Namaz Vakitleri
İstanbul
27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Peygamber Efendimizin Fiziksel Özellikleri

Mehmed Zahid KOTKU

Açıklama

Gönül dostu, âlim Mehmed Zahid Kotku Hocamız İskenderpaşa Camii’nde 1958’den 1977 yılına kadar Ramûzü’l-Ehâdîs isimli hadis kitabından dersler yapmıştır. Ahmed Ziyâeddin Gümüşhanevî'nin derlediği Râmûzü’l-Ehâdis, alfabetik olarak sıralanmış hadislerden oluşmaktadır.

İlk zamanlar düzenli olarak Pazar günleri ikindiden sonra bir saat, Cuma günleri öğleden önce 45 dakika hadis dersleri yaparlarken, son yıllarında hadis derslerini Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocamız’a bırakmışlar, kendileri Cuma namazından sonra 10-15 dakikalık kısa konuşmalar yapmaya başlamışlardır. Bu konuşmalar irticalen yapılmış, bazen bir sahabeden bahsetmişler, bazen güncel bir olayı konu edinmişlerdir. Bu konuşmalar 1978 yılında başlamış, vefatına kadar devam etmiştir. Son konuşmaları vefatından bir hafta önce, 6 Kasım 1980’de Medine’de kaydedilmiştir.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm

el-Hamdülillâhirabbi'l-âlemîn. Ve'l-âkıbetü li'l-müttakîn.el-Hamdülillâhirabbi'l-âlemîn. Ve'l-âkıbetü li'l-müttakîn. Ve's-salâtü ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn. Ve's-salâtü ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmaîn.

Eyyühe'l-ihvân. Enne efdale'l-kitâbü kitâbullâhEyyühe'l-ihvân. Enne efdale'l-kitâbü kitâbullâh ve enne efdale'l-hedyi hedyü Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem.ve enne efdale'l-hedyi hedyü Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem. Ve şerre'l-umûri muhdesâtühâ. Ve külle muhdesin bid'ah. Ve külle bid'atin dalâleh.Ve şerre'l-umûri muhdesâtühâ. Ve külle muhdesin bid'ah. Ve külle bid'atin dalâleh. Ve külle dalâletin fi'n-nâr. Ve bi's-senedili muttasili ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem. Ve külle dalâletin fi'n-nâr. Ve bi's-senedili muttasili ile'n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve sellem.

Hep beraber salât u selâm okuyalım: Hep beraber salât u selâm okuyalım:

Allahümme salli alâ seyyîdinâ Muhammedin innebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim. Allahümme salli alâ seyyîdinâ Muhammedin innebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.

Allahümme salli alâ seyyîdinâ Muhammedin innebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim. Allahümme salli alâ seyyîdinâ Muhammedin innebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.

Allahümme salli alâ seyyîdinâ Muhammedin innebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim. Allahümme salli alâ seyyîdinâ Muhammedin innebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.

Kâne yuhibbü't-teyâmüne mestetâa fî tuhûrihî ve tena'ulihî ve teraccülihî ve fî şe'nihî küllihî. Kâne yuhibbü't-teyâmüne mestetâa fî tuhûrihî ve tena'ulihî ve teraccülihî ve fî şe'nihî küllihî.

Revâhü Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî, İbn Mâce an Âişe radıyallahu anhâ. Revâhü Ahmed b. Hanbel, Buhârî, Müslim, Ebû Davud, Tirmizî, Neseî, İbn Mâce an Âişe radıyallahu anhâ.

Sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin hâllerinden kısacık bahsedelim: Sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin hâllerinden kısacık bahsedelim:

Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem –tenâsüb-i endam tabir ederiz–Cenâb-ı Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem –tenâsüb-i endam tabir ederiz– hiç lekesiz, tam bir vücuda sahip idiler. Her tarafı birbirine uygun bir vücuda sahip idiler.hiç lekesiz, tam bir vücuda sahip idiler. Her tarafı birbirine uygun bir vücuda sahip idiler. Mübarek alınları geniş, kaşları açık, kirpikleri gayet uzun, gözlerinin siyahı gayet siyah idi.Mübarek alınları geniş, kaşları açık, kirpikleri gayet uzun, gözlerinin siyahı gayet siyah idi. Mübarek boğaz altından göbeğine kadar bir saç sırası –bazı erkeklerimizde de görülür–Mübarek boğaz altından göbeğine kadar bir saç sırası –bazı erkeklerimizde de görülür– göğüslerini gırtlaktan aşağıya doğru ikiye ayırır.göğüslerini gırtlaktan aşağıya doğru ikiye ayırır. Göğüsleri geniş, elleri geniş, pazıları geniş, ayakları geniş.Göğüsleri geniş, elleri geniş, pazıları geniş, ayakları geniş. Ayaklarının altı düztaban değil, ortası yere basmaz değil de çukur idi.Ayaklarının altı düztaban değil, ortası yere basmaz değil de çukur idi. Renkleri siyah Araplar'ın siyahı gibi siyah değil, beyaz kısmından da değil, kırmızı kısmından da değil;Renkleri siyah Araplar'ın siyahı gibi siyah değil, beyaz kısmından da değil, kırmızı kısmından da değil; kırmızıyla beyazı birbirine karışmış, gayet güzel,kırmızıyla beyazı birbirine karışmış, gayet güzel, buğday rengi dediğimiz en latif renk ile renkli idiler. buğday rengi dediğimiz en latif renk ile renkli idiler.

Tarif edenler onu çok güzel tarif ederler.Tarif edenler onu çok güzel tarif ederler. Adeta süzülmüş bir gümüşün parlayışı gibi vücûd-ı şerîfleri parlardı.Adeta süzülmüş bir gümüşün parlayışı gibi vücûd-ı şerîfleri parlardı. Toprak, kum üzerine basınca ayakları iz etmez; mermere basınca ayakları mermerde yer ederdi.Toprak, kum üzerine basınca ayakları iz etmez; mermere basınca ayakları mermerde yer ederdi. Vücûd-ı saâdetlerinin gölgesi de olmazdı.Vücûd-ı saâdetlerinin gölgesi de olmazdı. Mevlîd sahibi de güzel belirtmiştir, çünkü vücutları nur idi. Allah cümlemizi şefaatine erdirsin. Mevlîd sahibi de güzel belirtmiştir, çünkü vücutları nur idi. Allah cümlemizi şefaatine erdirsin.

Mübarek sırtlarında da peygamberlik alâmeti olan mühür vardı.Mübarek sırtlarında da peygamberlik alâmeti olan mühür vardı. Bir güvercin yumurtası kadar, kabarık et, üzeri de ince tüylerle örtülmüş.Bir güvercin yumurtası kadar, kabarık et, üzeri de ince tüylerle örtülmüş. Lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-rasûlullah,Lâ ilâhe illallah Muhammedü'r-rasûlullah, diye de üzerinde yazılı olduğu, Hz. Ali Efendimiz'in çıkardığı bir levha ile bize kadar gelmiştir. diye de üzerinde yazılı olduğu, Hz. Ali Efendimiz'in çıkardığı bir levha ile bize kadar gelmiştir.

Bazı insanlar nedense, Allah'ın lütfu, rüyalarında çok görürler.Bazı insanlar nedense, Allah'ın lütfu, rüyalarında çok görürler. Kimisi şöyle görür kimisi böyle görür. Sakalları gayet geniş, toplu ve siyah idi.Kimisi şöyle görür kimisi böyle görür.

Sakalları gayet geniş, toplu ve siyah idi.
Siyahın içerisinde yirmi, bazı rivayetlerde yirmi bir kadar beyaz kıl bulunurdu. Siyahın içerisinde yirmi, bazı rivayetlerde yirmi bir kadar beyaz kıl bulunurdu.

Sallallahu aleyhi ve sellem'in hâllerinden bahsederken diyor ki; Sallallahu aleyhi ve sellem'in hâllerinden bahsederken diyor ki;

"Sağı severlerdi, güçleri yettikleri müddetçe her şeyi sağdan yaparlardı." "Sağı severlerdi, güçleri yettikleri müddetçe her şeyi sağdan yaparlardı."

Meselâ, abdest alırken sağdan başlar, ibriği sağ eline alır.Meselâ, abdest alırken sağdan başlar, ibriği sağ eline alır. Ayakkabısını giyeceği vakit de sağ ayakkabısını önce giyer. Camiye girerken evvela sağ ayağıyla girer.Ayakkabısını giyeceği vakit de sağ ayakkabısını önce giyer. Camiye girerken evvela sağ ayağıyla girer. Evinden, camiden çıkarken sol ayağıyla çıkar, sağ ayağını ikinci olarak atar.Evinden, camiden çıkarken sol ayağıyla çıkar, sağ ayağını ikinci olarak atar. Taranacağı vakitte saçını, kaşını, sakalını evvela sağ taraftan tarar;Taranacağı vakitte saçını, kaşını, sakalını evvela sağ taraftan tarar; sonra sol taraflarını tararlarmış. Ve fî şe'nihî küllihî. sonra sol taraflarını tararlarmış.

Ve fî şe'nihî küllihî.

Her işlerinde sağı takdim ederler, evvela sağı yaparlar, sonra da sol tarafını yaparlarmış. Her işlerinde sağı takdim ederler, evvela sağı yaparlar, sonra da sol tarafını yaparlarmış.

Kâne yühibbü en yahruce izâ ğazâ yevme'l-hamîsi. Kâne yühibbü en yahruce izâ ğazâ yevme'l-hamîsi.

"Gazâya çıkacakları vakit, perşembe gününü seçerlerdi." "Gazâya çıkacakları vakit, perşembe gününü seçerlerdi."

Perşembe günü gazâya çıkmayı severlermiş ki bugünde çıkılan gazâlardan Perşembe günü gazâya çıkmayı severlermiş ki bugünde çıkılan gazâlardan ganimet, galibiyet elde edilirmiş. ganimet, galibiyet elde edilirmiş.

Kâne yühibbü en yüftira alâ selâsi temerâtin ev şey'in lem tüsıbhü'n-nâru. Kâne yühibbü en yüftira alâ selâsi temerâtin ev şey'in lem tüsıbhü'n-nâru.

"Ramazanlarda veyahut oruçlu bulunduğu günlerde, ancak üç hurma ile iftar eder"Ramazanlarda veyahut oruçlu bulunduğu günlerde, ancak üç hurma ile iftar eder yahut hurma olmazsa ateşin değmediğiyahut hurma olmazsa ateşin değmediği –üzüm, zeytin gibi veyahut buna benzer– şeylerle iftar ederlermiş." –üzüm, zeytin gibi veyahut buna benzer– şeylerle iftar ederlermiş."

Ki bizim de öyle yapmamız lâzım geldiğini anlıyoruz. Ki bizim de öyle yapmamız lâzım geldiğini anlıyoruz.

Bazı iftarlarda iftar edilsin diyerek helva getirirler, ekmek getirirler.Bazı iftarlarda iftar edilsin diyerek helva getirirler, ekmek getirirler. Tabii onların her ikisi de pişirilerek yapılmış şeylerdir.Tabii onların her ikisi de pişirilerek yapılmış şeylerdir. Bunlardansa su sadedir, mesela tuz sadedir; zeytin öyledir, üzüm öyledir. Bunlardansa su sadedir, mesela tuz sadedir; zeytin öyledir, üzüm öyledir. Üzümün yaşı veya kurusu olabilir; yaşı her zaman bulunmayabilir. Üzümün yaşı veya kurusu olabilir; yaşı her zaman bulunmayabilir.

Kâne yühibbü'l-halvâ'e ve'l-asele. "Helvayı ve balı severlermiş." Kâne yühibbü'l-halvâ'e ve'l-asele.

"Helvayı ve balı severlermiş."

Mübarek, bunu sevmeleri sıhhate en çok yararlı şey bal olduğundan,Mübarek, bunu sevmeleri sıhhate en çok yararlı şey bal olduğundan, balın ustası da arı olduğundan; arıya da balı yapması Allahu Teâlâ'nın ona gizliden verdiği bir ilimledir.balın ustası da arı olduğundan; arıya da balı yapması Allahu Teâlâ'nın ona gizliden verdiği bir ilimledir. Var mıdır bugün bir sanatkâr ki o karanlık yerde o hendeseyiVar mıdır bugün bir sanatkâr ki o karanlık yerde o hendeseyi hiç bozmadan yapabilsin de onun içini de en güzel leziz balla doldurabilsin? hiç bozmadan yapabilsin de onun içini de en güzel leziz balla doldurabilsin? Bu Allahu Teâlâ'nın ilham ettiği –vahiy diyor ya– vahyettiği bir şeydir. Bu Allahu Teâlâ'nın ilham ettiği –vahiy diyor ya– vahyettiği bir şeydir.

Vahyin nevîleri var. Peygamber'e vahyediyordu, bizim irşadımız için. Vahyin nevîleri var. Peygamber'e vahyediyordu, bizim irşadımız için. Arıya da vahyi, o balı yapabilmenin esbabını ona öğretmiş. Arıya da vahyi, o balı yapabilmenin esbabını ona öğretmiş. Arı kimden öğrenecek onu, hocası kim arının? Biz mektebe gitmesek bir şey öğrenemiyoruz.Arı kimden öğrenecek onu, hocası kim arının? Biz mektebe gitmesek bir şey öğrenemiyoruz. Fakat o ne mektep görüyor ne medrese görüyor ama en güzel tatlıyı da o yapıyor.Fakat o ne mektep görüyor ne medrese görüyor ama en güzel tatlıyı da o yapıyor. Birçok dertlere deva, hastalara şifa baldır. Onun için balı yemekten hiç kaçınmayınız.Birçok dertlere deva, hastalara şifa baldır. Onun için balı yemekten hiç kaçınmayınız. Elhamdülillah, o da memleketimizde boldur. Arının bir iğnesi var ya, iğnesinde bile şifa var. Elhamdülillah, o da memleketimizde boldur.

Arının bir iğnesi var ya, iğnesinde bile şifa var.
Onun iğnesi romatizmalıları sokunca onların romatizmalarını da dindiriyor. Onun iğnesi romatizmalıları sokunca onların romatizmalarını da dindiriyor.

Kâne yühibbü'l-arâcîne ve lâ yezâlü fî yedehi minhâ. Kâne yühibbü'l-arâcîne ve lâ yezâlü fî yedehi minhâ.

Nasıl üzümlerin salkımları varsa hurmaların da salkımları var.Nasıl üzümlerin salkımları varsa hurmaların da salkımları var. Hurmaların salkımlarını bu sefer gördük elhamdülillah; çok da güzel oluyor.Hurmaların salkımlarını bu sefer gördük elhamdülillah; çok da güzel oluyor. Daha sarımsı bir renkte, taze taze. Lezzeti de çok mayhoşumsu bir tatta. Daha sarımsı bir renkte, taze taze. Lezzeti de çok mayhoşumsu bir tatta. Sallallahu aleyhi ve sellem'in evinde bir salkım bulunurmuş, ara sıra koparır koparır yerlermiş. Sallallahu aleyhi ve sellem'in evinde bir salkım bulunurmuş, ara sıra koparır koparır yerlermiş.

Yühibbü'l-arâcîne. "Hurma salkımını severlermiş."Yühibbü'l-arâcîne. "Hurma salkımını severlermiş." Ve lâ yezâlü fî yedehi minhâ. "Ondan daima –vaktinde tabii– elinde bulundururlarmış." Ve lâ yezâlü fî yedehi minhâ. "Ondan daima –vaktinde tabii– elinde bulundururlarmış."

Kâne yühibbü mine'l-fâkiheti'l-ınebe ve'l-bittîha. Üzümle karpuzu da severlermiş.Kâne yühibbü mine'l-fâkiheti'l-ınebe ve'l-bittîha.

Üzümle karpuzu da severlermiş.
Üzüm, meyvelerden en tatlı bir şeydir; hararet yapar. Karpuz da serinlik yapar.Üzüm, meyvelerden en tatlı bir şeydir; hararet yapar. Karpuz da serinlik yapar. İkisini birbirine karıştırınca vücutta tatlı bir şey olur. İkisini birbirine karıştırınca vücutta tatlı bir şey olur.

Kâne yühibbü'z-zübde ve't-temra. Kâne yühibbü'z-zübde ve't-temra.

Zübd, yağ. İnekten olan yağ, bir de hurmayı yine sevdiklerini Hz. İbn Busîr'den rivayet etmişler. Zübd, yağ. İnekten olan yağ, bir de hurmayı yine sevdiklerini Hz. İbn Busîr'den rivayet etmişler.

Kâne yühibbü'l-kıssâe Hıyarı da severlermiş. Kâne yühibbü'l-kıssâe

Hıyarı da severlermiş.
Hıyarın meziyetlerindendir ki; "Midedeki harareti giderir, mideye serinlik verir." demişler. Hıyarın meziyetlerindendir ki; "Midedeki harareti giderir, mideye serinlik verir." demişler.

Kâne yühibbü hâzihi's-sûrate sebbihi'sme rabbike'l-a'lâ. Kâne yühibbü hâzihi's-sûrate sebbihi'sme rabbike'l-a'lâ.

"Bayram namazlarında bu sûreyi okurlardı." "Bayram namazlarında bu sûreyi okurlardı."

Birinci rekâtta Sebbihisme'yi, ikinci rekâtta He'l-etâke sûresini okurlardı. Birinci rekâtta Sebbihisme'yi, ikinci rekâtta He'l-etâke sûresini okurlardı. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ı tesbih, noksan sıfatlardan tenzih etmenin fazâilini beyan etmek üzeredir. Çünkü Cenâb-ı Hakk'ı tesbih, noksan sıfatlardan tenzih etmenin fazâilini beyan etmek üzeredir.

Sebbihi'sme rabbike'l a'lellezî haleka fe sevvâ. Sebbihi'sme rabbike'l a'lellezî haleka fe sevvâ.

Şu hilkati bize kim veriyor? Şu hilkatin neresinde bir eksiklik, neresinde bir bozukluk görülür?Şu hilkati bize kim veriyor? Şu hilkatin neresinde bir eksiklik, neresinde bir bozukluk görülür? Bunu halkeden ne güzel tasvir etmiş! Kaşı yerinde, gözü yerinde, her şeyi yerinde.Bunu halkeden ne güzel tasvir etmiş! Kaşı yerinde, gözü yerinde, her şeyi yerinde. "Bu şurada olsaydı…" denecek bir tarafı yok. Bu güzel sureti tasvir eden Hz. Allah,"Bu şurada olsaydı…" denecek bir tarafı yok. Bu güzel sureti tasvir eden Hz. Allah, tam yakışır bir şekilde, her şeyiyle en güzel bir surette yarattı.tam yakışır bir şekilde, her şeyiyle en güzel bir surette yarattı. Bunu tenzih etmeyeceksin de kimi tenzih edeceksin? Kâne yahtecimü. Bunu tenzih etmeyeceksin de kimi tenzih edeceksin?

Kâne yahtecimü.

"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hacamat olurlardı." "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hacamat olurlardı."

Bâhusus orası sıcak memleket. Sıcak memlekette kan biraz fazla geldi miydiBâhusus orası sıcak memleket. Sıcak memlekette kan biraz fazla geldi miydi insanlarda bazı rahatsızlıklara sebep olur.insanlarda bazı rahatsızlıklara sebep olur. Onun için o sıcak mevsimlerden evvel bir kan aldırma yaparlarmış.Onun için o sıcak mevsimlerden evvel bir kan aldırma yaparlarmış. "Ekseriyetle de bu kan aldırmayı başlarından yaptırırlarmış." "Ekseriyetle de bu kan aldırmayı başlarından yaptırırlarmış."

"Bazen de iki küreğin arasından aldırırlarmış." "Bazen de iki küreğin arasından aldırırlarmış."

Kâne yahtecimü fî ra'sihi. Kâne yahtecimü fî ra'sihi.

Yine başlarından ki başın arkasında bir çukur var, Yine başlarından ki başın arkasında bir çukur var, oradan değil de üstten veyahut üstün öne yakın kısımlarından aldırmalıdır.oradan değil de üstten veyahut üstün öne yakın kısımlarından aldırmalıdır. O arkadaki çukurluk yerden aldırılırsa unutkanlık îras eder, derler. O arkadaki çukurluk yerden aldırılırsa unutkanlık îras eder, derler.

Kâne yahtecimü fi'l-ahde ayni ve'l-kâhili. Kâne yahtecimü fi'l-ahde ayni ve'l-kâhili. "Bu boyunlarının yanlarından da kan aldırdıkları rivayet edilmiş." "Bu boyunlarının yanlarından da kan aldırdıkları rivayet edilmiş."

Ve kâne yahtecimü li-seb'a aşratenVe kâne yahtecimü li-seb'a aşraten e tis'a aşraten ve ihdâ ve ışrîne. "Ekseriyetle ayın on yedinci günü, on dokuzuncu günü veyahut yirmi birinci günlerinde e tis'a aşraten ve ihdâ ve ışrîne. "Ekseriyetle ayın on yedinci günü, on dokuzuncu günü veyahut yirmi birinci günlerinde hacamat olmayı severlermiş ve öyle olurlarmış." hacamat olmayı severlermiş ve öyle olurlarmış."

Bu tek günlerde –17, 19 ve 21. günlerde– olan hacamatlar daha şifalı oluyor demişler.Bu tek günlerde –17, 19 ve 21. günlerde– olan hacamatlar daha şifalı oluyor demişler. Peygamberimiz de bugünlerde olduğundan, Peygamberimiz de bugünlerde olduğundan, bizim de hacamat olacağımızda bugünleri seçmemizi daha âlâ söylerler.bizim de hacamat olacağımızda bugünleri seçmemizi daha âlâ söylerler. Sonra, bazı günlerin hacamatları da zararlı olabilir, derler. Sonra, bazı günlerin hacamatları da zararlı olabilir, derler.

Kâne yühaddisü hadîsen lev addehu'l-âddü le-ehsâhu. Kâne yühaddisü hadîsen lev addehu'l-âddü le-ehsâhu.

"Konuşurlarken, gayet güzel ve fasih konuşurlardı." "Konuşurlarken, gayet güzel ve fasih konuşurlardı."

Ümmî idi; ümmî olmasıyla beraber gayet veciz, kısa ve çok mânaları taşıyan kelimelerle konuşurlardı. Ümmî idi; ümmî olmasıyla beraber gayet veciz, kısa ve çok mânaları taşıyan kelimelerle konuşurlardı. Konuşurlarken, gayet ağır ağır, tane tane konuşurlar Konuşurlarken, gayet ağır ağır, tane tane konuşurlar ve karşıdaki insan isterse konuştuğu sözlerin kaç tane kelimedenve karşıdaki insan isterse konuştuğu sözlerin kaç tane kelimeden ve kaç harften ibaret olduğunu sayabilecek derecede idi.ve kaç harften ibaret olduğunu sayabilecek derecede idi. Herkesin hâline göre; bazen bir cümleyi üç kere tekrar etmek de âdetlerindenmiş ki; Herkesin hâline göre; bazen bir cümleyi üç kere tekrar etmek de âdetlerindenmiş ki; anlaşılmayan bir şey kalmasın. Zaten o bir kere söylediğinde yine anlamayan kalmazmış.anlaşılmayan bir şey kalmasın. Zaten o bir kere söylediğinde yine anlamayan kalmazmış. Bizimki gibi lafı kılıklara sokarak söylemezler de; analardan kalma dili herkes nasıl anlıyorsa Bizimki gibi lafı kılıklara sokarak söylemezler de; analardan kalma dili herkes nasıl anlıyorsa o suretle söylediği için konuşmasını anlamayan kimse kalmazmış. o suretle söylediği için konuşmasını anlamayan kimse kalmazmış.

Kâne yahfî şâribehû. "Bıyıklarını güzel tutarlarmış." Kâne yahfî şâribehû.

"Bıyıklarını güzel tutarlarmış."

Yani uzatma ve kalın tutma değil de oldukça mübalağa ile bıyıklarını kısaltırlarmış. Yani uzatma ve kalın tutma değil de oldukça mübalağa ile bıyıklarını kısaltırlarmış.

Sakal hakkında ve bıyık hakkında Türkçe'de de birçok eser yazılmıştır Sakal hakkında ve bıyık hakkında Türkçe'de de birçok eser yazılmıştır eski lisanlar üzerinde de yazılmıştır. Sakal kazıyanlarınki şöyle-böyledir ama İmâm-ı Mâlik; eski lisanlar üzerinde de yazılmıştır. Sakal kazıyanlarınki şöyle-böyledir ama İmâm-ı Mâlik; "Bıyığını kazıyanları tevbe edinceye kadar dövmeli!" demiş. "Bıyığını kazıyanları tevbe edinceye kadar dövmeli!" demiş.

Kâne yahlifü lâ ve mukallibu'l-kulûb. Yemin edecekleri vakitte lâ bundan ibaret,Kâne yahlifü lâ ve mukallibu'l-kulûb.

Yemin edecekleri vakitte lâ bundan ibaret,
"Kalbleri çeviren Allah'ın hakkı için…" diyerek bazen böyle de yemin ederlermiş. Ordaki vav'a, kasem vav'ı diyorlar. "Kalbleri çeviren Allah'ın hakkı için…" diyerek bazen böyle de yemin ederlermiş. Ordaki vav'a, kasem vav'ı diyorlar.

Kâne yahmilü mâe zemzeme. Kâne yahmilü mâe zemzeme.

Mekke-i Mükerreme'ye gittikleri vakitte oradan hediye olarak evlerine zemzem getirirlermiş. Mekke-i Mükerreme'ye gittikleri vakitte oradan hediye olarak evlerine zemzem getirirlermiş. Bizim de bugün âdetimizdir. Oradan getirilen en tatlı hediye kardeşler için zemzemdir. Bizim de bugün âdetimizdir. Oradan getirilen en tatlı hediye kardeşler için zemzemdir.

Bakın ne kadar hayret edilecek bir şeydir ki yağmurlar yağmış,Bakın ne kadar hayret edilecek bir şeydir ki yağmurlar yağmış, Mekke-i Mükerreme'nin içi bir metre kadar su dolmuş.Mekke-i Mükerreme'nin içi bir metre kadar su dolmuş. Zemzem kuyusu da tabii o suyun içinde kalmış.Zemzem kuyusu da tabii o suyun içinde kalmış. Kaldıktan sonra motorları getirmişler, suları atmışlar.Kaldıktan sonra motorları getirmişler, suları atmışlar. Fakat o zemzem kuyusuna hariçten karışan çok öteberi sular var.Fakat o zemzem kuyusuna hariçten karışan çok öteberi sular var. Bu kaç defadır görülmektedir ki zemzem tabiatiyle kaynıyor Bu kaç defadır görülmektedir ki zemzem tabiatiyle kaynıyor ve o pis suları dışarı atmayınca kaynaması kesilmiyor.ve o pis suları dışarı atmayınca kaynaması kesilmiyor. Suları dışarıya atıyor, içerisi saf kaldıktan sonra kendi seviyesine o zaman çekiliyor. Suları dışarıya atıyor, içerisi saf kaldıktan sonra kendi seviyesine o zaman çekiliyor.

Kâne yahrucu ile'l-ıydi mâşiyen ve yerciu mâşiyen. Kâne yahrucu ile'l-ıydi mâşiyen ve yerciu mâşiyen.

"Bayram namazlarını sahralarda kılarlar ve sahralara giderken de gelirken de"Bayram namazlarını sahralarda kılarlar ve sahralara giderken de gelirken de yayan gider yayan gelirmiş. Gidişi bir taraftansa gelişi başka yoldan olurmuş.yayan gider yayan gelirmiş. Gidişi bir taraftansa gelişi başka yoldan olurmuş. Aynı yoldan gidip gelme yapmazlarmış." Aynı yoldan gidip gelme yapmazlarmış."

Kâne yahrucü ile'l-ıydeyni mâşiyen ve yüsalli bi-ğayri âzânin ve lâ ikâmetin. Kâne yahrucü ile'l-ıydeyni mâşiyen ve yüsalli bi-ğayri âzânin ve lâ ikâmetin. "Bayram namazlarına giderken yürüyerek giderler. "Bayram namazlarına giderken yürüyerek giderler. Ve yüsalli bi-ğayri âzânin ve lâ ikâmetin.Ve yüsalli bi-ğayri âzânin ve lâ ikâmetin. Bayram namazını ezansız ve ikametsiz kılarlarmış." Bayram namazını ezansız ve ikametsiz kılarlarmış." Sümme yerciu mâşiyen fî tarîkın âhire. "Dönerken de hâne-i saâdetlerine başka yoldan dönerlermiş." Sümme yerciu mâşiyen fî tarîkın âhire. "Dönerken de hâne-i saâdetlerine başka yoldan dönerlermiş."

Kâne yahrucü fi'l-ıydeyni râfian savtehu bi't-tehlîli ve't-tekbîri. Kâne yahrucü fi'l-ıydeyni râfian savtehu bi't-tehlîli ve't-tekbîri.

"Bayrama giderken de sesini çıkararak sesli olarak lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illallah… "Bayrama giderken de sesini çıkararak sesli olarak lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illallah, lâ ilâhe illallah… sonra, Allahu ekber, Allahu ekber. diyerek tehlil ve tekbirlerle namazgâhına gidermiş." sonra, Allahu ekber, Allahu ekber. diyerek tehlil ve tekbirlerle namazgâhına gidermiş."

Kâne yahtubü kâimen. "Hutbe okurken ayakta dikilerek okurlarmış." Kâne yahtubü kâimen. "Hutbe okurken ayakta dikilerek okurlarmış." Ve yeclisü beyne'l-hutbeteyni. "İki hutbe arasında oturur, biraz istirahat ederlermiş." Ve yeclisü beyne'l-hutbeteyni. "İki hutbe arasında oturur, biraz istirahat ederlermiş."

Ki bugün bizim yaptığımız şekildir. Fakat; Ki bugün bizim yaptığımız şekildir. Fakat;

Ve yakraü âyâtin ve yüzekkerü'n-nâse. "Oturduğu vakitte bir sûre-i İhlâs, Ve yakraü âyâtin ve yüzekkerü'n-nâse. "Oturduğu vakitte bir sûre-i İhlâs, bir Kul huvallâhü ehad okunacak kadar; birkaç âyet okunacak kadar otururlarmış.bir Kul huvallâhü ehad okunacak kadar; birkaç âyet okunacak kadar otururlarmış. Orada nâsa vaaz ederlermiş." Orada nâsa vaaz ederlermiş."

Cennetten cehennemden, âhiretten, mesûliyetten bahsederler;Cennetten cehennemden, âhiretten, mesûliyetten bahsederler; hayat-ı dünyanın ve hayat-ı âhiretin icapları neyse onları söylerlermiş. hayat-ı dünyanın ve hayat-ı âhiretin icapları neyse onları söylerlermiş.

Kâne yahtubü bi-kâf külle cümuatin. Kâne yahtubü bi-kâf külle cümuatin.

Her cuma hutbeden sonra namazı kılarken Kâf sûresiniHer cuma hutbeden sonra namazı kılarken Kâf sûresini –Kur'an'da Sûre-i Kâf diye bir sûre var, üç sayfaya yakındır –okuyarak namaz kıldırırlarmış.–Kur'an'da Sûre-i Kâf diye bir sûre var, üç sayfaya yakındır –okuyarak namaz kıldırırlarmış. Onun için hutbe kitaplarında yazar ki; "Hutbede sözü kısa et, namazı uzun kıldır." Onun için hutbe kitaplarında yazar ki;

"Hutbede sözü kısa et, namazı uzun kıldır."

Şimdi iş tersine döndü; hutbeyi uzun okuyoruz, namazı kısacık yapıyoruz. Tersine iş. Şimdi iş tersine döndü; hutbeyi uzun okuyoruz, namazı kısacık yapıyoruz. Tersine iş.

Kâf sûresi kaç âyettir hafız efendi? 40-50 âyet, belki daha fazladır. Kâf sûresi kaç âyettir hafız efendi?

40-50 âyet, belki daha fazladır.
Onların âyetleri de kısadır. Onların âyetleri de kısadır.

Kâne yahîtu sevbühu ve yahsıfü na'lehu ve ya'melü mâ ya'melü'r-ricâlü fî büyûtihim. Kâne yahîtu sevbühu.Kâne yahîtu sevbühu ve yahsıfü na'lehu ve ya'melü mâ ya'melü'r-ricâlü fî büyûtihim.

Kâne yahîtu sevbühu.
"Mübarek sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri elbiselerindeki yırtıkları da bazen kendileri dikerlermiş." "Mübarek sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri elbiselerindeki yırtıkları da bazen kendileri dikerlermiş."

Mesela hâne-i saâdetlerinde hanımları var, hizmetkârları da olduğu halde kendileriMesela hâne-i saâdetlerinde hanımları var, hizmetkârları da olduğu halde kendileri dikmek sûretiyle bize numune olmuşlar.dikmek sûretiyle bize numune olmuşlar. "Her şeyi hanımlara yükleyip de karşıda efendilik taslamayın!" gibilerden. "Her şeyi hanımlara yükleyip de karşıda efendilik taslamayın!" gibilerden.

Ve yahsıfü na'lehu. "Ayakkabılarını tamir de ederlermiş." Onların ayakkabıları mâlum. Ve yahsıfü na'lehu. "Ayakkabılarını tamir de ederlermiş."

Onların ayakkabıları mâlum.

Ve ya'melü mâ ya'melü'r-ricâlü fî büyûtihim. Ve ya'melü mâ ya'melü'r-ricâlü fî büyûtihim. "Erkeklerin evlerinde yapacağı her şeyi Resûlullah da yapardı." "Erkeklerin evlerinde yapacağı her şeyi Resûlullah da yapardı."

"Ben Resûlullah'ım, siz bunları şöyle yapıverin…" diye kimseye külfet göstermezlermiş. "Ben Resûlullah'ım, siz bunları şöyle yapıverin…" diye kimseye külfet göstermezlermiş.

Kâne yedhulu'l-hammâme ve yetenevveru. Kâne yedhulu'l-hammâme ve yetenevveru.

Burada hamama gittiğini söylüyorsa da İbn Kayyûm denilen bir muhaddisBurada hamama gittiğini söylüyorsa da İbn Kayyûm denilen bir muhaddis bunun doğru olmadığını söylemiş; "Resûl-i Ekrem hamama girmemiştir." demiş.bunun doğru olmadığını söylemiş; "Resûl-i Ekrem hamama girmemiştir." demiş. Buradaki hamamdan murad, belki evdeki hamamlık denilen gusülhanedir.Buradaki hamamdan murad, belki evdeki hamamlık denilen gusülhanedir. Oraya girer, orada ot sürünmek sûretiyle edep yerlerinin temizliğini yaparlarmış.Oraya girer, orada ot sürünmek sûretiyle edep yerlerinin temizliğini yaparlarmış. Kırk günü geçirmezler, ayda bir kere bu temizliği yaparlarmış. Kırk günü geçirmezler, ayda bir kere bu temizliği yaparlarmış.

Cünüplüğün oruca mâni olmadığını beyan için burada bir hadîs-i şerîf nakletmiş ki; Cünüplüğün oruca mâni olmadığını beyan için burada bir hadîs-i şerîf nakletmiş ki;

"Bir insan cünüp olarak sabahlarsa o gün de oruç tutacaksa oruca zarar etmez." "Bir insan cünüp olarak sabahlarsa o gün de oruç tutacaksa oruca zarar etmez."

Cünüp olması ayrı iş.Cünüp olması ayrı iş. Onun için yemek yemeyip; "Oruçluyum." der, yıkanmayı da bilâhare yapabilir. Onun için yemek yemeyip; "Oruçluyum." der, yıkanmayı da bilâhare yapabilir.

Kâne yüd'â ilâ hubzi'ş-şeî'ri. Kâne yüd'â ilâ hubzi'ş-şeî'ri. "Kendisi o kadar mütevazı idi ki bir arpa ekmeğine bile davet edildiği vakitte 'Gelemem!' demezdi."Kendisi o kadar mütevazı idi ki bir arpa ekmeğine bile davet edildiği vakitte 'Gelemem!' demezdi. Arpa ekmeğine de davete giderlerdi."Arpa ekmeğine de davete giderlerdi." Ve'l-ihâleti's-senihati. "Bozulmuş, ağırlaşmış bir yağ da koysalar, onu da yememezlik etmezdi." Ve'l-ihâleti's-senihati. "Bozulmuş, ağırlaşmış bir yağ da koysalar, onu da yememezlik etmezdi."

"Bu kokmuştur, ağırlaşmıştır; yenmez!" diye reddetmezlerdi."Bu kokmuştur, ağırlaşmıştır; yenmez!" diye reddetmezlerdi. Ona da banarlar, arpa ekmeği ile onu da yerlermiş. Allah cümlemizi affetsin. Ona da banarlar, arpa ekmeği ile onu da yerlermiş.

Allah cümlemizi affetsin.
Kendisi akşam yemeğini yediği vakit sabah yemeğini yemez;Kendisi akşam yemeğini yediği vakit sabah yemeğini yemez; sabah yemeğini yediği vakit de akşam yemeğini yemezlerdi.sabah yemeğini yediği vakit de akşam yemeğini yemezlerdi. Günde bir kere taam yetermiş bir insana. Pek işçi insan olursa ona iki defaya müsaade vermişler.Günde bir kere taam yetermiş bir insana. Pek işçi insan olursa ona iki defaya müsaade vermişler. Allah bizleri affeylesin. Sonra çok burnu büyüklük yapıyoruz. Allah bizleri affeylesin.

Sonra çok burnu büyüklük yapıyoruz.
Bir yere misafir gittiğimiz vakitte –Allah eksikliğini göstermesin– bir arpa ekmeğini koysalar;Bir yere misafir gittiğimiz vakitte –Allah eksikliğini göstermesin– bir arpa ekmeğini koysalar; tellâllık yapar, adamda yüzüne bakacak bir hâl bırakmazdık.tellâllık yapar, adamda yüzüne bakacak bir hâl bırakmazdık. O Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem arpa ekmeğine icabet etmişler. O Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem arpa ekmeğine icabet etmişler. Yağ da öyle, taze olur da hani herkes sever. Fakat orası sıcak memleket.Yağ da öyle, taze olur da hani herkes sever. Fakat orası sıcak memleket. Sabah yemeğini pişirirsin, daha ocaktan çıkmadan sıcak havada yemek ekşir.Sabah yemeğini pişirirsin, daha ocaktan çıkmadan sıcak havada yemek ekşir. Öğle yemeğini pişirirsin; daha hemen tencereden iner inmez yemek ekşiyiverir, durmaz.Öğle yemeğini pişirirsin; daha hemen tencereden iner inmez yemek ekşiyiverir, durmaz. Fakat öyleyken Cenâb-ı Peygamber bunları güzelce yerlermiş. Fakat öyleyken Cenâb-ı Peygamber bunları güzelce yerlermiş.

Kâne yüd'û ınde'l-kerbi.Kâne yüd'û ınde'l-kerbi. "Bir zahmet, bir sıkıntı anında böyle derlermiş:" "Bir zahmet, bir sıkıntı anında böyle derlermiş:" Lâ ilâhe illallâhu'l-azîmü'l-halîmü. Lâ ilâhe illallâhu rabbü'l-arşi'l-azîmi.Lâ ilâhe illallâhu'l-azîmü'l-halîmü. Lâ ilâhe illallâhu rabbü'l-arşi'l-azîmi. Lâ ilâhe illallâhu rabbü's-semâvâti's-seb'ı ve rabbü'l-ardı ve rabbü'l-arşi'l-kerîmi. Lâ ilâhe illallâhu rabbü's-semâvâti's-seb'ı ve rabbü'l-ardı ve rabbü'l-arşi'l-kerîmi.

Bir rahatsızlık, bir sıkıntı olduğu zaman bunu okurlarmış; Allahu Teâlâ da sıkıntısını giderirmiş. Bir rahatsızlık, bir sıkıntı olduğu zaman bunu okurlarmış; Allahu Teâlâ da sıkıntısını giderirmiş.

Ve zâde üsarrif annî şerre fülânin. "Bir de bazen insanlar tarafından adama rahatsızlık gelir. Ve zâde üsarrif annî şerre fülânin. "Bir de bazen insanlar tarafından adama rahatsızlık gelir. İnsan üzülür. Ona karşı da elinden bir şey gelmezse; İnsan üzülür. Ona karşı da elinden bir şey gelmezse; 'Yâ Rabbî, bu adamın şerrinden beni muhafaza et! Onun şerrini benden gider.' derse bu da kâfî gelir." 'Yâ Rabbî, bu adamın şerrinden beni muhafaza et! Onun şerrini benden gider.' derse bu da kâfî gelir."

Buhârî'nin, Müslim'in, Tirmizî'nin, İbn Mâce'nin, İbn Abbas radıyallahu anh'tan;Buhârî'nin, Müslim'in, Tirmizî'nin, İbn Mâce'nin, İbn Abbas radıyallahu anh'tan; Taberânî'nin bu ziyadesiyle beraber rivayetleridir. Taberânî'nin bu ziyadesiyle beraber rivayetleridir.

Kâne yedûru alâ nisâihi fi's-sâati'l-vâhideti mine'l-leyli ve'n-nehâri. Kâne yedûru alâ nisâihi fi's-sâati'l-vâhideti mine'l-leyli ve'n-nehâri.

"Gecede yahut gündüzde bir saat içerisinde ezvâc-i tâhirât validelerin dokuzunu da dolaşabilirmiş." "Gecede yahut gündüzde bir saat içerisinde ezvâc-i tâhirât validelerin dokuzunu da dolaşabilirmiş."

Peygamberlik kuvveti; dokuz kadının bir anda hacetini görmek başka kimse için mümkün değildir. Peygamberlik kuvveti; dokuz kadının bir anda hacetini görmek başka kimse için mümkün değildir.

Kâne yedîru'l-imâmete alâ ra'sihi.Kâne yedîru'l-imâmete alâ ra'sihi. "Sarığı başında sararlarmış.""Sarığı başında sararlarmış." Ve yağrizühâ min verâihi. "Ucunu da arkalarına salarlarmış." Ve yağrizühâ min verâihi. "Ucunu da arkalarına salarlarmış." Beyne ketifeyhi. "İki omuzunun arasında." Beyne ketifeyhi. "İki omuzunun arasında."

Kâne yezbehu udhıyetehu bi-yedihî. "Kurbanlık koyunları kendi elleriyle keserlermiş." Kâne yezbehu udhıyetehu bi-yedihî.

"Kurbanlık koyunları kendi elleriyle keserlermiş."

Kesiver, demezlermiş. Hatta son yıllarında 100 tane kurban geldi. Kesiver, demezlermiş. Hatta son yıllarında 100 tane kurban geldi. 63 tanesini kendi, mübarek, elleriyle kesti. Gerisini de Hz. Ali Efendimiz'e "Sen kes!" dedi.63 tanesini kendi, mübarek, elleriyle kesti. Gerisini de Hz. Ali Efendimiz'e "Sen kes!" dedi. Yaşının 63 olduğuna delâlet ettiğini oradan anlamışlar. Ona işaret diyorlar. Yaşının 63 olduğuna delâlet ettiğini oradan anlamışlar. Ona işaret diyorlar.

Kâne yezkürulullâhe teâlâ alâ külli ahyânihî. "Her an için Cenâb-ı Hakk'ın zikriyle meşgul." Kâne yezkürulullâhe teâlâ alâ külli ahyânihî.

"Her an için Cenâb-ı Hakk'ın zikriyle meşgul."

Dünya işleri de var, muharebelere gidiliyor, ashâb-ı kirâmın bütün ihtiyaçları var; Dünya işleri de var, muharebelere gidiliyor, ashâb-ı kirâmın bütün ihtiyaçları var; birçok şeyler var ama onların hiçbirisi onun zikrine mâni olmuyor.birçok şeyler var ama onların hiçbirisi onun zikrine mâni olmuyor. Onun için zikri gönle indirdikten sonra gönül daima zikirle meşgul olur.Onun için zikri gönle indirdikten sonra gönül daima zikirle meşgul olur. Dünya işleri ona hiç zarar vermez. Mesela Abdulhâlık-ı Gücdüvânî diye bir büyükten bahsederler. Dünya işleri ona hiç zarar vermez.

Mesela Abdulhâlık-ı Gücdüvânî diye bir büyükten bahsederler.
Bu zât kendisi manifaturacı, tuhafiyeci. Bez satıyor, kumaş satıyor. Bu zât kendisi manifaturacı, tuhafiyeci. Bez satıyor, kumaş satıyor. Günde yetmiş bin kere de lâ ilâhe illâllah diyor. Adamın birisi demiş ki; Günde yetmiş bin kere de lâ ilâhe illâllah diyor.

Adamın birisi demiş ki;

"Yahu bu adam bu işlerin arasında o kadar tesbihi nasıl çekiyor? Gideyim şunu gözleyeyim!" "Yahu bu adam bu işlerin arasında o kadar tesbihi nasıl çekiyor? Gideyim şunu gözleyeyim!"

Dükkânın karşısına oturmuş. Eh, arı kovanı gibi, bir taraftan cemaat geliyor, Dükkânın karşısına oturmuş. Eh, arı kovanı gibi, bir taraftan cemaat geliyor, bir taraftan herkes alacağını alıp gidiyor. Onları ölçüyor veriyor, ölçüyor veriyor.bir taraftan herkes alacağını alıp gidiyor. Onları ölçüyor veriyor, ölçüyor veriyor. Oturup da bir Allah dediğini adam görmüyor. O adamın karşıda kendisini gözlediğini anlamış, çağırmış: Oturup da bir Allah dediğini adam görmüyor. O adamın karşıda kendisini gözlediğini anlamış, çağırmış:

"Ne o, sabahtan beri burada bekliyorsun?" demiş. "Ne o, sabahtan beri burada bekliyorsun?" demiş. O da; "Efendim, senin bu kadar tesbih çektiğini duydum; O da;

"Efendim, senin bu kadar tesbih çektiğini duydum;
onu nasıl çekiyorsun diye görmeye geldim." demiş.onu nasıl çekiyorsun diye görmeye geldim." demiş. O zaman o büyük zât; "Allah bu âzâları iş yapmak için vermiş, bu dili konuşmak için vermiş, O zaman o büyük zât;

"Allah bu âzâları iş yapmak için vermiş, bu dili konuşmak için vermiş,
bu gönlü de kendisi için vermiş." demiş. Gönlün Hâlık'la, elin işlerle! bu gönlü de kendisi için vermiş." demiş. Gönlün Hâlık'la, elin işlerle!

Kâne yerâ bi'l-leyli fi'z-zulmeti kemâ yerâ bi'n-nehâri fi'd-dav'i. Kâne yerâ bi'l-leyli fi'z-zulmeti kemâ yerâ bi'n-nehâri fi'd-dav'i.

"Gündüzleri aydınlıkta güneşin altında nasıl görüyorsa gecenin karanlığında da aynı şekilde görürdü." "Gündüzleri aydınlıkta güneşin altında nasıl görüyorsa gecenin karanlığında da aynı şekilde görürdü."

Mucize-i Peygamberî; gecenin karanlığı, onun görmesine mâni olmazdı. Mucize-i Peygamberî; gecenin karanlığı, onun görmesine mâni olmazdı. Halbuki biz karanlıklarda hiçbir şey göremeyiz, hemen aydınlık ararız.Halbuki biz karanlıklarda hiçbir şey göremeyiz, hemen aydınlık ararız. Hatta Hz. Âişe'den rivayet edilmiş, aklıma geldi: Hz. Âişe iğnesini kaybetmiş, yere düşürmüş.Hatta Hz. Âişe'den rivayet edilmiş, aklıma geldi: Hz. Âişe iğnesini kaybetmiş, yere düşürmüş. Cenâb-ı Peygamber odaya girince onun verdiği şavk ile iğneyi bulmuş.Cenâb-ı Peygamber odaya girince onun verdiği şavk ile iğneyi bulmuş. Sanki bir güneş! Allah cümlemizi şefaatine nâil eylesin. Sanki bir güneş! Allah cümlemizi şefaatine nâil eylesin.

Hadi hep beraber bir salât ü selâm getirelim: Hadi hep beraber bir salât ü selâm getirelim:

Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin in nebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim. Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin in nebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.

Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin in nebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim. Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin in nebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.

Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin in nebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim. Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin in nebiyyi'l-ümmiyyi ve alâ âlihî ve sahbihî ve sellim.

Kâne yürdifü halfehu ve yedau taâmehu ala'l-ardı ve yüciü da'vete'l-memlûki ve yerkebü'l-hımâra. Kâne yürdifü halfehu ve yedau taâmehu ala'l-ardı ve yüciü da'vete'l-memlûki ve yerkebü'l-hımâra.

"Mübarek –sallallahu aleyhi ve sellem– gerek kendi ehli beytiyle,"Mübarek –sallallahu aleyhi ve sellem– gerek kendi ehli beytiyle, gerek ashâbıyla bir yere giderlerken onları öne geçirir, kendisi onların arkasında.gerek ashâbıyla bir yere giderlerken onları öne geçirir, kendisi onların arkasında. Nasıl ki kumandanlar arkadan ordusunu takiben giderler;Nasıl ki kumandanlar arkadan ordusunu takiben giderler; böylece onların önüne geçmez, tevazuan kendisi onların arkasından giderlermiş." böylece onların önüne geçmez, tevazuan kendisi onların arkasından giderlermiş."

Ve yedau taâmehu ala'l-ardı. "Yemeklerini yere korlarmış, yerde yerlermiş." Ve yedau taâmehu ala'l-ardı. "Yemeklerini yere korlarmış, yerde yerlermiş."

Bu gün de Arabistan'da misafir oluyoruz; Bu gün de Arabistan'da misafir oluyoruz; onlar da sofralarını yere yayıyorlar, bize yerde ikram ediyorlar. Biz maalesef bunu yapamıyoruz. onlar da sofralarını yere yayıyorlar, bize yerde ikram ediyorlar. Biz maalesef bunu yapamıyoruz. "Sofraların altına kasnak denen şeyi de koymayın!" diyor."Sofraların altına kasnak denen şeyi de koymayın!" diyor. Ama biz, "Ekmeğe hürmet, yemeğe hürmet…" diyoruz, ona kendimizce bir ad takmışız.Ama biz, "Ekmeğe hürmet, yemeğe hürmet…" diyoruz, ona kendimizce bir ad takmışız. Halbuki o büyüklük alameti olan bir şey! Bugün de onun yerine masalar çıktı.Halbuki o büyüklük alameti olan bir şey!

Bugün de onun yerine masalar çıktı.
Çatalla kaşıkla, bazen da ayakkabılarıyla oturaraktan yiyorlar ki bu Müslümanlığın şiarına yakışmaz.Çatalla kaşıkla, bazen da ayakkabılarıyla oturaraktan yiyorlar ki bu Müslümanlığın şiarına yakışmaz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem; Ve yedau taâmehu ale'l-ardı.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem;

Ve yedau taâmehu ale'l-ardı.
"Yemeğini yere koyar, orada yerdi." "Yemeğini yere koyar, orada yerdi."

Deriden bir sofrası varmış mübareğin; onun üzerinde yerlermiş. Deriden bir sofrası varmış mübareğin; onun üzerinde yerlermiş.

Ve yücîbü da'vete'l-memlûki. "Kölelerin davetine de icabet edermiş." Ve yücîbü da'vete'l-memlûki. "Kölelerin davetine de icabet edermiş."

"Sen kölesin, kim oluyorsun?" demezlermiş. "Sen kölesin, kim oluyorsun?" demezlermiş.

Kime rast gelse selamı evvelâ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem verirlermiş.Kime rast gelse selamı evvelâ Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem verirlermiş. "O versin de ben alayım!" diye beklemezmiş. "O versin de ben alayım!" diye beklemezmiş.

Şimdi çok korkulu bir hâl! Bir kimse küçüğüne selâm vermez.Şimdi çok korkulu bir hâl! Bir kimse küçüğüne selâm vermez. Küçük verecek selâmı, verirse; o da alırsa alacak. Almazsa tenezzül etmez geçer. Küçük verecek selâmı, verirse; o da alırsa alacak. Almazsa tenezzül etmez geçer. Onu melekler iade eder, başkadır. Fakat büyüklerin küçüklere selam verdiği [nadirâttandır]. Onu melekler iade eder, başkadır. Fakat büyüklerin küçüklere selam verdiği [nadirâttandır].

Küçük, yâni küçük tabaka desek daha açık olacak belki.Küçük, yâni küçük tabaka desek daha açık olacak belki. Mesela işçi tabaka, amele tabaka, yolda gidiyorlar; oradan bir büyük de geçiyor.Mesela işçi tabaka, amele tabaka, yolda gidiyorlar; oradan bir büyük de geçiyor. "Selamün aleyküm yavrular, kolay gelsin!" diyen nadirâttandır. "Selamün aleyküm yavrular, kolay gelsin!" diyen nadirâttandır. Halbuki bunun yapılması Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sünneti, evvelâ o selâm verirmiş! Halbuki bunun yapılması Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in sünneti, evvelâ o selâm verirmiş!

Sonra memlük olan köledir. Kölenin nesi olur? Bir şeyi olmaz.Sonra memlük olan köledir.

Kölenin nesi olur?

Bir şeyi olmaz.
Ama o, bir tabak hurma bulmuştur. Yahut yiyecek bir şey bulmuştur.Ama o, bir tabak hurma bulmuştur. Yahut yiyecek bir şey bulmuştur. "Buyurun akşama bize!" demişse, ona da "Peki." diyor. "Buyurun akşama bize!" demişse, ona da "Peki." diyor.

Ve yerkebü'l-hımâra. "Aynı zamanda merkebe de bindikleri olmuş." Ve yerkebü'l-hımâra. "Aynı zamanda merkebe de bindikleri olmuş."

Merkebe binmek mesela büyük adamlar için ayıp gibi olur.Merkebe binmek mesela büyük adamlar için ayıp gibi olur. Fakat Cenâb-ı Peygamber böyle şeyleri düşünmemiş. Fakat Cenâb-ı Peygamber böyle şeyleri düşünmemiş.

Kâne yerkebü'l-hımâra uryen leyse aleyhi şey'ün. Kâne yerkebü'l-hımâra uryen leyse aleyhi şey'ün.

"Bazen merkebe, merkebin üzerinde bir şey olmadan da binmişler." "Bazen merkebe, merkebin üzerinde bir şey olmadan da binmişler."

Palan deriz, semer deriz; onlar olmadan da çıplak merkebe binmişler. Palan deriz, semer deriz; onlar olmadan da çıplak merkebe binmişler.

Kâne yerkebü'l-hımâra ve yahsıfü'n-na'le ve yerkau'l-kamîsa ve yelbesü's-sûfeKâne yerkebü'l-hımâra ve yahsıfü'n-na'le ve yerkau'l-kamîsa ve yelbesü's-sûfe ve yekûlu men rağibe an sünnetî fe leyse minnî. ve yekûlu men rağibe an sünnetî fe leyse minnî.

"Merkebe bindikleri gibi, ayakkabılarını, elbiselerinin yırtığını diktikleri gibi suf elbisesi de giyerlermiş."Merkebe bindikleri gibi, ayakkabılarını, elbiselerinin yırtığını diktikleri gibi suf elbisesi de giyerlermiş. Derlermiş ki; 'Bunlar benim sünnetimdir; her kim benim sünnetime rağbet etmezse benden değildir.'" Derlermiş ki; 'Bunlar benim sünnetimdir; her kim benim sünnetime rağbet etmezse benden değildir.'"

Kâne yerkeu kable'l-cumuati erbaan. Kâne yerkeu kable'l-cumuati erbaan. "Cuma namazını kılarlarken cumadan evvel 4 rekât bir sünnet namaz kılarlarmış.""Cuma namazını kılarlarken cumadan evvel 4 rekât bir sünnet namaz kılarlarmış." Ve ba'dehâ erbaan. "Cum'adan sonra da 4 rekât sünnet kılarlarmış." Ve ba'dehâ erbaan. "Cum'adan sonra da 4 rekât sünnet kılarlarmış." Lâ yefsılü fî şey'in minhünne. "Aralarını açmamak şartıyla, bozmamak şartıyla." Lâ yefsılü fî şey'in minhünne. "Aralarını açmamak şartıyla, bozmamak şartıyla."

Kâne yezûru'l-ensâra ve yüsellimü alâ sıbyânihim ve yemsehu ruûsehüm. Kâne yezûru'l-ensâra ve yüsellimü alâ sıbyânihim ve yemsehu ruûsehüm.

"Ensar denilen Medineli kardeşleri gider ziyaret eder "Ensar denilen Medineli kardeşleri gider ziyaret eder ve onların çocuklarına da selâm verir ve onların başlarını da okşarlarmış." ve onların çocuklarına da selâm verir ve onların başlarını da okşarlarmış."

Kimin çocuğuna Resûlullah'ın eli değdiği, ondaki kokudan anlaşılırmış; misk gibi kokarmış. Kimin çocuğuna Resûlullah'ın eli değdiği, ondaki kokudan anlaşılırmış; misk gibi kokarmış.

Kâne yestâke ardan. Kâne yestâke ardan. "Misvak kullanırlarken dikine değil de genişlemesine misvak kullanırlarmış.""Misvak kullanırlarken dikine değil de genişlemesine misvak kullanırlarmış." Ve yeşrebü messan. "Su içerlerken de emerek içerlermiş."Ve yeşrebü messan. "Su içerlerken de emerek içerlermiş." Ve yeteneffesü selâsen. "Üç kerede, nefes alarak su içerlermiş."Ve yeteneffesü selâsen. "Üç kerede, nefes alarak su içerlermiş." Ve yekûlu hüve ehnâü ve ebraü. "En iyisi de böyle olanıdır, derlermiş." Ve yekûlu hüve ehnâü ve ebraü. "En iyisi de böyle olanıdır, derlermiş."

Kâne yestecmiru bi-ülüvveti ğayri mütarratin ve bi-kâfûrin yetrahuhu mea'l-ülüvveti. Kâne yestecmiru bi-ülüvveti ğayri mütarratin ve bi-kâfûrin yetrahuhu mea'l-ülüvveti.

"Orada ûd-i hindî denilen bir ağaçla kokulanırlar "Orada ûd-i hindî denilen bir ağaçla kokulanırlar ve koku kaplarının içerisinde kâfur filan karıştırarak o kokuları istimâl ederlermiş." ve koku kaplarının içerisinde kâfur filan karıştırarak o kokuları istimâl ederlermiş."

Kâne yestehibbü izâ eftara en yüftıra alâ lebenin. Kâne yestehibbü izâ eftara en yüftıra alâ lebenin.

"Koyundan sağıldığı gibi, ısınmamış sütlerle de iftar ederlermiş." "Koyundan sağıldığı gibi, ısınmamış sütlerle de iftar ederlermiş."

Kâne yestehibbü'l-cevâmia mine'd-düâi. Kâne yestehibbü'l-cevâmia mine'd-düâi.

"Dua ederlerken az kelime ile çok mânası olan duaları ederlermiş." "Dua ederlerken az kelime ile çok mânası olan duaları ederlermiş."

Mesela; Hayre'd-dünyâ ve'l-âhireh. "Dünya ve âhiretin hayırlarını istiyorum."Mesela; Hayre'd-dünyâ ve'l-âhireh. "Dünya ve âhiretin hayırlarını istiyorum." Bazen; Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten.Bazen; Rabbenâ âtinâ fi'd-dünyâ haseneten ve fi'l-âhireti haseneten. "Dünyanın iyiliklerini, âhiretin de iyiliklerini senden isterim, hepsini isterim." gibi… "Dünyanın iyiliklerini, âhiretin de iyiliklerini senden isterim, hepsini isterim." gibi…

Onun için duaların en kolay şekli; "Yâ Rabbî! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem,Onun için duaların en kolay şekli; "Yâ Rabbî! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, senden neler dilediyse ben de senden onları diler;senden neler dilediyse ben de senden onları diler; o sana nelerden sığındıysa ben de onlardan sana sığınırım." demesi en kestirme oluyor. o sana nelerden sığındıysa ben de onlardan sana sığınırım." demesi en kestirme oluyor.

Kâne yestehibbü en yüsâfira yevme'l-hamîsi. Kâne yestehibbü en yüsâfira yevme'l-hamîsi.

"Perşembe günleri sefere çıkmayı severlermiş, müstehâb görürlermiş." "Perşembe günleri sefere çıkmayı severlermiş, müstehâb görürlermiş."

Kâne yestehibbü en yekûne lehu fervetün medbû ğattün yüsallî aleyhâ Kâne yestehibbü en yekûne lehu fervetün medbû ğattün yüsallî aleyhâ

"Kendileri post üzerinde namaz kılmayı severlermiş. Müstehâbdır, demişler." "Kendileri post üzerinde namaz kılmayı severlermiş. Müstehâbdır, demişler."

Kâne yestehibbü's-salâte fi'l-hıtâni. "Bostanlarda namaz kılmayı da hoş görürlermiş." Kâne yestehibbü's-salâte fi'l-hıtâni.

"Bostanlarda namaz kılmayı da hoş görürlermiş."

Kâne yüste'zebü lehu'l-mâü min büyûti's-sukyâ. Kâne yüste'zebü lehu'l-mâü min büyûti's-sukyâ.

"Kendilerine evlerinden soğuk su getirirlermiş." "Kendilerine evlerinden soğuk su getirirlermiş."

Hatta bunun için bazıları Medine-i Münevvere'ye iki günlük yol diyorlar.Hatta bunun için bazıları Medine-i Münevvere'ye iki günlük yol diyorlar. Bazıları da Mekke ile Medine arasındaki bir yerden bir kaynak suyudur, suyu tatlıdır diyorlar.Bazıları da Mekke ile Medine arasındaki bir yerden bir kaynak suyudur, suyu tatlıdır diyorlar. Medine-i Münevvere'nin suyu tuzludur, diyor. Medine-i Münevvere'nin suyu tuzludur, diyor. Tuzlu olduğu için o zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerineTuzlu olduğu için o zaman Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerine buradan su getirirlermiş; onu da severlermiş. buradan su getirirlermiş; onu da severlermiş.

Kâne yesteıtu bi's-semsemi ve yağsilü ra'sehu bi's-sidri. Kâne yesteıtu bi's-semsemi ve yağsilü ra'sehu bi's-sidri.

"Susam yağı sürünmeyi, burnuna çekmeyi severlermiş. Başlarını da sidr denilen ot ile ovalarlarmış." "Susam yağı sürünmeyi, burnuna çekmeyi severlermiş. Başlarını da sidr denilen ot ile ovalarlarmış."

Sabun yerine geçiyor. Sabun yerine geçiyor.

Kâne yesteğfiru li's-saffi'l-mukaddemi selâsen ve li's-sâni merraten. Kâne yesteğfiru li's-saffi'l-mukaddemi selâsen ve li's-sâni merraten.

"Birinci safa üç defa dua ederlermiş. İkinci safa bir kere dua ederlermiş." "Birinci safa üç defa dua ederlermiş. İkinci safa bir kere dua ederlermiş."

Ki birinci safa tergîb, orada fazilet fazla, demek.Ki birinci safa tergîb, orada fazilet fazla, demek. Onun için, "Birinci safa geçmeye çalışın!" demek istiyorlar. Onun için, "Birinci safa geçmeye çalışın!" demek istiyorlar.

Kâne yesteftihu düâehu bi-sübhâne rabbi'l-aliyyi'l-a'lâ'l-vehhâbi. Kâne yesteftihu düâehu bi-sübhâne rabbi'l-aliyyi'l-a'lâ'l-vehhâbi.

"Duaya başlarken de, Sübhâne rabbiye'l-aliyyi'l-a'le'l-vehhâb diyerek başlarlarmış." "Duaya başlarken de, Sübhâne rabbiye'l-aliyyi'l-a'le'l-vehhâb diyerek başlarlarmış."

Doğrudan doğruya; "Yâ Rabbî şunu ver, yâ Rabbî şunu isterim!" değil de,Doğrudan doğruya; "Yâ Rabbî şunu ver, yâ Rabbî şunu isterim!" değil de, evvelâ Cenâb-ı Hakk'ı –hem de "Hediyesi bol olan Allah'ım, seni tesbih ederim." diyerek– tesbih ediyor. evvelâ Cenâb-ı Hakk'ı –hem de "Hediyesi bol olan Allah'ım, seni tesbih ederim." diyerek– tesbih ediyor.

Kâne yestefihu ve yestensıru bi-saâlîki'l-müslimîne. Kâne yestefihu ve yestensıru bi-saâlîki'l-müslimîne.

Saâlik: Müslümanların fukarası, malı olmayan, bir şeyi olmayan, zuafâ-yı fukarâ. Saâlik: Müslümanların fukarası, malı olmayan, bir şeyi olmayan, zuafâ-yı fukarâ.

"Yâ Rabbî bunlar hürmetine bana nusret eyle, bana zafer ver!" dermiş. "Yâ Rabbî bunlar hürmetine bana nusret eyle, bana zafer ver!" dermiş.

Çünkü onların hâlleri acınacak bir durumdadır.Çünkü onların hâlleri acınacak bir durumdadır. Allah bize sıkıntı göstermesin.Allah bize sıkıntı göstermesin. Bunlara ashâb-ı suffe diyorlar.Bunlara ashâb-ı suffe diyorlar. Resûlullah'ın şebeke-i saâdetinin gerisinde, işte bu caminin girişi kadar bir yer.Resûlullah'ın şebeke-i saâdetinin gerisinde, işte bu caminin girişi kadar bir yer. Orada otururlar onlar. Yemeleri içmeleri hiçbir şeyleri yok.Orada otururlar onlar. Yemeleri içmeleri hiçbir şeyleri yok. Okları var, ellerinde bir de yayları var. Muharebeye hazır, hazır asker. Okları var, ellerinde bir de yayları var. Muharebeye hazır, hazır asker.

Fakat aynı zamanda da orada dini öğreniyorlar.Fakat aynı zamanda da orada dini öğreniyorlar. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in nasihatlerini dinliyorlar ve onları ezberliyorlar.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in nasihatlerini dinliyorlar ve onları ezberliyorlar. Onlar olmasalar ve ezberlemeselerdi bugün bize hiçbir şey gelmezdi.Onlar olmasalar ve ezberlemeselerdi bugün bize hiçbir şey gelmezdi. İşte burada kitaptaki yazılar; hep onların kafalarında sakladıkları, İşte burada kitaptaki yazılar; hep onların kafalarında sakladıkları, o mübarek Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hayatının ve sâir zamanlardaki sözlerinino mübarek Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hayatının ve sâir zamanlardaki sözlerinin ezberlenmesiyle tespit edilmiştir. Sonra da bizlere bunları –elhamdülillah– miras bırakmışlardır. ezberlenmesiyle tespit edilmiştir. Sonra da bizlere bunları –elhamdülillah– miras bırakmışlardır.

Onun için Cenâb-ı Peygamber de Cenâb-ı Hak'tan yardım istediği vakitte Onun için Cenâb-ı Peygamber de Cenâb-ı Hak'tan yardım istediği vakitte müslümanların fukaralarını öne katar, yâni bunların hürmetine ister.müslümanların fukaralarını öne katar, yâni bunların hürmetine ister. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir hediye gelirse o hediyeyi onlara gönderir.Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bir hediye gelirse o hediyeyi onlara gönderir. Ama bazen 100, bazen 200, bazen 300, bazen 400'e kadar olurlarmış.Ama bazen 100, bazen 200, bazen 300, bazen 400'e kadar olurlarmış. Gelen hediye, geleceği bir tas, velev ki bir kazan olsun; bir kazan süt kaç kişiye yeter?..Gelen hediye, geleceği bir tas, velev ki bir kazan olsun; bir kazan süt kaç kişiye yeter?.. Fakat onların hepsine yeter artardı ve onlar da ona razı olurlardı. Yarı aç, yarı tok tabirimizle. Fakat onların hepsine yeter artardı ve onlar da ona razı olurlardı. Yarı aç, yarı tok tabirimizle.

Onun için muharebelerde Cenâb-ı Peygamber Cenâb-ı Hak'dan nusret istiyor. Onun için muharebelerde Cenâb-ı Peygamber Cenâb-ı Hak'dan nusret istiyor.

Bi-saâlikü'l-müslimîn. "Bu fakir müslümanların hürmetine yâ Rab, orduma zafer ver!" Bi-saâlikü'l-müslimîn. "Bu fakir müslümanların hürmetine yâ Rab, orduma zafer ver!" diyerek dualar ediyor. diyerek dualar ediyor.

Halbuki biz bugün, bu fukarâ-i müslimîni hor görmekteyiz. Halbuki biz bugün, bu fukarâ-i müslimîni hor görmekteyiz. Bir insan fukarâ mı; onu hor görüyoruz. Halbuki en kabahatli biziz. Onu o hâle düşüren yine biziz. Bir insan fukarâ mı; onu hor görüyoruz. Halbuki en kabahatli biziz. Onu o hâle düşüren yine biziz.

Bugün o günkü gibi de değil. Bu gün –elhamdülillah– çok bolluk, çok nimet var.Bugün o günkü gibi de değil. Bu gün –elhamdülillah– çok bolluk, çok nimet var. Biz bir araya gelsek memlekette bir tane fukara kalmaz!Biz bir araya gelsek memlekette bir tane fukara kalmaz! Hepsine hem ev yaparız hem de iş buluruz hem her şey olur.Hepsine hem ev yaparız hem de iş buluruz hem her şey olur. Dilenecek, aç kalacak kimse kalmaz memlekette.Dilenecek, aç kalacak kimse kalmaz memlekette. Ama bütün kabahat; varlık sahipleri keyiflerine çekilmişler kenarlarında, bana ne deyip geçiyorlar. Ama bütün kabahat; varlık sahipleri keyiflerine çekilmişler kenarlarında, bana ne deyip geçiyorlar.

Kâne yestemtıru fî evveli metaratin. Kâne yestemtıru fî evveli metaratin.

"Yağmur, senenin ilk aylarında yağmaya başladığı vakitte, "Yağmur, senenin ilk aylarında yağmaya başladığı vakitte, mübarek sallallahu aleyhi ve sellem bütün soyunurmuş, üstünde ancak peştemal kalırmış." mübarek sallallahu aleyhi ve sellem bütün soyunurmuş, üstünde ancak peştemal kalırmış."

O yağmurun sularından vücutları istifade etsin diye, yağmurun altına geçerlermiş. O yağmurun sularından vücutları istifade etsin diye, yağmurun altına geçerlermiş.

Bazen de uzak yerlerde göller hâsıl olurmuş.Bazen de uzak yerlerde göller hâsıl olurmuş. O göllere kadar gider, cemaati de götürürlermiş; orada o suda yıkanırlarmış. O göllere kadar gider, cemaati de götürürlermiş; orada o suda yıkanırlarmış.

Kâne yeslütü'l-meniyyü siyâbihi bi-ırki'l-izhiri. Kâne yeslütü'l-meniyyü siyâbihi bi-ırki'l-izhiri.

İzhir denilen bir ot var orada, fakat şârih diyor ki; "Her nevî ot olur." İzhir denilen bir ot var orada, fakat şârih diyor ki; "Her nevî ot olur."

"Meni dediğimiz şey insanın üzerine bulaştığı vakitte onu, onunla siler.""Meni dediğimiz şey insanın üzerine bulaştığı vakitte onu, onunla siler." Sümme yüsallî. "Sonra o elbise ile namazı kılardı." Meni, bir rivayete göre de temiz bir maddedir. Sümme yüsallî. "Sonra o elbise ile namazı kılardı."

Meni, bir rivayete göre de temiz bir maddedir.
Ondan insan meydana geliyor. İnsanın meydana gelmesine sebep olan madde Ondan insan meydana geliyor. İnsanın meydana gelmesine sebep olan madde pis bir madde değildir, temiz bir maddedir. pis bir madde değildir, temiz bir maddedir. Yalnız, geldiği yerin pis olması dolayısıyla o da onunla karışmış oluyor; onun için kirleniyor.Yalnız, geldiği yerin pis olması dolayısıyla o da onunla karışmış oluyor; onun için kirleniyor. Onun için onu elbiseden kazıdık mıydı tamam oluyor. Ondan sonra onunla namazını kılabilir, diyor. Onun için onu elbiseden kazıdık mıydı tamam oluyor. Ondan sonra onunla namazını kılabilir, diyor.

Ve yehuttuhû min sevbihî yâbisen.Ve yehuttuhû min sevbihî yâbisen. "Eğer o çıkan meni kuruduysa; "Eğer o çıkan meni kuruduysa; o zaman ovalarsın dökülür." o zaman ovalarsın dökülür." Sümme yüsallî fîh. "Yine o esvapla namazı kılardı." buyuruyorlar. Sümme yüsallî fîh. "Yine o esvapla namazı kılardı." buyuruyorlar.

Ahmed b. Hanbel'in, Hz. Âişe'den rivayetidir. Bu gibi hâlleri ancak ev sahipleri bilir.Ahmed b. Hanbel'in, Hz. Âişe'den rivayetidir. Bu gibi hâlleri ancak ev sahipleri bilir. Hz. Âişe'nin rivayeti ondan ileri geliyor. Hz. Âişe'nin rivayeti ondan ileri geliyor.

Kâne yescüdü alâ mishin. Öyle bir palas, herkesin ayağını bastığı bir şeyKâne yescüdü alâ mishin.

Öyle bir palas, herkesin ayağını bastığı bir şey
yahut deriden mâmül yahut ağaç kabuklarından yapılmış hasırlar.yahut deriden mâmül yahut ağaç kabuklarından yapılmış hasırlar. Bazen görüyoruz herkes tarafından çiğnene çiğnene rengi filan da bozuluyor.Bazen görüyoruz herkes tarafından çiğnene çiğnene rengi filan da bozuluyor. Fakat Cenâb-ı Peygamber onlara da secde etmiş; yâni onun üzerinde de namaz kılmışlar,Fakat Cenâb-ı Peygamber onlara da secde etmiş; yâni onun üzerinde de namaz kılmışlar, bizim titizliğimize mukabil! "Aman, basma benim seccademe! bizim titizliğimize mukabil!

"Aman, basma benim seccademe!
Aman kaldır ayağını, basıyorsun!.." diyerek ekseriyetle Kâbe'de görüyoruz.Aman kaldır ayağını, basıyorsun!.." diyerek ekseriyetle Kâbe'de görüyoruz. Seccadesini insan yayıyor, başkaları da seccadesine basmasın diyerekSeccadesini insan yayıyor, başkaları da seccadesine basmasın diyerek seccadeyi önüne topluyor. Halbuki o adamın ayağında pislik yok ki; olsa olsa toz oluyor. seccadeyi önüne topluyor. Halbuki o adamın ayağında pislik yok ki; olsa olsa toz oluyor. Toz da tabiatiyle fena bir şey değil. Bu titizlik tabir olunan bir hâl bizde.Toz da tabiatiyle fena bir şey değil. Bu titizlik tabir olunan bir hâl bizde. Cenâb-ı Peygamber bunları yaparken, "O titizliğe lüzum yok, işin iç yüzüne bakın,Cenâb-ı Peygamber bunları yaparken, "O titizliğe lüzum yok, işin iç yüzüne bakın, içinizi temizleyin!" demek istiyor. Kâne yüsemme'l-ünsâ mine'l-hayli ferasen. içinizi temizleyin!" demek istiyor.

Kâne yüsemme'l-ünsâ mine'l-hayli ferasen.

Atların dişi olan kısmına "feres" tabir ediyorlar. Atların dişi olan kısmına "feres" tabir ediyorlar.

Kâne yüsemme't-temra ve'l-lebene'l-atyebâni. Kâne yüsemme't-temra ve'l-lebene'l-atyebâni.

"Hurma ile süt; ne güzel iki tane şey!" derlermiş, öyle yerlermiş. "Hurma ile süt; ne güzel iki tane şey!" derlermiş, öyle yerlermiş.

Kâne yeşeddü sulbehû bi'l-haceri mine'l-ğarasi. Allah! Allah! Kâne yeşeddü sulbehû bi'l-haceri mine'l-ğarasi.

Allah! Allah!

"Mübarek Peygamber Efendimiz açlıklarından nâşi karınlarına taş bağlarlarmış!" "Mübarek Peygamber Efendimiz açlıklarından nâşi karınlarına taş bağlarlarmış!"

Dağlar taşlar, altınlarını ona arz ettiler. Fakat onların hiçbirine tenezzül etmedi.Dağlar taşlar, altınlarını ona arz ettiler. Fakat onların hiçbirine tenezzül etmedi. "Bir gün aç kalayım, Allah'ıma tazarrû edeyim; bir gün doyarsam, o gün de Allah'ıma şükredeyim!" dedi."Bir gün aç kalayım, Allah'ıma tazarrû edeyim; bir gün doyarsam, o gün de Allah'ıma şükredeyim!" dedi. Şimdi burada diyor ki; Yeşeddü sulbehû bi'l-haceri. Hacer, "taş" demektir. Şimdi burada diyor ki;

Yeşeddü sulbehû bi'l-haceri.

Hacer, "taş" demektir.

Mine'l-ğarasi. "Açlıktan karınlarına taş bağlarlarmış, yiyecek bir şey yok!" Mine'l-ğarasi. "Açlıktan karınlarına taş bağlarlarmış, yiyecek bir şey yok!"

Kâne yüşîru fi's-salâti. "Namazda işaret buyururlarmış." Kâne yüşîru fi's-salâti.

"Namazda işaret buyururlarmış."

Bunu birkaç şekilde izah etmişler: Bunu birkaç şekilde izah etmişler: Mesela Şâfiîlerde olduğu gibi rükûdan kalkınca el kaldırıyorlar ya, o kaldırma bu işarettendir, demişler. Mesela Şâfiîlerde olduğu gibi rükûdan kalkınca el kaldırıyorlar ya, o kaldırma bu işarettendir, demişler.

Bir de namazda oturduğumuz vakitte et-Tahiyyatü'yü okurken şehâdet parmağımızı kaldırıyoruz. Bir de namazda oturduğumuz vakitte et-Tahiyyatü'yü okurken şehâdet parmağımızı kaldırıyoruz. Eşhedü enlâ ilâhe, derken kaldırıyoruz, illallah'da indiriyoruz.Eşhedü enlâ ilâhe, derken kaldırıyoruz, illallah'da indiriyoruz. Bu da işarettir, belki bunu tarif etmek istemiştir. Namazda böyle bir işaret yaparlarmış. Bu da işarettir, belki bunu tarif etmek istemiştir. Namazda böyle bir işaret yaparlarmış.

Kâne yeşrabü selâsete enfâsin yüsemmillâhe fî evvelihi ve yahmedüllâhe fî âhirihi. Kâne yeşrabü selâsete enfâsin yüsemmillâhe fî evvelihi ve yahmedüllâhe fî âhirihi.

Suyu üç nefeste içerler; evvelinde bismillah derler,Suyu üç nefeste içerler; evvelinde bismillah derler, sonunda "Hamd olsun ki bu mübarek suyla benim hararetimi giderdi, kandırdı." diyerek Allahu Teâlâ'ya hamd ederler, elhamdülillah derlerdi. sonunda "Hamd olsun ki bu mübarek suyla benim hararetimi giderdi, kandırdı." diyerek Allahu Teâlâ'ya hamd ederler, elhamdülillah derlerdi.

Kâne yüsâfihu'n-nisâe min tahti's-sevbi. "Cenâb-ı Peygamber, kadınlarla musafaha etmemiş." Kâne yüsâfihu'n-nisâe min tahti's-sevbi.

"Cenâb-ı Peygamber, kadınlarla musafaha etmemiş."

Yalnız burada, Biatü'r-rıdvan denilen bir biat olunduğunu biliyoruz.Yalnız burada, Biatü'r-rıdvan denilen bir biat olunduğunu biliyoruz. Cenâb-ı Peygamber 1400 ile 1500 arasındaki bir cemaatle umre niyetiyle Mekke-i Mükerreme'ye gittiler.Cenâb-ı Peygamber 1400 ile 1500 arasındaki bir cemaatle umre niyetiyle Mekke-i Mükerreme'ye gittiler. Fakat Mekkeliler –o zaman kâfir, dinsiz– dediler ki, "Biz sizi Mekke'ye sokmayız!" Fakat Mekkeliler –o zaman kâfir, dinsiz– dediler ki, "Biz sizi Mekke'ye sokmayız!" Hz. Peygamber de –isimleri hatırımda yok, galiba Hz. Osman da içlerinde– onlara gönderdi ki; Hz. Peygamber de –isimleri hatırımda yok, galiba Hz. Osman da içlerinde– onlara gönderdi ki;

"Biz harbe gelmedik! Kâbe'yi tavaf yapacağız, umre yapacağız, dönüp gideceğiz. "Biz harbe gelmedik! Kâbe'yi tavaf yapacağız, umre yapacağız, dönüp gideceğiz. Müsaade etsinler." Müsaade etsinler."

"Biz bu sene Mekke'ye girip de Kâbe'yi tavaf etmenize müsaade edemeyiz." dediler "Biz bu sene Mekke'ye girip de Kâbe'yi tavaf etmenize müsaade edemeyiz." dediler ve Hz. Osman'ı da geri vermediler, orada kaldı. Bunun üzerine ashâb-ı kirâmın hepsi kızdılar.ve Hz. Osman'ı da geri vermediler, orada kaldı. Bunun üzerine ashâb-ı kirâmın hepsi kızdılar. Orada bir biat ettiler, ölüm üzerine söz verdiler. Orada bir biat ettiler, ölüm üzerine söz verdiler. "Bin dört yüzüz, azız ama öleceğiz dönmeyeceğiz ve bunların hakkından geleceğiz!""Bin dört yüzüz, azız ama öleceğiz dönmeyeceğiz ve bunların hakkından geleceğiz!" gibilerden bir muâhede yapıldı. O muâhedede kadınlar da varmış.gibilerden bir muâhede yapıldı.

O muâhedede kadınlar da varmış.
Cenâb-ı Peygamber bir ağaç altında –O ağacı sonra Hz. Ömer kestirdi.– ashâb-ı kirâmla biat ederlerkenCenâb-ı Peygamber bir ağaç altında –O ağacı sonra Hz. Ömer kestirdi.– ashâb-ı kirâmla biat ederlerken kadınlar da gelmişler; "Biz de ölümlerimiz üzerine söz verelim yâ Resûlallah sana!kadınlar da gelmişler; "Biz de ölümlerimiz üzerine söz verelim yâ Resûlallah sana! Ölünceye kadar buradan ayrılmayacağız, muharebe edeceğiz!" demişler.Ölünceye kadar buradan ayrılmayacağız, muharebe edeceğiz!" demişler. Onların ellerini bir hırkanın üzerinden tutmuşlar. Onların ellerini bir hırkanın üzerinden tutmuşlar.

Tabii Cenâb-ı Peygamber'e kimse bir şey diyemez; o her türlü şeyden mâsum ve mahfuzdur.Tabii Cenâb-ı Peygamber'e kimse bir şey diyemez; o her türlü şeyden mâsum ve mahfuzdur. Bu bize bir ders ve ibrettir ki Allahu Teâlâ gerek erkeğe gerek kadına bir şehvet kuvveti vermiştir. Bu bize bir ders ve ibrettir ki Allahu Teâlâ gerek erkeğe gerek kadına bir şehvet kuvveti vermiştir. O şehvet kudretinin önüne insan gücüyle geçilmez.O şehvet kudretinin önüne insan gücüyle geçilmez. İnsan gücüyle bunun önüne geçmenin imkânı yok; çünkü o tıynetini yapacak.İnsan gücüyle bunun önüne geçmenin imkânı yok; çünkü o tıynetini yapacak. Onun için bu iki ateşli kimsenin el ele tutuşmaları, kalemlerin yazamayacağı,Onun için bu iki ateşli kimsenin el ele tutuşmaları, kalemlerin yazamayacağı, akıllarda düşünülemeyen, kalemlerin yazamayacağı birçok hadiseleri müsbet-menfî çok güzel yazarlar.akıllarda düşünülemeyen, kalemlerin yazamayacağı birçok hadiseleri müsbet-menfî çok güzel yazarlar. Yâni çok güzel anlaşırlar. Bugün bunu belki biz ayıp bile sayıyoruz;Yâni çok güzel anlaşırlar. Bugün bunu belki biz ayıp bile sayıyoruz; elinize elini uzattığı vakitte vermezseniz kim bilir neler diyecekler. elinize elini uzattığı vakitte vermezseniz kim bilir neler diyecekler.

Birisi bir vakit benim elimi öpmek istediydi, vermeyince; "Sen Şâfiî misin?" dedi.Birisi bir vakit benim elimi öpmek istediydi, vermeyince; "Sen Şâfiî misin?" dedi. Şâfiîlik vs. başka bir iş, hangisinden olursa olsun; fakat bu yaramaz bir iş!Şâfiîlik vs. başka bir iş, hangisinden olursa olsun; fakat bu yaramaz bir iş! Arada iki gönlü bir birine bağlayan bir şey var.Arada iki gönlü bir birine bağlayan bir şey var. O iki gönül birbirine bağlandıktan sonra onun arasını bozmak da zor! O iki gönül birbirine bağlandıktan sonra onun arasını bozmak da zor!

Çok dikkat etmenizi rica edeceğim. İki gün evvel bir kardeş geldi.Çok dikkat etmenizi rica edeceğim. İki gün evvel bir kardeş geldi. Nişanlanmışlar. Tabii bugün gidip gelmeler mevcut. Olan olmuş.Nişanlanmışlar. Tabii bugün gidip gelmeler mevcut. Olan olmuş. Olan olduktan sonra şimdi de, "Biz kızımızı sana vermeyeceğiz!" diyorlarmış.Olan olduktan sonra şimdi de, "Biz kızımızı sana vermeyeceğiz!" diyorlarmış. İster verin ister vermeyin; olan oldu! Neden oldu? Bir el sıkışmadan oldu.İster verin ister vermeyin; olan oldu! Neden oldu? Bir el sıkışmadan oldu. Elini sıkarsan yarın da dudağını sıkarsın; olur biter iş. Elini sıkarsan yarın da dudağını sıkarsın; olur biter iş.

Bunlardan uzak olmanın lüzumunu Cenâb-ı Peygamber bize bildirmek için kadınların elini tutmadı. Bunlardan uzak olmanın lüzumunu Cenâb-ı Peygamber bize bildirmek için kadınların elini tutmadı. Bize, "Siz de tutmayın!" diyor. Sonra Cenâb-ı Hak da Kur'ân-ı Kerîm'de, "Bakmayın!" diyor.Bize, "Siz de tutmayın!" diyor. Sonra Cenâb-ı Hak da Kur'ân-ı Kerîm'de, "Bakmayın!" diyor. Ne sen ona bak, ne o sana baksın. Bu gözlerin de ellerden daha büyük hünerleri var. Ne sen ona bak, ne o sana baksın.

Bu gözlerin de ellerden daha büyük hünerleri var.
Gözlerin hüneri, ellerin hünerinden daha fenadır. Ne yazılar, ne mektuplar yazar o gözler, neler yapar o gözler!.. Gözlerin hüneri, ellerin hünerinden daha fenadır. Ne yazılar, ne mektuplar yazar o gözler, neler yapar o gözler!..

Onun için Cenâb-ı Hak; Ğuddû! "Yumun!" diyor. "Hanım, sen de yum! Erkek, sen de yum!" diyor. Onun için Cenâb-ı Hak;

Ğuddû! "Yumun!" diyor. "Hanım, sen de yum! Erkek, sen de yum!" diyor.

Bakmayın birbirinize! Bakarsanız ateşler ortalığı alır gider vesselâm.Bakmayın birbirinize! Bakarsanız ateşler ortalığı alır gider vesselâm. Ondan sonra da işin içinden çıkılmaz bir hâle gelir. Ondan sonra da işin içinden çıkılmaz bir hâle gelir.

Allah cümlemizin kusurlarını affetsin. Tevfikât-ı samedâniyyesine mazhar eylesin.Allah cümlemizin kusurlarını affetsin. Tevfikât-ı samedâniyyesine mazhar eylesin. Peygamberimiz'in yaptıklarını yapabilmek hepimizin elimizden gelmez ama Peygamberimiz'in yaptıklarını yapabilmek hepimizin elimizden gelmez ama yaptıklarını yapabilmeye Cenâb-ı Hak bize kudret versin, kuvvet versin, nusret eylesin. yaptıklarını yapabilmeye Cenâb-ı Hak bize kudret versin, kuvvet versin, nusret eylesin.

Şimdi evimizde yere sofrayı kurdurup da yere koyup da yemeye gücümüz yetmiyor. Şimdi evimizde yere sofrayı kurdurup da yere koyup da yemeye gücümüz yetmiyor.

Yetiyor mu? Evimize hâkim değiliz. Kaldır şunu, yerde yiyelim yahu! Yetiyor mu?

Evimize hâkim değiliz. Kaldır şunu, yerde yiyelim yahu!

"Yok efendi olur mu öyle?" diyorlar. Misafir geliyor. "Misafir efendi, sen de burada ye!" "Yok efendi olur mu öyle?" diyorlar. Misafir geliyor.

"Misafir efendi, sen de burada ye!"

"Yok yahu; hani çatal, hani kaşık? Hani peçetesi, tabağı, çatalı?.." "Yok yahu; hani çatal, hani kaşık? Hani peçetesi, tabağı, çatalı?.."

Allah kusurlarımızı affetsin. Allah kusurlarımızı affetsin. Bizim dedelerimizden görenek olarak gelen an'anelerimize,Bizim dedelerimizden görenek olarak gelen an'anelerimize, hep Avrupa'dan gelen an'aneler galip gelmiştir. Yerine onlar oturmuş.hep Avrupa'dan gelen an'aneler galip gelmiştir. Yerine onlar oturmuş. Dedelerimizinki kaybolmuş, yerine bunlar gelmiş. En evvela elimizden donumuz gitmiş. Dedelerimizinki kaybolmuş, yerine bunlar gelmiş. En evvela elimizden donumuz gitmiş. Hepimiz don diyorduk, bugün ne diyoruz? Külot diyoruz. Külot nereden gelmiş yahu?Hepimiz don diyorduk, bugün ne diyoruz? Külot diyoruz. Külot nereden gelmiş yahu? Atlet diyoruz, bizim gömlekti işte bunun adı; hop, oldu atlet! Niçin? Atlet diyoruz, bizim gömlekti işte bunun adı; hop, oldu atlet!

Niçin?

Gâvur ismi daha hoşumuza gitti. Halbuki bunlar incelenince çok abes bir şey! Gâvur ismi daha hoşumuza gitti. Halbuki bunlar incelenince çok abes bir şey!

Geçen gün bizim misafirler vardı. Birisi "Biz taklitçi değiliz." dedi. Geçen gün bizim misafirler vardı. Birisi "Biz taklitçi değiliz." dedi. "İyi bilin, biz Türkler taklitçi değiliz!" dedi. "İyi bilin, biz Türkler taklitçi değiliz!" dedi. Ben de sesimi çıkarmadım ama bütün harekâtımız hep taklitten ibaret! Hepsi taklit! Ben de sesimi çıkarmadım ama bütün harekâtımız hep taklitten ibaret! Hepsi taklit!

Yalnız bir taklidimiz eksik, gâvurların yaptığı alât ü edevâtı yapmakta tembeliz. Yalnız bir taklidimiz eksik, gâvurların yaptığı alât ü edevâtı yapmakta tembeliz. Onları yapmayı istemiyoruz. "Hazır gelsin onlar, alalım!" diyoruz.Onları yapmayı istemiyoruz. "Hazır gelsin onlar, alalım!" diyoruz. Halbuki asıl taklit edilecek şey odur.Halbuki asıl taklit edilecek şey odur. Topunu yap, tankını yap, tayyareni yap; ondan sonra ne yaparsan yap!Topunu yap, tankını yap, tayyareni yap; ondan sonra ne yaparsan yap! Bugün bunların hepsini gâvurdan beklerken olur mu bu iş? Allah kusurlarımızı affetsin. Bugün bunların hepsini gâvurdan beklerken olur mu bu iş? Allah kusurlarımızı affetsin.

Her zaman tekrarlıyorum: Cenâb-ı Peygamber bize;Her zaman tekrarlıyorum: Cenâb-ı Peygamber bize; "Nafile namazların başında birinci rekâtta Kul yâ eyyühe'l-kâfirûne'yi okuyun!" demiş."Nafile namazların başında birinci rekâtta Kul yâ eyyühe'l-kâfirûne'yi okuyun!" demiş. "İkinci rekâtta da Kul hüvallâhü'yü okuyun!" demiş."İkinci rekâtta da Kul hüvallâhü'yü okuyun!" demiş. Neden Kur'an'da bir sürü âyetler varken onları demedi de hep Kul yâ eyyühe'l-kâfirûne'yi okuyun diyor? Neden Kur'an'da bir sürü âyetler varken onları demedi de hep Kul yâ eyyühe'l-kâfirûne'yi okuyun diyor?

Gâvurları, gâvur kimdir öğrenmek lâzım! Ama Allah bizi affetsin. Gâvurları, gâvur kimdir öğrenmek lâzım! Ama Allah bizi affetsin. Gâvurluk çok kolaylaştı mı desek ki acaba!.. Namaz meselesi geldi, Cenâb-ı Peygamber'in,Gâvurluk çok kolaylaştı mı desek ki acaba!..

Namaz meselesi geldi, Cenâb-ı Peygamber'in,
"Namazları öğleden evvel şöyle kılardı, ikindiden sonra böyle kılardı…" ifadeleri geçti. "Namazları öğleden evvel şöyle kılardı, ikindiden sonra böyle kılardı…" ifadeleri geçti.

İslâm'ın şartı kaç? Beş; kelime-i şehâdet, namaz, oruç, hac, zekât. İslâm'ın şartı kaç?

Beş; kelime-i şehâdet, namaz, oruç, hac, zekât.

Bunlara farz derler. Bu farzların birini inkâr etse müslüman olur mu dersiniz?Bunlara farz derler. Bu farzların birini inkâr etse müslüman olur mu dersiniz? "Bunu istemiyorum, bu olmasın!" diyor; namazı istemiyor, namaza inanmıyor."Bunu istemiyorum, bu olmasın!" diyor; namazı istemiyor, namaza inanmıyor. Namaza inanmayan müslüman olur mu? Oruca inanmayan müslüman olur mu? Namaza inanmayan müslüman olur mu? Oruca inanmayan müslüman olur mu? İki tabir var burada: İnanıp yapmamak, bir de inanmamak var. İnanıp yapmazsa fâsık diyorlar.İki tabir var burada: İnanıp yapmamak, bir de inanmamak var. İnanıp yapmazsa fâsık diyorlar. İnanıyor, yapamıyor; bazı kılıyor bazı kılmıyor. Fâsık olur. Fakat inanmıyorsa İslâm onu kabul etmiyor. İnanıyor, yapamıyor; bazı kılıyor bazı kılmıyor. Fâsık olur. Fakat inanmıyorsa İslâm onu kabul etmiyor.

Bugün inanmayanların sayısını bir istatistik yapsalar sayım yapsalar Bugün inanmayanların sayısını bir istatistik yapsalar sayım yapsalar "Yahu, sen bunlara inanıyor musun inanmıyor musun?" diye bir sorsalar da"Yahu, sen bunlara inanıyor musun inanmıyor musun?" diye bir sorsalar da kaç tane inanan var kaç tane inanmayan var bir belli olsa. kaç tane inanan var kaç tane inanmayan var bir belli olsa. Herkes ölünce musalla taşına getiriyorlar. Kendisi de karşıdan seyre bakıyor.Herkes ölünce musalla taşına getiriyorlar. Kendisi de karşıdan seyre bakıyor. Sonra biz de onun namazını kılıyoruz. Bize ne? Allah bilir işini.Sonra biz de onun namazını kılıyoruz.

Bize ne? Allah bilir işini.
Sen ister kıl ister kılma! İnananın yeri cennet, inanmayanın yeri cehennem. Allah bizi affetsin.Sen ister kıl ister kılma! İnananın yeri cennet, inanmayanın yeri cehennem. Allah bizi affetsin. Cümlemizi inananlar zümresinden etsin.Cümlemizi inananlar zümresinden etsin. Ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hayatına kendisini uydurmaya çalışan kullarından etsin. Ve Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in hayatına kendisini uydurmaya çalışan kullarından etsin.

Bazen arpa ekmeğiyle de olsa yetinsek yahut oruç tutup da,Bazen arpa ekmeğiyle de olsa yetinsek yahut oruç tutup da, "Bu akşam da iftar etmeyelim bakalım." deyiversek. "Bu akşam da iftar etmeyelim bakalım." deyiversek. Ertesi sabah da "Bu sabah da yemeyiverelim de oruca öyle niyet edelim." deyiversek. Ertesi sabah da "Bu sabah da yemeyiverelim de oruca öyle niyet edelim." deyiversek.

Hz. Ali Efendimiz'in hikâyesi ne kadar güzel: Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin hasta olmuşlar. Hz. Ali Efendimiz'in hikâyesi ne kadar güzel: Hz. Hasan'la Hz. Hüseyin hasta olmuşlar. Demiş ki; "Yâ Râb, şifa verirsen üç gün oruç tutacağım." Cenâb-ı Hak şifayı vermiş.Demiş ki; "Yâ Râb, şifa verirsen üç gün oruç tutacağım." Cenâb-ı Hak şifayı vermiş. Verince o gün oruca niyet etmişler. Akşamüstü tak, tak kapı çalınmış. Ne o? Sâil. Verince o gün oruca niyet etmişler. Akşamüstü tak, tak kapı çalınmış.

Ne o?

Sâil.

"Yâ Fâtıma, ne yapalım?.." "Ne yapalım efendi, biz sabrederiz; yine oruca niyet ederiz. "Yâ Fâtıma, ne yapalım?.."

"Ne yapalım efendi, biz sabrederiz; yine oruca niyet ederiz.
Bunları o gelene verelim." Veriveriyorlar. Ertesi gün yine iftar edecekler. Bunları o gelene verelim."

Veriveriyorlar. Ertesi gün yine iftar edecekler.
İftar zamanı birisi geliyor, yine ona veriyorlar. Ertesi gün tam iftar edecekler, yine birisi geliyor. İftar zamanı birisi geliyor, yine ona veriyorlar. Ertesi gün tam iftar edecekler, yine birisi geliyor.

Hz. Ali de dar gelirli. Ancak o günün nafakası varsa bir şey kazanabildiyse yiyecek.Hz. Ali de dar gelirli. Ancak o günün nafakası varsa bir şey kazanabildiyse yiyecek. Kazancı da değil; onu da ödünç almış. Hz. Ali Efendimiz o akşam yiyecekleri nafakayı ödünç almış; Kazancı da değil; onu da ödünç almış. Hz. Ali Efendimiz o akşam yiyecekleri nafakayı ödünç almış; bu akşam oruçluyuz, demiş birisinden ödünç almış getirmiş. Yiyecekleri sırada adam geliyor.bu akşam oruçluyuz, demiş birisinden ödünç almış getirmiş. Yiyecekleri sırada adam geliyor. Buyurun, diyorlar veriyorlar. Bu meziyyet-i İslâmiyye! Biz olsak kapıdan değil, bacadan da kovarız. Buyurun, diyorlar veriyorlar.

Bu meziyyet-i İslâmiyye!

Biz olsak kapıdan değil, bacadan da kovarız.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2