Namaz Vakitleri

20 Cemâziye'l-Âhir 1446
21 Aralık 2024

İmsak

06:46

Güneş

08:19

Öğle

13:07

İkindi

15:25

Akşam

17:46

Yatsı

19:13

Detaylı Arama

Hàtem-i Esam Hazretleri (3) (Sorular ve Cevaplar2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

Sorular ve Cevaplar

Tasavvuf Sohbetleri

19 Safer 1414 / 07.08.1993
İstanbul

İçerik

Değerli hocam gazetelerden Bosna Hersek olayı ile ilgili haberleri duyuyoruz, bize bu konuda bilgi verir misiniz, Saray Bosna düşecek mi? çok üzülüyoruz.

Bir haftadır her şeyi unutmaya başladım, unutkanlığın sebepleri nelerdir?

Mehmed Zahid Kotku Hocamız kağıt mendil kullanılmasını uygun görmemiş, bunun sebebi nedir?

Günlük dersini yapamayan müridin ertesi gün öğle namazına kadar, yapamadığı önceki günün dersini yapmak uygun olur mu günlük dersin bu şekilde telafisi mümkün değil mi?

Kımız içilip içilmemesi konusunu soruyor bir de?

İsimden adak olur mu? "Çocuğa şu ismi veririm." diye mübarek bir ismi söylense sonra bu ismi aile kabul etmese o ismi vermemenin bir mahzuru var mı?

Bir şeyhe bey'at etmeden zikir yapılabilir mi yapılamazsa bunun hikmeti nedir?

Borçlu olan ve bu borcunu ödemeye çalışan bir kişinin aşırı istek üzerine başkalarına borç vermesi caiz midir?

Bir şeyh şeyh olduğunu bilir mi? Bilmezse bir şeyhe bağlanmak bey'at almak isteyen bizler gerçek şeyhi nereden bileceğiz?

Katır ve eşeklerin içmiş olduğu artık suyla abdest alınır mı?

Sizden bir söz naklederken nelere dikkat etmek lazım?

Sirkenin çoğu sarhoş ediyormuş, azının da haram olması gerekir mi ?

Coca cola hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Silsile-i sâdâtımızla ilgili daha geniş bilgileri menkıbede hangi kaynaklarda bulabiliriz?

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Değerli hocam gazetelerden Bosna Hersek olayı ile ilgili haberleri duyuyoruz, bize bu konuda bilgi verir misiniz, Saray Bosna düşecek mi? | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Tümünü Göster

İzledim/Dinledim, Hediyemi Al Hata Bildir/Öneride Bulun

İlişkili İçerikler:

Hàtem-i Esam Hazretleri (3)00:45:33

Tasavvuf Sohbetleri

19 Safer 1414 / 7 Ağustos 1993

Hàtem-i Esam Hazretleri (3) (Sorular ve Cevaplar2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

Sorular ve Cevaplar

Tasavvuf Sohbetleri

19 Safer 1414 / 07.08.1993
İstanbul

İçerik

Değerli hocam gazetelerden Bosna Hersek olayı ile ilgili haberleri duyuyoruz, bize bu konuda bilgi verir misiniz, Saray Bosna düşecek mi? çok üzülüyoruz.

Bir haftadır her şeyi unutmaya başladım, unutkanlığın sebepleri nelerdir?

Mehmed Zahid Kotku Hocamız kağıt mendil kullanılmasını uygun görmemiş, bunun sebebi nedir?

Günlük dersini yapamayan müridin ertesi gün öğle namazına kadar, yapamadığı önceki günün dersini yapmak uygun olur mu günlük dersin bu şekilde telafisi mümkün değil mi?

Kımız içilip içilmemesi konusunu soruyor bir de?

İsimden adak olur mu? "Çocuğa şu ismi veririm." diye mübarek bir ismi söylense sonra bu ismi aile kabul etmese o ismi vermemenin bir mahzuru var mı?

Bir şeyhe bey'at etmeden zikir yapılabilir mi yapılamazsa bunun hikmeti nedir?

Borçlu olan ve bu borcunu ödemeye çalışan bir kişinin aşırı istek üzerine başkalarına borç vermesi caiz midir?

Bir şeyh şeyh olduğunu bilir mi? Bilmezse bir şeyhe bağlanmak bey'at almak isteyen bizler gerçek şeyhi nereden bileceğiz?

Katır ve eşeklerin içmiş olduğu artık suyla abdest alınır mı?

Sizden bir söz naklederken nelere dikkat etmek lazım?

Sirkenin çoğu sarhoş ediyormuş, azının da haram olması gerekir mi ?

Coca cola hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

Silsile-i sâdâtımızla ilgili daha geniş bilgileri menkıbede hangi kaynaklarda bulabiliriz?

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Değerli hocam gazetelerden Bosna Hersek olayı ile ilgili haberleri duyuyoruz, bize bu konuda bilgi verir misiniz, Saray Bosna düşecek mi? | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Tümünü Göster

İzledim/Dinledim, Hediyemi Al Hata Bildir/Öneride Bulun

İlişkili İçerikler:

Hàtem-i Esam Hazretleri (3)00:45:33

Tasavvuf Sohbetleri

19 Safer 1414 / 7 Ağustos 1993

Konuşma Metni

Değerli hocam gazetelerden Bosna Hersek olayı ile ilgili haberleri duyuyoruz, bize bu konuda bilgi verir misiniz, Saray Bosna düşecek mi? çok üzülüyoruz.

Düşmemesi için herhangi bir çalışma yapılamıyor maalesef. Yani herhangi bir yerden onların Sırplar'ı yenmesine sebep olacak bir kuvvetli silah yardımı, ordu yardımı yapılamıyor, Allah yardımcıları olsun. Tabi dua Allah'ın kaderini bile değiştirir, duayı kabul edince Allah işi değişik yapar, çok dua edelim, elimizden gelen her türlü yardımı yapmaya çalışalım.

10 Ağustos Salı günü Kosova zaferinin yıldönümü münasebetiyle Bağlarbaşı'nda bir program düzenlenmiştir, Hakyol Vakfı Üsküdar şubesi tarafından, kardeşlerimizin katılımını rica ederiz, davetiyeler dışarıdan temin edilebilir.

Allah tekrar üçüncü bir Kosova nasip etsin de oraları tekrar müslümanlar alsınlar, Birinci Kosova zaferini kazanan Murad-ı Hüdâvendigâr çok mübarek bir padişahtı, şehit olmasından da belli iyi bir insan olduğu, o zâtı tanımakta fayda var, çok savaşlar yapmış. 37 veya 39 tane zaferi var, hepsi zaferle neticelenmiş, çok büyük bir zât. Allah şefaatlerine erdirsin, öyle kimselerin hayatlarını bilmekte efendim ve şey yapmakta fayda var.

Soru: Ben el-Ezher'de okuyan bir talebeyim, bir aydır buradaydım, program dolayısıyla. Yarın memleketim Bursa'ya döneceğim.

Cevap: Allah sıhhat afiyetle dönmek nasip etsin. İlmi, irfanı, feyzi çok olsun kardeşlerimizin.

Bütünleme sınavına girecek kardeşlerimiz, bazı yerlerde bazı istekleri olan kardeşlerimiz bunların usulü için salat u tefriciye çekmişler. Allah Peygamber Efendimiz'in hürmetine muratlarına vâsıl eylesin, muratlarını hâsıl eylesin, iki cihanda aziz eylesin, üstün muvaffakiyetler nasip eylesin.

Bir haftadır her şeyi unutmaya başladım, unutkanlığın sebepleri nelerdir?

Ben el-Ezher'de okuyan bir talebeyim, bir aydır buradaydım, program dolayısıyla. Yarın memleketim Bursa'ya döneceğim.

Allah sıhhat afiyetle dönmek nasip etsin. İlmi, irfanı, feyzi çok olsun kardeşlerimizin.

Bütünleme sınavına girecek kardeşlerimiz, bazı yerlerde bazı istekleri olan kardeşlerimiz bunların usulü için salat u tefriciye çekmişler. Allah Peygamber Efendimiz'in hürmetine muratlarına vâsıl eylesin, muratlarını hâsıl eylesin, iki cihanda aziz eylesin, üstün muvaffakiyetler nasip eylesin.

Başlıca sebebi gözün haramlardan korunamamasıdır. Haramlardan gözün veya diğer âzâların korunamaması sebebiyle hafıza zayıflığı başlar, takvâdan hafıza kuvveti hasıl olur.

Mehmed Zahid Kotku Hocamız kağıt mendil kullanılmasını uygun görmemiş, bunun sebebi nedir?

Allahu a'lem, o kağıt mendil taharetlenme hususundadır, çünkü kağıt esas itibariyle ilim irfan malzemesi olarak bilindiğinden o devirde taharetlenme malzemesi arasında uygun görülmemiş, mekruh görülmüş ama şimdi özel olarak bunun için yapılmış şeyler oluyor. Onun artık yazı yazmada kullanılması bahis konusu değil, imalat gayesi değişmiştir. Malzeme değişmiştir, o bakımdan bu zamanın bazı alimleri tuvalet kağıdını kullanmayı caiz görüyorlar. Tuvalet kağıdını caiz görmekle beraber dinde utanma yoktur, büyük abdestin pisliklerinin yine su ile temizlendikten sonra kurulanmanın bezle veya kağıtla yapılması tavsiye edilir.

Çünkü sırf büyük abdest mahallini silmekle kâfi bir temizlik sağlanamaz, sağlanamıyor, sağlanması mümkün değil. Kuvvetli bir tarzda yıkanması gerekiyor, bu yıkanma bazı yeni binalarda vardır.

Klozetin yanında ayrıca altı yıkamaya mahsus yerler oluyor, onun düğmesi çevrildiği zaman el değmeden yıkamalar da oluyor, elle veya el değmeden iyice suyla yıkandıktan sonra kurulanması sıhhî bakımdan daha uygundur.

Terlediğimiz zaman eskiden mendil kullanıyorduk, şimdi kağıt kullanıyoruz, teknoloji kullanıyoruz. Teknoloji ilerledi; eskiden pahalıydı, kağıt pahalıydı Türkiye'de şu anda mendil kullanıp da onu tekrar tekrar yıkamaktan kağıt kullanmak daha ekonomik hâle geldi. O bakımdan şartların değişmesi dolayısıyla bu kağıt mendiller yine yazıda, vesairede kullanılmadığı için benim gönlümdeki şey şudur ki; bunun da mahzuru yoktur. Tuvalet kağıdının suları kurulamakta kullanılması da olabilir. Ya da bazen şöyle durumlar oluyor, hani o kağıt birkaç kağıt yapılıyor ıslanılıyor, hani çocukların altı silinir gibi bezle filan silme oluyor, bir de o işler için Avrupa'da şimdi özel kağıtlar da üretilmiş, poşet içinde oluyor.

Sabunlu gibi ıslak kağıtlar oluyor, hatta o çeşit kağıtlar tuvaletlerde para atarak düğmeye basarak alınabiliyor, öyle temizleme de oluyor. Islatılarak silinmek suretiyle pisliği tam izale etmeye çalışmak yani esas olan pisliği vücutta bırakmamaktır, onu sağlamaktır. Teri de şey yapmak için kağıt mendil kullanılmasında bir mahzur kalmamış olur, bu anlatılan duruma göre.

Günlük dersini yapamayan müridin ertesi gün öğle namazına kadar, yapamadığı önceki günün dersini yapmak uygun olur mu günlük dersin bu şekilde telafisi mümkün değil mi?

Ne zaman yapabilirse yapamadığı zamandan sonraki ilk yapabildiği zamanda onu yapar, ihmal etmesin, yapmış olsun.

At etinin yenip yenmemesi…

Esas itibariyle at ot yiyen bir mahluk olduğu için yani yırtıcı pençesi olup da av avlanan hayvanlar, et yiyen hayvanlar yenilmiyor. At ise ot yiyen bir hayvandır esas itibariyle at etinin yenmesinde haramlık yoktur, yalnız cihatta kullanıldığı için at eskiden kesilmek suretiyle telef edilmesi uygun görülmemiş ve at eti mekruh denmiştir. İlmihalimizde böyledir. Esas itibariyle ot yiyen bir mahluk olduğu için at gibi, kanguru gibi, zürafa gibi yenilebilir, yenilmesi mahzurlu değil, şu anda cihatta atla yapılmadığı için…

Kımız içilip içilmemesi konusunu soruyor bir de?

Kımızın mahiyetini ben şu anda iyi bilmiyorum, eğer kımız sadece ayran gibi bir şeyse o zaman mahzuru yok, ama içinde fermantasyon varsa, alkol teşekkül ediyorsa o zaman içilmez. Onun nasıl yapıldığı hakkında bilgim yok. Kımız diye bir şey duyuyoruz, eski Türkler içerlermiş ama kimyevî bakımdan yapısı nedir onu bilmiyorum. Ana kaide olarak şu; küllü miskirin hamrun, insan içtiği zaman kafasını sarhoş ediyorsa herhangi bir meşrubat, isterse meşrubat olsun, isterse duman olsun, duman bile koklasa sarhoş ediyorsa bu içki sayılır ve uygun değildir.

Mühim olan insanın yediği içtiği şeyden sarhoşlamamasıdır. Mâlum eroin gibi şeyler sigarayla duman halinde alınıyor, o da sarhoş ediyor o da haram veya koklanıyor o da haram veya içilince sarhoş ediyor o da haram küllü miskirin hamrun ve küllü mâ eskere kesîruhû fe-kalîluhâ harâmun çoğu sarhoş eden şeyin azı da haramdır. İnsan "Ben sarhoş etmeyecek miktarda içiyorum." da diyemez. Azı da haramdır, bu böyle bilinsin.

Bir hanımın abdestli namazlı olup çevresine fetva vermekten çekinmeyen aslında hiçbir bilgisi olmayan, gösteriş meraklısı, aynı odada yan yana oturduğu kadınlara müstehçen birkaç söz yazabilecek kadar kadınlarla oynaşmayı çok seven bir beyi var. Kadın 24 senedir bu meseleyi konuşup izah edecek anlatmaya çalıştıysa da beyinin bunu dayakla ve sen bana öyle söyledikçe yasağa karşı ilgi uyanıyor. Benim de içimden 15 yaşındaki delikanlılar gibi oynamak gülmek geliyor diye ters cevaplar veriyor ve üç dört gün küs duruyor sonra mecburiyetten barışıyorlar ama normal karı koca ilişkisi yok, aralarında çok soğukluk var.

Daha doğrusu kadının içi ısınmıyor, evinin her türlü ihtiyacını görmesine rağmen erkeğin böyle olması, kadını, bunca senelik evliliğe rağmen düzelmemesi evden ciddi olarak ayrılmak düşüncesiyle karşı karşıla bırakıyor. Kadın çok bitkin, çok harap. Müslüman görünüşlü olmasına, abdestli namazlı olmasına rağmen, müslüman görünüşlü olmasına hiçbir şeyi yerine getirememesi, özellikle bu kadın meselesini çok konuşup çok üstüne çok laf eklemesi gibi birçok huyları kadının boğazına kadar gelmiş ve şu anda ne yapacağını soruyor. Sizden ricamız bir yol göstermeniz.

Beyinin öyle davranışları kusurlu, net olarak kusurlu. Hak söz kim tarafından söylenirse söylenilsin kabul edilmemesi ve söyledikçe "günaha karşı içinde bir şey uyanıyor" denmesi doğru değil, adamın böyle yapmaması lazım. Fakat kadınının davranışı da İslâmî bakımdan doğru değil. Kadın da; sarhoşla bile, deli ile bile, bir çocukla bile konuşmanın farklı üslubu vardır, yani uygun bir tarzda şey yapmak gerekir kadınlık vazifelerinden kaçınmaması gerekir. Anlaşılan nefretten dolayı o da vazifelerini doğru yapmıyor. Kadının kusuru da odur. Yani politika, hanımlık politikasını İslâmî politikasını bilememesi ve kadınca davranışlarını doğru yapamaması dolayısıyla onda da bir kusur olabilir. Belki o tarzda kusurları olması öbür tarafı ıslah etmek daha da kolay olabilir diye düşünüyorum. Kendisine de biraz dikkat etmesi lazım.

Aşıların durumu hakkında kesin bilgi verir misiniz? Kısırlık yapıcı madde olduğu söyleniyor, kimisi "vurdurun" kimisi "vurdurmayın" diyormuş, bunun hakkında ne söyleyeceksiniz.

Aşıların çok çeşitleri vardır. Ben kısırlık yapıcı aşı duymadım ama bazı aşıların yan tesirleri olabilir. Çiçek aşısı, tifo aşısı, verem aşısı gibi çeşitli aşılar var. Hepsi tıbbî bakımdan herkes tarafından tasvip edilmiyor, tenkit edilen aşılar var, ama yapıldığı zaman fayda sağlayanlar da var. Mesela çiçek aşısının kesinlikle öldürücü ve salgın bir hastalık olan çiçeği engellediğini ve faydalı olduğunu biliyoruz. Demek ki faydalı olanları var çeşidine göre zararlı olanları da olabilir.

Ramazan ayında çeşitli mazeretlerimden dolayı tutamadığın kaza orucum vardı, 60 gün kadar, ben bu orucun yarıdan fazlasını kaza ettim fakat sonradan öğrendim ki kazaya kalan ramazan orucuna geceden niyet etmek gerekiyormuş. Ben ise oruçlarımı kaza ederken sabah niyet ettiğim, öylece tuttuğum oruçlar vardı. Bunların ne kadarı geçerli, ne kadarını sabah niyet ettiğimi bilmiyorum. Benim bu halde ne yapmam gerekir? Kaza ettiğim 30'dan fazla orucu tekrar kaza edeyim mi?

Allah razı olsun. Allah kabul etsin inşallah, oruçları makbuldur,

İsimden adak olur mu? "Çocuğa şu ismi veririm." diye mübarek bir ismi söylense sonra bu ismi aile kabul etmese o ismi vermemenin bir mahzuru var mı?

Herhalde yoktur çünkü isim sadece kendisinin isteği ile olan bir şey değil, birkaç kimsenin, bir çok kimsenin de ister istemez reyleri işin içine giriyor, o bir teklif yapmış oluyor teklifi yapmasıyla niyetini göstermiş oluyor. Ama kabul olmamış olunca da kendisinden olmayan bir sebeple kabul olmadığı için mâzur olur mahzuru olmaz. Adak sayılmaz yani. Yüzde yüz kendisinin elinde olan bir şey olmadığı için ve olmasını da istediği için çalıştığı için.

(Gizli okunmasıyla ilgili bir şey var.) Birisi kendi şahsî bir durumunu anlatıyor ve birisinin kendisini çalıştırıp adaletsiz işler yaptığını o da onun yanından ayrıldığını başka bir işe girdiğini bir araba aldığını fakat yine iftiralara uğradığını, haksız şeylere uğradığını söylüyor. Ben onunla dargınlık yapmamak için selam veriyorum ama o yüzünü çeviriyor diyor. "Şimdi benim ne yapmam gerekir?" diyor.

O elinden geldiği kadar selam verdiği için sevap kazanmış. Ötekisi selamı almadığı için günaha girmiş. Bu mâsum olduğu halde o iftira ettiği için günah kazanmış bu da haksız bir iftiraya uğradığı için ecir kazanmış oldu. Yine yumuşak davranışını devam ettirsin, onun kendisi aleyhinde düşündüğü kötü şeylerinde olmadığını net olarak söylesin.

Böyle iftiraların âhirette zarar vereceğini, ispat edilmeyen ithamlarla insanların suçlanmaması gerektiğini münasip şekillerde anlatmaya çalışsın. Anlarsa anlar anlamazsa Allah'tan bir çekeceği vardır da onun için anlamıyordur. Sabretsin, kendi yoluna devam etsin, ne yapalım herkesi düzeltmek mümkün olmuyor.

Zaten kendisinin söylediği gibi o kişinin haksız işleri olduğundan Allah nasip de etmiyor, iyi yolu nasip etmeyebiliyor. O bakımdan gönlünü hoş tutsun, sabretsin, dua etsin.

Buraya gelmek için taksiye bindiğimizde küçük bir kız sizlere selam iletmemizi istedi.

Allah razı olsun. Allah küçüğünüze büyüğünüze, hepinize büyük ecirler ihsan eylesin, iki cihanda aziz olun.

Bir şeyhe bey'at etmeden zikir yapılabilir mi yapılamazsa bunun hikmeti nedir?

Yapılabilir ama dervişlik sadece zikirden ibaret değildir. Dervişlik birçok sebeplerden olması gereken bir şeydir.

Mesela Peygamber sallallahu aleyhi vesellem hazretleri buyuruyor ki; "Zamanının imamını bilmeden ölen cahiliye ölümüyle ölür." Demek ki bir bey'at meselesi vardır. Bir dervişin bir yere bağlanması da böylece sağlanmış oluyor. O da önemli bir meseledir. Zikir de önemlidir. Sadece zikir değil ondan ayrı şeyler vardır nefsin terbiye edilmesi meseleleri vardır. O bakımdan şeyhe bey'at edilmek gerekiyor. Tabi bey'at etmeden de çeşitli zikirleri herkes yapıyor. Namazların arkasındaki subhanallah elhamdulillah allahu ekberler de bir çeşit zikirdir ama onlarla şey hasıl olmaz. Yani mârifetullah ve insan Allah seyr ü sülûkünü tamamlayıp el-vâsıl ilâllah olma durumu hâsıl olmaz.

Efendim birisi eşinin adını değiştirmek istiyormuş şu anda adı şuymuş siz ne olmasını buyurursunuz diyor?

Ârife olsun, "a" ile başlayan ismi olduğuna göre.

Hâtem-i Esam hazretleri hakkında "Kitabın ileri sayfalarında geçen size bir menkıbe anlatacağım." Demiştiniz.

Henüz Hâtem-i Esam hazretlerinin menâkıbı bitmedi, bir iki hafta daha sürecek. Onu o zaman inşallah anlatayım.

Borçlu olan ve bu borcunu ödemeye çalışan bir kişinin aşırı istek üzerine başkalarına borç vermesi caiz midir?

Önce borcunu ödemesi esastır. Ama borçlu olduğu kimsenin rızasını alarak "Borcumu sana verecektim ama şu şahıs var sana borcum gene borç şunun ihtiyacı çok fazla. Müsaade edersen oraya vereyim mi?" diye rızası alınarak olabilir.

Bir şeyh şeyh olduğunu bilir mi? Bilmezse bir şeyhe bağlanmak bey'at almak isteyen bizler gerçek şeyhi nereden bileceğiz?

Şeyh şeyh olduğunu elbette bilir. Belki şunu sormak istiyor; Allah'ın sevgili kulu evliyâsı olmak. Yani evliyâ Allah'ın sevgili kulu olduğunu kendisi bilir mi demek istiyor belki. O hususta durum farklıdır, Allah'ın sevgili kulu olduğunu herkes kendisi bilmez.

Bazen Allah'ın sevgili kulu olduğunu hem kullar bilir hem kendisi bilir hem de cihan halkı bilir. O gene Allah'ın sevgili kulu olarak yaşar. Bazen kullar bilir kendisi bilmez. Kendisini dünyanın en günahkâr insanı sanır ama kullar bilir ki o Allah'ın bir sevgili kuludur. Elinde şu bereket var, işinde şu hayır var, sözleri şöyle, vesairesi böyle; alametlerinden bilirler. Ama ona sorsan "Ben dünyanın en kötü insanıyım." der. İmâm-ı Rabbânî hazretleri kendini şu frenk kafirlerinden bile daha aşağı görüyorum diyor. Tevazua bak. Bazısı öyledir. Bazen kendisi de bilmez halk da bilmez ama Allah'ın sevgili kulu. Bu da mümkün. Bazen Hızır aleyhisselam bile bilmez o kişinin Allah'ın evliyası olduğunu.

Birisi bilgi vermiş; kımız at ve katır sütünden mâmul sarhoş edici bir meşrubat olup orta Asya'da yaygındır. O zaman sarhoşluk veriyorsa olmaz diye söylemiş olduk zaten.

Katır ve eşeklerin içmiş olduğu artık suyla abdest alınır mı?

Bunlar ilmihalden bakıp şey yapılacak şeyler.

Rüyamda gördüm; müritlerle beraberdik, siz bize bir dua öğretiyordunuz. Duanın tamamını yazmamız için, duayı iki kez tekrarladınız. Ben duanın baş tarafını sadece rabbenâ lafzını yazabildim diğer kısmını yazamadım ne buyurursunuz?

Perşembe günü evrâd-ı şerîfenizi okumanızı tavsiye ederim. Perşembe gününde rabbenâ evradı var. Duaları var.

Sizin bir yerde yapmış olduğunuz bir sohbetteki bir cümleyi bir kardeşimiz aktarırken değişik mânalara yol açacak şekilde aktarırsa bunda mahzur var mıdır?

Asıl hangi maksatla söylenmişse sözü doğru anlatmaya çalışmak lazım, mahzur olabilir, zarar olabilir, tehlike olabilir, günah olabilir.

Sizden bir söz naklederken nelere dikkat etmek lazım?

Asıl maksadı tam ifade etmeye ve sözleri aynen ifade etmeye çalışmak bütün rivayetlerde esastır. Rivayetin sahih olması için sözün doğru tespit edilmesi esastır. Sohbetin o andaki anlatış sebebiyle ilişkili olmasında nelere dikkat etmek gerekir. Siyak ve sibaka dikkat etmek lazım yani sohbetin başı nereden başladı, nereye giderken, bu niçin söylendi, evveli sonrayı meseleyi daha iyi anlatmaya yarar.

Yakın akrabadan veya akrabadan olmayan yaşlı hanımların ellerini öpmekte İslâmî açıdan bir mahzur var mı?

Şimdi akrabadan olunca teyzedir haladır yakın akraba el öpülebilir ama zaten akrabadan değil ama çok yaşlı. Çok yaşlı olunca biraz müsamaha oluyor. Hatta ihtiyar bir kimse biraz saçı başı pek iyi örtünmese bile mahzur olmuyor çünkü ondan artık günahlı durumlar geçmiş olduğundan biraz mâzur olabiliyorlar.

Mânevî borçlarımız bakımından sizden öğrendiğimiz ilim ve irfandan ve irşadınızdan dolayı en çok üzerimizde hakkı bulunan zât sizsiniz. Acaba ölüm geliverir de sizden helallik dileyememekten korkuyorum. Ayrıca size karşı olan tasavvufa düşman olan ve sizden ders aldığı halde parti ve bu gibi sebeplerden cemaatimizden kopanlara karşı mücadele vermeye çalışıyorum. Bununla beraber kendimizde de tasavvufî yönden bazı kusurlar görüyorum. "Hoca'nın hakkı ödenmez." Buyurmuştunuz. Acaba bizden razı mısınız hakkınızı ödemenin mümkün olmadığını bildiğimiz halde acaba hakkınızı helal eder misiniz?

Bizim başımıza; -pişmiş tavuğun başına gelen mâlum çok şey vardır. Tavuğu kesiyorlar tüylerini yoluyorlar, ateşte ütülüyorlar ondan sonra içini açıyorlar, pişiriyorlar, kebap ediyorlar, pişmiş tavuğun başına çok şeyler geliyor- bizim de başımıza çok şeyler geldi. Haklı haksız bir sürü ithamlarda yersiz şeylerde bulunanlar oldu. Aleyhimizde başka yayınlarda, gazetelerde yazanlar çizenler, ilerici gazetelerde gerici gazetelerde çeşit çeşit şeylere mâruz kaldık.

Tabi onların kasıtlı olarak yazanları çizenleri, söyleyenleri…

Mesela bir rüya görmüş birisi, o rüyada rüyanın genel anlatılması doğru anlatıldığı zaman rüya bizim haklı olduğumuza işaret ediyor. Bizim mücadele ettiğimiz şahsın haksız olduğunu gösteriyor. Adam o rüyayı o şahıstan dinlemiş tamamen değiştirmiş, ters anlatmış. Kasıt var. Yani rüyayı mahsustan ters anlatıyor, bizi mânevî bakımdan rüyada ters durumdaymışız gibi suçlayacak bir durum meydana getirerek anlatıyor. Şeytanlık bu.

Yani lafı kasten değiştirmek, karşı tarafı aldatmaya çalışmak kalleşlik, gaddarlık. Rivayeti yanlış şey yapmak suretiyle her türlü kötülük. Şimdi bu gibi durumları olan insanlar, sonradan pişman olanlar var. Mesela bir tanesi diyor ki:

"Hocam, ben size bir mektup yazmıştım, o mektuptaki şeylerin hepsi düzmeceydi, o zaman size hırsımdan böyle böyle yazdım. Şimdi pişman oldum, özür dilerim."

Biz tabi böyle çeşitli şeylerle mâruz kalıyoruz.

Yani bir kimse benden özür dilerken;

"Hocam hakkını helal et."

"Öyle yağma yok."

Neden?

Ne oldu bir anlat bakalım. Ne yapmışsa yapmış, ne halt karıştırırsa karıştırmış, bin kişinin aklını bozmuş ondan sonra hatasını anlamış veya mânevî bakımdan zılgıtı yemiş. Ondan sonra;

"Affet."

"Ama neden?"

"Peki seni affedeyim öteki 999 kişiyi sen şaşırttın, şimdi ne olacak.?"

Mahiyetini bilmeden olmaz. Esas itibariyle kulların hata yapabileceğini biliyoruz. Eh herkesin Allah'ın rahmetine muhtaç olduğunu biliyoruz. Affetmenin büyüklük olduğunu, sevap olduğunu biliyoruz. Affetmeyi tercih ederiz ama hakikaten yüreğimizin yandığı, hakikaten çok üzüldüğümüz çok kalleşliklere de uğradık. Onların da bazısının hesabını mutlaka soracağım. Allah'ın divanında davacıyım, onlara hakkımı etmeyeceğim. Çünkü sadece benimle de ilgili değil, tekkemizle ilgili, tasavvufla ilgili iftira bir sürü. Benim bir takım insanların yanılmasına, şaşırmasına, sapıtmasına, tasavvufa karşı bir tavır almasına sebep olan bir takım şeyler. Ben onları affetmem. Çünkü benimle ilgili, ben affetsen belki Allah affetmez tabi onu bilmiyorum nasıl olacağını.

Sirkenin çoğu sarhoş ediyormuş, azının da haram olması gerekir mi ?

Hayır, sirke haram değildir. Sirkenin sarhoş ettiğini bilmiyorum. Sirkenin içindeki malzeme asittir, sarhoş edenler alkollerdir. Sirke esas itibariyle asittir, çoğunu içtiğin zaman miden delinir. Sarhoş etmez, insanı hastanelik eder. Ama sirke olmamışsa yanlış fermantasyondan sirke olmamış da şarap olmuşsa o zaman şaraptır o zaman da sarhoş ediyorsa haramdır; o zaman sirke değildir o.

Coca cola hakkındaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?

İçinde alkol bulunduğu söyleniyor. "Alkol içindeki esansı eritmekte kullanıyor." deniliyor. Bir de kola bitkisinin coca cola diyoruz ya; o cola denilen bitki... O konsantre malzeme. Kendisi afyon gibi uyuşturucu bir şeymiş, onun zararı varmış. Alışkanlık da ediyormuş ve zararlı bir malzeme, uyuşturucu malzeme olduğundan o da haram oluyor, uygun olmuyor tabi.

Silsile-i sâdâtımızla ilgili daha geniş bilgileri menkıbede hangi kaynaklarda bulabiliriz?

En güzel kaynaklardan birisi Hilyetü'l-evliyâ'dır. Ebû Nuaym el-İsfehânî'nin 10-15 ciltlik muazzam bir eseridir. Sonra tek tek şahıslarla ilgili ayrı müstakil kitaplar vardır. Nefehâtü'l-üns vardır, Tezkiretü'l-evliyâ vardır, Sıfatu's-safve vardır.

Birkaç yıl önce gazetelerden birinde kolalı içeceklerin mahiyetinde yüzde on civarında alkol olduğu yazıyordu.

Bilmiyorum yüzde on, yüzde dört, yüzde altı neyse; alkol varsa o zaman uygun olmaz.

Burçlar hakkında ne buyurursunuz? Bazı arkadaşların aşırı bir şekilde burçlarla ilgilendiğini görmekteyiz hatta bu arkadaşların insanları burçlarını ön plana alarak değerlendirdiklerine şahit olmaktayız bunun doğruluk derecesi hakkında ne buyurursunuz.

Doğru değildir, gayri İslâmî'dir. Onlarla bir ilgisi yoktur. İnsanın kaderinin, talihinin onlarla bir ilgisi yoktur. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in hadîs-i şerîfleri vardır. "Kim yıldızlara, tarih üzerinde etki izafe eder, böyle bir şeye inanırsa Muhammed'in getirdiğine kafir olmuş olur." diye hadîs-i şerîf vardır. Böyle bir şey yoktur. Böyle palavralara inanmayın. Bunlar İslâm'dan önceki kültürlerin, İslâm dışı kültürlerin uydurmaları; Yunan mitolojisi, Hint mitolojisi, eski İran mitolojisinden gelme yalan yanlış şeylerdir.

Allah onlardan ve daha başka bozuk şeylerden cümlemizi korusun.

Fatiha-ı şerîfe

Allah Rızası için İlim Öğrenmek

Kısa ve Öz Sohbetler

Server Yayınları

Dinle Hata Bildir/Öneride Bulun Not Ekle

Server Kürsü

Namaz Vakitleri

20 Cemâziye'l-Âhir 1446

21 Aralık 2024

İmsak

06:46

Güneş

08:19

Öğle

13:07

İkindi

15:25

Akşam

17:46

Yatsı

19:13

Mehmed Zahid<br>KOTKU

Mehmed Zahid
KOTKU

Hakkında

Hadis Dersleri (MZK)

Cuma Sohbetleri (MZK)

Münebbihat Dersleri

Mahmud Es’ad<br>COŞAN

Mahmud Es’ad
COŞAN

Hakkında

MEC YÂD ve Belgeseller

Hadis Dersleri (MEC)

Cuma Sohbetleri (MEC)

Tefsir Dersleri

Tasavvuf Sohbetleri

Mübarek Gün ve Geceler

Gurbet Sohbetleri

Hac ve Umre

Aile Eğitim Kampı Konuşmaları

Anma Programları

Konferanslar

Sorular ve Cevaplar

Diğer Çeşitli Konuşmalar

Muharrem Nureddin<br>COŞAN

Muharrem Nureddin
COŞAN

Hakkında

Konuşmalar

Mübarek Gün ve Geceler

Önemli Mesajlar

Basın Bildirileri

Tüm Sohbetleri Listele

Kısa ve Öz Paylaşımlar