Namaz Vakitleri

27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Mü'minlerin İdeal Nitelikleri

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

14 Recep 1421 / 12.10.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm

el-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemin. Hamden kesîran, tayyiben mübâreken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn.el-Hamdülillâhi rabbi'l-âlemin. Hamden kesîran, tayyiben mübâreken fîh. Alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirine Ve's-salâtü ve's-selâmü alâ seyyidi'l-evvelîne ve'l-âhirine ve şefîi'l-müznibîn Muhammedini'l-Mustafâ ve alâ âlihî ve sahbihîve şefîi'l-müznibîn Muhammedini'l-Mustafâ ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'dü ve men tebi'ahû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.

Emmâ ba'dü

Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem. Fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.

Hayru'n-nâsi akraûhüm ve efkahuhüm fî-dînillâhi etkâhüm lillâhi ve âmuruhüm bi'l-ma'rûfiHayru'n-nâsi akraûhüm ve efkahuhüm fî-dînillâhi etkâhüm lillâhi ve âmuruhüm bi'l-ma'rûfi ve enhâhüm ani'l-münkeri ve ev salühüm li'r-rahim. Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl. ve enhâhüm ani'l-münkeri ve ev salühüm li'r-rahim.

Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Aziz ve sevgili kardeşlerim! Aziz ve sevgili kardeşlerim!

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri İmam Ahmed b. Hanbel,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri İmam Ahmed b. Hanbel, Taberânî ve Harâitî gibi alimlerin eserlerinde Hürreb binti Ebî Lüheyb radıyalahu anha'danTaberânî ve Harâitî gibi alimlerin eserlerinde Hürreb binti Ebî Lüheyb radıyalahu anha'dan rivayet ettiğine göre şöyle buyurmuş: Hayru'n-nâs. "İnsanların en hayırlısı."rivayet ettiğine göre şöyle buyurmuş:

Hayru'n-nâs. "İnsanların en hayırlısı."
Burada mü'min olanlar bahis konusudur. Burada mü'min olanlar bahis konusudur. Zaten mü'min olmadıktan sonra hayırlı bir insan durumuna geçmesi,Zaten mü'min olmadıktan sonra hayırlı bir insan durumuna geçmesi, onlar arasında sayılması mümkün bile olmuyor. "Mü'minlerin, mü'min olan insanların en hayırlısı." onlar arasında sayılması mümkün bile olmuyor. "Mü'minlerin, mü'min olan insanların en hayırlısı."

Akraûhüm. "Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi bilen, en çok okuyan." Ve efkahuhüm fî-dînillâhi.Akraûhüm. "Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi bilen, en çok okuyan." Ve efkahuhüm fî-dînillâhi. "Allah'ın dininin ahkâmını bilmekte en fakih olan, anlayışı,"Allah'ın dininin ahkâmını bilmekte en fakih olan, anlayışı, sezgisi, incelikleri bilmesi ve kavraması en yüksek olan." sezgisi, incelikleri bilmesi ve kavraması en yüksek olan."

Ve âmuruhüm bi'l-ma'rûfi. "Marufu en çok emreden"Ve âmuruhüm bi'l-ma'rûfi. "Marufu en çok emreden" Ve enhâhüm ani'l-münkeri. "Münkerden en çok nehyeden." Ve enhâhüm ani'l-münkeri. "Münkerden en çok nehyeden." Ve ev salühüm li'r-rahim. "Akrabasına akrabalık ziyaretlerini, alâkalarını,Ve ev salühüm li'r-rahim. "Akrabasına akrabalık ziyaretlerini, alâkalarını, yardımlarını en çok yapan, sıla-i rahîmi en çok yapandır." yardımlarını en çok yapan, sıla-i rahîmi en çok yapandır."

Buradaki kelimelerin hepsi ism-i tafdîl sigasıdır. Buradaki kelimelerin hepsi ism-i tafdîl sigasıdır.

Akraûhüm, kâri' kelimesinin ism-i tafdîli'dir.Akraûhüm, kâri' kelimesinin ism-i tafdîli'dir. Kâri' düz mânasıyla "kıraat eden" demek, ama burada Allahu âlem kıraatten maksat Kâri' düz mânasıyla "kıraat eden" demek, ama burada Allahu âlem kıraatten maksat Allahu Teâlâ hazretlerinin Kur'ân-ı Hakîm'ini en çok okuyup Kur'ân-ı Kerîm'in mânasını Allahu Teâlâ hazretlerinin Kur'ân-ı Hakîm'ini en çok okuyup Kur'ân-ı Kerîm'in mânasını en çok bilen, Kur'ân-ı Kerîm'e en aşina olan kastediliyor. en çok bilen, Kur'ân-ı Kerîm'e en aşina olan kastediliyor.

Ve efkahuhüm fî-dîni'llâhi. "Allah'ın dininin ahkâmını bilmekte en fakih olan." Ve efkahuhüm fî-dîni'llâhi. "Allah'ın dininin ahkâmını bilmekte en fakih olan."

Fıkıh, kelâm, hadis, tefsir ilmi gibi ilimlerden bir ilim olarak insanın lehine, aleyhine olan bilgileri,Fıkıh, kelâm, hadis, tefsir ilmi gibi ilimlerden bir ilim olarak insanın lehine, aleyhine olan bilgileri, hayatında Allah'ın rızasını kazanmak için yapması gereken,hayatında Allah'ın rızasını kazanmak için yapması gereken, yapmaması gereken şeyleri bilmeyi anlatan bir ilim. yapmaması gereken şeyleri bilmeyi anlatan bir ilim.

Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz'in mübarek lisanında bu fıkıh,Fakat Peygamber sallallahu aleyhi ve selem Efendimiz'in mübarek lisanında bu fıkıh, efkah sözü kullanılırken, dini en iyi kavramış, en derinlemesine anlamış insan kastediliyor.efkah sözü kullanılırken, dini en iyi kavramış, en derinlemesine anlamış insan kastediliyor. Çünkü bazen bir insan bilgiyi bilir de onun derinlemesine kavraması çok iyi olmayabilir.Çünkü bazen bir insan bilgiyi bilir de onun derinlemesine kavraması çok iyi olmayabilir. Hatta o bildiği bilgiyi götürür bir başka kimseye anlatır.Hatta o bildiği bilgiyi götürür bir başka kimseye anlatır. Bazen o anlatılan kimse o ilmi kendisine getirenden daha anlayışlıdır,Bazen o anlatılan kimse o ilmi kendisine getirenden daha anlayışlıdır, daha derinden kavrar, ne demek istediğini daha iyi anlayabilir. daha derinden kavrar, ne demek istediğini daha iyi anlayabilir.

"Allahu Teâlâ hazretleri bir insanın hayrını murat eyledi mi, onu dinde fakih kılar.""Allahu Teâlâ hazretleri bir insanın hayrını murat eyledi mi, onu dinde fakih kılar." Böyle dinî bilgiyi, özünü, mânasını, hikmetini, tamamen kavrayıp ona göreBöyle dinî bilgiyi, özünü, mânasını, hikmetini, tamamen kavrayıp ona göre hareket eden insan hâline getirir.hareket eden insan hâline getirir. Çünkü takliden yapılan işlerle şuurla yapılan işler arasında çok büyük fark vardır. Çünkü takliden yapılan işlerle şuurla yapılan işler arasında çok büyük fark vardır.

Mesela, çarpıcı, dikkatimizi çekici bir hâdise; Mesela, çarpıcı, dikkatimizi çekici bir hâdise;

Eskiden tasavvuf erbabı, tevazuan ucuz bir giyim şekli olan soft, yün giyerlermiş.Eskiden tasavvuf erbabı, tevazuan ucuz bir giyim şekli olan soft, yün giyerlermiş. Çünkü herkesin az çok bir hayvanı var. Onu kırkıyor, kadınlarda eğirmesini biliyor. Çünkü herkesin az çok bir hayvanı var. Onu kırkıyor, kadınlarda eğirmesini biliyor. Eğirdikten sonra da yünden bir şey dokuyabiliyorlar.Eğirdikten sonra da yünden bir şey dokuyabiliyorlar. Bu herkesin yapabildiği bir şey, soft, yünden bir şey giymek, herkesin yapabildiği, ucuz bir şey.Bu herkesin yapabildiği bir şey, soft, yünden bir şey giymek, herkesin yapabildiği, ucuz bir şey. Ama ipek gibi, pamuk gibi böyle insanı serin tutan,Ama ipek gibi, pamuk gibi böyle insanı serin tutan, ince iplikle yapılmış kumaşlar herkesin sahip olamadığı şeyler. ince iplikle yapılmış kumaşlar herkesin sahip olamadığı şeyler. Onlar biraz daha serin tuttuğundan Onlar biraz daha serin tuttuğundan çarşıda pazarda satılırken daha da kıymetli olabiliyor, daha pahalı oluyor. çarşıda pazarda satılırken daha da kıymetli olabiliyor, daha pahalı oluyor.

Eskiden böyle Allah yolunun mübarek insanları, ahirete rağbet eden,Eskiden böyle Allah yolunun mübarek insanları, ahirete rağbet eden, dünyayı gözüne almayan, gönlüne sokmayan mübarek insanlardünyayı gözüne almayan, gönlüne sokmayan mübarek insanlar tevazuan en basit giyim olarak soft giyinirlermiş.tevazuan en basit giyim olarak soft giyinirlermiş. Onun için böyle mütevazı, basit giyinişli insanlar olarak görünürlermiş.Onun için böyle mütevazı, basit giyinişli insanlar olarak görünürlermiş. Fakat evliyâullahtan bir zât-ı muhterem başka türlü giyinmiş. O'na sormuşlar demişler ki; Fakat evliyâullahtan bir zât-ı muhterem başka türlü giyinmiş. O'na sormuşlar demişler ki;

"Efendim, siz böyle güzel giyinmişsiniz, böyle giyinmemişsiniz alışılmış,"Efendim, siz böyle güzel giyinmişsiniz, böyle giyinmemişsiniz alışılmış, halkın alıştığı tarzda giyinmemişsiniz." deyince; "Şimdi bu devirde o gösteriş oldu.halkın alıştığı tarzda giyinmemişsiniz." deyince;

"Şimdi bu devirde o gösteriş oldu.
Çünkü halk soft giyince daha çok rağbet ediyor."Çünkü halk soft giyince daha çok rağbet ediyor." Tabii o mübarek zattır, evliyâullahtandır, zahittir, abittir, maşaallah diye daha çok rağbet ediyor.Tabii o mübarek zattır, evliyâullahtandır, zahittir, abittir, maşaallah diye daha çok rağbet ediyor. O; "Daha ziyade böyle gösteriş elbisesi olduğundan ben onu giymedim." demiş. O; "Daha ziyade böyle gösteriş elbisesi olduğundan ben onu giymedim." demiş.

Demek ki, bir insan arif oldu mu, fakih oldu mu, dinin inceliğini anladı mı,Demek ki, bir insan arif oldu mu, fakih oldu mu, dinin inceliğini anladı mı, yerine göre hareket etmesini daha iyi bilir. yerine göre hareket etmesini daha iyi bilir.

Yine evliyâullahtan bir zâta cemaatin arasında sadaka vermeye kalkmışlar;Yine evliyâullahtan bir zâta cemaatin arasında sadaka vermeye kalkmışlar; "al sana sadaka' diye sadaka vermeye kalkışınca şöyle bir duraklamış sonra da almış."al sana sadaka' diye sadaka vermeye kalkışınca şöyle bir duraklamış sonra da almış. Veren insan vermekten sevinçli; hayır yapan bir insan, sevap kazandım diye bir deVeren insan vermekten sevinçli; hayır yapan bir insan, sevap kazandım diye bir de zengin filan diye bir itibar görüyor.zengin filan diye bir itibar görüyor. Alan insan da fakir, alıyor, muhtaç, fakir filan diye o da pek hoş olmuyor. Alan insan da fakir, alıyor, muhtaç, fakir filan diye o da pek hoş olmuyor.

"Veren el alan elden daha hayırlıdır." kuralı var. Ama o almış."Veren el alan elden daha hayırlıdır." kuralı var. Ama o almış. Herkes de dikkatle mübarek zatın ne yapacağını merakla bekliyorlar, takip ediyorlar. Herkes de dikkatle mübarek zatın ne yapacağını merakla bekliyorlar, takip ediyorlar. Böyle alınca, bir tanesi sormuş; "Efendim siz almazdınız, niye aldınız?" demiş. Böyle alınca, bir tanesi sormuş;

"Efendim siz almazdınız, niye aldınız?" demiş.

Demiş ki; "Reddetmekte nefsimin izzetini gördüm, almakta da nefsimin zilletini gördüm,Demiş ki;

"Reddetmekte nefsimin izzetini gördüm, almakta da nefsimin zilletini gördüm,
nefsimin zilletini, izzetine tercih eyledim." demiş.nefsimin zilletini, izzetine tercih eyledim." demiş. Reddettiği zaman, "Ben zenginim ya, paraya ihtiyacım yok ki,Reddettiği zaman, "Ben zenginim ya, paraya ihtiyacım yok ki, ben başkalarına hayır yapıyorum, ne münasebet yani git onu bir fakire ver." demektenben başkalarına hayır yapıyorum, ne münasebet yani git onu bir fakire ver." demekten nefsin bir hoşlanması var. Reddetmekte nefsin hoşlanması var, zevk alması var.nefsin bir hoşlanması var. Reddetmekte nefsin hoşlanması var, zevk alması var. Alınca da mahcup olacak, kulaklarına kadar kızaracak. Aldı bunu; Alınca da mahcup olacak, kulaklarına kadar kızaracak. Aldı bunu;

"Eyvah etraftan bakıyorlar filan, tüh ya, sadaka da alıyor, dilenci mi bu,"Eyvah etraftan bakıyorlar filan, tüh ya, sadaka da alıyor, dilenci mi bu, dilenci değil ama vay be alıyor." filan, on da bir utanma durumu var. dilenci değil ama vay be alıyor." filan, on da bir utanma durumu var. Nefis, aşağılanıyor, horlanıyor. Nefis, aşağılanıyor, horlanıyor.

Demek ki ârif, fakih olan insan, anında o anda en doğru hareketin, Cenabı Hakk'ın rızasınaDemek ki ârif, fakih olan insan, anında o anda en doğru hareketin, Cenabı Hakk'ın rızasına en uygun olan hareketin ne olduğunu tefekkür eyler. en uygun olan hareketin ne olduğunu tefekkür eyler. Allah rızası için uygun olanı seçer onu yapar, Allah'ın rızasına uygun olanı yapar.Allah rızası için uygun olanı seçer onu yapar, Allah'ın rızasına uygun olanı yapar. Nefsini istediğini değil, halkın alkışlayacağını veya halkın beğeneceğini değilNefsini istediğini değil, halkın alkışlayacağını veya halkın beğeneceğini değil Allah'ın beğenmesine bakar, ona göre hareket eder.Allah'ın beğenmesine bakar, ona göre hareket eder. İcabında halkın kızacağı, o mecliste herkesin homurdanacağı lafı da söyler. İcabında halkın kızacağı, o mecliste herkesin homurdanacağı lafı da söyler.

Hatta orada "Cihadın en üstünü zalim hükümdarın huzurunda hak sözü söylemek." oluyor.Hatta orada "Cihadın en üstünü zalim hükümdarın huzurunda hak sözü söylemek." oluyor. Hoşlanmazlar, meclisin adabına aykırı, mesela sultan orada tahtında oturmuş,Hoşlanmazlar, meclisin adabına aykırı, mesela sultan orada tahtında oturmuş, herkes el pençe divan duruyor. herkes el pençe divan duruyor. Karşısında, vezirler bile aksakallarıyla duruyorlar, bu da kalkmış sultana nasihat ediyor. Karşısında, vezirler bile aksakallarıyla duruyorlar, bu da kalkmış sultana nasihat ediyor.

"Allah, Allah! Saray adabına aykırı!""Allah, Allah! Saray adabına aykırı!" Saray adabına aykırı ama herkes böyle yaparsa o sultana Hakkı kim öğretecek.Saray adabına aykırı ama herkes böyle yaparsa o sultana Hakkı kim öğretecek. Onun için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; Onun için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz; "Cihadın en faziletlisi zalim bir hükümdarın karşısında ona hak sözü söylemektir, "Cihadın en faziletlisi zalim bir hükümdarın karşısında ona hak sözü söylemektir, hakkı hatırlatmaktır." diye ona işaret buyurmuş. hakkı hatırlatmaktır." diye ona işaret buyurmuş.

Bizim evliyâullah büyüklerimizden Ebu'l-Haseni'l-Harakânî hazretleri kaddesallahu sırrahu'l-azîzBizim evliyâullah büyüklerimizden Ebu'l-Haseni'l-Harakânî hazretleri kaddesallahu sırrahu'l-azîz Sultan Sencer zamanında yaşarmış. Büyük Selçuklu Sultanı Sencer,Sultan Sencer zamanında yaşarmış. Büyük Selçuklu Sultanı Sencer, hem İran'a hem Anadolu'ya hem Arap diyarına;hem İran'a hem Anadolu'ya hem Arap diyarına; Irak'a, Suriye'ye hakim Büyük Selçuklu Devleti'nin sultanı, Sultan Sencer… Irak'a, Suriye'ye hakim Büyük Selçuklu Devleti'nin sultanı, Sultan Sencer…

Ama onun yanına gittiği zaman pervasız gidermiş.Ama onun yanına gittiği zaman pervasız gidermiş. Yürürmüş, Sultan da onu görünce bir çocuk gibi kızarır, bozarırmış, kalkarmış,Yürürmüş, Sultan da onu görünce bir çocuk gibi kızarır, bozarırmış, kalkarmış, gel diye onu yerine oturturmuş, kendisi de karşına; o da ona güzel güzel nasihat edermiş. gel diye onu yerine oturturmuş, kendisi de karşına; o da ona güzel güzel nasihat edermiş. Bazıları demişler ki: "Sultanımız, Efendimiz hazretleri, biz şu kadar kitap yazdık,Bazıları demişler ki:

"Sultanımız, Efendimiz hazretleri, biz şu kadar kitap yazdık,
şöyle meşhuruz, bu kadar talebe yetiştirdik, ilmimiz, irfanımız, herkesin bildiği çapta.şöyle meşhuruz, bu kadar talebe yetiştirdik, ilmimiz, irfanımız, herkesin bildiği çapta. Bize göstermediğin iltifatı şu zata gösteriyorsun. Halbuki bu öyle değil." demeye getirmişler.Bize göstermediğin iltifatı şu zata gösteriyorsun. Halbuki bu öyle değil." demeye getirmişler. O da demiş ki: "Siz ben ne söylersem tasdik ediyorsunuz, O da demiş ki:

"Siz ben ne söylersem tasdik ediyorsunuz,
'evet efendim, münasiptir efendim' diyorsunuz. 'evet efendim, münasiptir efendim' diyorsunuz. Ama bu bana ayıplarımı gösteriyor, ayıplarımı öğretiyor." demiş. Ama bu bana ayıplarımı gösteriyor, ayıplarımı öğretiyor." demiş.

"Allah'tan korkan, başka bir kimseden korkmaz."Allah'tan korkan, başka bir kimseden korkmaz. Allah'tan hakikaten korkan bir insan ne sultandan korkar, ne ordudan korkar,Allah'tan hakikaten korkan bir insan ne sultandan korkar, ne ordudan korkar, ne kanundan korkar, ne hapisten korkar. ne kanundan korkar, ne hapisten korkar.

Evren Paşa, baştayken arada dini konularda bir şeyler söylüyordu. "İşte bu böyledir!Evren Paşa, baştayken arada dini konularda bir şeyler söylüyordu. "İşte bu böyledir! Aksini iddia eden varsa çıksın meydana…" filan gibi bir söz söylemiş.Aksini iddia eden varsa çıksın meydana…" filan gibi bir söz söylemiş. Ama hangi sözü söylediğini ben unuttum bu sırada,Ama hangi sözü söylediğini ben unuttum bu sırada, onun üzerine de Doğu Anadolu'dan mübarek medreselerinden yetişmiş bir alim, onun üzerine de Doğu Anadolu'dan mübarek medreselerinden yetişmiş bir alim, fâzıl zât, "yanlış söyledi" diye güzelce bir mektup döşenmiş. fâzıl zât, "yanlış söyledi" diye güzelce bir mektup döşenmiş.

Çankaya Riyâset ü Cumhur Köşkü'ne göndermiş cevabı.Çankaya Riyâset ü Cumhur Köşkü'ne göndermiş cevabı. "Efendim o sizin söylediğiniz doğru değildir. "Efendim o sizin söylediğiniz doğru değildir. İşin doğrusu şöyledir, böyledir." vesaire kaç sayfaysa hakkı söylemiş.İşin doğrusu şöyledir, böyledir." vesaire kaç sayfaysa hakkı söylemiş. Çünkü fakih, vaizmiş, fakihmiş, bilgili insanmış, söylemiş. Mektup da Çankaya gitmiş. Çünkü fakih, vaizmiş, fakihmiş, bilgili insanmış, söylemiş.

Mektup da Çankaya gitmiş.
Tabii Çankaya'da Kenan Evren'in eline gelmeden önce oradaki katiplerin,Tabii Çankaya'da Kenan Evren'in eline gelmeden önce oradaki katiplerin, sekreterin eline geçer. "Vay Reis-i Cumhur'a bazıları akıl öğretiyor, sekreterin eline geçer. "Vay Reis-i Cumhur'a bazıları akıl öğretiyor, takibat yapın şu vaiz hakkında." diye emir gelmiş. Ya Erzincan vilayeti, ya da Erzurum.takibat yapın şu vaiz hakkında." diye emir gelmiş. Ya Erzincan vilayeti, ya da Erzurum. Oralardan bir yerden, ismiyle söylediler, bir hocaefendi… Oralardan bir yerden, ismiyle söylediler, bir hocaefendi…

Allah öylelerinin mübareklerin adetlerini arttırsın. Allah öylelerinin mübareklerin adetlerini arttırsın.

Ondan sonra, Vali mi, Kaymakam mı, nerede oturuyorduysa yazı ona gitmiş; Ondan sonra, Vali mi, Kaymakam mı, nerede oturuyorduysa yazı ona gitmiş;

"Şu isimdeki vaizin ifadesini alın. Çağırın karakola." Çağırmışlar, demişler ki: "Şu isimdeki vaizin ifadesini alın. Çağırın karakola."

Çağırmışlar, demişler ki:

Ahali, galiba hapse mi girecek, karakolda tazyik altına mı girecek, ne yapalım?" Ahali, galiba hapse mi girecek, karakolda tazyik altına mı girecek, ne yapalım?"

Mahalle, kalabalık beraber gitmiş. "Hocamıza ne yapacaksınız?" Mahalle, kalabalık beraber gitmiş.

"Hocamıza ne yapacaksınız?"
Bakmışlar ki ahâli çok tutuyor, çok muhabbet ediyor.Bakmışlar ki ahâli çok tutuyor, çok muhabbet ediyor. O zaman belki oradaki memurlar da seviyorlar belki. Demişler ki: O zaman belki oradaki memurlar da seviyorlar belki. Demişler ki:

"Merak etmeyin, bir şey yok, siz bekleyin dışarıda." "Merak etmeyin, bir şey yok, siz bekleyin dışarıda."

İçeride savcı kaşını gözünü kaldırıyormuş, diyormuş ki: İçeride savcı kaşını gözünü kaldırıyormuş, diyormuş ki:

"Hocaefendi bu mektubu sen yazmadın değil mi?" kaşını böyle işaret ediyormuş, kaldırıyormuş."Hocaefendi bu mektubu sen yazmadın değil mi?" kaşını böyle işaret ediyormuş, kaldırıyormuş. Hocaefendiye ifadeyi öyle versin diye sorgu sual yapıyorlar.Hocaefendiye ifadeyi öyle versin diye sorgu sual yapıyorlar. "Bu mektubu sen yazmadın değil mi, birisi yazmış da senin ismini atmış,"Bu mektubu sen yazmadın değil mi, birisi yazmış da senin ismini atmış, senin bundan haberin yok değil mi?" filan diye. senin bundan haberin yok değil mi?" filan diye.

"Yok" diyormuş, "Vallahü'l-azîm, Allah şahit ben yazdım, mektup benim." diyormuş."Yok" diyormuş, "Vallahü'l-azîm, Allah şahit ben yazdım, mektup benim." diyormuş. Doğruyu söylüyor, hapisten korkmuyor, dosdoğru Allah'tan korkuyor. Doğruyu söylüyor, hapisten korkmuyor, dosdoğru Allah'tan korkuyor. Ne dedilerse yine o bildiğini şey yapmış ama ötekiler ne yazdıysa geri göndermişler. Ne dedilerse yine o bildiğini şey yapmış ama ötekiler ne yazdıysa geri göndermişler.

İşte vazifesini yapan bir alim… Sonra Erzurum'da bir konuşma yapmıştı.İşte vazifesini yapan bir alim… Sonra Erzurum'da bir konuşma yapmıştı. Erzurumlular hatta toplantı yerini terk etmişler, orası tenhalaşıvermiş.Erzurumlular hatta toplantı yerini terk etmişler, orası tenhalaşıvermiş. Yine öyle bir hangi konuysa onu da unuttum ama öğrenebilirim. Yine öyle bir hangi konuysa onu da unuttum ama öğrenebilirim. Sonra Erzurum'dan İstanbul'a yaz günü uçakla gelmiş, inmiş. Sonra Erzurum'dan İstanbul'a yaz günü uçakla gelmiş, inmiş. İner inmez Hürriyet Gazetesi'nin muhabiri demiş ki: İner inmez Hürriyet Gazetesi'nin muhabiri demiş ki:

"Efendim! Sizin konuşmanıza Ahmet Çığman diye bir hoca,"Efendim! Sizin konuşmanıza Ahmet Çığman diye bir hoca, doğru değil diye yazmış, çizmiş, cevap vermiş. Size karşı gelmiş efendim." deyince, Evren Paşa; doğru değil diye yazmış, çizmiş, cevap vermiş. Size karşı gelmiş efendim." deyince, Evren Paşa;

"Bulun bunu…" demiş. Hemen İstanbul Müftülüğü'ne bir emir."Bulun bunu…" demiş.

Hemen İstanbul Müftülüğü'ne bir emir.
Valiliğe, Valilikten İstanbul Müftülüğü'ne; "Ahmet Çığman Hocayı bulun." Valiliğe, Valilikten İstanbul Müftülüğü'ne; "Ahmet Çığman Hocayı bulun."

Kadrolara bakmışlar, aramışlar, taramışlar, resmi bir görevi yok.Kadrolara bakmışlar, aramışlar, taramışlar, resmi bir görevi yok. Ahmet Çığman tanıdığımız dürüst bir hocaefendi.Ahmet Çığman tanıdığımız dürüst bir hocaefendi. Şam'da okumuş bir insan, tatlı bir insan. Babasını da tanırım.Şam'da okumuş bir insan, tatlı bir insan. Babasını da tanırım. Babası Dr. Kemal Bey, iyi bir doktordu, kitap filan yazmış bir doktordu.Babası Dr. Kemal Bey, iyi bir doktordu, kitap filan yazmış bir doktordu. Oğlunu muttakî yetiştirdi. Oğlunu muttakî yetiştirdi. Hem de Arapça bilgisi ile iyi yetişsin diye Şam'da hususi mekteplerde okutturdu. Hem de Arapça bilgisi ile iyi yetişsin diye Şam'da hususi mekteplerde okutturdu.

Bulamamışlar, çünkü resmi görevi yok.Bulamamışlar, çünkü resmi görevi yok. Devletten maaşlı değil ama bizim Ahmet Hoca duymuş vaziyeti,Devletten maaşlı değil ama bizim Ahmet Hoca duymuş vaziyeti, ne yapayım acaba diye bir yerlerle, hocasıyla danışmış.ne yapayım acaba diye bir yerlerle, hocasıyla danışmış. Hocası; "Git…" deyince, kalkmış Florya'daki yazlık köşke gitmiş. Hocası; "Git…" deyince, kalkmış Florya'daki yazlık köşke gitmiş.

"Ben Ahmet Çığman'ım efendim." demiş. "Ben Ahmet Çığman'ım efendim." demiş.

"O hoca sen misin, gel bakalım içeri." filan diye böyle biraz sert ifadeyle almışlar."O hoca sen misin, gel bakalım içeri." filan diye böyle biraz sert ifadeyle almışlar. Ben Ahmet Çığman'ın bizzat kendisinden dinledim. Ben Ahmet Çığman'ın bizzat kendisinden dinledim.

Evren Paşa, Reisi Cumhur: "Sen, benim söylediklerime aykırı sözler söylemişsin." Evren Paşa, Reisi Cumhur:

"Sen, benim söylediklerime aykırı sözler söylemişsin."

"Evet efendim, söyledim. Çünkü sizin sözleriniz yanlış."Evet efendim, söyledim. Çünkü sizin sözleriniz yanlış. Çünkü dinimize göre falanca ayette şöyle, filanca ayette böyle konunun aslı budur." demiş.Çünkü dinimize göre falanca ayette şöyle, filanca ayette böyle konunun aslı budur." demiş. Sakınmadan rahat, rahat bir de boylu poslu bir insan, böyle levent gibi bir boylu poslu bir hoca.Sakınmadan rahat, rahat bir de boylu poslu bir insan, böyle levent gibi bir boylu poslu bir hoca. Pervasız da… Pervasız ne demek? Perva, "korku" demek.Pervasız da…

Pervasız ne demek?

Perva, "korku" demek.
Pervasız, korkusuz bir insan. Allah rızası için tebliğ olsun diye Hak bildiğini söylüyor. Pervasız, korkusuz bir insan. Allah rızası için tebliğ olsun diye Hak bildiğini söylüyor.

Kenan Evren de insaflı davranmış, sevmiş, bakmış ki, samimi samimi konuşuyor,Kenan Evren de insaflı davranmış, sevmiş, bakmış ki, samimi samimi konuşuyor, hiçbir şeyden kaçınmıyor, ezilip bükülmüyor, dobra dobra konuşuyor; hiçbir şeyden kaçınmıyor, ezilip bükülmüyor, dobra dobra konuşuyor; sevmiş, sonra ahbap ayrılmışlar, kapıya kadar da uğurlamış, bir şey de olmamış. sevmiş, sonra ahbap ayrılmışlar, kapıya kadar da uğurlamış, bir şey de olmamış.

Olabilir de tabii, bir şey olabilir de, olmayabilir de… Hepsi mümkün ama "Dinde fakih olmak" ne demek? Olabilir de tabii, bir şey olabilir de, olmayabilir de… Hepsi mümkün ama "Dinde fakih olmak" ne demek?

"En doğru olanı sezip bilip dinin ruhuna, esasına, özüne uygun hareketi yapabilen insan" demek."En doğru olanı sezip bilip dinin ruhuna, esasına, özüne uygun hareketi yapabilen insan" demek. Öyle kalıpta kalmayan, şekilde kalmayan, özünü anlayıp daÖyle kalıpta kalmayan, şekilde kalmayan, özünü anlayıp da tam Cenâb-ı Hakk'ın rızasına uygun hareketi yapabilen insan, demek. tam Cenâb-ı Hakk'ın rızasına uygun hareketi yapabilen insan, demek. Bunlar misallerle anlaşılsın diye bu misalleri onun için [anlattım.] Bunlar misallerle anlaşılsın diye bu misalleri onun için [anlattım.]

Demek ki insanların en hayırlısı Kur'an bilgisi, din bilgisi en kuvvetli olandırDemek ki insanların en hayırlısı Kur'an bilgisi, din bilgisi en kuvvetli olandır ve Allah'ın dinini derinlemesine; hikmetleriyle, ayetleri,ve Allah'ın dinini derinlemesine; hikmetleriyle, ayetleri, hadîs-i şerîfleri, dinin ahkâmını en güzel tarzda bilen kimsedir. hadîs-i şerîfleri, dinin ahkâmını en güzel tarzda bilen kimsedir.

Sonra; etkâhüm lillâhi "Allah'tan en çok sakınan, korkan."Sonra; etkâhüm lillâhi "Allah'tan en çok sakınan, korkan." Allah'ın kahrına, gazabına uğramamak için, takvâya en çok sarılan. Allah'ın kahrına, gazabına uğramamak için, takvâya en çok sarılan. Etkâ da tâkî kelimesinin ism-i tafdîlidir. Etkâ da tâkî kelimesinin ism-i tafdîlidir. Onu biliyoruz. Hayrü'z-zâti't-takvâ, Onu biliyoruz. Hayrü'z-zâti't-takvâ, "Âhiret yolunun en kıymetli malzemesi, insana en yarayan azığı takvâdır." "Âhiret yolunun en kıymetli malzemesi, insana en yarayan azığı takvâdır."

Ahirette insan takvâsına göre taltif olunacak.Ahirette insan takvâsına göre taltif olunacak. Onun için hepimizin takvâyı öğrenmesi lazım,Onun için hepimizin takvâyı öğrenmesi lazım, çoluk çocuğumuza ilk önce onu öğretmemiz lazım.çoluk çocuğumuza ilk önce onu öğretmemiz lazım. Allah'tan korkmayı, Allah'tan sakınmayı, Allah'ın ahkâmına uymayı, yasaklarından kaçınmayı öğretmemiz lazım. Allah'tan korkmayı, Allah'tan sakınmayı, Allah'ın ahkâmına uymayı, yasaklarından kaçınmayı öğretmemiz lazım.

Çocuğunuzu salıverseniz, bir başka kasabaya, köye gönderseniz,Çocuğunuzu salıverseniz, bir başka kasabaya, köye gönderseniz, yaz tatili vesaire diye orada da namazı bırakmıyorsa, orada da komşunun bahçesinden elma koparmıyorsa,yaz tatili vesaire diye orada da namazı bırakmıyorsa, orada da komşunun bahçesinden elma koparmıyorsa, orada da Allah'ın dinine uygun hareket ediyorsa, orada da günahlardan kaçınıyorsaorada da Allah'ın dinine uygun hareket ediyorsa, orada da günahlardan kaçınıyorsa demek ki çocuğunu iyi yetiştirmişsin, takvâ ehli yetiştirmişsin.demek ki çocuğunu iyi yetiştirmişsin, takvâ ehli yetiştirmişsin. Ama senin korkun, baskın olmayınca namazı da kılmıyorsa, haramları da yiyiyorsa,Ama senin korkun, baskın olmayınca namazı da kılmıyorsa, haramları da yiyiyorsa, günahları da işliyorsa demek ki çocuğa takvâyı öğretememişsin. günahları da işliyorsa demek ki çocuğa takvâyı öğretememişsin.

Evet, takvâ hepimizin bilmesi ve çocuğunuza ilk öğretmesi gereken…Evet, takvâ hepimizin bilmesi ve çocuğunuza ilk öğretmesi gereken… Her güzel bilginin çocuğa öğretilmesi lazım ama her yaşın da öğretim usulü başka türlüdür.Her güzel bilginin çocuğa öğretilmesi lazım ama her yaşın da öğretim usulü başka türlüdür. 25 yaşına gelmiş bir insana takvâyı öğretmek ile 6 yaşındaki bir çocuğa takvâyı öğretmek arasında fark olur.25 yaşına gelmiş bir insana takvâyı öğretmek ile 6 yaşındaki bir çocuğa takvâyı öğretmek arasında fark olur. Onun için ilkokula yeni başlayan çocukları doğrudan doğruya Onun için ilkokula yeni başlayan çocukları doğrudan doğruya derin bilgilerin içine sokmuyorlar, oyundan başlatıyorlar. derin bilgilerin içine sokmuyorlar, oyundan başlatıyorlar. Arkadaşlıktan, ahbaplıktan, sevgiden başlatıyorlar sonra derin derin yukarıya doğru şeyleri öğretiyorlar. Arkadaşlıktan, ahbaplıktan, sevgiden başlatıyorlar sonra derin derin yukarıya doğru şeyleri öğretiyorlar.

Evet, İnsanların en hayırlısı Allah'tan en çok sakınan,Evet, İnsanların en hayırlısı Allah'tan en çok sakınan, haramları yemekten uzak duran en takvâlı olandır. Başka; haramları yemekten uzak duran en takvâlı olandır. Başka;

Ve âmuruhüm bi'l-ma'rûf. Burada âmuruhüm ism-i fâilin, ismi tafdili, efdal vezni.Ve âmuruhüm bi'l-ma'rûf. Burada âmuruhüm ism-i fâilin, ismi tafdili, efdal vezni. Onun için mim'i ötreli oluyor.Onun için mim'i ötreli oluyor. Âmuruhüm, "en, en çok emredeni", âmuruhüm bi'l-mâ'rûf. "marufu"… Mâruf ne demek? Âmuruhüm, "en, en çok emredeni", âmuruhüm bi'l-mâ'rûf. "marufu"…

Mâruf ne demek?

Dinin, aklın ve akl-ı selîmin tahsin ettiği, hoş bulduğu her şeye mâruf derler.Dinin, aklın ve akl-ı selîmin tahsin ettiği, hoş bulduğu her şeye mâruf derler. Dinin ve akl-ı selîmin hoş görmediği her şeye de münker derler. Dinin ve akl-ı selîmin hoş görmediği her şeye de münker derler.

Dinimizde mârufu emretmek müslümanın boynuna borçtur, vazifedir, farzdır.Dinimizde mârufu emretmek müslümanın boynuna borçtur, vazifedir, farzdır. Münkeri de nehyetmek, yaptırtmamak, münkeratı yaptırtmamak o da bir vazifedir. Münkeri de nehyetmek, yaptırtmamak, münkeratı yaptırtmamak o da bir vazifedir. İyilikleri yapacağız ve yaptıracağız; kötülükleri de yapmayacağız ve yaptırmayacağız. Bu vazifemizdir…İyilikleri yapacağız ve yaptıracağız; kötülükleri de yapmayacağız ve yaptırmayacağız. Bu vazifemizdir… Emr-i mâruf, nehy-i münker, El-emr-i bi'l-mâ'rûfu ve'l-nehyu ani'l-münker vazifesi. Emr-i mâruf, nehy-i münker, El-emr-i bi'l-mâ'rûfu ve'l-nehyu ani'l-münker vazifesi.

Âmuruhüm bi'l-mâ'rûf, mârufu en çok emrediyorsa tamam, en hayırlısı, insanın bir sıfatı da bu. Âmuruhüm bi'l-mâ'rûf, mârufu en çok emrediyorsa tamam, en hayırlısı, insanın bir sıfatı da bu.

Ve enhâhüm bu da nâhî kelimesinin ism-i tafdîli… Enhâhüm ani'l-münker. "Münkerden en çok nehyedeni." Ve enhâhüm bu da nâhî kelimesinin ism-i tafdîli… Enhâhüm ani'l-münker. "Münkerden en çok nehyedeni."

"Yapılmaması gereken şeyleri de aman evladım, yapma evladım, aman hanımcım,"Yapılmaması gereken şeyleri de aman evladım, yapma evladım, aman hanımcım, sakın ha, balkona başın açıkken çıkma, çamaşır asarken dikkat et…" sakın ha, balkona başın açıkken çıkma, çamaşır asarken dikkat et…"

"Aman kardeşim! Ticaretini yaparken doğru tart, aman metreyi doğru ölç, aman kumaşı gerdirtme,"Aman kardeşim! Ticaretini yaparken doğru tart, aman metreyi doğru ölç, aman kumaşı gerdirtme, sen ölçtüğün zaman 100 santim geliyor. Adam evde ölçtüğü zaman 90 santim geliyor. Neden? sen ölçtüğün zaman 100 santim geliyor. Adam evde ölçtüğü zaman 90 santim geliyor.

Neden?

Kumaşın ucuna tahta metreyi takıyor, bu tarafa da doğru bir çekiyor, lastikli kumaş, 10 santim büyüyor. Kumaşın ucuna tahta metreyi takıyor, bu tarafa da doğru bir çekiyor, lastikli kumaş, 10 santim büyüyor.

Olmadı! Şöyle yere koyacaksın, tabii ölçüsüyle ölçeceksin.Olmadı!

Şöyle yere koyacaksın, tabii ölçüsüyle ölçeceksin.
Şöyle, şöyle o zaman eksik ölçme tartma olmayacak. Veylün li'l-mutaffifîn. Şöyle, şöyle o zaman eksik ölçme tartma olmayacak.

Veylün li'l-mutaffifîn.

Ölçüde, tartıda eksiklik yapanların hali çok fena, cezası çok büyük,Ölçüde, tartıda eksiklik yapanların hali çok fena, cezası çok büyük, çok büyük günaha giriyorlar, öyle olmayacak. çok büyük günaha giriyorlar, öyle olmayacak.

Demek ki emr-i mârufu en çok yapan nehy-i münkeri en çok yapan kimsedir.Demek ki emr-i mârufu en çok yapan nehy-i münkeri en çok yapan kimsedir. Ve ev salühüm li'r-rahim. "Sıla-i rahîmi en çok yapan kimsedir." Ve ev salühüm li'r-rahim. "Sıla-i rahîmi en çok yapan kimsedir."

Sıla-i rahîm, sıla, vasala, yesılu'dan mastardır.Sıla-i rahîm, sıla, vasala, yesılu'dan mastardır. Vasletmek, bağlamak, akraba ile bağlarını irtibatlı tutmak, bağlı tutmak, koparmamak mânasına… Vasletmek, bağlamak, akraba ile bağlarını irtibatlı tutmak, bağlı tutmak, koparmamak mânasına…

Tabii bu akraba ile bağları kopartmamanın mertebeleri vardır: Tabii bu akraba ile bağları kopartmamanın mertebeleri vardır:

Bir kere selam sabahı, ziyareti devam ettirmek.Bir kere selam sabahı, ziyareti devam ettirmek. Bu benim teyzemdir, bu benim yeğenimdir, bu benim amcamdır, Bu benim teyzemdir, bu benim yeğenimdir, bu benim amcamdır, bu benim rahmetli babamın kız kardeşi halamdır gidiyor, geliyor, Tamam… bu benim rahmetli babamın kız kardeşi halamdır gidiyor, geliyor, Tamam…

Ziyaret veya uzakta ise mektup, telefon, sıla-i rahîmin şekilleri, bir de ihtiyacı varsa,Ziyaret veya uzakta ise mektup, telefon, sıla-i rahîmin şekilleri, bir de ihtiyacı varsa, mali bakımdan sıkıntısı varsa yardımda da bulunmak. mali bakımdan sıkıntısı varsa yardımda da bulunmak.

Baktın ki biraz geçimi dar, baktın ki yemesi içmesi kıt, baktın ki evinin kirasını veremiyor,Baktın ki biraz geçimi dar, baktın ki yemesi içmesi kıt, baktın ki evinin kirasını veremiyor, baktın ki borca düşmüş, yardımcı olmak… baktın ki borca düşmüş, yardımcı olmak… Hem maddeten hem manen dostluğu devam ettirmek ve yardımcı olmak. Sıla-i rahîm bu…. Hem maddeten hem manen dostluğu devam ettirmek ve yardımcı olmak. Sıla-i rahîm bu….

Sıla-i rahîm ömrü arttırır, beldeleri mâmur eder. İnsana çok sevaplar kazandırır.Sıla-i rahîm ömrü arttırır, beldeleri mâmur eder. İnsana çok sevaplar kazandırır. Hadîs-i şerîflerde bildiriliyor sıla-i rahîm ömrü uzattırır.Hadîs-i şerîflerde bildiriliyor sıla-i rahîm ömrü uzattırır. Onun için akrabamızı düşüneceğiz, unutmayacağız ve bağları devam ettireceğiz. Onun için akrabamızı düşüneceğiz, unutmayacağız ve bağları devam ettireceğiz.

Peki, akraba namazsız niyazsızsa o zaman ne yapacağız? Peki, akraba namazsız niyazsızsa o zaman ne yapacağız?

O zaman da onları kurtarmaya çalışacağız, kendimizi sevdireceğiz.O zaman da onları kurtarmaya çalışacağız, kendimizi sevdireceğiz. Sevecek; yeri gelince de nasihati söyleyeceğiz. Sevecek; yeri gelince de nasihati söyleyeceğiz. Yaptırmaya, sonuç itibariyle onu bataktan kurtarmaya çalışacağız.Yaptırmaya, sonuç itibariyle onu bataktan kurtarmaya çalışacağız. İyi yola sokmaya çalışacağız, tevbe ettirmeye gayret edeceğiz.İyi yola sokmaya çalışacağız, tevbe ettirmeye gayret edeceğiz. İyilik yapmak, yapabildiğimiz kadar ne tür iyilik yaparsak yapmaya çalışacağız.İyilik yapmak, yapabildiğimiz kadar ne tür iyilik yaparsak yapmaya çalışacağız. Mali bakımdan da yardımcı olmak gerekiyorsa onu da yapacağız. Mali bakımdan da yardımcı olmak gerekiyorsa onu da yapacağız.

Demek ki hayırlı bir insan olmak istiyorsak bu hadîs-i şerîften alacağımız dersleri hatırlayalım.Demek ki hayırlı bir insan olmak istiyorsak bu hadîs-i şerîften alacağımız dersleri hatırlayalım. Bir kere Kur'ân-ı Kerîm'i iyi öğrenelim. Arapçadan başlayalım. Arapça temeldir.Bir kere Kur'ân-ı Kerîm'i iyi öğrenelim. Arapçadan başlayalım. Arapça temeldir. Arapça temeldir. Alet ilimlerin temelidir. Arapçayı öğrenmeye bir başlayalım.Arapça temeldir. Alet ilimlerin temelidir. Arapçayı öğrenmeye bir başlayalım. Hocaefendiler var, hocaefendilerden rica edelim, Arapçaya bir başlayalım.Hocaefendiler var, hocaefendilerden rica edelim, Arapçaya bir başlayalım. Kısadan, yavaştan, yavaş yavaş olur. Günden güne ilerler. Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlemeye başlayalım. Kısadan, yavaştan, yavaş yavaş olur. Günden güne ilerler.

Kur'ân-ı Kerîm'i ezberlemeye başlayalım.
Ezberimizi arttırmaya başlayalım.Ezberimizi arttırmaya başlayalım. öğrenmenin ne kadar çok mükâfatları olacak, dünya da âhirette faydaları olacak.öğrenmenin ne kadar çok mükâfatları olacak, dünya da âhirette faydaları olacak. Onun için Kur'ân-ı Kerîm'e çok zamanımızı ayıralım, gecemizi ayıralım, gündüzümüzü ayıralım.Onun için Kur'ân-ı Kerîm'e çok zamanımızı ayıralım, gecemizi ayıralım, gündüzümüzü ayıralım. Hangi zamanımız uygun oluyorsa hem ezberlemeye çalışalım,Hangi zamanımız uygun oluyorsa hem ezberlemeye çalışalım, hem de ezberlediklerimizin mânasını öğrenmeye çalışalım. hem de ezberlediklerimizin mânasını öğrenmeye çalışalım.

Galip kardeşimiz; "Ben, sayfayı ezberlerken,Galip kardeşimiz; "Ben, sayfayı ezberlerken, mânasına da bakıyorum." tamam. mânasına da bakıyorum." tamam. Kur'ân-ı Kerîm'in mânasını bilerek öğrenmek çok güzel. Çoluk çocuğumuza da öğretelim. Kur'ân-ı Kerîm'in mânasını bilerek öğrenmek çok güzel. Çoluk çocuğumuza da öğretelim. Önce yazıdan başlatalım; "Bu elif'tir; uzun boyludur. Bu cîm'dir; karnında bir nokta var.Önce yazıdan başlatalım;

"Bu elif'tir; uzun boyludur. Bu cîm'dir; karnında bir nokta var.
Bu tı'dır; işte bir direği var görüyorsun. Bu fe, kuzu kafası gibi bak böyle kafası kıvrık.Bu tı'dır; işte bir direği var görüyorsun. Bu fe, kuzu kafası gibi bak böyle kafası kıvrık. Bu nun bak görüyorsun böyle çanak gibi…" vesaire tatlılıkla, güzelce nasıl öğreteceksek başlayalım, öğretelim.Bu nun bak görüyorsun böyle çanak gibi…" vesaire tatlılıkla, güzelce nasıl öğreteceksek başlayalım, öğretelim. Kur'ân-ı Kerîm bilsin. Ondan sonrada yavaş yavaş; Kur'ân-ı Kerîm bilsin.

Ondan sonrada yavaş yavaş;

"Hadi evladım say bakalım, 32 farzı, 54 farzı, neymiş bakalım, oku bakalım, aferin al sana." "Hadi evladım say bakalım, 32 farzı, 54 farzı, neymiş bakalım, oku bakalım, aferin al sana."

Her iyi şeyde, başarılı işte başarı da taltif etmek lazım. Hiç dikkatinizi çekmedi mi? Her iyi şeyde, başarılı işte başarı da taltif etmek lazım. Hiç dikkatinizi çekmedi mi?

Yunus balığına halkayı tutuyor, suyun içinden yunus balığı halkanın içine zıplıyor, hop atlıyor öbür tarafa,Yunus balığına halkayı tutuyor, suyun içinden yunus balığı halkanın içine zıplıyor, hop atlıyor öbür tarafa, ondan sonra da rıhtıma geliyor, o da kovadan balık çıkartıyor ağzına atıyor. Bu ne demek? ondan sonra da rıhtıma geliyor, o da kovadan balık çıkartıyor ağzına atıyor.

Bu ne demek?

Aferin, sen benim söylediğim işi güzel yaptın, al sana mükâfat demek.Aferin, sen benim söylediğim işi güzel yaptın, al sana mükâfat demek. Yunus balığı şekeri sevseydi şeker verecekti amaYunus balığı şekeri sevseydi şeker verecekti ama balığı sevdiğinden bir avuç balık veriyor. İşte bu bir usuldür.balığı sevdiğinden bir avuç balık veriyor. İşte bu bir usuldür. Allah ümmet-i Muhammed'e rahmeylesin. ümmet-i Muhammed'i aziz eylesin. Allah ümmet-i Muhammed'e rahmeylesin. ümmet-i Muhammed'i aziz eylesin.

el-Fâtiha. el-Fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2