsun? Gıdıklama, çimdikleme mi yapıyorsun?"

Ebü'l Hüseyn-i Nûrî ona taş attı ya. Ebü'l Hüseyn-i Nûrî ona taş attı ya.

"'Bilgini satarak bana sataşma mı yapıyorsun, tahrikte mi bulunuyorsun? "'Bilgini satarak bana sataşma mı yapıyorsun, tahrikte mi bulunuyorsun? İyi yaptın, aferin!' dedi." diyor. İyi yaptın, aferin!' dedi." diyor.

Sümme enşee yekûl.Sümme enşee yekûl. "Sonra şu şiiri söylemiş." Ne demiş? "Sonra şu şiiri söylemiş."

Ne demiş?

Teemmel bi ayni'l-hakkı in künte nâzıran, ilâ sıfatin fîhâ bedâiu fâtırin Teemmel bi ayni'l-hakkı in künte nâzıran, ilâ sıfatin fîhâ bedâiu fâtırin ve lâ tu'ti hazza'n-nefsi minhâ li mâ bihâ ve kün nâzıran bi'l-hakkı kudrete kâdiri. ve lâ tu'ti hazza'n-nefsi minhâ li mâ bihâ ve kün nâzıran bi'l-hakkı kudrete kâdiri.

Ne demiş? Teemmel. "Derin derin düşün." Bi-ayni'l-hakkı. Ne demiş?

Teemmel. "Derin derin düşün." Bi-ayni'l-hakkı.
"Hak gözüyle bakarak -teemmül et, düşün.-" İn künte nâzıran."Hak gözüyle bakarak -teemmül et, düşün.-" İn künte nâzıran. "Eğer bakıyorsan, -baktığın şeye hak gözüyle bak ve gördüğün şeyin fikrine var."Eğer bakıyorsan, -baktığın şeye hak gözüyle bak ve gördüğün şeyin fikrine var. Gördüğün şey üzerinde teemmül et, içinden düşün.-" Gördüğün şey üzerinde teemmül et, içinden düşün.-" İlâ sıfatin fîhâ bedâiu fâtıri. İlâ sıfatin fîhâ bedâiu fâtıri. "Eğer bakacaksan, hakikat gözüyle, fâtıru's-semâvati ve'l-ard olan yaratıcı Mevla'nın, güzel eserlerinde bir tecelli olan, bir sıfat olan şeye bak da düşün." "Eğer bakacaksan, hakikat gözüyle, fâtıru's-semâvati ve'l-ard olan yaratıcı Mevla'nın, güzel eserlerinde bir tecelli olan, bir sıfat olan şeye bak da düşün."

Kimi düşünecek? Tabi Yaradan'ı düşünecek. Kimi düşünecek?

Tabi Yaradan'ı düşünecek.

Ve lâ tu'tu hazzan nefsi minhâ limâ bihâ. Ve lâ tu'tu hazzan nefsi minhâ limâ bihâ. "Onda güzel bir şeyler görünce, nefsinin hoşlanmasına izin verme." "Onda güzel bir şeyler görünce, nefsinin hoşlanmasına izin verme."

Nefsine meyletme, onun sözünü dinleme, nefsinin keyfini yapmaya çalışma. Nefsine meyletme, onun sözünü dinleme, nefsinin keyfini yapmaya çalışma.

Ve kün nâzıran bi'l-hakkı kudrete kâdiri.Ve kün nâzıran bi'l-hakkı kudrete kâdiri. "Hakiki, gerçek bir şekilde Kâdir Mevla'nın kudretine bakıcı bir insan ol." "Hakiki, gerçek bir şekilde Kâdir Mevla'nın kudretine bakıcı bir insan ol."

"Gördüğün manzara güzel mi? Güzel. Çocuk güzel mi? Delikanlı güzel mi? Baktığın şey güzel mi?"Gördüğün manzara güzel mi? Güzel. Çocuk güzel mi? Delikanlı güzel mi? Baktığın şey güzel mi? Ona şehvâni bir bakışla, nefsinin arzusuyla bakma. Ona şehvâni bir bakışla, nefsinin arzusuyla bakma. Kâdir Mevla'nın kudretinin eseri olarak bak; onu öyle gör." diyor. Kâdir Mevla'nın kudretinin eseri olarak bak; onu öyle gör." diyor.

O da ona nasihat etmiş: "Sen bana ilim satıyorsun, ilimle beni çimdikliyorsun, iğneliyorsun. O da ona nasihat etmiş:

"Sen bana ilim satıyorsun, ilimle beni çimdikliyorsun, iğneliyorsun.
Baktığın şeye; 'Allah'ın kudretidir, Allah'ın sanatının eseridir.' diye bak. Baktığın şeye; 'Allah'ın kudretidir, Allah'ın sanatının eseridir.' diye bak. Zâhirde kalıp nefsine haz verme." diyor. Zâhirde kalıp nefsine haz verme." diyor.

O da ârif bir kimseymiş ki bunun duygularını anladı, ona cevap veriyor. O da ârif bir kimseymiş ki bunun duygularını anladı, ona cevap veriyor.

Bazen insanlar, dış görünüşü itibariyle senin umduğun gibi olmaz.Bazen insanlar, dış görünüşü itibariyle senin umduğun gibi olmaz. Aslında senden de derin, ileri olabilir.Aslında senden de derin, ileri olabilir. Bakınca bir şeye benzetemezsin; aba giymiş, çul giymiş, fakir görünüşlü, gözünün tutmadığı bir kimse de Hızır olabilir. Bakınca bir şeye benzetemezsin; aba giymiş, çul giymiş, fakir görünüşlü, gözünün tutmadığı bir kimse de Hızır olabilir.

Onun için büyüklerimiz; "Her gördüğünü Hızır bil, her geceni Kadir bil." demişler. Onun için büyüklerimiz; "Her gördüğünü Hızır bil, her geceni Kadir bil." demişler. "Bu gece belki kadir gecesidir." diye ibadet eyle, gördüğün kimseye; "Bu gece belki kadir gecesidir." diye ibadet eyle, gördüğün kimseye; "Belki Hızır aleyhisselm'dır." diye hürmet eyle. "Gariban diye, "Belki Hızır aleyhisselm'dır." diye hürmet eyle. "Gariban diye, eski püskü giyimli diye hor görme." eski püskü giyimli diye hor görme."

Ekseriyetle alimlerde kibir olur, kendini beğenme olur. Hepimizde vardır.Ekseriyetle alimlerde kibir olur, kendini beğenme olur. Hepimizde vardır. Gözümüz tutmazsa kendimizden aşağı görürüz; bakışımız, sözümüz bile başka türlü olur. Gözümüz tutmazsa kendimizden aşağı görürüz; bakışımız, sözümüz bile başka türlü olur.

Ben sakallıyım ya böyle çok olay başıma geldi; size anlatayım: Ben sakallıyım ya böyle çok olay başıma geldi; size anlatayım:

Bir otobüste veya trende oturmuşum, yanımda da iyi giyimli kelli felli biri oturuyor.Bir otobüste veya trende oturmuşum, yanımda da iyi giyimli kelli felli biri oturuyor. Şöyle bakıyor; "Hafız, nasılsın?" diyor. "İyiyim, teşekkür ederim." diyorum. Şöyle bakıyor;

"Hafız, nasılsın?" diyor.

"İyiyim, teşekkür ederim." diyorum.

"Hangi camide vazifelisin bakalım?" "Hangi camide vazifelisin bakalım?"

Sesinin tonundan, üslubundan, hitap şeklinden anlaşılıyor ki saymıyor beni, küçümsüyor.Sesinin tonundan, üslubundan, hitap şeklinden anlaşılıyor ki saymıyor beni, küçümsüyor. Sözleri iltifat değil; âmirin memura, öğretmenin talebeye, Sözleri iltifat değil; âmirin memura, öğretmenin talebeye, alimin ümmîye, yüksek bir insanın aşağıdaki bir insana hitabı gibi. alimin ümmîye, yüksek bir insanın aşağıdaki bir insana hitabı gibi.

"Ben camide vazife görmüyorum." diyorum. "Ben camide vazife görmüyorum." diyorum.

"Nerede vazife görüyorsun, Kur'an kursunda mı?" diyor. "Nerede vazife görüyorsun, Kur'an kursunda mı?" diyor.

"Hayır efendim, üniversitedeyim." Hemen toparlanıyor. "Hayır efendim, üniversitedeyim."

Hemen toparlanıyor.

"Ne yapıyorsun orada; müstahdem misin, çaycı mısın? "Ne yapıyorsun orada; müstahdem misin, çaycı mısın?

"Hayır efendim, âcizane Türk İslâm Edebiyatı kürsüsünde profesörüm, hocayım." "Hayır efendim, âcizane Türk İslâm Edebiyatı kürsüsünde profesörüm, hocayım."

"Hocam, özür dilerim." vesaire… İşte böyle olur. Bunu sakalımdan dolayı yapıyor."Hocam, özür dilerim." vesaire…

İşte böyle olur.

Bunu sakalımdan dolayı yapıyor.
Profesörlerin sinek kaydı tıraş olması lazım. Sakal olmayacak, bıyık olmayacak.Profesörlerin sinek kaydı tıraş olması lazım. Sakal olmayacak, bıyık olmayacak. Bıyık olursa bir mânaya, bıyık yukarı kalkık olursa bir başka mâna,Bıyık olursa bir mânaya, bıyık yukarı kalkık olursa bir başka mâna, aşağı sarkık olursa bir başka mâna. aşağı sarkık olursa bir başka mâna.

Sakal olursa bir başka mâna ama kıllarının sayısı arttıkçaSakal olursa bir başka mâna ama kıllarının sayısı arttıkça ehl-i dünyanın nazarında insanın rütbesi de azalıyor. ehl-i dünyanın nazarında insanın rütbesi de azalıyor. Bu adam sakallı; sil defterden! Bıyıklı, ihtiyatlı olarak sil! Bu adam sakallı; sil defterden! Bıyıklı, ihtiyatlı olarak sil! Sakalı da yok, bıyığı da yok, tamam. Kabak gibi, kaymak gibi, sinek kaydı. İşte bu beyefendidir. Sakalı da yok, bıyığı da yok, tamam. Kabak gibi, kaymak gibi, sinek kaydı. İşte bu beyefendidir.

Bir de boynuna bak, kravatı var mı? Kravatı da var. Bir de boynuna bak, kravatı var mı?

Kravatı da var.

Pantolonu nasıl? Jilet gibi ütülü. Pantolonu nasıl?

Jilet gibi ütülü.

Ayakkabıları nasıl? Ayakkabıları nasıl?

Ayna gibi, biraz eğilsen saçını tararsın, üstünü başını düzeltirsin. Ayna gibi, biraz eğilsen saçını tararsın, üstünü başını düzeltirsin.

"İşte büyük adam bu!" Bu adam nereden büyük oldu şimdi? "İşte büyük adam bu!"

Bu adam nereden büyük oldu şimdi?

Ayakkabıları ayna gibi, pantolonu jilet gibi, yüzü kaymak gibi... Millet böyle ölçüyor. Ayakkabıları ayna gibi, pantolonu jilet gibi, yüzü kaymak gibi... Millet böyle ölçüyor.

Nasrettin Hoca davete gitmiş, kapıdan içeri almamışlar, kovmuşlar. Nasrettin Hoca davete gitmiş, kapıdan içeri almamışlar, kovmuşlar. Kızmış, gitmiş samur kürkü giymiş, donanmış, aynı düğün evine gitmiş. Kızmış, gitmiş samur kürkü giymiş, donanmış, aynı düğün evine gitmiş.

"O, Efendi hazretleri, buyurunuz." "O, Efendi hazretleri, buyurunuz."

Herkes birbirine soruyor: "Kim bu?" Bilmiyorlar ama, kürküne "Buyurun efendim!" demişler,Herkes birbirine soruyor: "Kim bu?" Bilmiyorlar ama, kürküne "Buyurun efendim!" demişler, sofranın baş köşesine oturtmuşlar, önüne yemekleri koymuşlar; sofranın baş köşesine oturtmuşlar, önüne yemekleri koymuşlar; "Buyurun efendim, yiyin." demişler. "Buyurun efendim, yiyin." demişler.

Hoca durur mu; "Ye kürküm ye, bu izzet itibar bana değil, sana!" demiş. Hoca durur mu; "Ye kürküm ye, bu izzet itibar bana değil, sana!" demiş.

Millet kılığa kıyafete bakıyor, dış görünüşüne bakıyor. İşin başından, peşinen bir not vermiş: Millet kılığa kıyafete bakıyor, dış görünüşüne bakıyor. İşin başından, peşinen bir not vermiş:

"Yüksek insan olmak için sinek kaydı tıraşlı olmak, kravatlı olmak lazım. "Yüksek insan olmak için sinek kaydı tıraşlı olmak, kravatlı olmak lazım. Bir de altın kravat iğnesi olacaktı, unuttum. Altın kravat iğnesi, üstünde elmas taşı olacak.Bir de altın kravat iğnesi olacaktı, unuttum. Altın kravat iğnesi, üstünde elmas taşı olacak. On parmağında, on tane yüzük olacak. Erkek ama olsun.On parmağında, on tane yüzük olacak. Erkek ama olsun. On parmağında yakut, elmas, zümrüt yüzük, kral yüzüğü.On parmağında yakut, elmas, zümrüt yüzük, kral yüzüğü. Şövalye yüzüğü; yanlış söyledim. On parmağında on yüzük. Burada kravat iğnesi, cebinde kıvrılmış bir mendil.Şövalye yüzüğü; yanlış söyledim. On parmağında on yüzük. Burada kravat iğnesi, cebinde kıvrılmış bir mendil. Gri elbise giymişse kırmızı olacak ki uyumlu olsun; kırmızıyla gri uyum sağlar.Gri elbise giymişse kırmızı olacak ki uyumlu olsun; kırmızıyla gri uyum sağlar. Millet buna alışmış. Bazı insanlar da bunu sevmiyor; inadına hür, özgür, serbest geziyor. Millet buna alışmış.

Bazı insanlar da bunu sevmiyor; inadına hür, özgür, serbest geziyor.

Çok sevdiğim büyük bir zât var, Abdullah b. Mübarek. Çok sevdiğim büyük bir zât var, Abdullah b. Mübarek. Bir gün arkadaşıyla yola çıkmışlar, basit bir şekilde giyinmişler, kimse bunları tanımıyor. Bir gün arkadaşıyla yola çıkmışlar, basit bir şekilde giyinmişler, kimse bunları tanımıyor. Su içmek için çeşme başına gitmiş. Bakmış izdiham var;Su içmek için çeşme başına gitmiş. Bakmış izdiham var; "Benim kovam dolacak, senin kovan dolacak." İtişiyor, kakışıyorlar. "Benim kovam dolacak, senin kovan dolacak." İtişiyor, kakışıyorlar. Su içecek; başka su içecekler de var.Su içecek; başka su içecekler de var. Bu da itilmiş, kakılmış, çamurlanmış, ıslanmış. Suyu içmiş, arkadaşının yanına gelmiş; Bu da itilmiş, kakılmış, çamurlanmış, ıslanmış. Suyu içmiş, arkadaşının yanına gelmiş; "İşte hayat bu." demiş. Tabiilik hoşuna gitmiş. "İşte hayat bu." demiş. Tabiilik hoşuna gitmiş.

Kimisi elini öptürmeyi sever; sıraya gir, kuyruğa gir, makbuz kes, vesaire. Kimisi elini öptürmeyi sever; sıraya gir, kuyruğa gir, makbuz kes, vesaire.

Kimisi el öptürmeyi sever, kimisi kavuğu, cübbeyi, sırmayı sever, kimisi alkışı sever. Kimisi el öptürmeyi sever, kimisi kavuğu, cübbeyi, sırmayı sever, kimisi alkışı sever. Ben biliyorum; Hukuk fakültesinin meşhur hocaları, sınıfa girerler, bir alkış kopar; o da gurur duyar.Ben biliyorum; Hukuk fakültesinin meşhur hocaları, sınıfa girerler, bir alkış kopar; o da gurur duyar. Sonra bir söz söyler; "Yaşa hocam, şak şak şak!" Sonra bir söz söyler; "Yaşa hocam, şak şak şak!"

"Hocam, talebe alay ediyor seninle, dalga geçiyor!" "Hocam, talebe alay ediyor seninle, dalga geçiyor!"

Ciddi hoca kendisini alkışlattırmaz; "Edepsizler, oturun oturduğunuz yerde bakalım, Ciddi hoca kendisini alkışlattırmaz; "Edepsizler, oturun oturduğunuz yerde bakalım, burası ders ortamı, nutuk meydanı, seçim meydanı değil!" der. burası ders ortamı, nutuk meydanı, seçim meydanı değil!" der.

Ama o hoşlanır, dersleri alkışla geçer, alkış olmadığı zaman mahzun olur.Ama o hoşlanır, dersleri alkışla geçer, alkış olmadığı zaman mahzun olur. Bunların hepsi, nefsin oyunlarıdır. Bunların hepsi, nefsin oyunlarıdır.

Eskiler nefsin bu oyunlarına metelik vermedikleri için mütevazı giyinmişler,Eskiler nefsin bu oyunlarına metelik vermedikleri için mütevazı giyinmişler, kendilerini saklamışlar, boynu bükük durmuşlar, itilip kakılmaya razı olmuşlar. kendilerini saklamışlar, boynu bükük durmuşlar, itilip kakılmaya razı olmuşlar.

İbrahim b. Edhem, Belh sarayının padişahı, bir bostanda bekçilik yapıyormuş.İbrahim b. Edhem, Belh sarayının padişahı, bir bostanda bekçilik yapıyormuş. Oradan bir Moğol askeri geçerken; "Şuradan bir iki salkım üzüm ver." demiş. Oradan bir Moğol askeri geçerken; "Şuradan bir iki salkım üzüm ver." demiş.

"Efendim ben buranın bekçisiyim, sahibi değilim. "Efendim ben buranın bekçisiyim, sahibi değilim. Üzümü koparıp vermeye iznim, hakkım, salahiyetim yok." demiş. Üzümü koparıp vermeye iznim, hakkım, salahiyetim yok." demiş.

Bunun üzerine Moğol askeri İbrahim b. Edhem hazretlerini dövmüş. Bunun üzerine Moğol askeri İbrahim b. Edhem hazretlerini dövmüş. O vurdukça; "Vur vur, eline sağlık.O vurdukça; "Vur vur, eline sağlık. Rabbine güzel kulluk edemeyen bu insana daha çok dayak revadır." diyormuş. Rabbine güzel kulluk edemeyen bu insana daha çok dayak revadır." diyormuş.

Adam ne bilsin karşısındakinin, bir zamanın Belh şehrinin sultanı, evliyânın sultanı olduğunu. Adam ne bilsin karşısındakinin, bir zamanın Belh şehrinin sultanı, evliyânın sultanı olduğunu. Bilse karşısında el pençe divan durur. Onlar saklamayı seviyorlar. Anlatabildim mi? Bilse karşısında el pençe divan durur. Onlar saklamayı seviyorlar. Anlatabildim mi? Bu mübareklerin halleri böyle. Bu mübareklerin halleri böyle.

Belli olmaz. Bazen eski püskü giyimli biri karşına gelir. Belli olmaz. Bazen eski püskü giyimli biri karşına gelir. Dilenci sanır, önem vermezsin; Hızır aleyhisselam olur, Allah'ın evliyâsı olur.Dilenci sanır, önem vermezsin; Hızır aleyhisselam olur, Allah'ın evliyâsı olur. Bazen de yakışıklı olur. Bu sefer de onun giyiminden kuşamından, Bazen de yakışıklı olur. Bu sefer de onun giyiminden kuşamından, yakışıklılığından suizan edersin. "Böyle olmaz." dersin.yakışıklılığından suizan edersin. "Böyle olmaz." dersin. O da senin gönlündeki şeyin cevabını verir. O da senin gönlündeki şeyin cevabını verir. Anlarsın ki insanlar çeşitli şekillerde maskeleniyorlar, saklanıyorlar; belli olmuyor.Anlarsın ki insanlar çeşitli şekillerde maskeleniyorlar, saklanıyorlar; belli olmuyor. Senin sevmediğin bir sıfatla karşına çıkıverir. Sen neyi sevmiyorsun? Senin sevmediğin bir sıfatla karşına çıkıverir.

Sen neyi sevmiyorsun?

Fiyakalılığı sevmiyorsun; o zaman senin yanına fiyakalı olarak gelir.Fiyakalılığı sevmiyorsun; o zaman senin yanına fiyakalı olarak gelir. Fakiri sevmiyorsun, fakir şeklinde gelir.Fakiri sevmiyorsun, fakir şeklinde gelir. Seni imtihan edeceği için anlayamayacağın bir şekilde gelir.Seni imtihan edeceği için anlayamayacağın bir şekilde gelir. Onun için her kula hürmetle bakmak lazım. Nesine hürmet etmek lazım? Onun için her kula hürmetle bakmak lazım. Nesine hürmet etmek lazım?

Peygamber Efendimiz bir gayrimüslimin cenazesi geçerken ayağa kalkmış, demişler ki; Peygamber Efendimiz bir gayrimüslimin cenazesi geçerken ayağa kalkmış, demişler ki;

"Yâ Resûlallah! O müslüman değil, gayrimüslim." "Yâ Resûlallah! O müslüman değil, gayrimüslim."

"Olsun, ben onun insan olmasına ve orada meleklerin bulunmasına kalkıyorum." diyor. "Olsun, ben onun insan olmasına ve orada meleklerin bulunmasına kalkıyorum." diyor.

Herkese insan olarak hürmet ederiz, değer veririz. Herkese insan olarak hürmet ederiz, değer veririz. Yanlış bir hareket yapıncaya kadar, iyi insan olarak değerlendiririz. Yanlış bir hareket yapıncaya kadar, iyi insan olarak değerlendiririz. Yanlış bir hareket yaparsa da, tatlı tatlı düzeltmeye çalışırız. Yanlış bir hareket yaparsa da, tatlı tatlı düzeltmeye çalışırız. Öyle olmamız lazım.Öyle olmamız lazım. Kaşına gözüne, giyimine kuşamına bakıp, "Bu adamı benim gözüm tutmadı." diyerekKaşına gözüne, giyimine kuşamına bakıp, "Bu adamı benim gözüm tutmadı." diyerek peşin hüküm veremeyiz, aleyhine tavır alamayız. peşin hüküm veremeyiz, aleyhine tavır alamayız.

Kâle ve süile'n-Nûriyyü ani't-tasavvuf.Kâle ve süile'n-Nûriyyü ani't-tasavvuf. "Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretlerine; 'Tasavvuf nedir?' diye sormuşlar. "Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretlerine; 'Tasavvuf nedir?' diye sormuşlar.

Tasavvuf hakkında çok söz söyleniyor ama insanlar yine de anlayamıyor. Tasavvuf hakkında çok söz söyleniyor ama insanlar yine de anlayamıyor.

Neden? Laf ilmi olmadığı için. Tasavvuf laf ilmi değildir. Lafla peynir gemisi yürümez. Neden?

Laf ilmi olmadığı için.

Tasavvuf laf ilmi değildir. Lafla peynir gemisi yürümez.
Tasavvuf hâl ilmidir. O hallere girmedikçe, o zevkleri tatmadıkça, tasavvuf tam anlaşılamaz. Tasavvuf hâl ilmidir. O hallere girmedikçe, o zevkleri tatmadıkça, tasavvuf tam anlaşılamaz.

Tasavvuf hakkında ne buyurmuş? Tasavvuf hakkında ne buyurmuş?

Leyse't-tasavvufu rusûmen ve lâ ulûmen ve lâkinnehâ ahlâkun. Leyse't-tasavvufu rusûmen ve lâ ulûmen ve lâkinnehâ ahlâkun.

Çok önemli bir nokta. "Tasavvuf rusûm ve ulûm değildir." Çok önemli bir nokta.

"Tasavvuf rusûm ve ulûm değildir."

Rusûm ne demek? "Merasim" demek. Rusûm ne demek?

"Merasim" demek.

"Kapıdan girerken şöyle duracaksın, şöyle temennâ çakacaksın, eşik öpeceksin,"Kapıdan girerken şöyle duracaksın, şöyle temennâ çakacaksın, eşik öpeceksin, eşik ayini yapacaksın, diz üstünde yürüyeceksin, şeyh efendinin eteğini öpeceksin." eşik ayini yapacaksın, diz üstünde yürüyeceksin, şeyh efendinin eteğini öpeceksin."

Bunlar işin merasim tarafı, şekil tarafı. "Tasavvuf rusum; merasim, şekil değildir." Bunlar işin merasim tarafı, şekil tarafı.

"Tasavvuf rusum; merasim, şekil değildir."

Nedir? Ve lâ ulûmen; "laf ebeliği, bilgi de değildir." Nedir?

Ve lâ ulûmen; "laf ebeliği, bilgi de değildir."

Tasavvuf kitapları açık, herkes okur. Bunların bazısının Türkçe'ye tercümeleri var. Tasavvuf kitapları açık, herkes okur. Bunların bazısının Türkçe'ye tercümeleri var.

Biz burada Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretlerini Arapça'sından, ana kaynaklarından okuyoruz,Biz burada Ebû Hüseyn-i Nûrî hazretlerini Arapça'sından, ana kaynaklarından okuyoruz, Türkçe'de Ebû Hüseyn-i Nûrî hakkında bilgi bulunan kitaplar yok mu? Türkçe'de Ebû Hüseyn-i Nûrî hakkında bilgi bulunan kitaplar yok mu?

Var. Baktık, benim kütüphanemde dört tanesini bulduk.Var. Baktık, benim kütüphanemde dört tanesini bulduk. Oradan bazı şeyler almış, çok şey de alamamış. Oradan bazı şeyler almış, çok şey de alamamış.

Şiirleri alamamış; şiirleri almak kolay değil. Şiirleri alamamış; şiirleri almak kolay değil. Kolay, hafif şeyleri alır götürürsün, ağır şeyler kalır.Kolay, hafif şeyleri alır götürürsün, ağır şeyler kalır. Gel de şiirleri çöz bakalım. Onlardan hiç almamışlar.Gel de şiirleri çöz bakalım. Onlardan hiç almamışlar. Ama bu, şiirleri almış. Ama bu, şiirleri almış.

Tasavvuf laftan ibaret değildir. Tasavvuf laftan ibaret değildir. Merasimden de ibaret değildir. "Sarıktı, cübbeydi; sarığın rengi şu olacaktı, yeşil olacaktı,Merasimden de ibaret değildir. "Sarıktı, cübbeydi; sarığın rengi şu olacaktı, yeşil olacaktı, kavuğun dilimleri şöyle olacaktı, parmağında şöyle yüzük olacaktı, kavuğun dilimleri şöyle olacaktı, parmağında şöyle yüzük olacaktı, elinde âsâ olacaktı, âsânın boyu şu kadar olacaktı,elinde âsâ olacaktı, âsânın boyu şu kadar olacaktı, sarığın ucu arkadan sallanacaktı, cübbe şöyle olacaktı." sarığın ucu arkadan sallanacaktı, cübbe şöyle olacaktı."

Bunlar tasavvuf değil. Bu cübbeyi kime giydirirsen onun üstünde durur. Bunlar tasavvuf değil. Bu cübbeyi kime giydirirsen onun üstünde durur.

İçi saman dolu, terzi mankenine bile giydirsen durur. İçi saman dolu, terzi mankenine bile giydirsen durur. Yanlış anlaşılmasın; podyumda tık tık yürüyen kadın mankenleri kast etmedim;Yanlış anlaşılmasın; podyumda tık tık yürüyen kadın mankenleri kast etmedim; heykel gibi olan o cansız mankenlere bile giydirsen olur.heykel gibi olan o cansız mankenlere bile giydirsen olur. Affedersiniz insandan başka bir mahluka giydirsen giyebilir. Affedersiniz insandan başka bir mahluka giydirsen giyebilir.

Elbiseli maymunlar olmuyor mu? Pantolon giydiriyorlar, gömlek giydiriyorlar vesaire.Elbiseli maymunlar olmuyor mu?

Pantolon giydiriyorlar, gömlek giydiriyorlar vesaire.
Tasavvuf ulûm, merasim, laf ebeliği değildir. İnsan kitaplardaki bilgileri öğrenir, anlatır. Tasavvuf ulûm, merasim, laf ebeliği değildir. İnsan kitaplardaki bilgileri öğrenir, anlatır. Ama gene mutasavvıf olmaz. Tasavvuf neymiş? Ama gene mutasavvıf olmaz.

Tasavvuf neymiş?

Ve lâkinnehâ ahlâkun. "Tasavvuf, ahlâktır." Ne demek? Ve lâkinnehâ ahlâkun. "Tasavvuf, ahlâktır."

Ne demek?

Gel bakalım, üç beş gün senin yanında duralım, seninle bir seyahate gidelim, bir komşu olalım, sohbet edelim. Veya bir ticaret yapalım. Huyun nasıl bakalım, anlayalım. Gel bakalım, üç beş gün senin yanında duralım, seninle bir seyahate gidelim, bir komşu olalım, sohbet edelim. Veya bir ticaret yapalım. Huyun nasıl bakalım, anlayalım. O zaman mutasavvıf olup olmadığı çıkar. O zaman mutasavvıf olup olmadığı çıkar.

Ahdine vefâsı yok, sözünden dönüyor, cevr-ü cefâ yapıyor, zülum yapıyor, iftira ediyor; Ahdine vefâsı yok, sözünden dönüyor, cevr-ü cefâ yapıyor, zülum yapıyor, iftira ediyor; bunun tasavvufla ne ilgisi var? Sana komşu olmuş, eza cefa ediyor. bunun tasavvufla ne ilgisi var? Sana komşu olmuş, eza cefa ediyor. Senin hududunu değiştiriyor, tel örgünü yıkıyor, geriye itiyor, şikayet ediyor, kalleşlik ediyor, Senin hududunu değiştiriyor, tel örgünü yıkıyor, geriye itiyor, şikayet ediyor, kalleşlik ediyor, zahmete, masrafa sokuyor. zahmete, masrafa sokuyor.

Mutasavvıfmış! Hadi oradan, kimi kandırıyorsun? Kendini kandırıyorsun. Mutasavvıfmış!

Hadi oradan, kimi kandırıyorsun?

Kendini kandırıyorsun.
Sen hiçbir şeysin. Mektepte okumuş da, bilmem ne olmuş, şu unvanı almış da. Sen hiçbir şeysin. Mektepte okumuş da, bilmem ne olmuş, şu unvanı almış da. Yazıklar olsun sana, sen o ünvanlardan hiç istifade edememişsin. Neden? Yazıklar olsun sana, sen o ünvanlardan hiç istifade edememişsin.

Neden?

Tasavvuf ahlâktır. Davranışında görülecek. Davranışından ben seni anlayacağım. Tasavvuf ahlâktır. Davranışında görülecek. Davranışından ben seni anlayacağım. Komşuluk ahlâkından, sohbet âdâbından; karşılaştığın olaylar karşısında takındığın güzel tavırlardan,Komşuluk ahlâkından, sohbet âdâbından; karşılaştığın olaylar karşısında takındığın güzel tavırlardan, ben senin mutasavvıf olup olmadağını anlayacaktım.ben senin mutasavvıf olup olmadağını anlayacaktım. Sen mutasavvıf değilsin, yalancısın, alçaksın, kalleşsin, serserisin, kabadayısın. Sen mutasavvıf değilsin, yalancısın, alçaksın, kalleşsin, serserisin, kabadayısın.

Neden? Yaptığın hareketler onların hareketleri, ahlâk onların ahlâkı.Neden?

Yaptığın hareketler onların hareketleri, ahlâk onların ahlâkı.
Birisi, bir mübareği deneme adına, evine çağırmış, almamış; çağırmış almamış; çağırmış almamış, çağırmış geri göndermiş.Birisi, bir mübareği deneme adına, evine çağırmış, almamış; çağırmış almamış; çağırmış almamış, çağırmış geri göndermiş. Sonra da; "Efendim çok güzel ahlâklısınız, kızdıracak bu kadar şey yaptım, kızmadınız!" demiş. Sonra da;

"Efendim çok güzel ahlâklısınız, kızdıracak bu kadar şey yaptım, kızmadınız!" demiş.

O ne demiş? "Evladım, bu bir şey değil. Bu benim yaptığımı, köpekler bile yapabilir. O ne demiş?

"Evladım, bu bir şey değil. Bu benim yaptığımı, köpekler bile yapabilir.
Çağırırsın gelir, kovarsın gider. İnsan daha güzel ahlâklı olacak.Çağırırsın gelir, kovarsın gider. İnsan daha güzel ahlâklı olacak. Köpekler kadar bile ahlâkı olmazsa o zaten insan değildir." Köpekler kadar bile ahlâkı olmazsa o zaten insan değildir."

Zaten bazı kimseler insanlaşamamıştır. Zaten bazı kimseler insanlaşamamıştır. Mâneviyat gözüyle bakarsan içi, sîretleri itibariyle insan olmadığını görürsün. Mâneviyat gözüyle bakarsan içi, sîretleri itibariyle insan olmadığını görürsün.

Şeyh efendinin birisinin torunu varmış, dedesinin yanında otururmuş. Şeyh efendinin birisinin torunu varmış, dedesinin yanında otururmuş. Küçük çocuk, masum. Mübarek bir sülaleden.Küçük çocuk, masum. Mübarek bir sülaleden. Kapıdan içeriye bir ziyaretçi girince; "A, Dede köpek geldi!"Kapıdan içeriye bir ziyaretçi girince; "A, Dede köpek geldi!" "A, Dede, domuz geldi! "A, Dede, tilki geldi içeri!" dermiş. "A, Dede, domuz geldi! "A, Dede, tilki geldi içeri!" dermiş.

"Sus evladım, sus evladım." diyerek sustururmuş. Neden? Çocuk sîretini görüyor. "Sus evladım, sus evladım." diyerek sustururmuş.

Neden?

Çocuk sîretini görüyor.
Gelen adam domuz huyunda, tilki huyunda, çakal, kurt huyunda,Gelen adam domuz huyunda, tilki huyunda, çakal, kurt huyunda, köpek huyunda, daha insan olamamış. İnsanî ahlâka kavuşamamış. köpek huyunda, daha insan olamamış. İnsanî ahlâka kavuşamamış. O daha köpek, o daha domuz, o daha çakal, tilki huylu. İnsan olacak.O daha köpek, o daha domuz, o daha çakal, tilki huylu. İnsan olacak. Hayvânî ahlâkı bırakacak, insan-ı kâmil olması için insanî ahlâkı alacak, Kur'ânî ahlâkı alacak. Hayvânî ahlâkı bırakacak, insan-ı kâmil olması için insanî ahlâkı alacak, Kur'ânî ahlâkı alacak. Peygamber Efendimiz'in ahlâkı ile ahlâklanacak. O nedir? Peygamber Efendimiz'in ahlâkı ile ahlâklanacak.

O nedir?

Çok yüksek ahlaktır.Çok yüksek ahlaktır. Hayatlarını okuduğumuz zaman görüyoruz. O insanların ahlâkı çok hoştur.Hayatlarını okuduğumuz zaman görüyoruz. O insanların ahlâkı çok hoştur. Cömerttir, affedicidir, yumuşaktır, ahdine sâdıktır, tatlı dillidir, güleç yüzlüdür, merhametlidir.Cömerttir, affedicidir, yumuşaktır, ahdine sâdıktır, tatlı dillidir, güleç yüzlüdür, merhametlidir. Ama bu, hareketlerinde görünür, lafta değil. Geliyor, hayrını yapıyor, göstermeden kaçıyor. Ama bu, hareketlerinde görünür, lafta değil. Geliyor, hayrını yapıyor, göstermeden kaçıyor.

Borcundan dolayı hapse düşmüş tanıdığını soruyor: Borcundan dolayı hapse düşmüş tanıdığını soruyor:

"Bu şehirde benim bir arkadaşım, talebem vardı, bende okumuştu o nerede?" "Bu şehirde benim bir arkadaşım, talebem vardı, bende okumuştu o nerede?"

"Efendim, hapiste." "Suç mu işledi, niye hapse girdi?" "Efendim, hapiste."

"Suç mu işledi, niye hapse girdi?"

"Suç işlemedi de, fukaracık birisinden borç almış, borcunu ödeyememiş, ondan hapse atmışlar." "Suç işlemedi de, fukaracık birisinden borç almış, borcunu ödeyememiş, ondan hapse atmışlar."

"Ne kadar borcu varmış?" "On bin dirhem." Kolay ödenecek bir para değil. "Ne kadar borcu varmış?"

"On bin dirhem."

Kolay ödenecek bir para değil.

"Alın şu on bin dirhemi, çıkarın onu." Sonra oradan kaçmış gitmiş, görünmemiş. "Alın şu on bin dirhemi, çıkarın onu."

Sonra oradan kaçmış gitmiş, görünmemiş.
"İyiliği kendisinin yaptığı bilinmesin." diye, "İyiliği kendisinin yaptığı bilinmesin." diye, görmek istediği talebesini bile göremeden hapisten çıkarmış, gitmiş. görmek istediği talebesini bile göremeden hapisten çıkarmış, gitmiş.

Bu nedir? İşte bu güzel ahlâktır, tasavvufî ahlâktır. Bu nedir?

İşte bu güzel ahlâktır, tasavvufî ahlâktır.
Tasavvuf, ne ilim, ne merasim, ne şekil, ne gösterişmiş.Tasavvuf, ne ilim, ne merasim, ne şekil, ne gösterişmiş. Tasavvuf, güzel ahlâkmış. Bu çok mühim. Allah hepinizden razı olsun. Tasavvuf, güzel ahlâkmış. Bu çok mühim. Allah hepinizden razı olsun.

el-Fâtiha... el-Fâtiha...

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2