Almanya’da bulunuyorum. Cuma vaazım için evimizin küçük kızına rica ettim,
“Hadi bakalım, bu Râmûzü’l-Ehâdîs kitabının iki cildinden birisini seç!” diye, o seçti. Seçtiği ciltten de, “Aç bakalım bir sayfa!” dedim, bu sayfayı açtı. Çünkü çocuklar masumdur, bakalım neresi gelecek diye ben de merak ediyordum. Çıkmış olan sayfadan, hadis-i şerifleri size okuyorum.
Sadeka Rasûlü’llâh, fî mâ kâl, ev kemâ kâl...
Hadis-i şerifin metn-i mübârekini okumuş olduk. Şimdi ana konusu evliyâullahla ilgili ve ilk cümlesi riyâ ile ilgili bir hadis-i şerif geldi kur’ada karşımıza... Hadis-i şerifin başında ilk cümlecikte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki:
(İnne’l-yesîra mine’r-riyâi şirkün) “Riyadan az bir miktarı bile şirktir.”
Riyâ ne demek, izah edelim; şirk ne demek, izah edelim: Riyâ, reâ, rü’yet kelimesinden geliyor, göstermek demek. Yâni yapmış olduğu ibadeti, iyi işi başkaları görsün de, beni öğsünler, sevsinler diye başkalarına gösteriş yapmak demek. Böyle insanın, Allah’ın rızasını kazanmak için yapması gereken bir ibadeti, hayırlı işi, Allah rızasını düşünerek değil de gösteriş için yapması; insanlar görsün de beğensinler, alkışlasınlar, beni sevsinler diye insanları düşünerek yapması riyâdır.
“Hem Allah için yapıyorum, hem de biraz reklam için...”
“Hem Allah için yapıyorum, hem de biraz sevgi toplamak için oy toplamak için alkış toplamak için teveccüh kazanmak için itibarımı sağlamlaştırmak için müşterilerimi artırmak için yapıyorum...”
“Neden?..”
“Sakallı, sofu, camiden çıkmıyor... İnsan hem öyle yapmalı, hem böyle yapmalı! Bu kadar da katı Müslümanlık olmaz, yarım Müslüman olsun, çeyrek Müslüman olsun, onda bir, yüzde bir...”
“Şimdikiler de, ‘Hangi takımı tutuyorsunuz?’ diye soruyorlar.” derdi.
Tabi, eskiden büyüklerin yanına, ciddi insanların, dinini bilen insanların yanına giderlermiş. Tekkenin adabını öğrenirlermiş, büyüklere saygıyı öğrenirlermiş, insanlara hizmeti öğrenirlermiş. Herkesi sevmeyi, saymayı öğrenirlermiş. Küçüklere, muhtaçlara yardım etmeyi öğrenirlermiş. Oturmanın, kalkmanın adabını öğrenirlermiş... Ne güzel!
Yâni bir zarâfet var, edebiyata düşkünlük var, edep var...
Demek ki, bütün Müslümanlar bir bakıma Allah’ın velîleri olduğundan, hiçbir Müslümanı incitmemek lazım!.. Daha da genişletebiliriz bu daireyi; hiçbir kimsenin hakkını yememek, hiçbir kulu incitmemek lazım!..
Hadis-i şerifin cümlelerine devam edelim:
(Ve inna’llâhe yühibbü’l-ebrâra’l-ahfiyâe’l-etkıyâ’) “Ve muhakkak ki, hiç şüphe yok ki Allah Teâlâ Hazretleri takvâ ehli, gizli iyi kulları sever.”
“Peki efendim, geliyoruz efendim...”
Ama arkadaki o gizli, takvâ ehli iyi kul, kıymeti bilinmediğinden, (lem yüd’av) davet de olunmuyor. Evlere, sofralara, ziyafetlere, toplantılara davet de edilmiyor.
“Ben çok günahkârım, Allah affetsin günahlarımı, dua edin!” falan der; tevazuundan...
Demek ki, Allah’ın velî kulları saklı oluyor. Biraz kendilerini saklıyorlar, biraz Allah saklıyor. Gelinin çadırında saklandığı gibi belli etmiyor. Bazen itilip kakılabiliyorlar. Karanlık, tozlu topraklı yerlerde olabiliyorlar. Üstü başı toz toprak, saçı başı dağınık olduğu için herkes dilenci zannedebiliyor. Olabilir. Ama kalbi hidayet feneri gibi etrafa ışıl ışıl ışık saçıyor diye Peygamber Efendimiz bildiriyor.
Bu hadis-i şerifte böyle evliyâullahın halleri geldi.
Bir sonraki hadis-i şerif de yine evliyâullah ile ilgili, onu da okuyalım. Ebû Saîd el-Hudrî Hazretleri’nden naklolunduğuna göre, burada da Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyurmuş ki:
Bu da yine, Allah’ın evliyâsının sıfatlarıyla ilgili bir hadis-i şerif olduğu için bunu da okuyalım:
(İnne ebdâle ümmetî) “Hiç şüphe yok ki benim ümmetimin ebdâli...” Ebdâl ne demek, sayıları muayyen olan evliyâullah demek; üçler, yediler, kırklar gibi. Neden ebdâl denmiş?.. Çünkü birisi ahirete irtihal ettiği zaman, yerine ötekisi geldiğinden ebdâl deniyor. Ebdâl o zaman, sayıları belirli olan, yüksek vasıflı, çok kıymetli evliyâullah demek...
Şimdi bunları izah edelim:
1. Evliyâullah cennete amelleriyle girmeyecek. Zaten kimse cennete ameliyle girmeyecek. Bu ne demek?.. Yaptığımız amellerin fiatını hesaplasak, teraziye koysak, Allah’ın bize verdiği bir nimetin bile karşılığı olmaz. Bir görme nimetinin, bir işitme nimetinin, bir akıl nimetinin karşılığını ödemek için bin tane canımız olsa, bin defa fedâ-yı can etsek yine ödeyemeyiz. Allah’ın üzerimizdeki nimetleri, ikramları çok olduğundan ameller o nimetleri bile ödeyemediğinden, cenneti satın almak o amellerle mümkün olmaz. Cennetin bedeline hiç kimse para yetiştiremez.
a. Elindeki malından parasından verir; buna mal cömertliği derler.
b. Bedenen hizmet eder, hizmete koşturur. Delikanlıdır, hocasının hizmetinde pervane gibi dolaşır, güzel hizmet yapar. Hocası da dua eder, “Allah razı olsun!” der. Veya babasına, annesine, akrabasına, büyüklerine hürmet eder. Sever büyükleri. Neden?.. Bedenen hizmete koşturuyor. İşte bu ten cömertliği...
c. Bir de can cömertliği vardır, Allah yolunda canını verir. Şehitler gibi, “Canım feda olsun!“ der, canını verir.
Demek ki, evliyâullah da hizmet ehli imişler. Cennete girenler Allah’ın rahmeti ile girecek, bir de hizmet ehli oldukları için nefislerinin cömertliğinden, ten cömertliğinden... Hem malla mülkle cömertlik yapıyorlar, etrafa hediyeler, ikramlar, hayırlar, yardımlar yapıyorlar; hem de hizmete koşuyorlar. Allah cömertleri seviyor, ondan dolayı girecekler cennete..
Aradaki hadis-i şerifi de okuyalım:
Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî gibi sağlam kaynaklar, Abdullah b. Ömer radıyallahu anh’dan rivayet etmişler. İzah edelim:
Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî gibi sağlam kaynaklar, Abdullah b. Ömer radıyallahu anh’dan rivayet etmişler. İzah edelim:
(İnne eberre’l-birri) “İyiliğin en iyisi...” Çeşitli iyilikler var, iyi işler var, sevaplı işler var, makbul işler var, Allah’ın sevdiği güzel işler var... “İyinin en iyisi nedir?” diyor Peygamber Efendimiz. (En yasıle’r-racülü ehle vüddi ebîhi) “Babasının sevdiği arkadaşlarına ziyaret yapmasıdır, ilgi göstermesidir. Gidip onları, ‘Siz babamın dostlarıydınız, nasılsınız, iyi misiniz, bir emriniz var mı?’ falan diye onları arayıp sormasıdır, kollamasıdır; yardıma muhtaçsa yardım etmesidir. (Ba’de en yüvelliye’l-eb.) Baba ahirete göçtükten sonra...
Allah Teâlâ Hazretleri bize, dinimizin güzel emirlerini öğrenip, gereğince amel etmeyi nasip eylesin...
Bunlar nereden öğrenilir?.. Peygamber Efendimiz’in hadis-i şeriflerinden öğrenilir. Teferruat Peygamber Efendimiz’in hadis-i şeriflerinden öğrenilir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in sünneti iyi öğrenilirse, din namına yapılan şeylerin hangisinin doğru, hangisinin yanlış olduğu da öğrenilir. Söylenilen sözlerin de hangisi doğru, hangisi eğri, o zaman terazi de tartar insan. “Bu adam dini bilmiyor. Söylediği yalandır, yanlıştır, eksiktir, kusurludur; işin doğrusu şudur.” diyebilir hadisleri bilirse...
Onun için sevgili kardeşlerim, üç hadis-i şerifi okuduğumuz busohbetin sonunda açıklama yapayım size; ihtar edeyim, ikaz edeyim sizi, uyarayım:
Hadis-i şerifleri, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in sünnetini iyi öğrenmezseniz, aldanırsınız! Tam Müslümanlığı, doğru Müslümanlığı öğrenemezsiniz! İş cahillerin söylediği sözlerle çığırından çıkar, sonra insanlar şaşırır. Ama dindeki şaşırma da çok pahalıya mal olur. Yolda yürürken şaşırmaya benzemez; dinde imanda şaşırdı mı insan, -Allah saklasın- Allah’ın sevgisini kaybeder, gadabına uğrar, kahrına uğrar. Cehenneme düşer, cayır cayır yanar. Dünyası, ahireti mahvolur.
“Nedir bunun ölçüsü?..”
Diyanet İşleri Başkanlığı’nın neşrettiği hadis kitaplarını okuyun; Sahîh-i Buhârî’yi okuyun, Riyâzu’s-Sâlihîn’i okuyun!.. Sorun müftü efendiye, sorun Din İşleri Yüksek Kuruluna... Hangi hadis-i şerifler sağlamdır, onları okuyun!
Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretleri müdahale etmiş:
“Ey insanlar! Siz bu ayeti böyle yorumluyorsunuz ama, bu ayetin manasını biz Peygamber Efendimiz’in zamanında hiç böyle anlamıyorduk. ‘Allah’ın size verdiği malların zekâtını vermezseniz, cihada sarf etmezseniz, cimrilik yaparsanız, o zaman böylece kendinizi tehlikeye atmış olursunuz. Hayır yapın, hasenat yapın, zekât verin, cihada para verin!’ manasına geliyordu bu... Siz şimdi savaşta düşmana saldırmayın manasını çıkartıyorsunuz; bu yanlıştır. Düşmanla çarpışmak, düşmana saldırmak Allah’ın emridir. Kâfirlerle, müşriklerle cihat etmek en büyük sevaplı işlerdir. Yanlış yorumluyorsunuz.” demiş.