Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Âhir 1446
23 Aralık 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:20
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:47
Yatsı
19:14
Detaylı Arama

İmanın Köprüsü Sıdk ve Doğruluk

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

23 Safer 1421 / 27.05.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Gönlü Kilitli Olan İnsana Ne Oluyor, Kalbi Selim Olmak, Gözünün Görücü Olması, Hepimiz Çobanız Hepimiz Sürümüzden Sorumluyuz | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

İmanın Köprüsü Sıdk ve Doğruluk

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

23 Safer 1421 / 27.05.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Gönlü Kilitli Olan İnsana Ne Oluyor, Kalbi Selim Olmak, Gözünün Görücü Olması, Hepimiz Çobanız Hepimiz Sürümüzden Sorumluyuz | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn.el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîren tayyiben mübâreken fîh, alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Hamden kesîren tayyiben mübâreken fîh, alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihîVe's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'd. ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'd.

Fe-kâle Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem. Fe-kâle Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem.

İzâ erâda'llâhu bi-abdin hayran fettaha'llâhu lehû kufle kalbihî ve ceale fîhi'l-yakîneİzâ erâda'llâhu bi-abdin hayran fettaha'llâhu lehû kufle kalbihî ve ceale fîhi'l-yakîne ve's-sıdka ve ceale kalbehû virâen vâiyen limâ fîhi ve ceale kalbehû selîmen ve lisânehû sâdikan ve's-sıdka ve ceale kalbehû virâen vâiyen limâ fîhi ve ceale kalbehû selîmen ve lisânehû sâdikan ve halîkatehû müstakîmeten ve ceale üzünehû semîaten ve aynehû basîreh. ve halîkatehû müstakîmeten ve ceale üzünehû semîaten ve aynehû basîreh.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Ebû Zerr-i Gıfârî radıyallahu anh'ten Ebû Şeyh rivayet eylemiş rahmetullahi aleyh.Ebû Zerr-i Gıfârî radıyallahu anh'ten Ebû Şeyh rivayet eylemiş rahmetullahi aleyh. Peygamber Efendimiz bu rivayette buyurmuş ki; İzâ erâda'llâhu bi-abdin hayran.Peygamber Efendimiz bu rivayette buyurmuş ki;

İzâ erâda'llâhu bi-abdin hayran.
"Allahu Teâlâ bir kula hayır murad edince." Feteha lehû kufle kalbihî."Allahu Teâlâ bir kula hayır murad edince." Feteha lehû kufle kalbihî. "Kalbinin kilidini onun için açar." Ve ceale fîhi'l-yakîne ve's-sıdka."Kalbinin kilidini onun için açar." Ve ceale fîhi'l-yakîne ve's-sıdka. "Ve kalbinin içine yakîni ve sıdkı yerleştirir." "Ve kalbinin içine yakîni ve sıdkı yerleştirir."

Yakin; "hiç tereddüt olmayan, pırıl pırıl, berrak, sağlam bilgi, inanç" demek. Yakin; "hiç tereddüt olmayan, pırıl pırıl, berrak, sağlam bilgi, inanç" demek.

"Bu işin şöyle olduğunu yakînen biliyorum." Ne demek? "Bu işin şöyle olduğunu yakînen biliyorum."

Ne demek?

"Hiç tereddüdüm yok, aynen öyle, tam benim dediğim gibi."Hiç tereddüdüm yok, aynen öyle, tam benim dediğim gibi. Acabası filan yok bu işin, çok iyi biliyorum." demek. Türkçede de bir "yakın" kelimesi var: Acabası filan yok bu işin, çok iyi biliyorum." demek.

Türkçede de bir "yakın" kelimesi var:

"Bu arkadaşın evi öteki arkadaşın evinden bize daha yakın." "Bu arkadaşın evi öteki arkadaşın evinden bize daha yakın."

Bilmeyenler bazen bu yakınla, yakîni birbirlerine karıştırıyorlar.Bilmeyenler bazen bu yakınla, yakîni birbirlerine karıştırıyorlar. Birisi "imanın tereddütsüz olması, pırıl pırıl olması."Birisi "imanın tereddütsüz olması, pırıl pırıl olması." Ötekisi de "bir şeyin uzakta olmaması, beride olması" mânasına. Ötekisi de "bir şeyin uzakta olmaması, beride olması" mânasına.

Demek ki bu ifadeden anlıyoruz ki insanların gönülleri açık veya kapalı oluyor,Demek ki bu ifadeden anlıyoruz ki insanların gönülleri açık veya kapalı oluyor, kilitli veya kilitsiz oluyor. Kilitli olunca çalışmıyor, açık olduğu zaman çalışıyor. kilitli veya kilitsiz oluyor. Kilitli olunca çalışmıyor, açık olduğu zaman çalışıyor.

Gönlü çalışmıyor; istenildiği şekilde hizmet vermiyor. Gönül nedir? Gönlü çalışmıyor; istenildiği şekilde hizmet vermiyor.

Gönül nedir?

"İnsandaki, bir şeyi kavrama, anlama, sevme, bilme melekesi, kabiliyeti." "İnsandaki, bir şeyi kavrama, anlama, sevme, bilme melekesi, kabiliyeti."

"Akıl" desek, akıl dünyevî işlere de uhrevî işlere de gidebiliyor."Akıl" desek, akıl dünyevî işlere de uhrevî işlere de gidebiliyor. Ama gönül daha ziyade mânevî işleri ifade ediyor. Ama gönül daha ziyade mânevî işleri ifade ediyor. İnsanın gönlü mânevî işleri sezme, anlama, doğruyu bulma,İnsanın gönlü mânevî işleri sezme, anlama, doğruyu bulma, ölçme, tartma, yaşama, hissetme, sevme duygusu, melekesi. Gönlü kilitli olan bir insan ne oluyor? ölçme, tartma, yaşama, hissetme, sevme duygusu, melekesi.

Gönlü kilitli olan bir insan ne oluyor?

Dünyevî aklı çalışıyor. Yukarıda makine tıkır tıkır tıkır tıkır çalışıyor. Şeytanlığın âlâsını biliyor. Dünyevî aklı çalışıyor. Yukarıda makine tıkır tıkır tıkır tıkır çalışıyor. Şeytanlığın âlâsını biliyor.

"Kumarda karşı tarafı aldatabiliyor, bankayı nereden dolandırırım, nasıl soyarım,"Kumarda karşı tarafı aldatabiliyor, bankayı nereden dolandırırım, nasıl soyarım, bilgisayarı nasıl kullanırım, öbür tarafa nasıl girerim, nasıl kilitlerim?" İşte bu dünyevî akıl.bilgisayarı nasıl kullanırım, öbür tarafa nasıl girerim, nasıl kilitlerim?"

İşte bu dünyevî akıl.
Bu adamın aklı çalışıyor ama gönlü çalışmıyor; gönlü taş gibi, gönlü kapkara, gönlü ölmüş. Bu adamın aklı çalışıyor ama gönlü çalışmıyor; gönlü taş gibi, gönlü kapkara, gönlü ölmüş. Çünkü kafası günahlara çalışıyor. İşte akılla gönül arasında böyle bir fark var. Çünkü kafası günahlara çalışıyor. İşte akılla gönül arasında böyle bir fark var.

İman olmadı mı, Allah'ın sevdiği işleri yapmadı mı, güzel duygulara sahip olmadı mı o gönül ölü oluyor.İman olmadı mı, Allah'ın sevdiği işleri yapmadı mı, güzel duygulara sahip olmadı mı o gönül ölü oluyor. İsterse adam yaşasın, isterse en hızlı koşsun, isterse futbol şampiyonu olsun,İsterse adam yaşasın, isterse en hızlı koşsun, isterse futbol şampiyonu olsun, isterse gol kralı olsun fark etmez. Bedeni çalışıyor ama kalbi ölü; adamda ne iman var, isterse gol kralı olsun fark etmez. Bedeni çalışıyor ama kalbi ölü; adamda ne iman var, ne ahlâk var, ne âdâb var, ne merhamet var, ne insaf var. "Kalbi ölü, iç âlemi harap" demek. ne ahlâk var, ne âdâb var, ne merhamet var, ne insaf var. "Kalbi ölü, iç âlemi harap" demek.

Allah bir kulun hayrını murad etti mi bir kere kalbinin kilidini açıyor. Allah bir kulun hayrını murad etti mi bir kere kalbinin kilidini açıyor.

Âlet çalışmaya başladı. Otomobili çalıştırmak için önce kapısının açılması lazım. Âlet çalışmaya başladı. Otomobili çalıştırmak için önce kapısının açılması lazım.

"Anahtarı evde unuttum hocam." "Anahtarı evde unuttum hocam."

Anahtarı evde unuttuysan ben senin arabana binemem, sen de beni falanca yere götüremezsin;Anahtarı evde unuttuysan ben senin arabana binemem, sen de beni falanca yere götüremezsin; çünkü kapı açılmıyor. Evvela kapının açılması lazım.çünkü kapı açılmıyor. Evvela kapının açılması lazım. Bu kapı açılacak; ondan sonra kontak anahtarı açılacak da çalışmaya başlayacak...Bu kapı açılacak; ondan sonra kontak anahtarı açılacak da çalışmaya başlayacak... Belki bu gönlün çalışması kontak anahtarına daha çok benziyor.Belki bu gönlün çalışması kontak anahtarına daha çok benziyor. Kontak anahtarını çevirmeyince motor çalışmadığı gibi, gönül de çalışmıyor. Kontak anahtarını çevirmeyince motor çalışmadığı gibi, gönül de çalışmıyor.

Ama Allah bir kulunu severse gönlünü çalıştırıyor, bir kere gönlünün kilidini açıyor.Ama Allah bir kulunu severse gönlünü çalıştırıyor, bir kere gönlünün kilidini açıyor. Sonra da gönlünün içine güzel iki tane şey bahşediyor, yerleştiriyor: Sonra da gönlünün içine güzel iki tane şey bahşediyor, yerleştiriyor:

Birisi yakîn "sapasağlam, pırıl pırıl, tereddütsüz, çelik gibi bir iman." Birisi yakîn "sapasağlam, pırıl pırıl, tereddütsüz, çelik gibi bir iman."

Yakîn sahibi insana Arapçada mûkin derler mûkinîn. "İmanı sapasağlam olan insanlar" demek.Yakîn sahibi insana Arapçada mûkin derler mûkinîn. "İmanı sapasağlam olan insanlar" demek. Mü'minîn tamam, mü'min olmak güzel.Mü'minîn tamam, mü'min olmak güzel. Mûkinîn, "imanı pırıl pırıl, hiç tereddüt yok, sapasağlam."Mûkinîn, "imanı pırıl pırıl, hiç tereddüt yok, sapasağlam." Yakîn'i yerleştiriyor; o zaman imanında tereddüt kalmıyor. Yakîn'i yerleştiriyor; o zaman imanında tereddüt kalmıyor.

Bizim fakültede bir asistan vardı; o zaman biz de asistandık.Bizim fakültede bir asistan vardı; o zaman biz de asistandık. Bize hürmet ediyor, izzet ediyor, ikram ediyor. Bayan, yaşlı bir kimse. Bize hürmet ediyor, izzet ediyor, ikram ediyor. Bayan, yaşlı bir kimse. Ben dindar olduğumdan herhalde benimle hep dindarca konuşuyor;Ben dindar olduğumdan herhalde benimle hep dindarca konuşuyor; ben de imtihanlara filan hazırlanmasında ona biraz yardım ediyorum. Bilmediği dili öğretiyorum. ben de imtihanlara filan hazırlanmasında ona biraz yardım ediyorum. Bilmediği dili öğretiyorum.

Arapça bilmiyor, Farsça bilmiyor kendi mesleğini tam yapamıyor...Arapça bilmiyor, Farsça bilmiyor kendi mesleğini tam yapamıyor... Aynı çatı altında vazife görüyoruz; "Arkadaşlık olsun." diye,Aynı çatı altında vazife görüyoruz; "Arkadaşlık olsun." diye, bir de gelip talep ettiği için yardımcı oluyorum. bir de gelip talep ettiği için yardımcı oluyorum.

Yazıyı okuyamazlar; "Hocam, şu fotoğraftaki şu kitâbenin yazısını okuyamadık. Okur musunuz?" Yazıyı okuyamazlar; "Hocam, şu fotoğraftaki şu kitâbenin yazısını okuyamadık. Okur musunuz?"

Mecburen yardım edeceksin. "İşte siz Farsça biliyorsunuz hocam, Farsça'yı bana biraz anlatır mısınız?" Mecburen yardım edeceksin.

"İşte siz Farsça biliyorsunuz hocam, Farsça'yı bana biraz anlatır mısınız?"

İmtihana girecek de bilmem doçent olacak filan... Pekala. Durum böyle...İmtihana girecek de bilmem doçent olacak filan...

Pekala. Durum böyle...
"Allah" diyor, "Peygamber" diyor, ağzı dualı, dindar bir kadın gibi ama aslında öyle değil."Allah" diyor, "Peygamber" diyor, ağzı dualı, dindar bir kadın gibi ama aslında öyle değil. Yaşantısı öyle dindarane bir yaşantı değil de artık benim yanıma geldiğinden böyle diyorYaşantısı öyle dindarane bir yaşantı değil de artık benim yanıma geldiğinden böyle diyor ama yapmacık da yapmıyor; halkın imanı gibi bir iman. ama yapmacık da yapmıyor; halkın imanı gibi bir iman.

İmanın nasıl sakat olduğunu anlatacağım. Anlatmak için misal olarak veriyorum. İmanın nasıl sakat olduğunu anlatacağım. Anlatmak için misal olarak veriyorum.

"Benim rahmetli anacığım bana çok mahrumiyetler içinde canla başla çalıştı da"Benim rahmetli anacığım bana çok mahrumiyetler içinde canla başla çalıştı da kendisi çok eza cefa çekti de beni yetiştirdi..." kendisi çok eza cefa çekti de beni yetiştirdi..."

"Madem öyle hayırlı işler yapmış, pekala, sen de ona Kur'an oku, onun nâmına hayır yap,"Madem öyle hayırlı işler yapmış, pekala, sen de ona Kur'an oku, onun nâmına hayır yap, ruhuna gitsin." diyorum ben. Âhirete inancı yok: "Olur mu?" diyor. ruhuna gitsin." diyorum ben. Âhirete inancı yok:

"Olur mu?" diyor.

Şaşırdım ben. Bir taraftan imanla ilgili şeyler söylüyor, bir taraftan da; Şaşırdım ben. Bir taraftan imanla ilgili şeyler söylüyor, bir taraftan da;

"Yok olup gitmedi mi? Âhiret var mı?" "Var, var! İnsanın ruhu var."Yok olup gitmedi mi? Âhiret var mı?"

"Var, var! İnsanın ruhu var.
Bedenden ayrılıyor ama ruhu var, âhiret var. Allah âhirette kavuşturur, orada buluşursunuz." Bedenden ayrılıyor ama ruhu var, âhiret var. Allah âhirette kavuşturur, orada buluşursunuz."

"Âhiret var mı acaba?" İmanı da gitti, imanı da yok!"Âhiret var mı acaba?"

İmanı da gitti, imanı da yok!
İmanında tereddüt var, inanamıyor. Kuvvetsizi zayıfı bir tarafa; "Âhiret var mı?" diye tereddüt ediyor. İmanında tereddüt var, inanamıyor. Kuvvetsizi zayıfı bir tarafa; "Âhiret var mı?" diye tereddüt ediyor.

Bir taraftan dindarane konuşuyor. Harap, eksikli, düzensiz.Bir taraftan dindarane konuşuyor. Harap, eksikli, düzensiz. Ne var ne yok farkında değil, abur cubur bir iç âlemi.Ne var ne yok farkında değil, abur cubur bir iç âlemi. Bir taraftan öyle diyor; imanlı insanın lafları, işleri, düşünceleri,Bir taraftan öyle diyor; imanlı insanın lafları, işleri, düşünceleri, bir taraftan da temel inançlardan olan âhiret için "Acaba âhiret var mı ki?" diyor. Gittin! Çünkü; bir taraftan da temel inançlardan olan âhiret için "Acaba âhiret var mı ki?" diyor.

Gittin! Çünkü;

Âmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rüsülihî ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'l-kaderi hayrihî ve şerrihîÂmentü billâhi ve melâiketihî ve kütübihî ve rüsülihî ve'l-yevmi'l-âhiri ve bi'l-kaderi hayrihî ve şerrihî mina'llâhi teâlâ ve'l-ba'sü ba'de'l-mevti hakkun... Öldükten sonra dirilmek hak.mina'llâhi teâlâ ve'l-ba'sü ba'de'l-mevti hakkun...

Öldükten sonra dirilmek hak.
Onlara hiç inanmıyor. Anladım ki kulaktan dolma bazı şeylerle şu tarafta şunlara inanıyor,Onlara hiç inanmıyor. Anladım ki kulaktan dolma bazı şeylerle şu tarafta şunlara inanıyor, bu tarafta bunlara inanıyor ama yamuk çünkü asıl inanç yok. Neye benzer? bu tarafta bunlara inanıyor ama yamuk çünkü asıl inanç yok.

Neye benzer?

Adamın elinde pencere var, kapı var, iki kamyon tuğla var, elli torba çimento var ama evi yok.Adamın elinde pencere var, kapı var, iki kamyon tuğla var, elli torba çimento var ama evi yok. Ev malzemesi bunlar; bir evin olacak, camı penceresi vesaire Ev malzemesi bunlar; bir evin olacak, camı penceresi vesaire ama malzeme çatılmadıktan sonra, yapılmadıktan sonra ev yok. İmanı yok, imanı eksik.ama malzeme çatılmadıktan sonra, yapılmadıktan sonra ev yok.

İmanı yok, imanı eksik.
Daha çatısı yok, duvarı yok, bir şeyi yok, birkaç kapısı penceresi var.Daha çatısı yok, duvarı yok, bir şeyi yok, birkaç kapısı penceresi var. Konuştuğu zaman kapı pencere, evin bir iki yanı tamam ama kıymeti yok. Konuştuğu zaman kapı pencere, evin bir iki yanı tamam ama kıymeti yok.

Allah bir insanın hayrını murad etti mi bir kere kalbinin kilidini açıyor.Allah bir insanın hayrını murad etti mi bir kere kalbinin kilidini açıyor. Kontak anahtarını çevirdi, şıkır şıkır, pırıl pırıl, yağlı, tertemiz bir motor; tatlı tatlı çalışıyor, tamam.Kontak anahtarını çevirdi, şıkır şıkır, pırıl pırıl, yağlı, tertemiz bir motor; tatlı tatlı çalışıyor, tamam. Kalbinin içine de şeksiz şüphesiz imanı yerleştiriyor; o da tamam.Kalbinin içine de şeksiz şüphesiz imanı yerleştiriyor; o da tamam. İmanı pırıl pırıl; Allah inancı, meleklere inanç, peygamberlere inanç,İmanı pırıl pırıl; Allah inancı, meleklere inanç, peygamberlere inanç, Peygamber Efendimiz'e sevgi, Kur'ân-ı Kerîm'e bağlılık, Peygamber Efendimiz'e sevgi, Kur'ân-ı Kerîm'e bağlılık, Allah'ın gönderdiği kitaplara iman, âhirete iman, öldükten sonra dirilmeye iman... Allah'ın gönderdiği kitaplara iman, âhirete iman, öldükten sonra dirilmeye iman...

Her şey sapasağlam bir de sıdk. Sıdk ne demek? Her şey sapasağlam bir de sıdk.

Sıdk ne demek?

"Doğruluk" demek, "sadakat" de derler, "sıdk" da derler; ikisi de aynı kökten. Sıdk u sadâkat."Doğruluk" demek, "sadakat" de derler, "sıdk" da derler; ikisi de aynı kökten. Sıdk u sadâkat. Belki birisi "sözde doğruluk" birisi de "hallerinde ve davranışlarında doğruluk" demek olabilir. Belki birisi "sözde doğruluk" birisi de "hallerinde ve davranışlarında doğruluk" demek olabilir.

"Doğruluğu da kalbine yerleştirir." "Doğruluğu da kalbine yerleştirir."

Adamın her şeyi dosdoğru, yamuk işi yok, eğri büğrü işi yok.Adamın her şeyi dosdoğru, yamuk işi yok, eğri büğrü işi yok. Her şeyi dosdoğru, tertemiz; konuştuğu zaman memnun oluyorsun: Her şeyi dosdoğru, tertemiz; konuştuğu zaman memnun oluyorsun:

"Adama bak, ne kadar doğru konuşuyor, ivassız garazsız kalbinden geldiği gibi nasıl apaçık konuşuyor."Adama bak, ne kadar doğru konuşuyor, ivassız garazsız kalbinden geldiği gibi nasıl apaçık konuşuyor. Ne kadar temiz kalbi var, ne kadar doğru bir adam!" dersin. Bir kulu sevdi mi böyle olur. Sonra? Ne kadar temiz kalbi var, ne kadar doğru bir adam!" dersin. Bir kulu sevdi mi böyle olur.

Sonra?

Ve ceale kalbehû virâen vâiyen li ma fîhi. "İnsanın kalbi;Ve ceale kalbehû virâen vâiyen li ma fîhi. "İnsanın kalbi; içine gelen mârifeti, bilgileri, irfanı, imanı iyi koruyan bir hâle gelir." Bu ne demek? içine gelen mârifeti, bilgileri, irfanı, imanı iyi koruyan bir hâle gelir."

Bu ne demek?

Allahu Teâlâ hazretleri ona ibretler, bilgiler, mârifetler, gizli bilgiler, mânevî duygular ihsan edinceAllahu Teâlâ hazretleri ona ibretler, bilgiler, mârifetler, gizli bilgiler, mânevî duygular ihsan edince kalbi de onları anlayıp onları da değerlendirecek bir kalp hâline gelir. Ondan sonra? kalbi de onları anlayıp onları da değerlendirecek bir kalp hâline gelir.

Ondan sonra?

Ve ceale kalbehû selîmen ve lisânehû sâdikan ve halîkatehû müstakîmetenVe ceale kalbehû selîmen ve lisânehû sâdikan ve halîkatehû müstakîmeten ve ceale üzünehû semîaten ve aynehum basîraten. Böylece kalbi, selîm bir kalp olur. ve ceale üzünehû semîaten ve aynehum basîraten.

Böylece kalbi, selîm bir kalp olur.

"Selîm" ne demek? "Selîm kalp" ne demek? "Hastalıklardan uzak, selamette olan,"Selîm" ne demek? "Selîm kalp" ne demek?

"Hastalıklardan uzak, selamette olan,
selamete çıkmış kalp" demek. Kalbi, selîm bir kalp olur.selamete çıkmış kalp" demek. Kalbi, selîm bir kalp olur. Allahu Teâlâ hazretleri mü'minlerden selîm bir kalp istiyor. Âyet-i kerîmede böyle geçiyor: Allahu Teâlâ hazretleri mü'minlerden selîm bir kalp istiyor. Âyet-i kerîmede böyle geçiyor:

Ve câe bi kalbin selîm. "Rabbinin huzuruna kim selîm bir kalple gelirse..." Ve câe bi kalbin selîm. "Rabbinin huzuruna kim selîm bir kalple gelirse..."

"Kalbinde gıll ü gîş, eğrilik büğrülük, hastalık kokuşmuşluk, karalık vesaire olmayan" demek. "Kalbinde gıll ü gîş, eğrilik büğrülük, hastalık kokuşmuşluk, karalık vesaire olmayan" demek.

Yevme lâ yenfau mâlün ve lâ benû. İllâ men eta'llâhe bi kalbin selîm Yevme lâ yenfau mâlün ve lâ benû. İllâ men eta'llâhe bi kalbin selîm

Âhirette insana mal fayda vermeyecek.Âhirette insana mal fayda vermeyecek. Parayla, rüşvetle, zenginliğin avantajlarını, verdiği imkanları kullanarakParayla, rüşvetle, zenginliğin avantajlarını, verdiği imkanları kullanarak âhirete bir şey yapmak mümkün değil.âhirete bir şey yapmak mümkün değil. Dünyada mümkün, mal sahibinin itibarı vardır ama âhirette öyle bir şey yok. Dünyada mümkün, mal sahibinin itibarı vardır ama âhirette öyle bir şey yok.

Benûn. "Evlatlarının da faydası yoktur." Benûn. "Evlatlarının da faydası yoktur."

Dünyada bir insanın çoluk çocuğu kalabalıksa -kalabalık bir aile, kuvvetli bir aile,Dünyada bir insanın çoluk çocuğu kalabalıksa -kalabalık bir aile, kuvvetli bir aile, delikanlı oğulları var- o adama sataşılmaz, kabile içinde kuvvetli bir aile. Neden? delikanlı oğulları var- o adama sataşılmaz, kabile içinde kuvvetli bir aile.

Neden?

"Adamın şu kadar erkek çocuğu var ya, her birisi karşıma dikilirse ben onlarla baş edemem;"Adamın şu kadar erkek çocuğu var ya, her birisi karşıma dikilirse ben onlarla baş edemem; o aile kuvvetli bir aile." Yevme lâ yenfeu mâlün ve lâ benûn.o aile kuvvetli bir aile."

Yevme lâ yenfeu mâlün ve lâ benûn.
"Ama âhirette öyle bir gün gelecek ki o âhirette dünyadaki şeyler, güçler kuvvetler fayda vermeyecek."Ama âhirette öyle bir gün gelecek ki o âhirette dünyadaki şeyler, güçler kuvvetler fayda vermeyecek. Mal da fayda vermeyecek evlatlar da fayda vermeyecek." İllâ men eta'llâhe bi kalbin selîm. Mal da fayda vermeyecek evlatlar da fayda vermeyecek." İllâ men eta'llâhe bi kalbin selîm. "Ancak Rabbinin huzuruna, âhirete selîm bir kalple giren;"Ancak Rabbinin huzuruna, âhirete selîm bir kalple giren; hastalıksız, sapasağlam, sıhhatli, pırıl pırıl bir kalp getiren kurtulacak." hastalıksız, sapasağlam, sıhhatli, pırıl pırıl bir kalp getiren kurtulacak."

Allah hepimizin kalbini selîm kalp eylesin.Allah hepimizin kalbini selîm kalp eylesin. Hasta kalp olmasın, kalbi mânevî bakımdan hasta olmasın.Hasta kalp olmasın, kalbi mânevî bakımdan hasta olmasın. Maddî bakımdan insanın kalbi hasta olur, kalp hastası olur; ondan sonra ölür. Maddî bakımdan insanın kalbi hasta olur, kalp hastası olur; ondan sonra ölür.

"Kalpten öldü; adamcağız yolda giderken vefat ediverdi, yığılıverdi." Ama nasıl bir adamdı? "Kalpten öldü; adamcağız yolda giderken vefat ediverdi, yığılıverdi."

Ama nasıl bir adamdı?

Melek gibi bir adamdı, hacı efendiydi, çok tatlıydı, çok hayırseverdi, çok kimsenin duasını almıştı,Melek gibi bir adamdı, hacı efendiydi, çok tatlıydı, çok hayırseverdi, çok kimsenin duasını almıştı, çok namazlıydı, çok niyazlıydı, çok hoş sohbetti, tamam.çok namazlıydı, çok niyazlıydı, çok hoş sohbetti, tamam. O kalp hastalığı bir şey değil, Allah herkese bir çeşit hastalık veriyor,O kalp hastalığı bir şey değil, Allah herkese bir çeşit hastalık veriyor, o hastalığı da vefatının sebebi yapıyor, insan ölüyor. o hastalığı da vefatının sebebi yapıyor, insan ölüyor.

O kalp hastalığı bir şey değil; asıl fena kalp hastalığı, mânevî kalp hastalığı.O kalp hastalığı bir şey değil; asıl fena kalp hastalığı, mânevî kalp hastalığı. Mânevî kalp hastası olduğu zaman; adam şarlatan, adam haydut, adam mafya, adam merhametsiz,Mânevî kalp hastası olduğu zaman; adam şarlatan, adam haydut, adam mafya, adam merhametsiz, adam gaddar, adam hilekâr, adam hırsız, adam deveyi hamuduyla yutuyor, rüşvetçi vesaire...adam gaddar, adam hilekâr, adam hırsız, adam deveyi hamuduyla yutuyor, rüşvetçi vesaire... İşte kalbi hasta. "Kalbi, selîm olur. Allah bir kimseyi sevdi mi onu kalbini selîm kalp yapar." İşte kalbi hasta.

"Kalbi, selîm olur. Allah bir kimseyi sevdi mi onu kalbini selîm kalp yapar."

Sonra, başka? Ve lisânehû sâdikan. "Dilini de doğru söyleyen bir dil yapar." Sonra, başka?

Ve lisânehû sâdikan. "Dilini de doğru söyleyen bir dil yapar."

Konuştu mu doğru söyler. Sözü doğru söyleyen bir insan. Bu çok önemli! Konuştu mu doğru söyler. Sözü doğru söyleyen bir insan. Bu çok önemli!

Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Müslüman doğru söyler, yalan söylemez. Müslümanın en önemli vasfı, doğru sözlü olmasıdır." "Müslüman doğru söyler, yalan söylemez. Müslümanın en önemli vasfı, doğru sözlü olmasıdır."

Üç yerde yalan söylenebilir: Üç yerde yalan söylenebilir:

Harpte yalan söylenir; çünkü düşmanı aldatacaksın, başka çare yok. Elbette ona doğru söylenmez. Harpte yalan söylenir; çünkü düşmanı aldatacaksın, başka çare yok. Elbette ona doğru söylenmez.

İki, dargınların arasını düzeltmek için yalan söylenebilir. Bak, o seni seviyor.İki, dargınların arasını düzeltmek için yalan söylenebilir. Bak, o seni seviyor. Bana neler söyledi bir bilsen, gel barış filan... Barıştırmak için böyle söylenebilir. Bana neler söyledi bir bilsen, gel barış filan... Barıştırmak için böyle söylenebilir.

Bir de karı koca arasında aile muhabbeti bâbında; "Muhabbet artsın." diye söylenebilir: Bir de karı koca arasında aile muhabbeti bâbında; "Muhabbet artsın." diye söylenebilir:

Kadının kocasını aldatması için, kocanın karısını aldatması için değil de, "Sen dünya güzelisin." diyor,Kadının kocasını aldatması için, kocanın karısını aldatması için değil de, "Sen dünya güzelisin." diyor, "Hanım senin dünyada eşin yoktur, sen dünya güzelisin, sen sultansın." diyor."Hanım senin dünyada eşin yoktur, sen dünya güzelisin, sen sultansın." diyor. Sultan filan değil işte Allah'ın bir kulu ama böyle muhabbet bâbında söylenebilir. Sultan filan değil işte Allah'ın bir kulu ama böyle muhabbet bâbında söylenebilir. Öteki yerlerde dosdoğru olacak. Her sözü ölçülü olacak, gerçek olacak, dürüst olacak.Öteki yerlerde dosdoğru olacak. Her sözü ölçülü olacak, gerçek olacak, dürüst olacak. Allah onu böyle bir insan hâline getirir. Ve halîkatehû müstakîmeten. "Ahlâkını doğru ahlâk yapar." Allah onu böyle bir insan hâline getirir.

Ve halîkatehû müstakîmeten. "Ahlâkını doğru ahlâk yapar."

Halîkat "ahlâk" mânasına kullanılıyor. Müstakîm de "doğru" demek. Halîkat "ahlâk" mânasına kullanılıyor. Müstakîm de "doğru" demek.

Huyların güzel olması, ahlâkının müstakîm olması ne demek? Huyların güzel olması, ahlâkının müstakîm olması ne demek?

"Allah onu güzel sıfatlara sahip bir insan hâline getirir." demek. "Allah onu güzel sıfatlara sahip bir insan hâline getirir." demek.

Ve ceale üzünehû semîaten. "Kulağını işiten bir kulak yapar." Hepimizin kulağı işitiyor. Ve ceale üzünehû semîaten. "Kulağını işiten bir kulak yapar."

Hepimizin kulağı işitiyor.

"Benim kulağım saktır. Uzakta bir şey tık dese ben onu duyarım." "Benim kulağım saktır. Uzakta bir şey tık dese ben onu duyarım."

Ama bu maddî kulak, sen "kulağım sak" diyorsun, "iyi işitir" diyorsun amaAma bu maddî kulak, sen "kulağım sak" diyorsun, "iyi işitir" diyorsun ama ben sana kırk defa nasihat ettim, hiç tutmuyorsun. Bu ne biçim şey, sen benim nasihatlerimi duymadın mı? ben sana kırk defa nasihat ettim, hiç tutmuyorsun. Bu ne biçim şey, sen benim nasihatlerimi duymadın mı?

"Duydum." Niye bir daha işliyorsun? Sırıtıyor, "İşte hocam, olmadı." bilmem ne. "Duydum."

Niye bir daha işliyorsun?

Sırıtıyor, "İşte hocam, olmadı." bilmem ne.

Bak bu laflar bu nasihatler kulağına girmiyor mu? Buradan girip öbür taraftan çıkıyor mu?Bak bu laflar bu nasihatler kulağına girmiyor mu? Buradan girip öbür taraftan çıkıyor mu? Duymuyor musun be adam! "Allah bir kulun hayrını murad etti mi kulağını duyan bir kulak yapar." demek. Duymuyor musun be adam!

"Allah bir kulun hayrını murad etti mi kulağını duyan bir kulak yapar." demek.

"Mânevî hayatına fayda verecek şeyleri, nasihatleri duyduğu zaman hafızasında tutar"Mânevî hayatına fayda verecek şeyleri, nasihatleri duyduğu zaman hafızasında tutar ve ona göre hareket eder, nasihati kabul eder ve gereğini yapar." demek. ve ona göre hareket eder, nasihati kabul eder ve gereğini yapar." demek.

Aynehû basîreten. "Gözünü de görücü bir göz yapar." Bu da yine "basîret" dediğimiz mânevî göz. Aynehû basîreten. "Gözünü de görücü bir göz yapar."

Bu da yine "basîret" dediğimiz mânevî göz.

İnsanın maddî gözü etrafı görüyor, eşyayı görüyor, renkleri görüyor.İnsanın maddî gözü etrafı görüyor, eşyayı görüyor, renkleri görüyor. Gece biraz ışık olmayınca görünmüyor; ama ışık olan yerde lambayı yaktı mı her şeyi görüyor.Gece biraz ışık olmayınca görünmüyor; ama ışık olan yerde lambayı yaktı mı her şeyi görüyor. Bu maddî göz ama mânevî gerçekleri göremiyor. Demek ki mânevî bakımdan kör.Bu maddî göz ama mânevî gerçekleri göremiyor. Demek ki mânevî bakımdan kör. Hayatın faniliğini anlayamamış, malın fayda vermediğini anlayamamış,Hayatın faniliğini anlayamamış, malın fayda vermediğini anlayamamış, âhirete hazırlanmak gerektiğini görememiş... O zaman demek ki adamın basîreti kapalı.âhirete hazırlanmak gerektiğini görememiş... O zaman demek ki adamın basîreti kapalı. Mânevî gerçekleri göremiyor. Bu felakete gider. Mânevî gerçekleri göremiyor.

Bu felakete gider.
Ama Allah bir kulun hayrını murad etti mi gözünü de mânevî gerçekleri gören bir göz hâline getirir.Ama Allah bir kulun hayrını murad etti mi gözünü de mânevî gerçekleri gören bir göz hâline getirir. Kulağını da mânevî, faydalı nasihatleri anlayıp dinleyip kavrayacak bir kulak hâline getirir.Kulağını da mânevî, faydalı nasihatleri anlayıp dinleyip kavrayacak bir kulak hâline getirir. Elhamdülillah o zaman dosdoğru yolda yürür, melek gibi bir insan olur, insan-ı kâmil olur. Elhamdülillah o zaman dosdoğru yolda yürür, melek gibi bir insan olur, insan-ı kâmil olur.

Hem Cenabı Hakk'ın sevdiği bir kul olur hem Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem'inHem Cenabı Hakk'ın sevdiği bir kul olur hem Resûlullah sallalahu aleyhi ve sellem'in sevdiği bir insan olur hem halkın sevdiği bir kimse olur. İyiler sever.sevdiği bir insan olur hem halkın sevdiği bir kimse olur. İyiler sever. Tabi dürüst bir insanı iyiler sever de hırsızı, arsızı, yüzsüzü sevmez; bu ayrı. Sevmeyeni olacak. Tabi dürüst bir insanı iyiler sever de hırsızı, arsızı, yüzsüzü sevmez; bu ayrı. Sevmeyeni olacak.

Bir insanın herkes tarafından sevilmesi iyi değildir. "Bu adam herkes tarafından seviliyor." Bir insanın herkes tarafından sevilmesi iyi değildir.

"Bu adam herkes tarafından seviliyor."

Sahabeden birisine böyle demişler. "Falanca adam herkes tarafından seviliyor." Sahabeden birisine böyle demişler.

"Falanca adam herkes tarafından seviliyor."

"O adam münafık." demiş. Neden? Çünkü iyi insanı kötüler sevmez."O adam münafık." demiş.

Neden?

Çünkü iyi insanı kötüler sevmez.
Doğruyu söylediği zaman kızarlar; "Aman ya, sen de!" filan derler. Doğruyu söylediği zaman kızarlar; "Aman ya, sen de!" filan derler.

Sevmediği kimseler olacak; "herkes tarafından sevilmek" diye bir şey yok.Sevmediği kimseler olacak; "herkes tarafından sevilmek" diye bir şey yok. İslâm'da öyle bir gaye yok. "Allah tarafından sevilmek" diye bir şey var.İslâm'da öyle bir gaye yok. "Allah tarafından sevilmek" diye bir şey var. Dosdoğru konuşacak, haksızlığı engelleyecek. Dosdoğru konuşacak, haksızlığı engelleyecek.

"Bana bak arkadaş, bu seni aldatıyor, bu işin aslı şöyledir." "Bana bak arkadaş, bu seni aldatıyor, bu işin aslı şöyledir."

Tabi o aldatan kızar ama ötekisi de gerçeği anlar. Aldattırmıyor, dosdoğru söylüyor; bu güzel bir vasıf. Tabi o aldatan kızar ama ötekisi de gerçeği anlar. Aldattırmıyor, dosdoğru söylüyor; bu güzel bir vasıf.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi böyle kalbinin kilidini açtığı, yakîn sahibi, sıdk sahibi,Allahu Teâlâ hazretleri bizi böyle kalbinin kilidini açtığı, yakîn sahibi, sıdk sahibi, sadakat sahibi kullarından eylesin. Ve üzerimizde kalbimizi mânevî hakikatleri kavrayan,sadakat sahibi kullarından eylesin. Ve üzerimizde kalbimizi mânevî hakikatleri kavrayan, irfanın derinliklerine giden, engin, geniş, güzel bir gönül eylesin, hastalıklardan sâlim eylesin,irfanın derinliklerine giden, engin, geniş, güzel bir gönül eylesin, hastalıklardan sâlim eylesin, dürüst konuşan kimse eylesin, ahlâkı güzel kimse eylesin, kulağı işitip gözü gören kimse eylesin. dürüst konuşan kimse eylesin, ahlâkı güzel kimse eylesin, kulağı işitip gözü gören kimse eylesin.

Tabi böyle bir insan hâline gelmek, bu hâle gelmek neyle mümkün olursa esbâbını da ihsan eylesin,Tabi böyle bir insan hâline gelmek, bu hâle gelmek neyle mümkün olursa esbâbını da ihsan eylesin, sevmediği işleri hataen bilmeyerek yapmaktan bizi korusun. sevmediği işleri hataen bilmeyerek yapmaktan bizi korusun.

Çünkü insan bazen sohbet esnasında "Halkı güldüreceğim." diye, "Dalga olsun, şaka olsun." diye,Çünkü insan bazen sohbet esnasında "Halkı güldüreceğim." diye, "Dalga olsun, şaka olsun." diye, "Latife olsun." diye bir laf söyler ama söylediği söz Cenâb-ı Hakk'ın hoşuna gitmez, "Latife olsun." diye bir laf söyler ama söylediği söz Cenâb-ı Hakk'ın hoşuna gitmez, cehennemin yetmiş yıllık çukuruna yuvarlanır. cehennemin yetmiş yıllık çukuruna yuvarlanır.

Demek ki insan bazen ölçüyü kaçırıyor, Cenâb-ı Hakk'ın rızasını düşünmek yerine,Demek ki insan bazen ölçüyü kaçırıyor, Cenâb-ı Hakk'ın rızasını düşünmek yerine, halkın gülmesini düşünüyor, yalan yanlış işler yapıyor. Oradan günaha girebiliyor. halkın gülmesini düşünüyor, yalan yanlış işler yapıyor. Oradan günaha girebiliyor. Yalan yanlış şeyler düşünüyor, günaha girebiliyor. Yalan yanlış şeyler düşünüyor, günaha girebiliyor.

O kötülüklerden; sevmemesine sebep olacak yanlış işleri yapmaktan bizi korusun,O kötülüklerden; sevmemesine sebep olacak yanlış işleri yapmaktan bizi korusun, sevmesini nasip eylesin, sevgisine uygun hareket etmeyi nasip eylesinsevmesini nasip eylesin, sevgisine uygun hareket etmeyi nasip eylesin ve üzerimizde bu güzel değişiklikleri lütfeylesin. ve üzerimizde bu güzel değişiklikleri lütfeylesin.

Biz de Allah'ın güzel sıfatlara sahip, olgun, kâmil kulu olarak ömür sürelim,Biz de Allah'ın güzel sıfatlara sahip, olgun, kâmil kulu olarak ömür sürelim, güzel işler yapıp huzuruna sevdiği kul olarak varalım. güzel işler yapıp huzuruna sevdiği kul olarak varalım.

İzâ erâda'llâhu bi'l-emîri hayran ceale lehû vezire sıdkın.İzâ erâda'llâhu bi'l-emîri hayran ceale lehû vezire sıdkın. İn nesiye zekkerehû ve in zekere eânehû ve izâ erâde bihî ğayra zâlike ceale lehû vezîre sûin.İn nesiye zekkerehû ve in zekere eânehû ve izâ erâde bihî ğayra zâlike ceale lehû vezîre sûin. İn nesiye lem yüzekkirhü ve in zekere lem yuinhü. İn nesiye lem yüzekkirhü ve in zekere lem yuinhü.

Ebû Dâvud, Beyhâkî, İbn Hibban, Âişe radıyallahu anhâ validemizden rivayet eylemişler kiEbû Dâvud, Beyhâkî, İbn Hibban, Âişe radıyallahu anhâ validemizden rivayet eylemişler ki Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş: Peygamber sallalahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuş:

İzâ erâda'llâhu bi'l-emîri hayran. "Allahu Teâlâ hazretleri komutana, yöneticiye,İzâ erâda'llâhu bi'l-emîri hayran. "Allahu Teâlâ hazretleri komutana, yöneticiye, devlet adamına, devlet başkanına hayır murad etti mi."devlet adamına, devlet başkanına hayır murad etti mi." Ceala'llâhu vezîre sıdkın. "Ona doğru konuşan bir vezir ihsan eder." Ceala'llâhu vezîre sıdkın. "Ona doğru konuşan bir vezir ihsan eder."

Doğru sözlü, iyi bir vezir nasip eder. Doğru sözlü, iyi bir vezir nasip eder.

İn nesiye zekkerehû. "Eğer komutan, başkan, hükümdar yapılacak hayırları iyilikleri unutursaİn nesiye zekkerehû. "Eğer komutan, başkan, hükümdar yapılacak hayırları iyilikleri unutursa vezir farkına varır, 'Efendim, falanca şey vardı, unutuldu, yapalım." diye, hemen hatırlatır." vezir farkına varır, 'Efendim, falanca şey vardı, unutuldu, yapalım." diye, hemen hatırlatır."

Unutmuşsa hatırlatır; böylece hayırları beraberce yapmaya muvaffak olurlar. Unutmuşsa hatırlatır; böylece hayırları beraberce yapmaya muvaffak olurlar.

Ve in zekere. "Eğer unutmamış hatırlamışsa hatırındaysa..." Ve in zekere. "Eğer unutmamış hatırlamışsa hatırındaysa..."

"Tamam, o gün o işi yapacağız, o hayırlı işi yapacağız." diyorsa"Tamam, o gün o işi yapacağız, o hayırlı işi yapacağız." diyorsa o zaman yapılmasında destekçi olur, yardımcı olur.o zaman yapılmasında destekçi olur, yardımcı olur. Hükümdarın yükünü hafifletir, böylece bu işi yaparlar, hayırlı işleri yaparlar, sevapları kazanırlar... Hükümdarın yükünü hafifletir, böylece bu işi yaparlar, hayırlı işleri yaparlar, sevapları kazanırlar...

Ve izâ erâde bihî ğayre zâlike. "Eğer Allah; hükümdar, idareci, emîrin böyle hayra ermesini istemiyorsaVe izâ erâde bihî ğayre zâlike. "Eğer Allah; hükümdar, idareci, emîrin böyle hayra ermesini istemiyorsa murad etmiyorsa." Ceale lehüm vezîre sûin. "O zaman ona kötü bir vezir nasip eder." murad etmiyorsa." Ceale lehüm vezîre sûin. "O zaman ona kötü bir vezir nasip eder."

Bu kötü herif, kötü arkadaş, kötü vezir... Bu kötü herif, kötü arkadaş, kötü vezir...

İn nesiye lem yüzekkirhü. "Yapılacak işleri, hayırları unutursa hatırlatmaz." Ve in zekkere. İn nesiye lem yüzekkirhü. "Yapılacak işleri, hayırları unutursa hatırlatmaz." Ve in zekkere. "Eğer hatırlarsa yardımcı olmaz." Hükümdar için bu bütün konularda böyle olduğu gibi"Eğer hatırlarsa yardımcı olmaz."

Hükümdar için bu bütün konularda böyle olduğu gibi
bütün insanlar için de aşağı yukarı böyledir. bütün insanlar için de aşağı yukarı böyledir.

Allah bir insanın hayra ermesini istiyorsa hayırlı bir eş verir.Allah bir insanın hayra ermesini istiyorsa hayırlı bir eş verir. O hayırlı eş, ona yapılacak iyilikleri hatırlatır: O hayırlı eş, ona yapılacak iyilikleri hatırlatır:

"Efendi, bugün oruç tutalım. Efendi, şu hayrı yapalım." der, beraberce yaparlar. "Efendi, bugün oruç tutalım. Efendi, şu hayrı yapalım." der, beraberce yaparlar.

Eğer hayrını murad etmediyse berbat bir kadın nasip eder, bunu sürükler, götürür.Eğer hayrını murad etmediyse berbat bir kadın nasip eder, bunu sürükler, götürür. İyi şeyleri yaptırmaz, yapılacak şeyleri engeller.İyi şeyleri yaptırmaz, yapılacak şeyleri engeller. Camiye gidecekse "gitme" der, ibadet edecekse "yapma" der,Camiye gidecekse "gitme" der, ibadet edecekse "yapma" der, hacca gidecekse "daha çoluk çocuğu evlendirmedin" der. hacca gidecekse "daha çoluk çocuğu evlendirmedin" der.

Adam için de böyledir, sıradan bir kişi için de böyledir.Adam için de böyledir, sıradan bir kişi için de böyledir. Allah onun hayrını murad ederse iyi bir arkadaş nasip eder.Allah onun hayrını murad ederse iyi bir arkadaş nasip eder. İyi arkadaş ona yardımcı olur; "Cuma vakti yaklaştı, gel cumaya gidelim, gel namazı kılalım,İyi arkadaş ona yardımcı olur; "Cuma vakti yaklaştı, gel cumaya gidelim, gel namazı kılalım, gel şu işi yapalım, bu hayrı yapalım." der, yardımcı olur.gel şu işi yapalım, bu hayrı yapalım." der, yardımcı olur. Zaten hayırları biliyorsa yapılmasında da arkadaş olur, destek olur. Zaten hayırları biliyorsa yapılmasında da arkadaş olur, destek olur.

Allahu Teâlâ hazretlerine dua edelim bize böyle hayırlı refîkler, arkadaşlar ihsan eylesin.Allahu Teâlâ hazretlerine dua edelim bize böyle hayırlı refîkler, arkadaşlar ihsan eylesin. Çünkü hepimiz bir bakıma, bir yerde emîriz. Çünkü hepimiz bir bakıma, bir yerde emîriz.

Küllüküm râin ve küllüküm mes'ûlün an raiyyetihî.Küllüküm râin ve küllüküm mes'ûlün an raiyyetihî. "Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden sorumlusunuz." buyuruyor Peygamber Efendimiz. "Hepiniz çobansınız, hepiniz sürünüzden sorumlusunuz." buyuruyor Peygamber Efendimiz.

Hepimizin böyle destekçiye, yardımcıya, iyilikleri yapacak arkadaşa ihtiyacımız var.Hepimizin böyle destekçiye, yardımcıya, iyilikleri yapacak arkadaşa ihtiyacımız var. Tek başına zordur bu işler, tek başına iş yapmak kolay değil.Tek başına zordur bu işler, tek başına iş yapmak kolay değil. Arkadaşla güle oynaya tatlı bir şekilde olur. Allah cümlemize hayırlı arkadaşlar nasip etsin.Arkadaşla güle oynaya tatlı bir şekilde olur.

Allah cümlemize hayırlı arkadaşlar nasip etsin.
Biz kendimiz de etrafımıza hayırlı vezir gibi bakmalıyız; hayırları bilmeyenlere hayırları hatırlatmalıyız: Biz kendimiz de etrafımıza hayırlı vezir gibi bakmalıyız; hayırları bilmeyenlere hayırları hatırlatmalıyız:

"Kardeşim, bak şöyle yaparsan iyi olur."Kardeşim, bak şöyle yaparsan iyi olur. Sen mal mülk sahibi insansın, bak hacca gidiver, ömür geçiverir sonra para elden gider, boynuna borç kalır." Sen mal mülk sahibi insansın, bak hacca gidiver, ömür geçiverir sonra para elden gider, boynuna borç kalır."

Hatırlayamıyorsa hatırlatalım, hatırlıyorsa yapılmasında yardımcı oluverelim, destek oluverelim. Hatırlayamıyorsa hatırlatalım, hatırlıyorsa yapılmasında yardımcı oluverelim, destek oluverelim.

Ve izâ erada'llâhu bi kavmin hayran kessere fukahâehüm ve ekalle cühhâlehümVe izâ erada'llâhu bi kavmin hayran kessere fukahâehüm ve ekalle cühhâlehüm fe izâ tekelleme'l-fakîhü vecede a'vânen fe izâ tekelleme'l-câhilü kuhire fe izâ tekelleme'l-fakîhü vecede a'vânen fe izâ tekelleme'l-câhilü kuhire ve izâ erâde bi kavmin şerren kessere cühhâlehüm ve ekalle fukahâehüm fe iza tekelleme'l-câhilüve izâ erâde bi kavmin şerren kessere cühhâlehüm ve ekalle fukahâehüm fe iza tekelleme'l-câhilü vecede a'vânen ve izâ tekelleme'l-fakîhu kuhhire. İbn Ömer radıyallahu anhümâ rivayet etmiş.vecede a'vânen ve izâ tekelleme'l-fakîhu kuhhire.

İbn Ömer radıyallahu anhümâ rivayet etmiş.
Bu hadîs-i şerîf Deylemî'de, İbn Hibban'da ve Ebû Nâsır'da kaydedilmiş: Bu hadîs-i şerîf Deylemî'de, İbn Hibban'da ve Ebû Nâsır'da kaydedilmiş:

"Allah bir kavmin hayrını murad etti mi o kavmin içinde din bilginlerini arttırır,"Allah bir kavmin hayrını murad etti mi o kavmin içinde din bilginlerini arttırır, dini bilen fakih insanları arttırır, cahilleri azaltır. Ve fakih konuştuğu zaman, din alimi konuştuğu zamandini bilen fakih insanları arttırır, cahilleri azaltır. Ve fakih konuştuğu zaman, din alimi konuştuğu zaman pek çok destekçi bulur, arkadaş bulur.pek çok destekçi bulur, arkadaş bulur. Cahil konuştuğu zaman da; 'Sen sus, otur aşağı!' denir, susturulur.Cahil konuştuğu zaman da; 'Sen sus, otur aşağı!' denir, susturulur. Böylece kavmin işi, hayırlı insanların yönetimine geçmiş olur. Böylece kavmin işi, hayırlı insanların yönetimine geçmiş olur. Alimlerin sözüne bağlı olmuş olur. O kavim hayra erer." Alimlerin sözüne bağlı olmuş olur. O kavim hayra erer."

Alimleri baş tacı eden, başkan eden, rehber eden, Alimleri baş tacı eden, başkan eden, rehber eden, danışman eden kavimler iyi noktalara varırlar; Osmanlıların ilk devirleri gibi... danışman eden kavimler iyi noktalara varırlar; Osmanlıların ilk devirleri gibi...

"Bir kavmin şerrini, kötülüğe uğramasını, cezalandırılmasını murat ettiği zaman da"Bir kavmin şerrini, kötülüğe uğramasını, cezalandırılmasını murat ettiği zaman da cahillerini arttırır, alimlerini azaltır. Cahil konuşunca çok destekçi, yardakçı, alkışçı bulur." cahillerini arttırır, alimlerini azaltır. Cahil konuşunca çok destekçi, yardakçı, alkışçı bulur."

Vecede a'vânen ve izâ tekelleme'l-fakîhü kuhhire. Vecede a'vânen ve izâ tekelleme'l-fakîhü kuhhire. "Alim adam ağzını açacak oldu mu kırk yerden üstüne hücum, baskı yapılır, susturulur."Alim adam ağzını açacak oldu mu kırk yerden üstüne hücum, baskı yapılır, susturulur. Alimin sözü dinlenmez, kavim de mahvolur, gider." Alimin sözü dinlenmez, kavim de mahvolur, gider."

İzâ erâda'llâhu bi kavmin hayran ehdâ ileyhim hediyyete'd-dayfi yenzilü bi rızkıhîİzâ erâda'llâhu bi kavmin hayran ehdâ ileyhim hediyyete'd-dayfi yenzilü bi rızkıhî ve yertehılü ve kad ğafera'llâhu li ehli'l-menzil. ve yertehılü ve kad ğafera'llâhu li ehli'l-menzil.

Bu da Hulvânî ve Ebû Şeyh ve diğer kaynaklarda yazılı bir hadîs-i şerîf.Bu da Hulvânî ve Ebû Şeyh ve diğer kaynaklarda yazılı bir hadîs-i şerîf. Ebû Kırsafe radıyallahu anh rivayet etmiş. Ebû Kırsafe radıyallahu anh rivayet etmiş.

"Allah bir topluma hayır murad ederse onlara misafir hediyesi gönderir." "Allah bir topluma hayır murad ederse onlara misafir hediyesi gönderir."

Hediye gönderir gibi misafir gönderir. Misafir bir hediye gibidir. Birisi gelir, ona misafir olur.Hediye gönderir gibi misafir gönderir. Misafir bir hediye gibidir. Birisi gelir, ona misafir olur. Uzaktan yakından misafir gönderir. Niye misafir Allah'ın hediyesi oluyor? Uzaktan yakından misafir gönderir.

Niye misafir Allah'ın hediyesi oluyor?

Çünkü; Yenzilü bi rızkıhî.Çünkü;

Yenzilü bi rızkıhî.
"Misafir kendisinin kısmeti olan, alnına yazılı, defterine yazılı rızıkla gelir." "Misafir kendisinin kısmeti olan, alnına yazılı, defterine yazılı rızıkla gelir."

Zaten kendisinin rızkını yer. Ev sahibinin bir şeyini eksiltmez, kendi rızkını yer, Zaten kendisinin rızkını yer. Ev sahibinin bir şeyini eksiltmez, kendi rızkını yer, kendisine ezelde kısmet olunmuş olan nasibi olan rızkı yer. Ama giderken; kendisine ezelde kısmet olunmuş olan nasibi olan rızkı yer.

Ama giderken;

Ve yertehılü ve kad ğafera'llâhu li ehli'l-menzil.Ve yertehılü ve kad ğafera'llâhu li ehli'l-menzil. "Ev sahibinin ve ev ahalisinin günahları afv u mağfiret olunmuş olarak ayrılır, gider." "Ev sahibinin ve ev ahalisinin günahları afv u mağfiret olunmuş olarak ayrılır, gider."

Onun için misafir ağırlamak çok kârlı, çok sevaplı, çok faydalı, çok güzel bir iştir ki eve bereket gelir,Onun için misafir ağırlamak çok kârlı, çok sevaplı, çok faydalı, çok güzel bir iştir ki eve bereket gelir, evin günahları silinir, insan çok çok sevaplar kazanır. evin günahları silinir, insan çok çok sevaplar kazanır.

Elhamdülillah tasavvuf terbiyesi almışız.Elhamdülillah tasavvuf terbiyesi almışız. Misafiri hakikaten Allah'ın bir hediyesi olarak görüyoruz, misafir etmeyi seviyoruz. Misafiri hakikaten Allah'ın bir hediyesi olarak görüyoruz, misafir etmeyi seviyoruz. Uzaktan gelen oldu mu misafir ediyoruz: Uzaktan gelen oldu mu misafir ediyoruz:

"Buyurun bizim eve gidelim, çorbayı bizim evde içelim, bu akşam bizde kalın." diyoruz. "Buyurun bizim eve gidelim, çorbayı bizim evde içelim, bu akşam bizde kalın." diyoruz.

Elhamdülillah! "Misafiri sevmeyene de..." Burada yok.Elhamdülillah!

"Misafiri sevmeyene de..."

Burada yok.
Hadîs-i şerîfte bu cümle yok ama İmam Gazâlî İhyâ'sında yazmış. Hadîs-i şerîfte bu cümle yok ama İmam Gazâlî İhyâ'sında yazmış.

"Misafiri sevmeyene de Allah lanet eder!" Hanım diyor ki; "Misafiri sevmeyene de Allah lanet eder!"

Hanım diyor ki;

"Aman ha herif, yanılıp şaşırıp da eve bir misafir çağırma! Benim zaten yapacak hâlim yok. "Aman ha herif, yanılıp şaşırıp da eve bir misafir çağırma! Benim zaten yapacak hâlim yok. Başım ağrıyor, çatlayacak gibi... Meşgul olamam. Sakın ha, eve misafir çağırma, tamam mı?" Başım ağrıyor, çatlayacak gibi... Meşgul olamam. Sakın ha, eve misafir çağırma, tamam mı?"

"Tamam tamam, hanım." bilmem ne... Misafir gelmesini istemiyorlar."Tamam tamam, hanım." bilmem ne...

Misafir gelmesini istemiyorlar.
"Misafirin gelmesini istemeyene Allah lanet eder." buyuruyor. "Misafirin gelmesini istemeyene Allah lanet eder." buyuruyor.

Hatta İmam Gazâlî, bilgileri hadîs-i şerîflerden alarak tavsiye etmiş kiHatta İmam Gazâlî, bilgileri hadîs-i şerîflerden alarak tavsiye etmiş ki ev sahibi misafire tabi bir şekilde, gücü yetecek bir şekilde ikramda bulunacak.ev sahibi misafire tabi bir şekilde, gücü yetecek bir şekilde ikramda bulunacak. Çünkü aşırı ikramda bulunursa bir zaman gelir o aşırı ikram evinde olmadığı zaman;Çünkü aşırı ikramda bulunursa bir zaman gelir o aşırı ikram evinde olmadığı zaman; "Yahu, üç kap yemekçiğimiz var. Fazla da yemek yok. Bu sefer çağırmayayım bari!" diyebilir. "Yahu, üç kap yemekçiğimiz var. Fazla da yemek yok. Bu sefer çağırmayayım bari!" diyebilir.

Üç kap az mı? Değil ama evvelden çağırdığı zaman misafire on beş kap yemek çıkarıyordu,Üç kap az mı?

Değil ama evvelden çağırdığı zaman misafire on beş kap yemek çıkarıyordu,
şimdi üç kapı azımsıyor. "Üç kap yemekle misafir çağırılır mı? Çağırmayayım bari!" diyor. şimdi üç kapı azımsıyor.

"Üç kap yemekle misafir çağırılır mı? Çağırmayayım bari!" diyor.

Külfetli ikram ederseniz bir zaman gelir, külfeti yapamadığınız zaman misafirin gelmesini istemezsiniz.Külfetli ikram ederseniz bir zaman gelir, külfeti yapamadığınız zaman misafirin gelmesini istemezsiniz. "Misafirin gelmesini istemeyene de Allah lanet eder." Buyuruyor. İmam Gazâliî İhyâ'sında böyle yazmış. "Misafirin gelmesini istemeyene de Allah lanet eder." Buyuruyor. İmam Gazâliî İhyâ'sında böyle yazmış.

Bu hususta inşaallah önümüzdeki sayfalarda hadîs-i şerîfler gelecek. Bu hususta inşaallah önümüzdeki sayfalarda hadîs-i şerîfler gelecek.

Misafiri sevmek fütüvvetin şânındandır, İslâm'ın önemli işlerinden biridirMisafiri sevmek fütüvvetin şânındandır, İslâm'ın önemli işlerinden biridir ve bir çok âyeti kerîmede geçiyor. ve bir çok âyeti kerîmede geçiyor. İbn Sebil yani "yolun oğlu, yolcu, beldesinden çıkmış varacağı yere varamamış, ihtiyacı var. İbn Sebil yani "yolun oğlu, yolcu, beldesinden çıkmış varacağı yere varamamış, ihtiyacı var. Ona yardımcı olmak, ikramda bulunmak İslâm'ın önemli âyetlerle hadislerle Ona yardımcı olmak, ikramda bulunmak İslâm'ın önemli âyetlerle hadislerle anlatılan önemli vazifelerindendir. anlatılan önemli vazifelerindendir.

Allah; misafiri sevmeyi, misafiri ağırlayıp çok sevaplar kazanmayı cümlemize nasip eylesin. Allah; misafiri sevmeyi, misafiri ağırlayıp çok sevaplar kazanmayı cümlemize nasip eylesin.

el-Fâtiha... el-Fâtiha...

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2