Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Evvel 1446
23 Kasım 2024
İmsak
06:23
Güneş
07:53
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Güzel Huylu Olmak

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN


İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Güzel Huyluluk, Şüpheli Şeyi Terk Etmek, Müslüman Kişinin Kardeşinin Gıyabında Yaptığı Dua, Müminin | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Güzel Huylu Olmak

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN


İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Güzel Huyluluk, Şüpheli Şeyi Terk Etmek, Müslüman Kişinin Kardeşinin Gıyabında Yaptığı Dua, Müminin | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Allahu Teâlâ hazretleri Peygamber Efendimiz'in şefaatine cümlemizi nail eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri Peygamber Efendimiz'in şefaatine cümlemizi nail eylesin.

Tesadüfen açtığım sayfada karşımıza gelen birinci hadîsi şerîf; Tesadüfen açtığım sayfada karşımıza gelen birinci hadîsi şerîf;

Dehaletimraetün'n-nâra fî hirretin rabatathâ fe-lem tut'imhâDehaletimraetün'n-nâra fî hirretin rabatathâ fe-lem tut'imhâ ve len teda'hâ te'külü min haşâşi'l-ardı hattâ mâtet. ve len teda'hâ te'külü min haşâşi'l-ardı hattâ mâtet.

"Bir kadın cehenneme bir kedi yüzünden girdi." "Bir kadın cehenneme bir kedi yüzünden girdi."

Girecek demek yani gireceğinin katîliğinden dolayı Arap dilinin kavâidine göreGirecek demek yani gireceğinin katîliğinden dolayı Arap dilinin kavâidine göre "girdi" diye söyleniliyor. Yani mutlaka, ölmüş artık, cehenneme girecek yani tamam işi. "girdi" diye söyleniliyor. Yani mutlaka, ölmüş artık, cehenneme girecek yani tamam işi.

Bir kediden dolayı cehenneme giriyor bir kadın, neden? Bir kediden dolayı cehenneme giriyor bir kadın, neden?

Rabatathâ. "Bu kadın bu kediyi bağladı." Fe-lem tut'imhâ. "Yiyecek vermedi bu zavallı kediye." Rabatathâ. "Bu kadın bu kediyi bağladı." Fe-lem tut'imhâ. "Yiyecek vermedi bu zavallı kediye."

[İnsan kötü huylu] oldu mu büyük zararlara uğrar, cehenneme düşebilir, girebilir, girer. [İnsan kötü huylu] oldu mu büyük zararlara uğrar, cehenneme düşebilir, girebilir, girer.

"Ekseriye insanları cennete sokacak sebep güzel huyluluktur." diye Peygamber Efendimiz bildiriyor."Ekseriye insanları cennete sokacak sebep güzel huyluluktur." diye Peygamber Efendimiz bildiriyor. Bu güzel huyu elde etmeliyiz.Bu güzel huyu elde etmeliyiz. Zaten tasavvuf dediğimiz ince yol, usül ve erkan, âdab ve ahlak öğrenme yoludur. Zaten tasavvuf dediğimiz ince yol, usül ve erkan, âdab ve ahlak öğrenme yoludur. Yoksa müslümanız işte, elhamdülillah beş vakit namazı kılıyoruz. Yoksa müslümanız işte, elhamdülillah beş vakit namazı kılıyoruz.

Neden tasavvuf mektebine girmişiz? Âdab öğrenelim diye, ahlakı içimize yerleştirelim diye. Neden tasavvuf mektebine girmişiz?

Âdab öğrenelim diye, ahlakı içimize yerleştirelim diye.

Evet hadîs-i şerîflerde yazıyor ama tatbik edeceğiz.Evet hadîs-i şerîflerde yazıyor ama tatbik edeceğiz. Tatbik etmezsek kuru bilginin insana faydası yok vebalini arttırır.Tatbik etmezsek kuru bilginin insana faydası yok vebalini arttırır. Hem biliyordun hem de yapmadın derler âhirette. Onun için bildiğimizi tatbik edeceğiz. Hem biliyordun hem de yapmadın derler âhirette. Onun için bildiğimizi tatbik edeceğiz.

Yunus Emre çok güzel özetlemiştir.Yunus Emre çok güzel özetlemiştir. Yunus Emre uyanık bir insan, gerçekten uyanık bir insan.Yunus Emre uyanık bir insan, gerçekten uyanık bir insan. Dinin özünü o asrın şartları içinde çok mükemmel kavramış bir mübarek. Dinin özünü o asrın şartları içinde çok mükemmel kavramış bir mübarek. Evet o zamanlar üniversiteler yoktu, televizyonlar yoktu, Evet o zamanlar üniversiteler yoktu, televizyonlar yoktu, medeniyet bu kadar ilerlememişti, elektrik yoktu. medeniyet bu kadar ilerlememişti, elektrik yoktu. Mum ışığında belki çıra yanarken çatır çatır çatır ses çıkartırken öyle okuyorlardı.Mum ışığında belki çıra yanarken çatır çatır çatır ses çıkartırken öyle okuyorlardı. Kim bilir ne mahrumiyetler çekiyorlardı mübarekler.Kim bilir ne mahrumiyetler çekiyorlardı mübarekler. Şimdiki gibi böyle cafcaflı, yaldızlı meslekler yoktu.Şimdiki gibi böyle cafcaflı, yaldızlı meslekler yoktu. Belki Yunus Emre bir taraftan hakikaten şeyhinin dergahına odun taşıyorduBelki Yunus Emre bir taraftan hakikaten şeyhinin dergahına odun taşıyordu ama bir taraftan da o engin kabiliyetiyle, hafızasıyla güzel edepleri öğrenmiş,ama bir taraftan da o engin kabiliyetiyle, hafızasıyla güzel edepleri öğrenmiş, odunun bile doğrusunu seçmiş. odunun bile doğrusunu seçmiş. Böyle düzgün düzgün odunları seçmiş de, "Bu dergaha odunun bile eğrisi yaraşmaz efendim." demiş. Böyle düzgün düzgün odunları seçmiş de, "Bu dergaha odunun bile eğrisi yaraşmaz efendim." demiş.

"Dağda hiç eğri odun kalmadı mı Yunus?" diye şaka yapınca şeyhi kendisine; "Dağda hiç eğri odun kalmadı mı Yunus?" diye şaka yapınca şeyhi kendisine;

"Efendim buraya odunun bile eğrisi yakışmaz." diye öyle cevap verdiği rivayet edilir. Olabilir. "Efendim buraya odunun bile eğrisi yakışmaz." diye öyle cevap verdiği rivayet edilir. Olabilir.

Biliyorsunuz şarkın dünyaca meşhur en büyük hakîmlerinden Şeyh Sâ'dî düşmanlara esir düşmüşte,Biliyorsunuz şarkın dünyaca meşhur en büyük hakîmlerinden Şeyh Sâ'dî düşmanlara esir düşmüşte, Halep'te taş kırdırmışlar mübareğe. Bacağına zincir geçirmişler taş kırdırmışlar. Halep'te taş kırdırmışlar mübareğe. Bacağına zincir geçirmişler taş kırdırmışlar.

Ya taş kırdıracak adam mı bulamadın? Ya taş kırdıracak adam mı bulamadın?

Bu zeka dünyaya bir defa gelmiş, kaç defa daha gelecek? Bu zeka dünyaya bir defa gelmiş, kaç defa daha gelecek?

Dünyanın en meşhur adamlarından biri, Şeyh Sâ'dî Şîrâzî. Zarafet dolu.Dünyanın en meşhur adamlarından biri, Şeyh Sâ'dî Şîrâzî. Zarafet dolu. Her şeyi, her sözü zarif bir kimse. Taş kırdırmışlar. Onu taş kırarken gören ne sanacak onu? Her şeyi, her sözü zarif bir kimse. Taş kırdırmışlar.

Onu taş kırarken gören ne sanacak onu?

İşte basit bir işçi diyecek, geçecek gidecek. İşte basit bir işçi diyecek, geçecek gidecek.

Eskiden güzel giyinmezlermiş, gösterişe aldırmazlarmış, ibadete önem verirlermiş, bir kenara çekilirlermiş. Eskiden güzel giyinmezlermiş, gösterişe aldırmazlarmış, ibadete önem verirlermiş, bir kenara çekilirlermiş.

E nereden belli olacak bu adamın böyle yüksek bir şahsiyet olduğu? E nereden belli olacak bu adamın böyle yüksek bir şahsiyet olduğu?

Şimdi ünvanı var, mevkii var, arabasının şeklinden belli olur. Zııtttt...Şimdi ünvanı var, mevkii var, arabasının şeklinden belli olur. Zııtttt... Bir gıcır gıcır Mercedes 500 geldi şey yaptı mı herkes el pençe divan durur, içinden kim çıkarsa çıksın.Bir gıcır gıcır Mercedes 500 geldi şey yaptı mı herkes el pençe divan durur, içinden kim çıkarsa çıksın. Yani Mercedes geldi filan diye.Yani Mercedes geldi filan diye. Bir lüks lokantanın, bir otelin önünde filan bir külüstür araba geldi mi hiç kimse bakmaz. Bir lüks lokantanın, bir otelin önünde filan bir külüstür araba geldi mi hiç kimse bakmaz.

Onun için onlar kendilerini bizden daha iyi yetiştirmişler.Onun için onlar kendilerini bizden daha iyi yetiştirmişler. Biz onların yanında belki ilkokul talebesi gibiyiz, onlar bu işin profesörü gibi. Biz onların yanında belki ilkokul talebesi gibiyiz, onlar bu işin profesörü gibi. Çünkü güzel ahlakı öğrenmişler. Çünkü güzel ahlakı öğrenmişler.

Dövene elsiz gerek, yapabilir misin? Sövene dilsiz gerek, yapabilir misin? Dövene elsiz gerek, yapabilir misin?

Sövene dilsiz gerek, yapabilir misin?

Alimallah her birimiz barut kesiliriz. Alimallah her birimiz barut kesiliriz.

Bizim edebiyatta talebeye cesaret vermek için söylediğimiz bir söz vardır.Bizim edebiyatta talebeye cesaret vermek için söylediğimiz bir söz vardır. Kompozisyon dersi yaptığımız zaman, hitabet ve kitabet yani insan güzel konuşacak güzel yazacak. Kompozisyon dersi yaptığımız zaman, hitabet ve kitabet yani insan güzel konuşacak güzel yazacak.

"Efendim benim kabiliyetim yok, bu işi beceremiyorum. Güzel konuşamıyorum." diyor talebe. "Efendim benim kabiliyetim yok, bu işi beceremiyorum. Güzel konuşamıyorum." diyor talebe.

E canım insan annesinden doğduğu zaman hatip olarak doğmaz, yazar olarak doğmaz.E canım insan annesinden doğduğu zaman hatip olarak doğmaz, yazar olarak doğmaz. İnsanın içinde vardır bu kabiliyet. "Yok, çok denedim, ben yapamıyorum hocam." filan diyor. İnsanın içinde vardır bu kabiliyet.

"Yok, çok denedim, ben yapamıyorum hocam." filan diyor.

Biz de misal veriyoruz onlara diyoruz ki, en böyle konuşmayan, sükûtî meşrepli,Biz de misal veriyoruz onlara diyoruz ki, en böyle konuşmayan, sükûtî meşrepli, sessiz sedasız, aciz gördüğün, hakikaten de davranışlarından da seni haklı çıkartacak gibi sessiz,sessiz sedasız, aciz gördüğün, hakikaten de davranışlarından da seni haklı çıkartacak gibi sessiz, mıymıntı, pısırık filan gibi görünen bir insanı yolda gitse birisi itse... Pat diye itti, yere düşürdü. mıymıntı, pısırık filan gibi görünen bir insanı yolda gitse birisi itse... Pat diye itti, yere düşürdü.

O kalkınca ne yapar? Dünyanın en ateşli hatibi kesilir.O kalkınca ne yapar?

Dünyanın en ateşli hatibi kesilir.
Ya ben sana bir şey yapmadan ne diye ittin? Yani sende insaf yok mu, merhamet yok mu?Ya ben sana bir şey yapmadan ne diye ittin? Yani sende insaf yok mu, merhamet yok mu? Ben sana kötülük yapmadım ki, bu hangi akla, mantığa sığar?Ben sana kötülük yapmadım ki, bu hangi akla, mantığa sığar? bilmem ne filan kanunlardan, nizamlardan, usullerden, faziletlerden dünyanın lafını söyler. Niye? bilmem ne filan kanunlardan, nizamlardan, usullerden, faziletlerden dünyanın lafını söyler.

Niye?

İttin, düşürdün, sinirlendirdin. Sinirlendirince tepesinin tası attı artık başlar konuşmaya her şeyi.İttin, düşürdün, sinirlendirdin. Sinirlendirince tepesinin tası attı artık başlar konuşmaya her şeyi. Ha demek ki kabiliyeti varmış! Demek ki kabiliyeti varmış, varmış ama biz onu işletmemiş oluyoruz. Ha demek ki kabiliyeti varmış! Demek ki kabiliyeti varmış, varmış ama biz onu işletmemiş oluyoruz.

Aslında zor değil. Aslında zor değil, kötülüğe iyilikle muamele etme prensibi.Aslında zor değil. Aslında zor değil, kötülüğe iyilikle muamele etme prensibi. Gayet kolay ama biz yapamıyoruz. Biz alışmışız her şeye yumruğa yumrukla cevap vermeye.Gayet kolay ama biz yapamıyoruz. Biz alışmışız her şeye yumruğa yumrukla cevap vermeye. Kötülüğe dövene elsiz [olamamışız], dövene bir buket gönderememişiz. Kötülüğe dövene elsiz [olamamışız], dövene bir buket gönderememişiz.

Hasan-ı Basrî hazretleri kendisine gıybet eden kimseye bir tabak meyve göndermiş.Hasan-ı Basrî hazretleri kendisine gıybet eden kimseye bir tabak meyve göndermiş. Demiş ki; "İşittim ki beni gıybet etmek suretiyle bütün sevaplarını bana veriyormuşsun.Demiş ki; "İşittim ki beni gıybet etmek suretiyle bütün sevaplarını bana veriyormuşsun. Ben o sevapların karşılığında ne vereyim, hiçbir şey verme imkanım, Ben o sevapların karşılığında ne vereyim, hiçbir şey verme imkanım, yok şu tabaktaki hediyelerimi kabul et." demiş.yok şu tabaktaki hediyelerimi kabul et." demiş. Çünkü bir insan bir insanı gıybet etti mi onun günahlarını yüklenir, sevaplarını öbür tarafa vermiş olur. Çünkü bir insan bir insanı gıybet etti mi onun günahlarını yüklenir, sevaplarını öbür tarafa vermiş olur.

Güzel huylu olmak bizim yolumuzun ana işlerinden biridir.Güzel huylu olmak bizim yolumuzun ana işlerinden biridir. Tarikatın, tasavvufun ana işlerinden birisi ahlakın güzel olmasıdır. Tarikatın, tasavvufun ana işlerinden birisi ahlakın güzel olmasıdır. Fedakarlık olacak, vefakârlık olacak, cefakârlık olacak,Fedakarlık olacak, vefakârlık olacak, cefakârlık olacak, sabır olacak, sebat olacak, tatlı dil olacak, güleç yüz olacak,sabır olacak, sebat olacak, tatlı dil olacak, güleç yüz olacak, merhamet olacak, sevgi olacak, saygı olacak... merhamet olacak, sevgi olacak, saygı olacak...

"Bizim büyüklerimizi saymayan, küçüklerimizi sevmeyen bizden değildir." diyor Peygamber Efendimiz. "Bizim büyüklerimizi saymayan, küçüklerimizi sevmeyen bizden değildir." diyor Peygamber Efendimiz.

Karşılıklı öyle olacak.Karşılıklı öyle olacak. Onun için zaten dinin emirlerinin bizde meydana getirmek istediği çok önemli olan netice bu. Onun için zaten dinin emirlerinin bizde meydana getirmek istediği çok önemli olan netice bu.

Güzel huylu olmayı Allah bize nasip etsin. Güzel huylu olmayı Allah bize nasip etsin.

Yani bir insan namaz kılıyor, bir insan oruç tutuyor, bir insan öteki ibadetleri yapıyor.Yani bir insan namaz kılıyor, bir insan oruç tutuyor, bir insan öteki ibadetleri yapıyor. Bunların onun üzerindeki sonucu ne olacak? Bunların onun üzerindeki sonucu ne olacak?

Olgun Müslümanlık olacak, salih Müslümanlık, kamil insanlık olacak, güzel huy olacak. Olgun Müslümanlık olacak, salih Müslümanlık, kamil insanlık olacak, güzel huy olacak.

Namaz kılıyor, olmamış. Neden? Namazı eksik ondan, abdesti eksik ondan.Namaz kılıyor, olmamış.

Neden?

Namazı eksik ondan, abdesti eksik ondan.
Abdest almasını bilmez, kendisini abdestliyim sanır, abdestli değildir.Abdest almasını bilmez, kendisini abdestliyim sanır, abdestli değildir. Namaz kılar, kılmasını bilmez, aklı başka yerdedir veyahut daha başka kusurları vardır. Namaz kılar, kılmasını bilmez, aklı başka yerdedir veyahut daha başka kusurları vardır.

Mesela Cuma günü insan arka saftan böyle omuzlardan atlayıp atlayıp ön tarafa geldi mi sevabı kalmıyor.Mesela Cuma günü insan arka saftan böyle omuzlardan atlayıp atlayıp ön tarafa geldi mi sevabı kalmıyor. Bilmez o, Cuma namazını kıldım der. Mübarek oturduğun yerde otur sevabını kaçırma. Bilmez o, Cuma namazını kıldım der. Mübarek oturduğun yerde otur sevabını kaçırma.

Bizim kardeşlerimizden birisinin cenazesi münasebetiyle bir şehre gittik.Bizim kardeşlerimizden birisinin cenazesi münasebetiyle bir şehre gittik. O şehrin en büyük camii tıklım tıklım dolu. O şehrin en büyük camii tıklım tıklım dolu. Biz girdik şöyle kapının yanında hemen şöyle müezzin mahvili gibi bir yerde oturuverdik.Biz girdik şöyle kapının yanında hemen şöyle müezzin mahvili gibi bir yerde oturuverdik. Bizden nice zaman sonra bir adamlar geldi, omuzları açarak, atlayarak atlayarak;Bizden nice zaman sonra bir adamlar geldi, omuzları açarak, atlayarak atlayarak; at yarışında atın böyle engellerden atladığı gibi taa imamın arkasına geçti, kuruldu.at yarışında atın böyle engellerden atladığı gibi taa imamın arkasına geçti, kuruldu. Meşhur bir kimse, söylemiyorum gıybet olmasın diye.Meşhur bir kimse, söylemiyorum gıybet olmasın diye. Yani kitaplara geçmiş, gazetelerde resmi olmuş filan bir kimse. Öyle bir kimse.Yani kitaplara geçmiş, gazetelerde resmi olmuş filan bir kimse. Öyle bir kimse. O da sanacak ki Cuma namazını kıldım, sevabını kazandım. O da sanacak ki Cuma namazını kıldım, sevabını kazandım. Halbuki imam minberdeyken birisi konuşsa, ona, sus konuşma desen o bile cumanın sevabını kaçırıyor. Halbuki imam minberdeyken birisi konuşsa, ona, sus konuşma desen o bile cumanın sevabını kaçırıyor.

Neden en öne gidiyor insan? Ben rahat edeyim, başkası ne yaparsa yapsın.Neden en öne gidiyor insan?

Ben rahat edeyim, başkası ne yaparsa yapsın.
Orasının sevabı çok, kimseye bırakmıyor, en öne gidiyor. Orasının sevabı çok, kimseye bırakmıyor, en öne gidiyor.

Yani dikkat edilirse her yerde kötü huyluluk bir takım tatsızlıklar meydana getiriyor.Yani dikkat edilirse her yerde kötü huyluluk bir takım tatsızlıklar meydana getiriyor. İyi huyluluk bir takım sevgiler meydana getiriyor, hoş neticeler hasıl ediyor. İyi huyluluk bir takım sevgiler meydana getiriyor, hoş neticeler hasıl ediyor.

Allah bizi güzel huylu eylesin. Allah bizi güzel huylu eylesin.

Da' mâ yurîbüke ilâ mâ lâ yurîbüke fe-inne's-sıkta tuma'nînetün ve inne'l-kezibe rîbetün. Da' mâ yurîbüke ilâ mâ lâ yurîbüke fe-inne's-sıkta tuma'nînetün ve inne'l-kezibe rîbetün.

Bu ikinci hadîs-i şerîfi Ahmed b. Hanbel, Neseî ve başkaları rivayet etmişler.Bu ikinci hadîs-i şerîfi Ahmed b. Hanbel, Neseî ve başkaları rivayet etmişler. Peygamber Efendimiz bir genel kaide veriyor biz mü'minlere. Diyor ki Efendimiz; Peygamber Efendimiz bir genel kaide veriyor biz mü'minlere. Diyor ki Efendimiz;

"Seni şüphelendiren şeyi terk ederek şüphelendirmeyen, kalbinin rahat ettiği şeye git, o işi yap." "Seni şüphelendiren şeyi terk ederek şüphelendirmeyen, kalbinin rahat ettiği şeye git, o işi yap."

Çünkü doğruluk, doğru olan şey insana huzur verir, yalan da insana şek şüphe verir.Çünkü doğruluk, doğru olan şey insana huzur verir, yalan da insana şek şüphe verir. İçinde biraz şek şüphe, kıvrıntı, acaba, soru işaretleri,İçinde biraz şek şüphe, kıvrıntı, acaba, soru işaretleri, nidâ işaretleri meydana geliyor mu o işte, o işi yapma.nidâ işaretleri meydana geliyor mu o işte, o işi yapma. Çünkü doğru olan şey apaşikârdır, insanın kalbi ona yatar,Çünkü doğru olan şey apaşikârdır, insanın kalbi ona yatar, tamam ben bunu yaparsam iyi olacak diye bir şey gelir. Ötekisinde tereddüt vardır. tamam ben bunu yaparsam iyi olacak diye bir şey gelir. Ötekisinde tereddüt vardır.

"Tereddütlüyü bırak tereddütsüz, apaşikâr, dosdoğru olan şeye koş." diyor Peygamber Efendimiz. "Tereddütlüyü bırak tereddütsüz, apaşikâr, dosdoğru olan şeye koş." diyor Peygamber Efendimiz.

Dinde umumi kaidedir, çünkü mü'minin gönlü nurlandığı, pırıldadığı zaman güzel şeyi sever,Dinde umumi kaidedir, çünkü mü'minin gönlü nurlandığı, pırıldadığı zaman güzel şeyi sever, güzel şeye tâbi olur, şüpheli şeyi sevmez rahatsız olur.güzel şeye tâbi olur, şüpheli şeyi sevmez rahatsız olur. Bir müslümanı götürsen bir gazinonun kenarına, içeri girmese bile oradaki çalgıdan,Bir müslümanı götürsen bir gazinonun kenarına, içeri girmese bile oradaki çalgıdan, türküden kasvet gelir ona, aman buradan kalkalım gidelim der. Sevmez.türküden kasvet gelir ona, aman buradan kalkalım gidelim der. Sevmez. Bir deniz kenarına götürsen aman istemem burayı der. Neden? Bir deniz kenarına götürsen aman istemem burayı der.

Neden?

Gönlü zevki almıştır, imanın zevkini almıştır onu sevmez.Gönlü zevki almıştır, imanın zevkini almıştır onu sevmez. Allah'ın kudretini seyretmeyi sever, güzel şeyleri sever kötü şeylerden nefret eder.Allah'ın kudretini seyretmeyi sever, güzel şeyleri sever kötü şeylerden nefret eder. Ama içinde bu terazi kurulmamış olan, bu hale gelmemiş olan bir insanın zevkine güvenilmez.Ama içinde bu terazi kurulmamış olan, bu hale gelmemiş olan bir insanın zevkine güvenilmez. Onlar yalan yanlış gösterebilirler her şeyi.Onlar yalan yanlış gösterebilirler her şeyi. İçinde hakkın verdiği nur, feraset nuru kalbine yayılmamış olan bir insan,İçinde hakkın verdiği nur, feraset nuru kalbine yayılmamış olan bir insan, imanı zayıf olan bir insan o şeyi bilemez. imanı zayıf olan bir insan o şeyi bilemez. Hangi şey doğrudur hangi şey eğridir, nefsinin esiri olduğu için bilemez.Hangi şey doğrudur hangi şey eğridir, nefsinin esiri olduğu için bilemez. Onlar için değil bu ölçü, mü'minler için. Onlar için değil bu ölçü, mü'minler için. Mü'min için şöyle kalbine huzursuzluk, titreme veren şey iyi değildir, huzur veren şey iyidir. Mü'min için şöyle kalbine huzursuzluk, titreme veren şey iyi değildir, huzur veren şey iyidir.

Üçüncü hadîs-i şerîf; Üçüncü hadîs-i şerîf;

Duâü'l-mer'i'l-müslimi müstecâbün li-ehîhi bi-zahri'l-ğaybiDuâü'l-mer'i'l-müslimi müstecâbün li-ehîhi bi-zahri'l-ğaybi inde re'sihî melekün müvekkelün bihî küllemâ de'â li-ehîhı inde re'sihî melekün müvekkelün bihî küllemâ de'â li-ehîhı hayrın kâle'l-melekü âmîn ve leke bi-misli zâlike. hayrın kâle'l-melekü âmîn ve leke bi-misli zâlike.

Ahmet b. Hanbel rahmetullahi aleyh Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'ten rivayet etmiş bu hadîs-i şerîfi.Ahmet b. Hanbel rahmetullahi aleyh Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'ten rivayet etmiş bu hadîs-i şerîfi. Peygamber sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz diyor ki; Peygamber sallallahu aleyhi vessellem Efendimiz diyor ki;

"Müslüman kişinin kardeşine yani din kardeşine onun gıyabında, o yokken onun arkasından,"Müslüman kişinin kardeşine yani din kardeşine onun gıyabında, o yokken onun arkasından, onun bulunmadığı yerde yaptığı dua müstecâb olur, kabul olur.onun bulunmadığı yerde yaptığı dua müstecâb olur, kabul olur. O dua eden kimsenin başının yanında bir melek vardır.O dua eden kimsenin başının yanında bir melek vardır. Kendisine vazifelendirilmiştir yani dua edici insanlara Allah görev olarak öyle meleği gönderir. Kendisine vazifelendirilmiştir yani dua edici insanlara Allah görev olarak öyle meleği gönderir. O melek, o şahıs müslüman kardeşi için hayırla dua ettikçe o melek de amin der.O melek, o şahıs müslüman kardeşi için hayırla dua ettikçe o melek de amin der. Allah sana da ona istediği şeyin bir mislini versin der." Allah sana da ona istediği şeyin bir mislini versin der."

Şimdi burada anlıyoruz ki mü'minin müslüman kardeşine yaptığı dua kabul oluyor.Şimdi burada anlıyoruz ki mü'minin müslüman kardeşine yaptığı dua kabul oluyor. Melek de amin diyor, bir.Melek de amin diyor, bir. İkincisi onun için istediği şey isteyen kimseye de aynı melek tarafından isteniyor ve verilecek. İkincisi onun için istediği şey isteyen kimseye de aynı melek tarafından isteniyor ve verilecek. Bu da iki. "Yâ Rabbi! O kardeşime sıhhat ver."Bu da iki. "Yâ Rabbi! O kardeşime sıhhat ver." Melek de diyecek ki; "Buna da sıhhat ver." "Yâ Rabbi! Sen o kardeşi dertlerden kurtar."Melek de diyecek ki; "Buna da sıhhat ver." "Yâ Rabbi! Sen o kardeşi dertlerden kurtar." Melek de diyecek ki; "Amin! "Yâ Rabbi! Buna da ver. Bunun da derdi kurtulacak."Melek de diyecek ki; "Amin! "Yâ Rabbi! Buna da ver. Bunun da derdi kurtulacak." O şahıs diyecek ki; "Yâ Rabbi! Ben biraz fakr u zarûrete düştüm,O şahıs diyecek ki; "Yâ Rabbi! Ben biraz fakr u zarûrete düştüm, sen bana para ver pul ver kimseye muhtaç olmayayım." Melek diyecek ki; "Yâ Rabbi! Buna da ver." sen bana para ver pul ver kimseye muhtaç olmayayım." Melek diyecek ki; "Yâ Rabbi! Buna da ver."

Demek ki insan kardeşi için ne isterse neticede kendisine o da nasip olacak. Demek ki insan kardeşi için ne isterse neticede kendisine o da nasip olacak.

Neden böyle bir kaide koymuş Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes hazretleri? Neden böyle bir kaide koymuş Rabbimiz Teâlâ ve Tekaddes hazretleri?

Mü'mini mü'mine sevdirmek için. Mü'mini mü'min tarafından desteklettirmek istiyor Rabbimiz.Mü'mini mü'mine sevdirmek için. Mü'mini mü'min tarafından desteklettirmek istiyor Rabbimiz. Mü'min mü'mini sevsin istiyor, insanlar kardeş olsun istiyor.Mü'min mü'mini sevsin istiyor, insanlar kardeş olsun istiyor. "Rabbenâ hep bana!" diye hep kendisini düşünmesin,"Rabbenâ hep bana!" diye hep kendisini düşünmesin, müslüman kardeşini daha çok düşünsün, onun iyiliğini istesin, onun iyiliği için koşuştursun istiyor.müslüman kardeşini daha çok düşünsün, onun iyiliğini istesin, onun iyiliği için koşuştursun istiyor. Dinimiz bunu istediği için, Rabbimiz bunu istediği için,Dinimiz bunu istediği için, Rabbimiz bunu istediği için, "Böyle yaparsanız böyle olur." diye buna mükafat koymuş."Böyle yaparsanız böyle olur." diye buna mükafat koymuş. Biz de çok uzağız dinimizin özünden, Resûlullah Efendimiz'in bize öğretmek istediği âdabtan hakikaten uzağız.Biz de çok uzağız dinimizin özünden, Resûlullah Efendimiz'in bize öğretmek istediği âdabtan hakikaten uzağız. Yani bunları biz küçüklükte öğrenmeliydik, ilkokul çağında filan öğrenmeliydik.Yani bunları biz küçüklükte öğrenmeliydik, ilkokul çağında filan öğrenmeliydik. Hayatımızı bu prensiplerin ışığında geçirmeliydik, biribirimizi sevmeliydik. Hayatımızı bu prensiplerin ışığında geçirmeliydik, biribirimizi sevmeliydik.

Broadmeadows Camiinde bir bildiri dağıtılmış, elimize geçti. Eh, yani o camide neler olduğunu anladık.Broadmeadows Camiinde bir bildiri dağıtılmış, elimize geçti. Eh, yani o camide neler olduğunu anladık. Cemaatin içinde ne kaynaşmalar olduğu anlaşılıyor. Müslümanlar böyle mi olacaktı? Cemaatin içinde ne kaynaşmalar olduğu anlaşılıyor. Müslümanlar böyle mi olacaktı? Yani müslümanların, hele yabancı diyarda böyle mi olur müslümanlar? Yani müslümanların, hele yabancı diyarda böyle mi olur müslümanlar?

Burası bizim kendi yurdumuz değil.Burası bizim kendi yurdumuz değil. Biz burada yabancıların arasındayız, bizim hasmımız ermeniler var karşımızda,Biz burada yabancıların arasındayız, bizim hasmımız ermeniler var karşımızda, öbür yanda yunanlılar var, beri tarafta başkaları var filan.öbür yanda yunanlılar var, beri tarafta başkaları var filan. Bizim burada biribirimize sargın olmamız gerekirken camilerdeki o bildiriler, farklılıklar, gruplaşmalar... Bizim burada biribirimize sargın olmamız gerekirken camilerdeki o bildiriler, farklılıklar, gruplaşmalar...

Şimdi burada gündüzleyin Sudanlı kardeşimiz vardı.Şimdi burada gündüzleyin Sudanlı kardeşimiz vardı. Maşallah böyle tereyağı gibi Arapça konuşuyor; yumuşak, sesi tatlı, ifadesi güzel.Maşallah böyle tereyağı gibi Arapça konuşuyor; yumuşak, sesi tatlı, ifadesi güzel. Belli ki iyi yetişmiş bir kimse. Çok nefis bir Arapça konuşuyordu.Belli ki iyi yetişmiş bir kimse. Çok nefis bir Arapça konuşuyordu. Biz Türküz, bütün Arapça konuşan kardeşler pabuçlarını aldılar gittiler.Biz Türküz, bütün Arapça konuşan kardeşler pabuçlarını aldılar gittiler. E mübarek işte Arapça konuşuyor, senin dilini konuşan bir kimse gelmiş. Otur da biraz nasihat dinle.E mübarek işte Arapça konuşuyor, senin dilini konuşan bir kimse gelmiş. Otur da biraz nasihat dinle. Adam dedi ki; Anlayan var mı? Benim yanımda şurada oturan bir kişi dedi ki, "Ben anlıyorum." Adam dedi ki;

Anlayan var mı?

Benim yanımda şurada oturan bir kişi dedi ki, "Ben anlıyorum."

Başkaları hepsi Türk. Yani Türklere Arapça konuşunca bizim kardeşlerimiz de Arapça öğrenmemişler.Başkaları hepsi Türk. Yani Türklere Arapça konuşunca bizim kardeşlerimiz de Arapça öğrenmemişler. Dedim ki ben; "İkindiye gel, ikindide ben tercüme edeyim sana." Geldi konuştu. Dedim ki ben;

"İkindiye gel, ikindide ben tercüme edeyim sana."

Geldi konuştu.

Şimdi yatsıda bekledim ki, biz şimdi caminin içinde bir grup kaldık burada.Şimdi yatsıda bekledim ki, biz şimdi caminin içinde bir grup kaldık burada. Halbuki bizden fazla yabancı da vardı.Halbuki bizden fazla yabancı da vardı. Bekledim ki onlar da gitmesinler, yine o güzel Arapça konuşan Sudanlı kardeşimize,Bekledim ki onlar da gitmesinler, yine o güzel Arapça konuşan Sudanlı kardeşimize, "Haydi konuş." diyelim. Eğer tercüme etmek gerekiyorsa"Haydi konuş." diyelim. Eğer tercüme etmek gerekiyorsa biz de Türkçe'ye tercüme edelim istedim ama kalktılar gittiler. biz de Türkçe'ye tercüme edelim istedim ama kalktılar gittiler.

Yani biribirimizi sevemiyoruz, kaynaşamıyoruz.Yani biribirimizi sevemiyoruz, kaynaşamıyoruz. İslâm'ın istediği dostluğu, muhabbeti, sevgiyi, saygıyı sağlayamamışız.İslâm'ın istediği dostluğu, muhabbeti, sevgiyi, saygıyı sağlayamamışız. Başka milletler arasında da sağlayamamışız. Başka milletler arasında da sağlayamamışız. Biribirimizin ufak tefek kusurlarından, elimizi dizkapağımıza tutuş şeklimizden,Biribirimizin ufak tefek kusurlarından, elimizi dizkapağımıza tutuş şeklimizden, secde ediş şeklimizden, ayağımız açışımızdan kapayışımızdan büyük meseleymiş gibisecde ediş şeklimizden, ayağımız açışımızdan kapayışımızdan büyük meseleymiş gibi koca koca konuşmalar yapıyoruz. koca koca konuşmalar yapıyoruz. Çok önemli iman meselelerinde, çok önemli müslüman kardeşliği meselelerinde,Çok önemli iman meselelerinde, çok önemli müslüman kardeşliği meselelerinde, çok sevaplı işlerde hiç oralı olmuyoruz. Eğitimimiz çok eksik.çok sevaplı işlerde hiç oralı olmuyoruz. Eğitimimiz çok eksik. Eğitime, İslâmî eğitime, Allah'ın dinini öğrenmeye, öğretmeye çok dikkat etmeliyiz.Eğitime, İslâmî eğitime, Allah'ın dinini öğrenmeye, öğretmeye çok dikkat etmeliyiz. Ve bilhassa genç çocuklarımızı o tarzda yetiştirmeliyiz. Ve bilhassa genç çocuklarımızı o tarzda yetiştirmeliyiz.

İmam Gazzâlî rahmetullahi aleyh'in hayatını okudum.İmam Gazzâlî rahmetullahi aleyh'in hayatını okudum. Babası mübarek bir insanmış, kendi halinde ticaretle meşgul olan bir kimseymiş.Babası mübarek bir insanmış, kendi halinde ticaretle meşgul olan bir kimseymiş. Yün eğirirmiş, eğirdiğini satarmış.Yün eğirirmiş, eğirdiğini satarmış. Kendisi öyle çok büyük bir alim değilmiş, öyle ilmiyle şöhret bulmuş kimse değilmiş Kendisi öyle çok büyük bir alim değilmiş, öyle ilmiyle şöhret bulmuş kimse değilmiş ama ilim meclislerini severmiş, devam edermiş. Rabbine dua edermiş ki; ama ilim meclislerini severmiş, devam edermiş. Rabbine dua edermiş ki;

"Yâ Rabbi! Benim çocuklarımı alim eyle." Allah ona iki tane evlat vermiş."Yâ Rabbi! Benim çocuklarımı alim eyle."

Allah ona iki tane evlat vermiş.
Dünya durdukça namları yürüyecek iki evlat. Birisi Muhammed Gazzâlî, birisi Ahmed Gazzâlî.Dünya durdukça namları yürüyecek iki evlat. Birisi Muhammed Gazzâlî, birisi Ahmed Gazzâlî. İkisi de büyük alim, ikisi de son derece büyük alim.İkisi de büyük alim, ikisi de son derece büyük alim. Yani babasının o hevesi, o duası çocukta tecelli etmiş. Yani babasının o hevesi, o duası çocukta tecelli etmiş.

Demek ki evlatlarımızı iyi müslüman yetiştirmeye gayret edelim.Demek ki evlatlarımızı iyi müslüman yetiştirmeye gayret edelim. Müslüman kardeşlerimizin iyiliğini isteyelim, onları sevelim.Müslüman kardeşlerimizin iyiliğini isteyelim, onları sevelim. Onlarla aramızdaki buzların çözülmesi için çalışalım. Kendi aramızda muhabbeti sağlayalım. Onlarla aramızdaki buzların çözülmesi için çalışalım. Kendi aramızda muhabbeti sağlayalım. Öteki milletlerden olan, öbür kabilelerden, kavimlerden olan kardeşlerimizle arayı ısıtalım. Öteki milletlerden olan, öbür kabilelerden, kavimlerden olan kardeşlerimizle arayı ısıtalım. Ondan sonra müslüman olmayan insanlara tebliğ vazifemizi yapalım, Allah'ın dinini öğretelim. Ondan sonra müslüman olmayan insanlara tebliğ vazifemizi yapalım, Allah'ın dinini öğretelim. Güzel numûne olarak lisân-ı hâl ile tebliğ edelim.Güzel numûne olarak lisân-ı hâl ile tebliğ edelim. En güzel tebliğ metodu, insanın karşı tarafa kendisini beğendirmek suretiyle İslâm'ı telkin etmesidir. En güzel tebliğ metodu, insanın karşı tarafa kendisini beğendirmek suretiyle İslâm'ı telkin etmesidir. Yani karşıdaki; "Ayy, ne güzel bir cemaat!Yani karşıdaki;

"Ayy, ne güzel bir cemaat!
Ne muhabbetli insanlar! Ne kadar temiz insanlar! Ne kadar güzel ahlaklı insanlar! Ne muhabbetli insanlar! Ne kadar temiz insanlar! Ne kadar güzel ahlaklı insanlar! Ne kadar güzel yüzlü insanlar! Ne kadar güzel sözlü insanlar! Ne kadar güzel yüzlü insanlar! Ne kadar güzel sözlü insanlar! Ne kadar yumuşak insanlar! Yahu bunların arasına girmeyi ben de isterim. Ne kadar yumuşak insanlar! Yahu bunların arasına girmeyi ben de isterim. Keşke ben de onlardan olabilsem!" diye gıpta ediyor mu karşımızdakiler?Keşke ben de onlardan olabilsem!" diye gıpta ediyor mu karşımızdakiler? Onlarda böyle bir arzu uyandırabiliyor muyuz? O zaman iyi müslümanız. Ama; Onlarda böyle bir arzu uyandırabiliyor muyuz?

O zaman iyi müslümanız. Ama;

"Yaaa, of sen onlara bakma! Onların camisinde neler olur bilmem ne!" filan diyorlarsa,"Yaaa, of sen onlara bakma! Onların camisinde neler olur bilmem ne!" filan diyorlarsa, bir gelen bir daha gelmemeye karar verip gidiyorsa mesela, o zaman iyi durumda değiliz. bir gelen bir daha gelmemeye karar verip gidiyorsa mesela, o zaman iyi durumda değiliz. İstediğimiz kadar sözümüz iyi olsa hareketimiz iyi olmayınca kıymeti olmaz. İstediğimiz kadar sözümüz iyi olsa hareketimiz iyi olmayınca kıymeti olmaz.

O halde lisân-ı hâl ile yani konuşmadan tavır ve davranışlarımızla da İslâm'ı telkin etmeyi,O halde lisân-ı hâl ile yani konuşmadan tavır ve davranışlarımızla da İslâm'ı telkin etmeyi, başkalarına özendirici bir görünümde olmaya çalışalım, prensip edinelim bu işi.başkalarına özendirici bir görünümde olmaya çalışalım, prensip edinelim bu işi. İnşallah görünüşümüzle, sakalımızla, kıyafetimizle, temizliğimizle, konuşmamızdaki ağırbaşlılıkla,İnşallah görünüşümüzle, sakalımızla, kıyafetimizle, temizliğimizle, konuşmamızdaki ağırbaşlılıkla, sakinlikle, başkalarına ikramlarımızla, güzel ahlakımızla müslümanın ne olduğunu gösterelim ve sevdirtelim. sakinlikle, başkalarına ikramlarımızla, güzel ahlakımızla müslümanın ne olduğunu gösterelim ve sevdirtelim.

Bizim dedelerimiz bunu sağlamışlar.Bizim dedelerimiz bunu sağlamışlar. Ben Pakistanlı birisiyle tanıştım Güney Afrika'dan. Pakistanlı, Güney Afrika'ya yerleşmiş. Dedi ki; Ben Pakistanlı birisiyle tanıştım Güney Afrika'dan. Pakistanlı, Güney Afrika'ya yerleşmiş. Dedi ki;

"Benim dedem 'Osmanlı' deyince hüngür hüngür ağlardı."Benim dedem 'Osmanlı' deyince hüngür hüngür ağlardı. 'Osmanlı' dedi mi hüngür hüngür ağlardı. Osmanlı ecdadınıza kasideler tanzim etmişti. 'Osmanlı' dedi mi hüngür hüngür ağlardı. Osmanlı ecdadınıza kasideler tanzim etmişti. 'Bunlar nasıl adamlar?' diye sorduğumuz zaman; 'Aman evladım!'Bunlar nasıl adamlar?' diye sorduğumuz zaman; 'Aman evladım! Onlar evliyaullahtır her birisi.' diye bize öyle söylerdi." diyor, öyle anlatıyor. Onlar evliyaullahtır her birisi.' diye bize öyle söylerdi." diyor, öyle anlatıyor.

Dedelerimiz bu şeyi sağlamışlar. Dünya üzerinde bu şeyi sağlamışlar.Dedelerimiz bu şeyi sağlamışlar. Dünya üzerinde bu şeyi sağlamışlar. Bu tabii propagandayla olan bir şey değil.Bu tabii propagandayla olan bir şey değil. İyi müslüman olmuşlar şöhreti yayılmış, dünyanın her yerinden gelen hayran kalmış. İyi müslüman olmuşlar şöhreti yayılmış, dünyanın her yerinden gelen hayran kalmış. Bu gün Arapça'nın içinde halen yaşayan bir kelimedir "Osmanlî" kelimesi. Bu gün Arapça'nın içinde halen yaşayan bir kelimedir "Osmanlî" kelimesi. "Osmanlî" demek yani çelebi, çok zarif, çok kibar insan demekmiş."Osmanlî" demek yani çelebi, çok zarif, çok kibar insan demekmiş. Yani Lübnan'da Mısır'da Suriye'de böyle bir insana "Ente Osmanlî." yani sen Osmanlısın desen, Yani Lübnan'da Mısır'da Suriye'de böyle bir insana "Ente Osmanlî." yani sen Osmanlısın desen, yani çok kibarsın, çok naziksin, centilmensin mânasına gelirmiş. Güzel bir şey bu. yani çok kibarsın, çok naziksin, centilmensin mânasına gelirmiş. Güzel bir şey bu.

İnşallah biz de Peygamber Efendimiz'in ahlakı ile ahlaklanalım.İnşallah biz de Peygamber Efendimiz'in ahlakı ile ahlaklanalım. O güzel huylarla cenneti kazanalım. Allah'ın cemaline erelim. O güzel huylarla cenneti kazanalım. Allah'ın cemaline erelim.

Fâtiha-ı Şerîfe mea'l-besmele. Fâtiha-ı Şerîfe mea'l-besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2