Namaz Vakitleri

25 Cemâziye'l-Âhir 1446
26 Aralık 2024
İmsak
06:48
Güneş
08:20
Öğle
13:09
İkindi
15:27
Akşam
17:48
Yatsı
19:15
Detaylı Arama

İbrâhim İbn-i Edhem Hz. (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

15 Şevvâl 1412 / 18.04.1992
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Adı, Künyesi, Belh Şehri, Zühd Yoluna Girmesi, Süfyân-ı Sevrî Hakkında, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

İbrâhim İbn-i Edhem Hz. (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

15 Şevvâl 1412 / 18.04.1992
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Adı, Künyesi, Belh Şehri, Zühd Yoluna Girmesi, Süfyân-ı Sevrî Hakkında, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytanirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytanirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Elhamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn.Elhamdü li'llâhi rabbi'l-âlemîn. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Kemâ yenbeğî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Kemâ yenbeğî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih.

Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn.Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn. Ve senedi'l-âşıkîn ve tâcı ru'ûsinâ tabîbi kulûbinâ ve üsvetine'l-haseneti Muhammedini'l-Mustafâ.Ve senedi'l-âşıkîn ve tâcı ru'ûsinâ tabîbi kulûbinâ ve üsvetine'l-haseneti Muhammedini'l-Mustafâ. Ve âlihi ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emma bâ'd. Ve âlihi ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emma bâ'd.

Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Ebû Abdirrahman es-Sülemî kaddesallâhu sırrahu'l-azîz'inEbû Abdirrahman es-Sülemî kaddesallâhu sırrahu'l-azîz'in Tabakâtu's-sûfiyye isimli tasavvufî eserini, mutasavvıfların hayatlarını veTabakâtu's-sûfiyye isimli tasavvufî eserini, mutasavvıfların hayatlarını ve mübarek sözlerini, nasihatlerini ihtiva eden kitabını okumaya başlamıştık. mübarek sözlerini, nasihatlerini ihtiva eden kitabını okumaya başlamıştık. Şimdiye kadar iki şahsın hayatı üzerinde bilgileri okuma imkânımız oldu. Şimdiye kadar iki şahsın hayatı üzerinde bilgileri okuma imkânımız oldu.

Birincisi, el-Fudayl b. İyâd rahmetullâhi aleyh idi.Birincisi, el-Fudayl b. İyâd rahmetullâhi aleyh idi. İkincisi, Zünnûn el-Mısrî hazretleri idi. İkincisi, Zünnûn el-Mısrî hazretleri idi.

Üçüncüsü, İbrahim b. Edhem rahmetullâhi aleyh hazretlerini okumaya devam edelim. Üçüncüsü, İbrahim b. Edhem rahmetullâhi aleyh hazretlerini okumaya devam edelim.

Burası, bu güzel bina bir Nakşî tekkesi idi. Bunu tesis etmiş olan şahıstan bize yâdigâr kalmış.Burası, bu güzel bina bir Nakşî tekkesi idi. Bunu tesis etmiş olan şahıstan bize yâdigâr kalmış. Men lem yeşküri'n-nâse lem yeşkürillâh. "Kula şükretmesini bilmeyen, Rabbine,Men lem yeşküri'n-nâse lem yeşkürillâh. "Kula şükretmesini bilmeyen, Rabbine, Allah'a hiç şükredemez." Allah'a hiç şükredemez."

Yapılan iyilikleri de bilmek lazım. Yapılan iyilikleri de bilmek lazım.

Bir kere bize en büyük iyiliği, her türlü iyiliği Allahu Teâlâ hazretleri yapıyor.Bir kere bize en büyük iyiliği, her türlü iyiliği Allahu Teâlâ hazretleri yapıyor. O'na kul olacağız.O'na kul olacağız. Ama bize İslam'ı getirip tebliğ ettiği için en büyük iyiliği Peygamber EfendimizAma bize İslam'ı getirip tebliğ ettiği için en büyük iyiliği Peygamber Efendimiz Muhammed-i Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem yapmıştır.Muhammed-i Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem yapmıştır. Ona, onun mübarek âl'ine, ashabına canımız, malımız, her türlü imkân ve müktesebatımız feda olsun! Ona, onun mübarek âl'ine, ashabına canımız, malımız, her türlü imkân ve müktesebatımız feda olsun!

Ondan bize kadar turuk-u aliyyemiz silsilelerinden güzerân eylemiş olan sâdâtOndan bize kadar turuk-u aliyyemiz silsilelerinden güzerân eylemiş olan sâdât ve meşâyihimiz ki; Nakşî, Kâdirî, Kübrevî, Sühreverdî ve Ceştî tarikatlerinin mensubuyuz.ve meşâyihimiz ki; Nakşî, Kâdirî, Kübrevî, Sühreverdî ve Ceştî tarikatlerinin mensubuyuz. -Öbür tarikatlere de sevgimiz, hürmetimiz var. Çünkü müslümanların hepsi kardeşimizdir.-Öbür tarikatlere de sevgimiz, hürmetimiz var. Çünkü müslümanların hepsi kardeşimizdir. Allah'ın sevgili kulları, hepsi başımızın tâcıdır.Allah'ın sevgili kulları, hepsi başımızın tâcıdır. - Bu silsilemizin başı veya silsilemiz içinde olup tarikatlerimizin pirleri veyahut da- Bu silsilemizin başı veya silsilemiz içinde olup tarikatlerimizin pirleri veyahut da onlara bağlı büyük zâtlar durumunda olan o mübareklere de çok şeyler borçluyuz.onlara bağlı büyük zâtlar durumunda olan o mübareklere de çok şeyler borçluyuz. Çünkü mânevî yolculuğumuzda gerekli bilgileri de onlardan alıyoruz. Çünkü mânevî yolculuğumuzda gerekli bilgileri de onlardan alıyoruz.

Bu din büyüklerimizden sonra; bizi büyüten, yetiştiren, besleyenBu din büyüklerimizden sonra; bizi büyüten, yetiştiren, besleyen anne baba ve yakınlarımıza borçluyuz.anne baba ve yakınlarımıza borçluyuz. Bu beldeyi fethetmek için malını, canını, her türlü imkânını ortaya koyup daBu beldeyi fethetmek için malını, canını, her türlü imkânını ortaya koyup da beraberce cihat eyleyip de fethetmiş olan ordunun,beraberce cihat eyleyip de fethetmiş olan ordunun, başta Fatih Sultan Muhammed Han –cennet-mekân- olmak üzerebaşta Fatih Sultan Muhammed Han –cennet-mekân- olmak üzere mensubu olan cümle mücahitlere, gazilere, hepsine minnet ve şükran borcumuz var.mensubu olan cümle mücahitlere, gazilere, hepsine minnet ve şükran borcumuz var. Çünkü bu beldeyi fethettiler, bize emanet bıraktılar, biz de burada oturuyoruz, yaşıyoruz. Çünkü bu beldeyi fethettiler, bize emanet bıraktılar, biz de burada oturuyoruz, yaşıyoruz.

Bir de bu binayı tesis etmiş olan ve alt kattaki mahallinde kabri bulunanBir de bu binayı tesis etmiş olan ve alt kattaki mahallinde kabri bulunan Mustafa Selami Efendi hazretleri ve onun halifeleri, yakınları var.Mustafa Selami Efendi hazretleri ve onun halifeleri, yakınları var. Onlar da burayı bir irfan yuvası olarak tesis etmişler, bize bırakmışlar.Onlar da burayı bir irfan yuvası olarak tesis etmişler, bize bırakmışlar. Biraz harap olmuş, biz de maddeten ve mânen imarına gayret ediyoruz.Biraz harap olmuş, biz de maddeten ve mânen imarına gayret ediyoruz. Maddî imarı; duvarının boyası, bahçesinin bakımıdır.Maddî imarı; duvarının boyası, bahçesinin bakımıdır. Mânevî imarı; cemaat olarak burayı çalıştırmaktır. Yani maksad-ı asliyesine uygun,Mânevî imarı; cemaat olarak burayı çalıştırmaktır. Yani maksad-ı asliyesine uygun, gayesine muvafık çalışırsa mânen imar edilmiş olur, harâbiyet olmamış olur.gayesine muvafık çalışırsa mânen imar edilmiş olur, harâbiyet olmamış olur. Maddeten de penceresi kırık dökük olmazsa, içinden istifade edilebilirse, o da maddî imarı olur.Maddeten de penceresi kırık dökük olmazsa, içinden istifade edilebilirse, o da maddî imarı olur. Biz maddeten ve mânen imarına da kendimizi mecbur hissediyoruz.Biz maddeten ve mânen imarına da kendimizi mecbur hissediyoruz. Bu saydığımız büyüklerimizin hepsine minnet ve şükran borcumuz vardır. Bu saydığımız büyüklerimizin hepsine minnet ve şükran borcumuz vardır.

Onların ruhları için, bizim de dünya ve âhiret sıhhat, afiyet, saadetOnların ruhları için, bizim de dünya ve âhiret sıhhat, afiyet, saadet ve selametimiz için bir Fatiha, 11 İhlâs-ı şerîf okuyalım, öyle başlayalım. ve selametimiz için bir Fatiha, 11 İhlâs-ı şerîf okuyalım, öyle başlayalım.

İbrahim b. Edhem kaddesallâhu sırrahu'l-azîz ve rahimahallâhu rahmeten vâsıa hazretlerini,İbrahim b. Edhem kaddesallâhu sırrahu'l-azîz ve rahimahallâhu rahmeten vâsıa hazretlerini, tahminime göre herkes duymuştur.tahminime göre herkes duymuştur. Hayatı hakkında da bazı bilgiler ve menkıbeler kulaklarımıza gelmiştir.Hayatı hakkında da bazı bilgiler ve menkıbeler kulaklarımıza gelmiştir. Fakat bu Ebû Abdirrahman es-Sülemî ciddi bir alim olduğundan, her şeyi delillerine,Fakat bu Ebû Abdirrahman es-Sülemî ciddi bir alim olduğundan, her şeyi delillerine, kaynaklarına istinat ettirip sağlam söz söylememe ve sağlam bilgi nakletme geleneğinde olduğu içinkaynaklarına istinat ettirip sağlam söz söylememe ve sağlam bilgi nakletme geleneğinde olduğu için buradaki bilgilerin biraz kıymetli olduğunu göreceksiniz.buradaki bilgilerin biraz kıymetli olduğunu göreceksiniz. Bir insan nasıl evliyâ oluyormuş, onu da biraz bu bilgilerin içinde görmek mümkün olacak. Bir insan nasıl evliyâ oluyormuş, onu da biraz bu bilgilerin içinde görmek mümkün olacak.

Bismillâhirrahmânirrahîm . Ve minhüm İbrâhimü'bnü Edhem, ebû İshâk. Bismillâhirrahmânirrahîm

. Ve minhüm İbrâhimü'bnü Edhem, ebû İshâk.

Bu kitabın muhtevasını, içeriğini teşkil edecek olan beş tabakadan hepsinde yirmişer,Bu kitabın muhtevasını, içeriğini teşkil edecek olan beş tabakadan hepsinde yirmişer, toplam 100 tane mübarek zâtın hayatı var. toplam 100 tane mübarek zâtın hayatı var. Bunlar sağlam bilgi olduğu için kaynakları sağlam, yeri belli; sağlam zihninize yerleştirin,Bunlar sağlam bilgi olduğu için kaynakları sağlam, yeri belli; sağlam zihninize yerleştirin, her yerde sağlam olarak söylersiniz.her yerde sağlam olarak söylersiniz. "Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin Tabakâtu's-sûfiyye'sinde şöyle yazıyor." Kaynak veriyorsunuz,"Ebû Abdirrahman es-Sülemî'nin Tabakâtu's-sûfiyye'sinde şöyle yazıyor." Kaynak veriyorsunuz, bu da nereden aldığını belirtiyor, o zaman söz, sağlam söz olmuş oluyor. bu da nereden aldığını belirtiyor, o zaman söz, sağlam söz olmuş oluyor.

O şahıslardan bir tanesi de -100 kişiden muhtevada anlatılacak olan kişilerden birisi deO şahıslardan bir tanesi de -100 kişiden muhtevada anlatılacak olan kişilerden birisi de - bize göre üçüncüsü; İbrahim b. Edhem. Biz iki tanesini daha önce okumuş, tanımıştık. - bize göre üçüncüsü; İbrahim b. Edhem. Biz iki tanesini daha önce okumuş, tanımıştık.

Unutmamamız lazım. Hatırınızda tutmanız lazım! Bizim ihvânımızdan sizin ağabeyleriniz,Unutmamamız lazım. Hatırınızda tutmanız lazım! Bizim ihvânımızdan sizin ağabeyleriniz, bizden önceki büyüklerimizin, hocalarımızın derslerine devam etmişler, not tutmuşlar.bizden önceki büyüklerimizin, hocalarımızın derslerine devam etmişler, not tutmuşlar. Onların vefatından sonra onların eserlerini neşrettiler. Onların vefatından sonra onların eserlerini neşrettiler.

Neden? Muntazam not tuttuğu için. Muntazam not tutmasaydı o neşir mümkün olmayacaktı. Neden?

Muntazam not tuttuğu için. Muntazam not tutmasaydı o neşir mümkün olmayacaktı.

Demek ki şimdi Fudayl b. İyâd'ı ve bu kitapta neşredilmiş olan mübarek nasihatlerini,Demek ki şimdi Fudayl b. İyâd'ı ve bu kitapta neşredilmiş olan mübarek nasihatlerini, sözlerini çok iyi bilmeniz lazımdı, bir. Zünnûn el-Mısrî hazretlerinin hayatını,sözlerini çok iyi bilmeniz lazımdı, bir. Zünnûn el-Mısrî hazretlerinin hayatını, ismini, vefatını, sözlerini çok iyi bilmeniz lazımdı, iki. Çünkü iki tanesini okuduk. ismini, vefatını, sözlerini çok iyi bilmeniz lazımdı, iki. Çünkü iki tanesini okuduk.

"Unuttum." Unutmayacağız. "Unuttum."

Unutmayacağız.

Âfetü'l-ilmü, en-nisyânu. Hadîs-i şerîf olarak zikrediliyor, ne demek? Âfetü'l-ilmü, en-nisyânu.

Hadîs-i şerîf olarak zikrediliyor, ne demek?

"İlmin afeti unutmaktır." "İlmin afeti unutmaktır."

İlmi afetlere mâruz bırakmayalım. Unutmamak için de tekrar tekrar okuyalım. İlmi afetlere mâruz bırakmayalım. Unutmamak için de tekrar tekrar okuyalım. Başkalarına da anlatalım. Unutmamanın bir şekli de başkasına anlatmaktır. Başkalarına da anlatalım.

Unutmamanın bir şekli de başkasına anlatmaktır.

"Ben Eyüb'de, Mustafa Selami Efendi Tekkesi'nde Tabakâtu's-sûfiyye'de okunurken dinlemiştim ki;"Ben Eyüb'de, Mustafa Selami Efendi Tekkesi'nde Tabakâtu's-sûfiyye'de okunurken dinlemiştim ki; Fudayl b. İyâd rahmetullâhi aleyh şöyle buyurmuş, Zünnûn el-Mısrî böyle buyurmuş." Fudayl b. İyâd rahmetullâhi aleyh şöyle buyurmuş, Zünnûn el-Mısrî böyle buyurmuş."

Başkasına söyledikçe bu hafızanızda daha iyi kalır.Başkasına söyledikçe bu hafızanızda daha iyi kalır. Başkasına söylemeye niyet ederek dinlediğinizde hatırınızda daha iyi kalır.Başkasına söylemeye niyet ederek dinlediğinizde hatırınızda daha iyi kalır. Çalışmanın Prensipleri kitabımızda da yazmıştık;Çalışmanın Prensipleri kitabımızda da yazmıştık; insan başkasına anlatmak niyetiyle dinlerse, daha iyi hatırında kalır.insan başkasına anlatmak niyetiyle dinlerse, daha iyi hatırında kalır. Başından gevşek dinlerse, hatırında kalmaz. Başından gevşek dinlerse, hatırında kalmaz.

Dalgın profesör, şemsiyesini nereye koyduğunu düşünmeyerek koyduğu zaman, unutmuşturDalgın profesör, şemsiyesini nereye koyduğunu düşünmeyerek koyduğu zaman, unutmuştur zaten, sonradan değil diyor. İlk başta koyduğu yeri düşünmedi ki;zaten, sonradan değil diyor. İlk başta koyduğu yeri düşünmedi ki; koydu bir yere. Nereye koyduğunu bilmiyor ki alırken nereden alacağını bilsin.koydu bir yere. Nereye koyduğunu bilmiyor ki alırken nereden alacağını bilsin. Onun için başından dikkatli dinlemek lazım. Onun için başından dikkatli dinlemek lazım.

Rahmetli annem kurnaz bir kadındı. Küçükken beni cumaya gönderirdi.Rahmetli annem kurnaz bir kadındı. Küçükken beni cumaya gönderirdi. Ben daha cumayla mükellef bir çocuk değilim.Ben daha cumayla mükellef bir çocuk değilim. Laleli Camii'nde öğle ezanı okunacak da iftar edeceğim diye beklediğimi hatırlıyorum.Laleli Camii'nde öğle ezanı okunacak da iftar edeceğim diye beklediğimi hatırlıyorum. Yani "Sen çocuksun, öğleye kadar oruç tutsan olur." derlerdi; ben de elime beşlik simidi alıp,Yani "Sen çocuksun, öğleye kadar oruç tutsan olur." derlerdi; ben de elime beşlik simidi alıp, şekeri alıp öğle ezanı okununca oruç bozardım. Olmazdı ama alıştırıyor, şaka gibi yani. şekeri alıp öğle ezanı okununca oruç bozardım. Olmazdı ama alıştırıyor, şaka gibi yani.

"Evladım! Aman iyi dinle de hoca efendiyi, bana da anlat, ben onları çok seviyorum." derdi."Evladım! Aman iyi dinle de hoca efendiyi, bana da anlat, ben onları çok seviyorum." derdi. Ben de camiye gelirdim, anneme nakledeceğim diye hocayı pürdikkat dinlerdim;Ben de camiye gelirdim, anneme nakledeceğim diye hocayı pürdikkat dinlerdim; eve gidince de anlatırdım. Annem bana bir sürü medih sözleri söylerdi;eve gidince de anlatırdım. Annem bana bir sürü medih sözleri söylerdi; "Aferin, maşaallah, hatırında iyi tutmuşsun."Aferin, maşaallah, hatırında iyi tutmuşsun. " Şimdi anlıyorum ki; hepsi teşvikmiş, bir terbiye metoduymuş." Şimdi anlıyorum ki; hepsi teşvikmiş, bir terbiye metoduymuş. Yani "Git bana da anlat." demek, "İyi dinle." demekten daha ileri bir metod. Yani "Git bana da anlat." demek, "İyi dinle." demekten daha ileri bir metod.

"Aman evladım hutbeyi iyi dinle." İyi dinlesin ama herkes hutbe okunurken uyuyor."Aman evladım hutbeyi iyi dinle." İyi dinlesin ama herkes hutbe okunurken uyuyor. İmam oraya çıktı mı muhtelif yerlerden horultular başlar. İmam oraya çıktı mı muhtelif yerlerden horultular başlar.

Neden? Şeytan dinlettirmemek için gaflet veriyor. En iyi çare,Neden?

Şeytan dinlettirmemek için gaflet veriyor. En iyi çare,
"Evladım hutbeyi iyi dinle." demek değil;"Evladım hutbeyi iyi dinle." demek değil; "Evladım hutbeyi bana da nakledersen çok memnun olurum, çok seviyorum." "Evladım hutbeyi bana da nakledersen çok memnun olurum, çok seviyorum."

Bu daha güzel bir şey. Onun için dikkatle dinleyelim. Bu daha güzel bir şey. Onun için dikkatle dinleyelim.

Minhüm İbrâhimü'bnü Edhem. Minhüm İbrâhimü'bnü Edhem.

İbrahim-i Edhem derler, o Farsça bir terkiptir. Farsça'da araya "i" girdi mi,İbrahim-i Edhem derler, o Farsça bir terkiptir. Farsça'da araya "i" girdi mi, bazen baba ile oğulu böyle "i" sesiyle bağlarlar.bazen baba ile oğulu böyle "i" sesiyle bağlarlar. Arapça'da ibni sözüyle bağlıyorlar. İbrâhimü'bnü Edhem; Edhem'in oğlu İbrahim.Arapça'da ibni sözüyle bağlıyorlar. İbrâhimü'bnü Edhem; Edhem'in oğlu İbrahim. İranlılar "İbrahim-i Edhem" derler. Edhem'in İbrahim, Edhem oğlu İbrahim demek.İranlılar "İbrahim-i Edhem" derler. Edhem'in İbrahim, Edhem oğlu İbrahim demek. Bizim de köylerimizde bu çeşit isimlendirme vardır. Bizim de köylerimizde bu çeşit isimlendirme vardır.

Eyüb'ün Ahmet, ne demek? Eyüb oğlu Ahmet demek. Eyüb'ün Ahmet, ne demek?

Eyüb oğlu Ahmet demek.

"Bunlardan, yani evliyâullahtan, sofîlerden, büyüklerden birisi de İbrahim b. Edhem'dir"Bunlardan, yani evliyâullahtan, sofîlerden, büyüklerden birisi de İbrahim b. Edhem'dir ve künyesi Ebû İshâk'tır." ve künyesi Ebû İshâk'tır."

Araplar'da isimlendirmenin tekniğini anlattık.Araplar'da isimlendirmenin tekniğini anlattık. İsimlendirmede Araplar'da dikkat etmek lazım.İsimlendirmede Araplar'da dikkat etmek lazım. Dikkat etmeyince büyükler de yanılıyor,Dikkat etmeyince büyükler de yanılıyor, alimler de yanılıyor, profesörler de yalan yanlış şeyler yazıyorlar. alimler de yanılıyor, profesörler de yalan yanlış şeyler yazıyorlar.

Profesörün birisi diyor ki; "Elmalılı Hoca güzel tefsir yazmış ama…" Profesörün birisi diyor ki;

"Elmalılı Hoca güzel tefsir yazmış ama…"

Aması ne? "Çok büyük bir tefsir olan Taberî tefsirinden bahsetmemiş." Aması ne?

"Çok büyük bir tefsir olan Taberî tefsirinden bahsetmemiş."

Bahsetmiş ama bu profesör bahsettiğini niye anlayamamış? Bahsetmiş ama bu profesör bahsettiğini niye anlayamamış?

Çünkü o "Taberî" demiyor, "İbn Cerîr" diyor. "İbn Cerîr, tefsirinde şöyle der." diyor.Çünkü o "Taberî" demiyor, "İbn Cerîr" diyor. "İbn Cerîr, tefsirinde şöyle der." diyor. İbn Cerîr, Taberî demek. Muhammed İbn Cerîr, ismi bu. İbn Cerîr, Taberî demek. Muhammed İbn Cerîr, ismi bu.

"Taberî" nesi? Lakap değil, nisbesi. Sonunda "i" olanlar umumiyetle nisbe demektir."Taberî" nesi?

Lakap değil, nisbesi. Sonunda "i" olanlar umumiyetle nisbe demektir.
Taberî nisbesi. Ebû'lu olanlar künyedir, karıştırmamak lazım.Taberî nisbesi. Ebû'lu olanlar künyedir, karıştırmamak lazım. Nisbeye künye, künyeye nisbe demek olmaz. Elmaya armut demek olmaz. Nisbeye künye, künyeye nisbe demek olmaz. Elmaya armut demek olmaz.

Ben bir küçük kızı karşıma aldığım zaman, konuşturacağımda, annesi babası arkadan gönderiyorlar,Ben bir küçük kızı karşıma aldığım zaman, konuşturacağımda, annesi babası arkadan gönderiyorlar, "Öp dedenin elini." diye, geliyor paytak paytak, elimi öpecek; "Öp dedenin elini." diye, geliyor paytak paytak, elimi öpecek;

Senin adın ne?" diyorum, utanıyor söylemiyor. Senin adın ne?" diyorum, utanıyor söylemiyor.

"Ahmet mi?" diyorum, kız hâlbuki. Mahsustan "Ahmet mi?" deyince bir sinirleniyor; "Ahmet mi?" diyorum, kız hâlbuki. Mahsustan "Ahmet mi?" deyince bir sinirleniyor;

"Hayır, Ayşe!" diyor. Neden? Aykırı bir şey söylendiği için hemen asabileşiyor."Hayır, Ayşe!" diyor.

Neden?

Aykırı bir şey söylendiği için hemen asabileşiyor.
O zaman söylüyor, yoksa utanacak, söylemeyecek. O zaman söylüyor, yoksa utanacak, söylemeyecek.

Künye ise künye. Ebû'lu, Ebû İshak. İsimse isim, nisbeyse nisbe. Nisbe "i"li oluyor.Künye ise künye. Ebû'lu, Ebû İshak. İsimse isim, nisbeyse nisbe. Nisbe "i"li oluyor. Mesela "Konevî" diyoruz, "Rûmî" diyoruz, "Buhârî" diyoruz. Mesela "Konevî" diyoruz, "Rûmî" diyoruz, "Buhârî" diyoruz.

Buharî ne demek? Buharalı demek. Kaç tane Buharî var? Buharî ne demek?

Buharalı demek.

Kaç tane Buharî var?

Ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Buharalıların hepsi Buhârî'dir. Ne sen sor, ne ben söyleyeyim. Buharalıların hepsi Buhârî'dir.

Bir insanın yerini, babasının adını, kendi adını, künyesini söylüyoruz,Bir insanın yerini, babasının adını, kendi adını, künyesini söylüyoruz, bir de lakabı varsa lakabını söylüyoruz. bir de lakabı varsa lakabını söylüyoruz. Mesela kadı körse "kör kadı" diyoruz. O zaman belli olur.Mesela kadı körse "kör kadı" diyoruz. O zaman belli olur. Öteki kadıların hepsinin gözü kör değil ya, "kör kadı" deyince herkes bilir.Öteki kadıların hepsinin gözü kör değil ya, "kör kadı" deyince herkes bilir. Demek ki lakap, isim, baba ismi, künye, nisbe beş tane şekille bir şahıs böyle yazıldığı zamanDemek ki lakap, isim, baba ismi, künye, nisbe beş tane şekille bir şahıs böyle yazıldığı zaman bu şahsı karıştırmıyorsun. bu şahsı karıştırmıyorsun.

Sühreverdî, kaç tane Sühreverdî var? Bir sürü Sühreverdî vardır ama üç tanesi meşhur.Sühreverdî, kaç tane Sühreverdî var?

Bir sürü Sühreverdî vardır ama üç tanesi meşhur.
Bir tanesi bizim şeyhlerimizden, Akşemseddin'in de ecdadındanBir tanesi bizim şeyhlerimizden, Akşemseddin'in de ecdadından Ebû Bekir es-Sıddık Efendimiz'in de sülalesinden olan Ebû Hafs Ömer es-Sühreverdî.Ebû Bekir es-Sıddık Efendimiz'in de sülalesinden olan Ebû Hafs Ömer es-Sühreverdî. Sadece "Sühreverdî" desek, hangi Sühreverdî, karışabilir. Sadece "Sühreverdî" desek, hangi Sühreverdî, karışabilir.

İslâm tarihinde de söz söyleyenler böyle söylemezlerse isimler karıştırılabilir.İslâm tarihinde de söz söyleyenler böyle söylemezlerse isimler karıştırılabilir. İmâm-ı Âzam Ebû Hanife; bir bizim mezhebimizin imamı var,İmâm-ı Âzam Ebû Hanife; bir bizim mezhebimizin imamı var, bir de ondan çok sonra yaşamış Türkistanlı bir başka şahıs var. Babaları onun ismini vermişler.bir de ondan çok sonra yaşamış Türkistanlı bir başka şahıs var. Babaları onun ismini vermişler. İmâm-ı Âzam demişler, Ebû Hanife tutmuş ama ondan kaç asır sonra yaşamış. İmâm-ı Âzam demişler, Ebû Hanife tutmuş ama ondan kaç asır sonra yaşamış.

Türkiye'de Lütfi Doğan, kaç tane Lütfi Doğan var. İkisi de Diyanet İşleri başkanlığı yaptı,Türkiye'de Lütfi Doğan, kaç tane Lütfi Doğan var. İkisi de Diyanet İşleri başkanlığı yaptı, ikisi de senatör oldu. Nasıl ayıracağız? ikisi de senatör oldu. Nasıl ayıracağız?

"Erzurumlu" diyoruz, bir başka şey ekleyerek ayırıyoruz. "Erzurumlu" diyoruz, bir başka şey ekleyerek ayırıyoruz.

Minhüm İbrâhim ibnü Edhem. "Bu evliyâullahın birisi de İbrahim b. Edhem'dir,Minhüm İbrâhim ibnü Edhem. "Bu evliyâullahın birisi de İbrahim b. Edhem'dir, Edhem'in oğlu İbrahim'dir." Ebû İshak da künyesidir. İshak'ın babası demek.Edhem'in oğlu İbrahim'dir."

Ebû İshak da künyesidir. İshak'ın babası demek.
Ama bu künyeler bazen evladından dolayı isimlendirilmiş olur.Ama bu künyeler bazen evladından dolayı isimlendirilmiş olur. Hakikaten Peygamber Efendimiz'in Kâsım adında oğlu vardı. Ebu'l-Kâsım, Kâsım'ın babası demek.Hakikaten Peygamber Efendimiz'in Kâsım adında oğlu vardı. Ebu'l-Kâsım, Kâsım'ın babası demek. Bazen de mecâzen olabilir. Ebu'l-Fazâil diyoruz, faziletler babası. Fazileti çok demek.Bazen de mecâzen olabilir. Ebu'l-Fazâil diyoruz, faziletler babası. Fazileti çok demek. Mânevî de olabilir. Mânevî de olabilir.

Künyeler asalet bildirir. Asaletli insana ismiyle hitap edilmez.Künyeler asalet bildirir. Asaletli insana ismiyle hitap edilmez. Talebe hocasına, çocuk babasına ismiyle hitap etmez.Talebe hocasına, çocuk babasına ismiyle hitap etmez. Toplumda da bir şahsa "Ahmet, Mehmet" filan diye ismiyle hitap edilmiyor;Toplumda da bir şahsa "Ahmet, Mehmet" filan diye ismiyle hitap edilmiyor; asaletli olduğu için "Ey filancanın babası! Yâ Ebe'l-Kâsım! Yâ Ebâ Bekr! Yâ Ebâ Hafs!" diye hitap ediliyor. asaletli olduğu için "Ey filancanın babası! Yâ Ebe'l-Kâsım! Yâ Ebâ Bekr! Yâ Ebâ Hafs!" diye hitap ediliyor.

Hz. Ali Efendimiz'in künyesi neydi? Ebû Turâb. Toprağa bulanmış biraz.Hz. Ali Efendimiz'in künyesi neydi?

Ebû Turâb. Toprağa bulanmış biraz.
Hz. Fâtıma anamızla aralarında biraz bir şey olmuş, konuşmuşlar, kalkmış mescide gitmiş, yatmış.Hz. Fâtıma anamızla aralarında biraz bir şey olmuş, konuşmuşlar, kalkmış mescide gitmiş, yatmış. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem eve gelmiş; "Kızım Fâtıma, nerede Ali?" Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem eve gelmiş;

"Kızım Fâtıma, nerede Ali?"

"Baba, aramızda biraz konuşmalar geçti, üzüldü galiba, evden çıktı gitti." "Baba, aramızda biraz konuşmalar geçti, üzüldü galiba, evden çıktı gitti."

Peygamber Efendimiz de çıkmış, aramış.Peygamber Efendimiz de çıkmış, aramış. Hz. Ali Efendimiz mescidin bir kenarında kumların üzerine yatmış. Hz. Ali Efendimiz mescidin bir kenarında kumların üzerine yatmış.

"Kalk yâ Ebâ Turab!" diyor. Biraz terlemiş, toprakta ellerine biraz kumlar yapışmış, topraklanmış."Kalk yâ Ebâ Turab!" diyor.

Biraz terlemiş, toprakta ellerine biraz kumlar yapışmış, topraklanmış.
"Kalk yâ Ebâ Turab, ey toprak babası!" Topraklanmış olduğu için o sözü söylüyor."Kalk yâ Ebâ Turab, ey toprak babası!" Topraklanmış olduğu için o sözü söylüyor. Ondan sonra da bu Ebû Turab lakabı hoşuna gitmiş. Ondan sonra da bu Ebû Turab lakabı hoşuna gitmiş.

Ebû Turab, Ebâ Turab, Ebî Turab. Üç şekilde olabilir Arapça'da.Ebû Turab, Ebâ Turab, Ebî Turab. Üç şekilde olabilir Arapça'da. "Ebû" kelimesi cümledeki yerine göre "ebû" olur, "ebâ" olur, "ebî" olur. Bunu da bilin, şaşırmayın. "Ebû" kelimesi cümledeki yerine göre "ebû" olur, "ebâ" olur, "ebî" olur. Bunu da bilin, şaşırmayın.

"Ben ‘ebû' duydum, burada niye ‘ebâ' deniliyor, şurada niye ‘ebî' deniliyor?" "Ben ‘ebû' duydum, burada niye ‘ebâ' deniliyor, şurada niye ‘ebî' deniliyor?"

Onun sebebi vardır. Üç şekliyle de câizdir. "Ebû Bekrini's-Sıddîk" diyoruz değil mi?Onun sebebi vardır. Üç şekliyle de câizdir. "Ebû Bekrini's-Sıddîk" diyoruz değil mi? "Ebû" diye söylüyoruz ama bazen de başka türlü harfle karşınıza gelebilir. "Ebû" diye söylüyoruz ama bazen de başka türlü harfle karşınıza gelebilir.

Min ehli Belh. "Belh ahalisinden." Belh nedir, dipnotta açıklama yapılmış. Min ehli Belh. "Belh ahalisinden."

Belh nedir, dipnotta açıklama yapılmış.

Belh: Medinetün, meşhûretün bi-Horasân. "Belh, Horasan'da meşhur bir şehirdir." Belh: Medinetün, meşhûretün bi-Horasân. "Belh, Horasan'da meşhur bir şehirdir."

Belh'ten başka kim çıkmış, bildiğimiz meşhur Belhli kim var? Belh'ten başka kim çıkmış, bildiğimiz meşhur Belhli kim var?

Şakîk-i Belhî var, bir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, o da Belh'ten. Meşhur bir şehirdir. Şakîk-i Belhî var, bir. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, o da Belh'ten. Meşhur bir şehirdir.

Min ecmeli müdûnihâ. "Horasan'ın en güzel şehirlerinden birisidir." Ve eşherihâ zikren.Min ecmeli müdûnihâ. "Horasan'ın en güzel şehirlerinden birisidir." Ve eşherihâ zikren. "Namı en meşhur olanlardandır." Ve ekserihâ hayren. "Hayrı en çok olanlardandır.""Namı en meşhur olanlardandır." Ve ekserihâ hayren. "Hayrı en çok olanlardandır." Beynehâ ve beyne Tirmiz. "Tirmiz ve Belh arasında." Aşara fersahan.Beynehâ ve beyne Tirmiz. "Tirmiz ve Belh arasında." Aşara fersahan. "On fersahlık mesafe vardır." "On fersahlık mesafe vardır."

Eskiler mesafeleri fersahla ölçerlerdi. Fersah; bir kervanın bir günlük yol mesafesidir.Eskiler mesafeleri fersahla ölçerlerdi. Fersah; bir kervanın bir günlük yol mesafesidir. Kervan buradan kalkar, akşam olunca bir yerde konaklar.Kervan buradan kalkar, akşam olunca bir yerde konaklar. Bu kervanın bir günlük yolculuk mesafesine bir fersah derler.Bu kervanın bir günlük yolculuk mesafesine bir fersah derler. Bir insan bir saatte ortalama 5-6 kilometre yürür,Bir insan bir saatte ortalama 5-6 kilometre yürür, ortalama da bir günde yemek namaz hariç altı saat yol yürür.ortalama da bir günde yemek namaz hariç altı saat yol yürür. Demek ki 30 küsur kilometre mesafe bir fersahtır. Belh'in Tirmiz'e mesafesi 10 fersahmış.Demek ki 30 küsur kilometre mesafe bir fersahtır. Belh'in Tirmiz'e mesafesi 10 fersahmış. Aşağı yukarı 350 küsur kilometre, yani Adapazarı ile Ankara arası,Aşağı yukarı 350 küsur kilometre, yani Adapazarı ile Ankara arası, İstanbul ile Gerede arası gibi bir mesafe. İstanbul ile Gerede arası gibi bir mesafe.

Ale'ş-şâtıi'l-cenübiyyu li-nehri Ceyhûn. "Belh şehri, Ceyhun nehrinin güney kıyısına kurulmuş." Ale'ş-şâtıi'l-cenübiyyu li-nehri Ceyhûn. "Belh şehri, Ceyhun nehrinin güney kıyısına kurulmuş."

İki nehir; Seyhun ve Ceyhun var. İki nehrin ötesine-arasına Mâveraünnehir deniliyor.İki nehir; Seyhun ve Ceyhun var. İki nehrin ötesine-arasına Mâveraünnehir deniliyor. "Bölgenin siyasî merkezi idi." diyor aşağıdaki bilgilerde,"Bölgenin siyasî merkezi idi." diyor aşağıdaki bilgilerde, "Sonra kültürel ve dinî merkez de oldu." diyor. "Toharistan denilen bölgenin yeridir." diyor."Sonra kültürel ve dinî merkez de oldu." diyor. "Toharistan denilen bölgenin yeridir." diyor. Buradan bizimle en yakından ilgili olan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî var;Buradan bizimle en yakından ilgili olan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî var; o geldi oradan, babası hicret etti ve Konya'ya yerleşti. Onlar da oralı. o geldi oradan, babası hicret etti ve Konya'ya yerleşti. Onlar da oralı.

Demek ki bu İbrahim b. Edhem de Belh şehrindenmiş. Demek ki bu İbrahim b. Edhem de Belh şehrindenmiş.

Kâne min ebnâi'l-mülûki ve'l-meyâsir. "Hükümdarların, varlıklı, zengin kişilerin evlâdındandı." Kâne min ebnâi'l-mülûki ve'l-meyâsir. "Hükümdarların, varlıklı, zengin kişilerin evlâdındandı."

Biz şimdiye kadar "Belh şehrinin hükümdarı." diye okumuştuk, kendisi hükümdardır diye biliyoruz.Biz şimdiye kadar "Belh şehrinin hükümdarı." diye okumuştuk, kendisi hükümdardır diye biliyoruz. Burada "Kendisi hükümdardır." demiyor.Burada "Kendisi hükümdardır." demiyor. Varlıklı, hükümdarlardan birisinin evladından idi.Varlıklı, hükümdarlardan birisinin evladından idi. Bu, sonradan orada hükümdar olmadı mânasına gelmez.Bu, sonradan orada hükümdar olmadı mânasına gelmez. "Hükümdar oğluydu, zamanı gelince, babası gidince de o hükümdar olmuş.""Hükümdar oğluydu, zamanı gelince, babası gidince de o hükümdar olmuş." demek olabilir. Ama söz burada böyle. Harace mütesayyiden. demek olabilir. Ama söz burada böyle.

Harace mütesayyiden.

Sayd ne demek? Av demek. Harace mütesayyiden. "Avlanmak kastederek çıktı." Sayd ne demek? Av demek.

Harace mütesayyiden. "Avlanmak kastederek çıktı."

Fe-hetefe bihî hâtifun. "Ona gâibten bir ses seslendi." Hâtif, bir melektir deniliyor.Fe-hetefe bihî hâtifun. "Ona gâibten bir ses seslendi."

Hâtif, bir melektir deniliyor.
Gâibten, uzaktan gelen sese de "hâtif" derler Araplar; bugün telefona da "hâtif" diyorlar,Gâibten, uzaktan gelen sese de "hâtif" derler Araplar; bugün telefona da "hâtif" diyorlar, uzaktan sesi bu tarafa naklettiği için. uzaktan sesi bu tarafa naklettiği için.

Ava çıktığı zaman kulağına bir ses gelmiş ama kim? Görmediği bir ses gelmiş. Ava çıktığı zaman kulağına bir ses gelmiş ama kim? Görmediği bir ses gelmiş.

Eykazahû min gafletihî. "Onu gafletinden uyandırdı." Eykazahû min gafletihî. "Onu gafletinden uyandırdı."

Gâibten seslenen bir seslenici buna seslendi, onu gafletinden uyardı. Gâibten seslenen bir seslenici buna seslendi, onu gafletinden uyardı.

Fe-tereke tarîkatehû. "Yolunu bıraktı." Fi't-tezeyyüni bi'd-dünyâ. "Dünyalıkla ziynetlenmek,Fe-tereke tarîkatehû. "Yolunu bıraktı." Fi't-tezeyyüni bi'd-dünyâ. "Dünyalıkla ziynetlenmek, dünyalığa dalıp onunla süslenmek yolunu bıraktı." Ve racea ilâ tarîkati ehli'z-zühdi ve'l-verâ'.dünyalığa dalıp onunla süslenmek yolunu bıraktı." Ve racea ilâ tarîkati ehli'z-zühdi ve'l-verâ'. "Dünya ehlinin yolunu bıraktı, zühd ü takvâ ehli, vera ehli insanların yoluna döndü." "Dünya ehlinin yolunu bıraktı, zühd ü takvâ ehli, vera ehli insanların yoluna döndü."

Niçin avlanmaya çıkmış, onu başka kitaplarda bildiriyor, burada o rivayet yok.Niçin avlanmaya çıkmış, onu başka kitaplarda bildiriyor, burada o rivayet yok. Müellif belki bu rivayeti duydu ama sıhhatli olmadığı,Müellif belki bu rivayeti duydu ama sıhhatli olmadığı, kendisine sağlam bir senetle gelmediği için buraya kaydetmedi.kendisine sağlam bir senetle gelmediği için buraya kaydetmedi. Belki de müellif burada her şeyi yazmak iddiasında değil.Belki de müellif burada her şeyi yazmak iddiasında değil. Birkaç numune verip, hayatından birkaç bilgi verip, birkaç sözünü söyleyip,Birkaç numune verip, hayatından birkaç bilgi verip, birkaç sözünü söyleyip, geçip yüz tane biyografiyi tamamlamayı hedef almış olabilir. Yani "Ben anlattığım şahsı bütün yönleriyle,geçip yüz tane biyografiyi tamamlamayı hedef almış olabilir. Yani "Ben anlattığım şahsı bütün yönleriyle, tam olarak eksiksiz anlatacağım." dememiş. Ama ben şahsen arzu ediyorum.tam olarak eksiksiz anlatacağım." dememiş.

Ama ben şahsen arzu ediyorum.
İçimizden, üniversitede okuyan kardeşlerimiz, hatta hocalar vardır.İçimizden, üniversitede okuyan kardeşlerimiz, hatta hocalar vardır. Temenni ederim ki muhtelif kaynaklarda dağınık halde bulunan sıhhatli bilgileri, güzel,Temenni ederim ki muhtelif kaynaklarda dağınık halde bulunan sıhhatli bilgileri, güzel, kaynağını göstererek derleyip toplayalım,kaynağını göstererek derleyip toplayalım, bu zât-ı muhteremin hayatını bir güzel etraflıca kitap olarak ortaya koyalım, herkes okusun.bu zât-ı muhteremin hayatını bir güzel etraflıca kitap olarak ortaya koyalım, herkes okusun. Kısacık, küçük kalmasın diye temenni ederim. Belki yapılmıştır, bilmiyorum,Kısacık, küçük kalmasın diye temenni ederim. Belki yapılmıştır, bilmiyorum, kitap piyasasında çıkmış da olabilir. Ama ben görmemiştim, böyle bir şey yapılması iyi olur. kitap piyasasında çıkmış da olabilir. Ama ben görmemiştim, böyle bir şey yapılması iyi olur.

Kendisi babasından sonra hükümdar olmuş, hükümdarlık yapmış.Kendisi babasından sonra hükümdar olmuş, hükümdarlık yapmış. Yatağa yatmış, atlas döşekler… Atlas neden yapılır? Yatağa yatmış, atlas döşekler…

Atlas neden yapılır?

İpekten yapılır. Atlas döşekler, tabi serin, kaygan olur; kaba saba olmaz, insanın cildini rahatsız etmez.İpekten yapılır. Atlas döşekler, tabi serin, kaygan olur; kaba saba olmaz, insanın cildini rahatsız etmez. Atlas döşeğine yorganını çekmiş yatmış bu Belh hükümdarı. Derken sarayın çatısında bir tıkırtı duymuş.Atlas döşeğine yorganını çekmiş yatmış bu Belh hükümdarı. Derken sarayın çatısında bir tıkırtı duymuş. Birisi yukarıda rap rap rap, pat pat pat yürüyor. Sinirlenmiş; ya hükümdarın yattığı yerin üstünde,Birisi yukarıda rap rap rap, pat pat pat yürüyor. Sinirlenmiş; ya hükümdarın yattığı yerin üstünde, kiremitlerin üstünde birisi nasıl gezinebiliyor; vay küstah vay, vay edepsiz... Hemen camdan; kiremitlerin üstünde birisi nasıl gezinebiliyor; vay küstah vay, vay edepsiz... Hemen camdan;

"Kim o?" diye seslenmiş. "Ne arıyorsun?" diye bağırmış. "Kim o?" diye seslenmiş. "Ne arıyorsun?" diye bağırmış.

Yukarıdan bir ses, gayet sakin, aldırmıyor hiç, demiş; Yukarıdan bir ses, gayet sakin, aldırmıyor hiç, demiş;

"Senin gibi bir insanım, devemi kaybettim, onu arıyorum." "Senin gibi bir insanım, devemi kaybettim, onu arıyorum."

"Be adam, sen deli misin? Deve kiremitlerin arasında damda mı?"Be adam, sen deli misin? Deve kiremitlerin arasında damda mı? Çıkamaz ki oraya, damda deve aranır mı?" Çıkamaz ki oraya, damda deve aranır mı?"

Aranmaz tabi. Aranmaz tabi.

Yukarıdan cevap gelmiş; "Peki damda deve aranmaz da, atlas döşeklerin içinde Allah aranır bulunur mu?Yukarıdan cevap gelmiş;

"Peki damda deve aranmaz da, atlas döşeklerin içinde Allah aranır bulunur mu?
Böyle konforun, lüksün, keyfin zevk u safanın, tantananın, debdebenin, saltanatın içinde,Böyle konforun, lüksün, keyfin zevk u safanın, tantananın, debdebenin, saltanatın içinde, çalsın sazlar, gelsin içkiler, meyveler; böyle Allah bulunur mu?çalsın sazlar, gelsin içkiler, meyveler; böyle Allah bulunur mu? Atlas döşek içinde Allah bulunur mu?" Atlas döşek içinde Allah bulunur mu?"

Bu ne biçim söz; hem adam korkmadan söylüyor hem doğru söylüyor. Bu ne biçim söz; hem adam korkmadan söylüyor hem doğru söylüyor.

Çağırmış adamlarını; "Yukarıdaki kimdir, bulun!" Aramışlar, yok. Yukarıda kimse yok.Çağırmış adamlarını; "Yukarıdaki kimdir, bulun!" Aramışlar, yok. Yukarıda kimse yok. Çatıya zaten herkes kolay çıkamaz. Uykusu kaçmış, söz kafasına iyice yerleşmiş.Çatıya zaten herkes kolay çıkamaz. Uykusu kaçmış, söz kafasına iyice yerleşmiş. Ertesi gün uyanmışlar, toplantı olacak, vezirler, komutanlar toplanmış sarayın kabul salonunda,Ertesi gün uyanmışlar, toplantı olacak, vezirler, komutanlar toplanmış sarayın kabul salonunda, konuşmaya başlamışlar.konuşmaya başlamışlar. Ama gecenin uykusuzluğundan ve olayın tesirinden kurtulmuş değil. Canı sıkkın. Ama gecenin uykusuzluğundan ve olayın tesirinden kurtulmuş değil. Canı sıkkın.

Birden bir gür beyaz sakallı muhteşem ve vakur bir adam, rap rap rap rap ayak sesleri duyuluyor,Birden bir gür beyaz sakallı muhteşem ve vakur bir adam, rap rap rap rap ayak sesleri duyuluyor, kapıya gelmiş. Nöbetçiler var kapıda ama mâni olamamışlar. Yani tutulmuşlar, mâni olamamışlar.kapıya gelmiş. Nöbetçiler var kapıda ama mâni olamamışlar. Yani tutulmuşlar, mâni olamamışlar. Salona girmiş, herkes, vezirler, padişah işi bırakmış bakıyorlar, bu gelen kim?Salona girmiş, herkes, vezirler, padişah işi bırakmış bakıyorlar, bu gelen kim? Yürümüş gelmiş orada bir mindere oturmuş.Yürümüş gelmiş orada bir mindere oturmuş. Rahat bir şekilde oturmuş, aksakallı bir adam, herkes ona bakıyor. Rahat bir şekilde oturmuş, aksakallı bir adam, herkes ona bakıyor.

"Hayrola, hoş geldin. Niye geldin, kimsin?" "Hayrola, hoş geldin. Niye geldin, kimsin?"

"Ben yolcuyum burada, kervansaraya dinlenmeye geldim." "Ben yolcuyum burada, kervansaraya dinlenmeye geldim."

"Burası kervansaray değil." "Ya nedir?" demiş. "Burası benim sarayım." "Burası kervansaray değil."

"Ya nedir?" demiş.

"Burası benim sarayım."

"Senden önce kimin sarayıydı?" "Babamın sarayıydı." "Senden önce kimin sarayıydı?"

"Babamın sarayıydı."

"Ondan önce kimin sarayıydı?" "Ondan önce kimin sarayıydı?"

"Dedemin sarayıydı." "Ondan önce kimin sarayıydı?" "Dedemin sarayıydı."

"Ondan önce kimin sarayıydı?"

"Falancanın filancanın..." "Onlar nerede şimdi?" "Falancanın filancanın..."

"Onlar nerede şimdi?"

"Kondular göçtüler, kaldılar gittiler, dünyadan göçtüler, yoklar şimdi." "Kondular göçtüler, kaldılar gittiler, dünyadan göçtüler, yoklar şimdi."

"Şimdi bazı insanların konup da sonra, biraz kaldıktan sonra"Şimdi bazı insanların konup da sonra, biraz kaldıktan sonra göçtükleri yere kervansaray demezler de ne derler?" göçtükleri yere kervansaray demezler de ne derler?"

Kalkmış yerinden yürümüş gitmiş. Yine kimse mâni olamamış, donmuş kalmış.Kalkmış yerinden yürümüş gitmiş. Yine kimse mâni olamamış, donmuş kalmış. Gene düşünmüş, çare yok tabi, canı sıkılmış; Gene düşünmüş, çare yok tabi, canı sıkılmış;

"Toplantıyı iptal edelim. Biraz açılayım, bir av tertipleyelim." demiş, av partisi tertiplemişler."Toplantıyı iptal edelim. Biraz açılayım, bir av tertipleyelim." demiş, av partisi tertiplemişler. Silahları, atları vesaire hazırlanmış, beraberce ava çıkmışlar. Silahları, atları vesaire hazırlanmış, beraberce ava çıkmışlar.

Harace mütesayyiden. Kısaca söylediği bu, avlanmaya bu sebepten çıkmış.Harace mütesayyiden. Kısaca söylediği bu, avlanmaya bu sebepten çıkmış. Gece olay olmuş, gündüz olay olmuş; canının sıkıntısını atmak, stresinden kurtulmak için avlanmaya çıkmış.Gece olay olmuş, gündüz olay olmuş; canının sıkıntısını atmak, stresinden kurtulmak için avlanmaya çıkmış. Ama oradan bir ses duymuş ve bu onu gafletinden uyandırmış. Duyduğu sesi de burada söylemiyor.Ama oradan bir ses duymuş ve bu onu gafletinden uyandırmış. Duyduğu sesi de burada söylemiyor. Orada atını sürüyormuş, atını sürerken; Orada atını sürüyormuş, atını sürerken;

İntebih, intebih, intebih… diye ses duyuyormuş. Atını sürüşüne de benziyor, dıgıdık dıgıdık,İntebih, intebih, intebih… diye ses duyuyormuş. Atını sürüşüne de benziyor, dıgıdık dıgıdık, intebih, intebih, intebih, kulağına böyle bir ses geliyormuş. İntebih, Arapça uyan demek. intebih, intebih, intebih, kulağına böyle bir ses geliyormuş. İntebih, Arapça uyan demek. "Uyan, uyan..." Gaflet uykusundan uyan. Av kovalıyor gözleri açık ama gaflet uykusunda uyuyor."Uyan, uyan..." Gaflet uykusundan uyan. Av kovalıyor gözleri açık ama gaflet uykusunda uyuyor. "Uyan" diye bir ses duyuyormuş. Sonra avlandığı hayvan dönmüş ona seslenmiş; "Uyan" diye bir ses duyuyormuş. Sonra avlandığı hayvan dönmüş ona seslenmiş;

"Sen bunun için mi yaratıldın? Allah bunun için mi emretti? Dünyaya geliş sebebin bu mu?" diye. "Sen bunun için mi yaratıldın? Allah bunun için mi emretti? Dünyaya geliş sebebin bu mu?" diye.

Onun üzerine; eykazahû min gafletihi, bu sözler onu gafletinden uyandırmış.Onun üzerine; eykazahû min gafletihi, bu sözler onu gafletinden uyandırmış. Anlamış ki asıl gaye av, zevk ü sefa değil, hayatın başka bir gayesi var. Gafletinden uyanmış. Anlamış ki asıl gaye av, zevk ü sefa değil, hayatın başka bir gayesi var. Gafletinden uyanmış.

Ve tereke tarîkatehû fi't-tezeyyüni bi'd-dünyâ.Ve tereke tarîkatehû fi't-tezeyyüni bi'd-dünyâ. "Dünya ile, dünya keyifleri ile ziynetlenip süslenme yolunu bırakmış." "Dünya ile, dünya keyifleri ile ziynetlenip süslenme yolunu bırakmış."

"Tarikat nedir?" diye sorarlar; işte burada ne güzel karşımıza çıkıyor."Tarikat nedir?" diye sorarlar; işte burada ne güzel karşımıza çıkıyor. Arapça kullanımı,Arapça kullanımı, tereke tarîkatehû fi't-tezeyyüni bi'd-dünya; "Dünya ile süslenme yolunu bıraktı." diyor. tereke tarîkatehû fi't-tezeyyüni bi'd-dünya; "Dünya ile süslenme yolunu bıraktı." diyor.

Ve racea ilâ tarîkati ehli'z-zühdi ve'l-verâ'. "Ehl-i zühdün ve vera sahiplerinin yoluna girdi." Ve racea ilâ tarîkati ehli'z-zühdi ve'l-verâ'. "Ehl-i zühdün ve vera sahiplerinin yoluna girdi."

O yolu bıraktı, bu yola girdi. Tarikat yolu demek.O yolu bıraktı, bu yola girdi. Tarikat yolu demek. Demek ki Nakşî tarikati, Kâdirî tarikati, Mevlevî tarikati, falanca tarikat, filanca tarikatDemek ki Nakşî tarikati, Kâdirî tarikati, Mevlevî tarikati, falanca tarikat, filanca tarikat denildiği gibi, "tarikat" kelimesi, Sülemî'nin -beşinci asırda yaşamış olan şahsın- zamanında da,denildiği gibi, "tarikat" kelimesi, Sülemî'nin -beşinci asırda yaşamış olan şahsın- zamanında da, söz olarak, tasavvufî olmayan yollar için de kullanılıyormuş. söz olarak, tasavvufî olmayan yollar için de kullanılıyormuş.

"Ehl-i dünya yolunu bıraktı, ehl-i âhiret yoluna girdi." diyor. "Ehl-i dünya yolunu bıraktı, ehl-i âhiret yoluna girdi." diyor.

Tarikat, yol demek. Nakşî tarikati; yani Nakşîler'in nefsi terbiye etme,Tarikat, yol demek.

Nakşî tarikati; yani Nakşîler'in nefsi terbiye etme,
Allah'ın rızasını kazanma, mârifetullaha erme yolu. Kâdirî tarikati; yani onların o metodu, o yolu.Allah'ın rızasını kazanma, mârifetullaha erme yolu. Kâdirî tarikati; yani onların o metodu, o yolu. Veyahut şu veya bu yol demek aslında. Burada güzel, normal mânasıyla kullanılıyor.Veyahut şu veya bu yol demek aslında. Burada güzel, normal mânasıyla kullanılıyor. Dünya ile süslenme yolunu bıraktı, ehl-i zühd ve veranın yoluna girdi. Dünya ile süslenme yolunu bıraktı, ehl-i zühd ve veranın yoluna girdi.

Zühd ne demek? Zühd; dünya sevgisini kafasından, kalbinden, gönlünden,Zühd ne demek?

Zühd; dünya sevgisini kafasından, kalbinden, gönlünden,
gayesi olmaktan silmek çıkartmak demek. Senin gayen ne arkadaş? gayesi olmaktan silmek çıkartmak demek.

Senin gayen ne arkadaş?

"Ben okuyacağım, yüksek bir meslek sahibi olacağım, çok para kazanacağım,"Ben okuyacağım, yüksek bir meslek sahibi olacağım, çok para kazanacağım, paşalar gibi yaşayacağım." Bu bir gaye, böyle diyebilir bir insan. paşalar gibi yaşayacağım."

Bu bir gaye, böyle diyebilir bir insan.

Ama "Mal, keyif ve zevk benim gayem değil; ben Allah'ın sevdiği bir kul olmak istiyorum,Ama "Mal, keyif ve zevk benim gayem değil; ben Allah'ın sevdiği bir kul olmak istiyorum, Allah'ın rızasına uygun yaşamak istiyorum. Dünya da benim için önemli değil,Allah'ın rızasına uygun yaşamak istiyorum. Dünya da benim için önemli değil, mühim olan âhirette Allah'ın rızasına ereyim, cennete gireyim, cehenneme düşmeyeyim." de diyebilir.mühim olan âhirette Allah'ın rızasına ereyim, cennete gireyim, cehenneme düşmeyeyim." de diyebilir. Bu da bir gayeBu da bir gaye Bu bizim, imanlıların düşünce tarzı.Bu bizim, imanlıların düşünce tarzı. Ötekisi Avrupalıların, imansızların, materyalistlerin düşünce tarzı. Ötekisi Avrupalıların, imansızların, materyalistlerin düşünce tarzı.

"Arkadaş, insan dünyaya bir defa gelir, burada vur patlasın çal oynasın,"Arkadaş, insan dünyaya bir defa gelir, burada vur patlasın çal oynasın, her türlü keyfi zevki tatmalı, yapmalı, yaşamasına bakmalı." diyorlar. her türlü keyfi zevki tatmalı, yapmalı, yaşamasına bakmalı." diyorlar.

Hayatın gayesi ne? Yaşamak. Yaşamak için yiyorlar, yemek için yaşıyorlar,Hayatın gayesi ne?

Yaşamak. Yaşamak için yiyorlar, yemek için yaşıyorlar,
eğlenmek için her türlü şeyleri yapıyorlar. Dünya yani, dünyalık gayeleri olmuş. eğlenmek için her türlü şeyleri yapıyorlar. Dünya yani, dünyalık gayeleri olmuş.

Ama zühd; dünyaya metelik vermemek, âhireti hedef almak. Zühd; bir şeye değer vermemek,Ama zühd; dünyaya metelik vermemek, âhireti hedef almak. Zühd; bir şeye değer vermemek, metelik vermemek, aldırmamak, önemsememek, teveccüh etmemek demek. metelik vermemek, aldırmamak, önemsememek, teveccüh etmemek demek.

Ehl-i zühd ne demek? Dünyaya aldırmıyorlar.Ehl-i zühd ne demek?

Dünyaya aldırmıyorlar.
Dünyayı gaye edinmemişler. Dünyalık önemli değil, âhiret önemli. Dünyayı gaye edinmemişler. Dünyalık önemli değil, âhiret önemli.

Tabi Peygamber Efendimiz'in zühd hakkında hadîs-i şerîfleri var.Tabi Peygamber Efendimiz'in zühd hakkında hadîs-i şerîfleri var. "Zühd, Allah'ın helal kıldığı şeyleri insanın kendisine haram kılması değildir."Zühd, Allah'ın helal kıldığı şeyleri insanın kendisine haram kılması değildir. Allah'ın verdiği de vereceği de, hepsi aynı derecede demektir. ‘Ben Allah'ın rızkı vereceğine kefilim.Allah'ın verdiği de vereceği de, hepsi aynı derecede demektir. ‘Ben Allah'ın rızkı vereceğine kefilim. Böyle rızık kazanacağım, para kazanacağım diye onu bunu aldatmaya, telaş etmeye lüzum yok.Böyle rızık kazanacağım, para kazanacağım diye onu bunu aldatmaya, telaş etmeye lüzum yok. ' kanaatinde olmaktır." diyor bir hadîs-i şerifte. Peygamber Efendimiz aşağı yukarı bunu anlatıyor.' kanaatinde olmaktır." diyor bir hadîs-i şerifte. Peygamber Efendimiz aşağı yukarı bunu anlatıyor. Yani helal olan bir şeyi yememek, almamak, kendisine zorla haram yapmak demek değildir.Yani helal olan bir şeyi yememek, almamak, kendisine zorla haram yapmak demek değildir. Elinde olana itimadı kadar elinde olmayana dua ederse,Elinde olana itimadı kadar elinde olmayana dua ederse, Allah'ın vereceğine de gönlünün mutmain olmasıdır, telaş etmemesidir.Allah'ın vereceğine de gönlünün mutmain olmasıdır, telaş etmemesidir. "Allah yine, nasıl olsa ben onun kuluyum, bana verir.""Allah yine, nasıl olsa ben onun kuluyum, bana verir." diye düşünmesidir, tarzında bir anlatımı var. diye düşünmesidir, tarzında bir anlatımı var.

Ama zühd sahibi bir insan nasıl olur? Dünyaya aldırmaz, mevkiye makama aldırmaz,Ama zühd sahibi bir insan nasıl olur?

Dünyaya aldırmaz, mevkiye makama aldırmaz,
siyasîlere, hükümdarlara aldırmaz. Hiç umurunda değildir yani. Bakarsın derviştir ama... siyasîlere, hükümdarlara aldırmaz. Hiç umurunda değildir yani. Bakarsın derviştir ama...

Hani ne diyorlar; Büyük İskender dikilmiş fıçının içinde yaşayan hakîmin başına; Hani ne diyorlar; Büyük İskender dikilmiş fıçının içinde yaşayan hakîmin başına;

"Dile benden ne dilersen!" demiş, tabi zengin, parası var, hükümdar."Dile benden ne dilersen!" demiş, tabi zengin, parası var, hükümdar. Onun da meşhur bir zât olduğunu biliyor, bir iyilik yapmak istiyor.Onun da meşhur bir zât olduğunu biliyor, bir iyilik yapmak istiyor. Şöyle bakmış, onun dünyadan bir arzusu filan yok ki zaten fıçının içinde yaşıyor.Şöyle bakmış, onun dünyadan bir arzusu filan yok ki zaten fıçının içinde yaşıyor. Zaten bir örtüsü var, bir kabı var.Zaten bir örtüsü var, bir kabı var. Çeşmeye gittiği zaman bakmış ki çocuğun biri ellerini şöyle yapmış Çeşmeye gittiği zaman bakmış ki çocuğun biri ellerini şöyle yapmış suyu böyle içiyor, "Kaba da lüzum yok." demiş.suyu böyle içiyor, "Kaba da lüzum yok." demiş. Çünkü kapsız da olur, elini şöyle yaptığında kap gibi oluyor. Kabı da bırakmış.Çünkü kapsız da olur, elini şöyle yaptığında kap gibi oluyor. Kabı da bırakmış. Örtü, ayıp yerleri gözükmesin diye. Fıçı da üstüne yağmur yağmasın diye. Örtü, ayıp yerleri gözükmesin diye. Fıçı da üstüne yağmur yağmasın diye.

Şöyle bakmış; "Gölge etme başka ihsan istemem." demiş. "Güneşimi kesme, başımdan çekil.Şöyle bakmış;

"Gölge etme başka ihsan istemem." demiş.

"Güneşimi kesme, başımdan çekil.
Başıma nereden geldin sen. Git, senden bir şey istemiyorum." İşte bu zühd yani, bir misal. Başıma nereden geldin sen. Git, senden bir şey istemiyorum." İşte bu zühd yani, bir misal.

Demek ki dünyaya aldırmıyorlar. Ama asıl aldırdıkları şey âhiret.Demek ki dünyaya aldırmıyorlar. Ama asıl aldırdıkları şey âhiret. Asıl önem verdikleri, Allah'ın rızası. Müslümanın nasıl olması lazım? Bu duyguda olması lazım. Asıl önem verdikleri, Allah'ın rızası.

Müslümanın nasıl olması lazım?

Bu duyguda olması lazım.

Biz Müslümanlar, sizler ve bizler nasıl olmamız lazım? Biz Müslümanlar, sizler ve bizler nasıl olmamız lazım?

"Dünya bizim için mühim değil arkadaş, âhiret önemli."Dünya bizim için mühim değil arkadaş, âhiret önemli. Aman âhiretimiz harap olmasın. Aman âhirette zarara uğramayalım.Aman âhiretimiz harap olmasın. Aman âhirette zarara uğramayalım. Aman Allah'ın rızasına aykırı bir iş yapmayalım. Aman bizim ayağımızı kaydıracak,Aman Allah'ın rızasına aykırı bir iş yapmayalım. Aman bizim ayağımızı kaydıracak, cehenneme düşürecek duruma bulaşmayalım. Aman cenneti elden kaçırmayalım." Gaye bu olacak. cehenneme düşürecek duruma bulaşmayalım. Aman cenneti elden kaçırmayalım."

Gaye bu olacak.

Dünya? Boş ver, dünya mühim değil. Dünya?

Boş ver, dünya mühim değil.

Dünyayı boş vermek; paramız pulumuz olmasın, fakir, yoksul olalım,Dünyayı boş vermek; paramız pulumuz olmasın, fakir, yoksul olalım, bir dağın başında yaşayalım, mânası mı? Hayır. bir dağın başında yaşayalım, mânası mı?

Hayır.

Ashâb-ı kirâmın içinden, cennetlik olduğu müjdelenmiş olan kimseler içindenAshâb-ı kirâmın içinden, cennetlik olduğu müjdelenmiş olan kimseler içinden çok büyük zenginler vardı. Misal, Ebû Bekr-i Sıddîk; cennetlik olduğu belli, mâlum,çok büyük zenginler vardı. Misal, Ebû Bekr-i Sıddîk; cennetlik olduğu belli, mâlum, aşere-i mübeşşereden ve çok zengin olduğunu da biliyoruz.aşere-i mübeşşereden ve çok zengin olduğunu da biliyoruz. Misal, Hz. Osman; yüz develik kervan getiriyor, Şam'dan malları getiriyor,Misal, Hz. Osman; yüz develik kervan getiriyor, Şam'dan malları getiriyor, kat kat kâr teklif ediyorlar, hepsini reddediyor, develeri kesiyor, malları tasadduk ediyor.kat kat kâr teklif ediyorlar, hepsini reddediyor, develeri kesiyor, malları tasadduk ediyor. Yüz deve, yüz kamyon. O zamanın kamyonu deve. Hepsini feda edebiliyor.Yüz deve, yüz kamyon. O zamanın kamyonu deve. Hepsini feda edebiliyor. Zengin, aşere-i mübeşşereden, biliyoruz. Zühd; maddenin, makamın, mevkiin, şöhretin gaye olmaması,Zengin, aşere-i mübeşşereden, biliyoruz.

Zühd; maddenin, makamın, mevkiin, şöhretin gaye olmaması,
mühim olan o. Demek ki ehl-i zühd. Aslında hepimiz zahid olmamız lazım,mühim olan o. Demek ki ehl-i zühd. Aslında hepimiz zahid olmamız lazım, hepimizin zühd sahibi olmamız lazım. Gaye dünya değil, gaye para değil, gaye zevk değil. hepimizin zühd sahibi olmamız lazım. Gaye dünya değil, gaye para değil, gaye zevk değil.

Gaye ne? Gaye Allah'ın rızasını kazanmak. Gaye âhiret. O zaman zühd oluyor. Gaye ne?

Gaye Allah'ın rızasını kazanmak. Gaye âhiret. O zaman zühd oluyor.

Verâ ne demek? Şüpheliden bile kaçınacak bir titiz anlayış içinde olmak. Haram işlemeyecek,Verâ ne demek?

Şüpheliden bile kaçınacak bir titiz anlayış içinde olmak. Haram işlemeyecek,
günaha yanaşmayacak, şüpheliye bile bulaşmayacak,günaha yanaşmayacak, şüpheliye bile bulaşmayacak, "Neme lazım, belki zararlıdır." diyerek onu bile terk edecek. "Neme lazım, belki zararlıdır." diyerek onu bile terk edecek.

İşte büyük insanlar böyle büyük insan olmuşlardır.İşte büyük insanlar böyle büyük insan olmuşlardır. Takvânın da daha incesi, daha yükseği olmuş oluyor verâ.Takvânın da daha incesi, daha yükseği olmuş oluyor verâ. Takva ehli insan günahlara bulaşmaz, günahlardan sakınır; verâ ehli insan ise şüpheliden bile kaçar,Takva ehli insan günahlara bulaşmaz, günahlardan sakınır; verâ ehli insan ise şüpheliden bile kaçar, şüpheliye bile bulaşmaz. şüpheliye bile bulaşmaz.

Harace ilâ Mekke. Dünya yolunu bıraktı, âhiret yolunu seçtiHarace ilâ Mekke.

Dünya yolunu bıraktı, âhiret yolunu seçti
İbrahim b. Edhem. Hayatının filmi devam ediyor. İbrahim b. Edhem. Hayatının filmi devam ediyor.

Horasan'dan Belh şehrinden çıktı gitti Mekke'ye.Horasan'dan Belh şehrinden çıktı gitti Mekke'ye. Biz Mekke deyince sevdiğimiz saydığımız için el-Mükerreme diyoruz. Mekke-i Mükerreme'ye gitti. Biz Mekke deyince sevdiğimiz saydığımız için el-Mükerreme diyoruz. Mekke-i Mükerreme'ye gitti.

Mekke-i Mükerreme'de ne var? Kâbetullah var ve orada yapılan ibadetler yüz bin misli.Mekke-i Mükerreme'de ne var?

Kâbetullah var ve orada yapılan ibadetler yüz bin misli.
Yani orada kılınan bir namaz, başka yerde kılınan namazdan yüz bin misli daha sevap. Yani orada kılınan bir namaz, başka yerde kılınan namazdan yüz bin misli daha sevap.

"Bir kere hacca gitmişim, bundan sonra gitme hacca." "Bir kere hacca gitmişim, bundan sonra gitme hacca."

Vay akıllı vay... Yani sen dini bilsen hiç, bu sözü nasıl söylersin? Vay akıllı vay... Yani sen dini bilsen hiç, bu sözü nasıl söylersin?

İnsan Mekke-i Mükerreme'de bir namaz kıldı mı başka yerdekinden yüz bin kat sevabı fazla oluyor.İnsan Mekke-i Mükerreme'de bir namaz kıldı mı başka yerdekinden yüz bin kat sevabı fazla oluyor. Sen bana nasıl "Gitme!" diyebilirsin? "Efendim burada bu kadar ihtiyaç sahibi var…" Sen bana nasıl "Gitme!" diyebilirsin?

"Efendim burada bu kadar ihtiyaç sahibi var…"

İhtiyaç sahiplerine de yine hacı babalar yardım ediyor, başkaları etmiyor ki.İhtiyaç sahiplerine de yine hacı babalar yardım ediyor, başkaları etmiyor ki. Ötekisi yine hayalî ihracat, fabrika, faiz vesaire, vesaire.Ötekisi yine hayalî ihracat, fabrika, faiz vesaire, vesaire. Yine hayır hasenâtı yapan, hacca giden hacı babalar. Allah ıslah etsin. Yine hayır hasenâtı yapan, hacca giden hacı babalar. Allah ıslah etsin.

Ve sahibe bihâ Süfyan es-Sevriyye. Ben harekesini söylüyorum. Süfyan es-Sevrî. Ve sahibe bihâ Süfyan es-Sevriyye.

Ben harekesini söylüyorum. Süfyan es-Sevrî.

Ve sahibe bihâ. "Mekke-i Mükerreme'de arkadaşlık etti, sohbetlerde bulundu, dostluk kurdu." Ve sahibe bihâ. "Mekke-i Mükerreme'de arkadaşlık etti, sohbetlerde bulundu, dostluk kurdu."

Kimle? Süfyan es-Sevrî ve Fudayl b. İyâd. Kimle?

Süfyan es-Sevrî ve Fudayl b. İyâd.

Terceme-i hâlini ilk bu kitapta okuduğumuz Fudayl ile de Mekke'de arkadaşlık etti. Terceme-i hâlini ilk bu kitapta okuduğumuz Fudayl ile de Mekke'de arkadaşlık etti.

Ve dehale Şam. "Şam'a da girdi, gitti." Şam neresi? Ve dehale Şam. "Şam'a da girdi, gitti."

Şam neresi?

Suriye'nin başkenti değil. Bizde öyle de bu tabi.Suriye'nin başkenti değil. Bizde öyle de bu tabi. Arapça'da Suriye'nin başkentinin adı Dımaşk, Avrupalılar'da Damascus.Arapça'da Suriye'nin başkentinin adı Dımaşk, Avrupalılar'da Damascus. Şam, bir bölgenin adıdır. Şam, bir şehrin adı değildir. Şam, kuzey demek aslında.Şam, bir bölgenin adıdır. Şam, bir şehrin adı değildir. Şam, kuzey demek aslında. Hicaz ahalisi kendi kuzeylerinde olan yere "Şam" demişler. Tebük'ten yukarısıHicaz ahalisi kendi kuzeylerinde olan yere "Şam" demişler. Tebük'ten yukarısı Dimaşk'tan Bağdat'a bütün mıntıka belki bizim Halep'e kadar geliyordur, bizim bu hudutlara kadar geliyordur.Dimaşk'tan Bağdat'a bütün mıntıka belki bizim Halep'e kadar geliyordur, bizim bu hudutlara kadar geliyordur. Şam orası. Şam'a girdi. Mekke'de bir müddet bulunmuş,Şam orası.

Şam'a girdi.

Mekke'de bir müddet bulunmuş,
Fudayl b. İyâd ile Süfyan es-Sevrî ile arkadaşlığı sohbetliği var. Şam mıntıkasında da bulunmuş.Fudayl b. İyâd ile Süfyan es-Sevrî ile arkadaşlığı sohbetliği var. Şam mıntıkasında da bulunmuş. İlle Dimaşk değildir, belki Halep'e gitti, belki Hama'ya gitti, belki daha başka şehirlere gitmiştir. İlle Dimaşk değildir, belki Halep'e gitti, belki Hama'ya gitti, belki daha başka şehirlere gitmiştir.

Fe-kâne ya'melü fîhi. "Şam'da işçilik, amelelik yapardı, iş işlerdi."Fe-kâne ya'melü fîhi. "Şam'da işçilik, amelelik yapardı, iş işlerdi." Ve ye'külü min ameli yedihi. El emeğini yerdi. Ve ye'külü min ameli yedihi. El emeğini yerdi.

İbrahim b. Edhem; hükümdar oğlu, hazineleri terk etti, tâc u tahtı terk etti. İbrahim b. Edhem; hükümdar oğlu, hazineleri terk etti, tâc u tahtı terk etti. Çalışıyor işçilik yapıyor. Her şeyi yapmış. Çalışıyor işçilik yapıyor. Her şeyi yapmış.

Biliyoruz başka rivayetleri var. Bir keresinde bostan bekliyormuş.Biliyoruz başka rivayetleri var. Bir keresinde bostan bekliyormuş. Askerin birisi gelmiş, bostandan bir şeyler istemiş. "Askerin birisi gelmiş, bostandan bir şeyler istemiş. " Ben bostanın bekçisiyim, sahibi değilim." demiş.Ben bostanın bekçisiyim, sahibi değilim." demiş. Asker de onu pataklamış. Pataklasın, hakkı olmayan bir şeyi vermiyor.Asker de onu pataklamış. Pataklasın, hakkı olmayan bir şeyi vermiyor. Yani bekçilik yapmış, işçilik yapmış, toza toprağa bulanmış,Yani bekçilik yapmış, işçilik yapmış, toza toprağa bulanmış, yük taşımış, belki hamallık yapmıştır, Allahu a'lem.yük taşımış, belki hamallık yapmıştır, Allahu a'lem. Maksat alnının teriyle kazanç sağlamak, kimseye yük olmamak, kimseyi istismar etmemek,Maksat alnının teriyle kazanç sağlamak, kimseye yük olmamak, kimseyi istismar etmemek, kimsenin kesesinden, kasasından nâhak yere menfaat sağlayıp yememek.kimsenin kesesinden, kasasından nâhak yere menfaat sağlayıp yememek. Maksat bu. Maksat bu.

Ve bihâ mâte ne demek? "Orada öldü." Şam'da vefat etmiş. Ve bihâ mâte ne demek?

"Orada öldü."

Şam'da vefat etmiş.

Ve esnede'l-hadîs. "Hadis de rivayet etti." Bu müellifin usulü neydi? Ve esnede'l-hadîs. "Hadis de rivayet etti."

Bu müellifin usulü neydi?

Kişi hakkında böyle bir kısa bir paragraf bilgi veriyordu,Kişi hakkında böyle bir kısa bir paragraf bilgi veriyordu, hadis rivayet etmişse "Hadis râvisidir aynı zamanda,hadis rivayet etmişse "Hadis râvisidir aynı zamanda, o şerefe de ermiştir." deyip onun hadisini söylüyordu, arkasından da sözlerini anlatmaya geçiyordu. o şerefe de ermiştir." deyip onun hadisini söylüyordu, arkasından da sözlerini anlatmaya geçiyordu.

Şimdi esnede'l-hadîs diyecek, rivayet ettiği bir hadisi söyleyecek. Ama burada bir dipnot var;Şimdi esnede'l-hadîs diyecek, rivayet ettiği bir hadisi söyleyecek. Ama burada bir dipnot var; Süfyan es-Sevrî hazretlerinin hayatı hakkında bilgi veriyor.Süfyan es-Sevrî hazretlerinin hayatı hakkında bilgi veriyor. Fudayl hakkında bilgi vermiyor dipnotta. Niye? İki önce onu anlatmış olduğu için vermiyor.Fudayl hakkında bilgi vermiyor dipnotta.

Niye?

İki önce onu anlatmış olduğu için vermiyor.
Sadece Süfyan hakkında bilgi veriyor. Dipnottan Süfyan'ın kim olduğunu öğrenelim. Sadece Süfyan hakkında bilgi veriyor. Dipnottan Süfyan'ın kim olduğunu öğrenelim.

Süfyan ibn Saîd ibn Mesruk ibn Habîb ibn Rafîü's-Sevrî. Süfyan ibn Saîd ibn Mesruk ibn Habîb ibn Rafîü's-Sevrî.

Babası, dedesi, dedesinin babası, dedesi hepsini, soyunu sıraladı. Babası, dedesi, dedesinin babası, dedesi hepsini, soyunu sıraladı.

Babası neymiş Süfyan'ın? Babası neymiş Süfyan'ın?

Süfyan ibn Said ibn Mesruk ibn Habib ibn Râfi.Süfyan ibn Said ibn Mesruk ibn Habib ibn Râfi. Babası Said'miş. Dedesi Mesruk'muş. Dedesinin babası Habib'miş. Onun babası Rafi'ymiş. Babası Said'miş. Dedesi Mesruk'muş. Dedesinin babası Habib'miş. Onun babası Rafi'ymiş.

Sevrî ne? Nisbesi, ism-i nisbe, ‘n' harfiyle. Sevrî ne?

Nisbesi, ism-i nisbe, ‘n' harfiyle.

Min sevri abdi menât. Abd-i Menat Sevr'inden olduğu için Sevrî nisbesiyle anılmış. Min sevri abdi menât. Abd-i Menat Sevr'inden olduğu için Sevrî nisbesiyle anılmış.

Ve kîle bel min sevri Hemadân. "Hemedan Sevr'inden olduğu için o ismi almış." Ve kîle bel min sevri Hemadân. "Hemedan Sevr'inden olduğu için o ismi almış."

Demek ki Sevr diye iki yer var; bir Abd-i Menat Sevr'i, bir Hemedan Sevr'i.Demek ki Sevr diye iki yer var; bir Abd-i Menat Sevr'i, bir Hemedan Sevr'i. Ya oralı ya oralı diye iki rivayet var. Yani bir yer adına ism-i nisbeti, oraya bağlı Sevrî. Ya oralı ya oralı diye iki rivayet var. Yani bir yer adına ism-i nisbeti, oraya bağlı Sevrî.

Ebû Abdillahi'l-Kûfî. "Ebû Abdillah" nesi? Künyesi. "Abdullah babası" demek.Ebû Abdillahi'l-Kûfî.

"Ebû Abdillah" nesi?

Künyesi. "Abdullah babası" demek.
Herhalde bir oğlu vardı Abdullah isminde, belki ölmüştür belki yaşamıştır,Herhalde bir oğlu vardı Abdullah isminde, belki ölmüştür belki yaşamıştır, bilmiyoruz. Abdullah babası; Ebû Abdillah. Umumiyetle Kûfe'de bulunmuş olduğu için nisbesi el-Kûfî.bilmiyoruz. Abdullah babası; Ebû Abdillah. Umumiyetle Kûfe'de bulunmuş olduğu için nisbesi el-Kûfî. Ama Süfyan es-Sevrî diye tanınmıştır. Ama Süfyan es-Sevrî diye tanınmıştır.

Ehadü'l-eimmeti'l-a'lâm. Eimme imam demek; a'lam da âlem demek.Ehadü'l-eimmeti'l-a'lâm.

Eimme imam demek; a'lam da âlem demek.
İmam ama imam bizim mahalle imamı demek değil; önder demek.İmam ama imam bizim mahalle imamı demek değil; önder demek. Mesela müslümanlar başkanına İmâmü'l-müslimîn diyorlar, müslümanların lideri demek.Mesela müslümanlar başkanına İmâmü'l-müslimîn diyorlar, müslümanların lideri demek. Ehadü'l-eimme, yani kendi sahasında önder, önderlerden biri demek. Ehadü'l-eimmeti ve'l-a'lâm. Ehadü'l-eimme, yani kendi sahasında önder, önderlerden biri demek.

Ehadü'l-eimmeti ve'l-a'lâm.

Âlem aslında yüksek dağ mânasına geliyor. Ehadü'l-a'lâm, büyük dağlardan birisi,Âlem aslında yüksek dağ mânasına geliyor. Ehadü'l-a'lâm, büyük dağlardan birisi, koca meşhur dağ gibi. Her yerden görünür ya dağ, herkes biliyor, işte bu Kayış dağı, işte bukoca meşhur dağ gibi. Her yerden görünür ya dağ, herkes biliyor, işte bu Kayış dağı, işte bu Ağrı dağı gibi.Ağrı dağı gibi. İşte herkesçe görülen, herkesçe bilinen, tanıdık kimselere verirler bu sıfatı.İşte herkesçe görülen, herkesçe bilinen, tanıdık kimselere verirler bu sıfatı. Yani büyük önderlerden, dağ gibi meşhur kimselerden birisi. Yani büyük önderlerden, dağ gibi meşhur kimselerden birisi.

Süfyan'ı anlatıyoruz. Onunla konuştuğu için İbrahim b. Edhem'in hayatını anlatırkenSüfyan'ı anlatıyoruz. Onunla konuştuğu için İbrahim b. Edhem'in hayatını anlatırken Süfyan es-Sevrî hazretlerini anlatmaya geçtik. Aşağıdaki notu okuyoruz. Süfyan es-Sevrî hazretlerini anlatmaya geçtik. Aşağıdaki notu okuyoruz.

Kâne lâ yesmeu şey'en illâ hafizahu. "Bir şeyi duymazdı ki ezberlemesin. Hemen ezberlerdi." Kâne lâ yesmeu şey'en illâ hafizahu. "Bir şeyi duymazdı ki ezberlemesin. Hemen ezberlerdi."

Bir şeyi duydu mu, şıp hatırında. Duyduğu şeyi unutmaz. Öyle bir kimseymiş bu zât. Bir şeyi duydu mu, şıp hatırında. Duyduğu şeyi unutmaz. Öyle bir kimseymiş bu zât.

Çok güzel halleri var. Bunu da keşke bir kitabı olsa, yazsak. Çok hoşuma gidiyor.Çok güzel halleri var. Bunu da keşke bir kitabı olsa, yazsak. Çok hoşuma gidiyor. Bir keresinde evinde giyinmiş çıkmış dışarıya Süfyan es-Sevrî. Dışarıda bakmışlar,Bir keresinde evinde giyinmiş çıkmış dışarıya Süfyan es-Sevrî. Dışarıda bakmışlar, "Selamün aleyküm yâ İmam." Elbiseyi ters giymiş; astar dışarıda, dikişleri belli. Demişler; "Selamün aleyküm yâ İmam." Elbiseyi ters giymiş; astar dışarıda, dikişleri belli. Demişler;

"Cübbenizi ters giymişsiniz, düzeltin, çıkartın doğru giyin." "Cübbenizi ters giymişsiniz, düzeltin, çıkartın doğru giyin."

"Ben cübbeyi Allah rızası için giymiştim. Yani üstüm örtünsün, avretim kapansın diye."Ben cübbeyi Allah rızası için giymiştim. Yani üstüm örtünsün, avretim kapansın diye. Giyimden murad bu. Allah rızası için giymiştim.Giyimden murad bu. Allah rızası için giymiştim. Allah rızası için giydiğim elbiseyi kul rızası için çıkartmam." demiş. Yoluna devam etmiş. Allah rızası için giydiğim elbiseyi kul rızası için çıkartmam." demiş. Yoluna devam etmiş.

Hoşuma gidiyor. Kimseye aldırdığı yok. Buldozer gibi yani, dümdüz gidiyor maşaallah.Hoşuma gidiyor. Kimseye aldırdığı yok. Buldozer gibi yani, dümdüz gidiyor maşaallah. Çukura mukura aldırdığı yok. Çukura mukura aldırdığı yok.

Bir başka menâkıbı da hoşuma gidiyor. Benim çok sevdiğim Abdullah b. Mübarek hazretleri var.Bir başka menâkıbı da hoşuma gidiyor. Benim çok sevdiğim Abdullah b. Mübarek hazretleri var. Hayran olduğum kimselerden biri. Onun da meclisine gidermiş bu zât-ı muhterem. O hadis okuyor,Hayran olduğum kimselerden biri. Onun da meclisine gidermiş bu zât-ı muhterem. O hadis okuyor, Süfyan es-Sevrî de gidiyor onu dinliyor. Süfyan es-Sevrî bir gün ona kızmış, demiş ki; Süfyan es-Sevrî de gidiyor onu dinliyor.

Süfyan es-Sevrî bir gün ona kızmış, demiş ki;

"Bundan sonra senin evine, bu hadis dersine gelmeyeceğim." demiş."Bundan sonra senin evine, bu hadis dersine gelmeyeceğim." demiş. O da üzülüyor tabi, niye kızdı diye. Yaşlı zât. O da üzülüyor tabi, niye kızdı diye. Yaşlı zât.

"Hayrola ne oldu, niye gelmiyorsun?" Demiş ki; "Hayrola ne oldu, niye gelmiyorsun?"

Demiş ki;

"Cariyelerine terbiye vermemişsin, damın üstünden bana işaret ediyorlar,"Cariyelerine terbiye vermemişsin, damın üstünden bana işaret ediyorlar, evlenme teklif ediyorlar." demiş. evlenme teklif ediyorlar." demiş.

Böyle söyledikten sonra çıkmış gitmiş. Abdullah b. Mübarek düşünüyor, yanındakilere diyor ki; Böyle söyledikten sonra çıkmış gitmiş. Abdullah b. Mübarek düşünüyor, yanındakilere diyor ki;

"Kalkın Süfyan'ın cenazesine gidelim." "Nereden biliyorsun?" diyorlar. "Kalkın Süfyan'ın cenazesine gidelim."

"Nereden biliyorsun?" diyorlar.

"Benim evimde cariye filan yok, damın üstünde gördükleri hûrî kızlarıdır." diyor."Benim evimde cariye filan yok, damın üstünde gördükleri hûrî kızlarıdır." diyor. "Onların ona gel diye evlenme teklif etmeleri onun vefatının geldiğine alamettir, kalkın gidelim." diyor. "Onların ona gel diye evlenme teklif etmeleri onun vefatının geldiğine alamettir, kalkın gidelim." diyor.

Kalkıp gidiyorlar, bakıyorlar ki vefat etmiş.Kalkıp gidiyorlar, bakıyorlar ki vefat etmiş. Yani hûrîleri hayatında görüp de, "Gel artık cennete, seninle evlenelim."Yani hûrîleri hayatında görüp de, "Gel artık cennete, seninle evlenelim." diye davetini almış bir kimse diye, oradan da bir menakıbı hatırımda bu mübarek zâtın.diye davetini almış bir kimse diye, oradan da bir menakıbı hatırımda bu mübarek zâtın. Allah cümlemizi şefaatlerine erdirsin. Allah cümlemizi şefaatlerine erdirsin.

Bir şey duydu mu unutmazdı, hemen ezberlerdi. Bir şeyi ezberlemek, günahın azlığından olur.Bir şey duydu mu unutmazdı, hemen ezberlerdi.

Bir şeyi ezberlemek, günahın azlığından olur.
"Bir insanın günahı çoksa ezberi zayıflar, günahı azsa ezberi kuvvetli olur." demişler. "Bir insanın günahı çoksa ezberi zayıflar, günahı azsa ezberi kuvvetli olur." demişler.

Neden? Göz, kulak, dil ve diğer âzâlar günahlı şeylere çalıştı mı sıhhatini kaybediyor;Neden?

Göz, kulak, dil ve diğer âzâlar günahlı şeylere çalıştı mı sıhhatini kaybediyor;
o zaman yapması gereken öteki şeyleri yapmıyor.o zaman yapması gereken öteki şeyleri yapmıyor. Yani hafızası kuvvetli olan bile hafızasını kaybeder. Yani hafızası kuvvetli olan bile hafızasını kaybeder.

Bizim Nakşî tarikatimizde bir kaide var: Nazar ber kadem kaidesi.Bizim Nakşî tarikatimizde bir kaide var: Nazar ber kadem kaidesi. Maddî mânası var, mânevî mânası var. Çok derin mânası var.Maddî mânası var, mânevî mânası var. Çok derin mânası var. Ama ilk mânası; gözleri pabucunun ucunda olacak. Yani gözünle etrafa bakma demek.Ama ilk mânası; gözleri pabucunun ucunda olacak. Yani gözünle etrafa bakma demek. Gözünü haramdan sakın demek. Şimdi gazeteyi açıyoruz, çıplak resim.Gözünü haramdan sakın demek.

Şimdi gazeteyi açıyoruz, çıplak resim.
Televizyonu açıyoruz, çıplak resim. Sokağa çıkıyoruz, çıplak insan. Kulağımıza geliyor sözler;Televizyonu açıyoruz, çıplak resim. Sokağa çıkıyoruz, çıplak insan. Kulağımıza geliyor sözler; küfür, hata, günah, gıybet, dedikodu. Her şeyimiz günah.küfür, hata, günah, gıybet, dedikodu. Her şeyimiz günah. Onun için, Süfyan'ın babası kimdi, dedesi kimdi, hatırda kalmıyor.Onun için, Süfyan'ın babası kimdi, dedesi kimdi, hatırda kalmıyor. Bir okuyuşta hatırda kalmıyor. Siz yine zemzemle yıkanmışlarsınız. Bir okuyuşta hatırda kalmıyor. Siz yine zemzemle yıkanmışlarsınız.

Daha daha niceleri olmuş oluyor değil mi? Ama böyle mübarekler;Daha daha niceleri olmuş oluyor değil mi? Ama böyle mübarekler; mesela İmam Buhârî hazretleri, milyondan fazla hadîs-i şerîfi senetleriyle ezbere biliyor. mesela İmam Buhârî hazretleri, milyondan fazla hadîs-i şerîfi senetleriyle ezbere biliyor.

Neden? Bu hafıza kuvveti nereden geliyor? Takvâ ehli, günahlardan kaçınmış. Neden? Bu hafıza kuvveti nereden geliyor?

Takvâ ehli, günahlardan kaçınmış.

Süfyan-ı Sevrî aynı zamanda mezhep sahibi, kendisinin özel mezhebi var.Süfyan-ı Sevrî aynı zamanda mezhep sahibi, kendisinin özel mezhebi var. Bu zât-ı muhterem, Ebû Hanife gibi, İmam Şâfiî gibi mezhep sahibi.Bu zât-ı muhterem, Ebû Hanife gibi, İmam Şâfiî gibi mezhep sahibi. Ama mezhebi çok yayılmamış, devam etmemiş. Bir şeyi duyduğu zaman şıp hafızasında tutarmış.Ama mezhebi çok yayılmamış, devam etmemiş. Bir şeyi duyduğu zaman şıp hafızasında tutarmış. Abdullah b. Mübarek de öyle. Büyük zâtlar yani.Abdullah b. Mübarek de öyle. Büyük zâtlar yani. Hafızasının kuvvetli olması, günahsız, günahtan korunmuş olmanın bir tezahürü olmuş oluyor. Hafızasının kuvvetli olması, günahsız, günahtan korunmuş olmanın bir tezahürü olmuş oluyor.

Allah cümlemize ihsan eylesin. Çünkü ilmin bir tarafı okumak, kazanmak;Allah cümlemize ihsan eylesin. Çünkü ilmin bir tarafı okumak, kazanmak; bir tarafı da unutmamak, torba delik olmayacak, birikecek. Yani öğreniyorsun. bir tarafı da unutmamak, torba delik olmayacak, birikecek. Yani öğreniyorsun.

Fudayl b. İyâd kim, bir imtihan yapsak yazılı şimdi -başta ben- sınıfta kalırız.Fudayl b. İyâd kim, bir imtihan yapsak yazılı şimdi -başta ben- sınıfta kalırız. Zünnûn-i Mısrî kim, sınıfta kalırız. Neden? Zünnûn-i Mısrî kim, sınıfta kalırız.

Neden?

Çok meşguliyetler var. Her gün gazeteleri açıyoruz, spor sayfaları, cinayetler, şunlar bunlar,Çok meşguliyetler var. Her gün gazeteleri açıyoruz, spor sayfaları, cinayetler, şunlar bunlar, kafamız allak bullak oluyor. Allah sevdiği yoldan ayırmasın, sevdiği işleri nasip etsin. kafamız allak bullak oluyor. Allah sevdiği yoldan ayırmasın, sevdiği işleri nasip etsin.

Yekûlu'l-hatib. "Hatib diyor ki." Hatib dediği buradaki, el-Hatib el-Bağdâdî, meşhur alimdir.Yekûlu'l-hatib. "Hatib diyor ki."

Hatib dediği buradaki, el-Hatib el-Bağdâdî, meşhur alimdir.
Böyle tarih kitapları ve Bağdat'la ilgili bilgiler veren kimse veBöyle tarih kitapları ve Bağdat'la ilgili bilgiler veren kimse ve çok başka eserleri olan meşhur bir zât.çok başka eserleri olan meşhur bir zât. Çok eserleri olan Hatîb-i Bağdâdî diyor ki; Çok eserleri olan Hatîb-i Bağdâdî diyor ki;

Kâne Sevriyyü imâmen min eimmeti'l-müslimîn.Kâne Sevriyyü imâmen min eimmeti'l-müslimîn. "Bu Sevrî, müslümanların imamlarından bir imamdı, yani önderlerinden bir önderdi.""Bu Sevrî, müslümanların imamlarından bir imamdı, yani önderlerinden bir önderdi." Ve alemen min a'lâmi'd-din. "Ve dinin zirvelerinden bir zirveydi, dağ gibi muhteşem bir insan." Ve alemen min a'lâmi'd-din. "Ve dinin zirvelerinden bir zirveydi, dağ gibi muhteşem bir insan."

Mücmean alâ imâmetihi. "İmam olduğunda, önder olduğunda icmâ vâki olmuştu." Mücmean alâ imâmetihi. "İmam olduğunda, önder olduğunda icmâ vâki olmuştu."

Hiç kimsenin tereddütü yoktu. Herkes kabul eder ki; Süfyan bir mübarek, büyük bir zâttır. Hiç kimsenin tereddütü yoktu. Herkes kabul eder ki; Süfyan bir mübarek, büyük bir zâttır.

Mea'l-itkâni ve'd-dabt. "Son derece kaliteli idi, bilgisi sapasağlamdı ve zapt-ı tespiti çoktu." Mea'l-itkâni ve'd-dabt. "Son derece kaliteli idi, bilgisi sapasağlamdı ve zapt-ı tespiti çoktu."

İlmî yönden çok güvenilir durumdaydı. İlmî yönden çok güvenilir durumdaydı.

Ve'l-hıfzi ve'l-ma'rife. "Hafızasının kuvvetiyle, bilgisinin genişliği ile beraberVe'l-hıfzi ve'l-ma'rife. "Hafızasının kuvvetiyle, bilgisinin genişliği ile beraber kendisinin ümmetin önderlerinden bir önderi olduğuna da icmâ vaki olmuştu." kendisinin ümmetin önderlerinden bir önderi olduğuna da icmâ vaki olmuştu."

Herkes ittifak etmişti demek yani. Herkes ittifak etmişti demek yani.

Tuvuffiye bi'l-Basra. "Basra şehrinde vefat etti." Senete ihdâ ve sittîne ve mieh. "161 senesinde."Tuvuffiye bi'l-Basra. "Basra şehrinde vefat etti." Senete ihdâ ve sittîne ve mieh. "161 senesinde." Bu sene hangi senedir? Hicret senesidir. Bu sene hangi senedir? Hicret senesidir.

Hicretten sonra 161 senesinde Basra'da vefat etti. Hicretten sonra 161 senesinde Basra'da vefat etti.

Ve mevliduhû senete seb'in ve seb'în. Ne demek mevlid? Ve mevliduhû senete seb'in ve seb'în.

Ne demek mevlid?

Doğum tarihi 77 idi. 77 yılında doğmuştu. Doğum tarihi 77 idi. 77 yılında doğmuştu.

Hangi tarihte öldü? Hangi tarihte öldü?

161 senesinde. 161 senesinde.

Kaç yıl yaşamış? Kaç yıl yaşamış?

84. hicrî sene ile miladî sene arasında 36 senede bir sene fark eder. 84. hicrî sene ile miladî sene arasında 36 senede bir sene fark eder.

Bir hadîs-i şerîfte; "Bir insan 90'ı geçti mi, yeryüzünde Allah'ın özel bir kulu olur.Bir hadîs-i şerîfte; "Bir insan 90'ı geçti mi, yeryüzünde Allah'ın özel bir kulu olur. Allah onu hesap sormadan bi-gayri hisâb cennetine sokar." diye müjde var.Allah onu hesap sormadan bi-gayri hisâb cennetine sokar." diye müjde var. 87 oluyor yaşı. 90'a yaklaşmış.87 oluyor yaşı. 90'a yaklaşmış. Süfyan-ı Sevrî hazretlerini de okumuş olduk. Allah şefaatine erdirsin. Süfyan-ı Sevrî hazretlerini de okumuş olduk. Allah şefaatine erdirsin.

Ahberenâ Abdullah İbnu Mûse'bni'l-Hasene's-Selâmibi-Merv Kâle:Ahberenâ Abdullah İbnu Mûse'bni'l-Hasene's-Selâmibi-Merv Kâle: Haddesenâ Lâhıke'bne'l-Heysemi'l-Lâhıkî. Kâle: Haddesenâ'l-Hasane'bne Îsâ'd-Dımışkî.Haddesenâ Lâhıke'bne'l-Heysemi'l-Lâhıkî. Kâle: Haddesenâ'l-Hasane'bne Îsâ'd-Dımışkî. Kâle: Haddesenâ Muhammede'bne Feyrûzi'l-Mısrî. Kâle. Haddesenâ Bakiyyete. Kâle: Haddesenâ İbrâhîme'bne Edhem. Kâle: Haddesenâ Muhammede'bne Feyrûzi'l-Mısrî. Kâle. Haddesenâ Bakiyyete. Kâle: Haddesenâ İbrâhîme'bne Edhem.

Müellif kendisine kadar İbrahim b. Edhem'den hadisi kimlerin rivayet ettiğinin isimlerini veriyor.Müellif kendisine kadar İbrahim b. Edhem'den hadisi kimlerin rivayet ettiğinin isimlerini veriyor. Ben onu mahsustan sıraladım. İbrahim b. Edhem'den bu rivayetleri, bu hadisi Sülemî kendisi duymuş.Ben onu mahsustan sıraladım. İbrahim b. Edhem'den bu rivayetleri, bu hadisi Sülemî kendisi duymuş. Tabi İbrahim b. Edhem'in de kendisinin Peygamber Efendimiz'e giden böyle bir silsilesi, hadis senedi vardır. Tabi İbrahim b. Edhem'in de kendisinin Peygamber Efendimiz'e giden böyle bir silsilesi, hadis senedi vardır.

An ebîhi. İbrahim b. Edhem hazretleri babasından duymuş. An ebîhi. İbrahim b. Edhem hazretleri babasından duymuş.

Edhem b. Mansur an Said b. Cübeyr. O da Said b. Cübeyr radıyallahuanh'ten rivayet etmiş, duymuş. Edhem b. Mansur an Said b. Cübeyr. O da Said b. Cübeyr radıyallahuanh'ten rivayet etmiş, duymuş.

Burada ne öğrenmiş olduk? Edhem'in babasının adının da Mansur olduğunu öğrenmiş olduk.Burada ne öğrenmiş olduk?

Edhem'in babasının adının da Mansur olduğunu öğrenmiş olduk.
İbrahim b. Edhem b. Mansur olduğunu öğrenmiş olduk.İbrahim b. Edhem b. Mansur olduğunu öğrenmiş olduk. Babası da hükümdarmış ama babası da demek ki hadis rivayet edecek dindar bir hükümdarmış.Babası da hükümdarmış ama babası da demek ki hadis rivayet edecek dindar bir hükümdarmış. Ne güzel. Hükümdarı hadis rivayet ediyor dindar. Oğlu hadis rivayet ediyor. Ne güzel. Hükümdarı hadis rivayet ediyor dindar. Oğlu hadis rivayet ediyor. Teba müslüman, hükümdar müslüman.Teba müslüman, hükümdar müslüman. Ne mutlu yıllarmış, ne güzel çağlarmış, ne güzel bir devreymiş.Ne mutlu yıllarmış, ne güzel çağlarmış, ne güzel bir devreymiş. Said b. Cübeyr radıyallahuanh ve bu şeyh Kufe fakihlerinden. el Fakîh ehadü'l-a'lâm.Said b. Cübeyr radıyallahuanh ve bu şeyh Kufe fakihlerinden. el Fakîh ehadü'l-a'lâm. İbn Abbas ve sairlerinden rivayet eder. Ve yervî anhu halkun kesîr.İbn Abbas ve sairlerinden rivayet eder.


Ve yervî anhu halkun kesîr.
Ondan da pek çok kimse bu rivayetleri nakil etmiştir. Kâlû fîhi. Ondan da pek çok kimse bu rivayetleri nakil etmiştir. Kâlû fîhi. Onun hakkında bilgi şöyle denilmiş. Onun hakkında bilgi şöyle denilmiş.

Mâte Saîdün ve mâ alâ zahri'l-ard ehadün. İllâ ve hüve muhtâcün ilâ ilmihî.Mâte Saîdün ve mâ alâ zahri'l-ard ehadün. İllâ ve hüve muhtâcün ilâ ilmihî. "Said öldü ama yeryüzünde onun ilmine muhtaç olmayan hiç bir kimse yok." "Said öldü ama yeryüzünde onun ilmine muhtaç olmayan hiç bir kimse yok."

Bu hadisin rivayet edildiği Said b. Cübeyr öyle bir insan olarak öldü. Bu hadisin rivayet edildiği Said b. Cübeyr öyle bir insan olarak öldü.

Kutile senete hamsun ve sittîne. 65 senesinde öldürülerek, katledilerek şehit olmuş. Öldürülmüş.Kutile senete hamsun ve sittîne. 65 senesinde öldürülerek, katledilerek şehit olmuş. Öldürülmüş. Katelehu'l-Haccâc. Haccac öldürmüş onu. Evet o tâbiînden Said. Ondan duymuş. Katelehu'l-Haccâc. Haccac öldürmüş onu.


Evet o tâbiînden Said. Ondan duymuş.

An İbn Abbas. O İbn Abbas radıyallahu anhumâ'dan rivayet etmiş.An İbn Abbas. O İbn Abbas radıyallahu anhumâ'dan rivayet etmiş. Abdullah b. Abbas'ın künyesi Ebu'l-Abbas. Demek ki oğluna babasının adını vermiş. Ebu'l-Abbas.Abdullah b. Abbas'ın künyesi Ebu'l-Abbas. Demek ki oğluna babasının adını vermiş. Ebu'l-Abbas. Babası da Ebu'l-Abbas'tı. Kendisi İbn Abbas diye tanınıyor. Künyesi de Ebu'l-Abbas.Babası da Ebu'l-Abbas'tı. Kendisi İbn Abbas diye tanınıyor. Künyesi de Ebu'l-Abbas. Çünkü oğluna dedesinin ismini vermiş oluyor. Adbullah b. Abbas b. Abdulmuttalip b. Haşim. Çünkü oğluna dedesinin ismini vermiş oluyor. Adbullah b. Abbas b. Abdulmuttalip b. Haşim. Ebu'l-Abbas el-Mekkî sümme'l-Medeni. Önce Mekkeli idi hicret etti, Medineli oldu. Sümme't-Taifî.Ebu'l-Abbas el-Mekkî sümme'l-Medeni. Önce Mekkeli idi hicret etti, Medineli oldu. Sümme't-Taifî. Sonra Taif'e yerleşmiş. İbnu ammu Nebiyyi.Sonra Taif'e yerleşmiş. İbnu ammu Nebiyyi. Peygamber Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem'in amcasının oğluydu.Peygamber Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem'in amcasının oğluydu. Abbas amcasıydı ya –radıyallahuanh-. Onun oğluydu, yeğeniydi. Abbas amcasıydı ya –radıyallahuanh-. Onun oğluydu, yeğeniydi.

Ve sâhibuhû. Peygamber Efendimiz'in sahabesinden idi. Onun meclislerine ermiş bir kişi.Ve sâhibuhû. Peygamber Efendimiz'in sahabesinden idi. Onun meclislerine ermiş bir kişi. Ve hibru'l-ummeti. Ümmetin en bilginlerinden bir kimseydi. Ve hibru'l-ummeti. Ümmetin en bilginlerinden bir kimseydi.

Genç yaşta Efendimiz'in çevresinde. Hadisleri duymuş. Dini öğrenmiş. Kur'an'ı öğrenmiş.Genç yaşta Efendimiz'in çevresinde. Hadisleri duymuş. Dini öğrenmiş. Kur'an'ı öğrenmiş. Tefsirde ilerlemiş bir kimseydi. Hibrü'l-ümmeti ve fakîhuhâ. Ümmetin bilgini ve fakihi idi. Tefsirde ilerlemiş bir kimseydi. Hibrü'l-ümmeti ve fakîhuhâ. Ümmetin bilgini ve fakihi idi.

Mâte senete semânin ve sittîne bi't-Tâif. 68 senesinde Taif'te vefat etti. Mâte senete semânin ve sittîne bi't-Tâif. 68 senesinde Taif'te vefat etti.

Hicretten sonra 68 senesinde Taif'te vefat etmiş. Demek ki kabri de Taif'te olmuş oluyor.Hicretten sonra 68 senesinde Taif'te vefat etmiş. Demek ki kabri de Taif'te olmuş oluyor. Taif, Arafat'tan biraz ilerde Mekkeye yakın bir şehirdir. Taif, Arafat'tan biraz ilerde Mekkeye yakın bir şehirdir. Çok dağlık bir yerden çıkılır muhteşem dağlardan. Ama Mekke'ye çok yakındır. Taif şehrindenmiş. Çok dağlık bir yerden çıkılır muhteşem dağlardan. Ama Mekke'ye çok yakındır. Taif şehrindenmiş.

Allah şu saydıklarımızın hepsinin şefaatine erdirsin. Onlarla cennette buluştursun.Allah şu saydıklarımızın hepsinin şefaatine erdirsin. Onlarla cennette buluştursun. Sohbetlerini duymak nasip etsin. Hadisini okuyoruz bitiriyoruz. Sohbetlerini duymak nasip etsin. Hadisini okuyoruz bitiriyoruz.

Hangi hadis? Rivayeti söylenilen hadis. İbrahim b. Edhem'in rivayet ettiği... Hangi hadis?

Rivayeti söylenilen hadis. İbrahim b. Edhem'in rivayet ettiği...

Enne'n-Nebiyye sallallahu aleyhi ve sellem kâne yescudu alâ kevri'l-imâmeti.Enne'n-Nebiyye sallallahu aleyhi ve sellem kâne yescudu alâ kevri'l-imâmeti. "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz sarığının sargısı üzerine secde ederdi." "Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz sarığının sargısı üzerine secde ederdi."

"Sarığının sargısı üzerine secde ederdi." diye bu hadîs-i şerîfi rivayet ediyor."Sarığının sargısı üzerine secde ederdi." diye bu hadîs-i şerîfi rivayet ediyor. Kevr sarığın sargısı, dolaması mânasına geliyor. Bu bir hadîs-i şerîf. Bunu zikretti. Kevr sarığın sargısı, dolaması mânasına geliyor.

Bu bir hadîs-i şerîf. Bunu zikretti.

Şimdi sağ olursak bundan sonraki dersi yapacağımız zaman uzunca bir rivayet gelecek.Şimdi sağ olursak bundan sonraki dersi yapacağımız zaman uzunca bir rivayet gelecek. Tatlı ballı kaymaklı hoş kokulu bir şey olacak. Tatlı ballı kaymaklı hoş kokulu bir şey olacak.

Allah şefaatlerine erdirsin. Allah cümlenizden razı olsun. Allah şefaatlerine erdirsin. Allah cümlenizden razı olsun.

Fâtiha. Fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2