Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 Aralık 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

Hasta Ziyaretinin Mükafatı

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

28 Rebîü'l-Evvel 1421 / 01.07.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Müslüman Müslüman Kardeşini Sevdiğinde Allah (cc) Ona Göre Mükâfat Verir, Kültürümüzde | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Hasta Ziyaretinin Mükafatı

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

28 Rebîü'l-Evvel 1421 / 01.07.2000
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Müslüman Müslüman Kardeşini Sevdiğinde Allah (cc) Ona Göre Mükâfat Verir, Kültürümüzde | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Allahümme innâ neveyna'l-îtikâfe fî hâza'l-mescidi ilâ vakti'l-işrâki imtisalenAllahümme innâ neveyna'l-îtikâfe fî hâza'l-mescidi ilâ vakti'l-işrâki imtisalen bi-hadîs-i nebiyyike Muhammedini'l-Mustafâ ellezî kâle fî hadîsihîbi-hadîs-i nebiyyike Muhammedini'l-Mustafâ ellezî kâle fî hadîsihî men salle'l-fecre fî cemâ'tin sümme ka'ade yezkürullahe hattâ tatlu'a'ş-emşü sümme sallâ rek'ateynimen salle'l-fecre fî cemâ'tin sümme ka'ade yezkürullahe hattâ tatlu'a'ş-emşü sümme sallâ rek'ateyni kânet lehû ke-ecri haccetin ve umratin tâmmetin tâmmetin tâmmetin. kânet lehû ke-ecri haccetin ve umratin tâmmetin tâmmetin tâmmetin.

Sadaka rasûslullah ve nataka habîbullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka rasûslullah ve nataka habîbullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Elhamdülillahi rabbi'l-âlemin. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîne Elhamdülillahi rabbi'l-âlemin. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîne Muhammedini'l-Mustafâ ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ.Muhammedini'l-Mustafâ ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-cezâ. Emmâ ba'dü fe-kâle resûlullahi sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellem; Emmâ ba'dü fe-kâle resûlullahi sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellem;

Mâ min imriin müslimin ye'ûdü müslimen illâ ibte'asellahu seb'îne elfe melekin yüsallûne aleyhi Mâ min imriin müslimin ye'ûdü müslimen illâ ibte'asellahu seb'îne elfe melekin yüsallûne aleyhi fî eyyi sâ'âti'n-nehâri kâne hattâ yümsiye ve eyyi sâ'âti'l-leyli kâne hattâ yusbiha. fî eyyi sâ'âti'n-nehâri kâne hattâ yümsiye ve eyyi sâ'âti'l-leyli kâne hattâ yusbiha.

İbn Hibbân'ın kaydettiğine göre Hz. Ali radıyallahu anh ve kerremellahu vecheh rivayet eylemiş kiİbn Hibbân'ın kaydettiğine göre Hz. Ali radıyallahu anh ve kerremellahu vecheh rivayet eylemiş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuş; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz şöyle buyurmuş;

Mâ min imriin müslimin ye'ûdü müslimen. Mâ min imriin müslimin ye'ûdü müslimen. "Hiçbir müslüman kişi yoktur ki hasta bir müslüman kardeşinin ziyaretine gider." "Hiçbir müslüman kişi yoktur ki hasta bir müslüman kardeşinin ziyaretine gider." İllâ. "Giderse muhakkak." İbte'asellahu seb'îne elfe melekin. "Allah 70 bin melek görevlendirir." İllâ. "Giderse muhakkak." İbte'asellahu seb'îne elfe melekin. "Allah 70 bin melek görevlendirir."

O müslüman kardeşini hasta kardeşini ziyarete gidene 70 bin görevli melek gönderir. O müslüman kardeşini hasta kardeşini ziyarete gidene 70 bin görevli melek gönderir.

Yüsallûne aleyhi fî eyyi sâ'âti'n-nehâri kâne hattâ yümsiye.Yüsallûne aleyhi fî eyyi sâ'âti'n-nehâri kâne hattâ yümsiye. "Ona bu 70 bin melek dua edip dururlar."Ona bu 70 bin melek dua edip dururlar. Gündüzün hangi saatlerinden birinsinde olursa olsun, akşamlayıncaya kadar." Gündüzün hangi saatlerinden birinsinde olursa olsun, akşamlayıncaya kadar."

Dokuzda gittiyse, dokuzdan akşama kadar. Beşte gittiyse, beşten akşama kadar. Dokuzda gittiyse, dokuzdan akşama kadar. Beşte gittiyse, beşten akşama kadar. Akşamlayıncaya kadar o 70 bin melek, bu hasta kardeşini ziyarete giden müslümana Akşamlayıncaya kadar o 70 bin melek, bu hasta kardeşini ziyarete giden müslümana salât ü selâm ederler, dua ederler, Cenâb-ı Hak'tan onun hayrını dilerler. salât ü selâm ederler, dua ederler, Cenâb-ı Hak'tan onun hayrını dilerler.

Ve eyyi sâ'âti'l-leyli kâne hattâ yusbiha. "Eğer geceleyin ziyaret etmişse, Ve eyyi sâ'âti'l-leyli kâne hattâ yusbiha. "Eğer geceleyin ziyaret etmişse, 70 bin melek sabah oluncaya kadar salât ü selâm, dua ve istiğfar ve Cenâb-ı Hak'tan o kul için rahmet dilerler." 70 bin melek sabah oluncaya kadar salât ü selâm, dua ve istiğfar ve Cenâb-ı Hak'tan o kul için rahmet dilerler."

O melekleri yaratan Allah, gönderen Allah, o vazifeyle vazifelendiren Allah celle celâlühûO melekleri yaratan Allah, gönderen Allah, o vazifeyle vazifelendiren Allah celle celâlühû demek ki o kuluna lütfetmeyi murat etmiş, kidemek ki o kuluna lütfetmeyi murat etmiş, ki böyle büyük rahmet kapıları açmış, büyük imkanları bahşetmiş. Neden? böyle büyük rahmet kapıları açmış, büyük imkanları bahşetmiş.

Neden?

Müslüman müslüman kardeşini seviyor da ondan.Müslüman müslüman kardeşini seviyor da ondan. Sevdiğinden ziyaret ediyor da Allah bu nazik ziyarete bu kadar büyük sevabı veriyor. Sevdiğinden ziyaret ediyor da Allah bu nazik ziyarete bu kadar büyük sevabı veriyor.

Düşkün halinde, teselliye muhtaç halinde, acılı halinde ona gidiyor, acısını paylaşıyor, Düşkün halinde, teselliye muhtaç halinde, acılı halinde ona gidiyor, acısını paylaşıyor, gönlünü alıyor, teselli ediyor, yalnızlığını unutturuyor, ağrısını bir müddet duymaz dinlemez oluyor. gönlünü alıyor, teselli ediyor, yalnızlığını unutturuyor, ağrısını bir müddet duymaz dinlemez oluyor. Tabii o arada da yapabileceği bir şey varsa; "Senin için ne yapabilirim kardeşim?" diyeTabii o arada da yapabileceği bir şey varsa; "Senin için ne yapabilirim kardeşim?" diye bir teklifte bulunuyor. O da, "Teşekkür ederim." filan derken; bir teklifte bulunuyor. O da, "Teşekkür ederim." filan derken; "Şöyle bir ihtiyacım da var." dediği zaman o ihtiyacını görüyor. "Şöyle bir ihtiyacım da var." dediği zaman o ihtiyacını görüyor.

Bizim töremizde, köylerimizde hastaya bir tabak bir şey götürürler;Bizim töremizde, köylerimizde hastaya bir tabak bir şey götürürler; tatlı götürürler, yesin gönlü şenlensin diye. Büyük şehirlerde başka hediyeler götürülüyor;tatlı götürürler, yesin gönlü şenlensin diye. Büyük şehirlerde başka hediyeler götürülüyor; çiçek götürülüyor, gönlü hoş olsun diye.çiçek götürülüyor, gönlü hoş olsun diye. Ama hiçbirşey götürmese bile onun gelmesi hediye; hasta çok memnun oluyor. Ama hiçbirşey götürmese bile onun gelmesi hediye; hasta çok memnun oluyor.

Kendim çok iyi biliyorum ki, lisenin son sınıfındayken ameliyat olmam gerekmişti. Kendim çok iyi biliyorum ki, lisenin son sınıfındayken ameliyat olmam gerekmişti. Rahmetli anam üzülmesin diye bir çocukluk ettim, doktorla anlaştım. Doktor aile doktorumuz. Rahmetli anam üzülmesin diye bir çocukluk ettim, doktorla anlaştım. Doktor aile doktorumuz.

Allah rahmet eylesin. Niyazi amca. Samimiyiz, kimseye söylemeden ameliyat olmaya gittim. Allah rahmet eylesin.

Niyazi amca. Samimiyiz, kimseye söylemeden ameliyat olmaya gittim.
Ameliyat oldum, apandisit mapandisit, birşeyler... Ama öyle pişman oldum ki!Ameliyat oldum, apandisit mapandisit, birşeyler... Ama öyle pişman oldum ki! Ziyaret günleri, saatleri geliyor, koğuştaki bütün hastalara ziyaretçiler geliyor. Ziyaret günleri, saatleri geliyor, koğuştaki bütün hastalara ziyaretçiler geliyor. Seviniyorlar hastalar, uçuyorlar. Fıs fıs fıs yan gözle bana bakıyorlar, benin hakkımda konuşuyorlar; Seviniyorlar hastalar, uçuyorlar. Fıs fıs fıs yan gözle bana bakıyorlar, benin hakkımda konuşuyorlar; "Bu gariban çocukcağızın kimsesi yok mu, böyle ziyaretçisi yok?" filan. Var ama ben söylemedim."Bu gariban çocukcağızın kimsesi yok mu, böyle ziyaretçisi yok?" filan.

Var ama ben söylemedim.
Yani üzülmesin ailem, annem diye söylemedim, gizli yaptım bu işi.Yani üzülmesin ailem, annem diye söylemedim, gizli yaptım bu işi. Güya onlar üzülmesin diye ama ziyaretsizlik [çok zor.] Güya onlar üzülmesin diye ama ziyaretsizlik [çok zor.]

Bir taraftanda biliyorum yani söylemiş olsaydım kaynardı ziyaret, ziyaret saatlerini taşarlardı.Bir taraftanda biliyorum yani söylemiş olsaydım kaynardı ziyaret, ziyaret saatlerini taşarlardı. Hastanenin düzeni bozulurdu. Biliyorum ama anladım ki hastanın birisiyle konuşmaya ihtiyacı var. Hastanenin düzeni bozulurdu. Biliyorum ama anladım ki hastanın birisiyle konuşmaya ihtiyacı var.

Sabahlar olmuyor. Yatan insan bilir, gecenin uzunluğunun ne kadar uzun olduğunu! Sabahlar olmuyor. Yatan insan bilir, gecenin uzunluğunun ne kadar uzun olduğunu! Saatler geçmiyor. Yatağının altındaki karyolasının tellerini sırtında hissediyor insan. Saatler geçmiyor. Yatağının altındaki karyolasının tellerini sırtında hissediyor insan. Karyolanın altında şerit teller gerilmiş oluyor; sanki yataksız onların üstüne yatmış gibi batıyor.Karyolanın altında şerit teller gerilmiş oluyor; sanki yataksız onların üstüne yatmış gibi batıyor. O kadar zor oluyor. Sabah olsa da, saat yedi buçuk da hemşireler gelse de ateşi alsa,O kadar zor oluyor.

Sabah olsa da, saat yedi buçuk da hemşireler gelse de ateşi alsa,
tansiyona baksa, ön hazırlıkları yapsa diye insan böyle insan bekliyor.tansiyona baksa, ön hazırlıkları yapsa diye insan böyle insan bekliyor. Allah'ın bir kulu gelse de görsem diye. Sekizde doktor geliyor, geziyor, bakıyor filan, Allah'ın bir kulu gelse de görsem diye. Sekizde doktor geliyor, geziyor, bakıyor filan, hal hatırı soruyor, talimat veriyor, buna şu ilaçları verin, şu iğneleri yapın bilmem ne filan. hal hatırı soruyor, talimat veriyor, buna şu ilaçları verin, şu iğneleri yapın bilmem ne filan.

Yani hastanın ilaç kadar ziyarete ihtiyacı var Yani hastanın ilaç kadar ziyarete ihtiyacı var ve İslâm 1400 yıl önceden müslümanlara bu terbiyeyi öğretmiş. Hastayı ziyaret terbiyesi öğretmiş. ve İslâm 1400 yıl önceden müslümanlara bu terbiyeyi öğretmiş. Hastayı ziyaret terbiyesi öğretmiş. Çok sevap! Çok büyük sevap var, çok büyük mükfaat var. Çok sevap! Çok büyük sevap var, çok büyük mükfaat var.

Yetmiş bin tane melek, düşünebiliyor musunuz, hep bir ağızdan [dua ediyor]? Yetmiş bin tane melek, düşünebiliyor musunuz, hep bir ağızdan [dua ediyor]? Meleklerin duası reddedilebilir mi? Zaten Allah onları görevlendirmiş.Meleklerin duası reddedilebilir mi?

Zaten Allah onları görevlendirmiş.
Onlar ne görev verilirse onu yaparlar, başka birşey yapmazlar ki; Onlar ne görev verilirse onu yaparlar, başka birşey yapmazlar ki;

Lâ ya'sûnellahe mâ emerahüm ve yef'alûne mâ yü'merûne.Lâ ya'sûnellahe mâ emerahüm ve yef'alûne mâ yü'merûne. Nerede görevlendirildiyse orada görev yaparlar; cehennemdeki melekler, zebaniler orada vazife yapar,Nerede görevlendirildiyse orada görev yaparlar; cehennemdeki melekler, zebaniler orada vazife yapar, cennettekiler şurada vazife yapar, göktekiler gökte vazife yapar, vücuttakiler vücutta vazife yapar. cennettekiler şurada vazife yapar, göktekiler gökte vazife yapar, vücuttakiler vücutta vazife yapar. Herkes vazifesini bilir, vazifesini ihmal etmez, geciktirmez, aynen onu yaparlar. Herkes vazifesini bilir, vazifesini ihmal etmez, geciktirmez, aynen onu yaparlar. Meleklerin özelliği bu. Nurânî varlıklar, aynen yaparlar. Meleklerin özelliği bu. Nurânî varlıklar, aynen yaparlar.

Onun için müslümanın müslümanı sevmesi lazım. İflah olmak istiyorsa, sevap kazanmak istiyorsa,Onun için müslümanın müslümanı sevmesi lazım. İflah olmak istiyorsa, sevap kazanmak istiyorsa, Allah'ın rızasını kazanmak istiyorsa müslümanın sevmeyi öğrenmesi lazım. Sevmeyi bilmiyoruz.Allah'ın rızasını kazanmak istiyorsa müslümanın sevmeyi öğrenmesi lazım. Sevmeyi bilmiyoruz. Benim gibi kaşı çatık, suratı asık, abûs, huysuz; yanına gidersin pişman olursun, Benim gibi kaşı çatık, suratı asık, abûs, huysuz; yanına gidersin pişman olursun, ziyaretine gidersin pişman olursun. Olmaz böyle şey. ziyaretine gidersin pişman olursun. Olmaz böyle şey. Tatlı dilli olacak, geçimli olacak, uyumlu olacak, sabırlı olacak, tatlı olacak, ballı olacak,Tatlı dilli olacak, geçimli olacak, uyumlu olacak, sabırlı olacak, tatlı olacak, ballı olacak, balları damlayacak yerlere, arılar etrafında uçuşacak, kuşlar etrafında cıvıldayacak, balları damlayacak yerlere, arılar etrafında uçuşacak, kuşlar etrafında cıvıldayacak, omuzuna konacak, eline konacak, kaçmayacak. Geyikler yanına yanaşacak, mübarek bu, belli.omuzuna konacak, eline konacak, kaçmayacak. Geyikler yanına yanaşacak, mübarek bu, belli. Hayvan bile iyi kul olduğunu seziyor yanına geliyor, haşin oldu mu kaçıyor. Hayvan bile iyi kul olduğunu seziyor yanına geliyor, haşin oldu mu kaçıyor.

Bazı kimseler biliyorum, kuşlarla konuşuyor; "Gel bakalım ne oldu, al bakalım, ye bakalım bilmem ne..." Bazı kimseler biliyorum, kuşlarla konuşuyor; "Gel bakalım ne oldu, al bakalım, ye bakalım bilmem ne..." Kuş onun yanına kadar geliyor ama haşeri bir çocuğu gördü mü pırr hemen ağacın tepesine kaçıyor. Kuş onun yanına kadar geliyor ama haşeri bir çocuğu gördü mü pırr hemen ağacın tepesine kaçıyor.

Neden? Anlıyor onun gelişinden gidişinden halini, hoyratlığını, bir yaramazlık yapacağını anlıyor,Neden?

Anlıyor onun gelişinden gidişinden halini, hoyratlığını, bir yaramazlık yapacağını anlıyor,
pat hemen yukarı. Ötekisinin yanına kadar geliyor, avucuna geliyor, omuzuna geliyor, eline geliyor.pat hemen yukarı. Ötekisinin yanına kadar geliyor, avucuna geliyor, omuzuna geliyor, eline geliyor. Müslümanın böyle geçimli olması lazım. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Müslümanın böyle geçimli olması lazım. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

Lâ hayra fî men lâ ye'lefü ve lâ yü'lefü. "Başkalarıyla geçinemeyen, Lâ hayra fî men lâ ye'lefü ve lâ yü'lefü. "Başkalarıyla geçinemeyen, kendisinin yanına yanaşılamayan, ahbablık kurulamayan kişide hiçbir hayır yoktur."kendisinin yanına yanaşılamayan, ahbablık kurulamayan kişide hiçbir hayır yoktur." Lâ hayra. "Hiçbir hayır yoktur." Neden? Adam lehim tutmuyor, geçinemiyor; Lâ hayra. "Hiçbir hayır yoktur."

Neden?

Adam lehim tutmuyor, geçinemiyor;
o tarafa yanaşmaz, bu tarafa yanaşmaz. Olmaz. Kimisi de kendine göre usül çıkarıyor; o tarafa yanaşmaz, bu tarafa yanaşmaz. Olmaz.

Kimisi de kendine göre usül çıkarıyor;
sabah namazından sonra dükkânını açıncaya kadar kimseyle konuşmayacakmış. sabah namazından sonra dükkânını açıncaya kadar kimseyle konuşmayacakmış. Dükkânına kadar gidiyor. Yolda selâmun aleyküm hacı diyorlar; karar vermiş cevap vermiyor. Dükkânına kadar gidiyor. Yolda selâmun aleyküm hacı diyorlar; karar vermiş cevap vermiyor.

Öyle şey olur mu ya! Fesübhanallah! Öyle şey olur mu ya! Fesübhanallah! Nereden çıkarttın bu uyduruk âdeti? Kim dedi sana, şeytan mı öğretti?Nereden çıkarttın bu uyduruk âdeti? Kim dedi sana, şeytan mı öğretti? Dinde aslı olmayan, esası olmayan şeyi neden çıkartıyorsun? Buna derler bid'at! Dinde aslı olmayan, esası olmayan şeyi neden çıkartıyorsun?

Buna derler bid'at!

"Dükkânımı açıncaya kadar uğurum, bereketim kaçmasın." "Dükkânımı açıncaya kadar uğurum, bereketim kaçmasın."

Uğur bereket, selâmı almakta, selâma susmakta değil! Kimisi de böyle... Uğur bereket, selâmı almakta, selâma susmakta değil! Kimisi de böyle...

Helvacı babanın kabrinin etrafında yedi defa dönersen, muradın olur. Evde kalan kızın koca bulur. Helvacı babanın kabrinin etrafında yedi defa dönersen, muradın olur. Evde kalan kızın koca bulur. Bilmem imtihanı kaybeden çocuğun imtihanı kazanır. Yok böyle bir şey! Kimisi de böyle... Bilmem imtihanı kaybeden çocuğun imtihanı kazanır.

Yok böyle bir şey! Kimisi de böyle...

Allah Allah, bu hacı nasıl bir adam? Allah Allah, bu hacı nasıl bir adam?

Valla, biz bir teraziye koyuyoruz hiç tartısını tartamıyoruz.Valla, biz bir teraziye koyuyoruz hiç tartısını tartamıyoruz. Acayip bir adam, hacı baba! Bir de hacı baba diye bir de kasılıyor, bir çalım; Acayip bir adam, hacı baba! Bir de hacı baba diye bir de kasılıyor, bir çalım; " Ben Allah'ın sevgili kuluyum, bak yakarım ha, yıkarım ha!" Dur bakalım ya!" Ben Allah'ın sevgili kuluyum, bak yakarım ha, yıkarım ha!"

Dur bakalım ya!
"Allah'ın sevdiği er yarın Hak divanında belli olur." diyor Yunus Emre. Ne güzel söylüyor! "Allah'ın sevdiği er yarın Hak divanında belli olur." diyor Yunus Emre. Ne güzel söylüyor!

Burada ne diye övünüyorsun! Kimin ne mal olduğu âhirette belli olur, burada belli olmaz. Burada ne diye övünüyorsun! Kimin ne mal olduğu âhirette belli olur, burada belli olmaz. Burada adam, parası vardır gider kavuk alır;Burada adam, parası vardır gider kavuk alır; en güzelinden, en pahalısından, en yakışıklısından, en usta adamın elinden çıkmış olan. en güzelinden, en pahalısından, en yakışıklısından, en usta adamın elinden çıkmış olan. Parası vardır gider çok güzel cübbe alır; kesimi, biçimi gayet iyi. Parası vardır gider çok güzel cübbe alır; kesimi, biçimi gayet iyi. Ondan sonra sakalın kökü zaten çenesinde, uzatır sakalı. Kocaman da bir tesbih alır, kehribar tesbih. Ondan sonra sakalın kökü zaten çenesinde, uzatır sakalı. Kocaman da bir tesbih alır, kehribar tesbih. Şakkada şukkada, şakkada şukkada, şakkada şukkada... Şak, şak, şak!.. Şakkada şukkada, şakkada şukkada, şakkada şukkada... Şak, şak, şak!.. Kahvede bir taraftan şey yapıyor, bir taraftan [tesbihe] parende, taklak attırıyor. Kahvede bir taraftan şey yapıyor, bir taraftan [tesbihe] parende, taklak attırıyor.

Ne oluyorsun ya? "Hoşuma gidiyor!" [diyor.] Taneler de böyle iri.Ne oluyorsun ya?

"Hoşuma gidiyor!" [diyor.]

Taneler de böyle iri.
Çocuk gibi onunla şey yapıyor. Neyse hani sigara içmesin de yeter, onunla uğraşsın ama,Çocuk gibi onunla şey yapıyor. Neyse hani sigara içmesin de yeter, onunla uğraşsın ama, ama pozundan yanına yanaşılmıyor. Öyle olmayacak; tatlı dilli olacak, yumuşak olacak,ama pozundan yanına yanaşılmıyor.

Öyle olmayacak; tatlı dilli olacak, yumuşak olacak,
sevecen olacak, sokulgan olacak, iyiliksever olacak, sabırlı olacak, arkadaşının kahrını çekecek, sevecen olacak, sokulgan olacak, iyiliksever olacak, sabırlı olacak, arkadaşının kahrını çekecek, iyilik yapacak, iyilik yapacak, iyilik yapacak... sevap kazanacak.iyilik yapacak, iyilik yapacak, iyilik yapacak... sevap kazanacak. Sabredecek, sabredecek, sabredecek... sevap kazanacak. Sabredecek, sabredecek, sabredecek... sevap kazanacak.

Müslüman arı gibidir; her çiçeğe konar, ne dalları kırar ne de gittiği yeri bozar, çiçeği soldurur. Müslüman arı gibidir; her çiçeğe konar, ne dalları kırar ne de gittiği yeri bozar, çiçeği soldurur. Her çiçekten balı toplar peteğe getirir, ondan sonra dünyanın en şifalı, en tatlı gıdasını ortaya koyar.Her çiçekten balı toplar peteğe getirir, ondan sonra dünyanın en şifalı, en tatlı gıdasını ortaya koyar. Müslüman böyle olur. Allah bize nasip etmiş, Müslümanlığın inceliklerini öğrenecek bir yol, Müslüman böyle olur.

Allah bize nasip etmiş, Müslümanlığın inceliklerini öğrenecek bir yol,
dervişlik denilen bir yol nasip etmiş. Elhamdülillah. Çok büyük nimet. dervişlik denilen bir yol nasip etmiş. Elhamdülillah. Çok büyük nimet. Bu dervişlik ulu devlettir, ulu nimettir, ulu saadettir; Yunus Emre de söylüyor, Mevlânâ da söylüyor, Bu dervişlik ulu devlettir, ulu nimettir, ulu saadettir; Yunus Emre de söylüyor, Mevlânâ da söylüyor, Eşrefoğlu Rûmî de söylüyor, Erzurumlu İbrahim Hakkı da söylüyor, herkes söylüyor bunu. Eşrefoğlu Rûmî de söylüyor, Erzurumlu İbrahim Hakkı da söylüyor, herkes söylüyor bunu.

Bu dervişliğin ulu devlet olduğu, güzel olduğu nereden belli olur? Bu dervişliğin ulu devlet olduğu, güzel olduğu nereden belli olur?

Bu dervişliğin güzelliği, derviş olanların güzelliğinden belli olur. Bu dervişliğin güzelliği, derviş olanların güzelliğinden belli olur. O yola girdi mi tam hadîs-i şerîflerde anlatılan müslüman oluyor.O yola girdi mi tam hadîs-i şerîflerde anlatılan müslüman oluyor. Tam, tıpa tıp, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîflerde öğrettiği,Tam, tıpa tıp, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in hadîs-i şerîflerde öğrettiği, öğütlediği, tembihlediği müslüman oluyor!öğütlediği, tembihlediği müslüman oluyor! O olmadı mı eksiklikler, aykırılıklar, zıtlıklar, takılmalar, törpüsüzlükler, O olmadı mı eksiklikler, aykırılıklar, zıtlıklar, takılmalar, törpüsüzlükler, dikenler, çengeller başlıyor. Neden? İncesini bilmiyor. dikenler, çengeller başlıyor.

Neden?

İncesini bilmiyor.

Keresteyi alıyorlar, hızarda biçiyorlar, elini sürt bakalım! Sürtersen kıymıklar batar eline.Keresteyi alıyorlar, hızarda biçiyorlar, elini sürt bakalım! Sürtersen kıymıklar batar eline. Ondan sonra onu planyadan geçiriyorlar, dressed wood, yani kaymak gibi oluyor.Ondan sonra onu planyadan geçiriyorlar, dressed wood, yani kaymak gibi oluyor. O zaman onun üstünde böyle elin kayıyor. Neden? O zaman onun üstünde böyle elin kayıyor.

Neden?

Güzelce perdahlanmış, güzel. Bak hiç eline kıymık filan batmaz o zaman. Güzelce perdahlanmış, güzel. Bak hiç eline kıymık filan batmaz o zaman.

Neden? Hiç çıkıntısı yok, hamlığı yok, terbiye görmüş. İşte öyle olmamız lazım. Neden?

Hiç çıkıntısı yok, hamlığı yok, terbiye görmüş. İşte öyle olmamız lazım.

Elimizde nimet var, elimizde âlet var kullanmasını bilmiyoruz. Elimizde nimet var, elimizde âlet var kullanmasını bilmiyoruz. Usta alıyor, çok güzel kullanıyor, biz çarkını kırıyoruz, dişlisinin canına okuyoruz. Usta alıyor, çok güzel kullanıyor, biz çarkını kırıyoruz, dişlisinin canına okuyoruz.

Neden? Hamlık var ondan. Allah bu nimetlerin kadrini kıymetini öğrenip bilip de ona göre, Neden?

Hamlık var ondan.

Allah bu nimetlerin kadrini kıymetini öğrenip bilip de ona göre,
dervişliğin kıymetini bilip de iyi derviş olmayı, iyi müslüman olmayı, dervişliğin kıymetini bilip de iyi derviş olmayı, iyi müslüman olmayı, tam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ahlâkı ile ahlaklanmayı, tam Resûlullah'ın;tam Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ahlâkı ile ahlaklanmayı, tam Resûlullah'ın; "Hah, aferim!" diye beğeneceği müslüman olmayı Allah nasip etsin."Hah, aferim!" diye beğeneceği müslüman olmayı Allah nasip etsin. Sünnetini bu asırda uygulayıp, uygulayıp, uygulayıp... geçerli hâle getirip;Sünnetini bu asırda uygulayıp, uygulayıp, uygulayıp... geçerli hâle getirip; mer'i, uygulanan, görülebilen hâle getirip şehit sevapları kazanmayı Allah cümlemize nasip etsin. mer'i, uygulanan, görülebilen hâle getirip şehit sevapları kazanmayı Allah cümlemize nasip etsin.

Yok! Yok!

Peygamber Efendimiz'in mübarek yaşam tarzı, konuşma tarzı, ikram tarzı, ahlâkı, âdabı sünnet-i seniyye nerede!? Peygamber Efendimiz'in mübarek yaşam tarzı, konuşma tarzı, ikram tarzı, ahlâkı, âdabı sünnet-i seniyye nerede!?

Öyle bir peygamber ki barışta zariflerin zarifi, savaşta kahramanların kahramanı.Öyle bir peygamber ki barışta zariflerin zarifi, savaşta kahramanların kahramanı. Cömertlikte derya gibi. Savaşan mücahitler diyorlar ki; "Biz Resûlullah'ın arkasına sığınırdık,Cömertlikte derya gibi. Savaşan mücahitler diyorlar ki; "Biz Resûlullah'ın arkasına sığınırdık, peşinden giderdik savaşta." diyorlar. Ne demek? En önce Resûlullah giderdi demek. peşinden giderdik savaşta." diyorlar.

Ne demek?

En önce Resûlullah giderdi demek.
Siz gidin de, ölün de, ben arkada yaşayayım değil. Genelkurmay karargahında durmuyordu. Siz gidin de, ölün de, ben arkada yaşayayım değil. Genelkurmay karargahında durmuyordu. Mücahitler, "Biz Resûlullah'ın gölgesine sığınırdık, savaşta arkasından giderdik,Mücahitler, "Biz Resûlullah'ın gölgesine sığınırdık, savaşta arkasından giderdik, ondan istifa ederdik." diyorlar. Savaşta öyle, ondan sonra, sâir zamandaondan istifa ederdik." diyorlar.

Savaşta öyle, ondan sonra, sâir zamanda
yamasını yamar, dikişini diker, ev işini yapar, kendi işini kendi görür, mütevâzi.yamasını yamar, dikişini diker, ev işini yapar, kendi işini kendi görür, mütevâzi. Hizmetçisine en güzel muameleyi yapan! Tarihte görülmemiştir!Hizmetçisine en güzel muameleyi yapan! Tarihte görülmemiştir! Yediğinden yedirir, giydiğinden giydirir. Senelerce kendisine hizmet edenlerden,Yediğinden yedirir, giydiğinden giydirir. Senelerce kendisine hizmet edenlerden, "Bir kalp kırıcı durumuyla karşılaşmadık." diye rivayetler var. "Bir kalp kırıcı durumuyla karşılaşmadık." diye rivayetler var. Azarlamamış, "Niye şunu şöyle yaptın?" dememiş. Azarlamamış, "Niye şunu şöyle yaptın?" dememiş.

Biz azarlıyoruz, çocuğumuza bir tokat vurduk mu, dokuz takla attırıyoruz. Biz azarlıyoruz, çocuğumuza bir tokat vurduk mu, dokuz takla attırıyoruz.

Bursa'da bir şoför bizi aldı, rahmetli enişteyle, işte bir su bendinin yanına, Bursa'da bir şoför bizi aldı, rahmetli enişteyle, işte bir su bendinin yanına, ağaçlık çayırlık biryere götürdü. Sular akıyor. İnegöl tarafına doğru, gölet var.ağaçlık çayırlık biryere götürdü. Sular akıyor. İnegöl tarafına doğru, gölet var. Orada, oğlunu da getirmiş şoför. Büyükçe bir araba. Bizi oraya getirdi.Orada, oğlunu da getirmiş şoför. Büyükçe bir araba. Bizi oraya getirdi. Sonra oğluna bizim gözümüzün önünde, muhterem kardeşlerim, bir şamar yapıştırdı şoför! Sonra oğluna bizim gözümüzün önünde, muhterem kardeşlerim, bir şamar yapıştırdı şoför! Çocuğun yüzünde babasının beş tane parmağının izleri kaldı. Çocuğun yüzünde babasının beş tane parmağının izleri kaldı.

Çocuk dayağın acısına mı yansın, herkesin önünde dayak yediğine mi yansın? Çocuk dayağın acısına mı yansın, herkesin önünde dayak yediğine mi yansın?

"Ya niye yaptın abi?" dedi rahmetli enişte, biraz böyle... "Öğrensin!" dedi. "Ya niye yaptın abi?" dedi rahmetli enişte, biraz böyle...

"Öğrensin!" dedi.

Şoförlükte bir terbiye için yapıyor. Şoför ya, çocuğu hatalı yapmış. Şoförlükte bir terbiye için yapıyor. Şoför ya, çocuğu hatalı yapmış.

Böyle eğitim olur mu? Böyle sertlik böyle... Ha o çocuk bu tokadın hakkını alacak mı âhirette? Böyle eğitim olur mu? Böyle sertlik böyle...

Ha o çocuk bu tokadın hakkını alacak mı âhirette?

Vallahi alacak! Baba diye hak sormazlık yok. Vallahi alacak! Baba diye hak sormazlık yok. Baba evladından hakkını alacak, evlat da babasından hesap sorup, hakkını alacak.Baba evladından hakkını alacak, evlat da babasından hesap sorup, hakkını alacak. Oyuncak değil bu. Mahkeme-i Kübrâ!.. Oyuncak değil bu. Mahkeme-i Kübrâ!..

Allah bizi o mahkemenin varlığını düşünüp de güzel Allah bizi o mahkemenin varlığını düşünüp de güzel adaletli, ölçülü, dengeli hareket eden kullarından eylesin. el-Fâtiha. adaletli, ölçülü, dengeli hareket eden kullarından eylesin.

el-Fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2