Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Fâsıklar İman Etmezler

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

27 Cemâziye'l-Evvel 1420 / 07.09.1999
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın yurtdışında bulunduğu zamanlarda, özellikle 7 Mayıs 1997 günü Türkiye’den ayrıldıktan sonra gurbet ellerde; Avustralya, Almanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, ABD ve farklı ülkelerde yapmış oldukları sohbetlerdir.

Avustralya’da sabah ve yatsı namazından sonra, çeşitli camilerde yaptıkları hadis ve tefsir sohbetleri, İsveç’te son Ramazan ayı boyunca yaptıkları konuşmalar, aile eğitim toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve konferanslardan oluşmaktadır.

Bu konuşmalar, Ak-Radyo’da “Gurbet Sohbetleri” adı altında yayımlanmıştır.

Konuşma Metni

Bakara sûre-i şerîfesinin 99. 100. ve 101. âyetleri üzerinde bu akşamki sohbetimi yapmak istiyorum.Bakara sûre-i şerîfesinin 99. 100. ve 101. âyetleri üzerinde bu akşamki sohbetimi yapmak istiyorum. Bakara sûresinin şimdiye kadarki âyet-i kerîmelerini dinlediniz. Bakara sûresinin şimdiye kadarki âyet-i kerîmelerini dinlediniz.

Peygamber Efendimiz'in zamanında Medine'de yahudiler vardı. Yahudilerle ilgili birçok konu geçti.Peygamber Efendimiz'in zamanında Medine'de yahudiler vardı. Yahudilerle ilgili birçok konu geçti. Onların hataları onlara hatırlatıldı. Onların hataları onlara hatırlatıldı. Onların içinde inananların ne kadar iyi, doğru bir iş yaptığını görmüş olduk. Onların içinde inananların ne kadar iyi, doğru bir iş yaptığını görmüş olduk. Âyet-i kerîmelerde haklı bir güzel davranış içinde oldukları ifade ediliyor. Âyet-i kerîmelerde haklı bir güzel davranış içinde oldukları ifade ediliyor. Bazılarının da ne kadar zıt duygular içinde çırpındıkları,Bazılarının da ne kadar zıt duygular içinde çırpındıkları, ters duygular içine gark oldukları anlaşılıyor. ters duygular içine gark oldukları anlaşılıyor.

Bunların içinden, geçen hafta üzerinde sohbet yaptığımız âyet-i kerîmelerden öğrendik ki Bunların içinden, geçen hafta üzerinde sohbet yaptığımız âyet-i kerîmelerden öğrendik ki bazıları Allah'ın mübarek yüksek meleklerine dahi düşmanlık etmişler. bazıları Allah'ın mübarek yüksek meleklerine dahi düşmanlık etmişler. Hayret edilecek bir şey! Cebrail Peygamber Efendimiz'e Kur'an'ı indirdi diye,Hayret edilecek bir şey! Cebrail Peygamber Efendimiz'e Kur'an'ı indirdi diye, haber veriyor diye ona düşmanlık etmişler.haber veriyor diye ona düşmanlık etmişler. Tabii âyet-i kerîme "Allah'ın meleklerine düşmanlık edenlerin de Allah düşmanıdır!" diye bildirmişti. Tabii âyet-i kerîme "Allah'ın meleklerine düşmanlık edenlerin de Allah düşmanıdır!" diye bildirmişti.

99. âyet-i kerîmede buyuruyor ki; 99. âyet-i kerîmede buyuruyor ki;

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ve lekad enzelnâ ileyke âyâtin beyyinâtin ve mâ yekfuru bihâ ille'l-fâsikûn. Ve lekad enzelnâ ileyke âyâtin beyyinâtin ve mâ yekfuru bihâ ille'l-fâsikûn.

Kad edatı -kaf ve dal ile- mâzi siygasının başına geldiği zaman kesinlik ifade eder. Kad edatı -kaf ve dal ile- mâzi siygasının başına geldiği zaman kesinlik ifade eder.

"İndirdik." Kad enzelnâ. "Muhakkak ki, kesinlikle bir gerçek ki indirdik, "İndirdik." Kad enzelnâ. "Muhakkak ki, kesinlikle bir gerçek ki indirdik, muhakkak indirdik." mânasına geliyor. muhakkak indirdik." mânasına geliyor.

Bir de bu mânayı daha da kuvvetlendirmek işin, çok âşikâr bir gerçek olduğunu beyan etmek için Bir de bu mânayı daha da kuvvetlendirmek işin, çok âşikâr bir gerçek olduğunu beyan etmek için bu tekid etme edatı, tekid kuvvetlendirme edatı olan kad'ın başına le de geliyor.bu tekid etme edatı, tekid kuvvetlendirme edatı olan kad'ın başına le de geliyor. Bu da tekid lam'ıdır. O da kuvvetlendirici bir takıdır. Lekad enzelnâ.Bu da tekid lam'ıdır. O da kuvvetlendirici bir takıdır.

Lekad enzelnâ.
"Muhakkak ve muhakkak ki, çok kesin, hiç itiraza mahal olmayan apaçık bir gerçek ki Biz indirdik..." "Muhakkak ve muhakkak ki, çok kesin, hiç itiraza mahal olmayan apaçık bir gerçek ki Biz indirdik..."

Tabii buradaki "Biz" sözü... Allahu Teâlâ hazretlerinin şerîki nazîri yoktur. Tabii buradaki "Biz" sözü... Allahu Teâlâ hazretlerinin şerîki nazîri yoktur. Lâ ilâhe illallah İslâm dininin ve Kur'an'ın temelidir. Allahu lâ ilâhe illâ hû. Lâ ilâhe illallah İslâm dininin ve Kur'an'ın temelidir. Allahu lâ ilâhe illâ hû. "O'ndan başka ilah yoktur." pek çok âyet-i kerîmelerde çok kesin olarak açıkça beyan ediliyor."O'ndan başka ilah yoktur." pek çok âyet-i kerîmelerde çok kesin olarak açıkça beyan ediliyor. Ama "Biz" kullanıyor, nedendi? Çünkü Arapça'da azamet siygası, azametli hitabet şekli,Ama "Biz" kullanıyor, nedendi?

Çünkü Arapça'da azamet siygası, azametli hitabet şekli,
hitap eden kişi azamet, celal, büyüklük sahibi olunca Arapça'da bu siyga kullanılıyordu. hitap eden kişi azamet, celal, büyüklük sahibi olunca Arapça'da bu siyga kullanılıyordu. Buna "azamet siygası" deniliyor. Yani çoğul siygası değil. "Biz indirdik." deyinceBuna "azamet siygası" deniliyor. Yani çoğul siygası değil. "Biz indirdik." deyince birkaç kişi indirmiş gibi anlaşılmaması lazım. birkaç kişi indirmiş gibi anlaşılmaması lazım. Arapça'ya mahsus bir özellik bu. Cenâb-ı Hakk; "Ben Azîmüşşân indirdim." buyuruyor. Arapça'ya mahsus bir özellik bu. Cenâb-ı Hakk; "Ben Azîmüşşân indirdim." buyuruyor.

Türkçe'de olsa "ben" demek azamet ifade eder.Türkçe'de olsa "ben" demek azamet ifade eder. Hatta bir insan "Ben, ben!" dediği zaman biz biraz yadırgarız, korkarız da;Hatta bir insan "Ben, ben!" dediği zaman biz biraz yadırgarız, korkarız da; "Bu adam çok benlik yapıyor, çok kibirleniyor." diye öyle söyleyenden ürpeririz, çekiniriz. "Bu adam çok benlik yapıyor, çok kibirleniyor." diye öyle söyleyenden ürpeririz, çekiniriz. Türkçe'de "biz" tevâzu[yu] gösteriyor, [ifade ediyor.] Türkçe'de "biz" tevâzu[yu] gösteriyor, [ifade ediyor.] Boynunu büker; "Bu hizmeti âcizâne biz yaptık." der. Halbuki bir şahıs yapmıştır;Boynunu büker; "Bu hizmeti âcizâne biz yaptık." der. Halbuki bir şahıs yapmıştır; "Allah bize nasip etti bu mektebin yapılmasını, bu caminin yapılmasını..." der."Allah bize nasip etti bu mektebin yapılmasını, bu caminin yapılmasını..." der. Tek bir kişi yaptırmıştır, bir adam kendi parasıyla yaptırmıştır; ama tevâzuen "biz" der.Tek bir kişi yaptırmıştır, bir adam kendi parasıyla yaptırmıştır; ama tevâzuen "biz" der. Ama Arapça'da aksine oluyor. Her dilin kendine göre mantığı var. Ama Arapça'da aksine oluyor. Her dilin kendine göre mantığı var.

"Ben Azîmüşşân muhakkak ki indirdim." İleyke. "Ey Resûlüm, Muhammed Mustafam! "Ben Azîmüşşân muhakkak ki indirdim."

İleyke. "Ey Resûlüm, Muhammed Mustafam!
Ey Habîb-i Edîbim! Ey sevgili elçim! Ey mübarek Peygamberim! Ey Habîb-i Edîbim! Ey sevgili elçim! Ey mübarek Peygamberim! Peygamber olarak gönderdiğim sevgili kulum! Sana ben kesin bir şekilde,Peygamber olarak gönderdiğim sevgili kulum! Sana ben kesin bir şekilde, şüphe götürmez bir hakikat olarak sana indirdim." Neler indirmiş? şüphe götürmez bir hakikat olarak sana indirdim."

Neler indirmiş?

Âyâtin beyyinâtin. "Apaçık, âşikâr, açıklayıcı,Âyâtin beyyinâtin. "Apaçık, âşikâr, açıklayıcı, her türlü gizli gerçeği ortaya çıkartıcı âyetler sana indirdim." buyuruyor. her türlü gizli gerçeği ortaya çıkartıcı âyetler sana indirdim." buyuruyor.

Âyâtin beyyinâtin, esreli gelmesi cem'i müennes sâlim siygası [olmasındandır], Âyâtin beyyinâtin, esreli gelmesi cem'i müennes sâlim siygası [olmasındandır], üstünlü şekli de olsa mansub da olsa böyle olduğundandır. üstünlü şekli de olsa mansub da olsa böyle olduğundandır. Mef'ûlü bih'tir. "İndirdim." Neyi? Mef'ûlü bih'tir.

"İndirdim."

Neyi?

"Âyât-i beyyinât'ı ben kesin bir şekilde, şüphe götürmez bir şekilde, "Âyât-i beyyinât'ı ben kesin bir şekilde, şüphe götürmez bir şekilde, ey Resûlüm sana ben âlemlerin Rabbi indirdim." diye Cenâb-ı Hak buyuruyor. ey Resûlüm sana ben âlemlerin Rabbi indirdim." diye Cenâb-ı Hak buyuruyor.

Demek ki Kur'ân-ı Kerîm'in ve Kur'ân-ı Kerîm'deki âyetlerin Demek ki Kur'ân-ı Kerîm'in ve Kur'ân-ı Kerîm'deki âyetlerin ve Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e Allahu Teâlâ hazretlerinin lütfettiğive Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'e Allahu Teâlâ hazretlerinin lütfettiği mucizelerin, inanmayanlar, tereddütlü olanlar inansınlar diye mucizelerin, inanmayanlar, tereddütlü olanlar inansınlar diye Cenâb-ı Hakk'ın nasip ettiği bütün o mucizelerin hepsini kesin olarak Allah indirmiştir. Cenâb-ı Hakk'ın nasip ettiği bütün o mucizelerin hepsini kesin olarak Allah indirmiştir. Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmede kesin olarak bunun şek şüphe götürmez bir şekildeAllahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmede kesin olarak bunun şek şüphe götürmez bir şekilde böyle olduğunu ifade ediyor. böyle olduğunu ifade ediyor.

Tabii inanmayan insanlar, vahyi bilmeyen, Tabii inanmayan insanlar, vahyi bilmeyen, Allah'ın varlığını, peygamberlik müessesesini tanımayan insanlar da var. Allah'ın varlığını, peygamberlik müessesesini tanımayan insanlar da var.

"Ben tanrı tanımazım" diyor. Tanımazsan cahilliğinden tanımıyorsun. "Güneş yok" desen; "Ben tanrı tanımazım" diyor.

Tanımazsan cahilliğinden tanımıyorsun. "Güneş yok" desen;
görmüyorsan, gözün kapalıysa, körsen bu "güneş yok" demek değildir. görmüyorsan, gözün kapalıysa, körsen bu "güneş yok" demek değildir. Güneş var ama senin gözün kör demektir. Güneş var ama senin gözün kör demektir.

"Ben tanrı tanımıyorum. Peygamber[den] anlamam. "Ben tanrı tanımıyorum. Peygamber[den] anlamam. Allah hiç kimseye bir şey göndermemiştir." diyen kâfirler var. Küfrün çeşitleri var.Allah hiç kimseye bir şey göndermemiştir." diyen kâfirler var. Küfrün çeşitleri var. Kur'ân-ı Kerîm'de bunlar beyan edilmiş ve bunların cevapları verilmiş. Kur'ân-ı Kerîm'de bunlar beyan edilmiş ve bunların cevapları verilmiş.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e bu âyetleri indiren Allahu Teâlâ hazretleridir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e bu âyetleri indiren Allahu Teâlâ hazretleridir. O kadar ki bazen Peygamber Efendimiz'i ikaz ediyor.O kadar ki bazen Peygamber Efendimiz'i ikaz ediyor. Peygamber Efendimiz'in yapmaması gereken bir şeyi "Bir daha böyle yapma." diyor.Peygamber Efendimiz'in yapmaması gereken bir şeyi "Bir daha böyle yapma." diyor. O kadar kesin ki âyetleri, Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan insan bunu bilir;O kadar kesin ki âyetleri, Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan insan bunu bilir; hemen Cenâb-ı Hakk'ın vahyi olduğunu üslubundan anlar. hemen Cenâb-ı Hakk'ın vahyi olduğunu üslubundan anlar.

Âyet, çoğulu âyât geliyor. Tabii tekil olduğu zaman âyet kelimesinin sonundaki te yuvarlak te Âyet, çoğulu âyât geliyor. Tabii tekil olduğu zaman âyet kelimesinin sonundaki te yuvarlak te olduğundan âyeh diye durulur. olduğundan âyeh diye durulur. Vakf olduğu zaman yuvarlak te'ler üzerinde durulduğu zaman he gibi okunur.Vakf olduğu zaman yuvarlak te'ler üzerinde durulduğu zaman he gibi okunur. Âyeh, âye denilir. Âyeh, âye denilir. Geçilirse, vasf edilirse söylenir.Geçilirse, vasf edilirse söylenir. Çoğul olduğu zaman elif açık te ile yazıldığı zaman, âyât "âyetler" demek. Çoğul olduğu zaman elif açık te ile yazıldığı zaman, âyât "âyetler" demek.

Bizim fakültede rahmetli, çok zarif, çelebi, alim, kibar, Bizim fakültede rahmetli, çok zarif, çelebi, alim, kibar, mü'min bir zât-ı muhterem olarak rahmetle anıyorum,mü'min bir zât-ı muhterem olarak rahmetle anıyorum, mü'min, namazlı niyazlı Nihat Çetin Bey vardı; profesör,mü'min, namazlı niyazlı Nihat Çetin Bey vardı; profesör, Hocamız, benim fakülteye geldiğim zaman asistandı. Hocamız, benim fakülteye geldiğim zaman asistandı. Ona sormuşlar, tabii o Arap Dili ve Edebiyatı bölümünün öğretim kadrosunda olduğu için...Ona sormuşlar, tabii o Arap Dili ve Edebiyatı bölümünün öğretim kadrosunda olduğu için... Yüksek öğretmen okulundan öğretmen olmuş arkadaşları sormuşlar, demişler: Yüksek öğretmen okulundan öğretmen olmuş arkadaşları sormuşlar, demişler:

"Nihatçığım, bu Divânü Lügâti't-Türk Kaşgarlı Mahmud'un eseri. "Nihatçığım, bu Divânü Lügâti't-Türk Kaşgarlı Mahmud'un eseri. Divan'ı anladık; tedvin edilmiş, bir araya toplanmış, birçok bilgiyi derleyip toplayıpDivan'ı anladık; tedvin edilmiş, bir araya toplanmış, birçok bilgiyi derleyip toplayıp içine alan eserlere divan deniliyor.içine alan eserlere divan deniliyor. Anladık. Lügâti't-Türk, niye buraya elif koymuş? Lügati't-Türk dememiş,Anladık. Lügâti't-Türk, niye buraya elif koymuş? Lügati't-Türk dememiş, 'Türk Lügati'nin Divanı' dememiş de Lügât demiş?" 'Türk Lügati'nin Divanı' dememiş de Lügât demiş?"

O elifi, o uzun lügât okunuşunu anlayamamışlar da sormuşlar bizim rahmetli Nihat Bey'e...O elifi, o uzun lügât okunuşunu anlayamamışlar da sormuşlar bizim rahmetli Nihat Bey'e... O da gülerek tatlı bir şekilde demiş ki; "Bu çoğuldur. O da gülerek tatlı bir şekilde demiş ki;

"Bu çoğuldur.
Lügat olursa, kısa olursa tekil. Ama Lügât olursa 'lügatlar' demek oluyor." Lügat olursa, kısa olursa tekil. Ama Lügât olursa 'lügatlar' demek oluyor."

Burada da; âyâtin beyyinât, yani Cenâb-ı Hak peygamberine bir âyet değil, pek çok âyetler indirdi. Burada da; âyâtin beyyinât, yani Cenâb-ı Hak peygamberine bir âyet değil, pek çok âyetler indirdi.

Beyyinât ne demek? Onun da tekili beyyine; bir şeyin açıklığını sağlayan,Beyyinât ne demek?

Onun da tekili beyyine; bir şeyin açıklığını sağlayan,
ispatını sağlayan, bir gizli kalmış hususun, gerçeğin ortaya çıkmasını ispatını sağlayan, bir gizli kalmış hususun, gerçeğin ortaya çıkmasını sağlayan şeye beyyine deniliyor.sağlayan şeye beyyine deniliyor. Onun için "delil" mânasına, "mahkemede sunulan belge" mânasına da kullanılıyor. Onun için "delil" mânasına, "mahkemede sunulan belge" mânasına da kullanılıyor. "Belge" mânasına kullanılıyor. Bu Allah'ın âyetleri her birisi birer belgedir, birer delildir."Belge" mânasına kullanılıyor.

Bu Allah'ın âyetleri her birisi birer belgedir, birer delildir.
Neye delildir? Allah'ın varlığına birliğine delildir. Neye delildir?

Allah'ın varlığına birliğine delildir.
Muhammed-i Mustafâ'nın O'nun Resûlü olduğuna delildir.Muhammed-i Mustafâ'nın O'nun Resûlü olduğuna delildir. Birisinin kalkıp da onun peygamberliğini kabul etmemesi çok yanlıştır; çünkü çok açık. Birisinin kalkıp da onun peygamberliğini kabul etmemesi çok yanlıştır; çünkü çok açık.

Beyyine, "çok açık" ve "o konudaki gerçeği açıklayan belge" mânasına geliyor. Beyyine, "çok açık" ve "o konudaki gerçeği açıklayan belge" mânasına geliyor.

Allahu Teâlâ hazretleri böyle pek çok âyetler indirmiştir. Tabii nelerle ilgili? Allahu Teâlâ hazretleri böyle pek çok âyetler indirmiştir. Tabii nelerle ilgili?

Cenâb-ı Mevlâ'nın, âlemlerin Rabbinin özellikle yahudileri anlatan âyetlerin arasında böyle buyurması: Cenâb-ı Mevlâ'nın, âlemlerin Rabbinin özellikle yahudileri anlatan âyetlerin arasında böyle buyurması: "Ey yahudiler! Siz benim Habîb-i Edîbim Muhammed-i Mustafâmı kabul etmek istemiyorsunuz."Ey yahudiler! Siz benim Habîb-i Edîbim Muhammed-i Mustafâmı kabul etmek istemiyorsunuz. Ama sizin kitabınızda geçiyor; 'Âhir zaman peygamberi gelecek!' diye. Ama sizin kitabınızda geçiyor; 'Âhir zaman peygamberi gelecek!' diye. Sonra bu Muhammed Mustafâmın o âhir zaman peygamberi olduğuna dairSonra bu Muhammed Mustafâmın o âhir zaman peygamberi olduğuna dair birçok mucizeleri görüyorsunuz.birçok mucizeleri görüyorsunuz. [Onun] hayatı, hayatının her günü başından geçen her olay, sizinle konuşması, [Onun] hayatı, hayatının her günü başından geçen her olay, sizinle konuşması, sizin sorularınızı cevaplandırması, hatta kalbinizde gizlediğiniz, sizin sorularınızı cevaplandırması, hatta kalbinizde gizlediğiniz, kendi aranızda konuşup da sakladığınız şeyleri açıklaması,kendi aranızda konuşup da sakladığınız şeyleri açıklaması, hatta sizin kitaplarınızda ve dinî bilgilerinizin arasında yer alıp dahatta sizin kitaplarınızda ve dinî bilgilerinizin arasında yer alıp da söylemediğiniz şeylerin hepsini kendisi bir ümmî peygamber olduğu halde,söylemediğiniz şeylerin hepsini kendisi bir ümmî peygamber olduğu halde, herhangi bir kimseden ders görmemiş olduğu halde, ümmîliği âşikâr olduğu halde en güzel şekilde,herhangi bir kimseden ders görmemiş olduğu halde, ümmîliği âşikâr olduğu halde en güzel şekilde, bütün müşkilleri halledecek şekilde anlatması; bunların hepsinden anlamanız lazım. bütün müşkilleri halledecek şekilde anlatması; bunların hepsinden anlamanız lazım. İşte âhir zaman peygamberi bu. İşte âhir zaman peygamberi bu. İşte söylüyor, her sözünden anlaşılıyor. Her cevabından anlaşılıyor. İşte söylüyor, her sözünden anlaşılıyor. Her cevabından anlaşılıyor. Sizin sakladığınız şeyleri, hatta kalbinizden geçirdiğiniz şeyleri söylemesinden anlaşılıyor. Sizin sakladığınız şeyleri, hatta kalbinizden geçirdiğiniz şeyleri söylemesinden anlaşılıyor. Ona indirilen âyet-i kerîmeler sizin Cebrail'e düşmanlık ettiğinizi, içinizden şöyle şöyleOna indirilen âyet-i kerîmeler sizin Cebrail'e düşmanlık ettiğinizi, içinizden şöyle şöyle bozuk fikirler düşündüğünüzü açıklayıveriyor..." bozuk fikirler düşündüğünüzü açıklayıveriyor..." Bütün bunların hepsi birer belge. Onun peygamber olduğuna,Bütün bunların hepsi birer belge. Onun peygamber olduğuna, Kur'an'ın Allah kelâmı olduğuna, bu gelen dinin İslâm dininin hak din olduğuna hepsi belge. Kur'an'ın Allah kelâmı olduğuna, bu gelen dinin İslâm dininin hak din olduğuna hepsi belge.

"Ey Resûlüm! İşte Biz sana -Ben sana- her şeyi açıklayan, "Ey Resûlüm! İşte Biz sana -Ben sana- her şeyi açıklayan, kesin belge mahiyetinde âyetler indirdim." kesin belge mahiyetinde âyetler indirdim."

Âyet, Arapça'da "alâmet" demek. Âyet, Kur'ân-ı Kerîm'de iki şekilde kullanılmıştır. Âyet, Arapça'da "alâmet" demek. Âyet, Kur'ân-ı Kerîm'de iki şekilde kullanılmıştır. Bir, Cenâb-ı Hakk'ın insanların inanmasına, imana gelmesine yarayacak gösterdiğiBir, Cenâb-ı Hakk'ın insanların inanmasına, imana gelmesine yarayacak gösterdiği olağanüstü olaylar; tabiat olayları, birtakım ibretli hadiseler,olağanüstü olaylar; tabiat olayları, birtakım ibretli hadiseler, bir işin sonunda ortaya çıkan ibretli, herkesin "Tamam, bu böyledir." diyebir işin sonunda ortaya çıkan ibretli, herkesin "Tamam, bu böyledir." diye artık gerçeği kabul etmesine sebep olacak şeyler.artık gerçeği kabul etmesine sebep olacak şeyler. Bunlara "mucizeler" diyoruz, âyât-ı kevniyye diyoruz, yani "dış âlemdeki âyetler" diyoruz. Bunlara "mucizeler" diyoruz, âyât-ı kevniyye diyoruz, yani "dış âlemdeki âyetler" diyoruz. Bir de Kur'ân-ı Kerîm'in içindeki uzunlu kısalı cümleler veya paragraflar olabiliyor.Bir de Kur'ân-ı Kerîm'in içindeki uzunlu kısalı cümleler veya paragraflar olabiliyor. Kur'ân-ı Kerîm parçaları[na], sûrelerin kendisinden teşekkül ettiği parçalara da âyet deniyor. Kur'ân-ı Kerîm parçaları[na], sûrelerin kendisinden teşekkül ettiği parçalara da âyet deniyor. Çünkü onlar da Allah'ın varlığını birliğini ve iman etmeye muhatap olanÇünkü onlar da Allah'ın varlığını birliğini ve iman etmeye muhatap olan kimselere iman etmeyi sağlayacak belge mahiyetinde oluyor. kimselere iman etmeyi sağlayacak belge mahiyetinde oluyor.

Kur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hak "Kur'ân-ı Kerîm cümleleri de âyet." diyeKur'ân-ı Kerîm'de Cenâb-ı Hak "Kur'ân-ı Kerîm cümleleri de âyet." diye kendisi Âl-i İmrân sûresinin başında buyuruyor: kendisi Âl-i İmrân sûresinin başında buyuruyor:

Hüve'llezi enzele aleyke'l-kitâbe minhu âyâtün muhkemâtün.Hüve'llezi enzele aleyke'l-kitâbe minhu âyâtün muhkemâtün. "O'dur, O Rabbü'l-âlemîn'dir ey Resûlüm, senin üzerine âyetleri indiren. "O'dur, O Rabbü'l-âlemîn'dir ey Resûlüm, senin üzerine âyetleri indiren. Kur'ân-ı Kerîm'i, bu kitabı indiren âlemlerin Rabbi'dir." Kur'ân-ı Kerîm'i, bu kitabı indiren âlemlerin Rabbi'dir."

Minhu. "O kitabın bir kısmı." Âyâtün muhkematün. "Muhkem âyetlerdir." Minhu. "O kitabın bir kısmı." Âyâtün muhkematün. "Muhkem âyetlerdir."

Yani cümlelerin bir kısmı, Kur'an parçalarının, cümleciklerinin veya cümlelerinin Yani cümlelerin bir kısmı, Kur'an parçalarının, cümleciklerinin veya cümlelerinin veya cümle gruplarının; bunlar da âyet diye adlandırılıyor. veya cümle gruplarının; bunlar da âyet diye adlandırılıyor.

Sonra başka âyetlerde de, âyetlerin içinde de âyet kelimesi yine Sonra başka âyetlerde de, âyetlerin içinde de âyet kelimesi yine başkalarının imanına sebep olacak olaylar olarak, mucizeler olarak da kullanılıyor. başkalarının imanına sebep olacak olaylar olarak, mucizeler olarak da kullanılıyor. Her iki mâna da Kur'ân-ı Kerîm'de var. Her ikisi de burada olabilir. Her iki mâna da Kur'ân-ı Kerîm'de var.

Her ikisi de burada olabilir.
Peygamber Efendimiz'e mucizeleri de indiren, nasip eden Allah'tır,Peygamber Efendimiz'e mucizeleri de indiren, nasip eden Allah'tır, Kur'ân-ı Kerîm'i de indiren Allah'tır.Kur'ân-ı Kerîm'i de indiren Allah'tır. Burada bunların hepsi onun peygamberliğine açık belgeler mahiyetindedir. Burada bunların hepsi onun peygamberliğine açık belgeler mahiyetindedir.

Etrafındaki insanların bunları görünce, asr-ı saadette Etrafındaki insanların bunları görünce, asr-ı saadette Peygamber Efendimiz'i gören insanların, "Bu peygamber mi, değil mi?" diyePeygamber Efendimiz'i gören insanların, "Bu peygamber mi, değil mi?" diye düşünen insanların hepsinin; "Tamam, Peygambermiş!" diye kâni olması gerekir. düşünen insanların hepsinin; "Tamam, Peygambermiş!" diye kâni olması gerekir.

"Ben bunları indirdim sana ey Resûlüm; ama..." Ve mâ yekfuru bihâ ille'l-fâsikûn. "Ben bunları indirdim sana ey Resûlüm; ama..."

Ve mâ yekfuru bihâ ille'l-fâsikûn.
Bu âyetlere kimler karşı geliyor? Kimler inkâr ediyor? Kimler inanmıyor? Bu âyetlere kimler karşı geliyor? Kimler inkâr ediyor? Kimler inanmıyor?

Fâsıklardan başkası değil. Ancak fâsıklar inkâr ediyorlar, imana gelmiyorlar. Fâsıklardan başkası değil. Ancak fâsıklar inkâr ediyorlar, imana gelmiyorlar.

Fâsık ne demek? Fâsıkın ana mânası; "doğru yoldan sapmak, çıkmak" demek. Fâsık ne demek?

Fâsıkın ana mânası; "doğru yoldan sapmak, çıkmak" demek.
"Emrin dairesinden çıkmak, emredilenin hududunu çiğneyip çıkmak" demek. "Emrin dairesinden çıkmak, emredilenin hududunu çiğneyip çıkmak" demek.

Kâne mine'l-cinni fe-fesaka an emri rabbihî. "Şeytan da cinlerden bir varlık idi. Kâne mine'l-cinni fe-fesaka an emri rabbihî. "Şeytan da cinlerden bir varlık idi. Allah'ın emrinin dairesinden çıktı. Yani Allah'a âsi oldu." mânasına... Allah'ın emrinin dairesinden çıktı. Yani Allah'a âsi oldu." mânasına...

Bunlar, bu açık âyetleri gördüğü halde imana gelmeyenler, kâfir kalanlar da kimlerdir? Bunlar, bu açık âyetleri gördüğü halde imana gelmeyenler, kâfir kalanlar da kimlerdir?

Emredilenin hududunun dışına çıkan, raydan çıkan, yoldan çıkan kimselerden başkası değildir. Emredilenin hududunun dışına çıkan, raydan çıkan, yoldan çıkan kimselerden başkası değildir. Ancak yoldan raydan çıkmış insanlar bunlara kâfir olurlar. Ancak yoldan raydan çıkmış insanlar bunlara kâfir olurlar. Yoksa yolda olsalar, Allah yolunda olsalar, Allah'ın rızası yolunda olsalar,Yoksa yolda olsalar, Allah yolunda olsalar, Allah'ın rızası yolunda olsalar, cennet yolunda olsalar öyle yapmayacaklar; kabul edecekler, ağlayacaklar, secdeye kapanacaklar cennet yolunda olsalar öyle yapmayacaklar; kabul edecekler, ağlayacaklar, secdeye kapanacaklar ve "Sen peygambersin! İnandık, tâbi olduk!" diyecekler. ve "Sen peygambersin! İnandık, tâbi olduk!" diyecekler.

Çünkü bazılarının böyle ağlayarak imana geldiğini biliyoruz.Çünkü bazılarının böyle ağlayarak imana geldiğini biliyoruz. Peygamber Efendimiz'in peygamberliğini anlayıp, mucizelerini görüp, Kur'an'ı dinleyip,Peygamber Efendimiz'in peygamberliğini anlayıp, mucizelerini görüp, Kur'an'ı dinleyip, dinlerken gözlerinden şıpır şıpır yaşlar döken alimlerin de olduğunu biliyoruz. dinlerken gözlerinden şıpır şıpır yaşlar döken alimlerin de olduğunu biliyoruz.

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ve izâ semiû mâ ünzile ile'r-rasûli terâ a'yünehüm tefîdu mine'd-dem'i mimmâ arafû mine'l-hak... Ve izâ semiû mâ ünzile ile'r-rasûli terâ a'yünehüm tefîdu mine'd-dem'i mimmâ arafû mine'l-hak...

Bu âyet-i kerîmede bu ağlayanların güzel hâli tasvir ediliyor, bizlere bildiriliyor. Bu âyet-i kerîmede bu ağlayanların güzel hâli tasvir ediliyor, bizlere bildiriliyor. İlâhî gerçekleri bildikleri için, din ne demektir, peygamber ne demektir, kutsal kitap ne demektir,İlâhî gerçekleri bildikleri için, din ne demektir, peygamber ne demektir, kutsal kitap ne demektir, Allah'ın vahyi ne demektir, melekler ne demektir, bunları bilen duygulu,Allah'ın vahyi ne demektir, melekler ne demektir, bunları bilen duygulu, insaflı, vicdanlı ehli kitap alimleri, yahudi hahamları, hıristiyan rahipleri insaflı, vicdanlı ehli kitap alimleri, yahudi hahamları, hıristiyan rahipleri bu âyetleri duydukları zaman o eski gerçekleri hatırlarlar, kendi kitaplarından,bu âyetleri duydukları zaman o eski gerçekleri hatırlarlar, kendi kitaplarından, kendi peygamberlerinden bilirler ki; kendi peygamberlerinden bilirler ki; "Tamam, işte bu âyetleri getiren, Musa aleyhisselâm'a Tevrat'ı,"Tamam, işte bu âyetleri getiren, Musa aleyhisselâm'a Tevrat'ı, İsa aleyhisselâm'a İncil'i getiren melektir.İsa aleyhisselâm'a İncil'i getiren melektir. İşte bu din onun devamıdır, yenilenmesidir." diye anlayıp imana gelirler. İşte bu din onun devamıdır, yenilenmesidir." diye anlayıp imana gelirler.

Ağlayıp, gözyaşı döküp; Ve mâ lenâ lâ nu'minu billâhi ve mâ câenâ mine'l-hak. Ağlayıp, gözyaşı döküp;

Ve mâ lenâ lâ nu'minu billâhi ve mâ câenâ mine'l-hak.
"Neden Allah'a inanmayalım? Niye Allah'ın bize gönderdiği âyetlere inanmayalım? "Neden Allah'a inanmayalım? Niye Allah'ın bize gönderdiği âyetlere inanmayalım? Bu peygambere inanmayalım? Ve natmau en yudhilenâ rabbüna mea'l-kavmi's-sâlihîn.Bu peygambere inanmayalım?

Ve natmau en yudhilenâ rabbüna mea'l-kavmi's-sâlihîn.
"Ümit ederiz ki, arzu ederiz ki Rabbimiz bizi salihlerin arasına katar." diye "Ümit ederiz ki, arzu ederiz ki Rabbimiz bizi salihlerin arasına katar." diye gözyaşı döküp imana gelmişlerdir. Ama bu çizgiden, insaf çizgisinden sapanlar, raydan çıkanlar, gözyaşı döküp imana gelmişlerdir.

Ama bu çizgiden, insaf çizgisinden sapanlar, raydan çıkanlar,
fâsıklar kâfir olmuşlardır; başkaları değil. fâsıklar kâfir olmuşlardır; başkaları değil. Yoksa bunlar, âyâtin beyyinât; gerçekleri ifadeye, ispata yetecek beyyineler, [deliller] idi. Yoksa bunlar, âyâtin beyyinât; gerçekleri ifadeye, ispata yetecek beyyineler, [deliller] idi.

Bakara sûre-i şerîfesinin bundan sonraki 100. âyet-i kerîmesinde buyuruluyor ki; Bakara sûre-i şerîfesinin bundan sonraki 100. âyet-i kerîmesinde buyuruluyor ki;

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

E ve küllema âhedû ahden nebezehû ferîkun minhüm bel ekserühüm lâ yu'minûn. E ve küllema âhedû ahden nebezehû ferîkun minhüm bel ekserühüm lâ yu'minûn.

Soru edatıyla başlıyor. E istifam edatıdır. E ve küllemâ âhedû ahden. Soru edatıyla başlıyor. E istifam edatıdır.

E ve küllemâ âhedû ahden.

Küllema. Külle "hep", "tamamı" demek. "Hep o zaman ki..." Küllema.

Külle "hep", "tamamı" demek.

"Hep o zaman ki..."

Âhedû ahden. "Ahd ettikleri zaman, bir anlaşma yaptıkları zaman, bir söz verdikleri zaman..." Âhedû ahden. "Ahd ettikleri zaman, bir anlaşma yaptıkları zaman, bir söz verdikleri zaman..."

"O zaman ki ahd ettiler, bir ahdi kararlaştırdılar, söz verdiler..." "O zaman ki ahd ettiler, bir ahdi kararlaştırdılar, söz verdiler..."

Nebezehû ferîkün minhüm. "Onlardan bir ferîk yani bir fırka, bir zümre onu arkaya mı attılar?" Nebezehû ferîkün minhüm. "Onlardan bir ferîk yani bir fırka, bir zümre onu arkaya mı attılar?"

Evet, tarihte böyle yaptılar ya... Musa aleyhisselam'la da sözleştikleri halde Evet, tarihte böyle yaptılar ya... Musa aleyhisselam'la da sözleştikleri halde sözlerinde durmadılar.sözlerinde durmadılar. Musa aleyhisselâm'ın emrini de tam tutmadılar. Tevrat'ın ahkâmına da tam uymadılar. Musa aleyhisselâm'ın emrini de tam tutmadılar. Tevrat'ın ahkâmına da tam uymadılar.

Ferîk, faraka kökünen, "fırka" demek, yani "bir zümre" demek. Ferîk, faraka kökünen, "fırka" demek, yani "bir zümre" demek.

Bir zümre. Tabii mü'min olanları var. Zaten Cenâb-ı Hak iyileri istisna ediyor, methediyor; Bir zümre. Tabii mü'min olanları var. Zaten Cenâb-ı Hak iyileri istisna ediyor, methediyor; iyi olanları sevdiğini, takdir ettiğini Kur'ân-ı Kerîm'den biliyoruz. iyi olanları sevdiğini, takdir ettiğini Kur'ân-ı Kerîm'den biliyoruz.

Ama bir kısmı maalesef ahd ettikleri halde ahdini tarih boyunca hep bozdular.Ama bir kısmı maalesef ahd ettikleri halde ahdini tarih boyunca hep bozdular. Burada mâzi siygasıyla [ifade ediliyor.] Burada mâzi siygasıyla [ifade ediliyor.]

"Hep o vakit ki ahid yaptılar, onların bir kısmı bu ahdi bozup arkalarına mı attı?"Hep o vakit ki ahid yaptılar, onların bir kısmı bu ahdi bozup arkalarına mı attı? Böyle mi oldu olay?" Bel. "Hayır, böyle değil. Yani ahdinde durmamak değil..." Böyle mi oldu olay?"

Bel. "Hayır, böyle değil. Yani ahdinde durmamak değil..."
Bel ekserühüm lâ yu'minûn. "Bir çokları inanmış değil." Bel ekserühüm lâ yu'minûn. "Bir çokları inanmış değil."

Tevrat'a bile inanmış değil. Hakikî mânasıyla Musa aleyhisselâm'a bile inanmış değil. Tevrat'a bile inanmış değil. Hakikî mânasıyla Musa aleyhisselâm'a bile inanmış değil. Tevrat'a bile inanmış değil. Çünkü inanan insan korkar.Tevrat'a bile inanmış değil. Çünkü inanan insan korkar. İnanan insan demin söylediğim âyetlerde belirtilenler gibi gözyaşları döker, Allah'tan korkar, İnanan insan demin söylediğim âyetlerde belirtilenler gibi gözyaşları döker, Allah'tan korkar, Allah'ın rahmetini umar, azabından çekinir, âyât-ı beyyinâtı görünce, işitince imana gelir. Allah'ın rahmetini umar, azabından çekinir, âyât-ı beyyinâtı görünce, işitince imana gelir. Demek ki ekseriyetle bunların büyük çoğunluğu sadece ahdini bozmakla kalmıyor.Demek ki ekseriyetle bunların büyük çoğunluğu sadece ahdini bozmakla kalmıyor. Çünkü ahdi bozmak döneklik, sözünde zayıflık bir kusur, ahlâkî bir zaaf; Çünkü ahdi bozmak döneklik, sözünde zayıflık bir kusur, ahlâkî bir zaaf; ama bu ondan da öte! Aslında sadece ahdi bozmak durumunda değiller;ama bu ondan da öte! Aslında sadece ahdi bozmak durumunda değiller; ekseriyeti iman içine girmemiş, inanmış kimseler de değiller, inanacak kimseler de değiller. ekseriyeti iman içine girmemiş, inanmış kimseler de değiller, inanacak kimseler de değiller.

İmansızlık aklî ve kalbî, dinî ve mânevî korkunç bir hastalık.İmansızlık aklî ve kalbî, dinî ve mânevî korkunç bir hastalık. İnanamıyor, inanmadığı için de menfaat hesabı yapıyor.İnanamıyor, inanmadığı için de menfaat hesabı yapıyor. Menfaat hesabı yapınca da dünyayı tercih ettiğinden, malı mülkü, mevkii makamı,Menfaat hesabı yapınca da dünyayı tercih ettiğinden, malı mülkü, mevkii makamı, itibarı, kurduğu sömürü düzeninin devamını istediğinden gerçeklere gözünü kapatıyoritibarı, kurduğu sömürü düzeninin devamını istediğinden gerçeklere gözünü kapatıyor ve gerçeği kabul etmiyor, reddediyor, inkâr ediyor. ve gerçeği kabul etmiyor, reddediyor, inkâr ediyor.

Burada okuduğumuz tefsir kitaplarında râviler böyle yapandavranan kimselerden Burada okuduğumuz tefsir kitaplarında râviler böyle yapandavranan kimselerden bazılarının isimlerini rivayet ediyorlar. bazılarının isimlerini rivayet ediyorlar.

İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, buyurmuş ki; İbn Abbas'tan rivayet edildiğine göre, buyurmuş ki;

İbn Sûrya el-Katvinî isimli bir yahudi, Kâle li-Resûlillah. Peygamber Efendimiz'e demiş ki; İbn Sûrya el-Katvinî isimli bir yahudi,

Kâle li-Resûlillah. Peygamber Efendimiz'e demiş ki;

-Bu âyetler neden iniyor, bir sebeb-i nüzûlü var.- -Bu âyetler neden iniyor, bir sebeb-i nüzûlü var.-

Yâ Muhammed! Mâ ci'tenâ bi şey'in na'rifuhû. "Ey Muhammed! Yâ Muhammed! Mâ ci'tenâ bi şey'in na'rifuhû. "Ey Muhammed! Sen bize bildiğimiz bir şey getirmedin!" Ve ma enzela'llâhu aleyke min âyetin.Sen bize bildiğimiz bir şey getirmedin!" Ve ma enzela'llâhu aleyke min âyetin. "Sana Allah bir âyet indirmiş de değil." Fe-nettebiake. "Sana Allah bir âyet indirmiş de değil." Fe-nettebiake. "Bir alâmet, bir belgen yok ki sana tâbi olalım." diye "Bir alâmet, bir belgen yok ki sana tâbi olalım." diye böyle bir laf söylediği için, itiraz ettiği için, inkârcılık yaptığı için,böyle bir laf söylediği için, itiraz ettiği için, inkârcılık yaptığı için, bunun üzerine bu âyet-i kerîme indi, diye bir rivayet var. bunun üzerine bu âyet-i kerîme indi, diye bir rivayet var.

İsim bu: İbn Sûrya, sad ile; sad, vav, re, ye, elif. el-Katvinî; kaf, tı, vav, ye, nun, ye. İsim bu: İbn Sûrya, sad ile; sad, vav, re, ye, elif. el-Katvinî; kaf, tı, vav, ye, nun, ye.

Bu isimde bir şahıs böyle inkâr etmiş. Peygamber Efendimiz'in getirdiğine; "Bir şey yok.Bu isimde bir şahıs böyle inkâr etmiş. Peygamber Efendimiz'in getirdiğine; "Bir şey yok. Sen bizim anladığımız, bildiğimiz bir şey getirmedin, söylemedin. Sen bizim anladığımız, bildiğimiz bir şey getirmedin, söylemedin. Bir âyet gelmedi ki, senin üzerine Allah bir belge indirmedi ki sana tâbi olalım." deyinceBir âyet gelmedi ki, senin üzerine Allah bir belge indirmedi ki sana tâbi olalım." deyince bu cevap oluyor: bu cevap oluyor:

Ve lekad enzelnâ ileyke âyâtin beyyinâtin. Ve lekad enzelnâ ileyke âyâtin beyyinâtin. "Ben senin üzerine kesin çok belgeler indirdim, muhakkak, şek şüphe yok!" diye, "Ben senin üzerine kesin çok belgeler indirdim, muhakkak, şek şüphe yok!" diye, onun o sözünü iptal ediyor Cenâb-ı Hak. onun o sözünü iptal ediyor Cenâb-ı Hak.

Fe-kâle Mâlikü'bnü's-sayf. Bu da sad ile. Sayf oğlu Mâlik isimli bir yahudi de demiş ki; Fe-kâle Mâlikü'bnü's-sayf. Bu da sad ile. Sayf oğlu Mâlik isimli bir yahudi de demiş ki;

Hîne buise Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem... Hîne buise Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem...

Ve zekerehüm mâ aheze aleyhim mine'l-misâki. Ve zekerehüm mâ aheze aleyhim mine'l-misâki.

Peygamber Efendimiz kendisine Allah bildirince; "Allah sizinle şu ahdi yapmadı mı?Peygamber Efendimiz kendisine Allah bildirince; "Allah sizinle şu ahdi yapmadı mı? 'Âhir zaman Peygamberi geldiği zaman ona tâbi olacaksınız.' diye ahit yapmamış mıydı?'Âhir zaman Peygamberi geldiği zaman ona tâbi olacaksınız.' diye ahit yapmamış mıydı? Kitabınızda bu ahit yok mu? Misak almamış mıydı? Sağlam söz almamış mıydı?" diye Kitabınızda bu ahit yok mu? Misak almamış mıydı? Sağlam söz almamış mıydı?" diye Tevrat'ta olan âyetleri hatırlatıp söyleyince; o zaman "Öyle bir şey yok!" diyeTevrat'ta olan âyetleri hatırlatıp söyleyince; o zaman "Öyle bir şey yok!" diye inkâr edince bu ikinci âyet-i kerîme onu tekzib için, inkâr edince bu ikinci âyet-i kerîme onu tekzib için, "Hayır, yalan söylüyorsun! Öyle değil!" mânasına... "Hayır, yalan söylüyorsun! Öyle değil!" mânasına...

"Bir ahit ahdettikleri zaman, söz verdikleri zaman o bir kısmı onu unutup arkalarına mı atacaklar?" "Bir ahit ahdettikleri zaman, söz verdikleri zaman o bir kısmı onu unutup arkalarına mı atacaklar?"

Bu sadece bir ahitten dönmek değil. Çoğu kâfir ve inanmamışlar ve inanmayacaklar. Bu sadece bir ahitten dönmek değil. Çoğu kâfir ve inanmamışlar ve inanmayacaklar. Bu lâ yu'minûn biraz da istikbale yönelik bir ifade oluyor. "Şu ana kadar inanmadılar. Bu lâ yu'minûn biraz da istikbale yönelik bir ifade oluyor. "Şu ana kadar inanmadılar. Bu ahlâkla bunların inanacakları yok, inanacak da değiller!" mânası var. Bu ahlâkla bunların inanacakları yok, inanacak da değiller!" mânası var.

Demek ki bu gibi şahısların kendi kitaplarında olan ahitleri, misakları,Demek ki bu gibi şahısların kendi kitaplarında olan ahitleri, misakları, âhir zaman Peygamberi ile ilgili hususlarıâhir zaman Peygamberi ile ilgili hususları Peygamberimiz hatırlatınca inkâr ettiği için bu âyetler inmiş. Peygamberimiz hatırlatınca inkâr ettiği için bu âyetler inmiş.

101. âyet-i kerîmeyi açıklamaya geçiyoruz: Ve lemmâ câehüm resûlün min indillah. 101. âyet-i kerîmeyi açıklamaya geçiyoruz:

Ve lemmâ câehüm resûlün min indillah.
Lemmâ "o vakit ki" demek Arapça'da, zaman bildiren bir edat. "O vakit ki..." Lemmâ "o vakit ki" demek Arapça'da, zaman bildiren bir edat.

"O vakit ki..."

Câeküm. "Onlara geldi." "Gelince" diye tercüme ediliyor.Câeküm. "Onlara geldi."

"Gelince" diye tercüme ediliyor.
Ben önümdeki Türkçe bazı tercümelere, meâllere bakıyorum; gelince...Ben önümdeki Türkçe bazı tercümelere, meâllere bakıyorum; gelince... "Gelince" siygası zaman göstermiyor. Gelince; ne zaman, şimdi mi, ileride mi, mâzide mi?"Gelince" siygası zaman göstermiyor. Gelince; ne zaman, şimdi mi, ileride mi, mâzide mi? Yani "gelince" sözü zaman kavramını taşımayan bir şekil. Onun içinَ lemmâ'yı "o vakit ki" diye Yani "gelince" sözü zaman kavramını taşımayan bir şekil. Onun içinَ lemmâ'yı "o vakit ki" diye tercüme edip mâzi olduğunu göstermek için; tercüme edip mâzi olduğunu göstermek için;

"O vakit ki..." Câehüm resûlün min indillah. "Allah indinden onlara bir elçi geldi." "O vakit ki..." Câehüm resûlün min indillah. "Allah indinden onlara bir elçi geldi."

"O vakit ki onlara Allah indinden bir elçi geldi." Musaddikun limâ meahüm. "O vakit ki onlara Allah indinden bir elçi geldi."

Musaddikun limâ meahüm.
"Yanındakileri tasdik edici bir elçi..." "Yanındakileri tasdik edici bir elçi..."

"O vakit ki geldi onlara..." Nebeze ferîkun mine'llezîne ûtü'l-kitâb..."O vakit ki geldi onlara..." Nebeze ferîkun mine'llezîne ûtü'l-kitâb... "Kendilerine evvelce peygamber gönderilip kitap indirilmiş kavimlerin"Kendilerine evvelce peygamber gönderilip kitap indirilmiş kavimlerin fertlerinin bir kısmı attılar..." Nebeze "attı" demek. fertlerinin bir kısmı attılar..."

Nebeze "attı" demek.

Neyi attılar? Kitâballâhi. "Allah'ın kitabını attılar." Nereye attılar? Neyi attılar?

Kitâballâhi. "Allah'ın kitabını attılar."

Nereye attılar?

Verâe zuhûrihim. "Sırtlarının arkasına attılar." Verâe zuhûrihim. "Sırtlarının arkasına attılar."

"Kendilerine kitap verilenlerin bir kısmı Allah'ın kitabını sırtlarının arkasına attılar." "Kendilerine kitap verilenlerin bir kısmı Allah'ın kitabını sırtlarının arkasına attılar."

Allah kendilerine peygamber gördermiş, kitap indirmiş. Allah kendilerine peygamber gördermiş, kitap indirmiş. Musa aleyhisselâm'ı göndermiş, ona Tevrat'ı indirmiş. Musa aleyhisselâm'ı göndermiş, ona Tevrat'ı indirmiş. İşte bu yahudiler kendilerine kitap indirilmiş kavim.İşte bu yahudiler kendilerine kitap indirilmiş kavim. Ama onlar bu Allah'ın kitabını ne yaptılar? Ama onlar bu Allah'ın kitabını ne yaptılar?

Nebeze ferîkun mine'llezîne ûtü'l-kitâballâhi verâe zuhûrihim. Nebeze ferîkun mine'llezîne ûtü'l-kitâballâhi verâe zuhûrihim.

Bu ikinci kitâballah, nebeze'nin mef'ûlü bih'i oluyor. Neyi attılar? Bu ikinci kitâballah, nebeze'nin mef'ûlü bih'i oluyor.

Neyi attılar?

Allah'ın kitabını attılar. Nereye attılar? Verâe zuhûrihim. "Arkalarına attılar." Allah'ın kitabını attılar.

Nereye attılar?

Verâe zuhûrihim. "Arkalarına attılar."

"Kitabı arkalarına atmak" ne demek? Yani ahkâmını dinlemediler, kulak asmadılar. "Kitabı arkalarına atmak" ne demek?

Yani ahkâmını dinlemediler, kulak asmadılar.
Önlerinde olsa, görseler, okusalar uyacaklar. Sırtlarından arka tarafa atmış gibi oldular.Önlerinde olsa, görseler, okusalar uyacaklar. Sırtlarından arka tarafa atmış gibi oldular. "Biz bu kitabın ahkâmına uymuyoruz, tanımıyoruz." demiş oldular. "Biz bu kitabın ahkâmına uymuyoruz, tanımıyoruz." demiş oldular. Yapıp, bitirip işlemiş oldukları cürümü anlatıyor; mâzi. Musaddikun limâ meahüm.Yapıp, bitirip işlemiş oldukları cürümü anlatıyor; mâzi.

Musaddikun limâ meahüm.
"Onların yanındaki bilgileri tasdik edici bir peygamber..." Onların yanındaki bilgiler ne? "Onların yanındaki bilgileri tasdik edici bir peygamber..."

Onların yanındaki bilgiler ne?

Tevrat'taki âhir zaman Peygamberi ile ilgili kendilerinin okuyup durduğu,Tevrat'taki âhir zaman Peygamberi ile ilgili kendilerinin okuyup durduğu, hatta peygamber gelmeden önce Arap müşriklerine;hatta peygamber gelmeden önce Arap müşriklerine; -Daha önceki âyetlerde de anlatmıştık.- "Bir âhir zaman Peygamberi gelecek,-Daha önceki âyetlerde de anlatmıştık.- "Bir âhir zaman Peygamberi gelecek, biz o zaman şirki yok edeceğiz. biz o zaman şirki yok edeceğiz. Siz müşriksiniz, puta tapan kavimlersiniz, sizi tepeleyeceğiz!" demişlerdi. Siz müşriksiniz, puta tapan kavimlersiniz, sizi tepeleyeceğiz!" demişlerdi.

Musaddikun limâ meahüm. "Kendi kitaplarındaki bilgileri tasdik edici, Musaddikun limâ meahüm. "Kendi kitaplarındaki bilgileri tasdik edici, kendi peygamberlerinin peygamber olduğunu beyan edici,kendi peygamberlerinin peygamber olduğunu beyan edici, kendi kitaplarının Allah kitabı olduğunu beyan edici, kendi kitabının içindeki ahkâmı açıklayıcıkendi kitaplarının Allah kitabı olduğunu beyan edici, kendi kitabının içindeki ahkâmı açıklayıcı ve orada zikri geçen kimse kendilerine bir peygamber olarak geldiği zaman, o vakit ki geldi..." ve orada zikri geçen kimse kendilerine bir peygamber olarak geldiği zaman, o vakit ki geldi..."

Onlar ne yaptılar? Nebeze ferîkun mine'llezîne ûtü'l-kitab. Onlar ne yaptılar?

Nebeze ferîkun mine'llezîne ûtü'l-kitab.
"Kendilerine o Tevrat indirilmiş, kitap verilmiş o kavimden bir grup..." "Kendilerine o Tevrat indirilmiş, kitap verilmiş o kavimden bir grup..." Kitâballâhi verâe zuhûrihim. "O Allah'ın kitabını savurup bir kenara attılar, Kitâballâhi verâe zuhûrihim. "O Allah'ın kitabını savurup bir kenara attılar, sırtlarının arkasına attılar." sırtlarının arkasına attılar."

Allah'ın kitabını dinlemediler. Tevrat'a kulak asmadılar.Allah'ın kitabını dinlemediler. Tevrat'a kulak asmadılar. Tevrat'ın içindeki ahd i misâka, emre uymadılar. Tevrat'ın içindeki ahd i misâka, emre uymadılar. "Âhir zaman Peygamberine uyun!" sözünü kabul etmediler, dinlemediler. "Âhir zaman Peygamberine uyun!" sözünü kabul etmediler, dinlemediler.

Ke-ennehüm lâ ya'lemûn. "Sanki bilmiyorlarmış gibi..." Ke-ennehüm lâ ya'lemûn. "Sanki bilmiyorlarmış gibi..."

"Halbuki biliyorlar. Kendi çocuklarını bilir gibi senin âhir zaman peygamberi olduğunu "Halbuki biliyorlar. Kendi çocuklarını bilir gibi senin âhir zaman peygamberi olduğunu bildikleri halde bu işi yaptılar da Allah'ın emrine uymadılar!" bildikleri halde bu işi yaptılar da Allah'ın emrine uymadılar!"

Ondan sonraki âyet-i kerîme geliyor, 102. âyet-i kerîme o uzun bir konuyu açtığı için, Ondan sonraki âyet-i kerîme geliyor, 102. âyet-i kerîme o uzun bir konuyu açtığı için, mâna oraya bağlı ama sohbetimize sağ olursak önümüzdeki hafta da devam edeceğiz. mâna oraya bağlı ama sohbetimize sağ olursak önümüzdeki hafta da devam edeceğiz.

Ve't-tebeû ma tetlü'ş-şeyâtinü alâ mülki Süleyman... Bu 102. âyet-i kerîme uzun... Ve't-tebeû ma tetlü'ş-şeyâtinü alâ mülki Süleyman... Bu 102. âyet-i kerîme uzun...

Allah'ın kitabını sırtlarının arkasına attılar, bir kenara savurup attılar; Allah'ın kitabını sırtlarının arkasına attılar, bir kenara savurup attılar; Tevrat'ın ahkâmına uymadılar da neye uydular? Ve't-tebeû. "Tâbi oldular." Mâ. Tevrat'ın ahkâmına uymadılar da neye uydular?

Ve't-tebeû. "Tâbi oldular." Mâ.
"O şeye ki..." Tetlü'ş-şeyâtinü. "Şeytanların." Alâ mülki Süleyman."O şeye ki..." Tetlü'ş-şeyâtinü. "Şeytanların." Alâ mülki Süleyman. "Süleyman aleyhisselâm'ın mülkü aleyhine yaptıkları şeylere, kurdukları desîselere, "Süleyman aleyhisselâm'ın mülkü aleyhine yaptıkları şeylere, kurdukları desîselere, laflara tâbi oldular." laflara tâbi oldular."

Şeytanların Süleyman aleyhisselam'ın mülküne egemenliğine karşı bu hileleri oyunları neler, Şeytanların Süleyman aleyhisselam'ın mülküne egemenliğine karşı bu hileleri oyunları neler, bu uzun bir bahis. bu uzun bir bahis. Sihirle vesaire ile ilgili, Babil'le, Babil'deki iki melekle ilgili uzun bir âyet-i kerîme.Sihirle vesaire ile ilgili, Babil'le, Babil'deki iki melekle ilgili uzun bir âyet-i kerîme. Onu önümüzdeki hafta -inşaallah- sağ olursak anlatırız. Ama bu yahudiler ne yaptılar? Onu önümüzdeki hafta -inşaallah- sağ olursak anlatırız.

Ama bu yahudiler ne yaptılar?

Tevrat'ı bırakıp da şeytanların sihirlerine, Tevrat'ı bırakıp da şeytanların sihirlerine, Babil'deki eski kavimlerin karı kocayı birbirinden ayırmaya vesaireye yarayan,Babil'deki eski kavimlerin karı kocayı birbirinden ayırmaya vesaireye yarayan, yarayacağını sandıkları, yaramayan ama öyle sandıkları büyülerle, sihirlerle uğraşmaya kalkıştılar. yarayacağını sandıkları, yaramayan ama öyle sandıkları büyülerle, sihirlerle uğraşmaya kalkıştılar. Ona tâbi oldular. Hakka tâbi olmadılar, Tevrat'a tâbi olmadılar, Ona tâbi oldular. Hakka tâbi olmadılar, Tevrat'a tâbi olmadılar, Kur'an'a, vahye tâbi olmadılar da büyüye, sihre kaydılar. Kur'an'a, vahye tâbi olmadılar da büyüye, sihre kaydılar. Yani yanlış bir seçim, yanlış bir yol tutturdular, yanlış yola gittiler. Yani yanlış bir seçim, yanlış bir yol tutturdular, yanlış yola gittiler. Allah'ın rızasını kaybettiler, kahrına gazabına uğradılar. Bu dünya hayatının imtihanı bitti. Allah'ın rızasını kaybettiler, kahrına gazabına uğradılar. Bu dünya hayatının imtihanı bitti. Yaşadılar, öldüler, gittiler; âhirette tabii ebedî hüsrana uğradılar.Yaşadılar, öldüler, gittiler; âhirette tabii ebedî hüsrana uğradılar. Çünkü âlemlerin Rabbi kitabında öyle bildiriyor. Çünkü âlemlerin Rabbi kitabında öyle bildiriyor.

Şimdi devir, şu anda yaşayanlar için önemli olan, bu âyetlerden çıkarılacak dersler: Şimdi devir, şu anda yaşayanlar için önemli olan, bu âyetlerden çıkarılacak dersler: O hatayı yapmamak. Allah'ın gönderdiği son peygamber, âhir zamanO hatayı yapmamak. Allah'ın gönderdiği son peygamber, âhir zaman Peygamberi Muhammed-i Mustafâ'ya tâbi olmak.Peygamberi Muhammed-i Mustafâ'ya tâbi olmak. Ona indirdiği ilâhî kitaba, bir harfi bile değişmemiş olan Kur'ân-ı Kerîm'e sımsıkı sarılmak. Ona indirdiği ilâhî kitaba, bir harfi bile değişmemiş olan Kur'ân-ı Kerîm'e sımsıkı sarılmak. Ona iman etmek, ona göre yaşamak. Ona iman etmek, ona göre yaşamak.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi müslüman olarak yaşamaya muvaffak eylesin.Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi müslüman olarak yaşamaya muvaffak eylesin. Kur'ân-ı Kerîm'i anlayıp Kur'ân-ı Kerîm'e göre ömür sürmeye muvaffak eylesin.Kur'ân-ı Kerîm'i anlayıp Kur'ân-ı Kerîm'e göre ömür sürmeye muvaffak eylesin. O âyât-ı beyyinât ile hak Peygamber olduğunu Cenâb-ı Hakk'ın gösterdiği O âyât-ı beyyinât ile hak Peygamber olduğunu Cenâb-ı Hakk'ın gösterdiği o Peygamber-i Zişân'a en güzel tarzda ittibâ etmeyi nasip eylesin. o Peygamber-i Zişân'a en güzel tarzda ittibâ etmeyi nasip eylesin.

Tabii bu devirde de şeytanlar var. Tabii bu devirde de şeytanlar var. Bu devirde de onlar insanları azdırmak, şaşırtmak için çalışıyorlar. Bu devirde de onlar insanları azdırmak, şaşırtmak için çalışıyorlar. Her devirde imtihan bu; insanoğlunun imtihanı... Her devrin insanı ne yapacak? Her devirde imtihan bu; insanoğlunun imtihanı... Her devrin insanı ne yapacak?

Şeytanları dinlemeyecek. Aklını kullanacak. Şeytanlara aldanmayacak. Şeytanları dinlemeyecek. Aklını kullanacak. Şeytanlara aldanmayacak. Cenâb-ı Hakk'ın rızası yolunu vicdanının sesini dinleyerek seçecek ve mü'min olarak, Cenâb-ı Hakk'ın rızası yolunu vicdanının sesini dinleyerek seçecek ve mü'min olarak, Allah'ın sevdiği kul olarak, Allah'a itaat ederek, haramlardan günahlardan kaçarak, Allah'ın sevdiği kul olarak, Allah'a itaat ederek, haramlardan günahlardan kaçarak, kötü huylardan sıyrılarak, iyi huylarla, güzel amellerle dünyadaki ömrünü sürecek, kötü huylardan sıyrılarak, iyi huylarla, güzel amellerle dünyadaki ömrünü sürecek, imtihanı kazanacak, Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna sevdiği kul olarak varacak. imtihanı kazanacak, Cenâb-ı Hakk'ın huzuruna sevdiği kul olarak varacak.

Cenâb-ı Hakk cümlemizi huzuruna sevdiği razı olduğu mü'min kullar olarak varanlardan eylesin. Cenâb-ı Hakk cümlemizi huzuruna sevdiği razı olduğu mü'min kullar olarak varanlardan eylesin. Kahrına gazabına uğratmasın. Cennetiyle cemâliyle ebediyyen taltif eylesin.Kahrına gazabına uğratmasın. Cennetiyle cemâliyle ebediyyen taltif eylesin. Ebedî saadete nâil eylesin. İki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin. Ebedî saadete nâil eylesin. İki cihanda aziz ve bahtiyar eylesin.

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekatühû! es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekatühû!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2