Namaz Vakitleri

19 Cemâziye'l-Evvel 1446
21 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:51
Öğle
12:55
İkindi
15:26
Akşam
17:49
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Ey İsrâil Oğulları!

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

27 Zilhicce 1419 / 13.04.1999
Mekke

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın hac ve umre dolayısıyla Medine’de ve Mekke’de bulunduğu zamanlarda yaptığı sohbetlerdir. Bu sohbetler, çoğu zaman hacıların ve umrecilerin kaldığı otellerde, Mina’da ve Arafat’ta yapılmıştır.

Konuşmalarda hac ibadetinin faziletleri üzerinde durulmuş; Medine-i Münevvere, Mekke-i Mükerreme, Kâbe-i Müşerrefe, Mina, Arafat gibi mübârek yerler ve yapılabilecek sevaplı ameller anlatılmıştır. Çok rastlanan hatalı uygulamalar ve yanlış davranışlar örneklerle anlatılmış; haccın incelikleri, karşılıklı muamelelerde dikkat edilecek noktalar, sevgi ve saygıyı artıracak güzel davranışlar hatırlatılmıştır.

İhram, istîlâm, tavaf, vakfe, şeytan taşlama gibi hacda yapılan çeşitli görevlerin mânevî ve sembolik yönü üzerinde durulmuş; huzurlu, duygulu ve feyizli bir hac yapmanın yolları gösterilmiştir.

Benî İsrâil, İsrâil Oğulları’na Verilen Nimetler, Ahdinize Vefâ Gösterin!, Yalnız Allah’tan korkun! | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ey İsrâil Oğulları!

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

27 Zilhicce 1419 / 13.04.1999
Mekke

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın hac ve umre dolayısıyla Medine’de ve Mekke’de bulunduğu zamanlarda yaptığı sohbetlerdir. Bu sohbetler, çoğu zaman hacıların ve umrecilerin kaldığı otellerde, Mina’da ve Arafat’ta yapılmıştır.

Konuşmalarda hac ibadetinin faziletleri üzerinde durulmuş; Medine-i Münevvere, Mekke-i Mükerreme, Kâbe-i Müşerrefe, Mina, Arafat gibi mübârek yerler ve yapılabilecek sevaplı ameller anlatılmıştır. Çok rastlanan hatalı uygulamalar ve yanlış davranışlar örneklerle anlatılmış; haccın incelikleri, karşılıklı muamelelerde dikkat edilecek noktalar, sevgi ve saygıyı artıracak güzel davranışlar hatırlatılmıştır.

İhram, istîlâm, tavaf, vakfe, şeytan taşlama gibi hacda yapılan çeşitli görevlerin mânevî ve sembolik yönü üzerinde durulmuş; huzurlu, duygulu ve feyizli bir hac yapmanın yolları gösterilmiştir.

Benî İsrâil, İsrâil Oğulları’na Verilen Nimetler, Ahdinize Vefâ Gösterin!, Yalnız Allah’tan korkun! | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh! es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!

Hacca giden kardeşlerimizin ibadetlerini Allah kabul eylesin.Hacca giden kardeşlerimizin ibadetlerini Allah kabul eylesin. Hacc-ı ekber oldu, Arefe günü cuma gününe rastladı, güzel oldu.Hacc-ı ekber oldu, Arefe günü cuma gününe rastladı, güzel oldu. Allahu Teâlâ hazretleri hacı kardeşlerimizin haclarınıAllahu Teâlâ hazretleri hacı kardeşlerimizin haclarını mebrûr, sa'ylerini meşkûr, günahlarını mağfûr eylesin. Dönmeye başladılar.mebrûr, sa'ylerini meşkûr, günahlarını mağfûr eylesin.

Dönmeye başladılar.
Geceleyin Müzdelife'de soğuk olduğu için korunmak zordu.Geceleyin Müzdelife'de soğuk olduğu için korunmak zordu. Orada gecelemek mecburiyeti olduğundan birçok kimse üşüdü.Orada gecelemek mecburiyeti olduğundan birçok kimse üşüdü. Ben kardeşiniz de bu arada üşüyenler arasında olduğumdan ondan sonraki günlerde deBen kardeşiniz de bu arada üşüyenler arasında olduğumdan ondan sonraki günlerde de soğuk su ve soğutucu cihazların tesiriyle bazen insanın rahatsızlığı artabiliyor.soğuk su ve soğutucu cihazların tesiriyle bazen insanın rahatsızlığı artabiliyor. Geçen hafta konuşmayı yapamadım, özür dilerim. Elimde olmayan bir sebeple, mazeretle böyle oldu.Geçen hafta konuşmayı yapamadım, özür dilerim. Elimde olmayan bir sebeple, mazeretle böyle oldu. Şimdi de sesimde belki hafif bir kısıklık var ama yine yola çıkacağız.Şimdi de sesimde belki hafif bir kısıklık var ama yine yola çıkacağız. Kur'ân-ı Kerîm sohbetimiz bir hafta daha gecikmesin diye konuşmaya giriştim. Kur'ân-ı Kerîm sohbetimiz bir hafta daha gecikmesin diye konuşmaya giriştim. Kusurumuz olursa artık affedersiniz. Hepinize sıhhatler, âfiyetler dilerim.Kusurumuz olursa artık affedersiniz.

Hepinize sıhhatler, âfiyetler dilerim.
Allah nice bayramlara erdirsin. Hac yapanların hacları makbul olsun.Allah nice bayramlara erdirsin. Hac yapanların hacları makbul olsun. Yapmayanlara, Allah yakın zamanda, önümüzdeki sene beraberce haclar yapmayı nasip eylesin. Yapmayanlara, Allah yakın zamanda, önümüzdeki sene beraberce haclar yapmayı nasip eylesin.

Kur'ân-ı Kerîmimiz'den Bakara sûre-i şerîfesi'nin 39. âyeti üzerinde sohbetler yapmıştık.Kur'ân-ı Kerîmimiz'den Bakara sûre-i şerîfesi'nin 39. âyeti üzerinde sohbetler yapmıştık. Şimdi bugün 40, 41, 42 ve 43. âyet-i kerîmeler üzerinde sohbetimi yapacağım.Şimdi bugün 40, 41, 42 ve 43. âyet-i kerîmeler üzerinde sohbetimi yapacağım. Bu âyet-i kerîmelerde konu değişti.Bu âyet-i kerîmelerde konu değişti. Hz Âdem aleyhisselam'ın cennetteki yaratılışı ve meleklerin kendisine secde etmesi konusu değişti.Hz Âdem aleyhisselam'ın cennetteki yaratılışı ve meleklerin kendisine secde etmesi konusu değişti. Bu sohbetimizde benî İsrâil ile ilgili âyet-i kerîmeler başlıyor.Bu sohbetimizde benî İsrâil ile ilgili âyet-i kerîmeler başlıyor. Önce beraberce mübarek metnini okuyalım: Bismillâhirrahmânirrahîm: Önce beraberce mübarek metnini okuyalım:

Bismillâhirrahmânirrahîm:

Yâ benî isrâîlezkürû ni'metiye'lletî en'amtü aleyküm ve evfû biahdî ûfi biahdiküm ve iyyâye fe'rhebûn.Yâ benî isrâîlezkürû ni'metiye'lletî en'amtü aleyküm ve evfû biahdî ûfi biahdiküm ve iyyâye fe'rhebûn. Ve âminû bimâ enzeltü müsaddikan limâ meaküm ve lâ tekûnû evvele kâfirin bihVe âminû bimâ enzeltü müsaddikan limâ meaküm ve lâ tekûnû evvele kâfirin bih ve lâ teşterû biâyâtî semenen kalîlen ve iyyâye fe'ttekûn. ve lâ teşterû biâyâtî semenen kalîlen ve iyyâye fe'ttekûn.

Ve lâ telbisü'l-hakka bi'l-bâtıli ve tektümü'l-hakka ve entüm ta'lemûn. Ve lâ telbisü'l-hakka bi'l-bâtıli ve tektümü'l-hakka ve entüm ta'lemûn.

Ve ekîmus-salâte ve âtü'z-zekâte ve'rkeû mea'r-râkiîn. Sadakallâhül-azîm.Ve ekîmus-salâte ve âtü'z-zekâte ve'rkeû mea'r-râkiîn.

Sadakallâhül-azîm.
Bu âyet-i kerîmeler üzerine konuşmak istiyorum. Sohbetimin konusu, bu âyet-i kerîmeler olacak inşaallah. Bu âyet-i kerîmeler üzerine konuşmak istiyorum. Sohbetimin konusu, bu âyet-i kerîmeler olacak inşaallah.

Yâ benî isrâîl. "Ey İsrâil'in oğulları!" İsrâil, Yâkub aleyhisselam'ın lakabıdır.Yâ benî isrâîl. "Ey İsrâil'in oğulları!"

İsrâil, Yâkub aleyhisselam'ın lakabıdır.
İnsanların isimleri oluyor, lakabları oluyor, unvanları oluyor, nisbeleri oluyor.İnsanların isimleri oluyor, lakabları oluyor, unvanları oluyor, nisbeleri oluyor. Nereli oldukları bazen yazılı oluyor. Mesela "Konevî" deniliyor, "Arabî" deniliyor, "Kureşî" deniliyor.Nereli oldukları bazen yazılı oluyor. Mesela "Konevî" deniliyor, "Arabî" deniliyor, "Kureşî" deniliyor. İsrâil de, Allah'ın mübarek peygamberlerinden Yâkub aleyhisselam'ın sıfatı. İsrâil de, Allah'ın mübarek peygamberlerinden Yâkub aleyhisselam'ın sıfatı.

Benî kelimesinin de aslında sonunda nun vardır, benîn, ibn kelimesinin çoğuludur.Benî kelimesinin de aslında sonunda nun vardır, benîn, ibn kelimesinin çoğuludur. İbn, "oğul" demek; benîn, "oğullar" demek. İbn, "oğul" demek; benîn, "oğullar" demek. Cümledeki yerine göre yani merfû hâli, mansub veya mecrur hâline göre benîn olur, benûn olur.Cümledeki yerine göre yani merfû hâli, mansub veya mecrur hâline göre benîn olur, benûn olur. Burada âyet-i kerîme yâ benî isrâîl derken yâ ile başlıyor,Burada âyet-i kerîme yâ benî isrâîl derken yâ ile başlıyor, yâ'dan sonra bir kelime takımı gelirse o zaman ilk kelimenin yeri mansub olur. yâ'dan sonra bir kelime takımı gelirse o zaman ilk kelimenin yeri mansub olur. Meselâ Rasûlullah diyoruz da, hitap ederken yâ Resûlallah diyoruz.Meselâ Rasûlullah diyoruz da, hitap ederken yâ Resûlallah diyoruz. Yâ gelince rasûl kelimesinin sonu üstün oluyor. Rasûlullah bir tamlama; yâ gelince Resûlallah oluyor. Yâ gelince rasûl kelimesinin sonu üstün oluyor. Rasûlullah bir tamlama; yâ gelince Resûlallah oluyor.

Yâ benî isrâîl de de benû denmiyor, benî deniliyor. Bu sebepten, "Ey İsrâil'in oğulları..."Yâ benî isrâîl de de benû denmiyor, benî deniliyor. Bu sebepten, "Ey İsrâil'in oğulları..." Tabi benîn kelimesinin nunu da muzâf olunca tamlamada birinci kelime olunca düşüyor;Tabi benîn kelimesinin nunu da muzâf olunca tamlamada birinci kelime olunca düşüyor; onun için benî kalıyor. Benî, "ey oğullar" demek. onun için benî kalıyor. Benî, "ey oğullar" demek. Tek kelime olsaydı benîn diyecektik; "oğullar" demek olurdu. Tek kelime olsaydı benîn diyecektik; "oğullar" demek olurdu.

Arapçanın kurallarını da böyle hafif hafif, kulaklarınızda kalsın diye hatırlatalım.Arapçanın kurallarını da böyle hafif hafif, kulaklarınızda kalsın diye hatırlatalım. Resûlullah derken, yâ gelince, Resûlallah deniliyor.Resûlullah derken, yâ gelince, Resûlallah deniliyor. Benû İsrâil derken, yâ gelince, yâ benî İsrâîl oluyor; u, i'ye dönüyor. Benû İsrâil derken, yâ gelince, yâ benî İsrâîl oluyor; u, i'ye dönüyor.

Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmelerde İsrâil'in,Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmelerde İsrâil'in, Yâkub aleyhisselam'ın evlâtları olan yahudilere hitap ediyor.Yâkub aleyhisselam'ın evlâtları olan yahudilere hitap ediyor. Onlar tabi Yâkub aleyhisselam'a çok izzet, itibar ederler, peygamberleri olduğu için severler.Onlar tabi Yâkub aleyhisselam'a çok izzet, itibar ederler, peygamberleri olduğu için severler. Biz de severiz. Çünkü hak peygamberdir. Biz de Yâkub aleyhisselam'ı seviyoruz.Biz de severiz. Çünkü hak peygamberdir. Biz de Yâkub aleyhisselam'ı seviyoruz. İslâm o kadar güzel bir din ki dinlerin sevdiği müşterek kişileri, sevgi bağı ile toplayacak bir hâli var. İslâm o kadar güzel bir din ki dinlerin sevdiği müşterek kişileri, sevgi bağı ile toplayacak bir hâli var.

Onlar Yâkub aleyhisselam'ı seviyor, Yakop diyorlar. Biz Yâkûb diyoruz, Arapçada ayın'la yazıyoruz.Onlar Yâkub aleyhisselam'ı seviyor, Yakop diyorlar. Biz Yâkûb diyoruz, Arapçada ayın'la yazıyoruz. Biz de seviyoruz, onlar da seviyor. Biz de seviyoruz, onlar da seviyor. Edım diyorlar, biz Âdem diyoruz, "Âdem aleyhisselam Atamız" diye seviyoruz.Edım diyorlar, biz Âdem diyoruz, "Âdem aleyhisselam Atamız" diye seviyoruz. Biz "Havva" diyoruz – noktasız ha ile- , onlar îv diyor, Biz "Havva" diyoruz – noktasız ha ile- , onlar îv diyor, muhtelif Avrupa dillerinde Eve yazıyor, veyahut Eva yazıyor. muhtelif Avrupa dillerinde Eve yazıyor, veyahut Eva yazıyor. "Anamız, Âdem Atamızın zevcesi" diye seviyoruz."Anamız, Âdem Atamızın zevcesi" diye seviyoruz. Onlar Abraham diyorlar, biz İbrahim diyoruz, seviyoruz.Onlar Abraham diyorlar, biz İbrahim diyoruz, seviyoruz. Müşterek sevdiğimiz kimseler, bizleri birbirimize yaklaştıracak şeyler. Müşterek sevdiğimiz kimseler, bizleri birbirimize yaklaştıracak şeyler.

Allahu Teâlâ hazretleri de burada, Peygamber Efendimiz'in zamanındaki yahudilere;Allahu Teâlâ hazretleri de burada, Peygamber Efendimiz'in zamanındaki yahudilere; "Ey Yahudiler!" demiyor; "Ey İsrâil'in, ey Yâkub aleyhisselam'ın, ey o sâlih, itaatli, "Ey Yahudiler!" demiyor; "Ey İsrâil'in, ey Yâkub aleyhisselam'ın, ey o sâlih, itaatli, Allah'ın sevgili, mübarek iyi kulunun takipçileri;Allah'ın sevgili, mübarek iyi kulunun takipçileri; ona bağlı olanlar, onun zümresinden olanlar, onu sevenler" diyor. ona bağlı olanlar, onun zümresinden olanlar, onu sevenler" diyor.

Böyle demesinden murad nedir? Mesela deriz ki; Böyle demesinden murad nedir? Mesela deriz ki;

"Ey kerimin oğlu, cömertin oğlu! Şöyle şöyle yap... Sen de baban gibi cömertlik yap!""Ey kerimin oğlu, cömertin oğlu! Şöyle şöyle yap... Sen de baban gibi cömertlik yap!" "Ey kahraman falancanın oğlu, sen de kahraman oğlusun, sen de öyle yap!""Ey kahraman falancanın oğlu, sen de kahraman oğlusun, sen de öyle yap!" "Ey falanca alimin, falanca mübarek zâtın oğlu, şöyle yap!" "Ey falanca alimin, falanca mübarek zâtın oğlu, şöyle yap!"

Babasını zikretmekten murad, "Sen de onun gibi ol!Babasını zikretmekten murad, "Sen de onun gibi ol! Bak, ona layık evlâtlık yap, onun yolundan yürü!" demek oluyor.Bak, ona layık evlâtlık yap, onun yolundan yürü!" demek oluyor. "Ey İsrâil'in, ey Yâkub aleyhisselam'ın çocukları!" da bunun gibi. "Ey İsrâil'in, ey Yâkub aleyhisselam'ın çocukları!" da bunun gibi.

Peygamber Efendimiz'in bir hadîs-i şerîfini hemen nakledelim:Peygamber Efendimiz'in bir hadîs-i şerîfini hemen nakledelim: İbn Abbas radıyallahu anhüma'dan şöyle rivayet edilmiş: İbn Abbas radıyallahu anhüma'dan şöyle rivayet edilmiş:

Hadarat ısâbetün minel-yehûdi nebiyyallâh sallallahu aleyhi ve sellem.Hadarat ısâbetün minel-yehûdi nebiyyallâh sallallahu aleyhi ve sellem. "Yahudilerden bir topluluk, bir zümre, birtakım insanlar Peygamber Efendimiz'in yanına geldiler.""Yahudilerden bir topluluk, bir zümre, birtakım insanlar Peygamber Efendimiz'in yanına geldiler." Fe-kâle lehüm. "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara sordu:"Fe-kâle lehüm. "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem onlara sordu:" Hel ta'lemûne enne isrâile ya'kûb. "Siz biliyor musunuz ki, tasdik ediyor musunuz ki, Hel ta'lemûne enne isrâile ya'kûb. "Siz biliyor musunuz ki, tasdik ediyor musunuz ki, mutabık mısınız ki İsrâil, Yâkub aleyhisselam'dır, Yâkub'dur?"mutabık mısınız ki İsrâil, Yâkub aleyhisselam'dır, Yâkub'dur?" Kâlû: Allâhümme neam. Araplar böyle Allâhümme âmîn" der, Allâhümme neam der.Kâlû: Allâhümme neam. Araplar böyle Allâhümme âmîn" der, Allâhümme neam der. Allâhümme sözü kuvvetlendiren bir kelime olarak önde zikrediliyor. "Ey Allah'ım!" demek. Allâhümme sözü kuvvetlendiren bir kelime olarak önde zikrediliyor. "Ey Allah'ım!" demek.

Biz kuvvetlendirmeyi yeminle yaparız, "vallâhi" filan diye yaparız.Biz kuvvetlendirmeyi yeminle yaparız, "vallâhi" filan diye yaparız. Onlar yeminle de yaparlar, böyle de söylerler.Onlar yeminle de yaparlar, böyle de söylerler. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e "Ey Allah'ım, evet, vallahi doğru, tamam." mânâsınaPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e "Ey Allah'ım, evet, vallahi doğru, tamam." mânâsına Allâhümme neam dediler. Allâhümme neam dediler.

Efendimiz de zarafet abidesi, zariflerin zarifi; o da aynı onların üslubuyla buyurdu ki; Efendimiz de zarafet abidesi, zariflerin zarifi; o da aynı onların üslubuyla buyurdu ki;

Fe-kâle'n-nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem. Fe-kâle'n-nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem.

Allâhümme'şhed. "Yâ Rabbi, sen de şâhid ol!" dedi.Allâhümme'şhed. "Yâ Rabbi, sen de şâhid ol!" dedi. "Bak, ben bunlara sordum; onlar da, 'Evet, odur.' dediler. Binâenaleyh, İsrâil'in Yâkub aleyhisselam olduğunu biliyorlar."Bak, ben bunlara sordum; onlar da, 'Evet, odur.' dediler. Binâenaleyh, İsrâil'in Yâkub aleyhisselam olduğunu biliyorlar. Şahid ol yâ Rabbi, tebliğâtını yaptım!" mânasına. Şahid ol yâ Rabbi, tebliğâtını yaptım!" mânasına.

Yâkub aleyhisselam olduğu böylece hadîs-i şerîfle de sabit.Yâkub aleyhisselam olduğu böylece hadîs-i şerîfle de sabit. O devrin yahudi zümresi de Peygamber Efendimiz'in karşısına gelmiş, "evet" demişler; onunla da sabit.O devrin yahudi zümresi de Peygamber Efendimiz'in karşısına gelmiş, "evet" demişler; onunla da sabit. Yani bir mutabakat var, İsrâil, Yâkub aleyhisselam demek.Yani bir mutabakat var, İsrâil, Yâkub aleyhisselam demek. Benî İsrâil de, Yâkub aleyhisselam'ın oğulları. Benî İsrâil de, Yâkub aleyhisselam'ın oğulları.

Rabbül-âlemîn bu âyet-i kerîmesinde böyle hitab ettikten sonra arkasından ne diyor? Rabbül-âlemîn bu âyet-i kerîmesinde böyle hitab ettikten sonra arkasından ne diyor?

Üzkürû ni'metiye'lletî en'amtü aleyküm.Üzkürû ni'metiye'lletî en'amtü aleyküm. Böyle başlasaydı üzkürû diyecektik ama başında Yâ benî İsrâil olduğu için Böyle başlasaydı üzkürû diyecektik ama başında Yâ benî İsrâil olduğu için Yâ benî isrâîle'zkürû diye geçiyor.Yâ benî isrâîle'zkürû diye geçiyor. İsrâil gayr-i munsarif kelime olduğundan, sonu esre almıyor, üstün alıyor. İsrâil gayr-i munsarif kelime olduğundan, sonu esre almıyor, üstün alıyor.

Yâ benî isrâile'zkürû. -Lâm'ın üstünü zel'e vuruluyor.- "Benî İsrâil, ey İsrâil'in evlâtları!Yâ benî isrâile'zkürû. -Lâm'ın üstünü zel'e vuruluyor.- "Benî İsrâil, ey İsrâil'in evlâtları! Üzkürû "Hatırlayın, yâd edin, aklınıza getirin, hafızanızı toparlayın, hatırlayın!" Neyi? Üzkürû "Hatırlayın, yâd edin, aklınıza getirin, hafızanızı toparlayın, hatırlayın!"

Neyi?

Ni'metiye'lletî en'amtü aleyküm. "Sizlere ihsan ettiğim nimetimi hatırlayın."Ni'metiye'lletî en'amtü aleyküm. "Sizlere ihsan ettiğim nimetimi hatırlayın." Ve evfû biahdî. "Benim sizinle yaptığım sözleşmeye, ahde vefa gösterin!Ve evfû biahdî. "Benim sizinle yaptığım sözleşmeye, ahde vefa gösterin! Mutabık kaldığımız hususta, antlaştığımız hususta verdiğiniz söze vefa gösterin!"Mutabık kaldığımız hususta, antlaştığımız hususta verdiğiniz söze vefa gösterin!" Ûfi biahdiküm. "O zaman ben de size karşı verdiğim söze riayet edeyim,Ûfi biahdiküm. "O zaman ben de size karşı verdiğim söze riayet edeyim, size vaad ettiğim nimetleri ihsan edeyim!" size vaad ettiğim nimetleri ihsan edeyim!" Ve iyyâye fe'rhebûn. "Benden korkun, mutlaka korkun benden!"Ve iyyâye fe'rhebûn. "Benden korkun, mutlaka korkun benden!" "Benden" sözünü iyyâ ile kuvvetlendirerek alması,"Benden" sözünü iyyâ ile kuvvetlendirerek alması, "Muhakkak ve muhakkak benden korkun!" mânâsına geliyor. "Muhakkak ve muhakkak benden korkun!" mânâsına geliyor.

İyyâke na'büdü ne demekti? İyyâke na'büdü ne demekti?

"Ancak ve ancak sana ibadet ederiz." demekti. Bunu Fâtiha'da konuşmuştuk. "Ancak ve ancak sana ibadet ederiz." demekti. Bunu Fâtiha'da konuşmuştuk.

Fe'rhebûn, "Benden korkun." demek ama, iyyâye'yi başa getirince,Fe'rhebûn, "Benden korkun." demek ama, iyyâye'yi başa getirince, Ve iyyâye fe'rhebûn, "Sadece ve sadece, muhakkak ve mutlak benden korkun!" demek. Ve iyyâye fe'rhebûn, "Sadece ve sadece, muhakkak ve mutlak benden korkun!" demek. "Başkasından korkmayın, benden korkun!"Başkasından korkmayın, benden korkun! Korkmakta gevşeklik yapmayın, korkulacak bir durum var, gerçekten korkun!" mânasına geliyor. Korkmakta gevşeklik yapmayın, korkulacak bir durum var, gerçekten korkun!" mânasına geliyor.

Üzkürû ni'metiye'lletî en'amtü aleyküm.Üzkürû ni'metiye'lletî en'amtü aleyküm. "Ey benî İsrâil, benim size ihsan ettiğim nimeti hatırlayın bakalım!" Neydi o nimeti? "Ey benî İsrâil, benim size ihsan ettiğim nimeti hatırlayın bakalım!"

Neydi o nimeti?

Bu nimetlerini Kur'ân-ı Kerîm'in mâziyi anlatan âyetlerinde zikretmiş.Bu nimetlerini Kur'ân-ı Kerîm'in mâziyi anlatan âyetlerinde zikretmiş. Tabi zikredilen nimetleri de var, zikredilmemiş ama verilmiş pek çok nimetleri de var. Mesela neydi? Tabi zikredilen nimetleri de var, zikredilmemiş ama verilmiş pek çok nimetleri de var.

Mesela neydi?

Musa aleyhisselam'a dedi ki; "Kayaya vur!" Musa aleyhisselam'a dedi ki; "Kayaya vur!"

Susuz kaldıkları zaman asâsıyla kayaya vurdu, on iki tane pınar peyda oldu, çıktı.Susuz kaldıkları zaman asâsıyla kayaya vurdu, on iki tane pınar peyda oldu, çıktı. On iki tane kabile, o pınarlardan suları içtiler. Al işte bir nimet. On iki tane kabile, o pınarlardan suları içtiler. Al işte bir nimet. Susuz kalmışken, çöldeykenSusuz kalmışken, çöldeyken susuzluğu giderecek pınarların peydâ olması, Musa aleyhisselam'a Allah'ın verdiği bir mucize...susuzluğu giderecek pınarların peydâ olması, Musa aleyhisselam'a Allah'ın verdiği bir mucize... Bu bir nimet tabi. Sonra, men ve selvâ indirmesi. Bu bir nimet tabi.

Sonra, men ve selvâ indirmesi.

Firavun'un ordusundan kaçınca Sînâ çöllerine düştüler.Firavun'un ordusundan kaçınca Sînâ çöllerine düştüler. Bakkal yok, kasap yok, çarşı yok, pazar yok... Çöl, kızgın kum ve kızgın güneş...Bakkal yok, kasap yok, çarşı yok, pazar yok... Çöl, kızgın kum ve kızgın güneş... Başkaları oralardan geçemiyor, helâk oluyorlar. Yol uzun, o zamanın vasıtalarıyla geçmek kolay değil.Başkaları oralardan geçemiyor, helâk oluyorlar. Yol uzun, o zamanın vasıtalarıyla geçmek kolay değil. Hatta istilâ orduları bile tarih boyunca oraları geçip Mısır'a tecavüz edememişler. Oraları geçtiler. Hatta istilâ orduları bile tarih boyunca oraları geçip Mısır'a tecavüz edememişler. Oraları geçtiler.

Nasıl geçtiler? Allahu Teâlâ hazretleri üzerlerine bulut gönderdi, gölgede geçtiler, güneş yakmadı.Nasıl geçtiler?

Allahu Teâlâ hazretleri üzerlerine bulut gönderdi, gölgede geçtiler, güneş yakmadı.
Sonra tabi gıdaları yok. Koca bir kavim hicret ediyor; Mısır'dan, Firavun'dan kaçıyor. Ne oldu? Sonra tabi gıdaları yok. Koca bir kavim hicret ediyor; Mısır'dan, Firavun'dan kaçıyor.

Ne oldu?

Allahu Teâlâ hazretleri bıldırcın gönderdi, bıldırcınlar sapır sapır döküldü.Allahu Teâlâ hazretleri bıldırcın gönderdi, bıldırcınlar sapır sapır döküldü. Bizim Karadeniz taraflarına gelip de sahillerde köylülerin avladıkları gibi. Bıldırcın yediler.Bizim Karadeniz taraflarına gelip de sahillerde köylülerin avladıkları gibi. Bıldırcın yediler. Kudret helvası ihsan etti. Çölde kudret helvası topladılar. Mantar gibi bir şeymiş. Kudret helvası ihsan etti. Çölde kudret helvası topladılar. Mantar gibi bir şeymiş. Ben yemedim ama çok da merak ediyorum. Böylece gıdalarını sağladı. Ben yemedim ama çok da merak ediyorum. Böylece gıdalarını sağladı.

Sonra Firavun kovalıyordu kendilerini, yakalasaydı öldürecekti. Ama bunlar denizden geçtiler.Sonra Firavun kovalıyordu kendilerini, yakalasaydı öldürecekti. Ama bunlar denizden geçtiler. AllahuTeâlâ hazretleri, Musa aleyhisselam'a, "Denize asânı vur!" diye emretti.AllahuTeâlâ hazretleri, Musa aleyhisselam'a, "Denize asânı vur!" diye emretti. Büyük cadde hâlinde 12 tane yol açıldı, o yollardan geçtiler. Bunlar mucize, Allah'ın ihsanı, ikramı.Büyük cadde hâlinde 12 tane yol açıldı, o yollardan geçtiler. Bunlar mucize, Allah'ın ihsanı, ikramı. Musa aleyhisselam'a iman eden mü'minler geçtiler.Musa aleyhisselam'a iman eden mü'minler geçtiler. Firavun ve ordusu aynı yollara dalınca sular kapandı, helâk oldular. Firavun boğuldu.Firavun ve ordusu aynı yollara dalınca sular kapandı, helâk oldular. Firavun boğuldu. Hem Firavun boğuldu, düşmanın öldürülmesi, helâk olması bir nimet;Hem Firavun boğuldu, düşmanın öldürülmesi, helâk olması bir nimet; hem de kendilerinin geçip kurtulması bir nimet, çöllerden geçmesi bir nimet.hem de kendilerinin geçip kurtulması bir nimet, çöllerden geçmesi bir nimet. Cenâb-ı Hakk'ın etli, bıldırcınlı yemekler ihsan etmesi nimet. Cenâb-ı Hakk'ın etli, bıldırcınlı yemekler ihsan etmesi nimet. Susadıkları zaman sularının kayalardan fışkırması nimet. Bazı alimler "işte bunlardır" demiş. Susadıkları zaman sularının kayalardan fışkırması nimet. Bazı alimler "işte bunlardır" demiş.

Bazıları da bazı başka âyet-i kerîmelerdeki ifadelerden yola çıkarak şöyle diyorlar: Bazıları da bazı başka âyet-i kerîmelerdeki ifadelerden yola çıkarak şöyle diyorlar:

Ni'metühû en ceale minhüm el-enbiyâi ve'r-rusül ve enzele aleyhimü'l-kütüb. Ni'metühû en ceale minhüm el-enbiyâi ve'r-rusül ve enzele aleyhimü'l-kütüb.

Hakikaten âyet-i kerîmelerde bunlar da zikrediliyor: Hakikaten âyet-i kerîmelerde bunlar da zikrediliyor:

"Bu kavmin içinden Allah nice peygamberler çıkardı; bu bir nimet."Bu kavmin içinden Allah nice peygamberler çıkardı; bu bir nimet. Onlara kitaplar indirdi, bu da bir nimet... Bunlardır." demişler.Onlara kitaplar indirdi, bu da bir nimet... Bunlardır." demişler. Tabi nimetlerin büyükleri, ilâhî olanları, sevap kazanmaya,Tabi nimetlerin büyükleri, ilâhî olanları, sevap kazanmaya, cehennem azabından kurtulmaya vesile olanları bunlar. cehennem azabından kurtulmaya vesile olanları bunlar.

Nitekim başka bir âyet-i kerîmede bildiriliyor ki Mûsâ aleyhisselam şöyle buyurmuş:Nitekim başka bir âyet-i kerîmede bildiriliyor ki Mûsâ aleyhisselam şöyle buyurmuş: Yâ kavmizkürû ni'metallâhi aleyküm.Yâ kavmizkürû ni'metallâhi aleyküm. "Ey kavmim! Sizin üzerinize Allah'ın gönderdiği nimetleri aklınıza getirin, yâd edin, hatırlayın." "Ey kavmim! Sizin üzerinize Allah'ın gönderdiği nimetleri aklınıza getirin, yâd edin, hatırlayın."

İz ceale fîküm enbiyâ'. "Nitekim içinizden peygamberler nasip etti, çıkardı."İz ceale fîküm enbiyâ'. "Nitekim içinizden peygamberler nasip etti, çıkardı." ne büyük şeref! ne büyük şeref!

Ve cealeküm mülûkâ. "Ve siz esirken düşmanları yendiniz, içinizden hükümdarlar çıkardı." Ve cealeküm mülûkâ. "Ve siz esirken düşmanları yendiniz, içinizden hükümdarlar çıkardı."

Dâvud aleyhisselam, Süleyman aleyhisselam hükümdar oldular, nerelere hakim oldular. Dâvud aleyhisselam, Süleyman aleyhisselam hükümdar oldular, nerelere hakim oldular.

Ve âtâküm mâ lem yü'ti ehaden mine'l-âlemîn.Ve âtâküm mâ lem yü'ti ehaden mine'l-âlemîn. "Size, başka insanlara nasip olmayan nice güzel nimetler nasip etti Allah." "Size, başka insanlara nasip olmayan nice güzel nimetler nasip etti Allah."

Mü'min oldukları zaman, imanlı oldukları zamanda… Mü'min oldukları zaman, imanlı oldukları zamanda…

Demek ki "Bu nimetler nelerdir?" diye düşündüğümüz zaman bu ayetleri hatırlarsakDemek ki "Bu nimetler nelerdir?" diye düşündüğümüz zaman bu ayetleri hatırlarsak gönderilen peygamberler, indirilen kitaplar büyük nimetler, büyük şerefler, büyük ikramlar...gönderilen peygamberler, indirilen kitaplar büyük nimetler, büyük şerefler, büyük ikramlar... Ondan sonra da düşmandan kurtulmak, çeşit çeşit rızıklarla merzuk olmak... Bunların hepsi birer nimet. Ondan sonra da düşmandan kurtulmak, çeşit çeşit rızıklarla merzuk olmak... Bunların hepsi birer nimet.

"Bu nimetleri hatırlayın!" Neden? "Bu nimetleri hatırlayın!"

Neden?

"Bak ben, siz doğru yoldayken size ne nimetler ikram etmiştim, onları hatırlayın! "Bak ben, siz doğru yoldayken size ne nimetler ikram etmiştim, onları hatırlayın!

Ve evfû biahdî. "Benim ahdime vefa gösterin."Ve evfû biahdî. "Benim ahdime vefa gösterin." Ûfî biahdiküm. "Ben de size verdiğim vaadlerimi size ihsan edeyim!" Ûfî biahdiküm. "Ben de size verdiğim vaadlerimi size ihsan edeyim!"

Ne ahid olduğuna dair yine âyet-i kerîmeler var.Ne ahid olduğuna dair yine âyet-i kerîmeler var. Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki; Ve lekad ehaza'llâhû mîsâka benî isrâîl.Allahu Teâlâ hazretleri buyuruyor ki; Ve lekad ehaza'llâhû mîsâka benî isrâîl. "İsrâil oğullarından Allah onların misaklarını almıştı. Antlaşma, söz ve vaadlerini almıştı." "İsrâil oğullarından Allah onların misaklarını almıştı. Antlaşma, söz ve vaadlerini almıştı."

"Şöyle yapacağız yâ Rabbi, tamam yâ Rabbi, şunları şunları kabul ediyoruz, şöyle olacağız,"Şöyle yapacağız yâ Rabbi, tamam yâ Rabbi, şunları şunları kabul ediyoruz, şöyle olacağız, böyle olacağız." diye ahd-i mîsak, sözleşme almıştı. böyle olacağız." diye ahd-i mîsak, sözleşme almıştı.

Ve beasnâ minhüm isnâ aşere nakîbâ. "Onlardan onlara on iki nakîb bahşetmişti." Ve beasnâ minhüm isnâ aşere nakîbâ. "Onlardan onlara on iki nakîb bahşetmişti."

Ve buyurmuştu ki; Ve kâlellâhu innî meaküm. "Ey mü'minler, ben sizin yanınızdayım."Ve buyurmuştu ki;

Ve kâlellâhu innî meaküm. "Ey mü'minler, ben sizin yanınızdayım."
Lein ekamtümü's-salâte ve âteytümü'z-zekâte.Lein ekamtümü's-salâte ve âteytümü'z-zekâte. "Eğer namazları kılarsanız namazı kılar, zekâtı verirseniz.""Eğer namazları kılarsanız namazı kılar, zekâtı verirseniz." Ve âmentüm birusülî. "Gönderdiğim, vazifelendirdiğim peygamberlere iman eder."Ve âmentüm birusülî. "Gönderdiğim, vazifelendirdiğim peygamberlere iman eder." Ve azzertümûhüm. "Ve hürmet, yardım ederseniz." Ve akradtümu'llâhu kardan hasenen.Ve azzertümûhüm. "Ve hürmet, yardım ederseniz." Ve akradtümu'llâhu kardan hasenen. "Mâlî vazifelerinizi yaparak Cenâb-ı Hak'ın yolunda paralarınızı sarf edip"Mâlî vazifelerinizi yaparak Cenâb-ı Hak'ın yolunda paralarınızı sarf edip ilâhî karz-ı hasen olarak paraları sarf ederseniz." Leükeffirenne anküm seyyiâtiküm.ilâhî karz-ı hasen olarak paraları sarf ederseniz." Leükeffirenne anküm seyyiâtiküm. "Ben de sizin günahlarınızı silerim, bağışlarım, örterim." "Ben de sizin günahlarınızı silerim, bağışlarım, örterim." Ve leüdhilenneküm cennâtin tecrî min tahtihel-enhâr.Ve leüdhilenneküm cennâtin tecrî min tahtihel-enhâr. "Aşağılarından şırıl şırıl ırmakların aktığı cennet bağlarına sizleri dâhil ederim,"Aşağılarından şırıl şırıl ırmakların aktığı cennet bağlarına sizleri dâhil ederim, kabul ederim, oraya girmenizi nasip ederim." diye AllahuTeâlâ hazretlerikabul ederim, oraya girmenizi nasip ederim." diye AllahuTeâlâ hazretleri tarih içinde o kavimlere mü'min olmalarını, mü'min oldukları zamantarih içinde o kavimlere mü'min olmalarını, mü'min oldukları zaman eğer vazifeleri yaparlarsa o mükâfâtları alacaklarını söylemiş. eğer vazifeleri yaparlarsa o mükâfâtları alacaklarını söylemiş.

Onlar da o peygamberlerin zamanında, "Tamam yâ Rabbi, olur yâ Rabbi!" diyeOnlar da o peygamberlerin zamanında, "Tamam yâ Rabbi, olur yâ Rabbi!" diye aşk ile, şevk ile o yola girmişler. aşk ile, şevk ile o yola girmişler.

Bu âyet-i kerîmede diyor ki; "Ey İsrâil oğulları! Sizin üzerinize indirdiğim nimeti hatırlayınBu âyet-i kerîmede diyor ki;

"Ey İsrâil oğulları! Sizin üzerinize indirdiğim nimeti hatırlayın
ve sizinle yaptığımız antlaşmalara riayet edin, bana verdiğiniz sözlerinizi tutun;ve sizinle yaptığımız antlaşmalara riayet edin, bana verdiğiniz sözlerinizi tutun; ben de size sözümü yerine getireyim.ben de size sözümü yerine getireyim. Yani "Öyle yaparsanız ben de sizi cennete sokacağım.' buyurmuştum.Yani "Öyle yaparsanız ben de sizi cennete sokacağım.' buyurmuştum. O zaman sizi cennete sokarım." diyor. O zaman sizi cennete sokarım." diyor.

Bazı alimler demişler ki; Hüve'llezî ehaza'llâhu aleyhim fi't-tevrâti ennehû seyeb'asüBazı alimler demişler ki;

Hüve'llezî ehaza'llâhu aleyhim fi't-tevrâti ennehû seyeb'asü
min benî ismâîle nebiyyen azîmen yutîuhû cemîu'ş-şuûb.min benî ismâîle nebiyyen azîmen yutîuhû cemîu'ş-şuûb. "Allahu Teâlâ hazretleri Tevrat'ta bildirdiğine göre söz almış ki 'İsmâil aleyhisselam'ın zürriyetinden,"Allahu Teâlâ hazretleri Tevrat'ta bildirdiğine göre söz almış ki 'İsmâil aleyhisselam'ın zürriyetinden, neslinden büyük bir peygamber gelecek. Ulu, muazzam bir peygamber gelecek.neslinden büyük bir peygamber gelecek. Ulu, muazzam bir peygamber gelecek. O geldiği zaman, ba's olunduğu zaman, bütün milletler ona itaat edecekler, ona inanacaklar.O geldiği zaman, ba's olunduğu zaman, bütün milletler ona itaat edecekler, ona inanacaklar. Siz de ona inanın!' diye onlardan söz almıştı. Sözden murad budur, anlaşma budur." demişler. Siz de ona inanın!' diye onlardan söz almıştı. Sözden murad budur, anlaşma budur." demişler.

"İşte bu gelecek peygamber de Muhammed aleyhisselam'dır." "İşte bu gelecek peygamber de Muhammed aleyhisselam'dır."

Fe meni'ttebeahû. "Kim o Muhammed'e tâbi olursa." Ğafara'llâhu lehû zenbehû.Fe meni'ttebeahû. "Kim o Muhammed'e tâbi olursa." Ğafara'llâhu lehû zenbehû. "Allah onun günahını affeder.""Allah onun günahını affeder." Ve edhalehü'l-cennete ve ceale lehû ecreyn. "Cennete sokar, iki misli ecir verir." Ve edhalehü'l-cennete ve ceale lehû ecreyn. "Cennete sokar, iki misli ecir verir."

Bir eski mü'minliğinden sevapları devam ederBir eski mü'minliğinden sevapları devam eder bir de yeni hak dini kabul ettiğinden dolayı mükâfâtı kat kat olur. bir de yeni hak dini kabul ettiğinden dolayı mükâfâtı kat kat olur.

Murad, Peygamber Efendimiz'e tâbi olmalarıdır.Murad, Peygamber Efendimiz'e tâbi olmalarıdır. Çünkü onların kitaplarında; "Âhir zaman peygamberi gelecek!" diye bir sürü müjdeler,Çünkü onların kitaplarında; "Âhir zaman peygamberi gelecek!" diye bir sürü müjdeler, bir sürü haberler vardı. Onlar da öyle bir peygamberin gelişini zaten bekleyip duruyorlardı.bir sürü haberler vardı. Onlar da öyle bir peygamberin gelişini zaten bekleyip duruyorlardı. Hatta Anadolu'da Selmânül-Fârisî'ye de yanında çalıştığı, hizmet ettiği rahip, ölürken;Hatta Anadolu'da Selmânül-Fârisî'ye de yanında çalıştığı, hizmet ettiği rahip, ölürken; "Artık âhir zaman peygamberinin gelmesi yakın, Arabistan taraflarına git!" diye tavsiye etmişti."Artık âhir zaman peygamberinin gelmesi yakın, Arabistan taraflarına git!" diye tavsiye etmişti. Bunları hep tarih kitapları yazıyor, biliyoruz. Bunları hep tarih kitapları yazıyor, biliyoruz.

"İşte siz bu ahidlere uyarsanız, ben de size vaad ettiğim nimetlerimi,"İşte siz bu ahidlere uyarsanız, ben de size vaad ettiğim nimetlerimi, âhirette cennetimi ihsan ederim!" diyeâhirette cennetimi ihsan ederim!" diye Allahu Teâlâ hazretleri bu 40. âyet-i kerîmede onlara hatırlatma yapıyor: Allahu Teâlâ hazretleri bu 40. âyet-i kerîmede onlara hatırlatma yapıyor:

"Ey yahudi kavmi! Bir zamanlar size peygamberler gelmişti."Ey yahudi kavmi! Bir zamanlar size peygamberler gelmişti. Onlarla sözler duymuştunuz, hakikatler öğrenmiştiniz. Onlara da sözler vermiştiniz. Onlarla sözler duymuştunuz, hakikatler öğrenmiştiniz. Onlara da sözler vermiştiniz. Hadi bakalım, şimdi onun zamanı geldi; o ahdinize uyun, o sözünüzü yerine getirin!Hadi bakalım, şimdi onun zamanı geldi; o ahdinize uyun, o sözünüzü yerine getirin! Hadi bakalım, âhir zaman peygamberine uyun! Ancak ve ancak benden korkun!" Hadi bakalım, âhir zaman peygamberine uyun! Ancak ve ancak benden korkun!"

Tabi insanlar bulundukları durumu değiştirmek istemezler.Tabi insanlar bulundukları durumu değiştirmek istemezler. Fizikteki gibi, insanların ictimâî hayatlarında da atâlet prensibi var.Fizikteki gibi, insanların ictimâî hayatlarında da atâlet prensibi var. Kavimlerin, toplumların bulundukları hâli değiştirmesi zor oluyor.Kavimlerin, toplumların bulundukları hâli değiştirmesi zor oluyor. Yanlış da olsa, yalan da olsa eskiyi devam ettirmek kolaylarına geliyor.Yanlış da olsa, yalan da olsa eskiyi devam ettirmek kolaylarına geliyor. Yeni güzel de olsa tatlı da olsa onu kabulde zorlanıyorlar. Ama yapmaları lâzım! Yeni güzel de olsa tatlı da olsa onu kabulde zorlanıyorlar. Ama yapmaları lâzım!

Yapmamalarının sebepleri bir takım korkular olabilir. Bu korkular başlarındaki yöneticiler olabilir.Yapmamalarının sebepleri bir takım korkular olabilir. Bu korkular başlarındaki yöneticiler olabilir. O yöneticiler, düzenleri bozulmasın diye, yeni gelen hakikatlerin karşısına çıkarlardı. O yöneticiler, düzenleri bozulmasın diye, yeni gelen hakikatlerin karşısına çıkarlardı. Firavun gibi, Kureyş'in azılı reisleri ve müşrikleri gibi yeniliklere karşı çıkarlar, zorluk gösterirler.Firavun gibi, Kureyş'in azılı reisleri ve müşrikleri gibi yeniliklere karşı çıkarlar, zorluk gösterirler. O zalimler bir sürü sahabeye rıdvanullâhi aleyhim ecmaîn işkence yapmışlar. Böyle şeyler olabilir. O zalimler bir sürü sahabeye rıdvanullâhi aleyhim ecmaîn işkence yapmışlar. Böyle şeyler olabilir. İnsanlar onlardan korkabilir. Halk, gerçekleri kabulden onun için korkarlar.İnsanlar onlardan korkabilir. Halk, gerçekleri kabulden onun için korkarlar. Onun için AllahuTeâlâ hazretleri buyuruyor ki: Onun için AllahuTeâlâ hazretleri buyuruyor ki:

Ve iyyâye fe'rhebûn. "Ancak ve ancak benden korkun!" Başkasından değil, benden korkun! Ve iyyâye fe'rhebûn. "Ancak ve ancak benden korkun!" Başkasından değil, benden korkun!

Rahibe yerhebu, "korkmak" demek Arapçada. Fe'rhebû cemi' sîgasıyla, "Siz ey çokluk insanlar, korkun!" demek.Rahibe yerhebu, "korkmak" demek Arapçada. Fe'rhebû cemi' sîgasıyla, "Siz ey çokluk insanlar, korkun!" demek. Ferhebûn, fe'rhebûnî'nin kısaltılmışı, sonundaki ye'si düşmüş, nun esreli; "Benden korkun!" demek.Ferhebûn, fe'rhebûnî'nin kısaltılmışı, sonundaki ye'si düşmüş, nun esreli; "Benden korkun!" demek. Ama ve iyyâye ferhebûn "Ancak ve ancak benden korkun!" mânasına geliyor.Ama ve iyyâye ferhebûn "Ancak ve ancak benden korkun!" mânasına geliyor. Başındaki iyyâye, ferhebûnî'nin mânasını iyice kuvvetlendiriyor.Başındaki iyyâye, ferhebûnî'nin mânasını iyice kuvvetlendiriyor. "Başka şeylerden korkmayın, benden korkun!" demek oluyor. "Başka şeylerden korkmayın, benden korkun!" demek oluyor.

Kimisi reislerinden korkar. Kimisi menfaati elden gidecek diye korkar.Kimisi reislerinden korkar. Kimisi menfaati elden gidecek diye korkar. Kimisi geliri kaybolacak diye korkar.Kimisi geliri kaybolacak diye korkar. Kimisi mesela tam reis seçilecekmiş, Peygamber Efendimiz Medine'ye gelmiş, reislik elden gitmiş tabi.Kimisi mesela tam reis seçilecekmiş, Peygamber Efendimiz Medine'ye gelmiş, reislik elden gitmiş tabi. O da karşı çıkmış, münafıkça hareketler etmiş. Ancak Allah'tan korkacak.O da karşı çıkmış, münafıkça hareketler etmiş. Ancak Allah'tan korkacak. Küçük hesaplar yapmayacak insanlar, yalnız Allah'tan korkacak. Küçük hesaplar yapmayacak insanlar, yalnız Allah'tan korkacak.

Rehibe-yerhebû'dan bildiğiniz bazı kelimeler de vardır.Rehibe-yerhebû'dan bildiğiniz bazı kelimeler de vardır. Mesela bunun ism-i fâil sîgası râhib; Allah'tan korkup da Allah korkusuyla kendisini ibadete verip,Mesela bunun ism-i fâil sîgası râhib; Allah'tan korkup da Allah korkusuyla kendisini ibadete verip, tenha yerlerde, mağaralarda ibadet eden insanlara eski devirlerde verilen isim, râhib. tenha yerlerde, mağaralarda ibadet eden insanlara eski devirlerde verilen isim, râhib.

Bunların çoğulu, rahibler nasıl denilir? Ruhbân. Bunların çoğulu, rahibler nasıl denilir? Ruhbân.

Ruhbân sınıfı, râhibler tabakası, zümresi demek oluyor.Ruhbân sınıfı, râhibler tabakası, zümresi demek oluyor. O da işte bu korkan insanlar, "Allah'tan korkan,O da işte bu korkan insanlar, "Allah'tan korkan, korktuğuyla güzel ameller eden kimseler" mânasına geliyor.korktuğuyla güzel ameller eden kimseler" mânasına geliyor. Rahbâniyet de, işte böyle korku fikirleriyle ortaya koydukları bazı yollar: Rahbâniyet de, işte böyle korku fikirleriyle ortaya koydukları bazı yollar:

"Hiç evlenmeyelim, ev bark, çoluk çocuk sahibi olmayalım, manastırlara kapanalım, ibadet edelim!" "Hiç evlenmeyelim, ev bark, çoluk çocuk sahibi olmayalım, manastırlara kapanalım, ibadet edelim!"

Tabi bu dinin tabiatında yok.Tabi bu dinin tabiatında yok. İnsanlar, Allah'a daha güzel kulluk etmenin şekli bu sandıkları için bu yola girmişler. İnsanlar, Allah'a daha güzel kulluk etmenin şekli bu sandıkları için bu yola girmişler.

Halbuki Allah, tabiî yaşamla hayatını sürdürürken,Halbuki Allah, tabiî yaşamla hayatını sürdürürken, hayatındaki olayları Allah'ın rızasına uygun bir şekilde yaparak yaşamayı seviyor.hayatındaki olayları Allah'ın rızasına uygun bir şekilde yaparak yaşamayı seviyor. Yoksa öyle hayat düzenini bozacak yanlış tercihler yapmayı sevmiyor. Yoksa öyle hayat düzenini bozacak yanlış tercihler yapmayı sevmiyor.

Adam hayat düzenini nasıl bozuyor? "Evlenmeyeceğim!" diyor. Adam hayat düzenini nasıl bozuyor?

"Evlenmeyeceğim!" diyor.

Pekiyi, oldu! Sen evlenme, o evlenmesin, o evlenmesin.Pekiyi, oldu! Sen evlenme, o evlenmesin, o evlenmesin. Bu adamlar evlenmeyecek, bu kadınlar da evlenilmediği için kendisiyle onlar da kalacak.Bu adamlar evlenmeyecek, bu kadınlar da evlenilmediği için kendisiyle onlar da kalacak. O zaman insan nesli yok olur. Demek ki tabiata aykırı, yanlış bir tutum. İslâm'da böyle bir şey yok.O zaman insan nesli yok olur. Demek ki tabiata aykırı, yanlış bir tutum. İslâm'da böyle bir şey yok. Peygamber Efendimiz evlenmiş, çoluk çocuğu da olmuş, vefatlar da olmuş.Peygamber Efendimiz evlenmiş, çoluk çocuğu da olmuş, vefatlar da olmuş. Bir beşerin çektiği sevinçleri, acıları çekmiş Peygamber Efendimiz. Bir beşerin çektiği sevinçleri, acıları çekmiş Peygamber Efendimiz.


İşte bu, hayatın herkesin başına gelebilecek olaylarının karşısında,İşte bu, hayatın herkesin başına gelebilecek olaylarının karşısında, Allah'ın rızasına uygun davranabilmek güzel Müslümanlık...Allah'ın rızasına uygun davranabilmek güzel Müslümanlık... Allah'ın rızasına uygun güzel kulluk bu. Biz bunu biliyoruz.Allah'ın rızasına uygun güzel kulluk bu. Biz bunu biliyoruz. Tabi beşer olmasıyla Peygamber Efendimiz de, bir beşer resûl olarak,Tabi beşer olmasıyla Peygamber Efendimiz de, bir beşer resûl olarak, öyle etrafında meleklerin dolaşması, olağanüstü birtakım şeylerle takviye edilmesi,öyle etrafında meleklerin dolaşması, olağanüstü birtakım şeylerle takviye edilmesi, iki tarafında bağlar, bahçeler olması gibi şeyler istemişler müşrikler. iki tarafında bağlar, bahçeler olması gibi şeyler istemişler müşrikler. Etrafında gezen melekleri görmek istemişler. Öyle değil.Etrafında gezen melekleri görmek istemişler. Öyle değil. Sübhâne rabbî hel küntü illâ beşeren resûlâ. "Ben bir beşer peygamberden başka bir şey değilim.Sübhâne rabbî hel küntü illâ beşeren resûlâ. "Ben bir beşer peygamberden başka bir şey değilim. Rabbimi tesbih ve tenzih ederim, sübhânallah, ne acaip şeyler istiyorlar!" diye cevap vermiş Peygamber Efendimiz. Rabbimi tesbih ve tenzih ederim, sübhânallah, ne acaip şeyler istiyorlar!" diye cevap vermiş Peygamber Efendimiz.

İşte eskiden beri insanlar kendi aklına kaldı mı, aşırılığa gidiyor.İşte eskiden beri insanlar kendi aklına kaldı mı, aşırılığa gidiyor. Allah sevmediği halde, istemediği halde, kendi kendilerine kurdukları yola ne deniliyor? Allah sevmediği halde, istemediği halde, kendi kendilerine kurdukları yola ne deniliyor?

Ruhbanlık. Yani gayr-i tabiî bir tercihle tabiata, insan tabiatına aykırı bir yaşam tarzı.Ruhbanlık. Yani gayr-i tabiî bir tercihle tabiata, insan tabiatına aykırı bir yaşam tarzı. Onu da biliyorsunuz, işte bu kelimeden çıkıyor. Kelimenin kökeni "korkmak" demek. Onu da biliyorsunuz, işte bu kelimeden çıkıyor. Kelimenin kökeni "korkmak" demek.

Fe'rhebûn, fa'hşevnî demek, "Benden korkun!" mânasına geliyor. Fe'rhebûn, fa'hşevnî demek, "Benden korkun!" mânasına geliyor.

"Benden korkunuz."da, bir başka mâna da nakletmiş alimler."Benden korkunuz."da, bir başka mâna da nakletmiş alimler. "Eğer siz bu nimetleri hatırlamaz, benim ahdime, bana verdiğiniz sözlere riayet etmezseniz,"Eğer siz bu nimetleri hatırlamaz, benim ahdime, bana verdiğiniz sözlere riayet etmezseniz, daha önceki milletlerde, tarihte bildiğiniz babalarınıza, analarınıza, ecdadınıza gelen belalar, daha önceki milletlerde, tarihte bildiğiniz babalarınıza, analarınıza, ecdadınıza gelen belalar, size de gelir, ha, ondan korkun!" diye tehdit de var.size de gelir, ha, ondan korkun!" diye tehdit de var. Burada hem teşvik var; hem de yapılmadığı zaman başlarına felâket geleceğinin tehdidi var. Burada hem teşvik var; hem de yapılmadığı zaman başlarına felâket geleceğinin tehdidi var.

Ondan sonraki 41. âyet-i kerîme, ahde riayetin nasıl olacağını daha güzel açıklıyor, açıyor:Ondan sonraki 41. âyet-i kerîme, ahde riayetin nasıl olacağını daha güzel açıklıyor, açıyor: Ve âminû bimâ enzeltü müsaddikan limâ meaküm ve lâ tekûnû evvele kâfirin bihVe âminû bimâ enzeltü müsaddikan limâ meaküm ve lâ tekûnû evvele kâfirin bih ve lâ teşterû biâyâtî semenen kalîlâ ve iyyâye fe'ttekûn. Ve âminû. "İman edin!" ve lâ teşterû biâyâtî semenen kalîlâ ve iyyâye fe'ttekûn.

Ve âminû. "İman edin!"

Nimetleri hatırlayın, ahdime riayet edin, ancak ve ancak benden korkun ve iman edin!Nimetleri hatırlayın, ahdime riayet edin, ancak ve ancak benden korkun ve iman edin! Ey ehl-i kitab, ey Yâkub aleyhisselam'ın soyundan gelen kavim, iman edin! Ey ehl-i kitab, ey Yâkub aleyhisselam'ın soyundan gelen kavim, iman edin!

Bimâ enzeltü müsaddikan limâ meaküm. "Sizin yanınızdakini tasdik edici olarak indirdiğime iman edin!" Bimâ enzeltü müsaddikan limâ meaküm. "Sizin yanınızdakini tasdik edici olarak indirdiğime iman edin!"

Şimdi burada, "Sizin yanınızdakini tasdik edici olana iman edin." derken, buradaki maksat nedir? Şimdi burada, "Sizin yanınızdakini tasdik edici olana iman edin." derken, buradaki maksat nedir?

Âlimler demişler ki: Âlimler demişler ki:

Ya'nî bihî kur'âne'llezî ünzile alâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem.Ya'nî bihî kur'âne'llezî ünzile alâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem. en-Nebiyyi'l-ümmiyyi'l-arabiyyi beşîren ve nezîren ve sirâcen münîran müştemilen ale'l-hakkıen-Nebiyyi'l-ümmiyyi'l-arabiyyi beşîren ve nezîren ve sirâcen münîran müştemilen ale'l-hakkı mina'llâhi teâlâ musaddikan limâ beyne yedeyhi mine't-tevrâti ve'l-incîl, diye açıklama yapmış,mina'llâhi teâlâ musaddikan limâ beyne yedeyhi mine't-tevrâti ve'l-incîl, diye açıklama yapmış, İbn Kesir tefsirinde. Türkçesini söyleyelim: İbn Kesir tefsirinde. Türkçesini söyleyelim:

"Yani, 'Benim, âhir zaman peygamberim Muhammed-i Mustafâ üzerine indirdiğim Kur'an'a iman edin!'"Yani, 'Benim, âhir zaman peygamberim Muhammed-i Mustafâ üzerine indirdiğim Kur'an'a iman edin!' Bundan maksat Kur'an'dır." diye söylemiş. Bundan maksat Kur'an'dır." diye söylemiş. Bazıları da; "Bundan maksat Peygamberdir, yani Muhammed-i Mustafâ'dır, Bazıları da; "Bundan maksat Peygamberdir, yani Muhammed-i Mustafâ'dır, 'Benim Muhammedime iman edin!' demektir." demiş. İkisi de aynı kapıya çıkıyor zaten.'Benim Muhammedime iman edin!' demektir." demiş.

İkisi de aynı kapıya çıkıyor zaten.
Kur'an'a inanan, Peygambere inanmış olur.Kur'an'a inanan, Peygambere inanmış olur. Peygamberimiz'e inanan, onun getirdiği Kur'ân-ı Kerîm'e inanmış olur.Peygamberimiz'e inanan, onun getirdiği Kur'ân-ı Kerîm'e inanmış olur. Müphem olarak işaret edinmiş olan husus, âminû bimâ enzeltü,Müphem olarak işaret edinmiş olan husus, âminû bimâ enzeltü, "İndirdiğime iman edin"den murad, Kur'an olabilir."İndirdiğime iman edin"den murad, Kur'an olabilir. Zaten enzele inzal fiili Kur'an'ın indirilmesi için kullanılıyor.Zaten enzele inzal fiili Kur'an'ın indirilmesi için kullanılıyor. Ama Peygamber Efendimiz de kast edilmiş olabilir. İkisi de aynı kapıya çıkar.Ama Peygamber Efendimiz de kast edilmiş olabilir. İkisi de aynı kapıya çıkar. Rabbimiz bu indirilenin özelliğini söylüyor: Musaddikan limâ meaküm. Rabbimiz bu indirilenin özelliğini söylüyor: Musaddikan limâ meaküm. "Sizin yanınızdakini tasdik edici..." Yani, "Sizin yanınızda Tevrat var, İncil var."Sizin yanınızdakini tasdik edici..." Yani, "Sizin yanınızda Tevrat var, İncil var. O Tevrat'la İncil'in ilâhî kitap olduğunu belirtiyor, doğru taraflarını tasdik ediyor. O Tevrat'la İncil'in ilâhî kitap olduğunu belirtiyor, doğru taraflarını tasdik ediyor. Sizin bozduğunuz, tahrif ettiğiniz kısımları beyan ediyor.Sizin bozduğunuz, tahrif ettiğiniz kısımları beyan ediyor. İhtilaflı konularda, sizin tereddüt ettiğiniz konulara açıklık getiriyor.İhtilaflı konularda, sizin tereddüt ettiğiniz konulara açıklık getiriyor. Ama İslâm'ın en mühim özelliği; aslında yahudilerin ve hıristiyanlarınAma İslâm'ın en mühim özelliği; aslında yahudilerin ve hıristiyanların müslümanlara müteşekkir olması lâzım, Peygamber Efendimiz'e müteşekkir olması lâzım,müslümanlara müteşekkir olması lâzım, Peygamber Efendimiz'e müteşekkir olması lâzım, Kur'ân-ı Kerîm'e müteşekkir olması lâzım. Çünkü onları tasdik ediyor, tescil ediyor.Kur'ân-ı Kerîm'e müteşekkir olması lâzım. Çünkü onları tasdik ediyor, tescil ediyor. "Onlar da bir zaman Allah tarafından gönderilmiş kitaptı." diyor Kur'ân-ı Kerîm."Onlar da bir zaman Allah tarafından gönderilmiş kitaptı." diyor Kur'ân-ı Kerîm. Eğer öyle demeseydi, biz müslümanların hiçbirisi Tevrat'a ve İncil'e hiç ilâhî kitap gözüyle bakmazdık. Eğer öyle demeseydi, biz müslümanların hiçbirisi Tevrat'a ve İncil'e hiç ilâhî kitap gözüyle bakmazdık. Şöyle bir dönüp bakmazdık.Şöyle bir dönüp bakmazdık. Onların bir zamanlar ilâhî kitap olduğunun belgesini, Kur'ân-ı Kerîm ortaya koyuyor. Onların bir zamanlar ilâhî kitap olduğunun belgesini, Kur'ân-ı Kerîm ortaya koyuyor.

Peygamber Efendimiz beyan ediyor ama açıklık getiriyor. "O Tevrat ilâhî kitap idi.Peygamber Efendimiz beyan ediyor ama açıklık getiriyor. "O Tevrat ilâhî kitap idi. Ama bunu yazarken bazı yerleri sakladılar, bazı yerleri çıkardılar, bazı yerleri bozdular."Ama bunu yazarken bazı yerleri sakladılar, bazı yerleri çıkardılar, bazı yerleri bozdular." Onları beyan ediyor. Buna bütün alimler katılıyor. Onları beyan ediyor. Buna bütün alimler katılıyor.

İncil Allah'ın kelamıydı ama aslını muhafaza edemediler, sonradan yazdılar.İncil Allah'ın kelamıydı ama aslını muhafaza edemediler, sonradan yazdılar. Eklemeler, çıkarmalar oldu. Eklemeler, çıkarmalar oldu. Hatta hayret edilecek bir şey, mesela Papalık makamı isterseHatta hayret edilecek bir şey, mesela Papalık makamı isterse bazı âyetleri inceleyip içinden çıkarabiliyor.bazı âyetleri inceleyip içinden çıkarabiliyor. Mesela ta 15. 16. asırlardaki İnciller ile şimdiki İncilleri karşılaştırırsanız çıkarılmış âyetler olabiliyor. Mesela ta 15. 16. asırlardaki İnciller ile şimdiki İncilleri karşılaştırırsanız çıkarılmış âyetler olabiliyor.

Böyle şey olur mu? Allah'ın kelamını çıkarmak olabilir mi? Olamaz tabi, olmaması lâzım!Böyle şey olur mu? Allah'ın kelamını çıkarmak olabilir mi?

Olamaz tabi, olmaması lâzım!
Onların aslından, içindeki hakikatleri, Onların aslından, içindeki hakikatleri, orada söylenen ilâhî hakikatleri tasdik edici bir kitap göndermiş olduğu için; orada söylenen ilâhî hakikatleri tasdik edici bir kitap göndermiş olduğu için;

"Ey benî İsrâil, inanın!"Ey benî İsrâil, inanın! Bak Kur'an'ın muhteviyatı ile, sizin okuduğunuz o eski kitapların içindeki muhteviyat,Bak Kur'an'ın muhteviyatı ile, sizin okuduğunuz o eski kitapların içindeki muhteviyat, Allah'a ibadet etmek, itaat etmek meselesi aynen var. Allah'a ibadet etmek, itaat etmek meselesi aynen var. Binâenaleyh sizin inancınızı tasdik eden -tabi doğru tarafını diye tekrar hatırlatıyorum- Binâenaleyh sizin inancınızı tasdik eden -tabi doğru tarafını diye tekrar hatırlatıyorum- yanlışlarını belirten, bu indirdiğime, -Ey benî İsrâil!- iman edin!" diye Cenâb-ı Hak emrediyor.yanlışlarını belirten, bu indirdiğime, -Ey benî İsrâil!- iman edin!" diye Cenâb-ı Hak emrediyor. Sonra bir de ihtarda bulunuyor: Sonra bir de ihtarda bulunuyor:

Ve lâ tekûnû evvele kâfirin bihî. "Sakın ola ilk kâfir olanlardan olmayın!" Ve lâ tekûnû evvele kâfirin bihî. "Sakın ola ilk kâfir olanlardan olmayın!"

Bu "İlk kâfir olan olmayın!" sözü, "Bazı insanlar inkâr edebilir,Bu "İlk kâfir olan olmayın!" sözü, "Bazı insanlar inkâr edebilir, inkâr eden zümrelerin ilki olmayın!" mânâsına geliyor." demişler. inkâr eden zümrelerin ilki olmayın!" mânâsına geliyor." demişler. Bazıları da, daha başka ince mânalar beyan etmişler. Bazıları da, daha başka ince mânalar beyan etmişler. İbn Abbas radıyallahu anh şöyle diyor. Arapça metnini de okuyayım: İbn Abbas radıyallahu anh şöyle diyor. Arapça metnini de okuyayım:

Ve lâ tekûnû evvele kâfirin bihî ve indeküm fîhi minel-ilmi mâ leyse inde gayriküm.Ve lâ tekûnû evvele kâfirin bihî ve indeküm fîhi minel-ilmi mâ leyse inde gayriküm. "'Başkalarının bilmediği mâzideki birçok dinî, tarihî hakikatleri siz bilip dururken,"'Başkalarının bilmediği mâzideki birçok dinî, tarihî hakikatleri siz bilip dururken, sizin yanınızda âhir zaman peygamberi gelecek diye bilgiler varken,sizin yanınızda âhir zaman peygamberi gelecek diye bilgiler varken, bir takım müjdeler varken siz onun ilk inkârcısı olmayın.' mânâsına gelir." bir takım müjdeler varken siz onun ilk inkârcısı olmayın.' mânâsına gelir."

Sonra burada evvele kâfirin, ilk kâfir olmak;Sonra burada evvele kâfirin, ilk kâfir olmak; "Sizin cinsinizden, ehl-i kitabın içinden, ilk kâfir siz olmayın!" demek."Sizin cinsinizden, ehl-i kitabın içinden, ilk kâfir siz olmayın!" demek. Çünkü daha evvel Kureyşliler de, Kureyş'in müşrikleri de kâfir olmuşlardı. Çünkü daha evvel Kureyşliler de, Kureyş'in müşrikleri de kâfir olmuşlardı.

"Siz ehli kitapsınız, kendisine peygamber gönderilmiş kavimsiniz, kendilerine kitap indirilmiş kavimsiniz."Siz ehli kitapsınız, kendisine peygamber gönderilmiş kavimsiniz, kendilerine kitap indirilmiş kavimsiniz. Bu cinsten olarak; Allah'ı bilen, peygamberi bilen, kitabı tanıyan bir millet olarak,Bu cinsten olarak; Allah'ı bilen, peygamberi bilen, kitabı tanıyan bir millet olarak, birtakım kavimler olarak, bari siz şu müşrikler gibi yapmayın!birtakım kavimler olarak, bari siz şu müşrikler gibi yapmayın! Bunların, ehl-i kitabın ilk kâfiri olmayın! Bunların, ehl-i kitabın ilk kâfiri olmayın! Ehli kitabın önünde ilk küfür yolu açan, yanlış yola sapan insanlar durumuna düşmeyin!" mânasına diyeEhli kitabın önünde ilk küfür yolu açan, yanlış yola sapan insanlar durumuna düşmeyin!" mânasına diye açıklama yapmış İbn Abbas radıyallahu anh, Allah razı olsun. açıklama yapmış İbn Abbas radıyallahu anh, Allah razı olsun.

Buradaki evvele kâfirin bihî deki hû zamiri Kur'ân-ı Kerîm'e gider.Buradaki evvele kâfirin bihî deki hû zamiri Kur'ân-ı Kerîm'e gider. "Kur'ân-ı Kerîm'in ilk inkârcısı olmayın!" mânasına gelebilir. "Kur'ân-ı Kerîm'in ilk inkârcısı olmayın!" mânasına gelebilir.

Ve lâ teşterû biâyâti semenen kalîlâ.Ve lâ teşterû biâyâti semenen kalîlâ. "Benim âyetlerimi az bir bedel ile, ücret ile değişmeyin, satmayın!" buyuruluyor."Benim âyetlerimi az bir bedel ile, ücret ile değişmeyin, satmayın!" buyuruluyor. AllahuTeâlâ hazretleri öyle buyuruyor. Şimdi buradan murad nedir?AllahuTeâlâ hazretleri öyle buyuruyor.

Şimdi buradan murad nedir?
Bir kere âyât kelimesi, âyet kelimesinin çoğulu.Bir kere âyât kelimesi, âyet kelimesinin çoğulu. Âyet kelimesi okunduğu zaman, üzerinde durulursa sondaki te okunmaz, âyeh denilir;Âyet kelimesi okunduğu zaman, üzerinde durulursa sondaki te okunmaz, âyeh denilir; çünkü sonunda yuvarlak te vardır. Çoğulu âyât olduğu zaman, t okunur. çünkü sonunda yuvarlak te vardır. Çoğulu âyât olduğu zaman, t okunur.

Âyet iki türlü olur: Kur'ân-ı Kerîm'in, mukaddes kitapların, mübarek cümlelerine, ibarelerine âyet denilir.Âyet iki türlü olur: Kur'ân-ı Kerîm'in, mukaddes kitapların, mübarek cümlelerine, ibarelerine âyet denilir. Çünkü onların her birisi bir hakikatin belgesidir, beyyinesidir. Onun için bu isimler verilir. Çünkü onların her birisi bir hakikatin belgesidir, beyyinesidir. Onun için bu isimler verilir. Bir de peygamberlere indirilmiş mucizeler de birer belge olduğundan, birer beyyine olduğu için, Bir de peygamberlere indirilmiş mucizeler de birer belge olduğundan, birer beyyine olduğu için, bir gerçeğin ispatı zımnında bir vesika mahiyetinde olduğundan, yerdeki, gökteki bir gerçeğin ispatı zımnında bir vesika mahiyetinde olduğundan, yerdeki, gökteki böyle olağanüstü olaylara da, peygamberlerin gösterdiği mucizelere de âyet denilir.böyle olağanüstü olaylara da, peygamberlerin gösterdiği mucizelere de âyet denilir. Mesela "Ay ve güneş birer âyettir, Allah'ın varlığını gösteren birer belgedir." diye, Mesela "Ay ve güneş birer âyettir, Allah'ın varlığını gösteren birer belgedir." diye, bu mânaya da kullanılır. İkisi de var. İkisi de Kur'ân-ı Kerîm'de kullanılıyor.bu mânaya da kullanılır. İkisi de var. İkisi de Kur'ân-ı Kerîm'de kullanılıyor. Birisi kullanılıyor, ötekisi kullanılmıyor değil. Bu iki kullanım da Kur'ân-ı Kerîm'dendir. Birisi kullanılıyor, ötekisi kullanılmıyor değil. Bu iki kullanım da Kur'ân-ı Kerîm'dendir.

"Benim âyetlerimi az bir bedelle takas etmeyin, âyetlerimden vazgeçip de az bir menfaat edinmeyin!" "Benim âyetlerimi az bir bedelle takas etmeyin, âyetlerimden vazgeçip de az bir menfaat edinmeyin!"

Yani imanı bırakıp da, Resûlü'nü bırakıp da, dünyaya ve dünyanın arzularına,Yani imanı bırakıp da, Resûlü'nü bırakıp da, dünyaya ve dünyanın arzularına, kıymetlerine, servetlerine, şehvetlerine meyletmeyin! kıymetlerine, servetlerine, şehvetlerine meyletmeyin! Dünyayı ve dünya şehvetlerini, arzularını tercih etmeyin. Dünyayı ve dünya şehvetlerini, arzularını tercih etmeyin.

Fe innehâ kalîletün fâniyetün. "Çünkü onlar, cennet nimetlerine göre azdır ve fânidir."Fe innehâ kalîletün fâniyetün. "Çünkü onlar, cennet nimetlerine göre azdır ve fânidir." Ne kadar çok olsa, saray olsa bile, insan seksen yıl, yüz yıl yaşasa bile;Ne kadar çok olsa, saray olsa bile, insan seksen yıl, yüz yıl yaşasa bile; seksen yüz yıl, sonsuzluk yanında sıfır gibidir. seksen yüz yıl, sonsuzluk yanında sıfır gibidir. Saray olsa bile cennet köşleri yanında kulübe bile etmez, karınca yuvası gibi bile etmez.Saray olsa bile cennet köşleri yanında kulübe bile etmez, karınca yuvası gibi bile etmez. Yani "onların değerini bilin" mânâsına. Yani "onların değerini bilin" mânâsına.

Bazıları işte bu semenen kalîlen sözü, "dünya" demektir diye düşünmüşler.Bazıları işte bu semenen kalîlen sözü, "dünya" demektir diye düşünmüşler. "Dünyanın şehvetleri, zevkleri, menfaatleri" diye beyan etmişler. "Dünyanın şehvetleri, zevkleri, menfaatleri" diye beyan etmişler.

Bazıları bundan, "böyle mânevî bir menfaate değişmeyin, demek" tamaan kalîlen mânasına almışlar.Bazıları bundan, "böyle mânevî bir menfaate değişmeyin, demek" tamaan kalîlen mânasına almışlar. İşte semenen kalîl budur, "tamahkârlıklar yapmayın" mânâsına gelir, demişler.İşte semenen kalîl budur, "tamahkârlıklar yapmayın" mânâsına gelir, demişler. Bazıları da açıkça "ücret, âyetlerin karşılığında bir para, rüşvet vs. almamak mânâsındadır" diyeBazıları da açıkça "ücret, âyetlerin karşılığında bir para, rüşvet vs. almamak mânâsındadır" diye o mânâda izah etmişler.o mânâda izah etmişler. Hatta bu mâna dolayısıyla tefsir kitaplarında,Hatta bu mâna dolayısıyla tefsir kitaplarında, "Dinî bir takım gerçekleri söylemek karşılığında para alınır mı, alınmaz mı?" meselesi açılmış. "Dinî bir takım gerçekleri söylemek karşılığında para alınır mı, alınmaz mı?" meselesi açılmış.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in bir hadîs-i şerîfiPeygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in bir hadîs-i şerîfi Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten şöyle rivayet ediliyor:Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten şöyle rivayet ediliyor: Men tealleme ilmen mimmâ yübteğâ bihî vechu'llahi lâ yeteallemehû illâ liyusîbe bihîMen tealleme ilmen mimmâ yübteğâ bihî vechu'llahi lâ yeteallemehû illâ liyusîbe bihî aradan mine'd-dünyâ lem yürih râihate'l-cenneti yevme'l-kıyâmeh. aradan mine'd-dünyâ lem yürih râihate'l-cenneti yevme'l-kıyâmeh.

Bu hadîs-i şerîf bir tehdit ihtiva ediyor. Bu hadîs-i şerîf bir tehdit ihtiva ediyor.

Mânâsı şöyle: "Bir insan Allah'ın rızasını kazanmaya sebep olacak olan ilmi,Mânâsı şöyle:

"Bir insan Allah'ın rızasını kazanmaya sebep olacak olan ilmi,
dünyalık elde etmek için kullanırsa âhirette cennetin kokusunu duyamaz." dünyalık elde etmek için kullanırsa âhirette cennetin kokusunu duyamaz."

"Dünya menfaati için, âhiret ilimleri kullanılmamalı" mânâsına. "Dünya menfaati için, âhiret ilimleri kullanılmamalı" mânâsına. Öğrenmek de Allah rızası için olacak, öğretmek de Allah rızası için olacak, bu bir. Öğrenmek de Allah rızası için olacak, öğretmek de Allah rızası için olacak, bu bir.

Dini gerçekleri öğreten insanlara ücret almak gerekir mi?Dini gerçekleri öğreten insanlara ücret almak gerekir mi? Eğer dini gerçeklerin açıklaması onun üzerine kişisel olarak bir mecburiyetse bunu, Eğer dini gerçeklerin açıklaması onun üzerine kişisel olarak bir mecburiyetse bunu, Fe in kâne kad taayyene aleyhi ibaresiyle anlatıyor müfessirler. Fe in kâne kad taayyene aleyhi ibaresiyle anlatıyor müfessirler. Yani, kendisinin boynuna söylemek borç olmuşsa o zaman susamaz.Yani, kendisinin boynuna söylemek borç olmuşsa o zaman susamaz. Söylemesi gerekiyor ve bunun için bir ücret alması gerekmez.Söylemesi gerekiyor ve bunun için bir ücret alması gerekmez. Hakikati, nerede olursa olsun, benim bildiğime göre şu şöyledir diye söyleyecek. Hakikati, nerede olursa olsun, benim bildiğime göre şu şöyledir diye söyleyecek.

Bu yahudiler de; "Evet, bizim kitaplarımızda âhir zaman peygamberi vardır, onun haberi vardır,Bu yahudiler de; "Evet, bizim kitaplarımızda âhir zaman peygamberi vardır, onun haberi vardır, biz onu zaten bekliyorduk." diyeceklerdi, hakikatleri söyleyeceklerdi.biz onu zaten bekliyorduk." diyeceklerdi, hakikatleri söyleyeceklerdi. Bunun için başka menfaatler düşünmeyeceklerdi.Bunun için başka menfaatler düşünmeyeceklerdi. Başka menfaatlerle bu gerçeği söylemekten geri durmayacaklardı. Başka menfaatlerle bu gerçeği söylemekten geri durmayacaklardı.

Ama kendi şahsına mecburi olmayan, üzerine taayyün etmeyen bazı bilgileriAma kendi şahsına mecburi olmayan, üzerine taayyün etmeyen bazı bilgileri başkasına öğretmek câiz midir, değil midir? başkasına öğretmek câiz midir, değil midir?

"Eğer kendisinin başka geçimi yoksa bunu öğretmekle meşgul olduğu zaman"Eğer kendisinin başka geçimi yoksa bunu öğretmekle meşgul olduğu zaman kendisinin çoluk çocuğunun işleri yürümüyorsa yürümeyecekse;kendisinin çoluk çocuğunun işleri yürümüyorsa yürümeyecekse; o zaman beytü'l-mâlden ücret alabilir." diye beyan edilmiş. o zaman beytü'l-mâlden ücret alabilir." diye beyan edilmiş.

Onun için imamların, hocaların, müftülerin o vazifelerle çok meşgul olduklarından,Onun için imamların, hocaların, müftülerin o vazifelerle çok meşgul olduklarından, başka iş yapamadıklarından maaş almaları caiz oluyor. başka iş yapamadıklarından maaş almaları caiz oluyor. Ama öyle bir durum yokken, dünya menfaati celp etmek için bu ilimler kullanılamaz. Ama öyle bir durum yokken, dünya menfaati celp etmek için bu ilimler kullanılamaz.

Nitekim Sahîh-i Buhârî'de ve başka hadis kaynaklarında bildiriliyor: Nitekim Sahîh-i Buhârî'de ve başka hadis kaynaklarında bildiriliyor:

Übâdetü'bnü's-Sâmit radıyallahu anh, ehl-i suffadan birisine Kur'ân-ı Kerîm'den bir şeyler öğretmiş.Übâdetü'bnü's-Sâmit radıyallahu anh, ehl-i suffadan birisine Kur'ân-ı Kerîm'den bir şeyler öğretmiş. Nasıl öğrettiyse… Ezberletti mi, yoksa mânâsını mı anlattı, nasıl olduysa...Nasıl öğrettiyse… Ezberletti mi, yoksa mânâsını mı anlattı, nasıl olduysa... O da ona memnuniyetinden bir kavs, yani yay hediye etmiş. Ok ve yay harp silahı ya o zaman...O da ona memnuniyetinden bir kavs, yani yay hediye etmiş. Ok ve yay harp silahı ya o zaman... Bir yay hediye etmiş. O da gelmiş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e sormuş:Bir yay hediye etmiş. O da gelmiş Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e sormuş: "Ben buna Kur'an öğretmiştim, o da bana bir yay hediye etti."Ben buna Kur'an öğretmiştim, o da bana bir yay hediye etti. Ben bunu alayım mı?" diye sorunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki: Ben bunu alayım mı?" diye sorunca Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki:

İn ahbebte ve tütavvaka bikavsin min nârin fa'kbelhü.İn ahbebte ve tütavvaka bikavsin min nârin fa'kbelhü. "Eğer âhirette boynuna cehennemden bir yay sarılmasını istiyorsan,"Eğer âhirette boynuna cehennemden bir yay sarılmasını istiyorsan, sevinirsen, bundan memnun olursan o zaman al." buyurmuş. sevinirsen, bundan memnun olursan o zaman al." buyurmuş. Yani, "Bu ateşten bir yay olur, cehennemlik olursun, cehennemde ceza çekersin." mânâsına. Yani, "Bu ateşten bir yay olur, cehennemlik olursun, cehennemde ceza çekersin." mânâsına. Anlayınca, ona o yayı iade etmiş. Anlayınca, ona o yayı iade etmiş.

Yani, "Siz böyle hafife almayın,Yani, "Siz böyle hafife almayın, az bir dünya metaı karşılığında âyetlerimi değişmeyin!" buyurmuş oluyor. az bir dünya metaı karşılığında âyetlerimi değişmeyin!" buyurmuş oluyor.

Burada be harf-i cerri, bâyı mukabele'dir.Burada be harf-i cerri, bâyı mukabele'dir. Âyetlerin muhteviyatını icra etmek yerine, ondan yan çizip ona mukabil semen-i kalîl'i tercih etmek.Âyetlerin muhteviyatını icra etmek yerine, ondan yan çizip ona mukabil semen-i kalîl'i tercih etmek. O dünya menfaatını tercih etmek yasaklanmış oluyor. O dünya menfaatını tercih etmek yasaklanmış oluyor.

Ve iyyâye fe'ttekûn. "Ve benden korkun!" Takvâ ne demekti? "Sakınmak" demekti.Ve iyyâye fe'ttekûn. "Ve benden korkun!"

Takvâ ne demekti?

"Sakınmak" demekti.
Aslında vikâye kökünden geliyordu.Aslında vikâye kökünden geliyordu. "Korunmak, insanın kendi kendisini koruması, korunması, sakınmak" mânasına geliyordu. "Korunmak, insanın kendi kendisini koruması, korunması, sakınmak" mânasına geliyordu. "Ancak ve ancak benden sakının!" Takvânın tarifi nedir? "Ancak ve ancak benden sakının!"

Takvânın tarifi nedir?

et-Takvâ en ta'mele bitâati'llâh recâe rahmeta'llâh.et-Takvâ en ta'mele bitâati'llâh recâe rahmeta'llâh. "Allah'ın rahmetini umarak Allah'a itaat işlerini yapmak ve Allah'a isyandan,"Allah'ın rahmetini umarak Allah'a itaat işlerini yapmak ve Allah'a isyandan, Allah'ın azâbından, ikâbından korkarak çekilmeye takvâ denir." Tarifi budur. Allah'ın azâbından, ikâbından korkarak çekilmeye takvâ denir." Tarifi budur.

Allahu Teâlâ hazretleri o kavme; "Benden korkun!" buyuruyor.Allahu Teâlâ hazretleri o kavme; "Benden korkun!" buyuruyor. Tabi o kavme buyuruyor da biz de takvâdan muaf mıyız? Hayır hepimiz takvâ ile vazifeliyiz.Tabi o kavme buyuruyor da biz de takvâdan muaf mıyız? Hayır hepimiz takvâ ile vazifeliyiz. Geliyoruz 42. âyet-i kerîmeye: Ve lâ telbisü'l-hakka bi'l-bâtıli ve tektümü'l-hakka ve entüm ta'lemûn. Geliyoruz 42. âyet-i kerîmeye:

Ve lâ telbisü'l-hakka bi'l-bâtıli ve tektümü'l-hakka ve entüm ta'lemûn.

Ve lâ telbisü'l-hakka bi'l-bâtıl. "Hakkı bâtıl ile örtmeyiniz." Ve lâ telbisü'l-hakka bi'l-bâtıl. "Hakkı bâtıl ile örtmeyiniz." Ve tektümü'l-hakka. "Ve hakkı gizlemeyiniz."Ve tektümü'l-hakka. "Ve hakkı gizlemeyiniz." Ve entüm ta'lemûn. "Gerçekleri bildiğiniz halde, sakın böyle bir şey yapmayınız!" Ve entüm ta'lemûn. "Gerçekleri bildiğiniz halde, sakın böyle bir şey yapmayınız!"

İbn Abbas radıyallahu anh'a göre bunun mânası şöyle: İbn Abbas radıyallahu anh'a göre bunun mânası şöyle:

Lâ tahlitu'l-hakka bi'l-bâtıli, ve's-sıdka bi'l-kezib.Lâ tahlitu'l-hakka bi'l-bâtıli, ve's-sıdka bi'l-kezib. "Doğruyu yalanı, hakkı bâtılı ağzınızda evirip çevirip, karıştırıp insanları şaşırtmayın!" mânâsına gelir. "Doğruyu yalanı, hakkı bâtılı ağzınızda evirip çevirip, karıştırıp insanları şaşırtmayın!" mânâsına gelir.

Ve eddü'n-nasîhate li ibâdi'llâhi min ümmet-i Muhammed. "Siz şimdi şahit durumundasınız.Ve eddü'n-nasîhate li ibâdi'llâhi min ümmet-i Muhammed. "Siz şimdi şahit durumundasınız. Ümmet-i Muhammed'e gerçekleri söyleyin, ortadaki insanlar da bilsin!" Ümmet-i Muhammed'e gerçekleri söyleyin, ortadaki insanlar da bilsin!"

Eski ehl-i kitap gerçekleri söyleyince, "Ha, bunun kökeni varmış, mazisi varmış, aslında bu böyleymiş." diye,Eski ehl-i kitap gerçekleri söyleyince, "Ha, bunun kökeni varmış, mazisi varmış, aslında bu böyleymiş." diye, halk daha rahat gelecek. halk daha rahat gelecek. Ama onlar hakikatları evirip çevirip de, ağızlarını eğip büküp de -Kendi kitaplarında var.Ama onlar hakikatları evirip çevirip de, ağızlarını eğip büküp de -Kendi kitaplarında var. Yok diyemiyorlar, çünkü var.- lafı kıvırttırınca, milleti tereddüde düşürüyorlardı. Yok diyemiyorlar, çünkü var.- lafı kıvırttırınca, milleti tereddüde düşürüyorlardı.

Nitekim Peygamber Efendimiz, yanında ashabdan bazı kimselerle yahudi havrasına gitmiş: Nitekim Peygamber Efendimiz, yanında ashabdan bazı kimselerle yahudi havrasına gitmiş:

"Ey yahudiler, ben Tevrat'ta size bildirilen âhir zaman peygamberiyim, bana iman edin!"Ey yahudiler, ben Tevrat'ta size bildirilen âhir zaman peygamberiyim, bana iman edin! Tevrat'ta benim hakkımda şu şu ayetler var, değil mi?" diye sormuş; hiç cevap vermemişler.Tevrat'ta benim hakkımda şu şu ayetler var, değil mi?" diye sormuş; hiç cevap vermemişler. "Değil mi?" diye sormuş, cevap vermemişler. "Değil mi?" diye sormuş cevap vermemişler."Değil mi?" diye sormuş, cevap vermemişler. "Değil mi?" diye sormuş cevap vermemişler. "Ben tebliğatımı yaptım." demiş, çıkmış. "Ben tebliğatımı yaptım." demiş, çıkmış. Giderken, arkasından yahudi hahamı Abdullah b. Selâm radıyallahu anh koşuyor, diyor ki; Giderken, arkasından yahudi hahamı Abdullah b. Selâm radıyallahu anh koşuyor, diyor ki;

"Yâ Resûlallah, haklısın! Ben şehadet ederim ki Tevrat'ta onlar var."Yâ Resûlallah, haklısın! Ben şehadet ederim ki Tevrat'ta onlar var. Sen haklısın, ben sana iman ettim.Sen haklısın, ben sana iman ettim. Onlar kıskançlıklarından veya başka duygulardan evet diyemediler, sustular."Onlar kıskançlıklarından veya başka duygulardan evet diyemediler, sustular." Bu rivayet edilen Abdullah b. Selâm olayından anlıyoruz ki hayır da diyemiyorlar; çünkü kitaplarında var.Bu rivayet edilen Abdullah b. Selâm olayından anlıyoruz ki hayır da diyemiyorlar; çünkü kitaplarında var. Bazı hahamlar da müslüman oluyor, bazı papazlar da müslüman oluyor. Demek ki var. Bazı hahamlar da müslüman oluyor, bazı papazlar da müslüman oluyor. Demek ki var. O zaman büyük büyük lafı kıvırtmakla, tam doğru düzgün söylememekle,O zaman büyük büyük lafı kıvırtmakla, tam doğru düzgün söylememekle, eveleyip geveleyerek milleti şaşırtmış oluyorlar; eveleyip geveleyerek milleti şaşırtmış oluyorlar; Ve tektümûne'l-hakka, hakkı ketmetmiş, gizlemiş oluyorlar. O yasaklanmış oluyor. Ve tektümûne'l-hakka, hakkı ketmetmiş, gizlemiş oluyorlar.

O yasaklanmış oluyor.
Bilip dururken hakkı bildiği halde söylememek suçtur, şahitlikten kaçınmak suçtur. Bilip dururken hakkı bildiği halde söylememek suçtur, şahitlikten kaçınmak suçtur. Dâvâlarda da öyledir. Birisinin birisini dövdüğünü gördünüzDâvâlarda da öyledir. Birisinin birisini dövdüğünü gördünüz ama döven adamdan korkuyorsunuz, şahitlikten kaçınıyorsunuz. Olmaz!ama döven adamdan korkuyorsunuz, şahitlikten kaçınıyorsunuz. Olmaz! İslâm'da şahitlikten kaçınılmaz, yalan şahitlik yapılmaz.İslâm'da şahitlikten kaçınılmaz, yalan şahitlik yapılmaz. Bu da en büyük şahitlik, iman şahitliği. Onlar "Şehadet ederiz ki bizim kitaplarımızda bu vardır." deseler,Bu da en büyük şahitlik, iman şahitliği. Onlar "Şehadet ederiz ki bizim kitaplarımızda bu vardır." deseler, halk daha kolay anlayacak. O kadar mücadele olmayacak, gecikme olmayacak. halk daha kolay anlayacak. O kadar mücadele olmayacak, gecikme olmayacak.

Lâ tektümû ma ındeküm mine'l-ma'rifeti bi resûlin ve bima câe bihîLâ tektümû ma ındeküm mine'l-ma'rifeti bi resûlin ve bima câe bihî ve entüm tecidûnehû mektûben ındeküm bimâ ta'melûne mine'l kütübü'lletî ve ındeküm. ve entüm tecidûnehû mektûben ındeküm bimâ ta'melûne mine'l kütübü'lletî ve ındeküm.

Tefsir kitaplarında bu hakikatlerin izahını böyle açıklıyorlar. Tefsir kitaplarında bu hakikatlerin izahını böyle açıklıyorlar.

Sonra 43. âyet-i kerîmede AllahuTeâlâ hazretleri, yeni tekliflerini de söylüyorSonra 43. âyet-i kerîmede AllahuTeâlâ hazretleri, yeni tekliflerini de söylüyor "Hakkı gizlemeyin, hakkı bâtılla örtmeyin!" dedikten sonra: "Hakkı gizlemeyin, hakkı bâtılla örtmeyin!" dedikten sonra:

Ve ekîmus-salâte ve âtüz-zekâte verkeû mea'r-râkiîn. Ve ekîmu's-salâte. "Ve namazı kılın!" Ve ekîmus-salâte ve âtüz-zekâte verkeû mea'r-râkiîn.

Ve ekîmu's-salâte. "Ve namazı kılın!"

Emerehum en yusallû mea'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem.Emerehum en yusallû mea'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem. "Peygamber Efendimiz'le beraber namazlara gelip namazları kılmayı Allah emrediyor." "Peygamber Efendimiz'le beraber namazlara gelip namazları kılmayı Allah emrediyor."

"Huzuruma gelin, o Peygamberimle benim huzurumda namazları kılın!" demiş oluyor. "Huzuruma gelin, o Peygamberimle benim huzurumda namazları kılın!" demiş oluyor.

Ve âtü'z-zekâh. "Zekâtınızı verin!" Peygamber Efendimiz'e zekât âyeti geldi, bildirdi.Ve âtü'z-zekâh. "Zekâtınızı verin!"

Peygamber Efendimiz'e zekât âyeti geldi, bildirdi.
O kadar fakir var, zekât verilecek. Zenginden alınacak, fakire verilecek. O kadar fakir var, zekât verilecek. Zenginden alınacak, fakire verilecek. "Siz de bu mâlî ibadete iştirak edin!" denilmiş oluyor. "Siz de bu mâlî ibadete iştirak edin!" denilmiş oluyor.

Verkeû mea'r-râkiîn. "Rükû edenlerle beraber siz de rükû edin." Verkeû mea'r-râkiîn. "Rükû edenlerle beraber siz de rükû edin."

Emerehum en yerkeû mea'r-râkiîne min ümmet-i Muhammed.Emerehum en yerkeû mea'r-râkiîne min ümmet-i Muhammed. "İşte bak, gözünüzün önünde yeni Peygamber ve ona tâbi olanlar ezanlar okuyorlar,"İşte bak, gözünüzün önünde yeni Peygamber ve ona tâbi olanlar ezanlar okuyorlar, rükûlar ediyorlar, namazlar kılıyorlar. rükûlar ediyorlar, namazlar kılıyorlar. Haydi bakalım siz de kenardan kenardan öyle bakmayın, ibadetlerinizi yapın!" diye, Haydi bakalım siz de kenardan kenardan öyle bakmayın, ibadetlerinizi yapın!" diye, Allahu Teâlâ hazretleri böylece onlara emrediyor. Allahu Teâlâ hazretleri böylece onlara emrediyor.

Şimdi burada bir ve âtü'z-zekâh, "Zekâtı verin!" de açıklama şöyle: Zekât nedir? Şimdi burada bir ve âtü'z-zekâh, "Zekâtı verin!" de açıklama şöyle:

Zekât nedir?

Farîdatün vâcibetün lâ tenfeu'l-a'mâlü illâ bihâ ve bi's-salâh.Farîdatün vâcibetün lâ tenfeu'l-a'mâlü illâ bihâ ve bi's-salâh. "Bu namaz ve zekât bir farîzadır ki başka ameller bunlar yapılmadan kabul olmaz. "Bu namaz ve zekât bir farîzadır ki başka ameller bunlar yapılmadan kabul olmaz. Bunlar esaslı amellerdir, önemli amellerdir." Onun için öncelikle zikredilmiş oluyor. Onları yapmaları lâzım!Bunlar esaslı amellerdir, önemli amellerdir."

Onun için öncelikle zikredilmiş oluyor. Onları yapmaları lâzım!
İnsan kişisel olarak namazı kılacak; ondan sonra da kesesel olarak kesesini açacak,İnsan kişisel olarak namazı kılacak; ondan sonra da kesesel olarak kesesini açacak, fakirlere karşı vazifelerini yapacak. Zengin fakire yardım edecek, zekâtını verecek. fakirlere karşı vazifelerini yapacak. Zengin fakire yardım edecek, zekâtını verecek. Bu âyet-i kerîmede Verkeû mea'r-râkiîn'den, "cemaatle namaz kılmak" da çıkıyor. Bu âyet-i kerîmede Verkeû mea'r-râkiîn'den, "cemaatle namaz kılmak" da çıkıyor.

Birisi kenara çekilip de, "Ben evimde kılıyorum!" demesin.Birisi kenara çekilip de, "Ben evimde kılıyorum!" demesin. İşte bak, "Rükû edenlerle beraber rükû edin!" diye Allahu Teâlâ hazretleri emrediyor.İşte bak, "Rükû edenlerle beraber rükû edin!" diye Allahu Teâlâ hazretleri emrediyor. Beraberce topluca namaz kılmak da önemli bir husus ve müslüman için çok kuvvetli bir sünnet...Beraberce topluca namaz kılmak da önemli bir husus ve müslüman için çok kuvvetli bir sünnet... Evinde kılmak, hatta "Cami komşusu olan bir evde, camiye yakın bir evde,Evinde kılmak, hatta "Cami komşusu olan bir evde, camiye yakın bir evde, evde namaz kılmak bile uygun olmaz." diye hadîs-i şerîfler var. evde namaz kılmak bile uygun olmaz." diye hadîs-i şerîfler var.

İşte böylece, bu okuduğum âyet-i kerîmeler devam edecek.İşte böylece, bu okuduğum âyet-i kerîmeler devam edecek. Müteakip âyet-i kerîmelerde, Benî İsrail'e olan nasihatler ve onlardan istenen hususlar,Müteakip âyet-i kerîmelerde, Benî İsrail'e olan nasihatler ve onlardan istenen hususlar, iman etmeleri, gerçekleri saklamamaları, namaz kılmaları, zekât vermeleri, iman etmeleri, gerçekleri saklamamaları, namaz kılmaları, zekât vermeleri, Rasûlullah'a tâbi olmaları, bildikleri hakikatleri açıklamaları, anlatılmaya devam edecek. Rasûlullah'a tâbi olmaları, bildikleri hakikatleri açıklamaları, anlatılmaya devam edecek.

Cenâb-ı Hak bizi, emirlerini duyan, işiten, işittiğine de tâbî olan, işittiğini uygulayan, Cenâb-ı Hak bizi, emirlerini duyan, işiten, işittiğine de tâbî olan, işittiğini uygulayan, emrini kabul edip emre itaat eden mü'min kullarından eylesin.emrini kabul edip emre itaat eden mü'min kullarından eylesin. Şu dünya hayatı fânidir, hepimiz gelip geçiciyiz, fâniyiz. Şu dünya hayatı fânidir, hepimiz gelip geçiciyiz, fâniyiz. Hepimiz âhirete gideceğiz, Cenâb-ı Mevlâ'nın divanına duracağız.Hepimiz âhirete gideceğiz, Cenâb-ı Mevlâ'nın divanına duracağız. Ben müslüman olarak doğmuşum, müslüman olarak büyümüşüm,Ben müslüman olarak doğmuşum, müslüman olarak büyümüşüm, bunları öğreniyorum, Müslümanlığımı yaşıyorum.bunları öğreniyorum, Müslümanlığımı yaşıyorum. Başkaları başka türlü doğmuş bile olsa, Rus veya Yunan veya İngiliz veya Afrikalı putperest kavimlerinden,Başkaları başka türlü doğmuş bile olsa, Rus veya Yunan veya İngiliz veya Afrikalı putperest kavimlerinden, veya kutuplarda Eskimolardan; kim olursa olsun, bu gerçekleri duyunca onlar daveya kutuplarda Eskimolardan; kim olursa olsun, bu gerçekleri duyunca onlar da Cenâb-ı Hakk'ın kulu oldukları için Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini tutacaklar ve doğru yola gelecekler. Cenâb-ı Hakk'ın kulu oldukları için Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini tutacaklar ve doğru yola gelecekler.

Allahu Teâlâ hazretleri hepimize doğruyu göstersin, doğruyu görüp, doğruya tâbi olmayı nasip eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri hepimize doğruyu göstersin, doğruyu görüp, doğruya tâbi olmayı nasip eylesin. Hakkı hak olarak görüp ona uymayı, bâtılı bâtıl görüp ondan korunmayı nasip eylesin.Hakkı hak olarak görüp ona uymayı, bâtılı bâtıl görüp ondan korunmayı nasip eylesin. Hem dünyada hem âhirette cümlemizi saadete erdirsin. İki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin. Hem dünyada hem âhirette cümlemizi saadete erdirsin. İki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin.

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh! es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2