Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Âhir 1446
22 Aralık 2024
İmsak
06:47
Güneş
08:19
Öğle
13:08
İkindi
15:26
Akşam
17:46
Yatsı
19:13
Detaylı Arama

Ramazan Ayında Cennetin Süslenmesi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

17 Ramazan 1421 / 13.12.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

El-müsîre İsmi Verilen Bir Rüzgâr Eser, Allah'ın Kullarına İhsanı Ve Rahmeti, Affedilmeyen Dört Zümre, Dualarla Dolu Bayram Günü, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ramazan Ayında Cennetin Süslenmesi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

17 Ramazan 1421 / 13.12.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

El-müsîre İsmi Verilen Bir Rüzgâr Eser, Allah'ın Kullarına İhsanı Ve Rahmeti, Affedilmeyen Dört Zümre, Dualarla Dolu Bayram Günü, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzubillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdülillahi Rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn.el-Hamdülillahi Rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ muhammedinVessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ ve senedinâ ve mededinâ muhammedin ve alâ âlihi ve sahbihî ve men tebi'âhû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn.ve alâ âlihi ve sahbihî ve men tebi'âhû bi-ihsânin ilâ yevmi'd-dîn. Emmâ ba'dü fe-kâle resûlullah sallâllahu aleyhi ve sellem. Aziz ve muhterem kardeşlerim! Emmâ ba'dü fe-kâle resûlullah sallâllahu aleyhi ve sellem.

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Dün bir hadîs-i şerîfe başlamıştık, bir kısmını okumuş bitirememiştik,Dün bir hadîs-i şerîfe başlamıştık, bir kısmını okumuş bitirememiştik, bugün devam edecektik ama bugün o hadîs-i şerîfin başından alıyorum ben.bugün devam edecektik ama bugün o hadîs-i şerîfin başından alıyorum ben. Dün anlattığım kısımları hızlı geçip bugünkü kısmı ile beraber, bir bütün olmasını sağlamak istiyorum. Dün anlattığım kısımları hızlı geçip bugünkü kısmı ile beraber, bir bütün olmasını sağlamak istiyorum.

İbn Abbas radıyallahu anhümâ'dan İbn Hibban'ın rivayet ettiğine göre: İbn Abbas radıyallahu anhümâ'dan İbn Hibban'ın rivayet ettiğine göre:

Ennehû semi'a rasûlallah sallâllahu aleyhi ve sellem yekûlü.Ennehû semi'a rasûlallah sallâllahu aleyhi ve sellem yekûlü. "Abdullah b. Abbas Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in"Abdullah b. Abbas Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediğini duyduğunu nakletmiş, Peygamber Efendimiz şöyle demiş." şöyle dediğini duyduğunu nakletmiş, Peygamber Efendimiz şöyle demiş."

İnne'l-cennete le-tüneccedü veİnne'l-cennete le-tüneccedü ve mine'l-havli ile'l-havli li-duhûli şehr-i ramadâne.mine'l-havli ile'l-havli li-duhûli şehr-i ramadâne. "Hiç şüphe yok ki cennet, bir yıldan öteki yıla, Ramazan ayının girmesi dolayısıyla süslenir,"Hiç şüphe yok ki cennet, bir yıldan öteki yıla, Ramazan ayının girmesi dolayısıyla süslenir, düzenlenir, kendisini güzelleştirir, tanzim eder. Cennet kendisini ziynetlendirir."düzenlenir, kendisini güzelleştirir, tanzim eder. Cennet kendisini ziynetlendirir." Fe-izâ kânet evvelü Fe-izâ kânet evvelü min şehr-i ramadân hebbet rîhün min tahti'l-arş yukâlü lehe'l-müsîre.min şehr-i ramadân hebbet rîhün min tahti'l-arş yukâlü lehe'l-müsîre. "Ramazan'ın birinci gecesi olduğu zaman Arş-ı Azam'ın altından el-müsîre ismi verilen bir rüzgâr eser." "Ramazan'ın birinci gecesi olduğu zaman Arş-ı Azam'ın altından el-müsîre ismi verilen bir rüzgâr eser."

el-Müsîre'nin Arapça mânası, "tozu toprağı birbirine katan,el-Müsîre'nin Arapça mânası, "tozu toprağı birbirine katan, havaya tozları kaldıran hızlı rüzgâr" demek. Arş-ı Azam'ın altından böyle bir rüzgar eser. havaya tozları kaldıran hızlı rüzgâr" demek. Arş-ı Azam'ın altından böyle bir rüzgar eser.

Tüsaffikü varaka eşcâri'l-Tüsaffikü varaka eşcâri'l- "Cennet ağaçlarının bahçelerini şiddetli şekilde sallandırır. "Cennet ağaçlarının bahçelerini şiddetli şekilde sallandırır. Ve hıleka'l-masârî'i. Ve hıleka'l-masârî'i. "Ve bu ağacın altından esen rüzgâr cennet köşklerinin kapılarının halkalarını şiddetli şekilde sallandırır." "Ve bu ağacın altından esen rüzgâr cennet köşklerinin kapılarının halkalarını şiddetli şekilde sallandırır." Fe-yüsme'u li-zâlike tanînun lem yesma'i's-sâmiûne ahsene minhü. Fe-yüsme'u li-zâlike tanînun lem yesma'i's-sâmiûne ahsene minhü. "Bu rüzgârın esmesi, cennet ağaçlarının yapraklarını sallaması "Bu rüzgârın esmesi, cennet ağaçlarının yapraklarını sallaması ve kapı kanatlarının halkalarını çırptırması dolayısıyla öyle hoş nağmeler,ve kapı kanatlarının halkalarını çırptırması dolayısıyla öyle hoş nağmeler, öyle güzel sesler çıkar ki, duyanlar hiç bunun kadar güzel bir ses şimdiye kadar duymamışlardır."öyle güzel sesler çıkar ki, duyanlar hiç bunun kadar güzel bir ses şimdiye kadar duymamışlardır." Bunlardan cennette o kadar güzel nağmeler çıkar. Bunlardan cennette o kadar güzel nağmeler çıkar.

Fe-tebrüzü'l-hûru'l-iynü. "Ve hûrî kızları, gözleri gayet iri, kirpikleri gayet uzun,Fe-tebrüzü'l-hûru'l-iynü. "Ve hûrî kızları, gözleri gayet iri, kirpikleri gayet uzun, badem gözlü, ceylan gözlü, çok güzel cennet hûrîleri çıkarlar."badem gözlü, ceylan gözlü, çok güzel cennet hûrîleri çıkarlar." Hattâbeyne şurefi'l-cenneti. "Cennetin surlarının burçları arasına dururlar."Hattâbeyne şurefi'l-cenneti. "Cennetin surlarının burçları arasına dururlar." Fe-yunâdîne. "Ve seslenirler ki" Hel min hâtibin ilellâhi fe-yüzevvicehû.Fe-yunâdîne. "Ve seslenirler ki" Hel min hâtibin ilellâhi fe-yüzevvicehû. "Yok mu -veyahut- hani var mı Allah'tan kendisini evlendirmesini isteyenler,"Yok mu -veyahut- hani var mı Allah'tan kendisini evlendirmesini isteyenler, ki Allah onları bizlerle evlendirsin? "Yok mu?" diye sorar, "Var mı?" diye sorar. Sonra ki Allah onları bizlerle evlendirsin?

"Yok mu?" diye sorar, "Var mı?" diye sorar. Sonra

Yekulne.Yekulne. "Sonra bu güzel gözlü, mübarek, emsalsiz hûrîler derler ki." Yâ rıdvâne mâ hâzihi'l-leyle. "Sonra bu güzel gözlü, mübarek, emsalsiz hûrîler derler ki." Yâ rıdvâne mâ hâzihi'l-leyle. "Ey cennetin görevlisi büyük melek, Rıdvan meleği, ey cennetin Rıdvan'ı! "Ey cennetin görevlisi büyük melek, Rıdvan meleği, ey cennetin Rıdvan'ı! 'Bu gece ne gecedir?' diye hûrî kızları cennetin baş meleğine, en büyük ulu meleğine sorarlar."'Bu gece ne gecedir?' diye hûrî kızları cennetin baş meleğine, en büyük ulu meleğine sorarlar." Fe-yucîbü bi't-telbiyeti. "Lebbeyk çekerek cennetin bekçisi Rıdvan, onlara cevap verir."Fe-yucîbü bi't-telbiyeti. "Lebbeyk çekerek cennetin bekçisi Rıdvan, onlara cevap verir." Sümme yekûlü. "Ve der ki sonra." Hâzihî evveli leyletin min şehri ramadâne.Sümme yekûlü. "Ve der ki sonra." Hâzihî evveli leyletin min şehri ramadâne. "Bu Ramazan ayının birinci gecesidir." Bilgi veriyor…"Bu Ramazan ayının birinci gecesidir." Bilgi veriyor… Fütihat ebvâbü'l-li's-sâimîne min ümmet-i sallallahu aleyhi ve sellem. Fütihat ebvâbü'l-li's-sâimîne min ümmet-i sallallahu aleyhi ve sellem. "Cennetin kapıları bu Ramazan ayında Ümmet-i Muhammed'den oruç tutanlar için.""Cennetin kapıları bu Ramazan ayında Ümmet-i Muhammed'den oruç tutanlar için." "Cennetin bütün kapıları ardına kadar açıldı." "Cennetin bütün kapıları ardına kadar açıldı."

Yekûlullâhu azze ve celle. Bu arada Peygamber Efendimiz diyor ki;Yekûlullâhu azze ve celle. Bu arada Peygamber Efendimiz diyor ki; "Sonsuz derecede izzet ve celal sahibi olan Allahu Teâlâ hazretleri buyurur ki;"Sonsuz derecede izzet ve celal sahibi olan Allahu Teâlâ hazretleri buyurur ki; Yâ Rıdvân, iftah cinân ve yâ Mâlik ağlik ebvâbe'l-ani's-sâimîne min ümmet-i Ahmede.Yâ Rıdvân, iftah cinân ve yâ Mâlik ağlik ebvâbe'l-ani's-sâimîne min ümmet-i Ahmede. "Ey Rıdvan isimli meleğim, ey Rıdvan! Cennetin kapılarını aç!"Ey Rıdvan isimli meleğim, ey Rıdvan! Cennetin kapılarını aç! Ey Malik isimli meleğim, cehennemin yönetimiyle görevli olan ulu melek,Ey Malik isimli meleğim, cehennemin yönetimiyle görevli olan ulu melek, ey Mâlik sen de cehennemin kapılarınıey Mâlik sen de cehennemin kapılarını Ahmed sallallahu aleyhi ve sellem'in ümmetinden oruçlu olanlara kapat." Ahmed sallallahu aleyhi ve sellem'in ümmetinden oruçlu olanlara kapat."

Görüyorsunuz Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîflerde Allah tarafındanGörüyorsunuz Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîflerde Allah tarafından bazen Muhammed diye adlandırılıyor bazen de Ahmed diye isimlendiriliyor. bazen Muhammed diye adlandırılıyor bazen de Ahmed diye isimlendiriliyor. Ahmed ve Muhammed Peygamber Efendimiz'in isimleridir. İncil'de de Ahmed diye bildirilmiştir.Ahmed ve Muhammed Peygamber Efendimiz'in isimleridir. İncil'de de Ahmed diye bildirilmiştir. "Ahmed isminde bir peygamber gelecek" diye İsa aleyhisselam müjdelemiştir."Ahmed isminde bir peygamber gelecek" diye İsa aleyhisselam müjdelemiştir. Ahmed "çok hamd eden veya çok methedilen" mânasına geliyor.Ahmed "çok hamd eden veya çok methedilen" mânasına geliyor. Muhammed de "çok methedilen" mânasına geliyor.Muhammed de "çok methedilen" mânasına geliyor. Anlam bakımından aynı kökten, yakın kelimeler zaten. İkisi de Kur'ân-ı Kerîm'de var. Anlam bakımından aynı kökten, yakın kelimeler zaten. İkisi de Kur'ân-ı Kerîm'de var.

Muhammedü'r-resûlullah vellezîne me'ahû eşiddâi âle'l-küffâr.Muhammedü'r-resûlullah vellezîne me'ahû eşiddâi âle'l-küffâr. Mesela Fetih sûresinde ve daha başka sûrelerde Muhammed geçiyor diye. Sâf sûresinde de; Mesela Fetih sûresinde ve daha başka sûrelerde Muhammed geçiyor diye. Sâf sûresinde de;

Ve iz kâle îsebnü meryeme yâ benî isrâile innî rasûlullahi ileyküm musaddikanVe iz kâle îsebnü meryeme yâ benî isrâile innî rasûlullahi ileyküm musaddikan limâ beyne yedeyye mine't-tevrâti ve mübeşşiran bi-rasûlin ye'tî min ba'dî ismuhü Ahmed.limâ beyne yedeyye mine't-tevrâti ve mübeşşiran bi-rasûlin ye'tî min ba'dî ismuhü Ahmed. "İsmi Ahmed olan benden sonra gelecek bir peygamberi de size şimdiden müjdeliyorum." diye"İsmi Ahmed olan benden sonra gelecek bir peygamberi de size şimdiden müjdeliyorum." diye İsa aleyhisselam'ın öyle dediği Ahmed ismiyle geleceğini bildirdiği Sâf sûresinde beyan ediliyor. İsa aleyhisselam'ın öyle dediği Ahmed ismiyle geleceğini bildirdiği Sâf sûresinde beyan ediliyor.

Yâ ihbit ile'l-ardı meredete'ş-şeyâtîn ve ğullehüm bi-ağlâl sümmakzifYâ ihbit ile'l-ardı meredete'ş-şeyâtîn ve ğullehüm bi-ağlâl sümmakzif fi'l-bihâr hattâ lâ yufsidu alâ ümmet-i habibî siyâmehüm. fi'l-bihâr hattâ lâ yufsidu alâ ümmet-i habibî siyâmehüm. "Ey Cebrail! Sen de yeryüzüne in, şeytanların azılı âsilerini,"Ey Cebrail! Sen de yeryüzüne in, şeytanların azılı âsilerini, çok saldırganlarını kelepçele ve boyunlarına demir boyunduruklarını kapat, zincirlere sarçok saldırganlarını kelepçele ve boyunlarına demir boyunduruklarını kapat, zincirlere sar ve onları ummanlara at, ki sevgili kulum habibim Muhammed'in ümmetinin oruçlarını bozmaya kalkışamasınlar.ve onları ummanlara at, ki sevgili kulum habibim Muhammed'in ümmetinin oruçlarını bozmaya kalkışamasınlar. O şeytanları ummanlara zincirleyip, kelepçeleyip, bukalayıp at ey Cebrail!" diye Cebrail'e de seslenir. O şeytanları ummanlara zincirleyip, kelepçeleyip, bukalayıp at ey Cebrail!" diye Cebrail'e de seslenir.

Ve yekûlullahu azze ve celle fî külli leyletin min şehr-i ramadâne.Ve yekûlullahu azze ve celle fî külli leyletin min şehr-i ramadâne. "Ve çok izzet ve çok celal sahibi Allahu Teâlâ hazretleri "Ve çok izzet ve çok celal sahibi Allahu Teâlâ hazretleri Ramazan ayının her gecesinde buyurur ki."Ramazan ayının her gecesinde buyurur ki." Selâse.Selâse. "Üç defa nida edecek olan bir münâdiye, yani çağıracak,"Üç defa nida edecek olan bir münâdiye, yani çağıracak, tellallık yapacak bir tellala buyurur ki böyle bağırsın diye." tellallık yapacak bir tellala buyurur ki böyle bağırsın diye."

Hel min sâilin fe-u'tiyehû.Hel min sâilin fe-u'tiyehû. "Var mı bir benden isteği olan ki ben ona istediğini vereyim." "Var mı bir benden isteği olan ki ben ona istediğini vereyim."

Haydi böyle seslen de kullarım duysun diye, meleğe Allahu Teâlâ hazretleri emir buyuruyor.Haydi böyle seslen de kullarım duysun diye, meleğe Allahu Teâlâ hazretleri emir buyuruyor. İsteyen var mı ki istesin de istediğini vereyim. Hel min tâibin fe-etûb aleyhi.İsteyen var mı ki istesin de istediğini vereyim. Hel min tâibin fe-etûb aleyhi. "Var mı bir tevbe eden kulum ki tevbesini kabul edeyim." "Var mı bir tevbe eden kulum ki tevbesini kabul edeyim." Hel min müstağfirin fe-ağfire lehü.Hel min müstağfirin fe-ağfire lehü. "Var mı günahlarının mağfiret edilmesini isteyen bir kulum ki onun günahlarını afv u mağfiret edeyim." "Var mı günahlarının mağfiret edilmesini isteyen bir kulum ki onun günahlarını afv u mağfiret edeyim."

Men yakridü'l meliyye ğayre'l-'adûmi ve'l-vefiyye gayra'z-zalûm.Men yakridü'l meliyye ğayre'l-'adûmi ve'l-vefiyye gayra'z-zalûm. "Kimdir o kimse ki hazineleri dopdolu olan, bomboş olmayan, ahdine, borcuna sâdık olan, "Kimdir o kimse ki hazineleri dopdolu olan, bomboş olmayan, ahdine, borcuna sâdık olan, borcundan caymayan, zalimlik yapmayan kimseye borç verecek kimdir?" borcundan caymayan, zalimlik yapmayan kimseye borç verecek kimdir?"

Yani Allah'a borç verecek kimdir? Yani Allah için kesesinin ağzını açıp da hayır yapacak kimdir? Yani Allah'a borç verecek kimdir? Yani Allah için kesesinin ağzını açıp da hayır yapacak kimdir?

Çünkü Allah borç almaktan münezzeh ama Cenâb-ı Hakk'ın bir lütfu var;Çünkü Allah borç almaktan münezzeh ama Cenâb-ı Hakk'ın bir lütfu var; kullarının böyle yaptığı iyilikleri kendisine yapılmış gibi kabul ediyor.kullarının böyle yaptığı iyilikleri kendisine yapılmış gibi kabul ediyor. Yani kul kesesinin ağzını açacak, hayır verecek, sadaka verecek,Yani kul kesesinin ağzını açacak, hayır verecek, sadaka verecek, onu kendisine verilmiş bir borç gibi kabul ediyor.onu kendisine verilmiş bir borç gibi kabul ediyor. "Bak, ben hazineleri dolu olan, boş olmayan, zengin olan bir borç verilenim."Bak, ben hazineleri dolu olan, boş olmayan, zengin olan bir borç verilenim. Borcuna sâdık olan, yani borcunu mutlaka ödeyecek olan bir borçluyum." diye kendisine verilmiş kabul ediyor.Borcuna sâdık olan, yani borcunu mutlaka ödeyecek olan bir borçluyum." diye kendisine verilmiş kabul ediyor. Yani demek istiyor ki, o verilenleri Allah hemen ödeyecek, kat kat fazlasıyla ödeyecek demek bu. Yani demek istiyor ki, o verilenleri Allah hemen ödeyecek, kat kat fazlasıyla ödeyecek demek bu.

Bir başka hadîs-i şerîfi hatırlatayım bu mâna iyice anlaşılsın diye.Bir başka hadîs-i şerîfi hatırlatayım bu mâna iyice anlaşılsın diye. Mesela Peygamber Efendimiz'in bildirdiğine göre âhirette bir kuluna Allahu Teâlâ hazretleri diyecekmiş ki; Mesela Peygamber Efendimiz'in bildirdiğine göre âhirette bir kuluna Allahu Teâlâ hazretleri diyecekmiş ki;

"Kulum, ben hastalandım, sen beni ziyaret etmedin." "Kulum, ben hastalandım, sen beni ziyaret etmedin."

"Tevbe tevbe..." diyecekmiş kul. "Yâ Rabbi! Sen hastalanır mısın? Bu ne demek?"Tevbe tevbe..." diyecekmiş kul. "Yâ Rabbi! Sen hastalanır mısın? Bu ne demek? Ben seni ne zaman ziyaret etmedim?" Hasta ziyareti... Ben seni ne zaman ziyaret etmedim?"

Hasta ziyareti...

"Dünyadayken filanca sevgili, iyi, salih kulum hastalanmıştı, yatağa düşmüştü, sen onu ziyaret etmedin."Dünyadayken filanca sevgili, iyi, salih kulum hastalanmıştı, yatağa düşmüştü, sen onu ziyaret etmedin. Onu ziyarete gitseydin, beni onun yanında bulacaktın. Yani beni ziyaret etmiş gibi sevap kazanacaktın." Onu ziyarete gitseydin, beni onun yanında bulacaktın. Yani beni ziyaret etmiş gibi sevap kazanacaktın."

"Sonra acıktım kulum, sen beni doyurmadın." "Tevbe tevbe... Yâ Rabbi!"Sonra acıktım kulum, sen beni doyurmadın."

"Tevbe tevbe... Yâ Rabbi!
Sen acıkmazsın, yani bu sözün inceliği ne demek böyle?" Sen acıkmazsın, yani bu sözün inceliği ne demek böyle?"

"Dünyadayken bir kulum aç kaldı, iyi, mü'min bir kulum. Onu doyursaydın, beni doyurmuş olacaktın." "Dünyadayken bir kulum aç kaldı, iyi, mü'min bir kulum. Onu doyursaydın, beni doyurmuş olacaktın."

Yani Cenâb-ı Hak böyle kullarına latife yapıyor. Sonra diyor ki; Yani Cenâb-ı Hak böyle kullarına latife yapıyor. Sonra diyor ki;

Yâ eyyühellezîne âmenû kûnû ensârallah. "Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun." Yâ eyyühellezîne âmenû kûnû ensârallah. "Ey iman edenler! Allah'ın yardımcıları olun."

Allah yardıma muhtaç değil ki!Allah yardıma muhtaç değil ki! Yani dinine yardım eden, müslümanlara yardım edenleriYani dinine yardım eden, müslümanlara yardım edenleri kendisine yardım ediyormuş gibi değerlendiriyor, öyle şereflendiriyor.kendisine yardım ediyormuş gibi değerlendiriyor, öyle şereflendiriyor. "Allah'ın yardımcıları" diye şereflendiriyor."Allah'ın yardımcıları" diye şereflendiriyor. Halbuki Allah kâdir-i mutlak, ne isterse yapar.Halbuki Allah kâdir-i mutlak, ne isterse yapar. Yardıma muhtaç değil, her şey onun dileğiyle oluyor amaYardıma muhtaç değil, her şey onun dileğiyle oluyor ama Cenâb-ı Hakk'ın kullarına böyle bir iltifatı var, böyle anlatımı var.Cenâb-ı Hakk'ın kullarına böyle bir iltifatı var, böyle anlatımı var. Yani buradaki ifadesi de, "Kim hayır hasenât yapacak ki, ben onu kat kat mükâfatlandırayım." demek. Yani buradaki ifadesi de, "Kim hayır hasenât yapacak ki, ben onu kat kat mükâfatlandırayım." demek.

Kâle ve lillâhi azze ve celle fî-külli min şehr-i ramadâne ınde'l-iftâriKâle ve lillâhi azze ve celle fî-külli min şehr-i ramadâne ınde'l-iftâri elfu elfi atîkin mine'n-nâr küllühüm kadi's-tevceb'n-nâr. elfu elfi atîkin mine'n-nâr küllühüm kadi's-tevceb'n-nâr.

"Ve çok aziz ve celil olan Allah'ın, Ramazan ayının her gününde iftar vaktinde"Ve çok aziz ve celil olan Allah'ın, Ramazan ayının her gününde iftar vaktinde cehennemden cehenneme düşmeye müstehak olmuş bin bin kişiyi âzat etmesi vardır." cehennemden cehenneme düşmeye müstehak olmuş bin bin kişiyi âzat etmesi vardır."

Bin bin cehennemliği cehennemden affedip kurtarması vardır.Bin bin cehennemliği cehennemden affedip kurtarması vardır. Cehennemden affedip bağışladığı, azap etmeyip kurtardığı bin bin kişi vardır. Bin bin kişi ne demek? Cehennemden affedip bağışladığı, azap etmeyip kurtardığı bin bin kişi vardır.

Bin bin kişi ne demek?

Milyon demek. Milyon kişi vardır. Milyon demek. Milyon kişi vardır.

Fe-izâ kâne âhiru şehr-i ramadâne.Fe-izâ kâne âhiru şehr-i ramadâne. "Ramazan ayının son günü olduğu zaman." "Ramazan ayının son günü olduğu zaman." A'take fî zâlike'l-yevmi bi-kadri mâ a'takâ min evveli şehri ilâ âhirihî.A'take fî zâlike'l-yevmi bi-kadri mâ a'takâ min evveli şehri ilâ âhirihî. "En son günü olduğu zaman Ramazan ayının ilk gününden o gününe kadar"En son günü olduğu zaman Ramazan ayının ilk gününden o gününe kadar cehennemden ne kadar kulu âzat etmişse, o son gün o kadar kulu daha âzat eder." cehennemden ne kadar kulu âzat etmişse, o son gün o kadar kulu daha âzat eder."

Bir misil daha âzat olmuş oluyor.Bir misil daha âzat olmuş oluyor. Yani Ramazan'ın birinden 29'una kadar kaç kul âzat olmuşsa,Yani Ramazan'ın birinden 29'una kadar kaç kul âzat olmuşsa, en sonuncu gün bir o kadar daha âzat oluyor.en sonuncu gün bir o kadar daha âzat oluyor. Her gün bir milyon âzat oluyordu, 29 gün 29 milyon, 29 milyon daha 58 milyon insan af oluyor.Her gün bir milyon âzat oluyordu, 29 gün 29 milyon, 29 milyon daha 58 milyon insan af oluyor. Yani bu hesaba göre. Yani bu hesaba göre.

İzâ kâne leyletü'l-kadri ye'muru cebrâîl aleyhisselâm fe-yehbitüİzâ kâne leyletü'l-kadri ye'muru cebrâîl aleyhisselâm fe-yehbitü fî kebkebetin mine'l-melâike ve me'ah livâun ahdaru fe-yerk zü'l-livâe alâ zahri'l-kâbeti.fî kebkebetin mine'l-melâike ve me'ah livâun ahdaru fe-yerk zü'l-livâe alâ zahri'l-kâbeti. "Ve Ramazan'da Kadir gecesi olduğu zaman.""Ve Ramazan'da Kadir gecesi olduğu zaman." Ye'muru cebrâîl aleyhisselâm.Ye'muru cebrâîl aleyhisselâm. "Cebrail aleyhisselam'a Allahu Teâlâ ve Tebareke hazretleri emir buyurur." "Cebrail aleyhisselam'a Allahu Teâlâ ve Tebareke hazretleri emir buyurur." Fe-yehbitü fî kebkebetin mine'l-melâike. Fe-yehbitü fî kebkebetin mine'l-melâike. "Meleklerden bir kâfile ile, büyük bir kalabalıkla beraber Cebrail aleyhisselam yere iner.""Meleklerden bir kâfile ile, büyük bir kalabalıkla beraber Cebrail aleyhisselam yere iner." Me'ah livâun ahdaru. "Yanlarında yeşil bir bayrak vardır." Fe-yerkMe'ah livâun ahdaru. "Yanlarında yeşil bir bayrak vardır." Fe-yerk zü'l-livâe alâ zahri'l-kâbeti. "Bu yeşil bayrağı Kâbe'nin sırtına dikerler." zü'l-livâe alâ zahri'l-kâbeti. "Bu yeşil bayrağı Kâbe'nin sırtına dikerler."

Yani üstüne denmek isteniyor. Kâbe'nin üstüne bu yeşil bayrağı Kadir gecesinde dikerler. Yani üstüne denmek isteniyor. Kâbe'nin üstüne bu yeşil bayrağı Kadir gecesinde dikerler.

Ve lehû mietü cenâhin. "Cebrail'in yüz kanadı vardır." Minhâ cenâhâni.Ve lehû mietü cenâhin. "Cebrail'in yüz kanadı vardır." Minhâ cenâhâni. "Bunlardan iki kanat vardır ki." Lâ yenşüruhümâ illâ fî. "Bunlardan iki kanat vardır ki." Lâ yenşüruhümâ illâ fî. "Bu iki kanadı ancak Kadir gecesinde açar, başka zamanlar o kanadı açmaz.""Bu iki kanadı ancak Kadir gecesinde açar, başka zamanlar o kanadı açmaz." Fe-yenşüruhumâ Fe-yenşüruhumâ tilke'l-leyle. "İşte bu Kadir gecesinde başka zaman açmadığı bu iki kanadı da açar."tilke'l-leyle. "İşte bu Kadir gecesinde başka zaman açmadığı bu iki kanadı da açar." Fe-yücâvizâni'l-meşrıka -mağrib.Fe-yücâvizâni'l-meşrıka -mağrib. "Bu iki kanat gündoğusu ile günbatısı arasını tamamen kaplar.""Bu iki kanat gündoğusu ile günbatısı arasını tamamen kaplar." O kadar büyük kanat. O kadar büyük kanat.

Aleyhisselâm el-melâikete fî hâzihi'Aleyhisselâm el-melâikete fî hâzihi' "Cebrail aleyhisselam, o kendisiyle beraber inen melekleri teşvik eder, tahrik eder,"Cebrail aleyhisselam, o kendisiyle beraber inen melekleri teşvik eder, tahrik eder, emreder, yapmaya böyle tekrar tekrar zorlamadan melekleri teşvik eder.emreder, yapmaya böyle tekrar tekrar zorlamadan melekleri teşvik eder. Fe-yüsellimûne alâ külli kâimin ve kâidin Fe-yüsellimûne alâ külli kâimin ve kâidin musallin ve zâkirin. "Bu melekler, her namaz kılan ayakta duranamusallin ve zâkirin. "Bu melekler, her namaz kılan ayakta durana ve her oturana ve her namaz kılana ve zikredene selam verirler." ve her oturana ve her namaz kılana ve zikredene selam verirler."

Bu gecede ayakta durana, oturana esselamu aleyküm, esselamu aleyküm diye [selam verirler.]Bu gecede ayakta durana, oturana esselamu aleyküm, esselamu aleyküm diye [selam verirler.] Ayakta durmaktan maksat, namaz niyazdır.Ayakta durmaktan maksat, namaz niyazdır. Ayakta niyaz eden, namaz kılana, zikir yapana hepsi selam verirler. Ayakta niyaz eden, namaz kılana, zikir yapana hepsi selam verirler.

Ve yüsafihûnehüm ve yüemminûne alâ duâhihim hattâ yatlua'l-fecru.Ve yüsafihûnehüm ve yüemminûne alâ duâhihim hattâ yatlua'l-fecru. "Ve melekler Kadir gecesinde o mü'minlerle musafaha yaparlar. "Ve melekler Kadir gecesinde o mü'minlerle musafaha yaparlar. Ve yanlarında durdukça yaptıkları dualara da amin derler.Ve yanlarında durdukça yaptıkları dualara da amin derler. Kullar ne dua ediyorsa, melekler 'amin amin' derler." Hattâ yatlua'l-fecru. "Sabah oluncaya kadar." Kullar ne dua ediyorsa, melekler 'amin amin' derler." Hattâ yatlua'l-fecru. "Sabah oluncaya kadar."

Sabah vakti gelinceye, imsak kesilinceye kadar, meleklerin dolaşması, musafahası,Sabah vakti gelinceye, imsak kesilinceye kadar, meleklerin dolaşması, musafahası, selam vermesi, amin demesi, bu mübarek faaliyetler, selam vermesi, amin demesi, bu mübarek faaliyetler, Cebrail aleyhisselam'ın faaliyetleri bu gece devam eder.Cebrail aleyhisselam'ın faaliyetleri bu gece devam eder. Cebrail'in iki kanadı doğu ile batının arasını kaplayacak gibi yayılmış olarak. Cebrail'in iki kanadı doğu ile batının arasını kaplayacak gibi yayılmış olarak.

Fe izâ tala'a'l-fecrü. "Fecr-i sâdık doğduğu zaman,Fe izâ tala'a'l-fecrü. "Fecr-i sâdık doğduğu zaman, yani sabahın vaktinin girdiği fecir olayı, tan yeri ağarması başladığı zaman." yani sabahın vaktinin girdiği fecir olayı, tan yeri ağarması başladığı zaman." Aleyhisselam meâşira'l-melâike er-rahîle er-rahîle.Aleyhisselam meâşira'l-melâike er-rahîle er-rahîle. "Cebrail aleyhisselam 'Ey melekler, ey melekler toplulukları, zümreleri, ey meleklerin müfrezeleri!"Cebrail aleyhisselam 'Ey melekler, ey melekler toplulukları, zümreleri, ey meleklerin müfrezeleri! er-Rahil er-rahil, 'Haydi artık göç zamanı geldi.er-Rahil er-rahil, 'Haydi artık göç zamanı geldi. Ayrılıyoruz, ayrılma zamanı geldi, haydi toplanın!' diye seslenir." Fe-yekûlûne.Ayrılıyoruz, ayrılma zamanı geldi, haydi toplanın!' diye seslenir." Fe-yekûlûne. "O melekler derler ki." "O melekler derler ki." -mâ sana'allahu fî havâici'l-mü'minîne min ümmet-i ahmede sallâllahu aleyhi ve sellem. Meraklanıyorlar;-mâ sana'allahu fî havâici'l-mü'minîne min ümmet-i ahmede sallâllahu aleyhi ve sellem. Meraklanıyorlar; "Yâ Cebrail! Ahmed-i Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem'in mü'minlerinin istekleri,"Yâ Cebrail! Ahmed-i Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem'in mü'minlerinin istekleri, ihtiyaçları konusunda Cenâb-ı Mevlâ nasıl bir muamele yaptı, ne eyledi?' diye sorarlar."ihtiyaçları konusunda Cenâb-ı Mevlâ nasıl bir muamele yaptı, ne eyledi?' diye sorarlar." Fe-yekûlü. "Buyurur ki." Cebrail aleyhisselâm bu gece olanlardan meleklere bilgi veriyor. Fe-yekûlü. "Buyurur ki."

Cebrail aleyhisselâm bu gece olanlardan meleklere bilgi veriyor.

Nazara ileyhim fî hâzihi'l-leyle. "Bu gecede Cenâb-ı Hak mü'minlere nazar buyurdu, teveccüh eyledi."Nazara ileyhim fî hâzihi'l-leyle. "Bu gecede Cenâb-ı Hak mü'minlere nazar buyurdu, teveccüh eyledi." Fe'afâ anhüm. "Ve onları afv u mağfiret eyledi." Ve ğafare lehüm. "Ve günahlarını bağışladı." der. Fe'afâ anhüm. "Ve onları afv u mağfiret eyledi." Ve ğafare lehüm. "Ve günahlarını bağışladı." der.

İllâ erba'aten. "Dört cins insan hariç." İllâ erba'aten. "Dört cins insan hariç."

Düşünün ki Peygamber-i zîşanımız tatlı tatlı bunları anlatıyor, sahabe-i kirâm etrafındaDüşünün ki Peygamber-i zîşanımız tatlı tatlı bunları anlatıyor, sahabe-i kirâm etrafında can kulağıyla hayatlarında hiç duymadıkları bilgileri duyuyorlar. Şu bilgilere bak yani... can kulağıyla hayatlarında hiç duymadıkları bilgileri duyuyorlar. Şu bilgilere bak yani... Göklerle, cennetle, görünmeyen âlemle ilgili ne malûmat, ne muazzam tasvirler... Göklerle, cennetle, görünmeyen âlemle ilgili ne malûmat, ne muazzam tasvirler...

Men hüm. "Kim bu dört tane af olunmayan zümre?"Men hüm. "Kim bu dört tane af olunmayan zümre?" Kâle."Peygamber Efendimiz cevap verdi, dedi ki."Kâle."Peygamber Efendimiz cevap verdi, dedi ki." müdminü hamrin. "Birincisi bir adam ki içki müptelâsı, içkiye müdavim, ayyaş." müdminü hamrin. "Birincisi bir adam ki içki müptelâsı, içkiye müdavim, ayyaş."

Ayık duramıyor, içki içiyor. O müdmin-i hamr, içkiye müdavim olanı affetmez. Bir. Ayık duramıyor, içki içiyor. O müdmin-i hamr, içkiye müdavim olanı affetmez. Bir.

Ve âkkun valideyhi. "Ana babasına âsi evlat." Ve âkkun valideyhi. "Ana babasına âsi evlat."

Bağırmış çağırmış, kızmış, kapıyı çarpmış vurmuş. Anası babasını üzmüş…Bağırmış çağırmış, kızmış, kapıyı çarpmış vurmuş. Anası babasını üzmüş… Anasına babasına âsi evlat. Bunu da affetmez. İki. Anasına babasına âsi evlat. Bunu da affetmez. İki.

Ve kâtı'u rahimin. "Akrabalarıyla küsüşmüş, ilgisini kesmiş, ilgilenmiyor, yardımcı olmuyor, gelip gitmiyor.Ve kâtı'u rahimin. "Akrabalarıyla küsüşmüş, ilgisini kesmiş, ilgilenmiyor, yardımcı olmuyor, gelip gitmiyor. Aramıyor, sormuyor… Üç. Ve müşahinun. "Bir de müşahin." Müşahini de affetmez. Aramıyor, sormuyor… Üç.

Ve müşahinun. "Bir de müşahin." Müşahini de affetmez.

Yâ rasûlallah me'l-müşahinü? "Müşâhin ne demek ya Resûlullah?" diye soruyorlar. Yâ rasûlallah me'l-müşahinü? "Müşâhin ne demek ya Resûlullah?" diye soruyorlar.

Kelime olarak anlıyorlar da ne kastedildiğini bilemiyorlar. Müşâhin, "kızgın, kızışmış" demek.Kelime olarak anlıyorlar da ne kastedildiğini bilemiyorlar. Müşâhin, "kızgın, kızışmış" demek. "Kızışmışı da Allah affetmez." diyor. Kızışmıştan muradı ne, onu soruyorlar. "Kızışmışı da Allah affetmez." diyor. Kızışmıştan muradı ne, onu soruyorlar.

Mesela aynı kökten Araplar büyük tır kamyonlarına şâhinât derler,Mesela aynı kökten Araplar büyük tır kamyonlarına şâhinât derler, yani poto poto, homur homur çalışıyor. Sonra denizdeki buharlı gemilere şâhinât derler.yani poto poto, homur homur çalışıyor. Sonra denizdeki buharlı gemilere şâhinât derler. Kazanı var, içine kömür atılıyor, kızgın buharla çalışıyor.Kazanı var, içine kömür atılıyor, kızgın buharla çalışıyor. Yani böyle içinde kızgınlık olan kimseleri de affetmiyor. Yani böyle içinde kızgınlık olan kimseleri de affetmiyor.

Kâle-müsâribü. "Yani 'dargın' demek. Kızgın, arkadaşıyla konuşmuyor, dargın…Kâle-müsâribü. "Yani 'dargın' demek. Kızgın, arkadaşıyla konuşmuyor, dargın… Onları affetmez. Dargınlar barışıncaya kadar Allah affetmez. Onları affetmez. Dargınlar barışıncaya kadar Allah affetmez.

Bir de geçtiğimiz yerde bu hadîs-i şerîfte söylenmeyen ama başka hadîs-i şerîflerden bildiğimiz,Bir de geçtiğimiz yerde bu hadîs-i şerîfte söylenmeyen ama başka hadîs-i şerîflerden bildiğimiz, burada da o hadîs-i şerîfler var, bir şey daha var. burada da o hadîs-i şerîfler var, bir şey daha var. Cebrail, melekler bir insana gelip selam veriyorlar, musafaha ediyorlar ve dualarına 'amin' diyorlar.Cebrail, melekler bir insana gelip selam veriyorlar, musafaha ediyorlar ve dualarına 'amin' diyorlar. Bunların musafaha ettiği kimselere böyle bir ürperme, irkilme gelir.Bunların musafaha ettiği kimselere böyle bir ürperme, irkilme gelir. Böyle gelen irkilme ve ürperme meleklerin musafahasındandır.Böyle gelen irkilme ve ürperme meleklerin musafahasındandır. Kalbi yumuşayıp, gözleri güzel duygularla ılık ılık yaşlar akıtır, o işte meleklerin musafahasındandır. Kalbi yumuşayıp, gözleri güzel duygularla ılık ılık yaşlar akıtır, o işte meleklerin musafahasındandır.

Evet, affolunmayanlar var.Evet, affolunmayanlar var. Onlar da tabii içkiye müdavim olan, devam eden, ana babasına âsi, küs, hizmet etmeyen,Onlar da tabii içkiye müdavim olan, devam eden, ana babasına âsi, küs, hizmet etmeyen, akrabalık bağlarını koparmış olan ve küs olanlar. akrabalık bağlarını koparmış olan ve küs olanlar.

Fe-izâ kânet leyletü'l-fıtri."Fıtır gecesi olduğu zaman.." Fıtır gecesi ne demek? Fe-izâ kânet leyletü'l-fıtri."Fıtır gecesi olduğu zaman.."

Fıtır gecesi ne demek?

"Sadaka, fıtır verildiği gece", yani "bayram gecesi" demek."Sadaka, fıtır verildiği gece", yani "bayram gecesi" demek. Fıtır, aslında "artık orucu tutmamak" demek. Fıtır, aslında "artık orucu tutmamak" demek. Fıtır gecesi demek, yarın artık bayram, oruç yok ya, ondan fıtır deniliyor.Fıtır gecesi demek, yarın artık bayram, oruç yok ya, ondan fıtır deniliyor. Fıtır kelimesi iftar kelimesiyle ilgili. "Artık orucun olmadığı, yemeğin yenildiği gün" demek oluyor.Fıtır kelimesi iftar kelimesiyle ilgili. "Artık orucun olmadığı, yemeğin yenildiği gün" demek oluyor. Bayram günü artık yemek yenilecek ya. Bayram günü artık yemek yenilecek ya.

Sümmiyet tilke'l-leyletü -câizete.Sümmiyet tilke'l-leyletü -câizete. "Bu geceye mükâfatların verilme gecesi ismi verilir." Câize gecesi."Bu geceye mükâfatların verilme gecesi ismi verilir."

Câize gecesi.
Şair hükümdara kaside filan okuduğu zaman çıkartırmış bir kese altın verirmiş.Şair hükümdara kaside filan okuduğu zaman çıkartırmış bir kese altın verirmiş. Veya vezirine işaret edermiş, şuna şu mükâfatı verin diye.Veya vezirine işaret edermiş, şuna şu mükâfatı verin diye. Ohh! O da bir kaside düzenledi [diye] bir kese altını alır gidermiş…Ohh! O da bir kaside düzenledi [diye] bir kese altını alır gidermiş… [Buna da] "câize" deniliyor, "bağış, bol bağış" demek…[Buna da] "câize" deniliyor, "bağış, bol bağış" demek… Demek ki arefe gecesine, bayram gecesine, ertesi gün bayram olan geceye câize gecesi deniliyor.Demek ki arefe gecesine, bayram gecesine, ertesi gün bayram olan geceye câize gecesi deniliyor. Çünkü Cenâb-ı Hak bahşişleri, bağışları veriyor, onun için. Çünkü Cenâb-ı Hak bahşişleri, bağışları veriyor, onun için.

Fe-izâ kâne gadâtü'l-fıtr."Fıtırın yani bayramın sabahı olduğu zaman."Fe-izâ kâne gadâtü'l-fıtr."Fıtırın yani bayramın sabahı olduğu zaman." Ba'asallahu azze ve celle el-melâikete.Ba'asallahu azze ve celle el-melâikete. "Allahu Teâlâ hazretleri melekleri her beldeye salar, gönderir.""Allahu Teâlâ hazretleri melekleri her beldeye salar, gönderir." Fe-ardı. "Bu gönderilen melekler yeryüzüne inerler." Fe-ardı. "Bu gönderilen melekler yeryüzüne inerler." Fe-yekûmûne alâ efvâhi's-sikeki. "Ve yolların, güzergâhların başında bu melekler dururlar."Fe-yekûmûne alâ efvâhi's-sikeki. "Ve yolların, güzergâhların başında bu melekler dururlar." Her yolun başında, her beldede melekler dururlar. Her yolun başında, her beldede melekler dururlar. Fe-yunâdûne bi-savtınFe-yunâdûne bi-savtın ille'l-cinne ve'l-ins.-Veya okunuşu yüsma'u olabilir.-ille'l-cinne ve'l-ins.-Veya okunuşu yüsma'u olabilir.- "Bunlar öyle bir sesle seslenirler ki işitilir.""Bunlar öyle bir sesle seslenirler ki işitilir." "Allah'ın yarattığı bütün varlıklar tarafından işitilir.""Allah'ın yarattığı bütün varlıklar tarafından işitilir." Bu sokak başlarını tutan melekler işitilebilecek bir sesle nida ederler.Bu sokak başlarını tutan melekler işitilebilecek bir sesle nida ederler. İlle'l-cinne ve'l-inse. "Ancak insanlar ve cinler duymaz." İlle'l-cinne ve'l-inse. "Ancak insanlar ve cinler duymaz."

Kuşlar, atlar, koyunlar, böcekler, çiçekler duyar, bütün öteki yaratıklar duyar.Kuşlar, atlar, koyunlar, böcekler, çiçekler duyar, bütün öteki yaratıklar duyar. Allah onlara duyurmaz. Böyle şey olur mu? Yüksek sesle seslenildiği halde duyulmama olur mu, fizikçe? Allah onlara duyurmaz.

Böyle şey olur mu? Yüksek sesle seslenildiği halde duyulmama olur mu, fizikçe?

Olur. Çünkü kulakların frekansları, dalga boyları vardır.Olur. Çünkü kulakların frekansları, dalga boyları vardır. Ondan yukarıdakileri ve ondan aşağıdakileri bizim kulaklarımız almaz. Ondan yukarıdakileri ve ondan aşağıdakileri bizim kulaklarımız almaz. Öteki hayvanların kulaklarının frekans ayarı farklı olduğundan onunki alır.Öteki hayvanların kulaklarının frekans ayarı farklı olduğundan onunki alır. Senin radyon filanca yayını almaz, ötekisinin radyosu daha iyi evsaflıdır, Senin radyon filanca yayını almaz, ötekisinin radyosu daha iyi evsaflıdır, skalası daha geniştir; o duyar. Onun gibi bir şey.skalası daha geniştir; o duyar. Onun gibi bir şey. Onun için mesela zelzele filan olacağı zaman atlar ürküyor. Neden? Onun için mesela zelzele filan olacağı zaman atlar ürküyor.

Neden?

Yerden gelen gürültüleri duyuyorlar.Yerden gelen gürültüleri duyuyorlar. Bizim duymadığımız bazı sesleri onlar duyuyorlar ürküyorlar, hırçınlaşıyorlar, Bizim duymadığımız bazı sesleri onlar duyuyorlar ürküyorlar, hırçınlaşıyorlar, zincirini kopartıyor tarlaya kaçıyor; insanlar duymuyor, biraz sonra zelzele oluyor mesela.zincirini kopartıyor tarlaya kaçıyor; insanlar duymuyor, biraz sonra zelzele oluyor mesela. Buna benzer şeyler… Kuşlar duyuyor kaçışıyorlar, telaşla uçuşuyorlar.Buna benzer şeyler… Kuşlar duyuyor kaçışıyorlar, telaşla uçuşuyorlar. Tecrübeli insanlar, "Ya bunlarda bir acayiplik var." diyor. Neden? Tecrübeli insanlar, "Ya bunlarda bir acayiplik var." diyor.

Neden?

Çünkü onların kulakları farklı. Kulaklar farklı olunca bazısı duyar bazısı duymaz. Çünkü onların kulakları farklı. Kulaklar farklı olunca bazısı duyar bazısı duymaz.

Allah bizim kulaklarımızı da şu dalga boyundan şu dalga boyuna kadar sesleri duyacak şekilde yaratmış.Allah bizim kulaklarımızı da şu dalga boyundan şu dalga boyuna kadar sesleri duyacak şekilde yaratmış. Aşağısını da duymayız, yukarısını da duymayız. Aşağısını da duymayız, yukarısını da duymayız. Yani kulağın duymaz sınırının altında sesler vardır, o sesler faaliyet yapar,Yani kulağın duymaz sınırının altında sesler vardır, o sesler faaliyet yapar, fizik bakımından ölçülür biçilir ama biz duymayız. fizik bakımından ölçülür biçilir ama biz duymayız. O duyma sınırının üstünde sesler vardır, onları da duymayız. Renkler de böyledir.O duyma sınırının üstünde sesler vardır, onları da duymayız. Renkler de böyledir. Bazı ışıklar, dalga boyu ultraviyole ve infirared dediğimiz yani kırmızı altı, mor üstü ışıklar… Bazı ışıklar, dalga boyu ultraviyole ve infirared dediğimiz yani kırmızı altı, mor üstü ışıklar… O arayı duyuyoruz da, görüyoruz da, oradan yukarıdaki aşağıdaki ışınları görmüyoruz.O arayı duyuyoruz da, görüyoruz da, oradan yukarıdaki aşağıdaki ışınları görmüyoruz. Ama fotoğraf kâğıdına, film kâğıdına filan tesir ediyor o ışınlar. Tamam mı? Ama fotoğraf kâğıdına, film kâğıdına filan tesir ediyor o ışınlar.

Tamam mı?

İtiraz yok, tamam, fizikten ispat ettik. Evet.İtiraz yok, tamam, fizikten ispat ettik.

Evet.
Seslenirler bu sokak başlarını tutmuş olan melekler. Seslenirler bu sokak başlarını tutmuş olan melekler. Yekulûne. "Derler ki." Yâ ümmete muhammed.Yekulûne. "Derler ki." Yâ ümmete muhammed. "Ey Ümmet-i Muhammed!" Uhrucû ilâ rabbin kerîmin. "Çıkınız kerem sahibi Rabbin divanına, huzuruna." "Ey Ümmet-i Muhammed!" Uhrucû ilâ rabbin kerîmin. "Çıkınız kerem sahibi Rabbin divanına, huzuruna."

Kerem ne demek? Çok cömert demek... Kerem ne demek?

Çok cömert demek...

Yu'ti'l-cezîl ve azîm.Yu'ti'l-cezîl ve azîm. "Çok bol bahşiş, ikram, mükâfat veren, çok büyük günahları affeden "Çok bol bahşiş, ikram, mükâfat veren, çok büyük günahları affeden kerim Rabbinizin dergâhına, huzuruna çıkınız." Yani bayram namazına geliniz diyor.kerim Rabbinizin dergâhına, huzuruna çıkınız."

Yani bayram namazına geliniz diyor.
Kıymetli, bayram namazı çok önemli… Fe-izâ berezû ilâ musallâhüm.Kıymetli, bayram namazı çok önemli…

Fe-izâ berezû ilâ musallâhüm.
"Onlar namaz kılacakları namazgâhlarına, mü'minler bayram namazı kılacakları yerlere yöneldikleri zaman.""Onlar namaz kılacakları namazgâhlarına, mü'minler bayram namazı kılacakları yerlere yöneldikleri zaman." Yekûlullâhu azze ve celle lil-melâike.Yekûlullâhu azze ve celle lil-melâike. "Pek aziz ve celil olan Allahu Teâlâ hazretleri meleklerine buyurur ki.""Pek aziz ve celil olan Allahu Teâlâ hazretleri meleklerine buyurur ki." Mâ cezâü'l-ecîri izâ amile amelehû.Mâ cezâü'l-ecîri izâ amile amelehû. "İşçi işini yapıp tamamladığı zaman işçinin mükâfatı, ücreti nedir ey meleklerim?" diye sorar. "İşçi işini yapıp tamamladığı zaman işçinin mükâfatı, ücreti nedir ey meleklerim?" diye sorar.

Bilgi için sormuyor. Onların dikkati uyansın, meraklansınlar, düşünsünler diye soruyor. Bilgi için sormuyor. Onların dikkati uyansın, meraklansınlar, düşünsünler diye soruyor.

Kâle tekûlu'l-melâikü. "Melekler der ki." İlâhenâ ve seyyidenâ.Kâle tekûlu'l-melâikü. "Melekler der ki." İlâhenâ ve seyyidenâ. "Ey Rabbimiz, ey Efendimiz, Mâlikimiz!" Cezâühû en tüveffiye ecrahû."Ey Rabbimiz, ey Efendimiz, Mâlikimiz!" Cezâühû en tüveffiye ecrahû. "Karşılığı, işçinin ücreti işi tamamladığı zaman karşılık neyse onu vermektir.""Karşılığı, işçinin ücreti işi tamamladığı zaman karşılık neyse onu vermektir." İşçiliğinin ücretini ona vermektir, derler. İşçiliğinin ücretini ona vermektir, derler.

Kâle. "Bunun üzerine -Peygamber Efendimiz devam ediyor- Allahu Teâlâ hazretleri der ki."Kâle. "Bunun üzerine -Peygamber Efendimiz devam ediyor- Allahu Teâlâ hazretleri der ki." innî üşhidüküm. "Bak meleklerim, işte madem öyle, söylediniz cevabı,innî üşhidüküm. "Bak meleklerim, işte madem öyle, söylediniz cevabı, şimdi ben sizi şahit tutuyorum, şahit kılıyorum sizi ki."şimdi ben sizi şahit tutuyorum, şahit kılıyorum sizi ki." "Ey meleklerim!" Ennî kad ce'altü sevâbehüm min siyâmihim şehr-i ramadâne"Ey meleklerim!" Ennî kad ce'altü sevâbehüm min siyâmihim şehr-i ramadâne ve kıyâmihim rıdâye ve mağfiretî. ve kıyâmihim rıdâye ve mağfiretî. "Ey meleklerim! Sizi şahit kılıyorum ki ben Ramazan ayını oruç tutmalarının "Ey meleklerim! Sizi şahit kılıyorum ki ben Ramazan ayını oruç tutmalarının ve geceleri de benim rızam ve mağfiretimi kazanmak içinve geceleri de benim rızam ve mağfiretimi kazanmak için ibadetle geçirmelerinin mükâfatını veriyorum şimdi." ibadetle geçirmelerinin mükâfatını veriyorum şimdi."

Ve yekûlü. "Ve buyurur ki." Yâ ibâdî. '"Ey benim kullarım!" Ve yekûlü. "Ve buyurur ki." Yâ ibâdî. '"Ey benim kullarım!"

Allahu Teâlâ Rabbimiz mü'minlere sesleniyor. Selûnî. "İsteyiniz." Allahu Teâlâ Rabbimiz mü'minlere sesleniyor.

Selûnî. "İsteyiniz."

Yani dileyiniz dilediğinizi, dileyiniz benden ne dilerseniz. Yani dileyiniz dilediğinizi, dileyiniz benden ne dilerseniz.

Selûnî fe-ve izzetî ve celâlî. "İzzetime, celalime and ederim, yemin ederim ki ben Azîmüşşan."Selûnî fe-ve izzetî ve celâlî. "İzzetime, celalime and ederim, yemin ederim ki ben Azîmüşşan." Lâ tes'elûni'l-yevme şey'en fî cem'iküm li-âhiretüküm illâ a'teytüküm.Lâ tes'elûni'l-yevme şey'en fî cem'iküm li-âhiretüküm illâ a'teytüküm. "Şu toplantınızda, şu toplanmış halinizde, âhiretiniz için"Şu toplantınızda, şu toplanmış halinizde, âhiretiniz için şu bayram sabahında ne isterseniz mutlaka vereceğim. Âhiretiniz için." şu bayram sabahında ne isterseniz mutlaka vereceğim. Âhiretiniz için." Ve lâ li-dünyâküm illâ nazartü leküm. "Dünyanız için bir şey de istemişseniz,Ve lâ li-dünyâküm illâ nazartü leküm. "Dünyanız için bir şey de istemişseniz, ona da teveccüh edeceğim, onu da ihsan edeceğim." ona da teveccüh edeceğim, onu da ihsan edeceğim."

Yani [insanın] dünya ve âhiret muratları oluyor.Yani [insanın] dünya ve âhiret muratları oluyor. O zaman bayram günü bol bol duaya gayret edin. Hatırınızda tutun. O zaman bayram günü bol bol duaya gayret edin. Hatırınızda tutun.

Ve izzetî. "İzzetime yemin ederim, and ederim ki." Le-esturanne aleykümVe izzetî. "İzzetime yemin ederim, and ederim ki." Le-esturanne aleyküm mâ râkabtümûnî. "Siz bana kulluğunuza dikkat ettiğiniz,mâ râkabtümûnî. "Siz bana kulluğunuza dikkat ettiğiniz, kendinizi teftiş altında tuttuğunuz müddetçe ben de sizin ayak sürçmelerinizi, kendinizi teftiş altında tuttuğunuz müddetçe ben de sizin ayak sürçmelerinizi, ayaklarınızın kaymalarını, hatalarınızı, yaptığınız kusurlarınızı örteceğim." ayaklarınızın kaymalarını, hatalarınızı, yaptığınız kusurlarınızı örteceğim." Hesaba sokmayacağım, cezalandırmayacağım. Ve izzetî. Hesaba sokmayacağım, cezalandırmayacağım. Ve izzetî. "İzzetime ve celalime yemin ederim ki." Lâ ühzîküm. "Sizi mahçup düşürmeyeceğim.""İzzetime ve celalime yemin ederim ki." Lâ ühzîküm. "Sizi mahçup düşürmeyeceğim." Günahınızı fâşedip, ayıplarınızı ortaya saçıp sizi mahçup ve perişan düşürmeyeceğim.Günahınızı fâşedip, ayıplarınızı ortaya saçıp sizi mahçup ve perişan düşürmeyeceğim. Ve lâ afdahuküm beyne ashâbi'l-hudûdi.Ve lâ afdahuküm beyne ashâbi'l-hudûdi. "Hadd-i şer'î hakkına sahip olanların karşısında sizi rezil perişan etmeyeceğim." "Hadd-i şer'î hakkına sahip olanların karşısında sizi rezil perişan etmeyeceğim."

Hadd-i şer'î sahipleri ne demek? Kul üzerinde hakları olanlar...Hadd-i şer'î sahipleri ne demek?

Kul üzerinde hakları olanlar...
Onlar gelip de yakaya yakışıp da "Ver hakkımı!" deyip rezil rüsvay edecek,Onlar gelip de yakaya yakışıp da "Ver hakkımı!" deyip rezil rüsvay edecek, "Sende şu kadar hakkım var, bu kadar hakkım var." diyecek ya;"Sende şu kadar hakkım var, bu kadar hakkım var." diyecek ya; "Onların karşısında da sizi perişan etmeyeceğim." Yani kul haklarından da kurtaracağım sizi. "Onların karşısında da sizi perişan etmeyeceğim." Yani kul haklarından da kurtaracağım sizi.

O kulları nasıl kurtarır? Çeker kenara, bundan ne istiyorsanız benden isteyin, alın şu kadar,O kulları nasıl kurtarır?

Çeker kenara, bundan ne istiyorsanız benden isteyin, alın şu kadar,
alın şu kadar daha, alın şu kadar daha… Tamam, yakasını bıraktırır.alın şu kadar daha, alın şu kadar daha… Tamam, yakasını bıraktırır. Cenâb-ı Hak verince sevine sevine giderler. Cenâb-ı Hak verince sevine sevine giderler.

Nsarifû mağfûran leküm.Nsarifû mağfûran leküm. "Haydi bu bayram namazından afv u mağfiret olmuşlar olarak evinize gidin bakalım.""Haydi bu bayram namazından afv u mağfiret olmuşlar olarak evinize gidin bakalım." Kad ardaytumûnî. "Beni hoşnut ettiniz, bana güzel kulluk ettiniz." Ve radîytu anküm. Kad ardaytumûnî. "Beni hoşnut ettiniz, bana güzel kulluk ettiniz." Ve radîytu anküm. "Ben de sizden razı oldum." der. Allahu Teâlâ hazretleri, bayram günü böyle buyurur. "Ben de sizden razı oldum." der. Allahu Teâlâ hazretleri, bayram günü böyle buyurur.

Fe-tefrehu'l-melâikü. "Melekler de bu rahmeti, bu lütfu, bu ikramı, bu bayramı,Fe-tefrehu'l-melâikü. "Melekler de bu rahmeti, bu lütfu, bu ikramı, bu bayramı, bu havayı görünce, duyunca, işitince çok ferahlanırlar, sevinirler." bu havayı görünce, duyunca, işitince çok ferahlanırlar, sevinirler." Ve testebşirü bimâ yu'tıllâhu Ve testebşirü bimâ yu'tıllâhu hâzihi'l-ümmete. "Aziz ve celil olan Allahu Teâlâ hazretlerininhâzihi'l-ümmete. "Aziz ve celil olan Allahu Teâlâ hazretlerinin yaptığı ikramları birbirlerine müjdelerler, anlatırlar." İzâ aftarû min şehr-i ramadâne. yaptığı ikramları birbirlerine müjdelerler, anlatırlar." İzâ aftarû min şehr-i ramadâne. "Ramazan ayını bırakıp da artık oruçsuz bayrama geçtikleri Şevval ayına başladıkları zaman." "Ramazan ayını bırakıp da artık oruçsuz bayrama geçtikleri Şevval ayına başladıkları zaman."

Bu işin sonu da böyle biter. Bu işin sonu da böyle biter.

Allahu Teâlâ hazretleri Ramazan'ı güzel geçirip, bayrama öyle erip, bu anlatılanlara erişip,Allahu Teâlâ hazretleri Ramazan'ı güzel geçirip, bayrama öyle erip, bu anlatılanlara erişip, bu devletleri, saadetleri, mükâfatları kazanmayı cümlemize cümlenize nasip ve müyesser eylesin. bu devletleri, saadetleri, mükâfatları kazanmayı cümlemize cümlenize nasip ve müyesser eylesin.

Bi-hürmeti esmâihi'l-hüsnâ ve'smihi'l-a'zam ve bi-hürmeti habîbihi'l-müctebâBi-hürmeti esmâihi'l-hüsnâ ve'smihi'l-a'zam ve bi-hürmeti habîbihi'l-müctebâ ve ibâdihi's-sâlihîn ve bi-hürmeti leylete's-siyâmu ve'l-kıyâmu ramadan ve ibâdihi's-sâlihîn ve bi-hürmeti leylete's-siyâmu ve'l-kıyâmu ramadan ve bi-hürmeti esrâr-ı sûreti'l-Fâtiha, ma'as'salâtu vesselâm. ve bi-hürmeti esrâr-ı sûreti'l-Fâtiha, ma'as'salâtu vesselâm.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2