Namaz Vakitleri

24 Cemâziye'l-Evvel 1446
26 Kasım 2024
İmsak
06:26
Güneş
07:56
Öğle
12:56
İkindi
15:24
Akşam
17:46
Yatsı
19:10
Detaylı Arama

Emirlik ve Sorumluluk: Bir Vezirin Rolü

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

19 Zilka'de 1411 / 02.06.1991

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Vezirin Veya Yardımcının İyi ve Kötü Olması, Emirlerin Vazifesini Güzel Yapması ve Sorumlulukları, İtaat Ancak Şeriat | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Emirlik ve Sorumluluk: Bir Vezirin Rolü

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

19 Zilka'de 1411 / 02.06.1991

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Vezirin Veya Yardımcının İyi ve Kötü Olması, Emirlerin Vazifesini Güzel Yapması ve Sorumlulukları, İtaat Ancak Şeriat | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Ve kâle'n-Nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem an Âişete radıyallahu anhâ kâlet:Ve kâle'n-Nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem an Âişete radıyallahu anhâ kâlet: Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

İzâ erâda'llâhu bi'l-emîri hayran ceale lehû vezîra sıdkin in nesiye zekkerehû ve in zekere eânehû.İzâ erâda'llâhu bi'l-emîri hayran ceale lehû vezîra sıdkin in nesiye zekkerehû ve in zekere eânehû. Ve izâ erâde bihî gayre zâlike ceale lehû vezîra sûin in nesiye lem yüzekkirhu ve in zekere lem yuinhu. Ve izâ erâde bihî gayre zâlike ceale lehû vezîra sûin in nesiye lem yüzekkirhu ve in zekere lem yuinhu.

Revâhu Ebû Dâvûde bi-isnâdin ceyyidin alâ şarti Müslim. Revâhu Ebû Dâvûde bi-isnâdin ceyyidin alâ şarti Müslim.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Hz. Âişe-i Sıddîka validemizden rivayet edildiğine göre,Hz. Âişe-i Sıddîka validemizden rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuşlar ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyurmuşlar ki;

İzâ erâda'llâhu bi'l-emîri hayran. "Bir emire, başkana, reise, komutana doğru bir vezir nasip eder.İzâ erâda'llâhu bi'l-emîri hayran. "Bir emire, başkana, reise, komutana doğru bir vezir nasip eder. Bu doğru sözlü doğru özlü vezir, yardımcı, muavin, arkadaş…" Bu doğru sözlü doğru özlü vezir, yardımcı, muavin, arkadaş…" İn nesiye. "O emir devlet işlerini yürütürken yapması gerekeni unutursa…"İn nesiye. "O emir devlet işlerini yürütürken yapması gerekeni unutursa…" Zekkerehû. "Veziri, muavini hatırlatır."Zekkerehû. "Veziri, muavini hatırlatır." Ve in zekere. "Unutmaz da hatırındaysa o hayırlı şeyler, devlet ve halk işlerini yapmak…" Ve in zekere. "Unutmaz da hatırındaysa o hayırlı şeyler, devlet ve halk işlerini yapmak…" Eânehû. "Yapılmasına yardımcı ve destek olur; omuz verir, güç katar." Eânehû. "Yapılmasına yardımcı ve destek olur; omuz verir, güç katar."

Ve izâ erâde bihî gayre zâlike.Ve izâ erâde bihî gayre zâlike. "Eğer Allah o emirin hayrını değil de başka bir şey murat ederse, hayrını murat etmezse, o zaman…""Eğer Allah o emirin hayrını değil de başka bir şey murat ederse, hayrını murat etmezse, o zaman…" Ceale lehû vezîra sûin.Ceale lehû vezîra sûin. "Ona kötü bir muavin, vezir, arkadaş, yardımcı nasip eder.""Ona kötü bir muavin, vezir, arkadaş, yardımcı nasip eder." İn nesiye lem yüzekkirhu. "Bu kötü vezir ona unuttuğu hayırlı şeyleri hatırlatmaz." İn nesiye lem yüzekkirhu. "Bu kötü vezir ona unuttuğu hayırlı şeyleri hatırlatmaz."

Unutursa "Şunu unuttun." diye hatırlatmaz. Unutursa "Şunu unuttun." diye hatırlatmaz.

Ve in zekere lem yuinhu. "Hatırına gelse yapılmasına yardımcı olmaz." Ve in zekere lem yuinhu. "Hatırına gelse yapılmasına yardımcı olmaz."

Bu hadîs-i şerîfi biraz açıklayalım. Bu hadîs-i şerîfi biraz açıklayalım.

Kendisinde emir, buyruk buyurma selahiyeti olan kimseye "emir" denir.Kendisinde emir, buyruk buyurma selahiyeti olan kimseye "emir" denir. Bu askerlikte komutandır. Devlet idarecisinde yöneticidir.Bu askerlikte komutandır. Devlet idarecisinde yöneticidir. Vali de bir emirdir, devlet başkanı da bir emirdir.Vali de bir emirdir, devlet başkanı da bir emirdir. Onun için Peygamber Efendimiz'in halifelerine emîri'l-mü'minîn demişlerdir, "Ey mü'minlerin emiri!"Onun için Peygamber Efendimiz'in halifelerine emîri'l-mü'minîn demişlerdir, "Ey mü'minlerin emiri!" Eğer ordunun başında sefere gitmemiş bile olsa yine "emir" diye isimlendirilir.Eğer ordunun başında sefere gitmemiş bile olsa yine "emir" diye isimlendirilir. Çünkü emir ve komuta kendisinde; buyruk buyurma selahiyetine sahip.Çünkü emir ve komuta kendisinde; buyruk buyurma selahiyetine sahip. Arapça'da halifeye de "emir" derler, valiye de "emir" derler,Arapça'da halifeye de "emir" derler, valiye de "emir" derler, bir ordu müfrezesinin başına getirilmiş kimseye de "emir" derler. Geniş bir tabir. bir ordu müfrezesinin başına getirilmiş kimseye de "emir" derler. Geniş bir tabir.

"Allah bir emirin hayrını murat ederse ona hayırlı bir yardımcı nasip eder." "Allah bir emirin hayrını murat ederse ona hayırlı bir yardımcı nasip eder."

Vezir sözü de "vizir ve vebali yüklenen" demek; "ortak", "yüklenen."Vezir sözü de "vizir ve vebali yüklenen" demek; "ortak", "yüklenen." Sen tarım işlerine bakacaksın, tarım vezirisin demek,Sen tarım işlerine bakacaksın, tarım vezirisin demek, yani "Tarımla ilgili yükleri, mesuliyetleri, vizrini, vebalini senin omzuna yüklüyorum." demek.yani "Tarımla ilgili yükleri, mesuliyetleri, vizrini, vebalini senin omzuna yüklüyorum." demek. Onun için ona da "vezir" denmiş. Onun için ona da "vezir" denmiş.

Bir emirin, yani buyruk buyurma selahiyetine sahip, mevki makam sahibi,Bir emirin, yani buyruk buyurma selahiyetine sahip, mevki makam sahibi, hüküm ve ferman elinde olan devlet başkanı veya vali bir kimsenin Allah hayrını murat edersehüküm ve ferman elinde olan devlet başkanı veya vali bir kimsenin Allah hayrını murat ederse ona hayırlı yardımcı, muavin nasip eder. Biz buna "vezir" diyoruz.ona hayırlı yardımcı, muavin nasip eder. Biz buna "vezir" diyoruz. Ama ille "padişahın veziri" diye anlamak gerekmez. Ama ille "padişahın veziri" diye anlamak gerekmez. Valinin muavini, ilçe başkanının muavini de olabilir. Müdürün müdür yardımcısı da olabilir.Valinin muavini, ilçe başkanının muavini de olabilir. Müdürün müdür yardımcısı da olabilir. Sorumluluğu paylaşan, yüklenen hayırlı bir muavin nasip eder. Sorumluluğu paylaşan, yüklenen hayırlı bir muavin nasip eder.

Bu hayırlı muavin, emir ve komuta sahibi olan emir görevinde bazı şeyleri hatırlayamazsa ona hatırlatır.Bu hayırlı muavin, emir ve komuta sahibi olan emir görevinde bazı şeyleri hatırlayamazsa ona hatırlatır. "Efendim, hani şu işi yapacaktık ya, unuttunuz galiba. Bunu yapalım, bu çok mühim. "Efendim, hani şu işi yapacaktık ya, unuttunuz galiba. Bunu yapalım, bu çok mühim. Bunu ihmal edersek şöyle zarar olur, böyle zarar olur…" diye lisân-ı münâsip ile hatırlatır.Bunu ihmal edersek şöyle zarar olur, böyle zarar olur…" diye lisân-ı münâsip ile hatırlatır. Eğer unutmamışsa; "Bugün şu işi yapacaktık." hemen onun yapılmasında koşturur.Eğer unutmamışsa; "Bugün şu işi yapacaktık." hemen onun yapılmasında koşturur. Emir her tarafa yetişemez ki, ona yardımcı olur. Birçok işlerini kolaylaştırır.Emir her tarafa yetişemez ki, ona yardımcı olur. Birçok işlerini kolaylaştırır. Onu rahat ettirir, onun rahat düşünmesini sağlar. Böylece o işin yapılmasına destekçi olmuş olur.Onu rahat ettirir, onun rahat düşünmesini sağlar. Böylece o işin yapılmasına destekçi olmuş olur. Bu Allah'ın bir lütfudur. Bu Allah'ın bir lütfudur. Yani insana Allah'ın sorumluluk altındaki bir işi yürütme hususundaYani insana Allah'ın sorumluluk altındaki bir işi yürütme hususunda hayırlı yardımcılar vermesi Allah'ın bir lütfudur. Allah'ın o kimseye hayır murat ettiğinin alâmetidir. hayırlı yardımcılar vermesi Allah'ın bir lütfudur. Allah'ın o kimseye hayır murat ettiğinin alâmetidir.

Allah bir kimseye hayır murat etmezse kötü arkadaşlar nasip eder. Hatırlamadığını hatırlatmaz.Allah bir kimseye hayır murat etmezse kötü arkadaşlar nasip eder. Hatırlamadığını hatırlatmaz. Hatırladığının da yapılmasına yardımcı olmaz, köstekçi olur. Dalkavuk olur.Hatırladığının da yapılmasına yardımcı olmaz, köstekçi olur. Dalkavuk olur. "Evet efendim, evet efendim…" der. "Keyfine bak." der."Evet efendim, evet efendim…" der. "Keyfine bak." der. Eğlencesini hazırlar, keyfini hazırlar, içki masasını hazırlar da Eğlencesini hazırlar, keyfini hazırlar, içki masasını hazırlar da sorumluluğunu hatırlatmaz, vazifelerini hatırlatmaz.sorumluluğunu hatırlatmaz, vazifelerini hatırlatmaz. Tabii böylece emir helâk olur. Çünkü "On kişidenTabii böylece emir helâk olur.

Çünkü "On kişiden
yüksek miktarlı bir topluluğa emirlik yapan herkes kıyamet günündeyüksek miktarlı bir topluluğa emirlik yapan herkes kıyamet gününde elleri boynuna bağlı olarak gelecek." diyor Peygamber Efendimiz.elleri boynuna bağlı olarak gelecek." diyor Peygamber Efendimiz. Vietnam esirleri gibi düşünüyorum ben… Elleri boynuna bağlanmış esir gibi getirilecek mahşer yerine.Vietnam esirleri gibi düşünüyorum ben… Elleri boynuna bağlanmış esir gibi getirilecek mahşer yerine. Sorgu sual yapılacak. Vazifesini güzel yapmışsa ipleri çözülecek. Sorgu sual yapılacak. Vazifesini güzel yapmışsa ipleri çözülecek. Vazifesini güzel yapamamışsa bağ üstüne bağ eklenecek,Vazifesini güzel yapamamışsa bağ üstüne bağ eklenecek, kat kat daha sarılacak, cehenneme sevk edilecek diye bildiriyor. kat kat daha sarılacak, cehenneme sevk edilecek diye bildiriyor.

Emirlik çok zor bir iştir! Ve istenecek bir şey değildir! Emirlik çok zor bir iştir! Ve istenecek bir şey değildir!

Ama verilmişse, Allah'ın yardımını dileyip giriştiği zaman Allah yardım ederse büyük de sevabı vardır.Ama verilmişse, Allah'ın yardımını dileyip giriştiği zaman Allah yardım ederse büyük de sevabı vardır. Mahşer gününde insanlar izdiham içinde, sıkışık, iğne atsan yere düşmeyecek,Mahşer gününde insanlar izdiham içinde, sıkışık, iğne atsan yere düşmeyecek, terlemiş, korkuyorlar, titreşiyorlar, 'Hesabımız ne olacak?' diye ağlaşıyorlar, bekleşiyorlar. terlemiş, korkuyorlar, titreşiyorlar, 'Hesabımız ne olacak?' diye ağlaşıyorlar, bekleşiyorlar. O günde Allah bazı kimseleri Arş-ı Âlâ'sının gölgesinde nurdan minberlere oturtupO günde Allah bazı kimseleri Arş-ı Âlâ'sının gölgesinde nurdan minberlere oturtup o sıkıntılardan uzak bir halde tutacak. Bunların başında ilki kimdir? o sıkıntılardan uzak bir halde tutacak. Bunların başında ilki kimdir?

İmâmün âdilün. "Adaletli olan imamdır, âdil emirdir." İmâmün âdilün. "Adaletli olan imamdır, âdil emirdir."

Vazifesini hakkaniyetle, adaletle yapabilmişse o zamanVazifesini hakkaniyetle, adaletle yapabilmişse o zaman Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde gölgelenecek kadar iltifata mazhar olur. Arş-ı Âlâ'nın gölgesinde gölgelenecek kadar iltifata mazhar olur.

Vazifesini güzel yapamazsa da, o zaman bağları üstüne bağ bağlanır, cehenneme sürüklenir.Vazifesini güzel yapamazsa da, o zaman bağları üstüne bağ bağlanır, cehenneme sürüklenir. Emirlik bu kadar sorumlu ve korkulu bir [vazifedir.]Emirlik bu kadar sorumlu ve korkulu bir [vazifedir.] Onun için bir insanın kendi başına devlet işi, bir başkanlık,Onun için bir insanın kendi başına devlet işi, bir başkanlık, bir emirlik, bir selahiyet istemesi akıl kârı değildir. bir emirlik, bir selahiyet istemesi akıl kârı değildir. Ve edepten değildir. İstememesi lazım. Verilirse yapmak lazım. Ve edepten değildir. İstememesi lazım. Verilirse yapmak lazım.

Verildiği zaman da, bir emire bir yerde bir sorumluluk verilmişse oradaki kimselerin,Verildiği zaman da, bir emire bir yerde bir sorumluluk verilmişse oradaki kimselerin, mâdûnundaki, maiyetindeki memurların ona itaat etmesi lazım. Ona hıyanet ederlerse Allah onlardan sorar. mâdûnundaki, maiyetindeki memurların ona itaat etmesi lazım. Ona hıyanet ederlerse Allah onlardan sorar.

Böyle bir işin başına getirilmiş kimseye Kur'ân-ı Kerîm terimi, tabiri ile Ulu'l-emr deniliyor;Böyle bir işin başına getirilmiş kimseye Kur'ân-ı Kerîm terimi, tabiri ile Ulu'l-emr deniliyor; "Emrin sahibi, emir ve komuta selahiyetine sahip olan" demek."Emrin sahibi, emir ve komuta selahiyetine sahip olan" demek. Veyahut "İşin sahibi; işin başına getirtilmiş, oturtulmuş,Veyahut "İşin sahibi; işin başına getirtilmiş, oturtulmuş, 'Bu işi sen yöneteceksin.' diye iş kendisine verilmiş kimse" demektir. 'Bu işi sen yöneteceksin.' diye iş kendisine verilmiş kimse" demektir.

Her memur ulu'l-emrdir. Tarım bakanı bir ulu'l-emrdir. Zirai denetim kurulu başkanı bir ulu'l-emrdir.Her memur ulu'l-emrdir. Tarım bakanı bir ulu'l-emrdir. Zirai denetim kurulu başkanı bir ulu'l-emrdir. Temizlik işleri başkanı bir ulu'l-emrdir. Vergi dairesi başkanı bir ulu'l-emrdir.Temizlik işleri başkanı bir ulu'l-emrdir. Vergi dairesi başkanı bir ulu'l-emrdir. O iş ona verildiği için o da ulu'l-emrdir. Aşağıdakilerin, görevi içindeki kimselerin ona itaat etmesi icap eder.O iş ona verildiği için o da ulu'l-emrdir. Aşağıdakilerin, görevi içindeki kimselerin ona itaat etmesi icap eder. İslâmî [esas] böyledir. Ama itaat ancak şeriatin istikametinde olduğu zaman yapılır. İslâmî [esas] böyledir.

Ama itaat ancak şeriatin istikametinde olduğu zaman yapılır.

Lâ tâate li-mahlûkin fî ma'siyeti'l-Hâlık genel kâidesi, Lâ tâate li-mahlûkin fî ma'siyeti'l-Hâlık genel kâidesi,

İnneme't-tâatü fi'l-ma'rûfi hadîs-i şerîfi bunun açık delilidir. İnneme't-tâatü fi'l-ma'rûfi hadîs-i şerîfi bunun açık delilidir.

Emir ve komuta kendisinde bulunan kimse günahı emrederse aşağısının onu yapmaması, diretmesi gerekir.Emir ve komuta kendisinde bulunan kimse günahı emrederse aşağısının onu yapmaması, diretmesi gerekir. Yaparsa, "O emretti de yaptım." dese mazur olmaz, cezayı yer. Onun için, kötü yolda itaat edilmez.Yaparsa, "O emretti de yaptım." dese mazur olmaz, cezayı yer. Onun için, kötü yolda itaat edilmez. Kötü yolda asker komutanına itaat edemez. Kötü yolda memur âmirine itaat edemez. Kötü yolda asker komutanına itaat edemez. Kötü yolda memur âmirine itaat edemez. Kötü yolda kadın kocasına, kötülük emretmişse kendisine itaat edemez. Kötü yolda kadın kocasına, kötülük emretmişse kendisine itaat edemez. Kötü yolda bir emir buyurduysa evlat babaya itaat edemez. Kötü yolda bir emir buyurduysa evlat babaya itaat edemez.

Misal; "Al evladım, iç şu içkiyi." Emrediyor. "Babalık hakkımı helal etmem!" Oğlu içemez. Niye? Misal; "Al evladım, iç şu içkiyi." Emrediyor. "Babalık hakkımı helal etmem!" Oğlu içemez.

Niye?

Çünkü içkiyi Allah yasaklamıştır.Çünkü içkiyi Allah yasaklamıştır. Babanın içkinin yasaklığını kaldırma selahiyeti yoktur ki "iç" diyebilsin.Babanın içkinin yasaklığını kaldırma selahiyeti yoktur ki "iç" diyebilsin. Allah'ın emrine karşı gelmeye selahiyeti yoktur ki…Allah'ın emrine karşı gelmeye selahiyeti yoktur ki… Allah'ın emrine aykırı bir söz söylediği zaman; "Hakkımı helal etmiyorum! Başına taş yağsın!"Allah'ın emrine aykırı bir söz söylediği zaman; "Hakkımı helal etmiyorum! Başına taş yağsın!" Hiçbir şey olmaz! Orada itaat gerekmez. Hiçbir şey olmaz! Orada itaat gerekmez.

Demek ki emirlik veballi, sorumlu bir şeydir. Emirlerin, başkanların hâli zordur.Demek ki emirlik veballi, sorumlu bir şeydir. Emirlerin, başkanların hâli zordur. Ama edepli olursa, vazifeye kendisi talip olmamışsa, Allah'a iltica etmişse, iyi niyetliyse Ama edepli olursa, vazifeye kendisi talip olmamışsa, Allah'a iltica etmişse, iyi niyetliyse Allah o zaman ona hayırlı bir yardımcı nasip eder, beraberce işleri götürür giderler.Allah o zaman ona hayırlı bir yardımcı nasip eder, beraberce işleri götürür giderler. Ama niyeti kötüyse, halka hizmet değilse, kapısını erbâb-ı mesâlihe kapatıyorsa,Ama niyeti kötüyse, halka hizmet değilse, kapısını erbâb-ı mesâlihe kapatıyorsa, rahatına bakıyorsa, eline geçirmiş olduğu maddî varlıkları çarçur ediyorsa,rahatına bakıyorsa, eline geçirmiş olduğu maddî varlıkları çarçur ediyorsa, maiyetindeki kimselere zulmediyorsa, o zaman Allah ona kötü bir destekçi nasip eder, ceza olarak. maiyetindeki kimselere zulmediyorsa, o zaman Allah ona kötü bir destekçi nasip eder, ceza olarak. O da ona yardım etmez; hatırlasa yapmasına yardımcı olmaz, hatırlamasa hiç hatırlatmaz.O da ona yardım etmez; hatırlasa yapmasına yardımcı olmaz, hatırlamasa hiç hatırlatmaz. Hepsi birden helâk olup gider. Kanun, kâide böyledir. Hepsi birden helâk olup gider. Kanun, kâide böyledir.

Birinci hadîs-i şerîf bu. Şimdi bizim şu topluluğumuzda, içimizde emir var mı? Birinci hadîs-i şerîf bu.

Şimdi bizim şu topluluğumuzda, içimizde emir var mı?

Var. Hocalar emirdir. Çünkü bir cemaatin sorumluluğu kendilerine verilmiştir. Var. Hocalar emirdir. Çünkü bir cemaatin sorumluluğu kendilerine verilmiştir.

Babalar emirdir; ailesinin emiridir.Babalar emirdir; ailesinin emiridir. Küllüküm râin ve küllüküm mes'ûlün an raiyyetihî hadîs-i şerîfine göre her baba evinin âmiridir,Küllüküm râin ve küllüküm mes'ûlün an raiyyetihî hadîs-i şerîfine göre her baba evinin âmiridir, emiridir, komutanıdır ve evindeki kötü işlerden sorumludur. Kötü işlerin vebali kendisine gelir.emiridir, komutanıdır ve evindeki kötü işlerden sorumludur. Kötü işlerin vebali kendisine gelir. Kızı başını açarsa ona gelir. Oğlu içki içerse ona gelir. Hanımı namaz kılmazsa ona gelir.Kızı başını açarsa ona gelir. Oğlu içki içerse ona gelir. Hanımı namaz kılmazsa ona gelir. O emir orada odur, herkesin ona itaat etmesi lazım. Ayrıca iş yerlerimizde de emirlikler olabilir.O emir orada odur, herkesin ona itaat etmesi lazım.

Ayrıca iş yerlerimizde de emirlikler olabilir.
Görevler verilmiş olabilir. Görevler verilmiş olabilir. O görevler de İslâmî bir ülkede, İslâmî bir sistem içinde o da emir komuta içine girebilir. O görevler de İslâmî bir ülkede, İslâmî bir sistem içinde o da emir komuta içine girebilir.

Allah bir insanın hayrını murat ederse, aile hayatı içinde de hayırlı yardımcı nasip eder,Allah bir insanın hayrını murat ederse, aile hayatı içinde de hayırlı yardımcı nasip eder, hayırlı bir eş nasip eder; karı koca uyumlu olarak hayırlarla evlatlarını yetiştirirler, gider.hayırlı bir eş nasip eder; karı koca uyumlu olarak hayırlarla evlatlarını yetiştirirler, gider. Ama öyle olmazsa hiç birbirlerine destek olmazlar, ikisi birden helâk olur giderler.Ama öyle olmazsa hiç birbirlerine destek olmazlar, ikisi birden helâk olur giderler. Bu da Allah'ın cezası olmuş oluyor. Onun için Allah'a çok yalvarmak lazım. Bu da Allah'ın cezası olmuş oluyor. Onun için Allah'a çok yalvarmak lazım.

Evlilikler bazen İslâmî düşüncelerle yapılmaz.Evlilikler bazen İslâmî düşüncelerle yapılmaz. Dünyevî düşüncelerle, daha henüz tevbekâr olmamışken,Dünyevî düşüncelerle, daha henüz tevbekâr olmamışken, insanların aklı bir karış havadayken yapılmış olabilir.insanların aklı bir karış havadayken yapılmış olabilir. Ama ne zaman aklı başına geliyorsa, "Yâ Rabbi, sen benim evvelimi âhirimi biliyorsun.Ama ne zaman aklı başına geliyorsa, "Yâ Rabbi, sen benim evvelimi âhirimi biliyorsun. Benim eski kusurlarım çoktur. Ben şimdi hatamı anladım. Tevbe ettim, rücû ettim, pişman oldum.Benim eski kusurlarım çoktur. Ben şimdi hatamı anladım. Tevbe ettim, rücû ettim, pişman oldum. Sen beni döndürdüğün gibi ailemi de döndür. Çoluk çocuğuma da akıl fikir ihsan eyle." diye…Sen beni döndürdüğün gibi ailemi de döndür. Çoluk çocuğuma da akıl fikir ihsan eyle." diye… Onlarla dertleşerek, samimi bir tarzda;Onlarla dertleşerek, samimi bir tarzda; "Bak evlatlarım, hanımım, karıcığım -kocacığım, kim daha evvel ıslah olmuşsa- "Bak evlatlarım, hanımım, karıcığım -kocacığım, kim daha evvel ıslah olmuşsa- evvelce biz kafa kafaya, aynı kafada yanlış yolda gidiyorduk. Ama ben şimdi doğru yolu gördüm.evvelce biz kafa kafaya, aynı kafada yanlış yolda gidiyorduk. Ama ben şimdi doğru yolu gördüm. Sana da bu doğru yola gelmeni tavsiye ederim. Allah'tan kork.Sana da bu doğru yola gelmeni tavsiye ederim. Allah'tan kork. Her koyun kendi bacağından asılacak; ama birbirimize faydamız da olabilir, zararımız da olabilir.Her koyun kendi bacağından asılacak; ama birbirimize faydamız da olabilir, zararımız da olabilir. Birbirimize yardımcı olalım." Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; "Gece namazına kalkın." Birbirimize yardımcı olalım."

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Gece namazına kalkın."

Teheccüd namazı çok sevaptır! Rek'atâni mine'l-leyli hayrun mine'd-dünyâ ve mâ fîhâ. Teheccüd namazı çok sevaptır!

Rek'atâni mine'l-leyli hayrun mine'd-dünyâ ve mâ fîhâ.

"Geceleyin kılınan iki rekât namaz, şu dünyadan ve şu dünyanın içindeki her şeyden daha hayırlıdır!" "Geceleyin kılınan iki rekât namaz, şu dünyadan ve şu dünyanın içindeki her şeyden daha hayırlıdır!"

Dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden!Dünyadan ve dünyanın içindeki her şeyden! Altını, gümüşü, elması, pırlantası, müzeleri, paraları, darphaneleri, hazineleri, arazileri, malları, mülkleri;Altını, gümüşü, elması, pırlantası, müzeleri, paraları, darphaneleri, hazineleri, arazileri, malları, mülkleri; her şeyiyle dünyayı göz önüne getir. Rek'atâni mine'l-leyli. her şeyiyle dünyayı göz önüne getir. Rek'atâni mine'l-leyli. "Geceleyin kılınan iki rekât namaz, tüm bunların hepsinden Allah indinde daha hayırlıdır." "Geceleyin kılınan iki rekât namaz, tüm bunların hepsinden Allah indinde daha hayırlıdır."

Diyor ki; "Biriniz geceleyin kalkarsa hanımını da kaldırsın.Diyor ki;

"Biriniz geceleyin kalkarsa hanımını da kaldırsın.
Uykusu açılmazsa biraz üstüne, yüzüne su serpiversin." Şakacıktan, işi kavgaya götürmeden. Uykusu açılmazsa biraz üstüne, yüzüne su serpiversin."

Şakacıktan, işi kavgaya götürmeden.

"Hanım kalkarsa beyini kaldırsın."Hanım kalkarsa beyini kaldırsın. Adam biraz yorgun argın, kalkmak istemiyorsa yüzüne su serpiversin." diyor. Adam biraz yorgun argın, kalkmak istemiyorsa yüzüne su serpiversin." diyor.

Bu nedir? İbadette yardımlaşmadır. "Hanım, istersen yarın oruç tutalım beraber.Bu nedir?

İbadette yardımlaşmadır.

"Hanım, istersen yarın oruç tutalım beraber.
Pazartesi günüdür; pazartesi, perşembe oruç tutmak sünnettir." Bu bir hatırlatmadır. Pazartesi günüdür; pazartesi, perşembe oruç tutmak sünnettir." Bu bir hatırlatmadır.

Veya "Hadi tutalım." demişler de geceleyin kalkamamış.Veya "Hadi tutalım." demişler de geceleyin kalkamamış. Kalkmış birisi; "Hadi hanım, tutacağız demiştik ya, hadi sahura kalk." Bu bir yardımdır. Kalkmış birisi; "Hadi hanım, tutacağız demiştik ya, hadi sahura kalk." Bu bir yardımdır.

Demek ki şu emirlik meselesi aile içinde de olur.Demek ki şu emirlik meselesi aile içinde de olur. Allah insanın hayrını murat etmişse hayırlı bir aile nasip eder.Allah insanın hayrını murat etmişse hayırlı bir aile nasip eder. Hatırlamazsa hatırlatır, hatırlamışsa yapılmasına yardımcı olur. Hatırlamazsa hatırlatır, hatırlamışsa yapılmasına yardımcı olur. Şerri de murat ederse şerli bir karı nasip eder, şerli bir koca nasip eder. Şerri de murat ederse şerli bir karı nasip eder, şerli bir koca nasip eder. Hatırlamaz, hatırlasa da yardımcı olmaz. Birisi o tarafa birisi bu tarafa çeker. Hatırlamaz, hatırlasa da yardımcı olmaz. Birisi o tarafa birisi bu tarafa çeker. Veya ikisi birden şeytanın tarafına çekilir gider; dünyaları, âhiretleri mahvolur. Veya ikisi birden şeytanın tarafına çekilir gider; dünyaları, âhiretleri mahvolur.

Allah bizleri bu gibi durumlardan korusun. Bir insan sonradan tevbekâr olmuşsa…Allah bizleri bu gibi durumlardan korusun.

Bir insan sonradan tevbekâr olmuşsa…
İlk önce gitti, açık bir kadınla evlendi. Sonradan aklı başına geldi, müslüman oldu. İlk önce gitti, açık bir kadınla evlendi. Sonradan aklı başına geldi, müslüman oldu. Çok dikkat edecek. Hanımına lütuf ile muamele edecek. Ve meseleyi kendisine anlatmaya çalışacak.Çok dikkat edecek. Hanımına lütuf ile muamele edecek. Ve meseleyi kendisine anlatmaya çalışacak. "Bak hanım, şu şöyledir."Bak hanım, şu şöyledir. Şu sebeplerden, şu âyetten, şu hadisten, şundan dolayı şunu yeni anladığım için doğru yola geldim.Şu sebeplerden, şu âyetten, şu hadisten, şundan dolayı şunu yeni anladığım için doğru yola geldim. Sen de [böyle] yap." diyecek, yardımcı olacak, [düzelmesi] için gayret edecek. Sen de [böyle] yap." diyecek, yardımcı olacak, [düzelmesi] için gayret edecek.

Bazen böyle bir taraf hak yola girdiği halde öbür taraf uzun zaman diretir.Bazen böyle bir taraf hak yola girdiği halde öbür taraf uzun zaman diretir. Bazen de doğru yola gelmez. O da Allah'ın hikmetli işleri. Hikmetine aklımız ermez. Bazen de doğru yola gelmez. O da Allah'ın hikmetli işleri. Hikmetine aklımız ermez.

Firavun'un karısı müslümanmış.Firavun'un karısı müslümanmış. Allah Firavun'u, halkını kendisine taptırtacak, ilahlık mâbudluk iddia edecek kadar saptırmış. Allah Firavun'u, halkını kendisine taptırtacak, ilahlık mâbudluk iddia edecek kadar saptırmış.

Mâ alimtü leküm min ilâhin gayrî. "Ben sizin için benden gayri bir tanrı bilmiyorum." diyor.Mâ alimtü leküm min ilâhin gayrî. "Ben sizin için benden gayri bir tanrı bilmiyorum." diyor. "Bana tapacaksınız." diyor. Musa aleyhisselam gelip de Allah'ın varlığını birliğini anlattığı zaman,"Bana tapacaksınız." diyor. Musa aleyhisselam gelip de Allah'ın varlığını birliğini anlattığı zaman, "Benden başka bir tanrınız yok ki sizin, bana tapacaksınız!" diye söyleyebiliyor adam. "Benden başka bir tanrınız yok ki sizin, bana tapacaksınız!" diye söyleyebiliyor adam.

Fe-kâle ene rabbükümü'l-a'lâ. "Ben en yüce Rabbinizim." Fe-kâle ene rabbükümü'l-a'lâ. "Ben en yüce Rabbinizim."

"Başka putlar var ama hepsinin üstünde benim!" diyebilmiş alçak. "Başka putlar var ama hepsinin üstünde benim!" diyebilmiş alçak.

Onun karısına da Allah iman nasip etmiş. Onun karısına da Allah iman nasip etmiş.

Ve neccinî min fir'avne ve amelihî ve neccinî mine'l-kavmi'z-zâlimîn.Ve neccinî min fir'avne ve amelihî ve neccinî mine'l-kavmi'z-zâlimîn. "Şu Firavun'dan beni kurtar yâ Rabbi!" "Bu pis adamın pis işlerinden beni kurtar."Şu Firavun'dan beni kurtar yâ Rabbi!"

"Bu pis adamın pis işlerinden beni kurtar.
Bu zalim kavimden beni kurtar!" diyebilen bir mü'min kadın da çıkmış Firavun'un sarayından; Bu zalim kavimden beni kurtar!" diyebilen bir mü'min kadın da çıkmış Firavun'un sarayından; hanımı mü'min olabilmiş. Kur'ân-ı Kerîm bildiriyor. Firavunun karısı. hanımı mü'min olabilmiş. Kur'ân-ı Kerîm bildiriyor. Firavunun karısı.

Buna mukabil, Lut aleyhisselam'ın karısı ile Nuh aleyhisselam'ın karısı kâfire. Her ikisi de kâfire.Buna mukabil, Lut aleyhisselam'ın karısı ile Nuh aleyhisselam'ın karısı kâfire. Her ikisi de kâfire. Her ikisi de cehennemlik olduğunu Kur'ân-ı Kerîm'in bildirdiği iki mel'un kadın.Her ikisi de cehennemlik olduğunu Kur'ân-ı Kerîm'in bildirdiği iki mel'un kadın. Peygamber karıları kocalarına itimat etmemişler, itaat etmemişler, iman etmemişler. Allah da; Peygamber karıları kocalarına itimat etmemişler, itaat etmemişler, iman etmemişler. Allah da;

Ve kîle'dhule'n-nâre mea'd-dâhilîn.Ve kîle'dhule'n-nâre mea'd-dâhilîn. "Cehenneme atılan, cehennemliklerle beraber"Cehenneme atılan, cehennemliklerle beraber hadi bakalım siz de girin cehenneme!" diye onları cehenneme tıkacağını bildiriyor. hadi bakalım siz de girin cehenneme!" diye onları cehenneme tıkacağını bildiriyor.

Bu da Allah'ın hikmetidir. Tabii Rabbü'l-âlemîn Peygamber Efendimiz'e diyor ki; Bu da Allah'ın hikmetidir.

Tabii Rabbü'l-âlemîn Peygamber Efendimiz'e diyor ki;

İnneke lâ tehdî men ahbebte velâkinna'llâhe yehdî men yeşâ'.İnneke lâ tehdî men ahbebte velâkinna'llâhe yehdî men yeşâ'. "Ey Resûlüm! Çırpınma boşuna, üzme canını. Sen istediğini doğru yola çekemezsin, hidâyet veremezsin."Ey Resûlüm! Çırpınma boşuna, üzme canını. Sen istediğini doğru yola çekemezsin, hidâyet veremezsin. Allah dilediğine hidâyet verir." Nasibi yoktur, bir edepsizliği vardır. Allah dilediğine hidâyet verir."

Nasibi yoktur, bir edepsizliği vardır.
Sen istersin ki kurtulsun; ama kurtulmaz. Yalvarırsın, dinlemez. Sen istersin ki kurtulsun; ama kurtulmaz. Yalvarırsın, dinlemez.

Sefer Efendi'nin evine gittiğimiz zaman takvimin arkasında okuduk:Sefer Efendi'nin evine gittiğimiz zaman takvimin arkasında okuduk: Peygamber Efendimiz hasta ziyaretine giderdi.Peygamber Efendimiz hasta ziyaretine giderdi. Bir keresinde kendisine arada hizmet etmiş olan bir yahudi çocuğu hastalanmış,Bir keresinde kendisine arada hizmet etmiş olan bir yahudi çocuğu hastalanmış, onun ziyaretine bile gitmiş. Yahudi çocuğu olduğu halde onun ziyaretine bile gitmiş.onun ziyaretine bile gitmiş. Yahudi çocuğu olduğu halde onun ziyaretine bile gitmiş. "Nasılsın? Geçmiş olsun." dedikten sonra; "Mü'min ol, imana gel, Allah'ın varlığını kabul et."Nasılsın? Geçmiş olsun." dedikten sonra; "Mü'min ol, imana gel, Allah'ın varlığını kabul et. Kelimeteyni şehâdeteyni getir.Kelimeteyni şehâdeteyni getir. Benim peygamberliğimi ikrar eyle." diye çocuğa, hastaya teklif etmiş. Benim peygamberliğimi ikrar eyle." diye çocuğa, hastaya teklif etmiş. Her yerde, ziyaretinde dahi sorumluluğunu takip ettiğini gösteren bir misal. O da babasına bakmış.Her yerde, ziyaretinde dahi sorumluluğunu takip ettiğini gösteren bir misal. O da babasına bakmış. Babası yanında. Babası yahudi.Babası yanında. Babası yahudi. Babası müspet [bakmış.] O da kelimeteyni şehâdeteyni getirmiş, müslüman olmuş.Babası müspet [bakmış.] O da kelimeteyni şehâdeteyni getirmiş, müslüman olmuş. Nasip olunca Allah nasip ediyor. Yahudi havrasına gitti; "Ey yahudi cemaati!Nasip olunca Allah nasip ediyor.

Yahudi havrasına gitti; "Ey yahudi cemaati!
Tevrat'ta şu âyetler yok mu? Şu âyetler yok mu? Şu âyetler yok mu?Tevrat'ta şu âyetler yok mu? Şu âyetler yok mu? Şu âyetler yok mu? Orada benim peygamberliğim Musa aleyhisselam tarafından size bildirilmemiş mi?Orada benim peygamberliğim Musa aleyhisselam tarafından size bildirilmemiş mi? Tevrat'ta daha evvel yazılmamış mı? İşte şurada şu âyet yok mu, bu âyet yok mu?Tevrat'ta daha evvel yazılmamış mı? İşte şurada şu âyet yok mu, bu âyet yok mu? Siz böyle bir peygamberin Hicaz'dan çıkacağını beklemiyor muydunuz zaten?" diye söyledi. Siz böyle bir peygamberin Hicaz'dan çıkacağını beklemiyor muydunuz zaten?" diye söyledi.

Yanında da sahabesinden bir iki kişi vardı. Havrada bunları onlara söyledi. Sustular.Yanında da sahabesinden bir iki kişi vardı. Havrada bunları onlara söyledi. Sustular. "Hayır" diyemediler. Çünkü dedikleri doğru. "Evet" diyemediler. Çünkü iman etmek istemediler."Hayır" diyemediler. Çünkü dedikleri doğru. "Evet" diyemediler. Çünkü iman etmek istemediler. Efendimiz tebliğ ettikten sonra havradan çıktı. Giderken arkalarından bir tanesi koştu. Efendimiz tebliğ ettikten sonra havradan çıktı. Giderken arkalarından bir tanesi koştu. Abdullah b. Selam radıyallahu anh; "Yâ Resûlallah, senin dediklerinin cümlesi doğrudur.Abdullah b. Selam radıyallahu anh; "Yâ Resûlallah, senin dediklerinin cümlesi doğrudur. Ben sana iman ettim. Sen haklısın.Ben sana iman ettim. Sen haklısın. Onlar kıskançlıklarından, hasetlerinden sana imanlarını ifade edemediler.Onlar kıskançlıklarından, hasetlerinden sana imanlarını ifade edemediler. Biliyorlar, sen haklısın; ama [iman] edemediler." dedi. O müslüman oldu. Biliyorlar, sen haklısın; ama [iman] edemediler." dedi. O müslüman oldu.

Herkes İslâm'a gelemiyor. Ama acıyacağız, gelmesi için çalışacağız.Herkes İslâm'a gelemiyor. Ama acıyacağız, gelmesi için çalışacağız. Teklif ediyorsun, bazen Avustralyalı müslüman oluyor. Bazen bir mü'minin evladı kâfir oluyor.Teklif ediyorsun, bazen Avustralyalı müslüman oluyor. Bazen bir mü'minin evladı kâfir oluyor. Babasını, anasını dinlemiyor; imandan çıkıp sapıtıp şaşırıp gidebiliyor. Babasını, anasını dinlemiyor; imandan çıkıp sapıtıp şaşırıp gidebiliyor.

Tabii annenin babanın duası çok kıymetlidir. Beddua etmemek lazım. Yalvarmak lazım.Tabii annenin babanın duası çok kıymetlidir. Beddua etmemek lazım. Yalvarmak lazım. "Kurtar yâ Rabbi!" demek lazım. "Islah et yâ Rabbi!" demek lazım. "Kurtar yâ Rabbi!" demek lazım. "Islah et yâ Rabbi!" demek lazım.

Ve hiçbir zaman hak sözü söylemekten geri durmamak lazım! Ve hiçbir zaman hak sözü söylemekten geri durmamak lazım!

Ben şimdi kızlarla, çocuklarla karşılaşınca şaka yollu diyorum ki; "Beş dolar ceza. Başını açmışsın."Ben şimdi kızlarla, çocuklarla karşılaşınca şaka yollu diyorum ki; "Beş dolar ceza. Başını açmışsın." Ama maksadım; başı açmak günahtır, bilsinler. Her seferinde, her açık gördüğüm zaman söylüyorum.Ama maksadım; başı açmak günahtır, bilsinler. Her seferinde, her açık gördüğüm zaman söylüyorum. Akıllarına yerleşsin, ben de vebalden kurtulayım diye.Akıllarına yerleşsin, ben de vebalden kurtulayım diye. Çünkü bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Çünkü bir hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Benî İsrail'in alimleri zalimlerinin, günahkârlarının yanından geçerken dediler ki;"Benî İsrail'in alimleri zalimlerinin, günahkârlarının yanından geçerken dediler ki; 'Bu günahı işlemeyin, günahtır. Allah size ceza verir. Tevrat'ta yok. 'Bu günahı işlemeyin, günahtır. Allah size ceza verir. Tevrat'ta yok. Musa aleyhisselam söylememiş. Haramdır, günahtır.' diye söylediler." Musa aleyhisselam söylememiş. Haramdır, günahtır.' diye söylediler."

Nasihatin de bir latif, güzel şekli vardır. Öyle nasihat vardır ki insanda uyma arzusu uyandırır.Nasihatin de bir latif, güzel şekli vardır. Öyle nasihat vardır ki insanda uyma arzusu uyandırır. Öyle nasihat vardır ki insanda hırs uyandırır, inkâr etme arzusu uyandırır.Öyle nasihat vardır ki insanda hırs uyandırır, inkâr etme arzusu uyandırır. "Yapmayacağım işte!" diye inat hissi uyandırır. Onun için söyleyiş tarzını bilmek lazım."Yapmayacağım işte!" diye inat hissi uyandırır. Onun için söyleyiş tarzını bilmek lazım. Lütuf ile, kerem ile, edep ile, tevazu ile, severek, sayarak, tatlılıkla anlatmaya çalışmak lazım. Lütuf ile, kerem ile, edep ile, tevazu ile, severek, sayarak, tatlılıkla anlatmaya çalışmak lazım.

Mâlum, bir ihtiyar yanlış abdest alıyormuş daMâlum, bir ihtiyar yanlış abdest alıyormuş da Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin Efendilerimiz abdesti yanlış aldığını görmüşler. Kendileri işin doğrusunu biliyorlar.Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin Efendilerimiz abdesti yanlış aldığını görmüşler. Kendileri işin doğrusunu biliyorlar. Yaşlı zât abdesti yanlış alıyor, düzeltmeleri lazım.Yaşlı zât abdesti yanlış alıyor, düzeltmeleri lazım. Dobra dobra "Sen yanlış alıyorsun!" demek de edeplerine, zerafetlerine uygun düşmemiş.Dobra dobra "Sen yanlış alıyorsun!" demek de edeplerine, zerafetlerine uygun düşmemiş. "Ne yapalım, ne edelim? Ne yapalım, ne edelim?..""Ne yapalım, ne edelim? Ne yapalım, ne edelim?.." Demişler ki; "Amca biz ikimiz bir abdest alalım,Demişler ki; "Amca biz ikimiz bir abdest alalım, hangimizin abdestinin doğru olduğunu sen bize karar ver, söyle."hangimizin abdestinin doğru olduğunu sen bize karar ver, söyle." Birisi güzelce abdest almış; usûlüne, sırasına, duasına riayet ederek. Adam pür dikkat seyretmiş.Birisi güzelce abdest almış; usûlüne, sırasına, duasına riayet ederek. Adam pür dikkat seyretmiş. Ondan sonra ötekisi abdest almış; aynı şekilde, aynı güzellikte.Ondan sonra ötekisi abdest almış; aynı şekilde, aynı güzellikte. "Hangimizinki doğru?" diye sorunca gülmüş, anlamış. "Hangimizinki doğru?" diye sorunca gülmüş, anlamış. "Sizin ikinizinki doğru, benimki yanlış. Ben de düzelttim." demiş. "Sizin ikinizinki doğru, benimki yanlış. Ben de düzelttim." demiş.

Bu güzel bir şekil. Söyleyişin şeklini güzel yapmak lazım. Dobra dobra "Nasılsın kör kadı?" dersen,Bu güzel bir şekil. Söyleyişin şeklini güzel yapmak lazım. Dobra dobra "Nasılsın kör kadı?" dersen, adamın bir gözü yoksa bile "kör kadı" denilmesine kızar.adamın bir gözü yoksa bile "kör kadı" denilmesine kızar. Çünkü o lakap hoşuna gitmez. Çünkü o lakap hoşuna gitmez. Adam kör bile olsa "Ey benim ceylan gözlüm" dersen hoşuna gider de, "kör kadı" dersen kızar.Adam kör bile olsa "Ey benim ceylan gözlüm" dersen hoşuna gider de, "kör kadı" dersen kızar. Onun için, [nasihatin] tatlılıkla söylenmesine dikkat etmemiz lazım. Onun için, [nasihatin] tatlılıkla söylenmesine dikkat etmemiz lazım.

İkinci hadîs-i şerîfe gelelim: İkinci hadîs-i şerîfe gelelim:

An Ebî Mûse'l-Eş'ariyyi radıyallahu anhu kâle:An Ebî Mûse'l-Eş'ariyyi radıyallahu anhu kâle: Dehaltü ale'n-Nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ene ve raculâni min benî ammî, fe-kâle ehadühümâ:Dehaltü ale'n-Nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ene ve raculâni min benî ammî, fe-kâle ehadühümâ: Yâ Resûlallah, emmirnâ alâ ba'dı mâ vellâka'llâhu azze ve celle. Ve kâle'l-âharu misle zâlike.Yâ Resûlallah, emmirnâ alâ ba'dı mâ vellâka'llâhu azze ve celle. Ve kâle'l-âharu misle zâlike. Fe-kâle: İnnâ vallâhi lâ nüvellî hâze'l-amele ehaden seelehû ev ehaden harasa aleyhi. Fe-kâle: İnnâ vallâhi lâ nüvellî hâze'l-amele ehaden seelehû ev ehaden harasa aleyhi.

Müttefakun aleyh. Bu hadîs-i şerîfi pürdikkat dinleyin, demin söylediklerimin delili burada. Müttefakun aleyh.

Bu hadîs-i şerîfi pürdikkat dinleyin, demin söylediklerimin delili burada.

Ebû Mûse'l-Eş'arî var, sahâbe-i kirâmdan. Yemen'e dini öğretsin diye, vali diye gönderdiği kimse.Ebû Mûse'l-Eş'arî var, sahâbe-i kirâmdan. Yemen'e dini öğretsin diye, vali diye gönderdiği kimse. Ebû Musa el-Eş'arî diyor ki; Ebû Musa el-Eş'arî diyor ki;

Dehaltü ale'n-Nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme. "Ben Peygamber Efendimiz'in huzuruna girdim." Dehaltü ale'n-Nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme. "Ben Peygamber Efendimiz'in huzuruna girdim."

Ene ve raculâni min benî ammî.Ene ve raculâni min benî ammî. "Amcam oğullarından iki adam ve ben Resûlullah'ın huzuruna beraberce girdik." "Amcam oğullarından iki adam ve ben Resûlullah'ın huzuruna beraberce girdik."

Akrabalarıyla, amcazâdeleriyle Peygamber Efendimiz'in yanına girmiş. Akrabalarıyla, amcazâdeleriyle Peygamber Efendimiz'in yanına girmiş.

Fe-kâle ehadühümâ. Bu amcazâdelerinden bir tanesi dedi ki; Fe-kâle ehadühümâ. Bu amcazâdelerinden bir tanesi dedi ki;

Yâ Resûlallah. "Ey Allah'ın Resûlü." Emmirnâ alâ ba'dı mâ vellâka'llâhu azze ve celle.Yâ Resûlallah. "Ey Allah'ın Resûlü." Emmirnâ alâ ba'dı mâ vellâka'llâhu azze ve celle. "Aziz ve celil olan Allah'ın sorumluluğunu sana tahsis eylediği işlerden birisine beni emir tayin et." "Aziz ve celil olan Allah'ın sorumluluğunu sana tahsis eylediği işlerden birisine beni emir tayin et."

Emmirnâ, "Emir tayin et." demek. Emmirnâ, "Emir tayin et." demek.

"Allah'ın sana bahşettiği imkânlardan, görevlerden, yöneticiliklerden bir göreve beni emir tayin et." dedi. "Allah'ın sana bahşettiği imkânlardan, görevlerden, yöneticiliklerden bir göreve beni emir tayin et." dedi.

Ve kâle'l-âharu misle zâlike. "Ötekisi de buna benzer bir şey söyledi." Ve kâle'l-âharu misle zâlike. "Ötekisi de buna benzer bir şey söyledi."

O da "Beni de emir yap." diye memuriyet, yani bir emirlik, bir selahiyet, bir işin başına geçmek istediler. O da "Beni de emir yap." diye memuriyet, yani bir emirlik, bir selahiyet, bir işin başına geçmek istediler.

Efendimiz'in cevabı: Fe-kâle. "Buyurdu ki." İnnâ. "Bizler." Vallâhi. "Allah'a yemin olsun ki."Efendimiz'in cevabı: Fe-kâle. "Buyurdu ki." İnnâ. "Bizler." Vallâhi. "Allah'a yemin olsun ki." Lâ nüvellî hâze'l-amele. "Bu işi vermeyiz." Ehaden. "Kimseye." Seelehû ev ehaden harasa aleyhi.Lâ nüvellî hâze'l-amele. "Bu işi vermeyiz." Ehaden. "Kimseye." Seelehû ev ehaden harasa aleyhi. "İsteyene ve hırs duyana bu işi vermeyiz." İnnâ dediği, "biz peygamberler" demek olabilir."İsteyene ve hırs duyana bu işi vermeyiz."

İnnâ dediği, "biz peygamberler" demek olabilir.
Veyahut da kendisinin makamının âlîliğinden dolayı,Veyahut da kendisinin makamının âlîliğinden dolayı, "Ben peygamberlik makamına sahip bir kimse olarak, Allah'ın teyit ettiği, meleklerle takviye edilmiş,"Ben peygamberlik makamına sahip bir kimse olarak, Allah'ın teyit ettiği, meleklerle takviye edilmiş, Allah'ın sevgili ve her şeyi bilen bir kulu olarak; böyle gelip de emirlik isteyen, memuriyet isteyen,Allah'ın sevgili ve her şeyi bilen bir kulu olarak; böyle gelip de emirlik isteyen, memuriyet isteyen, vazife isteyen bir kimseye, öyle vazifeye hâris olan, kendisi talip olan bir kimseye vallâhi vermeyiz." vazife isteyen bir kimseye, öyle vazifeye hâris olan, kendisi talip olan bir kimseye vallâhi vermeyiz."

Bu bir edeptir, usuldür: İslâm'da vazife istenmez, verilir.Bu bir edeptir, usuldür: İslâm'da vazife istenmez, verilir. İstenmeden verildiği zaman Allah bereketi ile beraber o kimseye yardımcı olur; İstenmeden verildiği zaman Allah bereketi ile beraber o kimseye yardımcı olur; o işi güzelce yapmasına yardımcılar hâsıl eder,o işi güzelce yapmasına yardımcılar hâsıl eder, iş yürür gider. Kendisi isteyene yardımcı olmaz. iş yürür gider. Kendisi isteyene yardımcı olmaz. Çünkü hırs ile gelen insan, başında zaten edebe riayet etmemiş oluyor.Çünkü hırs ile gelen insan, başında zaten edebe riayet etmemiş oluyor. Onun için vazife istenmez, verilir. Vazife alındığı zaman da biter. Onun için vazife istenmez, verilir. Vazife alındığı zaman da biter.

Hz. Ömer Efendimiz Halid b. Velid'i komutan tayin etti. Ondan sonra da azletti.Hz. Ömer Efendimiz Halid b. Velid'i komutan tayin etti. Ondan sonra da azletti. "İn komutanlıktan." dedi, indi. "Bin" dedi, bindi. "İn" dedi, indi. Ve itiraz etmedi. Dediler ki; "İn komutanlıktan." dedi, indi. "Bin" dedi, bindi. "İn" dedi, indi. Ve itiraz etmedi. Dediler ki;

"Bu çok güzel bir komutandı, zafer kazanıyordu, ne diye komutanlıktan bunu indirdin?"Bu çok güzel bir komutandı, zafer kazanıyordu, ne diye komutanlıktan bunu indirdin? Vazifesinden azlettin, ayırdın?" Vazifesinden azlettin, ayırdın?"

Dedi ki; "Millet zaferi bunun başarısı, hüneri sanıyor. Bunun ustalığından zafer kazanıyoruz sanıyor.Dedi ki; "Millet zaferi bunun başarısı, hüneri sanıyor. Bunun ustalığından zafer kazanıyoruz sanıyor. Zaferin Allah'tan olduğunu bilsinler diye bunu başarısına rağmen azlettim ki bak yine başarı olacak.Zaferin Allah'tan olduğunu bilsinler diye bunu başarısına rağmen azlettim ki bak yine başarı olacak. Allah yolunda yürüdükçe müslüman orduları yine başarılı olacak. Allah yolunda yürüdükçe müslüman orduları yine başarılı olacak. Komutandan değil, Allah yolunda yürümelerinden. Bu bilinsin diye ondan azlettim." Komutandan değil, Allah yolunda yürümelerinden. Bu bilinsin diye ondan azlettim."

Bazen başarılı bir memuru da bir âmir azledebilir. Başarısızı da azledebilir, başarılıyı da.Bazen başarılı bir memuru da bir âmir azledebilir. Başarısızı da azledebilir, başarılıyı da. Azledilen gönül koymamalı. Azledilen gönül koymamalı. Azledildiyse; "Oh yâ Rabbi, üzerimden bir yük kalktı, kurtuldum." demesi ve sevinmesi lazım. Azledildiyse; "Oh yâ Rabbi, üzerimden bir yük kalktı, kurtuldum." demesi ve sevinmesi lazım.

Bizim ihvânımızdan bazı kimseler seçimlere girmişti.Bizim ihvânımızdan bazı kimseler seçimlere girmişti. Her birisi çalıştılar. Seçim bitti, Hocamız'ın yanına geldiler. Hocamız dedi ki; Her birisi çalıştılar. Seçim bitti, Hocamız'ın yanına geldiler. Hocamız dedi ki;

"Kazananlar bir kurban kesecek, kazanamayanlar iki kurban." "Kazananlar bir kurban kesecek, kazanamayanlar iki kurban."

Kurtuldukları için, yani "Elhamdülillah ki seçilmediler!" diye.Kurtuldukları için, yani "Elhamdülillah ki seçilmediler!" diye. Seçim için bir çalışma yaptılar, vazifelerini yaptılar.Seçim için bir çalışma yaptılar, vazifelerini yaptılar. "Çok şükür yâ Rabbi, bu belalı işe bulaştırmadın bizi!" diye, "Onlar çifte kurban kesecek." dedi Hocamız. "Çok şükür yâ Rabbi, bu belalı işe bulaştırmadın bizi!" diye, "Onlar çifte kurban kesecek." dedi Hocamız.

Hocamız'ın bir bandında vardır, bir vaazının sonunda diyor ki; Hocamız'ın bir bandında vardır, bir vaazının sonunda diyor ki;

"Kendisi şeyhliğe kalkan delidir. Şeyhlik etmek deliliktir."Kendisi şeyhliğe kalkan delidir. Şeyhlik etmek deliliktir. Vallâhi deliliktir, ancak görevlendirilmek müstesnadır." Vallâhi deliliktir, ancak görevlendirilmek müstesnadır."

Şimdi dervişlerin bir kısmı halvete girer, tarikat vazifelerinde biraz ilerler; hemen şeyh olmaya heves eder.Şimdi dervişlerin bir kısmı halvete girer, tarikat vazifelerinde biraz ilerler; hemen şeyh olmaya heves eder. Halbuki sorumlu, belalı, veballi, derin, zor bir iş. "Görevlendirilmek müstesna. Halbuki sorumlu, belalı, veballi, derin, zor bir iş. "Görevlendirilmek müstesna. Aksi takdirde deliliktir, divaneliktir." diye bir vaazında söylemişti. Aksi takdirde deliliktir, divaneliktir." diye bir vaazında söylemişti.

Bir de Mevlânâ'nın güzel bir hikâyesi var. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî bir ihvânı ile toplantıda oturmuş.Bir de Mevlânâ'nın güzel bir hikâyesi var. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî bir ihvânı ile toplantıda oturmuş. Mürşidi Şems-i Tebrîzî de orada, beraber oturuyorlar. Kapıdan bir yerden bir grup insan gelmiş.Mürşidi Şems-i Tebrîzî de orada, beraber oturuyorlar. Kapıdan bir yerden bir grup insan gelmiş. Selam vermişler, hürmet göstermişler. Sonra da -sözcüleri- demiş ki; Selam vermişler, hürmet göstermişler. Sonra da -sözcüleri- demiş ki;

"Efendim siz buralarda vaaz ediyorsunuz, nasihat ediyorsunuz, halkı irşat ediyorsunuz."Efendim siz buralarda vaaz ediyorsunuz, nasihat ediyorsunuz, halkı irşat ediyorsunuz. Bizim diyarlarda böyle bir kimse yok.Bizim diyarlarda böyle bir kimse yok. Bizim oraya da bir şeyh gönderseniz de bize hem tarikatin âdâbını öğretse Bizim oraya da bir şeyh gönderseniz de bize hem tarikatin âdâbını öğretse hem de dinimizin inceliklerini vaaz ü nasihat ile anlatsa." hem de dinimizin inceliklerini vaaz ü nasihat ile anlatsa."

Mevlânâ hazretleri de şöyle müridlerinin yüzlerine bir bakmış. "Sen, sen kalk." demiş iki kişiye.Mevlânâ hazretleri de şöyle müridlerinin yüzlerine bir bakmış. "Sen, sen kalk." demiş iki kişiye. Onlar da teşekkür etmişler, o görevli iki kişiyi almışlar, gitmişler. Onlar da teşekkür etmişler, o görevli iki kişiyi almışlar, gitmişler. Sivas'a mı gittiler, artık nereye gittilerse, bir başka diyara Konya'dan gitmişler. Sivas'a mı gittiler, artık nereye gittilerse, bir başka diyara Konya'dan gitmişler. Onlar kapıdan çıkınca Mevlânâ hazretleri hocasına dönmüş, Şems-i Tebrîzî'ye; Onlar kapıdan çıkınca Mevlânâ hazretleri hocasına dönmüş, Şems-i Tebrîzî'ye;

"Adam iyi ki şeyh istedi, eğer derviş isteseydi hocam ya sen gidecektin ya ben." demiş. "Adam iyi ki şeyh istedi, eğer derviş isteseydi hocam ya sen gidecektin ya ben." demiş.

Şeyh kelimesinin Türkçe'deki telaffuzu şıh. Türkler şıh diye telaffuz ediyorlar.Şeyh kelimesinin Türkçe'deki telaffuzu şıh. Türkler şıh diye telaffuz ediyorlar. "Şeyh" demek. Kelime aynı kelime. "Şeyh" demek. Kelime aynı kelime.

Kelime aslında Arapça'sında; şeyh, "yaşlı" demek, yani "saçı başı ağarmış kimse" demek.Kelime aslında Arapça'sında; şeyh, "yaşlı" demek, yani "saçı başı ağarmış kimse" demek. Bugünkü Arapça'da da öyle. Bir kimseye -yaşlı başlı adama- yâ şeyh derler, tafaddal yâ şeyh derler.Bugünkü Arapça'da da öyle. Bir kimseye -yaşlı başlı adama- yâ şeyh derler, tafaddal yâ şeyh derler. "Beyefendi" demek. Muhterem bir kimseye şeyh derler. "Beyefendi" demek. Muhterem bir kimseye şeyh derler. Belki tarikate düşmandır adam, belki zikirden haberi yoktur, belki namaz niyazı yoktur.Belki tarikate düşmandır adam, belki zikirden haberi yoktur, belki namaz niyazı yoktur. Yâ şeyh, tafaddal derler; "Buyur." Yâ üstad derler bazen, "ey üstat" mânasına. Yâ şeyh, tafaddal derler; "Buyur." Yâ üstad derler bazen, "ey üstat" mânasına. Bazen de yâ şeyh derler. Mesela şeyhü'l-kabîle; kabilenin şeyhi.Bazen de yâ şeyh derler. Mesela şeyhü'l-kabîle; kabilenin şeyhi. Yani "kabilenin başkanı" demek, "bir kabilenin ağası" demek, "ağa" demek. Yani "kabilenin başkanı" demek, "bir kabilenin ağası" demek, "ağa" demek.

Tarikatin başındaki kimseye, mürşide de "şeyh" demek olur. Tarihten öyle gelmiş.Tarikatin başındaki kimseye, mürşide de "şeyh" demek olur. Tarihten öyle gelmiş. Bizim Anadolu'da şeyh kelimesini şıh diye tabir ediyorlar. Yani telaffuzunu biraz değiştiriyorlar. Bizim Anadolu'da şeyh kelimesini şıh diye tabir ediyorlar. Yani telaffuzunu biraz değiştiriyorlar.

Ve an İbni Umar radıyallahu anhümâ enne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemVe an İbni Umar radıyallahu anhümâ enne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem merre alâ raculin mine'l-ensâri ve hüve yaizu ehâhu fi'l-hayâ'. merre alâ raculin mine'l-ensâri ve hüve yaizu ehâhu fi'l-hayâ'. Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Da'hu fe-inne'l-hayâe mine'l-îmân. Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Da'hu fe-inne'l-hayâe mine'l-îmân.

Müttefakun aleyh. Müttefakun aleyh.

Buhârî ve Müslim'in beraberce sağlam bir hadis olarak kaydettikleri şu rivayetBuhârî ve Müslim'in beraberce sağlam bir hadis olarak kaydettikleri şu rivayet Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet olunmuş ki; Abdullah b. Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet olunmuş ki;

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ensar'dan bir adamın yanından geçti.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Ensar'dan bir adamın yanından geçti. O adam kardeşine hayâ konusunda nasihat çekiyordu. "Bu kadar utangaç olma.O adam kardeşine hayâ konusunda nasihat çekiyordu. "Bu kadar utangaç olma. Bu kadar hayâlı olma. Biraz yırtık ol, yırtıcı ol. Ne bu utangaçlığın?" gibi demek ki hayânın aleyhinde.Bu kadar hayâlı olma. Biraz yırtık ol, yırtıcı ol. Ne bu utangaçlığın?" gibi demek ki hayânın aleyhinde. Kardeşine hayânın, utangaçlığın, utanmanın aleyhinde böyle bir şeyler söyleyen,Kardeşine hayânın, utangaçlığın, utanmanın aleyhinde böyle bir şeyler söyleyen, Ensar'dan bir kimsenin yanından geçti. Yanlarından geçince konuşmalarını duydu. Ensar'dan bir kimsenin yanından geçti. Yanlarından geçince konuşmalarını duydu.

Fe-kâle. "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki." "Bırak şu adamın yakasını!" Fe-kâle. "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki."

"Bırak şu adamın yakasını!"

Fe-inne'l-hayâ mine'l-imân. "Çünkü sen yanlış söz söylüyorsun, hayâ imandandır." Fe-inne'l-hayâ mine'l-imân. "Çünkü sen yanlış söz söylüyorsun, hayâ imandandır."

Utanması fena bir şey değildir.Utanması fena bir şey değildir. Sen "utanma" diye onu utanmaktan vazgeçirmeye çalışıyorsun ama hayâ imandandır.Sen "utanma" diye onu utanmaktan vazgeçirmeye çalışıyorsun ama hayâ imandandır. Utanma duygusu güzel bir duygudur; imandan kaynaklanıyor. Utanma duygusu güzel bir duygudur; imandan kaynaklanıyor.

İmanı olmadı mı insan, kâfir oldu mu, müşrik oldu mu hiçbir şeyden utanmaz, her türlü hayâsızlığı yapar. İmanı olmadı mı insan, kâfir oldu mu, müşrik oldu mu hiçbir şeyden utanmaz, her türlü hayâsızlığı yapar.

İzâ lem testahyi fasna' mâ şi'te. "Utanmazsan ne istersen yap." İzâ lem testahyi fasna' mâ şi'te. "Utanmazsan ne istersen yap."

Her şeyi yapar.Her şeyi yapar. Soyunur da, donanır da, hırsızlık da yapar, yüzsüzlük de yapar, arsızlık da yapar; her şeyi yapar. Soyunur da, donanır da, hırsızlık da yapar, yüzsüzlük de yapar, arsızlık da yapar; her şeyi yapar.

Hayâ imandandır. Hayâ makbuldür. Hayâ sahibi de makbuldür.Hayâ imandandır. Hayâ makbuldür. Hayâ sahibi de makbuldür. Allah hayâ sahibi kulları sever, onları mükâfâtlandırır. Allah hayâ sahibi kulları sever, onları mükâfâtlandırır.

Onun için çocukların utangaç olması, kızların utangaç olması,Onun için çocukların utangaç olması, kızların utangaç olması, erkeklerin utangaç olması, bunların hepsi iyi şeylerdir. Sonradan yavaş yavaş hayatı anlar.erkeklerin utangaç olması, bunların hepsi iyi şeylerdir. Sonradan yavaş yavaş hayatı anlar. Yavaş yavaş düzelir. Onlara "Bu kadar [utanma."] diye söylemeye lüzum yok. Yavaş yavaş düzelir. Onlara "Bu kadar [utanma."] diye söylemeye lüzum yok.

Allah ona, sevdiği kula sevdiği yolu gösterir, doğru işi yaptırtır. Allah ona, sevdiği kula sevdiği yolu gösterir, doğru işi yaptırtır.

Allah bizi, Resûlullah'ın tavsiyelerini anlayıp dinleyip ona en güzel tarzda uyanlardan,Allah bizi, Resûlullah'ın tavsiyelerini anlayıp dinleyip ona en güzel tarzda uyanlardan, böylece ümmetin fesada uğradığı zamanda sünnet-i seniyye-i nebeviyyeyi ihyâ eyleyipböylece ümmetin fesada uğradığı zamanda sünnet-i seniyye-i nebeviyyeyi ihyâ eyleyip şehid sevabı kazananlardan eylesin. şehid sevabı kazananlardan eylesin.

Çünkü Peygamber Efendimiz'in sünnetini ihyâ edenlereÇünkü Peygamber Efendimiz'in sünnetini ihyâ edenlere hakikaten şehit sevapları verileceği bir hadiste buyurulmuştur. hakikaten şehit sevapları verileceği bir hadiste buyurulmuştur.

Bizim burada bugün en dikkat edeceğimiz şey, hayatımızı Resûlullah'ın sünnetine uydurmaya çalışmaktır.Bizim burada bugün en dikkat edeceğimiz şey, hayatımızı Resûlullah'ın sünnetine uydurmaya çalışmaktır. Çünkü böyle yaşadığınız zaman Allah yüzlerce şehid sevabı kadar sevap verecek. Çünkü böyle yaşadığınız zaman Allah yüzlerce şehid sevabı kadar sevap verecek.

Şimdi herkes başka yola gidiyor. Serbest mâlum, görüyorsunuz.Şimdi herkes başka yola gidiyor. Serbest mâlum, görüyorsunuz. Plajları, eğlence yerlerini, açıklığı, saçıklığı, günah imkânlarını… Plajları, eğlence yerlerini, açıklığı, saçıklığı, günah imkânlarını… Eskiden böyle günah yapanları döverlerdi, keserlerdi, öldürürlerdi.Eskiden böyle günah yapanları döverlerdi, keserlerdi, öldürürlerdi. Şimdi bunların hepsi serbest oldu. Türkiye'de de serbest oldu, İslâm ülkelerinde de.Şimdi bunların hepsi serbest oldu. Türkiye'de de serbest oldu, İslâm ülkelerinde de. Açıklık, saçıklık, fuhşiyat, zina, eğlence, çalgı, türkü, içki, kumar, Allah'ın tüm haramları serbest oldu. Açıklık, saçıklık, fuhşiyat, zina, eğlence, çalgı, türkü, içki, kumar, Allah'ın tüm haramları serbest oldu. İslâm diyarlarında bile serbest oldu. Sünnet kalmadı ortada.İslâm diyarlarında bile serbest oldu. Sünnet kalmadı ortada. Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesi unutuldu. İnsanlar dini unuttular. Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesi unutuldu. İnsanlar dini unuttular. Sünneti değil, farzları unuttu, Kur'an'ı unuttu. Sünneti değil, farzları unuttu, Kur'an'ı unuttu. Müslüman evlatları, hele hele burada -Avustralya'da- çok bozuldular. Türkiye'de çok bozuldular.Müslüman evlatları, hele hele burada -Avustralya'da- çok bozuldular. Türkiye'de çok bozuldular. İslâm ülkeleri ile mukayese ettiğimiz zaman, Sovyetler Birliği'ndeki müslümanlardanİslâm ülkeleri ile mukayese ettiğimiz zaman, Sovyetler Birliği'ndeki müslümanlardan Türkiye'deki müslümanların daha çok bozulduğu görülüyor. Sovyetler, Bolşevikler bozamamış.Türkiye'deki müslümanların daha çok bozulduğu görülüyor. Sovyetler, Bolşevikler bozamamış. Fakat Türkiye'de Müslümanlık çok bozulmuştur. Fakat Türkiye'de Müslümanlık çok bozulmuştur.

İşte bu zamanda Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesine sarılan kimseyeİşte bu zamanda Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesine sarılan kimseye sanki bir defa değil, beş defa değil, yüz defa harbe girmiş de yüz defa şehid olmuş gibisanki bir defa değil, beş defa değil, yüz defa harbe girmiş de yüz defa şehid olmuş gibi yüz şehid sevabı verilecek. Onun için, sünnet-i seniyyeye uygun yaşamaya çok dikkat etmemiz lazım. yüz şehid sevabı verilecek. Onun için, sünnet-i seniyyeye uygun yaşamaya çok dikkat etmemiz lazım.

Biz sünneti unutmuşuz. Bir şehre gittik. Maksadımız gıybet değil, tenkit değil.Biz sünneti unutmuşuz.

Bir şehre gittik. Maksadımız gıybet değil, tenkit değil.
Müslümanlarla tanışalım diye soruşturduk; kim varmış, kim varmış… Müslümanlarla tanışalım diye soruşturduk; kim varmış, kim varmış… Bize bazı isimler verdiler; "Falanca kimse vardır, Türk'tür, müslümandır, hanımı hafızdır." diye…Bize bazı isimler verdiler; "Falanca kimse vardır, Türk'tür, müslümandır, hanımı hafızdır." diye… Kalktık, gittik. Hanımı bizi başı açık karşıladı. Hafızlığı gitmiş, başını açmış, böyle bir hâle gelmiş.Kalktık, gittik. Hanımı bizi başı açık karşıladı. Hafızlığı gitmiş, başını açmış, böyle bir hâle gelmiş. Baktık, camiden kesilmişler, cemaatten kopmuşlar, İslâm'ı unutmuşlar, Allah'ın emirlerini unutmuşlar. Baktık, camiden kesilmişler, cemaatten kopmuşlar, İslâm'ı unutmuşlar, Allah'ın emirlerini unutmuşlar. Çok kötü bir duruma düşmüşler. Belki siz farkında değilsinizdir.Çok kötü bir duruma düşmüşler.

Belki siz farkında değilsinizdir.
Bir caminin cemaatinden olmak çok büyük nimettir. Bir caminin cemaatinden olmak çok büyük nimettir. Belki bu nimetin siz kıymetini bilmiyorsunuz, farkında değilsiniz. Ama birçoğu kopmuştur. Belki bu nimetin siz kıymetini bilmiyorsunuz, farkında değilsiniz. Ama birçoğu kopmuştur.

İşte böyle ümmetin bozulduğu zamanda Peygamber Efendimiz'in sünnetine sarılmak en büyük iş oluyor.İşte böyle ümmetin bozulduğu zamanda Peygamber Efendimiz'in sünnetine sarılmak en büyük iş oluyor. Kur'an'ı öğreneceğiz, âyetlerine uyacağız. Sünnetini öğreneceğiz, sünnetine uyacağız. Kur'an'ı öğreneceğiz, âyetlerine uyacağız. Sünnetini öğreneceğiz, sünnetine uyacağız.

Onun için biz her sefer geldiğimizde burada size daima Peygamber Efendimiz'in hadislerini okuduk.Onun için biz her sefer geldiğimizde burada size daima Peygamber Efendimiz'in hadislerini okuduk. Büyüklerimizden biz böyle gördük. Bizim tarikatimiz, evvelinden beri hep alim yetiştirmiştir.Büyüklerimizden biz böyle gördük. Bizim tarikatimiz, evvelinden beri hep alim yetiştirmiştir. Bugüne kadar da öyle olmuştur. Hep ilim yolundan yürümüştür. Bugüne kadar da öyle olmuştur. Hep ilim yolundan yürümüştür.

Çok sevindim, Ömer Nasuhi Hocaefendi de bizim tekkeden dersliymiş.Çok sevindim, Ömer Nasuhi Hocaefendi de bizim tekkeden dersliymiş. Bilmiyordum onu, ulemâ-i zâhirden sanıyordum. Çok sevindim.Bilmiyordum onu, ulemâ-i zâhirden sanıyordum. Çok sevindim. Elhamdülillah. Eski büyüklerimizden,Elhamdülillah.

Eski büyüklerimizden,
daha birçok böyle tarihte ismi geçen büyük zevât hep tarikatimizden idi. Elhamdülillah. daha birçok böyle tarihte ismi geçen büyük zevât hep tarikatimizden idi. Elhamdülillah.

Saltanat devri başlayınca, nâehil eller zorla ehil insanları harple, darple,Saltanat devri başlayınca, nâehil eller zorla ehil insanları harple, darple, kılıçla bertaraf edince o zaman evliyâullaha bey'at edilerek gelmiştir. kılıçla bertaraf edince o zaman evliyâullaha bey'at edilerek gelmiştir. Çünkü mühim olan Allah'a itaattir.Çünkü mühim olan Allah'a itaattir. Allah'ın dinini, kitabını en iyi bilen vazifeli kimseye Resûlullah'a itaat eder gibi, Allah'ın dinini, kitabını en iyi bilen vazifeli kimseye Resûlullah'a itaat eder gibi, Resûlullah hayatında sağ olsaydı ona itaat edecek olduğu gibi itaat edegelmişlerdir. Resûlullah hayatında sağ olsaydı ona itaat edecek olduğu gibi itaat edegelmişlerdir. Elden ele o makamlar öyle devredilerek günümüze kadar gelmiştir. Elden ele o makamlar öyle devredilerek günümüze kadar gelmiştir.

Şeyh efendiye bey'atın mânası; "Resûlullah Efendimiz'in zamanında olsaydım Resûlullah'a bağlanacaktım.Şeyh efendiye bey'atın mânası; "Resûlullah Efendimiz'in zamanında olsaydım Resûlullah'a bağlanacaktım. Şimdi Resûlullah Efendimiz'in makamının vârisi, mânevî halifesi bu olduğu için ondan bağlanıyorum." demektir.Şimdi Resûlullah Efendimiz'in makamının vârisi, mânevî halifesi bu olduğu için ondan bağlanıyorum." demektir. Bağlılığın mânası odur. Bağlılığın mânası odur.

Aynı sevap alınır mı? Aynı sevap alınır. Çünkü Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Aynı sevap alınır mı?

Aynı sevap alınır. Çünkü Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

el-Ulemâu veresetü'l-enbiyâ'. "Alimler, peygamberlerin vârisleridir." el-Ulemâu veresetü'l-enbiyâ'.

"Alimler, peygamberlerin vârisleridir."

Ve hulefâu'r-rusul. "Peygamberlerin halifeleridir." Ve hulefâu'r-rusul. "Peygamberlerin halifeleridir."

Ve emenâu'l-ümme. "Ümmetin emanet edildiği kimselerdir." Ve emenâu'l-ümme. "Ümmetin emanet edildiği kimselerdir."

Onlara emanet edilmiştir. Onlar sevk edecekler; hak yola götürecekler, gösterecekler. Onlara emanet edilmiştir. Onlar sevk edecekler; hak yola götürecekler, gösterecekler.

Hocamız rahmetullahi aleyh çok halim selim bir kimseydi de bir gün kaşlarını çattı,Hocamız rahmetullahi aleyh çok halim selim bir kimseydi de bir gün kaşlarını çattı, biraz bazı sert sözler söyledi. Unuttum ne olduğunu…biraz bazı sert sözler söyledi. Unuttum ne olduğunu… Ben de biraz hassas, cahil ve kırılgan bir insan olduğumdan sözler ağır geldi.Ben de biraz hassas, cahil ve kırılgan bir insan olduğumdan sözler ağır geldi. Biraz da bana mı geliyor gibi…Biraz da bana mı geliyor gibi… Her zaman alıştığımız güleç yüzlülüğünden farklı, böyle sertçe bir ifade…Her zaman alıştığımız güleç yüzlülüğünden farklı, böyle sertçe bir ifade… Bana mı başkasına mı, ortaya da olsa biraz alındım.Bana mı başkasına mı, ortaya da olsa biraz alındım. Kızgındı, bir şeye kızdı, artık neye kızdıysa, evde misafirlere mi kızdı, nasıl olduysa…Kızgındı, bir şeye kızdı, artık neye kızdıysa, evde misafirlere mi kızdı, nasıl olduysa… Ben de alınır gibi oldum. Ben de alınır gibi oldum. Tam direkt böyle bir azar değil de, biraz ben alındım.Tam direkt böyle bir azar değil de, biraz ben alındım. Sonra düşündüm ki; "Bu Resûlullah Efendimiz'in vekilidir, makam o makamdır.Sonra düşündüm ki; "Bu Resûlullah Efendimiz'in vekilidir, makam o makamdır. Dövse de sövse de kovsa da buradan ayrılınır mı? Ayrılınmaz!" diye bir duygu,Dövse de sövse de kovsa da buradan ayrılınır mı? Ayrılınmaz!" diye bir duygu, içimden geçti. Bir iltifat etti bana, bir iltifat etti…içimden geçti. Bir iltifat etti bana, bir iltifat etti… Sanki gök fırtına dindi, güneş açtı. İmtihanmış demek ki… Sanki gök fırtına dindi, güneş açtı. İmtihanmış demek ki…

Bi-hürmeti esmaihi'l-hüsnâ ve habîbihi'l-müctebâ ve bi-hürmeti esrârı sûreti'l-Fâtiha. Bi-hürmeti esmaihi'l-hüsnâ ve habîbihi'l-müctebâ ve bi-hürmeti esrârı sûreti'l-Fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2