Namaz Vakitleri
İstanbul
27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Kur’an-ı Kerim’deki Misaller

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

1 Zilka'de 1419 / 16.02.1999
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın yurtdışında bulunduğu zamanlarda, özellikle 7 Mayıs 1997 günü Türkiye’den ayrıldıktan sonra gurbet ellerde; Avustralya, Almanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, ABD ve farklı ülkelerde yapmış oldukları sohbetlerdir.

Avustralya’da sabah ve yatsı namazından sonra, çeşitli camilerde yaptıkları hadis ve tefsir sohbetleri, İsveç’te son Ramazan ayı boyunca yaptıkları konuşmalar, aile eğitim toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve konferanslardan oluşmaktadır.

Bu konuşmalar, Ak-Radyo’da “Gurbet Sohbetleri” adı altında yayımlanmıştır.

Konuşma Metni

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû! es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtühû!

Hepinize içten, candan, kalpten sevgiler, selamlar, dualar, hayır temennilerimi arz ederim.Hepinize içten, candan, kalpten sevgiler, selamlar, dualar, hayır temennilerimi arz ederim. Allah hepinizden razı olsun.Allah hepinizden razı olsun. Razı olacağı şekilde ömür geçirmenizi, sevdiği razı olduğu işleri yapmanızı, kendisine mutî kullar,Razı olacağı şekilde ömür geçirmenizi, sevdiği razı olduğu işleri yapmanızı, kendisine mutî kullar, âbid, zâhid, salih kullar olmanızı nasip eylesin. Huzuruna yüzü ak alnı açık varmanızı nasip eylesin. âbid, zâhid, salih kullar olmanızı nasip eylesin. Huzuruna yüzü ak alnı açık varmanızı nasip eylesin.

Kur'ân-ı Kerîm tefsiri sohbetlerimizde Bakara sûresinin 26. âyet-i kerîmesine geldik.Kur'ân-ı Kerîm tefsiri sohbetlerimizde Bakara sûresinin 26. âyet-i kerîmesine geldik. 26 ve 27'yi bugün size sohbetimin konusu yaparak anlatmayı, açıklamayı düşünüyorum. 26 ve 27'yi bugün size sohbetimin konusu yaparak anlatmayı, açıklamayı düşünüyorum.

26. âyet-i kerîme şöyle: 26. âyet-i kerîme şöyle:

Bismillâhirrahmânirrahîm. İnna'llâhe lâ yestahyî en yadribe meselen mâ beûdetenBismillâhirrahmânirrahîm.

İnna'llâhe lâ yestahyî en yadribe meselen mâ beûdeten
femâ fevkahâ fe-emme'llezîne âmenû fe-ya'lemûne ennehü'l-hakku min rabbihim femâ fevkahâ fe-emme'llezîne âmenû fe-ya'lemûne ennehü'l-hakku min rabbihim ve emme'llezîne keferû fe-yekûlûne mâ zâ erâda'llâhu bi-hâzâ meselâ yudıllü bihî kesîrenve emme'llezîne keferû fe-yekûlûne mâ zâ erâda'llâhu bi-hâzâ meselâ yudıllü bihî kesîren ve yehdî bihî kesîrâ ve mâ yudıllü bihî ille'l-fâsıkîn. ve yehdî bihî kesîrâ ve mâ yudıllü bihî ille'l-fâsıkîn.

Bu bakara suresinin 26. âyet-i kerîmesi. Bu âyet-i kerîmenin sonu fâsıkîn kelimesiyle bitiyor ya,Bu bakara suresinin 26. âyet-i kerîmesi. Bu âyet-i kerîmenin sonu fâsıkîn kelimesiyle bitiyor ya, onun vasıflarını anlatan 27. âyet-i kerîme de buna bağlı.onun vasıflarını anlatan 27. âyet-i kerîme de buna bağlı. Ellezîne, yani "O fâsıklar ki..." demek. Onarki: Ellezîne, yani "O fâsıklar ki..." demek. Onarki:

Ellezîne yenkudûne ahda'llâhi min ba'di mîsâkıhî ve yaktaûne mâ emera'llâhu bihî en yûsaleEllezîne yenkudûne ahda'llâhi min ba'di mîsâkıhî ve yaktaûne mâ emera'llâhu bihî en yûsale ve yufsidûne fi'l-ard ülâike hümü'l-hâsirûn. Sadaka'llâhu'l-azîm. ve yufsidûne fi'l-ard ülâike hümü'l-hâsirûn.

Sadaka'llâhu'l-azîm.

Bu âyet-i kerîmenin sebeb-i nüzûlü ne?Bu âyet-i kerîmenin sebeb-i nüzûlü ne? Hangi sebeple bu âyet-i kerîmeler nâzil olmuş, Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmeleri indirmiş? Hangi sebeple bu âyet-i kerîmeler nâzil olmuş, Allahu Teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmeleri indirmiş?

İbn Abbas, İbn Mes'ûd ve sahabeden başka alim kimselerin -rıdvanullâhi aleyhim ecmaîn- bildirmesine göre;İbn Abbas, İbn Mes'ûd ve sahabeden başka alim kimselerin -rıdvanullâhi aleyhim ecmaîn- bildirmesine göre; daha önce açıkladığımız münafıklarla ilgili âyet-i kerîmelerin sonunda Allahu Teâlâ hazretleri;daha önce açıkladığımız münafıklarla ilgili âyet-i kerîmelerin sonunda Allahu Teâlâ hazretleri; "Onların misâli, onların temsili bir ateş yakan kimseye benzer." diye bir temsil, bir teşbih,"Onların misâli, onların temsili bir ateş yakan kimseye benzer." diye bir temsil, bir teşbih, bir benzetme, bir misal veriyordu.bir benzetme, bir misal veriyordu. Veyahut da, münafıkların durumları; ev kesayyibin mine's-semâ', gökten yağan bir sağanaktaVeyahut da, münafıkların durumları;

ev kesayyibin mine's-semâ', gökten yağan bir sağanakta
bocalayan bir insanın durumuna benzetiliyordu. bocalayan bir insanın durumuna benzetiliyordu.

Geçen haftalar anlattığımız, münafıklarla ilgili bu âyet-i kerîmeler inince münafıklar tabii kendileri hakkındaki bu âyetleri,Geçen haftalar anlattığımız, münafıklarla ilgili bu âyet-i kerîmeler inince münafıklar tabii kendileri hakkındaki bu âyetleri, Kur'ân-ı Kerîm'deki kendileri aleyhindeki ibareleri hissediyorlar, onun kızgınlığı içindeler.Kur'ân-ı Kerîm'deki kendileri aleyhindeki ibareleri hissediyorlar, onun kızgınlığı içindeler. Öyle bir de iyi anlaşılsın diye misaller verilince, kendileri birtakım benzetmelerleÖyle bir de iyi anlaşılsın diye misaller verilince, kendileri birtakım benzetmelerle müslümanlara anlatılınca tabii mızıkçılık yapacaklar. müslümanlara anlatılınca tabii mızıkçılık yapacaklar.

Zaten Mekke'nin müşrikleri de Peygamber Efendimiz'e itirazlar yapıyorlardı.Zaten Mekke'nin müşrikleri de Peygamber Efendimiz'e itirazlar yapıyorlardı. "Kur'ân-ı Kerîm buna inmemeliydi de meşhur, bizim tanıdığımız, hürmet ettiğimiz"Kur'ân-ı Kerîm buna inmemeliydi de meşhur, bizim tanıdığımız, hürmet ettiğimiz falanca kimseye inmeliydi." diyorlardı. Veyahut Peygamber Efendimiz'in hâlini tenkit ediyorlardı. falanca kimseye inmeliydi." diyorlardı. Veyahut Peygamber Efendimiz'in hâlini tenkit ediyorlardı. "Bu çarşıda pazarda dolaşıyor. Böyle peygamber mi olur? İki tarafında iki melek gezmeli değil miydi?"Bu çarşıda pazarda dolaşıyor. Böyle peygamber mi olur? İki tarafında iki melek gezmeli değil miydi? Veyahut bahçesi olmalı, dalından ilâhî meyveleri koparmalı değil miydi?"Veyahut bahçesi olmalı, dalından ilâhî meyveleri koparmalı değil miydi?" Böyle kendi akıllarından Peygamber Efendimiz'in bir beşer olmasını hazmedemeyipBöyle kendi akıllarından Peygamber Efendimiz'in bir beşer olmasını hazmedemeyip melekten bir peygamber bekliyor gibi tenkitler yapıyorlardı. melekten bir peygamber bekliyor gibi tenkitler yapıyorlardı.

Sonra bir kısmı âyet-i kerîmelere, âyet-i kerîmelerdeki hakikatlere itiraz ediyorlardı.Sonra bir kısmı âyet-i kerîmelere, âyet-i kerîmelerdeki hakikatlere itiraz ediyorlardı. "Allah öldükten sonra insanları diriltecek." deyince, mesela çürük bir kemiği karşısına getirip;"Allah öldükten sonra insanları diriltecek." deyince, mesela çürük bir kemiği karşısına getirip; "Bunu mu diriltecek Allah?" [diyorlardı.] "Evet, onu diriltecek. "Bunu mu diriltecek Allah?" [diyorlardı.] "Evet, onu diriltecek. Onu yaratmış olan Allah bir başka yaratma ile ölüleri tekrar diriltecek.Onu yaratmış olan Allah bir başka yaratma ile ölüleri tekrar diriltecek. Ba'sü ba'de'l-mevt olacak." diye Allahu Teâlâ hazretleri bildiriyor. Ba'sü ba'de'l-mevt olacak." diye Allahu Teâlâ hazretleri bildiriyor.

Böyle çeşitli itirazların içinde bir de Kur'ân-ı Kerîm'in içinde misaller verilince, benzetmeler yapılınca,Böyle çeşitli itirazların içinde bir de Kur'ân-ı Kerîm'in içinde misaller verilince, benzetmeler yapılınca, temsiller yapılınca onlara karşı "Ya böyle şey olur mu?" filan gibilerden itiraz etmeye başladılar.temsiller yapılınca onlara karşı "Ya böyle şey olur mu?" filan gibilerden itiraz etmeye başladılar. Hem âyet-i kerîmeleri istihfaf etmek, yani hafife almak, önemsememek;Hem âyet-i kerîmeleri istihfaf etmek, yani hafife almak, önemsememek; hem de gerçekleri çarpıtmak için, hidâyet vesilesi olan sözleri, insanların iyi anlaması içinhem de gerçekleri çarpıtmak için, hidâyet vesilesi olan sözleri, insanların iyi anlaması için Allahu Teâlâ hazretlerinin lütfuyla, keremiyle, rahmetiyle iyi anlaşılsın diyeAllahu Teâlâ hazretlerinin lütfuyla, keremiyle, rahmetiyle iyi anlaşılsın diye beyan buyurduğu âyetleri çarpıtmaya, dalâlete yöneltmeye, o noktada kullanmaya,beyan buyurduğu âyetleri çarpıtmaya, dalâlete yöneltmeye, o noktada kullanmaya, dalâletlerini haklı gösterecek tarzda yamultmaya ve itiraz etmeye kalkıştılar.dalâletlerini haklı gösterecek tarzda yamultmaya ve itiraz etmeye kalkıştılar. Kur'an'ı sevmiyorlar, Peygamber Efendimiz'i sevmiyorlar, rahatsızlar.Kur'an'ı sevmiyorlar, Peygamber Efendimiz'i sevmiyorlar, rahatsızlar. İslâm'dan rahatsızlar, münafıklık ediyorlar. Böyle deyince bu iki âyet-i kerîme indi.İslâm'dan rahatsızlar, münafıklık ediyorlar.

Böyle deyince bu iki âyet-i kerîme indi.
Allahu Teâlâ hazretleri; "Allah hiç şüphe yok ki herhangi bir temsil, teşbih, benzetme ile,Allahu Teâlâ hazretleri; "Allah hiç şüphe yok ki herhangi bir temsil, teşbih, benzetme ile, teşbih ile misal vererek, mesel ortaya irad ederek, teşbih ile misal vererek, mesel ortaya irad ederek, koyarak bir konuyu anlatmaktan çekinmez, korkmaz." mânasına bu âyet-i kerîmeyi inzal buyurdu. koyarak bir konuyu anlatmaktan çekinmez, korkmaz." mânasına bu âyet-i kerîmeyi inzal buyurdu.

Bazı rivayetlerde, mesela Katade hazretleri rivayet ediyor,Bazı rivayetlerde, mesela Katade hazretleri rivayet ediyor, başka bir âyet-i kerîmede Allahu Teâlâ hazretleri şöyle buyurdu: başka bir âyet-i kerîmede Allahu Teâlâ hazretleri şöyle buyurdu:

Yâ eyyühe'n-nâs. "Ey insanlar!" Duribe meselün fe'stemiû lehû.Yâ eyyühe'n-nâs. "Ey insanlar!" Duribe meselün fe'stemiû lehû. "Size bir misal, bir örnek verilecek, iyice dinleyin bakın!" İnne'llezîne ted'ûne min dûni'llâhi."Size bir misal, bir örnek verilecek, iyice dinleyin bakın!" İnne'llezîne ted'ûne min dûni'llâhi. "Allah'ı bırakıp da kendinizin put edinip tapındığınız o varlıklar,"Allah'ı bırakıp da kendinizin put edinip tapındığınız o varlıklar, o taştan, ağaçtan edindiğiniz tanrılar, bâtıl ilahlar..."o taştan, ağaçtan edindiğiniz tanrılar, bâtıl ilahlar..." Len yahlükû zübâben. "Bir sinek bile yaratamayacak durumdalar, yaratamazlar, yaratamayacaklar!Len yahlükû zübâben. "Bir sinek bile yaratamayacak durumdalar, yaratamazlar, yaratamayacaklar! Yaratmasını bekleseniz, isteseniz, böyle bir şey yapacak durumda değiller, yapamazlar,Yaratmasını bekleseniz, isteseniz, böyle bir şey yapacak durumda değiller, yapamazlar, yapamayacaklar!" diye, hani sinek küçük bir mahluktur, sineğin bile yapılamayacağını söyledi. yapamayacaklar!" diye, hani sinek küçük bir mahluktur, sineğin bile yapılamayacağını söyledi.

Sonra Allah'tan gayri varlıkları tanrı edinip, onlara değer verip, karşısına geçip de eğilip, kalkıp,Sonra Allah'tan gayri varlıkları tanrı edinip, onlara değer verip, karşısına geçip de eğilip, kalkıp, saygı gösterip, kurban kesip tapınanlara; "Onların durumu örümceğin durumuna benzer. saygı gösterip, kurban kesip tapınanlara; "Onların durumu örümceğin durumuna benzer. Kendisi tarafından kolayca hemen birkaç dakikada yapılabiliyor. Örümcek kendi yuvasını yapabiliyor.Kendisi tarafından kolayca hemen birkaç dakikada yapılabiliyor. Örümcek kendi yuvasını yapabiliyor. İşte en basit ev, en hakir ev. Bozarsın, yine yapar; bozarsın, yine yapar..." [buyuruluyor.] İşte en basit ev, en hakir ev. Bozarsın, yine yapar; bozarsın, yine yapar..." [buyuruluyor.]

Bizim şimdi oturduğumuz yerde, ağaçlarda, her yerde birçok büyüklü küçüklü, çeşitli örümcekler var.Bizim şimdi oturduğumuz yerde, ağaçlarda, her yerde birçok büyüklü küçüklü, çeşitli örümcekler var. Bazen çarşaf gibi ağlar geriyorlar; kelebekleri, sinekleri yakalamak için. Bazen çarşaf gibi ağlar geriyorlar; kelebekleri, sinekleri yakalamak için. Tabii onların da bir görevi var, tabiatın kuruluşunda hizmetleri var.Tabii onların da bir görevi var, tabiatın kuruluşunda hizmetleri var. Fazla zararlı mahlukları yakalayacak, dengeleyecek. Allah'ın çeşit çeşit hikmetleri var. Fazla zararlı mahlukları yakalayacak, dengeleyecek. Allah'ın çeşit çeşit hikmetleri var.

"Kâfirler o ev yapan örümceğin durumuna benzer." deyince"Kâfirler o ev yapan örümceğin durumuna benzer." deyince veyahut "Sizin tapındığınız o varlıklar, putlar bir sinek bile yaratamaz!" deyince kâfirler, münafıklar;veyahut "Sizin tapındığınız o varlıklar, putlar bir sinek bile yaratamaz!" deyince kâfirler, münafıklar; "Ne biçim şey ya? Artık sinek de örümcek de bahis konusu edilir mi?" gibi Kur'ân-ı Kerîm'le alay etmek,"Ne biçim şey ya? Artık sinek de örümcek de bahis konusu edilir mi?" gibi Kur'ân-ı Kerîm'le alay etmek, onu istihfaf etmek durumuna geçince bu âyet-i kerîme indi, deniliyor. Çerçeve bu. Yani olayın akışı bu. onu istihfaf etmek durumuna geçince bu âyet-i kerîme indi, deniliyor. Çerçeve bu. Yani olayın akışı bu.

Onların itirazlarının ufacık bir mantıklı, haklı tarafı var mı? Yok.Onların itirazlarının ufacık bir mantıklı, haklı tarafı var mı?

Yok.
Çünkü o meseller ilâhî gerçekleri, imânî gerçekleri insanlar kolay anlasınlar diye anlatılıyor.Çünkü o meseller ilâhî gerçekleri, imânî gerçekleri insanlar kolay anlasınlar diye anlatılıyor. Allahu Teâlâ hazretlerinin Kur'ân-ı Kerîm'de bildirdiği o misaller o kadar güzel anlatım vasıtasıdır ki... Allahu Teâlâ hazretlerinin Kur'ân-ı Kerîm'de bildirdiği o misaller o kadar güzel anlatım vasıtasıdır ki...

Ben mesela edebiyat profesörü olarak ders verirdim.Ben mesela edebiyat profesörü olarak ders verirdim. Güzel yazı yazmak, güzel konuşma yapmak herkesin merak ettiği bir husus.Güzel yazı yazmak, güzel konuşma yapmak herkesin merak ettiği bir husus. Bu hususta kitapları okurlar; işte hitabet sanatı, kitabet sanatı, Bu hususta kitapları okurlar; işte hitabet sanatı, kitabet sanatı, güzel konuşma sanatı, güzel yazı yazma sanatı... Konuya nasıl girilecek, nasıl derlenip toparlanacak?güzel konuşma sanatı, güzel yazı yazma sanatı... Konuya nasıl girilecek, nasıl derlenip toparlanacak? Bir bilimsel araştırma nasıl olacak? Bunlar önemli şeyler.Bir bilimsel araştırma nasıl olacak? Bunlar önemli şeyler. Bunları anlatırken bütün bilim adamları, yani bu konularla ilgilenen,Bunları anlatırken bütün bilim adamları, yani bu konularla ilgilenen, ilm-i bedi' ve beyanla ve belâgatla ilgilenen insanların hepsinin ittifak ettikleri bir husustur ki;ilm-i bedi' ve beyanla ve belâgatla ilgilenen insanların hepsinin ittifak ettikleri bir husustur ki; anlatırken misal vermek konunun çok iyi anlaşılmasına yardımcı olur.anlatırken misal vermek konunun çok iyi anlaşılmasına yardımcı olur. Misal vermek çok kıymetli bir konuşma unsurudur. Adama anlatırsın, anlatırsın, anlatırsın... Misal vermek çok kıymetli bir konuşma unsurudur. Adama anlatırsın, anlatırsın, anlatırsın... Gözlerini kırpıştırır, şöyle bakar gözünün içine... "Bu iyi anlamadı. Gözlerini kırpıştırır, şöyle bakar gözünün içine... "Bu iyi anlamadı. Dur buna bunu bir misalle anlatayım." dersin, misali verirsin, 'şıp' diye anlar, "Şimdi anladım." der.Dur buna bunu bir misalle anlatayım." dersin, misali verirsin, 'şıp' diye anlar, "Şimdi anladım." der. Misal bu kadar önemli. Allahu Teâlâ hazretleri de insanlar çok yüksek olan ilâhî gerçekleri,Misal bu kadar önemli.

Allahu Teâlâ hazretleri de insanlar çok yüksek olan ilâhî gerçekleri,
iman hakikatlerini anlasın diye misaller veriyor.iman hakikatlerini anlasın diye misaller veriyor. Hem de onların dünyasından, insanların kendi çevrelerinden, bildiği şeylerden misaller veriyor.Hem de onların dünyasından, insanların kendi çevrelerinden, bildiği şeylerden misaller veriyor. Kendilerinin bildiği şeyleri misal vererek bilmediği şeyleri öğretiyor.Kendilerinin bildiği şeyleri misal vererek bilmediği şeyleri öğretiyor. Bu misaller eğitimin çok önemli malzemesidir. Eğitimin güzel olması için çok gerekli şeylerdir.Bu misaller eğitimin çok önemli malzemesidir. Eğitimin güzel olması için çok gerekli şeylerdir. Bir kimsenin buna itiraz etmesi çok şaşkın, çok aptalca, çok mantıksız bir itiraz. Tabii misal verme olacak. Bir kimsenin buna itiraz etmesi çok şaşkın, çok aptalca, çok mantıksız bir itiraz. Tabii misal verme olacak.

Kitaplar anlatıyor ki; eski indirilmiş olan ilâhî kitaplarda,Kitaplar anlatıyor ki; eski indirilmiş olan ilâhî kitaplarda, yani Allah'ın peygamberlerine indirdiği kütüb-ü sâlife ve suhuf-u sâlifede [misaller daha çoktu.]yani Allah'ın peygamberlerine indirdiği kütüb-ü sâlife ve suhuf-u sâlifede [misaller daha çoktu.] Allahu Teâlâ hazretleri bazı peygamberlere sahifeler indirmiş, bazı peygamberlere de kitap indirmiş.Allahu Teâlâ hazretleri bazı peygamberlere sahifeler indirmiş, bazı peygamberlere de kitap indirmiş. Bunlarda misaller daha çoktu. Kur'ân-ı Kerîm histen ziyade akla hitap ettiği içinBunlarda misaller daha çoktu. Kur'ân-ı Kerîm histen ziyade akla hitap ettiği için muhkem âyetleri daha çok olmakla beraber bazı âyetlerle böyle misal vererek demuhkem âyetleri daha çok olmakla beraber bazı âyetlerle böyle misal vererek de konunun iyi anlaşılması sağlanmıştır. Bu misaller yeri geldikçe anlatılacak.konunun iyi anlaşılması sağlanmıştır. Bu misaller yeri geldikçe anlatılacak. Şimdi onun teferruâtına, onların misallerini vermeye girmiyorum. Şimdi onun teferruâtına, onların misallerini vermeye girmiyorum.

Allahu Teâlâ hazretleri bu misalleri elbet bir hikmete mebnî kitabına koyuyor.Allahu Teâlâ hazretleri bu misalleri elbet bir hikmete mebnî kitabına koyuyor. Onların itirazları yersiz... Ve bu 26. âyette buyuruyor ki; Onların itirazları yersiz... Ve bu 26. âyette buyuruyor ki;

İnna'llâhe. İnne, bir şeyin muhakkak olduğunu,İnna'llâhe. İnne, bir şeyin muhakkak olduğunu, itiraz eden bir insanın itirazının yersiz olduğunu bildiren bir edat.itiraz eden bir insanın itirazının yersiz olduğunu bildiren bir edat. Bir isim cümlesinin başına inne geldi mi, o cümlede bildirilen hakikat "muhakkak öyle" demektir. Bir isim cümlesinin başına inne geldi mi, o cümlede bildirilen hakikat "muhakkak öyle" demektir. "Muhakkak ki, gerçekten ki, hiç şüphesiz ki" mânasına geliyor. İnne'nin mânası bu. "Muhakkak ki, gerçekten ki, hiç şüphesiz ki" mânasına geliyor. İnne'nin mânası bu.

İnna'llâhe. "Hiç şüphe yok ki, muhakkak ki Allah..." Lâ yestahyî. "Çekinmez, sakınmaz, korkmaz." İnna'llâhe. "Hiç şüphe yok ki, muhakkak ki Allah..." Lâ yestahyî. "Çekinmez, sakınmaz, korkmaz."

İstehyâ-yestahyî-istihyâen, hayâ kökünden geliyor;İstehyâ-yestahyî-istihyâen, hayâ kökünden geliyor; "hayâ duygusu duymak, utanma duygusu duymak" demek. Allahu Teâlâ hazretleri utanacak değil ki..."hayâ duygusu duymak, utanma duygusu duymak" demek. Allahu Teâlâ hazretleri utanacak değil ki... İlâhî gerçekleri vahyedip kullarına bildirdiği zaman Allahu Teâlâ hazretleri çekinmez.İlâhî gerçekleri vahyedip kullarına bildirdiği zaman Allahu Teâlâ hazretleri çekinmez. Bu utanmak insanların bir duygusudur. Bunda da bir benzetme var. Bu utanmak insanların bir duygusudur. Bunda da bir benzetme var. Allahu Teâlâ hazretlerinin hiçbir fiili mahlukâtının fiiline benzemez.Allahu Teâlâ hazretlerinin hiçbir fiili mahlukâtının fiiline benzemez. Fiilleri rubûbiyyetinin şânına uygun tarzdadır. Bu istihyâ da müteşâbih bir kelime. Fiilleri rubûbiyyetinin şânına uygun tarzdadır. Bu istihyâ da müteşâbih bir kelime.

Allahu Teâlâ hazretlerinin istihyâsı ne demek? Kul istihyâ ettiği zaman utanıyor, çekiniyor.Allahu Teâlâ hazretlerinin istihyâsı ne demek?

Kul istihyâ ettiği zaman utanıyor, çekiniyor.
"Yapamam, utanırım, korkarım..." diye bir sakınması, çekinmesi olduğu zaman kullanılan bir kelime."Yapamam, utanırım, korkarım..." diye bir sakınması, çekinmesi olduğu zaman kullanılan bir kelime. Allahu Teâlâ hazretleri kulların bu gibi durumlarda yaptığı gibi çekinmez, sakınmaz. Allahu Teâlâ hazretleri kulların bu gibi durumlarda yaptığı gibi çekinmez, sakınmaz. Tefsirciler; "Burada 'inkâr etmez' veya 'korkmaz' mânasına kullanılıyor." demişler. Tefsirciler; "Burada 'inkâr etmez' veya 'korkmaz' mânasına kullanılıyor." demişler. İstinkâh kelimesini, havf u haşyet kelimesini kullanmışlar. "Korkmaz." Neden kormaz? İstinkâh kelimesini, havf u haşyet kelimesini kullanmışlar.

"Korkmaz."

Neden kormaz?

En yadribe meselen mâ... "Herhangi bir meseli yerli yerince ortaya koymaktan,En yadribe meselen mâ... "Herhangi bir meseli yerli yerince ortaya koymaktan, karşı tarafın yüzüne 'pat' diye vurmaktan sakınmaz, çekinmez, korkmaz." karşı tarafın yüzüne 'pat' diye vurmaktan sakınmaz, çekinmez, korkmaz."

Yani misal verecekse verir. Kulları ona itiraz etmeye hak sahibi değiller ki... Yani misal verecekse verir. Kulları ona itiraz etmeye hak sahibi değiller ki...

Lâ yüs'elü ammâ yef'alü ve hüm yüs'elûn.Lâ yüs'elü ammâ yef'alü ve hüm yüs'elûn. "Allahu Teâlâ hazretlerinin fiillerinden kimse ona itiraz edemez, sorgu sual açamaz;"Allahu Teâlâ hazretlerinin fiillerinden kimse ona itiraz edemez, sorgu sual açamaz; ama kulların hepsi Allah'ın sorgusuna, sualine mahkeme-i kübrâda mâruz olacaklardır. Allah sorar." ama kulların hepsi Allah'ın sorgusuna, sualine mahkeme-i kübrâda mâruz olacaklardır. Allah sorar."

Kulların Allah'a itirazı akılsızlıklarının delilidir.Kulların Allah'a itirazı akılsızlıklarının delilidir. Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri her şeyi en güzel yapar, yerli yerinde yapar. Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri her şeyi en güzel yapar, yerli yerinde yapar.

Allah rahmet eylesin, kabri nur dolsun, makamı âlâ olsun...Allah rahmet eylesin, kabri nur dolsun, makamı âlâ olsun... İbrâhim Hakkı-i Erzurûmî, Yunus Emre gibi büyüklerimiz ne güzel söylemişler, İbrâhim Hakkı-i Erzurûmî, Yunus Emre gibi büyüklerimiz ne güzel söylemişler, neylerse güzel eylediğini; kahrının da, lütfunun da, her işinin hoş olduğununeylerse güzel eylediğini; kahrının da, lütfunun da, her işinin hoş olduğunu evliyâullah, mutasavvıfîn, ehlullah ne kadar güzel anlamışlar... Ey lütfu çok, kahrı güzel evliyâullah, mutasavvıfîn, ehlullah ne kadar güzel anlamışlar...

Ey lütfu çok, kahrı güzel

Lütfun da hoş, kahrın da hoş diyebilmek... Neylerse güzel eyler... Lütfun da hoş, kahrın da hoş

diyebilmek...

Neylerse güzel eyler...

Vallâhi güzel etmiş, billâhi güzel etmiş, tallâhi güzel etmiş... Vallâhi güzel etmiş, billâhi güzel etmiş, tallâhi güzel etmiş...

demek Allah'ı tanımaktan, Allah'ın fiillerinin güzelliğini söyleyecek olgunluğa erişmekten kaynaklanıyor. demek Allah'ı tanımaktan, Allah'ın fiillerinin güzelliğini söyleyecek olgunluğa erişmekten kaynaklanıyor.

Meselen mâ... Meselen'den sonra mâ gelince, "herhangi bir mesel" demek.Meselen mâ... Meselen'den sonra mâ gelince, "herhangi bir mesel" demek. Ondan sonra baûdeten geliyor. Mâ'dan bedel oluyor. Yani ne demek? Mesela bir sinek...Ondan sonra baûdeten geliyor. Mâ'dan bedel oluyor. Yani ne demek?

Mesela bir sinek...
Bir sineği misal olarak karşı tarafın anlaması için ortaya 'pat' diye koymaktan Bir sineği misal olarak karşı tarafın anlaması için ortaya 'pat' diye koymaktan Allahu Teâlâ hazretleri çekinmez. Hikmeti vardır, sebebi vardır ki onu öyle misalle anlatmıştır. Allahu Teâlâ hazretleri çekinmez. Hikmeti vardır, sebebi vardır ki onu öyle misalle anlatmıştır.

Mesel, misal ve misil aynı mânaya geliyor; "örnek" demek.Mesel, misal ve misil aynı mânaya geliyor; "örnek" demek. Bir şeyin iyi anlaşılması için misal olarak ortaya sunulan hususa "mesel" deniliyor. Bir şeyin iyi anlaşılması için misal olarak ortaya sunulan hususa "mesel" deniliyor. Onu ortaya koymaya da Arapça'da "meseli darbetmek, darb-ı mesel" deniliyor.Onu ortaya koymaya da Arapça'da "meseli darbetmek, darb-ı mesel" deniliyor. Darb-ı meseli biz atasözü mânasına da kullanıyoruz.Darb-ı meseli biz atasözü mânasına da kullanıyoruz. Bir şeyin iyi anlaşılması için duruyoruz duruyoruz, "Atalarımız şöyle demiş." diyoruz, herkes anlıyor.Bir şeyin iyi anlaşılması için duruyoruz duruyoruz, "Atalarımız şöyle demiş." diyoruz, herkes anlıyor. Veya Nasreddin Hoca'nın şöyle bir durumda böyle yaptığını söylüyoruz, herkes anlıyor.Veya Nasreddin Hoca'nın şöyle bir durumda böyle yaptığını söylüyoruz, herkes anlıyor. Veyahut bir şiirin bir mısraını okuyoruz, herkes konuyu anlıyor.Veyahut bir şiirin bir mısraını okuyoruz, herkes konuyu anlıyor. İnsan 15 dakika anlatacak kadar konuşsa anlamayacakken onu söyleyince anlıyor. İnsan 15 dakika anlatacak kadar konuşsa anlamayacakken onu söyleyince anlıyor.

Allahu Teâlâ hazretleri böyle bir misâli ne isterse ortaya koymaktan istinkâh etmez, çekinmez, korkmaz.Allahu Teâlâ hazretleri böyle bir misâli ne isterse ortaya koymaktan istinkâh etmez, çekinmez, korkmaz. Dilerse hiddetinin iktizasıdır, böyle bir misâli verir. Vermiştir de, Kur'ân-ı Kerîm'de böyle misaller vardır.Dilerse hiddetinin iktizasıdır, böyle bir misâli verir. Vermiştir de, Kur'ân-ı Kerîm'de böyle misaller vardır. Yeri geldikçe bunları açıklayacağız. Yeri geldikçe bunları açıklayacağız.

Beûdeten femâ fevkahâ. "Yeri gelir ya bir sinek misal verir, ya da daha onun üstünde bir şeyi misal verir." Beûdeten femâ fevkahâ. "Yeri gelir ya bir sinek misal verir, ya da daha onun üstünde bir şeyi misal verir."

"Femâ fevkahâ'da iki mâna var." demişler: "Femâ fevkahâ'da iki mâna var." demişler:

Bir; "Sinek küçük, ondan da daha yukarıda bir misal vermekten kaçınmaz.Bir; "Sinek küçük, ondan da daha yukarıda bir misal vermekten kaçınmaz. Yani daha küçük misal vermekten çekinmez." mânasına gelebilir. Yani daha küçük misal vermekten çekinmez." mânasına gelebilir.

İkinci bir anlayış da; onun üstünde, ondan daha büyük bir misal verir.İkinci bir anlayış da; onun üstünde, ondan daha büyük bir misal verir. İsterse sinek misâli verir, isterse -farz edelim, söyleyelim- fil misâli verir. İsterse sinek misâli verir, isterse -farz edelim, söyleyelim- fil misâli verir. "Daha büyük" mânâsı da gelebilir. "Daha büyük" mânâsı da gelebilir.

Ama tam kelime olarak anlamı; "sinek veya ondan yukarı..."Ama tam kelime olarak anlamı; "sinek veya ondan yukarı..." Fevk, "üst" demek. Fevkahâ; onun yukarısında, üstünde.Fevk, "üst" demek. Fevkahâ; onun yukarısında, üstünde. Bu "yukarısında" demek; sinek küçük ya, "o küçüklükte daha ileride, Bu "yukarısında" demek; sinek küçük ya, "o küçüklükte daha ileride, daha ilerisinde" mânasında, ya da "ondan daha büyük" mânasında.daha ilerisinde" mânasında, ya da "ondan daha büyük" mânasında. Böyle misal zikredebilir, etmiştir, hikmeti vardır. Böyle misal zikredebilir, etmiştir, hikmeti vardır.

Fe-emme'llezîne âmenû. Bu durum karşısında iman edenler ne yaparlar? Fe-emme'llezîne âmenû. Bu durum karşısında iman edenler ne yaparlar?

Fe-ya'lemûne ennehü'l-hakku min rabbihim. "Onlar bilirler ki bu misal Rablerinden bir haktır." Fe-ya'lemûne ennehü'l-hakku min rabbihim. "Onlar bilirler ki bu misal Rablerinden bir haktır."

Hak ne demek? "Sabit olmuş bir vâkıa, bir gerçek" demek. "Haktır.Hak ne demek?

"Sabit olmuş bir vâkıa, bir gerçek" demek.

"Haktır.
Yani bu söylenilen misal yerli yerince bir güzel gerçektir. Yani bu söylenilen misal yerli yerince bir güzel gerçektir. Hiç tereddüde mahal kalmayacak kadar, aklın itiraz etmeyeceği kadar bariz bir gerçektir." derler, Hiç tereddüde mahal kalmayacak kadar, aklın itiraz etmeyeceği kadar bariz bir gerçektir." derler, bunun böyle olduğunu, Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler.bunun böyle olduğunu, Rablerinden bir gerçek olduğunu bilirler. "Bu âyet-i kerîmede birtakım hikmetler var; bu âyet hak, gerçek..." derler, bunu bilirler. "Bu âyet-i kerîmede birtakım hikmetler var; bu âyet hak, gerçek..." derler, bunu bilirler.

Ve emme'llezîne keferû. "Ama kâfir olanlar ise..." Fe-yekûlûne mâ zâ erâda'llâhu bi-hâzâ meselâ.Ve emme'llezîne keferû. "Ama kâfir olanlar ise..." Fe-yekûlûne mâ zâ erâda'llâhu bi-hâzâ meselâ. "'Allah bu misal ile ne murad etti yahu?' derler." "'Allah bu misal ile ne murad etti yahu?' derler."

Bu bir soru ama bu gibi sorulara istifhâm-ı inkârî derler, yani inkâr etmek için soru sormak...Bu bir soru ama bu gibi sorulara istifhâm-ı inkârî derler, yani inkâr etmek için soru sormak... Bir soruyu insan öğrenmek için sorar. Ona istifham-ı istihzârî derler, yani "Anlatsın da öğreneyim.Bir soruyu insan öğrenmek için sorar. Ona istifham-ı istihzârî derler, yani "Anlatsın da öğreneyim. Cevabını söylesin de bu bilmediğim hususu öğreneyim, anlayayım." diye soru sormak. Mesela; Cevabını söylesin de bu bilmediğim hususu öğreneyim, anlayayım." diye soru sormak. Mesela;

"Hocam bu kelimenin anlamı nedir?" Öğrenmek için soruyor. "Bu kelimenin anlamı budur." dersin. "Hocam bu kelimenin anlamı nedir?"

Öğrenmek için soruyor. "Bu kelimenin anlamı budur." dersin.

Bir de babası çocuğa soruyor: "Bunu niye yaptın, böyle yapmak olur mu? Bu yaptığın şey doğru mu?!" Bir de babası çocuğa soruyor:

"Bunu niye yaptın, böyle yapmak olur mu? Bu yaptığın şey doğru mu?!"

Babası bilmiyor mu onun yanlış olduğunu? Biliyor. Babası bilmiyor mu onun yanlış olduğunu?

Biliyor.

"Bunu böyle yapmaman lazım!" mânasına, inkâr ifade etsin diye böyle bir soru sorarak meseleyi anlatmak. "Bunu böyle yapmaman lazım!" mânasına, inkâr ifade etsin diye böyle bir soru sorarak meseleyi anlatmak.

İşte bu kâfirler de; "Allah bu misâli ortaya koymakla, bu örneği zikretmekle ne murad etti ya?" diyorlar.İşte bu kâfirler de; "Allah bu misâli ortaya koymakla, bu örneği zikretmekle ne murad etti ya?" diyorlar. Yani istemiyorlar, isteksizliklerini ortaya koyuyorlar. Yani istemiyorlar, isteksizliklerini ortaya koyuyorlar.

Kur'ân-ı Kerîm'e bakarsanız,Kur'ân-ı Kerîm'e bakarsanız, meselâ kelimesinin üstünde küçük bir mim var.meselâ kelimesinin üstünde küçük bir mim var. Orada mim, mutlaka orada durulması gerektiğini gösteriyor.Orada mim, mutlaka orada durulması gerektiğini gösteriyor. Yukarıda öyle mimin olduğu yerde durulmazsa mâna bozulur. Hatta bazen ters istikamete gider.Yukarıda öyle mimin olduğu yerde durulmazsa mâna bozulur. Hatta bazen ters istikamete gider. Onun için ille orada durulacak. Bunu bilin.Onun için ille orada durulacak. Bunu bilin. Fe-yekûlûne mâ zâ erâda'llâhu bi-hâzâ meselen yudillü bihî kesîren demeyecek; meselâ'da duracak. Fe-yekûlûne mâ zâ erâda'llâhu bi-hâzâ meselen yudillü bihî kesîren demeyecek; meselâ'da duracak.

Bu, meselâ'dan sonraki sözün kâfirlerin sözü olmadığını, kâfirlerin sözününBu, meselâ'dan sonraki sözün kâfirlerin sözü olmadığını, kâfirlerin sözünün meselâ'da bittiğini, öbür tarafa bağlanmaması gerektiğini gösteren bir secâvend işareti.meselâ'da bittiğini, öbür tarafa bağlanmaması gerektiğini gösteren bir secâvend işareti. Bu mimlerin olduğu yerde Kur'an okurken mutlaka duracaksınız. Bu mimlerin olduğu yerde Kur'an okurken mutlaka duracaksınız.

"İtiraz etmek için, inkâr maksadıyla böyle sorarlar ama..." "İtiraz etmek için, inkâr maksadıyla böyle sorarlar ama..."

Yudillü bihî kesîren ve yehdî bihî kesîrâ. Yudillü'nün fâili zikredilmemiş,Yudillü bihî kesîren ve yehdî bihî kesîrâ. Yudillü'nün fâili zikredilmemiş, okuyan ibareden anlayacak.okuyan ibareden anlayacak. Yudillu'llâh demek. Yani, "Allahu Teâlâ hazretleri dalâlete düşürür." Yudillu'llâh demek. Yani, "Allahu Teâlâ hazretleri dalâlete düşürür."

Bihî. "Bu verilen misal ile, bu benzetme, bu teşbih ile..." Kesîrâ. "Birçok kimseyi dalâlete düşürür." Bihî. "Bu verilen misal ile, bu benzetme, bu teşbih ile..." Kesîrâ. "Birçok kimseyi dalâlete düşürür."

Allahu Teâlâ hazretleri bu misâli verir, birçok kimseyi dalâlete düşürür. Kimleri dalâlete düşürür? Allahu Teâlâ hazretleri bu misâli verir, birçok kimseyi dalâlete düşürür. Kimleri dalâlete düşürür?

Âyet-i kerîmenin sonunda söylüyor: Ve mâ yudillü bihî ille'l-fâsikîn. "Fâsıkları dalâlete düşürür." Âyet-i kerîmenin sonunda söylüyor:

Ve mâ yudillü bihî ille'l-fâsikîn. "Fâsıkları dalâlete düşürür."

"Fısk u fücûr erbâbını dalâlete düşürür." Ve yehdî bihî kesîrâ..."Fısk u fücûr erbâbını dalâlete düşürür."

Ve yehdî bihî kesîrâ...
"O misâlin ne kadar feyizli, ne kadar hikmetli olduğunu mü'minler anlar, "O misâlin ne kadar feyizli, ne kadar hikmetli olduğunu mü'minler anlar, ehli iman onunla hidâyet bulur, gerçeği bulurlar. ehli iman onunla hidâyet bulur, gerçeği bulurlar. Birçok kimse o misalle aşka gelir, şevke gelir, imana gelir, hidâyete gelir, hidâyete erer." Birçok kimse o misalle aşka gelir, şevke gelir, imana gelir, hidâyete gelir, hidâyete erer."

Allah iyi niyetlileri böylece bu misalle hidâyete erdirir.Allah iyi niyetlileri böylece bu misalle hidâyete erdirir. Kötü niyetlileri de Allahu Teâlâ hazretleri böylece dalâlete düşürür. Kötü niyetlileri de Allahu Teâlâ hazretleri böylece dalâlete düşürür.

Dalâlete düşenleri, istedikleri dalâleti halk eder -kendileri istiyorlar, kaşınıyorlar- dalâlete düşürür.Dalâlete düşenleri, istedikleri dalâleti halk eder -kendileri istiyorlar, kaşınıyorlar- dalâlete düşürür. Çünkü her şeyin hâlıkı Allahu Teâlâ hazretleridir.Çünkü her şeyin hâlıkı Allahu Teâlâ hazretleridir. Yeri göğü, ins ü cinni, insanları ve insanların amellerini, icraatlarını, fiillerini halk eden Allah'tır.Yeri göğü, ins ü cinni, insanları ve insanların amellerini, icraatlarını, fiillerini halk eden Allah'tır. Kul bir şey halk etmiyor; halk eden Allah'tır, kudret Allah'ındır, dilerse yaptırmaz. Kul bir şey halk etmiyor; halk eden Allah'tır, kudret Allah'ındır, dilerse yaptırmaz.

Velev şâe rabbüke le-âmene men fi'l-ardı küllühüm cemîâ.Velev şâe rabbüke le-âmene men fi'l-ardı küllühüm cemîâ. "Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündeki insanların hepsi toptan imana gelirlerdi." "Eğer Rabbin dileseydi yeryüzündeki insanların hepsi toptan imana gelirlerdi."

Dileseydi böyle yapardı. Ama insanları serbest bırakmış.Dileseydi böyle yapardı. Ama insanları serbest bırakmış. İnsanları serbest bıraktığı için de dalâleti isteyenlere, kaşınanlara, istihzâ edenlere, alay edenlere;İnsanları serbest bıraktığı için de dalâleti isteyenlere, kaşınanlara, istihzâ edenlere, alay edenlere; "Madem dalâlet istiyorsunuz!" diye onlara dalâlet verir. "Madem dalâlet istiyorsunuz!" diye onlara dalâlet verir.

Allahu Teâlâ hazretleri hidâyetin de hâlıkıdır, dalâletin de hâlıkıdır.Allahu Teâlâ hazretleri hidâyetin de hâlıkıdır, dalâletin de hâlıkıdır. Hidâyeti isteyen, hidâyeti arayan, Hidâyeti isteyen, hidâyeti arayan,

İhdine's-sırâta'l-müstakîm "Bizi sırât-ı müstakîme ilet yâ Rabbi!" diye gözyaşlarıyla,İhdine's-sırâta'l-müstakîm "Bizi sırât-ı müstakîme ilet yâ Rabbi!" diye gözyaşlarıyla, samimiyetle dua eden insana hidâyet verir. samimiyetle dua eden insana hidâyet verir.

Kaşınıp da, terbiyesizlik, edepsizlik edip de itiraz eden insanları da o edepsizliklerinden dolayı,Kaşınıp da, terbiyesizlik, edepsizlik edip de itiraz eden insanları da o edepsizliklerinden dolayı, "Sen istiyorsun, haydi bakalım öyle olsun!" diye, ona da istediği dalâleti verir."Sen istiyorsun, haydi bakalım öyle olsun!" diye, ona da istediği dalâleti verir. Allahu Teâlâ hazretleri onların kendi amellerine göre bu dalâleti veriyor.Allahu Teâlâ hazretleri onların kendi amellerine göre bu dalâleti veriyor. Allahu Teâlâ hazretlerinin dalâleti halk etmesi, mesuliyet o heriflerin kendisine râci olmak üzere,Allahu Teâlâ hazretlerinin dalâleti halk etmesi, mesuliyet o heriflerin kendisine râci olmak üzere, onların taleplerini yerine getirmektendir.onların taleplerini yerine getirmektendir. Onlar madem öyle istiyorlar, "Haydi bakalım, dalâleti istiyorsunuz, sizin dediğiniz olsun,Onlar madem öyle istiyorlar, "Haydi bakalım, dalâleti istiyorsunuz, sizin dediğiniz olsun, cezasını çekersiniz!" der. Sorumluluk onlara ait. cezasını çekersiniz!" der. Sorumluluk onlara ait.

Allahu Teâlâ hazretleri her isteyene istediğini veriyor.Allahu Teâlâ hazretleri her isteyene istediğini veriyor. Cenneti isteyene cenneti verecek, cehennemi isteyene de cehennemi verecek,Cenneti isteyene cenneti verecek, cehennemi isteyene de cehennemi verecek, onları cehenneme sokacak... Cehennemi istiyor, kaşınıyor, itiraz ediyor, bağırıyor...onları cehenneme sokacak... Cehennemi istiyor, kaşınıyor, itiraz ediyor, bağırıyor... Kâfir, münkir uğraşıyor, müslümanlara kan kusturuyor...Kâfir, münkir uğraşıyor, müslümanlara kan kusturuyor... Tabii o zaman o müstehak olduğu, istihkak ettiği dalâleti ona veriyor; rubûbiyyetinin şânından dolayı... Tabii o zaman o müstehak olduğu, istihkak ettiği dalâleti ona veriyor; rubûbiyyetinin şânından dolayı...

Halbuki bütün insanları fıtrat-ı İslâmiye üzere yaratmıştır. Halbuki bütün insanları fıtrat-ı İslâmiye üzere yaratmıştır.

Küllü mevlûdin yûledü ale'l-fıtrati. "İslâm fıtratı üzere tertemiz yaratılmış olan insanlarKüllü mevlûdin yûledü ale'l-fıtrati. "İslâm fıtratı üzere tertemiz yaratılmış olan insanlar sonradan Allah'ın kendilerine verdiği serbestliğe dayanarak her biri bir yola gidiyor.sonradan Allah'ın kendilerine verdiği serbestliğe dayanarak her biri bir yola gidiyor. Anası babası onu eğitip istediği kendi yoluna çekiyor. Anası babası onu eğitip istediği kendi yoluna çekiyor.

Fe-ebevâhu yühevvidânihî. "Babası anası onu yahudi yapıyor, kendileri yahudi olduğu için."Fe-ebevâhu yühevvidânihî. "Babası anası onu yahudi yapıyor, kendileri yahudi olduğu için." Ev yünassırânihî. "Nasrâniyse evlâdını nasrânî yetiştiriyor." Ev yünassırânihî. "Nasrâniyse evlâdını nasrânî yetiştiriyor." Ev yümeccisânihî. "Mecûsî ise, ateşperestse ateşperest olarak yetiştiriyor." Ev yümeccisânihî. "Mecûsî ise, ateşperestse ateşperest olarak yetiştiriyor."

Çocuk iyi doğuyor ama o eğitimden sonra okuyor okuyor... Çocuk iyi doğuyor ama o eğitimden sonra okuyor okuyor...

Dün akşam burada televizyonda bir Çin programı vardı.Dün akşam burada televizyonda bir Çin programı vardı. Ben; "Dur bakalım, bunların giyimleri kuşamları, âdetleri nedir?" diye bir nebze baktım;Ben; "Dur bakalım, bunların giyimleri kuşamları, âdetleri nedir?" diye bir nebze baktım; onların çevirdiği filmi kılık, kıyafet, ev, bark, davranış, zihniyet bakımından anlayayım diye...onların çevirdiği filmi kılık, kıyafet, ev, bark, davranış, zihniyet bakımından anlayayım diye... Acıdım! Bu zihniyetle yetiştirilen ahâli gerçeği nasıl bulacak? Hakkı nasıl bulacak, imana nasıl gelecek?Acıdım! Bu zihniyetle yetiştirilen ahâli gerçeği nasıl bulacak? Hakkı nasıl bulacak, imana nasıl gelecek? Küfürden, şirkten nasıl kurtulacak da Cenâb-ı Hakk'a güzel kulluk edecek?" Küfürden, şirkten nasıl kurtulacak da Cenâb-ı Hakk'a güzel kulluk edecek?"

Eğitim çok önemli! Yanlış eğitim çok zararlı! Eğitim çok önemli! Yanlış eğitim çok zararlı!

Allahu Teâlâ hazretleri rahmetinden herkesi fıtrat-ı İslâmiye üzere yaratıyor;Allahu Teâlâ hazretleri rahmetinden herkesi fıtrat-ı İslâmiye üzere yaratıyor; ama sonra insanlar kendilerine, evlatlarına, yetiştirdikleri insanlara, milletlerineama sonra insanlar kendilerine, evlatlarına, yetiştirdikleri insanlara, milletlerine ve etraflarındakilere bazen büyük zararlar veriyorlar. ve etraflarındakilere bazen büyük zararlar veriyorlar.

Bir insanı serbest bıraktıktan sonra dalâlete düşürüp onu cehenneme atmak,Bir insanı serbest bıraktıktan sonra dalâlete düşürüp onu cehenneme atmak, cehenneme sevk etmek Allah'ın rahimliğine, şânına yakışmaz.cehenneme sevk etmek Allah'ın rahimliğine, şânına yakışmaz. Zaten Kur'ân-ı Kerîm'de açıkça buyuruyor: Ve mâ ene bi-zallâmin li'l-abîd.Zaten Kur'ân-ı Kerîm'de açıkça buyuruyor:

Ve mâ ene bi-zallâmin li'l-abîd.
"Ben kullarıma zulmetmiş değilim, edici değilim." "Ben kullarıma zulmetmiş değilim, edici değilim."

Velâkinne'n-nâse enfüsehüm yazlimûn. "Fakat insanlar kendi kendilerine zulmediyorlar." Velâkinne'n-nâse enfüsehüm yazlimûn. "Fakat insanlar kendi kendilerine zulmediyorlar."

"Benim emirlerimi tutmayıp kendi serbestliklerinden faydalanarak"Benim emirlerimi tutmayıp kendi serbestliklerinden faydalanarak küfre sapıp başlarına belayı alıyorlar." deniliyor. küfre sapıp başlarına belayı alıyorlar." deniliyor.

Bundan dolayı; ve mâ yudillü bihî ille'l-fâsıkîn buyurmuş.Bundan dolayı; ve mâ yudillü bihî ille'l-fâsıkîn buyurmuş. Bu verilen misalle bazılarının imanı artıyor. Bu verilen misalle bazılarının imanı artıyor. "Oh yâ Rabbi! Tamam, anladım!" diye gözyaşlarıyla teslim oluyor, kabul ediyor."Oh yâ Rabbi! Tamam, anladım!" diye gözyaşlarıyla teslim oluyor, kabul ediyor. Ama ötekiler de; "Ne demek bu ya?" diye dudak büküp, alay edip, hafife alarak davrandığı içinAma ötekiler de; "Ne demek bu ya?" diye dudak büküp, alay edip, hafife alarak davrandığı için onlara Allah gerçekleri göstermiyor. Onlar da sapıyor, belasını buluyor.onlara Allah gerçekleri göstermiyor. Onlar da sapıyor, belasını buluyor. Fâsık olduklarından dolayı, dalâleti istediklerinden, kaşındıklarından dolayı onları dalâlete sevk ediyor. Fâsık olduklarından dolayı, dalâleti istediklerinden, kaşındıklarından dolayı onları dalâlete sevk ediyor.

Fâsık ne demek? Fısk... Bir de lastik markası var; fısk. Tabii İngilizce'de 'ı' harfi yok.Fâsık ne demek?

Fısk...

Bir de lastik markası var; fısk. Tabii İngilizce'de 'ı' harfi yok.
'İ' harfini büyük harfle yazdıkları zaman üstüne nokta koymazlar. 'İ' harfini büyük harfle yazdıkları zaman üstüne nokta koymazlar. Lastiğin markası aslında fisk; ama orada FISK yazılıyor. Lastiğin markası aslında fisk; ama orada FISK yazılıyor. Dillerde kelimelerin yazılışları bazen böyle yakın olur. Dillerde kelimelerin yazılışları bazen böyle yakın olur. Birisinde iyi olan bir kelime öbüründe çok ters bir mânaya gelebilir. Birisinde iyi olan bir kelime öbüründe çok ters bir mânaya gelebilir.

Fısk, lügat mânası olarak "bir yerden dışarıya çıkmak" demek.Fısk, lügat mânası olarak "bir yerden dışarıya çıkmak" demek. Caddeden dışarıya çıkmak, delikten dışarıya çıkmak, "huruc" mânasına geliyor fısk. Caddeden dışarıya çıkmak, delikten dışarıya çıkmak, "huruc" mânasına geliyor fısk. Nitekim yuvasından, deliğinden çıkıp da çuvalın dibini delen, peyniri yiyen, ekmeği yiyen,Nitekim yuvasından, deliğinden çıkıp da çuvalın dibini delen, peyniri yiyen, ekmeği yiyen, tahtayı kemiren fareye de Araplar fuveysıka derler.tahtayı kemiren fareye de Araplar fuveysıka derler. Fuveysıka, fâsıka kelimesinin ism-i tasğîridir; fâsıkçık, yani "deliğinden dışarıya çıkan hayvancık" demek.Fuveysıka, fâsıka kelimesinin ism-i tasğîridir; fâsıkçık, yani "deliğinden dışarıya çıkan hayvancık" demek. Fuveysıka farenin bir adıdır. İnsana da "fâsık" denmesi; yani raydan çıkan, yoldan çıkan,Fuveysıka farenin bir adıdır. İnsana da "fâsık" denmesi; yani raydan çıkan, yoldan çıkan, asıl yoldan çıktığı için "fâsık" denmiş oluyor. Neden böyle bir kimseye fâsık deniyor? asıl yoldan çıktığı için "fâsık" denmiş oluyor. Neden böyle bir kimseye fâsık deniyor?

Çünkü büyük günahı işlediği için, irtikâb-ı kebîreden dolayı.Çünkü büyük günahı işlediği için, irtikâb-ı kebîreden dolayı. Kebire, "büyük günah" demek, çoğulu kebâir geliyor. Kebire, "büyük günah" demek, çoğulu kebâir geliyor. Onu irtikâb ettiği zaman Allahu Teâlâ hazretlerinin emri dairesinden dışarıya çıktığı içinOnu irtikâb ettiği zaman Allahu Teâlâ hazretlerinin emri dairesinden dışarıya çıktığı için ona "fasık" deniliyor. Tabii küçük günah işleyene hemen "fâsık" denmez.ona "fasık" deniliyor.

Tabii küçük günah işleyene hemen "fâsık" denmez.
Çünkü insanların günahlardan hemen kurtulması çok zor.Çünkü insanların günahlardan hemen kurtulması çok zor. "Her dem hatadır kârımız." dediği gibi bir büyüğümüzün, büyük bir ârif zâtın;"Her dem hatadır kârımız." dediği gibi bir büyüğümüzün, büyük bir ârif zâtın; her dem işimiz hata olduğundan...her dem işimiz hata olduğundan... Tabii iyi mü'min, ihlâslı mü'min, hâlis, salih, fâzıl, kâmil bir insanın da hataları da olacağından,Tabii iyi mü'min, ihlâslı mü'min, hâlis, salih, fâzıl, kâmil bir insanın da hataları da olacağından, küçük günah insanı fâsık durumuna düşürmez. Ama küçük bir günahta ısrar fâsık durumuna düşürür. küçük günah insanı fâsık durumuna düşürmez. Ama küçük bir günahta ısrar fâsık durumuna düşürür.

"Günah küçük canım... Bırak, mühim değil... Yaparım ben, devam ederim..." "Günah küçük canım... Bırak, mühim değil... Yaparım ben, devam ederim..."

Küçük günahta ısrar etti mi, o da fâsık durumuna düşer. Çünkü; Küçük günahta ısrar etti mi, o da fâsık durumuna düşer. Çünkü;

Lâ sağîrete mea'l-ısrar. "Günahta ısrar edip, devam edip, dönmeyip, vazgeçmeyip giderseLâ sağîrete mea'l-ısrar. "Günahta ısrar edip, devam edip, dönmeyip, vazgeçmeyip giderse insan, o zaman o günahın küçüklüğü kalmaz." insan, o zaman o günahın küçüklüğü kalmaz."

Küçüktü ama sen bu isyanı âdet edindin kendine, devam ediyorsun. Vay edepsiz!Küçüktü ama sen bu isyanı âdet edindin kendine, devam ediyorsun. Vay edepsiz! O zaman suç büyür. Yaptığı iş küçük ama devamlı yapıyor, vazgeçmiyor.O zaman suç büyür. Yaptığı iş küçük ama devamlı yapıyor, vazgeçmiyor. Söylendiği halde bırakmıyor.Söylendiği halde bırakmıyor. Sagîrede ısrar etti mi, o zaman sagîrede ısrar kebîre olur, yani büyük günah muamelesine girer. Sagîrede ısrar etti mi, o zaman sagîrede ısrar kebîre olur, yani büyük günah muamelesine girer.

Peygamber Efendimiz büyük günahları saymış:Peygamber Efendimiz büyük günahları saymış: "Adam öldürmek, yalan söylemek, zina etmek, faiz yemek..." diye sıralamış."Adam öldürmek, yalan söylemek, zina etmek, faiz yemek..." diye sıralamış. Bir masum insana iftira etmek, yalan yere onun şânını lekelemek içinBir masum insana iftira etmek, yalan yere onun şânını lekelemek için bir temiz kadına namussuzluk isnat etmek... Bunlar büyük günahlar. bir temiz kadına namussuzluk isnat etmek... Bunlar büyük günahlar. Ama "Küçük günahları da insan devamlı yapmamaya çok dikkat etmeli!" diye bunu bastırarak söylüyorum. Ama "Küçük günahları da insan devamlı yapmamaya çok dikkat etmeli!" diye bunu bastırarak söylüyorum.

Bu [fısk,] "günahkârlık" demek; fâsık, "günahkâr" demek oluyor. Neden? Bu [fısk,] "günahkârlık" demek; fâsık, "günahkâr" demek oluyor.

Neden?

İtaatin hudutlarını aştığı, dışarı çıktığı için. Kelime buradan geliyor, yani "çıkmak" mânasından.İtaatin hudutlarını aştığı, dışarı çıktığı için. Kelime buradan geliyor, yani "çıkmak" mânasından. Cenâb-ı Hakk'ın iyi taati, iyi kulluğu yolundan, dairesindenCenâb-ı Hakk'ın iyi taati, iyi kulluğu yolundan, dairesinden dışarı çıktığı için günahkâra "fâsık" deniliyor. dışarı çıktığı için günahkâra "fâsık" deniliyor.

Bu yoğunluk derecesine, kötülüğünün artmasına göre üç mertebededir: Bu yoğunluk derecesine, kötülüğünün artmasına göre üç mertebededir:

Bir; adam günahın çirkin olduğunu biliyor ama zaman zaman günahı yapıyor.Bir; adam günahın çirkin olduğunu biliyor ama zaman zaman günahı yapıyor. Benim fakülteden mesai arkadaşlarım vardı, sevdiğim kimselerdi. Benim fakülteden mesai arkadaşlarım vardı, sevdiğim kimselerdi. Bana gelirler zaman zaman, "Şu nasıl okunacak hocam?" filan diye sorarlardı.Bana gelirler zaman zaman, "Şu nasıl okunacak hocam?" filan diye sorarlardı. Tabii bizim hâlimiz, durumumuz fakültede mâlum.Tabii bizim hâlimiz, durumumuz fakültede mâlum. "Ben de müslümanım elhamdülillah; ama yapamıyoruz, kusurumuzu da biliyoruz"Ben de müslümanım elhamdülillah; ama yapamıyoruz, kusurumuzu da biliyoruz filan derlerdi. Edebli insanlar yani.filan derlerdi. Edebli insanlar yani. Biliyorum ki namaz kılmam lazım; ama kılamıyorum." Biliyorum ki namaz kılmam lazım; ama kılamıyorum." Tamam; yaptığı işin kötü olduğunu bildiği halde zaman zaman günahı yapıyor. Bir derece bu... Tamam; yaptığı işin kötü olduğunu bildiği halde zaman zaman günahı yapıyor. Bir derece bu...

İki; yaptığı şeyin artık mübtelâsı olmuş, bu işin tiryakisi olmuş.İki; yaptığı şeyin artık mübtelâsı olmuş, bu işin tiryakisi olmuş. Mesela içkiye mübtelâ olan, artık ayyaşlaşıyor.Mesela içkiye mübtelâ olan, artık ayyaşlaşıyor. Afyona mübtelâ olmuş; fena, kurtulması ancak hastaneye yatırılacak, iğneler yapılacak,Afyona mübtelâ olmuş; fena, kurtulması ancak hastaneye yatırılacak, iğneler yapılacak, uzun tedaviler görecek... Yaptığı şeyi zaman zaman değil de artık âdet edinmiş, yapıyor.uzun tedaviler görecek... Yaptığı şeyi zaman zaman değil de artık âdet edinmiş, yapıyor. Bir mertebesi de budur. Üçüncü mertebesi de; "Yaptığımda ne mahzur var? Bir mertebesi de budur.

Üçüncü mertebesi de; "Yaptığımda ne mahzur var?
Ne olacak ya?" diye küçümsüyor, çirkinliğini inkâr ediyor. Bu üçüncü tabaka insanı kâfir eder. Ne olacak ya?" diye küçümsüyor, çirkinliğini inkâr ediyor. Bu üçüncü tabaka insanı kâfir eder. Günahı küçümsemek,Günahı küçümsemek, böyle olmasına rağmen, "Ne olacak, yaparım ben!" demek, omuz silkmek, aldırmamak kâfir eder. böyle olmasına rağmen, "Ne olacak, yaparım ben!" demek, omuz silkmek, aldırmamak kâfir eder.

Tabii fâsık bu noktaya gelmedikçe, yani günah işleyen bir insanTabii fâsık bu noktaya gelmedikçe, yani günah işleyen bir insan işlediği günahı önemsemeyen ve hoşgörüp; işlediği günahı önemsemeyen ve hoşgörüp; "Yaparım, ne olacak ya?" mantığına düşmedikçe mü'mindir, imandan çıkmış olmaz."Yaparım, ne olacak ya?" mantığına düşmedikçe mü'mindir, imandan çıkmış olmaz. Ama o noktaya geldi mi imandan dışarı çıkar. Ehli sünnete göre, o zaman artık mü'minliği kalmaz. Ama o noktaya geldi mi imandan dışarı çıkar. Ehli sünnete göre, o zaman artık mü'minliği kalmaz.

Bu âyet-i kerîmede; "Ancak fâsıkları Allah bu misallerle saptırır.Bu âyet-i kerîmede; "Ancak fâsıkları Allah bu misallerle saptırır. Mü'minler onun hak olduğunu bilirler, Allah'a teslim olurlar, beğenirler, anlarlar, kalpleri feyiz dolar.Mü'minler onun hak olduğunu bilirler, Allah'a teslim olurlar, beğenirler, anlarlar, kalpleri feyiz dolar. Ama fâsıklar itiraz ettiği, dalga geçtiği için onları saptırır." Ama fâsıklar itiraz ettiği, dalga geçtiği için onları saptırır."

Buradakiler hangi cins fâsık bunlar? Mü'min fâsık mı? Hayır. Bu kâfir fâsık.Buradakiler hangi cins fâsık bunlar? Mü'min fâsık mı?

Hayır. Bu kâfir fâsık.
Zaten bunların kâfir olduğunu âyet-i kerîmenin evvelindeki kelimeler de söylüyor: Zaten bunların kâfir olduğunu âyet-i kerîmenin evvelindeki kelimeler de söylüyor:

Ve emme'llezîne keferû. "Kâfir olanlara gelince..." Fe-yekûlûne mâ zâ erâda'llâhu bi-hâzâ meselâ.Ve emme'llezîne keferû. "Kâfir olanlara gelince..." Fe-yekûlûne mâ zâ erâda'llâhu bi-hâzâ meselâ. "'Allah bu misâli vermekle ne kasdediyor, ne murad ediyor ya?' derler." İşte bu durumda kâfir."'Allah bu misâli vermekle ne kasdediyor, ne murad ediyor ya?' derler."

İşte bu durumda kâfir.
Bu mertebede, burada bahsedilenler kâfirler. Bu mertebede, burada bahsedilenler kâfirler. Çünkü küçümsüyor, Allah'ı tenkit ediyor, Allah'ın âyetini tenkit ediyor.Çünkü küçümsüyor, Allah'ı tenkit ediyor, Allah'ın âyetini tenkit ediyor. Verdiği misâli anlamıyor da; edebiyattan anlamıyor, belâgattan anlamıyor, sanattan anlamıyor,Verdiği misâli anlamıyor da; edebiyattan anlamıyor, belâgattan anlamıyor, sanattan anlamıyor, nükteden anlamıyor, "Ne dedi?" diye itiraz ediyor. Tabii o kâfir... nükteden anlamıyor, "Ne dedi?" diye itiraz ediyor. Tabii o kâfir...

Bu kâfirlerin vasıflarını bundan sonraki 27 numaralı âyet-i kerîme biraz daha açıklıyor: Bu kâfirlerin vasıflarını bundan sonraki 27 numaralı âyet-i kerîme biraz daha açıklıyor:

Ellezîne. Ellezîne'ye Arapça'da "ism-i mevsul" derler.Ellezîne. Ellezîne'ye Arapça'da "ism-i mevsul" derler. Yani bir kelimeyi arkasından gelen sıfatlara bağlayan kelime, bağlama vazifesi görüyor.Yani bir kelimeyi arkasından gelen sıfatlara bağlayan kelime, bağlama vazifesi görüyor. Türkçe'ye "O ki, onlar ki..." diye tercümesi uygun olabilir.Türkçe'ye "O ki, onlar ki..." diye tercümesi uygun olabilir. İngilizce'de de which, what gibi kelimeler bu mânada kullanılıyor, ism-i mevsul gibi kullanılıyor.İngilizce'de de which, what gibi kelimeler bu mânada kullanılıyor, ism-i mevsul gibi kullanılıyor. Fransızca'da ke'ler kö'ler varmış, ben Fransızca'yı pek iyi bilmem.Fransızca'da ke'ler kö'ler varmış, ben Fransızca'yı pek iyi bilmem. Türkçe'de de bu üslup yok ama âyetin kelimelerini tam iyi kavrayalım diye böyle tercüme edeceğiz. Türkçe'de de bu üslup yok ama âyetin kelimelerini tam iyi kavrayalım diye böyle tercüme edeceğiz.

"Allah ancak fâsıkları dalâlete saptırır." Ellezîne. "O fâsıklar ki..." "Allah ancak fâsıkları dalâlete saptırır."

Ellezîne. "O fâsıklar ki..."

Bunlar mârife olan bir kelimenin açıklayıcı yan cümleciği olur.Bunlar mârife olan bir kelimenin açıklayıcı yan cümleciği olur. Biz Türkçe'de bu yan cümlecikleri derleriz, toparlarız, o açıklanan kelimenin önüne sıralarız.Biz Türkçe'de bu yan cümlecikleri derleriz, toparlarız, o açıklanan kelimenin önüne sıralarız. Türkçe'de sıfatlar kelimenin evveline gelir: Beyaz dağ, ak dağ, büyük adam...Türkçe'de sıfatlar kelimenin evveline gelir: Beyaz dağ, ak dağ, büyük adam... Türkçe'de sıfatları sıralarız; "şöyle şöyle şöyle olan fâsıklar" diye fâsıklara bağlarız. Türkçe'de sıfatları sıralarız; "şöyle şöyle şöyle olan fâsıklar" diye fâsıklara bağlarız. Arapça'da böyle değil, sıfatlar sonra sıralanır. "Ancak fâsıkları dalâlete sevk eder." Arapça'da böyle değil, sıfatlar sonra sıralanır.

"Ancak fâsıkları dalâlete sevk eder."

Ellezîne. "O fâsıklar ki..." Şimdi o fâsıkların sıfatlarını sıralıyor, fâsıkların sıfatları geliyor: Ellezîne. "O fâsıklar ki..."

Şimdi o fâsıkların sıfatlarını sıralıyor, fâsıkların sıfatları geliyor:

Yenkudûne ahda'llâhi min ba'di mîsâkihî. "Allah'ın ahdini, Allah'la aralarında olan ahdi,Yenkudûne ahda'llâhi min ba'di mîsâkihî. "Allah'ın ahdini, Allah'la aralarında olan ahdi, antlaşmayı, sözleşmeyi, söz de verdikleri halde..." antlaşmayı, sözleşmeyi, söz de verdikleri halde..."

Mîsak; sağlamlaştırmak, tevsik etmek, sımsıkı yapmak. Mîsak; sağlamlaştırmak, tevsik etmek, sımsıkı yapmak.

"Sımsıkı bir şekilde anlaşıp söz verdikleri halde anlaşmalarını nakzederler,"Sımsıkı bir şekilde anlaşıp söz verdikleri halde anlaşmalarını nakzederler, anlaşmalarına aykırı hareket ederler." Demek ki fâsıkların bir sıfatı neymiş? anlaşmalarına aykırı hareket ederler."

Demek ki fâsıkların bir sıfatı neymiş?

Ahdini tutmamak, verdiği sözü tutmamak, verdiği sözden ahdini bozarak,Ahdini tutmamak, verdiği sözü tutmamak, verdiği sözden ahdini bozarak, cayarak sözüne aykırı iş yaparlarmış.cayarak sözüne aykırı iş yaparlarmış. Hem de, hadi bir insana verdiği sözü tutmasalar, bir derece; ama Allah'a verdikleri sözü tutmuyorlar!Hem de, hadi bir insana verdiği sözü tutmasalar, bir derece; ama Allah'a verdikleri sözü tutmuyorlar! O kâfir fâsıklar ki, günahı da hoşgören, Allah'ı da tenkit eden, âyetlere de dil uzatan o fâsıklar kiO kâfir fâsıklar ki, günahı da hoşgören, Allah'ı da tenkit eden, âyetlere de dil uzatan o fâsıklar ki Allah'la olan ahdlerini, söz vermiş oldukları, bağlanmış oldukları halde;Allah'la olan ahdlerini, söz vermiş oldukları, bağlanmış oldukları halde; "Tamam, evet, kesin." dedikleri halde bozuyorlar. Bir vasıfları bu. "Tamam, evet, kesin." dedikleri halde bozuyorlar. Bir vasıfları bu.

"Onlar ki sımsıkı garantiledikleri, söz verdikleri halde"Onlar ki sımsıkı garantiledikleri, söz verdikleri halde Allah'la yaptıkları antlaşmayı bozarlar, bozuyorlar." Allah'la yaptıkları antlaşmayı bozarlar, bozuyorlar."

Allah'la yaptıkları antlaşma, "ahd" ne demek? Allah'la yaptıkları antlaşma, "ahd" ne demek?

Bu hususta tefsircilerin yani tefsir ilminde derinleşmiş olan alimlerimizin -rahimehullah-Bu hususta tefsircilerin yani tefsir ilminde derinleşmiş olan alimlerimizin -rahimehullah- çeşitli rivayetleri, [görüşleri var;] İbn Kesîr gibi, Zemahşerî gibi...çeşitli rivayetleri, [görüşleri var;] İbn Kesîr gibi, Zemahşerî gibi... Daha önceki devirlere gidecek olursak, sahabenin tefsirle temayüz etmiş, Daha önceki devirlere gidecek olursak, sahabenin tefsirle temayüz etmiş, Kur'ân-ı Kerîm'i açıklamalarıyla şöhret bulmuş şahsiyetleri gibi; Kur'ân-ı Kerîm'i açıklamalarıyla şöhret bulmuş şahsiyetleri gibi; mesela İbn Abbas radıyallahu anh gibi, İbn Mes'ûd radıyallahu anh gibi... mesela İbn Abbas radıyallahu anh gibi, İbn Mes'ûd radıyallahu anh gibi... Rivayetler veyahut rivayetin dışında ilmini ve aklını, mantığını kullanarakRivayetler veyahut rivayetin dışında ilmini ve aklını, mantığını kullanarak açıklama yapan dirâyet tefsirleri de var. Bu, Allah'la ahd nedir? açıklama yapan dirâyet tefsirleri de var.

Bu, Allah'la ahd nedir?

Allah'ın kullarına emirleri, yasakları, "İtaat edin." diye söylediği şeyler,Allah'ın kullarına emirleri, yasakları, "İtaat edin." diye söylediği şeyler, "Şunları şunları yapmayın." diye söylediği sözler. "Şunları şunları yapmayın." diye söylediği sözler.

Allahu Teâlâ hazretleri kullarına bunları nerede söylüyor? Kitaplarında. İlâhî kitaplarda.Allahu Teâlâ hazretleri kullarına bunları nerede söylüyor?

Kitaplarında. İlâhî kitaplarda.
Zebur, Tevrat, İncil, Kur'an, daha önceki peygamberlere indirilmiş, Musa aleyhisselâm'a,Zebur, Tevrat, İncil, Kur'an, daha önceki peygamberlere indirilmiş, Musa aleyhisselâm'a, İsa aleyhisselâm'a, İbrahim aleyhisselâm'a, Âdem aleyhisselâm'a, İsa aleyhisselâm'a, İbrahim aleyhisselâm'a, Âdem aleyhisselâm'a, Âdem aleyhisselâm'dan itibaren indirilmiş vahiylerinde, kitaplarında, sahifelerinde söylüyor. Âdem aleyhisselâm'dan itibaren indirilmiş vahiylerinde, kitaplarında, sahifelerinde söylüyor.

Allah kullarına bunu kimler vasıtasıyla buyuruyor? Seçtiği peygamberleri vasıtasıyla. Allah kullarına bunu kimler vasıtasıyla buyuruyor?

Seçtiği peygamberleri vasıtasıyla.

Allahu Teâlâ hazretleri kullarından bazılarını peygamber seçiyor.Allahu Teâlâ hazretleri kullarından bazılarını peygamber seçiyor. İlk insan Âdem atamız, ilk peygamber.İlk insan Âdem atamız, ilk peygamber. Son peygamber âhir zaman nebîsi, bizim peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem.Son peygamber âhir zaman nebîsi, bizim peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem. Bunların arasında adını bildiğimiz peygamberler var, bilmediğimiz pek çok peygamber var.Bunların arasında adını bildiğimiz peygamberler var, bilmediğimiz pek çok peygamber var. Her beldeye, her ülkeye Allah peygamber göndermiş, hakkı onlara duyurmuş. Her beldeye, her ülkeye Allah peygamber göndermiş, hakkı onlara duyurmuş. Bizim bildiklerimiz; Nuh aleyhisselam, İbrahim aleyhisselam,Bizim bildiklerimiz; Nuh aleyhisselam, İbrahim aleyhisselam, Musa aleyhisselam, Harun aleyhisselam, İdris aleyhisselam, Yakub aleyhisselam, Yusuf aleyhisselam... Musa aleyhisselam, Harun aleyhisselam, İdris aleyhisselam, Yakub aleyhisselam, Yusuf aleyhisselam... Kur'ân-ı Kerîm'de adı geçen peygamberler... Kur'ân-ı Kerîm'de adı geçen peygamberler...

"Kullarına Allah'ın böyle peygamberleri vasıtasıyla kitaplar indirerek,"Kullarına Allah'ın böyle peygamberleri vasıtasıyla kitaplar indirerek, vahiyler göndererek bildirdiği emirleri, yasakları, tavsiyeleri; işte ahid bunlardır." demişler. vahiyler göndererek bildirdiği emirleri, yasakları, tavsiyeleri; işte ahid bunlardır." demişler.

Bu fâsıklar ne yapıyorlar? Allah'ın kendilerine gönderilen bu emirlerini tutmuyorlar. Bu fâsıklar ne yapıyorlar?

Allah'ın kendilerine gönderilen bu emirlerini tutmuyorlar.

Bu bir izah. Diğer bir izah da şöyle: Ve kâle âharûn. İzah edenlerden bir kısmı da dediler ki;Bu bir izah.

Diğer bir izah da şöyle: Ve kâle âharûn. İzah edenlerden bir kısmı da dediler ki;
Bel hiye fî küffâri ehli'l-kitab ve'l-münâfıkîne minhüm. Bel hiye fî küffâri ehli'l-kitab ve'l-münâfıkîne minhüm. "Ehli kitabın kâfirleri ve onların içindeki münafıklar hakkındadır." "Ehli kitabın kâfirleri ve onların içindeki münafıklar hakkındadır."

Ehli kitap; Kur'an'dan önce, Peygamber Efendimiz'den önce kendilerine peygamber gönderilipEhli kitap; Kur'an'dan önce, Peygamber Efendimiz'den önce kendilerine peygamber gönderilip kitap indirilmiş insanlar; yahudiler, nasrânîler, hıristiyanlar. kitap indirilmiş insanlar; yahudiler, nasrânîler, hıristiyanlar. Bunların bir kısmı Kur'an'ın Hak kelâmı olduğunu,Bunların bir kısmı Kur'an'ın Hak kelâmı olduğunu, Peygamber Efendimiz'in Allah'ın âhir zaman peygamberi olduğunu bildiler, imana geldiler.Peygamber Efendimiz'in Allah'ın âhir zaman peygamberi olduğunu bildiler, imana geldiler. Onlar ehli kitabın mü'minleri... Onlar hakkında Bakara sûresinin başında da âyetler var.Onlar ehli kitabın mü'minleri... Onlar hakkında Bakara sûresinin başında da âyetler var. Bir de kâfirleri var, Allah'ın bu en son peygamberini ve kitabını kabul etmeyenleri var.Bir de kâfirleri var, Allah'ın bu en son peygamberini ve kitabını kabul etmeyenleri var. Ve bir de bunların münafıkları var.Ve bir de bunların münafıkları var. Kendi dinlerinin, kitaplarının gereğini dahi bildikleri halde münafıklık edip, saklayıp yapmayanlar var. Kendi dinlerinin, kitaplarının gereğini dahi bildikleri halde münafıklık edip, saklayıp yapmayanlar var.

Allahu Teâlâ hazretleri onlara ahdetmişti.Allahu Teâlâ hazretleri onlara ahdetmişti. "Âhir zaman peygamberi gelecek, ona geldiği zaman itaat edin." diye emretmişti."Âhir zaman peygamberi gelecek, ona geldiği zaman itaat edin." diye emretmişti. Peygamberler de onlara bildirmişlerdi. Peygamberler de onlara bildirmişlerdi. İsa aleyhisselam bildirmişti, Musa aleyhisselam yahudilere bildirmişti.İsa aleyhisselam bildirmişti, Musa aleyhisselam yahudilere bildirmişti. Onlar âhir zamanda bir peygamber geleceğini biliyorlardı; ama geldiği zaman kabul etmediler. Onlar âhir zamanda bir peygamber geleceğini biliyorlardı; ama geldiği zaman kabul etmediler. Bekliyorlardı, tasdik etmediler.Bekliyorlardı, tasdik etmediler. Gördükleri zaman hak peygamber olduğunu anladılar, işi inada döktüler. Derken bir zıddiyete giriştiler. Gördükleri zaman hak peygamber olduğunu anladılar, işi inada döktüler. Derken bir zıddiyete giriştiler.

O halde Allah'ın kendilerine ahdettiği, söz verdiği, antlaşma olarak "Böyle yapacaksınız." diye ahdettiği,O halde Allah'ın kendilerine ahdettiği, söz verdiği, antlaşma olarak "Böyle yapacaksınız." diye ahdettiği, anlaşma olarak onlarla anlaştığı, onların söz verdiği hususu yeri gelince yapacakkenanlaşma olarak onlarla anlaştığı, onların söz verdiği hususu yeri gelince yapacakken yapmamış oluyorlar, ahidlerini bozmuş oluyorlar. "Bunlar onlardır." diyenler var. yapmamış oluyorlar, ahidlerini bozmuş oluyorlar. "Bunlar onlardır." diyenler var.

Ve kâle âharûn: Bel uniye bi-hâzihi'l-âyeh cemîu ehli'l-küfri ve'ş-şirki ve'n-nifâk. Ve kâle âharûn: Bel uniye bi-hâzihi'l-âyeh cemîu ehli'l-küfri ve'ş-şirki ve'n-nifâk. "Bu âyette kâfirlerden, müşriklerden, münafıklardan bütün ahâli, bütün insanlar kastediliyor." demişler. "Bu âyette kâfirlerden, müşriklerden, münafıklardan bütün ahâli, bütün insanlar kastediliyor." demişler.

Onlarla Allah'ın ahdi nedir? Onlarla Allah'ın ahdi nedir?

Bütün insanların, Amazonlar'daki ormanlarda da olsa, Himalayalar'daki köylerde, Bütün insanların, Amazonlar'daki ormanlarda da olsa, Himalayalar'daki köylerde, dağlarda da olsa, hepsinin Allah'ın varlığını birliğini anlaması lazım! dağlarda da olsa, hepsinin Allah'ın varlığını birliğini anlaması lazım! O önüne koyduğu taşın tanrı olmadığını bilmesi lazım. Çünkü onu bir usta yaptı, karşısına dikti. O önüne koyduğu taşın tanrı olmadığını bilmesi lazım. Çünkü onu bir usta yaptı, karşısına dikti. Bir şey istese vermiyor, kıpırdamıyor, konuşmuyor, isteğine cevap vermiyor; âciz şeyler...Bir şey istese vermiyor, kıpırdamıyor, konuşmuyor, isteğine cevap vermiyor; âciz şeyler... Heykel, cansız heykel, canlı da değil. Bazıları canlı şeylere tapıyorlar, şu hayvana bu hayvana...Heykel, cansız heykel, canlı da değil. Bazıları canlı şeylere tapıyorlar, şu hayvana bu hayvana... Onlar da âciz bir hayvan. O da dünya üzerindeki pek çok öteki mahluklar gibi bir mahluk. Onlar da âciz bir hayvan. O da dünya üzerindeki pek çok öteki mahluklar gibi bir mahluk.

Bütün insanlara Allahu Teâlâ hazretleri ulûhiyetini, vahdâniyetini,Bütün insanlara Allahu Teâlâ hazretleri ulûhiyetini, vahdâniyetini, yani varlığını birliğini anlayacak meziyetler, âletler, imkânlar vermiştir. yani varlığını birliğini anlayacak meziyetler, âletler, imkânlar vermiştir. Onların hepsi Allah'ı bilmekle mükelleftir. Adeta hepsinin vazifesidir...Onların hepsi Allah'ı bilmekle mükelleftir. Adeta hepsinin vazifesidir... Hatta Allah mucizeler gönderiyor.Hatta Allah mucizeler gönderiyor. Yani mütereddit olan insanlara, münkir olan insanlara bir mucize gönderiyor,Yani mütereddit olan insanlara, münkir olan insanlara bir mucize gönderiyor, birkaç mucize gönderiyor; "Tamam, bu gerçekmiş!" diye anlıyorlar.birkaç mucize gönderiyor; "Tamam, bu gerçekmiş!" diye anlıyorlar. Musa aleyhisselâm'a "Firavun kavmi iman etsin." diye, "Firavun'un ahâlisi iman etsin." diye Musa aleyhisselâm'a "Firavun kavmi iman etsin." diye, "Firavun'un ahâlisi iman etsin." diye nice nice mucizeler ihsan etti. Her seferinde bir bahane bulup inkâr ettiler. nice nice mucizeler ihsan etti. Her seferinde bir bahane bulup inkâr ettiler. Kaç tane mucize gösterdi, mucizelerini inkâr ettiler. "Budur" diyenler var. Bazıları da demişler ki; Kaç tane mucize gösterdi, mucizelerini inkâr ettiler.

"Budur" diyenler var.

Bazıları da demişler ki;

"Bu âyet-i kerîmede Allah'ın zikrettiği, bahsettiği, o fâsıkların bozdu dediği ahitten maksat,"Bu âyet-i kerîmede Allah'ın zikrettiği, bahsettiği, o fâsıkların bozdu dediği ahitten maksat, Âdem aleyhisselâm'ın yaratılmasından sonra onun neslinden, sülbünden zürriyetini çıkarttığı zaman,Âdem aleyhisselâm'ın yaratılmasından sonra onun neslinden, sülbünden zürriyetini çıkarttığı zaman, o insanlardan bezm-i elestte aldığı ahittir." Bismillâhirrahmânirrahîm. o insanlardan bezm-i elestte aldığı ahittir."

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ve iz ehaze rabbüke min benî Âdeme min zuhûrihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm alâ enfüsihimVe iz ehaze rabbüke min benî Âdeme min zuhûrihim zürriyyetehüm ve eşhedehüm alâ enfüsihim e lestü bi-rabbiküm kâlu belâ şehidnâ en tekûlû yevme'l-kıyâmeti innâ künnâ an hâzâ ğâfilîn. e lestü bi-rabbiküm kâlu belâ şehidnâ en tekûlû yevme'l-kıyâmeti innâ künnâ an hâzâ ğâfilîn.

Ruhlar âleminde Allahu Teâlâ hazretleri bütün Âdem aleyhisselâm'ın neslini, insanları,Ruhlar âleminde Allahu Teâlâ hazretleri bütün Âdem aleyhisselâm'ın neslini, insanları, kendileri hakkında kendilerini şahit ederek;kendileri hakkında kendilerini şahit ederek; e lestü bi-rabbiküm "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğu zaman;e lestü bi-rabbiküm "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" diye sorduğu zaman; kâlu belâ "Evet yâ Rabbi! Olmaz olur musun; elbette sen bizim Rabbimizsin!" dediler.kâlu belâ "Evet yâ Rabbi! Olmaz olur musun; elbette sen bizim Rabbimizsin!" dediler. Ve o zaman ahdetmiş oldular, antlaşma yapmış oldular.Ve o zaman ahdetmiş oldular, antlaşma yapmış oldular. Allah'a ibadet edeceklerini beyan etmiş oldular.Allah'a ibadet edeceklerini beyan etmiş oldular. Sonra tabii kâfir olunca, müşrik olunca, puta tapınca bu antlaşmayı bozmuş oluyorlar.Sonra tabii kâfir olunca, müşrik olunca, puta tapınca bu antlaşmayı bozmuş oluyorlar. İlk başta hani Allah'ın ulûhiyyetini kabul etmişlerdi, Rablerini bilmişlerdi. İlk başta hani Allah'ın ulûhiyyetini kabul etmişlerdi, Rablerini bilmişlerdi. Dünyaya gelince o ahdi bozdular. "Bu ahitten maksat budur." demişler. Bu fâsıklar nedir? Dünyaya gelince o ahdi bozdular. "Bu ahitten maksat budur." demişler.

Bu fâsıklar nedir?

Allah'la kendilerinin yapmış olduğu antlaşmayı bir kere bozmuş olanlardır.Allah'la kendilerinin yapmış olduğu antlaşmayı bir kere bozmuş olanlardır. "Onlar ki Allah'la yaptıkları antlaşmayı bozdular." Birinci vasıfları bu. "Onlar ki Allah'la yaptıkları antlaşmayı bozdular." Birinci vasıfları bu. O fâsıklar ki Allah'la ahidlerini nakzetmişler, söz verdikleri halde bozmuşlardır. Bir. O fâsıklar ki Allah'la ahidlerini nakzetmişler, söz verdikleri halde bozmuşlardır. Bir.

İkincisi vasıfları: Ve yaktaûne mâ emera'llâhu bihî en yûsale.İkincisi vasıfları: Ve yaktaûne mâ emera'llâhu bihî en yûsale. "Ve Allah'ın 'bağlanılsın, bağlanın' diye emrettiği, bağlanılmasını emrettiği işleri koparıp kesmişlerdir." "Ve Allah'ın 'bağlanılsın, bağlanın' diye emrettiği, bağlanılmasını emrettiği işleri koparıp kesmişlerdir." Bağlansın dediğini koparıyorlar; bağlamıyorlar, koparıyorlar. İkinci vasıfları bu. Bağlansın dediğini koparıyorlar; bağlamıyorlar, koparıyorlar. İkinci vasıfları bu.

"Buradaki bağlanılmasını emrettiği şey nedir?" diye sorulacak olursa; "Buradaki bağlanılmasını emrettiği şey nedir?" diye sorulacak olursa;

Bir; buradan murad, ve sılü'l-erhâm diye Allahu Teâlâ hazretleri sıla-i rahimi emretmiş.Bir; buradan murad, ve sılü'l-erhâm diye Allahu Teâlâ hazretleri sıla-i rahimi emretmiş. Akrabalarını, dayıları, yengeleri, amcaları, babaları takip edecek, soruşturacak, hürmet edecek,Akrabalarını, dayıları, yengeleri, amcaları, babaları takip edecek, soruşturacak, hürmet edecek, yardım edecek, destekleyecek. Sıla-i rahim yapmak bu. Allah; "Sıla-i rahim yapın." diyor. yardım edecek, destekleyecek. Sıla-i rahim yapmak bu. Allah; "Sıla-i rahim yapın." diyor.

Sıla-i rahim ne demek? Rahim, "akraba" demek.Sıla-i rahim ne demek?

Rahim, "akraba" demek.
Sıla, "bağlantı" demek. Yani doğumla insanların ilişkili oldukları kimselerle bağını kuracak.Sıla, "bağlantı" demek. Yani doğumla insanların ilişkili oldukları kimselerle bağını kuracak. Sıla-i rahim yapmak, "o akrabalar ile bağlantısını yapmak" demek. Allah bunu emrediyor. Sıla-i rahim yapmak, "o akrabalar ile bağlantısını yapmak" demek. Allah bunu emrediyor.

Sıla-i rahmin ömrü arttırdığı, beldeleri mâmur ettiği, rızkı arttırdığı hadîs-i şerîflerde bildiriliyor.Sıla-i rahmin ömrü arttırdığı, beldeleri mâmur ettiği, rızkı arttırdığı hadîs-i şerîflerde bildiriliyor. Akrabalara hürmet ve izzet etmek, ona karşı vazifelerini yapmak, her müslümanın bir vazifesi. Akrabalara hürmet ve izzet etmek, ona karşı vazifelerini yapmak, her müslümanın bir vazifesi.

Bu adamlar bunu keserler. Tabii kâfir oldukları için, akraba filan da saymıyor.Bu adamlar bunu keserler. Tabii kâfir oldukları için, akraba filan da saymıyor. Peygamber Efendimiz'in karşısına çıkan insanların bir kısmı en yakın akrabasıydı. Peygamber Efendimiz'in karşısına çıkan insanların bir kısmı en yakın akrabasıydı. Hatta mesela bir kızının kocası, dünürü, yani damadı...Hatta mesela bir kızının kocası, dünürü, yani damadı... Böyle insanlar bazen karşı çıktı. Amcalarından bazı insanlar karşı çıktı.Böyle insanlar bazen karşı çıktı. Amcalarından bazı insanlar karşı çıktı. Bu cilve, Allahu Teâlâ hazretlerinin kaderinin cilvesi...Bu cilve, Allahu Teâlâ hazretlerinin kaderinin cilvesi... Halbuki akrabalıktan dolayı insaf etmeleri gerekirdi. Bazıları da demişler ki...Halbuki akrabalıktan dolayı insaf etmeleri gerekirdi.

Bazıları da demişler ki...
Bunun için Katade rahmetullâhi aleyh misal olarak âyet-i kerîme zikrediyor: Bunun için Katade rahmetullâhi aleyh misal olarak âyet-i kerîme zikrediyor:

Bismillâhirrahmânirrahîm. Fe-hel aseytüm in tevelleytüm en tüfsidû fi'l-ardıBismillâhirrahmânirrahîm.

Fe-hel aseytüm in tevelleytüm en tüfsidû fi'l-ardı
ve tukattıû erhâmeküm Muhammed sûresinde ki âyet-i kerîmesi gibi demiş oluyor. ve tukattıû erhâmeküm Muhammed sûresinde ki âyet-i kerîmesi gibi demiş oluyor.

Bazıları da diyor ki; Ve kîle: el-Murâd eammu min zâlike.Bazıları da diyor ki;

Ve kîle: el-Murâd eammu min zâlike.
"Bu âyet-i kerîmede kastedilen Allah'ın 'bağlanılsın, bağlantısı canlı tutulsun' dediği şeyi"Bu âyet-i kerîmede kastedilen Allah'ın 'bağlanılsın, bağlantısı canlı tutulsun' dediği şeyi koparmaktan murad daha geneldir, daha umumîdir." Sadece akrabayla bağlantı değildir.koparmaktan murad daha geneldir, daha umumîdir."

Sadece akrabayla bağlantı değildir.
Bütün Allah'ın emrettiği şeyleri yapmak, onu vasletmek demektir; Bütün Allah'ın emrettiği şeyleri yapmak, onu vasletmek demektir; emirlerini tutmamak da kat etmek, koparmak demektir. Allah'ın dediğinin aksini yapmak.emirlerini tutmamak da kat etmek, koparmak demektir. Allah'ın dediğinin aksini yapmak. Emrediyor, yapmıyor; nehyediyor, yapıyor. Aksini yapmak, işte bu koparmak demektir.Emrediyor, yapmıyor; nehyediyor, yapıyor. Aksini yapmak, işte bu koparmak demektir. Fâsıkların bir vasfı da budur. Allah'ın "bağlayın" dediğini, "bağlansın" dediğini koparmak. Fâsıkların bir vasfı da budur. Allah'ın "bağlayın" dediğini, "bağlansın" dediğini koparmak.

Fâsıkların üçüncü vasıfları, diğer bir vasıfları nedir? Fâsıkların üçüncü vasıfları, diğer bir vasıfları nedir?

Ve yufsidûne fi'l-ard. "Yeryüzünde fitne fesat çıkartıyorlar." Ve yufsidûne fi'l-ard. "Yeryüzünde fitne fesat çıkartıyorlar."

Bir; Allah'la ahidlerini bozuyorlar, sözlerinde durmuyorlar.Bir; Allah'la ahidlerini bozuyorlar, sözlerinde durmuyorlar. İki; emirlerini tutmuyorlar, aksini yapıyorlar. Üç; yeryüzünde fitne fesat çıkartıyorlar. İki; emirlerini tutmuyorlar, aksini yapıyorlar. Üç; yeryüzünde fitne fesat çıkartıyorlar.

Yeryüzünde insanlar toplum hâlinde yaşıyor.Yeryüzünde insanlar toplum hâlinde yaşıyor. Toplum hâlinde yaşayınca herkesin birbirine karşı görevleri var, görevleri yapmıyor. Toplum hâlinde yaşayınca herkesin birbirine karşı görevleri var, görevleri yapmıyor.

Toplumlar düzenle yürür, kanunla yürür. el-Adlü esâsü'l-mülk. "Egemenliğin temeli adalettir."Toplumlar düzenle yürür, kanunla yürür. el-Adlü esâsü'l-mülk. "Egemenliğin temeli adalettir." Adalet olması lazım! Haksızlık olursa, rüşvet olursa, adam kayırma olursa,Adalet olması lazım! Haksızlık olursa, rüşvet olursa, adam kayırma olursa, hırsızlık olursa, zulüm olursa, katil olursa o zaman o toplum çöker. hırsızlık olursa, zulüm olursa, katil olursa o zaman o toplum çöker.

Çevremizdeki toplumlara baktığımız zaman acıyoruz.Çevremizdeki toplumlara baktığımız zaman acıyoruz. Kendi toplumumuzdaki haksızlıklara, içtimâî toplumsal haksızlıklara bakınca üzülüyoruz.Kendi toplumumuzdaki haksızlıklara, içtimâî toplumsal haksızlıklara bakınca üzülüyoruz. "Bu adalete aykırı; insafa, vicdana sığmaz, insan haklarına sığmaz!" diye üzülüyoruz. "Bu adalete aykırı; insafa, vicdana sığmaz, insan haklarına sığmaz!" diye üzülüyoruz.

Allah'tan korkmadı mı, Allah'ın emrinden, emri dairesinden dışarıya kaydı, raydan çıktı gitti miAllah'tan korkmadı mı, Allah'ın emrinden, emri dairesinden dışarıya kaydı, raydan çıktı gitti mi bir insan, bir işi de bu oluyor; yeryüzünü fesada veriyor, toplumu bozuyor. bir insan, bir işi de bu oluyor; yeryüzünü fesada veriyor, toplumu bozuyor. İşte kâfirlerin en büyük zararlarından birisi de budur.İşte kâfirlerin en büyük zararlarından birisi de budur. İşin sonucunda maddî bir hasar ve zarar var, toplum zarar görüyor. İşin sonucunda maddî bir hasar ve zarar var, toplum zarar görüyor.

Millet sadece diyor ki; "Din bir duygu, ona kimse ilişmez." Hayır!Millet sadece diyor ki;

"Din bir duygu, ona kimse ilişmez."

Hayır!
Din toplumun canıdır, toplumun düzeninin kaynağıdır.Din toplumun canıdır, toplumun düzeninin kaynağıdır. Sen onu tahrip edersen, yıkarsan, yok edersen toplumu kurutursun. Sen onu tahrip edersen, yıkarsan, yok edersen toplumu kurutursun. Ağaca su vermezsen, su kaynaklarını, su aldığı, beslendiği köklerini kesersen,Ağaca su vermezsen, su kaynaklarını, su aldığı, beslendiği köklerini kesersen, dallarını kesersen ağaç kurur. Ülâike hümü'l-hâsirûn.dallarını kesersen ağaç kurur.

Ülâike hümü'l-hâsirûn.
Aziz ve muhterem kardeşlerim! Aziz ve muhterem kardeşlerim!

"İşte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Asıl hâsirler işte onlardır!" "İşte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. Asıl hâsirler işte onlardır!"

Bu münafıkların altı tane vasfı var.Bu münafıkların altı tane vasfı var. Bu âyet-i kerîmede dikkatli bir şekilde bakılırsa fâsıkların, münafıkların altı vasfı görünüyor. Bu âyet-i kerîmede dikkatli bir şekilde bakılırsa fâsıkların, münafıkların altı vasfı görünüyor. Bu altı vasfın altısını birden ortaya koyarlar.Bu altı vasfın altısını birden ortaya koyarlar. Eğer ellerine imkân, yönetim gücü, kuvvet geçerse zorbalık, diktatörlük yaparak altısını birden ortaya koyarlar. Eğer ellerine imkân, yönetim gücü, kuvvet geçerse zorbalık, diktatörlük yaparak altısını birden ortaya koyarlar.

Bu fâsık, fâcir, münafık heriflerin altı vasfı nedir? Bu fâsık, fâcir, münafık heriflerin altı vasfı nedir?

Bir; İzâ haddesû kezebû. "Konuştular mı yalan söylerler." Sözleri yalan.Bir; İzâ haddesû kezebû. "Konuştular mı yalan söylerler."

Sözleri yalan.
Bir insana, sözünün doğru olmasına itimat etmiyor, bol keseden söylüyor,Bir insana, sözünün doğru olmasına itimat etmiyor, bol keseden söylüyor, ondan sonra yerine getirmiyor. Bir, iki, üç... Bu münafık, bak yalan söylüyor.ondan sonra yerine getirmiyor. Bir, iki, üç... Bu münafık, bak yalan söylüyor. Aç gazeteyi, tarihi, eski sayıları karıştır. Söylüyor söylüyor, yalan söylüyor, tutmuyor.Aç gazeteyi, tarihi, eski sayıları karıştır. Söylüyor söylüyor, yalan söylüyor, tutmuyor. Konuştular mı yalan söylerler. Konuştular mı yalan söylerler.

İki; Ve izâ veadû ahlefû. "Vaat ettiler mi vaatlerini yerine getirmezler, vaadinden dönerler." İki; Ve izâ veadû ahlefû. "Vaat ettiler mi vaatlerini yerine getirmezler, vaadinden dönerler."

Antlaşma yaparsın, imza atarsın. Beklersin ki adaletli davransın, sözünde dursun.Antlaşma yaparsın, imza atarsın. Beklersin ki adaletli davransın, sözünde dursun. Durmaz, cayar. Hani ödeyecektin borcunu? Hani şu işi yapacaktın? Hani karşılıklı böyle konuşmuştuk? Durmaz, cayar. Hani ödeyecektin borcunu? Hani şu işi yapacaktın? Hani karşılıklı böyle konuşmuştuk?

Caydı. Neden? Allah'tan korkmuyor. Fâsık, münafık, fısk u fücur sahibi, ondan. Caydı.

Neden?

Allah'tan korkmuyor. Fâsık, münafık, fısk u fücur sahibi, ondan.

Vaat ettiler mi vaadini tutmazlar, hulfederler, vaadinden cayarlar. Vaat ettiler mi vaadini tutmazlar, hulfederler, vaadinden cayarlar.

Üç; Ve ize'tüminû hânû. "Kendilerine güvenilirse hıyanet ederler." Üç; Ve ize'tüminû hânû. "Kendilerine güvenilirse hıyanet ederler."

Güvenci boşa çıkartırlar, güvenilen, kendilerine teslim edilen şeyi bozarlar, hıyanet ederler. Güvenci boşa çıkartırlar, güvenilen, kendilerine teslim edilen şeyi bozarlar, hıyanet ederler.

Kasa emanet edilmişse kasadan para çalarlar.Kasa emanet edilmişse kasadan para çalarlar. Bir memuriyet devredilmişse, "Sen bu dairenin müdürüsün, başkanısın." denilmişse o dairenin canına okurlar.Bir memuriyet devredilmişse, "Sen bu dairenin müdürüsün, başkanısın." denilmişse o dairenin canına okurlar. Rüşvet alırlar, görevi kötüye kullanırlar. Ellerine bir fırsat geçti mi deveyi hamuduyla yutarlar. Rüşvet alırlar, görevi kötüye kullanırlar. Ellerine bir fırsat geçti mi deveyi hamuduyla yutarlar. Hamut ne demek? "Devenin üstüne oturulsun diye konulmuş semer" demek. Hamut ne demek?

"Devenin üstüne oturulsun diye konulmuş semer" demek.

Deve zaten kocaman... Adam o kadar aç ki, ağzı o kadar geniş ki,Deve zaten kocaman... Adam o kadar aç ki, ağzı o kadar geniş ki, karnı o kadar büyük ki deveyi kaldırıyor, hamuduyla yutuyor! karnı o kadar büyük ki deveyi kaldırıyor, hamuduyla yutuyor!

Güvenildikleri zaman güvenilir, emin insan olmadıklarından güvenmeye liyakat göstermezler,Güvenildikleri zaman güvenilir, emin insan olmadıklarından güvenmeye liyakat göstermezler, güvene uygun hareket etmezler. Hıyanet ederler, hainlik yaparlar. güvene uygun hareket etmezler. Hıyanet ederler, hainlik yaparlar.

Dört; Ve nakazû ahda'llâhi min ba'di mîsâkıhî.Dört; Ve nakazû ahda'llâhi min ba'di mîsâkıhî. "Allah'a karşı vermiş oldukları kulluk sözünü, ahdini bozarlar;"Allah'a karşı vermiş oldukları kulluk sözünü, ahdini bozarlar; emirlerini tutmazlar, yasaklarından kaçınmazlar." emirlerini tutmazlar, yasaklarından kaçınmazlar."

Yani günahkâr olurlar, günahları işleyen, irtikâb eden, umursamayan insanlar olurlar. Yani günahkâr olurlar, günahları işleyen, irtikâb eden, umursamayan insanlar olurlar.

Beş; Ve kataû mâ emera'llâhu bihî en yûsale. "Allah'ınBeş; Ve kataû mâ emera'llâhu bihî en yûsale. "Allah'ın 'bağlansın' dediği şeyi koparırlar, 'yapılsın' dediği işi yapmazlar." 'bağlansın' dediği şeyi koparırlar, 'yapılsın' dediği işi yapmazlar."

Altı; Ve efsedû fi'l-ard. "Yerde de fitne fesat çıkartır, berbat ederler;Altı; Ve efsedû fi'l-ard. "Yerde de fitne fesat çıkartır, berbat ederler; toplumu, memleketi, ülkeyi, araziyi, çevreyi her şeyi mahvederler." toplumu, memleketi, ülkeyi, araziyi, çevreyi her şeyi mahvederler."

Ve izâ kâneti'z-zahreti aleyhim. "Ama, eğer kendileri çok güç kuvvet sahibi değillerse..." Ve izâ kâneti'z-zahreti aleyhim. "Ama, eğer kendileri çok güç kuvvet sahibi değillerse..."

Mesela Peygamber Efendimiz'in zamanında; Peygamber Efendimiz kuvvetlendi,Mesela Peygamber Efendimiz'in zamanında; Peygamber Efendimiz kuvvetlendi, müslümanlar çoğaldı, Medine-i Münevvere'ye hâkim oldular.müslümanlar çoğaldı, Medine-i Münevvere'ye hâkim oldular. Peygamber Efendimiz'den sonra Hulefâ-i Râşidîn devrinde müslümanlar çok kuvvetlendi.Peygamber Efendimiz'den sonra Hulefâ-i Râşidîn devrinde müslümanlar çok kuvvetlendi. Öyle münafıkların, fâsıkların kaçacak delik arayacakları zaman, devre... Tabii o zaman ne olur?.. Öyle münafıkların, fâsıkların kaçacak delik arayacakları zaman, devre... Tabii o zaman ne olur?..

"Güç kuvvet kendilerinde değil de onlar kıyıda kenardalarsa..." "Güç kuvvet kendilerinde değil de onlar kıyıda kenardalarsa..."

Azharu'l-hisâle's-selâs. Üç durumu devam ettirirler." Çünkü ötekileri yapamıyorlar. Azharu'l-hisâle's-selâs. Üç durumu devam ettirirler." Çünkü ötekileri yapamıyorlar.

İzâ haddesû kezebû. "Konuştukları zaman yalan söylerler.İzâ haddesû kezebû. "Konuştukları zaman yalan söylerler. Ve izâ veadû ahlefû. "Vaat ettiler mi vaatlerini yerine getirmezler."Ve izâ veadû ahlefû. "Vaat ettiler mi vaatlerini yerine getirmezler." Ve ize'tüminû hânû. "Güvenilirse güveni boşa çıkartırlar, hıyanet ederler." Ve ize'tüminû hânû. "Güvenilirse güveni boşa çıkartırlar, hıyanet ederler."

Ötekileri yapamıyorlar, çünkü toplum yaptırtmıyor. Toplum müslüman, mütedeyyin.Ötekileri yapamıyorlar, çünkü toplum yaptırtmıyor. Toplum müslüman, mütedeyyin. Hz. Ömer elinde sopası, kamçısı çarşıda pazarda dolaşıyor. Hz. Ömer elinde sopası, kamçısı çarşıda pazarda dolaşıyor. Hadi bakalım, birisi Allah'ın ahdini bozduğunu alenen göstersin bakalım! Hadi bakalım, birisi Allah'ın ahdini bozduğunu alenen göstersin bakalım! Hadi bakalım, "yap" dediğini yapmasın da "yapma" dediğini yapsın bakalım,Hadi bakalım, "yap" dediğini yapmasın da "yapma" dediğini yapsın bakalım, Hz. Ömer'in karşısında, görelim! Hadi bakalım, yeryüzünü fesada versin! Yapamaz! Hz. Ömer'in karşısında, görelim! Hadi bakalım, yeryüzünü fesada versin! Yapamaz!

Pazarda bir kabile reisi gezerken adamcağızın, mübareğin birisi yanlışlıkla ayağına bastı.Pazarda bir kabile reisi gezerken adamcağızın, mübareğin birisi yanlışlıkla ayağına bastı. "Vay, sen benim ayağıma nasıl basarsın!" diye bir tokat patlattı o adama..."Vay, sen benim ayağıma nasıl basarsın!" diye bir tokat patlattı o adama... Ama bilmiyor ki devir Hz. Ömer'in devri. Devir değişti, İslâm geldi, adalet var.Ama bilmiyor ki devir Hz. Ömer'in devri. Devir değişti, İslâm geldi, adalet var. Öyle eskiden olduğu gibi kabile reislerinin saltanatı yok. Gitti, Hz. Ömer'e dedi ki; Öyle eskiden olduğu gibi kabile reislerinin saltanatı yok. Gitti, Hz. Ömer'e dedi ki;

"Ya Ömer, falanca adamın ben yanlışlıkla ayağına bastım,"Ya Ömer, falanca adamın ben yanlışlıkla ayağına bastım, o da kaldırdı bir tokat patlattı yüzüme. Kısas isterim!" Hz. Ömer onu arattırmaya başladı.o da kaldırdı bir tokat patlattı yüzüme. Kısas isterim!"

Hz. Ömer onu arattırmaya başladı.
Kabile reisi baktı pabuç pahalı, kalktı başka bir ülkeye gitti, hıristiyan oldu, İslâm'dan çıktı.Kabile reisi baktı pabuç pahalı, kalktı başka bir ülkeye gitti, hıristiyan oldu, İslâm'dan çıktı. Mahvoldu tabii... Âhirete irtihal etti, âhireti mahvoldu...Mahvoldu tabii... Âhirete irtihal etti, âhireti mahvoldu... Hz. Ömer'in huzuruna çıksaydı ne yapacaktı Hz. Ömer? Hz. Ömer'in huzuruna çıksaydı ne yapacaktı Hz. Ömer?

Sen buna haksız tokat attın, kısas olacaktı. Ya da ceza neyse o verilecekti. Sen buna haksız tokat attın, kısas olacaktı. Ya da ceza neyse o verilecekti.

Öyle yapmadı, âhireti mahvoldu.Öyle yapmadı, âhireti mahvoldu. Keşke bin tane tokat yeseydi, keşke şu kadar para verseydi, adamı razı etmek içinKeşke bin tane tokat yeseydi, keşke şu kadar para verseydi, adamı razı etmek için ceza verseydi ama öyle yapmasaydı! ceza verseydi ama öyle yapmasaydı!

Müslümanlar kuvvetli oldu mu kötülüğü yaptırtmıyorlar, iş sadece ahlâkî zaafta kalıyor.Müslümanlar kuvvetli oldu mu kötülüğü yaptırtmıyorlar, iş sadece ahlâkî zaafta kalıyor. Münafığın, fâsığın durumu sırf ahlâkî zaafta kalıyor.Münafığın, fâsığın durumu sırf ahlâkî zaafta kalıyor. Ama ötekiler kuvvet buldular mı, müslümanlara galip geldiler, üstün geldiler mi,Ama ötekiler kuvvet buldular mı, müslümanlara galip geldiler, üstün geldiler mi, o zaman öteki berbat şeyleri de yapıyorlar ve yeryüzünü fesada uğratıyorlar. o zaman öteki berbat şeyleri de yapıyorlar ve yeryüzünü fesada uğratıyorlar.

Ülâike hümü'l-hâsirûn. "İşte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir!" Ülâike hümü'l-hâsirûn. "İşte onlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir!"

Burada hâsirûn ne demek? "Hüsrana uğrayanlar" demek. Çoğul bu. Hüsran Türkçe bir kelime değil. Burada hâsirûn ne demek?

"Hüsrana uğrayanlar" demek.

Çoğul bu. Hüsran Türkçe bir kelime değil.

"Hocam, 'hüsrana uğramak' ne demek?" Yani zarar edenler, yarar kazanamayanlar."Hocam, 'hüsrana uğramak' ne demek?"

Yani zarar edenler, yarar kazanamayanlar.
Kâr umduğu yerden kâr, kazanç elde edemeyenler. Kârın da eski Türkçesi assı.Kâr umduğu yerden kâr, kazanç elde edemeyenler. Kârın da eski Türkçesi assı. Assı elde edemeyenler, ziyan edenler. Ziyan da Farsça'dan geliyor. Tam Türkçesi assı.Assı elde edemeyenler, ziyan edenler. Ziyan da Farsça'dan geliyor. Tam Türkçesi assı. Assı elde edemeyen, ticarette ütülen, yutulanlar.Assı elde edemeyen, ticarette ütülen, yutulanlar. Eski Türkçe'de ütülmek, "kaybetmek" mânasına geliyor. Yutulmak, ütülmek... Eski Türkçe'de ütülmek, "kaybetmek" mânasına geliyor. Yutulmak, ütülmek...

Bunlar işte böyle zarara uğrayanlardır. Bu zarar için bazıları buyurmuşlar ki; fi'l-âhire.Bunlar işte böyle zarara uğrayanlardır. Bu zarar için bazıları buyurmuşlar ki; fi'l-âhire. "Âhirette, mahkeme-i kübrâda hesabı görülecek, cehenneme atılacaklar. Zarar âhirette." demiş. "Âhirette, mahkeme-i kübrâda hesabı görülecek, cehenneme atılacaklar. Zarar âhirette." demiş.

Ülâike lehümü'l-la'netü ve lehüm sûu'd-dâr âyet-i kerîmesini misal vermişler.Ülâike lehümü'l-la'netü ve lehüm sûu'd-dâr âyet-i kerîmesini misal vermişler. "Lânet onlara ve âhirette kötü bir yurt onlaradır." Yani cehenneme atılacaklar. "Lânet onlara ve âhirette kötü bir yurt onlaradır." Yani cehenneme atılacaklar.

Bazı alimler İbn Abbas'dan rivayet etmişler ki; Bazı alimler İbn Abbas'dan rivayet etmişler ki;

Kur'ân-ı Kerîm'de ehl-i İslâm'dan gayrılar hakkında hâsirûn denmişse "Yaptıkları işleri küfürdür." demek.Kur'ân-ı Kerîm'de ehl-i İslâm'dan gayrılar hakkında hâsirûn denmişse "Yaptıkları işleri küfürdür." demek. Burada da ülâike hümü'l-hâsirûn, "Böyle yapan adamlar kâfirlerdir." demek oluyor. Burada da ülâike hümü'l-hâsirûn, "Böyle yapan adamlar kâfirlerdir." demek oluyor.

Ehli İslâm'a "Ziyana uğramışlardır." demek, yani "Günah işlemişlerdir."Ehli İslâm'a "Ziyana uğramışlardır." demek, yani "Günah işlemişlerdir." Bunlardan kastedilen zenbdir, günahtır.Bunlardan kastedilen zenbdir, günahtır. "Bu günahtan dolayı sevaptan mahrum olacaklar, cezaya uğrayacaklar. Orada bir ziyan olacak." demek oluyor. "Bu günahtan dolayı sevaptan mahrum olacaklar, cezaya uğrayacaklar. Orada bir ziyan olacak." demek oluyor.

Allahu Teâlâ hazretleri böyle hareket edenleri Allah'a isyan ettiklerinden dolayı,Allahu Teâlâ hazretleri böyle hareket edenleri Allah'a isyan ettiklerinden dolayı, bir insanın ticaretini kazanamayıp, kâr edemeyip batırdığı gibi, dükkânını kapattığı gibi,bir insanın ticaretini kazanamayıp, kâr edemeyip batırdığı gibi, dükkânını kapattığı gibi, sermayeyi kediye yüklettiği gibi -diyorlar, o da bir temsil, mesel oluyor-sermayeyi kediye yüklettiği gibi -diyorlar, o da bir temsil, mesel oluyor- bunlar da böyle ziyan edecekler, ziyan etmiş olacaklar. bunlar da böyle ziyan edecekler, ziyan etmiş olacaklar.

Tabii adamlar ziyan etmek maksadıyla yapmıyorlar bunu, dünyada menfaatlerini düşündükleri için yapıyorlar.Tabii adamlar ziyan etmek maksadıyla yapmıyorlar bunu, dünyada menfaatlerini düşündükleri için yapıyorlar. Ama dünya menfaati gelip geçici olduğundan o menfaat hesapları ters çıkıyor,Ama dünya menfaati gelip geçici olduğundan o menfaat hesapları ters çıkıyor, dünyadaki hesapları uymuyor, tutmuyor, sonunda mahvoluyorlar. dünyadaki hesapları uymuyor, tutmuyor, sonunda mahvoluyorlar.

İslâm'ın karşısına çıkanlar öyle oldu; her zaman, her yerde...İslâm'ın karşısına çıkanlar öyle oldu; her zaman, her yerde... Peygamber Efendimiz'in zamanında, sahabe zamanında, dünyanın her yerinde öyle.Peygamber Efendimiz'in zamanında, sahabe zamanında, dünyanın her yerinde öyle. Onlar dünyevî bir menfaati üstün tuttuklarından, ellerine menfaat geçsin diye Onlar dünyevî bir menfaati üstün tuttuklarından, ellerine menfaat geçsin diye veya ellerindeki menfaat kaçmasın diye... veya ellerindeki menfaat kaçmasın diye... Ya küçük bir paraya tamah ettikleri için, dünya menfaatine tamah ettikleri için;Ya küçük bir paraya tamah ettikleri için, dünya menfaatine tamah ettikleri için; ya da "Aman rahatımız kaçmasın! ya da "Aman rahatımız kaçmasın! Aman elimizdeki paramız harcanmasın!" gibi sebeplerle bir hesap yapıyorlar.Aman elimizdeki paramız harcanmasın!" gibi sebeplerle bir hesap yapıyorlar. Onlar da bir kâr hesabı yapıyorlar ama sonunda kâr etmiyor ve dünyada âhirette zarara uğruyorlar.Onlar da bir kâr hesabı yapıyorlar ama sonunda kâr etmiyor ve dünyada âhirette zarara uğruyorlar. Dünyada da zarara uğruyorlar, âhirette de en büyük zarara uğrayacaklar. Dünyada da zarara uğruyorlar, âhirette de en büyük zarara uğrayacaklar.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi emirlerini tutup daAllahu Teâlâ hazretleri bizi emirlerini tutup da hem dünyada hem âhirette saadete nâil olanlardan eylesin. hem dünyada hem âhirette saadete nâil olanlardan eylesin. Hüsrana uğrayanlardan, hâsir olanlardan, o duruma düşenlerden eylemesin.Hüsrana uğrayanlardan, hâsir olanlardan, o duruma düşenlerden eylemesin. Hem dünyamız mutlu olsun, tatlı olsun, hoş geçsin, huzurlu geçsin, temiz geçsin... Hem dünyamız mutlu olsun, tatlı olsun, hoş geçsin, huzurlu geçsin, temiz geçsin... "Oh, elhamdülillah kalben rahatım, mutmainim, çok şükür... "Oh, elhamdülillah kalben rahatım, mutmainim, çok şükür... İşte helal lokma kazanıyorum, çoluk çocuğuma helal yediriyorum. İşte helal lokma kazanıyorum, çoluk çocuğuma helal yediriyorum. Çok şükür yâ Rabbi! Kimsenin hakkını yemedim, kimseyi üzmedim,Çok şükür yâ Rabbi! Kimsenin hakkını yemedim, kimseyi üzmedim, kimseye kötülük yapmak istemedim, yapmadım. Elhamdülillah..." diye rahat ederler;kimseye kötülük yapmak istemedim, yapmadım. Elhamdülillah..." diye rahat ederler; hem dünyada mutlu olurlar hem de âhirette Allah cennetiyle cemâliyle taltif eder. hem dünyada mutlu olurlar hem de âhirette Allah cennetiyle cemâliyle taltif eder.

İşte Yunus Emreler, işte evliyâullah, işte erbâb-ı turuk-u aliyye...İşte Yunus Emreler, işte evliyâullah, işte erbâb-ı turuk-u aliyye... İşte salih kimseler, işte zâhidler, âbidler... İşte o güzel ahlâklı, tatlı, iyiliksever insanlar... İşte salih kimseler, işte zâhidler, âbidler... İşte o güzel ahlâklı, tatlı, iyiliksever insanlar... İşte çevremizdeki hayrât u hasenâtı, sadakât-ı câriyâtı, meberrâtı yapan sehâvetli, İşte çevremizdeki hayrât u hasenâtı, sadakât-ı câriyâtı, meberrâtı yapan sehâvetli, cömert, tatlı insanlar... Ne mutlu; cami yapmış, yüzyıllarca içinde namaz kılınıyor.cömert, tatlı insanlar... Ne mutlu; cami yapmış, yüzyıllarca içinde namaz kılınıyor. Hep o namaz kılanların sevabı kendilerine geliyor. Köprü yapmış, üzerinden geçenlerin sevabı geliyor.Hep o namaz kılanların sevabı kendilerine geliyor. Köprü yapmış, üzerinden geçenlerin sevabı geliyor. Ağaçlar dikmiş, onların meyvesini yiyenler, istifade edenler var, onların sevabı geliyor.Ağaçlar dikmiş, onların meyvesini yiyenler, istifade edenler var, onların sevabı geliyor. Hastane yapmış, Guraba Hastanesi, yani garibanların hastanesi; Hastane yapmış, Guraba Hastanesi, yani garibanların hastanesi; Bezmialem Valide Sultan yapmış, Allah rahmet eylesin...Bezmialem Valide Sultan yapmış, Allah rahmet eylesin... Nasıl seviyorum, görmediğim, tanımadığım halde... Ne hayırlar yapmış!Nasıl seviyorum, görmediğim, tanımadığım halde... Ne hayırlar yapmış! İstanbul'un suyunu, Terkos suyunu o getirmiş, hastane yapmış. İstanbul'un suyunu, Terkos suyunu o getirmiş, hastane yapmış. Parasıyla puluyla ne hayırlar yapmış. Yüzyıllardan beri sevap kazanıyor... Parasıyla puluyla ne hayırlar yapmış. Yüzyıllardan beri sevap kazanıyor... Büyük alimler büyük kitaplar yazmışlar, o kitapları okuyoruz. Büyük alimler büyük kitaplar yazmışlar, o kitapları okuyoruz. İşte benim elimde üç dört tane kitap; ben tefsir sohbeti yapacağım diye onların güzel,İşte benim elimde üç dört tane kitap; ben tefsir sohbeti yapacağım diye onların güzel, sağlam bilgilerini okuyorum. Elhamdülillah, neyin eğri neyin doğru olduğunu anlıyoruz.sağlam bilgilerini okuyorum. Elhamdülillah, neyin eğri neyin doğru olduğunu anlıyoruz. Allah razı olsun... Ne mutlu böyle Allah'ın rızasına uygun ömür geçirenlere!Allah razı olsun...

Ne mutlu böyle Allah'ın rızasına uygun ömür geçirenlere!
Ne yazık ters hesaplar yapıp da hüsrana uğrayanlara! Yazık, akıllı bir iş değil... Ne yazık ters hesaplar yapıp da hüsrana uğrayanlara! Yazık, akıllı bir iş değil...

Allah akıl fikir versin. Allah şaşıranları doğru yola sevk etsin. Âmîn, ecmaîn. Allah akıl fikir versin. Allah şaşıranları doğru yola sevk etsin.

Âmîn, ecmaîn.

Allah hepinizden razı olsun. Allah hepinizden razı olsun.

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh. es-Selâmu aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2