Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Fudayl İbn-i Iyâd Hazretleri (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

10 Cemâziye'l-Âhir 1412 / 16.12.1991
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.

Konuşma Metni

el-Hamdülillahi rabbi'l-âlemîn, hamden kesîran tayyiben mübâraken alâ külli hâlin ve fî külli hîn.el-Hamdülillahi rabbi'l-âlemîn, hamden kesîran tayyiben mübâraken alâ külli hâlin ve fî külli hîn. es-Salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn es-Salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn Muhammmedini'l-Mustafâ el-Mahmûdu muhtâru'l-emînMuhammmedini'l-Mustafâ el-Mahmûdu muhtâru'l-emîn ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emma ba'd.

Emma ba'd.

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Allahu Teâlâ hazretlerinin selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Vakfımız'ın binasına hoş geldiniz. Burası Mustafa Selami Efendi merhum rahmetullahi aleyh'in tekkesidir.Vakfımız'ın binasına hoş geldiniz. Burası Mustafa Selami Efendi merhum rahmetullahi aleyh'in tekkesidir. Kendisi alt katta medfundur.

Kendisi alt katta medfundur.

Dersimize başlamadan önce;Dersimize başlamadan önce; başta Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa aleyhi ekmelü's-salavâti ve ekmelü't-tahiyyâti ve't-teslimât başta Peygamber Efendimiz Muhammed Mustafa aleyhi ekmelü's-salavâti ve ekmelü't-tahiyyâti ve't-teslimât olmak üzere cümle enbiyâ ve mürselînin, hepsinin âl'inin, ashabının, etbâının, olmak üzere cümle enbiyâ ve mürselînin, hepsinin âl'inin, ashabının, etbâının, sâdât-ı meşâyih-i turuk-ı aliyyemizin, sâdât-ı meşâyih-i turuk-ı aliyyemizin, Ebû Bekir es-Sıddîk ve Aliyyü'l-Murtazâ'dan müteselsilen Ebû Bekir es-Sıddîk ve Aliyyü'l-Murtazâ'dan müteselsilen Hocamız Muhammed Zahid i Bursevî'ye kadar güzerân eylemiş, vazife yapmış,Hocamız Muhammed Zahid i Bursevî'ye kadar güzerân eylemiş, vazife yapmış, âhirete irtihal etmiş olan sâdât ve meşâyih-i turuk-ı aliyyemizin halifelerinin, müridlerinin, âhirete irtihal etmiş olan sâdât ve meşâyih-i turuk-ı aliyyemizin halifelerinin, müridlerinin, muhiblerinin; bu diyarları fethetmek için Efendimiz'in le-tüftehanne'l-konstantîniyye işaretinemuhiblerinin; bu diyarları fethetmek için Efendimiz'in le-tüftehanne'l-konstantîniyye işaretine ve müjdesine fe-le-ni'me'l-emîru emîruhâ ve le-ni'me'l-ceyşü zâlike'l-ceyşve müjdesine fe-le-ni'me'l-emîru emîruhâ ve le-ni'me'l-ceyşü zâlike'l-ceyş "O İstanbul'u fethedecek ordu ne güzel ordudur, onun komutanı ne güzel komutandır." diye, "O İstanbul'u fethedecek ordu ne güzel ordudur, onun komutanı ne güzel komutandır." diye, Peygamber Efendimiz'in methi vârid oldu diye, "O methe ben nâil olayım." diye Peygamber Efendimiz'in methi vârid oldu diye, "O methe ben nâil olayım." diye bu diyarlara gelip gaza etmiş,bu diyarlara gelip gaza etmiş, bu diyarda şehit olup defnedilmiş olan Ebû Eyyûb el-Ensarî radıyallâhu anh Efendimiz'in bu diyarda şehit olup defnedilmiş olan Ebû Eyyûb el-Ensarî radıyallâhu anh Efendimiz'in ve sair ashab-ı güzîn, tâbiîn, tebe-i tâbiîn, gazilerin, mücahitlerin, şehitlerin ruhları için;ve sair ashab-ı güzîn, tâbiîn, tebe-i tâbiîn, gazilerin, mücahitlerin, şehitlerin ruhları için; beldede medfun evliyâullah ve hâssaten Abdulehad-ı Nûrî hazretlerinin ruhu için; beldede medfun evliyâullah ve hâssaten Abdulehad-ı Nûrî hazretlerinin ruhu için; bu makamın sahibi Mustafa Selami Efendi hazretlerinin ve onun halifelerinin ruhları için; bu makamın sahibi Mustafa Selami Efendi hazretlerinin ve onun halifelerinin ruhları için; uzaktan yakından şu meclisi teşrif etmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete intikal etmiş olanuzaktan yakından şu meclisi teşrif etmiş olan siz kardeşlerimizin âhirete intikal etmiş olan bütün sevdiklerinin ve yakınlarının ruhları için; bütün sevdiklerinin ve yakınlarının ruhları için; biz yaşayan, sağ, henüz imtihanda bulunan mü'minler de Rabbimizin rızasına uygun yaşayalım, biz yaşayan, sağ, henüz imtihanda bulunan mü'minler de Rabbimizin rızasına uygun yaşayalım, O'nun rızasına vâsıl olalım, Kur'ân-ı Kerîm yolunda, Peygamber Efendimiz'in izinde yürüyelim, O'nun rızasına vâsıl olalım, Kur'ân-ı Kerîm yolunda, Peygamber Efendimiz'in izinde yürüyelim, iman ile iman-ı kâmil ile âhirete göçelim ve bi-gayri sebkı azâbin ve ikâbin ve hisâb, iman ile iman-ı kâmil ile âhirete göçelim ve bi-gayri sebkı azâbin ve ikâbin ve hisâb, Rabbü'l-âlemîn'in azabına, kahrına, gazabına, Rabbü'l-âlemîn'in azabına, kahrına, gazabına, sahatına mâruz olmayan diğer bahtiyarlarla beraber bi-gayri hisâb Efendimiz'in sahatına mâruz olmayan diğer bahtiyarlarla beraber bi-gayri hisâb Efendimiz'in arkasından sâdât ve meşâyih-i turuk-ı aliyyemiz,arkasından sâdât ve meşâyih-i turuk-ı aliyyemiz, ihvân-ı sâdıkînimiz ile Firdevs-i âlâ'ya dâhil olalım diye bir Fâtiha,ihvân-ı sâdıkînimiz ile Firdevs-i âlâ'ya dâhil olalım diye bir Fâtiha, 11 İhlâs-ı Şerîf okuyalım, öyle başlayalım. Buyurun.

11 İhlâs-ı Şerîf okuyalım, öyle başlayalım. Buyurun.

Bismillahirrahmanirrahim.

Bismillahirrahmanirrahim.

Burası bir mânevî yapı, bir irşat ve terbiye müessesesi olduğu,Burası bir mânevî yapı, bir irşat ve terbiye müessesesi olduğu, oturduğunuz yer buranın zikirhânesi ve mescidi olduğu için bu binayı kuranlar takva ehli insanlar olarakoturduğunuz yer buranın zikirhânesi ve mescidi olduğu için bu binayı kuranlar takva ehli insanlar olarak Allah'ın rızasını kazanmak için bu faaliyetleri başlatmış olduklarından,Allah'ın rızasını kazanmak için bu faaliyetleri başlatmış olduklarından, biz de burada Allahu Teâlâ hazretlerinin rızasına uygun çalışmalar yapalım diye düşündük.biz de burada Allahu Teâlâ hazretlerinin rızasına uygun çalışmalar yapalım diye düşündük. Zaten güzel olan, ibadethâne olan bir mekânda, bir de ınde zikri's-salihîne tenzilü'r-rahme, Zaten güzel olan, ibadethâne olan bir mekânda, bir de ınde zikri's-salihîne tenzilü'r-rahme, "Salih insanlar yâd olunduğu, anıldığı, zikredildiği zaman Allah'ın rahmeti oraya yağar, iner." diye "Salih insanlar yâd olunduğu, anıldığı, zikredildiği zaman Allah'ın rahmeti oraya yağar, iner." diye buyurulduğundan, rahmet-i Rahmân'a ermemize vesile olsun diye, bizler de karınca kararınca takvâ yolunda,buyurulduğundan, rahmet-i Rahmân'a ermemize vesile olsun diye, bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, bu yolun bizden önceki büyükleri selef-i sâlihînimiz neler söylemişler,bu yolun bizden önceki büyükleri selef-i sâlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim diye, nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun diye,onların nasihatlerinden istifade edelim diye, nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun diye, tasavvuf âleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı, tasavvuf âleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı, sözlerini dinleyip, belleyip mûcibince amel etmeyi düşünerek ve Türkçe'si bulunmayan bir eser olsun,sözlerini dinleyip, belleyip mûcibince amel etmeyi düşünerek ve Türkçe'si bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun, böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak yeni bir çalışma olsun diyeböylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için, Hicrî 412 tarihinde yani 1021 yıllarında vefat etmiş olandüşündüğümüz için, Hicrî 412 tarihinde yani 1021 yıllarında vefat etmiş olan Arap asıllı Nişaburlu Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretlerinin tasavvuf ilminde kaynak olan,Arap asıllı Nişaburlu Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretlerinin tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakâtu's sûfiyye'sini okumaya başlamıştık.

ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakâtu's sûfiyye'sini okumaya başlamıştık.

Müellif diyordu ki; "Ben daha önceki eserlerimde Peygamber-i zîşân Efendimiz'in, ashabının,Müellif diyordu ki; "Ben daha önceki eserlerimde Peygamber-i zîşân Efendimiz'in, ashabının, tâbiînin hayatını kaydetmiştim.tâbiînin hayatını kaydetmiştim. Bu yaptığım çalışmanın devamı olarak onlardan sonra gelen evliyâullahın, salihlerin,Bu yaptığım çalışmanın devamı olarak onlardan sonra gelen evliyâullahın, salihlerin, mutasavvıfların hayatlarını anlatan bir eser yazmayı diledim.mutasavvıfların hayatlarını anlatan bir eser yazmayı diledim. Onun için bu eseri yazdım."

Onun için bu eseri yazdım."

Bu eser, onun üçüncü kademeden bir çalışması olmuş oluyor.Bu eser, onun üçüncü kademeden bir çalışması olmuş oluyor. Demek ki daha önce meşhur Hilyetü'l-evliyâ kitabında ve diğer kaynaklarda gördüğümüz gibi;Demek ki daha önce meşhur Hilyetü'l-evliyâ kitabında ve diğer kaynaklarda gördüğümüz gibi; önceki, rütbesi daha yüksek, mânevî makamı büyük ashâb-ı kiramı anlatmış. önceki, rütbesi daha yüksek, mânevî makamı büyük ashâb-ı kiramı anlatmış. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, hayru'l-kurûni karnî sümmellezîne yelûnehum sümmellezîne yelûnehum hayru'l-kurûni karnî sümmellezîne yelûnehum sümmellezîne yelûnehum "En hayırlı devir, en mübarek nesil benimle görüşmüş olan; devrimin, asr-ı saadetimin insanlarıdır." diye"En hayırlı devir, en mübarek nesil benimle görüşmüş olan; devrimin, asr-ı saadetimin insanlarıdır." diye buyurduğundan Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretleri onları ve ondan sonrakileri anlatmış. buyurduğundan Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretleri onları ve ondan sonrakileri anlatmış. Sonra da bu kitapta beş tabaka halinde kendi zamanına kadar yaşamış olan Sonra da bu kitapta beş tabaka halinde kendi zamanına kadar yaşamış olan meşhur mutasavvıfları kaleme almış.

meşhur mutasavvıfları kaleme almış.

Beş tabakanın her birinde yirmi şahıstan, terâcim-i ahvâlinden,Beş tabakanın her birinde yirmi şahıstan, terâcim-i ahvâlinden, sözlerinden ve nasihatlerinden bahsetmiş.sözlerinden ve nasihatlerinden bahsetmiş. Böylece bu kitapta yüz terceme-i hâl ve onlara ait nasihatler ve sözler yer alıyor.

Böylece bu kitapta yüz terceme-i hâl ve onlara ait nasihatler ve sözler yer alıyor.

Bu kitabın bir özelliği de, Nureddin Şureybe denilen Ezher ulemâsından,Bu kitabın bir özelliği de, Nureddin Şureybe denilen Ezher ulemâsından, aslen kendisi de mutasavvıf olan çok müdakkik, çok alim, aslen kendisi de mutasavvıf olan çok müdakkik, çok alim, çok fazıl bir kimse tarafından neşre hazırlanmış olması, didik didik incelenmiş olması,çok fazıl bir kimse tarafından neşre hazırlanmış olması, didik didik incelenmiş olması, eserin edisyon kritiğinin yapılmış olması, dipnotlarıyla zenginleştirilmiş olması,eserin edisyon kritiğinin yapılmış olması, dipnotlarıyla zenginleştirilmiş olması, adı anılan şahıslar hakkında dipnotlarda hayatı hakkında bilgi verilmesi,adı anılan şahıslar hakkında dipnotlarda hayatı hakkında bilgi verilmesi, velev rivayet üzerindeki şahıslar bile olsa hepsini anlatıyor olması, mekân adları geçtiği zaman,velev rivayet üzerindeki şahıslar bile olsa hepsini anlatıyor olması, mekân adları geçtiği zaman, o mekânlar hakkında İslâm Tarihi-Coğrafyası kaynaklarından mâlumat vermesi. o mekânlar hakkında İslâm Tarihi-Coğrafyası kaynaklarından mâlumat vermesi. Bütün bunlar bu eseri bir hazine haline getirmiş oluyor.

Bütün bunlar bu eseri bir hazine haline getirmiş oluyor.

Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretlerinin eserdeki metodu;Ebû Abdirrahman es-Sülemî hazretlerinin eserdeki metodu; havadan, kaynaksız, desteksiz bir söz söylememesidir.havadan, kaynaksız, desteksiz bir söz söylememesidir. Hepsini rivayet zinciri ile, kimden duymuşsa, nereden almışsa,Hepsini rivayet zinciri ile, kimden duymuşsa, nereden almışsa, sebebiyle senediyle beyan ediyor, öyle kaydediyor.sebebiyle senediyle beyan ediyor, öyle kaydediyor. Bu bakımdan bu kitabın içinde mesnetli, esaslı bilgiler bulunuyor.Bu bakımdan bu kitabın içinde mesnetli, esaslı bilgiler bulunuyor. Mutasavvıfların hayatlarından ve kendisi de çok büyük mutasavvıf olanMutasavvıfların hayatlarından ve kendisi de çok büyük mutasavvıf olan olgun ve derin bir alimin süzgecinden, tetkikinden geçmiş, kaleminden çıkmış bir eserin,olgun ve derin bir alimin süzgecinden, tetkikinden geçmiş, kaleminden çıkmış bir eserin, yine büyük bir alim tarafından neşre hazırlanması sonunda istifademize verilmiş olmasından dolayı yine büyük bir alim tarafından neşre hazırlanması sonunda istifademize verilmiş olmasından dolayı bu eseri kendimize konu almıştık. Hakikaten çok istifade edilecek bir eser. bu eseri kendimize konu almıştık. Hakikaten çok istifade edilecek bir eser. Temennimiz, inşaallah dipnotlarıyla, bütünüyle Türkçe'ye kazandırılır; çünkü henüz Türkçe bu eser yok.Temennimiz, inşaallah dipnotlarıyla, bütünüyle Türkçe'ye kazandırılır; çünkü henüz Türkçe bu eser yok. Bunun gibi başka kıymetli eserler var, onlar neşredildi. Müteaddit neşirleri yapıldı.

Bunun gibi başka kıymetli eserler var, onlar neşredildi. Müteaddit neşirleri yapıldı.

Diyelim, Feridüddîn el-Attâr'ın Tezkiretü'l-evliyâ'sı… Müteaddit tercümeleri yapıldı;Diyelim, Feridüddîn el-Attâr'ın Tezkiretü'l-evliyâ'sı… Müteaddit tercümeleri yapıldı; ama Türkçe tercümelerinden yeni harflere çevirmedir. ama Türkçe tercümelerinden yeni harflere çevirmedir. Farsça'sından tam bir tercümesi yapılmış değildir.Farsça'sından tam bir tercümesi yapılmış değildir. Sonradan yapıldı, hatırladım, kalın bir tercümesi var.

Sonradan yapıldı, hatırladım, kalın bir tercümesi var.

Sonra İmam Kuşeyrî'nin, el-Kuşeyrî'nin, er-Risâletü'l-Kuşeyriyye denilen eseri…Sonra İmam Kuşeyrî'nin, el-Kuşeyrî'nin, er-Risâletü'l-Kuşeyriyye denilen eseri… Dört beş tercümesi var. O da dipnotlarıyla neşredilmiş bir eser oldu.Dört beş tercümesi var. O da dipnotlarıyla neşredilmiş bir eser oldu. Fakat bu, elimizde Türkçe'ye nakledilmemiş bir eser; buna başlamıştık.

Fakat bu, elimizde Türkçe'ye nakledilmemiş bir eser; buna başlamıştık.

Fudayl b. İyâd rahmetullahi aleyh'in hayatından başlamıştık.Fudayl b. İyâd rahmetullahi aleyh'in hayatından başlamıştık. Fudayl hazretleri Merv şehrinden, Semerkant'tan neşet etmiş [doğmuş], Ebiverd'de yaşamış.Fudayl hazretleri Merv şehrinden, Semerkant'tan neşet etmiş [doğmuş], Ebiverd'de yaşamış. Hicretten 187 yıl sonra, Muharrem ayında Mekke-i Mükerreme'de Harem-i Şerîf'te vefat etmiş. Hicretten 187 yıl sonra, Muharrem ayında Mekke-i Mükerreme'de Harem-i Şerîf'te vefat etmiş. Hayatı hakkındaki bilgileri geçen hafta vermiş, sözlerine geçmiştik. Hayatı hakkındaki bilgileri geçen hafta vermiş, sözlerine geçmiştik. Sanıyorum sözlerini bitirmeye çalışırsak bu hafta bitirmiş olacağız.

Sanıyorum sözlerini bitirmeye çalışırsak bu hafta bitirmiş olacağız.

Bu mübarek zât buyuruyor ki;

Bu mübarek zât buyuruyor ki;

Kâle ve semi'tü el-Fudayl yekûl:

Kâle ve semi'tü el-Fudayl yekûl:

Kâle dediği bir önceki rivayet zincirindeki râvî, aynı rivayet zinciriyle şöyle buyurdu ki;Kâle dediği bir önceki rivayet zincirindeki râvî, aynı rivayet zinciriyle şöyle buyurdu ki; el-Fudayl'ın şöyle dediğini işittim:el-Fudayl'ın şöyle dediğini işittim: Fî âhiri'z-zamân akvâmun, yekûnûne ihvâne'l-alâniye, a'dâe's-serîre.

Fî âhiri'z-zamân akvâmun, yekûnûne ihvâne'l-alâniye, a'dâe's-serîre.

Diyordu ki; Fî âhiri'z-zamân âhir zamanda, akvâmun insanlar, topluluklar, zümreler olacak.Diyordu ki; Fî âhiri'z-zamân âhir zamanda, akvâmun insanlar, topluluklar, zümreler olacak. Bunlar sözde müslüman. Yekûnûne ihvâne'l-alâniye zahirde birbirlerinin kardeşleri görünecekler. Bunlar sözde müslüman. Yekûnûne ihvâne'l-alâniye zahirde birbirlerinin kardeşleri görünecekler. İhvâne'l-alâniye zahirin kardeşleri, a'dâe's-serîre batının, için, sırrın düşmanları;İhvâne'l-alâniye zahirin kardeşleri, a'dâe's-serîre batının, için, sırrın düşmanları; yani zahirde dost, içten hasım ve düşman olacaklar.

yani zahirde dost, içten hasım ve düşman olacaklar.

Ebû Abdirrahman es-Sülemî, el-Fudayl böyle dedi diye kitabına kaydetmiş.

Ebû Abdirrahman es-Sülemî, el-Fudayl böyle dedi diye kitabına kaydetmiş.

Fudayl, Peygamber Efendimiz'den iki asır sonra yaşamış.Fudayl, Peygamber Efendimiz'den iki asır sonra yaşamış. Âhirete, âhir zamana, istikbale ait bir sözü kendiliğinden söylemez.Âhirete, âhir zamana, istikbale ait bir sözü kendiliğinden söylemez. Bu söz hadîs-i şerîflerden çıkmadır, hadîs-i şerîflerden alınma bir haberdir.

Bu söz hadîs-i şerîflerden çıkmadır, hadîs-i şerîflerden alınma bir haberdir.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; her sözü mucize olduğundan, hikmet olduğundan,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; her sözü mucize olduğundan, hikmet olduğundan, hem geçmişe hem geleceğe ait haberleri vahyen Allah tarafından kendisine bildirildiği için söylemiştir. hem geçmişe hem geleceğe ait haberleri vahyen Allah tarafından kendisine bildirildiği için söylemiştir. Kur'ân-ı Kerîm'de buyruluyor ki;

Kur'ân-ı Kerîm'de buyruluyor ki;

Mâ künte tedrî me'l-kitâbu ve le'l-îmân.Mâ künte tedrî me'l-kitâbu ve le'l-îmân. "Sen öyle bir kişiydin ki Allah tarafından indirilen kitap nedir, "Sen öyle bir kişiydin ki Allah tarafından indirilen kitap nedir, iman nedir bu konularda yetişmiş bir kimse değildin."

iman nedir bu konularda yetişmiş bir kimse değildin."

Ümmî olarak yetiştin, ümmî olarak bir kavmin içinden çıktın.Ümmî olarak yetiştin, ümmî olarak bir kavmin içinden çıktın. Bu konuları bilmeyen bir topluluğun içinden çıktın Bu konuları bilmeyen bir topluluğun içinden çıktın ama bak geçmişe ait bilgileri ve imana ait nice nice hakikatleri anlatıyorsun.

ama bak geçmişe ait bilgileri ve imana ait nice nice hakikatleri anlatıyorsun.

Peygamber Efendimiz'in; ortamının, yetiştiği çevrenin, toplumun kendisine kazandırdığı bir bilgi,Peygamber Efendimiz'in; ortamının, yetiştiği çevrenin, toplumun kendisine kazandırdığı bir bilgi, kültür olması mümkün olmayan şeyleri söylemesi, onun hak peygamber olduğunun âşikâr delillerinden,kültür olması mümkün olmayan şeyleri söylemesi, onun hak peygamber olduğunun âşikâr delillerinden, milyarlarca delilinden bir delildir.

milyarlarca delilinden bir delildir.

Ve mâ künte ledeyhim iz yülkûne aklâmehum eyyuhum yekfulu.

Ve mâ künte ledeyhim iz yülkûne aklâmehum eyyuhum yekfulu.

Meryem validemiz tevellüt eylediği zaman annesi, bu Allah yoluna nezredilmiş bir mübarek kızcağız,Meryem validemiz tevellüt eylediği zaman annesi, bu Allah yoluna nezredilmiş bir mübarek kızcağız, Allah'ın dinine hizmet etsin diye daha doğmadan vaat etmiş, nezretmiş; Allah'ın dinine hizmet etsin diye daha doğmadan vaat etmiş, nezretmiş; onun hakkında bunu kim yetiştirecek diye bir kura çekme işlemi olmuş.onun hakkında bunu kim yetiştirecek diye bir kura çekme işlemi olmuş. Kur'ân-ı Kerîm bilgi verirken buyuruyor ki;Kur'ân-ı Kerîm bilgi verirken buyuruyor ki; "Sen onların yanında değildin, o mecliste, kuranın çekildiği o olayın içinde değildin. "Sen onların yanında değildin, o mecliste, kuranın çekildiği o olayın içinde değildin. Asırlarca önce cereyan etmiş; Asırlarca önce cereyan etmiş; ama sen Allah'ın bildirmesiyle kaç asır önceki hadiseleri böyle bildiriyorsun."

ama sen Allah'ın bildirmesiyle kaç asır önceki hadiseleri böyle bildiriyorsun."

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kaç asır önceki hadiseleri; İncil'i ve Tevrat'ı düzelterek,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kaç asır önceki hadiseleri; İncil'i ve Tevrat'ı düzelterek, tahrifâtını, değişmelerini, bozulmalarını tamir ederek, eğriyi doğrultarak bildiriyor

tahrifâtını, değişmelerini, bozulmalarını tamir ederek, eğriyi doğrultarak bildiriyor

Bu hal, zamanımızdaki din ilimleri tetkikleriyle meşgul olan kimselerin müslüman olmasına sebep oluyor.Bu hal, zamanımızdaki din ilimleri tetkikleriyle meşgul olan kimselerin müslüman olmasına sebep oluyor. Nitekim onlardan birisi olan Profesör Morice Bucaille;Nitekim onlardan birisi olan Profesör Morice Bucaille; Tevrat, İncil ve Kur'ân-ı Kerîm'i Fransız bir ilim adamı ve bir hıristiyan olarak incelemeye başlamışken,Tevrat, İncil ve Kur'ân-ı Kerîm'i Fransız bir ilim adamı ve bir hıristiyan olarak incelemeye başlamışken, Tevrat ve İncil'in yanlışlıklarını Kur'ân-ı Kerîm'in tashih ettiğini, Tevrat ve İncil'in yanlışlıklarını Kur'ân-ı Kerîm'in tashih ettiğini, oradaki ilme aykırı birtakım ifadelerin burada düzgün olduğunu görünceoradaki ilme aykırı birtakım ifadelerin burada düzgün olduğunu görünce ilmî bir muhakeme tarzı yürüterek diyor ki;

ilmî bir muhakeme tarzı yürüterek diyor ki;

"Ey papazlar, ey kilise efradı, ey İslâm'ın düşmanları, "Ey papazlar, ey kilise efradı, ey İslâm'ın düşmanları, ey Peygamber Muhammed-i Mustafâ'ya diliyle iftira edenler, ey onu küçültmeye çalışanlar, ey Peygamber Muhammed-i Mustafâ'ya diliyle iftira edenler, ey onu küçültmeye çalışanlar, o bu bilgileri Hıristiyanlık'tan aldı diyenler! o bu bilgileri Hıristiyanlık'tan aldı diyenler! Tevrat'ta ve İncil'de bozuk olan bilgiler Kur'ân-ı Kerîm'de nasıl düzeltilmiş.Tevrat'ta ve İncil'de bozuk olan bilgiler Kur'ân-ı Kerîm'de nasıl düzeltilmiş. Bu zât bilgileri ikisinden almış olsaydı, o bozukluk burada da olacaktı. Bu zât bilgileri ikisinden almış olsaydı, o bozukluk burada da olacaktı. Ana kaynaktaki buraya da intikal edecekti.Ana kaynaktaki buraya da intikal edecekti. Mademki burada düzelmiş, demek ki Muhammed-i Mustafâ Allah'ın hak peygamberidir." diye Mademki burada düzelmiş, demek ki Muhammed-i Mustafâ Allah'ın hak peygamberidir." diye müslüman oluyor. Zamanımızın bir profesörü…

müslüman oluyor. Zamanımızın bir profesörü…

İnceleyen herkes müslüman olur.İnceleyen herkes müslüman olur. Kuran'a saygı ile edep ile yaklaşan, Kur'ân-ı Kerîm'i dikkat ile okuyan herkese Kur'ân-ı Kerîm şifadır.

Kuran'a saygı ile edep ile yaklaşan, Kur'ân-ı Kerîm'i dikkat ile okuyan herkese Kur'ân-ı Kerîm şifadır.

Hüden li'l müttakîn. Takvâ ehli, Allah'tan korkan, gerçeği arayan bir kimse ise mü'min olur.

Hüden li'l müttakîn. Takvâ ehli, Allah'tan korkan, gerçeği arayan bir kimse ise mü'min olur.

Tabi âhir zamana ait bu bilgiyi el-Fudayl b. İyâd kendisi söyleyecek değil. Tabi âhir zamana ait bu bilgiyi el-Fudayl b. İyâd kendisi söyleyecek değil. Hadîs-i şerîflerden duyduğu bir gerçeği ihvanına, ahbabına, kendisini dinleyen kimselere anlatırken,Hadîs-i şerîflerden duyduğu bir gerçeği ihvanına, ahbabına, kendisini dinleyen kimselere anlatırken, onların kaydetmesiyle rivayeten zamanımıza gelmiş.onların kaydetmesiyle rivayeten zamanımıza gelmiş. Âhir zamanda öyle insanlar olacak ki güya bunlar müslüman, ama dıştan birbirlerine dost görünecekler,Âhir zamanda öyle insanlar olacak ki güya bunlar müslüman, ama dıştan birbirlerine dost görünecekler, içten birbirlerine hasım, düşman ve rakip a'dâ olacaklar.

içten birbirlerine hasım, düşman ve rakip a'dâ olacaklar.

İşte bu, mü'minin şânı değildir. İçi başka olmak, dışı başka olmak mü'min işi değildir.İşte bu, mü'minin şânı değildir. İçi başka olmak, dışı başka olmak mü'min işi değildir. Mü'min işi renk olmaz, diyor İbrahim Hakkı-i Erzurumî hazretleri.Mü'min işi renk olmaz, diyor İbrahim Hakkı-i Erzurumî hazretleri. Mü'min işi renk olmaz; mü'min işi kaypak olmaz, yanardöner olmaz, değişik olmaz.Mü'min işi renk olmaz; mü'min işi kaypak olmaz, yanardöner olmaz, değişik olmaz. Mü'minin işi sağlamdır, içi de aynıdır, dışı da aynıdır. Mü'minin işi sağlamdır, içi de aynıdır, dışı da aynıdır. Birisine kızmışsa, "Arkadaş ben sana kızdım." der, "Falanca şeyine darıldım." der.Birisine kızmışsa, "Arkadaş ben sana kızdım." der, "Falanca şeyine darıldım." der. Seviyorsa sevdiğini söyler, kızıyorsa kızdığını söyler.Seviyorsa sevdiğini söyler, kızıyorsa kızdığını söyler. Beğenmediyse nasihat eder; "Kardeşim ben sende şu kusuru gördüm,Beğenmediyse nasihat eder; "Kardeşim ben sende şu kusuru gördüm, şu kusurunu düzeltsen iyi olur, Allahu âlem…" der.şu kusurunu düzeltsen iyi olur, Allahu âlem…" der. "Belki benim daha fazla kusurum vardır;"Belki benim daha fazla kusurum vardır; ama senin bu hâlin hadise, âyete uygun değil…" diye güzelce, dobra dobra konuşur.

ama senin bu hâlin hadise, âyete uygun değil…" diye güzelce, dobra dobra konuşur.

Müslümanın hâli budur ve sahâbe-i kiram bu hâli yaşamıştır.Müslümanın hâli budur ve sahâbe-i kiram bu hâli yaşamıştır. Tâbiîn, tebe-i tâbiîn, selef-i salihînimiz bu hâli yaşamışlardır.Tâbiîn, tebe-i tâbiîn, selef-i salihînimiz bu hâli yaşamışlardır. Böyle mü'minler yeryüzünde yaşamış, böyle mübarek, halis, pak, saf, temiz insanlar gelmiş geçmiş.Böyle mü'minler yeryüzünde yaşamış, böyle mübarek, halis, pak, saf, temiz insanlar gelmiş geçmiş. Şimdi onlar şaşıyorlar.

Şimdi onlar şaşıyorlar.

Neden şaşıyorlar?

Neden şaşıyorlar?

Zamanlarında olmayan bir şeyi duyunca şaşıyorlar.

Zamanlarında olmayan bir şeyi duyunca şaşıyorlar.

"Allah Allah, hem müslüman olacakmış insanlar,"Allah Allah, hem müslüman olacakmış insanlar, hem de zahirde birbirleriyle dost görünüp içten birbirlerine düşman olacaklarmış,hem de zahirde birbirleriyle dost görünüp içten birbirlerine düşman olacaklarmış, içten pazarlıklı olacaklarmış. içten pazarlıklı olacaklarmış. Fesubhanallah! Olur mu böyle şey?"

Fesubhanallah! Olur mu böyle şey?"

Olacakmış diye hayret ediyorlar. Hayret ettikleri için bunu söylüyorlar.Olacakmış diye hayret ediyorlar. Hayret ettikleri için bunu söylüyorlar. Halbuki bizim için gayet normal; Hürriyet gazetesinin haberi gibi tabii bir şey. Müslüman böyle.Halbuki bizim için gayet normal; Hürriyet gazetesinin haberi gibi tabii bir şey. Müslüman böyle. Bilmem kaç puntoyla yazılmış bir şey gibi gayet normal.

Bilmem kaç puntoyla yazılmış bir şey gibi gayet normal.

Bugünkü müslümanlar nasıl?

Bugünkü müslümanlar nasıl?

Maalesef tam âhir zamandaki zahiren dost batınen birbirlerine hasım, düşman, rakip, aleyhinde vesaire.Maalesef tam âhir zamandaki zahiren dost batınen birbirlerine hasım, düşman, rakip, aleyhinde vesaire. Bu, mü'minin huyu değildir; mü'minin kalbi sâfîdir, sözü doğrudur, Bu, mü'minin huyu değildir; mü'minin kalbi sâfîdir, sözü doğrudur, özü doğrudur, işi sünnet-i seniyyeye uygundur, böyle şey olmaz.

özü doğrudur, işi sünnet-i seniyyeye uygundur, böyle şey olmaz.

Âhir zaman nedir?

Âhir zaman nedir?

Dünyanın ömrünün son zamanıdır. Zamanın âhiri dediği, tabi dünyanın hayatının...Dünyanın ömrünün son zamanıdır. Zamanın âhiri dediği, tabi dünyanın hayatının... Yani dünyadaki her insanın hayatı değil, dünyanın da bir sonu olacak.

Yani dünyadaki her insanın hayatı değil, dünyanın da bir sonu olacak.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyuruyor ki;Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri buyuruyor ki; "Hizmetçiniz tabak kırdığı zaman ona bağırmayın."

"Hizmetçiniz tabak kırdığı zaman ona bağırmayın."

Neden?

Neden?

Tabağın da bir ömrü vardır, eceli gelmiş, ömrü bitmiş.Tabağın da bir ömrü vardır, eceli gelmiş, ömrü bitmiş. Tabağın ömrü var, insanın ömrü var, dünyanın da bir ömrü var.Tabağın ömrü var, insanın ömrü var, dünyanın da bir ömrü var. Dünya yaşlanınca, sona yaklaştığı zaman o devire âhir zaman diyoruz.

Dünya yaşlanınca, sona yaklaştığı zaman o devire âhir zaman diyoruz.

Peygamber Efendimiz pek çok sahih hadîs-i şerîfle, âhir zaman ile ilgili bilgi vermiştir.Peygamber Efendimiz pek çok sahih hadîs-i şerîfle, âhir zaman ile ilgili bilgi vermiştir. Verdiği mâlumat aynen görülmüştür. Verdiği mâlumat aynen görülmüştür. Kısmen görülmüştür, bir kısmı da bekleniyor.Kısmen görülmüştür, bir kısmı da bekleniyor. Bir kısmı görüldü, bir kısmı da zuhura yakında gelir diye bekleniyor. Bir kısmı görüldü, bir kısmı da zuhura yakında gelir diye bekleniyor. Şıp diye çıkıyor, hem de sahih. Şıp diye çıkıyor, hem de sahih. Hasen hadîs-i şerîflerde, Sıhah-ı Kütüb-i Sitte'de bu bilgiler mevcut.

Hasen hadîs-i şerîflerde, Sıhah-ı Kütüb-i Sitte'de bu bilgiler mevcut.

O halde bu sözden bizim çıkaracağımız ders nedir?

O halde bu sözden bizim çıkaracağımız ders nedir?

Müslümanın hâli bu olmaz, müslümanın kalbi sâfî olur, birbirimizi gerçek dostlar olarak seveceğiz.Müslümanın hâli bu olmaz, müslümanın kalbi sâfî olur, birbirimizi gerçek dostlar olarak seveceğiz. Kalbimizi birbirimize karşı sıcak tutacağız,Kalbimizi birbirimize karşı sıcak tutacağız, ilgimiz samimi olacak, aramızdaki münasebetler İslamca, mü'mince olacak.ilgimiz samimi olacak, aramızdaki münasebetler İslamca, mü'mince olacak. Münafıklara yakışan çirkin vasıflar bizde bulunmayacak, mü'minlerin işi güzel olacak.Münafıklara yakışan çirkin vasıflar bizde bulunmayacak, mü'minlerin işi güzel olacak. Böyle olması mânasını çıkarıyoruz. Tabi bu sözü söyleyen bir mutasavvıf…Böyle olması mânasını çıkarıyoruz. Tabi bu sözü söyleyen bir mutasavvıf… Kalbin temizliği ve niyetin halisliği, amelin sırf Allah rızası için olması,Kalbin temizliği ve niyetin halisliği, amelin sırf Allah rızası için olması, yapılan işlerin münafıklıktan, riyadan, gösterişten uzak olması; yapılan işlerin münafıklıktan, riyadan, gösterişten uzak olması; mutasavvıfın, has müslümanın ana vasıflarındandır.

mutasavvıfın, has müslümanın ana vasıflarındandır.

Kâle ve semi'tü el-Fudayl yekûl: Lâ yenbağî li-hâmili'l-Kur'âni, en yekûne lehû ilâ halkin hâcetün,Kâle ve semi'tü el-Fudayl yekûl: Lâ yenbağî li-hâmili'l-Kur'âni, en yekûne lehû ilâ halkin hâcetün, lâ ile'l-hulefâi fe-men dûnehum; yenbağî en tekûne havâicu'l-halki küllühüm ileyhi.

lâ ile'l-hulefâi fe-men dûnehum; yenbağî en tekûne havâicu'l-halki küllühüm ileyhi.

Yine bu mübarek zât, terceme-i hâli üzerinde bilgi vermeye devam ettiğimiz el-Fudayl b. İyâd.Yine bu mübarek zât, terceme-i hâli üzerinde bilgi vermeye devam ettiğimiz el-Fudayl b. İyâd. Fudayl kelimesi fadıl kelimesinin ism-i tasğîridir, yani fadılcık demek. Fudayl kelimesi fadıl kelimesinin ism-i tasğîridir, yani fadılcık demek. Fadl fazilet mânasına geliyor. Fadılcık, fadılcağız manasına ism-i tasğîr. Fadl fazilet mânasına geliyor. Fadılcık, fadılcağız manasına ism-i tasğîr. Sevgi ve küçültme mânası ifade eden elif lamlı kullanıyormuş, mârife olarak el-Fudayl denecek demek.

Sevgi ve küçültme mânası ifade eden elif lamlı kullanıyormuş, mârife olarak el-Fudayl denecek demek.

el-Fudayl bu sözünde de buyurmuş ki;el-Fudayl bu sözünde de buyurmuş ki; la yenbağî li-hâmili'l-Kur'âni en yekûne lehû ilâ halkin hâcetün, "Kur'an taşıyan insana,la yenbağî li-hâmili'l-Kur'âni en yekûne lehû ilâ halkin hâcetün, "Kur'an taşıyan insana, Kuran taşıyıcısına; halka, mahlûkâta, ihtiyacı olmak, muhtaç olmak, ondan medet ummak yaraşmaz. Kuran taşıyıcısına; halka, mahlûkâta, ihtiyacı olmak, muhtaç olmak, ondan medet ummak yaraşmaz. " Lâ ile'l-hulefâi fe-men dûnehum. "Ne halifelere, ne onlardan daha aşağı seviyedeki insanlara," Lâ ile'l-hulefâi fe-men dûnehum. "Ne halifelere, ne onlardan daha aşağı seviyedeki insanlara, hiçbirine ihtiyacı olup ondan bir şey, hiçbirine ihtiyacı olup ondan bir şey, medet umma durumu içinde olması Kur'an hamiline yaraşmaz, yakışmaz."

medet umma durumu içinde olması Kur'an hamiline yaraşmaz, yakışmaz."

Yenbağî en tekûne havâicu'l-halkı küllühüm ileyhi.Yenbağî en tekûne havâicu'l-halkı küllühüm ileyhi. "Aksine bütün halkın ona ihtiyacının olması gerekir."

"Aksine bütün halkın ona ihtiyacının olması gerekir."

Bütün halk kendisinden medet ummalı.Bütün halk kendisinden medet ummalı. O padişahtan, halifeden veya daha aşağı seviyedeki vezir, paşa, müdür, O padişahtan, halifeden veya daha aşağı seviyedeki vezir, paşa, müdür, reis veya zengin, eşraf, âyan… Kimseden bir şey ummayacak, medet ummayacak, reis veya zengin, eşraf, âyan… Kimseden bir şey ummayacak, medet ummayacak, menfaat beklemeyecek, ona muhtaçlık hissetmeyecek ve ondan bir şey beklemeyecek, menfaat beklemeyecek, ona muhtaçlık hissetmeyecek ve ondan bir şey beklemeyecek, istemeyecek; aksine herkesin kendisine ihtiyacı olacak, herkes kendisinden bir şey isteyecek. istemeyecek; aksine herkesin kendisine ihtiyacı olacak, herkes kendisinden bir şey isteyecek. Yani isteyici değil, verici olacak, dilenici değil, bahşedici olacak.

Yani isteyici değil, verici olacak, dilenici değil, bahşedici olacak.

Kim?

Kim?

Hâmilü'l-Kur'ân Kur'ân-ı Kerîm'in hamili, Kur'ân-ı Kerîm'i taşıyan.

Hâmilü'l-Kur'ân Kur'ân-ı Kerîm'in hamili, Kur'ân-ı Kerîm'i taşıyan.

Ne demek Hâmili'l- Kur'ân?

Ne demek Hâmili'l- Kur'ân?

Ehl-i Kur'an demek, ehl-i Kur'an Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmiş, ezberlemiş,Ehl-i Kur'an demek, ehl-i Kur'an Kur'ân-ı Kerîm'i öğrenmiş, ezberlemiş, o onun zihninde olduğu için onun tarafından taşınmakta, kendisinde mevcut, o onun zihninde olduğu için onun tarafından taşınmakta, kendisinde mevcut, Kur'ân-ı Kerîm kafasında var, gönlünde var, Kur'an ehli demek. Kur'ân-ı Kerîm kafasında var, gönlünde var, Kur'an ehli demek. Hafız olur, alim olur, müfessir olur, daha başka bir şey olur,Hafız olur, alim olur, müfessir olur, daha başka bir şey olur, Kur'ân-ı Kerîm'i bilen, Kur'ân-ı Kerîm'in ehli olan kimse.Kur'ân-ı Kerîm'i bilen, Kur'ân-ı Kerîm'in ehli olan kimse. Mânasıyla, mefhumuyla âşinalığı olan bir kimse, birisine el açmaz, birisinden medet ummaz,Mânasıyla, mefhumuyla âşinalığı olan bir kimse, birisine el açmaz, birisinden medet ummaz, maddî menfaat talep etmez; herkes kendisinden bir şey umar.

maddî menfaat talep etmez; herkes kendisinden bir şey umar.

Din adamının tok gözlü olması lazım. Ehl-i Kur'ân'ın tok gözlü olması lazım.

Din adamının tok gözlü olması lazım. Ehl-i Kur'ân'ın tok gözlü olması lazım.

Dâmı tezvîr mekon çün digerân Kur'ân râDâmı tezvîr mekon çün digerân Kur'ân râ diyor Mevlana kaddesallahu sırrahu'l-azîz.diyor Mevlana kaddesallahu sırrahu'l-azîz. "Başkalarının yaptığı gibi Kur'ân-ı Kerîm'i bir tuzak yapma…" diye söylüyor, muhatabına nasihat olarak. "Başkalarının yaptığı gibi Kur'ân-ı Kerîm'i bir tuzak yapma…" diye söylüyor, muhatabına nasihat olarak. Geçim vasıtası, bir av, bir menfaat sağlama vesilesi yapma diye söylüyor. Geçim vasıtası, bir av, bir menfaat sağlama vesilesi yapma diye söylüyor. Hadîs-i şerîflerde de vardır; âhiret ameli dünya menfaati için yapılırsa, Hadîs-i şerîflerde de vardır; âhiret ameli dünya menfaati için yapılırsa, yani din satılıp dünya alınırsa bu son derece kötü bir durumdur.yani din satılıp dünya alınırsa bu son derece kötü bir durumdur. Böyle yapmak bir insan için dünyada ve âhirette hüsrana uğrama vesilesidir.

Böyle yapmak bir insan için dünyada ve âhirette hüsrana uğrama vesilesidir.

Bir insan ilim yoluna, din yoluna, Kur'ân-ı Kerîm yoluna girdiyse kimseden medet ummayacak,Bir insan ilim yoluna, din yoluna, Kur'ân-ı Kerîm yoluna girdiyse kimseden medet ummayacak, kimseye el açmayacak, cümle halktan müstağnî olacak. kimseye el açmayacak, cümle halktan müstağnî olacak. Bütün halk kendisinden bir şey bekleyecek; aman hocamız konuşsa da dinlesek, Bütün halk kendisinden bir şey bekleyecek; aman hocamız konuşsa da dinlesek, aman hocamız bir işaret verse de yapsak diye bütün halk kendisinden bir şey bekleyecek;aman hocamız bir işaret verse de yapsak diye bütün halk kendisinden bir şey bekleyecek; ama o halktan bir şey beklemeyecek.

ama o halktan bir şey beklemeyecek.

Diğer sözü:

Diğer sözü:

Kâle ve semi'tü el-Fudayle yekûl. Yine aynı râvî aynı rivayet silsilesiyle,Kâle ve semi'tü el-Fudayle yekûl. Yine aynı râvî aynı rivayet silsilesiyle, "Fudayl'ın şöyle söylediğini de bir konuşmasında duydum." demiş oluyor; "Fudayl'ın şöyle söylediğini de bir konuşmasında duydum." demiş oluyor; bu râvî çeşitli sözlerini bize naklediyor:

bu râvî çeşitli sözlerini bize naklediyor:

Lem yüdrik indenâ men edrake bi-kesrati sıyâmin ve lâ salâtin; Lem yüdrik indenâ men edrake bi-kesrati sıyâmin ve lâ salâtin; ve innemâ edrake bi-sehâi'l-enfüsi ve selâmeti's-sadri ve'n-nushi bi'l-ümmeti.

ve innemâ edrake bi-sehâi'l-enfüsi ve selâmeti's-sadri ve'n-nushi bi'l-ümmeti.

Bazı kelimelere hareke konmuş. Elinde kitap olan kardeşlerimize ikaz olsun diye söylüyorum;Bazı kelimelere hareke konmuş. Elinde kitap olan kardeşlerimize ikaz olsun diye söylüyorum; burada baskıda lamın esre harekesi konulmuş lime gibi yazılmış, ama bu doğru değildir. burada baskıda lamın esre harekesi konulmuş lime gibi yazılmış, ama bu doğru değildir. Onun edatu cezm olarak lem olması lazım gelir. Onun edatu cezm olarak lem olması lazım gelir. O hareke yanlıştır, onu düzeltin. Lem yüdrik olması lazım.

O hareke yanlıştır, onu düzeltin. Lem yüdrik olması lazım.

Mânası ne?

Mânası ne?

Lem yüdrik indenâ men edrake bi-kesrati sıyâmin ve lâ salâtin.

Lem yüdrik indenâ men edrake bi-kesrati sıyâmin ve lâ salâtin.

Bizim indimizde, bizim nazarımızda, bize göre,Bizim indimizde, bizim nazarımızda, bize göre, bizim düşünce tarzımıza, vardığımız kanaate göre demek istiyor; bizim düşünce tarzımıza, vardığımız kanaate göre demek istiyor; ulaşan, maksuduna erişen, istediğine kavuşan, çok oruç tutarak veya çok namaz kılarak ulaşmış değildir.

ulaşan, maksuduna erişen, istediğine kavuşan, çok oruç tutarak veya çok namaz kılarak ulaşmış değildir.

Allah'a vasıl olan, Allah'ın sevgili kulu olan, yüksek makamı elde eden, mânevî muradına nâil olan,Allah'a vasıl olan, Allah'ın sevgili kulu olan, yüksek makamı elde eden, mânevî muradına nâil olan, tasavvuf, tarikat yolunda ilerleyip de evliyâullah zümresine dâhil olan bir insan bu ulaşmasını, tasavvuf, tarikat yolunda ilerleyip de evliyâullah zümresine dâhil olan bir insan bu ulaşmasını, bu başarısını çok oruç tuttuğu, çok namaz kıldığı için elde etmiş değildir. bu başarısını çok oruç tuttuğu, çok namaz kıldığı için elde etmiş değildir. Bize göre sebep bu değildir.

Bize göre sebep bu değildir.

Ve innemâ edrake bi-sehâi'l-enfüsi ve selâmeti's-sadri ve'n-nushi bi'l-ümmeti.Ve innemâ edrake bi-sehâi'l-enfüsi ve selâmeti's-sadri ve'n-nushi bi'l-ümmeti. "O bu makamı, başarısını, ulaşmasını; "O bu makamı, başarısını, ulaşmasını; canının cömertliği, göğüs selameti ve ümmete nasihat duygusuyla kazanmıştır."

canının cömertliği, göğüs selameti ve ümmete nasihat duygusuyla kazanmıştır."

Bunu dilimizin döndüğü, anlayabildiğimiz kadar izah edelim.Bunu dilimizin döndüğü, anlayabildiğimiz kadar izah edelim. Bu alim, büyüğümüz, bizden önce yaşamış el-Fudayl isimli zât iddialı bir söz söylüyor. Bu alim, büyüğümüz, bizden önce yaşamış el-Fudayl isimli zât iddialı bir söz söylüyor. Bizim kanaatlerimize ters düşecek bir şey söylüyor.Bizim kanaatlerimize ters düşecek bir şey söylüyor. Sizin ve bizim ilk başta hatırımıza gelecek şey, "Bir insan herhalde namaz kılmış,Sizin ve bizim ilk başta hatırımıza gelecek şey, "Bir insan herhalde namaz kılmış, oruç tutmuştur da ondan böyle derecesi yüksektir, evliyâdır." düşüncesidir.oruç tutmuştur da ondan böyle derecesi yüksektir, evliyâdır." düşüncesidir. Bu diyor ki; "Bana göre öyle değil." Bizim nazarımızda; kendisi de demiyor, indenâ diyor.Bu diyor ki; "Bana göre öyle değil." Bizim nazarımızda; kendisi de demiyor, indenâ diyor. Bana göre demiyor, yani biz erbâb-ı tasavvuf nazarında bir insan maksadına vasıl olmuş, Bana göre demiyor, yani biz erbâb-ı tasavvuf nazarında bir insan maksadına vasıl olmuş, erenlerden, evliyâdan olmuşsa bu olma sebebi, çok namaz kıldığı, erenlerden, evliyâdan olmuşsa bu olma sebebi, çok namaz kıldığı, çok oruç tuttuğu için değildir; sehâu'l-enfüs'ten dolayıdır.

çok oruç tuttuğu için değildir; sehâu'l-enfüs'ten dolayıdır.

Üç şey sayıyor: Sehâu'l-enfüs, selâmetü's-sadr, ve'n-nushu li'l-ümmeti.

Üç şey sayıyor: Sehâu'l-enfüs, selâmetü's-sadr, ve'n-nushu li'l-ümmeti.

Bunları dilimizin döndüğü kadar izah etmemiz lazım. Sehâ cömertlik demek…Bunları dilimizin döndüğü kadar izah etmemiz lazım. Sehâ cömertlik demek… Sehâvet diye kullanıyoruz biz ve cömert olan insana sahî denildiğini biliyoruz. Sehâvet diye kullanıyoruz biz ve cömert olan insana sahî denildiğini biliyoruz. Sahî adam, cömert adam mânasına elindekini bahşeden, veren; sehâu'l-enfüs. Sahî adam, cömert adam mânasına elindekini bahşeden, veren; sehâu'l-enfüs. Enfüs de nefs kelimesinin cem'i, çoğulu, nefisler. Sehâu'l-enfüs, nefislerin cömertliği.

Enfüs de nefs kelimesinin cem'i, çoğulu, nefisler. Sehâu'l-enfüs, nefislerin cömertliği.

Nefs ne demek?

Nefs ne demek?

Can demek, ruh demek. Çeşitli mânaları var. Yerine göre mânalarda bazı incelikler olabilir.Can demek, ruh demek. Çeşitli mânaları var. Yerine göre mânalarda bazı incelikler olabilir. Can demek, can cömertliği demek. O evliyâlık makamını can cömertliği ile elde etmişlerdir.

Can demek, can cömertliği demek. O evliyâlık makamını can cömertliği ile elde etmişlerdir.

Selâmetü's-sadr, göğsünün selametiyle ermişlerdir.Selâmetü's-sadr, göğsünün selametiyle ermişlerdir. Göğüsten murad, Allahu a'lem kalptir; selametten murad da kalbinde kötü duygular olmamasıdır. Göğüsten murad, Allahu a'lem kalptir; selametten murad da kalbinde kötü duygular olmamasıdır. Kalbinde kötü duygular olmamasından, Kalbinde kötü duygular olmamasından, kalbinin çok halis olmasından, temiz duygulara sahip olmasından dolayı.kalbinin çok halis olmasından, temiz duygulara sahip olmasından dolayı. Bir kere canlar cömertliğinden, ikinci kez kalp temizliğinden dolayı ermiştir.

Bir kere canlar cömertliğinden, ikinci kez kalp temizliğinden dolayı ermiştir.

Üçüncüsü de ve'n-nushu li'l-ümmeti. Ümmete nushundan, nasihatinden dolayı.Üçüncüsü de ve'n-nushu li'l-ümmeti. Ümmete nushundan, nasihatinden dolayı. Nush Arapça'da, hadîs-i şerîf lisanında, Kur'ân-ı Kerîm'de, o devirde samimiyet mânasına geliyor.Nush Arapça'da, hadîs-i şerîf lisanında, Kur'ân-ı Kerîm'de, o devirde samimiyet mânasına geliyor. Ve'n-nushu bi'l-ümmeti demek, Ümmet-i Muhammed'e karşı samimi duygular beslemek, Ve'n-nushu bi'l-ümmeti demek, Ümmet-i Muhammed'e karşı samimi duygular beslemek, ümmetin iyiliğini istemek, ümmetin hayrını murad etmek demek.ümmetin iyiliğini istemek, ümmetin hayrını murad etmek demek. Nasihati biz bugün Türkçe'de öğüt mânasına, vasiyet mânasına kullanıyoruz.Nasihati biz bugün Türkçe'de öğüt mânasına, vasiyet mânasına kullanıyoruz. Araplar ona evsınî der; bana bir nasihat eyle. Araplar ona evsınî der; bana bir nasihat eyle. O da usîke bi-takvallah, ben sana takvâyı nasihat ederim, takvâyı tavsiye ederim der. O da usîke bi-takvallah, ben sana takvâyı nasihat ederim, takvâyı tavsiye ederim der. Yani öğüt, nasihat. Biz bugün o mânaya kullanıyoruz.

Yani öğüt, nasihat. Biz bugün o mânaya kullanıyoruz.

O devirde öyle değil. O devirde öyle olmadığının bariz delilleri var, biliyoruz.O devirde öyle değil. O devirde öyle olmadığının bariz delilleri var, biliyoruz. Mesela Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; ed-Dînü en-nasîhatü. Mesela Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem buyuruyor ki; ed-Dînü en-nasîhatü. "Din nasihatten ibarettir." Burada ed-dînü, mübtedâ, haberin nekre gelmesi lazım, nekre gelmiyor; "Din nasihatten ibarettir." Burada ed-dînü, mübtedâ, haberin nekre gelmesi lazım, nekre gelmiyor; ed-dînü nasîhatün demiyor. ed-Dînü en-nasîhatü diyor, onu da mârife olarak, Elif lamlı olarak getiriyor. ed-dînü nasîhatün demiyor. ed-Dînü en-nasîhatü diyor, onu da mârife olarak, Elif lamlı olarak getiriyor. Buradaki nükte, incelik şu ki, din tamamen o samimiyet denilen şeyden ibarettir.

Buradaki nükte, incelik şu ki, din tamamen o samimiyet denilen şeyden ibarettir.

Şöyle bir samimiyet değil de, hani herkesin özlediği samimiyet var ya, işte din o demektir.Şöyle bir samimiyet değil de, hani herkesin özlediği samimiyet var ya, işte din o demektir. Sıcacık, tertemiz, gayet samimi olmak demektir.Sıcacık, tertemiz, gayet samimi olmak demektir. Diyorlar ki; din nasihatten ibarettir, din öğütten ibaret mânasına değil, din samimiyetten ibarettir.

Diyorlar ki; din nasihatten ibarettir, din öğütten ibaret mânasına değil, din samimiyetten ibarettir.

Kâlû: Li-men yâ Resûlallah? "Kime karşı samimiyet?"

Kâlû: Li-men yâ Resûlallah? "Kime karşı samimiyet?"

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Lillah Allah'a karşı samimiyet."

"Lillah Allah'a karşı samimiyet."

Buradan hemen anlıyoruz ki; en- nasîhatü li'llah.

Buradan hemen anlıyoruz ki; en- nasîhatü li'llah.

Kul Allah'a öğüt veremez, demek ki öğüt mânasına değil, samimiyet ve ihlâs mânasınaymış.Kul Allah'a öğüt veremez, demek ki öğüt mânasına değil, samimiyet ve ihlâs mânasınaymış. Buradan bu anlaşılıyor. Kul Allah'a karşı samimi olacak. Buradan bu anlaşılıyor. Kul Allah'a karşı samimi olacak. Din tepeden tırnağa, serâpâ, baştan sona, tamamiyle samimiyet demektir.

Din tepeden tırnağa, serâpâ, baştan sona, tamamiyle samimiyet demektir.

"Kime karşı samimiyet yâ Resûlallah?" deyince evvela Allah'a karşı samimi olacak. "Kime karşı samimiyet yâ Resûlallah?" deyince evvela Allah'a karşı samimi olacak. Bir mü'min Allah'a karşı samimi olacak.

Bir mü'min Allah'a karşı samimi olacak.

Allah'ı aldatabilir mi? Yalan şahitlikle, yalan ifadeyle, riyayla Allah'ı [aldatmak] mümkün mü?

Allah'ı aldatabilir mi? Yalan şahitlikle, yalan ifadeyle, riyayla Allah'ı [aldatmak] mümkün mü?

Samimi olacak, Allah'a karşı kulluğunda, bağlılığında, emirlerini tutmakta,Samimi olacak, Allah'a karşı kulluğunda, bağlılığında, emirlerini tutmakta, yasaklarından kaçmakta pür tertemiz, katıksız samimi olacak, bir.

yasaklarından kaçmakta pür tertemiz, katıksız samimi olacak, bir.

Ve li-Resûlihî; "Resûlullah'a karşı samimi olacak." "Ben onun ümmetiyim." diyecek,Ve li-Resûlihî; "Resûlullah'a karşı samimi olacak." "Ben onun ümmetiyim." diyecek, canından kıymetli bilecek, sünnet-i seniyyesine sarılacak, sevgisini kalbinde yaşatacak, canından kıymetli bilecek, sünnet-i seniyyesine sarılacak, sevgisini kalbinde yaşatacak, onun izinde yürümeye çalışacak, ümmetine sevgi, şefkat gösterecek, hizmet aşkını besleyecek.

onun izinde yürümeye çalışacak, ümmetine sevgi, şefkat gösterecek, hizmet aşkını besleyecek.

Ve li-kitâbihî; "Kur'ân-ı Kerîm'e karşı samimi olacak." "Allah tarafından bana gönderilmiş,Ve li-kitâbihî; "Kur'ân-ı Kerîm'e karşı samimi olacak." "Allah tarafından bana gönderilmiş, Allah'ın kitabı, Mushaf-ı şerîf, Kur'ân-ı Kerîm bu!" diyecek. Allah'ın kitabı, Mushaf-ı şerîf, Kur'ân-ı Kerîm bu!" diyecek. Sevgiyle okuyacak, sevgiyle mânasını anlayacak,Sevgiyle okuyacak, sevgiyle mânasını anlayacak, samimiyetle mânasını uygulayacak, Kuran'a karşı samimiyeti olacak.

samimiyetle mânasını uygulayacak, Kuran'a karşı samimiyeti olacak.

Ve li-eimmeti'l-müslimîn; "Müslümanlar yöneticilerine,Ve li-eimmeti'l-müslimîn; "Müslümanlar yöneticilerine, idarelerin başında yük yüklenmiş sorumlu insanlara karşı; idarelerin başında yük yüklenmiş sorumlu insanlara karşı; nasihat etmek, sözünü dinlemek, bağlı olmak, emrinde yürümek suretiyle samimi olacak."

nasihat etmek, sözünü dinlemek, bağlı olmak, emrinde yürümek suretiyle samimi olacak."

Ve li-âmetihim; "Cümle müslümanların hepsine karşı samimi olacak."

Ve li-âmetihim; "Cümle müslümanların hepsine karşı samimi olacak."

Demek ki en-nushu ve'l ümme'yi bu hadîs-i şerîf açıklamış oluyor.Demek ki en-nushu ve'l ümme'yi bu hadîs-i şerîf açıklamış oluyor. Evliyâullahın evliyâlık makamına gelmesinin sebebi:

Evliyâullahın evliyâlık makamına gelmesinin sebebi:

1- Allah'a, Resûlullah'a, Kitabullah'a, Ümmet-i Muhammed'e, Ümmet-i Muhammed'in yöneticilerine, 1- Allah'a, Resûlullah'a, Kitabullah'a, Ümmet-i Muhammed'e, Ümmet-i Muhammed'in yöneticilerine, onun işlerini gören kimselere, emîrü'l-mü'minîne, onun işlerini gören kimselere, emîrü'l-mü'minîne, halife-i rûy-i zemîne karşı açık kalpli ve samimi olması.

halife-i rûy-i zemîne karşı açık kalpli ve samimi olması.

2- Selâmetü's-sadr da kalbinde, göğsünde, içinde kimseye kin, düşmanlık, adâvet, hınç,2- Selâmetü's-sadr da kalbinde, göğsünde, içinde kimseye kin, düşmanlık, adâvet, hınç, intikam duygusu, kötü duygular beslememesi, sâlim; intikam duygusu, kötü duygular beslememesi, sâlim; yani içerde hiç hastalık yok, göğüs mânevî bakımdan hastalıklardan salim, selamette. yani içerde hiç hastalık yok, göğüs mânevî bakımdan hastalıklardan salim, selamette. Selâmetü's-sadr, göğsünde hastalık yok demek.

Selâmetü's-sadr, göğsünde hastalık yok demek.

Ne hastalığı bu? Verem mi? Akciğer kanseri mi?

Ne hastalığı bu? Verem mi? Akciğer kanseri mi?

Hayır mânevî.. Kötü şeyler, duygular, düşünceler yok.Hayır mânevî.. Kötü şeyler, duygular, düşünceler yok. Bir bundan kazanıyorlar, bir samimiyetlerinden ve ihlâslarından kazanıyorlar,

Bir bundan kazanıyorlar, bir samimiyetlerinden ve ihlâslarından kazanıyorlar,

3- Bir de sehâu'l-enfüs, canlar cömertliğinden. Bunu anlamak için ben biraz terledim;3- Bir de sehâu'l-enfüs, canlar cömertliğinden. Bunu anlamak için ben biraz terledim; yani düşündüm, pek de anlayamadım. Kelimeleri anlıyoruz ama medlûlünü anlamak gönlümüzün mutmain olması…

yani düşündüm, pek de anlayamadım. Kelimeleri anlıyoruz ama medlûlünü anlamak gönlümüzün mutmain olması…

Burada bir şu akla geliyor ki; cömertlik insanın içinde bir duygudur.Burada bir şu akla geliyor ki; cömertlik insanın içinde bir duygudur. Canın derinliğinden gelir ve insan ona göre başka kardeşlerine, Canın derinliğinden gelir ve insan ona göre başka kardeşlerine, kendisinin malı mülkü olan şeyi verir, bahşeder.kendisinin malı mülkü olan şeyi verir, bahşeder. Sehâvet böyle yani ta içinden, el-insâfu min nefsike denildiği gibi ta kalbinden,Sehâvet böyle yani ta içinden, el-insâfu min nefsike denildiği gibi ta kalbinden, hiç tereddüt etmeden verebilmek duygusu mânasına gelebilir, sehâu'l-enfüs.

hiç tereddüt etmeden verebilmek duygusu mânasına gelebilir, sehâu'l-enfüs.

Bir de Râmuzu'l-ehâdîs şerhinde,Bir de Râmuzu'l-ehâdîs şerhinde, Hocamız Gümüşhaneli Ahmed Ziyaüddin Efendi hazretleri şerhinde okumuştum ki; "Cömertlik üçtür." diyordu;

Hocamız Gümüşhaneli Ahmed Ziyaüddin Efendi hazretleri şerhinde okumuştum ki; "Cömertlik üçtür." diyordu;

"1. Mal cömertliği,

"1. Mal cömertliği,

"2. Ten cömertliği,

"2. Ten cömertliği,

"3. Can cömertliği."

"3. Can cömertliği."

Üçe ayırıyordu cömertliği. O taksimâta baktım; acaba bazı kitaplarda var mı diye, bulamadım.Üçe ayırıyordu cömertliği. O taksimâta baktım; acaba bazı kitaplarda var mı diye, bulamadım. Sadece orada rastladığımı hatırlıyorum.

Sadece orada rastladığımı hatırlıyorum.

Mal cömertliği mâlum; çıkarıyorsun para veriyorsun,Mal cömertliği mâlum; çıkarıyorsun para veriyorsun, mal veriyorsun, elbise veriyorsun, yediriyorsun, içiriyorsun. mal veriyorsun, elbise veriyorsun, yediriyorsun, içiriyorsun. Mal cömertliğini anlıyoruz.

Mal cömertliğini anlıyoruz.

Ten cömertliği, vücut cömertliği demek.

Ten cömertliği, vücut cömertliği demek.

Bu ne demek?

Bu ne demek?

Hizmet demek, yani hizmetine koşturuyor.Hizmet demek, yani hizmetine koşturuyor. Adamın belki parası yok, belki fukarâ ama seviyor, hizmete koşuyor, yardıma yetişiyor, Adamın belki parası yok, belki fukarâ ama seviyor, hizmete koşuyor, yardıma yetişiyor, imdada yetişiyor, yükünü taşıyor, işini görüveriyor, yardımcı oluveriyor.imdada yetişiyor, yükünü taşıyor, işini görüveriyor, yardımcı oluveriyor. Sen de "Hay Allah razı olsun." diyorsun. Bakıyorsun yüzüne sevgiyle; Sen de "Hay Allah razı olsun." diyorsun. Bakıyorsun yüzüne sevgiyle; "Nereden çıktın mübarek? Tam sıkıntımda Hızır gibi imdadıma yetiştin." diyorsun.

"Nereden çıktın mübarek? Tam sıkıntımda Hızır gibi imdadıma yetiştin." diyorsun.

Demek ki cömertliğin bir kısmı vücutça yapılabiliyor, yani hizmet.

Demek ki cömertliğin bir kısmı vücutça yapılabiliyor, yani hizmet.

İnsanın parası olmayabilir ama duygusu varsa cömertlik aşkı,İnsanın parası olmayabilir ama duygusu varsa cömertlik aşkı, şevki, zevki tabiatına birazcık konulmuşsa bu güzel huy, o zaman ne olacak?

şevki, zevki tabiatına birazcık konulmuşsa bu güzel huy, o zaman ne olacak?

Parası yoktur ama hizmet eder, hizmetle kazanır.Parası yoktur ama hizmet eder, hizmetle kazanır. Peygamber Efendimiz zamanından bir hadise şu anda hatırıma geldi.

Peygamber Efendimiz zamanından bir hadise şu anda hatırıma geldi.

İlk turfanda meyve çıktığı zaman, diyelim ki ilk hurma çıktı;İlk turfanda meyve çıktığı zaman, diyelim ki ilk hurma çıktı; yarısı olgunlaşmış, yarısı daha berrah, tatlı, çıtır çıtır,yarısı olgunlaşmış, yarısı daha berrah, tatlı, çıtır çıtır, çok güzel veyahut bir başka meyve, üzüm veya daha başka, neyse... çok güzel veyahut bir başka meyve, üzüm veya daha başka, neyse... Ashâb-ı kirâmdan bir mübarek zât varmış.Ashâb-ı kirâmdan bir mübarek zât varmış. Bu turfanda meyveyi yakalamış, pazarda almış, Resûlullah'a getirmiş. Teşekkür etmiş, almış.

Bu turfanda meyveyi yakalamış, pazarda almış, Resûlullah'a getirmiş. Teşekkür etmiş, almış.

"Parasını ver, param yok yâ Resûlallah." demiş. Parası yok ama sevgisi, aşkı olunca yakışır. "Parasını ver, param yok yâ Resûlallah." demiş. Parası yok ama sevgisi, aşkı olunca yakışır. Yeni çıktı bu, hani bazı ekşi bir erik bile ilk çıktığı zaman bayağı para oluyor. Yeni çıktı bu, hani bazı ekşi bir erik bile ilk çıktığı zaman bayağı para oluyor. Turfanda olunca kıymetli oluyor.Turfanda olunca kıymetli oluyor. Peygamber Efendimiz'e "Ver parasını!" demiş gene, verdirtmiş, Peygamber Efendimiz'e "Ver parasını!" demiş gene, verdirtmiş, ama olsa kendisi verecek, canını verir; ona gitmesini istiyor.

ama olsa kendisi verecek, canını verir; ona gitmesini istiyor.

Kimisi de hizmet eder, hizmet de bir cömertliktir.Kimisi de hizmet eder, hizmet de bir cömertliktir. Kişi ihtiyardır; yolda yürürken karşıya geçemez, çarşıdan pazardan alışveriş yapamaz, Kişi ihtiyardır; yolda yürürken karşıya geçemez, çarşıdan pazardan alışveriş yapamaz, hasta olmuştur, üç gündür yanına kimse de gitmiyordur.

hasta olmuştur, üç gündür yanına kimse de gitmiyordur.

Sabahleyin Ebû Türâb-ı Nahşebî hazretlerinin menâkıbını okudum;Sabahleyin Ebû Türâb-ı Nahşebî hazretlerinin menâkıbını okudum; mübarek bir hac yolculuğunda bir mescide gelmiş, oturmuş, ibadet etmiş.mübarek bir hac yolculuğunda bir mescide gelmiş, oturmuş, ibadet etmiş. Tabi onlar büyük insanlar ama paraları çok olduğu için büyük insanlar değil.

Tabi onlar büyük insanlar ama paraları çok olduğu için büyük insanlar değil.

Oturmuş mescide; ne kimsesi var, ne parası var.Oturmuş mescide; ne kimsesi var, ne parası var. İşte böyle bir insan; tevekkülü tam, Allah'a bağlılığı sağlam. Elini kolunu sallayarak çıkmış hac yolculuğuna.İşte böyle bir insan; tevekkülü tam, Allah'a bağlılığı sağlam. Elini kolunu sallayarak çıkmış hac yolculuğuna. Bir gün yolda bir camide oturmuş, namaz kılıyor, geceleri tesbih çekiyor; Bir gün yolda bir camide oturmuş, namaz kılıyor, geceleri tesbih çekiyor; iki gün oturmuş, üç gün oturmuş, dört gün oturmuş. iki gün oturmuş, üç gün oturmuş, dört gün oturmuş. Bu zâtın bu oturuşu, camiden çıkmayışı adamların dikkatini çekmiş. Bir tanesi gelmiş, sormuş;

Bu zâtın bu oturuşu, camiden çıkmayışı adamların dikkatini çekmiş. Bir tanesi gelmiş, sormuş;

"Mübarek, sen bugün yemek yedin mi?"

"Mübarek, sen bugün yemek yedin mi?"

"Yemedim."

"Yemedim."

Soruldu "yedin mi" diye, yalan söyleyecek hâli yok ya. "Yemedim." dedi.

Soruldu "yedin mi" diye, yalan söyleyecek hâli yok ya. "Yemedim." dedi.

"Dün yemiş miydin?"

"Dün yemiş miydin?"

"Dün de yemedim."

"Dün de yemedim."

"Peki, daha evvelki gün yemiş miydin?"

"Peki, daha evvelki gün yemiş miydin?"

"O zaman da yemedim."

"O zaman da yemedim."

"Peki, kaç günden beri yemiyorsun?"

"Peki, kaç günden beri yemiyorsun?"

"Yedi günden beri yemedim."

"Yedi günden beri yemedim."

Yedi günden beri yemek yememiş. Hemen çarşıya gitmişler, demişler ki;

Yedi günden beri yemek yememiş. Hemen çarşıya gitmişler, demişler ki;

"Camide ibadet edip de yedi gündür yemek yemeyen insanların imdadına yetişin ey ahali!"

"Camide ibadet edip de yedi gündür yemek yemeyen insanların imdadına yetişin ey ahali!"

Herkes biraz bir şeyler getirmiş, karnı doyacak kadar yemiş, şükretmiş,Herkes biraz bir şeyler getirmiş, karnı doyacak kadar yemiş, şükretmiş, teşekkür etmiş, yeleğini almış, çıkmış. teşekkür etmiş, yeleğini almış, çıkmış. Sanmışlar ki abdest alacak, tabi yedi gün… Haftada bir abdest alanı duymuştum ben. Sanmışlar ki abdest alacak, tabi yedi gün… Haftada bir abdest alanı duymuştum ben. Harem-i Şerîf'e, Mekke i mükerreme'ye gidiyor, haftada bir abdest alıyor. Harem-i Şerîf'e, Mekke i mükerreme'ye gidiyor, haftada bir abdest alıyor. Abdest uyuyunca bozulur, hiçbir şey yapmasa uyku uyuyunca bozulur. Abdest uyuyunca bozulur, hiçbir şey yapmasa uyku uyuyunca bozulur. Günlerce uyumuyor demek ki mübarek.Günlerce uyumuyor demek ki mübarek. Bir şey yemiyor ki küçük abdesti, büyük abdesti gibi problemler olsun.

Bir şey yemiyor ki küçük abdesti, büyük abdesti gibi problemler olsun.

Harem-i Şerîf'in içinde abdest bozmaya tereddüt ederlermiş. Harem-i Şerîf'in hududu dışına çıkarlarmış.Harem-i Şerîf'in içinde abdest bozmaya tereddüt ederlermiş. Harem-i Şerîf'in hududu dışına çıkarlarmış. Umre Mescidi'ne, en aşağı Arafat'a giderlermiş. Mescidü'l-Umre, şimdi Ten'im Mescidi diyorlar.

Umre Mescidi'ne, en aşağı Arafat'a giderlermiş. Mescidü'l-Umre, şimdi Ten'im Mescidi diyorlar.

Yedi gün yememiş, ondan sonra yürümüş gitmiş.Yedi gün yememiş, ondan sonra yürümüş gitmiş. Adamlar abdest almaktan dönmediğini görünce tekrar peşine düşmüşler.

Adamlar abdest almaktan dönmediğini görünce tekrar peşine düşmüşler.

"Allah aşkına mübarek, sen kimsin? Bize kendini tanıt." demişler.

"Allah aşkına mübarek, sen kimsin? Bize kendini tanıt." demişler.

"Ebû Türâb-ı Nahşebî." demiş, yani künyesini vermiş. "Ebû Türâb-ı Nahşebî." demiş, yani künyesini vermiş. Parası olmayabilir, adam evliyâdır, adam deryadır. Parası olmayabilir, adam evliyâdır, adam deryadır. Parası yok ama yedi gündür oturmuş orada, Allahu a'lem ibadet etmiş.

Parası yok ama yedi gündür oturmuş orada, Allahu a'lem ibadet etmiş.

Ne insanlar gelmiş geçmiş şu dünyadan.Ne insanlar gelmiş geçmiş şu dünyadan. Parası olmayabilir ama gönlünde cömertlik olur, o zaman hizmet eder. Hizmet eder, izzet bulur.

Parası olmayabilir ama gönlünde cömertlik olur, o zaman hizmet eder. Hizmet eder, izzet bulur.

Eskilerden hatıralarla rahmetin tekrar tekrar böyle inmesini sağlayalım inşaallah.

Eskilerden hatıralarla rahmetin tekrar tekrar böyle inmesini sağlayalım inşaallah.

Bizim Serezli Hacı Hasib Hocaefendimiz'den tarikate girmiş,Bizim Serezli Hacı Hasib Hocaefendimiz'den tarikate girmiş, el almış kimselerden bir ağabey anlatmıştı bana. el almış kimselerden bir ağabey anlatmıştı bana. Onu camiden evine kadar götürürmüş, yatsıyı kıldıktan sonra evine, Mahmutpaşa'ya gidermiş.Onu camiden evine kadar götürürmüş, yatsıyı kıldıktan sonra evine, Mahmutpaşa'ya gidermiş. Giderken oralarda hep gönlünden geçermiş;

Giderken oralarda hep gönlünden geçermiş;

"Evliyâullahın himmetinden bahsediyorlar. "Evliyâullahın himmetinden bahsediyorlar. Evliyâullah himmet edermiş veyahut derviş şeyhinden himmet istermiş.Evliyâullah himmet edermiş veyahut derviş şeyhinden himmet istermiş. Acaba bu himmet nasıl bir şeydir? Hocaefendi bunu bir anlatsa…" diye içinden geçirirmiş.

Acaba bu himmet nasıl bir şeydir? Hocaefendi bunu bir anlatsa…" diye içinden geçirirmiş.

Yanında şeyhin yükünü taşıyor, hocasının evine gidiyor; evine gitmişler ve gönlünden geçiriyor.Yanında şeyhin yükünü taşıyor, hocasının evine gidiyor; evine gitmişler ve gönlünden geçiriyor. Hocaefendi abdest almaya girmiş. O da dışarıda, elinde havlu bekliyor. Hocaefendi abdest almaya girmiş. O da dışarıda, elinde havlu bekliyor. Merdivenden gelirken hiçbir şey demiyor, sadece aklından geçirdi, Merdivenden gelirken hiçbir şey demiyor, sadece aklından geçirdi, yani himmet denilen şeyi, nasıl olur diye düşündü. yani himmet denilen şeyi, nasıl olur diye düşündü. Hocaefendi aşağı inerken demiş ki;

Hocaefendi aşağı inerken demiş ki;

"Derviş 'himmet, himmet' demiş. Şeyh Efendi de 'oğlum, hizmet hizmet' demiş."

"Derviş 'himmet, himmet' demiş. Şeyh Efendi de 'oğlum, hizmet hizmet' demiş."

Demek ki hizmet ile himmete ulaşılıyor, mertebeye vâsıl olunuyor.

Demek ki hizmet ile himmete ulaşılıyor, mertebeye vâsıl olunuyor.

İşte hizmet nedir?

İşte hizmet nedir?

Ten cömertliğidir. İnsanın parası olmayabilir ama din yoluna, Allah yoluna, iman yoluna hizmet eder.Ten cömertliğidir. İnsanın parası olmayabilir ama din yoluna, Allah yoluna, iman yoluna hizmet eder. Sonra mü'minlere… Mü'minlerin mü'mine hizmeti de bir hizmettir.

Sonra mü'minlere… Mü'minlerin mü'mine hizmeti de bir hizmettir.

İhtiyar bir adamcağız kovayla su çekecek, sen çekiverirsin, taşıyıverirsin.İhtiyar bir adamcağız kovayla su çekecek, sen çekiverirsin, taşıyıverirsin. Yaşlı bir kadıncağız, dul bir insan, fakir, yetim bir çocuk…Yaşlı bir kadıncağız, dul bir insan, fakir, yetim bir çocuk… İnsanın bizzât kendisine hizmet de Allah indinde makbul olur.

İnsanın bizzât kendisine hizmet de Allah indinde makbul olur.

Bize, ameliyat olduğumuz günlerde Yusuf İslâm ziyarete geldi.Bize, ameliyat olduğumuz günlerde Yusuf İslâm ziyarete geldi. Allah razı olsun, yanında İngiltere'den beraber geldikleri ekibiAllah razı olsun, yanında İngiltere'den beraber geldikleri ekibi hocaefendiyle beraber "Geçmiş olsun!" dediler, Allah razı olsun.

hocaefendiyle beraber "Geçmiş olsun!" dediler, Allah razı olsun.

Sonra o hocaefendi bir şey anlattı; hadîs-i şerîflerden bilgisi var tabi, Arapça olarak anlattı.Sonra o hocaefendi bir şey anlattı; hadîs-i şerîflerden bilgisi var tabi, Arapça olarak anlattı. Rabbu'l-âlemîn bir hadîs-i kudsîde anlaşıldığına göre bir kuluna demiş ki;

Rabbu'l-âlemîn bir hadîs-i kudsîde anlaşıldığına göre bir kuluna demiş ki;

"Kulum, ben hastalandım da hastayken sen beni ziyaret etmedin, "Kulum, ben hastalandım da hastayken sen beni ziyaret etmedin, hastalandım da sen beni hiç ziyaret etmedin."

hastalandım da sen beni hiç ziyaret etmedin."

O da sormuş veya soracakmış ki;

O da sormuş veya soracakmış ki;

"Yâ Rabbi! Ben seni nasıl ziyaret edeyim ki? Sen Rabbü'l-âlemînsin, sen hasta da olmazsın, "Yâ Rabbi! Ben seni nasıl ziyaret edeyim ki? Sen Rabbü'l-âlemînsin, sen hasta da olmazsın, ben seni nasıl ziyaret edebilirim? Senin için sana nasıl hasta ziyareti yapabilirim?"

ben seni nasıl ziyaret edebilirim? Senin için sana nasıl hasta ziyareti yapabilirim?"

"Kullarımdan falanca kulum hastalandı. "Kullarımdan falanca kulum hastalandı. Onu ziyaret etmiş olsaydın, beni onun yanında bulacaktın,Onu ziyaret etmiş olsaydın, beni onun yanında bulacaktın, o ziyaret makbul ziyaret olacaktı, sevap alacaktın, beni ziyaret etmiş gibi sevap alacaktın."

o ziyaret makbul ziyaret olacaktı, sevap alacaktın, beni ziyaret etmiş gibi sevap alacaktın."

Uzun bir hadîs-i şerîftir bu...

Uzun bir hadîs-i şerîftir bu...

Allah celle celalüh; "Ey kulum! Acıktım da beni doyurmadın." Diyecek.

Allah celle celalüh; "Ey kulum! Acıktım da beni doyurmadın." Diyecek.

"Yâ Rabbi! Sen Rabbü'l-âlemînsin, ben seni nasıl doyurabilirim? Sen acıkmazsın zaten."

"Yâ Rabbi! Sen Rabbü'l-âlemînsin, ben seni nasıl doyurabilirim? Sen acıkmazsın zaten."

"Falanca kulum acıktı, senden yemek istedi; verseydin o mânaya gelecekti." gibi.

"Falanca kulum acıktı, senden yemek istedi; verseydin o mânaya gelecekti." gibi.

Demek ki mahlûkâta hizmet de Allah'ın rızasını kazanma vasıtasıdır.Demek ki mahlûkâta hizmet de Allah'ın rızasını kazanma vasıtasıdır. Bir açı doyurursun, bir yoksula, bir ihtiyara, bir güçsüze yardım edersin, daralmış,Bir açı doyurursun, bir yoksula, bir ihtiyara, bir güçsüze yardım edersin, daralmış, sıkışmış bir insanın işini görürsün; o da iyi, o da bir cömertliktir, o da bir hizmettir. sıkışmış bir insanın işini görürsün; o da iyi, o da bir cömertliktir, o da bir hizmettir. İşte buna ten cömertliği denir. Kesen boş, cebin yok ama bir hizmet oluyor, bu da ten cömertliği.İşte buna ten cömertliği denir. Kesen boş, cebin yok ama bir hizmet oluyor, bu da ten cömertliği. Bir de can cömertliği var; o da Allah yoluna canını vermek.

Bir de can cömertliği var; o da Allah yoluna canını vermek.

Bismillahirrahmanirrahîm

Bismillahirrahmanirrahîm

Mine'l-mü'minîne ricâlün sadakû mâ âhedullâhe aleyh.Mine'l-mü'minîne ricâlün sadakû mâ âhedullâhe aleyh. "Mü'minler arasında öyle erler var ki 'Yâ Rabbi, senin yolunda canımı vereceğim.' diye söz verdiler."

"Mü'minler arasında öyle erler var ki 'Yâ Rabbi, senin yolunda canımı vereceğim.' diye söz verdiler."

Savaşa girdiler, şehit oldular.Savaşa girdiler, şehit oldular. Bir kısmı şehit oldu, bir kısmı şehit olmayı bekliyor, sırada, yani zamanı bekliyor.Bir kısmı şehit oldu, bir kısmı şehit olmayı bekliyor, sırada, yani zamanı bekliyor. Demek ki canını verecek kadar da sadık olanlar oluyor. Halis olanlar oluyor. Demek ki canını verecek kadar da sadık olanlar oluyor. Halis olanlar oluyor. Bir insanın en kıymetli varlığı canı olduğundan, en yüksek cömertlik de bu oluyor.Bir insanın en kıymetli varlığı canı olduğundan, en yüksek cömertlik de bu oluyor. Can cömertliği, Allah yolunda canını verecek cansiperâne.Can cömertliği, Allah yolunda canını verecek cansiperâne. Cansiperâne, canını siper eden demek, cansiperânelikten de öte bu mânaya olabilir bu.Cansiperâne, canını siper eden demek, cansiperânelikten de öte bu mânaya olabilir bu. Sehâü'l-enfüs, canlar cömertliği, yani canını verebilme cömertliği olabilir bir ihtimal.

Sehâü'l-enfüs, canlar cömertliği, yani canını verebilme cömertliği olabilir bir ihtimal.

Bir ihtimal de insanın ta canından, gönlünden kopup gelen, hiç pişmanlık duyulmayan cömertlik,Bir ihtimal de insanın ta canından, gönlünden kopup gelen, hiç pişmanlık duyulmayan cömertlik, yani insanlara verir ama eli titreyerek verir, vermek istemez.yani insanlara verir ama eli titreyerek verir, vermek istemez. Verdikten sonra pişman olur.Verdikten sonra pişman olur. "Hay Allah niye verdim, o kadar çok vermeseydim, yarısını verseydim, dörtte birini verseydim." "Hay Allah niye verdim, o kadar çok vermeseydim, yarısını verseydim, dörtte birini verseydim." Veriyor ama sonradan da pişman oluyor. Bir de içinden geliyor veriyor, daha olsa daha da verecek.Veriyor ama sonradan da pişman oluyor. Bir de içinden geliyor veriyor, daha olsa daha da verecek. Canından, ana kaynaktan kopup geliyor, bu mânaya da olabilir.

Canından, ana kaynaktan kopup geliyor, bu mânaya da olabilir.

Demek ki evliyâullahın evliyâ olması nedenmiş?

Demek ki evliyâullahın evliyâ olması nedenmiş?

Cömertliktenmiş. El açıklığından, bağışlama kabiliyetinin yüksek olmasındanmış.Cömertliktenmiş. El açıklığından, bağışlama kabiliyetinin yüksek olmasındanmış. Göğüslerinde müslüman kardeşlere karşı bir hastalık,Göğüslerinde müslüman kardeşlere karşı bir hastalık, kin, intikam duygusu, kötülük vesaire bulunmamasındanmış.

kin, intikam duygusu, kötülük vesaire bulunmamasındanmış.

Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e karşı halisâne, samimi duygular besleyipHz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e karşı halisâne, samimi duygular besleyip "Şu Ümmet-i Muhammed'e nasıl hizmet edebilirim, nasıl faydalı olabilirim?" diye düşünmektenmiş. "Şu Ümmet-i Muhammed'e nasıl hizmet edebilirim, nasıl faydalı olabilirim?" diye düşünmektenmiş. Demek ki evliyâullahın yolu buymuş.Demek ki evliyâullahın yolu buymuş. Hakikaten de namaz ve oruç çok kıymetli iki ibadettir ama bunlar daha kıymetlidir.Hakikaten de namaz ve oruç çok kıymetli iki ibadettir ama bunlar daha kıymetlidir. Bunların daha kıymetli olduğunu yine âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden biliyoruz.

Bunların daha kıymetli olduğunu yine âyet-i kerîmelerden ve hadîs-i şerîflerden biliyoruz.

Bu büyük zâtın bu işareti hakikaten âyetlere ve hadislere uygundur.Bu büyük zâtın bu işareti hakikaten âyetlere ve hadislere uygundur. Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir keresinde buyurmuş ki:

Çünkü Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir keresinde buyurmuş ki:

"Bekleyin, şuraya, biraz sonra cennetlik birisi gelecek."

"Bekleyin, şuraya, biraz sonra cennetlik birisi gelecek."

"Kim gelecek acaba bu toplantıya?" diye herkes pür dikkat beklemeye başlamış; "Kim gelecek acaba bu toplantıya?" diye herkes pür dikkat beklemeye başlamış; nihayet sahâbe-i kirâmdan sade, ismi çok namlı olmayan birisi, mübarek abdestini almış, nihayet sahâbe-i kirâmdan sade, ismi çok namlı olmayan birisi, mübarek abdestini almış, sularını damlata damlata Peygamber Efendimiz'in meclisine gelmiş oturmuş.

sularını damlata damlata Peygamber Efendimiz'in meclisine gelmiş oturmuş.

Abdullah b. Ömer dikkat etmiş. Bu birkaç defa tekerrür etmiş, bir kaç defa söylemiş Peygamber Efendimiz;Abdullah b. Ömer dikkat etmiş. Bu birkaç defa tekerrür etmiş, bir kaç defa söylemiş Peygamber Efendimiz; "Şimdi bu meclise bir cennetlik gelecek." diye, bu şahıs gelmiş."Şimdi bu meclise bir cennetlik gelecek." diye, bu şahıs gelmiş. Bu şahsın yanına gitmiş, kendisini misafir etmesini istemiş, geceleyin evinde kalmış, uyku uyumamış.Bu şahsın yanına gitmiş, kendisini misafir etmesini istemiş, geceleyin evinde kalmış, uyku uyumamış. Geceleyin ne ibadet yapıyor, ne dualar yapıyor da, cennetlik olmayı kazanmış diye üç gece yanında yatmış;Geceleyin ne ibadet yapıyor, ne dualar yapıyor da, cennetlik olmayı kazanmış diye üç gece yanında yatmış; onda bilgisinin dışında yeni hiç bir ibadet ve dua görmemiş. onda bilgisinin dışında yeni hiç bir ibadet ve dua görmemiş. Gece kalkıyor abdestini alıyor, teheccüdü kılıyor, onun da yaptığı şeyler, yani normal, sonra;

Gece kalkıyor abdestini alıyor, teheccüdü kılıyor, onun da yaptığı şeyler, yani normal, sonra;

"Senin hakkında Efendimiz böyle söylemişti, "Senin hakkında Efendimiz böyle söylemişti, bu mertebeye nasıl ulaştığını merak ettiğimden evine misafir geldim,bu mertebeye nasıl ulaştığını merak ettiğimden evine misafir geldim, kaldım ama üç günde de pek değişik bir şey bulamadım. kaldım ama üç günde de pek değişik bir şey bulamadım. Nedir senin bu mertebeye ermenin sebebi?" diye sormuş.

Nedir senin bu mertebeye ermenin sebebi?" diye sormuş.

"Bilmiyorum." demiş o da boynu bükük.

"Bilmiyorum." demiş o da boynu bükük.

"Peki öyleyse, Allah'a ısmarladık. Selamünaleyküm."

"Peki öyleyse, Allah'a ısmarladık. Selamünaleyküm."

"Aleykümselam." Ayrılmışlar, uzaklaşırken arkasından seslenmiş.

"Aleykümselam." Ayrılmışlar, uzaklaşırken arkasından seslenmiş.

"Yâ falanca! Dur, aklıma geldi, ben hiç kimsenin kötülüğünü istemem, herkese karşı duygularım sıcaktır, "Yâ falanca! Dur, aklıma geldi, ben hiç kimsenin kötülüğünü istemem, herkese karşı duygularım sıcaktır, samimidir, herkesin iyiliğini isterim." demiş.

samimidir, herkesin iyiliğini isterim." demiş.

Allahu a'lem işte bu selâmetü's-sadr denilen şey.Allahu a'lem işte bu selâmetü's-sadr denilen şey. İçinde hiçbir hastalık, kin veya başka bir şey yok; güzel duygular var.İçinde hiçbir hastalık, kin veya başka bir şey yok; güzel duygular var. İşte bu hadîs-i şerîf bu sözün doğru olduğunu gösteriyor.

İşte bu hadîs-i şerîf bu sözün doğru olduğunu gösteriyor.

Bu gibi sözlerden namaz kıymetli değil, oruç kıymetli değil mânası çıkmaz.Bu gibi sözlerden namaz kıymetli değil, oruç kıymetli değil mânası çıkmaz. Namaz gibi kıymetli, oruç gibi kıymetli bir ibadete rağmen bunlar daha kıymetlidir mânası çıkar.Namaz gibi kıymetli, oruç gibi kıymetli bir ibadete rağmen bunlar daha kıymetlidir mânası çıkar. Çünkü namazın ve orucun kıymetini zaten biliyoruz.Çünkü namazın ve orucun kıymetini zaten biliyoruz. Bilinen kıymetli bir şeye kıyas yapılabilsin diye bundan da çok kıymetli olan budur. Bilinen kıymetli bir şeye kıyas yapılabilsin diye bundan da çok kıymetli olan budur. Şimdi hepimiz namazın kıymetini bildiğimiz için beş vakit namazı kaçırmamaya çalışıyoruz. Şimdi hepimiz namazın kıymetini bildiğimiz için beş vakit namazı kaçırmamaya çalışıyoruz. Şu cemaatin içinde Allahu a'lem acele namaz kılan yoktur. Hep muntazam kılıyorlardır, Allahu a'lem. Şu cemaatin içinde Allahu a'lem acele namaz kılan yoktur. Hep muntazam kılıyorlardır, Allahu a'lem. Bir vaktini kaçırsa ağlar kardeşlerimiz, namazın kıymetini bilir. Bir vaktini kaçırsa ağlar kardeşlerimiz, namazın kıymetini bilir. Ramazanda mazereti olmadan, hastalığı olmadan oruç tutmayan yoktur.Ramazanda mazereti olmadan, hastalığı olmadan oruç tutmayan yoktur. Namazın ve orucun, kıymetini biliyoruz.

Namazın ve orucun, kıymetini biliyoruz.

Bize bu sözden şu ders çıkıyor ki cömert olacağız.Bize bu sözden şu ders çıkıyor ki cömert olacağız. Cömertlik içimizden, samimi, lekesiz, katıksız olacak.Cömertlik içimizden, samimi, lekesiz, katıksız olacak. Allah yolunda, icabında belki canımızı verebilecek kadar cömert olacağız. Allah yolunda, icabında belki canımızı verebilecek kadar cömert olacağız. Cömertlik; yerine göre mal cömertliği,Cömertlik; yerine göre mal cömertliği, yerine göre ten cömertliği, yerine göre can cömertliği, hepsi olacak.yerine göre ten cömertliği, yerine göre can cömertliği, hepsi olacak. Cömertlikten kazanılıyor.

Cömertlikten kazanılıyor.

Peygamber Efendimiz buyurdu ki; "Cömert cennete yakındır, cehenneme uzaktır, Allah'a yakındır.Peygamber Efendimiz buyurdu ki; "Cömert cennete yakındır, cehenneme uzaktır, Allah'a yakındır. Cimri de cennetten uzaktır, cehenneme yakındır, Allah tarafından sevilmez."

Cimri de cennetten uzaktır, cehenneme yakındır, Allah tarafından sevilmez."

Cimrilik kötü, cömertlik iyi. Elimiz açık olacak, Allah yoluna masraf yapmaya hazırlıklı olacağız.

Cimrilik kötü, cömertlik iyi. Elimiz açık olacak, Allah yoluna masraf yapmaya hazırlıklı olacağız.

Bir kardeşiniz olarak benim bir müşahedem var.Bir kardeşiniz olarak benim bir müşahedem var. Yurt dışında; Amerika'da, Avustralya'da insanların Yurt dışında; Amerika'da, Avustralya'da insanların kendi dinlerine çok büyük mâlî fedakârlıklar yaptıklarını gözlerimle gördüm.kendi dinlerine çok büyük mâlî fedakârlıklar yaptıklarını gözlerimle gördüm. Yazılarımda da yazdım. Beş katlı hastaneler, büyük binalar, koca kiliseler, koca okullar, geniş araziler;Yazılarımda da yazdım. Beş katlı hastaneler, büyük binalar, koca kiliseler, koca okullar, geniş araziler; çok büyük bağışlarda bulunuyorlar. çok büyük bağışlarda bulunuyorlar. Bir Amerikalı vatandaşın dinine harcadığı para ile, Bir Amerikalı vatandaşın dinine harcadığı para ile, masraf ile bizimkilerinki kıyaslansa, belki onlar bizi geçer diye korkuyorum. masraf ile bizimkilerinki kıyaslansa, belki onlar bizi geçer diye korkuyorum. Çünkü dinî binalar çok büyük, Çünkü dinî binalar çok büyük, dinî teşkilatlar çok zengin ve tüm cemiyetin her türlü faaliyetini kavramışlar.

dinî teşkilatlar çok zengin ve tüm cemiyetin her türlü faaliyetini kavramışlar.

Eğitimi, sosyal çalışmaları, sıhhî çalışmaları onlar yapıyorlar.Eğitimi, sosyal çalışmaları, sıhhî çalışmaları onlar yapıyorlar. Her şeyin altından kilise çıkıyor, her türlü çalışmanın altından kilise çıkıyor.Her şeyin altından kilise çıkıyor, her türlü çalışmanın altından kilise çıkıyor. Onların bu fedakârlığı Allah yolunun yolcusu olan müslümanlara bir örnek olmalı.Onların bu fedakârlığı Allah yolunun yolcusu olan müslümanlara bir örnek olmalı. Müslümanlar da Allah yolunda dinin yayılması için gayret sarf etmeli.

Müslümanlar da Allah yolunda dinin yayılması için gayret sarf etmeli.

Bakın şimdi yılbaşı yaklaşıyor, caddelerde, pazarlarda neler olacak, neler olmaya başladı,Bakın şimdi yılbaşı yaklaşıyor, caddelerde, pazarlarda neler olacak, neler olmaya başladı, şimdiden görürsünüz; ve o gece neler olacak…şimdiden görürsünüz; ve o gece neler olacak… Güya burası müslüman diyarı ama o gece neler olacak, şimdiden korkuyorum.

Güya burası müslüman diyarı ama o gece neler olacak, şimdiden korkuyorum.

O bakımdan bu dinin böylece gerilememesi, müslümanların gevşememesi, İslâm'ı unutmamaları için,O bakımdan bu dinin böylece gerilememesi, müslümanların gevşememesi, İslâm'ı unutmamaları için, yeni nesillerin müslüman olması, İslâm'ın yayılması, aziz olması, hâkim olması, yeni nesillerin müslüman olması, İslâm'ın yayılması, aziz olması, hâkim olması, kuvvetli olması için hepimiz mal cömertliği, can cömertliği, ten cömertliği yapacağız;kuvvetli olması için hepimiz mal cömertliği, can cömertliği, ten cömertliği yapacağız; hepsinde gayretli olacağız ve çalışacağız.

hepsinde gayretli olacağız ve çalışacağız.

Kâle ve semi'tü el-Fudayl yekûl:Kâle ve semi'tü el-Fudayl yekûl: Lem yetezeyyene'n-nâsu bi-şey'in, efdale mine's-sıdkı ve talebi'l- halâl.

Lem yetezeyyene'n-nâsu bi-şey'in, efdale mine's-sıdkı ve talebi'l- halâl.

el-Fudayl hazretleri, "İnsanlar,el-Fudayl hazretleri, "İnsanlar, doğruluktan ve helal aramaktan daha faziletli bir şeyde tezeyyün etmemiştir, ziynetlenmemiştir." diyor.

doğruluktan ve helal aramaktan daha faziletli bir şeyde tezeyyün etmemiştir, ziynetlenmemiştir." diyor.

Lem yetezeyyene'n-nâsu; "İnsanlar ziynetlenmedi, tezeyyün etmedi."

Lem yetezeyyene'n-nâsu; "İnsanlar ziynetlenmedi, tezeyyün etmedi."

Tezeyyün-ziynet, takıp takıştırmak.Tezeyyün-ziynet, takıp takıştırmak. Parmağında yüzükler, kulağında küpeler, boynunda gerdanlıklar, omzuna kadar bilezikler; Parmağında yüzükler, kulağında küpeler, boynunda gerdanlıklar, omzuna kadar bilezikler; takmış takıştırmış deriz, süsleniyor yani. takmış takıştırmış deriz, süsleniyor yani. Süslenmek insanlar için, kadınlar için, erkekler için yerine göre berber vs. bir şey. Süslenmek insanlar için, kadınlar için, erkekler için yerine göre berber vs. bir şey. Tabi insanların asıl süsü, güzel birtakım hareketleri ve huylarıdır. Tabi insanların asıl süsü, güzel birtakım hareketleri ve huylarıdır. "İnsanlar, doğruluktan ve helali talep etmekten daha güzel bir şeyle süslenmediler." diyor.

"İnsanlar, doğruluktan ve helali talep etmekten daha güzel bir şeyle süslenmediler." diyor.

Demek ki mânevî süsleri anlatıyor.

Demek ki mânevî süsleri anlatıyor.

Birisi neymiş?

Birisi neymiş?

Sıdk. Yani doğru olmak.

Sıdk. Yani doğru olmak.

Nerede doğru olmak?

Nerede doğru olmak?

Sözü doğru, fiili doğru, içi doğru, kalbi doğru olmak. Birisi dürüstlük, doğruluk.Sözü doğru, fiili doğru, içi doğru, kalbi doğru olmak. Birisi dürüstlük, doğruluk. Yani yalancı, yanlışçı olmamak, her yönden doğru ve dürüst olmak, bu bir…

Yani yalancı, yanlışçı olmamak, her yönden doğru ve dürüst olmak, bu bir…

İkincisi; Talebü'l-helâl. Helal talep etmek...İkincisi; Talebü'l-helâl. Helal talep etmek... Kazancının helalden olmasına gayret etmek, haram lokma yememeye dikkat etmek,Kazancının helalden olmasına gayret etmek, haram lokma yememeye dikkat etmek, Allah'ın razı olacağı bir elinin emeği, alnının teri kazanç ile beslenmek.Allah'ın razı olacağı bir elinin emeği, alnının teri kazanç ile beslenmek. Bundan da büyük ziynet olmaz. Bundan da büyük ziynet olmaz. Doğruluktan daha büyük bir ziynet olmaz, helal lokma kazanma gayretinden daha güzel bir gayret olmaz.

Doğruluktan daha büyük bir ziynet olmaz, helal lokma kazanma gayretinden daha güzel bir gayret olmaz.

Biz demek ki bu insanlardan çok farklı durumlara düşmüşüz.Biz demek ki bu insanlardan çok farklı durumlara düşmüşüz. Süsü giyimde, tıraşta, dış süslemede arıyoruz; Süsü giyimde, tıraşta, dış süslemede arıyoruz; ama bunlar iç süslemede arıyorlar ve ana noktalara bastırıyorlar.

ama bunlar iç süslemede arıyorlar ve ana noktalara bastırıyorlar.

Birisi dürüst olmak, doğru olmak, birisi helal lokma yemek…Birisi dürüst olmak, doğru olmak, birisi helal lokma yemek… Hakikaten tasavvufun yani mâneviyat yolunun, evliyâlık yolunun iki önemli umdesidir, bu.Hakikaten tasavvufun yani mâneviyat yolunun, evliyâlık yolunun iki önemli umdesidir, bu. Biri doğruluk, öteki helal lokma yemek...

Biri doğruluk, öteki helal lokma yemek...

Haram lokma yerse bir insan, ne olur?

Haram lokma yerse bir insan, ne olur?

Hadîs-i şerîflerden biliyoruz ki bir haram lokma ağzına girdiği zaman kırk sabah namazı kabul olmaz.Hadîs-i şerîflerden biliyoruz ki bir haram lokma ağzına girdiği zaman kırk sabah namazı kabul olmaz. Otuz gün bir ay ediyor, bir buçuk aya yakın bir zaman boşa uğraşacak;Otuz gün bir ay ediyor, bir buçuk aya yakın bir zaman boşa uğraşacak; zaten o namazları kılmasa daha beter duruma düşer ama kılacak, kabul olmayacak.zaten o namazları kılmasa daha beter duruma düşer ama kılacak, kabul olmayacak. Haram bir lokma yediği zaman ileriye dönük kırk gününü mahvediyor. Haram bir lokma yediği zaman ileriye dönük kırk gününü mahvediyor. Onun için kendisinin olmayan bir elmayı suda bulup ısırmamak bile lazım.Onun için kendisinin olmayan bir elmayı suda bulup ısırmamak bile lazım. Ona bile dikkat etmiş büyüklerimiz, lokmanın helal olmasına gayret etmişler, yutmuşlarsa çıkarmışlar.

Ona bile dikkat etmiş büyüklerimiz, lokmanın helal olmasına gayret etmişler, yutmuşlarsa çıkarmışlar.

Mâlum, Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e bir tabak içinde yiyecek bir şey getirdiler.Mâlum, Ebû Bekir es-Sıddîk Efendimiz'e bir tabak içinde yiyecek bir şey getirdiler. Yedi, sonra sordu. Helal bir kaynaktan gelmeme ihtimali üzerine, korktuğu için gıcıklattırdı,Yedi, sonra sordu. Helal bir kaynaktan gelmeme ihtimali üzerine, korktuğu için gıcıklattırdı, parmağını boğazına sokup kustu, çıkardı.parmağını boğazına sokup kustu, çıkardı. Haram lokma midesinde durmasın, vücuduna işlemesin diye. Haram lokma midesinde durmasın, vücuduna işlemesin diye. Müslüman bu titizlikte olacak, kendisinin olmayan mala mülke el uzatmayacak.

Müslüman bu titizlikte olacak, kendisinin olmayan mala mülke el uzatmayacak.

Burası bir vakıftır, biz burayı vakıflardan kiraladık. Yan tarafı vakfın bir parçasıdır.Burası bir vakıftır, biz burayı vakıflardan kiraladık. Yan tarafı vakfın bir parçasıdır. Belki Eyüp'ün birçok yeri, belki İstanbul'un pek çok yeri vakfın parçasıdır ama yağmalanmıştır. Belki Eyüp'ün birçok yeri, belki İstanbul'un pek çok yeri vakfın parçasıdır ama yağmalanmıştır. Vakfın bir parçasını alan insan cehennemden ateş parçası alır.

Vakfın bir parçasını alan insan cehennemden ateş parçası alır.

Nasıl alabilir?

Nasıl alabilir?

Kendisinin değil, sahibi bu malı Allah'ın yoluna vakfetmiş,Kendisinin değil, sahibi bu malı Allah'ın yoluna vakfetmiş, sen sahipli bir kimsenin bahçesine girebiliyor musun? sen sahipli bir kimsenin bahçesine girebiliyor musun? Apartmanında oturabiliyor musun? Dükkânından girip bir şey alabiliyor musun?

Apartmanında oturabiliyor musun? Dükkânından girip bir şey alabiliyor musun?

Alamıyorsun. Sahibi var diye.

Alamıyorsun. Sahibi var diye.

Bunu sahipsiz mi sanıyorsun?

Bunu sahipsiz mi sanıyorsun?

Bunun sahibi de ümmet, Allah. Sahibi bunu ümmete vakfetmiş, "Bu işte kullanılacak." demiş,Bunun sahibi de ümmet, Allah. Sahibi bunu ümmete vakfetmiş, "Bu işte kullanılacak." demiş, şimdi bunlar satılmış ve oturuyorlar, yiyorlar, vakıf malını yiyorlar.şimdi bunlar satılmış ve oturuyorlar, yiyorlar, vakıf malını yiyorlar. Ondan sonra müslümanım diye ortada geziniyorlar.

Ondan sonra müslümanım diye ortada geziniyorlar.

Antalya'da; Vakıflar Genel Müdürü kardeşimiz anlatmıştı.Antalya'da; Vakıflar Genel Müdürü kardeşimiz anlatmıştı. Binlerce dönüm araziyi parsellemişler, gecekondu yapmışlar. Vakıf arazisi, filanca paşa vakfetmiş.Binlerce dönüm araziyi parsellemişler, gecekondu yapmışlar. Vakıf arazisi, filanca paşa vakfetmiş. Bizim İlâhiyat Fakültesi'nden mezun, milletvekili olmuş birisi de oradan parsel ayırtmış. Bizim İlâhiyat Fakültesi'nden mezun, milletvekili olmuş birisi de oradan parsel ayırtmış. Güya İlâhiyat mezunu, haramdan helalden haberi yok, vakıf malının haram olduğunu bilmiyor,Güya İlâhiyat mezunu, haramdan helalden haberi yok, vakıf malının haram olduğunu bilmiyor, o arazi yağmasında fırsattan istifade o da bir parsel kopartıyor. o arazi yağmasında fırsattan istifade o da bir parsel kopartıyor. Böyle bir insan iyi bir müslüman da olamaz, dünyası da âhireti de mahvolur,Böyle bir insan iyi bir müslüman da olamaz, dünyası da âhireti de mahvolur, evliyâ hiç olamaz, Allah'ın sevgili kulu olması imkânsızdır.

evliyâ hiç olamaz, Allah'ın sevgili kulu olması imkânsızdır.

Onun için lokmanın helal olması lazım. En güzel mânevî ziynet, öyle takmak takıştırmak,Onun için lokmanın helal olması lazım. En güzel mânevî ziynet, öyle takmak takıştırmak, tıraş, elbise falan değildir; doğruluktur, helal lokma arama, helal lokma yemektir.

tıraş, elbise falan değildir; doğruluktur, helal lokma arama, helal lokma yemektir.

Kazançta insan ne yaparsa helal olur, ne yaparsa haram olur?

Kazançta insan ne yaparsa helal olur, ne yaparsa haram olur?

Müşteriyi aldatırsa haram olur, doğru olursa helal olur.Müşteriyi aldatırsa haram olur, doğru olursa helal olur. Müşteriyi aldatmasa, normal usuller içinde ticaret yapsa,Müşteriyi aldatmasa, normal usuller içinde ticaret yapsa, fakat cuma saatinde dükkânını açık tutsa gene haram olur;fakat cuma saatinde dükkânını açık tutsa gene haram olur; çünkü Kur'ân-ı Kerîm o zaman ve zerü'l-bey' "Alışverişi bırakın, namaza gidin." buyurmuş.çünkü Kur'ân-ı Kerîm o zaman ve zerü'l-bey' "Alışverişi bırakın, namaza gidin." buyurmuş. Hz. Ömer radıyâllahu anh, çarşıya pazara elinde kamçıyla girerdi; Hz. Ömer radıyâllahu anh, çarşıya pazara elinde kamçıyla girerdi; haramları helalleri öğrenmeyenleri emîrü'l-mü'minîn imtihan ederdi;haramları helalleri öğrenmeyenleri emîrü'l-mü'minîn imtihan ederdi; haramı helali, faizi, faizli işler nedir bilmeyeni, doğru cevap veremeyeni döverdi.haramı helali, faizi, faizli işler nedir bilmeyeni, doğru cevap veremeyeni döverdi. Öğrensinler diye, yani baba gibi, bir dahaki hafta yine Hz. Ömer gelir de iflahımızı keser, Öğrensinler diye, yani baba gibi, bir dahaki hafta yine Hz. Ömer gelir de iflahımızı keser, dumanımızı çıkartır, ensemizde boza pişirir diye, korksunlar diye. dumanımızı çıkartır, ensemizde boza pişirir diye, korksunlar diye. O bakımdan helal lokmaya biz de gayret edelim.

O bakımdan helal lokmaya biz de gayret edelim.

Kâle ve semi'tü el-Fudayl yekûl: Aslu'z-zühdi er-rıdâ anillâhi teâlâ.Kâle ve semi'tü el-Fudayl yekûl: Aslu'z-zühdi er-rıdâ anillâhi teâlâ. "Zühd'ün aslı, temeli, hakikati, kökü, Allah'tan razı olmak duygusudur." diyor bu zât-ı muhterem.

"Zühd'ün aslı, temeli, hakikati, kökü, Allah'tan razı olmak duygusudur." diyor bu zât-ı muhterem.

Zühd'ün aslı Allah'tan razı olmaktır.

Zühd'ün aslı Allah'tan razı olmaktır.

Bu ne demek? Zühd ne demek bir kere?

Bu ne demek? Zühd ne demek bir kere?

Zühd, müstağnî olmak, aldırmamak, önem vermemek, istememek demek.Zühd, müstağnî olmak, aldırmamak, önem vermemek, istememek demek. İzhed fi'd-dünyâ;dünyada, dünyaya karşı zahid ol, yani dünyayı isteme, rağbet etme mânasına geliyor;İzhed fi'd-dünyâ;dünyada, dünyaya karşı zahid ol, yani dünyayı isteme, rağbet etme mânasına geliyor; bu önemli bir vasıf çünkü;

bu önemli bir vasıf çünkü;

Hubbu'd-dünyâ re'sü külli hatîetin.

Hubbu'd-dünyâ re'sü külli hatîetin.

Dünya sevgisi, dünyalık sevgisi, dünyalık hırsı insanları her hataya sürüklüyor;Dünya sevgisi, dünyalık sevgisi, dünyalık hırsı insanları her hataya sürüklüyor; onun için gönlünde onlara rağbet olmayacak, diyor. onun için gönlünde onlara rağbet olmayacak, diyor. Dünya mı, para mı, pul mu, mevki mi, makam mı, hepsini bir tarafa itecek;Dünya mı, para mı, pul mu, mevki mi, makam mı, hepsini bir tarafa itecek; "Benim arzum bunlar değil, ben Allah'ın rızasını istiyorum." diyebilecek."Benim arzum bunlar değil, ben Allah'ın rızasını istiyorum." diyebilecek. Dünyalığın hepsine karşı müstağnî, tok gözlü olacak, aldırmaz, istemez, rağbet etmez hal olacak. Dünyalığın hepsine karşı müstağnî, tok gözlü olacak, aldırmaz, istemez, rağbet etmez hal olacak. Zühd bu.

Zühd bu.

Peki, insan bu hâle nasıl gelir? Nedir bunun aslı esası, kökü? Bu istenilen bir şey ama biz öyle miyiz?

Peki, insan bu hâle nasıl gelir? Nedir bunun aslı esası, kökü? Bu istenilen bir şey ama biz öyle miyiz?

Hepimiz para, pul, çalışma, mevki, makam peşindeyiz; dünya sevgisi içimizde.

Hepimiz para, pul, çalışma, mevki, makam peşindeyiz; dünya sevgisi içimizde.

Bunun aslı nedir?

Bunun aslı nedir?

Bunun aslı esası, kökü Allah'tan razı olmaktır.Bunun aslı esası, kökü Allah'tan razı olmaktır. Yani Allah'ın her hükmüne razı olan, kaderine, kazasına, hükmüne razı olan zahid olur, pervasız olur,Yani Allah'ın her hükmüne razı olan, kaderine, kazasına, hükmüne razı olan zahid olur, pervasız olur, yürüyüşünde efe olur, yürüyüşünde efe olur, öyle ona buna eyvallah etmez ve hakikî zahid olma vasfına böyle bir insan erişebilir.

öyle ona buna eyvallah etmez ve hakikî zahid olma vasfına böyle bir insan erişebilir.

Kâle ve semi'tühû yekûl:

Kâle ve semi'tühû yekûl:

Aynı râvî, yine aynı zâtın şöyle dediğini işittim diyor,Aynı râvî, yine aynı zâtın şöyle dediğini işittim diyor, men arafe'n-nâse isterâha, "İnsanları bilen müsterih olur."

men arafe'n-nâse isterâha, "İnsanları bilen müsterih olur."

Neleri istiyor? Allahu a'lem! İnsanları hayat tecrübelerimizle tanıyoruz:

Neleri istiyor? Allahu a'lem! İnsanları hayat tecrübelerimizle tanıyoruz:

Geç fark ettim taşın sert olduğunu,

Geç fark ettim taşın sert olduğunu,

Su insanı boğar, ateş yakarmış,

Su insanı boğar, ateş yakarmış,

Her doğan günün bir dert olduğunu,

Her doğan günün bir dert olduğunu,

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

İnsan bu yaşa gelince anlarmış.

Demek ki bir zaman, başında kavak yelleri esiyor.Demek ki bir zaman, başında kavak yelleri esiyor. Dünyayı toz pembe görüyor, herkese itimat ediyor, herkesi seviyor;Dünyayı toz pembe görüyor, herkese itimat ediyor, herkesi seviyor; ama yaş ilerledikçe Allah Allah, Fesubhanallah…ama yaş ilerledikçe Allah Allah, Fesubhanallah… Acayip işlerle karşılaşıyor, ortağı kendisine oyun etmiş, arkadaşı olmadık bir şey yapmış,Acayip işlerle karşılaşıyor, ortağı kendisine oyun etmiş, arkadaşı olmadık bir şey yapmış, feleğin oradan bir darbesi gelmiş, buradan bir çelmesi gelmiş oluyor.feleğin oradan bir darbesi gelmiş, buradan bir çelmesi gelmiş oluyor. Feleğin çemberinden geçmiş yaşlı bir insanın hali başka,Feleğin çemberinden geçmiş yaşlı bir insanın hali başka, yeni açılmış bir çiçek gibi yeni hayata atılmış insanın hali başka oluyor.

yeni açılmış bir çiçek gibi yeni hayata atılmış insanın hali başka oluyor.

İnsan, zamanla insanoğlunu tanıyor.

İnsan, zamanla insanoğlunu tanıyor.

Men arafe'n-nâse isterâha.

Men arafe'n-nâse isterâha.

İnsanoğlunu zamanla tanıyoruz.

İnsanoğlunu zamanla tanıyoruz.

Nasıldır insanoğlu?

Nasıldır insanoğlu?

İnsanoğlunun içinde bir nefis vardır.İnsanoğlunun içinde bir nefis vardır. Herkesin içinde bir nefs-i emmâresi vardır, herkesin bu nefs-i emmâre'ye kapılması vardır, hırsı vardır, Herkesin içinde bir nefs-i emmâresi vardır, herkesin bu nefs-i emmâre'ye kapılması vardır, hırsı vardır, tamahkârlığı vardır, çeşit çeşit kusurları, suçları, zaafları vardır.tamahkârlığı vardır, çeşit çeşit kusurları, suçları, zaafları vardır. İşte bu zaafları bildi mi, insan rahat eder.

İşte bu zaafları bildi mi, insan rahat eder.

Hep Şeyh Sa'dî-i Şirâzî'nin Gülistan'ından Farsça cümleler hatırıma geliyor. Diyor ki;

Hep Şeyh Sa'dî-i Şirâzî'nin Gülistan'ından Farsça cümleler hatırıma geliyor. Diyor ki;

"Şu kulların elinde senin dergâhına layık ne çıkar? Nasıl kullar bu insanlar?"Şu kulların elinde senin dergâhına layık ne çıkar? Nasıl kullar bu insanlar? Zalûmen cehûla, zalûm ve cehûl, insanoğlu çok zalim ve çok cahil; yapısı itibariyle böyle;Zalûmen cehûla, zalûm ve cehûl, insanoğlu çok zalim ve çok cahil; yapısı itibariyle böyle; terbiye edilmemişse, ham haliyle imanı yoksa, imandan sonra bir terbiye, terbiye edilmemişse, ham haliyle imanı yoksa, imandan sonra bir terbiye, tasavvufî terbiye dediğimiz ruh terbiyesini kazanmamışsa…"

tasavvufî terbiye dediğimiz ruh terbiyesini kazanmamışsa…"

Geçen gün bir profesörle konuşuyorduk, onu size nakledeyim.Geçen gün bir profesörle konuşuyorduk, onu size nakledeyim. Ben de hayret ettiğim için galiba siz de hayret edeceksiniz. Diyor ki; terbiye üç tanedir.Ben de hayret ettiğim için galiba siz de hayret edeceksiniz. Diyor ki; terbiye üç tanedir. Bir, beden terbiyesi, cisim terbiyesi; iki, ruhun terbiyesi; üç, sosyal terbiye, içtimaî terbiye.

Bir, beden terbiyesi, cisim terbiyesi; iki, ruhun terbiyesi; üç, sosyal terbiye, içtimaî terbiye.

Yeni bir terbiye, tıp profesörü söylüyor bunu.Yeni bir terbiye, tıp profesörü söylüyor bunu. Bir misal veriyor; birisi altı aylık bebeği doktorun önüne götürmüş, demiş ki;

Bir misal veriyor; birisi altı aylık bebeği doktorun önüne götürmüş, demiş ki;

"Doktor bey, bak geç kaldı demeyesin diye bu çocuğu daha kundaktayken, bebekken getirdim, al, "Doktor bey, bak geç kaldı demeyesin diye bu çocuğu daha kundaktayken, bebekken getirdim, al, sana teslim bu bebek, tavsiyelerine uyacağız, sana teslim bu bebek, tavsiyelerine uyacağız, bunu nasıl yetiştirmemiz gerekiyorsa, bunun terbiyesi sana ait."

bunu nasıl yetiştirmemiz gerekiyorsa, bunun terbiyesi sana ait."

Diyor ki bu profesör,Diyor ki bu profesör, bir çocuk annesinden doğup "ınga" dediği zaman terbiye fırsatının üçte ikisi bitmiştir. bir çocuk annesinden doğup "ınga" dediği zaman terbiye fırsatının üçte ikisi bitmiştir. Tıp profesörü söylüyor bunu, bizim eski kitaplardan nakleden bir kimse değil, Amerika'da,Tıp profesörü söylüyor bunu, bizim eski kitaplardan nakleden bir kimse değil, Amerika'da, İngiltere'de tahsil yapmış bir profesörle konuştuk o söylüyor,İngiltere'de tahsil yapmış bir profesörle konuştuk o söylüyor, "ınga" dedi mi bebek, doğdu mu annesinden terbiye fırsatının üçte ikisi gitmiştir,"ınga" dedi mi bebek, doğdu mu annesinden terbiye fırsatının üçte ikisi gitmiştir, kalmıştır üçte bir fırsat, diyor. kalmıştır üçte bir fırsat, diyor. Altı ay daha geçti mi ondan altı aylık devre daha geçmiş oluyor, Altı ay daha geçti mi ondan altı aylık devre daha geçmiş oluyor, çocuk bir sürü alışkanlık edindi, bir sürü huysuzluk edindi.çocuk bir sürü alışkanlık edindi, bir sürü huysuzluk edindi. Çevresinden, babasından, kardeşlerinden huylar edindi, hadi bakalım ayıkla pirincin taşını.

Çevresinden, babasından, kardeşlerinden huylar edindi, hadi bakalım ayıkla pirincin taşını.

Bakın biz terbiyede ne kadar geriyiz, anlayın. Terbiyede ne kadar geri olduğumuzu anlayalım.Bakın biz terbiyede ne kadar geriyiz, anlayın. Terbiyede ne kadar geri olduğumuzu anlayalım. Zaten doğunca iş işten geçmiş oluyor. Zaten doğunca iş işten geçmiş oluyor. Doğmadan evvel yapılacak çok şeyler varmış, o üçte ikisi geçiyor, doğduktan sonra üçte biri kalıyor.Doğmadan evvel yapılacak çok şeyler varmış, o üçte ikisi geçiyor, doğduktan sonra üçte biri kalıyor. Biz üçte birinde de ne kadar geriyiz; şu sokaklardaki salma gezen zavallı çocuklardan düşünün. Biz üçte birinde de ne kadar geriyiz; şu sokaklardaki salma gezen zavallı çocuklardan düşünün. Bizim sosyal halimiz, içtimaî istikbalimiz ne olacak, oradan anlayın.

Bizim sosyal halimiz, içtimaî istikbalimiz ne olacak, oradan anlayın.

Bunu, bir fanatik, bir hayalperest kimse söylemiyor, mesleği bu olan bir aile doktoru söylüyor.Bunu, bir fanatik, bir hayalperest kimse söylemiyor, mesleği bu olan bir aile doktoru söylüyor. Mesleği, kürsüsü bu olan bir profesör söylüyor. Mesleği, kürsüsü bu olan bir profesör söylüyor. O bakımdan terbiye görmemişse insanoğlunun zaafları var, terbiyesizlikleri var.O bakımdan terbiye görmemişse insanoğlunun zaafları var, terbiyesizlikleri var. Bizim kitaplarımız da öyle söyler, doğmadan, annesinin karnındayken başlar çocuğun terbiyesi diye.Bizim kitaplarımız da öyle söyler, doğmadan, annesinin karnındayken başlar çocuğun terbiyesi diye. O orada, annesinin karnındayken birtakım alışkanlıkları sezermiş. Küçüklüğünden ona nakşolunurmuş.O orada, annesinin karnındayken birtakım alışkanlıkları sezermiş. Küçüklüğünden ona nakşolunurmuş. Bebekçiğin kompüterine nakşolunurmuş. Bebekçiğin kompüterine nakşolunurmuş. Dışarıda vaziyet böyle, kanunlar böyle, daha oradayken birtakım tecrübeler ediniyor.Dışarıda vaziyet böyle, kanunlar böyle, daha oradayken birtakım tecrübeler ediniyor. O bakımdan terbiye önemli.

O bakımdan terbiye önemli.

O terbiyeyi görmemiş insanlar;O terbiyeyi görmemiş insanlar; ulâike ke'l-en'âmi belhum edall, "Hayvanlar gibidir, hayvanlardan da aşağıdır." ulâike ke'l-en'âmi belhum edall, "Hayvanlar gibidir, hayvanlardan da aşağıdır." Çünkü hayvanın kendisinin yaratılışına uygun bir meziyeti, bir seviyesi vardır,Çünkü hayvanın kendisinin yaratılışına uygun bir meziyeti, bir seviyesi vardır, ama terbiye olmamış insan ondan aşağıdır.ama terbiye olmamış insan ondan aşağıdır. Ahsen-i takvîm üzere yaratılmıştır insanoğlu, ama esfel-i sâfilîn'e düşer. Ahsen-i takvîm üzere yaratılmıştır insanoğlu, ama esfel-i sâfilîn'e düşer. Terbiye görmezse çok berbat durumlara düşer.

Terbiye görmezse çok berbat durumlara düşer.

"İnsanı bilen müsterih olur." diyor. "İnsanı bilen müsterih olur." diyor. Siz de insanoğlunun ana yapısı itibariyle ne kadar düşük olduğunu bilirseniz,Siz de insanoğlunun ana yapısı itibariyle ne kadar düşük olduğunu bilirseniz, o zaman çok şeylere hayret etmezsiniz. o zaman çok şeylere hayret etmezsiniz. Tamam, insanoğlunun normal yapısının gereğini yapıyor bu zavallı. Tamam, insanoğlunun normal yapısının gereğini yapıyor bu zavallı. Hayvan gibi yaşıyor, hayvan gibi davranıyor, sözü kaba, işi yanlış, Hayvan gibi yaşıyor, hayvan gibi davranıyor, sözü kaba, işi yanlış, davranışları kötü falan diye rahat edersiniz, üzülmezsiniz de.davranışları kötü falan diye rahat edersiniz, üzülmezsiniz de. Tabii karşılarsınız. "Çünkü tabiatinin icabı budur." dersiniz.Tabii karşılarsınız. "Çünkü tabiatinin icabı budur." dersiniz. Bu tabii karşılamak da önemli, tabii karşılayınca hoşgörü sahibi olursunuz, Bu tabii karşılamak da önemli, tabii karşılayınca hoşgörü sahibi olursunuz, yumuşak davranırsınız, onun da çeşitli faydaları var.

yumuşak davranırsınız, onun da çeşitli faydaları var.

Kâle ve semi'tuhû yekûl:Kâle ve semi'tuhû yekûl: İnnî lâ a'tekıdu ihâe'r-raculi fi'r-rıdâ ve lâkinnî a'tekıdu ihâehû fi'l-gadabi, izâ ağdabtuhû.

İnnî lâ a'tekıdu ihâe'r-raculi fi'r-rıdâ ve lâkinnî a'tekıdu ihâehû fi'l-gadabi, izâ ağdabtuhû.

Bu zât-ı muhterem, rahmetullahi aleyh,Bu zât-ı muhterem, rahmetullahi aleyh, "Ben bir kimsenin hoşnutluk havası içindeyken arkadaşlığına inanmam, rızâ halindeyken,"Ben bir kimsenin hoşnutluk havası içindeyken arkadaşlığına inanmam, rızâ halindeyken, hoşnutluk havasındayken, her şey güzel gülistanken arkadaşlığına inanmam; hoşnutluk havasındayken, her şey güzel gülistanken arkadaşlığına inanmam; gazap halindeyken arkadaşlığını esas kabul ederim." diyor.

gazap halindeyken arkadaşlığını esas kabul ederim." diyor.

Ben onu kızdırdığım zaman nasıl?

Ben onu kızdırdığım zaman nasıl?

İzâ ağdabtuhû. Onu kızdırdığım zaman davranışı nasıldır?

İzâ ağdabtuhû. Onu kızdırdığım zaman davranışı nasıldır?

Tabi ben ona hediye alıyorum, ona iyilik yapıyorum, hava güzel, komşuluk güzel, davranışlar güzel,Tabi ben ona hediye alıyorum, ona iyilik yapıyorum, hava güzel, komşuluk güzel, davranışlar güzel, tamam bu zamanda bu kimse benimle güzel arkadaşlık ediyor; ama bu önemli değil demek istiyor.

tamam bu zamanda bu kimse benimle güzel arkadaşlık ediyor; ama bu önemli değil demek istiyor.

Ben ona bir ters muamele yaptığım zaman, onu kızdırdığım zaman bakalım nasıl davranacak?Ben ona bir ters muamele yaptığım zaman, onu kızdırdığım zaman bakalım nasıl davranacak? Ağzını açıp gözünü yumacak mı? Terlik mi savuracak? Tabak mı kıracak kafamda?Ağzını açıp gözünü yumacak mı? Terlik mi savuracak? Tabak mı kıracak kafamda? Bütün ahbaplıklar boşa mı gidecek?Bütün ahbaplıklar boşa mı gidecek? "Zaten ben senin ne mal olduğunu biliyordum." diye şeceremizi mi sayacak?"Zaten ben senin ne mal olduğunu biliyordum." diye şeceremizi mi sayacak? "Eskiden beri ben zaten sana hiç itimat etmedim." mi diyecek? Ne yapacak bakalım kızdırdığım zaman? "Eskiden beri ben zaten sana hiç itimat etmedim." mi diyecek? Ne yapacak bakalım kızdırdığım zaman? "İnsanın hakikî arkadaşlığı o zaman, kızgınlıkta belli olur." demek istiyor.

"İnsanın hakikî arkadaşlığı o zaman, kızgınlıkta belli olur." demek istiyor.

Ben bir insanın rızâ halindeyken kardeşliğine inanmam, kızgınlık halinde,Ben bir insanın rızâ halindeyken kardeşliğine inanmam, kızgınlık halinde, ben onu kızdırdığım zaman kardeşliğini esas kabul ederim, o zaman inanırım.

ben onu kızdırdığım zaman kardeşliğini esas kabul ederim, o zaman inanırım.

Ben onu kızdırmama rağmen kızmıyor mu? Sabrediyor mu? Susup geçiyor mu?Ben onu kızdırmama rağmen kızmıyor mu? Sabrediyor mu? Susup geçiyor mu? Benim kötü davranışıma rağmen gene bir şey demiyor mu?

Benim kötü davranışıma rağmen gene bir şey demiyor mu?

Hah demek ki sağlam arkadaşmış, benim sinirlendiğimi anladı, hoş gördü.Hah demek ki sağlam arkadaşmış, benim sinirlendiğimi anladı, hoş gördü. İki gün sonra gelecek, İki gün sonra gelecek, "Sen o gün çok sinirliydin,"Sen o gün çok sinirliydin, ben sana cevap vermedim ama haksızdın şöyle olacaktı, böyle olacaktı…" diyecek. ben sana cevap vermedim ama haksızdın şöyle olacaktı, böyle olacaktı…" diyecek. "Asıl arkadaşlık bu durumda belli olur." diyor.

"Asıl arkadaşlık bu durumda belli olur." diyor.

Uzun bir senet, silsile saydıktan sonda diyor ki;

Uzun bir senet, silsile saydıktan sonda diyor ki;

Kâle el-Fudaylu: Tebâ'ud mine'l-kurrâi, fe-innehum in ehabbûke,Kâle el-Fudaylu: Tebâ'ud mine'l-kurrâi, fe-innehum in ehabbûke, medahûke bimâ leyse fîke ve in ebğadûke, şehidû aleyke ve kubile minhüm.

medahûke bimâ leyse fîke ve in ebğadûke, şehidû aleyke ve kubile minhüm.

Enteresan bir hayat tecrübesi olmuş, Fudayl hazretleri bize garip bir tavsiyede bulunuyor.

Enteresan bir hayat tecrübesi olmuş, Fudayl hazretleri bize garip bir tavsiyede bulunuyor.

Diyor ki: "Kurrâdan uzak dur. Kârî'lerden, kurrâdan uzak dur. Ehl-i Kur'an'dan.Diyor ki: "Kurrâdan uzak dur. Kârî'lerden, kurrâdan uzak dur. Ehl-i Kur'an'dan. Kur'an'ı vücuhu ile okumayı bilen kimseye kurrâ, hafız diyoruz.Kur'an'ı vücuhu ile okumayı bilen kimseye kurrâ, hafız diyoruz. Hafızlar çalışmış, aşera-takrîb vs. okumuş, Kur'an ilminde ileri; buna kurrâ diyoruz.Hafızlar çalışmış, aşera-takrîb vs. okumuş, Kur'an ilminde ileri; buna kurrâ diyoruz. Bu kurrâ sözü de alim mânasına gelir. Daha başka kullanış özellikleri de vardır.Bu kurrâ sözü de alim mânasına gelir. Daha başka kullanış özellikleri de vardır. "Onlarla pek arkadaşlık etme, onlardan uzak dur." diyor, sebebini de şöyle izah ediyor:

"Onlarla pek arkadaşlık etme, onlardan uzak dur." diyor, sebebini de şöyle izah ediyor:

Fe-innehum in ehabbûke medahûke bimâ leyse fîke.Fe-innehum in ehabbûke medahûke bimâ leyse fîke. "Çünkü onlar seni severlerse, sende olmayan şeylerle seni hoş görürler,"Çünkü onlar seni severlerse, sende olmayan şeylerle seni hoş görürler, methederler, sana iyisin, hoşsun derler."methederler, sana iyisin, hoşsun derler." Amma ve in ebğadûke, "sana kızarlarsa" şehidû aleyke ve kubile minhüm, "aleyhine şehadet ederler,Amma ve in ebğadûke, "sana kızarlarsa" şehidû aleyke ve kubile minhüm, "aleyhine şehadet ederler, şehadetleri makbul da olur, mahvolursun."

şehadetleri makbul da olur, mahvolursun."

Çünkü Ehl-i Kur'an'dır, Allah indinde mertebeleri vardır,Çünkü Ehl-i Kur'an'dır, Allah indinde mertebeleri vardır, aleyhine şehadet ederler, şehadetleri de kabul olur, yanarsın.

aleyhine şehadet ederler, şehadetleri de kabul olur, yanarsın.

Farsça, kurb-ı sultan âteş-i sûzan buverd demişler;Farsça, kurb-ı sultan âteş-i sûzan buverd demişler; sultanın yakınında olmak, sarayında olmak yakıcı bir ateş gibidir. sultanın yakınında olmak, sarayında olmak yakıcı bir ateş gibidir. Çünkü aran iyi olduğu zaman iyi, güzel de bahşiş verir; bakarsın bir akşam eline,Çünkü aran iyi olduğu zaman iyi, güzel de bahşiş verir; bakarsın bir akşam eline, bir avuç kırmızı kese, şıkır şıkır altın bir kese, sevinirsin. bir avuç kırmızı kese, şıkır şıkır altın bir kese, sevinirsin. Verdi mi böyle bol verir.

Verdi mi böyle bol verir.

İyi ama bir de kızarsa ne olur?

İyi ama bir de kızarsa ne olur?

Elini çırpar, "Cellat gelsin." der, "Leğen getirin, satırı getirin kesin şu herifin kafasını…" der;Elini çırpar, "Cellat gelsin." der, "Leğen getirin, satırı getirin kesin şu herifin kafasını…" der; yani kurb-i sultan âteş-i sûzan buverd. Kâr da çok zarar da; bir de başka bir şiir var Farsça:

yani kurb-i sultan âteş-i sûzan buverd. Kâr da çok zarar da; bir de başka bir şiir var Farsça:

Be-derya der menâfi bî-şümârest

Be-derya der menâfi bî-şümârest

Eger hâhî selâmet der-kenârest

Eger hâhî selâmet der-kenârest

Selâmet der kenârest'i biliyorsunuz.

Selâmet der kenârest'i biliyorsunuz.

Deryada faydalar çoktur; balık tutarsın, inci avlarsın, mercan çıkarırsın vesaire.Deryada faydalar çoktur; balık tutarsın, inci avlarsın, mercan çıkarırsın vesaire. Deryada menfaat çoktur; ama selamet istiyorsan, selamet kenardadır.Deryada menfaat çoktur; ama selamet istiyorsan, selamet kenardadır. Burada menfaat var; ama selamet istiyorsan kenarda. Selâmet der-kenârest, sahildedir; Burada menfaat var; ama selamet istiyorsan kenarda. Selâmet der-kenârest, sahildedir; dalga yok, fırtına yok, boğulma tehlikesi yok, selamet burada. Menfaat orada, selamet burada gibi.

dalga yok, fırtına yok, boğulma tehlikesi yok, selamet burada. Menfaat orada, selamet burada gibi.

Bu sözlerle açıklanacak.Bu sözlerle açıklanacak. Ehl-i Kur'an'ın yanına pek yanaşma; Ehl-i Kur'an'ın yanına pek yanaşma; çünkü methederlerse iyi güzel, methederler seni ama bir de sana kızarlarsa,çünkü methederlerse iyi güzel, methederler seni ama bir de sana kızarlarsa, aleyhinde şehadet ederlerse, Ehl-i Kur'an olduklarından kabul olur, diyor.

aleyhinde şehadet ederlerse, Ehl-i Kur'an olduklarından kabul olur, diyor.

Ben bu sözü kısa aklımla böyle anladım, belki başka bir derin mânası vardır.Ben bu sözü kısa aklımla böyle anladım, belki başka bir derin mânası vardır. Herhalde söylediğim gibi; yani sultanların yakınında olmak zordur falan demek istiyor, Allahu a'lem.

Herhalde söylediğim gibi; yani sultanların yakınında olmak zordur falan demek istiyor, Allahu a'lem.

Diğer bir sözü, yine silsileyi veriyor, ben o silsileyi okumuyorum.Diğer bir sözü, yine silsileyi veriyor, ben o silsileyi okumuyorum. O silsileye ait izahlar aşağıda sayfanın dibinde.O silsileye ait izahlar aşağıda sayfanın dibinde. Geniş, kıymetli izahları var, onları atlıyorum. İbrahim isimli zât-ı muhterem dedi ki;

Geniş, kıymetli izahları var, onları atlıyorum. İbrahim isimli zât-ı muhterem dedi ki;

Kâle İbrâhîmu, seeltü el-Fudayle'bne İyâd ani't-tevâzu',Kâle İbrâhîmu, seeltü el-Fudayle'bne İyâd ani't-tevâzu', "İyâd'ın oğlu Fudayl denilen, bu terceme-i hâli geçen kişiye; 'Tevazu nedir?' diye sordum."

"İyâd'ın oğlu Fudayl denilen, bu terceme-i hâli geçen kişiye; 'Tevazu nedir?' diye sordum."

Mütevazı olma, tevazu Allah'ın sevdiği bir şey;Mütevazı olma, tevazu Allah'ın sevdiği bir şey; mütevazı olursa Allah yükseltiyor, mütekebbir olursa batırıyor. mütevazı olursa Allah yükseltiyor, mütekebbir olursa batırıyor. Tevazu ehli olmak lazım, müslümanın mütevazı olması lazım.

Tevazu ehli olmak lazım, müslümanın mütevazı olması lazım.

"Nasıldır mütevazı olmak? Nasıl tezahür eder? "Nasıldır mütevazı olmak? Nasıl tezahür eder? Mütevazı insan nasıl davranır? Nasıl davranmalıyız?" gibi sormuşlar.

Mütevazı insan nasıl davranır? Nasıl davranmalıyız?" gibi sormuşlar.

Fe-kâle Fudayl. El-Fudayl rahmetullahi aleyh buyurmuş ki;Fe-kâle Fudayl. El-Fudayl rahmetullahi aleyh buyurmuş ki; En tahda'a li'l-hakkı ve tenkâde lehû ve takbele'l-hakka min külli men tesme'uhû minhu.

En tahda'a li'l-hakkı ve tenkâde lehû ve takbele'l-hakka min külli men tesme'uhû minhu.

Bunların hepsi atasözü…Bunların hepsi atasözü… Hepsinin Arapça'sını yazıp duvara levha olarak asabiliriz, çok kıymetli sözler. Bir daha okuyayım:

Hepsinin Arapça'sını yazıp duvara levha olarak asabiliriz, çok kıymetli sözler. Bir daha okuyayım:

En tahda'a li'l-hakkı ve tenkâde lehû ve takbele'l-hakka min külli men tesme'uhû minhu.

En tahda'a li'l-hakkı ve tenkâde lehû ve takbele'l-hakka min külli men tesme'uhû minhu.

"Tevazu nedir?" diye sordular. Buyurdu ki;

"Tevazu nedir?" diye sordular. Buyurdu ki;

"Hakk'a boyun eğmendir. Hakk'a, hakikate teslim olmandır, boyun vermendir, "Hakk'a boyun eğmendir. Hakk'a, hakikate teslim olmandır, boyun vermendir, hakkı kabul etmendir, itiraz etmemendir.hakkı kabul etmendir, itiraz etmemendir. " Ve tenkâde lehu. "Ve ona teslim olmandır, boyun vermen, bağlanmandır." Ve tenkâde lehu. "Ve ona teslim olmandır, boyun vermen, bağlanmandır. Hakkı kabul edip ona bağlanmandır." Min külli men tesmeuhû minhu. Hakkı kabul edip ona bağlanmandır." Min külli men tesmeuhû minhu. "Kimden işitirsen işit, işittiğin her kimseden hakkı kabul etmendir ve o hakka uymandır; "Kimden işitirsen işit, işittiğin her kimseden hakkı kabul etmendir ve o hakka uymandır; tevazu budur." diyor.

tevazu budur." diyor.

Sözlerinin güzelliğini hadis kültürümüzden anlayabiliyoruz.Sözlerinin güzelliğini hadis kültürümüzden anlayabiliyoruz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadîs-i şerîfinde buyuruyordu ki;

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadîs-i şerîfinde buyuruyordu ki;

"Kibir nedir?" diye sordular.

"Kibir nedir?" diye sordular.

"Kibir, hakkı kabul etmemektir." diye buyurdu.

"Kibir, hakkı kabul etmemektir." diye buyurdu.

Güzel giyinmek, güzel yemek yemek isterler, bu da kibir midir?

Güzel giyinmek, güzel yemek yemek isterler, bu da kibir midir?

Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete girmeyecek, halbuki insanda böyle bir güzellik duygusu var.Kalbinde zerre kadar kibir olan cennete girmeyecek, halbuki insanda böyle bir güzellik duygusu var. Hayır, bu zararlı değildir. Allah güzeldir, güzeli sever; innallâhe cemîlün yuhibbu'l-cemâl. Hayır, bu zararlı değildir. Allah güzeldir, güzeli sever; innallâhe cemîlün yuhibbu'l-cemâl. "Kibir; hakkı kabul etmemektir, insanlara tepeden bakmaktır,"Kibir; hakkı kabul etmemektir, insanlara tepeden bakmaktır, sözlerine itiraz etmektir." diye bildiriyor.

sözlerine itiraz etmektir." diye bildiriyor.

Mübarek Fudayl hazretleri, tevazuyu tam hadise uygun bir tarzda izah etmiş.Mübarek Fudayl hazretleri, tevazuyu tam hadise uygun bir tarzda izah etmiş. "Hakkı kimden işitirsen işit, hakka boyun eğmen ve hakka tabi olmandır." diye tarif ediyor.

"Hakkı kimden işitirsen işit, hakka boyun eğmen ve hakka tabi olmandır." diye tarif ediyor.

Kimden işitirsen işit sözünü biraz açıklayayım.Kimden işitirsen işit sözünü biraz açıklayayım. Bir kimse hakkı mevki makam sahibi, yaş sahibi, rütbe sahibi bir insandan işitse elbette dinler.Bir kimse hakkı mevki makam sahibi, yaş sahibi, rütbe sahibi bir insandan işitse elbette dinler. Albay çavuşu çağırdı;

Albay çavuşu çağırdı;

"Evladım şu yaptığın doğru değil, bu yaptığın böyledir, tamam mı, bundan sonra böyle yap."

"Evladım şu yaptığın doğru değil, bu yaptığın böyledir, tamam mı, bundan sonra böyle yap."

"Başüstüne komutanım." diyecek, ne diyecek yani? Topuklarını "tak" diye bir vuracak, "Başüstüne komutanım." diyecek, ne diyecek yani? Topuklarını "tak" diye bir vuracak, selam duracak, "Emredersiniz komutanım, başüstüne!" diyecek. Çünkü o yüksek, bu çavuş.

selam duracak, "Emredersiniz komutanım, başüstüne!" diyecek. Çünkü o yüksek, bu çavuş.

Babası evlada bir şey dedi, "peki" diyecek. Öğretmen talebeye bir şey dedi, bu normal.

Babası evlada bir şey dedi, "peki" diyecek. Öğretmen talebeye bir şey dedi, bu normal.

Peki, küçük büyüğe söylerse?

Peki, küçük büyüğe söylerse?

Hz. Ömer radıyallâhu anh yoldan yürümeye başlamış, bu tarafa doğru gelmiş.Hz. Ömer radıyallâhu anh yoldan yürümeye başlamış, bu tarafa doğru gelmiş. Hem boylu poslu, babayiğit, hem halife, hem kamçılı, hem sinirli, Hz. Ömer! Çocuklar oynuyorlarmış,Hem boylu poslu, babayiğit, hem halife, hem kamçılı, hem sinirli, Hz. Ömer! Çocuklar oynuyorlarmış, çil yavrusu gibi dağılmışlar, her birisi bir tarafa kaçmışlar, bir tanesi hiç kaçmamış.

çil yavrusu gibi dağılmışlar, her birisi bir tarafa kaçmışlar, bir tanesi hiç kaçmamış.

Hz. Ömer uzaktan çocukların davranışlarını görmüş, çocuğun yanına kadar gelmiş;

Hz. Ömer uzaktan çocukların davranışlarını görmüş, çocuğun yanına kadar gelmiş;

"Evladım bütün çocuklar kaçtı, sen niye kaçmadın?" demiş.

"Evladım bütün çocuklar kaçtı, sen niye kaçmadın?" demiş.

"Bir kabahat işlemedim ki kaçayım, yol senin geçemeyeceğin kadar dar değil ki kenara çekileyim."

"Bir kabahat işlemedim ki kaçayım, yol senin geçemeyeceğin kadar dar değil ki kenara çekileyim."

"Doğru, haklısın." demiş Hz. Ömer de.

"Doğru, haklısın." demiş Hz. Ömer de.

Bazen bir çocuk bir doğru söz söyler. Evliyâullahın hayatında oluyor.Bazen bir çocuk bir doğru söz söyler. Evliyâullahın hayatında oluyor. Kadının birisi çıkıyor, büyük bir şeyhe bir soru soruyor, şu nasıl olacak? O da bir cevap veriyor;

Kadının birisi çıkıyor, büyük bir şeyhe bir soru soruyor, şu nasıl olacak? O da bir cevap veriyor;

"Bu bir şey değil ki!" diyor.

"Bu bir şey değil ki!" diyor.

"Peki bu işin doğrusu nedir?"

"Peki bu işin doğrusu nedir?"

O bir cevap veriyor.

O bir cevap veriyor.

Ooo şahane!

Ooo şahane!

Birisine sormuşlar. Bir şey sormuşlar ama onu hatırlamaya çalışıyorum.

Birisine sormuşlar. Bir şey sormuşlar ama onu hatırlamaya çalışıyorum.

"Elimize geleni kabul ederiz, alırız, yeriz; gelmezse sabrederiz." demiş.

"Elimize geleni kabul ederiz, alırız, yeriz; gelmezse sabrederiz." demiş.

"Bu Horasan'daki köpeklerin bile yaptığı bir şey; "Bu Horasan'daki köpeklerin bile yaptığı bir şey; önüne bir şey atılırsa yer, verilmezse bekler, ne yapacak?"

önüne bir şey atılırsa yer, verilmezse bekler, ne yapacak?"

"Peki, işin aslı nedir?"

"Peki, işin aslı nedir?"

Bizim ve sizin için en büyük müşkil, hak sözü bir küçük kimse söylerse?

Bizim ve sizin için en büyük müşkil, hak sözü bir küçük kimse söylerse?

Çocuk babasına dikildi, "Ama baba şu şöyle." dedi.Çocuk babasına dikildi, "Ama baba şu şöyle." dedi. Hakkı söylemişse çocuk, baba; "Haklısın evladım, tamam, doğru." diyecek, bırakacak. Hakkı söylemişse çocuk, baba; "Haklısın evladım, tamam, doğru." diyecek, bırakacak. Baba çocuğa evet diyebilecek, öğretmen talebeye evet diyebilecek,Baba çocuğa evet diyebilecek, öğretmen talebeye evet diyebilecek, hatta düşmanın sana hakkı söylediği zaman, senin hasmın ama "Evet haklısın." diyebileceksin.

hatta düşmanın sana hakkı söylediği zaman, senin hasmın ama "Evet haklısın." diyebileceksin.

Ve levalâ enfüsiküm evi'l-vâlideyni ve'l-akrabîn.Ve levalâ enfüsiküm evi'l-vâlideyni ve'l-akrabîn. "Kendi aleyhine bile olsa, ananın babanın aleyhine bile olsa,"Kendi aleyhine bile olsa, ananın babanın aleyhine bile olsa, akrabalarının aleyhine bile olsa hakkı kabul edeceksin."

akrabalarının aleyhine bile olsa hakkı kabul edeceksin."

Bizim bağlı olmamız istenen mefhum ne?

Bizim bağlı olmamız istenen mefhum ne?

Hak.

Hak.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem;

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem;

Zül ma'a'l-hakkı haysu zâle. Zül ma'a'l-hakkı haysu zâle. "Hak nereye giderse ona tabi ol, onunla beraber git, "Hak nereye giderse ona tabi ol, onunla beraber git, hakkın gittiği yere git, haktan hiç ayrılma." buyuruyor.

hakkın gittiği yere git, haktan hiç ayrılma." buyuruyor.

Onun için bu tarif çok güzeldir.Onun için bu tarif çok güzeldir. Kimden işitirsen işit; hakka boyun eğmendir, ona teslim olmandır, onu yapmandır. Kimden işitirsen işit; hakka boyun eğmendir, ona teslim olmandır, onu yapmandır. Zor olan yeri burası, hakkı kabul edecek.

Zor olan yeri burası, hakkı kabul edecek.

Bir profesör bir talebeye bir şey anlatmış, eze eze gerçekleri ispat etmiş,Bir profesör bir talebeye bir şey anlatmış, eze eze gerçekleri ispat etmiş, ötekinin itiraza mecali kalmamış, "Tamam, kabul" diyor.ötekinin itiraza mecali kalmamış, "Tamam, kabul" diyor. Bu hakkın kabulü kolay; Bu hakkın kabulü kolay; ama küçükten, zayıftan, ummadığın bir insandan, hatta hasımdan gelirse, o zaman ne yapacaksın?

ama küçükten, zayıftan, ummadığın bir insandan, hatta hasımdan gelirse, o zaman ne yapacaksın?

O zaman da kabul edebileceksin, tevazu bu.O zaman da kabul edebileceksin, tevazu bu. O zaman kabul etmiyorsa ki bugün birçok kimse bunu kabul etmiyor.

O zaman kabul etmiyorsa ki bugün birçok kimse bunu kabul etmiyor.

Söylüyoruz, bu başörtüsünü açtırmaya çalışmanız zulümdür.Söylüyoruz, bu başörtüsünü açtırmaya çalışmanız zulümdür. Bizim fakültede oldu. Bazı profesörler geldiler, kürsüye oturdular;

Bizim fakültede oldu. Bazı profesörler geldiler, kürsüye oturdular;

"Biz bir aile sayılırız, hadi bakalım kızlar başınızı açın."

"Biz bir aile sayılırız, hadi bakalım kızlar başınızı açın."

Talebenin birisi kalkmış oradan demiş ki;

Talebenin birisi kalkmış oradan demiş ki;

"Efendim, aile sayılsak bile aile değiliz. "Efendim, aile sayılsak bile aile değiliz. Böyle bir benzetmeyle Allah'ın şeriati değişmez, Allah başörtüyü emretmiştir."

Böyle bir benzetmeyle Allah'ın şeriati değişmez, Allah başörtüyü emretmiştir."

Bir başka hoca gelmiş derse, bir başka olmadık safsata, yalan yanlış bir şey söylemiş.Bir başka hoca gelmiş derse, bir başka olmadık safsata, yalan yanlış bir şey söylemiş. Talebelerin içinde müftüler var, vaizler var, yani talebe diye hor görme.Talebelerin içinde müftüler var, vaizler var, yani talebe diye hor görme. Kalkmış öyle güzel cevaplar vermiş ki; ama kabul etmedi.Kalkmış öyle güzel cevaplar vermiş ki; ama kabul etmedi. Talebeden de gelse kabul edecek, zayıftan da gelse kabul edecek muhterem kardeşlerim.

Talebeden de gelse kabul edecek, zayıftan da gelse kabul edecek muhterem kardeşlerim.

Bişr b. Hâris'ten Fudayl'ın şöyle dediğini o duymuş;

Bişr b. Hâris'ten Fudayl'ın şöyle dediğini o duymuş;

Eştehî maradan bi-lâ uvvadin. Fudayl b. İyaz demiş ki;Eştehî maradan bi-lâ uvvadin. Fudayl b. İyaz demiş ki; "Ziyaretçisi olmayan bir hastalığı canım çekiyor, öyle hasta olmak istiyorum."

"Ziyaretçisi olmayan bir hastalığı canım çekiyor, öyle hasta olmak istiyorum."

Eştehî. "İştiha duyuyorum, canım istiyor," maradan "öyle bir hastalığı çekiyor ki,Eştehî. "İştiha duyuyorum, canım istiyor," maradan "öyle bir hastalığı çekiyor ki, istiyorum ki;" lâ uvvade lehû "ziyaretçisi yok."

istiyorum ki;" lâ uvvade lehû "ziyaretçisi yok."

Bu ne demek?

Bu ne demek?

Derin sözler bunlar, sıradan sözler değil. Allahu a'lem Fuzûlî'nin;

Derin sözler bunlar, sıradan sözler değil. Allahu a'lem Fuzûlî'nin;

Aşk derdiyle hoşem,

Aşk derdiyle hoşem,

El çek ilâcımdan tabîb El çek ilâcımdan tabîb dediği gibi, başka bir dert istiyor.dediği gibi, başka bir dert istiyor. Öyle bir hastalık istiyor ki hasta olduğunu kimse bilmeyecek, kalbinde muhabbetullah ateşi yanıyor,Öyle bir hastalık istiyor ki hasta olduğunu kimse bilmeyecek, kalbinde muhabbetullah ateşi yanıyor, gece gündüz uykusu yok, benzi sararıyor, yanıyor yakılıyor; tabi hasta değil aslında. gece gündüz uykusu yok, benzi sararıyor, yanıyor yakılıyor; tabi hasta değil aslında. Hasta değil ama aşk hastalığı yani aşk-ı ilâhî hastalığı. Onun için ziyaretçisi yok.Hasta değil ama aşk hastalığı yani aşk-ı ilâhî hastalığı. Onun için ziyaretçisi yok. Öyle bir hastalık istiyorum demek istiyor herhalde, Allahu a'lem.Öyle bir hastalık istiyorum demek istiyor herhalde, Allahu a'lem. Eştehî maradan lâ uvvade lehû. "Ziyaretçisiz bir hastalık istiyorum." diyor.

Eştehî maradan lâ uvvade lehû. "Ziyaretçisiz bir hastalık istiyorum." diyor.

Yoksa gerçekten hasta olup da kimse kendisini ziyaret etmesin mi istiyor?

Yoksa gerçekten hasta olup da kimse kendisini ziyaret etmesin mi istiyor?

Sanmıyorum. Çünkü böyle bir şey olamaz, gerçek mânasına, reel mânasına, hakiki mânasına alacak olsak,Sanmıyorum. Çünkü böyle bir şey olamaz, gerçek mânasına, reel mânasına, hakiki mânasına alacak olsak, o zaman ben hasta olayım kimse beni ziyaret etmesin diye bir şey istemez. Çünkü ziyaret sevap…o zaman ben hasta olayım kimse beni ziyaret etmesin diye bir şey istemez. Çünkü ziyaret sevap… Ziyarette fazilet var. Hastanın ziyaret edilmesi, mü'minin bir mü'mine karşı vazifesi…Ziyarette fazilet var. Hastanın ziyaret edilmesi, mü'minin bir mü'mine karşı vazifesi… Böyle büyük zâtlar, böyle büyük alimler bu vazifenin iptalini istemez.

Böyle büyük zâtlar, böyle büyük alimler bu vazifenin iptalini istemez.

Bu Fuzûlî gibi konuşuyor. "Öyle bir dert ki ziyaretçisi yok."Bu Fuzûlî gibi konuşuyor. "Öyle bir dert ki ziyaretçisi yok." Çünkü hasta değil, kimse hasta olduğunu bilmiyor ama içinde bir dert var.Çünkü hasta değil, kimse hasta olduğunu bilmiyor ama içinde bir dert var. Aslında bu maraz değil, hastalık değil.Aslında bu maraz değil, hastalık değil. Bir yüksek vasıf. İnsanın yaratanını sevmesi, ona hastalık derecesinde bağlanması yüksek bir duygu, Bir yüksek vasıf. İnsanın yaratanını sevmesi, ona hastalık derecesinde bağlanması yüksek bir duygu, tasavvufta ileri bir merhale, istediği o Allahu a'lem. tasavvufta ileri bir merhale, istediği o Allahu a'lem. Onun için bu cümleyi sarf etmiştir, yoksa o, ben hasta olayım da kimse beni ziyaret etmesin değil.Onun için bu cümleyi sarf etmiştir, yoksa o, ben hasta olayım da kimse beni ziyaret etmesin değil. Cümlenin orijinalitesi kalmıyor. Cümlenin orijinalitesi kalmıyor. Ben de salçalı yemek istiyorum gibi basit bir şey oluyor o zaman. Bu herhalde mânevî aşk istiyor.

Ben de salçalı yemek istiyorum gibi basit bir şey oluyor o zaman. Bu herhalde mânevî aşk istiyor.

Mevla'm aşkını ver bana,

Mevla'm aşkını ver bana,

Hayranın olayım senin.

Hayranın olayım senin.

Bülbül gibi cemaline,

Bülbül gibi cemaline,

Nâlânın olayım senin.

Nâlânın olayım senin.

dediği gibi o hastalığı istiyor Allahu a'lem.

dediği gibi o hastalığı istiyor Allahu a'lem.

Semi'tü el-Fudayle'bne Iyâz yekûl; İnne fîküm hasleteyni, hümâ mine'l-cehli:Semi'tü el-Fudayle'bne Iyâz yekûl; İnne fîküm hasleteyni, hümâ mine'l-cehli: e'd-dahiku min gayri acebin ve't-tesabbuhı min gayri seherin.

e'd-dahiku min gayri acebin ve't-tesabbuhı min gayri seherin.

Fudayl hazretleri muhatapları olan insanlara demiş ki; inne fîküm hasleteyni.Fudayl hazretleri muhatapları olan insanlara demiş ki; inne fîküm hasleteyni. "Sizde iki tane huy var, iki âdetiniz var." Hümâ mine'l-cehli. "Bu iki âdet cahillikten kaynaklanıyor. "Sizde iki tane huy var, iki âdetiniz var." Hümâ mine'l-cehli. "Bu iki âdet cahillikten kaynaklanıyor. İki âdet edinmişsiniz ki cahillikten."

İki âdet edinmişsiniz ki cahillikten."

Muhataplarının o iki âdeti neymiş?

Muhataplarının o iki âdeti neymiş?

ed-Dahiku min gayri acebin. "Bir, şaşılacak bir şey olmadan gülmeniz;ed-Dahiku min gayri acebin. "Bir, şaşılacak bir şey olmadan gülmeniz; şaşılacak, hayret edilecek, hayran kalınacak bir şey olmadan gülmek."

şaşılacak, hayret edilecek, hayran kalınacak bir şey olmadan gülmek."

Kih kih kih, olur olmaz gülmek, bu makbul bir şey değil, cahillikten kaynaklanıyor.

Kih kih kih, olur olmaz gülmek, bu makbul bir şey değil, cahillikten kaynaklanıyor.

İkincisi, ve't-tesabbuhu min gayri seher. "Geceyi uykusuz geçirmeden sabah uykusu uyumak."

İkincisi, ve't-tesabbuhu min gayri seher. "Geceyi uykusuz geçirmeden sabah uykusu uyumak."

Bir insan geceleyin teheccüde kalkmış, teheccüd namazı kılmış, tesbih çekmiş, Kur'ân-ı Kerîm okumuş,Bir insan geceleyin teheccüde kalkmış, teheccüd namazı kılmış, tesbih çekmiş, Kur'ân-ı Kerîm okumuş, gecesini ihya etmiş, sabah namazını kılmış, işraka kadar beklemiş, işrak namazını kılmış.gecesini ihya etmiş, sabah namazını kılmış, işraka kadar beklemiş, işrak namazını kılmış. Ondan sonra tasabbuh ve kaylûle uykusu uyumak hakkı.Ondan sonra tasabbuh ve kaylûle uykusu uyumak hakkı. Gecenin bilmem hangi saatinde kalktı, şu vakte kadar çalıştı, yorgunluk çöktü, Gecenin bilmem hangi saatinde kalktı, şu vakte kadar çalıştı, yorgunluk çöktü, uykusu da zaten eksik kalmıştı, tamam; onun uyumaya hakkı var.

uykusu da zaten eksik kalmıştı, tamam; onun uyumaya hakkı var.

Gece uykusu tamam; bir de sabah namazından sonra yine uyuyor. Bu da cahillikten diyor.Gece uykusu tamam; bir de sabah namazından sonra yine uyuyor. Bu da cahillikten diyor. Min gayri seher, seher buradaki iki gözlü "he" ile.Min gayri seher, seher buradaki iki gözlü "he" ile. Seher vakti dediğimiz seher değil de bittü sâhiren, geceyi uykusuz geçirmek yani sehere'l-leyl; Seher vakti dediğimiz seher değil de bittü sâhiren, geceyi uykusuz geçirmek yani sehere'l-leyl; geceyi uykusuz geçirdim mânasına. Sin, iki gözlü he ve râ ile. geceyi uykusuz geçirdim mânasına. Sin, iki gözlü he ve râ ile. Halbuki bizim seher vakti dediğimiz ha ile yani hının benzeri olan ha ile yazılır.Halbuki bizim seher vakti dediğimiz ha ile yani hının benzeri olan ha ile yazılır. Bi-lâ seher, yani uyku uyumama durumu olmadan geziyor.

Bi-lâ seher, yani uyku uyumama durumu olmadan geziyor.

Hani bir fıkra var. Adam hiçbir çalışmaya katılmamış.Hani bir fıkra var. Adam hiçbir çalışmaya katılmamış. Aşın yapılmasına, sofraya koyulmasına kadar hiçbir hizmette emeği yok.Aşın yapılmasına, sofraya koyulmasına kadar hiçbir hizmette emeği yok. Her seferinde çağrıldıkça bir mazeret uydurmuş, hiçbir hizmete gelmemiş, hepsinden kaytarmış.Her seferinde çağrıldıkça bir mazeret uydurmuş, hiçbir hizmete gelmemiş, hepsinden kaytarmış. Tam sofra kurulduğu zaman, gel buyur diyor yarım ağızla,Tam sofra kurulduğu zaman, gel buyur diyor yarım ağızla, gelmesini de istemiyor ama gel buyur diyor, sofraya buyur ediyor.

gelmesini de istemiyor ama gel buyur diyor, sofraya buyur ediyor.

"Şimdiye kadar hep çağırdın, bir mazeret söyledim, ayıp oldu sana karşı, hiçbir şeye gelmedim, "Şimdiye kadar hep çağırdın, bir mazeret söyledim, ayıp oldu sana karşı, hiçbir şeye gelmedim, artık ayıp olmasın bari buraya geleyim." diyor, oturuyor sofraya yiyor. Ona benziyor.

artık ayıp olmasın bari buraya geleyim." diyor, oturuyor sofraya yiyor. Ona benziyor.

"Gece uykusuz geçirmedin ki mübarek, zaten horul horul uyudun, sabahtan sonra ne uyuyorsun. "Gece uykusuz geçirmedin ki mübarek, zaten horul horul uyudun, sabahtan sonra ne uyuyorsun. Hakkın değil ki, ötekinin hakkı. Cahillikten kaynaklanıyor." diyor.

Hakkın değil ki, ötekinin hakkı. Cahillikten kaynaklanıyor." diyor.

Bundan anlıyoruz ki bu mübarekler pek öyle olur olmaz her şeye gülen insanlar,Bundan anlıyoruz ki bu mübarekler pek öyle olur olmaz her şeye gülen insanlar, gecelerini de uykuyla geçiren insanlar değil.gecelerini de uykuyla geçiren insanlar değil. Geceleri demek ki seher vakitlerinde namazlarla, ibadetlerle, Kuran'larla,Geceleri demek ki seher vakitlerinde namazlarla, ibadetlerle, Kuran'larla, zikirlerle, gecelerini ihyâ eden insanlar.

zikirlerle, gecelerini ihyâ eden insanlar.

Bir de olur olmaz her şeye gülmeyen insanlar.Bir de olur olmaz her şeye gülmeyen insanlar. Zaten el-Fudayl b. İyâz vefat ettiği zaman o devrin insanları demişler ki:

Zaten el-Fudayl b. İyâz vefat ettiği zaman o devrin insanları demişler ki:

"Hüzün öldü."

"Hüzün öldü."

Mahzun duruşlu bir insanmış, olur olmaz her şeye gülmezmiş, âkıbetini düşünerek,Mahzun duruşlu bir insanmış, olur olmaz her şeye gülmezmiş, âkıbetini düşünerek, âhireti düşünerek boynu bükük, kaşları çatık, hüzünlü bir insanmış. âhireti düşünerek boynu bükük, kaşları çatık, hüzünlü bir insanmış. Onun için gülmeyi de uygun görmüyor. Hadîs-i şerîfte de var.Onun için gülmeyi de uygun görmüyor. Hadîs-i şerîfte de var. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem;

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem;

"Benim bildiğim şeyleri siz de bilseydiniz muhakkak ki çok az gülerdiniz, "Benim bildiğim şeyleri siz de bilseydiniz muhakkak ki çok az gülerdiniz, çok fazla ağlardınız ve ailelerinizle telezzüz etmezdiniz, feryat ederek sahralara çıkardınız." diyor.çok fazla ağlardınız ve ailelerinizle telezzüz etmezdiniz, feryat ederek sahralara çıkardınız." diyor. Yani benim bildiğim mânevî gerçekleri bilseydiniz.

Yani benim bildiğim mânevî gerçekleri bilseydiniz.

Onun için olur olmaz gülmeyeceğiz, lüzumsuz yere gülmeyeceğiz, mütefekkir bir insan olacağız;Onun için olur olmaz gülmeyeceğiz, lüzumsuz yere gülmeyeceğiz, mütefekkir bir insan olacağız; böyle, insana deli derler yani. böyle, insana deli derler yani. Gülünmeyecek yerde güldü mü insanın kalitesi düşer. Gülünmeyecek yerde güldü mü insanın kalitesi düşer. Gülmeyi gerektiren bir şey varsa ancak gülünecek, bir de geceleri ihyâ edilecek,Gülmeyi gerektiren bir şey varsa ancak gülünecek, bir de geceleri ihyâ edilecek, o zaman yorgun düşüyorsa kaylûle uykusu uyunabilir.o zaman yorgun düşüyorsa kaylûle uykusu uyunabilir. Geceleri hem uyuyup, ibadet vakitlerinde vazifelerini yapmayıp ondan sonra da uykuya gelince Geceleri hem uyuyup, ibadet vakitlerinde vazifelerini yapmayıp ondan sonra da uykuya gelince o uykuyu da yapmak daha uzun boylu uyumak oluyor, ömrünün uykuyla geçmesi demek oluyor. o uykuyu da yapmak daha uzun boylu uyumak oluyor, ömrünün uykuyla geçmesi demek oluyor. Gecemizi değerlendirelim diye bir ders çıkıyor.

Gecemizi değerlendirelim diye bir ders çıkıyor.

Kâle ve semi'tuhû yekûl: Men azhara li-ehîhi el-vüdde ve's-safâ bi-lisânihî ve admara lehu'l-adâveteKâle ve semi'tuhû yekûl: Men azhara li-ehîhi el-vüdde ve's-safâ bi-lisânihî ve admara lehu'l-adâvete ve'l-bağdâe, le'anehullâh, fe-esammehû ve a'mâ basîrete kalbihî.

ve'l-bağdâe, le'anehullâh, fe-esammehû ve a'mâ basîrete kalbihî.

Allah korusun. Buyurmuş ki bu zât-ı muhterem:

Allah korusun. Buyurmuş ki bu zât-ı muhterem:

Men azhara li-ehîhi el-vüdde ve's-safâ bi-lisânihî. Men azhara li-ehîhi el-vüdde ve's-safâ bi-lisânihî. "Kim ki diliyle arkadaşına iç temizliği ve sevgi iddiasında bulunuyor. "Kim ki diliyle arkadaşına iç temizliği ve sevgi iddiasında bulunuyor. Amma" ve admara lehu'l-adâvete ve'l-bağdâe. "İçinden düşmanlık ve buğz besliyor."

Amma" ve admara lehu'l-adâvete ve'l-bağdâe. "İçinden düşmanlık ve buğz besliyor."

Dışından, "kalbim sana karşı sâfî" diyor,"seviyorum seni" diyorDışından, "kalbim sana karşı sâfî" diyor,"seviyorum seni" diyor ama içinden düşmanlık ve buğz besliyorsa, le'anehullah "Allah bu kişiye lanet eder. ama içinden düşmanlık ve buğz besliyorsa, le'anehullah "Allah bu kişiye lanet eder. " Fe-esammehû. "Ve kulaklarını sağır eder."" Fe-esammehû. "Ve kulaklarını sağır eder." Ve a'mâ basîrete kalbihî. "Kalbinin basiret gözünü köreltir."

Ve a'mâ basîrete kalbihî. "Kalbinin basiret gözünü köreltir."

Dışı başka içi başka, dışından dost görünüyor, sevgi var, "seni seviyorum" diyor,Dışı başka içi başka, dışından dost görünüyor, sevgi var, "seni seviyorum" diyor, "içim sana karşı temiz" diyor ama içinden öyle değil. "içim sana karşı temiz" diyor ama içinden öyle değil. Allah böyle kimseye lanet eder, kulaklarını sağır eder, mânevî gerçekleri duyamaz,Allah böyle kimseye lanet eder, kulaklarını sağır eder, mânevî gerçekleri duyamaz, kalbinin basiret gözlerini kör eder, mânevî gerçekleri müşahede edemez, mârifetullaha eremez.

kalbinin basiret gözlerini kör eder, mânevî gerçekleri müşahede edemez, mârifetullaha eremez.

Buradan da arkadaşlıklarımızın sâfî, halis ve gerçek olması dersini çıkarıyoruz.

Buradan da arkadaşlıklarımızın sâfî, halis ve gerçek olması dersini çıkarıyoruz.

Dervişsek, ihvansak, mü'minsek, inneme'l-mü'minûne ihvetün,Dervişsek, ihvansak, mü'minsek, inneme'l-mü'minûne ihvetün, mü'minler birbirlerinin kardeşiyse arada sevgi olacak.mü'minler birbirlerinin kardeşiyse arada sevgi olacak. Seviyorsa sevdiğini söyleyecek; sevmiyorsa,Seviyorsa sevdiğini söyleyecek; sevmiyorsa, "benim kalbimde ne hastalık var ki bu kardeşimi sevmiyorum" diye hastalığının çaresini arayacak.

"benim kalbimde ne hastalık var ki bu kardeşimi sevmiyorum" diye hastalığının çaresini arayacak.

Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin bir başka kitabı vardır. Ankara'da okumuştum, orada diyordu ki;

Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin bir başka kitabı vardır. Ankara'da okumuştum, orada diyordu ki;

"Arkadaşından sana karşı, senin ona karşı kızmana sebep olacak bir kusur, bir özür, "Arkadaşından sana karşı, senin ona karşı kızmana sebep olacak bir kusur, bir özür, bir ters iş zahir olduysa ona karşı kendi içinden 70 tane mazeret bul."

bir ters iş zahir olduysa ona karşı kendi içinden 70 tane mazeret bul."

"Şu sebepten yapmıştır, belki bu sebepten yapmıştır."

"Şu sebepten yapmıştır, belki bu sebepten yapmıştır."

"70 tane mazeret uydur, icat et, yani o kardeşini mâzur görmeye çalış. "70 tane mazeret uydur, icat et, yani o kardeşini mâzur görmeye çalış. 70 mazerete rağmen hâlâ ona içinde kızgınlık devam ediyorsa, kendini levm et,70 mazerete rağmen hâlâ ona içinde kızgınlık devam ediyorsa, kendini levm et, kına ki sana 70 tane mazeret söylendiği halde hâlâ affa yanaşmıyorsun. kına ki sana 70 tane mazeret söylendiği halde hâlâ affa yanaşmıyorsun. Ne biçim katı kalpli, keçi gibi inatçı insansın ki 70 mazereti bile kabul etmiyorsun, Ne biçim katı kalpli, keçi gibi inatçı insansın ki 70 mazereti bile kabul etmiyorsun, hâlâ kardeşini affetmiyorsun." hâlâ kardeşini affetmiyorsun." diye kusuru kendinde bul demiş oluyor. Gerçek tasavvufî kardeşlik böyle olacak.

diye kusuru kendinde bul demiş oluyor. Gerçek tasavvufî kardeşlik böyle olacak.

Semi'tü el-Fudayle'bne İyâdin yekûlu; fî kavlillâhi teâlâ:Semi'tü el-Fudayle'bne İyâdin yekûlu; fî kavlillâhi teâlâ: "İnne fî hâzâ le-belâğan li-kavmin âbidin" ellezîne yuhâfizûne ale's-salavâti'l-hams.

"İnne fî hâzâ le-belâğan li-kavmin âbidin" ellezîne yuhâfizûne ale's-salavâti'l-hams.

Kur'ân-ı Kerîm'de geçen bir âyet-i kerîmedeKur'ân-ı Kerîm'de geçen bir âyet-i kerîmede inne fî hâzâ le-belâğan li-kavmin âbidin ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn.inne fî hâzâ le-belâğan li-kavmin âbidin ve mâ erselnâke illâ rahmeten li'l-âlemîn. İbadet eden insanlar, topluluklar için bunda belağ vardır sözünden, İbadet eden insanlar, topluluklar için bunda belağ vardır sözünden, bu âyetten maksat… Bu âyette o kavm, li-kavmin âbidin diye anlatılanlar, bu âyetten maksat… Bu âyette o kavm, li-kavmin âbidin diye anlatılanlar, ellezîne yuhâfizûne ala's-salavâti'l-hams. ellezîne yuhâfizûne ala's-salavâti'l-hams. Beş vakit namazını kılanlardır diye tefsirini böyle ifade etmiş Fudayl hazretleri.

Beş vakit namazını kılanlardır diye tefsirini böyle ifade etmiş Fudayl hazretleri.

Kâle ve semi'tuhû yekûl;Kâle ve semi'tuhû yekûl; kâne yükâl; cuile'ş-şerrü küllühû fî beytin ve cuile miftâhuhû ez-zühde fi'd-dünyâ…

kâne yükâl; cuile'ş-şerrü küllühû fî beytin ve cuile miftâhuhû ez-zühde fi'd-dünyâ…

Buyurmuş ki; "Şerlerin, kötülüklerin hepsi bir eve tıkıldı,Buyurmuş ki; "Şerlerin, kötülüklerin hepsi bir eve tıkıldı, kapatıldı ve dünya sevgisi, dünyaya rağbet de bunun anahtarı kılındı."

kapatıldı ve dünya sevgisi, dünyaya rağbet de bunun anahtarı kılındı."

Bir insan dünyalığa rağbetli, hırslıysa sanki şer evinin kapısını açmış,Bir insan dünyalığa rağbetli, hırslıysa sanki şer evinin kapısını açmış, bütün şerrin üzerine hücumuna sebep olmuş gibi olur.

bütün şerrin üzerine hücumuna sebep olmuş gibi olur.

Ve cuile'l-hayru küllühû fî beytin "Bütün hayırlar, iyilikler de bir eve tıkıldı, dolduruldu."Ve cuile'l-hayru küllühû fî beytin "Bütün hayırlar, iyilikler de bir eve tıkıldı, dolduruldu." ve cuile miftâhuhû "bunun miftahı da" ez-zühde fi'd-dünyâ "dünyaya karşı zahid olmak, ve cuile miftâhuhû "bunun miftahı da" ez-zühde fi'd-dünyâ "dünyaya karşı zahid olmak, zühd duygusu beslemek, aldırmamak, meyletmemek duygusu."

zühd duygusu beslemek, aldırmamak, meyletmemek duygusu."

"Hayırlara ermek isteyen zahid olacak, "Hayırlara ermek isteyen zahid olacak, şerlerin anahtarı da dünyaya sevgi beslemektir." diye bildiriyor.

şerlerin anahtarı da dünyaya sevgi beslemektir." diye bildiriyor.

Hepsi bir eve tıkılmış, anahtarı dünya sevgisi; hepsi öteki eve tıkılmış, anahtarı zühd…

Hepsi bir eve tıkılmış, anahtarı dünya sevgisi; hepsi öteki eve tıkılmış, anahtarı zühd…

Kâle ve semi'tühû yekûl: Men keffe şerrahû fe-mâ dayye'a mâ serrahû.

Kâle ve semi'tühû yekûl: Men keffe şerrahû fe-mâ dayye'a mâ serrahû.

Kısa bir söz.

Kısa bir söz.

Men keffe şerrahû. "Kendisinin elinden insanlara ulaşması ihtimali olan,Men keffe şerrahû. "Kendisinin elinden insanlara ulaşması ihtimali olan, kendisinden çıkması mümkün olan şerleri çıkarmayan, kendisine hâkim olan, şerrini alıkoyan, kendisinden çıkması mümkün olan şerleri çıkarmayan, kendisine hâkim olan, şerrini alıkoyan, tutabilen insan," fe-mâ dayye'a mâ serrahû. tutabilen insan," fe-mâ dayye'a mâ serrahû. "Kendisini sevindirecek şeyleri elinden kaçırmamıştır, "Kendisini sevindirecek şeyleri elinden kaçırmamıştır, kendisine sürûr kazandıracak, sevinç kazandıracak şeyleri kaçırmamış demektir."

kendisine sürûr kazandıracak, sevinç kazandıracak şeyleri kaçırmamış demektir."

Başka insanlara kötülük yapmamaya muktedir olan insan,Başka insanlara kötülük yapmamaya muktedir olan insan, kendi şerrinin başkasına zarar vermemesi hususunda dikkatli olabilen bir insan mükâfatları alır, kendi şerrinin başkasına zarar vermemesi hususunda dikkatli olabilen bir insan mükâfatları alır, sevinçlere mazhar olur, sevindirecek sonuçları elden kaçırmamış olur, demek istiyor.

sevinçlere mazhar olur, sevindirecek sonuçları elden kaçırmamış olur, demek istiyor.

Demek ki insanlar olarak, dervişler olarak, erbâb-ı tasavvuf olarak ne yapacağız?

Demek ki insanlar olarak, dervişler olarak, erbâb-ı tasavvuf olarak ne yapacağız?

Kendi şerrimizi başkalarına ulaşmasın diye tutacağız.

Kendi şerrimizi başkalarına ulaşmasın diye tutacağız.

Müslümanlar elimizden, dilimizden zarar görmesin diye tavrımıza,Müslümanlar elimizden, dilimizden zarar görmesin diye tavrımıza, hareketimize, sözümüze dikkat edeceğiz.

hareketimize, sözümüze dikkat edeceğiz.

Böyle yaparsak âhirette mükâfata erebiliriz.Böyle yaparsak âhirette mükâfata erebiliriz. Kimseye zararımız dokunmazsa bize sevinç verecek, bizi sevindirecek şeyleri elden kaçırmamış oluruz.

Kimseye zararımız dokunmazsa bize sevinç verecek, bizi sevindirecek şeyleri elden kaçırmamış oluruz.

el-Müslimu men selime'l-müslimûne min lisânihî ve yedihî.el-Müslimu men selime'l-müslimûne min lisânihî ve yedihî. "Müslüman denilen kimse o kimsedir ki onun dilinden ve elinden öteki insanlar salim olurlar,"Müslüman denilen kimse o kimsedir ki onun dilinden ve elinden öteki insanlar salim olurlar, hiçbir zarar görmezler."

hiçbir zarar görmezler."

Zarar görüyorsa, demek ki müslümanlarda bir kusur ve eksiklik var.

Zarar görüyorsa, demek ki müslümanlarda bir kusur ve eksiklik var.

Ve bihî kâle el-Fudayl:

Ve bihî kâle el-Fudayl:

Yine aynı senetle Fudayl rahmetullahi aleyh'in şöyle demiş olduğu rivayet ediliyor;Yine aynı senetle Fudayl rahmetullahi aleyh'in şöyle demiş olduğu rivayet ediliyor; Selâse hısâlin tukassi'l-kalbe; kesratü'l-ekli ve kesratü'n-nevmi ve kesratü'l-kelâmi.Selâse hısâlin tukassi'l-kalbe; kesratü'l-ekli ve kesratü'n-nevmi ve kesratü'l-kelâmi. "Üç şey vardır; kalbi kasvetlendirir, karartır, öldürür, buyurmuş."

"Üç şey vardır; kalbi kasvetlendirir, karartır, öldürür, buyurmuş."

Fe-veylün li'l-kasiyeti kulûbuhum.Fe-veylün li'l-kasiyeti kulûbuhum. Kur'ân-ı Kerîm'de de kalpleri katı, kasvetli insanlara veyl diye bildirilmiş. Kur'ân-ı Kerîm'de de kalpleri katı, kasvetli insanlara veyl diye bildirilmiş. Kalp katılığı makbul bir şey değil, kalbin yumuşak olması, duygulu olması lazım, Kalp katılığı makbul bir şey değil, kalbin yumuşak olması, duygulu olması lazım, kasvetli olmaması lazım, nurlu olması lazım.

kasvetli olmaması lazım, nurlu olması lazım.

Bu kalbin kasveti nereden hâsıl olur?

Bu kalbin kasveti nereden hâsıl olur?

"Üç şeyden hâsıl olur; çok yemekten, çok uyumaktan, çok konuşmaktan."

"Üç şeyden hâsıl olur; çok yemekten, çok uyumaktan, çok konuşmaktan."

Çok yerse insan, nefsi kuvvetlenir, kalbi zayıflar.Çok yerse insan, nefsi kuvvetlenir, kalbi zayıflar. Nefsi kuvvetlenince şerlere meyli artar, günahlara kayar.

Nefsi kuvvetlenince şerlere meyli artar, günahlara kayar.

Hacivat'ın sahneye çıkışını hep hatırlıyorum, çıkıyor sahneye nâra atıyor, bağırıyor;

Hacivat'ın sahneye çıkışını hep hatırlıyorum, çıkıyor sahneye nâra atıyor, bağırıyor;

"Yar bana bir eğlence!"

"Yar bana bir eğlence!"

İnsan yemek yedi mi öyle olur. Karnı doydu mu Hacivat gibi sahneye dökülür.İnsan yemek yedi mi öyle olur. Karnı doydu mu Hacivat gibi sahneye dökülür. "Yar bana bir eğlence!" demeye başlar."Yar bana bir eğlence!" demeye başlar. "Yemek yedik, elhamdülillah karnımız doydu." deyip ibadete düşmez.

"Yemek yedik, elhamdülillah karnımız doydu." deyip ibadete düşmez.

"Acaba bu akşam nerede eğlence var, nereye gidebilirim? "Acaba bu akşam nerede eğlence var, nereye gidebilirim? Hangi gazinoya gideyim? Hangi bara, pavyona gideyim?" demeye başlar.

Hangi gazinoya gideyim? Hangi bara, pavyona gideyim?" demeye başlar.

Çok uyumak… Çok uyuduğu zaman da nefsi kuvvetlenir, şehavât-ı nefsâniyesi takviye olur,Çok uyumak… Çok uyuduğu zaman da nefsi kuvvetlenir, şehavât-ı nefsâniyesi takviye olur, hem de güzel vakitleri kaçırır, ibadet fırsatlarını kaçırır, oradan da bir zararı olur. hem de güzel vakitleri kaçırır, ibadet fırsatlarını kaçırır, oradan da bir zararı olur. Onun için çok uyumak da zararlı.

Onun için çok uyumak da zararlı.

Üçüncüsü, çok konuşmak…

Üçüncüsü, çok konuşmak…

Çok konuşma yalansız olmaz, hatasız olmaz, kusursuz olmaz.Çok konuşma yalansız olmaz, hatasız olmaz, kusursuz olmaz. İlle birkaç tane hata eder, birkaç çam devirir, birkaç falsosu olur. İlle birkaç tane hata eder, birkaç çam devirir, birkaç falsosu olur. O bakımdan çok konuşmak da zararlıdır.O bakımdan çok konuşmak da zararlıdır. Bu üçü; çok konuşmak, çok yemek, çok uyumak kalbi karartır, Bu üçü; çok konuşmak, çok yemek, çok uyumak kalbi karartır, o insanın kalbi artık bir derviş kalbi, bir mutasavvıf kalbi olma durumuna gelmez.

o insanın kalbi artık bir derviş kalbi, bir mutasavvıf kalbi olma durumuna gelmez.

Neden?

Neden?

Kalbi karardı. Mârifetullaha mahal olan kalp,Kalbi karardı. Mârifetullaha mahal olan kalp, kararınca vazifesini yapamaz oluyor, dervişin yükselmesiyle ilerlemesi mümkün olmuyor.

kararınca vazifesini yapamaz oluyor, dervişin yükselmesiyle ilerlemesi mümkün olmuyor.

Onun için tarikatlerin hepsinde nefsi kuvvetlendiren, kalbi karartan,Onun için tarikatlerin hepsinde nefsi kuvvetlendiren, kalbi karartan, insanı yükselmekten alıkoyan bu hasletlere karşı tedbirler alınmıştır. insanı yükselmekten alıkoyan bu hasletlere karşı tedbirler alınmıştır. Tasavvufta kıllet-i kelâm, kıllet-i ta'âm, kıllet-i menâm diye bunların azaltılması şart koşulmuştur.

Tasavvufta kıllet-i kelâm, kıllet-i ta'âm, kıllet-i menâm diye bunların azaltılması şart koşulmuştur.

Hakikaten Ramazan oldu mu, insan yemeği yemedi mi,Hakikaten Ramazan oldu mu, insan yemeği yemedi mi, ikindiye doğru Kur'an dinlerken nasıl gözleri yaşarır,nasıl rikkatli bir hâle gelir. ikindiye doğru Kur'an dinlerken nasıl gözleri yaşarır,nasıl rikkatli bir hâle gelir. Az uyuduğu zaman, kalkıp ibadet ettiği zaman nasıl kafası berraklaşır,Az uyuduğu zaman, kalkıp ibadet ettiği zaman nasıl kafası berraklaşır, derinlemesine tefekkür kabiliyeti kuvvetlenir ve az konuştuğu zaman hata etmez, derinlemesine tefekkür kabiliyeti kuvvetlenir ve az konuştuğu zaman hata etmez, kalp kırmaz, günaha girmez.kalp kırmaz, günaha girmez. Zaten dervişliğin en önemli esaslarından biri de lüzumlu olmadığı zaman konuşmamak.

Zaten dervişliğin en önemli esaslarından biri de lüzumlu olmadığı zaman konuşmamak.

Ve semi'tü el-Fudayle yekûl: Hayru'l-ameli ahfâhu. Ve emna'uhû mine'ş-şeytâni, eb'aduhû mine'r-riyâ.

Ve semi'tü el-Fudayle yekûl: Hayru'l-ameli ahfâhu. Ve emna'uhû mine'ş-şeytâni, eb'aduhû mine'r-riyâ.

Diğer bir sözü;

Diğer bir sözü;

"Âmellerin en hayırlısı, ahfâhu en gizli olanıdır."

"Âmellerin en hayırlısı, ahfâhu en gizli olanıdır."

Gösteriş olmasın, riya olmasın diye nafile ibadetler gizli yapılacak.Gösteriş olmasın, riya olmasın diye nafile ibadetler gizli yapılacak. Evinde, köşesinde, sessizce, sedasızca kimse bilmeden yapılandır.

Evinde, köşesinde, sessizce, sedasızca kimse bilmeden yapılandır.

Ve emna'uhû mine'ş-şeytânVe emna'uhû mine'ş-şeytân "şeytanın müdahalesinden en güzel korunmuş olan da" eb'aduhû mine'r-riyâ "riyadan en uzak olandır."

"şeytanın müdahalesinden en güzel korunmuş olan da" eb'aduhû mine'r-riyâ "riyadan en uzak olandır."

Şeytan, riyâ ihtimali olan amele hemen müdahale ederek insanı tuzağa düşürebilir;Şeytan, riyâ ihtimali olan amele hemen müdahale ederek insanı tuzağa düşürebilir; onun için bu sözüyle ibadetini gizli yapacaksın, riyâdan uzak yapacaksın demiş oluyor.

onun için bu sözüyle ibadetini gizli yapacaksın, riyâdan uzak yapacaksın demiş oluyor.

Kâle ve semi'tühû yekûl: İnne min şükri en-ni'meti en tehaddese bihâ.

Kâle ve semi'tühû yekûl: İnne min şükri en-ni'meti en tehaddese bihâ.

Yine şöyle söylediği rivayet ediliyor;

Yine şöyle söylediği rivayet ediliyor;

"Nimete şükrün bir şekli de onu anlatmaktır, dile getirmektir, yâd etmektir."

"Nimete şükrün bir şekli de onu anlatmaktır, dile getirmektir, yâd etmektir."

Ve'd-duhâ sûresinin sonunda; Ve emmâ bi-ni'meti rabbike fe-haddis.Ve'd-duhâ sûresinin sonunda; Ve emmâ bi-ni'meti rabbike fe-haddis. "Rabbinin nimetini, takdis-i nimet sadedinde zikreyle, yâd eyle."

"Rabbinin nimetini, takdis-i nimet sadedinde zikreyle, yâd eyle."

"Yâ Rabbi! Çok şükür bana evlat verdin, imkân verdin, mevki verdin, sıhhat verdin, makam verdin, "Yâ Rabbi! Çok şükür bana evlat verdin, imkân verdin, mevki verdin, sıhhat verdin, makam verdin, çok şükür Rabbim bana şunları şunları ihsan et." çok şükür Rabbim bana şunları şunları ihsan et." diye söylemek, tahdis-i nimet yani dile getirmek, yâd etmek, makbul bir şey oluyor.

diye söylemek, tahdis-i nimet yani dile getirmek, yâd etmek, makbul bir şey oluyor.

Âyetten alınan mâna gayet güzel… Nimeti söyleyeceğiz, şükür yoluyla söyleyeceğiz;

Âyetten alınan mâna gayet güzel… Nimeti söyleyeceğiz, şükür yoluyla söyleyeceğiz;

"Çok şükür yâ Rabbi! Bana bunu verdin, şunu verdin diye bileceğiz ve söyleyeceğiz. "Çok şükür yâ Rabbi! Bana bunu verdin, şunu verdin diye bileceğiz ve söyleyeceğiz. Bu nimetin kadrinin bilinmesi, artmasına sebep…

Bu nimetin kadrinin bilinmesi, artmasına sebep…

Ve bihî kâle el-Fudayl: Eballâhu illâ en yec'ale erzâka'l-muttakîne, min haysu lâ yahtesibûn.

Ve bihî kâle el-Fudayl: Eballâhu illâ en yec'ale erzâka'l-muttakîne, min haysu lâ yahtesibûn.

Aynı senetle Fudayl b. İyâd rahmetullahi aleyh dedi ki;Aynı senetle Fudayl b. İyâd rahmetullahi aleyh dedi ki; "Allahu Teâlâ hazretleri muttakî kullarının rızıklarının ummadığı yerden gelmesinden başka "Allahu Teâlâ hazretleri muttakî kullarının rızıklarının ummadığı yerden gelmesinden başka bir suretle onlara rızık vermez."

bir suretle onlara rızık vermez."

Arapça ifadeye göre böyle tercüme ediliyor.

Arapça ifadeye göre böyle tercüme ediliyor.

Bizim söylememiz gereken şekil şu;

Bizim söylememiz gereken şekil şu;

"Allah muttaki kullarına, takvâ yolunda yürüyen temiz kullarına, "Allah muttaki kullarına, takvâ yolunda yürüyen temiz kullarına, halis kullarına, derviş kullarına ummadığı yerden, hesap edilmeyen şekilde rızıklar bahşeder."

halis kullarına, derviş kullarına ummadığı yerden, hesap edilmeyen şekilde rızıklar bahşeder."

Kur'ân-ı Kerîm'in bir âyet-i kerîmesinin mealidir;

Kur'ân-ı Kerîm'in bir âyet-i kerîmesinin mealidir;

Ve men yettekıllâhe yec'al lehû mahrecen ve yerzukhu min haysu lâ yahtesib.Ve men yettekıllâhe yec'al lehû mahrecen ve yerzukhu min haysu lâ yahtesib. "Kim takvâ ehli olursa, takvâ yolunda yürürse, takvâlı hareket ederse, Allah sıkıntısından bir kurtuluş, "Kim takvâ ehli olursa, takvâ yolunda yürürse, takvâlı hareket ederse, Allah sıkıntısından bir kurtuluş, çıkış noktası ihsan eder, ummadığı yönlerden, ummadığı kaynaklardan onu rızıklandırır; çıkış noktası ihsan eder, ummadığı yönlerden, ummadığı kaynaklardan onu rızıklandırır; nimetine, rızıklarına nail ve mazhar eyler."

nimetine, rızıklarına nail ve mazhar eyler."

"Muttakî kulların, takvâ ehli kulların böyle ummadığı yerden rızıklandırmasından başka yolu "Muttakî kulların, takvâ ehli kulların böyle ummadığı yerden rızıklandırmasından başka yolu Allah kabul etmez, o yoldan rızıklandırır." diyor.

Allah kabul etmez, o yoldan rızıklandırır." diyor.

Evliyâullahın hayatlarında tecrübe edilmiştir.Evliyâullahın hayatlarında tecrübe edilmiştir. Bu mübarekler yanlarına torba almadan, azık almadan çöllere girmişlerdir,Bu mübarekler yanlarına torba almadan, azık almadan çöllere girmişlerdir, yollara çıkmışlardır, hacca gitmişlerdir, hacdan gelmişlerdir.yollara çıkmışlardır, hacca gitmişlerdir, hacdan gelmişlerdir. Ne paraları vardır, ne torbaları vardır, ne rızıkları vardır.

Ne paraları vardır, ne torbaları vardır, ne rızıkları vardır.

Neden?

Neden?

Allah'a karşı takvâ duyguları sağlamdır, tevekkülleri sağlamdır,Allah'a karşı takvâ duyguları sağlamdır, tevekkülleri sağlamdır, 'rızkı Allahu Teâlâ hazretleri ihsan edecek' diye bildiklerinden Allah yolunda ibadet ederler,'rızkı Allahu Teâlâ hazretleri ihsan edecek' diye bildiklerinden Allah yolunda ibadet ederler, ummadığı yerden de Allah onlara, kuşlar gibi rızıklar verir ve nimetlere mazhar eder. ummadığı yerden de Allah onlara, kuşlar gibi rızıklar verir ve nimetlere mazhar eder. Takvânın insana sağladığı bin bir faydadan birisi de umulmadık yerden nimetlerin yağmasıdır. Takvânın insana sağladığı bin bir faydadan birisi de umulmadık yerden nimetlerin yağmasıdır. Umulmadık yerde, umulmadık zamanda…

Umulmadık yerde, umulmadık zamanda…

Hiç sanmadığın yerde,

Hiç sanmadığın yerde,

Şayet açıla perde,

Şayet açıla perde,

Derman erişe derde,

Derman erişe derde,

Mevlâ görelim neyler?

Mevlâ görelim neyler?

Neylerse güzel eyler.

Neylerse güzel eyler.

Dediği gibi takvâ ehli insanlar ummadığı yerden rızıklanır.

Dediği gibi takvâ ehli insanlar ummadığı yerden rızıklanır.

Allah cümlemizi muttakîlerden eylesin. O rızıklara nâil olanlardan eylesin.

Allah cümlemizi muttakîlerden eylesin. O rızıklara nâil olanlardan eylesin.

Ve bihî kâle el-Fudayl: Lâ amele li-men lâ niyyete lehû ve lâ ecra li-men lâ hisbete lehû.

Ve bihî kâle el-Fudayl: Lâ amele li-men lâ niyyete lehû ve lâ ecra li-men lâ hisbete lehû.

Fudayl hazretleri buyurmuş ki;

Fudayl hazretleri buyurmuş ki;

"Niyeti olmayana yaptığı amelin, a'mâl-i sâliha diye deftere yazılması yoktur."

"Niyeti olmayana yaptığı amelin, a'mâl-i sâliha diye deftere yazılması yoktur."

Niyeti yoksa yaptığı işten bir sevap almaz.Niyeti yoksa yaptığı işten bir sevap almaz. Yaptığı işi iyi bir niyetle yapacak, o zaman o a'mâli saliha cümlesinden sayılır ve o ecri alır.

Yaptığı işi iyi bir niyetle yapacak, o zaman o a'mâli saliha cümlesinden sayılır ve o ecri alır.

Ve lâ ecra li-men lâ hisbete lehû.Ve lâ ecra li-men lâ hisbete lehû. "Allah'tan sevabını bekleyerek bir işe girişmeyen bir insana da, bir ecir yoktur."

"Allah'tan sevabını bekleyerek bir işe girişmeyen bir insana da, bir ecir yoktur."

Yaptığı işi Allah için yapacak.

Yaptığı işi Allah için yapacak.

Mesela bir hadîs-i şerîfte buyruluyor ki;

Mesela bir hadîs-i şerîfte buyruluyor ki;

Men iğtesele yevme'l-cumu'ati îmânen va'htisâben.Men iğtesele yevme'l-cumu'ati îmânen va'htisâben. "Kim cuma günü Allah'a inanarak, dine inanarak, va'htisâben Allah'tan sevabını bekleyerek yıkanırsa…"

"Kim cuma günü Allah'a inanarak, dine inanarak, va'htisâben Allah'tan sevabını bekleyerek yıkanırsa…"

Cuma günü gusül abdesti, boy abdesti alırsa,Cuma günü gusül abdesti, boy abdesti alırsa, o zaman yedi günlük günahı üç günlük ilavesiyle on gün olarak affolunur, diye müjdeleniyor.

o zaman yedi günlük günahı üç günlük ilavesiyle on gün olarak affolunur, diye müjdeleniyor.

İhtisâben sevabını Allah'tan bekleyerek.

İhtisâben sevabını Allah'tan bekleyerek.

Bir insan, bir hayırlı amele başlarken o niyet olacak.

Bir insan, bir hayırlı amele başlarken o niyet olacak.

İnneme'l-a'mâlü bi'n-niyyât.

İnneme'l-a'mâlü bi'n-niyyât.

Niyetlenecek, niyet edecek ve ecrini, sevabını Allah'tan bekleyecek.

Niyetlenecek, niyet edecek ve ecrini, sevabını Allah'tan bekleyecek.

Ve bihî kâle: Tûbâ li-men istevhaşa mine'n-nâs ve ünse bi-rabbihî ve bekâ alâ hatîetihî.

Ve bihî kâle: Tûbâ li-men istevhaşa mine'n-nâs ve ünse bi-rabbihî ve bekâ alâ hatîetihî.

Aynı senetle Fudayl hazretleri dedi ki;

Aynı senetle Fudayl hazretleri dedi ki;

Tûbâ; Arapça'da "Ne mutlu! Ne iyi! Ne hoş!" mânasına bir beğenme ifade eden tabir;Tûbâ; Arapça'da "Ne mutlu! Ne iyi! Ne hoş!" mânasına bir beğenme ifade eden tabir; li-men istevhaşa mine'n-nâs, "insanlardan ürküp uzleti, onlardan ayrı olmayı seven" ve ünse bi-rabbihî, li-men istevhaşa mine'n-nâs, "insanlardan ürküp uzleti, onlardan ayrı olmayı seven" ve ünse bi-rabbihî, "Rabbiyle ünsiyet eden, insanlardan uzaklaşan ve yaptığı hatalara, günahlara ağlayana ne mutlu!" diyor.

"Rabbiyle ünsiyet eden, insanlardan uzaklaşan ve yaptığı hatalara, günahlara ağlayana ne mutlu!" diyor.

Demek ki dervişin hâlini anlatıyor; az konuşacak, az yiyecek,Demek ki dervişin hâlini anlatıyor; az konuşacak, az yiyecek, az uyuyacak, bir de insanların arasına karışmayacak; uzlet-i enâm deniliyor ona.

az uyuyacak, bir de insanların arasına karışmayacak; uzlet-i enâm deniliyor ona.

Kıllet-i kelâm, kıllet-i ta'âm, kıllet-i menâm, zikr-i müdâm, uzlet-i enâm.

Kıllet-i kelâm, kıllet-i ta'âm, kıllet-i menâm, zikr-i müdâm, uzlet-i enâm.

Sıradan kahveye gidiyor, gürültünün patırtının ortasında insanların arasına karıştı mı,Sıradan kahveye gidiyor, gürültünün patırtının ortasında insanların arasına karıştı mı, onlar onu şaşırtırlar, hatalı işlere sürüklerler.

onlar onu şaşırtırlar, hatalı işlere sürüklerler.

"Derviş avamdan sıyrılacak, kalabalıktan sıyrılacak, tenha zamanları bulmaya, "Derviş avamdan sıyrılacak, kalabalıktan sıyrılacak, tenha zamanları bulmaya, fırsatları değerlendirip Rabbine zikir ve ibadetle zamanını sevaplı geçirmeye gayret edecek, fırsatları değerlendirip Rabbine zikir ve ibadetle zamanını sevaplı geçirmeye gayret edecek, eski hatalarını düşünecek, nefsini muhasebeye çekecek, günahları için tevbe edecek, ağlayacak. eski hatalarını düşünecek, nefsini muhasebeye çekecek, günahları için tevbe edecek, ağlayacak. Ne mutlu böyle kimseye!" diyor.

Ne mutlu böyle kimseye!" diyor.

Bir söz var, onu da bu sözün açıklamasında zikretmek uygun olur galiba;Bir söz var, onu da bu sözün açıklamasında zikretmek uygun olur galiba; el-isti'nâsu bi'n-nâsi min alâmâti'l-iflâsi demişler.

el-isti'nâsu bi'n-nâsi min alâmâti'l-iflâsi demişler.

Ne demek?

Ne demek?

İnsanlarla çok düşüp kalkmak, halkın, avamın arasına çok girmek, onlarla çok ahbaplık etmek,İnsanlarla çok düşüp kalkmak, halkın, avamın arasına çok girmek, onlarla çok ahbaplık etmek, onlarla çok haşır neşir olmak; mânevî bakımdan sefalet ve iflas alametidir.

onlarla çok haşır neşir olmak; mânevî bakımdan sefalet ve iflas alametidir.

el-İsti'nasu bi'n-nâsi alâmâti'l-iflasi.

el-İsti'nasu bi'n-nâsi alâmâti'l-iflasi.

İnsanlar olmayınca canı sıkılıyor, illa kahve istiyor, illa kalabalık istiyor,İnsanlar olmayınca canı sıkılıyor, illa kahve istiyor, illa kalabalık istiyor, illa kulübe gidecek, illa bir toplantı istiyor, falan. illa kulübe gidecek, illa bir toplantı istiyor, falan. İnsanlara bu kadar düşkünleşmek, onlarla, avamla bu kadar ünsiyet etmek iflasın alametidir. İnsanlara bu kadar düşkünleşmek, onlarla, avamla bu kadar ünsiyet etmek iflasın alametidir. İnsan biraz boş zamanın kıymetini bilecek, boş zaman arayacak, İnsan biraz boş zamanın kıymetini bilecek, boş zaman arayacak, "Şöyle tenha bir yer bulsam da tesbihimi çeksem, murakabemi yapsam, ibadetimi yapsam…""Şöyle tenha bir yer bulsam da tesbihimi çeksem, murakabemi yapsam, ibadetimi yapsam…" diye içinde bir uzlet sevgisi olacak.

diye içinde bir uzlet sevgisi olacak.

Peygamber Efendimiz'e peygamberlik gelmeden önce kendisine ilk sevdirilen şeylerden birisi uzletti.Peygamber Efendimiz'e peygamberlik gelmeden önce kendisine ilk sevdirilen şeylerden birisi uzletti. Onun için Hıra mağarasına çekildi, orada tefekkürlerle, ibadetlerle meşgul oldu.Onun için Hıra mağarasına çekildi, orada tefekkürlerle, ibadetlerle meşgul oldu. Peygamberlik devresi kendisine öyle hazırlandı.

Peygamberlik devresi kendisine öyle hazırlandı.

O bakımdan Fudayl hazretleri burada kaydedilen sözlerin sonuncusunda,O bakımdan Fudayl hazretleri burada kaydedilen sözlerin sonuncusunda, "İnsanlardan ürküp, avamla ünsiyeti sevmeyip, onlardan sakınıp, "İnsanlardan ürküp, avamla ünsiyeti sevmeyip, onlardan sakınıp, çekinip Rabbiyle ünsiyet eden ve hatalarına ağlayana ne mutlu!" diyor.

çekinip Rabbiyle ünsiyet eden ve hatalarına ağlayana ne mutlu!" diyor.

İnsanlardan ayrılacak, Rabbinin ibadetine yönelecek, hatalarına tevbe edip gözyaşı dökecek.İnsanlardan ayrılacak, Rabbinin ibadetine yönelecek, hatalarına tevbe edip gözyaşı dökecek. Tam takvâ ehli bir âbid, zahid dervişin hâlini anlatıyor.

Tam takvâ ehli bir âbid, zahid dervişin hâlini anlatıyor.

Tûbâ bir kelimedir ki ism-i tafdîlin müennesidir. Tayyib iyi, güzel demek.Tûbâ bir kelimedir ki ism-i tafdîlin müennesidir. Tayyib iyi, güzel demek. Birisiyle Arapça konuşursun, tayyib tayyib tamam, iyi iyi der, yes, okey mânasına. Birisiyle Arapça konuşursun, tayyib tayyib tamam, iyi iyi der, yes, okey mânasına. Tayyib, onun ism-i tafdîli atyeb gelir, en güzel; onun müennesi tûbâ gelir;Tayyib, onun ism-i tafdîli atyeb gelir, en güzel; onun müennesi tûbâ gelir; "Ne güzel! En güzel!" mânasına. Bu böyle bir edât-ı tahsin gibi kullanılıyor.

"Ne güzel! En güzel!" mânasına. Bu böyle bir edât-ı tahsin gibi kullanılıyor.

"Ne mutlu insanlardan ayrılana, Rabbiyle ünsiyet edip tenhalarda ibadet edene, "Ne mutlu insanlardan ayrılana, Rabbiyle ünsiyet edip tenhalarda ibadet edene, eski günahlarına tevbe edip ağlayana!" diye bitirmiş oldu.

eski günahlarına tevbe edip ağlayana!" diye bitirmiş oldu.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi de ibadete düşkün, zikrinde dâim, şükründe kâim kullarından eylesin,Allahu Teâlâ hazretleri bizi de ibadete düşkün, zikrinde dâim, şükründe kâim kullarından eylesin, sevdiği kulları zümresine dâhil eylesin. Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin.

sevdiği kulları zümresine dâhil eylesin. Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin.

Fâtiha-i şerife meal besmele.

Fâtiha-i şerife meal besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2