Aziz ve sevgili Akra dinleyicileri!
Seher vaktiniz, sahurunuz hayırlı ve mübarek olsun... Allah Teâlâ Hazretleri şu çok güzel, çok bereketli Ramazan ayının hayrından, feyzinden, ikramlarından cümlenizi azami derecede istifade edenlerden eylesin...
“Ağanın eli tutulmaz!”
Yâni, “Sen yapma, bırak ben yapayım!” denmez. Ağadır, istediği kadar ikramda, cömertlikte bulunacak demektir. Hayrın ve iyilik yapmanın, ihsânda, bağışta, ikrâmda bulunmanın da hududu yoktur. İnsan yukarıya doğru, üst derecesine doğru, yapabildiği kadar yapabilir. Ama alt derecesi, zekatını vermesi lazım bir zenginin!..
“Paraysa, altınsa, gümüşse; bunun kırkta birini ver!” diyor.
“Şu kadar koyunun varsa, o koyundan şu kadar ver! Şu kadar deven varsa, şu kadar deve için şu kadar koyun; bu kadar deve için şu kadar deve yavrusu... “diye birtakım müşahhas, elle tutulur, anlaşılır tavsiyelerde bulunuyor.
“Sabırla koruk helva olur.” deniliyor.
Koruk üzüm olacak, sıkılacak, pekmez olacak... O pekmezden çeşitli tatlılar yapılacak, helva olacak, karşımıza gelecek. Tabi, bir sabır işi... Sonra, çeşitli ibadetlere de insanın sabretmesi lazım geliyor.
“Hocam siz sorun!” der.
Çünkü hakikaten, hangisini anlatması gerektiğinde, bu sefer kendisinde çeşitli ihtimallerin zihnine hücumundan dolayı şaşkınlık meydana geldiği için ne yapacağını şaşırır.
el-Îmânü nısfâni, fe-nısfün fi’s-sabri ve nısfün fi’ş-şükri.
(el-îmânü nısfâni) “İman iki kısımdır, yarı yarıya iki yarımdan meydana gelir, iki yarımdır: (Fe-nisfün fi’s-sabr) Yarısı sabırdadır. (Ve nısfun fi’ş-şükür) Yarısı da şükürdedir.” buyurmuş. Onun için bu güzel vasfı, sabırlı olmak vasfını kazanabilmek, ağır başlı, engin, iradeli, sebatlı böyle bir insan olabilmek için; yâni başarının en önemli şartlarından birisi olan bu güzel ahlakı kazanmak için bir eğitim görmüş oluyoruz. Bir aylık eğitim... Hem de her sene bu eğitim tekrarlanıyor. Ve Müslüman yaşlandıkça, kemâlâtı böylece ortaya çıkmaya başlıyor. Çünkü dinin emirlerini tutuyor.
(Isbir ve tevâda’ erfa’ke) “Sen sabır gösterir, tevazu edersen; ben seni yükseltirim.” diye vaad ediyor.
Hakikaten, bir insan tevazu gösterdiği zaman, alçak gönüllü olduğu zaman, “Acaba bir şeyler kayıp mı ediyor?” diye düşünebiliriz. Ama öyle olmuyor. Öteki insanlar, onun o tevazu göstermesinden dolayı rahatlıyorlar, ona karşı duyguları yumuşuyor ve sevgileri artıyor. Netice itibariyle, bu tevazu göstermesi onda kayıp meydana getirmiyor, çevrenin sevgisini kazanıyor; toplum düzene giriyor, insanlar muhabbetli oluyor ve sonunda o yükseliyor.
(Ve’şkürnî ezidke) “Bana şükret, ben arttırırım.”
Evet, bu bir ilâhi kanundur. Allah Teâlâ Hazretleri her şeyimizi veriyor bize. Ömrümüz ondan, sıhhatimiz ondan, hayatımız ondan... Verdiği evlat, mal, mülk, zenginlik ondan... Yâni o ihsân ediyor her şeyi.
Sevgili dinleyiciler!
Ekramü’l-Ekramîn olan Mevlâmız, kul ne isterse veriyor. Demek ki, kulun içindeki şiddetli arzular, dualar, istekler sonunda Allah tarafından kendisine ihsân ediliyor. Kanun-u ilâhîsi böyle... Onun için biz kendimizin affolunmasını, kusurlarımızın bağışlanmasını istemekte dikkatli olmalıyız ve ısrarlı olmalıyız, devamlı olmalıyız.
(Ve sıl rahimeke ezid umrak) “Yakınlarına bağlantını sağlamlaştır, alâkanı devam ettir; ömrünü arttırayım.”
Bu rahim dediğimiz şey, akraba demek. Yâni insanın doğum dolayısıyla çeşitli kimselerle olan yakınlıkları var; teyzelik, halalık, amcalık, dayılık, çeşitli şekillerde... Tabi, bu insanlar bizim yakınlarımızdır, akrabamızdır. Bunlarla ilişkimizi devam ettirmeyi, akrabalık bağlarının iyi sürdürülmesini Allah Teâlâ Hazretleri emrediyor. Ve bunun sonunda mânevi mükâfat olarak ömrün arttırılacağını vaad ediyor hadis-i kudsîde Allah Teâlâ Hazretleri, Rabbimiz, alemlerin Rabbi Mevlâmız.
Tevbe ve istiğfar edeceğiz ki Allah bizi mükâfat olarak mağfiret eyleyecek.
Akrabamızı da gözeteceğiz. Onlara hem ziyaretler suretiyle, gönlünü almak suretiyle, akrabalık bağlarında vazifemizi göstereceğiz, güzel yapacağız; hem de mâlî durumdan sıkıntıları varsa, maddî mânevi sıkıntılarına da destek olacağız, yardımlarda bulunacağız.