Namaz Vakitleri

23 Cemâziye'l-Evvel 1446
25 Kasım 2024
İmsak
06:25
Güneş
07:55
Öğle
12:56
İkindi
15:24
Akşam
17:46
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Kalp Temizliği ve Tevbenin Önemi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

21 Safer 1421 / 25.05.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Günah İşleyip Farkına Vardıktan Sonra Hemen Güzel İşler Yapıp Tevbe Etmeliyiz, Allah Kulunu Hayra Erdirmek İsterse Kulun Hali Nasıl Olur | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Kalp Temizliği ve Tevbenin Önemi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

21 Safer 1421 / 25.05.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Günah İşleyip Farkına Vardıktan Sonra Hemen Güzel İşler Yapıp Tevbe Etmeliyiz, Allah Kulunu Hayra Erdirmek İsterse Kulun Hali Nasıl Olur | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm

el-Hamdülillâhirabbilâlemîn hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn el-Hamdülillâhirabbilâlemîn hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn Muhammedini'l-Mustafâ ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirîn Muhammedini'l-Mustafâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve mentebiahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn. Emmâ ba'd: ve alâ âlihî ve sahbihî ve mentebiahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn.

Emmâ ba'd:

Fe kâle Resûlullâhi sallallahu aleyhi ve sellem: Fe kâle Resûlullâhi sallallahu aleyhi ve sellem:

İzâ eznebe'l-abdü nükite fî kalbihî nüktetün sevdâü İzâ eznebe'l-abdü nükite fî kalbihî nüktetün sevdâü fe in tâbe sakule minhâ fe in âde zâdet hattâ ta'zume fî kalbihî. fe in tâbe sakule minhâ fe in âde zâdet hattâ ta'zume fî kalbihî.

Ebû Hüreyre radıyallahu anh'tenEbû Hüreyre radıyallahu anh'ten rivayet edilmiş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor: rivayet edilmiş ki Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:

İzâ eznebe'l-abdü nükite fî kalbihî nüktetün sevdâü. "Kul bir günah işlediği zaman kalbinde,İzâ eznebe'l-abdü nükite fî kalbihî nüktetün sevdâü. "Kul bir günah işlediği zaman kalbinde, gönlünde kara bir benek, kara bir lekecik meydana gelir." gönlünde kara bir benek, kara bir lekecik meydana gelir." Fe in tâbe sakule minhâ. "Eğer tevbe ederse bu kara leke silinip kalbi tekrar cilalanır." Fe in tâbe sakule minhâ. "Eğer tevbe ederse bu kara leke silinip kalbi tekrar cilalanır."

"Affet beni Allah'ım! Ben pişman oldum, vazgeçtim, döndüm. İyi kul olmaya geldim…""Affet beni Allah'ım! Ben pişman oldum, vazgeçtim, döndüm. İyi kul olmaya geldim…" diye tevbe edince silinir, kalbi tekrar cilalanır. O lekeli kısmı cilalanır, her tarafı cilalı olur. diye tevbe edince silinir, kalbi tekrar cilalanır. O lekeli kısmı cilalanır, her tarafı cilalı olur.

Fe in âde zâdet. "Eğer günahı işlemeye devam ederse o kara lekeler artar." Fe in âde zâdet. "Eğer günahı işlemeye devam ederse o kara lekeler artar."

Tabii her günah işleyişte bir leke meydana gelecek, artar. Tabii her günah işleyişte bir leke meydana gelecek, artar.

Hattâ ta'zume fî kalbihî. "Nihayet kalbinde kocaman leke, muazzam leke hâline gelir." Hattâ ta'zume fî kalbihî. "Nihayet kalbinde kocaman leke, muazzam leke hâline gelir."

Sonra kalp katılaşır, taştan da katı olur. Sonra kalp katılaşır, taştan da katı olur. Kalbin katı olması sonunda insan gerçekleri, mânevî hakikatleri anlayamaz. Kalbin katı olması sonunda insan gerçekleri, mânevî hakikatleri anlayamaz. Doğru yolu göremez, sevemez. Günahları sevmeye başlar, zulümleri sevmeye başlar.Doğru yolu göremez, sevemez. Günahları sevmeye başlar, zulümleri sevmeye başlar. Ahlâkı kötüleşir, günahları işleye işleye imandan uzaklaşır. Ahlâkı kötüleşir, günahları işleye işleye imandan uzaklaşır. Sonra imanı da sevmemeye başlar, İslâm'ı da sevmemeye başlar. Oradan da bağlarını kopartır. Sonra imanı da sevmemeye başlar, İslâm'ı da sevmemeye başlar. Oradan da bağlarını kopartır. Kâfir olarak âhirete göçer, ebedî hüsrana, ziyana uğrar.Kâfir olarak âhirete göçer, ebedî hüsrana, ziyana uğrar. İşin kötüsü bu: Yavaş yavaş önemsemediği lekeler büyür büyür, kalbi kaplar. Kalp çalışmaz hâle gelir. İşin kötüsü bu: Yavaş yavaş önemsemediği lekeler büyür büyür, kalbi kaplar. Kalp çalışmaz hâle gelir.

Kalp nedir? Kalp, insanın idrak vasıtasıdır. Bizim gönül dediğimiz şeydir. Kalp nedir?

Kalp, insanın idrak vasıtasıdır. Bizim gönül dediğimiz şeydir.
Gönlü kararır, gönlü nursuzlaşır, taşlaşır.Gönlü kararır, gönlü nursuzlaşır, taşlaşır. O zaman nasihat edersin, tesir etmez; doğruyu söylersin, anlamaz.O zaman nasihat edersin, tesir etmez; doğruyu söylersin, anlamaz. Allah tevfîkini selbettiği, aldığı için âkıbeti günden güne daha kötü hâle gelir, çok büyük felaket olur. Allah tevfîkini selbettiği, aldığı için âkıbeti günden güne daha kötü hâle gelir, çok büyük felaket olur.

Onun için çare nedir? Onun için çare nedir?

metinde yokmetinde yok İnsan yanılıp şeytana kanıp nefsine mağlup olup bir günah işlemişse İnsan yanılıp şeytana kanıp nefsine mağlup olup bir günah işlemişse hemen arkasından sevaplı bir iş yapmalıdır. "Yahu ben bu günahı neden işledim?hemen arkasından sevaplı bir iş yapmalıdır.

"Yahu ben bu günahı neden işledim?
Dur düşüneyim, bir sevaplı iş yapayım…" Dur düşüneyim, bir sevaplı iş yapayım…"

Bir sadaka vermelidir, Kur'an okumalıdır, bir namaz kılmalıdır, bir şey yapmalıdır.Bir sadaka vermelidir, Kur'an okumalıdır, bir namaz kılmalıdır, bir şey yapmalıdır. Bir hasene, güzel olan bir amel işlemelidir ki o hasene o seyyieyi, o günahı silsin. Bir hasene, güzel olan bir amel işlemelidir ki o hasene o seyyieyi, o günahı silsin.

"Yahu ben ne yapayım? Şu kötülüğü yaptım, şimdi bir iyilik yapayım. Ne yapayım ne yapayım?.." "Yahu ben ne yapayım? Şu kötülüğü yaptım, şimdi bir iyilik yapayım. Ne yapayım ne yapayım?.."

Düşünecek, çevresinden, hayatından onu arayıp bulacak. Hiçbir şey bulamazsa; Düşünecek, çevresinden, hayatından onu arayıp bulacak. Hiçbir şey bulamazsa;

"Ey nefsim! Sen bana zulmü işlettin, ben de bugün oruç tutarın, seni aç bırakırım! Hadi bakalım. "Ey nefsim! Sen bana zulmü işlettin, ben de bugün oruç tutarın, seni aç bırakırım! Hadi bakalım. Sabah kahvaltısından, öğle yemeğinden mahrum [olarak] sabret bakalım. Biraz cezanı çek!" Sabah kahvaltısından, öğle yemeğinden mahrum [olarak] sabret bakalım. Biraz cezanı çek!"

Çünkü oruç da sevap! Hem de nefsi zayıflatıyor, gönlü nurlandırıyor. Çünkü oruç da sevap! Hem de nefsi zayıflatıyor, gönlü nurlandırıyor. Ya da oturur tesbih çeker, kitaptan bir bahis okur, on rekât, sekiz rekât, dört rekât namaz kılar.Ya da oturur tesbih çeker, kitaptan bir bahis okur, on rekât, sekiz rekât, dört rekât namaz kılar. Daha evvel yapmadığı güzel, sünnete uygun bir şeyler yapar.Daha evvel yapmadığı güzel, sünnete uygun bir şeyler yapar. "Elhamdülillah, iyilik yapmak ne kadar güzelmiş?.." filan diye içine bir ferahlık gelir. "Elhamdülillah, iyilik yapmak ne kadar güzelmiş?.." filan diye içine bir ferahlık gelir. O silindiğinin alameti, günahın tesirinin silindiğinin alameti! O silindiğinin alameti, günahın tesirinin silindiğinin alameti!

Allahu Teâlâ hazretleri bizi haramlardan, günahlardan korusun.Allahu Teâlâ hazretleri bizi haramlardan, günahlardan korusun. Ama eğer bir günah işlemişsek hemen arkasından bir iyilik yapalım,Ama eğer bir günah işlemişsek hemen arkasından bir iyilik yapalım, bir hasene, sevaplı bir şey işleyelim ki onu silsin.bir hasene, sevaplı bir şey işleyelim ki onu silsin. Çünkü önemsenmeyen günahlar bir araya gelince damlaya damlaya göl olup sel olup zarar verdiği,Çünkü önemsenmeyen günahlar bir araya gelince damlaya damlaya göl olup sel olup zarar verdiği, her tarafı suların bastığı gibi, felaket, âfet hâline geldiği gibi âfet hâline getirmemeye gayret edelim.her tarafı suların bastığı gibi, felaket, âfet hâline geldiği gibi âfet hâline getirmemeye gayret edelim. Hiçbir iyiliği küçüksememek lazım. Hiçbir iyiliği küçüksememek lazım.

"Canım, ne olacak? Taşı alıyorsun, kenara koyuyorsun. Bunun sevabın ne?.." "Canım, ne olacak? Taşı alıyorsun, kenara koyuyorsun. Bunun sevabın ne?.."

Hiçbir iyiliği küçümsememek lazım, hiçbir kötülüğü de küçümsememek lazım. Hiçbir iyiliği küçümsememek lazım, hiçbir kötülüğü de küçümsememek lazım.

"Canım ne olacak? İşte bu da bizim kusurumuz olsun, bu kadarcık bir şey, bunu da hoş görüver hocam. "Canım ne olacak? İşte bu da bizim kusurumuz olsun, bu kadarcık bir şey, bunu da hoş görüver hocam. İşte şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz…" Ama senin o küçük gördüğün kusur [kalbi karartıyor]. İşte şunu yapıyoruz, bunu yapıyoruz…"

Ama senin o küçük gördüğün kusur [kalbi karartıyor].
Bu zihniyetin zaten yanlış. Yavaş yavaş büyür büyür, sonra seni felakete sürükler. Bu zihniyetin zaten yanlış. Yavaş yavaş büyür büyür, sonra seni felakete sürükler.

İkinci hadîs-i şerîf: İkinci hadîs-i şerîf:

İzâ erâdallâhü bi-abdin hayran fekkahahû fi'd-dîni ve zehhedehû fi'd-dünyâ ve bassarahû uyûbehû. İzâ erâdallâhü bi-abdin hayran fekkahahû fi'd-dîni ve zehhedehû fi'd-dünyâ ve bassarahû uyûbehû.

Deylemî Enes radıyallahu anh'ten rivayet etmiş. Deylemî Enes radıyallahu anh'ten rivayet etmiş. Daha başka kaynaklarda da mevcut olan bir hadîs-i şerîf. Başka râvilerden de rivayet edilmiş. Daha başka kaynaklarda da mevcut olan bir hadîs-i şerîf. Başka râvilerden de rivayet edilmiş.

Allah bir kulunu sevince; "Bu kulum hayra ersin, saadete ersin.Allah bir kulunu sevince; "Bu kulum hayra ersin, saadete ersin. Durumu iyi olsun, âhireti kurtulsun…" diye bir hayra ermesini murad ettiği zaman ona ne nasip eder? Durumu iyi olsun, âhireti kurtulsun…" diye bir hayra ermesini murad ettiği zaman ona ne nasip eder?

1.Fekkahahû fi'd-dîni. "Dinde bilgilendirir." 1.Fekkahahû fi'd-dîni. "Dinde bilgilendirir."

Anlayışlı; dinini, dininin inceliklerini bilen; haramları, günahları, hatalı yanlış işleri şıp diye anlayan; Anlayışlı; dinini, dininin inceliklerini bilen; haramları, günahları, hatalı yanlış işleri şıp diye anlayan; 'Bu, dinen doğru olmaz. Şöyle yapmayayım böyle yapayım…' diye nefsinin oyunlarını, 'Bu, dinen doğru olmaz. Şöyle yapmayayım böyle yapayım…' diye nefsinin oyunlarını, şeytanın oyunlarını bilen; dünyanın aldatıcılığını vs. bilen;şeytanın oyunlarını bilen; dünyanın aldatıcılığını vs. bilen; başka insanların ayaklarının kaymasına sebep olacak durumları anlayan bir insan hâline gelir. başka insanların ayaklarının kaymasına sebep olacak durumları anlayan bir insan hâline gelir. Kendisini korur. Allah, dinî bakımdan bilgili yapar. Kendisini korur. Allah, dinî bakımdan bilgili yapar.

Fakih demek, "anlayışlı sezgisi kuvvetli, bilgin, meseleyi derinlemesine anlayabilen" demek. Fakih demek, "anlayışlı sezgisi kuvvetli, bilgin, meseleyi derinlemesine anlayabilen" demek.

Sathî bakarsın, başka türlü görünür ama derinlemesine baktığın zaman,Sathî bakarsın, başka türlü görünür ama derinlemesine baktığın zaman, işin iç yüzünü bildiğin zaman durum değişir. Uzmanlar, ustalar işin inceliklerini bilirler.işin iç yüzünü bildiğin zaman durum değişir. Uzmanlar, ustalar işin inceliklerini bilirler. Çıraklar, acemiler, işi ilk defa yapanlar bilmezler; hatalı iş yaparlar. Usta der ki; Çıraklar, acemiler, işi ilk defa yapanlar bilmezler; hatalı iş yaparlar. Usta der ki;

"Öyle yapılmaz, onu niye öyle yapıyorsun?" "Ustam, bu böyle daha iyi değil mi?" "Öyle yapılmaz, onu niye öyle yapıyorsun?"

"Ustam, bu böyle daha iyi değil mi?"

"İyi görünüyor ama öyle değil."İyi görünüyor ama öyle değil. Bak benim hayat tecrübeme göre öyle yapmamak lazım, böyle yapmak lazım…" der. Bak benim hayat tecrübeme göre öyle yapmamak lazım, böyle yapmak lazım…" der.

Anneler öğretir çocuklara, hocalar öğretir talebelere, ustalar öğretir çıraklara;Anneler öğretir çocuklara, hocalar öğretir talebelere, ustalar öğretir çıraklara; doğruyu yaparlar. Dinde ustalık, uzmanlık da fakihliktir.doğruyu yaparlar. Dinde ustalık, uzmanlık da fakihliktir. Allah, bir insanı dinde fakih yaptı mı demek ki hayrını istiyor.Allah, bir insanı dinde fakih yaptı mı demek ki hayrını istiyor. Demek ki iyileri öğretiyor, kötüleri öğretiyor. İyileri yapabilecek imkânı eline veriyor. Demek ki iyileri öğretiyor, kötüleri öğretiyor. İyileri yapabilecek imkânı eline veriyor. Kötülüklerin de kötü olduğunu anlayacak tefrik kabiliyeti veriyor,Kötülüklerin de kötü olduğunu anlayacak tefrik kabiliyeti veriyor, kötülüklerden sakınmasını sağlayacak imkân veriyor demektir. kötülüklerden sakınmasını sağlayacak imkân veriyor demektir.

2.Ve zehhedehû fi'd-dünyâ. "Dünyanın da faniliğini anlattırır." 2.Ve zehhedehû fi'd-dünyâ. "Dünyanın da faniliğini anlattırır."

Dünya sevgisini kalbinden çıkarttırır. Dünyaya karşı müstağni, soğuk [olmasını sağlar]. Dünya sevgisini kalbinden çıkarttırır. Dünyaya karşı müstağni, soğuk [olmasını sağlar].

"Seni yalancı dünya seni! Kaç kişiyi aldattın, bende aldanacak göz yok! Hadi bakalım…" diye "Seni yalancı dünya seni! Kaç kişiyi aldattın, bende aldanacak göz yok! Hadi bakalım…" diye dünyanın faniliğini anlayan, âhirete rağbet eden;dünyanın faniliğini anlayan, âhirete rağbet eden; fâni dünya lezzetlerine aldanmayan insan hâline getirir. Böyle insana zahid derler. fâni dünya lezzetlerine aldanmayan insan hâline getirir. Böyle insana zahid derler.

"Falanca adam çok âbid, zahid…" Demek ki menfaat için dinini zedelemiyor,"Falanca adam çok âbid, zahid…"

Demek ki menfaat için dinini zedelemiyor,
demek ki âhireti için çalışıyor, fedakâr, tok gözlü, demek ki yalanı dolanı sevmeyen iyi bir insan! demek ki âhireti için çalışıyor, fedakâr, tok gözlü, demek ki yalanı dolanı sevmeyen iyi bir insan!

Âbid, ibadet eden; zahid, dünyaya tamah etmeyen mânasına. Âbid, ibadet eden; zahid, dünyaya tamah etmeyen mânasına. Allah insana bu duyguyu da veriyor. Şu fâni dünya hiç kimsenin elinde kalmamış.Allah insana bu duyguyu da veriyor.

Şu fâni dünya hiç kimsenin elinde kalmamış.
İnsan evdi barktı, paraydı puldu, çoluktu çocuktu, servetti, mevki idi makamdı,İnsan evdi barktı, paraydı puldu, çoluktu çocuktu, servetti, mevki idi makamdı, rütbeydi derken ölüm geliveriyor. rütbeydi derken ölüm geliveriyor. Asarım keserim derken Azrail'in avucuna düşüyor, pençesine düşüyor; kara toprağa giriyor. Asarım keserim derken Azrail'in avucuna düşüyor, pençesine düşüyor; kara toprağa giriyor.

Birtakım yöneticiler, milletleri mahvediyor. Birtakım yöneticiler, milletleri mahvediyor. Türkiye'de kötü yöneticiler dini zayıflattı, dindarları saptırdı. Türkiye'de kötü yöneticiler dini zayıflattı, dindarları saptırdı. Dinî [hayırları] yapmak isteyenlere "Siz bir siyasî partisiniz!.." diyerek engel oldu. Dinî [hayırları] yapmak isteyenlere "Siz bir siyasî partisiniz!.." diyerek engel oldu.

Hâlbuki biz o partiden değiliz ama yine dindarız, besbelli. Hâlbuki biz o partiden değiliz ama yine dindarız, besbelli. Şu partiden de bu partiden de bu partiden de dindarlar var!Şu partiden de bu partiden de bu partiden de dindarlar var! Böyle bahanelerle elinde birtakım mevki makam, güç kuvvet olan insanlar Böyle bahanelerle elinde birtakım mevki makam, güç kuvvet olan insanlar dinin canına okudu ve çok büyük günahlara girdi. Firavunların, Nemrutların yaptığı işleri yaptı.dinin canına okudu ve çok büyük günahlara girdi. Firavunların, Nemrutların yaptığı işleri yaptı. Ama hayat onlara da kalmıyor, dünya onlara da kalmıyor. Azrail pençesine geçirdi mi işini bitiriyor. Ama hayat onlara da kalmıyor, dünya onlara da kalmıyor. Azrail pençesine geçirdi mi işini bitiriyor. O zaman âhireti ebedî hüsran oluyor. Omuz kalabalıklığı para etmiyor.O zaman âhireti ebedî hüsran oluyor. Omuz kalabalıklığı para etmiyor. Mevki makam, rütbe, alkış, rey burada kalıyor. Rey idi, oy idi; hiçbirisinin kıymeti kalmıyor.Mevki makam, rütbe, alkış, rey burada kalıyor. Rey idi, oy idi; hiçbirisinin kıymeti kalmıyor. Âhirete eli boş gidiyor.Âhirete eli boş gidiyor. Bu gerçeği anlayıp âhiretin önemli olduğunu anlayıp âhirete çalışan insana zahid derler. Bu gerçeği anlayıp âhiretin önemli olduğunu anlayıp âhirete çalışan insana zahid derler.

Eğer bir müslüman bu durumu anlayamamışsa dini iyi anlayamamış demektir. Eğer bir müslüman bu durumu anlayamamışsa dini iyi anlayamamış demektir. Fani dünya, yalan dünya! Yunus Emre boşuna mı söylemiş, yanılmış mı? Fani dünya, yalan dünya!

Yunus Emre boşuna mı söylemiş, yanılmış mı?

Hayır, yanılmamış, doğruyu söylemiş. Hayır, yanılmamış, doğruyu söylemiş. Âyeti, hadîs-i şerîfi Türkçeleştirmiş, halk anlasın diye ilahî hâlinde doğruyu söylemiş. Âyeti, hadîs-i şerîfi Türkçeleştirmiş, halk anlasın diye ilahî hâlinde doğruyu söylemiş.

Yalan dünyasın, yalan dünyasın Sevdiklerimi alan dünyasın Yalan dünyasın, yalan dünyasın

Sevdiklerimi alan dünyasın

Sevdiğim aldın, beni ağlattın Dönüp uzaktan gülen dünyasın Sevdiğim aldın, beni ağlattın

Dönüp uzaktan gülen dünyasın

Anlamış: Seni yalan dünya, yalancı dünya! Seni aldatıcı, fettan, seni koca karı seni!Anlamış: Seni yalan dünya, yalancı dünya! Seni aldatıcı, fettan, seni koca karı seni! Seni cadaloz! Yüzünü gözünü boyamışsın, allamışsın pullamışsın,Seni cadaloz! Yüzünü gözünü boyamışsın, allamışsın pullamışsın, güzel ipekli elbiseleri, renkleri giymişsin. Uzaktan millet seni şahane, dünya güzeli sanıyor.güzel ipekli elbiseleri, renkleri giymişsin. Uzaktan millet seni şahane, dünya güzeli sanıyor. Seni cadaloz seni, ben senin dişlerinin nasıl dökük olduğunu bilirim,Seni cadaloz seni, ben senin dişlerinin nasıl dökük olduğunu bilirim, yüzünün nasıl buruşuk olduğunu bilirim, ne kambur felek olduğunu bilirim… yüzünün nasıl buruşuk olduğunu bilirim, ne kambur felek olduğunu bilirim…

Zahid olan insan ona meyletmez. Zahid olan insan ona meyletmez. Allah bu duyguları bildirtir; bir kulu sevdi mi, hayrını murad etti mi,Allah bu duyguları bildirtir; bir kulu sevdi mi, hayrını murad etti mi, "Bu kulum hayra ersin de âhirette rahat etsin." dedi mi böyle yapar. "Bu kulum hayra ersin de âhirette rahat etsin." dedi mi böyle yapar.

3.Ve bassarahû uyûbehû. "Ve bu zata ayıplarını göstertir, adam ayıplarını görür." 3.Ve bassarahû uyûbehû. "Ve bu zata ayıplarını göstertir, adam ayıplarını görür."

"Yahu bana ne oluyor? Ben böyle değildim yahu, nedir bu hâlim?"Yahu bana ne oluyor? Ben böyle değildim yahu, nedir bu hâlim? Bende bir hastalık başladı, bir kusur başladı. Günde bir cüz Kur'an okurdum, okumaz oldum;Bende bir hastalık başladı, bir kusur başladı. Günde bir cüz Kur'an okurdum, okumaz oldum; bir sayfa Kur'an ezberlerdim, ezberlemez oldum; şu kadar tesbih çekiyordum, çekmez oldum;bir sayfa Kur'an ezberlerdim, ezberlemez oldum; şu kadar tesbih çekiyordum, çekmez oldum; şöyle sadaka veriyordum, vermez oldum… Ne oldu bana yahu?şöyle sadaka veriyordum, vermez oldum… Ne oldu bana yahu? Yaşlandıkça müttakî olmam gerekirken daha salih, daha ihlâslı olmam gerekirken şu hâle bak;Yaşlandıkça müttakî olmam gerekirken daha salih, daha ihlâslı olmam gerekirken şu hâle bak; namazlara bile gelemez oldum, cumaları bile kaçırmaya başladım. Vay be! Ne oluyor bana?.." namazlara bile gelemez oldum, cumaları bile kaçırmaya başladım. Vay be! Ne oluyor bana?.."

Hemen kendisini toparlar: "Demek ki şeytan beni bir yerden yakaladı, beni yavaş yavaş çekiyor, Hemen kendisini toparlar:

"Demek ki şeytan beni bir yerden yakaladı, beni yavaş yavaş çekiyor,
cehennemin uçurumuna doğru oradan itiverecek. Uçuruma yuvarlayacak, mahvedecek beni…" cehennemin uçurumuna doğru oradan itiverecek. Uçuruma yuvarlayacak, mahvedecek beni…"

Hemen kendisini toparlar, kişi ayıplarını görür.Hemen kendisini toparlar, kişi ayıplarını görür. Allah o kişinin hayrını murad etti mi ayıplarını görür, anlar.Allah o kişinin hayrını murad etti mi ayıplarını görür, anlar. "Ben ayıp işledim, ayıp ediyorum, böyle yapmamam lazım…" der, döndürtür. "Ben ayıp işledim, ayıp ediyorum, böyle yapmamam lazım…" der, döndürtür.

Demek ki bu üç şey güzel, bunları aklımızda tutmamız lazım: Demek ki bu üç şey güzel, bunları aklımızda tutmamız lazım:

"Allah bir kulun hayrını murad etti mi dinde onu bilgili, anlayışlı, kavrayışlı, alim, fakih eyler." "Allah bir kulun hayrını murad etti mi dinde onu bilgili, anlayışlı, kavrayışlı, alim, fakih eyler."

O hâlde hemen kitapları alalım, okumaya başlayalım. O hâlde hemen kitapları alalım, okumaya başlayalım.

"Dünyaya karşı zahid, müstağni eyler. Ayıplarını gösterir." "Dünyaya karşı zahid, müstağni eyler. Ayıplarını gösterir."

Benim ayıplarım neler, ne yapmam lazım diye ayıplarımızı da düşünelim. Benim ayıplarım neler, ne yapmam lazım diye ayıplarımızı da düşünelim.

İzâ erâdallâhü bi-abdin hayran ceale senâyiahû ve ma'rûfehü fî ehli'l-hifâziİzâ erâdallâhü bi-abdin hayran ceale senâyiahû ve ma'rûfehü fî ehli'l-hifâzi ve izâ erâdallâhü bi-abdin şerren ceale senâyiahû ve ma'rûfehû fî gayri ehli'l-hifâzi. ve izâ erâdallâhü bi-abdin şerren ceale senâyiahû ve ma'rûfehû fî gayri ehli'l-hifâzi.

Hadîs-i şerîfi Câbir radıyallahu anh'ten Deylemî rivayet etmiş. Hadîs-i şerîfi Câbir radıyallahu anh'ten Deylemî rivayet etmiş.

"Allah bir kulun hayrını, sevap kazanmasını, kârlı olmasını diledi mi"Allah bir kulun hayrını, sevap kazanmasını, kârlı olmasını diledi mi yaptığı iyilikleri hayrât u hasenâtı; iyilikten anlayan, ağzı dualı, dindar, iyi insanlara yaptırtır.yaptığı iyilikleri hayrât u hasenâtı; iyilikten anlayan, ağzı dualı, dindar, iyi insanlara yaptırtır. İyiliğini onlara yaptırtır. Onlar da ona dua ederler. Hayır, sadaka yerini bulmuş olur. İyiliğini onlara yaptırtır. Onlar da ona dua ederler. Hayır, sadaka yerini bulmuş olur. Böylece adam kâr eder. Bir kulun da kötülüğünü murad etti mi sevap kazanmasın,Böylece adam kâr eder. Bir kulun da kötülüğünü murad etti mi sevap kazanmasın, iyi bir kul değil diye tevfîkini refîk etmediği zaman daiyi bir kul değil diye tevfîkini refîk etmediği zaman da adam hayrı hasenâtı gider, olmadık yerlere yapar." adam hayrı hasenâtı gider, olmadık yerlere yapar."

"Yahu senin bu barın çatısı çok güzel değil,"Yahu senin bu barın çatısı çok güzel değil, ben sana biraz para vereyim de burayı biraz daha süsle!.." "Vay be, ne cömert adam!.." ben sana biraz para vereyim de burayı biraz daha süsle!.."

"Vay be, ne cömert adam!.."

Nereye veriyor? Barın, pavyonun sahnesi, çatısı düzgünleşsin diye veriyor. Nereye veriyor?

Barın, pavyonun sahnesi, çatısı düzgünleşsin diye veriyor.
Veyahut falanca futbol kulübüne şu kadar milyar ayırıyor.Veyahut falanca futbol kulübüne şu kadar milyar ayırıyor. Ben rakamları duyduğum zaman mahvoluyorum.Ben rakamları duyduğum zaman mahvoluyorum. Millet hayırlı bir yere değil, boş yerlere muazzam paralar ayırıyor.Millet hayırlı bir yere değil, boş yerlere muazzam paralar ayırıyor. Düğündü dernekti, falanca yeri tutmak derken paralar hep istenmeyen; Düğündü dernekti, falanca yeri tutmak derken paralar hep istenmeyen; Allah'ın sevmediği, kötü taraflara gidiyor. Yapılan iyilikler de ehil olmayan kimselere gidiyor. Allah'ın sevmediği, kötü taraflara gidiyor. Yapılan iyilikler de ehil olmayan kimselere gidiyor.

"Sen o adama o parayı verdin ama o adam bu parayla şimdi esrar içecek,"Sen o adama o parayı verdin ama o adam bu parayla şimdi esrar içecek, sen onu ona verdin ama bu adam buranın mâruf bir serserisidir.sen onu ona verdin ama bu adam buranın mâruf bir serserisidir. Gidecek o parayı kötülükte harcayacak. Sen niye ona verdin?.." Gidecek o parayı kötülükte harcayacak. Sen niye ona verdin?.."

"Ne bileyim, üstünü hırpanî gördüm de…" Cenâb-ı Hak, senin hayrını isabetli yere verdirtmedi."Ne bileyim, üstünü hırpanî gördüm de…"

Cenâb-ı Hak, senin hayrını isabetli yere verdirtmedi.
Demek ki kusurlusun. Bir ağzı dualı mübarek insana verseydin;Demek ki kusurlusun. Bir ağzı dualı mübarek insana verseydin; ağzı dualı, Allah'ın sevdiği kul, namazın arkasından elini açardı, gözyaşı içinde sana candan dua ederdi.ağzı dualı, Allah'ın sevdiği kul, namazın arkasından elini açardı, gözyaşı içinde sana candan dua ederdi. İyi bir kulun duası berekâtına nice hayırlara ererdin. İyi bir kulun duası berekâtına nice hayırlara ererdin.

Cami yardımına gidiyorsun; adam sakalı bıyığı traşlı, kravatlı, altın yüzüklü, altın kravat iğneli… Cami yardımına gidiyorsun; adam sakalı bıyığı traşlı, kravatlı, altın yüzüklü, altın kravat iğneli…

"Cami yapıyoruz. Semtimizde mahallemizde cami yok…" "Cami yapıyoruz. Semtimizde mahallemizde cami yok…"

"Yok, vermem. Okul için gelseydin verirdim. Okul için olsaydı verirdim. Camiye para vermem." diyor. "Yok, vermem. Okul için gelseydin verirdim. Okul için olsaydı verirdim. Camiye para vermem." diyor.

"Yurt olsaydı yurda da verirdim…" "Yurt olsaydı yurda da verirdim…"

Bizim rahmetli arkadaş Türkiye'nin en büyük zenginlerinden birine gitmiş. Allah ıslah etsin.Bizim rahmetli arkadaş Türkiye'nin en büyük zenginlerinden birine gitmiş. Allah ıslah etsin. Demiş ki; "Bizim vakfımız var, hocamız var, biz şu cemaatiz.Demiş ki;

"Bizim vakfımız var, hocamız var, biz şu cemaatiz.
Senin şu memleketinde de hiçbir şeyimiz yok, bize hayır yapsan…" Demiş ki; Senin şu memleketinde de hiçbir şeyimiz yok, bize hayır yapsan…"

Demiş ki;

"Biz hayrı nereye yapacağımızı müesseselerimizde kararlaştırıyoruz, oralara veriyoruz."Biz hayrı nereye yapacağımızı müesseselerimizde kararlaştırıyoruz, oralara veriyoruz. Böyle yerlere değil. İşte falancaya yurt yaptım ya!" demiş. Böyle yerlere değil. İşte falancaya yurt yaptım ya!" demiş.

O yurdun içinde ne günahlar işleniyor biliyor musun? O yurtta kimler kalıyor?O yurdun içinde ne günahlar işleniyor biliyor musun? O yurtta kimler kalıyor? Akşamları o yurtta ne işretler, ne âlemler oluyor biliyor musun?.. Akşamları o yurtta ne işretler, ne âlemler oluyor biliyor musun?..

Oradan yetişen adamlar senin fabrikanı yakacak. Orada senin fabrikanı yıkacak adamlar yetişiyor. Oradan yetişen adamlar senin fabrikanı yakacak. Orada senin fabrikanı yıkacak adamlar yetişiyor.

İyi insanlara versen ne olur? Memlekete hayrı olan evlatlar, okuyamadığı için köyüne gidiyor. İyi insanlara versen ne olur?

Memlekete hayrı olan evlatlar, okuyamadığı için köyüne gidiyor.
Parası olmadığından zavallı, tahsilsiz kalıyor. Onlara versen ne olur? "Yok!" Parası olmadığından zavallı, tahsilsiz kalıyor. Onlara versen ne olur?

"Yok!"

Demek ki Allah bir kulu sevdi mi hayrı isabetli yere verdirtiyor. Demek ki Allah bir kulu sevdi mi hayrı isabetli yere verdirtiyor. Sevmedi mi hayır da yapsa hayrı da yamuk yere gidiyor, boşa gidiyor, havaya cıvaya gidiyor. Sevmedi mi hayır da yapsa hayrı da yamuk yere gidiyor, boşa gidiyor, havaya cıvaya gidiyor.

Allah bizi sevdiği kul eylesin, sevdiği işleri yapmaya muvaffak eylesin. el-Fâtiha! Allah bizi sevdiği kul eylesin, sevdiği işleri yapmaya muvaffak eylesin.

el-Fâtiha!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2