Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Evvel 1446
24 Kasım 2024
İmsak
06:24
Güneş
07:54
Öğle
12:55
İkindi
15:24
Akşam
17:47
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Hâcer-i Esved Mübarek Bir Taştır

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

25 Ramazan 1403 / 06.07.1983

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Hacer-i Esved, İyi Niyet Sahibi Olmak, Köpek Beslemek, Her işte Adaletle Hüküm vermek, Ahir Zamanda Dünya Sevgisi Artacak, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Hâcer-i Esved Mübarek Bir Taştır

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

25 Ramazan 1403 / 06.07.1983

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Hacer-i Esved, İyi Niyet Sahibi Olmak, Köpek Beslemek, Her işte Adaletle Hüküm vermek, Ahir Zamanda Dünya Sevgisi Artacak, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

es-Salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirînees-Salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîne Muhammedin ve âlihi ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn. Muhammedin ve âlihi ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn.

Emma bâ'd: Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe inne efdale'l-kitâbi kitâbullahEmma bâ'd:

Fa'lemû eyyühe'l-ihvân fe inne efdale'l-kitâbi kitâbullah
ve efdale'l-hedyi hedyû seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem.ve efdale'l-hedyi hedyû seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem. Ve şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesin bid'ahVe şerre'l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesin bid'ah ve külle bid'atin dalâleh ve külle dalâletin ve sâhibihâ fi'n-nâr.ve külle bid'atin dalâleh ve külle dalâletin ve sâhibihâ fi'n-nâr. Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi's-senedi'l-muttasılı ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Lev lâ mâ messe'l-hacere min encâsi'l-câhiliyetiLev lâ mâ messe'l-hacere min encâsi'l-câhiliyeti mâ messehû zûâhetin illâ şufiye ve mâ âle'l-ardi şey'ün mine'l-cenneti ğayruhû. mâ messehû zûâhetin illâ şufiye ve mâ âle'l-ardi şey'ün mine'l-cenneti ğayruhû.

Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl. Aziz ve muhterem müslüman kardeşlerim! Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Aziz ve muhterem müslüman kardeşlerim!

Allahu Teâlâ hazretlerini selamı, rahmeti, bereketi cümlenizin üzerine olsun. Allahu Teâlâ hazretlerini selamı, rahmeti, bereketi cümlenizin üzerine olsun.

Peygamber sallallahu aleyhi ve selem hazretlerinin mübarek hadislerinden bir miktarını okuyup izah edeceğiz.Peygamber sallallahu aleyhi ve selem hazretlerinin mübarek hadislerinden bir miktarını okuyup izah edeceğiz. Hadîs-i şerîflerin okunmasına ve izahına geçmeden önce evvelen ve hâsseten Hadîs-i şerîflerin okunmasına ve izahına geçmeden önce evvelen ve hâsseten Peygamber sallallahu aleyhi ve selem hazretlerinin ruh-i pâki için;Peygamber sallallahu aleyhi ve selem hazretlerinin ruh-i pâki için; ve sâir enbiyâ ve mürselînin ervâhı için;ve sâir enbiyâ ve mürselînin ervâhı için; Peygamber sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz'in ashâbının, etbâının ruhları için; Peygamber sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz'in ashâbının, etbâının ruhları için; hâsseten sâdât ve meşâyih-i turuk u aliyyemizin ervâhı için; hâsseten sâdât ve meşâyih-i turuk u aliyyemizin ervâhı için; eserin müellifi Gümüşhâneli [Ahmed Ziyâüddin] Hocamız'ın ruhu için;eserin müellifi Gümüşhâneli [Ahmed Ziyâüddin] Hocamız'ın ruhu için; eserin içindeki hadîs-i şerîflerin bize kadar gelmesinde emek sarf etmiş olan eserin içindeki hadîs-i şerîflerin bize kadar gelmesinde emek sarf etmiş olan alimlerin ve râvilerin cümlesinin ruhları için; uzaktan yakından hadîs-i şerîfleri dinlemek üzere alimlerin ve râvilerin cümlesinin ruhları için; uzaktan yakından hadîs-i şerîfleri dinlemek üzere şu ibadethaneye teşrif etmiş olan siz kardeşlerimizin deşu ibadethaneye teşrif etmiş olan siz kardeşlerimizin de âhirete intikal eylemiş olan bütün sevdiklerinin ve yakınlarının ruhları için;âhirete intikal eylemiş olan bütün sevdiklerinin ve yakınlarının ruhları için; biz yaşayan sağ müslümanların da Cenâb-ı Mevlâ'nın rızasına uygun ömür sürüp onun huzuruna sevdiği,biz yaşayan sağ müslümanların da Cenâb-ı Mevlâ'nın rızasına uygun ömür sürüp onun huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varmamıza vesile olması için bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım. razı olduğu kullar olarak varmamıza vesile olması için bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım.

Hadîs-i şerîf Hâcer-i Esved hakkında: Hacer-i esved, renginden dolayı esved diye sıfatlanmış. Hadîs-i şerîf Hâcer-i Esved hakkında:

Hacer-i esved, renginden dolayı esved diye sıfatlanmış.
Rengi koyu olduğu için esved denmiş, hâcer de taş demek: Hâcer-i Esved.Rengi koyu olduğu için esved denmiş, hâcer de taş demek: Hâcer-i Esved. Ama Hâcer-i Es'ad da diyenler var; en mesud, en said, en uğurlu, en bahtiyar taşlardan birisi! Ama Hâcer-i Es'ad da diyenler var; en mesud, en said, en uğurlu, en bahtiyar taşlardan birisi!

Bu taşı İbrahim aleyhisselam tavafın başlangıcı olmasının nişanesi olmak üzereBu taşı İbrahim aleyhisselam tavafın başlangıcı olmasının nişanesi olmak üzere Beytullah'ın köşesine yerleştirmiş. Ondan sonra Beytullah'ı tavaf edecek olan hacılar,Beytullah'ın köşesine yerleştirmiş. Ondan sonra Beytullah'ı tavaf edecek olan hacılar, ibadet ehli umreciler, mu'temirler ona selam edip istilam edip ondan sonra ibadet ehli umreciler, mu'temirler ona selam edip istilam edip ondan sonra oradan başlıyorlar ve yukarıdan baktığımız zaman saatin ibresinin dönüşünün tersi istikametteoradan başlıyorlar ve yukarıdan baktığımız zaman saatin ibresinin dönüşünün tersi istikamette Beytullah'ın etrafında tavafa devam ediyorlar.Beytullah'ın etrafında tavafa devam ediyorlar. O ibadetlerini, vazifelerini yapıyorlar ve her Hâcer-i Esved'in yanından geçerken de O ibadetlerini, vazifelerini yapıyorlar ve her Hâcer-i Esved'in yanından geçerken de ona el kaldırıp Bismillâhi Allahu ekber deyip istilam eyleyipona el kaldırıp Bismillâhi Allahu ekber deyip istilam eyleyip ondan sonra tavafın şavtına devam ediyorlar. ondan sonra tavafın şavtına devam ediyorlar.

Hâcer-i Esved tabii telaştan, gürültüden,Hâcer-i Esved tabii telaştan, gürültüden, sıkıntıdan, izdihamdan, kalabalıktan doğru düzgün görülememiştir.sıkıntıdan, izdihamdan, kalabalıktan doğru düzgün görülememiştir. Gidenler tarafından bile belki pek dikkatli görülememiştir. Gidenler tarafından bile belki pek dikkatli görülememiştir. Hâcer-i Esved; büyücek bir tepsi gibi, bir halka gibi olan gümüşten bir çerçeve, kalın bir çerçeve içindedir. Hâcer-i Esved; büyücek bir tepsi gibi, bir halka gibi olan gümüşten bir çerçeve, kalın bir çerçeve içindedir. O gümüş, yüzük gibi olan şeyin içerisi içeriye doğru oyuktur. Taş iç kısımdadır, çıkıntıda değildir. O gümüş, yüzük gibi olan şeyin içerisi içeriye doğru oyuktur. Taş iç kısımdadır, çıkıntıda değildir.

Hâcer-i Esved dikkatli bakıldığı zaman turuncu, sarı, kırmızı renkli bir damarlı, renkli zemin;Hâcer-i Esved dikkatli bakıldığı zaman turuncu, sarı, kırmızı renkli bir damarlı, renkli zemin; yapıştırıcı, birleştirici malzemenin içinde on iki kadar parçadır.yapıştırıcı, birleştirici malzemenin içinde on iki kadar parçadır. İbrahim aleyhisselam oraya koyduğu zaman yekpare idi ama sonradanİbrahim aleyhisselam oraya koyduğu zaman yekpare idi ama sonradan bu insanların edeplileri, edepsizleri [gelmişler]. bu insanların edeplileri, edepsizleri [gelmişler].

Dünya üzerinde çok acayip insanlar vardır: Kimisi gelmiş Beytullah'a hücum etmiştir. Dünya üzerinde çok acayip insanlar vardır: Kimisi gelmiş Beytullah'a hücum etmiştir. Kanuni zamanında bedevilerden, cahillerden, o çöl Araplar'ından bir grup hücum etmişler.Kanuni zamanında bedevilerden, cahillerden, o çöl Araplar'ından bir grup hücum etmişler. Daha önceleri de Beytullah'ın etrafında çok kavgalar gürültüler olmuştur. Daha önceleri de Beytullah'ın etrafında çok kavgalar gürültüler olmuştur. Çok hürmet edilmesi gereken bir yer.Çok hürmet edilmesi gereken bir yer. Beytullah, Allah'ın ibadet yeri, Hz. Âdem aleyhisselam'ın çadırını kurup ibadet ettiği zamandan beriBeytullah, Allah'ın ibadet yeri, Hz. Âdem aleyhisselam'ın çadırını kurup ibadet ettiği zamandan beri müstesna bir mahal. Ama o Hâcer-i Esved'i yerinden söküp de Necid'e kaçırmışlar. müstesna bir mahal. Ama o Hâcer-i Esved'i yerinden söküp de Necid'e kaçırmışlar. Neden sonra ellerinden alınmış. O esnada parçalar hâline gelmiş de Neden sonra ellerinden alınmış. O esnada parçalar hâline gelmiş de o parçaları bir zemin içinde, on iki parça irili ufaklı taşlar şeklinde tutturmuşlar. Öyle görünür.o parçaları bir zemin içinde, on iki parça irili ufaklı taşlar şeklinde tutturmuşlar. Öyle görünür. Görebilse, başkaları baksa işin aslı böyledir. Yekpare bir kaldırım taşı tarzında değildir. Görebilse, başkaları baksa işin aslı böyledir. Yekpare bir kaldırım taşı tarzında değildir.

Kanuni Süleyman'ın türbesinin kapısı üstündeki pencerenin üst köşesine Kanuni Süleyman'ın türbesinin kapısı üstündeki pencerenin üst köşesine yerleştirilmiş bir siyah taş vardır. Rivayet edilir, bu taş parçalarından bir tanesi odur derler.yerleştirilmiş bir siyah taş vardır. Rivayet edilir, bu taş parçalarından bir tanesi odur derler. Oradan getirilmiş buraya konulmuş. Bir tanesi de Sultanahmet'te bir cami var,Oradan getirilmiş buraya konulmuş. Bir tanesi de Sultanahmet'te bir cami var, meydan bittikten sonra aşağı doğru inilince -adını şu anda hatırlayamayacağım- meydan bittikten sonra aşağı doğru inilince -adını şu anda hatırlayamayacağım- o caminin de bir yerinde;o caminin de bir yerinde; "Bu da Hâcer-i Esved'in bir parçasıdır." dediler. Ben oraya gittiğim zaman gösterdiler."Bu da Hâcer-i Esved'in bir parçasıdır." dediler. Ben oraya gittiğim zaman gösterdiler. Burada da böyle iki parçası var.Burada da böyle iki parçası var. Demek ki parçalandığı için o devirde parçalarının bir kısmı da buraya getirilmiş. Demek ki parçalandığı için o devirde parçalarının bir kısmı da buraya getirilmiş.

Hâcer-i Esved mübarek bir taştır. Hz. Ömer onu öpmüş de demiş ki; Hâcer-i Esved mübarek bir taştır.

Hz. Ömer onu öpmüş de demiş ki;

"Resûlullah'ın öptüğünü görmeseydim [öpmezdim], sen bir taştan ibaretsin!" "Resûlullah'ın öptüğünü görmeseydim [öpmezdim], sen bir taştan ibaretsin!"

Hz. Ali Efendimiz diyor ki; "Yâ Ömer, öyle deme!Hz. Ali Efendimiz diyor ki;

"Yâ Ömer, öyle deme!
Bu taş senin bildiğin taşlar gibi değil, bu taş fayda da verir zarar da verir.Bu taş senin bildiğin taşlar gibi değil, bu taş fayda da verir zarar da verir. Bu taş hep önünden geçip de kendisine istilam edenlere,Bu taş hep önünden geçip de kendisine istilam edenlere, Bismillahi Allahu ekber deyip tavaf edenlere kıyamet gününde şehadet edecek!Bismillahi Allahu ekber deyip tavaf edenlere kıyamet gününde şehadet edecek! Bu önemli bir taştır, lalettayin bir taş değildir." Bu önemli bir taştır, lalettayin bir taş değildir."

Onun üzerine Hz. Ömer, Hz. Ali Efendimiz'in göğsüne vurmuş: Onun üzerine Hz. Ömer, Hz. Ali Efendimiz'in göğsüne vurmuş:

"Allah'ın verdiği ilim sana mübarek olsun." demiş. "Allah'ın verdiği ilim sana mübarek olsun." demiş.

Ne güzel insanlar, halife olmuş muhterem insanlar!Ne güzel insanlar, halife olmuş muhterem insanlar! Hepsi büyük, abide gibi değerli insanlar ama karşı taraftan bir hak söz söyleyince ne güzel karşılıyor.Hepsi büyük, abide gibi değerli insanlar ama karşı taraftan bir hak söz söyleyince ne güzel karşılıyor. Ötekisi de, "Bak o büyüktür, bir laf söyledi, ben de susuvereyim." demiyor.Ötekisi de, "Bak o büyüktür, bir laf söyledi, ben de susuvereyim." demiyor. Hakkı söylüyor. Çok edepler var. Büyüklerin hayatlarını okumakta bize çok fayda var.Hakkı söylüyor. Çok edepler var.

Büyüklerin hayatlarını okumakta bize çok fayda var.
Bak zaten bizim okuduğumuz da Resûlullah'ın hayatından sahnelerdir, sahne sahne! Bak zaten bizim okuduğumuz da Resûlullah'ın hayatından sahnelerdir, sahne sahne!

Hadis ne demek? Resûlullah Efendimiz'in ya sözüdür ya kavlidir ya takriridir. Hadis ne demek?

Resûlullah Efendimiz'in ya sözüdür ya kavlidir ya takriridir.

Resûlullah'ın hayatından bize pencere açılıyor da biz oradan onun hayatının sahnelerine bakıyoruz,Resûlullah'ın hayatından bize pencere açılıyor da biz oradan onun hayatının sahnelerine bakıyoruz, çok faydalıdır. İnde zikri's-sâlihîn tenzili'r-rahmeh. "Rahmet iner." çok faydalıdır.

İnde zikri's-sâlihîn tenzili'r-rahmeh. "Rahmet iner."

Salih insanların, büyük kimselerin, büyük evliyâullahın, ashâb-ı kirâmın hayatını okuyun,Salih insanların, büyük kimselerin, büyük evliyâullahın, ashâb-ı kirâmın hayatını okuyun, ibretle, dikkatle okuyun. Her hareketlerinde çok ibretler var. ibretle, dikkatle okuyun. Her hareketlerinde çok ibretler var.

Mesela Hz. Ömer, birçok hadîs-i şerîflerden belli ki babayiğit, bahadır, boylu poslu bir kimse.Mesela Hz. Ömer, birçok hadîs-i şerîflerden belli ki babayiğit, bahadır, boylu poslu bir kimse. Güçlü kuvvetli, pazısını kimse alt edecek durumda değil.Güçlü kuvvetli, pazısını kimse alt edecek durumda değil. Kılıcı kuvvetli, yumruğu, pazusu ağır, kuvvetli bir kimse. Kılıcı kuvvetli, yumruğu, pazusu ağır, kuvvetli bir kimse. Ama birisi hanımını şikâyet etmek üzere Hz. Ömer'in evine gelmiş.Ama birisi hanımını şikâyet etmek üzere Hz. Ömer'in evine gelmiş. O da kapıdan dışarıya çıkmış, diyor ki; O da kapıdan dışarıya çıkmış, diyor ki; "Onlar bizim yemeklerimizi pişirirler, ihtiyaçlarımızı görürler, onları hoş gör." diyor,"Onlar bizim yemeklerimizi pişirirler, ihtiyaçlarımızı görürler, onları hoş gör." diyor, "Gücüm kuvvetim var, ben hanımı ezerim, döverim, vururum, kırarım." demiyor."Gücüm kuvvetim var, ben hanımı ezerim, döverim, vururum, kırarım." demiyor. Çok ibretler var; onların hayatlarını okursak hayatımızı nasıl geçirmemiz gerektiğine dair bilgiler alırız. Çok ibretler var; onların hayatlarını okursak hayatımızı nasıl geçirmemiz gerektiğine dair bilgiler alırız.

Bu mübarek taş hakkında neler söylesek az gelir; Bu mübarek taş hakkında neler söylesek az gelir; hakkında Peygamber Efendimiz şu hadîs-i şerîfi buyurmuş: hakkında Peygamber Efendimiz şu hadîs-i şerîfi buyurmuş:

metinde yokmetinde yok "Eğer cahiliyet devrinin necasetlerinden, pisliklerinden"Eğer cahiliyet devrinin necasetlerinden, pisliklerinden Hâcer-i Esved'in üstüne Hâcer-i Esved'e temas etmiş şeyler olmasaydı..." Hâcer-i Esved'in üstüne Hâcer-i Esved'e temas etmiş şeyler olmasaydı..."

Çünkü İslâm'dan evvel cahiliyet devri vardı. Çünkü İslâm'dan evvel cahiliyet devri vardı.

"O devirde o taşın üstüne temas etmiş, yer etmiş, sürülmüş cahiliyet devri pisliklerinden,"O devirde o taşın üstüne temas etmiş, yer etmiş, sürülmüş cahiliyet devri pisliklerinden, küfründen, yanlış itikatlarından, bozukluklarından bir şeyler olmayaydı;küfründen, yanlış itikatlarından, bozukluklarından bir şeyler olmayaydı; âmâlık, cüzzam hastalığı, abraş hastalığı gibi semavî âfet olarakâmâlık, cüzzam hastalığı, abraş hastalığı gibi semavî âfet olarak bir derde giriftar olan bir dertli insan ona temas etseydi kim olursa olsun mutlaka şifa bulurdu!" bir derde giriftar olan bir dertli insan ona temas etseydi kim olursa olsun mutlaka şifa bulurdu!"

Cahiliye devrinin kötü fikirleri, kötü itikatları kirletti de o tesir olmuyor. Cüzzam ne demek? Cahiliye devrinin kötü fikirleri, kötü itikatları kirletti de o tesir olmuyor.

Cüzzam ne demek?

Tedavisi o zaman imkânsız bir hastalık. Tedavisi o zaman imkânsız bir hastalık. Şimdi de [tedavisini] yapıyorlar mı yapmıyorlar mı, çok zor diyorlar.Şimdi de [tedavisini] yapıyorlar mı yapmıyorlar mı, çok zor diyorlar. Ama cüzzamlıları bir yere ayırıyorlar. Abraş hastalığı demek; abras veya abraş, Ama cüzzamlıları bir yere ayırıyorlar.

Abraş hastalığı demek; abras veya abraş,
derinin üstünde bölge bölge renk değişmeleri oluyor, sonra onlar kansere, deri kanserine çeviriyormuş.derinin üstünde bölge bölge renk değişmeleri oluyor, sonra onlar kansere, deri kanserine çeviriyormuş. Ben doktorlara sordum, amansız bir hastalık. Ben doktorlara sordum, amansız bir hastalık. Bilhassa o sıcak memlekette güneş ışıklarının deride yaptığı tahribattan dolayı olanBilhassa o sıcak memlekette güneş ışıklarının deride yaptığı tahribattan dolayı olan amansız ve öldürücü bir hastalık! Âmâlık, gözlerin görmemeye başlaması.amansız ve öldürücü bir hastalık!

Âmâlık, gözlerin görmemeye başlaması.
Bitti, göz bir kere bozuldu mu bir daha düzelmez! Bitti, göz bir kere bozuldu mu bir daha düzelmez!

Bu hastalıklar bile ona temas ettiği zaman iyi olurdu ama o cahiliyet devri yok mu?!Bu hastalıklar bile ona temas ettiği zaman iyi olurdu ama o cahiliyet devri yok mu?! Ah o cahiliyet devrinin o kötü itikatları, kötü fikirleri, kötü âdetleri,Ah o cahiliyet devrinin o kötü itikatları, kötü fikirleri, kötü âdetleri, o cahiliyet devri Araplar'ının [kötülükleri]…o cahiliyet devri Araplar'ının [kötülükleri]… Onlar olmasaydı o Hâcer-i Esved'in üzerinde bu şifa olurdu. Onlar olmasaydı o Hâcer-i Esved'in üzerinde bu şifa olurdu.

"Cennetten yeryüzünde bundan başka hatıra numune yoktur!" Cennetten inmiştir. "Cennetten yeryüzünde bundan başka hatıra numune yoktur!"

Cennetten inmiştir.
Peygamber Efendimiz'in bir hadîs-i şerîfi var ki Peygamber Efendimiz'in bir hadîs-i şerîfi var ki Peygamber Efendimiz; "Hacer-i Esved cennettendir." buyurmuş. Mübarek bir taştır. Peygamber Efendimiz; "Hacer-i Esved cennettendir." buyurmuş. Mübarek bir taştır.

İşte bunun hakkında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri böyle buyurmuş.İşte bunun hakkında Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri böyle buyurmuş. İmam Suyûtî hazretleri de isnâduhû hasenün buyuruyor; sahih isnadlı bir hadîs-i şerîftir. İmam Suyûtî hazretleri de isnâduhû hasenün buyuruyor; sahih isnadlı bir hadîs-i şerîftir. İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir. Abdullah b. Amr b. Âs'tan da rivayet edilmiştir, diye anlatıyor. İbn Abbas'tan rivayet edilmiştir. Abdullah b. Amr b. Âs'tan da rivayet edilmiştir, diye anlatıyor.

Allahu Teâlâ hazretleri oraları ziyaret etmek nasip etsin.Allahu Teâlâ hazretleri oraları ziyaret etmek nasip etsin. Hacer-i Esved'i öpmek, ona temas etmek nasip eylesin.Hacer-i Esved'i öpmek, ona temas etmek nasip eylesin. "Yâ Rabbi! Evet hacca geldi, tavaf etti, beni selamladı, benim karşımdan geçti." diye"Yâ Rabbi! Evet hacca geldi, tavaf etti, beni selamladı, benim karşımdan geçti." diye onun şehadetine mazhar olmayı cümlemize nasip eylesin. Bir husus daha var: onun şehadetine mazhar olmayı cümlemize nasip eylesin.

Bir husus daha var:

Hacer-i Esved'in başında çok çekişme oluyor.Hacer-i Esved'in başında çok çekişme oluyor. Tabii insanlar sevdikleri için herkes hücum ediyor,Tabii insanlar sevdikleri için herkes hücum ediyor, herkes hücum edince de izdihamdan dolayı bir itişme kakışma oluyor.herkes hücum edince de izdihamdan dolayı bir itişme kakışma oluyor. İnsanlar itişmiyor ama hücum ettiği için insanların omuzları çatırdıyor. İnsanlar itişmiyor ama hücum ettiği için insanların omuzları çatırdıyor. Şimdi ben bunu şahsen müslümanlara eza cefa olmasın diye uygun görmüyorum.Şimdi ben bunu şahsen müslümanlara eza cefa olmasın diye uygun görmüyorum. Hele kadınlar oraya hiç girmeyip uzaktan işaret de ederlerse; gitmiş, ellerini sürmüş gibi olurlar. Hele kadınlar oraya hiç girmeyip uzaktan işaret de ederlerse; gitmiş, ellerini sürmüş gibi olurlar.

Fakat Abdullah b. Ömer radıyallahu anh hacda "Mutlaka öpeceğim." demiş.Fakat Abdullah b. Ömer radıyallahu anh hacda "Mutlaka öpeceğim." demiş. Bir girmiş, burnu kanamış. Çıkmış, abdestini tazelemiş, tekrar gelmiş.Bir girmiş, burnu kanamış. Çıkmış, abdestini tazelemiş, tekrar gelmiş. Yine girmiş, yine burnu kanamış. Tekrar çıkmış, abdest almış, tekrar girmiş…Yine girmiş, yine burnu kanamış. Tekrar çıkmış, abdest almış, tekrar girmiş… Buradan da anlaşılıyor ki öyle yapana da herhalde pek bir ruhsat tarafı var.Buradan da anlaşılıyor ki öyle yapana da herhalde pek bir ruhsat tarafı var. Demek âşık ve onun için önemli! Hz. Ömer'in oğlu, Resûlullah öyle yaptı diye o gayreti yapmak istiyor;Demek âşık ve onun için önemli! Hz. Ömer'in oğlu, Resûlullah öyle yaptı diye o gayreti yapmak istiyor; ashâb-ı kirâmın fakihlerinden, o da öyle yapmış. Okudum, hayret ettim.ashâb-ı kirâmın fakihlerinden, o da öyle yapmış. Okudum, hayret ettim. Burnu tekrar tekrar kanamış da ille öpeceğim o mübarek taşı diye aşkından şevkinden tekrar tekrar gitmiş dışarıdan abdest almış. Burnu tekrar tekrar kanamış da ille öpeceğim o mübarek taşı diye aşkından şevkinden tekrar tekrar gitmiş dışarıdan abdest almış. İçtihat farkı, kanaat farkı. O da öyle düşünmüş. İçtihat farkı, kanaat farkı. O da öyle düşünmüş.

Allahu Teâlâ hazretleri iyi niyetle yapılan her harekete ecir verir.Allahu Teâlâ hazretleri iyi niyetle yapılan her harekete ecir verir. Kanaatler farklı olsa bile mühim olan iyi niyet! Kanaatler farklı olsa bile mühim olan iyi niyet!

"Efendim filanca arkadaş horul horul uyuyor." "Efendim filanca arkadaş horul horul uyuyor."

Belki şimdi uyuyor da "Geceleyin kalkayım…" diye uyuyor. Şimdiki uykusu o zaman iyi bir şey! Belki şimdi uyuyor da "Geceleyin kalkayım…" diye uyuyor. Şimdiki uykusu o zaman iyi bir şey!

"Filanca arkadaş uyumuyor." "Filanca arkadaş uyumuyor."

"Eh işte uyku uyumayayım da tesbih çekeyim sevap kazanayım…" diye uyumuyor; o da güzel. "Eh işte uyku uyumayayım da tesbih çekeyim sevap kazanayım…" diye uyumuyor; o da güzel. Allah hepsinin niyetine göre ola ki ecir sevap verir. Allah hepsinin niyetine göre ola ki ecir sevap verir.

Ashâb-ı kirâmın olsun, ondan sonra gelen müslümanların olsun, Ashâb-ı kirâmın olsun, ondan sonra gelen müslümanların olsun, yaptıkları hareketlerde iyi insansa hiç aleyhinde dili dedikoduya bulaştırmamak gerekiyor.yaptıkları hareketlerde iyi insansa hiç aleyhinde dili dedikoduya bulaştırmamak gerekiyor. İyi insansa onun kanaati odur. İçtihadı o tarzda tecelli etmiş, düşünmüş taşınmış,İyi insansa onun kanaati odur. İçtihadı o tarzda tecelli etmiş, düşünmüş taşınmış, aklı onun daha uygun olduğu kanaatine varmış,aklı onun daha uygun olduğu kanaatine varmış, onun için öyle yapmış diye hepsini hoş görmek gerekiyor. onun için öyle yapmış diye hepsini hoş görmek gerekiyor.

"Efendim filanca sahabi ötekisinin üstüne hücum etmiş, harp etmişler, darp etmişler…" "Efendim filanca sahabi ötekisinin üstüne hücum etmiş, harp etmişler, darp etmişler…"

Karışma sen! Onların zamanında olsaydın durumun daha zor olurdu. Karışma sen! Onların zamanında olsaydın durumun daha zor olurdu. İlle bir tanesinin yanında olacaktın! İşte çok şükür, kaç asır sonra gelmişsin. İlle bir tanesinin yanında olacaktın! İşte çok şükür, kaç asır sonra gelmişsin. Allah kanlarına senin elini bulaştırmamış, dilini ne bulaştırırsın?..Allah kanlarına senin elini bulaştırmamış, dilini ne bulaştırırsın?.. Çok dikkat etmek gerekiyor! Onun için bizim ulemamız kitaplarında yazmışlardır ki; Çok dikkat etmek gerekiyor!

Onun için bizim ulemamız kitaplarında yazmışlardır ki;

"Ashab-ı kirâmın arasındaki bazı münazaralar, çekişmeler içtihat farkındandır; "Ashab-ı kirâmın arasındaki bazı münazaralar, çekişmeler içtihat farkındandır; yoksa birisini kötüleyip tepeleyip ötekisinin tarafını tutmak uygun değildir!" yoksa birisini kötüleyip tepeleyip ötekisinin tarafını tutmak uygun değildir!"

İçtihadı o tarzdadır. İnsan düşünür taşınır, düşünürse bazı incelikleri de bulur.İçtihadı o tarzdadır. İnsan düşünür taşınır, düşünürse bazı incelikleri de bulur. İyi niyetle düşünmeli. İnsan iyi niyetle düşünürse bazı kötü şeylerin iyi olduğunu anlar. İyi niyetle düşünmeli. İnsan iyi niyetle düşünürse bazı kötü şeylerin iyi olduğunu anlar.

Bir misalle açıklayayım: Bir zât İmâm-ı Âzam Efendimiz'i merak etmiş.Bir misalle açıklayayım:

Bir zât İmâm-ı Âzam Efendimiz'i merak etmiş.
Şöhretini duymuş, ona; "Kûfe'de bir fakih var, bir alim var ama emsalsiz bir alimdir." demişler. Şöhretini duymuş, ona; "Kûfe'de bir fakih var, bir alim var ama emsalsiz bir alimdir." demişler.

İmam-ı Âzâm: "En büyük imam!" Çok kıymetli bir alim! İmam-ı Âzâm: "En büyük imam!" Çok kıymetli bir alim!

Eşyasını satmış savmış, çıkınını yanına almış, çarığını ayağına geçirmiş, Horasan'dan kalkmış Kûfe'ye… Eşyasını satmış savmış, çıkınını yanına almış, çarığını ayağına geçirmiş, Horasan'dan kalkmış Kûfe'ye…

Neden? "Şu zât-ı muhteremi tanıyayım, bu zât-ı muhteremin hizmetine gireyim,Neden?

"Şu zât-ı muhteremi tanıyayım, bu zât-ı muhteremin hizmetine gireyim,
onun yanında hizmet ederken ömrüm geçsin, vefatım bunun yanında olsun.onun yanında hizmet ederken ömrüm geçsin, vefatım bunun yanında olsun. Vefat edince bu muhterem zât cenaze namazımı kıldırsın da âhirete böyle bir ağzı dualı,Vefat edince bu muhterem zât cenaze namazımı kıldırsın da âhirete böyle bir ağzı dualı, makbul bir insanın kıldırdığı namazla, duayla geçmiş olayım…" diye düşünmüş. makbul bir insanın kıldırdığı namazla, duayla geçmiş olayım…" diye düşünmüş.

O niyetle Horasan'dan kalkmış İran'ı geçmiş. O niyetle Horasan'dan kalkmış İran'ı geçmiş.

Hicretten, Peygamber Efendimiz'in zamanından ne kadar sonra? Bir buçuk asır, 150 yıl sonradır.Hicretten, Peygamber Efendimiz'in zamanından ne kadar sonra?

Bir buçuk asır, 150 yıl sonradır.
Kûfe'ye gelmiş. Kûfe neresi? Kûfe, Bağdat'ın civarında bir kasaba, bir şehir.Kûfe'ye gelmiş.

Kûfe neresi?

Kûfe, Bağdat'ın civarında bir kasaba, bir şehir.
O zaman yeni kurulmuş. Yokken Araplar oraya bir kasaba kurmuşlar, tesis etmişler.O zaman yeni kurulmuş. Yokken Araplar oraya bir kasaba kurmuşlar, tesis etmişler. Araplar yerleşmiş, bir şehir olmuş. O zamanki şehirler de bizimkiler gibi şimdiki uçsuz bucaksız değildir;Araplar yerleşmiş, bir şehir olmuş. O zamanki şehirler de bizimkiler gibi şimdiki uçsuz bucaksız değildir; etrafında suru vardır, beş on evden ibarettir. Tahminen bizim şimdiki köyler gibidir. etrafında suru vardır, beş on evden ibarettir. Tahminen bizim şimdiki köyler gibidir.

Kûfe'ye gelmiş, çarşısında bir dükkâna yanaşmış, bir adama sormuş: Kûfe'ye gelmiş, çarşısında bir dükkâna yanaşmış, bir adama sormuş:

"Burada bir İmâm-ı Âzam Ebû Hanife, Numan b. Sâbit derler, bir zât varmış."Burada bir İmâm-ı Âzam Ebû Hanife, Numan b. Sâbit derler, bir zât varmış. Şöhretini duydum, geldim. Bu nerededir, nasıl bulurum?" deyince adam demiş ki; Şöhretini duydum, geldim. Bu nerededir, nasıl bulurum?" deyince adam demiş ki;

"Bak, tesadüfen karşıdan gelen adam işte, şu karşıdan geleni görüyor musun; o adam." "Bak, tesadüfen karşıdan gelen adam işte, şu karşıdan geleni görüyor musun; o adam."

Bir de bakmış ki muntazam bir cübbe, bembeyaz güzel bir sarık, tertemiz bir kılık kıyafet. Bir de bakmış ki muntazam bir cübbe, bembeyaz güzel bir sarık, tertemiz bir kılık kıyafet. Horasan'dan gelen; "Eyvah! Bu ehl-i dünya galiba, süslü temiz giyiniyor.Horasan'dan gelen; "Eyvah! Bu ehl-i dünya galiba, süslü temiz giyiniyor. Benim nazarımda, şöyle bir aba giyecekti sırtına, boynu bükük bir ihtiyar olacaktı, hırpanî kılıklı olacaktı.Benim nazarımda, şöyle bir aba giyecekti sırtına, boynu bükük bir ihtiyar olacaktı, hırpanî kılıklı olacaktı. Dünyaya meyletmeyen bir insan olması gerekiyordu. Bu süslü, muntazam giyinmiş. Dünyaya meyletmeyen bir insan olması gerekiyordu. Bu süslü, muntazam giyinmiş. Bu giyimine kuşamına dikkat eden bir insan; eyvah, hata mı ettik acaba?.." demiş. Bu giyimine kuşamına dikkat eden bir insan; eyvah, hata mı ettik acaba?.." demiş.

Şöyle uzaktan takip ederken İmâm-ı Âzam hazretleri çarşıda yürümüş, Şöyle uzaktan takip ederken İmâm-ı Âzam hazretleri çarşıda yürümüş, bir manav dükkânının önüne gelmiş.bir manav dükkânının önüne gelmiş. Manav dükkânının önünde sekiz on tane üzüm küfesi varmış. Üzümlere bakmış. Manav dükkânının önünde sekiz on tane üzüm küfesi varmış. Üzümlere bakmış. Bu da uzaktan ona bakıyor. İmâm-ı Âzam hazretleri üzümlerden bir almış, bir daha almış, bir daha almış.Bu da uzaktan ona bakıyor. İmâm-ı Âzam hazretleri üzümlerden bir almış, bir daha almış, bir daha almış. Her küfeden beşer onar üzüm atıştırmış. Bu uzaktan ona demiş ki; Her küfeden beşer onar üzüm atıştırmış. Bu uzaktan ona demiş ki;

"Bu nasıl imam, bu nasıl fakih,"Bu nasıl imam, bu nasıl fakih, bu nasıl takvâ ehli insan ki içeriye girinceye kadar üzümle karnını doyurdu. bu nasıl takvâ ehli insan ki içeriye girinceye kadar üzümle karnını doyurdu. Çeşni, hadi bir baksa neyse; oradan oraya kaç tane aldı. Çeşni, hadi bir baksa neyse; oradan oraya kaç tane aldı. Üzümle neredeyse karnını doyurdu. Bu benim tahmin ettiğim gibi bir insan değil demek.Üzümle neredeyse karnını doyurdu. Bu benim tahmin ettiğim gibi bir insan değil demek. Öyle olsaydı harama, helale dikkat ederdi!" Öyle olsaydı harama, helale dikkat ederdi!"

O öyle düşünüp dururken kapıdan İmâm-ı Âzam hazretleri yine çıkmış, karşı sokağın içine girmiş.O öyle düşünüp dururken kapıdan İmâm-ı Âzam hazretleri yine çıkmış, karşı sokağın içine girmiş. O da yürümüş, sokağa kadar gelmiş, nereye gidiyor diye bakmış. O da yürümüş, sokağa kadar gelmiş, nereye gidiyor diye bakmış. Bakmış: İmâm-ı Âzam orada köşede bir kadınla konuşuyor; senlibenli! Bakmış: İmâm-ı Âzam orada köşede bir kadınla konuşuyor; senlibenli!

"Vay! Köşe başında da kadınlarla konuşuyor bu adam!" demiş. Bir de gülüşmüşler."Vay! Köşe başında da kadınlarla konuşuyor bu adam!" demiş. Bir de gülüşmüşler. "Bir de kadına güldü! Ben, en iyisi bu adamla hiç tanışmadan dosdoğru tekrar Horasan'a döneyim."Bir de kadına güldü! Ben, en iyisi bu adamla hiç tanışmadan dosdoğru tekrar Horasan'a döneyim. Bu benim umduğum adam değil!" demiş. Bu benim umduğum adam değil!" demiş.

Tam dönüp gideceği sırada İmâm Âzam hazretleri arkasından ona adıyla seslenmiş: Tam dönüp gideceği sırada İmâm Âzam hazretleri arkasından ona adıyla seslenmiş:

"Ey filanca, dur!" demiş. Yanına gitmiş. Bir kere ismini nereden bildi diye bir afallamış."Ey filanca, dur!" demiş. Yanına gitmiş.

Bir kere ismini nereden bildi diye bir afallamış.
Daha hiçbir şey [konuşmadan] demiş ki; "O manav dükkânı benim dükkânım.Daha hiçbir şey [konuşmadan] demiş ki; "O manav dükkânı benim dükkânım. O üzümler benim bağlarımın üzümü. Ben adamlarıma çok sıkı tembih ettim:O üzümler benim bağlarımın üzümü. Ben adamlarıma çok sıkı tembih ettim: 'Aman koruk koparmayın, olmamış üzüm koparmayın!'Aman koruk koparmayın, olmamış üzüm koparmayın! Ticaretime gölge düşürmeyin, haram katmayın, aman olgun üzüm olsun!' dedim.Ticaretime gölge düşürmeyin, haram katmayın, aman olgun üzüm olsun!' dedim. Acaba dediklerimi yaptılar mı diye de üzümleri kontrol ettim.Acaba dediklerimi yaptılar mı diye de üzümleri kontrol ettim. Kendi üzümümü o kadar çok yiyişim adamlarımı kontrol etmek içindi.Kendi üzümümü o kadar çok yiyişim adamlarımı kontrol etmek içindi. Ticaretime haram karışmasın diyeydi." İş şimdi düzeldi mi? Ticaretime haram karışmasın diyeydi."

İş şimdi düzeldi mi?

Elbette düzeldi. İnsan kendi üzümünden yer, adamlarını da araştırır. Elbette düzeldi. İnsan kendi üzümünden yer, adamlarını da araştırır.

"O sokağın içinde konuştuğum kadın benim evli hanımım, kendi hanımım." "O sokağın içinde konuştuğum kadın benim evli hanımım, kendi hanımım."

Kendi hanımıyla insan konuşur. Kendi hanımıyla insan konuşur.

"Ona; 'Akşama hazırlık yap, uzak bir diyardan, Horasan'dan bize bir misafir gelecek, yemek hazırla.' dedim." "Ona; 'Akşama hazırlık yap, uzak bir diyardan, Horasan'dan bize bir misafir gelecek, yemek hazırla.' dedim."

Adam tabii kıpkırmızı olmuş. "Sonra, şu üstümdeki kıyafetlere gelince…" Adam tabii kıpkırmızı olmuş.

"Sonra, şu üstümdeki kıyafetlere gelince…"

Süslü, temiz kıyafet, kıymetli elbiseler, sarıklar… Süslü, temiz kıyafet, kıymetli elbiseler, sarıklar…

"Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem hazretleri buyurdu ki; "Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem hazretleri buyurdu ki; 'Allahu Teâlâ hazretleri verdiği nimetin eserini kulu üzerinde görmeyi sever.'" 'Allahu Teâlâ hazretleri verdiği nimetin eserini kulu üzerinde görmeyi sever.'"

Allah sana ne verdi? İlim verdi. Konuş bakalım. Dinlesinler, ilminden istifade etsinler. Allah sana ne verdi?

İlim verdi. Konuş bakalım. Dinlesinler, ilminden istifade etsinler.

Sana ne verdi? Para verdi. Dağıt bakalım, görelim parayı. Sana ne verdi?

Para verdi. Dağıt bakalım, görelim parayı.
Fakir misin zengin misin belli değil! Dağıt da şu fukarâ-yı müslimîn istifade etsin.Fakir misin zengin misin belli değil! Dağıt da şu fukarâ-yı müslimîn istifade etsin. Hayr u hasenât, nâmını yürütecek, sana sadaka-yı câriye olacak çeşme yaptır, Hayr u hasenât, nâmını yürütecek, sana sadaka-yı câriye olacak çeşme yaptır, köprü yaptır, han hamam yaptır. Zenginsen görelim, zenginliğin görülsün. köprü yaptır, han hamam yaptır. Zenginsen görelim, zenginliğin görülsün.

"Ben de zenginim. Allah bana zenginlik verdi." demiş. "Ben de zenginim. Allah bana zenginlik verdi." demiş.

İmâm-ı Âzam hazretleri zengindi, varlıklı insandı. Ticaretle iştigal ederdi. İmâm-ı Âzam hazretleri zengindi, varlıklı insandı. Ticaretle iştigal ederdi. Talebelere kendisi para verirdi. "Evladım sen nereye gidiyorsun?" "İşe gidiyorum." Talebelere kendisi para verirdi.

"Evladım sen nereye gidiyorsun?"

"İşe gidiyorum."

"Ne kadar para alıyorsun?" "Şu kadar." "Al sana benden daha fazla para, gel ilim öğren!" "Ne kadar para alıyorsun?"

"Şu kadar."

"Al sana benden daha fazla para, gel ilim öğren!"

Talebeye kendisi para verirdi, oturturdu ilim öğretirdi.Talebeye kendisi para verirdi, oturturdu ilim öğretirdi. Meclisinde nice kıymetli insanlar, o meşhur imamlar,Meclisinde nice kıymetli insanlar, o meşhur imamlar, arkasından yetişen kimselerin bir kısmı böyle yetişmiştir. "Evladım sen kimsin?" arkasından yetişen kimselerin bir kısmı böyle yetişmiştir.

"Evladım sen kimsin?"

"Filancanın oğluyum, kuyumcunun yanında çalışıyorum." "Ne kadar alıyorsun?" "Şu kadar." "Filancanın oğluyum, kuyumcunun yanında çalışıyorum."

"Ne kadar alıyorsun?"

"Şu kadar."

"Bırak onu, benim dersime gel. Ben sana daha fazla para veririm." derdi, öyle yetiştirirdi."Bırak onu, benim dersime gel. Ben sana daha fazla para veririm." derdi, öyle yetiştirirdi. Bir mesele konuşulduğu zaman hepsine sorardı: "Şöyle bir mesele var, bu hususta nedir?"Bir mesele konuşulduğu zaman hepsine sorardı: "Şöyle bir mesele var, bu hususta nedir?" Müzâkere ederlerdi, anlatırdı. İmam-ı Âzam hazretleri mantık, muhakeme bakımından emsalsiz bir insandı.Müzâkere ederlerdi, anlatırdı. İmam-ı Âzam hazretleri mantık, muhakeme bakımından emsalsiz bir insandı. Hukuk, hukuk bilgisi bakımından, zihninin müstakimliği bakımından emsalsiz bir insandı. Hukuk, hukuk bilgisi bakımından, zihninin müstakimliği bakımından emsalsiz bir insandı.

"Allah bana zenginlik verdi, işte bu zenginliğin eseri üzerimde görünsün diye yapıyorum. "Allah bana zenginlik verdi, işte bu zenginliğin eseri üzerimde görünsün diye yapıyorum. Ben zengin gibi giyineceğim ki fukara beni bilecek gelecek, isteyecek.Ben zengin gibi giyineceğim ki fukara beni bilecek gelecek, isteyecek. Fakir gibi giyinirsem fukara bana acır, para vermeye kalkar." Fakir gibi giyinirsem fukara bana acır, para vermeye kalkar."

Ben Ankara'da bir kasabaya gittim. Bir kasaba değil de kenar mahalleye gittim.Ben Ankara'da bir kasabaya gittim. Bir kasaba değil de kenar mahalleye gittim. Eskiden Ankara'ya yakın bir köymüş. Namaz kıldık. "Biraz konuşun hocam." dediler.Eskiden Ankara'ya yakın bir köymüş. Namaz kıldık. "Biraz konuşun hocam." dediler. Birkaç bildiğimiz âyetten, hadisten cemaate söyledik. Dışarıya çıktık.Birkaç bildiğimiz âyetten, hadisten cemaate söyledik. Dışarıya çıktık. Cemaat; "Nasılsınız, iyi misiniz? Hoşgeldiniz. Burada ne arıyorsunuz, kimsiniz?.." diye soruyor.Cemaat; "Nasılsınız, iyi misiniz? Hoşgeldiniz. Burada ne arıyorsunuz, kimsiniz?.." diye soruyor. Biz de onlara sorduk. Baktım bir adamcağızın yakası yamalı, elbisesi yamalı,Biz de onlara sorduk. Baktım bir adamcağızın yakası yamalı, elbisesi yamalı, üstü başı, ayağındaki mesti eski. Fukaracık, müslüman adam, camiye geliyor. üstü başı, ayağındaki mesti eski. Fukaracık, müslüman adam, camiye geliyor. Giyimi kuşamı da çok hırpanî. Cebimden çıkarttım bir miktar para vereyim,Giyimi kuşamı da çok hırpanî. Cebimden çıkarttım bir miktar para vereyim, işte birkaç bin lira vereyim dedim. Adam; "Olmaz, ben zenginim. işte birkaç bin lira vereyim dedim. Adam;

"Olmaz, ben zenginim.
Benim malım mülküm var, ticarethanem var, istemem, almam!.." dedi. Benim malım mülküm var, ticarethanem var, istemem, almam!.." dedi.

Peki, zenginsen zengin gibi giyin. Bak ben para vermeye kalktım sana; olmadı. Peki, zenginsen zengin gibi giyin. Bak ben para vermeye kalktım sana; olmadı.

Biz Hicaz'da giyinip Harem-i Şerîf'e gidiyorduk. Fukara dosdoğru geliyordu yanımızda el açıyordu.Biz Hicaz'da giyinip Harem-i Şerîf'e gidiyorduk. Fukara dosdoğru geliyordu yanımızda el açıyordu. Giyimimizden herhalde bizi bir şeye benzetiyor, zengin sanıyor.Giyimimizden herhalde bizi bir şeye benzetiyor, zengin sanıyor. Dosdoğru yıldırım gibi bizim önümüze geliyor, bizden bir şey istiyor.Dosdoğru yıldırım gibi bizim önümüze geliyor, bizden bir şey istiyor. Veyahut sabah namazından sonra oturuyorduk, yanımıza geliyor çöküyor.Veyahut sabah namazından sonra oturuyorduk, yanımıza geliyor çöküyor. İşte kıyafetimizden herhalde, temiz giyinelim diye elbisemizi yıkıyoruz, bembeyaz gidiyoruz. İşte kıyafetimizden herhalde, temiz giyinelim diye elbisemizi yıkıyoruz, bembeyaz gidiyoruz.

İmâm-ı Âzam hazretleri de demiş ki; İmâm-ı Âzam hazretleri de demiş ki;

"Allah verdiği nimetin eserini kulu üzerinde görmek ister de ondan giyiniyorum!" "Allah verdiği nimetin eserini kulu üzerinde görmek ister de ondan giyiniyorum!"

Bu niyet de düzeldi mi? Bu da düzeldi. Bu niyet de düzeldi mi?

Bu da düzeldi.

"Sen içime bak." demiş. Bakmış, içi mütevazı bir şey."Sen içime bak." demiş. Bakmış, içi mütevazı bir şey. Dış görünüş itibariyle adam onun yanına yanaşmayacaktı da memleketine geri dönecekti. Dış görünüş itibariyle adam onun yanına yanaşmayacaktı da memleketine geri dönecekti. Ama izah edince iş düzeldi. Ameller niyetlere göredir.Ama izah edince iş düzeldi. Ameller niyetlere göredir. Bu sözü ashâb-ı kirâm arasındaki muamelelerden açtık: Bu sözü ashâb-ı kirâm arasındaki muamelelerden açtık:

"Efendim Hz. Âişe validemiz Hz. Ali Efendimiz'le şöyle olmuş. "Efendim Hz. Âişe validemiz Hz. Ali Efendimiz'le şöyle olmuş. Efendim Aşere-i Mübeşşere'den filanca ile falanca, filanca ile şöyle şey yapmış…" Efendim Aşere-i Mübeşşere'den filanca ile falanca, filanca ile şöyle şey yapmış…"

Sen hiç karışma! Aman! Bak böyle bir izah edilir, onlar beraat ederler,Sen hiç karışma! Aman! Bak böyle bir izah edilir, onlar beraat ederler, sen bu sefer dilini onların ismine uzattığın için ceza çekersin. İhtilaflarına karışma! sen bu sefer dilini onların ismine uzattığın için ceza çekersin. İhtilaflarına karışma! Müslüman, ihtilafı örtücü olacak, ihtilafa parmağını takıp da cart diye yırtıcı olmayacak! Müslüman, ihtilafı örtücü olacak, ihtilafa parmağını takıp da cart diye yırtıcı olmayacak!

Bu hadîs-i şerîf köpeklerle ilgili. Peygamber sallallahu aleyhi ve selem hazretleri buyuruyor ki; Bu hadîs-i şerîf köpeklerle ilgili. Peygamber sallallahu aleyhi ve selem hazretleri buyuruyor ki;

Lev lâ enne'l-kilâbe ümmetün mine'l-ümemi le emertü bi-katlihâLev lâ enne'l-kilâbe ümmetün mine'l-ümemi le emertü bi-katlihâ faktulû minhâ külle esvede behîm ve mâ min ehl-i beytin yertabitûne kelbenfaktulû minhâ külle esvede behîm ve mâ min ehl-i beytin yertabitûne kelben illâ nakasa min amelihim külle yevmin kîrâtün illâ kelbe saydin ev kelbe harsin ev kelbe ğanemin. illâ nakasa min amelihim külle yevmin kîrâtün illâ kelbe saydin ev kelbe harsin ev kelbe ğanemin.

Lev lâ enne'l-kilâbe ümmetün mine'l-ümemil e emertü bi-katlihâ.Lev lâ enne'l-kilâbe ümmetün mine'l-ümemil e emertü bi-katlihâ. "Eğer köpekler de canlı topluluklarından bir grup olmasaydı…" Ümmet, "grup" demek. "Eğer köpekler de canlı topluluklarından bir grup olmasaydı…"

Ümmet, "grup" demek.

"Eğer köpekler de canlı topluluklarından bir grup olmasaydı hepsinin öldürülmesini emrederdim!" "Eğer köpekler de canlı topluluklarından bir grup olmasaydı hepsinin öldürülmesini emrederdim!"

Resûlallah sallallahu aleyhi ve selem hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'de Raûf ve Rahîm diye tavsif ediliyor;Resûlallah sallallahu aleyhi ve selem hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'de Raûf ve Rahîm diye tavsif ediliyor; çok ref'etli, kalbi yumuşak, çok merhametli Resûlullah, burada öldürmeyi söylüyor.çok ref'etli, kalbi yumuşak, çok merhametli Resûlullah, burada öldürmeyi söylüyor. Bunu izah etmem gerekiyor çünkü insanın zihnine takılır. Bunu izah etmem gerekiyor çünkü insanın zihnine takılır.

Faktulû minhâ külle esvede behîm.Faktulû minhâ külle esvede behîm. "O köpeklerden siyah olup da siyahlığı çok kara olanları, o cinsleri öldürün!""O köpeklerden siyah olup da siyahlığı çok kara olanları, o cinsleri öldürün!" Ve mâ min ehl-i beytin yertabitûne kelben illâ nakasa min amelihim külle yevmin kîrâtün.Ve mâ min ehl-i beytin yertabitûne kelben illâ nakasa min amelihim külle yevmin kîrâtün. "Hiçbir ev halkı yoktur ki evine köpek bağlar, köpek besler, evinde köpek bulundurur; "Hiçbir ev halkı yoktur ki evine köpek bağlar, köpek besler, evinde köpek bulundurur; yaptıkları hayırlı işlerden her gün bir kırat eksilir. Bir kırat miktarı noksanlaşır." yaptıkları hayırlı işlerden her gün bir kırat eksilir. Bir kırat miktarı noksanlaşır."

Neden noksanlaşır? O köpeği bağladı, besliyor diye!Neden noksanlaşır?

O köpeği bağladı, besliyor diye!
İstisnası var: İllâ kelbe saydinİstisnası var:

İllâ kelbe saydin
ev kelbe harsin ev kelbe ğanemin. "Av köpeği müstesna, tarlayı bekleyen köpek müstesna, koyunu bekleyen köpek müstesna!" ev kelbe harsin ev kelbe ğanemin. "Av köpeği müstesna, tarlayı bekleyen köpek müstesna, koyunu bekleyen köpek müstesna!"

Hizmet görüyor, iş yapıyor, onlar müstesna!Hizmet görüyor, iş yapıyor, onlar müstesna! Böyle olmayan bir köpek, sahibinin, ev sahibinin, ev halkının amelinden her gün bir kırat noksanlaştırır. Böyle olmayan bir köpek, sahibinin, ev sahibinin, ev halkının amelinden her gün bir kırat noksanlaştırır.

Önce kıratı izah edelim.Önce kıratı izah edelim. Kırat ne demek? "Hocam ben duydum ki tanıdığımın yüzüğündeki taş dokuz kıratmış." Kırat ne demek?

"Hocam ben duydum ki tanıdığımın yüzüğündeki taş dokuz kıratmış."

Bu kırat o kırat değil. O kırat, aşağı yukarı bir gramın beşte biri kadar bir miktardır. Bu kırat o kırat değil. O kırat, aşağı yukarı bir gramın beşte biri kadar bir miktardır.

Mesela "on kıratlık elmas taş" ne demek? Aşağı yukarı iki gram filan demektir.Mesela "on kıratlık elmas taş" ne demek?

Aşağı yukarı iki gram filan demektir.
O ayrı, kıymetli taş ölçüsü olan kırat ayrı. O ayrı, kıymetli taş ölçüsü olan kırat ayrı.

Bir başka hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz'e "Ne kadardır?" diye sormuşlar, buyurmuş ki; Bir başka hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz'e "Ne kadardır?" diye sormuşlar, buyurmuş ki;

"Uhud Dağı kadar!" Bir kırat, hadîs-i şerîfte geçen kırat o elmasçılıkta geçen kırat değildir. "Uhud Dağı kadar!"

Bir kırat, hadîs-i şerîfte geçen kırat o elmasçılıkta geçen kırat değildir.

Cebel-i Uhud nedir? Medine bir güzel hurmalık ovalıktır. Düz bir yerdir.Cebel-i Uhud nedir?

Medine bir güzel hurmalık ovalıktır. Düz bir yerdir.
Bir tarafında kara taşlıklar vardır öbür tarafında başka şeyler vardır. Vadi iki taraftan devam eder.Bir tarafında kara taşlıklar vardır öbür tarafında başka şeyler vardır. Vadi iki taraftan devam eder. Ovası'nın şimal tarafında, şimal-i şarkîsinde yekpare koca bir dağ vardır.Ovası'nın şimal tarafında, şimal-i şarkîsinde yekpare koca bir dağ vardır. Ovanın ortasında yekpare durduğundan Uhud denmiş. Ehad kelimesi ile ilgili, tek.Ovanın ortasında yekpare durduğundan Uhud denmiş. Ehad kelimesi ile ilgili, tek. Uhud Dağı kocaman bir dağdır.Uhud Dağı kocaman bir dağdır. Büyük Çamlıca, Küçük Çamlıca bir arada düşünülse biraz daha uzunudur. Büyük Çamlıca, Küçük Çamlıca bir arada düşünülse biraz daha uzunudur. Veyahut Kayış Dağı, Aydos Dağı ve arkası düşünülse; yekpare, büyük bir dağdır. Veyahut Kayış Dağı, Aydos Dağı ve arkası düşünülse; yekpare, büyük bir dağdır.

Her gün o ev ahalisinin amelinden bir kırat eksiliyor. Her gün o ev ahalisinin amelinden bir kırat eksiliyor. Bu demektir ki: "Beslemeyin! Pek ihtiyaç yoksa köpek beslemeyin!" Bu demektir ki: "Beslemeyin! Pek ihtiyaç yoksa köpek beslemeyin!"

Peki, acaba o zaman biyoloji ilmi çok mu gelişmişti? Zooloji ilmi çok mu gelişmişti?Peki, acaba o zaman biyoloji ilmi çok mu gelişmişti? Zooloji ilmi çok mu gelişmişti? Araplar hayvanları çok mu iyi biliyorlardı? Acaba bu köpeğin anatomisini çok mu iyi incelemişlerdi?Araplar hayvanları çok mu iyi biliyorlardı? Acaba bu köpeğin anatomisini çok mu iyi incelemişlerdi? Köpeği kesmişler, biçmişler, mikroskopta incelemişlerdi de onunKöpeği kesmişler, biçmişler, mikroskopta incelemişlerdi de onun faydalarını zararlarını ansiklopedilerde okumuşlar, yazmışlar mıydı?!.. faydalarını zararlarını ansiklopedilerde okumuşlar, yazmışlar mıydı?!..

Hayır, hayır, hayır! Hiçbir şey yoktu. Hayır, hayır, hayır! Hiçbir şey yoktu. Ama Allah'ın resulü, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri "Köpek beslemeyin!" diyor. Ama Allah'ın resulü, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri "Köpek beslemeyin!" diyor. Aradan yıllar, yüz yıllar geçiyor; bir zaman geliyor, sonunda ilim anlıyor ki köpek tehlikeli bir mahlûk! Aradan yıllar, yüz yıllar geçiyor; bir zaman geliyor, sonunda ilim anlıyor ki köpek tehlikeli bir mahlûk!

Köpeğin salyasında bir kere kuduz hastalığı var ki insanı öldürür. Köpeğin salyasında bir kere kuduz hastalığı var ki insanı öldürür. Kuduz; öldürücü bir hastalık, çok tehlikeli bir hastalıktır. Kuduz; öldürücü bir hastalık, çok tehlikeli bir hastalıktır. Sonra yine köpekte bir hastalık var ki o insana geçerse insanda parazit, vücut paraziti dediğimiz,Sonra yine köpekte bir hastalık var ki o insana geçerse insanda parazit, vücut paraziti dediğimiz, vücuda girip de yaşayan kurtlar meydana geliyor. Onlar da insanın adelelerine yerleşiyor, felç yapıyor.vücuda girip de yaşayan kurtlar meydana geliyor. Onlar da insanın adelelerine yerleşiyor, felç yapıyor. Köpekte böyle olduğu gibi ona benzer şeyler hınzırda da var.Köpekte böyle olduğu gibi ona benzer şeyler hınzırda da var. Mesela, birisi hınzırın etini yese o etin arasından o kurtcuğun yumurtası mideye giriyor.Mesela, birisi hınzırın etini yese o etin arasından o kurtcuğun yumurtası mideye giriyor. Midede yumurtanın kabuğu çatlıyor, dışarıya kurt çıkıyor, vücuda dağılıyor,Midede yumurtanın kabuğu çatlıyor, dışarıya kurt çıkıyor, vücuda dağılıyor, felç yapıyor, beyne gidiyor, daha başka âzâlara gidiyor… felç yapıyor, beyne gidiyor, daha başka âzâlara gidiyor…

Onun için bizim dinimiz herkese karşı ölçülü, ilmî esaslara uygun hüküm koymuştur.Onun için bizim dinimiz herkese karşı ölçülü, ilmî esaslara uygun hüküm koymuştur. Ne kadar güzel söylemiş, ne kadar isabetle söylemiş, ne kadar yerli yerinde söylemiş,Ne kadar güzel söylemiş, ne kadar isabetle söylemiş, ne kadar yerli yerinde söylemiş, ne kadar ilmî, ne kadar mantığa, ilme, irfana, yirminci yüzyıla uygun şey söylemiş!..ne kadar ilmî, ne kadar mantığa, ilme, irfana, yirminci yüzyıla uygun şey söylemiş!.. On dört asır önce söylemiş! On dört asır önce söylemiş!

Şimdi insan; "Köpek eti tehlikelidir, köpek beslemek tehlikelidir, kuduz yapar." diyebilir.Şimdi insan; "Köpek eti tehlikelidir, köpek beslemek tehlikelidir, kuduz yapar." diyebilir. "Domuz eti içinde şu hastalıklar var." diye doktorlar diyorlar. "Domuz eti içinde şu hastalıklar var." diye doktorlar diyorlar. Biz müslümanlar yemiyoruz da Almanlar yiyorlar. Ama ben geçenlerde Almanya'ya gitmiştim.Biz müslümanlar yemiyoruz da Almanlar yiyorlar.

Ama ben geçenlerde Almanya'ya gitmiştim.
Arkadaş bir gazete gösterdi, gazetede bir sütun, üç beş sütun, bir kocaman başlık, yazı:Arkadaş bir gazete gösterdi, gazetede bir sütun, üç beş sütun, bir kocaman başlık, yazı: domuz eti aleyhinde!domuz eti aleyhinde! "Almanlar günlerdir, bir haftadan beri televizyonda domuz eti aleyhinde neşriyat yapıyor." dedi. "Almanlar günlerdir, bir haftadan beri televizyonda domuz eti aleyhinde neşriyat yapıyor." dedi. Yiyorlar ama doktorları; "Ey ahâli, yemeyin, zararlı!" diyormuş. "Bir haftadır devam etti." dedi.Yiyorlar ama doktorları; "Ey ahâli, yemeyin, zararlı!" diyormuş. "Bir haftadır devam etti." dedi. Domuz etinin zararları üstünde konuşuyor Almanlar, biz müslümanlar değil.Domuz etinin zararları üstünde konuşuyor Almanlar, biz müslümanlar değil. Biz müslümanlar Almanya'ya gidip de Alman televizyonunda onlara konuşuyor değiliz. Biz müslümanlar Almanya'ya gidip de Alman televizyonunda onlara konuşuyor değiliz. Almanlar laboratuarda eti inceliyorlar, o etin hasselerini anlıyorlar.Almanlar laboratuarda eti inceliyorlar, o etin hasselerini anlıyorlar. Hayvanı inceliyorlar, hayvanın hasselerini, özelliklerini anlıyorlar.Hayvanı inceliyorlar, hayvanın hasselerini, özelliklerini anlıyorlar. Ondan dolayı "Bu eti yemeyin!" diyorlar. Ondan dolayı "Bu eti yemeyin!" diyorlar.

Bizim dinimiz ne zaman söylemiş? Bunu yirminci yüzyılda söylemiş.Bizim dinimiz ne zaman söylemiş?

Bunu yirminci yüzyılda söylemiş.
Bin dört yüz yıl önce! İşte o zaman Fransa'daki o operatör profesör var ya Maurice Bucaille, Bin dört yüz yıl önce! İşte o zaman Fransa'daki o operatör profesör var ya Maurice Bucaille, Kur'an'ı incelemiş de müslüman olmuş, onun dediği doğru.Kur'an'ı incelemiş de müslüman olmuş, onun dediği doğru. O diyor ki; "Biz ilim adamları Kur'an'ı bin dört yüz sene geriden takip ediyoruz.O diyor ki; "Biz ilim adamları Kur'an'ı bin dört yüz sene geriden takip ediyoruz. Kur'an önde!" diyor. Neden önde? Çünkü bizden bin dört yüz yıl önce, evvelden söylemiş.Kur'an önde!" diyor.

Neden önde?

Çünkü bizden bin dört yüz yıl önce, evvelden söylemiş.
İlim bulduktan sonra söylemek hüner değil. Bin dört yüz yıl önce söylemiş.İlim bulduktan sonra söylemek hüner değil. Bin dört yüz yıl önce söylemiş. İlim bin dört yüz yıl sonra yürümüş, yürümüş, yürümüş, ilerlemiş; İlim bin dört yüz yıl sonra yürümüş, yürümüş, yürümüş, ilerlemiş; ilim, fen, teknik, teknoloji, elektronik cihazlar çıkmış, mikroskoplar çıkmış, tıp ilmi gelişmiş,ilim, fen, teknik, teknoloji, elektronik cihazlar çıkmış, mikroskoplar çıkmış, tıp ilmi gelişmiş, teşrih ilmi gelişmiş de tam bin dört yüz sene sonra söylüyoruz.teşrih ilmi gelişmiş de tam bin dört yüz sene sonra söylüyoruz. İlim söyledikten sonra söylemek hüner değil! İlim söyledikten sonra söylemek hüner değil!

Ama bir de başka acayip tezatlı şeye işaret edeyim ki Ama bir de başka acayip tezatlı şeye işaret edeyim ki ilim söyledikten sonra aksini yapmaya ne dersiniz?!.. ilim söyledikten sonra aksini yapmaya ne dersiniz?!..

İlim söyledikten sonra ilme tâbi olmak gerekiyor. İlim söyledikten sonra ilme tâbi olmak gerekiyor.

İlim; "Köpek tehlikelidir, domuz eti zararlıdır, muzırdır." dedikten sonraİlim; "Köpek tehlikelidir, domuz eti zararlıdır, muzırdır." dedikten sonra Türkiye'de domuz eti yedirmeye çalışmak ne demek, o ne oluyor? Türkiye'de domuz eti yedirmeye çalışmak ne demek, o ne oluyor?

Taassubun taassubunun taassubunun taassubu olur! Biz elhamdülillah ilme, fenne tâbiyiz.Taassubun taassubunun taassubunun taassubu olur!

Biz elhamdülillah ilme, fenne tâbiyiz.
İlim ve fen bizim dinimizin bize emrettiği şeydir. İlim Çin'de bile olsa gidip alırız. İlim ve fen bizim dinimizin bize emrettiği şeydir. İlim Çin'de bile olsa gidip alırız. Her müslüman ilim öğrenmekle emrolunmuştur. Her müslüman ilim öğrenmekle emrolunmuştur.

Peygamber Efendimiz'in zamanında Araplar'da okuma yazma bilen yoktu.Peygamber Efendimiz'in zamanında Araplar'da okuma yazma bilen yoktu. Koca Mekke-i Mükerreme'de okuma bilen on yedi taneydi; alim demiyorum.Koca Mekke-i Mükerreme'de okuma bilen on yedi taneydi; alim demiyorum. Okumasını bilen on yedi kişiydi. Resûlullah geldi, Bedir harbinin esir alınan müşriklerine;Okumasını bilen on yedi kişiydi. Resûlullah geldi, Bedir harbinin esir alınan müşriklerine; "Sen burada on kişiye okuma yazmayı öğret, serbestsin!" dedi. Şu ilim aşkına bak!"Sen burada on kişiye okuma yazmayı öğret, serbestsin!" dedi. Şu ilim aşkına bak! Kendi zevcelerine, Âişe-i Sıddîka validemize Kur'ân-ı Kerîm'i öğrettirdi.Kendi zevcelerine, Âişe-i Sıddîka validemize Kur'ân-ı Kerîm'i öğrettirdi. Kadınlar da erkekler de ilme sımsıkı sarıldılar, ilmi ilerlettiler.Kadınlar da erkekler de ilme sımsıkı sarıldılar, ilmi ilerlettiler. İslâm geldikten sonra ilme çok büyük saygı var. Bizim ilme saygımız sonsuzdur.İslâm geldikten sonra ilme çok büyük saygı var.

Bizim ilme saygımız sonsuzdur.
İnceleyeceksin, arayacaksın, hakkı bulacaksın, hakka tâbi olacaksın.İnceleyeceksin, arayacaksın, hakkı bulacaksın, hakka tâbi olacaksın. Baş üstüne! Bizim dinimiz ilme açıktır, ilmi teşvik etmiştir, ilimle müttefiktir.Baş üstüne! Bizim dinimiz ilme açıktır, ilmi teşvik etmiştir, ilimle müttefiktir. İlme de yüzde yüz uygundur. Hatta ilimden ileridir de ilim bin dört yüz seneden sonra İlme de yüzde yüz uygundur. Hatta ilimden ileridir de ilim bin dört yüz seneden sonra yavaş yavaş anlıyor İslâm'ın hak, doğru olduğunu, hem de kâfir iken,yavaş yavaş anlıyor İslâm'ın hak, doğru olduğunu, hem de kâfir iken, hristiyan iken anlıyor da müslüman oluyor. Bizim ilimle durumumuz böyle! hristiyan iken anlıyor da müslüman oluyor. Bizim ilimle durumumuz böyle!

Ya bunların durumu ne?! Herkes Mersin'e giderken bu tersine gidenlerin durumu ne? Ya bunların durumu ne?! Herkes Mersin'e giderken bu tersine gidenlerin durumu ne? Avrupa domuz etini yememeye çalışırken bize domuz eti aşkını aşılamaya çalışanlara ne dersiniz?.. Avrupa domuz etini yememeye çalışırken bize domuz eti aşkını aşılamaya çalışanlara ne dersiniz?..

Taassubun taassubun taassubu! Allah ıslah etsin. Dua edelim, Allah akıl fikir versin. Taassubun taassubun taassubu! Allah ıslah etsin. Dua edelim, Allah akıl fikir versin.

Lev lâ enne'l-kilâbe ümmetün mine'l-ümemi le emertü bi-katliLev lâ enne'l-kilâbe ümmetün mine'l-ümemi le emertü bi-katli külli esvede behîmin faktülü'l-maînete mine'l-kilâbi fe-innehe'l-mel'ûnetü mine'l-cinni. külli esvede behîmin faktülü'l-maînete mine'l-kilâbi fe-innehe'l-mel'ûnetü mine'l-cinni.

"Eğer köpekler canlı gruplarından bir grup olmasaydı öldürülmelerini emrederdim ama etmiyorum!"Eğer köpekler canlı gruplarından bir grup olmasaydı öldürülmelerini emrederdim ama etmiyorum! Sadece şu durumda olanları öldürün: Kara, simsiyah olan ve gözlerinin üstünde kara,Sadece şu durumda olanları öldürün: Kara, simsiyah olan ve gözlerinin üstünde kara, ikinci bir göz varmış gibi siyah lekesi bulunanları öldürün!ikinci bir göz varmış gibi siyah lekesi bulunanları öldürün! Çünkü onlar melundur ve cinlerin melunlarındandır." diye rivayet edilmiş. Çünkü onlar melundur ve cinlerin melunlarındandır." diye rivayet edilmiş.

Biz köpek beslemeyi pek sevmeyiz. Ama bak ne güzel, dinimiz yine mantikî.Biz köpek beslemeyi pek sevmeyiz. Ama bak ne güzel, dinimiz yine mantikî. Peygamber Efendimiz ne güzel istisna etmiş: "Eğer av köpeğiyse beslenebilir.Peygamber Efendimiz ne güzel istisna etmiş: "Eğer av köpeğiyse beslenebilir. Eğer tarlayı bekleyen köpekse beslenebilir. Eğer tarlayı bekleyen köpekse beslenebilir. Eğer koyuna bakan, koruyan, kurttan koruyan köpekse beslenebilir." diyor.Eğer koyuna bakan, koruyan, kurttan koruyan köpekse beslenebilir." diyor. Ne kadar mantıkî hüküm koyuyor, kötülüğünü beyan ediyor ama istisnasını da söylüyor. Ne kadar mantıkî hüküm koyuyor, kötülüğünü beyan ediyor ama istisnasını da söylüyor.

Avrupa'da böyle değil; ben Almanya'ya gittim, her şeyi muntazam, sokakları, caddeleri tertemiz,Avrupa'da böyle değil; ben Almanya'ya gittim, her şeyi muntazam, sokakları, caddeleri tertemiz, yeşillik, intizamlı, tıkır tıkır, saatinde, güzel ama köpeklerden nefret geldi!yeşillik, intizamlı, tıkır tıkır, saatinde, güzel ama köpeklerden nefret geldi! O kadar köpek; küçük, büyük, kocaman, eşek gibi kocamanı, kedi gibi küçüğü.O kadar köpek; küçük, büyük, kocaman, eşek gibi kocamanı, kedi gibi küçüğü. [Yediğini] bir kendisi ısırıyor, bir ona ısırtıyor. "Hans, gel." diyor otobüse biniyor, [Yediğini] bir kendisi ısırıyor, bir ona ısırtıyor. "Hans, gel." diyor otobüse biniyor, "Şu tarafta dur. Otur bakalım." diyor, oturuyor, "Kalk." Diyor, kalkıyor. "Şu tarafta dur. Otur bakalım." diyor, oturuyor, "Kalk." Diyor, kalkıyor.

Hatta bir arkadaş; "Hocam bunlar çocuk beslemekten hoşlanmıyorlar." dedi;Hatta bir arkadaş; "Hocam bunlar çocuk beslemekten hoşlanmıyorlar." dedi; çocuğun derdi var, yetişmesi zor. "Çocuk beslemek yerine bir köpek ediniyorlar, çocuğun derdi var, yetişmesi zor. "Çocuk beslemek yerine bir köpek ediniyorlar, sevgilerini ona tahsis ediyorlar, vakitlerini böyle geçiriyorlar, işleri böyle rahat!" dedi. sevgilerini ona tahsis ediyorlar, vakitlerini böyle geçiriyorlar, işleri böyle rahat!" dedi.

Köpeğini alıyor ikindi vakti, dosdoğru büyük parklara gezdirmeye götürüyor.Köpeğini alıyor ikindi vakti, dosdoğru büyük parklara gezdirmeye götürüyor. Lokantası var, köpek lokantası! Lokantaya götürüyor, ikram ediyor. Lokantası var, köpek lokantası! Lokantaya götürüyor, ikram ediyor. Köpeği salıveriyor; "Hadi oğlum, oyna." diyor, köpek parkta bir oraya koşuyor, bir oraya koşuyor. Köpeği salıveriyor; "Hadi oğlum, oyna." diyor, köpek parkta bir oraya koşuyor, bir oraya koşuyor. Hani bir çocuk evden çıkıp da parka gitti mi neşelenir. Hani bir çocuk evden çıkıp da parka gitti mi neşelenir. Başka bir köpeğin yanına gidiyor ama terbiyeli, çok güzel terbiye etmişler.Başka bir köpeğin yanına gidiyor ama terbiyeli, çok güzel terbiye etmişler. Köpeklerde ısırma, saldırma yok. Söz dinliyor.Köpeklerde ısırma, saldırma yok. Söz dinliyor. Almanca'yı öğretmişler, "Gel." dediği zaman geliyor, "Git." dediği zaman gidiyor.Almanca'yı öğretmişler, "Gel." dediği zaman geliyor, "Git." dediği zaman gidiyor. Böyle bir şey hâline gelmiş, evlerinin vazgeçilmez bir parçası hâline gelmiş.Böyle bir şey hâline gelmiş, evlerinin vazgeçilmez bir parçası hâline gelmiş. Çok büyük bir tutkunluk var. Bizde pek öyle değildir. Çok büyük bir tutkunluk var. Bizde pek öyle değildir.

Le ye'tiyenne âle'l-kâdi'l-adli yevme'l-kıyâmeti sâatünLe ye'tiyenne âle'l-kâdi'l-adli yevme'l-kıyâmeti sâatün yetemennâ ennehû lem yakdi beyne's-neyni fî temretin. yetemennâ ennehû lem yakdi beyne's-neyni fî temretin.

Hâkimlik mesleğiyle ilgili bir hadîs-i şerîf. Peygamber Efendimiz söylemiş, Hz. Âişe validemiz bize naklediyor. Hâkimlik mesleğiyle ilgili bir hadîs-i şerîf. Peygamber Efendimiz söylemiş, Hz. Âişe validemiz bize naklediyor. O duymuş, duyduğu şeyi bize naklediyor: "Muhakkak ve muhakkak gelecek, mutlaka gelecek!" O duymuş, duyduğu şeyi bize naklediyor:

"Muhakkak ve muhakkak gelecek, mutlaka gelecek!"

Nûn-u te'kîd-i sakîle ile söylüyor. Kime gelecek? "Adaletli kadıya gelecek." Nûn-u te'kîd-i sakîle ile söylüyor.

Kime gelecek?

"Adaletli kadıya gelecek."
Ama âle'l-kâdî el-adl diyor, âle'l-kâdî el-âdil demiyor!Ama âle'l-kâdî el-adl diyor, âle'l-kâdî el-âdil demiyor! Bu Arapça bilenlerin anladıkları bir inceliktir ki kâdî el-âdil dese "adaletli kadı" demek olur,Bu Arapça bilenlerin anladıkları bir inceliktir ki kâdî el-âdil dese "adaletli kadı" demek olur, ama kâdî el-adl deyince o zaman "serâpâ, baştan aşağıya adalet" demek,ama kâdî el-adl deyince o zaman "serâpâ, baştan aşağıya adalet" demek, çok adaletli demektir, baştan aşağıya adalet kesilmiş. Adalet duygusu iliklerine işlemiş. çok adaletli demektir, baştan aşağıya adalet kesilmiş. Adalet duygusu iliklerine işlemiş.

Rüşvet ne, haksızlık ne?!.. Babası gelse dinlemez. Hakkı söyler, hakkı savunur. Rüşvet ne, haksızlık ne?!..

Babası gelse dinlemez. Hakkı söyler, hakkı savunur.

İşte serâpâ adalet kesilmiş bir kadıya bile gelecek, ne zaman? "Kıyamet gününde!" İşte serâpâ adalet kesilmiş bir kadıya bile gelecek, ne zaman?

"Kıyamet gününde!"

Ne gelecek? Ne gelecek?

Le ye'tiyenne âle'l-kâdi'l-adli yevme'l-kıyâmeti sâatün yetemennâ ennehû lem yakdi beyne's-neyni fî temretin.Le ye'tiyenne âle'l-kâdi'l-adli yevme'l-kıyâmeti sâatün yetemennâ ennehû lem yakdi beyne's-neyni fî temretin. "Bir zaman gelecek. "Bir zaman gelecek. Öyle bir zaman gelecek ki kıyamet gününde serâpâ adalet kesilmiş olan bir hâkime,Öyle bir zaman gelecek ki kıyamet gününde serâpâ adalet kesilmiş olan bir hâkime, bir kadıya bir hurma meselesinden bile, bir hurma ihtilafından dolayı bile iki kişi arasındabir kadıya bir hurma meselesinden bile, bir hurma ihtilafından dolayı bile iki kişi arasında 'Keşke hükmetmeseydim!' diye temenni edeceği bir saat gelecek!" Ne demek bu? 'Keşke hükmetmeseydim!' diye temenni edeceği bir saat gelecek!"

Ne demek bu?

Adaletli, serâpâ adalet kesilmiş olan bir kadıya kıyamet gününde mutlaka ve mutlaka Adaletli, serâpâ adalet kesilmiş olan bir kadıya kıyamet gününde mutlaka ve mutlaka öyle bir saat gelecek ki o saatte o temenni edecek:öyle bir saat gelecek ki o saatte o temenni edecek: "Keşke iki kimse arasında, değil büyük meseleler, küçük hurma hususundaki"Keşke iki kimse arasında, değil büyük meseleler, küçük hurma hususundaki ihtilafı halletmek için bile keşke hükmetmeseydim!" diyecek. Bu ne demek? ihtilafı halletmek için bile keşke hükmetmeseydim!" diyecek.

Bu ne demek?

Kadıların işi çok müşkül, demek! "Ben kadı değilim." Kadıların işi çok müşkül, demek!

"Ben kadı değilim."

Hayır! Bu hadîs-i şerîften bize de pay çıkar. Bir, şu bakımdan pay çıkar. Hayır! Bu hadîs-i şerîften bize de pay çıkar.

Bir, şu bakımdan pay çıkar.
Biz de zaman zaman hükmederiz. İki oğlumuz, kızımız arasında hükmederiz.Biz de zaman zaman hükmederiz. İki oğlumuz, kızımız arasında hükmederiz. İki komşu arasında hükmederiz. Meseleleri çözmek için fikirler ileri süreriz. İki komşu arasında hükmederiz. Meseleleri çözmek için fikirler ileri süreriz. Biz de kendi kendimize kadılık taslarız. Biz de bir şeyler yaparız. Oradan bizi ilgilendiriyor. Bu bir!Biz de kendi kendimize kadılık taslarız. Biz de bir şeyler yaparız. Oradan bizi ilgilendiriyor. Bu bir! Adaletli olacaksın. Serâpâ adaletli olacaksın, yine de tir tir titreyeceksin. Adaletli olacaksın. Serâpâ adaletli olacaksın, yine de tir tir titreyeceksin.

İkincisi, adaletin ne kadar önemli ve kıymetli olduğu çıkıyor. İkincisi, adaletin ne kadar önemli ve kıymetli olduğu çıkıyor. Bu hadîs-i şerîften İslâm'da adaletin ne kadar önemli olduğu çıkıyor.Bu hadîs-i şerîften İslâm'da adaletin ne kadar önemli olduğu çıkıyor. Değil öyle rüşvet almak, iki tarafa da bakıp da hangisinden daha çok menfaat gelecek diye düşünmek Değil öyle rüşvet almak, iki tarafa da bakıp da hangisinden daha çok menfaat gelecek diye düşünmek veyahut; "Bu benim tarafımdan, o karşı taraftan, bu benim grubumdan, öteki karşı gruptan…" demek, aveyahut; "Bu benim tarafımdan, o karşı taraftan, bu benim grubumdan, öteki karşı gruptan…" demek, a dalet ettiği zaman bile yine tehlike var. Çok dikkat etmesi gerekiyor! dalet ettiği zaman bile yine tehlike var. Çok dikkat etmesi gerekiyor!

"O zaman hocam bırakalım hâkimliği, çok tehlikeli, hiç yapmayalım!" "O zaman hocam bırakalım hâkimliği, çok tehlikeli, hiç yapmayalım!"

Öyle şey yok, o da yok! Eğer gelip de sana birileri; "Sen hâkimlik yapacaksın!" dedi mi Öyle şey yok, o da yok! Eğer gelip de sana birileri; "Sen hâkimlik yapacaksın!" dedi mi Allah'a sığınıp yapacaksın. Vazifeden kaçmak da olmaz.Allah'a sığınıp yapacaksın. Vazifeden kaçmak da olmaz. Sen kaçarsan, ötekisi kaçarsa o vazifeler de ihmal olur.Sen kaçarsan, ötekisi kaçarsa o vazifeler de ihmal olur. Buradan çıkacak ders şudur ki çok adalet edeceksin. Çok adaletli kadının bile başı çok derde girecek.Buradan çıkacak ders şudur ki çok adalet edeceksin. Çok adaletli kadının bile başı çok derde girecek. Çok dikkat etmek lazım, demek! İslâm'da adalet çok muhteremdir. Çok dikkat etmek lazım, demek!

İslâm'da adalet çok muhteremdir.
Adaleti saptırmamak için herkese de çokça hizmet düşer. Mesela nasıl düşer? Adaleti saptırmamak için herkese de çokça hizmet düşer.

Mesela nasıl düşer?

Sen de rüşvet vermeyeceksin, hâkimlerin ahlâkını bozmayacaksın, adalete sen de razı olacaksın! Sen de rüşvet vermeyeceksin, hâkimlerin ahlâkını bozmayacaksın, adalete sen de razı olacaksın!

Velev alâ enfüsiküm evi'l-vâlideyni ve'l-akrabîn.Velev alâ enfüsiküm evi'l-vâlideyni ve'l-akrabîn. "Hüküm, hak hüküm tecelli ettiği zaman senin de aleyhine olsa,"Hüküm, hak hüküm tecelli ettiği zaman senin de aleyhine olsa, ananın babanın da, yakınlarının da aleyhine olsa adaleti tercih edeceksin! Doğru söyleyeceksin!" ananın babanın da, yakınlarının da aleyhine olsa adaleti tercih edeceksin! Doğru söyleyeceksin!"

İcabında; "Evet, bu böyle oldu maalesef, istemezdim ama böyle oldu." diyeceksin.İcabında; "Evet, bu böyle oldu maalesef, istemezdim ama böyle oldu." diyeceksin. Mesela; "Bu benim babamdır." diye onun lehine yalancı şahitlik yapmayacaksın. Adalet çok önemli! Mesela; "Bu benim babamdır." diye onun lehine yalancı şahitlik yapmayacaksın. Adalet çok önemli!

el-Adlü esâsü'l-mülk. "Adalet egemenliğin temelidir." Ne demek bu laf, kısacası nedir? el-Adlü esâsü'l-mülk. "Adalet egemenliğin temelidir."

Ne demek bu laf, kısacası nedir?

İnsanlar idare ediliyorlar ya, idare mekanizması var. Grup halinde olunca idare edilmesi gerekiyor. İnsanlar idare ediliyorlar ya, idare mekanizması var. Grup halinde olunca idare edilmesi gerekiyor. Şehirler, memleketler teşekkül etmiş, devletler teşekkül etmiş. Bir idare mekanizması da var.Şehirler, memleketler teşekkül etmiş, devletler teşekkül etmiş. Bir idare mekanizması da var. Bu idare ve bu hâkimiyet, bu idareyi yapmak ancak adaletle olur, demek. Bu idare ve bu hâkimiyet, bu idareyi yapmak ancak adaletle olur, demek. Başarılı idareler adalet temeli üzerinde yükselir. Başarılı idareler adalet temeli üzerinde yükselir.

Adalet olmadı mı, temel olmayan bina ne olursa öyle olur. Adalet olmadı mı devletler yıkılır. Adalet olmadı mı, temel olmayan bina ne olursa öyle olur. Adalet olmadı mı devletler yıkılır. Bizim büyüklerimiz onu kısaca herkesin anlayacağı gibi şöyle anlatmış:Bizim büyüklerimiz onu kısaca herkesin anlayacağı gibi şöyle anlatmış: "Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar!" demiş. Adaletsiz ya!"Biri yer, biri bakar, kıyamet ondan kopar!" demiş. Adaletsiz ya! İşte o zaman kıyamet kopar. Hem bizim bildiğimiz mânada kıyamet öyle kopacak, İşte o zaman kıyamet kopar. Hem bizim bildiğimiz mânada kıyamet öyle kopacak, bu dünyanın sonu öyle gelecek, hem de insanlar arasında kavgalar, gürültüler çıkar dabu dünyanın sonu öyle gelecek, hem de insanlar arasında kavgalar, gürültüler çıkar da küçük kıyametler kopar, binlerce kıyamet kopar;küçük kıyametler kopar, binlerce kıyamet kopar; herc ü merç olur, cemiyet kaynaşmaya başlar, demektir. Adalete çok dikkat etmemiz gerekiyor.herc ü merç olur, cemiyet kaynaşmaya başlar, demektir. Adalete çok dikkat etmemiz gerekiyor. Adalete çok yardımcı olmamız gerekiyor. Hak bir şahitlikten kaçmamamız gerekiyor.Adalete çok yardımcı olmamız gerekiyor. Hak bir şahitlikten kaçmamamız gerekiyor. Birisi haksızlık yaptığı zaman o haksızı himaye etmememiz gerekiyor. Birisi haksızlık yaptığı zaman o haksızı himaye etmememiz gerekiyor.

Bu hususta bir misal vereyim: Bir adam Yugoslavya'dan İsviçre'ye gitmiş.Bu hususta bir misal vereyim:

Bir adam Yugoslavya'dan İsviçre'ye gitmiş.
İsviçre'ye yerleşmiş bir akrabasına misafir olmuş.İsviçre'ye yerleşmiş bir akrabasına misafir olmuş. O da demiş ki; "Hadi bugün gel, tatildir, dağlara çıkalım." Dağlara çıkmışlar.O da demiş ki; "Hadi bugün gel, tatildir, dağlara çıkalım." Dağlara çıkmışlar. Arabayı bir kenara parketmişler, gezinmişler. Çayırlık kısım da varmış tepelik kısım da varmış,Arabayı bir kenara parketmişler, gezinmişler. Çayırlık kısım da varmış tepelik kısım da varmış, dere kısmı da varmış kenarda meyve ağaçları da varmış.dere kısmı da varmış kenarda meyve ağaçları da varmış. Meyve ağaçlarından güzel güzel elmaların sarktığını görünce uzanmış bir elmayı koparmış.Meyve ağaçlarından güzel güzel elmaların sarktığını görünce uzanmış bir elmayı koparmış. İsviçre'ye Yugoslavya'dan gelen misafir bir elma koparmış, iştahla yemiş. İsviçre'ye Yugoslavya'dan gelen misafir bir elma koparmış, iştahla yemiş.

Akşam eve dönmüşler. Kapı çalınmış, tak tak tak! Akşam eve dönmüşler. Kapı çalınmış, tak tak tak!

"Burada Yugoslavya'dan gelen filanca isimli birisi var mı?" "Var." "Burada Yugoslavya'dan gelen filanca isimli birisi var mı?"

"Var."

"Beş yüz İsviçre frangı, şu kadar para cezası!" Neden? "Beş yüz İsviçre frangı, şu kadar para cezası!"

Neden?

"Sen dağ başındaki filanca mevkide sana ait olmayan bir başka ağaçtan meyve koparttın,"Sen dağ başındaki filanca mevkide sana ait olmayan bir başka ağaçtan meyve koparttın, elma koparttın, yedin. Onun için bu kadar ceza!" elma koparttın, yedin. Onun için bu kadar ceza!"

Adam utanmış, sıkılmış, çıkarmış o cezayı polise ödemiş. Polis gitmiş. Adam utanmış, sıkılmış, çıkarmış o cezayı polise ödemiş. Polis gitmiş.

Sonra otururlarken kendi aralarında; "Allah Allah, bu polis bunu nereden öğrendi? Sonra otururlarken kendi aralarında; "Allah Allah, bu polis bunu nereden öğrendi? Nereden öğrendi? Kimse yoktu, dağbaşı, ıssız bir yerdi, bir sen vardın, bir ben vardım…" Nereden öğrendi? Kimse yoktu, dağbaşı, ıssız bir yerdi, bir sen vardın, bir ben vardım…"

Ev sahibi demiş ki; "Benim olmam yetmiyor mu, benim var olmam kâfi değil mi?" Ev sahibi demiş ki;

"Benim olmam yetmiyor mu, benim var olmam kâfi değil mi?"

Ev sahibi ihbar etmiş: "Benim misafir elma çaldı, elma kopardı." diye o ihbar etmiş. Ev sahibi ihbar etmiş: "Benim misafir elma çaldı, elma kopardı." diye o ihbar etmiş.

Bize göre bu kalleşliktir. Öyle deriz: "Vay, ev sahibi [ifşa eder] mi?.." Tabi daha güzeli, deseydi ki; Bize göre bu kalleşliktir. Öyle deriz: "Vay, ev sahibi [ifşa eder] mi?.." Tabi daha güzeli, deseydi ki; "Koparma, yasaktır, günah olur!" Biz öyle derdik. Bizim eski Osmanlı terbiyesi; "Koparma, yasaktır, günah olur!" Biz öyle derdik. Bizim eski Osmanlı terbiyesi; "Sakın ha koparma, günahtır, sana ait olmayan bir şeye nasıl elini sürersin?.." derdik ve biz de söylerdik. "Sakın ha koparma, günahtır, sana ait olmayan bir şeye nasıl elini sürersin?.." derdik ve biz de söylerdik. İslâmî terbiye onu gerektirir. Şimdi söylersen kalleş; "Canım olur mu, evine misafir girmişim, söylüyor." İslâmî terbiye onu gerektirir. Şimdi söylersen kalleş; "Canım olur mu, evine misafir girmişim, söylüyor." Ama bak işte öyle yaptıkları için cemiyetlerinde bir intizam var, haksızlık olmuyor.Ama bak işte öyle yaptıkları için cemiyetlerinde bir intizam var, haksızlık olmuyor. Suçlu insanı himaye etmiyorlar. Önemli bir şeydir, bilmiyorum anlatabildim mi? Suçlu insanı himaye etmiyorlar. Önemli bir şeydir, bilmiyorum anlatabildim mi?

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi her hususta adil kimseler eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi her hususta adil kimseler eylesin.

Le ye'tiyenne âle'n-nâsi zamânün kulûbühüm kulûbü'l-acemi kîle ve mâ kulûbü'l-acemi Le ye'tiyenne âle'n-nâsi zamânün kulûbühüm kulûbü'l-acemi kîle ve mâ kulûbü'l-acemi kâle hubbu'd-dünyâ sünnetühüm sünnetü'l-a'râbi mâ etâhüm min rızkin cealûhü fi'l-hayevâni ykâle hubbu'd-dünyâ sünnetühüm sünnetü'l-a'râbi mâ etâhüm min rızkin cealûhü fi'l-hayevâni y erevne'l-cihâda dararen ve'z-zekâte mağramâ. erevne'l-cihâda dararen ve'z-zekâte mağramâ.

Bu hadîs-i şerîf dünyanın bozulma zamanına, âhir zamana ait bize bilgi kazandıran, Bu hadîs-i şerîf dünyanın bozulma zamanına, âhir zamana ait bize bilgi kazandıran, bize malumat veren bir hadîs-i şerîftir.bize malumat veren bir hadîs-i şerîftir. Abdullah b. Amr b. Âs rivayet eylemiş, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem buyuruyor ki; Abdullah b. Amr b. Âs rivayet eylemiş, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem buyuruyor ki;

Le ye'tiyenne âle'n-nâsi zamânün kulûbühüm kulûbü'l-acemi kîle ve mâ kulûbü'l-acemi. Le ye'tiyenne âle'n-nâsi zamânün kulûbühüm kulûbü'l-acemi kîle ve mâ kulûbü'l-acemi. "Mutlaka ve mutlaka olacak, gelecek, şu insanların üzerine bir zaman mutlaka ve mutlaka gelecek ki o zamanda insanların kalpleri yabancı kalbi olacak, yabancı insan kalbi olacak!" "Mutlaka ve mutlaka olacak, gelecek, şu insanların üzerine bir zaman mutlaka ve mutlaka gelecek ki o zamanda insanların kalpleri yabancı kalbi olacak, yabancı insan kalbi olacak!"

Peygamber Efendimiz bunu kime hitaben söylüyor? Ashabına, mü'minlere karşı söylüyor.Peygamber Efendimiz bunu kime hitaben söylüyor?

Ashabına, mü'minlere karşı söylüyor.
İman etmiş kimselere, Allah'a mûtî insanlara söylüyor. O zaman Acem dediği kimler? İman etmiş kimselere, Allah'a mûtî insanlara söylüyor.

O zaman Acem dediği kimler?

Mü'minlerin dışındaki yabancılar. Mü'minlerin dışındaki yabancılar.

"Öyle bir zaman mutlaka gelecek ki insanlara, kalpleri yabancı insan kalpleri gibi olacak!" "Öyle bir zaman mutlaka gelecek ki insanlara, kalpleri yabancı insan kalpleri gibi olacak!"

Ashâb-ı kirâm yabancı insan kalpleri nasıl olur diye merak etmiş ve sormuşlar, demişler ki; Ashâb-ı kirâm yabancı insan kalpleri nasıl olur diye merak etmiş ve sormuşlar, demişler ki;

Kîle ve mâ kulûbü'l-acemi. "Yâ Resûlallah, 'yabancı kalpleri' ne demek oluyor?" Kîle ve mâ kulûbü'l-acemi. "Yâ Resûlallah, 'yabancı kalpleri' ne demek oluyor?"

İranlı demek değil. Onlar Arap'ın dışındakilere Acem derler, yabancı mânasına. İranlı demek değil. Onlar Arap'ın dışındakilere Acem derler, yabancı mânasına.

Bu kalpler nasıl olur? Diyor ki; Kâle hubbu'd-dünyâ sünnetühüm. Bu kalpler nasıl olur?

Diyor ki;

Kâle hubbu'd-dünyâ sünnetühüm.
"Dünyayı sevmek onların itiyatlarıdır, yollarıdır, tutturdukları yoldur." "Dünyayı sevmek onların itiyatlarıdır, yollarıdır, tutturdukları yoldur."

"Bu dünya sevilmez mi hocam?.." Dağları var, Boğaziçi var, çamları var, Çamlıca'sı var, "Bu dünya sevilmez mi hocam?.."

Dağları var, Boğaziçi var, çamları var, Çamlıca'sı var,
denizi plajı var, meyveleri sebzeleri var, parası pulu, binaları, güzel yerleri… denizi plajı var, meyveleri sebzeleri var, parası pulu, binaları, güzel yerleri…

Bu dünyadan maksat, dünyalıkları sevmektir.Bu dünyadan maksat, dünyalıkları sevmektir. Bu dünyada kalacak olan şeylere insanın gönül bağlayıp da âhireti unutmasıdır.Bu dünyada kalacak olan şeylere insanın gönül bağlayıp da âhireti unutmasıdır. Yunus'un; Nice bir besleyesin bu kadd ile kâmeti Düştün dünya zevkine unuttun kıyâmeti dediği gibi, Yunus'un;

Nice bir besleyesin bu kadd ile kâmeti

Düştün dünya zevkine unuttun kıyâmeti

dediği gibi,
insan bu dünyanın zevkine düşer, zevk ü sefâsına düşer de âhireti unutursa hesabı kitabı unutursa insan bu dünyanın zevkine düşer, zevk ü sefâsına düşer de âhireti unutursa hesabı kitabı unutursa bir gün gelip de Allahu Teâlâ hazretlerinin huzurunda kendisinebir gün gelip de Allahu Teâlâ hazretlerinin huzurunda kendisine bir bir yaptıklarının sorulacağını unutursa işte o zaman o dünyaya, dünyalığa dalmış olur. bir bir yaptıklarının sorulacağını unutursa işte o zaman o dünyaya, dünyalığa dalmış olur. Yeme içmeye dalmış, keyfe, zevke sefaya dalmış olur. İşte makbul olmayan budur. Yeme içmeye dalmış, keyfe, zevke sefaya dalmış olur. İşte makbul olmayan budur.

Yoksa insanın bir manzarayı görüp de; "Oh, mâşaallah, ne güzel yaratmış Allah!Yoksa insanın bir manzarayı görüp de; "Oh, mâşaallah, ne güzel yaratmış Allah! Mâşaallah ne güzel havası var, şu manzaranın güzelliğine bak, şu Boğaz'ın letafetine bak,Mâşaallah ne güzel havası var, şu manzaranın güzelliğine bak, şu Boğaz'ın letafetine bak, şu çiçeğin kokusunun hoşluğuna bak…" der. Sahibini bilirse makbul bile olur:şu çiçeğin kokusunun hoşluğuna bak…" der. Sahibini bilirse makbul bile olur: "Ne güzel yaratmış Mevla, Allah Allah, Tebârekallâhu ahsenü'l-hâlıkîn."Ne güzel yaratmış Mevla, Allah Allah, Tebârekallâhu ahsenü'l-hâlıkîn. Şu yaratanın şu kudretine bak!" dersen ne güzel olur. Şu yaratanın şu kudretine bak!" dersen ne güzel olur.

Bir köylü dayı bir sarı, yeşil çiçeği alır bakar bakar da gözleri şıpır şıpır yaşarır.Bir köylü dayı bir sarı, yeşil çiçeği alır bakar bakar da gözleri şıpır şıpır yaşarır. O bir profesörden daha üstün! O çiçeğe bakıyor da onun Hâlık'ını düşünüyor,O bir profesörden daha üstün! O çiçeğe bakıyor da onun Hâlık'ını düşünüyor, ona hasretinden, ona sevgisinden, ona hayranlığından gözlerinden yaşlar boşanıyor! ona hasretinden, ona sevgisinden, ona hayranlığından gözlerinden yaşlar boşanıyor!

Az bir duygu mu? Gayet kıymetli bir duygudur! Az bir duygu mu?

Gayet kıymetli bir duygudur!

İşte dünyayı sevecekler, âhireti unutacaklar, hesabı kitabı unutacaklar,İşte dünyayı sevecekler, âhireti unutacaklar, hesabı kitabı unutacaklar, bu dünyanın zevkine sefasına dalacaklar.bu dünyanın zevkine sefasına dalacaklar. Mesuliyet yok, ölçü yok, adalet yok; paldır küldür bir yaşayış! Mesuliyet yok, ölçü yok, adalet yok; paldır küldür bir yaşayış!

Bu yol, bu gidiş kimlerin yoludur? Sünnetü'l-a'râbi. "Bedevilerin yoludur." Bu yol, bu gidiş kimlerin yoludur?

Sünnetü'l-a'râbi. "Bedevilerin yoludur."

Mektep medrese görmemiş, medeniyet görmemiş dağlıların, çöllülerin yoludur. Mektep medrese görmemiş, medeniyet görmemiş dağlıların, çöllülerin yoludur. İlimden irfandan uzak kalmış insanların yoludur. İslâm'da bedevîlik makbul değil! İlimden irfandan uzak kalmış insanların yoludur.

İslâm'da bedevîlik makbul değil!

Bedevîlik niye makbul değil? İlim irfan yok diye makbul değil! Hadîs-i şerîfte geçiyor ki; Bedevîlik niye makbul değil?

İlim irfan yok diye makbul değil!

Hadîs-i şerîfte geçiyor ki;

"Köyde yaşayan insan şehirde yaşayan insana nispetle cennete beş yüz sene geriden girecek!" "Köyde yaşayan insan şehirde yaşayan insana nispetle cennete beş yüz sene geriden girecek!"

"Köy daha iyi değil mi? Sakin, günah yok. Eğlence yok, bar yok, pavyon yok…" "Köy daha iyi değil mi? Sakin, günah yok. Eğlence yok, bar yok, pavyon yok…"

O tarafı değil, ilim irfan şehirde! Hoca var, profesör var, kitap var, kütüphane var, O tarafı değil, ilim irfan şehirde! Hoca var, profesör var, kitap var, kütüphane var, soracağın şey var, mektep medrese var… İlim irfan insanı Allah'a iyi kulluk etmeye yönelten vasıta.soracağın şey var, mektep medrese var… İlim irfan insanı Allah'a iyi kulluk etmeye yönelten vasıta. Onlar orada çok, öbür tarafta yok! İnsan kaş yapayım derken cahillikle göz çıkartır. Onlar orada çok, öbür tarafta yok! İnsan kaş yapayım derken cahillikle göz çıkartır. Onun için hadîs-i şerîfte öyle geçmiş. Onun için hadîs-i şerîfte öyle geçmiş.

Peygamber Efendimiz'in yanına gelmemiş, dağda bayırda kalmış, sadece deve gütmekle vaktini geçirmiş, Peygamber Efendimiz'in yanına gelmemiş, dağda bayırda kalmış, sadece deve gütmekle vaktini geçirmiş, bir şeyden haberi olmayan insanlarda iyi duygular gelişir mi? Gelişmez.bir şeyden haberi olmayan insanlarda iyi duygular gelişir mi?

Gelişmez.
Onun için onlara "bedevi âdeti" diyor. Şehre gelip de medenîleşince İslâm'ı öğrenince kıymetli! Onun için onlara "bedevi âdeti" diyor. Şehre gelip de medenîleşince İslâm'ı öğrenince kıymetli!

Peygamber Efendimiz'in zamanında bedevilerden üç tane geldi; Peygamber Efendimiz'in zamanında bedevilerden üç tane geldi; "Hastayız yâ Resûlallah" dediler."Hastayız yâ Resûlallah" dediler. Peygamber Efendimiz de; "Gidin, filanca yerde beytü'l-malin develeri var. Peygamber Efendimiz de; "Gidin, filanca yerde beytü'l-malin develeri var. Sütlerini için, iyi olun!" [buyurdu]. Oraya gittiler. Bedevi adam; yetişmemiş, ham. Sütlerini için, iyi olun!" [buyurdu]. Oraya gittiler. Bedevi adam; yetişmemiş, ham. Orada deve bekçilerini öldürdüler, develeri çaldılar gittiler. Orada deve bekçilerini öldürdüler, develeri çaldılar gittiler.

Sana iyilik yapmak istendi, anlasana!Sana iyilik yapmak istendi, anlasana! Oraya gönderilmen develerin o sütlerinden içeceksin, istifade edeceksin diye lütuftu.Oraya gönderilmen develerin o sütlerinden içeceksin, istifade edeceksin diye lütuftu. Tabii Resûlullah Efendimiz de yakalattı, cezalandırdı. Cahillik. "Cahillerin âdetidir!" demek.Tabii Resûlullah Efendimiz de yakalattı, cezalandırdı. Cahillik.

"Cahillerin âdetidir!" demek.
Dünyaya meyletmek; ilim, irfan, İslâm bilmeyen cahillerin âdetidir! Ârifler ne yapar? Dünyaya meyletmek; ilim, irfan, İslâm bilmeyen cahillerin âdetidir!

Ârifler ne yapar?

Ârifler ebedî hayatı gözler! Bu dünya altmış sene, yetmiş sene, seksen sene.Ârifler ebedî hayatı gözler! Bu dünya altmış sene, yetmiş sene, seksen sene. Ârif isen ebedî, sonsuz, milyonlar sene sürecek olan hayatı imar etmeye bak.Ârif isen ebedî, sonsuz, milyonlar sene sürecek olan hayatı imar etmeye bak. Burası bir imtihan dünyası, burası bir tarla; burada ekeceksin, orada biçeceksin! Burası bir imtihan dünyası, burası bir tarla; burada ekeceksin, orada biçeceksin!

Ve'l-tenzur nefsün mâ kaddemet li-ğadd. "İnsanlar yarına Ve'l-tenzur nefsün mâ kaddemet li-ğadd. "İnsanlar yarına buradan ne gönderdiklerine baksınlar." diyor Allahu Teâlâ hazretleri.buradan ne gönderdiklerine baksınlar." diyor Allahu Teâlâ hazretleri. Kişi baksın, yarına ne gönderiyor. Sen bugün yarına ne gönderdin? Kişi baksın, yarına ne gönderiyor.

Sen bugün yarına ne gönderdin?

"Bilmem, nereden gönderilir, nasıl gönderilir, ne gönderecektim hocam?.." "Bilmem, nereden gönderilir, nasıl gönderilir, ne gönderecektim hocam?.."

Âhirete sevap gönderilir, hayır gönderilir, takvâ, ihlâs, salih amel gönderilir, Âhirete sevap gönderilir, hayır gönderilir, takvâ, ihlâs, salih amel gönderilir, insanların hayır duası alınır da o gönderilir. Bugün sabahtan beri onlardan ne yaptın? insanların hayır duası alınır da o gönderilir.

Bugün sabahtan beri onlardan ne yaptın?

Kimin gönlünü yaptın, kime ne hayır işledin, hasta mı ziyaret ettin, fakire sadaka mı verdin,Kimin gönlünü yaptın, kime ne hayır işledin, hasta mı ziyaret ettin, fakire sadaka mı verdin, iki dargının arasını mı barıştırdın, karı kocayı birbirleriyle iyi geçime mi sevk ettin,iki dargının arasını mı barıştırdın, karı kocayı birbirleriyle iyi geçime mi sevk ettin, ne yaptın, ne hayırlı iş yaptın, insanlara faydalı ne iş yaptın?.. İşte bunlar âhirete gider. ne yaptın, ne hayırlı iş yaptın, insanlara faydalı ne iş yaptın?..

İşte bunlar âhirete gider.

Ve'l-tenzur nefsün mâ kaddemet li-ğadd. "Yarına şimdiden ne gönderdiğine baksın!" Ve'l-tenzur nefsün mâ kaddemet li-ğadd. "Yarına şimdiden ne gönderdiğine baksın!"

Burası öyle bir yer, bir fırsat! Yoksa burası oturup da yan gelip yatılacak yer değil.Burası öyle bir yer, bir fırsat! Yoksa burası oturup da yan gelip yatılacak yer değil. Burası çalışma yeri. Nasıl mektepte çocuklar sene içinde çalışıyorlar da tatilde zevkli vakit geçiriyorlar,Burası çalışma yeri. Nasıl mektepte çocuklar sene içinde çalışıyorlar da tatilde zevkli vakit geçiriyorlar, gezip tozuyorlarsa burası çalışma yeri, âhiret safa yeri! Burada çalışacaksın.gezip tozuyorlarsa burası çalışma yeri, âhiret safa yeri! Burada çalışacaksın. Eğer burada zevke sefaya dalarsan imtihanları kazanamazsın. Eğer burada zevke sefaya dalarsan imtihanları kazanamazsın.

Çocuk futbola alıştı, sinemaya alıştı, gezmeye, kumara, eğlenceye alıştı;Çocuk futbola alıştı, sinemaya alıştı, gezmeye, kumara, eğlenceye alıştı; dersin başına oturamıyor, çalışmıyor. Zevkte! Ne oldu? Sınıfı geçemez.dersin başına oturamıyor, çalışmıyor. Zevkte!

Ne oldu?

Sınıfı geçemez.
Hayatta başarı sağlayamaz. Hayatta başarı sağlayamaz.

Filanca dükkân sahibi dükkânı ihmal etti; gitmiyor, çalışmıyor, her gün kahvede… Filanca dükkân sahibi dükkânı ihmal etti; gitmiyor, çalışmıyor, her gün kahvede…

Ne olur? İflas eder. Onun gibi. Burası çalışma yeri, âhiret kazanma yeri. Ârifler âhireti gözetir. Ne olur?

İflas eder. Onun gibi. Burası çalışma yeri, âhiret kazanma yeri. Ârifler âhireti gözetir.

Cahiller bu dünyaya hiç ölmeyecekler gibi tırnaklarını geçirir gibi yapışırlarCahiller bu dünyaya hiç ölmeyecekler gibi tırnaklarını geçirir gibi yapışırlar ama tırnakları söküle söküle buradan çekilip alınırlar. ama tırnakları söküle söküle buradan çekilip alınırlar. Çalı çıkartılır gibi çatır çutur yine buradan sökülüp alınırlar. Çalı çıkartılır gibi çatır çutur yine buradan sökülüp alınırlar.

Bu dünyada ebedî kalmayı çok insanlar istemiş Bu dünyada ebedî kalmayı çok insanlar istemiş . Firavunlar ebedî kalalım diye Beyazıt Kulesi'nin ikisi kadar, 147-150 metre yüksekliğinde taş yığmışlar,. Firavunlar ebedî kalalım diye Beyazıt Kulesi'nin ikisi kadar, 147-150 metre yüksekliğinde taş yığmışlar, kendilerine ev yapmışlar, ehramları yapmışlar. Ne olmuş, sağ kalmış mı?!.. kendilerine ev yapmışlar, ehramları yapmışlar.

Ne olmuş, sağ kalmış mı?!..

Ârifler âhireti düşünür. Allah bize hakiki ilmi, irfanı ihsan eylesin. Ârifler âhireti düşünür. Allah bize hakiki ilmi, irfanı ihsan eylesin.

Peki, bu dünyayı sevip de bu dünyaya meyledenlerin işi neymiş? Peki, bu dünyayı sevip de bu dünyaya meyledenlerin işi neymiş?

Cahillerin işiymiş, bedevilerin işiymiş! Mektep medrese görmemiş dağlıların, çöllülerin işiymiş! Cahillerin işiymiş, bedevilerin işiymiş! Mektep medrese görmemiş dağlıların, çöllülerin işiymiş!

Mâ etâhüm min rızkin cealûhü fi'l-hayevâni.Mâ etâhüm min rızkin cealûhü fi'l-hayevâni. "Kendilerine bir rızık gelirse onu hayvana verirler!" Âhirzamanın huylarını anlatıyor: "Kendilerine bir rızık gelirse onu hayvana verirler!"

Âhirzamanın huylarını anlatıyor:

Kalpleri acem kalbi gibiydi, yabancı, yad kalbi gibiydi. Dünyayı severler.Kalpleri acem kalbi gibiydi, yabancı, yad kalbi gibiydi. Dünyayı severler. Âdetleri, töreleri cahil insanların töreleri gibiydi.Âdetleri, töreleri cahil insanların töreleri gibiydi. Kendilerine bir gıda, rızık geldiği zaman hayvana verirler; Kendilerine bir gıda, rızık geldiği zaman hayvana verirler; hani adamın köpeğine yedirdiği gibi, tam zamanımızı anlatıyor. hani adamın köpeğine yedirdiği gibi, tam zamanımızı anlatıyor.

Yerevne'l-cihâda dararen. "Allah yolunda cehd sarf etmeyi, cihad etmeyi zarar görürler." Yerevne'l-cihâda dararen. "Allah yolunda cehd sarf etmeyi, cihad etmeyi zarar görürler."

"Ne lüzum var ya, otur oturduğun yerde. Hiç değer mi uğraşmaya? "Ne lüzum var ya, otur oturduğun yerde. Hiç değer mi uğraşmaya? Zararlı. Otur otur, rahatına bak…" derler. Zararlı. Otur otur, rahatına bak…" derler.

Ve'z-zekâte mağramâ. "Zekâtı da borçlanmak görürler." Ve'z-zekâte mağramâ. "Zekâtı da borçlanmak görürler."

"Eyvah bizim malımızdan bir miktar daha azaldı."Eyvah bizim malımızdan bir miktar daha azaldı. Zekât verirsek malımız azalır, borca düşeriz, parasız pulsuz kalırız." gibi görürler.Zekât verirsek malımız azalır, borca düşeriz, parasız pulsuz kalırız." gibi görürler. Demek ki iman gitmiş. Dünyaya gönülleri bağlanmış.Demek ki iman gitmiş. Dünyaya gönülleri bağlanmış. Rızkın kadrini kıymetini bilmiyorlar, israfa sürüklenmişler. Cihat etmiyorlar. Rızkın kadrini kıymetini bilmiyorlar, israfa sürüklenmişler. Cihat etmiyorlar.

Cihat bu dinin amellerinin zirvesidir, en kıymetli şeydir. Her müslüman cihat edecek! Cihat bu dinin amellerinin zirvesidir, en kıymetli şeydir. Her müslüman cihat edecek!

Türkiye'de kaç tane hoca var? Az. Hepimiz cihat edeceğiz. Türkiye'de kaç tane hoca var?

Az. Hepimiz cihat edeceğiz.
Hepimiz Allah yolunda çalışacağız, gayret sarf edeceğiz, İslâm'ın güzel âdetlerini herkese öğreteceğiz. Hepimiz Allah yolunda çalışacağız, gayret sarf edeceğiz, İslâm'ın güzel âdetlerini herkese öğreteceğiz.

"Efendim ben herkese nasıl öğreteyim?" Evindekilere öğreteceksin. "Efendim ben herkese nasıl öğreteyim?"

Evindekilere öğreteceksin.

Evindekine sözün geçmez mi, kardeşine sözün geçmez mi, Evindekine sözün geçmez mi, kardeşine sözün geçmez mi, komşuna, çalıştırdığın çırağa sözün geçmez mi?!.. Bir insanı kazansan kârdır.komşuna, çalıştırdığın çırağa sözün geçmez mi?!..

Bir insanı kazansan kârdır.
Hepimiz cehd sarf edeceğiz. Cihat demek, cehd sarf etmek demektir.Hepimiz cehd sarf edeceğiz. Cihat demek, cehd sarf etmek demektir. Kâfirler müslümanları bastırmak için cehd sarf ediyorlar.Kâfirler müslümanları bastırmak için cehd sarf ediyorlar. Biz de basılmamak için cehd sarf edeceğiz.Biz de basılmamak için cehd sarf edeceğiz. Cihat müşareket ifade eden bir kelimedir; karşılıklı gayret sarf etmek demektir. Cihat müşareket ifade eden bir kelimedir; karşılıklı gayret sarf etmek demektir.

Düşman neye gayret sarf ediyor? Mesela; "Anadolu'dan da sürsem de esir etsem…" diye! Düşman neye gayret sarf ediyor?

Mesela; "Anadolu'dan da sürsem de esir etsem…" diye!

Sen ne diye gayret edeceksin? Irzını, namusunu, vatanını, haysiyetini, dinini, imanını Sen ne diye gayret edeceksin?

Irzını, namusunu, vatanını, haysiyetini, dinini, imanını
korumaya gayret sarf edeceksin. O da gayret sarf edecek. korumaya gayret sarf edeceksin. O da gayret sarf edecek.

Cihat sözünün altında çok ince mânalar var. Denmek isteniyor ki; Cihat sözünün altında çok ince mânalar var. Denmek isteniyor ki;

"Sizi şu güzel imandan ayırmak isteyen maddî mânevî düşmanlar var. "Sizi şu güzel imandan ayırmak isteyen maddî mânevî düşmanlar var. Bu imandan sizi ayırmak isteyen maddî ve mânevî düşmanlar var." Bu imandan sizi ayırmak isteyen maddî ve mânevî düşmanlar var."

Maddî düşman mâlum, çepeçevre kuşatmış, silahlanıyor, hazırlanıyor, hücum edecek. Maddî düşman mâlum, çepeçevre kuşatmış, silahlanıyor, hazırlanıyor, hücum edecek. Mânevî düşman şeytan, dünya sevgisi, insanın nefsidir. Nefis, içimizden! Onun için cehd sarf edeceğiz.Mânevî düşman şeytan, dünya sevgisi, insanın nefsidir. Nefis, içimizden! Onun için cehd sarf edeceğiz. Onun için Peygamber Efendimiz nefisle uğraşmaya da cihâd-ı ekber demiş. Nefisle nasıl uğraşılır? Onun için Peygamber Efendimiz nefisle uğraşmaya da cihâd-ı ekber demiş.

Nefisle nasıl uğraşılır?

Nefis sana der ki; "Yan gel yat." Akıl der ki; "Hayır, kalk çalış." Nefis sana der ki; "Yan gel yat."

Akıl der ki; "Hayır, kalk çalış."

Nefsin karşısına çıkacaksın, dinlemeyeceksin, aklın dediğini yapacaksın! Nefsin karşısına çıkacaksın, dinlemeyeceksin, aklın dediğini yapacaksın!

Nefis sana der ki; "Çok çalışma, bedavadan kazan. Şöyle bir kestirme yol var. Nefis sana der ki; "Çok çalışma, bedavadan kazan. Şöyle bir kestirme yol var. Böyle yaparsan başkalarının parası cebine otomatikman girer, hiç zahmetsiz girer." Böyle yaparsan başkalarının parası cebine otomatikman girer, hiç zahmetsiz girer."

Akıl da der ki; "Yok, o iş haram, yasak. Bu taraftan alnının teriyle çalış,Akıl da der ki; "Yok, o iş haram, yasak. Bu taraftan alnının teriyle çalış, alnının teriyle çalışıp kazandığın helal rızık sana fayda verir. Allah bereket verir. alnının teriyle çalışıp kazandığın helal rızık sana fayda verir. Allah bereket verir. Onun hayrını görürsün, bunun hayrını görmezsin. Burada milyonlar kazanırsın, bir evin olmaz.Onun hayrını görürsün, bunun hayrını görmezsin. Burada milyonlar kazanırsın, bir evin olmaz. Olan da gider. Burada küçücük küçücük paralar nasıl bir araya geldi bilemezsin,Olan da gider. Burada küçücük küçücük paralar nasıl bir araya geldi bilemezsin, Allah sana bir sıcak yuva verir, daha rahat edersin. Harama dalma, helalinden ye!" diye Allah sana bir sıcak yuva verir, daha rahat edersin. Harama dalma, helalinden ye!" diye nefisle uğraşmak cihattır. Allahu Teâlâ hazretleri bizi İslâm'ın özüne vakıf kimseler eylesin. nefisle uğraşmak cihattır.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi İslâm'ın özüne vakıf kimseler eylesin.
Dünyayı hedef alıp da âhireti unutan cahillerden etmesin.Dünyayı hedef alıp da âhireti unutan cahillerden etmesin. Allahu Teâlâ hazretlerinin bize verdiği rızıkların, nimetlerin kadrini kıymetini bilmeyi nasip etsin. Allahu Teâlâ hazretlerinin bize verdiği rızıkların, nimetlerin kadrini kıymetini bilmeyi nasip etsin. İsraf ettirmesin. Cihadı, din uğruna gayret sarf etmeyi,İsraf ettirmesin. Cihadı, din uğruna gayret sarf etmeyi, uğraşmayı, çalışmayı bizim cümlemizin mesleğimiz etsin.uğraşmayı, çalışmayı bizim cümlemizin mesleğimiz etsin. Ve Allah yolunda zekât vermek, hayr u hasenât yapmak bize hoş gelsin;Ve Allah yolunda zekât vermek, hayr u hasenât yapmak bize hoş gelsin; bir borçlanma gibi, bir ters iş gibi gelmesin.bir borçlanma gibi, bir ters iş gibi gelmesin. Allah'ın emirlerinin tatlılığını, güzelliğini idrak etmeyi Allah cümlemize nasip eylesin. Allah'ın emirlerinin tatlılığını, güzelliğini idrak etmeyi Allah cümlemize nasip eylesin.

Fâtiha-yı Şerîfe mea'l-Besmele. Fâtiha-yı Şerîfe mea'l-Besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2