Namaz Vakitleri

20 Cemâziye'l-Evvel 1446
22 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:52
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Hastalık ve Maneviyat

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

19 Rebîü'l-Evvel 1421 / 22.06.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Sağlıkta Yapılan Salih Amel Hastalıkta Yapılamazsa Sağ Omuzdaki Melek Yine de Yazar, Hastalıktan Kurtulamazsa Allah Ona Mağfiret Eder, Zalim | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Hastalık ve Maneviyat

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

19 Rebîü'l-Evvel 1421 / 22.06.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Sağlıkta Yapılan Salih Amel Hastalıkta Yapılamazsa Sağ Omuzdaki Melek Yine de Yazar, Hastalıktan Kurtulamazsa Allah Ona Mağfiret Eder, Zalim | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

[Sağdaki melek] soldakinin âmiriymiş. Bazen soldakine dermiş ki,[Sağdaki melek] soldakinin âmiriymiş. Bazen soldakine dermiş ki, "Dur yazma bakalım, acele etme. Belki tevbe edecek kul. Hemen yazma deftere." dermiş. "Dur yazma bakalım, acele etme. Belki tevbe edecek kul. Hemen yazma deftere." dermiş.

Burada, "Aziz ve celil olan Allahu Teâlâ buyurur." [deniliyor.]Burada, "Aziz ve celil olan Allahu Teâlâ buyurur." [deniliyor.] Kime buyurduğu beyan edilmiyor ama, üktüb. "Yaz." dediğine göre yazan bir varlığa emir ediyor. Kime buyurduğu beyan edilmiyor ama, üktüb. "Yaz." dediğine göre yazan bir varlığa emir ediyor.

Neyi yazdırıyor? Salâha amelihî. "Amelinin salih olanını, güzel olanını, güzellerini." yazdırıyor. Neyi yazdırıyor?

Salâha amelihî. "Amelinin salih olanını, güzel olanını, güzellerini." yazdırıyor.

E onu kim yazar? Omuzundaki melek yazar. Sağ omuzundaki melek yazar. E onu kim yazar?

Omuzundaki melek yazar. Sağ omuzundaki melek yazar.

Demek ki sağ omuzundaki meleğe hitap buyuruyormuş.Demek ki sağ omuzundaki meleğe hitap buyuruyormuş. Allahu Teâlâ hazretleri emir buyuruyormuş; Allahu Teâlâ hazretleri emir buyuruyormuş; "Yaz bakalım, bunun yapamadığı ama evvelce âdeti olan, sağlığında iken yapabildiği,"Yaz bakalım, bunun yapamadığı ama evvelce âdeti olan, sağlığında iken yapabildiği, şimdi hasta olduğu yapamadığı şeyleri, hepsini yaz." Yâ Rabbi! Yapamıyor? şimdi hasta olduğu yapamadığı şeyleri, hepsini yaz."

Yâ Rabbi! Yapamıyor?

Yapamıyor ama hasta olmasaydı yapıyordu, âdetiydi.Yapamıyor ama hasta olmasaydı yapıyordu, âdetiydi. Yaz bakalım günde bir cüz Kur'an okurdu, yaz bakalım günde beş bin lafza-i celal çekerdi. Yaz bakalım günde bir cüz Kur'an okurdu, yaz bakalım günde beş bin lafza-i celal çekerdi. Şu kadar lâ ilâhe illallah derdi, şu kadar sübhanallahi ve bi-hamdihî sübhanallahi'l-azîm derdi.Şu kadar lâ ilâhe illallah derdi, şu kadar sübhanallahi ve bi-hamdihî sübhanallahi'l-azîm derdi. Camiye giderdi, sünnet kılardı, teheccüde kalkardı, hayır hasenât yapardı.Camiye giderdi, sünnet kılardı, teheccüde kalkardı, hayır hasenât yapardı. Arkadaşlarının yardımına koşardı vesaire vesaire...Arkadaşlarının yardımına koşardı vesaire vesaire... Bütün onları, yapamadığı halde yapmış gibi yazdırtır Allah, emreder. Bütün onları, yapamadığı halde yapmış gibi yazdırtır Allah, emreder.

Fe-in şefâhü ğaselehû ve tahherahû. "Eğer bu hastalığından ona şifa bahşederse,Fe-in şefâhü ğaselehû ve tahherahû. "Eğer bu hastalığından ona şifa bahşederse, şifayâb ederse bu hasta kulunu." Ğaselehû "Yıkar." Ve tahherahû. "Ve tertemiz temizler." şifayâb ederse bu hasta kulunu." Ğaselehû "Yıkar." Ve tahherahû. "Ve tertemiz temizler."

Nereden temizliyor? Günahlardan temizliyor. Nereden temizliyor?

Günahlardan temizliyor.

Kulu günahlardan gusleder, gasleder, yıkar, tertemiz eder.Kulu günahlardan gusleder, gasleder, yıkar, tertemiz eder. Kul öyle bir şiddetli hastalıktan kalktı mı tertemiz olur. Eğer; Kul öyle bir şiddetli hastalıktan kalktı mı tertemiz olur. Eğer;

Ve in kabadahû. "Bu hastalığından kurtulamaz da kul, Allah onun ruhunu kabzettirirse,Ve in kabadahû. "Bu hastalığından kurtulamaz da kul, Allah onun ruhunu kabzettirirse, melekü'l-mevte canını aldırtırsa, ruhunu kabz ederse o zaman."melekü'l-mevte canını aldırtırsa, ruhunu kabz ederse o zaman." Ğafera lehû ve rahimehû. "Onun günahlarını afv ü mağfiret eder.Ğafera lehû ve rahimehû. "Onun günahlarını afv ü mağfiret eder. Kul mağfirete mazhar bir kul olur." Ve rahimehû. "Ve rahmetine nâil eyler." Kul mağfirete mazhar bir kul olur." Ve rahimehû. "Ve rahmetine nâil eyler."

Ve Allah'ın rahmetine nâil olan, mağfiretine mazhar olan kul da tabii cennete girecek. Ve Allah'ın rahmetine nâil olan, mağfiretine mazhar olan kul da tabii cennete girecek.

Demek ki [kul] hastalandı mı yapamadığı işleri yapmış diye yazıyor.Demek ki [kul] hastalandı mı yapamadığı işleri yapmış diye yazıyor. Şifa bulursa tertemiz oluyor. Eğer hastalıktan kalkamaz da ölürse o zaman daŞifa bulursa tertemiz oluyor. Eğer hastalıktan kalkamaz da ölürse o zaman da Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri affediyor, mağfiret ediyor. Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleri affediyor, mağfiret ediyor.

Binâenaleyh hastalıktan pek ah vah edip şikayetlenmemek lazım.Binâenaleyh hastalıktan pek ah vah edip şikayetlenmemek lazım. Hastalığında bir nimet olduğunu bilmek lazım.Hastalığında bir nimet olduğunu bilmek lazım. Ne yapalım insanoğlu vücut sahibi, ruh sahibi, can sahibi; sağlığı olduğu gibi hastalığı da olur.Ne yapalım insanoğlu vücut sahibi, ruh sahibi, can sahibi; sağlığı olduğu gibi hastalığı da olur. Ömrünün bilmem kaç senesi sağlıklı geçiyor geçiyor geçiyor, ondan sonra hastalanıyor.Ömrünün bilmem kaç senesi sağlıklı geçiyor geçiyor geçiyor, ondan sonra hastalanıyor. Ne yapalım, hastalık ta olur. Her şey insan için. Ne yapalım, hastalık ta olur. Her şey insan için.

Tabii hastalık istenmez, beni Allah affetsin diye hastalık isteyelim mi? İstenmez.Tabii hastalık istenmez, beni Allah affetsin diye hastalık isteyelim mi?

İstenmez.
Çünkü bir keresinde bir zâtı ziyaret etmiş Peygamber Efendimiz.Çünkü bir keresinde bir zâtı ziyaret etmiş Peygamber Efendimiz. Hasta ziyaretini severdi. Namaz kıldıktan sonra sorardı cemaate;Hasta ziyaretini severdi. Namaz kıldıktan sonra sorardı cemaate; Var mı bir hastası olan, ziyaret edelim? Var mı cenazesi olan teşyî edelim?Var mı bir hastası olan, ziyaret edelim? Var mı cenazesi olan teşyî edelim? Var mı bir ihtiyacı olan, ihtiyacını görelim?" filan diye sorardı. Hastayı ziyarete gitmişler.Var mı bir ihtiyacı olan, ihtiyacını görelim?" filan diye sorardı.

Hastayı ziyarete gitmişler.
Uuuu adamcağız hastalıktan erimiş, küçülmüş kuş yavrusu gibi kalmış. Erimiş.Uuuu adamcağız hastalıktan erimiş, küçülmüş kuş yavrusu gibi kalmış. Erimiş. Şaşırdı Peygamber Efendimiz, hayretler içinde sordu ona, dedi ki; "Ya mübarek! Bu ne hal yahu?" Şaşırdı Peygamber Efendimiz, hayretler içinde sordu ona, dedi ki; "Ya mübarek! Bu ne hal yahu?"

Tabii böyle söylememiştir de ben artık hatırımda kalan şekliyle anlatıyorum. Tabii böyle söylememiştir de ben artık hatırımda kalan şekliyle anlatıyorum.

"Bu ne hal? Sen hiç Allah'a dua etmesini bilmez miydin? Hiç Allah'a dua etmedin mi? Bu ne hal böyle?" "Bu ne hal? Sen hiç Allah'a dua etmesini bilmez miydin? Hiç Allah'a dua etmedin mi? Bu ne hal böyle?"

Erimiş, küçülmüş, korkunç, perişan bir hâle gelmiş hastalıktan.Erimiş, küçülmüş, korkunç, perişan bir hâle gelmiş hastalıktan. Yanakları çökmüş, gözü çukura kaçmış nasıl olduysa artık. Yanakları çökmüş, gözü çukura kaçmış nasıl olduysa artık.

"Bilirdim yâ Resûlallah, bilmez olur muydum dua etmeyi."Bilirdim yâ Resûlallah, bilmez olur muydum dua etmeyi. Bilirdim de şöyle dua ederdim; 'Ya Rabbi! Bana âhirette çektirme, ne vereceksen dünyada ver;Bilirdim de şöyle dua ederdim; 'Ya Rabbi! Bana âhirette çektirme, ne vereceksen dünyada ver; ver, dünya da çekeceğimi çekeyim âhirette rahat edeyim.' derdim." Peygamber Efendimiz buyurdu ki; ver, dünya da çekeceğimi çekeyim âhirette rahat edeyim.' derdim." Peygamber Efendimiz buyurdu ki;

"Böyle söylemeyin. Cenâb-ı Hak'tan âfiyet isteyin." "Böyle söylemeyin. Cenâb-ı Hak'tan âfiyet isteyin."

Âfiyet isteyeceğiz, sağlık isteyeceğiz, sıhhat isteyeceği, huzur isteyeceğiz,Âfiyet isteyeceğiz, sağlık isteyeceğiz, sıhhat isteyeceği, huzur isteyeceğiz, rahat isteyeceğiz ama hayatın bin bir türlü hali vardır, kaderin cilvesi vardır.rahat isteyeceğiz ama hayatın bin bir türlü hali vardır, kaderin cilvesi vardır. Hastalık gelirse, şikayetlenmek yok, maneviyatı bozmak yok, taşkınlık yapmak yok,Hastalık gelirse, şikayetlenmek yok, maneviyatı bozmak yok, taşkınlık yapmak yok, hırçınlık yapmak yok, surat asmak, gönül yıkmak yok. hırçınlık yapmak yok, surat asmak, gönül yıkmak yok. Edepli bir şekilde onun da Allah'tan geldiğini, sabrederseEdepli bir şekilde onun da Allah'tan geldiğini, sabrederse büyük mükâfatlar kazanmasına vesile olacak bir çeşit nimet olduğunu bilmesi lazım. büyük mükâfatlar kazanmasına vesile olacak bir çeşit nimet olduğunu bilmesi lazım.

"İnsanlar hastalıktaki mükâfatları bilselerdi hasta olmayı temenni ederlerdi."İnsanlar hastalıktaki mükâfatları bilselerdi hasta olmayı temenni ederlerdi. Sağlıklı olmaktan ziyade hasta olmayı temenni ederlerdi." buyuruyorSağlıklı olmaktan ziyade hasta olmayı temenni ederlerdi." buyuruyor Peygamber Efendimiz bir başka hadîs-i şerîfinde. Peygamber Efendimiz bir başka hadîs-i şerîfinde.

Hz. Ali Efendimiz'den Deylemi ve Hâkim rivayet eylemişler ki Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş; Hz. Ali Efendimiz'den Deylemi ve Hâkim rivayet eylemişler ki Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuş;

İzâ ebğada'l-müslimûne ulemâehüm ve azharû ımârate esvâkıhimİzâ ebğada'l-müslimûne ulemâehüm ve azharû ımârate esvâkıhim ve tenâkahû alâ cem'i'd-derâhimi ramâhümullâhü bi-erba'i hısâlin.ve tenâkahû alâ cem'i'd-derâhimi ramâhümullâhü bi-erba'i hısâlin. Bi'l-kahtı mine'z-zamâni ve'l-cevri mine's-sultâniBi'l-kahtı mine'z-zamâni ve'l-cevri mine's-sultâni ve'l-hıyâneti min vülâti'l-hukkâmi ve's-savleti mine'l-adüvvi. ve'l-hıyâneti min vülâti'l-hukkâmi ve's-savleti mine'l-adüvvi.

Bu rivayetin mânası şöyle; Bu rivayetin mânası şöyle;

İzâ ebğada'l-müslimûne ulemâehüm."Müslümanlar alimlerine kızdıkları zaman."İzâ ebğada'l-müslimûne ulemâehüm."Müslümanlar alimlerine kızdıkları zaman." Ve azharû ımârate esvâkıhim.Ve azharû ımârate esvâkıhim. "Çarşı pazarlarını mâmur yapmaya, gösterişe yöneldikleri, çarşı pazarları süsledikleri zaman." "Çarşı pazarlarını mâmur yapmaya, gösterişe yöneldikleri, çarşı pazarları süsledikleri zaman."

Tabii ulemasına niye kızar, müslüman âlimine neden kızar? Tabii ulemasına niye kızar, müslüman âlimine neden kızar?

Neden kızacak, doğru söyleyeni dokuz köyden kovdukları için.Neden kızacak, doğru söyleyeni dokuz köyden kovdukları için. Dosdoğru söyler de ondan. Yapmayın böyle der, olmuyor der, müslümanlığa bu sığmaz der,Dosdoğru söyler de ondan. Yapmayın böyle der, olmuyor der, müslümanlığa bu sığmaz der, dinlemezler bir daha söyler. Dinlemezler bir daha söyler, söyleyince de kızarlar.dinlemezler bir daha söyler. Dinlemezler bir daha söyler, söyleyince de kızarlar. Eh yahu, şu adamdan bıktık be, başımıza bu ne oluyor ya böyle derler.Eh yahu, şu adamdan bıktık be, başımıza bu ne oluyor ya böyle derler. Halbuki doğruyu söylüyor, Allah'ın emrini söylüyor, âyeti, hadisi söylüyor. Sevmezler. Halbuki doğruyu söylüyor, Allah'ın emrini söylüyor, âyeti, hadisi söylüyor. Sevmezler.

Ama bir şarkıcı olsa, elinde sazı olsa, halk türküleri söylese,Ama bir şarkıcı olsa, elinde sazı olsa, halk türküleri söylese, ozan olsa el üstünde tutarlar, salonlar dolar. Kadın olsa salonlarda yetmez, stadyumları doldururlar.ozan olsa el üstünde tutarlar, salonlar dolar. Kadın olsa salonlarda yetmez, stadyumları doldururlar. Üüüf su gibi para verirler, onu dinlemeye giderler. Bildikleri şarkılar.Üüüf su gibi para verirler, onu dinlemeye giderler. Bildikleri şarkılar. Ha benim sevdiğim şarkıyı söylüyor. Demek ki biliyorsun, yeni bir şey de değil.Ha benim sevdiğim şarkıyı söylüyor. Demek ki biliyorsun, yeni bir şey de değil. Bildiği şarkıyı söylüyor diye ah ne güzel söylüyor. Ah vah bilmem ne.Bildiği şarkıyı söylüyor diye ah ne güzel söylüyor. Ah vah bilmem ne. Onlarda alımlı çalımlı giyinirler, açılırlar saçılırlar, sahneye çıkarlar,Onlarda alımlı çalımlı giyinirler, açılırlar saçılırlar, sahneye çıkarlar, ışıklar mışıklar filan derken salonlar yetmez, stadyumlar dolar taşar, paralar,ışıklar mışıklar filan derken salonlar yetmez, stadyumlar dolar taşar, paralar, hayıra harcanmayan paralar seller gibi akar. hayıra harcanmayan paralar seller gibi akar. Hayıra harcanmayan paralar meydana çıkar,Hayıra harcanmayan paralar meydana çıkar, sarhoşlar coşar, bilmem göğsüne milyonlukları takarlar, iğnelerler filan. Hep olan şeyler. sarhoşlar coşar, bilmem göğsüne milyonlukları takarlar, iğnelerler filan. Hep olan şeyler.

Alimleri sevmezler. "Müslümanlar alimleri sevmedikleri zaman."Alimleri sevmezler. "Müslümanlar alimleri sevmedikleri zaman." Demek ki alimlerle ters düşüyorlar. "Ve çarşılarını, pazarlarını mâmur ettikleri, süsledikleri zaman." Demek ki alimlerle ters düşüyorlar. "Ve çarşılarını, pazarlarını mâmur ettikleri, süsledikleri zaman."

Tabii bir yerin mâmurluğu oraya teveccühle olur.Tabii bir yerin mâmurluğu oraya teveccühle olur. Mesela, "Allah'ın mescidlerini ancak mü'min olanlar imar eder." deniliyor.Mesela, "Allah'ın mescidlerini ancak mü'min olanlar imar eder." deniliyor. Yani mescide gitmek, namaz kılmak, orayı şenlendirmek imar sayılıyor. Yani mescide gitmek, namaz kılmak, orayı şenlendirmek imar sayılıyor.

Çarşı pazarı şenlendiriyorlar. Âlimlerine gitmiyorlar, alim ders veriyor hiç kimse yok etrafında.Çarşı pazarı şenlendiriyorlar. Âlimlerine gitmiyorlar, alim ders veriyor hiç kimse yok etrafında. Çarşı pazar kaynıyor; eğlence gelen giden, müşteri almak vermek,Çarşı pazar kaynıyor; eğlence gelen giden, müşteri almak vermek, yalan dolan, yalan yere yemin, kandırmak, hileli tartmak, bozuk mal vermek vesaire vesaire…yalan dolan, yalan yere yemin, kandırmak, hileli tartmak, bozuk mal vermek vesaire vesaire… Çarşı pazarda Allah'ın sevmediği çok günah işleniyor. Çarşı pazarda Allah'ın sevmediği çok günah işleniyor.

Oraları şenlendirdikleri, süsledikleri zaman; ya gidip oraları kalabalıklaştırdıkları içinOraları şenlendirdikleri, süsledikleri zaman; ya gidip oraları kalabalıklaştırdıkları için böyle söyleniyor ya da boyalı, ışıklı, reklamlı filan öyle olduğundan. böyle söyleniyor ya da boyalı, ışıklı, reklamlı filan öyle olduğundan. O zaman bu iki şey olduğu zaman; alimlerini sevmeyip dünyaya meyledip, çarşı pazarı sevip,O zaman bu iki şey olduğu zaman; alimlerini sevmeyip dünyaya meyledip, çarşı pazarı sevip, dünya malını, metâını kazancını sevip, ahiretini düşünmedikleri zaman böyle olur tabii. O zaman başka? dünya malını, metâını kazancını sevip, ahiretini düşünmedikleri zaman böyle olur tabii.

O zaman başka?

Ve tenâkahû alâ cem'i'd-derâhimi. "Para toplamaya nikahlandıkları zaman." Ve tenâkahû alâ cem'i'd-derâhimi. "Para toplamaya nikahlandıkları zaman."

Dirhemleri cem etmeye, toplamaya nikahlandıkları zaman.Dirhemleri cem etmeye, toplamaya nikahlandıkları zaman. Yani akılları fikirleri, dirhem toplamak ya da bu sözün bir mânası şöyle de olabilir; Yani akılları fikirleri, dirhem toplamak ya da bu sözün bir mânası şöyle de olabilir;

Tenâkahû. "Evleniyorlar." Alâ cem'i'd-derâhimi. "Şu kadının parası çok.Tenâkahû. "Evleniyorlar." Alâ cem'i'd-derâhimi. "Şu kadının parası çok. Şunu nikâhlarsam tarlasını, bağını, bahçesini, hurmalığını, paralarını alırım.Şunu nikâhlarsam tarlasını, bağını, bahçesini, hurmalığını, paralarını alırım. Bir de şurada bir dul daha var. Cadoloz çok çirkin ama parası çok.Bir de şurada bir dul daha var. Cadoloz çok çirkin ama parası çok. Nasıl olsa dört kadına kadar müsaade var. Bir de şunu da alırsam ooo malım daha da artar.Nasıl olsa dört kadına kadar müsaade var. Bir de şunu da alırsam ooo malım daha da artar. Bir de öbür tarafta bir tane daha şirret bir kadın var. Şirret ama parası çok.Bir de öbür tarafta bir tane daha şirret bir kadın var. Şirret ama parası çok. Onu da alırsam param daha çok olur. Yani nikâhlanıyor ama para toplamak için nikâhlanıyor."Onu da alırsam param daha çok olur. Yani nikâhlanıyor ama para toplamak için nikâhlanıyor." Bu mânayada olabilir. Yani Allah rızası için nikâhlanmıyor. Nikâhlanmak ne içindir? Bu mânayada olabilir. Yani Allah rızası için nikâhlanmıyor.

Nikâhlanmak ne içindir?

Allah'ın emri, peygamberin kavli, sünneti olduğu içindir.Allah'ın emri, peygamberin kavli, sünneti olduğu içindir. Çoluk çocuk sahibi olsun, hayırlı evlat yetiştirsin diyedir.Çoluk çocuk sahibi olsun, hayırlı evlat yetiştirsin diyedir. Şeytandan ve nefisten yakayı kurtarmak içindir. Sevabının kat kat artması içindir.Şeytandan ve nefisten yakayı kurtarmak içindir. Sevabının kat kat artması içindir. Onun için ölecek durumda olan sahabî radıyallahu anh mübarek, karısının ölüm haberini vermişler;Onun için ölecek durumda olan sahabî radıyallahu anh mübarek, karısının ölüm haberini vermişler; ikisi de salgın hastalıktan, vebadan yataktalar. Birisi ölmüş, o da ölecek; ikisi de salgın hastalıktan, vebadan yataktalar. Birisi ölmüş, o da ölecek;

"Aman beni nikâhlayın." diyor. Niye? Kalk ta iyi ol da öyle nikâhlayalım. Yok diyor."Aman beni nikâhlayın." diyor.

Niye? Kalk ta iyi ol da öyle nikâhlayalım.

Yok diyor.
Ben bundan, bu hastalıktan kalkmayacağımı biliyorum. Öleceğim, biliyorum.Ben bundan, bu hastalıktan kalkmayacağımı biliyorum. Öleceğim, biliyorum. Aman beni nikâhlayın. Allah'ın huzuruna bekâr gitmekten utanıyorum, diyor. Aman beni nikâhlayın. Allah'ın huzuruna bekâr gitmekten utanıyorum, diyor.

Nikâhını yapacaklar sadece kavilde kalacak; ne düğün olacak, ne dernek olacak, ne gerdek olacak.Nikâhını yapacaklar sadece kavilde kalacak; ne düğün olacak, ne dernek olacak, ne gerdek olacak. E nikâhlandığı için de kadın mirasına konacak. Kesinlikle Türkiye'de böyle bir şey yaptırtmazlar.E nikâhlandığı için de kadın mirasına konacak. Kesinlikle Türkiye'de böyle bir şey yaptırtmazlar. Öteki mirasçılar! Hııımm... Çocuklar babasını evlendirtmez anası öldüğü zaman.Öteki mirasçılar! Hııımm... Çocuklar babasını evlendirtmez anası öldüğü zaman. E evlenirse mal oraya gidecek, bilmem ne yapacak diye hesaplar yaparlar. Adama da bakmazlar. E evlenirse mal oraya gidecek, bilmem ne yapacak diye hesaplar yaparlar. Adama da bakmazlar. Adam ihtiyar, aşı pişecek. Gelinler bakmaz, kızlar bakmaz. Evlenmek istese evlendirmezler.Adam ihtiyar, aşı pişecek. Gelinler bakmaz, kızlar bakmaz. Evlenmek istese evlendirmezler. Bu yaştan sonra ne yapacaksın evlenmeyi. E sahabe-i kirâm ölüm döşeğinde evleniyor? Bu yaştan sonra ne yapacaksın evlenmeyi.

E sahabe-i kirâm ölüm döşeğinde evleniyor?
Ne demek ne yapacaksın? Ne demek ne yapacaksın?

Karı koca olunca mahremiyet oluyor, biribirlerine bakarlar.Karı koca olunca mahremiyet oluyor, biribirlerine bakarlar. Üstü başı batarsa temizler, bilmem şöyle olur, böyle olur.Üstü başı batarsa temizler, bilmem şöyle olur, böyle olur. Evliliğin faydaları var; biribirlerine destek oluyorlar, hayatta arkadaş beraber refika oluyor.Evliliğin faydaları var; biribirlerine destek oluyorlar, hayatta arkadaş beraber refika oluyor. İşte evlendirtmezler. İşte evlendirtmezler.

Yani "evlilik para toplamak maksadıyla olursa" mânasına da gelebilir. Belki bu mâna daha güzel. Yani "evlilik para toplamak maksadıyla olursa" mânasına da gelebilir. Belki bu mâna daha güzel.

Ramâhümullâhü bi-erba'i hısâlin. "Böyle yaptıkları zaman Allah onları dört duruma düşürür." Ramâhümullâhü bi-erba'i hısâlin. "Böyle yaptıkları zaman Allah onları dört duruma düşürür."

Yani alimlerine kızdıkları, sokakları, çarşı pazarlarını süsledikleriYani alimlerine kızdıkları, sokakları, çarşı pazarlarını süsledikleri ve parası çoğalsın diye evlendikleri zaman Allah onlara dört belayı musallat eder. Bir; ve parası çoğalsın diye evlendikleri zaman Allah onlara dört belayı musallat eder. Bir;

Bi'l-kahtı mine'z-zamâni.Bi'l-kahtı mine'z-zamâni. "Zamanı kıtlaştırır Allah. Kıt eder zamanı." "Zamanı kıtlaştırır Allah. Kıt eder zamanı."

Yani Allahuâlem bunun mânası, zaman bereketsizleşir;Yani Allahuâlem bunun mânası, zaman bereketsizleşir; ha bugün geçiverdi ya, hiçbir şey yapamadık ya! Hay Allah, bir ay olmuş ya, kira yine gelmiş ya!ha bugün geçiverdi ya, hiçbir şey yapamadık ya! Hay Allah, bir ay olmuş ya, kira yine gelmiş ya! Şuna bak ya, geçen seneyi daha yeni yılbaşı gibiydi filan. Ha bir sene geçti mi bunun üstünden!Şuna bak ya, geçen seneyi daha yeni yılbaşı gibiydi filan. Ha bir sene geçti mi bunun üstünden! Fırt fırt geçiyor zaman, bereketi yok, bir şey de yapamıyor. Hiçbir şey de yapamıyor. Fırt fırt geçiyor zaman, bereketi yok, bir şey de yapamıyor. Hiçbir şey de yapamıyor.

Zamanı kıtlaştırır Allah, bela olarak bereketsizleştirir. Zamanı kıtlaştırır Allah, bela olarak bereketsizleştirir.

Tabii bu zamanı bereketsizleştirmek, başka manalara da gelebilir mi? Tabii bu zamanı bereketsizleştirmek, başka manalara da gelebilir mi?

Yani kıtlık verir bunlara, zamanları, o zamanları maddi bakımdan arpası,Yani kıtlık verir bunlara, zamanları, o zamanları maddi bakımdan arpası, buğdayı, mahsulü şeyi olmaz mânasına da belki geliyordur. buğdayı, mahsulü şeyi olmaz mânasına da belki geliyordur.

Ve'l-cevri mine's-sultâni. "Sultandan zulüm başlar, yöneticilerden zulüm başlar." Ve'l-cevri mine's-sultâni. "Sultandan zulüm başlar, yöneticilerden zulüm başlar."

Haaa... Vay be, biz idarecilere kızıyorduk şimdiye kadar. İşin içinde iş varmış.Haaa... Vay be, biz idarecilere kızıyorduk şimdiye kadar. İşin içinde iş varmış. Demek ki ahalideymiş kabahat. Demek ki ahalideymiş kabahat. Kabahat ahalideyimiş de sultan bela imiş, yöneticiler Allah'ın onlara cezasıymış. Kabahat ahalideyimiş de sultan bela imiş, yöneticiler Allah'ın onlara cezasıymış.

Haa... Bu doğrudur. Bu, bu çok doğru bir fikirdir, çok doğru bir gerçektir, kimse bunu anlamaz.Haa... Bu doğrudur. Bu, bu çok doğru bir fikirdir, çok doğru bir gerçektir, kimse bunu anlamaz. Peygamber Efendimiz; Kemâ tekûnû yüvellâ aleyküm.Peygamber Efendimiz;

Kemâ tekûnû yüvellâ aleyküm.
"Ne biçim davranırsanız, ne halde olursanız, ona uygun bir yönetimle yönetilirsiniz." buyuruyor. "Ne biçim davranırsanız, ne halde olursanız, ona uygun bir yönetimle yönetilirsiniz." buyuruyor.

Layık olduğunuz, müstehak olduğunuz yönetimle yönetilirsiniz diye buyuruyor. Bu kesin.Layık olduğunuz, müstehak olduğunuz yönetimle yönetilirsiniz diye buyuruyor. Bu kesin. Halk bozuldu mu Allah idarecilerle onları cezalandırır. Zalim idarecileri başlarına musallat eder. Halk bozuldu mu Allah idarecilerle onları cezalandırır. Zalim idarecileri başlarına musallat eder.

Ee müslüman ülkelerde hep zalim idarciler var? Ee müslüman ülkelerde hep zalim idarciler var?

Demek ki müslümanlar bozuk. Elbette bozuk! Şu hallerine bak! En akıllısı deli Bekir. Demek ki müslümanlar bozuk. Elbette bozuk! Şu hallerine bak!

En akıllısı deli Bekir.

Ol dahi zincirde yatur. En akıllısı! Ol dahi zincirde yatur.

En akıllısı!

Bir düğün yapar, bak bakalım düğünün nasıl olduğuna, İslâm'la ilgisi ne kadar? Bir düğün yapar, bak bakalım düğünün nasıl olduğuna, İslâm'la ilgisi ne kadar?

Efendim, işte düğünde böyle şey olurmuş da, bilmem ne imiş de, gelin açılır, saçılır, süslenir,Efendim, işte düğünde böyle şey olurmuş da, bilmem ne imiş de, gelin açılır, saçılır, süslenir, nâmahrem, bilmem ne, kadınlar, bilmem çalgıydı, bilmem neydi... E bunlar hangisi İslâm'da var? nâmahrem, bilmem ne, kadınlar, bilmem çalgıydı, bilmem neydi...

E bunlar hangisi İslâm'da var?

Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretleri,Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretleri, Abdullah b. Ömer'in düğününe geldiği zaman duvarda bakmış bir halı, bir kumaş asılı. Abdullah b. Ömer'in düğününe geldiği zaman duvarda bakmış bir halı, bir kumaş asılı.

"Bu ne?" demiş. İşte düğün diye astık bunu. "Bu ne?" demiş.

İşte düğün diye astık bunu.

"Resûlullah zamanında böyle bir şey yoktu. Ben kalkıyorum gidiyorum." demiş. "Resûlullah zamanında böyle bir şey yoktu. Ben kalkıyorum gidiyorum." demiş.

Yapma, etme, kaldıralım halıyı, bilmem ne. Halı değil, halı nereden bulunacak, kumaş. Yapma, etme, kaldıralım halıyı, bilmem ne.

Halı değil, halı nereden bulunacak, kumaş.

Kalkmış gitmiş, durmamış; "Resûlullah'ın zamanında olmayan bir bidatın yapıldığı yerde ben durmam." demiş. Kalkmış gitmiş, durmamış; "Resûlullah'ın zamanında olmayan bir bidatın yapıldığı yerde ben durmam." demiş.

Halbuki düğün sahipleri de mübarek insanlar. Ohooo! Şimdiki düğünlerde. Benim karşı komşum dedi ki; Halbuki düğün sahipleri de mübarek insanlar. Ohooo! Şimdiki düğünlerde. Benim karşı komşum dedi ki;

"Hocam, bu akşam evinde durma, kalk başka yerlere git." Sapanca da aynı sokakta oturuyoruz."Hocam, bu akşam evinde durma, kalk başka yerlere git." Sapanca da aynı sokakta oturuyoruz. Başka yere git. Niye? "Bizim bugün düğün var. Eve hakim olamıyorum hocam." dedi.Başka yere git.

Niye?

"Bizim bugün düğün var. Eve hakim olamıyorum hocam." dedi.
Beş vakit namaza geliyor, ciddî adam.Beş vakit namaza geliyor, ciddî adam. Söz dinlemiyorlar dedi, ne karım söz dinliyor, ne çocuklar söz dinliyor dedi. Söz dinlemiyorlar dedi, ne karım söz dinliyor, ne çocuklar söz dinliyor dedi. Bir düğün olacak bugün, utanıyorum. Sen görme hocam dedi. Bir düğün olacak bugün, utanıyorum. Sen görme hocam dedi.

Kendi evimden beni kışaladı, çıkarttırdı Adapazarı'nda. Başka arkadaşlara gittim.Kendi evimden beni kışaladı, çıkarttırdı Adapazarı'nda. Başka arkadaşlara gittim. [Gece saat] bir'e kadar oyalandım ziyarette, bir'den sonra geldim, sokağı trafiğe kapatmışlar.[Gece saat] bir'e kadar oyalandım ziyarette, bir'den sonra geldim, sokağı trafiğe kapatmışlar. Karşı komşu, evlerinin önü bizim eve kadar dayanıyor. Karşı komşu, evlerinin önü bizim eve kadar dayanıyor.

Sokağı kapatmışlar, çalgılar, sazlar, eğlenceler; kızlarla erkekler kol kola girmişler hoppadaSokağı kapatmışlar, çalgılar, sazlar, eğlenceler; kızlarla erkekler kol kola girmişler hoppada hoppada, zıppada zıppada hopluyorlar zıplıyorlar, daha yorulmamışlar.hoppada, zıppada zıppada hopluyorlar zıplıyorlar, daha yorulmamışlar. Saat bir'de geldim, aralarından zor geçtim. Adamcağız çok haklıymış, söz dinletemiyor. Saat bir'de geldim, aralarından zor geçtim.

Adamcağız çok haklıymış, söz dinletemiyor.

Tabii çarşı pazarlar yalan dolan hile dolu, alimlerini sevmezler... "Şu kız salih bir kız, al bunu." Tabii çarşı pazarlar yalan dolan hile dolu, alimlerini sevmezler...

"Şu kız salih bir kız, al bunu."

Alacağız ama parası pulu yok ailesinin yahu düğünde. Kızı almazlar. Alacağız ama parası pulu yok ailesinin yahu düğünde.

Kızı almazlar.

Veyahut salih bir adam gelir, kızı ister. Kızın anası babası sorarlar ne iş yaparsın? Veyahut salih bir adam gelir, kızı ister. Kızın anası babası sorarlar ne iş yaparsın?

Filan yerde memurum. Beğenmezler.Filan yerde memurum.

Beğenmezler.
Doktor olsaydı, mühendis olsaydı, tüccar olsaydı, zengin olsaydı kızı vereceklerdi. Doktor olsaydı, mühendis olsaydı, tüccar olsaydı, zengin olsaydı kızı vereceklerdi.

Ama çok salih bir çocuk. Melek gibi bir şey, kanatları yok sadece.Ama çok salih bir çocuk. Melek gibi bir şey, kanatları yok sadece. Bir de havada uçmuyor, yerde yürüyor o kadar. Melek. Hâzâ melek. "Yeryüzünde yürüyen melek." Bir de havada uçmuyor, yerde yürüyor o kadar. Melek. Hâzâ melek. "Yeryüzünde yürüyen melek."

Vermezler. Paradan haber ver. Para ne kadar? Sermayesi ne kadar?Vermezler. Paradan haber ver.

Para ne kadar? Sermayesi ne kadar?
Anası babası zengin mi? Anası babası öldüğü zaman kıza çok miras kalacak mı? Evleri barkları var mı?Anası babası zengin mi? Anası babası öldüğü zaman kıza çok miras kalacak mı? Evleri barkları var mı? Deniz kenarında yalıları var mı? Arabaları ne marka, kaç model? Bilmem ne... Deniz kenarında yalıları var mı? Arabaları ne marka, kaç model? Bilmem ne...

Hesaplar hep böyle. Hep burada söylenilen yanlışlıklar. Hesaplar hep böyle. Hep burada söylenilen yanlışlıklar.

Bir, kıtlık; ya zamanın bereketsizliği ya o zamanda kıtlık. İki, sultandan, yöneticilerden zulüm, cevir. Bir, kıtlık; ya zamanın bereketsizliği ya o zamanda kıtlık. İki, sultandan, yöneticilerden zulüm, cevir.

Ve'l-hıyâneti min vülâti'l-hukkâmi. "Görevli insanlardan hıyanet." Ve'l-hıyâneti min vülâti'l-hukkâmi. "Görevli insanlardan hıyanet."

İdare tefessüh etmiş, bozulmuş. Memurlar rüşvetsiz iş yapmıyor, hıyanet ediyor,İdare tefessüh etmiş, bozulmuş. Memurlar rüşvetsiz iş yapmıyor, hıyanet ediyor, görevi doğru düzgün yapmıyor. görevi doğru düzgün yapmıyor. Mahkemeler doğru karar vermiyor, savcısı savcı değil, hâkimi hâkim değil, böyle olur. Mahkemeler doğru karar vermiyor, savcısı savcı değil, hâkimi hâkim değil, böyle olur.

Ve's-savleti mine'l-adüvvi. "Bir de düşman saldırır." Cenâb-ı Hak o topluma bu belaları musallat eder.Ve's-savleti mine'l-adüvvi. "Bir de düşman saldırır."

Cenâb-ı Hak o topluma bu belaları musallat eder.
Düşman dışarıdan saldırır, yönetici içerden zulüm yapar.Düşman dışarıdan saldırır, yönetici içerden zulüm yapar. memurlar hıyanet ederler, kıtlık ve şey olur; yağmur kesilir, mahsül olmaz vesaire... memurlar hıyanet ederler, kıtlık ve şey olur; yağmur kesilir, mahsül olmaz vesaire...

Üçüncü hadîs-i şerîf. İzâ etâ ehadüküm meclisen fe'l-yüsellim fe-in bedâ lehû en yeclise celeseÜçüncü hadîs-i şerîf.

İzâ etâ ehadüküm meclisen fe'l-yüsellim fe-in bedâ lehû en yeclise celese
ve in erâde en yekûme fe'l-yüsellim fe-leyseti'l-ûlâ bi-ehakka mine'l-âhirati. ve in erâde en yekûme fe'l-yüsellim fe-leyseti'l-ûlâ bi-ehakka mine'l-âhirati.

İbn Hibbân, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet eylemiş ki,İbn Hibbân, Ebû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet eylemiş ki, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş;

"Sizden biriniz bir toplantıya, bir meclise geldiği zaman." Fe'l-yüsellim. "Selam versin." "Sizden biriniz bir toplantıya, bir meclise geldiği zaman." Fe'l-yüsellim. "Selam versin."

es-Selamu aleyküm veya es-selamu aleyküm ve rahmetullahes-Selamu aleyküm veya es-selamu aleyküm ve rahmetullah veya es-selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh. Selam versin meclise geldiği zaman.veya es-selamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh. Selam versin meclise geldiği zaman. es-Selamu aleyküm derse on hasene alır.es-Selamu aleyküm derse on hasene alır. es-Selamu aleyküm ve rahmetullah derse 20 hasene alır.es-Selamu aleyküm ve rahmetullah derse 20 hasene alır. es-Selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh derse 30 hasene alır.es-Selamu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh derse 30 hasene alır. Her ilave kelimeye on hasene daha sevap fazla. Her ilave kelimeye on hasene daha sevap fazla.

Fe-in bedâ lehû en yeclise celese. "Eğer oturacak gibi bir durum olursa, selam verdikten sonra otursun." Fe-in bedâ lehû en yeclise celese. "Eğer oturacak gibi bir durum olursa, selam verdikten sonra otursun."

Selamdan otursun. Oturması uygun geliyorsa kendisine, oturması lazım geliyorsa otursun. Selamdan otursun. Oturması uygun geliyorsa kendisine, oturması lazım geliyorsa otursun.

Ve in erâde en yekûme. "Ama oturmayıp kalkıp gidecekse, gitmesi gerekiyorsa, kalkacaksa."Ve in erâde en yekûme. "Ama oturmayıp kalkıp gidecekse, gitmesi gerekiyorsa, kalkacaksa." Fe'l-yüsellim. "Yine selam versin." Fe'l-yüsellim. "Yine selam versin."

Biz de ilk defa selam vermek var da, ikinciyi bazıları bilmiyorlar. İkinci de var.Biz de ilk defa selam vermek var da, ikinciyi bazıları bilmiyorlar. İkinci de var. Yani meclise gelindiği, toplantıya gelindiği zaman da selam verilir, giderken de selam verilir.Yani meclise gelindiği, toplantıya gelindiği zaman da selam verilir, giderken de selam verilir. Burada o belirtiliyor. Fe-leyseti'l-ûlâ bi-ehakka mine'l-âhirati. Burada o belirtiliyor.

Fe-leyseti'l-ûlâ bi-ehakka mine'l-âhirati.
"Birincisi ikinci selamdan daha geçerli ve önemli değildir." "Birincisi ikinci selamdan daha geçerli ve önemli değildir."

Yani ikincisi de önemlidir, aynı şekilde önemlidir.Yani ikincisi de önemlidir, aynı şekilde önemlidir. İkinciyi önemsiz sanmayın; biricisi daha önemli, ikincisi olmasa da olur demeyin.İkinciyi önemsiz sanmayın; biricisi daha önemli, ikincisi olmasa da olur demeyin. İkincisi de önemsiz değildir. Biricisi ikinciden daha önemli değildir, ikisi de önemlidir. İkincisi de önemsiz değildir. Biricisi ikinciden daha önemli değildir, ikisi de önemlidir.

"Kalkarken de selam verin." diye bildiriyor Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz. "Kalkarken de selam verin." diye bildiriyor Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2