Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Evvel 1446
23 Kasım 2024
İmsak
06:23
Güneş
07:53
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Münafıkların Fesad Çıkartmaları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

2 Şevvâl 1419 / 19.01.1999
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın yurtdışında bulunduğu zamanlarda, özellikle 7 Mayıs 1997 günü Türkiye’den ayrıldıktan sonra gurbet ellerde; Avustralya, Almanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, ABD ve farklı ülkelerde yapmış oldukları sohbetlerdir.

Avustralya’da sabah ve yatsı namazından sonra, çeşitli camilerde yaptıkları hadis ve tefsir sohbetleri, İsveç’te son Ramazan ayı boyunca yaptıkları konuşmalar, aile eğitim toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve konferanslardan oluşmaktadır.

Bu konuşmalar, Ak-Radyo’da “Gurbet Sohbetleri” adı altında yayımlanmıştır.
Münafıkların Reisinin Davranışları, Münafıkların Biz Islah Ediciyiz Demeleri, Münafıklar Fesadcıların Ta Kendileridir | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Münafıkların Fesad Çıkartmaları

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

2 Şevvâl 1419 / 19.01.1999
Avustralya

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın yurtdışında bulunduğu zamanlarda, özellikle 7 Mayıs 1997 günü Türkiye’den ayrıldıktan sonra gurbet ellerde; Avustralya, Almanya, İsveç, İngiltere, Hollanda, ABD ve farklı ülkelerde yapmış oldukları sohbetlerdir.

Avustralya’da sabah ve yatsı namazından sonra, çeşitli camilerde yaptıkları hadis ve tefsir sohbetleri, İsveç’te son Ramazan ayı boyunca yaptıkları konuşmalar, aile eğitim toplantılarında yaptıkları konuşmalar ve konferanslardan oluşmaktadır.

Bu konuşmalar, Ak-Radyo’da “Gurbet Sohbetleri” adı altında yayımlanmıştır.
Münafıkların Reisinin Davranışları, Münafıkların Biz Islah Ediciyiz Demeleri, Münafıklar Fesadcıların Ta Kendileridir | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh... es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh...

Bayramlarınız mübarek olsun. Bayramlarınız mübarek olsun. Oruçlarınız, ibadetleriniz, Ramazan'daki hayrât ü hasenâtınız makbul olsun. Oruçlarınız, ibadetleriniz, Ramazan'daki hayrât ü hasenâtınız makbul olsun. Allahu Teâlâ hazretleri nice Ramazan'lara kavuştursun.Allahu Teâlâ hazretleri nice Ramazan'lara kavuştursun. Nice Kadir gecelerini ihyâ etmeyi, o sevapları almayı nasip eylesin.Nice Kadir gecelerini ihyâ etmeyi, o sevapları almayı nasip eylesin. Nice hakîki bayramlara, bayramı haketmiş olan hakîki müslüman olma noktasına ulaştırsınNice hakîki bayramlara, bayramı haketmiş olan hakîki müslüman olma noktasına ulaştırsın ve âhirette de rızasına erdirip cennetiyle cemaliyle taltif ederekve âhirette de rızasına erdirip cennetiyle cemaliyle taltif ederek en büyük bayrama cümlenizi kavuştursun… en büyük bayrama cümlenizi kavuştursun…

Tefsir sohbetlerimizde Bakara sûresinin on âyetini izah etmiştik, 11. âyet-i kerîmesine ulaşmıştık.Tefsir sohbetlerimizde Bakara sûresinin on âyetini izah etmiştik, 11. âyet-i kerîmesine ulaşmıştık. Bugün 11, 12 ve 13. âyetlerini ve devamını izah etmek istiyorum. Bugün 11, 12 ve 13. âyetlerini ve devamını izah etmek istiyorum. Konunun kolay anlaşılması için bir sebeb-i nüzûl hadisesini anlatmak istiyorum.Konunun kolay anlaşılması için bir sebeb-i nüzûl hadisesini anlatmak istiyorum. Çünkü hadisenin algılanması, anlaşılması kolaydır;Çünkü hadisenin algılanması, anlaşılması kolaydır; hadise anlaşıldıktan, olay bilindikten sonra olayın dayandığı fikirler yani soyut kavramlar, hadise anlaşıldıktan, olay bilindikten sonra olayın dayandığı fikirler yani soyut kavramlar, mücerret fikirler daha kolay anlaşılır. mücerret fikirler daha kolay anlaşılır.

Rivâyetlere göre Medine-i Münevvere'de münâfıkların reisi;Rivâyetlere göre Medine-i Münevvere'de münâfıkların reisi; Reîsü'l-münâfıkîn sıfatını kendi kusurları dolayısıyla alnına yaftalamış, Reîsü'l-münâfıkîn sıfatını kendi kusurları dolayısıyla alnına yaftalamış, yapıştırmış olan Abdulla b. Übeyy b. Selül ve arkadaşları bir gün sokakta gidiyorlarmış.yapıştırmış olan Abdulla b. Übeyy b. Selül ve arkadaşları bir gün sokakta gidiyorlarmış. Biliyorsunuz Peygamber Efendimiz'den önce [Yesrib'te] Evs ve Hazrec kabileleri yıllarca kavga edip durmuşlar. Biliyorsunuz Peygamber Efendimiz'den önce [Yesrib'te] Evs ve Hazrec kabileleri yıllarca kavga edip durmuşlar. Sonunda anlaşmaya girişmişler ve kendilerine bu zâtı,Sonunda anlaşmaya girişmişler ve kendilerine bu zâtı, bu münâfıkların reisi olan kişiyi reis seçmeyi, kendilerine hükümdar yapmayı düşünmüşler. bu münâfıkların reisi olan kişiyi reis seçmeyi, kendilerine hükümdar yapmayı düşünmüşler.

Bu şahıs böyle bir saltanatlı adam, edalı, kendisini yükseklerde gören bir adam. Bu şahıs böyle bir saltanatlı adam, edalı, kendisini yükseklerde gören bir adam. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in getirdiği vahiylere,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in getirdiği vahiylere, İslâm'a ilk önce mütereddit bir mesafede kalmış,İslâm'a ilk önce mütereddit bir mesafede kalmış, sonra Bedir savaşı olup da müslümanlar karşı tarafı yenince;sonra Bedir savaşı olup da müslümanlar karşı tarafı yenince; tamam, bu taraflar kuvvetlenecek diye, "Ben de müslüman oldum…" diye tamam, bu taraflar kuvvetlenecek diye, "Ben de müslüman oldum…" diye zâhiren söylemiş ama hem Bedir savaşında hem de diğer savaşlarda ilk müslümanların aleyhinde zâhiren söylemiş ama hem Bedir savaşında hem de diğer savaşlarda ilk müslümanların aleyhinde çalışmaktan geri durmamış bir kimse.çalışmaktan geri durmamış bir kimse. Tavırları itibariyle güvenilmez, kaypak, içinden pazarlıklı, müslümanlara kızan, Tavırları itibariyle güvenilmez, kaypak, içinden pazarlıklı, müslümanlara kızan, kendisinin hükümdar olmasını engelleyen kişiler diye gören bir kimse.kendisinin hükümdar olmasını engelleyen kişiler diye gören bir kimse. Yahudilerin bazı kabileleriyle de onların anlaşmaları vardı. İşte böyle bir zât. Yahudilerin bazı kabileleriyle de onların anlaşmaları vardı. İşte böyle bir zât.

Bu zât yanındaki yardakçıları, adamlarıyla beraber sokakta gidiyor, Bu zât yanındaki yardakçıları, adamlarıyla beraber sokakta gidiyor, karşıdan da Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömerü'l-Fâruk, Aliyyü'l-Murtazâ Efendilerimiz gibi karşıdan da Ebû Bekr-i Sıddîk, Ömerü'l-Fâruk, Aliyyü'l-Murtazâ Efendilerimiz gibi sahabenin seçkinleri, kavmin de önderleri [geliyorlarmış.] sahabenin seçkinleri, kavmin de önderleri [geliyorlarmış.]

Mesela Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz sıradan bir insan değildi. Mesela Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz sıradan bir insan değildi. Bayağı hatırlı, itibarlı, yüksek bilgili, zengin, eşraftan, âyandan, zarif bir kimse idi. Bayağı hatırlı, itibarlı, yüksek bilgili, zengin, eşraftan, âyandan, zarif bir kimse idi. Hz. Ömer [Efendimiz] öyle, Hz. Ali Efendimiz mâlum. Hz. Ömer [Efendimiz] öyle, Hz. Ali Efendimiz mâlum. Abdullah b. Übeyy b. Selül bizimkileri karşıdan görünce yanındakilere demiş ki; Abdullah b. Übeyy b. Selül bizimkileri karşıdan görünce yanındakilere demiş ki;

"Bak şimdi ben bu gelen sefihleri, beyinsizleri, "Bak şimdi ben bu gelen sefihleri, beyinsizleri, budalaları nasıl alay edeceğim, nasıl işleteceğim." mânasınabudalaları nasıl alay edeceğim, nasıl işleteceğim." mânasına kendi adamları ile uzaktayken böyle konuştuktan sonra onların yanına gitmiş.kendi adamları ile uzaktayken böyle konuştuktan sonra onların yanına gitmiş. Sonra yaklaştıkları zaman Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahu anh Efendimiz'in elini tutmuş, Sonra yaklaştıkları zaman Ebû Bekr-i Sıddîk radıyallahu anh Efendimiz'in elini tutmuş, onun sıfatlarını saymaya başlamış. onun sıfatlarını saymaya başlamış.

Mesela ne [demiş]? "Merhaba seyyid-i Benî Temim." demiş.Mesela ne [demiş]?

"Merhaba seyyid-i Benî Temim." demiş.
Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz Temim kabilesinden idi.Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz Temim kabilesinden idi. "Temim kabilesinin önderi, seyyidi, efendisi, başkanı olan zât,"Temim kabilesinin önderi, seyyidi, efendisi, başkanı olan zât, şeyhü'l-İslâm yani müslümanların saygın ihtiyarlarından, Resûlullah'ın ğarda sânisi." şeyhü'l-İslâm yani müslümanların saygın ihtiyarlarından, Resûlullah'ın ğarda sânisi."

Hani sâniye's-neyni izhümâ fi'l-ğâri âyet-i kerîmesini de demek ki biliyor. Hani sâniye's-neyni izhümâ fi'l-ğâri âyet-i kerîmesini de demek ki biliyor. Hicrette Sevr dağındaki mağaraya saklandıkları zaman yanında Hicrette Sevr dağındaki mağaraya saklandıkları zaman yanında Ebû Bekr-i Sıddîk vardı ve telaşlanıyordu. Ebû Bekr-i Sıddîk vardı ve telaşlanıyordu. Müşrikler tam mağaranın ağzına kadar gelmişlerdi, eğilselerMüşrikler tam mağaranın ağzına kadar gelmişlerdi, eğilseler Peygamber Efendimiz'i ve Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'i görebileceklerdi ama Peygamber Efendimiz'i ve Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'i görebileceklerdi ama örümcek gelmiş hemen acilen oraya bir yuva yapmış. örümcek gelmiş hemen acilen oraya bir yuva yapmış.

Bu arada onu söyleyeyim. Bu arada onu söyleyeyim. Biz şimdi bu Avustralya'da, Adelayd'de [Adelaide] bahçelerde, [parklarda] bakıyoruz,Biz şimdi bu Avustralya'da, Adelayd'de [Adelaide] bahçelerde, [parklarda] bakıyoruz, böyle kocaman avuç gibi örümcekler kısa zamanda -ama zararsızmış,böyle kocaman avuç gibi örümcekler kısa zamanda -ama zararsızmış, hatta öteki zararlı örümcekleri yakalayıp yok ettiği için faydalı da denilebilir.- hatta öteki zararlı örümcekleri yakalayıp yok ettiği için faydalı da denilebilir.- kocaman bir ağ kuruyorlar, çarşaf gibi iki ağacın arasına bir hat geriyorlar,kocaman bir ağ kuruyorlar, çarşaf gibi iki ağacın arasına bir hat geriyorlar, yere hat çekiyorlar, şaşıyoruz. yere hat çekiyorlar, şaşıyoruz.

Kocaman bir ağ, kendileri de kocaman, muntazam, orada [avlarını] bekliyorlar. Kocaman bir ağ, kendileri de kocaman, muntazam, orada [avlarını] bekliyorlar. Tabii Allah herşeye kâdir, mağaranın ağzına böyle çarçabuk bir ağ ördürtmüş. Tabii Allah herşeye kâdir, mağaranın ağzına böyle çarçabuk bir ağ ördürtmüş. Yani çarçabuk örülebildiğini biz burada gözlerimizle görüyoruz ama bu iş çabuk olmasa bileYani çarçabuk örülebildiğini biz burada gözlerimizle görüyoruz ama bu iş çabuk olmasa bile Allah celle celâlühü dileyince çarçabuk yaptırır. O ayrı ama fiilen de görüyoruz. Allah celle celâlühü dileyince çarçabuk yaptırır. O ayrı ama fiilen de görüyoruz.

Şimdi Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz, Şimdi Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz, "Resûlullah'a bir zarar vermesin[ler" diye] Peygamber Efendimiz nâmına telaş ediyor. "Resûlullah'a bir zarar vermesin[ler" diye] Peygamber Efendimiz nâmına telaş ediyor. Çünkü evinde yakalayamayınca öldürmek kastıyla takibe çıktılar.Çünkü evinde yakalayamayınca öldürmek kastıyla takibe çıktılar. Ellerine imkân geçseydi evinde bastırıp, baskın yapıp öldüreceklerdi.Ellerine imkân geçseydi evinde bastırıp, baskın yapıp öldüreceklerdi. Evinde yakalayamayınca elden kaçırmayalım diye izine düştüler.Evinde yakalayamayınca elden kaçırmayalım diye izine düştüler. Yani yakaladıkları yerde hayat [memat] meselesi, öldürmeye kastedecekler.Yani yakaladıkları yerde hayat [memat] meselesi, öldürmeye kastedecekler. Yapamazlar, Cenâb-ı Hak yaptırmaz, yaptırmadı ama bu telaş tabii Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'de var.Yapamazlar, Cenâb-ı Hak yaptırmaz, yaptırmadı ama bu telaş tabii Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'de var. Telaş ediyordu ama âyet-i kerîmede gayet güzel cevab veriyordu. Peygamber Efendimiz; Telaş ediyordu ama âyet-i kerîmede gayet güzel cevab veriyordu. Peygamber Efendimiz;

Lâ tahzen innellâhe me'anâ. "Ey Ebû Bekir! Sen mahzun olma, Allah bizimle beraber." Lâ tahzen innellâhe me'anâ. "Ey Ebû Bekir! Sen mahzun olma, Allah bizimle beraber." Allah bizi destekliyor, biz Allah'ın yolundayız, Allah'ın emriyle hareket ediyoruz,Allah bizi destekliyor, biz Allah'ın yolundayız, Allah'ın emriyle hareket ediyoruz, bunlar Allah düşmanları, mahzun olma; Lâ tahzen innellâhe me'anâ [dedi.] bunlar Allah düşmanları, mahzun olma; Lâ tahzen innellâhe me'anâ [dedi.]

Şimdi [Abdullah b. Übeyy b. Selül'ün] bunu bildiği anlaşılıyor. Şimdi [Abdullah b. Übeyy b. Selül'ün] bunu bildiği anlaşılıyor. Medhederken, "Ey benî Temim'in seyyidi, efendisi, ey müslümanların yaşlı önde gelen kimsesi,Medhederken, "Ey benî Temim'in seyyidi, efendisi, ey müslümanların yaşlı önde gelen kimsesi, ey Resûlullah'ın mağarada yanına arkadaş olan kişi,ey Resûlullah'ın mağarada yanına arkadaş olan kişi, ey nefs ü mâlini Resûlullah'a bezletmiş olan Hz. Sıddîk!" demiş.ey nefs ü mâlini Resûlullah'a bezletmiş olan Hz. Sıddîk!" demiş. Yani kendisini, malını İslâm hizmetine verdiğini cin gibi biliyor. Yani kendisini, malını İslâm hizmetine verdiğini cin gibi biliyor.

[Ebû Bekr-i Sıddîk] Efendimiz; "Peygamber Efendimiz'e hayatım feda!" diyor, öyle teslim olmuş. [Ebû Bekr-i Sıddîk] Efendimiz; "Peygamber Efendimiz'e hayatım feda!" diyor, öyle teslim olmuş. Ölmek onun için şeref. Kaç bin altını vardı, malının hepsini verdi.Ölmek onun için şeref. Kaç bin altını vardı, malının hepsini verdi. Kırkbin veya almışbin gibi bir rakam hatırlıyorum.Kırkbin veya almışbin gibi bir rakam hatırlıyorum. Onun hepsini İslâm emrine verdi. "Çoluk çocuğuna ne bıraktın?" deyince; Onun hepsini İslâm emrine verdi.

"Çoluk çocuğuna ne bıraktın?" deyince;

"Allah ve Resûlünü bıraktım, başka bir şey gerekmez." dedi."Allah ve Resûlünü bıraktım, başka bir şey gerekmez." dedi. Allah'ın emrine, İslâm'ın gelişmesine verdi. Bu haklı sıfatları biliyor ve söylüyor. Allah'ın emrine, İslâm'ın gelişmesine verdi.

Bu haklı sıfatları biliyor ve söylüyor.
Bunların hepsi doğru, sözler doğru ama söyleyen iyi niyetle söylemiyor. Bunların hepsi doğru, sözler doğru ama söyleyen iyi niyetle söylemiyor. Dalga geçmek, işletmek için söylüyor. Karşı tarafı güya şişirmek için söylüyor ama Dalga geçmek, işletmek için söylüyor. Karşı tarafı güya şişirmek için söylüyor ama onlar da Allah'ın sevgili kullarından Ebû Bekr-i Sıddîk, sevdiği kullarındanonlar da Allah'ın sevgili kullarından Ebû Bekr-i Sıddîk, sevdiği kullarından ve evliyadan ve evelallah, Allah'ın izniyle onun ciğerinin köşesini bilir. ve evliyadan ve evelallah, Allah'ın izniyle onun ciğerinin köşesini bilir.

Sonra münâfıkların reisi yine Hz. Ömer'in elini tutmuş; Sonra münâfıkların reisi yine Hz. Ömer'in elini tutmuş;

"Merhaba ey seyyidi benî Adiyy." O da Kureyş'in Adiyy kabilesinden. "Merhaba ey seyyidi benî Adiyy." O da Kureyş'in Adiyy kabilesinden. "Ey Adiyy kabilesinin önderi, seyyidi, beyefendisi, dininde kavi, dinî yönden gayet sağlam, "Ey Adiyy kabilesinin önderi, seyyidi, beyefendisi, dininde kavi, dinî yönden gayet sağlam, nefs ü mâlini Resûlullah'a bezletmiş bulunan Hz. Fâruk." demiş. nefs ü mâlini Resûlullah'a bezletmiş bulunan Hz. Fâruk." demiş.

Fâruk sıfatı da biliyorsunuz, Resûlullah Efendimiz'in yanındaFâruk sıfatı da biliyorsunuz, Resûlullah Efendimiz'in yanında meseleler bahis konusu olduğu zaman hakkı batılı gâyet güzel ayırtedici kendi görüşlerini, meseleler bahis konusu olduğu zaman hakkı batılı gâyet güzel ayırtedici kendi görüşlerini, "Ya Resûlallah! Şöyle yapalım." filan diye Resûlullah'a arzederdi."Ya Resûlallah! Şöyle yapalım." filan diye Resûlullah'a arzederdi. O Faruk sıfatı öyle kazanılmış güzel bir sıfat. O Faruk sıfatı öyle kazanılmış güzel bir sıfat.

[Münâfık] böyle söylüyor ama içten değil. [Münâfık] böyle söylüyor ama içten değil.

Zaten geçtiğimiz derste Kur'ân-ı Kerîm'den Zaten geçtiğimiz derste Kur'ân-ı Kerîm'den Münâfikûn, münâfıklar sûresinden âyet-i kerîme nakletmiştik.Münâfikûn, münâfıklar sûresinden âyet-i kerîme nakletmiştik. Resûlullah'ın karşısına geldikleri zaman diyorlar ki; Resûlullah'ın karşısına geldikleri zaman diyorlar ki;

Kâlu neşhedü inneke le-rasûlüllâhi. "Şehadet ederiz ki sen Allah'ın Resûlüsün." Söz doğru. Kâlu neşhedü inneke le-rasûlüllâhi. "Şehadet ederiz ki sen Allah'ın Resûlüsün." Söz doğru.

Vallâhu ya'lemü inneke le-rasûlühû. "Allah biliyor ki sen O'nun Resûlüsün." Vallâhu ya'lemü inneke le-rasûlühû. "Allah biliyor ki sen O'nun Resûlüsün."

Vallâhü yeşhedü inne'l-münâfikîne le-kâzibûne.Vallâhü yeşhedü inne'l-münâfikîne le-kâzibûne. "Ama Allah şehadet eder ki münâfıklar yalan söylüyor." "Ama Allah şehadet eder ki münâfıklar yalan söylüyor."

Neden? Söyledikleri söz doğru ama onu inanarak söylemiyorlar, Neden?

Söyledikleri söz doğru ama onu inanarak söylemiyorlar,
münâfıkça söylüyorlar, içleri inanmıyor. münâfıkça söylüyorlar, içleri inanmıyor. Yani içleri inanmadan söyleyince yalancı olmuş oluyorlar. Yani içleri inanmadan söyleyince yalancı olmuş oluyorlar.

Ömerü'l-Fâruk Efendimiz'i, Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'i böyle methetmiş,Ömerü'l-Fâruk Efendimiz'i, Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz'i böyle methetmiş, sonra Hz. Ali Efendimiz'in elini tutmuş; sonra Hz. Ali Efendimiz'in elini tutmuş;

"Merhaba ey Resûlullah'ın amcazadesi, damadı, "Merhaba ey Resûlullah'ın amcazadesi, damadı, Resûlulllah sallallahu aleyhi ve sellem'den başka bütün Benî Haşim'in efendisi,Resûlulllah sallallahu aleyhi ve sellem'den başka bütün Benî Haşim'in efendisi, seyyidi." filan demiş. seyyidi." filan demiş.

Tabii Ebû Talib'in oğlu olması dolayısıylaTabii Ebû Talib'in oğlu olması dolayısıyla Benî Haşim kabilesi içindeki itibarını, asaletini de biliyor. Benî Haşim kabilesi içindeki itibarını, asaletini de biliyor. Ama tabii Hz. Ali Efendimiz Allah'ın arslanı. Esed, "arslan" demek;Ama tabii Hz. Ali Efendimiz Allah'ın arslanı. Esed, "arslan" demek; Esedullâhi'l-ğâlib. Ben kardeşinizin ismi Es'ad, ayın ile, "en mutlu, en bahtiyar" demek ama Esedullâhi'l-ğâlib. Ben kardeşinizin ismi Es'ad, ayın ile, "en mutlu, en bahtiyar" demek ama o esed, Esedullâhi'l-ğâlib.o esed, Esedullâhi'l-ğâlib. Her girdiği cenkte düşmanını yenen, her savaşta galip çıkan Allah'ın arslanıHer girdiği cenkte düşmanını yenen, her savaşta galip çıkan Allah'ın arslanı Hz. Ali. Mert insan, gözünü daldan budaktan sakınmayan, Resûlullah'a canını verecek insan.Hz. Ali. Mert insan, gözünü daldan budaktan sakınmayan, Resûlullah'a canını verecek insan. Reisü'l-münâfikîn Abdullah b. Übeyy b. Selül'e demiş ki; "Ey Abdullah! Allah'tan kork ya, Reisü'l-münâfikîn Abdullah b. Übeyy b. Selül'e demiş ki;

"Ey Abdullah! Allah'tan kork ya,
Biliyor ki sözleri dalga geçmek için söylüyor. Biliyor ki sözleri dalga geçmek için söylüyor. münâfıklık etme!" münâfıklık etme!"

Ciddi durmuş, onun istihza etmek istediklerini yutmadıklarını [göstermiş.]Ciddi durmuş, onun istihza etmek istediklerini yutmadıklarını [göstermiş.] Zaten [Abdullah b. Übeyy b. Selül] uzaktan arkadaşlarına; Zaten [Abdullah b. Übeyy b. Selül] uzaktan arkadaşlarına;

"Ben şunlarla dalga geçeceğim." dediği zaman da onlar ses duyulmasa bile ferasetlerinden, "Ben şunlarla dalga geçeceğim." dediği zaman da onlar ses duyulmasa bile ferasetlerinden, kerâmetlerinden onun öyle dediğini anlamışlardır.kerâmetlerinden onun öyle dediğini anlamışlardır. Nasihat etmiş, demiş ki; "Ey Abdullah! Allah'tan kork, utanmaz mısın sen?Nasihat etmiş, demiş ki;

"Ey Abdullah! Allah'tan kork, utanmaz mısın sen?
Niye böyle dalkavukluk yapıyorsun, inanmadığın şeyleri söylüyorsun, münâfıklık yapıyorsun? Niye böyle dalkavukluk yapıyorsun, inanmadığın şeyleri söylüyorsun, münâfıklık yapıyorsun? Münâfıklar Allah'ın yarattığı mahlukâtın en şerlileridir, Münâfıklar Allah'ın yarattığı mahlukâtın en şerlileridir, o duruma niye düşüyorsun?" diye nasihat etmiş. o duruma niye düşüyorsun?" diye nasihat etmiş. Onun üzerine demiş ki; "Yâ Ebe'l-Hasen!" Onun üzerine demiş ki;

"Yâ Ebe'l-Hasen!"

Biliyorsunuz araplar soylu insanlara ismiyle hitap etmezlerdi, âdet, töre öyle.Biliyorsunuz araplar soylu insanlara ismiyle hitap etmezlerdi, âdet, töre öyle. En büyük çocuğunu söyleyerek onun babası diye söylerdi.En büyük çocuğunu söyleyerek onun babası diye söylerdi. Hz. Ali Efendimiz'in de büyük çocuğu Hasan olduğu için, Yâ Ebe'l-Hasen!Hz. Ali Efendimiz'in de büyük çocuğu Hasan olduğu için, Yâ Ebe'l-Hasen! "Ey Hasan'ın babası!" diyor. "Ey Ali!" dese, asâletine riâyet etmemiş olacağından öyle diyemiyor."Ey Hasan'ın babası!" diyor. "Ey Ali!" dese, asâletine riâyet etmemiş olacağından öyle diyemiyor. Asaletli insanı muhatap alma tarzında, "Ey Hasanın babası!" [diyor.] Asaletli insanı muhatap alma tarzında, "Ey Hasanın babası!" [diyor.]

"Ey Hasanın babası! Benim hakkımda böyle söyleme, ben öyle değilim."Ey Hasanın babası! Benim hakkımda böyle söyleme, ben öyle değilim. Vallahi bizim imanımız da sizin imanınız gibi, bizim tasdikimiz de sizin tasdikiniz gibi." demiş.Vallahi bizim imanımız da sizin imanınız gibi, bizim tasdikimiz de sizin tasdikiniz gibi." demiş. Yalan söylemiş yani inanmış değil. İnanmış değil, tasdiki de Yalan söylemiş yani inanmış değil. İnanmış değil, tasdiki de bu mübareklerin tasdiki gibi değil, imanı da onların tasdiki [imanı] gibi değil. bu mübareklerin tasdiki gibi değil, imanı da onların tasdiki [imanı] gibi değil.

Bu olayı tabii Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e Allah bildiriyor, Bu olayı tabii Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e Allah bildiriyor, onun üzerine bu sefer bu sohbetimde bahis konusu edeceğim âyet-i kerîmeler inmiş oluyor. onun üzerine bu sefer bu sohbetimde bahis konusu edeceğim âyet-i kerîmeler inmiş oluyor.

Bu olay hatırda olunca, geçen hafta başladığımız [âyetlerde] münâfıkların Allah'ı kandırmaya, Bu olay hatırda olunca, geçen hafta başladığımız [âyetlerde] münâfıkların Allah'ı kandırmaya, müslümanları kandırmaya çalışıp inandık dedikleri halde inanmadıkları,müslümanları kandırmaya çalışıp inandık dedikleri halde inanmadıkları, kalplerinde hastalık olduğu anlatılmıştı.kalplerinde hastalık olduğu anlatılmıştı. Sonra bu hafta bahis konusu edeceğimiz âyet-i kerîmelerde [münâfıkların]Sonra bu hafta bahis konusu edeceğimiz âyet-i kerîmelerde [münâfıkların] söyledikleri sözlerin cevapları verilmiş oluyor. söyledikleri sözlerin cevapları verilmiş oluyor. Şimdi okuyalım. Şimdi okuyalım.

Bismillâhirrahmânirrahîm. Ve izâ kîle lehüm lâ tüfidû fi'l-ardı. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ve izâ kîle lehüm lâ tüfidû fi'l-ardı.

Geçen haftada anlattığım, üç âyette bahsi geçmiş olan o münâfıklara; Geçen haftada anlattığım, üç âyette bahsi geçmiş olan o münâfıklara;

Ve izâ kîle lehüm. "Onlara denildiği zaman." Lâ tüfidû. "İfsat etmeyiniz." Fi'l-ardı. Ve izâ kîle lehüm. "Onlara denildiği zaman." Lâ tüfidû. "İfsat etmeyiniz." Fi'l-ardı. "Yeryüzünde." Yerde, dünyada ifsat etmeyiniz yani "fesat çıkartmayınız" demek. "Yeryüzünde." Yerde, dünyada ifsat etmeyiniz yani "fesat çıkartmayınız" demek.

Kâlû. "Kendilerine böyle denildiği zaman o münâfıklar dediler ki." Kâlû. "Kendilerine böyle denildiği zaman o münâfıklar dediler ki." İnnemâ nahnü muslihûn. "Hayır biz ifsat edici, bozgunluk çıkartıcılar değiliz, İnnemâ nahnü muslihûn. "Hayır biz ifsat edici, bozgunluk çıkartıcılar değiliz, ıslah edicileriz, iyilik yapıcılarız." dediler. ıslah edicileriz, iyilik yapıcılarız." dediler.

Şimdi [yukarıda anlattığım] o olayı hartırlayarak bu âyetleri anlamağa çalışalım. Şimdi [yukarıda anlattığım] o olayı hartırlayarak bu âyetleri anlamağa çalışalım.

Efsede-yüfsidü-ifsâden. Ve izâ kîle lehüm lâ tüfidû. "İfsat yapmayınız."Efsede-yüfsidü-ifsâden. Ve izâ kîle lehüm lâ tüfidû. "İfsat yapmayınız." Sülasi mastarından fesâd. Fesede, "bir şeyin fasit olması, bozulması" demek.Sülasi mastarından fesâd. Fesede, "bir şeyin fasit olması, bozulması" demek. Efsede-yüfsidü de "bozuk yapmak, bir işi bozmak" mânasına geliyor.Efsede-yüfsidü de "bozuk yapmak, bir işi bozmak" mânasına geliyor. "Yeryüzünde işleri bozuk yapmayın, yani işleri bozmayın bozgunculuk yapmayın." denildi. "Yeryüzünde işleri bozuk yapmayın, yani işleri bozmayın bozgunculuk yapmayın." denildi.

Kim dedi? Demin ki olaydan hatırlayın, Hz. Ali Efendimiz;Kim dedi?

Demin ki olaydan hatırlayın, Hz. Ali Efendimiz;
"Münâfıklık yapma, bozgunculuk yapma! diye dobra dobra söyledi."Münâfıklık yapma, bozgunculuk yapma! diye dobra dobra söyledi. Bu efsede, bozgunculuk yapmak yani "bozukluk çıkartmak, ortaya bozgunculuk koymak" mânasına. Bu efsede, bozgunculuk yapmak yani "bozukluk çıkartmak, ortaya bozgunculuk koymak" mânasına. Onlar da dediler ki; İnnemâ nahnü muslihûn.Onlar da dediler ki;

İnnemâ nahnü muslihûn.
"Biz bozukluk yapıcılar değiliz, ıslahat yapıcılar, ıslah edicileriz." "Biz bozukluk yapıcılar değiliz, ıslahat yapıcılar, ıslah edicileriz."

Aslaha-yuslıhu-ıslâh da salah sülâsî [kökünden] geliyor.Aslaha-yuslıhu-ıslâh da salah sülâsî [kökünden] geliyor. Salaha "bir şeyin salih olması, iyi olması" demek. Salih insan, "iyi insan" demek. Salaha "bir şeyin salih olması, iyi olması" demek. Salih insan, "iyi insan" demek. Bir işin bir şeye salih olması, "uygun ve iyi olması" mânasına.Bir işin bir şeye salih olması, "uygun ve iyi olması" mânasına. Aslaha da "bir şeyi, bir işi salih, iyi, uygun bir şekilde yapmak" demek. Adamlar; Aslaha da "bir şeyi, bir işi salih, iyi, uygun bir şekilde yapmak" demek. Adamlar;

"Bozgunculuk yapmayın" deyince; "Bozgunculuk yapmayın" deyince;

"Hayır biz bozgunculuk yapmıyoruz, iyi yapıyoruz, iyi işler yapıyoruz." diye cevap verdiler. "Hayır biz bozgunculuk yapmıyoruz, iyi yapıyoruz, iyi işler yapıyoruz." diye cevap verdiler. İşte o demin anlattığım olaylarda gördüğünüz gibi. İşte o demin anlattığım olaylarda gördüğünüz gibi.

Şimdi burada görüyorsunuz, münâfıklık yani bu münâfıkların bu tavırları aslında Şimdi burada görüyorsunuz, münâfıklık yani bu münâfıkların bu tavırları aslında bir bozgunculuk bir fesat çıkartma. bir bozgunculuk bir fesat çıkartma.

Fesat çıkartmak ne demek? Fesat çıkartmak ne demek?

Yani, "Lâ tüfsidû'dan Allahu Teâlâ hazretlerinin muradı nedir?" diye Yani, "Lâ tüfsidû'dan Allahu Teâlâ hazretlerinin muradı nedir?" diye İbn Abbas, İbn Mesud ve diğer müfessir sahabilerin izahlarında,İbn Abbas, İbn Mesud ve diğer müfessir sahabilerin izahlarında, "Buradan maksat kâfir olmak, Allah'a isyan eylemek, isyanı teşvik etmektir." demişler. "Buradan maksat kâfir olmak, Allah'a isyan eylemek, isyanı teşvik etmektir." demişler. Yani, "Yeryüzünde ifsat yapmayınız." demek yani kafirlik yapmayın, Yani, "Yeryüzünde ifsat yapmayınız." demek yani kafirlik yapmayın, Allah'a asîlik eylemeyin, günah işlemeyin mânasına.Allah'a asîlik eylemeyin, günah işlemeyin mânasına. Burada Hz. Ali Efendimiz, "Münâfıklık yapmayın, bozgunculuk yapmayın!" diyen taraf. Burada Hz. Ali Efendimiz, "Münâfıklık yapmayın, bozgunculuk yapmayın!" diyen taraf. Doğru bir sözü ifade ediyor. Doğru bir sözü ifade ediyor.

İslâm yeryüzünü düzeltmek, yeryüzüne düzen vermek için gelmiştir. İslâm yeryüzünü düzeltmek, yeryüzüne düzen vermek için gelmiştir. İnsanın ruhunu, aklını, bedenini, ailesini, toplumunu, devletini, milletini, İnsanın ruhunu, aklını, bedenini, ailesini, toplumunu, devletini, milletini, uluslararası alanı düzeltmek için gelmiştir İslâm. uluslararası alanı düzeltmek için gelmiştir İslâm. Herşeyi güzelleştirmek için gelmiştir. Herşeyi güzelleştirmek için gelmiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de âlemlere rahmet olarak inmiştir.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz de âlemlere rahmet olarak inmiştir. Allah Peygamber Efendimiz'i bir rahmet olarak göndermiştir. Allah Peygamber Efendimiz'i bir rahmet olarak göndermiştir. İnsanlara doğru yolu göstersin de insanlar kötü duruma düşmesinler, İnsanlara doğru yolu göstersin de insanlar kötü duruma düşmesinler, iyi olsunlar diye göndermiştir. iyi olsunlar diye göndermiştir. Binânenaleyh İslâm'ın amacı dünyayı düzeltmek. Bazıları; Binânenaleyh İslâm'ın amacı dünyayı düzeltmek. Bazıları;

"Din âhirete ait bir duygudur." [der.] "Din âhirete ait bir duygudur." [der.]

Hayır, din, İslâm dini dünyayı da kişiyi de düzeltemeyi amaçlıyor. Hayır, din, İslâm dini dünyayı da kişiyi de düzeltemeyi amaçlıyor. Kişinin kalbini de, aklını da, ahlakını da düzeltmeyi amaçlıyor.Kişinin kalbini de, aklını da, ahlakını da düzeltmeyi amaçlıyor. Ticaretini de düzeltmeyi amaçlıyor, her faaliyetini güzel yapmasını öğretmeyi amaçlıyor. Ticaretini de düzeltmeyi amaçlıyor, her faaliyetini güzel yapmasını öğretmeyi amaçlıyor. Binânenaleyh İslâm insanların, insanlığın, dünyanın iyiliğini istiyor ve dünyayı iyiliğe götürmek Binânenaleyh İslâm insanların, insanlığın, dünyanın iyiliğini istiyor ve dünyayı iyiliğe götürmek ve insanları mutlu etmek amacını taşıyor.ve insanları mutlu etmek amacını taşıyor. Onun için İslâm en büyük nimettir.Onun için İslâm en büyük nimettir. Allah'ın üzerimizde nimetleri çoktur, hamd ü senâlar olsun nimetlerini sayamayız. Allah'ın üzerimizde nimetleri çoktur, hamd ü senâlar olsun nimetlerini sayamayız.

Ve in te'uddû ni'metallâhi lâ tuhsûhâ.Ve in te'uddû ni'metallâhi lâ tuhsûhâ. "Allah'ın nimetlerini saymağa kalksanız sayıp bitiremezsiniz." "Allah'ın nimetlerini saymağa kalksanız sayıp bitiremezsiniz."

Sonsuz nimetleri vardır ama en büyük nimeti nedir? İslâm. Sonsuz nimetleri vardır ama en büyük nimeti nedir?

İslâm.
Çünkü herşeyimizi düzeltiyor; kalbimizi, inancımızı, imanımızı, ahlakımızı, nefsimizi düzeltiyor.Çünkü herşeyimizi düzeltiyor; kalbimizi, inancımızı, imanımızı, ahlakımızı, nefsimizi düzeltiyor. İçeride şehevât-ı nefsâniyeyi, hevâ-i nefsi izale ediyor; kalbi nurlandırıyor, İçeride şehevât-ı nefsâniyeyi, hevâ-i nefsi izale ediyor; kalbi nurlandırıyor, kötü huyları attırıyor, halis muhlis bir insan haline getiriyor. kötü huyları attırıyor, halis muhlis bir insan haline getiriyor. İyi duygular içinde Allah'a hesap vereceğini düşünerek insanlara iyilik edenİyi duygular içinde Allah'a hesap vereceğini düşünerek insanlara iyilik eden bir faydalı varlık haline getiriyor. bir faydalı varlık haline getiriyor. İslâm nimet, Peygamber Efendimiz rahmet, dinin amacı insanların saadeti. İslâm nimet, Peygamber Efendimiz rahmet, dinin amacı insanların saadeti.

Bunun karşısına çıkmak nedir? O, bozgunculuk yapmak demektir. Bunun karşısına çıkmak nedir?

O, bozgunculuk yapmak demektir.

O zaman Allah'ın insanları, toplumu, ahlâkı, herşeyi düzeltmek için O zaman Allah'ın insanları, toplumu, ahlâkı, herşeyi düzeltmek için bir reçete olarak gönderdiği tedbirleri bozmaya, yaptırtmamaya, engellemeye çalışmak nedir? bir reçete olarak gönderdiği tedbirleri bozmaya, yaptırtmamaya, engellemeye çalışmak nedir?

Yeryüzünde bozgunluk çıkartmak, yeryüzünü fesada vermek demektir. Yeryüzünde bozgunluk çıkartmak, yeryüzünü fesada vermek demektir.

Hakikaten de her devirde öyle olmuştur. Hakikaten de her devirde öyle olmuştur. O devirde de münâfıklar böyle müşrikler, kafirler gibi O devirde de münâfıklar böyle müşrikler, kafirler gibi İslâm'a karşı çıkarak içerden bozgunculuk yapmışlardır. İslâm'a karşı çıkarak içerden bozgunculuk yapmışlardır. Düzeltilmek istenilen şeyleri engellemekle bozgunculuk yapmışlardır. Düzeltilmek istenilen şeyleri engellemekle bozgunculuk yapmışlardır.

Peygamber Efendimiz neyi düzeltmek istiyordu? Peygamber Efendimiz neyi düzeltmek istiyordu?

Ellerle yapılmış putlara tapılmasın istiyordu. Bu inancı düzeltmeye çalışıyordu. Ellerle yapılmış putlara tapılmasın istiyordu. Bu inancı düzeltmeye çalışıyordu.

Bir Allah'a, yeri göğü yaratan, kainatı halkeden, insanları yaratan, yaşatan, Bir Allah'a, yeri göğü yaratan, kainatı halkeden, insanları yaratan, yaşatan, âlemlerin Rabbi; Rabbü'l-âlemîn.âlemlerin Rabbi; Rabbü'l-âlemîn. Kur'ân-ı Kerîm, Elhamdülillahi rabbi'l-âlemîn diye başlıyor. Ona ibadete sevkediyordu. Kur'ân-ı Kerîm, Elhamdülillahi rabbi'l-âlemîn diye başlıyor. Ona ibadete sevkediyordu.

O mu hayırlı; âlemleri yaratan, kainatın yüce yaratacısına, gerçek yaratıcısına, O mu hayırlı; âlemleri yaratan, kainatın yüce yaratacısına, gerçek yaratıcısına, bizi yaratan Rabbimize, herşeyimizi borçlu olduğumuz Mevlâmıza mı ibadet etmek iyibizi yaratan Rabbimize, herşeyimizi borçlu olduğumuz Mevlâmıza mı ibadet etmek iyi yoksa kenarda bir taşken, bir ağaçken bir ustanın elinde yontulup şekillendirilmişyoksa kenarda bir taşken, bir ağaçken bir ustanın elinde yontulup şekillendirilmiş bir heykele mi tapmak, ona kurban kesmek, onun önünde oturup kalkmak, yatmak mı doğru? bir heykele mi tapmak, ona kurban kesmek, onun önünde oturup kalkmak, yatmak mı doğru?

Tabii birincisi doğru. Allah'a itaat ve ibadet etmek doğru. Tabii birincisi doğru. Allah'a itaat ve ibadet etmek doğru.

Burada geçtiğimiz sohbetlerde, senelerde anlatmıştım. Burada geçtiğimiz sohbetlerde, senelerde anlatmıştım. Budistlerin büyük tapınaklarına gittik. Elleriyle yaptıkları koca göbekli,Budistlerin büyük tapınaklarına gittik. Elleriyle yaptıkları koca göbekli, yarı çıplak Buda heykellerinin önünde nasıl halının üstüne secde ediyorlar. yarı çıplak Buda heykellerinin önünde nasıl halının üstüne secde ediyorlar. Tüylerim diken diken oldu. "Siz bunu kendiniz yapmadınız mı bu heykeli? Tüylerim diken diken oldu.

"Siz bunu kendiniz yapmadınız mı bu heykeli?

Kendi inşaatınız, kendi imalatınız. Kendi inşaatınız, kendi imalatınız.

Ellerinizle yaptığınız şeye niye geçiyorsunuz bir de saygı gösteriyorsunuz? Ellerinizle yaptığınız şeye niye geçiyorsunuz bir de saygı gösteriyorsunuz? Öyle saçma şey mi olur? İslâm bunu düzeltmeye çalışıyor. Öyle saçma şey mi olur?

İslâm bunu düzeltmeye çalışıyor.
İslâm'ın karşısına çıkanlar da bozuk şeyi savunuyorlar, iyiyi hâkim kılmamağa çalışıyorlar. İslâm'ın karşısına çıkanlar da bozuk şeyi savunuyorlar, iyiyi hâkim kılmamağa çalışıyorlar.

Şimdi buradan İslâm'ın amacının güzel olduğu, münâfıkların ve kâfirlerin amacının da Şimdi buradan İslâm'ın amacının güzel olduğu, münâfıkların ve kâfirlerin amacının da insanların zararına olduğu kesin olarak anlaşılıyor. insanların zararına olduğu kesin olarak anlaşılıyor. Fakat adamlar, "Böyle yapmayın!" dediğin zaman, Fakat adamlar, "Böyle yapmayın!" dediğin zaman, "Biz sizin gibi inanınıyoruz, bizim tasdikimiz sizin tasdikiniz gibi, imanımız sizin gibi, "Biz sizin gibi inanınıyoruz, bizim tasdikimiz sizin tasdikiniz gibi, imanımız sizin gibi, farkımız yok, biz ıslah edicileriz." diyorlar. farkımız yok, biz ıslah edicileriz." diyorlar.

Evet, dedelerimiz söylemiş; kimse ayranım ekşi demez. Evet, dedelerimiz söylemiş; kimse ayranım ekşi demez. Halbuki ekşidir ayranı, içtiğiniz zaman "üf" dersin. Hiç tadı tuzu yok dersin amaHalbuki ekşidir ayranı, içtiğiniz zaman "üf" dersin. Hiç tadı tuzu yok dersin ama hiçkimse ayranın ekşi demez, kusurunu görmek istemez.hiçkimse ayranın ekşi demez, kusurunu görmek istemez. Kabahat allı güllü fistan olsa kimse giymek istemez, benimsemek istemez.Kabahat allı güllü fistan olsa kimse giymek istemez, benimsemek istemez. Herkes kendi fikrini iyi sanır, herkes değil de birçok kimse. Herkes kendi fikrini iyi sanır, herkes değil de birçok kimse. Olgun olmayan kimseler, yanlışı, kendisi benimsediği şeyi bazen de inat ile [savunur.] Olgun olmayan kimseler, yanlışı, kendisi benimsediği şeyi bazen de inat ile [savunur.]

Hatta hani fıkrada geçtiği gibi. Kayalıklardan havaya doğru uçan hayvanı görünce, Hatta hani fıkrada geçtiği gibi. Kayalıklardan havaya doğru uçan hayvanı görünce, "keçi" diyen adam tabii yenilmiş oluyor. "keçi" diyen adam tabii yenilmiş oluyor. Ötekisi de diyor ki; Bak, sen keçi diyordun, ben kartal diyordum, görüyorsun işte uçtu.Ötekisi de diyor ki;

Bak, sen keçi diyordun, ben kartal diyordum, görüyorsun işte uçtu.
Keçi havada uçar mı? "Uçsa da keçi uçmasa da keçi!" diyor. Keçi havada uçar mı?

"Uçsa da keçi uçmasa da keçi!" diyor.

Bu, artık inatlaşmanın çok güzel çerçevelenmiş bir manzarasını çiziyor karşımıza.Bu, artık inatlaşmanın çok güzel çerçevelenmiş bir manzarasını çiziyor karşımıza. İnsanlar kendilerini "doğru yaptım" sanıyorlar ama herkes bu devirde de öyle.İnsanlar kendilerini "doğru yaptım" sanıyorlar ama herkes bu devirde de öyle. Zaten Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh demiş ki; Zaten Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh demiş ki;

Bu âyet-i kerîmedeki bahsedilen herifler, yani kendilerine,Bu âyet-i kerîmedeki bahsedilen herifler, yani kendilerine, "Bozgunculuk yapmayın!" denildiği zaman, "Ya biz ancak ıslah ediyoruz." diyenler daha gelmedi demiş."Bozgunculuk yapmayın!" denildiği zaman, "Ya biz ancak ıslah ediyoruz." diyenler daha gelmedi demiş. Asıl, demek ki daha azılı bozguncular gelecek de onlar da ıslah iddiasında,Asıl, demek ki daha azılı bozguncular gelecek de onlar da ıslah iddiasında, ıslahat iddiasında bulunacak; düzeltiyoruz diye daha berbat edecekler. ıslahat iddiasında bulunacak; düzeltiyoruz diye daha berbat edecekler.

İşler bazen fıkrayla [daha] güzel anlaşılıyor. Adamın birisinin bir rahatsızlığı varmış, düzelteceğiz diye önüne gelen bir reçete yazmış.İşler bazen fıkrayla [daha] güzel anlaşılıyor. Adamın birisinin bir rahatsızlığı varmış, düzelteceğiz diye önüne gelen bir reçete yazmış. Her reçeteyi kullandıkça hastalığı daha çok artmış, ölecek noktaya gelmiş.Her reçeteyi kullandıkça hastalığı daha çok artmış, ölecek noktaya gelmiş. Ee şimdi herkes bir reçete yazıyor ama bilmeyen bu işe karışmasın. Ee şimdi herkes bir reçete yazıyor ama bilmeyen bu işe karışmasın. Şimdi bunlar diyorlar ki; İnnemâ nahnü muslihûn. İnnemâ, "sadece ve sadece" demek.Şimdi bunlar diyorlar ki;

İnnemâ nahnü muslihûn. İnnemâ, "sadece ve sadece" demek.
Edât-ı tahsis. "Başka bir şey değil sadece ıslah edicileriz biz!" Edât-ı tahsis. "Başka bir şey değil sadece ıslah edicileriz biz!" Yani bunun dışında başka bir şey yok. "Sadece ıslah edicileriz" diyorlar ama Yani bunun dışında başka bir şey yok. "Sadece ıslah edicileriz" diyorlar ama yaptıkları iş ıslah etmek değil. yaptıkları iş ıslah etmek değil.

Bir de "ıslah ederiz" sözünü biraz açıklıyayım. Tabii bunlar diyorlardı ki; Bir de "ıslah ederiz" sözünü biraz açıklıyayım. Tabii bunlar diyorlardı ki;

"Şimdi toplumda bir çekişme var. İşte bir tarafta ehli kitap var, yahudi kabileleri, yahudiler, "Şimdi toplumda bir çekişme var. İşte bir tarafta ehli kitap var, yahudi kabileleri, yahudiler, hahamlar, müşrikler vesaireler var. hahamlar, müşrikler vesaireler var. Şimdi bir de bu müslümanlar çıktı. Bunlar biribirleriyle iddialaşıyorlar, çekişiyorlar.Şimdi bir de bu müslümanlar çıktı. Bunlar biribirleriyle iddialaşıyorlar, çekişiyorlar. Toplumda bir kutuplaşma oldu, ayrılıkçılık filan çıktı. Biz ikisini ıslah etmeye, aralarını düzeltmeye, Toplumda bir kutuplaşma oldu, ayrılıkçılık filan çıktı. Biz ikisini ıslah etmeye, aralarını düzeltmeye, -buna "ıslâh-ı zâtü'l-beyn" denir.- iki tarafın arasını ıslah etmeye çalışıyoruz gibi -buna "ıslâh-ı zâtü'l-beyn" denir.- iki tarafın arasını ıslah etmeye çalışıyoruz gibi bir masum şey de söylüyorlar ama bu sözleri [doğru] değil. bir masum şey de söylüyorlar ama bu sözleri [doğru] değil.

Yani Ebû Bekr-i Sıddîk'ı methederken aslında kızdıkları gibi, Resûlullah'a, Yani Ebû Bekr-i Sıddîk'ı methederken aslında kızdıkları gibi, Resûlullah'a, "Şehadet ederiz sen Resûlullah'sın." dedikleri zaman aslında Resûlullah olduğuna inanmadıkları"Şehadet ederiz sen Resûlullah'sın." dedikleri zaman aslında Resûlullah olduğuna inanmadıkları ve kızdıkları gibi, "Islah ediyoruz." dedikleri zaman da asıl maksatları ıslah değil ama ve kızdıkları gibi, "Islah ediyoruz." dedikleri zaman da asıl maksatları ıslah değil ama başkalarına karşı kendilerini savunmak için, haklı göstermek için bu sözü söylüyorlar, başkalarına karşı kendilerini savunmak için, haklı göstermek için bu sözü söylüyorlar, "Arayı düzeltiyoruz." [diyorlar.] Hak ile batılda ikisinin arası bulunmaz."Arayı düzeltiyoruz." [diyorlar.] Hak ile batılda ikisinin arası bulunmaz. Hak galip gelir, hak tutulur, bâtıl izale edilir, atılır. Hastalığın tarafı tutulur mu?Hak galip gelir, hak tutulur, bâtıl izale edilir, atılır.

Hastalığın tarafı tutulur mu?
Mikrobun tarafı tutulur mu? Hangi doktor vardır; "Ben mikrobun tarafını tutuyorum.Mikrobun tarafı tutulur mu? Hangi doktor vardır; "Ben mikrobun tarafını tutuyorum. Öbür doktorlar hastanın tarafını tutsun.Öbür doktorlar hastanın tarafını tutsun. Ben de mikroptan yanayım, mikrobu destekleyeceğim" denir mi? Ben de mikroptan yanayım, mikrobu destekleyeceğim" denir mi?

Mikrop, pislik yok edilmeye çalışılır. Suç yaptırılmamağa, kötülük engellenmeğe,Mikrop, pislik yok edilmeye çalışılır. Suç yaptırılmamağa, kötülük engellenmeğe, pislik temizlenmeğe, küfür izale edilmeğe çalışılır. pislik temizlenmeğe, küfür izale edilmeğe çalışılır.

Küfürü tutan varsa yok olacak. İnne'l-bâtıle kâne zehûkâ.Küfürü tutan varsa yok olacak. İnne'l-bâtıle kâne zehûkâ. Başka çare yok, Hak ile bâtılın mücadelesinde, küfr ile imanın mücadelesinde,Başka çare yok, Hak ile bâtılın mücadelesinde, küfr ile imanın mücadelesinde, doğru ile eğrinin mücadelesinde tarafsız kalmak bile suçtur.doğru ile eğrinin mücadelesinde tarafsız kalmak bile suçtur. Öyle tarafsızlık olmaz, orada taraf olmak şereftir.Öyle tarafsızlık olmaz, orada taraf olmak şereftir. Hakkı tutacak; faziletli insan, erdemli insan, dürüst insan, akıllı insan,Hakkı tutacak; faziletli insan, erdemli insan, dürüst insan, akıllı insan, iyilik isteyen insan hakkı tutar ve fazilet mücadelesi verir, kötünün karşısına çıkar. iyilik isteyen insan hakkı tutar ve fazilet mücadelesi verir, kötünün karşısına çıkar. Tarihte bunun misalleri var. Kendi medenî tarihimizde, dünya tarihinde,Tarihte bunun misalleri var. Kendi medenî tarihimizde, dünya tarihinde, eski tarihlerde hakkı tutup da tek başına olduğu halde haktan yana olmuş insanlar var. eski tarihlerde hakkı tutup da tek başına olduğu halde haktan yana olmuş insanlar var. Öyle iki taraf, orta yol; sen de haklısın sen de haklısın, gelin boşverin, bu işlere aldırmayın.Öyle iki taraf, orta yol; sen de haklısın sen de haklısın, gelin boşverin, bu işlere aldırmayın. Öyle şey yok! Çünkü o küfürle, o şirkle, o dalâletle insanlar aldatılıyor, Öyle şey yok!

Çünkü o küfürle, o şirkle, o dalâletle insanlar aldatılıyor,
yanlış işler yapılıyor, canlar yakılıyor, sömürüler yapılıyor, pek çok zararlar ortaya çıkıyor.yanlış işler yapılıyor, canlar yakılıyor, sömürüler yapılıyor, pek çok zararlar ortaya çıkıyor. Toplumun onlardan kurtulması, iyi insanların hakkı tutup hakkı hâkim kılması lazım. Toplumun onlardan kurtulması, iyi insanların hakkı tutup hakkı hâkim kılması lazım. Yoksa insanlık gelişmezdi ki. Yoksa insanlık gelişmezdi ki. İyilik hâkim olmasaydı iyi şeyler, toplum böyle gelişmezdi. Kötüler tasfiye edilmeseydi, İyilik hâkim olmasaydı iyi şeyler, toplum böyle gelişmezdi. Kötüler tasfiye edilmeseydi, ilk çağın kötülükleri, barbarlık, vahşilik, yamyamlık aynen kalsaydı [iyilik] olmazdı. ilk çağın kötülükleri, barbarlık, vahşilik, yamyamlık aynen kalsaydı [iyilik] olmazdı.

İnnemâ edât-ı tahsis, Bunlar tabii, "Biz sadece ve sadece ıslah edicileriz." diyorlar ama İnnemâ edât-ı tahsis, Bunlar tabii, "Biz sadece ve sadece ıslah edicileriz." diyorlar ama bu münâfıkça bir söz. Yani, "Sen Resûlullah'sın." dedikleri zaman gibi, bu münâfıkça bir söz. Yani, "Sen Resûlullah'sın." dedikleri zaman gibi, "Ey Ebû Bekir! Sen aslansın, kaplasın."Ey Ebû Bekir! Sen aslansın, kaplasın. Ey Ömer! Sen iyisin. Ey Ali! Sen şeysin dedikleri gibi. Onların da inanmayıp da; Ey Ömer! Sen iyisin. Ey Ali! Sen şeysin dedikleri gibi. Onların da inanmayıp da;

"Münâfıklığı bırak, münâfıklık çok büyük suçtur, Allah'tan kork!" dedikleri gibi, "Münâfıklığı bırak, münâfıklık çok büyük suçtur, Allah'tan kork!" dedikleri gibi, tabii [münâfıkların] bu yaptıkları doğru değil.tabii [münâfıkların] bu yaptıkları doğru değil. Allahü Teâlâ hazretleri de âyet-i kerîmede onlara cevabı veriyor. Allahü Teâlâ hazretleri de âyet-i kerîmede onlara cevabı veriyor.

Elâ. "Ey ehli iman, aldanmayın, mütenebbih olun!" Elâ. "Ey ehli iman, aldanmayın, mütenebbih olun!" Elâ edatı arabçada edât-ı tenbîhtir, uyarı sözüdür. Dikkat edin bak!Elâ edatı arabçada edât-ı tenbîhtir, uyarı sözüdür. Dikkat edin bak! Gözünüzü açın, sakın aldanmayın, uyanık olun, gözünüzü açın. Gözünüzü açın, sakın aldanmayın, uyanık olun, gözünüzü açın.

İnnehüm hümü'l-müfsidûne. "Onlardır müfsitlerin ta kendileri." Hüm zamirini de koyarak, İnnehüm hümü'l-müfsidûne. "Onlardır müfsitlerin ta kendileri." Hüm zamirini de koyarak, "Onlardır tam müfsitlerin kendileri." diyerek "kendileri" sözüne mukabil bir ifade. "Onlardır tam müfsitlerin kendileri." diyerek "kendileri" sözüne mukabil bir ifade. Yani onlar, "Biz ıslah edicileriz." diyorlar amaYani onlar, "Biz ıslah edicileriz." diyorlar ama "Onlar ifsat edicilerin, fesat çıkartıcıların, bozgunculuk yapanların ta kendileridir." "Onlar ifsat edicilerin, fesat çıkartıcıların, bozgunculuk yapanların ta kendileridir."

Velâkin lâ yeş'urûn. "Amma belki bu işin kendileri bile farkında değiller." Velâkin lâ yeş'urûn. "Amma belki bu işin kendileri bile farkında değiller." Ha bazen yanlış yolda olanlar kendilerinin yanlış [yolda] olduğunu anlamaz, ölünceye kadar, Ha bazen yanlış yolda olanlar kendilerinin yanlış [yolda] olduğunu anlamaz, ölünceye kadar, kafası duvara toslayıncaya kadar, boynu devrilinceye kadar veya hayatı sona erinceye kadarkafası duvara toslayıncaya kadar, boynu devrilinceye kadar veya hayatı sona erinceye kadar küfürde, şirkte, yanlışta ısrar ederler, inat ederler dururlar, küfürde, şirkte, yanlışta ısrar ederler, inat ederler dururlar, kendisinin yanlış olduğunu kavrayamazlar. kendisinin yanlış olduğunu kavrayamazlar. Velâkin lâ yeş'urûn. "Fakat anlamaları mümkün değil." Tabii lâ yeş'urûn [da] "anlayamayacaklar, Velâkin lâ yeş'urûn. "Fakat anlamaları mümkün değil."

Tabii lâ yeş'urûn [da] "anlayamayacaklar,
bu kafayla, bu halde giderlerse anlamaları mümkün olmayacak, bu işi anlayamayacaklar,bu kafayla, bu halde giderlerse anlamaları mümkün olmayacak, bu işi anlayamayacaklar, şuurlarına bir türlü eremeyecekler, hatalarını kavrayamayacaklar" mânası var.şuurlarına bir türlü eremeyecekler, hatalarını kavrayamayacaklar" mânası var. Bir şeyi [anlam] bu. Bir şeyi [anlam] bu.

Allah'ın ifadesiyle, Allahu Teâlâ hazretlerinin bizzat açıkça söylemesiyle anlıyoruz ki; Allah'ın ifadesiyle, Allahu Teâlâ hazretlerinin bizzat açıkça söylemesiyle anlıyoruz ki;

"Biz muslih kimseleriz, ıslah edici ıslahatçı kimseleriz." demeleri yalan, "Biz muslih kimseleriz, ıslah edici ıslahatçı kimseleriz." demeleri yalan, "Onlar ifsat edici kimseler." Elâ innehüm hümü'l-müfsidûne."Onlar ifsat edici kimseler." Elâ innehüm hümü'l-müfsidûne. "Hiç şüphe yok ki onlar müfsitlerin ta kendileridir.""Hiç şüphe yok ki onlar müfsitlerin ta kendileridir." Fesat çıkarıtıcıların, bozguncuların ta kendileridir. Fesat çıkarıtıcıların, bozguncuların ta kendileridir. "Bak uyumayın, dikkat edin, uyanık olun" demek. "Bak uyumayın, dikkat edin, uyanık olun" demek.

Onun için müslümanların her devirde, her zaman uyanık olması lazım. Onun için müslümanların her devirde, her zaman uyanık olması lazım. Böyle, "Biz ıslahatçıyız, ıslah ediyoruz, düzeltiyoruz." filan derkenBöyle, "Biz ıslahatçıyız, ıslah ediyoruz, düzeltiyoruz." filan derken herşeyi berbat edenlere kanmamaları lazım.herşeyi berbat edenlere kanmamaları lazım. Çünkü onlar bazen kendilerinin aşağı mahallede uydurdukları yalanlarına yukarı mahalledeÇünkü onlar bazen kendilerinin aşağı mahallede uydurdukları yalanlarına yukarı mahallede kendileri samimi inanmaya başlarlar; kendileri samimi inanmaya başlarlar; "Biz hakikaten muslihiz galiba, dur bakalım halk da çok alkışlıyor." filan diye "Biz hakikaten muslihiz galiba, dur bakalım halk da çok alkışlıyor." filan diye bir zaman geçtikten sonra kendi yalanlarına inanmaya da başlayıverirler, bir zaman geçtikten sonra kendi yalanlarına inanmaya da başlayıverirler, işin de farkına varmazlar. işin de farkına varmazlar. Bu bir. Yani münâfıkların durumunu anlamak lazım, yaldızlı sözlerine bakmamak lazım. Bu bir.

Yani münâfıkların durumunu anlamak lazım, yaldızlı sözlerine bakmamak lazım.
Düzelteceğiz, yapıyoruz, ediyoruz, iyi niyetliyiz demelerine bakmamak lazım,Düzelteceğiz, yapıyoruz, ediyoruz, iyi niyetliyiz demelerine bakmamak lazım, davranışlarına bakmak lazım, işlerinin ne tarafa doğru gittiğine bakmak lazım, davranışlarına bakmak lazım, işlerinin ne tarafa doğru gittiğine bakmak lazım, direksiyonu ne tarafa kıvırdıklarına, milleti nereye götürmek istediklerinedireksiyonu ne tarafa kıvırdıklarına, milleti nereye götürmek istediklerine her zaman dikkat etmek lazım, çalımı yutmamak, aldanmamak lazım her zaman dikkat etmek lazım, çalımı yutmamak, aldanmamak lazım çünkü Allahu Teâlâ hazretleri elâ diye tenbih edatıyla işaret buyuruyor. çünkü Allahu Teâlâ hazretleri elâ diye tenbih edatıyla işaret buyuruyor.

Sonra bir âyet-i kerîme daha; Sonra bir âyet-i kerîme daha;

Ondan sonraki âyet-i kerîmede; Ve izâ kîle lehüm âminû kemâ âmene'n-nâsü. Ondan sonraki âyet-i kerîmede; Ve izâ kîle lehüm âminû kemâ âmene'n-nâsü. Nâs, "insanlar" demek. Bu münâfıklara; "Bak münâfıklık etmeyin, halkın, insanların, herkesin Nâs, "insanlar" demek. Bu münâfıklara;

"Bak münâfıklık etmeyin, halkın, insanların, herkesin
inandığı gibi siz de gelin, inanın. inandığı gibi siz de gelin, inanın. Böyle münâfıklık yaparak ayrı bir yol tutturmayın, ayrı bir düttürü düttürmeyin." Böyle münâfıklık yaparak ayrı bir yol tutturmayın, ayrı bir düttürü düttürmeyin." Bak herkes inanıyor, saadete eriyor, siz de erin, siz de hizaya gelin.Bak herkes inanıyor, saadete eriyor, siz de erin, siz de hizaya gelin. Yani bütün taburda herkes gayet güzel uygun adımla gidiyor,Yani bütün taburda herkes gayet güzel uygun adımla gidiyor, bir tanesi ters adımla gidiyor, hemen belli olur, hemen komutan onu düzeltir, ikaz eder; bir tanesi ters adımla gidiyor, hemen belli olur, hemen komutan onu düzeltir, ikaz eder;

"Sen yanlış adım atıyorsun düzelt." der. Yanlış bir yere gitse zaten belli olur. "Sen yanlış adım atıyorsun düzelt." der. Yanlış bir yere gitse zaten belli olur.

Evet, onlara, "İnsanların inandığı gibi inanın." denildiği zaman.Evet, onlara, "İnsanların inandığı gibi inanın." denildiği zaman. Çünkü onlar, "Biz Allah'a ve âhiret gününe inanıyoruz." diyorlardı amaÇünkü onlar, "Biz Allah'a ve âhiret gününe inanıyoruz." diyorlardı ama o geçtiğimiz haftaki âyetlerde söylediğim gibi, laftan ibaret.o geçtiğimiz haftaki âyetlerde söylediğim gibi, laftan ibaret. Yani, "Siz, şu inandım diyen insanlar inançlarının gereği olarak neler yapıyorlarsaYani, "Siz, şu inandım diyen insanlar inançlarının gereği olarak neler yapıyorlarsa siz de hizaya gelin, siz de öyle yapın." demek. siz de hizaya gelin, siz de öyle yapın." demek. Çünkü sözle "ben inandım" demek de yetmez, imanına uygun davranışlarını da ortaya koyacak.Çünkü sözle "ben inandım" demek de yetmez, imanına uygun davranışlarını da ortaya koyacak. Hem inandım diyor hem inançlı insanın yapması gereken işleri yapmıyor.Hem inandım diyor hem inançlı insanın yapması gereken işleri yapmıyor. "İnsanların yaptığı gibi gelin bakalım namaz kılın, camiye gelin, Resûlullah'a itaat edin, "İnsanların yaptığı gibi gelin bakalım namaz kılın, camiye gelin, Resûlullah'a itaat edin, Resûlullah'ın buyruğunu tutun." gibi mânalar taşıyor onlara söylenen bu söz, bu ikaz; Resûlullah'ın buyruğunu tutun." gibi mânalar taşıyor onlara söylenen bu söz, bu ikaz;

Kâlû enü'minü kemâ âmene's-süfehâü. Söyledikleri lafa bakın! Kâlû enü'minü kemâ âmene's-süfehâü. Söyledikleri lafa bakın! Ne kadar mütekebbirâne, ne kadar burunları büyük, ne kadar küstah, Ne kadar mütekebbirâne, ne kadar burunları büyük, ne kadar küstah, ne kadar halkı ve diğer insanları [küçümsüyorlar hor ve hakir görüyorlar.ne kadar halkı ve diğer insanları [küçümsüyorlar hor ve hakir görüyorlar. Halbuki] mesela Ebû Bekr-i Sıddîk avam değil, seyyid. Halbuki] mesela Ebû Bekr-i Sıddîk avam değil, seyyid. [O münâfık] kendisi söylüyor; [Ebû Bekr-i Sıddîk] Benî Temim'in seyyidi, [Hz.] Ömer Benî Adiyy'in, [O münâfık] kendisi söylüyor; [Ebû Bekr-i Sıddîk] Benî Temim'in seyyidi, [Hz.] Ömer Benî Adiyy'in, Adiyy kabilesinin seyyidi, Hz. Ali Hâşim kabilesinin seyyidi, avam değil.Adiyy kabilesinin seyyidi, Hz. Ali Hâşim kabilesinin seyyidi, avam değil. Ama öteki insanlar [münâfıklar] kendilerinden başkalarını tepeden bakıp ne kadar hor görüyorlar,Ama öteki insanlar [münâfıklar] kendilerinden başkalarını tepeden bakıp ne kadar hor görüyorlar, ne kadar kendilerini yüksek sanıyorlar, burunları ne kadar havada, ne kadar küstah!ne kadar kendilerini yüksek sanıyorlar, burunları ne kadar havada, ne kadar küstah! Diyorlar ki; Kâlû enü'minü kemâ âmene's-süfehâü. Diyorlar ki;

Kâlû enü'minü kemâ âmene's-süfehâü.
"Süfehânın inandığı gibi mi biz inanacağız, yapmayız öyle şey.""Süfehânın inandığı gibi mi biz inanacağız, yapmayız öyle şey." İstifhâm-ı inkarî. Yani, "Böyle mi inanacağız?" demek,İstifhâm-ı inkarî. Yani, "Böyle mi inanacağız?" demek, "Hayır, asla öyle bir inanca yanaşmayız." demektir. "Hayır, asla öyle bir inanca yanaşmayız." demektir. Red manasıyla yani yapmayız dediler. Şimdi bu o devrin mütekebbir münâfıkları Red manasıyla yani yapmayız dediler.

Şimdi bu o devrin mütekebbir münâfıkları
veya muhalifleri daima öteki müslümanları böyle hor görme durumunda idiler;veya muhalifleri daima öteki müslümanları böyle hor görme durumunda idiler; kendilerinin akıllarını, tavırlarını beğeniyorlardı, kendilerini beğeniyorlardı,kendilerinin akıllarını, tavırlarını beğeniyorlardı, kendilerini beğeniyorlardı, kendilerini beğenmiş mütekebbir heriflerdi.kendilerini beğenmiş mütekebbir heriflerdi. Hatta bir seferinde –âyet-i kerîmelerde ileride gelecek- Resûlullah'a dediler ki; "Bizi bu avam tabakasıylaHatta bir seferinde –âyet-i kerîmelerde ileride gelecek- Resûlullah'a dediler ki;

"Bizi bu avam tabakasıyla
aynı durumda tutma, bizim konaklarımıza gel, lüks evlerde İslâm'ı bize anlat.aynı durumda tutma, bizim konaklarımıza gel, lüks evlerde İslâm'ı bize anlat. Biz bu avamın arasına gelmekten, bunlarla oturmaktan biz yüksünüyoruz, çekiniyoruz. Biz bu avamın arasına gelmekten, bunlarla oturmaktan biz yüksünüyoruz, çekiniyoruz. Bunları sevmiyoruz, bunlar basit insanlar." diye tepeden bakıyorlardı. Bunları sevmiyoruz, bunlar basit insanlar." diye tepeden bakıyorlardı. Âyet-i kerimede Allahu Teâlâ diyor ki; Âyet-i kerimede Allahu Teâlâ diyor ki;

"Hayır, o fukaranın yanında sabret, onların yanına gitme, onlara yüz verme!" diyor. "Hayır, o fukaranın yanında sabret, onların yanına gitme, onlara yüz verme!" diyor. İslâm, Allahu Teâlâ hazretleri böyle mütekebbirleri sevmiyor, İslâm, Allahu Teâlâ hazretleri böyle mütekebbirleri sevmiyor, Peygamber Efendimiz'e de onların yanına gitmemeyi tavsiye ediyor. Şimdi burada da; Peygamber Efendimiz'e de onların yanına gitmemeyi tavsiye ediyor. Şimdi burada da;

"Süfehânın inandığı gibi mi inanacağız biz?" dediler."Süfehânın inandığı gibi mi inanacağız biz?" dediler. Yani, "Öyle şey olur mu hiç, inanmayız." mânasına inanmadıklarınıYani, "Öyle şey olur mu hiç, inanmayız." mânasına inanmadıklarını ve inanmayacaklarını bu sözle ifade ettiler. ve inanmayacaklarını bu sözle ifade ettiler.

Süfehâ ne demek? Sefihler demek. Sefih de sefeh mastarından "düşüncesinde, Süfehâ ne demek?

Sefihler demek. Sefih de sefeh mastarından "düşüncesinde,
davranışında zayıflık, akılda noksanlık, isabetli hareket edememek" mânasına geliyor.davranışında zayıflık, akılda noksanlık, isabetli hareket edememek" mânasına geliyor. Sefih demek "ne yapacağını iyi tespit edemeyen, iyi davranamayan, olgun davranamayan,Sefih demek "ne yapacağını iyi tespit edemeyen, iyi davranamayan, olgun davranamayan, eğri büğrü, beceriksizce, budalaca, ahmakca iş yapan" mânasına geliyor.eğri büğrü, beceriksizce, budalaca, ahmakca iş yapan" mânasına geliyor. Mesela; Ve lâ tü'tü's-süfehâe emvâlekümülletî ce'alellahü leküm kıyâmen. Mesela;

Ve lâ tü'tü's-süfehâe emvâlekümülletî ce'alellahü leküm kıyâmen.
Yani, "Sefihlere malları teslim etmeyin. Miras olarak onlara geçse bile malları teslim etmeyin, Yani, "Sefihlere malları teslim etmeyin. Miras olarak onlara geçse bile malları teslim etmeyin, o malları telef ederler, nereye sarfedeceklerini bilmezler." o malları telef ederler, nereye sarfedeceklerini bilmezler." âyet-i kerîmesinde buradaki sefihlerden maksat çocuklar ve dirâyetle malı, âyet-i kerîmesinde buradaki sefihlerden maksat çocuklar ve dirâyetle malı, sermayeyi yönetemeyecek olan kadınlar kastediliyor. sermayeyi yönetemeyecek olan kadınlar kastediliyor. Onlara erkeklerin nezaret etmesi, akrabalarının, uygun kimselerinin nezaret etmesi, Onlara erkeklerin nezaret etmesi, akrabalarının, uygun kimselerinin nezaret etmesi, onların yapacakları işleri yapıverip onların malları telef etmemesinionların yapacakları işleri yapıverip onların malları telef etmemesini sağlaması şey yapılıyor [emrediliyor]. sağlaması şey yapılıyor [emrediliyor]. Yani o âyet-i kerîmede siyak ve sibaktan, sözün akışından sefihlerden maksat kadınlar, çocuklar olduğu görülüyor. Yani o âyet-i kerîmede siyak ve sibaktan, sözün akışından sefihlerden maksat kadınlar, çocuklar olduğu görülüyor.

Tabii burada böyle diyen [münâfık]lar bütün müslümanları kastediyor. Tabii burada böyle diyen [münâfık]lar bütün müslümanları kastediyor. Bütün müslümanlar sefih yani isabetli düşünemeyen gibi düşünüyorlar, Bütün müslümanlar sefih yani isabetli düşünemeyen gibi düşünüyorlar, kendilerinin din konusundaki o tereddütlerini, kıyıda kalmalarını,kendilerinin din konusundaki o tereddütlerini, kıyıda kalmalarını, geride kalmalarını güya akıl[lılık] sanıyorlar. geride kalmalarını güya akıl[lılık] sanıyorlar.

Bunlara karşı da Allahu Teâlâ hazretleri asıl akılsızların, fikirleri zayıf olanların, Bunlara karşı da Allahu Teâlâ hazretleri asıl akılsızların, fikirleri zayıf olanların, yanlış olanların kendisi olduğunu yine ikaz edatıyla buyuruyor ki; yanlış olanların kendisi olduğunu yine ikaz edatıyla buyuruyor ki;

Elâ. "Bak, aldanmayın bu sözlere, iyice uyanın, iyice bilin ki." İnnehüm hümü's-süfehâü. Elâ. "Bak, aldanmayın bu sözlere, iyice uyanın, iyice bilin ki." İnnehüm hümü's-süfehâü. "İşte o aklı ermeyen, budala, ahmak, ne yaptığını [bilmeyen], "İşte o aklı ermeyen, budala, ahmak, ne yaptığını [bilmeyen], işini güzel düzenleyemeyen süfehâ, ahmak onlardır."işini güzel düzenleyemeyen süfehâ, ahmak onlardır." Velâkin lâ ya'lemûne. "Ama bunu bilemezler, bilemeyecekler,Velâkin lâ ya'lemûne. "Ama bunu bilemezler, bilemeyecekler, anlamalarıda mümkün olmayacak, olmuyor." deniliyor. anlamalarıda mümkün olmayacak, olmuyor." deniliyor.

Burada da yine Allahu Teâlâ hazretlerinin bildirmesiyle, Burada da yine Allahu Teâlâ hazretlerinin bildirmesiyle, tasdikiyle bu imana gelmeyen münâfıkların asıl beyinsiz, süfehâ olduğu,tasdikiyle bu imana gelmeyen münâfıkların asıl beyinsiz, süfehâ olduğu, asıl bozguncu olduğu bu iki âyet-i kerîmede bir müslüman için çok çok güzelasıl bozguncu olduğu bu iki âyet-i kerîmede bir müslüman için çok çok güzel bir şekilde ispatlanmış bir belge olmuş oluyor.bir şekilde ispatlanmış bir belge olmuş oluyor. "Bunlar fesatçı, bozgunculuk yapanlar, bunlar aklı fikri yerinde olmayan akılsız, "Bunlar fesatçı, bozgunculuk yapanlar, bunlar aklı fikri yerinde olmayan akılsız, budala, ahmak takımı." diyor Cenâb-ı Hak.budala, ahmak takımı." diyor Cenâb-ı Hak. Tabii müslümanlar kanmasın diye de edât-ı tenbîh ile "gözünüzü açın, dikkat edin" diye ikaz ediyor. Tabii müslümanlar kanmasın diye de edât-ı tenbîh ile "gözünüzü açın, dikkat edin" diye ikaz ediyor.

Şimdi o olayı tekrar hatırlayalım. Abdullah b. Übeyy b. Selül'ün işletmek, dalga geçmek, Şimdi o olayı tekrar hatırlayalım. Abdullah b. Übeyy b. Selül'ün işletmek, dalga geçmek, alay etmek maksadıyla kendi arkadaşlarıyla fısıldaşıp da alay etmek maksadıyla kendi arkadaşlarıyla fısıldaşıp da bu mübarek sahabenin yanına gelmesini düşünelim.bu mübarek sahabenin yanına gelmesini düşünelim. Ebû Bekr-i Sıddîk çok zeki bir insandı, hafızası kuvvetliydi, ensâb-ı arabı çok iyi bilirdi.Ebû Bekr-i Sıddîk çok zeki bir insandı, hafızası kuvvetliydi, ensâb-ı arabı çok iyi bilirdi. Hz. Ömer ashabın yedi kadı, hâkim fakihinden birisiydi.Hz. Ömer ashabın yedi kadı, hâkim fakihinden birisiydi. Hukuku son derece sağlam olan bir insandı. Hukuku son derece sağlam olan bir insandı. Diyelim ki yani bu devirde temyiz mahkemesi reisi gibi yüksek kimse idi.Diyelim ki yani bu devirde temyiz mahkemesi reisi gibi yüksek kimse idi. Hz. Ali Efendimiz belağatte zirvede, şaheser güzele konuşan, zeki, mücahit, fevkalade dirâyetli bir insan [idi.] Binâenaleyh kendilerine, Hz. Ali Efendimiz belağatte zirvede, şaheser güzele konuşan, zeki, mücahit, fevkalade dirâyetli bir insan [idi.]

Binâenaleyh kendilerine,
"İnsanların inandığı gibi inanın." dendiği zaman,"İnsanların inandığı gibi inanın." dendiği zaman, "Biz beyinsizler, süfehâ gibi inanırmıyız hiç, inanmayız." demeleri zaten "Biz beyinsizler, süfehâ gibi inanırmıyız hiç, inanmayız." demeleri zaten ahmakça bir söz belli oluyor. ahmakça bir söz belli oluyor. Çünkü karşılarındaki insanlar onlardan kat kat daha değerli. Çünkü karşılarındaki insanlar onlardan kat kat daha değerli.

İşte Abdullah b. Übeyy b. Selül ve onun hempâları, işte tarihte adı hürmetle yâdedilen, İşte Abdullah b. Übeyy b. Selül ve onun hempâları, işte tarihte adı hürmetle yâdedilen, başımızın tacı, ümmetin en değerli kimseleri.başımızın tacı, ümmetin en değerli kimseleri. Her birisi sonra büyük İslâm Devletinin devlet reisi oldu.Her birisi sonra büyük İslâm Devletinin devlet reisi oldu. Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk, Hz. Ömerü'l-Fâruk, Hz. Aliyyü'l-Murtazâ, üç halife oldu.Hz. Ebû Bekr-i Sıddîk, Hz. Ömerü'l-Fâruk, Hz. Aliyyü'l-Murtazâ, üç halife oldu. Demek ki o toplantıda [olayda] Hz. Osman yoktu ama bu üçü devlet reisi oldu, Demek ki o toplantıda [olayda] Hz. Osman yoktu ama bu üçü devlet reisi oldu, İslâm devletinin reisi oldu. Demek ki münâfıkların sözünün doğru olmadığını tarihte ispat etti.İslâm devletinin reisi oldu. Demek ki münâfıkların sözünün doğru olmadığını tarihte ispat etti. Beyinsiz oldukları, asıl onların beyinsiz oldukları da tarihçe de tasdiklenmiş oldu.Beyinsiz oldukları, asıl onların beyinsiz oldukları da tarihçe de tasdiklenmiş oldu. Zaten Allah'ın tasdiki yeter de, Allah tarihte de bunu göstermiş oldu. Zaten Allah'ın tasdiki yeter de, Allah tarihte de bunu göstermiş oldu.

Üçüncü âyet-i kerîmede bırakmak istiyorum. [Burada bırakmak] uygun olacak. Üçüncü âyet-i kerîmede bırakmak istiyorum. [Burada bırakmak] uygun olacak. Bundan sonraki yani bunların sefih olduğuda anlaşıldıktan sonra; Bundan sonraki yani bunların sefih olduğuda anlaşıldıktan sonra;

Ve izâ le-kullezîne âmenû. Ve izâ le-kullezîne âmenû. "Bu münâfıklar, bu kaypaklar, bu kaytarıcılar, bu imansızlar, içleri çürükler." "Bu münâfıklar, bu kaypaklar, bu kaytarıcılar, bu imansızlar, içleri çürükler." Le-kullezîne âmenu. Lekû, lakıye fiilinin mazisinin gâib sigasının cem'i müzekkeri.Le-kullezîne âmenu. Lekû, lakıye fiilinin mazisinin gâib sigasının cem'i müzekkeri. Yani, "Onlar iman edenlerle mülakî oldukları, karşılaştıkları zaman." Yani, "Onlar iman edenlerle mülakî oldukları, karşılaştıkları zaman."

Hani karşıdan Abdullah b. Übeyy b. Selül ve hempâları geliyordu, Hani karşıdan Abdullah b. Übeyy b. Selül ve hempâları geliyordu, bu taraftan da ileride halife olacak bu mübarek,bu taraftan da ileride halife olacak bu mübarek, mümtaz sahabiler rıdvanullahi aleyhim ecmaîn geliyordu. mümtaz sahabiler rıdvanullahi aleyhim ecmaîn geliyordu.

Demin anlattığım hadiseyi hatırlayın, karşılaştıkları zaman ne dediler? Demin anlattığım hadiseyi hatırlayın, karşılaştıkları zaman ne dediler?

Kâlû âmennâ. "İman ettik." dediler. Ondan sonra da birbirlerine de; Kâlû âmennâ. "İman ettik." dediler. Ondan sonra da birbirlerine de; "Bak, biz bunları böyle işlettik ya, siz de böyle yapın."Bak, biz bunları böyle işlettik ya, siz de böyle yapın. Karşılaştığınız zaman bunlara, 'iman ettik, tamam tamam' deyin amaKarşılaştığınız zaman bunlara, 'iman ettik, tamam tamam' deyin ama ondan sonra bildiğinizi okuyun yani küfrünüzde, münâfıklığınızda devam edin" diye nasihat ettiler. ondan sonra bildiğinizi okuyun yani küfrünüzde, münâfıklığınızda devam edin" diye nasihat ettiler. Onlar da; "Ooo!.. Sen ne iyi düşündün ya! Onlar da; "Ooo!.. Sen ne iyi düşündün ya! Sen başımızdan eksik olma, sen bize ne kadar faydalı şeyler öğretiyorsun!" diye Sen başımızdan eksik olma, sen bize ne kadar faydalı şeyler öğretiyorsun!" diye onu beğendiler, beğenince onların zümresinden oldular. onu beğendiler, beğenince onların zümresinden oldular.

Şimdi âmennâ dediler. Abdullah b. Übeyy b. Selül Hz. Ali'ye dedi ki; Şimdi âmennâ dediler. Abdullah b. Übeyy b. Selül Hz. Ali'ye dedi ki;

"Yâ Ebe'l-Hasan! Niye böyle söylüyorsun? Münâfıklık ne demek, öyle şey olur mu?"Yâ Ebe'l-Hasan! Niye böyle söylüyorsun? Münâfıklık ne demek, öyle şey olur mu? Biz de sizin gibi inanıyoruz, bizim tasdikimiz de sizin tasdikiniz gibidir." filan dediler ama Biz de sizin gibi inanıyoruz, bizim tasdikimiz de sizin tasdikiniz gibidir." filan dediler ama ondan sonra, o karşılaşmadan sonra yine bildiklerini yaptılar. ondan sonra, o karşılaşmadan sonra yine bildiklerini yaptılar.

Ve izâ le-kullezîne âmenû kâlû âmennâ. "O karşılaşmada 'iman ettik' dediler ama."Ve izâ le-kullezîne âmenû kâlû âmennâ. "O karşılaşmada 'iman ettik' dediler ama." Ve izâ halev ilâ şeyâtînihim. "Şeytanlarına gidipte onlarla gizlice,Ve izâ halev ilâ şeyâtînihim. "Şeytanlarına gidipte onlarla gizlice, tenhada onlarla buluştukları zaman." tenhada onlarla buluştukları zaman."

Şimdi halâ, halev, halvet kelimesi ile ilgili. Şimdi halâ, halev, halvet kelimesi ile ilgili. Halvet de "tenha olmak, kimsenin olmaması, boş olmak" filan mânasına. Halvet de "tenha olmak, kimsenin olmaması, boş olmak" filan mânasına. Yani bir insan bir insanla, bazı insanlarla, başka yabancıların olmadığı tenha bir yerde,Yani bir insan bir insanla, bazı insanlarla, başka yabancıların olmadığı tenha bir yerde, halvette böyle buluşupta fıs fıs gizli bir şeyler konuşuyorsa, işte o mâna kastediliyor.halvette böyle buluşupta fıs fıs gizli bir şeyler konuşuyorsa, işte o mâna kastediliyor. İlâ şeyâtînihim. [Halev] ilâ ile olduğu zaman, İlâ şeyâtînihim. [Halev] ilâ ile olduğu zaman, "tenhada görüşmek üzere onların yanına gittikleri zaman" mânasına. "tenhada görüşmek üzere onların yanına gittikleri zaman" mânasına.

Bu herifler müminlere; "biz sizlere inandık" demişlerdi ama şeytanlarının yanlarına gittikleri zaman kâlû."Onlara, şeytanlarına da dediler ki."Bu herifler müminlere; "biz sizlere inandık" demişlerdi ama şeytanlarının yanlarına gittikleri zaman kâlû."Onlara, şeytanlarına da dediler ki." İnnâ me'aküm. "Hiç şüphe yok ki biz sizinle beraberiz, İnnâ me'aküm. "Hiç şüphe yok ki biz sizinle beraberiz, sizin cephenizdeyiz, sizin yanınızdayız." dediler. sizin cephenizdeyiz, sizin yanınızdayız." dediler. İnnemâ nahnü müstehziûne. İnnemâ nahnü müstehziûne. "Biz başka bir şey yapmıyoruz sadece onlarla dalga geçiyoruz, istihza ediyoruz." "Biz başka bir şey yapmıyoruz sadece onlarla dalga geçiyoruz, istihza ediyoruz."

Burada da edât-ı tahsîs var.Burada da edât-ı tahsîs var. Başka bir şey değil yaptığımız yani biz imanımızı bildirmek için onalara gitmiyoruz,Başka bir şey değil yaptığımız yani biz imanımızı bildirmek için onalara gitmiyoruz, sadece istiza etmek, dalga geçmek, onları işletmek, kandırmak için gidiyoruz. sadece istiza etmek, dalga geçmek, onları işletmek, kandırmak için gidiyoruz.

Niye kandırıyorlardı münâfıklar müslümanları, niye bunu yapıyorlardı? Niye kandırıyorlardı münâfıklar müslümanları, niye bunu yapıyorlardı?

Çünkü müslüman muamelesi görüp, müslümanlara sağlanan ganimetten taksimleri almak, Çünkü müslüman muamelesi görüp, müslümanlara sağlanan ganimetten taksimleri almak, orada rahat yaşamak, işlerini sürdürmek için. orada rahat yaşamak, işlerini sürdürmek için.

"Başka bir şey değil sadece dalga geçiyoruz, telaşlanmayın, biz sizinle beraberiz." diyorlardı. "Başka bir şey değil sadece dalga geçiyoruz, telaşlanmayın, biz sizinle beraberiz." diyorlardı.

İlâ şeyâtînihim. Şeyâtînihim ne demek? İlâ şeyâtînihim. Şeyâtînihim ne demek?

[Onların] şeytanları demek. Şeyâtîn şeytan kelimesinin çoğuludur. [Onların] şeytanları demek. Şeyâtîn şeytan kelimesinin çoğuludur.

Şeytan kelimesi nereden gelmiştir, kökeni nedir, hangi anlamla ilgilidir? Şeytan kelimesi nereden gelmiştir, kökeni nedir, hangi anlamla ilgilidir?

İki rivâyet var; bir, şetana maddesinden gelmiştir. Şetana "uzak olmak" demek. İki rivâyet var; bir, şetana maddesinden gelmiştir. Şetana "uzak olmak" demek. "Şeytan" da "aşırı uzak" demektir. Evet, doğru, şeytan haktan uzaktır, Cenâb-ı haktan uzaktır. "Şeytan" da "aşırı uzak" demektir. Evet, doğru, şeytan haktan uzaktır, Cenâb-ı haktan uzaktır. Müslümanların da onun yanına pek yaklaşmamaları, şeytandan uzak olmaları lazım.Müslümanların da onun yanına pek yaklaşmamaları, şeytandan uzak olmaları lazım. Şetana maddesinden, uzak olmak kökeninden gelmiş olabilir, bir rivâyet bu. Şetana maddesinden, uzak olmak kökeninden gelmiş olabilir, bir rivâyet bu.

Bir rivâyet de şe-ye-tı, şeyata maddesinden. Bir rivâyet de şe-ye-tı, şeyata maddesinden. O da "yanmak, boşa gitmek, bâtıl olmak" mânasından. O da "yanmak, boşa gitmek, bâtıl olmak" mânasından. Şeytan da tabii yanacaktır ve şeyi boştur. Oradanda gelmiş olabilir.Şeytan da tabii yanacaktır ve şeyi boştur. Oradanda gelmiş olabilir. Mâna hangisiyse şeytan; "herhangi bir varlığın aşırı gitmiş olanı,Mâna hangisiyse şeytan; "herhangi bir varlığın aşırı gitmiş olanı, itidal çizgisinden aşırılığa kaymış olanı, azgınlıkta, kötülükte, habislikte öne geçmiş olanı, itidal çizgisinden aşırılığa kaymış olanı, azgınlıkta, kötülükte, habislikte öne geçmiş olanı, fevkalade temeyyüz etmiş olanı" demek. fevkalade temeyyüz etmiş olanı" demek.

Hatta bu kelimenin anlamını herkes bilsin diye bir deHatta bu kelimenin anlamını herkes bilsin diye bir de tefsir kitaplarında [şöyle bir olay] anlatıyorlar. tefsir kitaplarında [şöyle bir olay] anlatıyorlar.

Hz. Ömer radıyallahu anh halife iken Şam'a gittiği zaman, Hz. Ömer radıyallahu anh halife iken Şam'a gittiği zaman, "Bin yâ emire'l-müminin." diye önüne bir at çekmişler, ata binmiş."Bin yâ emire'l-müminin." diye önüne bir at çekmişler, ata binmiş. Hz. Ömer ata binmeyen, deveye binmeyen insan değil yani at kullanmasını biliyor amaHz. Ömer ata binmeyen, deveye binmeyen insan değil yani at kullanmasını biliyor ama at demek ki böyle çok çalımlı, hoplayan, zıplayan,at demek ki böyle çok çalımlı, hoplayan, zıplayan, yerinde durmayan bir şey. Hemen üzerinde inmiş, demiş ki; yerinde durmayan bir şey. Hemen üzerinde inmiş, demiş ki;

"Beni bir şeytana bindirdiniz, alın bunu." demiş yani ata şeytan diyor çünkü durmuyor, "Beni bir şeytana bindirdiniz, alın bunu." demiş yani ata şeytan diyor çünkü durmuyor, aşırı davranıyor filan. aşırı davranıyor filan.

Şeytan gerek insanların aşırılarına denir, gerek cinlerin aşırılarına denir,Şeytan gerek insanların aşırılarına denir, gerek cinlerin aşırılarına denir, gerek diğer mahluklara denir. O iblise de onun için şeytan deniliyor. gerek diğer mahluklara denir. O iblise de onun için şeytan deniliyor.

Şimdi burada, "Bu münâfıklar onların yanına gidip şeytanlarıyla başbaşa kaldıkları zaman."Şimdi burada, "Bu münâfıklar onların yanına gidip şeytanlarıyla başbaşa kaldıkları zaman." Yani müslümanlar orada yok artık, mahrem, halvette kaldıkları zaman… Yani müslümanlar orada yok artık, mahrem, halvette kaldıkları zaman…

Buradan anlaşılıyor ki bu aşırılar, azgınlar [buradan ayrıldıkları zaman] Buradan anlaşılıyor ki bu aşırılar, azgınlar [buradan ayrıldıkları zaman] hem de tek bir şeytana gittiklerini söylemiyorlar demek ki reis bir tane değil; şeyâtînihim. hem de tek bir şeytana gittiklerini söylemiyorlar demek ki reis bir tane değil; şeyâtînihim. "Birçok şeytanlarına gittikleri zaman." "Birçok şeytanlarına gittikleri zaman." Demek ki Medine'de İslâm'ın karşısında bir zümre var; şeytan, aşırı, mütemerrid,Demek ki Medine'de İslâm'ın karşısında bir zümre var; şeytan, aşırı, mütemerrid, din düşmanı, İslâm düşmanı, peygamber düşmanı insanlar.din düşmanı, İslâm düşmanı, peygamber düşmanı insanlar. Bu münâfıklar zaman zaman onların yanına gidiyorlar. Bunlar kimdir? Bu münâfıklar zaman zaman onların yanına gidiyorlar.

Bunlar kimdir?

Tefsir kitaplarında deniliyor ki; "Bunlar Medine'de İslâm'a karşı çıkmış olan yahudi hahamlarıdır. Tefsir kitaplarında deniliyor ki; "Bunlar Medine'de İslâm'a karşı çıkmış olan yahudi hahamlarıdır. Münâfıklar gidip onlarla konuşuyorlardı. Münâfıklar Arap oldukları içinMünâfıklar gidip onlarla konuşuyorlardı. Münâfıklar Arap oldukları için Ehl-i Kitâb'ın bilgilerine sahip değillerdi ama hahamlar eski kitapları okuduklarındanEhl-i Kitâb'ın bilgilerine sahip değillerdi ama hahamlar eski kitapları okuduklarından birçok şeyleri biliyorlardı, münâfıklara akıl öğretiyorlardı, taktik veriyorlardı. birçok şeyleri biliyorlardı, münâfıklara akıl öğretiyorlardı, taktik veriyorlardı.

"Gidin, inandık deyin." Ondan sonra, "Gece inandık, gündüz inanmadık deyin. "Gidin, inandık deyin." Ondan sonra, "Gece inandık, gündüz inanmadık deyin. Bir inanmış gibi görünün dönün, öteki inananları da tereddüde düşürün, Bir inanmış gibi görünün dönün, öteki inananları da tereddüde düşürün, şöyle yapın böyle yapın." diyorlardı, bu müslümanlarla mücadelede onlara akıl öğretiyorlardı. şöyle yapın böyle yapın." diyorlardı, bu müslümanlarla mücadelede onlara akıl öğretiyorlardı.

Buradakilerin maddî kişiler oldukları, Buradakilerin maddî kişiler oldukları, bir takım insanlar oldukları tefsir kitaplarında ekseriyet müfessirler tarafından kabul edilmiştir. bir takım insanlar oldukları tefsir kitaplarında ekseriyet müfessirler tarafından kabul edilmiştir. Buradaki şeytan, kendi kendilerine, içlerindeki kendilerini azdıranBuradaki şeytan, kendi kendilerine, içlerindeki kendilerini azdıran şeytanla başbaşa kaldıkları zaman değil. şeytanla başbaşa kaldıkları zaman değil. Çünkü o şeytanı zaten bunlar görmezler, şeytan onları görmeden idare eder. Çünkü o şeytanı zaten bunlar görmezler, şeytan onları görmeden idare eder.

O insanların şeytanları olan o din düşmanları, İslâm düşmanlarının yanına gittikleri zaman, O insanların şeytanları olan o din düşmanları, İslâm düşmanlarının yanına gittikleri zaman, gizli toplantılar yapan, gizli yerlerde toplanan, ondan sonra dagizli toplantılar yapan, gizli yerlerde toplanan, ondan sonra da "yarın şöyle yapın böyle yapın" diye taktik veren o heriflere,"yarın şöyle yapın böyle yapın" diye taktik veren o heriflere, akıl hocalarına gittikleri zaman; akıl hocalarına gittikleri zaman;

"Telaşlanmayın, biz onların yanına gittik iman ettik diye sakın bizi müslüman olacak sanmayın,"Telaşlanmayın, biz onların yanına gittik iman ettik diye sakın bizi müslüman olacak sanmayın, biz öyle şey yapmıyoruz, [gerçekten inanmıyoruz], biz sadecebiz öyle şey yapmıyoruz, [gerçekten inanmıyoruz], biz sadece ve sadece onlarla yalnızca alay ediyoruz, korkmayın." dediler. ve sadece onlarla yalnızca alay ediyoruz, korkmayın." dediler.

Bari bir âyet daha okuyayım konuyu tamamlayalım. Bari bir âyet daha okuyayım konuyu tamamlayalım.

[Allâhu yestehziü bihim ve yemüddühüm fî tuğyânihim ya'mehûne.] [Allâhu yestehziü bihim ve yemüddühüm fî tuğyânihim ya'mehûne.]

Onlar şeytanlarına, akıl hocalarına müslümanlarla alay ettik dediler, diyorlar.Onlar şeytanlarına, akıl hocalarına müslümanlarla alay ettik dediler, diyorlar. Allah da buyuruyor ki; Allâhu yestehziü bihim. "Allah onlarla alay ediyor." Allah da buyuruyor ki;

Allâhu yestehziü bihim. "Allah onlarla alay ediyor."
Yani Allah onlara o istihzalarının cezasını âhirette böyle istihza şeklinde ceza olarak verecek. Yani Allah onlara o istihzalarının cezasını âhirette böyle istihza şeklinde ceza olarak verecek.

Nasıl verecek? Münâfıklar cennetin yanına kadar gelecek, Nasıl verecek?

Münâfıklar cennetin yanına kadar gelecek,
cenneti görecekler hatta müslümanlara diyecekler ki; cenneti görecekler hatta müslümanlara diyecekler ki;

"Ya şu sizin yediklerinizden, içtiklerinizden bize sunun, ciğerimiz yandı, perişan olduk." filan. "Ya şu sizin yediklerinizden, içtiklerinizden bize sunun, ciğerimiz yandı, perişan olduk." filan. Allah aralarına bir sur örecek, müslümanların tarafı rahmet, bu [öbür] tarafı azap,Allah aralarına bir sur örecek, müslümanların tarafı rahmet, bu [öbür] tarafı azap, arada bir de kapı vurulacak, [cenneti göremeyecekler]. arada bir de kapı vurulacak, [cenneti göremeyecekler].

Neden? Allah alay edecek. Yani alay ettiklerinin cezasını böyle gösterecek, Neden?

Allah alay edecek. Yani alay ettiklerinin cezasını böyle gösterecek,
Allah böyle cezalandıracak, mânasına. Allah böyle cezalandıracak, mânasına.

Bir de müslümanlar, Allah şey yaptığı [bu âyetleri indirdiği] zamanBir de müslümanlar, Allah şey yaptığı [bu âyetleri indirdiği] zaman Peygamber Efendimiz bu münâfıklara niye böyle sert bir tedbir uygulamadı? Peygamber Efendimiz bu münâfıklara niye böyle sert bir tedbir uygulamadı?

Madem âyetler geldi, bunların yalancılıklarını zaten ferasetleriyle, kerametleriyle anlıyorlar; Madem âyetler geldi, bunların yalancılıklarını zaten ferasetleriyle, kerametleriyle anlıyorlar; "Münâfıklık yapma, doğru düzgün müslüman ol, öteki insanlar nasıl inandıysa öyle inan." diye"Münâfıklık yapma, doğru düzgün müslüman ol, öteki insanlar nasıl inandıysa öyle inan." diye nasihat edebiliyorlar.nasihat edebiliyorlar. Niye bunlara sert davranmadılar? Üç sebep, üç hikmet var. Niye bunlara sert davranmadılar?

Üç sebep, üç hikmet var.

Bir, İslâm sabırlı, terbiye imkânı tanıyor, ruhî bakımdan semahat tanıyor, Bir, İslâm sabırlı, terbiye imkânı tanıyor, ruhî bakımdan semahat tanıyor, belki birgün gelirler hatalarını anlarlar diye vakur bir şekilde onlara mühlet veriyor. belki birgün gelirler hatalarını anlarlar diye vakur bir şekilde onlara mühlet veriyor.

İkincisi, bunların aileleri, çoluk çocukları var, onlarİkincisi, bunların aileleri, çoluk çocukları var, onlar İslâm muhitinde müslümanlarla yaşarken iyi müslümanlar olacaklar, İslâm muhitinde müslümanlarla yaşarken iyi müslümanlar olacaklar, babaları gibi müslümanlığa karşı olmayacaklar.babaları gibi müslümanlığa karşı olmayacaklar. Nitekim de öyle olmuştur. Bu Abdullah b. Übeyy b. Selül'ün oğlu halis müslüman olmuştur.Nitekim de öyle olmuştur. Bu Abdullah b. Übeyy b. Selül'ün oğlu halis müslüman olmuştur. Bu insanların çocukları, öteki nesiller iyi İslâm terbiyesi almış, iyi yetişmişlerdir. Bu insanların çocukları, öteki nesiller iyi İslâm terbiyesi almış, iyi yetişmişlerdir. O çocukların mü'min olarak yetişmesine de bir fırsat oluyordu. O çocukların mü'min olarak yetişmesine de bir fırsat oluyordu.

Üçüncüsü de, bu münâfıklar kalben iman etmedikleri halde, müslümanlar da dokunmuyorlar,Üçüncüsü de, bu münâfıklar kalben iman etmedikleri halde, müslümanlar da dokunmuyorlar, bu adamlar müslümanlar gibi camiye geliyorlar, müslümanlar gibi namaz kılıyorlar ama bu adamlar müslümanlar gibi camiye geliyorlar, müslümanlar gibi namaz kılıyorlar ama gerçekten müslüman değil.gerçekten müslüman değil. Bir azap bu! İnanmadığı şeyi yapmak, birilerinden korkmak, yapmağa mecbur olmak...Bir azap bu! İnanmadığı şeyi yapmak, birilerinden korkmak, yapmağa mecbur olmak... İşte Allah onları öyle rezil rüsvay ediyor. Vicdanlarının karşısında,İşte Allah onları öyle rezil rüsvay ediyor. Vicdanlarının karşısında, kendi karşılarında küçültüyor; inanmadıkları işi yaptırtıyor, o da bir ceza oluyor, kendi karşılarında küçültüyor; inanmadıkları işi yaptırtıyor, o da bir ceza oluyor, o da bir çeşit Allah'ın onlara cezası, istihza olmuş oluyor. o da bir çeşit Allah'ın onlara cezası, istihza olmuş oluyor.

Allahu yestehziü bihim de "Ben [ene] onlarla" demeyip Allahu denmesi celal içindir. Allahu yestehziü bihim de "Ben [ene] onlarla" demeyip Allahu denmesi celal içindir. Tefsir kitapları, "ızhâr-ı celâl ve kibriyâ içindir" diyor. Tefsir kitapları, "ızhâr-ı celâl ve kibriyâ içindir" diyor. Yani yüksek makamından dolayı Cenab-ı rabbi'l-âlemîn onları muhatap almadığından,Yani yüksek makamından dolayı Cenab-ı rabbi'l-âlemîn onları muhatap almadığından, gâib sigasıyla onlara böyle yaptıkları amelin cinsinden âhirette ceza vereceğini bildiriyor. gâib sigasıyla onlara böyle yaptıkları amelin cinsinden âhirette ceza vereceğini bildiriyor.

Allahu Teâlâ hazretleri bu âyetlerde bizlere çok şeyler öğretiyor. Allahu Teâlâ hazretleri bu âyetlerde bizlere çok şeyler öğretiyor. Ve Selmân-i Fârisî Efendimiz de dediği gibi de demek kiVe Selmân-i Fârisî Efendimiz de dediği gibi de demek ki Peygamber Efendimiz'in zamanından sonra nice nice böyle bu âyetlerde tasviri yapılan,Peygamber Efendimiz'in zamanından sonra nice nice böyle bu âyetlerde tasviri yapılan, ıslah ediyoruz deyip toplumu bozan, ıslah ediyoruz deyip toplumu bozan, topluma tepeden bakıp, aslında toplumu hiçe sayıp, sefih, beyinsiz, topluma tepeden bakıp, aslında toplumu hiçe sayıp, sefih, beyinsiz, budala sayıp aslında kendisi ahmak ve budala olan ve topluma zarar veren,budala sayıp aslında kendisi ahmak ve budala olan ve topluma zarar veren, İslâm'a karşı çıkan insanların olabileceğini Selmân-i Fârisî söylüyor. İslâm'a karşı çıkan insanların olabileceğini Selmân-i Fârisî söylüyor. Müslümanlar da bunlara karşı Kur'an-ı Kerim'in ilk sayfalarında [uyarılıyor.]Müslümanlar da bunlara karşı Kur'an-ı Kerim'in ilk sayfalarında [uyarılıyor.] Dikkat edin, birinci sayfada Fâtiha var, çok güzel hakikatler öğrendik.Dikkat edin, birinci sayfada Fâtiha var, çok güzel hakikatler öğrendik. İkinci sayfada insanların kaç cins olduğu, sınıfları, cinsleri anlatılıyor. İkinci sayfada insanların kaç cins olduğu, sınıfları, cinsleri anlatılıyor.

Mü'minler, eski dinlere mensup iken İslâm'ın hak olduğunu anlayıp hem eski dinlerine inanmışMü'minler, eski dinlere mensup iken İslâm'ın hak olduğunu anlayıp hem eski dinlerine inanmış hem de yeni dini kabul etmiş Ehl-i Kitâb'ın müminleri. hem de yeni dini kabul etmiş Ehl-i Kitâb'ın müminleri. Bir kısmı da küfürde inat edip, devam edip artık kalbi iyice katılanıp yola gelmez hâle gelmiş,Bir kısmı da küfürde inat edip, devam edip artık kalbi iyice katılanıp yola gelmez hâle gelmiş, küfürleri tabiat hâline, tabiat-ı sâniyeleri [ikinci karakterleri] hâline gelmiş; küfürleri tabiat hâline, tabiat-ı sâniyeleri [ikinci karakterleri] hâline gelmiş; kalbi, kulakları mühürlenmiş, gözleri perdelenmiş insanlar. kalbi, kulakları mühürlenmiş, gözleri perdelenmiş insanlar. Bir de böyle müslümanların arasına girip de biz sizin gibi inandık deyip inanmayanlar; Bir de böyle müslümanların arasına girip de biz sizin gibi inandık deyip inanmayanlar; alay ediyoruz deyip kendilerini kandıranlar; halka tepeden bakıp bunlar ahmak deyipalay ediyoruz deyip kendilerini kandıranlar; halka tepeden bakıp bunlar ahmak deyip kendileri ahmak olanlar; onlarla biz dalga geçiyoruz deyip aslında kendileri ahmak olanlar; onlarla biz dalga geçiyoruz deyip aslında Allah'ın kendilerini âhirrette bu yaptıkları cinsten cezalandırdığı kimseler var, yani münâfıklar...Allah'ın kendilerini âhirrette bu yaptıkları cinsten cezalandırdığı kimseler var, yani münâfıklar... İşte insanların durumları bu. Her devirde böyle, bu devirde de böyle... İşte insanların durumları bu. Her devirde böyle, bu devirde de böyle...

Mü'minler uyanacaklar, gözlerini açacakşar, kendilerine sahip olacaklar, Mü'minler uyanacaklar, gözlerini açacakşar, kendilerine sahip olacaklar, Allah'ın sevdiği zümreden olmağa çalışacaklar, kendilerini ve çocuklarını koruyacaklar. Allah'ın sevdiği zümreden olmağa çalışacaklar, kendilerini ve çocuklarını koruyacaklar. Bu iyi zümreleri anlayacaklar, destekliyecekler,Bu iyi zümreleri anlayacaklar, destekliyecekler, kötüleri anlayacaklar onların hastalıklarını bilecekler,kötüleri anlayacaklar onların hastalıklarını bilecekler, o hastalıklardan kendilerini, çoluk çocuklarını, toplumu koruyacaklar.o hastalıklardan kendilerini, çoluk çocuklarını, toplumu koruyacaklar. Çünkü İslâm'ın dışındaki güya ıslah çalışmaları hep felaket getirmiştir,Çünkü İslâm'ın dışındaki güya ıslah çalışmaları hep felaket getirmiştir, hep felaket getirir çünkü kainatı ve toplumu, bütün varlıkları yaradan Allah en iyiyi bilir,hep felaket getirir çünkü kainatı ve toplumu, bütün varlıkları yaradan Allah en iyiyi bilir, onların ıslahının reçetesini de Allah verir;onların ıslahının reçetesini de Allah verir; insanlar ıslah ediyorum derken atasözlerinde; "cahil tabip candan eder" denildiği gibi, insanlar ıslah ediyorum derken atasözlerinde; "cahil tabip candan eder" denildiği gibi, ıslah ediyoruz derken nice devletleri batırmışlardır. ıslah ediyoruz derken nice devletleri batırmışlardır.

Bizim Osmanlı devletimizi de batılıların poh pohlarına kanarak ilericiyim, Bizim Osmanlı devletimizi de batılıların poh pohlarına kanarak ilericiyim, batıcıyım diyen herifler devleti parçalamıştır.batıcıyım diyen herifler devleti parçalamıştır. Savaşlara sokmuştur çıkarmıştır, ıslahatlar yapıyoruz derken gayrimüslimlere haklar vermiştir.Savaşlara sokmuştur çıkarmıştır, ıslahatlar yapıyoruz derken gayrimüslimlere haklar vermiştir. İsyancılara fırsatlar vermiştir. Devletin birçok yerinde isyanlar çıkmıştır. İsyancılara fırsatlar vermiştir. Devletin birçok yerinde isyanlar çıkmıştır. Mora isyanı, Balkanlardaki isyan, vesaire vesaire derken memleketi, koca devleti batırmışlardır,Mora isyanı, Balkanlardaki isyan, vesaire vesaire derken memleketi, koca devleti batırmışlardır, koca imparatoluğu küçültmüşlerdir. koca imparatoluğu küçültmüşlerdir. Hala da daha da küçültmek için çalışan şeyler var. Allah müslümanlara uyanıklık versin.Hala da daha da küçültmek için çalışan şeyler var.

Allah müslümanlara uyanıklık versin.
Bunları da iyilik yapıyorum diye yapmağa yeltenenlere de akıl fikir versin. Bunları da iyilik yapıyorum diye yapmağa yeltenenlere de akıl fikir versin. Allah gözlerini açtırsın, müslümanları da bunların zararından korusun.Allah gözlerini açtırsın, müslümanları da bunların zararından korusun. Allah devletimize, milletimize izzet, şevket, nimet versin.Allah devletimize, milletimize izzet, şevket, nimet versin. Rızası yolunda ebediyete kadar pâyidar eylesin. Allah hepinizden razı olsun. Rızası yolunda ebediyete kadar pâyidar eylesin. Allah hepinizden razı olsun.

Bayramlarınız kutlu olsun.Bayramlarınız kutlu olsun. Her işiniz Allah'ın rızasına uygun olsun, dünyanız ve âhiretiniz mamur olsun. Her işiniz Allah'ın rızasına uygun olsun, dünyanız ve âhiretiniz mamur olsun.

es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh. es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2