İslâmî Şuur ve İslâmî Kardeşliği Geliştirmenin Önemi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

Aile Eğitim Kampı Konuşmaları

29 Safer 1417 / 15.07.1996
İngiltere

İçerik

Yol, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in Sünnetinin Yoludur.

Asaf Hüseyin Beyefendi’nin Sünnî ve Şiiler Arasındaki Çekişmenin Manasızlığına Vurgu Yapması

Beş Âilenin Bulunduğu Bir Yerde Ezan Okunmalı ve Cemaatla Namaz Kılınmalıdır.

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbimiz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın, yurt içinde veya yurt dışında gerçekleştirilen Aile Eğitim Kamplarındaki konuşmalarından oluşmaktadır.

Tümünü Göster

İzledim/Dinledim, Hediyemi Al Hata Bildir/Öneride Bulun

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm.

El-hamdü lillâhi rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Kemâ yenbeğî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. es-Salâtu ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ecmaîn.

Perşembe günü akşamı başlatmış olduğumuz müslüman kardeşlik haftasını, İslâmî kardeşlik haftasını üç gündür mutlu bir şekilde yaşıyoruz. Allah ikram olarak havayı da güzelleştiriyor. Güneşli tatlı bir hava. Sanıyorum ailelerimiz, çocuklarımız, muhitten ve havanın durumundan son derece memnunlar. Ben İngiltere'nin havasının devamlı nasıl olduğunu bilmiyorum ama arkadaşların söylediği; "Umumiyetle kapalı olur, sıkıntılı olur." diyorlar. Bu bir ikram gibi görünüyor.

Dün çok güzel konuşmalar oldu. Çok kaliteli konuşmacılar, çok önemli konuları anlattılar. Bugün biraz daha fazla konuşmacı ve daha enteresan, değişik konular dinledik. Hepimiz çok memnun olduk. Konuşmacılara teşekkür ederiz. Organizatörlere, bu işi hazırlayan kardeşlerimize içten dua ediyoruz. Allah razı olsun. Allah ecirlerini çok eylesin. Temenni ediyoruz, bu çalışmalar devam etsin.

Bu çalışmaların faydasını biz, dünyanın öbür ülkelerinde gördük! Sanıyorum kardeşlik eğitim kamplarının on dört-on beşincisi. On üç-on dördüncüsü Avustralya'da olmuştu. Ben onların bir kısmına katıldım. Onlar, oradaki konuşmamızı da arkadaşlarımız teyplerden yazıya geçirip kitap hâlinde neşrettiler. İsveç'te kardeşlerimiz güzel toplantılar yapıyorlar. Sanıyorum bu sene onların da sayısı üçüncü oldu. Gayet güzel yerlerde aile hâlinde hanımlar, çocuklar ve beyler [toplandılar].

Burada hanımlar ne yapıyorlar bilmiyorum.

Arka tarafa da pek bakmadım toplantılarda ama bizim bu çeşit toplantılarda planlamamız Türkiye'de -belki Türkiye'nin şartları daha geniş olduğu için- hem beyler için hem de hanımlara özel konuşmalar ve toplantılar tertiplemektir. Bazı salonlarda hanımlar onlara ait bazı konuları, onların ilgilendiği konuları dinlerler. Bazı salonlarda beyler kendilerinin ilgilendiği konuları dinlerler. Birtakım başka mekânlarda da çocuklar pedagoglar tarafından eğitilirler. Sonunda da beni sergilerine çağırırlar. Küçücük elleriyle bir şeyler ikram ederler bana, sergilerinin kurdelelerini keseriz ve açarız. Yaptıkları el işlerini, eserlerini hayranlıkla seyrederiz.

Hanımlarla ilgili çalışmalar inşaallah bundan sonraki toplantılarda olur. Çocuklarla ilgili eğitim çalışmalarının olması lazım. Zamanın iyi değerlenmesi bakımından bunları da temenni ederdik.

Her gün akşam da kapanış konuşması da biraz israf olur. Bu işin sonunda olması lazım. Çok memnunuz. Ben şahsen buradaki konuşmalardan o kadar güzel şeyler algıladım ki buraya katılabildiğim için o kadar memnun oldum ki!..

Beni daha önce Amerika'ya, başka ülkelere de çağıran kardeşlerim olmuştu. Doğrusu ben biraz yabancı dildeki pratiğimin olmaması dolayısıyla çok uluslu, -ama müslüman ulusların katıldığı- toplantılarda pek rahat takip edemiyorum, zorluk çekiyorum. Burada da ortalama olarak konuşmaları yüzde yetmiş beş anladım. Bazı konuşmaların yüzde doksan beşini anlıyorum, bazıları yüzde altmışa düşüyor. Ortalama herhalde yüzde yetmiş beş eder. Ama sonuçta güzel konuşmalar, istifadeli konuşmalar oldu. Temenni ederim ki bunların notlarını aldınız, mesajları yakaladınız.

Kısaca bugünün konuşmalarını özetlemek gerekirse ben sabahki konuşmamda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in yolunu takip etmeniz konusunda size salahiyetle -açıklarını kapalı taraflarını iyi bildiğim bir konuda- size o yolu göstermeye çalıştım. O yol Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in sünnetinin yoludur. Ona sımsıkı sarılmamız lazım. Bunu söylemekten son derece büyük rahatlık duyuyorum ve bunun çok doğru bir nasihat olduğunu kabul ediyorum.

Sayın konuşmacı Gulâm-ı Nebî Sakıb Bey Efendi'nin de ismi dahi hoşuma gidiyor. Gulâm-ı Nebî sanıyorum mânası Servant of nebi, "peygamberin kulu kölesi" demek. İsim çok güzel, hepimiz bir bakıma Gulâm-ı Nebî'yiz. Peygamber Efendimiz'e canımız feda. Tabii o yolda devam etmemiz lazım.

Sonra Şeyh Râşid el-Gannûşî; "Müslümanlık biliyorsunuz garip başladı, garip devam ediyor. Sonunda da garip olacak!" diye hadîs-i şerîfin az önce bahsi geçti. Müslümanların durumu gurbette, kendi öz vatanının dışında garibanca oluyor. Tabii o, onun için bir sevaplı durumdur. Bir insan diyar-ı gurbete gitti mi Allah'ın rahmetine daha fazla mazhar olur, Allah'ın lütfuna daha çok erer. Onun için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir hadîs-i şerîfinde:

Fetûbâ li'l-gurabâ' "Ne mutlu garibanlara, gariplere, diyar-ı gurbette olanlara!.." diye onları sevdiğini ve onların güzel bir durumda olduğunu teselli verici bir ifade kullanarak ifade etmiş.

"Ne mutlu garibanlara, gariplere, kendi diyarında olmayan, sürgünde olan veya gurbette olanlara!.."

Demişler ki;

Yâ Resûlallah ve men gurabâ? "Gariplerden kastınız nedir, neyi kastediyorsunuz?"

Tarifi enteresan:

Ellezîne izâ fesede'n-nâsü salahû. "Öbür akılsız, beyinsiz, kaprisli, kötü, imansız, izansız, irfansız insanların mahvettiği, tahrip ettiği, bozduğu şeyleri düzeltmeye çalışan, onların ortaya koyduğu fesadı yok etmeye çalışan, cemiyetleri ıslah etmeye çalışan insanlar!"

Onlar birçok yerde garibanlaşıyorlar, garip duruma düşüyorlar. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovuyorlar. İnsanı kendi öz vatanından çıkartıyorlar ve Allah'ın bir kaderi olarak diyar-ı gurbete düşüyor.

Tabii onun konuşması müjdeli oldu, İslâmî hareketleri güzel özetledi. Çağımızda muasır İslâmî hareketleri güzel özetledi. İslâm'ın karşısındaki karşı güçlerin ihtiyarladığını ve çöktüğünü, ama İslâm'ın canlı olduğunu bir idareci olarak sosyal olayları takip eden bir insan olarak güzelce ifade etti. Bu bizim için bir teselli, bir ümit kaynağı.

Zaten biz müslümanlar hiçbir zaman ümitsizliğe düşmeyiz. Çünkü bizim sırtımızı kimse yere getiremez. İyi bir müslümanın sırtını dünyada kimse yere getiremez, çünkü müslüman mücadelesinde galip gelirse gazi olur, mağlup olursa da şehit olur.

İhte'l-hüsneyeyn, her ikisi de iki iyilikten bir tanesidir. İkisi de Allah'ın mükâfat verdiği husustur.

Bütün sosyolojik tahliller gösteriyor ki istikbal bize gülüyor. Kötülükleri planlayan ve yürüten insanlar bu işi daha uzun zaman götüremeyecekler gibi görünüyor. Buna hazırlanmalıyız. Bu da bizim için bir mesajdır. Bunun için tedbiri almalıyız ve bunun hazırlanmasında üzerimize düşen çalışmaları yapmalıyız.

Allah razı olsun, son derece ekonomiyi, dünyanın kapitalist, komünist sistemlerini çok iyi bilen bir kimse olarak Mustafa Özel kardeşimizin; kendi öz ifadeleriyle, çok nükteli ifadelerle kapitalist dünyanın özelliklerini, sistem özelliklerini ve onun hakikaten zaaflarını ve onun İslâm'dan korkup tir tir titrediğini anlatması da bizim için müjdeli bir şey!

Herkes İslâm'dan korkuyor bütün hırsızların polisten korktuğu gibi! Canilerin adaletten korktuğu gibi İslâm'dan korkuyorlar! İslâm gelecek, oyunları bitecek ve kendileri belki cezalanacak diye korkuyorlar.

Ekonomik durum da öyle! Ekonomi de büyük bir sömürü olduğu şu veya bu yaftalarla şu veya bu yaldızlı sözlerin altında toplumların kandırılıp sömürüldüğü, adil bir ekonomik düzenin olmadığı, ama bunu kursa kursa müslümanların kuracağı müjdelenmiş, diye ben konuşmalarında algılıyorum. O da güzel.

Kapitalizmi tanıtmak bakımından da tezatlara dikkati çekiyor: "Kapitalist rejim liberalist gibi görünüyor ama hiç de öyle değil, tekelci!.." filan diye gayet güzel tezatlara vurgulayarak dikkatimizi çekerek çok güzel konuşma yaptı.

Asaf Hüseyin Beyefendi'nin konuşmalarını daha az anladım. Çünkü çok hızlı konuştu. Onu tam tahlil edemeyebilirim, bazı önemli noktaları belki yakalayamamış olabilirim. Ama ana hattı itibarıyla, anladığım kadarıyla sünniler ile şiîler arasındaki çekişmenin mânasızlığı, anlamsızlığı, yersizliği üzerinde duruyor. Biz işbirliği yapalım, ondan sonra kendimize, "Sen Vahhâbîsin, sen şiîsin, sen şu mezheptensin, sen bu mezheptensin…" diye kimlikleri sonra soralım, hatta sormayalım!

Dün de bana; "Vahâbîler hakkında ne dersiniz?" falan diye sordular. Ama orada biraz konuşmalar karıştı.

Muhterem kardeşlerim!

Biz bugün Türkiye olarak Gümrük Birliği'ne müracaat etmişiz. Türkiye'deki birtakım bizim kafamızda olmayan insanlar; "Biz Avrupa ile kardeşlik içinde olacağız, onlarla beraber olacağız. Her türlü fedakârlıkla, hiç pazarlık yapmadan ne isterlerse köle olarak dahi olsa onların yanında olacağız." gibi bir şeyle onlarla olmayı kabul ediyorlar da biz niye şu veya bu kanaatta olan müslüman kardeşlerimizle beraber olmayı düşünmeyelim?

Bunu ben Türkiye'de bu konuşmadan çok önceleri söyledim ve bunun uygulanması sadedinde de seminerler, sempozyumlar düzenledim.

Bu [anlayışın] ortadan kalkması lazım. Komşumuzdur, İran'ın %45'i Türk'tür. Bu sünnî-şiî çekişmesi şu anda olan bir çekişme değildir.

"Tarihin içinde olmuş bitmiş, cereyan etmiş bir olayın kavgasını, hıncını, heyecanını, düşmanlığını bugüne taşımaya lüzum yoktur." diye her zaman söylüyorum. Daha da inşaallah bunu kuvvetli olarak söylemeliyiz ve başkalarının işine yarayan bu çeşit anlamsız çatışma ve çekişmeler her alanda, her çapta [ortadan kalkmalı]!

Bana dün de söylediler, buradaki konuşmalarda da duyuyorum:

Pakistanlı kardeşlerimizin cami cami çatışmaları oluyormuş. Ayrıca cami içinde de o caminin yönetimini elde etmek için zaman zaman seçimlerde kavgalar oluyormuş. Ayırmaya İngiliz polisi geliyormuş!..

Bunların karşısında müslümanların tedbir alması lazım. Dr. Asaf Hüseyin Bey; bunları yok etme çalışması, bunları engelleme çalışması yapmamız gerektiğini vurgulamış oldu.

Çok güzel bir konuşmaydı. Tebrik ediyoruz. Gerçi ben tebrik edemedim. Bana birileri bir şeyler söylerken kalabalıkta baktığım zaman gitmiş gördüm, bulamadım. Ama yine görüşürüz.

Nihayet çok değerli bir konuşma yapmış olan Dr. Gulâm-ı Nebî Sakıb Bey, Ben kendisini çok takdir ettim. Her ne kadar ben onun mesleğinden değilsem de çok değerli bir kişiliği var ve not aldım. İnşaallah fırsat bulursam kitaplarını temin edeceğim. Yazdığı kitapları okumak istiyorum. Çok güzel bir konuya temas etti.

Avrupa'daki genç müslümanların tahsili nasıl olacak?

Fiilen Avrupa'da yaşayan müslümanlar var. Yıllardır ev bark, iş güç sahibi…

Bunların eğitimi nasıl olacak?..

Bunların problemlerini dile getirdi. Müesseselerinin azlığını dile getirdi. Hocaları meselesini, belki onlarla ilgili kanuni mevzuattaki tıkanıklıkları, çelmelemeleri, baskıları dile getirdi ve kitaplarla ilgili yakınmalarda bulundu. Çocuklarımıza okutacağımız müslümanlar tarafından yazılmış, müslüman ruhla yazılmış kitaplara dünyanın her yerindeki müslümanlar muhtaçtır!

Türkiye'de bile biliyorsunuz -bizim iktidara ortak olduğumuz zamanlarda- arkadaşlarımızın sözleri vardı.

Bu bizim camiamızın, İskenderpaşa camiasının sözüydü: Okul kitaplarının İslâmîleştirilmesi! Bu bilginin İslâmîleştirilmesi hareketi olarak merhum Profesör İsmail [Raci] Farukî tarafından -o da bir sosyolog, çok kıymetli, şehit edildi, Allah rahmet eylesin- ortaya konmuştu.

Bir gayrimüslim bir yerde hocalık yapıyorsa bir gayrimüslim bir yerde bir kitap yazmışsa mutlaka içinde dinamit vardır, patlayıcı madde vardır! Mutlaka içinde zehir vardır, mutlaka bir tehlikeli taraf vardır!

Sabahki konuşmamda da söyledim:

Arapça'yı öğreteceğiz derken orada hadis alimleriyle alay ederek İslâmî, ilmî usullerle, beğenilmesi gereken usullerle alay ederek bir şeyler yapmaya çalışır! Avrupa'nın metodu budur.

Avrupalı, perdenin arkasından sessiz sedasız kuyu kazarak İslâm'la mücadele ediyor. Karşısına çıkamıyor!

Allah bir midir üç müdür?

Hadi bakalım gelsin trinity ile unity arasında bir münazara!

Buna gelmiyor, gelemiyor, gelemez; çünkü haksız! Çünkü Hristiyanlık bakımından bile haksız! Peygamberlik müessesinde gelip mücadele edemiyor. Kitap meselesinde "Benim Bible'ım sağlam bir kitaptır, bozulmamış bir kitaptır." diyemiyor. Kur'ân-ı Kerîm'in sağlamlığı karşısına çıkacak gücü yok! Ama endirekt metotlarla, sezilmeyen metotlarla her gün hem Avrupa'da hem Türkiye'de [mücadele ediyor].

Mesela ben Almanya'da bulunduğum zaman 1975'te dört tane televizyon kanalı vardı. Hangi kanalı açsam her gün Türkler ve müslümanlar aleyhine mutlaka konular bulunurdu. Onlar halklarını böyle sübjektif metotlarla gizli gizli eğiterek İslâm'ın karşısına ve bizim karşımıza hasım olarak yetiştiriyorlar.

Tabii bizim bunların karşısında, karşı tedbir almamız lazım. Onları İslâm'a ısındıracak çalışmaları yapmamız lazım. Onu yapamadığımız gibi kendi çocuklarımızı bile onların eline teslim ediyoruz. Onların yazdığı kitapları okutuyoruz, kendi çocuklarımızı bile nihayet onların kafasında, İslâm'a yamuk bakan, İslâm'ı bir şey değil sanan, İslâm'ı hiçbir medeniyet değeri yok sanan insanlar olarak yetiştiriyorlar. Sonra o geliyor bizim memlekete Batı'nın ajanlığını yapıyor, kültür ajanlığını yapıyor. Kültür emperyalizminin ordusunda Batı'nın bir neferi olarak çalışıyor.

Bunlar, zikrettiği çok önemli konular ve küçük de olsa eğitim müesseseleri kurmak gerektiğini vurguladı. Camilerde bile olsa evin köşesinde bile olsa bir apartman dairesinde bile olsa eğitim müesseselerini kurmak gerektiği kanaatindeyim. Aynen katılıyorum ve altını çizerek vurguluyorum!

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

"Bir yerde beş tane aile varsa o ailelerin orada ezan okumaları, kamet getirmeleri, cemaatle namaz kılmaları boyunlarına borç olur. Bu hadîs-i şerîftir! Eğer bunu yapmazlarsa şeytan onları esir eder, hâkimiyetine alır."

İstehveze aleyhümü'ş-şeytânü. "Şeytan onlara hâkim olur." buyuruyor.

Beş müslüman bir araya geldiği zaman camisini kuracak. Camiyi kurmak camide eğitime getiriyor, eğitim de tebliğe götürüyor. Camide İslâmî bilgiler öğretilmeye başlanıyor. Ondan sonra da bilgilerin başkasına aktarılması ve İslâm'ın yayılması meselesi oluyor.

Onun için beş tane aile bir yerdeyseniz azımsamayın!

Bizi misafir eden Yücel kardeşimizin evi limite yaklaşmış, orada dört tane müslüman varmış. Bir tane daha olduğu zaman orada, bölgede cami açmak zorunda! Orada cemaatle namaz kılmak zorundalar.

Siz bunu hiç unutmayın, hadîs-i şerîftir. Beş tane ev bir aradaysanız orada merkeziniz olacak. İbadeti müşterek yapacaksınız.

Eğitim müessesenizi kuracaksınız.

Her şeyin temeli eğitimdir! Eğitim bir şakînin oğlunu alim yapar, yanlış eğitim de bir alimin oğlunu şakî yapar. Anarşist olarak öldürülen bazı insanları biliyorum; babaları beş vakit camiye, hatta bizim gittiğimiz camilere giden insanlar olduğunu biliyorum. Yanlış eğitim almıştır, yanlış yola yönlenmiştir.

Ama yine biliyorsunuz Türkiye'de Adnan Hoca olarak geçti, uzun zaman gündemde kaldı, Adnan Hoca birtakım yüksek ailelerin, sosyetik ailelerin, zengin ailelerin çocuklarını, anasının babasının râmına, şikâyetine rağmen, isteğine rağmen İslâmî sahaya çekip onları müslümanca birtakım şeyler yapmaya sevk edebilmiştir. Başka gruplar da vardır.

Çocuk geliyor ve diyor ki;

"Benim annem babam namazsız, benim namaz kılmama karşı. Benim İslâmî hayata yönelmemi endişeyle karşılıyorlar, benim karşıma dikiliyorlar."

Mesela ilâhiyat fakültesinde benim bir talebem vardı, bana dedi ki;

"Hocam, müslümanım diye annem babam beni evden kovdu!"

Babası mûsiki aletleri imal eden bir kimseymiş, evden kovmuş!

Sonra biz onlarla konuştuk, o anne baba daha sonra hacca gittiler. Bizim çalışmamız, konuşmamız, onlara verdiğimiz nasihatlerin Allah'ın izniyle faydası oldu!

İyi bir eğitim öyle bir annenin babanın çocuğunu müslüman yetiştirebiliyor. Kötü bir eğitim iyi bir anne babanın çocuğunu kötü yetiştirebiliyor. O bakımdan eğitimin çok önemli olduğunu ben de çok yakından vurguluyorum ve arkadaşlarımdan rica ediyorum:

Eğitim müesseselerini kurmakta geç kalmayın!

Benim Avrupa'daki müslümanlara en büyük tenkidim o olmuştur. Yirmi beş-otuz senedir oradalar, hâlâ eğitim müesseselerini kuramamışlardı, yeni yeni kuruyorlar! Bu çok büyük eksikliktir. Hemen birkaç sene içinde orada kurmaya başlamaları gerekirdi. Ben birçok teşebbüsleri hatırlıyorum, başlamıştır, devam etmemiştir. Kurulmuş müesseseleri hatırlıyorum, kapanmıştır. Onların desteklenmesi gerekirdi.

Çok çok güzel, kaliteli konuşmalardan çok çok faydalı sonuçlar çıkabilecek, verimli, dolgun ve güzel bir gün geçirdik. Yarın da program devam ediyor. Daha sonra da bizim için başka programlar var. Konuşmacılara dua ediyoruz. Kimisi burada kimisi ayrıldılar. Allah razı olsun. Demek ki İslâm için çalışan, İslâm için düşünen çok yüksek seviyeli çok münevverler, alimler var. Dinleyicilere teşekkür ediyoruz. Bu toplantıların, bu seminerlerin, böyle aile eğitim kamplarının her zaman yapılmasını, periyodik olarak yapılmasını temenni ediyoruz.

Allahu Teâlâ hazretleri sizlere dünya ve âhiretin her türlü hayırlarını ihsan eylesin diye temenni ediyorum. Sizin elinizden, sizin çalışmalarınızdan İslâm'a büyük faydalar hâsıl olmasını temenni ediyorum. Sizin sözlerinizle, çalışmalarınızla nice insanların hidayete ermesini, Allah'ın sevdiği kul hâline dönmesini temenni ediyorum, tavsiye ediyorum. Dünya ve âhiretin bildiğimiz bilmediğimiz, aklımıza gelen gelmeyen her türlü hayırlarını sizlere Allah'tan diliyorum. Dünya ve âhiretin her türlü şerlerinden Allah sizi korusun diye dua ediyorum.

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh

İslâmî Şuur ve İslâmî Kardeşliği Geliştirmenin Önemi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

Aile Eğitim Kampı Konuşmaları

Konuşma Hakkında

Hakkında

MEC YÂD ve Belgeseller

Hadis Dersleri (MEC)

Cuma Sohbetleri (MEC)

Tefsir Dersleri

Tasavvuf Sohbetleri

Mübarek Gün ve Geceler

Gurbet Sohbetleri

Hac ve Umre

Aile Eğitim Kampı Konuşmaları

Anma Programları

Konferanslar

Sorular ve Cevaplar

Diğer Çeşitli Konuşmalar