Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Evvel 1446
23 Kasım 2024
İmsak
06:23
Güneş
07:53
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Şakîk-i Belhî Hazretleri (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

4 Şevvâl 1413 / 27.03.1993
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Fakirlik Nimeti, Dünya ve Ahiret, Başka Ümmetlerin Müslümanlara Saldırması, Zâhid ve Mütezehhid, Allah’ın | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Şakîk-i Belhî Hazretleri (2)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

4 Şevvâl 1413 / 27.03.1993
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Fakirlik Nimeti, Dünya ve Ahiret, Başka Ümmetlerin Müslümanlara Saldırması, Zâhid ve Mütezehhid, Allah’ın | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîne alâ külli hâlin ve fî külli hînel-Hamdü lillâhi Rabbi'l-âlemîne alâ külli hâlin ve fî külli hîn hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi kemâ yenbeğî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih.hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi kemâ yenbeğî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ hayri halkıhî ve safiyyihî Muhammedeni'l-MustafaVe's-salâtu ve's-selâmu alâ hayri halkıhî ve safiyyihî Muhammedeni'l-Mustafa ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-ceza'. ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ yevmi'l-ceza'.

Emmâ ba'd. Aziz ve muhterem kardeşlerim! Emmâ ba'd.

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi hem dünyada hem âhirette üzerinize olsun.Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi hem dünyada hem âhirette üzerinize olsun. Allah iki cihanda sizleri ve bizleri bahtiyar eylesin. Cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin.Allah iki cihanda sizleri ve bizleri bahtiyar eylesin. Cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin. Gönüllerimizin muradlarını ihsan eylesin.Gönüllerimizin muradlarını ihsan eylesin. Sevdiği kulları zümresinde yaşamayı, o zümreden haşrolmayı,Sevdiği kulları zümresinde yaşamayı, o zümreden haşrolmayı, o zümre ile cennette beraber olmayı nasip eylesin. o zümre ile cennette beraber olmayı nasip eylesin.

Tabâkâtu's-sûfiyye kitabını okurken seyahatlerimiz dolayısıyla mola vermiştik.Tabâkâtu's-sûfiyye kitabını okurken seyahatlerimiz dolayısıyla mola vermiştik. Tabii içimizde ve hoca kardeşlerimizin arasında bunu okutacak kardeşlerimiz vardır.Tabii içimizde ve hoca kardeşlerimizin arasında bunu okutacak kardeşlerimiz vardır. Fakat üslup bozulmasın, tek bir ağızdan tek bir kişinin şerhi olsun diye arkadaşlar istememişlerdi.Fakat üslup bozulmasın, tek bir ağızdan tek bir kişinin şerhi olsun diye arkadaşlar istememişlerdi. Bizim olmadığımız haftalar başkaları bunu devam ettirse de olabilirdi ama öyle olmadı, Bizim olmadığımız haftalar başkaları bunu devam ettirse de olabilirdi ama öyle olmadı, "Bulundukça devam ettirelim." denildi. Biz de çeşitli mâniler dolayısıyla birkaç hafta yapamamıştık."Bulundukça devam ettirelim." denildi. Biz de çeşitli mâniler dolayısıyla birkaç hafta yapamamıştık. Şimdi Allah kısmet ederse fırsatlar nasip eylesin. Şimdi Allah kısmet ederse fırsatlar nasip eylesin.

64. sayfanın dokuzuncu ibaresini okuyarak devam edecekmişiz. 64. sayfanın dokuzuncu ibaresini okuyarak devam edecekmişiz.

Fakat uzun okunmasına başlamadan önce, seve seve yaptığımız bir takım gönül borçlarımız var.Fakat uzun okunmasına başlamadan önce, seve seve yaptığımız bir takım gönül borçlarımız var. Başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ruh-ı pâkine olmak üzere, Başta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in ruh-ı pâkine olmak üzere, onun mübarek ashâbının, ezvâcının, ervahının, veliahtının, sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin hepsinin,onun mübarek ashâbının, ezvâcının, ervahının, veliahtının, sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemizin hepsinin, sahabe-i kiram, Ebû Bekr-i Sıddîk, Aliyyi'l-Murtezâ rıdvanullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn hazerâtından sahabe-i kiram, Ebû Bekr-i Sıddîk, Aliyyi'l-Murtezâ rıdvanullâhi teâlâ aleyhim ecmaîn hazerâtından kendisinden feyz aldığımız Hocamız'a kadar güzerân eylemiş olan bütün mürşitlerimizin, kendisinden feyz aldığımız Hocamız'a kadar güzerân eylemiş olan bütün mürşitlerimizin, pîrlerimizin üstatlarımızın, bu beldeleri canlarıyla mallarıyla her türlü fedakârlığı yaparakpîrlerimizin üstatlarımızın, bu beldeleri canlarıyla mallarıyla her türlü fedakârlığı yaparak kuvvetli bir iman aşkıyla "Resûlullah Efendimiz'in hadisindeki müjdeye ben mahzar olayım." diyekuvvetli bir iman aşkıyla "Resûlullah Efendimiz'in hadisindeki müjdeye ben mahzar olayım." diye şevk duyarak oralarda çarpışmış olan ve şu beldeye de ismini vermiş olanşevk duyarak oralarda çarpışmış olan ve şu beldeye de ismini vermiş olan Ebû Eyyûb el-Ensârî Halid b. Zeyd hazretlerine ve bu çevrede medfun bulunan diğer sahabe-i kirama,Ebû Eyyûb el-Ensârî Halid b. Zeyd hazretlerine ve bu çevrede medfun bulunan diğer sahabe-i kirama, tâbiîne, evliyâullaha, sâlihîne, içinde şu ibadeti yaptığımız tekkenin kurucusu ve vaizitâbiîne, evliyâullaha, sâlihîne, içinde şu ibadeti yaptığımız tekkenin kurucusu ve vaizi alt katta medfun bulunan Mustafa Selami Efendi hazretlerine ve hulefâsınaalt katta medfun bulunan Mustafa Selami Efendi hazretlerine ve hulefâsına ve çevredeki Nurî hazretlerine ve diğer evliyâullah büyüklerimize Şefik Efendi'yeve çevredeki Nurî hazretlerine ve diğer evliyâullah büyüklerimize Şefik Efendi'ye ve bu beldeyi fethetmiş olan Fatih Sultan Mehmed Han'a ve ordusu mensubuve bu beldeyi fethetmiş olan Fatih Sultan Mehmed Han'a ve ordusu mensubu şehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ruhlarına ve uzaktan yakındanşehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ruhlarına ve uzaktan yakından -arkadaşlar görüyorum ki başka şehirlerden gelmişler--arkadaşlar görüyorum ki başka şehirlerden gelmişler- kardeşlerimizin de âhirete göçmüş olan yakınlarının ruhlarına hediye olsun;kardeşlerimizin de âhirete göçmüş olan yakınlarının ruhlarına hediye olsun; biz hayatta olan mü'minler de şu okuduklarımızın sevabıyla bereketiyle Rabbimiz'in yolunda biz hayatta olan mü'minler de şu okuduklarımızın sevabıyla bereketiyle Rabbimiz'in yolunda Kur'ân-ı Kerîm'in ahkâmına uygun, Peygamber Efendimiz'in sünnet i seniyyesi dairesinde yaşayalım,Kur'ân-ı Kerîm'in ahkâmına uygun, Peygamber Efendimiz'in sünnet i seniyyesi dairesinde yaşayalım, Peygamber Efendimiz'in şefaatine nâil olalım, Allahu Teâlâ hazretlerinin rızasına rahmetine erelim diye; Peygamber Efendimiz'in şefaatine nâil olalım, Allahu Teâlâ hazretlerinin rızasına rahmetine erelim diye; beldelerimizi ve sâir İslâm beldelerini Rabbimiz korusun, âfetlerden, musibetlerden, beldelerimizi ve sâir İslâm beldelerini Rabbimiz korusun, âfetlerden, musibetlerden, fâsıkların, fâcirlerin, zalimlerin baskısından, galebesinden, düşmanların istilasından korusunfâsıkların, fâcirlerin, zalimlerin baskısından, galebesinden, düşmanların istilasından korusun ve sevdiklerimizle beraber, temenni ettiklerimizle beraber, diğer bütün kardeşlerimizle beraberve sevdiklerimizle beraber, temenni ettiklerimizle beraber, diğer bütün kardeşlerimizle beraber Rabbimiz bize dünyanın âhiretin her türlü hayırlarını ihsan eylesin,Rabbimiz bize dünyanın âhiretin her türlü hayırlarını ihsan eylesin, dünyanın ve âhiretin her türlü şerlerinden bizleri korusun diye bir Fatiha, dünyanın ve âhiretin her türlü şerlerinden bizleri korusun diye bir Fatiha, 11 İhlâs-ı şerîf okuyalım, öyle başlayalım. 11 İhlâs-ı şerîf okuyalım, öyle başlayalım.

Bismillâhirrahmânirrahîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Tercüme-i hâlini okuduğumuz, bu kitapta hayatları yazılmış büyüklerin yedincisi olanTercüme-i hâlini okuduğumuz, bu kitapta hayatları yazılmış büyüklerin yedincisi olan Şakîk-i Belhî hazretlerindeyiz. Belh, Horasan'da bir şehirdir.Şakîk-i Belhî hazretlerindeyiz. Belh, Horasan'da bir şehirdir. Ve o şehirde Arap asıllı bir sülaleden gelmiş Şakîk-î Belhî hazretleri… Ve o şehirde Arap asıllı bir sülaleden gelmiş Şakîk-î Belhî hazretleri… Horasan meşâyihinin en meşhurlarından, en büyüklerinden.Horasan meşâyihinin en meşhurlarından, en büyüklerinden. Ve bilhassa tevekkül konusundaki sözleri ve tavırları meşhur olan ve ahvâl-i kalbiyye,Ve bilhassa tevekkül konusundaki sözleri ve tavırları meşhur olan ve ahvâl-i kalbiyye, tasavvufî haller konusunda ince mânaları dile getiren bir kimse olduğunu hatırlatıyorum.tasavvufî haller konusunda ince mânaları dile getiren bir kimse olduğunu hatırlatıyorum. Hâtem i Esam'ın üstadı, o da meşhur bir kimse, İbrahim b. Edhem'le, ikisi de Belh şehrinden,Hâtem i Esam'ın üstadı, o da meşhur bir kimse, İbrahim b. Edhem'le, ikisi de Belh şehrinden, sohbetleri var, bir arada bulunmuşlar. Ve tarikatı İbrahim b. Edhem hazretlerinden ahzetmiş,sohbetleri var, bir arada bulunmuşlar. Ve tarikatı İbrahim b. Edhem hazretlerinden ahzetmiş, yani ondan almış olduğu bu kitabın evvelki haftalar okuduğumuz kısmında kaydedilmiş idi. yani ondan almış olduğu bu kitabın evvelki haftalar okuduğumuz kısmında kaydedilmiş idi.

64. sayfada bu zâtın hayatı ile ilgili paragrafların dokuzuncusunda:64. sayfada bu zâtın hayatı ile ilgili paragrafların dokuzuncusunda: -eseri neşreden bulunması kolay olsun diye numaralamış- -eseri neşreden bulunması kolay olsun diye numaralamış-

Kâle: Semi'tü Şakîkan… Daha önceki rivayet zincirini bulalım, kimmiş [râvi;] Kâle: Semi'tü Şakîkan… Daha önceki rivayet zincirini bulalım, kimmiş [râvi;] Ebû Ali Said b. Ahmed el-Belhî Muhammed b. Abd'den duymuş.Ebû Ali Said b. Ahmed el-Belhî Muhammed b. Abd'den duymuş. O da dayısı Muhammed b. Leys'den duymuş. O da el-Hâmid Leffaf'dan duymuş.O da dayısı Muhammed b. Leys'den duymuş. O da el-Hâmid Leffaf'dan duymuş. O da Hâtem-i Esam'dan duymuş. O da Şakîk-i Belhî'den rivayet etmiş.O da Hâtem-i Esam'dan duymuş. O da Şakîk-i Belhî'den rivayet etmiş. Demek ki bu haber de Hâtem-i Esam yoluyla gelen rivayet zincirine sahip.Demek ki bu haber de Hâtem-i Esam yoluyla gelen rivayet zincirine sahip. Yine o şahıslar vasıtasıyla bu müellife kadar bu haber gelmiş de aynı zincirle Hâtem-i Esam demiş ki; Yine o şahıslar vasıtasıyla bu müellife kadar bu haber gelmiş de aynı zincirle Hâtem-i Esam demiş ki;

"Şakîk-i Belhî'nin şu menkabesini de duydum:" Ve suile. "Ona sorulmuştu." "Şakîk-i Belhî'nin şu menkabesini de duydum:"

Ve suile. "Ona sorulmuştu."

Bi-eyyi şey'in yu'refu'l-fakîru ennehû esâbe mina'llâhi teâlâ hıfza'l-fakr. Bi-eyyi şey'in yu'refu'l-fakîru ennehû esâbe mina'llâhi teâlâ hıfza'l-fakr. Kâle: bi-en yahşâ mine'l-ğınâ ve yağtemme'l-fakre. Kâle: bi-en yahşâ mine'l-ğınâ ve yağtemme'l-fakre.

Fakirlik yani elinde mal tutmamak, malsız mülksüz, parasız pulsuz olmak Fakirlik yani elinde mal tutmamak, malsız mülksüz, parasız pulsuz olmak bizim sevmediğimiz, korktuğumuz, istemediğimiz bir şey.bizim sevmediğimiz, korktuğumuz, istemediğimiz bir şey. Yoksulluktan, bir şeysizlikten, parasızlıktan, pulsuzluktan biz korkuyoruz.Yoksulluktan, bir şeysizlikten, parasızlıktan, pulsuzluktan biz korkuyoruz. Fakat herkes bizim gibi düşünmemiş. Eskilerden öyle düşünenler var ki fakirlik bir gaye…Fakat herkes bizim gibi düşünmemiş. Eskilerden öyle düşünenler var ki fakirlik bir gaye… Eline gelirse geleni gününde dağıtıyor, elinde bir şey bulundurmuyor, geleni dağıtıyor; Eline gelirse geleni gününde dağıtıyor, elinde bir şey bulundurmuyor, geleni dağıtıyor; olmadığı zaman sabrediyor. Kimseye yük olmuyor; çalışıyor, kazanıyor, kazandığını da ikrâm ediyor. olmadığı zaman sabrediyor. Kimseye yük olmuyor; çalışıyor, kazanıyor, kazandığını da ikrâm ediyor. Böyle yaşamışlar. Maldan korkmuşlar, mülkten, para biriktirmekten korkmuşlar. Böyle yaşamışlar. Maldan korkmuşlar, mülkten, para biriktirmekten korkmuşlar. Çünkü o hususta bazı âyet-i kerîmeler var. Bismillâhirrahmânirrahîm. Çünkü o hususta bazı âyet-i kerîmeler var.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Ve'llezîne yeknizûne'z-zehebe ve'l-fıddate ve lâ yünfikûnehâ fî sebîlillâhi fe-beşşir hüm bi-azâbin elîm.Ve'llezîne yeknizûne'z-zehebe ve'l-fıddate ve lâ yünfikûnehâ fî sebîlillâhi fe-beşşir hüm bi-azâbin elîm. "O altını gümüşü saklayan, depo eden, hazineler, çömlekler içinde biriktiren,"O altını gümüşü saklayan, depo eden, hazineler, çömlekler içinde biriktiren, onu Allah yoluna sarf etmeyen, o öyle para biriktiriciler, depo ediciler, mal biriktiriciler var ya,onu Allah yoluna sarf etmeyen, o öyle para biriktiriciler, depo ediciler, mal biriktiriciler var ya, onların başına feci, elim bir azap geleceğini onlara bildir,onların başına feci, elim bir azap geleceğini onlara bildir, ihtar ve ihbar eyle ey Resûlüm!" diye âyet-i kerîme inmiş. ihtar ve ihbar eyle ey Resûlüm!" diye âyet-i kerîme inmiş.

Ve o biriktirdikleri, harcamadıkları, Allah yoluna sarf etmedikleriVe o biriktirdikleri, harcamadıkları, Allah yoluna sarf etmedikleri paraların cehennem ateşinde kızdırılıp o kızgın hâliyle onlarla yüzlerinin, alınlarının, sırtlarınınparaların cehennem ateşinde kızdırılıp o kızgın hâliyle onlarla yüzlerinin, alınlarının, sırtlarının cazır cazır dağlanacağı bildirilince sahabe-i kirâm korkmuşlar, ağlaşmışlar, üzülmüşler,cazır cazır dağlanacağı bildirilince sahabe-i kirâm korkmuşlar, ağlaşmışlar, üzülmüşler, "Eyvah! Bizim hâlimiz ne olacak?" diye. "Eyvah! Bizim hâlimiz ne olacak?" diye.

Tabii zekâtını vermek şartıyla insanın parasının pulunun olması Tabii zekâtını vermek şartıyla insanın parasının pulunun olması câiz olduğuna dair rivayetler olmuş, teselliler olmuş.câiz olduğuna dair rivayetler olmuş, teselliler olmuş. Fakat Ebû Zerr-i Gıfârî hazretleri gibi öyle kimseler var ki Fakat Ebû Zerr-i Gıfârî hazretleri gibi öyle kimseler var ki ertesi güne para biriktirmeyi vebal ve günah sayıyorlar.ertesi güne para biriktirmeyi vebal ve günah sayıyorlar. Yani hanesinde birazcık bir şey kalmasını, ertesi güne kalmasını vebal sayıyorlar. Yani hanesinde birazcık bir şey kalmasını, ertesi güne kalmasını vebal sayıyorlar.

Peygamber Efendimiz'in fiilen kendisi dePeygamber Efendimiz'in fiilen kendisi de sabah gelirse akşama harcardı,sabah gelirse akşama harcardı, infak ederdi, dağıtırdı; akşam gelirse sabaha kadar harcardı, depo etmezdi.infak ederdi, dağıtırdı; akşam gelirse sabaha kadar harcardı, depo etmezdi. Yevmün cedîdün ve rızkun cedîdün. "Yeni bir gün, yeni bir rızk…" Allah'a tevekkül ederlerdi. Yevmün cedîdün ve rızkun cedîdün. "Yeni bir gün, yeni bir rızk…" Allah'a tevekkül ederlerdi.

Şakîk-i Belhî tevekkül konusundaki sağlam kanaatleriyle, sözleriyle,Şakîk-i Belhî tevekkül konusundaki sağlam kanaatleriyle, sözleriyle, fikirleriyle tanınmış bir kimse olduğunu baş tarafta kitabın müellifi yazmıştı. fikirleriyle tanınmış bir kimse olduğunu baş tarafta kitabın müellifi yazmıştı.

Onların nazarında bir şey biriktirmemek, mala değer vermemek bir mertebe.Onların nazarında bir şey biriktirmemek, mala değer vermemek bir mertebe. Bizim nazarımızda korkulan bir şey; fakirlikten bizim ödümüz patlıyor.Bizim nazarımızda korkulan bir şey; fakirlikten bizim ödümüz patlıyor. Onlar da "Fakirliği nasıl tahakkuk ettirebiliriz?" diye düşünüyorlar,Onlar da "Fakirliği nasıl tahakkuk ettirebiliriz?" diye düşünüyorlar, "Nasıl tam mânasıyla fakir olabiliriz?" Zaten derviş de "fakir" demektir."Nasıl tam mânasıyla fakir olabiliriz?"

Zaten derviş de "fakir" demektir.
Arapça'da da tasavvufa intisap eden kimseye fakir derler, dervişlere de el-fukarâ derler.Arapça'da da tasavvufa intisap eden kimseye fakir derler, dervişlere de el-fukarâ derler. Şeyhler de kendilerine Hâdimü'l-fukarâ adını verir.Şeyhler de kendilerine Hâdimü'l-fukarâ adını verir. Yani "fakirlerin hizmetçisi bendeniz" diye onlar da o ismi kullanırlar. Yani "fakirlerin hizmetçisi bendeniz" diye onlar da o ismi kullanırlar.

Fakir ne demek? "Muhtaç" demek. Fakir ne demek?

"Muhtaç" demek.

Bazıları da imzayı böyle atar: el-fakîr ila'llâhi teâlâ.Bazıları da imzayı böyle atar: el-fakîr ila'llâhi teâlâ. "Allahu Teâlâ hazretlerine çok ihtiyacı olan…""Allahu Teâlâ hazretlerine çok ihtiyacı olan…" Ahvecü'l-ibâdi ila'llâhi teâlâ el-ğaniy diye böyle imzalar atarlar.Ahvecü'l-ibâdi ila'llâhi teâlâ el-ğaniy diye böyle imzalar atarlar. Hatta "Fakirâne benim kanaatime göre şu şöyledir, fakirin kanaati şu…" diyeHatta "Fakirâne benim kanaatime göre şu şöyledir, fakirin kanaati şu…" diye herkes tevâzuan kendisine "fakir" de diyor.herkes tevâzuan kendisine "fakir" de diyor. Bugün İslâmî kibar konuşmada daBugün İslâmî kibar konuşmada da "Fakir bendeniz, işte falanca zaman filanca yere gitmiştim de"Fakir bendeniz, işte falanca zaman filanca yere gitmiştim de filanca zaman zât-ı muhteremin meclisinde bulunmuştum da… filanca zaman zât-ı muhteremin meclisinde bulunmuştum da… O fakire şöyle sormuştu da, ben fakir de şöyle cevap vermiştim…"O fakire şöyle sormuştu da, ben fakir de şöyle cevap vermiştim…" hep "fakir" diye geçer. Bu üslûbu bilirsiniz. Şimdi bu kadar açıklamadan sonra söze gelelim. hep "fakir" diye geçer. Bu üslûbu bilirsiniz.

Şimdi bu kadar açıklamadan sonra söze gelelim.

Bi-eyyi şey'in yu'refu'l-fakîru ennehû esâbe mina'llâhi teâlâ hıfza'l-fakr.Bi-eyyi şey'in yu'refu'l-fakîru ennehû esâbe mina'llâhi teâlâ hıfza'l-fakr. "Fakir, derviş, tasavvufa intisap etmiş kimse ne yaparsa, ne ile"Fakir, derviş, tasavvufa intisap etmiş kimse ne yaparsa, ne ile Allahu Teâlâ hazretlerinin kendisine bahşetmiş olduğu bu fakirlik devletini, rütbesini,Allahu Teâlâ hazretlerinin kendisine bahşetmiş olduğu bu fakirlik devletini, rütbesini, derecesini tam muhafaza etmiş olabilir? Hakiki fakir nasıl olunur, ne yaparak olunur?" diye sormuşlar.derecesini tam muhafaza etmiş olabilir? Hakiki fakir nasıl olunur, ne yaparak olunur?" diye sormuşlar. Allah tarafından verilmiş bir rütbe fakirlik; hiçbir şeyi olmamak, Allah tarafından verilmiş bir rütbe fakirlik; hiçbir şeyi olmamak, tamamen Allah'a muhtaç, -hepimiz muhtacız ama parasız pulsuz- [olmak]tamamen Allah'a muhtaç, -hepimiz muhtacız ama parasız pulsuz- [olmak] bu mertebeyi nasıl hıfz edebiliriz?" diye sormuşlar. bu mertebeyi nasıl hıfz edebiliriz?" diye sormuşlar.

Kâle: bi-en yahşâ mine'l-ğınâ ve yağtemme'l-fakre.Kâle: bi-en yahşâ mine'l-ğınâ ve yağtemme'l-fakre. "Bu işin muhafazası şöyle olur:" Bi-en yahşâ mine'l-ğınâ. "Zenginlikten korkmak sûretiyle.""Bu işin muhafazası şöyle olur:" Bi-en yahşâ mine'l-ğınâ. "Zenginlikten korkmak sûretiyle." Ve yağtemme'l-fakre. "Fakir olduğu zaman da onu bir ganimet bilmek." Ve yağtemme'l-fakre. "Fakir olduğu zaman da onu bir ganimet bilmek."

Fakirliği bir ganimet bilmesiyle, zenginlikten korkmasıyla… Fakirliği bir ganimet bilmesiyle, zenginlikten korkmasıyla…

Hatta bir zâtın da hayatından bir menkabe nakledilir.Hatta bir zâtın da hayatından bir menkabe nakledilir. O da burada bu konuyu biraz iyi anlatacak galiba. Eve geliyor, hanıma soruyor: O da burada bu konuyu biraz iyi anlatacak galiba. Eve geliyor, hanıma soruyor:

"Hanım, yiyecek içecek bir şey var mı?" Evde hiçbir şey yok! "Hanım, yiyecek içecek bir şey var mı?"

Evde hiçbir şey yok!

Karınları aç, akşam yemeği yiyecekler ama… "Hanım, bir şey var mı yiyecek; kuru ekmek, tuz?" Karınları aç, akşam yemeği yiyecekler ama…

"Hanım, bir şey var mı yiyecek; kuru ekmek, tuz?"

"Yok, hiçbir şey yok." "Oh yâ Rabbi, çok şükür! Evimiz bugün Peygamber evine benzemiş." demiş. "Yok, hiçbir şey yok."

"Oh yâ Rabbi, çok şükür! Evimiz bugün Peygamber evine benzemiş." demiş.

Yani memnun olmuş. Şimdi burada ne diyor? Yani memnun olmuş.

Şimdi burada ne diyor?

"Fakirlik rütbesini muhafazası ne ile mümkün olur?" diye soruyorlar Şakîk-i Belhî'ye. "Fakirlik rütbesini muhafazası ne ile mümkün olur?" diye soruyorlar Şakîk-i Belhî'ye.

"Zenginlikten korkmakla ve fakirliği ganimet bilmekle." diyor. "Zenginlikten korkmakla ve fakirliği ganimet bilmekle." diyor.

O da "Akşam bir şey var mı?" diye soruyor. "Yok" deyince; O da "Akşam bir şey var mı?" diye soruyor. "Yok" deyince; "Oh, çok şükür yâ Rabbi ki evimiz bugün tam Peygamber evine benzedi." [diyor.] "Oh, çok şükür yâ Rabbi ki evimiz bugün tam Peygamber evine benzedi." [diyor.]

Çünkü üç ay ocak yanmazmış, kaç gün aç durdukları olurmuş. Çünkü üç ay ocak yanmazmış, kaç gün aç durdukları olurmuş. Birisi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e gelmiş de; Birisi Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'e gelmiş de;

"Yâ Resûlallah, açım, yiyecek bir şeyim yok."Yâ Resûlallah, açım, yiyecek bir şeyim yok. Bak karnıma sıcak yassı taş bağladım ki onun sıcaklığıyla açlığımı hissetmeyeyim diye." Bak karnıma sıcak yassı taş bağladım ki onun sıcaklığıyla açlığımı hissetmeyeyim diye."

Efendimiz de açmış elbisesini, onda iki tane taş var. Efendimiz de açmış elbisesini, onda iki tane taş var. Yani onda bir tane varsa onda iki tane taş var. Böyle yaşamışlar… Yani onda bir tane varsa onda iki tane taş var. Böyle yaşamışlar…

Tabii buna [şöyle bir yorum] yapılabilir: "O zaman para pul yoktu, toplum yoksuldu, ondan." Tabii buna [şöyle bir yorum] yapılabilir: "O zaman para pul yoktu, toplum yoksuldu, ondan."

Hayır. O devirde etrafta yine başka insanlarda konak sahibi olanlar, cariye sahibi olanlar,Hayır. O devirde etrafta yine başka insanlarda konak sahibi olanlar, cariye sahibi olanlar, havuz sahibi olanlar, rakkâseleri, muganniyeleri, çalgıcıları çaldırtanlar, oynatanlar çok…havuz sahibi olanlar, rakkâseleri, muganniyeleri, çalgıcıları çaldırtanlar, oynatanlar çok… O devirde de var; saraylar, kasırlar vesaireler… O devirde de var; saraylar, kasırlar vesaireler…

Hâtem-i Esam ki bu zât-ı muhteremin talebesiymiş.Hâtem-i Esam ki bu zât-ı muhteremin talebesiymiş. Mesela Medine-i Münevvere'ye gitmiş, şöyle bir bakmış, o zamanın Medinesi ne ise, demiş ki: Mesela Medine-i Münevvere'ye gitmiş, şöyle bir bakmış, o zamanın Medinesi ne ise, demiş ki:

"Resûlullah Efendimiz'in sarayı nerede?" Demişler ki; "Resûlullah Efendimiz'in sarayı yoktu,"Resûlullah Efendimiz'in sarayı nerede?"

Demişler ki;

"Resûlullah Efendimiz'in sarayı yoktu,
işte küçücük küçücük hücreleri vardı, hurma dalındandı, duvarları çamurla sıvanmıştı,işte küçücük küçücük hücreleri vardı, hurma dalındandı, duvarları çamurla sıvanmıştı, çalının üstü çamurla sıvanmıştı… Ne sarayı?!" "Bu saraylar ne o zaman?" çalının üstü çamurla sıvanmıştı… Ne sarayı?!"

"Bu saraylar ne o zaman?"

Saray dolmuş, kasır dolmuş, köşk dolmuş… "Bu saraylar ne?Saray dolmuş, kasır dolmuş, köşk dolmuş…

"Bu saraylar ne?
Demek ki Peygamber Efendimiz'in şehri firavunların şehrine benzemiş." demiş.Demek ki Peygamber Efendimiz'in şehri firavunların şehrine benzemiş." demiş. "Peygamber Efendimiz öyleydi de niye bunlar böyle kasra, köşke bu kadar rağbet ediyorlar?" diye"Peygamber Efendimiz öyleydi de niye bunlar böyle kasra, köşke bu kadar rağbet ediyorlar?" diye tenkit etmiş. Kendisi uygun görmediği için bunu söylüyor. Kinâye söylüyor. tenkit etmiş. Kendisi uygun görmediği için bunu söylüyor. Kinâye söylüyor.

Günlerce aç dururlarmış. Niye çalışırlarmış da biriktirmezlermiş, harcarlarmış.Günlerce aç dururlarmış. Niye çalışırlarmış da biriktirmezlermiş, harcarlarmış. Harcadıkları için yok. Biriktirmeyi uygun görmedikleri için yok. Bunu da belirtelim. Harcadıkları için yok. Biriktirmeyi uygun görmedikleri için yok. Bunu da belirtelim.

Kâle ve semi'tü Şakîkan yekûlu. Kâle ve semi'tü Şakîkan yekûlu.

Yine anlaşılan Hâtem-i Esam hazretleri rivayeti ile gelen bir haber daha. Onuncu haber: Yine anlaşılan Hâtem-i Esam hazretleri rivayeti ile gelen bir haber daha. Onuncu haber:

"Şakîk'ın şöyle dediğini işittim." Şeyhi yani… "Şakîk'ın şöyle dediğini işittim."

Şeyhi yani…

Amiltü fi'l-Kur'âni işrîne seneten hattâ meyyeztü'd-dünyâ mine'l-âhiretiAmiltü fi'l-Kur'âni işrîne seneten hattâ meyyeztü'd-dünyâ mine'l-âhireti fe-esabtuhû fî harfeyni ve hüve kavlullâhi teâlâ: Ve mâ ûtîtüm min şey'infe-esabtuhû fî harfeyni ve hüve kavlullâhi teâlâ: Ve mâ ûtîtüm min şey'in fe-metâu'l-hayâti'd-dünyâ ve zînetühâ ve mâ inda'llâhi hayrun ve ebkâ. fe-metâu'l-hayâti'd-dünyâ ve zînetühâ ve mâ inda'llâhi hayrun ve ebkâ.

Amiltü fi'l-Kur'âni işrîne seneten. "20 sene Kur'an üzerinde çalıştım." Amiltü fi'l-Kur'âni işrîne seneten. "20 sene Kur'an üzerinde çalıştım."

Bunlar zaten Arapça'yı bilen insanlar, kökeni Arap, sülalesi Ez kabilesinden.Bunlar zaten Arapça'yı bilen insanlar, kökeni Arap, sülalesi Ez kabilesinden. Arap zaten, Arapça'yı biliyorlar. Ama Kur'an'ı nasıl incelediklerini anlayın! Arap zaten, Arapça'yı biliyorlar. Ama Kur'an'ı nasıl incelediklerini anlayın!

"20 sene Kur'ân-ı Kerîm'i çalıştım." "20 sene Kur'ân-ı Kerîm'i çalıştım."

Ben Kur'ân-ı Kerîm'i üç günde okuyanları, bir günde okuyanları, altı saatte okuyanları biliyorum.Ben Kur'ân-ı Kerîm'i üç günde okuyanları, bir günde okuyanları, altı saatte okuyanları biliyorum. Ama 20 sene demek ki didik didik her mâna, âyet, kelime, harf üzerinde ne kadar derin çalışmışlar. Ama 20 sene demek ki didik didik her mâna, âyet, kelime, harf üzerinde ne kadar derin çalışmışlar. Böyle bir şeyh efendi, böyle bir alim. "20 sene Kur'ân-ı Kerîm üzerinde çalıştım." Böyle bir şeyh efendi, böyle bir alim.

"20 sene Kur'ân-ı Kerîm üzerinde çalıştım."

Hattâ meyyeztü'd-dünyâ mine'l-âhireti.Hattâ meyyeztü'd-dünyâ mine'l-âhireti. "Nihayet Kur'ân-ı Kerîm'in dünya dediği nedir, âhiret dediği nedir,"Nihayet Kur'ân-ı Kerîm'in dünya dediği nedir, âhiret dediği nedir, bunu ayırma imkânını, fark etme imkânını buldum." bunu ayırma imkânını, fark etme imkânını buldum."

20 sene Kur'ân-ı Kerîm'i ince ince tetkik ede ede, tahlil ede ede nihayet dünya nedir,20 sene Kur'ân-ı Kerîm'i ince ince tetkik ede ede, tahlil ede ede nihayet dünya nedir, âhiret nedir, bunları birbirinden ayıracak bir bilgi ve anlayış sahibi oldum." âhiret nedir, bunları birbirinden ayıracak bir bilgi ve anlayış sahibi oldum."

Fe-esabtuhû fî harfeyni. "Ve iki cümlede bu işin hülâsasını yakaladım." Fe-esabtuhû fî harfeyni. "Ve iki cümlede bu işin hülâsasını yakaladım."

"Kur'ân-ı Kerîm'in iki âyetinde, iki cümlesinde bu işi çok güzel, tam ifade ediyor."Kur'ân-ı Kerîm'in iki âyetinde, iki cümlesinde bu işi çok güzel, tam ifade ediyor. Orada görmek mümkündür." Nedir o? Âyet-i kerîmeyi söylüyor.Orada görmek mümkündür."

Nedir o?

Âyet-i kerîmeyi söylüyor.
Kasas sûresinin 28. âyet-i kerîmesi. Âyeti okuyalım mânasını kısaca belirtelim. Kasas sûresinin 28. âyet-i kerîmesi.

Âyeti okuyalım mânasını kısaca belirtelim.

Ve mâ ûtîtüm min şey'in fe-metâu'l-hayâti'd-dünyâ ve zînetühâ ve mâ inda'llâhi hayrun ve ebkâ. Ve mâ ûtîtüm min şey'in fe-metâu'l-hayâti'd-dünyâ ve zînetühâ ve mâ inda'llâhi hayrun ve ebkâ.

Mânası: Ve mâ ûtîtüm bi-şey'in. "Size bir şey verilmişse, işte o size verilen şey…"Mânası:

Ve mâ ûtîtüm bi-şey'in. "Size bir şey verilmişse, işte o size verilen şey…"
Fe-metâu'l-hayâti'd-dünyâ ve zînetühâ. "Dünya metâsıdır ve süsüdür." Fe-metâu'l-hayâti'd-dünyâ ve zînetühâ. "Dünya metâsıdır ve süsüdür."

"Sahibi olduğunuz şeyler dünyanın geçici metaıdır ve süslü ziynetidir."Sahibi olduğunuz şeyler dünyanın geçici metaıdır ve süslü ziynetidir. Süslü ziynetidir; gözünüze hoş görünüyor. Metâdır; istifade ediyorsunuz, yiyorsunuz, içiyorsunuz." Süslü ziynetidir; gözünüze hoş görünüyor. Metâdır; istifade ediyorsunuz, yiyorsunuz, içiyorsunuz."

Meta, "temettü edilen, istifade edilen şey" demek. Meta, "temettü edilen, istifade edilen şey" demek. Yani dünyanın istifade edilecek bağı, bahçesi, suyu, meyvesi, gölgesi vesairesi Yani dünyanın istifade edilecek bağı, bahçesi, suyu, meyvesi, gölgesi vesairesi ve işte dünyanın süsü... İnsan hani "Ah şu manzara ne güzel! Aman güneşin batışı harika!ve işte dünyanın süsü... İnsan hani "Ah şu manzara ne güzel! Aman güneşin batışı harika! Aman şu pınarın suyu ne tatlı! Aman şu ağacın gölgesi ne güzel!Aman şu pınarın suyu ne tatlı! Aman şu ağacın gölgesi ne güzel! Aman şu boğazın suyu ne kadar hoş!" böyle diyor. İşte bunların hepsi bir dünya metâıdır.Aman şu boğazın suyu ne kadar hoş!" böyle diyor. İşte bunların hepsi bir dünya metâıdır. Sizin temettü ettiğiniz, faydalandığınız dünyalık bir şey ve ziynetidir. Sizin temettü ettiğiniz, faydalandığınız dünyalık bir şey ve ziynetidir.

Ve mâ inda'llâhi hayrun ve ebkâ. "Ama Allah'ın indinde olanlar,Ve mâ inda'llâhi hayrun ve ebkâ. "Ama Allah'ın indinde olanlar, âhirette Allah'ın mü'min kullarına hazırlamış olduğu mükâfatlar…" Hayrun. "Daha hayırlıdır."âhirette Allah'ın mü'min kullarına hazırlamış olduğu mükâfatlar…" Hayrun. "Daha hayırlıdır." Ve ebkâ. "Ve ebedîdir, sonsuzdur." "Dünyadaki fânidir, âhiretteki çok daha hayırlıdır.Ve ebkâ. "Ve ebedîdir, sonsuzdur."

"Dünyadaki fânidir, âhiretteki çok daha hayırlıdır.
Mukayese edilmeyecek gibi hayırlıdır ve devamlıdır." Buradaki bitecek.Mukayese edilmeyecek gibi hayırlıdır ve devamlıdır."

Buradaki bitecek.
Sen metâlanırsın, senden sonra başkasına geçer. Bir müddet zengin olur insan, sonra fakir düşer.Sen metâlanırsın, senden sonra başkasına geçer. Bir müddet zengin olur insan, sonra fakir düşer. Firavunların sarayları yıkılır, kayserlerin köşkleri çöker, Firavunların sarayları yıkılır, kayserlerin köşkleri çöker, kapılarına örümcekler yuva yaparlar, ıssızlaşır. Haliç bir zamanlar sadrazamların semti idi.kapılarına örümcekler yuva yaparlar, ıssızlaşır.

Haliç bir zamanlar sadrazamların semti idi.
Hepsi köşktü, deniz kenarı idi. Haliç de tertemizdi, çünkü kirletecek bir şey yok.Hepsi köşktü, deniz kenarı idi. Haliç de tertemizdi, çünkü kirletecek bir şey yok. Karşı taraf Sâdâbat çayırları, Lale devrinin meşhur gezinti yerleriydi.Karşı taraf Sâdâbat çayırları, Lale devrinin meşhur gezinti yerleriydi. Kağıthane deresi en güzel mesire yeriydi. Kağıthane deresi en güzel mesire yeriydi. Buralarda laleler, güller, sümbüller, ceylanlar, bülbüller öterdi.Buralarda laleler, güller, sümbüller, ceylanlar, bülbüller öterdi. Şu bulunduğumuz tekke bahçeleri ve gülleriyle meşhur.Şu bulunduğumuz tekke bahçeleri ve gülleriyle meşhur. Şeyh Murat Tekkesi dönümlerle arazisiyle, ceylanlarıyla ve şahane güzelliği ile meşhur.Şeyh Murat Tekkesi dönümlerle arazisiyle, ceylanlarıyla ve şahane güzelliği ile meşhur. Böyle harabe değildi. Bu kadar dar değildi.Böyle harabe değildi. Bu kadar dar değildi. Geniş bahçeler, bostanlar, serviler, gül bahçeleri, sümbül çiçekleri, bülbüller öter,Geniş bahçeler, bostanlar, serviler, gül bahçeleri, sümbül çiçekleri, bülbüller öter, güller açardı buralarda… Buralar şahane yerlerdi… Gel gör… güller açardı buralarda… Buralar şahane yerlerdi… Gel gör…

Fatih Sultan Muhammed Han, cennet-mekân, İstanbul'u fethedince tabiiFatih Sultan Muhammed Han, cennet-mekân, İstanbul'u fethedince tabii muzaffer bir komutan olarak atıyla kapıdan, surdan geçmiş, Kayser'in sarayına gelmiş.muzaffer bir komutan olarak atıyla kapıdan, surdan geçmiş, Kayser'in sarayına gelmiş. Tabii çökmüş bir devlet, kendisinin önünde dize gelmiş bir düşman devleti.Tabii çökmüş bir devlet, kendisinin önünde dize gelmiş bir düşman devleti. Farsça bir beyit varmış ezberinde, onu okumuş. Diyor ki; Farsça bir beyit varmış ezberinde, onu okumuş. Diyor ki;

Bûm nevbet mîzened der târem-i Efrâsiyâb Perdedâri mîküned der kasr-ı Kayser ankebût Bûm nevbet mîzened der târem-i Efrâsiyâb

Perdedâri mîküned der kasr-ı Kayser ankebût

Efrâsiyâb denilen, Alpertunga denilen çok meşhur bir kahraman varmış. Sarayı varmış.Efrâsiyâb denilen, Alpertunga denilen çok meşhur bir kahraman varmış. Sarayı varmış. Padişahmış. Onun türbesinin üzerinde baykuşlar ötüyor.Padişahmış. Onun türbesinin üzerinde baykuşlar ötüyor. Çünkü viran olmuş. Baykuş viranelerde barınan bir kuş. Çünkü viran olmuş. Baykuş viranelerde barınan bir kuş.

"Onun kubbesinin üzerinde baykuşlar ötüyor. Kayser'in sarayında da örümcekler perdedârlık yapıyor." "Onun kubbesinin üzerinde baykuşlar ötüyor. Kayser'in sarayında da örümcekler perdedârlık yapıyor."

Eskiden padişahların perdedârı demek "özel kalemi" demekti.Eskiden padişahların perdedârı demek "özel kalemi" demekti. Yani perdeyi açıyor; "Buyurun efendim, salona." diyor.Yani perdeyi açıyor; "Buyurun efendim, salona." diyor. Perdedar, "teşrifatçı" demekti. Perdedar, "teşrifatçı" demekti.

"Efrâsiyâb'ın kubbesinde baykuşlar ötüyor. Yani virane olmuş."Efrâsiyâb'ın kubbesinde baykuşlar ötüyor. Yani virane olmuş. Kayser'in sarayında da örümcekler teşrifatçılık yapıyor.Kayser'in sarayında da örümcekler teşrifatçılık yapıyor. 'Buyurun efendim!' Örümcekler perdedarlık yapıyor." 'Buyurun efendim!' Örümcekler perdedarlık yapıyor."

Orası da yıkılmış, orasını da örümcek bağlamış.Orası da yıkılmış, orasını da örümcek bağlamış. Asıl insanlar, perdeleri açıp da "Buyurun şevketlim…" sizi kabul edecek, "İçeri gelin efendim…"Asıl insanlar, perdeleri açıp da "Buyurun şevketlim…" sizi kabul edecek, "İçeri gelin efendim…" diyen insanlar gitmiş, yıkılmış, viran olmuş, örümcekler kaplamış demek;diyen insanlar gitmiş, yıkılmış, viran olmuş, örümcekler kaplamış demek; yani kimsenin gelmemesinden, yaşamamasından… İşte o öyle söylemiş.yani kimsenin gelmemesinden, yaşamamasından…

İşte o öyle söylemiş.
Şimdi de görüyoruz; Haliç'in kirliliğini, içinde adacıklar meydana geldiğini…Şimdi de görüyoruz; Haliç'in kirliliğini, içinde adacıklar meydana geldiğini… Maalesef dünyanın en güzel yeri, Golden Horn iken "Altın boynuz" diye…Maalesef dünyanın en güzel yeri, Golden Horn iken "Altın boynuz" diye… Boynuz gibi karanın içine girmiş ama altın gibi kıymetli bir girinti.Boynuz gibi karanın içine girmiş ama altın gibi kıymetli bir girinti. Çünkü lodos tutmaz, poyraz tutmaz, sakin bir yer,Çünkü lodos tutmaz, poyraz tutmaz, sakin bir yer, tertemiz iki tarafı yemyeşil bir yerken ne hâle gelmiş! tertemiz iki tarafı yemyeşil bir yerken ne hâle gelmiş!

Biz şimdi bu semti sahabe-i kirâmdan ötürü çok seviyoruz.Biz şimdi bu semti sahabe-i kirâmdan ötürü çok seviyoruz. Hani buraya bir iyilik yapalım, hizmet edelim diyeHani buraya bir iyilik yapalım, hizmet edelim diye Eyüp için güzelleştirilme ve kıymetlerini tanıtma derneği kurduk. Arkadaşlarımız çalışıyorlar. Eyüp için güzelleştirilme ve kıymetlerini tanıtma derneği kurduk. Arkadaşlarımız çalışıyorlar.

Ama işte her şey böyle; bir zaman geliyor, neler oluyor.Ama işte her şey böyle; bir zaman geliyor, neler oluyor. Sadrazamların gezdiği yerler ne hâle geliyor. Aşağıda padişah kızlarının türbeleri var. Sadrazamların gezdiği yerler ne hâle geliyor. Aşağıda padişah kızlarının türbeleri var. Padişahların kendilerinin türbelerine gidin, kimisi ne kadar perişan… Halbuki nasıldı… Padişahların kendilerinin türbelerine gidin, kimisi ne kadar perişan… Halbuki nasıldı…

Ve mâ ûtîtüm min şey'in fe-metâu'l-hayâti'd-dünyâ ve zînetühâ.Ve mâ ûtîtüm min şey'in fe-metâu'l-hayâti'd-dünyâ ve zînetühâ. "Bugün size verilmiş olan şeyler bu dünya hayatının fâni metâlarıdır ve ziynetleridir." "Bugün size verilmiş olan şeyler bu dünya hayatının fâni metâlarıdır ve ziynetleridir."

Ama fânidir; istifade edersiniz, gider. Süs gibi görünür ama bozulur, sonunda harabe olur.Ama fânidir; istifade edersiniz, gider. Süs gibi görünür ama bozulur, sonunda harabe olur. Allah indinde olan, mü'min kullarına cennette hazırladığı şeyler ise daha hayırlıdır ve sonsuz,Allah indinde olan, mü'min kullarına cennette hazırladığı şeyler ise daha hayırlıdır ve sonsuz, hüm fîhâ hâlidûn, yani ebedîdir. İşte dünya bu, işte âhiret bu. hüm fîhâ hâlidûn, yani ebedîdir. İşte dünya bu, işte âhiret bu. "İşte bu meseleyi çok iyi anlatıyor." demiş, Şakîk-i Belhî hazretleri. "İşte bu meseleyi çok iyi anlatıyor." demiş, Şakîk-i Belhî hazretleri.

Tabii bugün bu tasavvuf erbâbının o devirdeki felsefesiyle -şu izahlarımızdan anlıyorsunuz ki-Tabii bugün bu tasavvuf erbâbının o devirdeki felsefesiyle -şu izahlarımızdan anlıyorsunuz ki- biz çok farklı çizgideyiz. Biz bugün bu meseleye bu çizgiyle, bu gözle bakmıyoruz.biz çok farklı çizgideyiz. Biz bugün bu meseleye bu çizgiyle, bu gözle bakmıyoruz. Avrupalılar gibi bakıyoruz. Ehli dünya gibi bakıyoruz. Avrupalılar gibi bakıyoruz. Ehli dünya gibi bakıyoruz.

Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki; Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir hadîs-i şerîfinde buyurmuş ki;

"Sizin üzerinize ümmetler sofradaki tabağa yemek yiyenlerin ellerini"Sizin üzerinize ümmetler sofradaki tabağa yemek yiyenlerin ellerini uzatıp üşüştükleri gibi çullanıp üşüşecekler." "Öteki milletler sizi yağmalayacaklar." uzatıp üşüştükleri gibi çullanıp üşüşecekler."

"Öteki milletler sizi yağmalayacaklar."

O zaman sahabe-i kirâm sormuşlar ki; O zaman sahabe-i kirâm sormuşlar ki;

E kılletin binâ yevme izin yâ Resûlallah? E kılletin binâ yevme izin yâ Resûlallah? "O zaman sayımız az olacak da mı onlar bize böyle saldırabilecekler, hepsi birden çullanabilecekler?" "O zaman sayımız az olacak da mı onlar bize böyle saldırabilecekler, hepsi birden çullanabilecekler?"

Ben entüm kesîrûn. "Hayır, az olmayacaksınız. Bilakis belki çok olacaksınız."Ben entüm kesîrûn. "Hayır, az olmayacaksınız. Bilakis belki çok olacaksınız." Ke-kusâi's-seyl. "Ama selin üzerinde çör çöp gibi olacaksınız." Ke-kusâi's-seyl. "Ama selin üzerinde çör çöp gibi olacaksınız."

"Size eski ümmetlerin İslâmî olmayan, müslüman olmayan yaşantılarının iki zihniyeti bulaşmış olacak,"Size eski ümmetlerin İslâmî olmayan, müslüman olmayan yaşantılarının iki zihniyeti bulaşmış olacak, iki hastalığı gelmiş olacak. Birisi; hubbu'd-dünya, dünyayı sevmek. iki hastalığı gelmiş olacak. Birisi; hubbu'd-dünya, dünyayı sevmek. İkincisi; kerâhiyetü'l-mevt, ölümden korkmak." İkincisi; kerâhiyetü'l-mevt, ölümden korkmak."

"Allah yolunda şehit olmak en büyük rütbeyken ölümden korkacaksınız."Allah yolunda şehit olmak en büyük rütbeyken ölümden korkacaksınız. Şehitlik istemeyeceksiniz. Bucak bucak kaçacaksınız. Şehitlik istemeyeceksiniz. Bucak bucak kaçacaksınız. Dünya fâni olduğu halde dünya sevgisi içinizi kaplayacak." Dünya fâni olduğu halde dünya sevgisi içinizi kaplayacak."

Halbuki müslüman aslında âhirete meyletmeliydi. Âhireti kazanmak için dünyayı gözü görmemeliydi.Halbuki müslüman aslında âhirete meyletmeliydi. Âhireti kazanmak için dünyayı gözü görmemeliydi. Her türlü fedakârlığı yapabilmeliydi. Her türlü fedakârlığı yapabilmeliydi.

"O iki hastalık size bulaşmış olacak da onun için öteki ümmetler sizi yenebilecekler." diyor. "O iki hastalık size bulaşmış olacak da onun için öteki ümmetler sizi yenebilecekler." diyor.

Şimdi biz tam müslüman olsaydık ne Bulgaristan dinlerdik, ne Yunanistan dinlerdik, Şimdi biz tam müslüman olsaydık ne Bulgaristan dinlerdik, ne Yunanistan dinlerdik, yürürdük Yugoslavya'ya… Öldürseler, mâni olan Bulgaristan'a, Yunanistan'a da;yürürdük Yugoslavya'ya… Öldürseler, mâni olan Bulgaristan'a, Yunanistan'a da; "Çekil yolumuzdan be!" derdik. Yugoslavya'daki müslüman kardeşlerimizin imdadına yetişirdik,"Çekil yolumuzdan be!" derdik. Yugoslavya'daki müslüman kardeşlerimizin imdadına yetişirdik, onları ezdirmezdik. Ama NATO gemileri gelmiş, orada mâni olmuş.onları ezdirmezdik. Ama NATO gemileri gelmiş, orada mâni olmuş. Öbür tarafta Bulgaristan, burada Yunanistan var diye orada çatır çatır kesiyorlar.Öbür tarafta Bulgaristan, burada Yunanistan var diye orada çatır çatır kesiyorlar. Şu kadar 100 bin kestiler, bu kadar öldürdüler; kimse bir şey yapamıyor! Neden? Şu kadar 100 bin kestiler, bu kadar öldürdüler; kimse bir şey yapamıyor!

Neden?

Zihniyetin bozukluğundan. Zihniyetin gayri İslâmî bir zihniyet hâline gelmesinden. Zihniyetin bozukluğundan. Zihniyetin gayri İslâmî bir zihniyet hâline gelmesinden.

Bunları öğrenelim. Biz onlar gibi değiliz, onlar da bizim gibi değil. Bunları öğrenelim. Biz onlar gibi değiliz, onlar da bizim gibi değil. Onlar mezardan kalksalar bizi sopayla kovalayacak durumdayız biz. Onlar mezardan kalksalar bizi sopayla kovalayacak durumdayız biz. "Bunlar mı müslüman?! Yirminci yüzyılın müslümanı bunlar mı?!" Sopayla kovalarlar..."Bunlar mı müslüman?! Yirminci yüzyılın müslümanı bunlar mı?!" Sopayla kovalarlar... "Bu kadınlar mı Müslüman?! Bu erkekler mi müslüman?! Şu günahları işleyenler şunlar mı müslüman?!"Bu kadınlar mı Müslüman?! Bu erkekler mi müslüman?! Şu günahları işleyenler şunlar mı müslüman?! Bunlara mı 'müslüman' diyorsunuz siz? Ben onlara şimdi gösteririm!" diye alırlardı sopayı, Bunlara mı 'müslüman' diyorsunuz siz? Ben onlara şimdi gösteririm!" diye alırlardı sopayı, bu zamanın müslümanını bucak bucak kovalarlardı. Onların şakası yok çünkü, onlar ciddi insanlar.bu zamanın müslümanını bucak bucak kovalarlardı. Onların şakası yok çünkü, onlar ciddi insanlar. Biz de onlara, yani bizim yirminci yüzyılın insanı da onlara; "Ya akıl mı bu?Biz de onlara, yani bizim yirminci yüzyılın insanı da onlara; "Ya akıl mı bu? Dünyaya insan bir defa gelir. Geldi mi zevk etmeli." diyor. Dünyaya insan bir defa gelir. Geldi mi zevk etmeli." diyor. Bu zihniyet farkı çıksın bakalım ortaya, kim daha haklıymış, sonunda anlaşılacak.Bu zihniyet farkı çıksın bakalım ortaya, kim daha haklıymış, sonunda anlaşılacak. Zihniyetler farklı. Yirminci yüzyılın insanının zihniyeti ile o devrin insanının zihniyeti farklı.Zihniyetler farklı. Yirminci yüzyılın insanının zihniyeti ile o devrin insanının zihniyeti farklı. Önce bu zihniyetin farklarını görelim, sonra sonuç bakalım nereye varacak. Önce bu zihniyetin farklarını görelim, sonra sonuç bakalım nereye varacak.

Ve bihî kâle Şakîkun. Ve bihî kâle Şakîkun.

"Yine aynı rivayet yoluyla Şakîk şöyle buyurdu:" "Yine aynı rivayet yoluyla Şakîk şöyle buyurdu:"

ez-Zâhidü ellezî yukîmu zühdehû bi-fi'lihî ve'l-mütezehhidü ellezî yukîmu zühdehû bi-lisânihî. ez-Zâhidü ellezî yukîmu zühdehû bi-fi'lihî ve'l-mütezehhidü ellezî yukîmu zühdehû bi-lisânihî.

Zahid, bu kelimeyi de çocuklarımıza isim olarak veriyoruz.Zahid, bu kelimeyi de çocuklarımıza isim olarak veriyoruz. Hocamız'ın ismi de Zahid olduğundan birçok çocuğa da Mehmed Zahid adını verdik. Hocamız'ın ismi de Zahid olduğundan birçok çocuğa da Mehmed Zahid adını verdik.

Zahid ne demek? "Aldırmayan, önem vermeyen, gönlünden değer vermeyen" demek.Zahid ne demek?

"Aldırmayan, önem vermeyen, gönlünden değer vermeyen" demek.
Zahid; dünyaya metelik vermeyen, dünyanın nimetlerine, süslerine aldırmayan,Zahid; dünyaya metelik vermeyen, dünyanın nimetlerine, süslerine aldırmayan, âhireti tercih eden insan. âhireti tercih eden insan.

"İşte bu kadar dünyalık var, bu kadar zevk var, bu kadar keyif var; gel alsana." "İşte bu kadar dünyalık var, bu kadar zevk var, bu kadar keyif var; gel alsana."

"Senin olsun ya, benim nazarında kıymeti yok!" diyebilen insan. "Senin olsun ya, benim nazarında kıymeti yok!" diyebilen insan.

Zahid demek, "bir şeyi sevmeyen, ona aldırmayan, ona itibar etmeyen, Zahid demek, "bir şeyi sevmeyen, ona aldırmayan, ona itibar etmeyen, ona değer vermeyen, ona sırtını dönen, 'İstemem, senin olsun!' diyebilen insan" demek. ona değer vermeyen, ona sırtını dönen, 'İstemem, senin olsun!' diyebilen insan" demek.

Bir zahid var… Yani müslümanın zahid olması lazım, âhireti sevmesi var, dünyayı itmesi lazım, Bir zahid var… Yani müslümanın zahid olması lazım, âhireti sevmesi var, dünyayı itmesi lazım, "İstemem dünyayı!" demesi lazım, dünyayı sevmemesi lazım. "İstemem dünyayı!" demesi lazım, dünyayı sevmemesi lazım.

Peygamber Efendimiz de öyleydi. Cebrail aleyhisselam bir keresinde geldi: Peygamber Efendimiz de öyleydi. Cebrail aleyhisselam bir keresinde geldi:

"Allahu Teâlâ hazretleri beni sana gönderdi. Sana selam söylüyor."Allahu Teâlâ hazretleri beni sana gönderdi. Sana selam söylüyor. Yâ Resûlallah, buyurdu ki; istersen şu şehrin etrafındaki şu dağları senin için Allah altın yapacak." Yâ Resûlallah, buyurdu ki; istersen şu şehrin etrafındaki şu dağları senin için Allah altın yapacak."

"İstemem." dedi Peygamber Efendimiz. "İstemem. "İstemem." dedi Peygamber Efendimiz.

"İstemem.
Bir gün bulayım, elime bir şeyler geçsin, yiyeyim; iki gün bulmayayım, sabredeyim. Bir gün bulayım, elime bir şeyler geçsin, yiyeyim; iki gün bulmayayım, sabredeyim. Yiyince şükredeyim, bulamayınca sabredeyim." Peygamber Efendimiz mütevâzı yaşamayı tercih etti.Yiyince şükredeyim, bulamayınca sabredeyim."

Peygamber Efendimiz mütevâzı yaşamayı tercih etti.
Tabiî, mütevâzı yaşamayı tercih etti. Tabiî, mütevâzı yaşamayı tercih etti.

Bir Süleyman aleyhisselam gibi hükümdar, izzetli, itibarlı, saraylı…Bir Süleyman aleyhisselam gibi hükümdar, izzetli, itibarlı, saraylı… Hani Belkıs Sabâ'dan gelmiş de Süleyman'ın tahtına, saltanatına hayran kalmış…Hani Belkıs Sabâ'dan gelmiş de Süleyman'ın tahtına, saltanatına hayran kalmış… Böyle bir hükümdar peygamber olmakla bir kul peygamber olmak…Böyle bir hükümdar peygamber olmakla bir kul peygamber olmak… Allah'ın kulu, Abdullah; Peygamber Efendimiz'in en çok sevdiği vasfı.Allah'ın kulu, Abdullah; Peygamber Efendimiz'in en çok sevdiği vasfı. "Hükümdar peygamber mi,"Hükümdar peygamber mi, bir kul peygamber olmayı mı istersin?" diyebir kul peygamber olmayı mı istersin?" diye kendisinden ikisinden birisini tercih etmesi istendi.kendisinden ikisinden birisini tercih etmesi istendi. Peygamber Efendimiz kul Peygamber olmayı tercih etti.Peygamber Efendimiz kul Peygamber olmayı tercih etti. Saltanatsız, sade, mütevâzı, gösterişsiz, fukarâyla düşüp kalkan, onlara yardım eden,Saltanatsız, sade, mütevâzı, gösterişsiz, fukarâyla düşüp kalkan, onlara yardım eden, onların arasına sokulan, halkın içinden, halkı seven, halk için yüreği çarpan, onların arasına sokulan, halkın içinden, halkı seven, halk için yüreği çarpan, herkesin iyiliğine yardımına koşan bir insan olmayı tercih etti.herkesin iyiliğine yardımına koşan bir insan olmayı tercih etti. Öyle yukarılarda aristokrat, sosyetik, saraylı, izzetli, itibarlı, muhafızlı,Öyle yukarılarda aristokrat, sosyetik, saraylı, izzetli, itibarlı, muhafızlı, devletli, şevketli olmayı istemedi Peygamber Efendimiz. Bu bir gerçek. devletli, şevketli olmayı istemedi Peygamber Efendimiz. Bu bir gerçek.

İşte bunu istememek, dünyayı istememek; buna zühd deniliyor, dünyayı istemeyene de zahid deniliyor. İşte bunu istememek, dünyayı istememek; buna zühd deniliyor, dünyayı istemeyene de zahid deniliyor.

Diyor ki Şakîk-i Belhî Efendimiz hazretleri; Diyor ki Şakîk-i Belhî Efendimiz hazretleri;

ez-Zâhidü. "Hakiki zahid." Ellezî yukîmû zühdehû bi-fi'lihî.ez-Zâhidü. "Hakiki zahid." Ellezî yukîmû zühdehû bi-fi'lihî. "Zahidliğini fiiliyâtına istinat ettiren kimsedir." "Zahidliğini fiiliyâtına istinat ettiren kimsedir."

Yani fiiline baktığın zaman onun zahid olduğunu gördüğün kimsedir. Yani fiiline baktığın zaman onun zahid olduğunu gördüğün kimsedir. Fiiliyâtı, tatbikâtı zahidâne olan kimsedir. Evi mütevâzı, kıyafeti mütevâzı, boynu bükük, Fiiliyâtı, tatbikâtı zahidâne olan kimsedir. Evi mütevâzı, kıyafeti mütevâzı, boynu bükük, hâli tavrı öyle, fukarâ ile beraber düşüyor kalkıyor; budur. hâli tavrı öyle, fukarâ ile beraber düşüyor kalkıyor; budur.

Ve'l-mütezehhidü. Bu da bir başka tabir. Mütezehhid, "zahidlik taslayan" demek.Ve'l-mütezehhidü. Bu da bir başka tabir. Mütezehhid, "zahidlik taslayan" demek. Kendisi zahid değil aslında ama işte zahidlik taslıyor.Kendisi zahid değil aslında ama işte zahidlik taslıyor. Bazı insanlar öyledir; alimlik taslar, zahidlik taslar, şeyhlik taslar, kerâmet göstericilik taslar,Bazı insanlar öyledir; alimlik taslar, zahidlik taslar, şeyhlik taslar, kerâmet göstericilik taslar, kerâmetfüruşluk yapar vesaire… Bir şeyi yapmaya heveslenmek. kerâmetfüruşluk yapar vesaire… Bir şeyi yapmaya heveslenmek. Fuzulî ne diyor şiirinde, çok hoşuma gidiyor, o beyti de her zaman söylerim: Fuzulî ne diyor şiirinde, çok hoşuma gidiyor, o beyti de her zaman söylerim:

Pehlevanlar bâd pâlar seyridende her yana Tıfl hem cevlan eder emmâ ağaçtan âtı var Pehlevanlar bâd pâlar seyridende her yana

Tıfl hem cevlan eder emmâ ağaçtan âtı var

O devrin ifadesiyle böyle söylüyor. Fuzulî'nin ifadesi böyle…O devrin ifadesiyle böyle söylüyor. Fuzulî'nin ifadesi böyle… Pehlivanlar; kahraman, asker, güçlü kuvvetli insanlar… Bâd pâlar; ayakları rüzgar gibi atlar…Pehlivanlar; kahraman, asker, güçlü kuvvetli insanlar… Bâd pâlar; ayakları rüzgar gibi atlar… Yani pehlivan gibi süvariler ayakları rüzgar gibi olan atlara binmişler.Yani pehlivan gibi süvariler ayakları rüzgar gibi olan atlara binmişler. Pehlevanlar bâd pâlar seyridende her yana; oraya seyirtiyor, bu tarafa seyirtiyor, er meydanında…Pehlevanlar bâd pâlar seyridende her yana; oraya seyirtiyor, bu tarafa seyirtiyor, er meydanında… Bakıyorsun dıgıdık dıgıdık birisi gidiyor, gözünle takip edemiyorsun.Bakıyorsun dıgıdık dıgıdık birisi gidiyor, gözünle takip edemiyorsun. Ötekisi arkasından dıgıdık dıgıdık gidiyor. Hani savaş oyunları vesaire… İşte adamlar hünerli.Ötekisi arkasından dıgıdık dıgıdık gidiyor. Hani savaş oyunları vesaire… İşte adamlar hünerli. Atın altına geçiyor mesela, arkasından onu mızrakla kovalıyor.Atın altına geçiyor mesela, arkasından onu mızrakla kovalıyor. Cirit oyununda atsa mızrağa değdirse kazanacak, ötekisi mağlup olacak.Cirit oyununda atsa mızrağa değdirse kazanacak, ötekisi mağlup olacak. Son sürat giderken atın altına geçiyor, karnına saklanıyor, üst tarafına çıkıyor,Son sürat giderken atın altına geçiyor, karnına saklanıyor, üst tarafına çıkıyor, üzerine atılan mızrağı havada yakalıyor, o kazanıyor. Yakalayabildi mi, atan değil o kazanıyor. üzerine atılan mızrağı havada yakalıyor, o kazanıyor. Yakalayabildi mi, atan değil o kazanıyor. Darbeyi yedi mi o mağlup oluyor. Nedir bunlar? Darbeyi yedi mi o mağlup oluyor. Nedir bunlar?

Savaşta her türlü tehlikeye karşı ata binmeyi, silah kullanmayı ve korunmayı tâlim bu.Savaşta her türlü tehlikeye karşı ata binmeyi, silah kullanmayı ve korunmayı tâlim bu. Bu tâlimi Peygamber Efendimiz tavsiye etmiş, müslümanın bunları öğrenmesi lazım diye.Bu tâlimi Peygamber Efendimiz tavsiye etmiş, müslümanın bunları öğrenmesi lazım diye. Eskiler bunları çok güzel öğrenmişler. Pehlevanlar bâd pâlar seyridende her yana… Eskiler bunları çok güzel öğrenmişler.

Pehlevanlar bâd pâlar seyridende her yana…
Her tarafa böyle koşuşunca… Etrafta seyirciler var; ihtiyarlar var, çoluk çocuk var.Her tarafa böyle koşuşunca… Etrafta seyirciler var; ihtiyarlar var, çoluk çocuk var. Çocuk da; Tıfl hem cevlan eder emmâ ağaçtan âtı var. Tıfıl da, o da cevlan eder.Çocuk da; Tıfl hem cevlan eder emmâ ağaçtan âtı var. Tıfıl da, o da cevlan eder. "Deh arslanım, hadi arslanım!" Dıgıdık dıgıdık… Ama nesi var; ağaçtan ata binmiş,"Deh arslanım, hadi arslanım!" Dıgıdık dıgıdık… Ama nesi var; ağaçtan ata binmiş, o da eline bir çomak almış, "deh!" diyor, "hadi!" diyor. Neden? Bir heves.o da eline bir çomak almış, "deh!" diyor, "hadi!" diyor.

Neden?

Bir heves.
Ötekiler hakikisi, bu sahtesi. Bir zahid var, hakiki, Allah'ın sevdiği, dünyaya kıymet vermeyen, Ötekiler hakikisi, bu sahtesi.

Bir zahid var, hakiki, Allah'ın sevdiği, dünyaya kıymet vermeyen,
işi hazmetmiş, fiiliyâtı öyle olan insan; bir de mütezehhid var,işi hazmetmiş, fiiliyâtı öyle olan insan; bir de mütezehhid var, çomağa binmiş, taklitçisi, yani hakikisi değil.çomağa binmiş, taklitçisi, yani hakikisi değil. Bir şeyh var, kerâmet sahibi, makam sahibi, ilim irfan sahibi; Bir şeyh var, kerâmet sahibi, makam sahibi, ilim irfan sahibi; bir de müteşeyyıh var, şeyhlik taslıyor vs. vs… Misal olarak söyleyelim. Her devirde oluyor.bir de müteşeyyıh var, şeyhlik taslıyor vs. vs…

Misal olarak söyleyelim. Her devirde oluyor.
İnsan korkuyor da, Allah saklasın. Hocamız'ın sağlığında bizim oralara gelir gidermiş bir ara… İnsan korkuyor da, Allah saklasın. Hocamız'ın sağlığında bizim oralara gelir gidermiş bir ara… Yalnız bizim oradaki bazı kimseler onun kötü hâlini görmüş, duymuş.Yalnız bizim oradaki bazı kimseler onun kötü hâlini görmüş, duymuş. Yanına yanaşmış; -biraz da pehlivan bir kimse-Yanına yanaşmış; -biraz da pehlivan bir kimse- "Bir daha seni burada görmeyeyim, bacaklarını kırarım!" demiş. "Bir daha buralara gelme!" demiş."Bir daha seni burada görmeyeyim, bacaklarını kırarım!" demiş. "Bir daha buralara gelme!" demiş. Böyle bir adam, müteşeyyıh olmuş, yani şeyhlik taslamış.Böyle bir adam, müteşeyyıh olmuş, yani şeyhlik taslamış. Şeyh değil, ilmi irfânı, makamı, sahih bir eli yok; ama şeyhlik taslamış. Şeyh değil, ilmi irfânı, makamı, sahih bir eli yok; ama şeyhlik taslamış. Bir kolunda bir kadın bir kolunda bir kadın gezerken görmüşler. Fesübhanallah!Bir kolunda bir kadın bir kolunda bir kadın gezerken görmüşler. Fesübhanallah! Olacak şey değil! Sonu ne olmuş? Olacak şey değil! Sonu ne olmuş?

Sonunu anlatıyorlar: Bir şehirde -hangi şehir olduğunu söylemiyorum- grand tuvalet giyinmiş,Sonunu anlatıyorlar: Bir şehirde -hangi şehir olduğunu söylemiyorum- grand tuvalet giyinmiş, boynuna kravatı takmış, başına fötrü takmış… Bu ne kıyafet ya?! boynuna kravatı takmış, başına fötrü takmış… Bu ne kıyafet ya?! Batı kıyafeti, niye buna heves ediyorsun?Batı kıyafeti, niye buna heves ediyorsun? Ondan sonra çıkmış sandalyenin üzerine, boynuna ipi geçirmiş,Ondan sonra çıkmış sandalyenin üzerine, boynuna ipi geçirmiş, sandalyeye bir tekme, kendisini asmış, intihar etmiş. Şu hâle bak! sandalyeye bir tekme, kendisini asmış, intihar etmiş. Şu hâle bak!

Allah korusun. Allah hiçbir kimseyi yanıltmasın,Allah korusun. Allah hiçbir kimseyi yanıltmasın, şaşırtmasın, yoldan çıkartmasın, sevmediği duruma düşürtmesin. şaşırtmasın, yoldan çıkartmasın, sevmediği duruma düşürtmesin.

Çünkü sonunda ceza nasıl büyük geliyor; kendisini öldüren,Çünkü sonunda ceza nasıl büyük geliyor; kendisini öldüren, intihar edenin akıbeti cehemmem. intihar edenin akıbeti cehemmem.

Dünyada intiharın en az olduğu ülke Türkiye imiş. Neden? Dünyada intiharın en az olduğu ülke Türkiye imiş.

Neden?

Müslüman ülke de ondan. İntihar edince cehenneme gideceğini bildiğindenMüslüman ülke de ondan. İntihar edince cehenneme gideceğini bildiğinden millet intihar etmekten korkuyor.millet intihar etmekten korkuyor. Ama Avrupa'da, lüks ülkelerde, modern ülkelerde, zengin ülkelerde intihar çokmuş.Ama Avrupa'da, lüks ülkelerde, modern ülkelerde, zengin ülkelerde intihar çokmuş. İsveç'te çokmuş mesela. Sosyal garantisi var adamın, çalışmasa bile maaşı çalışıyor,İsveç'te çokmuş mesela. Sosyal garantisi var adamın, çalışmasa bile maaşı çalışıyor, tedavi bedava, yoksulluk diye bir şey bahis konusu değil.tedavi bedava, yoksulluk diye bir şey bahis konusu değil. Ama dayanamıyor, intihar ediyor, kendisini öldürüyor. Ama dayanamıyor, intihar ediyor, kendisini öldürüyor.

Geçenlerde Amerika'da bir bâtıl tarikat çıkmış, adam etrafına müritlerini,Geçenlerde Amerika'da bir bâtıl tarikat çıkmış, adam etrafına müritlerini, -"mürit" demek de doğru değil- taraftarlarını, kandırdığı insanları toplamış.-"mürit" demek de doğru değil- taraftarlarını, kandırdığı insanları toplamış. "Tarikat" demek de doğru değil. Sapık bir din çıkartmış."Tarikat" demek de doğru değil. Sapık bir din çıkartmış. Etrafına onları toplamış, hepsi bir ormana gitmişler, hepsi orada topluca intihar etmişler.Etrafına onları toplamış, hepsi bir ormana gitmişler, hepsi orada topluca intihar etmişler. Yüzlercesi; başlarındaki koca şeytan reisleri ve hepsi birden intihar etmişler mesela…Yüzlercesi; başlarındaki koca şeytan reisleri ve hepsi birden intihar etmişler mesela… Sapık sapık şeyler… Bir zahid var, bir mütezehhid var. Hakiki zahid nedir? Sapık sapık şeyler…

Bir zahid var, bir mütezehhid var. Hakiki zahid nedir?

Zahidliğini fiiliyâtına istinat ettiren, yani tatbikatı fiilen fiiliyatı zahidâne olandır.Zahidliğini fiiliyâtına istinat ettiren, yani tatbikatı fiilen fiiliyatı zahidâne olandır. Hakiki zahid budur. Hareketine bakarsın, yaşayışına hâline bakarsın; o. Hakiki zahid budur. Hareketine bakarsın, yaşayışına hâline bakarsın; o.

İkincisi; ve'l-mütezehhid. "Zahid olmayıp da zahidlik taslayan, gösteriş yapan,İkincisi; ve'l-mütezehhid. "Zahid olmayıp da zahidlik taslayan, gösteriş yapan, halkın nazarında zahidler makbul diye…" O da zahidlik taslayan. O nedir? halkın nazarında zahidler makbul diye…" O da zahidlik taslayan. O nedir?

Ellezî yukîmu zühdehû bi-lisânihî. "O da zahidliğini diline dayamıştır." Ellezî yukîmu zühdehû bi-lisânihî. "O da zahidliğini diline dayamıştır."

Ötekisi fiiliyâtına, tatbikatına dayamıştır;Ötekisi fiiliyâtına, tatbikatına dayamıştır; bu da laf ebeliğine, gevezeliğine, dil kalabalığına dayamıştır. Yani ne demek? bu da laf ebeliğine, gevezeliğine, dil kalabalığına dayamıştır. Yani ne demek?

"Dilinde var, fiiliyâtında yok." demek. "Dilinde var, fiiliyâtında yok." demek.

Kitaplardan okuyor millet, bir şeyler öğreniyor, -edebiyat- söylüyor;Kitaplardan okuyor millet, bir şeyler öğreniyor, -edebiyat- söylüyor; atıyor tutuyor, esiyor, tavırlar, edalar…atıyor tutuyor, esiyor, tavırlar, edalar… Geçen gün birisini daha söylediler, Allah saklasın, insan üzülüyor.Geçen gün birisini daha söylediler, Allah saklasın, insan üzülüyor. Sonunda Allah cezasını veriyor tabii, cezası oluyor. Hocamız cennet-mekân derdi ki; Sonunda Allah cezasını veriyor tabii, cezası oluyor.

Hocamız cennet-mekân derdi ki;

"Bu gibi insanlar âhiret yolunun haramîleridir. "Bu gibi insanlar âhiret yolunun haramîleridir. Ve dünya yolunun yolcularının haramîlerinden bunlar daha fenadır." Ve dünya yolunun yolcularının haramîlerinden bunlar daha fenadır."

Çünkü dünya yolunun yolcusunun haramîsi bir geçitte yola bir kütük koyar,Çünkü dünya yolunun yolcusunun haramîsi bir geçitte yola bir kütük koyar, iki tarafından tutar, silahları çeker; "Davranmayın!" der, kervanı durdurur. iki tarafından tutar, silahları çeker; "Davranmayın!" der, kervanı durdurur. Yol kesici haramî soyar, parasını alır. Cascavlak bırakır kervanı, gider.Yol kesici haramî soyar, parasını alır. Cascavlak bırakır kervanı, gider. Çok inat edenleri de öldürür. İnsan ya malından olur ya da canından olur.Çok inat edenleri de öldürür. İnsan ya malından olur ya da canından olur. Ama böyle birisi zulmen gelip de insanın malını, canını alsa şehit sayılıyor.Ama böyle birisi zulmen gelip de insanın malını, canını alsa şehit sayılıyor. Bir insan malını korumak uğrunda, canını korumak uğrunda mütecâvizle mücadele ederken ölürseBir insan malını korumak uğrunda, canını korumak uğrunda mütecâvizle mücadele ederken ölürse şehit sayılıyor. Hadîs-i şerîf var. O demek ki şehit sayılıyorsa âhireti kurtuluyor.şehit sayılıyor. Hadîs-i şerîf var. O demek ki şehit sayılıyorsa âhireti kurtuluyor. Ama âhiret yolunun haramîsi insanın nesini alıyor? Ama âhiret yolunun haramîsi insanın nesini alıyor?

İtikadını alıyor. İmanını alıyor. Yolunu sapıttırıyor. Cehenneme düşürüyor.İtikadını alıyor. İmanını alıyor. Yolunu sapıttırıyor. Cehenneme düşürüyor. Çok daha fena! Çok daha büyük kötülük yapıyor!Çok daha fena! Çok daha büyük kötülük yapıyor! Âhiret yolunun haramîsi yolunu kestiği insana dünya haramîsinden çok daha büyük kötülük yapıyor.Âhiret yolunun haramîsi yolunu kestiği insana dünya haramîsinden çok daha büyük kötülük yapıyor. Allah saklasın… Allah saklasın…

Onbirinci paragraf bu: "Hakiki zahid zühdünü fiiliyâtına istinat ettirendir.Onbirinci paragraf bu:

"Hakiki zahid zühdünü fiiliyâtına istinat ettirendir.
Sahte zahid, mütezehhid de zühdünü palavrasına, diline istinat ettirendir. Laf var, fiiliyâtı yok." Sahte zahid, mütezehhid de zühdünü palavrasına, diline istinat ettirendir. Laf var, fiiliyâtı yok."

Yalnız Peygamber Efendimiz zühdle ilgili bir hadîs-i şerîfini burada daYalnız Peygamber Efendimiz zühdle ilgili bir hadîs-i şerîfini burada da konunun boyutları tamam olsun diye söylememiz lazım. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki; konunun boyutları tamam olsun diye söylememiz lazım. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;

"Zühd, zahitlik, dünyaya metelik vermemek Allah'ın helal kıldığını haramlaştırmak değildir." "Zühd, zahitlik, dünyaya metelik vermemek Allah'ın helal kıldığını haramlaştırmak değildir."

Dikkat edin, Allah'ın helal kıldığı şeyleri kendi kendine zorla haram yapmak,Dikkat edin, Allah'ın helal kıldığı şeyleri kendi kendine zorla haram yapmak, kendi kendine haram etmek değildir zühd.kendi kendine haram etmek değildir zühd. Allah neyi helal kılmış; yemeyi helal kılmış. Yemeği varsa yesin. Kıyafeti varsa giysin.Allah neyi helal kılmış; yemeyi helal kılmış. Yemeği varsa yesin. Kıyafeti varsa giysin. Kıyafeti varken giymiyor, yamalı giyiyor. Yemeği varken yemiyor, aç duruyor.Kıyafeti varken giymiyor, yamalı giyiyor. Yemeği varken yemiyor, aç duruyor. Ne lüzum var, Allah vermiş. "Allah'ın verdiği, normal gördüğü, helal gördüğü şeyiNe lüzum var, Allah vermiş.

"Allah'ın verdiği, normal gördüğü, helal gördüğü şeyi
kendi kendine zoraki haram kılmak değildir. Allah'ın vaadine elindeki kadar itimat etmektir." diyor. kendi kendine zoraki haram kılmak değildir. Allah'ın vaadine elindeki kadar itimat etmektir." diyor.

Allah "Ben sana rızkını vereceğim ey kulum." diye vaat etmiş Kur'ân-ı Kerîm'de, Allah "Ben sana rızkını vereceğim ey kulum." diye vaat etmiş Kur'ân-ı Kerîm'de, "Allah bana rızkımı verir." diye Allah'a tevekkül edip sağlam duruyor. "Allah bana rızkımı verir." diye Allah'a tevekkül edip sağlam duruyor. Öyle bir telaşa düşmüyor ve "Dünya malı devşireceğim, biriktireceğim." havasında olmuyor. Öyle bir telaşa düşmüyor ve "Dünya malı devşireceğim, biriktireceğim." havasında olmuyor. Yani "Kanaat önemli, Allah'a bağlılığı önemli ve tevekkülündeki sağlamlık önemli." demiş oluyor. Yani "Kanaat önemli, Allah'a bağlılığı önemli ve tevekkülündeki sağlamlık önemli." demiş oluyor.

Bu neyi açıklar? Sahabe-i kirâmdan öyle kimseler vardı ki zengin idiler. Bu neyi açıklar?

Sahabe-i kirâmdan öyle kimseler vardı ki zengin idiler.
Mesela Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz Kureyş'in zenginlerindendi, şu kadar bin altını vardı.Mesela Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz Kureyş'in zenginlerindendi, şu kadar bin altını vardı. Hepsini Allah yoluna verebiliyor. Osman-ı Zinnûreyn…Hepsini Allah yoluna verebiliyor. Osman-ı Zinnûreyn… Yapabilir mi insan; 100 develik malı getirebilecek kadar sermayesi olan bir kimseydi.Yapabilir mi insan; 100 develik malı getirebilecek kadar sermayesi olan bir kimseydi. Demek çok daha fazla parası var ki 100 develik mal Medine'ye geldiği zamanDemek çok daha fazla parası var ki 100 develik mal Medine'ye geldiği zaman malları tasadduk ediyor, develeri kestiriyor, etlerini de dağıtıyor.malları tasadduk ediyor, develeri kestiriyor, etlerini de dağıtıyor. 100 deve, kolay mı? Bir deve bir kamyon demek o zaman, kamyon olmasa bile kamyonet demek.100 deve, kolay mı? Bir deve bir kamyon demek o zaman, kamyon olmasa bile kamyonet demek. O kadar kıymetli… Öyle zenginler vardı. Onun için demişler ki; O kadar kıymetli… Öyle zenginler vardı.

Onun için demişler ki;

"Zühd dünya sevgisinin insanın kalbine girmemesidir."Zühd dünya sevgisinin insanın kalbine girmemesidir. Kalbinde dünya arzusunun, şevkinin olmamasıdır." Kalbinde dünya arzusunun, şevkinin olmamasıdır."

Asıl zühd odur. Yoksa Allah bir insana dünyalık verebilir. Asıl zühd odur. Yoksa Allah bir insana dünyalık verebilir. O gönlüne onu yerleştirip gönlünün tahtına dünya sevgini malını koyup daO gönlüne onu yerleştirip gönlünün tahtına dünya sevgini malını koyup da onunla oyalanıyorsa dünya ehlidir. Ona metelik vermiyor da zamanı geldiği zamanonunla oyalanıyorsa dünya ehlidir. Ona metelik vermiyor da zamanı geldiği zaman Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz gibi tamamını verebiliyorsa… Ebû Bekr-i Sıddîk Efendimiz gibi tamamını verebiliyorsa…

"Ey Ebû Bekr, her şeyi vermişsin, ne bıraktın çoluk çocuğuna?" "Ey Ebû Bekr, her şeyi vermişsin, ne bıraktın çoluk çocuğuna?"

"Allah'ı ve Resûlullah'ı bıraktım." diyor. Öyle vermiş ki hasır örtünmüş! "Allah'ı ve Resûlullah'ı bıraktım." diyor.

Öyle vermiş ki hasır örtünmüş!
Üstündeki kıyafeti de vermiş, "Bu benim üstümde kalsın." dememiş.Üstündeki kıyafeti de vermiş, "Bu benim üstümde kalsın." dememiş. Peştamal yerine hasıra bürünmüş. Peştamal yerine hasıra bürünmüş.

"Hiçbir şey bırakmamışsın kendine, çoluk çocuğuna ne bıraktın?" "Hiçbir şey bırakmamışsın kendine, çoluk çocuğuna ne bıraktın?"

"Allah'ı ve Resûlullah'ı bıraktım." diyor. Gönlünde hiç yok. "Allah'ı ve Resûlullah'ı bıraktım." diyor.

Gönlünde hiç yok.

Evliyâullahtan birisinden birisi gelmiş, demiş ki; "Al sana 4 bin altın, vereyim." Evliyâullahtan birisinden birisi gelmiş, demiş ki;

"Al sana 4 bin altın, vereyim."

Demiş ki; "Senin böyle çok altının olmasını ister misin?" Demiş ki;

"Senin böyle çok altının olmasını ister misin?"

"İsterim. Param olsa iyi olur." demiş. "İsterim. Param olsa iyi olur." demiş.

"İyi o zaman, o para sende kalsın, ben hiç istemiyorum. "İyi o zaman, o para sende kalsın, ben hiç istemiyorum. Demek ki sen istediğine göre sen daha muhtaçsın, ben hiç arzu duymuyorum,Demek ki sen istediğine göre sen daha muhtaçsın, ben hiç arzu duymuyorum, demek ki benim paraya ihtiyacım yok. Sende kalsın." demiş. demek ki benim paraya ihtiyacım yok. Sende kalsın." demiş.

Metelik vermiyorlar. Para gelmiş; "Koy şuraya, yastığın altına koyuver."Metelik vermiyorlar. Para gelmiş; "Koy şuraya, yastığın altına koyuver." Başka fakir geldiği zaman "Al." diyor, gidiyor. Öyle yaşamışlar. Başka fakir geldiği zaman "Al." diyor, gidiyor. Öyle yaşamışlar.

Bilmiyorum, biraz perdeyi aralayıp onların hâlini anlatabiliyor muyuz? Bilmiyorum, biraz perdeyi aralayıp onların hâlini anlatabiliyor muyuz?

Ve bi-isnâdihî kâle Şakîkun. "Yine aynı rivayet-isnat zinciriyle Şakîk-i Belhî hazretleri dedi ki;" Ve bi-isnâdihî kâle Şakîkun. "Yine aynı rivayet-isnat zinciriyle Şakîk-i Belhî hazretleri dedi ki;"

Men lem ya'rifi'llâhe bi'l-kudreti fe-innehû lâ ya'rifuhû. Kîle: Ve keyfe ya'rifuhû bi'l-kudreti?Men lem ya'rifi'llâhe bi'l-kudreti fe-innehû lâ ya'rifuhû. Kîle: Ve keyfe ya'rifuhû bi'l-kudreti? Fe-kâle: Ya'rifu enna'llâhe kâdirun izâ kâne meahû şey'un en ye'huzehû minhuFe-kâle: Ya'rifu enna'llâhe kâdirun izâ kâne meahû şey'un en ye'huzehû minhu ve yu'tiyehû ğayrehû ve izâ lem yekün meahû şey'un en yu'tiyehû. ve yu'tiyehû ğayrehû ve izâ lem yekün meahû şey'un en yu'tiyehû.

Bu sözler şu mânaya geliyor. Önce tercümesini yapalım, sonra açıklayalım. Bu sözler şu mânaya geliyor. Önce tercümesini yapalım, sonra açıklayalım.

Men lem ya'rifi'llâhe bi'l-kudreti fe-innehû lâ ya'rifuhû.Men lem ya'rifi'llâhe bi'l-kudreti fe-innehû lâ ya'rifuhû. "Allah'ın kudret sahibi olduğunu bilmeyen Allah'ı bilmiyor demektir." "Allah'ın kudret sahibi olduğunu bilmeyen Allah'ı bilmiyor demektir."

Tabii biz hep biliriz, "Allah kudret sahibidir." deriz. Herkes der, onlar da diyorlardır muhakkak ki… Tabii biz hep biliriz, "Allah kudret sahibidir." deriz. Herkes der, onlar da diyorlardır muhakkak ki…

"Allah'ın kudret sahibi olduğunu, kâdir olduğunu bilmeyen Allah'ı bilmiyor demektir." diyor. "Allah'ın kudret sahibi olduğunu, kâdir olduğunu bilmeyen Allah'ı bilmiyor demektir." diyor.

O zaman sormak zorunda kalıyorlar, diyorlar ki; Ve keyfe ya'rifuhû bi'l-kudreti? O zaman sormak zorunda kalıyorlar, diyorlar ki;

Ve keyfe ya'rifuhû bi'l-kudreti?
"Allah'ın kudret sahibi olduğunu bilmesi ne demektir?" Açıklıyor: "Allah'ın kudret sahibi olduğunu bilmesi ne demektir?"

Açıklıyor:

Ya'rifu enna'llâhe kâdirun izâ kâne meahû şey'un en ye'huzehû minhu ve yu'tiyehû ğayrehû.Ya'rifu enna'llâhe kâdirun izâ kâne meahû şey'un en ye'huzehû minhu ve yu'tiyehû ğayrehû. "Şunu bilecek ki; yanında kendisinin bir şeyi varken Allah "Şunu bilecek ki; yanında kendisinin bir şeyi varken Allah onu ondan alıp başkasına vermeye kâdirdir.onu ondan alıp başkasına vermeye kâdirdir. Yanında bir şey yokken de Allah ona olmayan şeyi temin etmeye kâdirdir." Bu kudret...Yanında bir şey yokken de Allah ona olmayan şeyi temin etmeye kâdirdir."

Bu kudret...
Adam zengin, malına güveniyor, her şeyim var sanıyor. O zaman Allah'ın kâdirliğini tam anlayamadı.Adam zengin, malına güveniyor, her şeyim var sanıyor. O zaman Allah'ın kâdirliğini tam anlayamadı. Çünkü Allah bu malı kendisinden alıp onu cascavlak fakir bırakmaya kâdirdir.Çünkü Allah bu malı kendisinden alıp onu cascavlak fakir bırakmaya kâdirdir. Malına güvendiği zaman bunu bilemiyor. Malına güvendiği zaman bunu bilemiyor. Elinde var olan şeyi Allah'ın alıp da başkasına vermeye kâdir olduğunu bilen,Elinde var olan şeyi Allah'ın alıp da başkasına vermeye kâdir olduğunu bilen, yanında bir şeyi olmadığı zaman da dilerse Allah'ın esbâbını halk eyleyip onu vereceğini bilenyanında bir şeyi olmadığı zaman da dilerse Allah'ın esbâbını halk eyleyip onu vereceğini bilen Allah'ın kudretini biliyor demektir. Ötekisi Allah'ı tam bilmiyor demektir. Allah'ın kudretini biliyor demektir. Ötekisi Allah'ı tam bilmiyor demektir.

Tabii bu söz esas itibariyle nereye çıkıyor? Allah'a tevekküle gidiyor.Tabii bu söz esas itibariyle nereye çıkıyor?

Allah'a tevekküle gidiyor.
Hani "Bu Şakîk-i Belhî tevekkül konusunu çok işlemiş bir mutasavvıf." diyor. Bak böyle [söylüyor.]Hani "Bu Şakîk-i Belhî tevekkül konusunu çok işlemiş bir mutasavvıf." diyor. Bak böyle [söylüyor.] Yani elinde mal var, güvenmeyecek; elinde mal yok, korkmayacak. İşte Allah'ı bilen asıl bu. Yani elinde mal var, güvenmeyecek; elinde mal yok, korkmayacak. İşte Allah'ı bilen asıl bu. Allah'ın kâdir olduğunu bilmeyen Allah'ı bilmiyor sayılır. Allah'ın kâdir olduğunu bilmek nasıldır? Allah'ın kâdir olduğunu bilmeyen Allah'ı bilmiyor sayılır.

Allah'ın kâdir olduğunu bilmek nasıldır?

Allah'ın senin yanında bir şey varken onu çekip almaya, başkasına vermeye kâdir olduğunu bilmek Allah'ın senin yanında bir şey varken onu çekip almaya, başkasına vermeye kâdir olduğunu bilmek ve olmadığı zaman da sana onu bir yerden temin ederek verebilmeye kâdir olduğunu bilmek ve olmadığı zaman da sana onu bir yerden temin ederek verebilmeye kâdir olduğunu bilmek O'nun kâdir olduğunu, kâdirliğini tam bilmek demektir. Bu da Allah'ı tam bilmek demektir.O'nun kâdir olduğunu, kâdirliğini tam bilmek demektir. Bu da Allah'ı tam bilmek demektir. Yani bu inançta ise tam âriftir, bu inançta değilse ârifliğe ulaşamamış demektir. Yani bu inançta ise tam âriftir, bu inançta değilse ârifliğe ulaşamamış demektir.

Onüçüncü [paragraf:] Ve bihî kâle Şakîkun.Onüçüncü [paragraf:]

Ve bihî kâle Şakîkun.
"Şakîk-i Belhî hazretleri yine buyurdu ki;" "Şakîk-i Belhî hazretleri yine buyurdu ki;"

Men erâde en ya'rife ma'rifetehû billâhi fe'l-yenzur ilâ mâ veadehu'llâhu ve veadehu'n-nâsuMen erâde en ya'rife ma'rifetehû billâhi fe'l-yenzur ilâ mâ veadehu'llâhu ve veadehu'n-nâsu bi-eyyihimâ kalbuhû evsaku. bi-eyyihimâ kalbuhû evsaku.

"İnsan kendisinin Allah'ı ne kadar bildiğini ölçmek istiyorsa, bilmek istiyorsa,"İnsan kendisinin Allah'ı ne kadar bildiğini ölçmek istiyorsa, bilmek istiyorsa, 'Benim mârifetim, mârifetullah seviyem, Allah'ı bilme tanıma seviyem ne derecedir?' diye 'Benim mârifetim, mârifetullah seviyem, Allah'ı bilme tanıma seviyem ne derecedir?' diye bunu bilmek istiyorsa…" bunu bilmek istiyorsa…"

Fe'l-yenzur ilâ mâ veadehu'llâhu ve veadehu'n-nâsu bi-eyyihimâ kalbuhû evsaku.Fe'l-yenzur ilâ mâ veadehu'llâhu ve veadehu'n-nâsu bi-eyyihimâ kalbuhû evsaku. "Allah'ın vaadine mi güveniyor, kulların kendisine vaadine mi güveniyor? "Allah'ın vaadine mi güveniyor, kulların kendisine vaadine mi güveniyor? Kalbi hangisine daha sağlam bağlı? Allah'ı bildiği buradan anlaşılır." Kalbi hangisine daha sağlam bağlı? Allah'ı bildiği buradan anlaşılır."

Eğer Allah'ın vaadine kalbi daha bağlıysa Allah'ı biliyor.Eğer Allah'ın vaadine kalbi daha bağlıysa Allah'ı biliyor. Kulların verdiğine güveniyorsa Allah'ı bilmiyor demek. Bunu neden söylüyor? Kulların verdiğine güveniyorsa Allah'ı bilmiyor demek.

Bunu neden söylüyor?

Biraz kapalı bir söz.Biraz kapalı bir söz. Her sözü kapalı da oturup bir ders anlatmak lazım ki ancak o zaman anlaşılabilir.Her sözü kapalı da oturup bir ders anlatmak lazım ki ancak o zaman anlaşılabilir. Müslüman var, okumuş müslüman var, alim müslüman var;Müslüman var, okumuş müslüman var, alim müslüman var; alimlerin üstünde ilmi hazmettikten sonra ârif olmuş müslümanlar var.alimlerin üstünde ilmi hazmettikten sonra ârif olmuş müslümanlar var. İlkokul, ortaokul, lise, üniversite, bu işin profesörlüğü, İlkokul, ortaokul, lise, üniversite, bu işin profesörlüğü, artık birinci sınıf dünyaca tanınmış mütehassısı…artık birinci sınıf dünyaca tanınmış mütehassısı… Bunlar mütehassıs insanlar, konuştukları o perdeden. İlkokulda çocuk "1 1 daha 2 eder. Bunlar mütehassıs insanlar, konuştukları o perdeden. İlkokulda çocuk "1 1 daha 2 eder. 1 elma 2 elma daha 3 elma eder." bunu biliyor.1 elma 2 elma daha 3 elma eder." bunu biliyor. Üniversitede, yüksekteki insanlar, adamlar ayın yörüngesini, denklemleri, açıları, tanjantları, Üniversitede, yüksekteki insanlar, adamlar ayın yörüngesini, denklemleri, açıları, tanjantları, kosinüsleri, vesaireleri, neleri neleri biliyorlar...kosinüsleri, vesaireleri, neleri neleri biliyorlar... Bunlar öyle. "Allah'ın vaat ettiği", "kulun vaat ettiği" ne demek? Allah diyor ki; Bunlar öyle.

"Allah'ın vaat ettiği", "kulun vaat ettiği" ne demek?

Allah diyor ki;

Ve fi's-semâi rızkukum ve mâ tûadûn. Mâ urîdu minhüm min rızkin ve mâ urîdu en yut'imûn. Ve fi's-semâi rızkukum ve mâ tûadûn.

Mâ urîdu minhüm min rızkin ve mâ urîdu en yut'imûn.
İnna'llâhe hüve'r-rezzâku zü'l-kuvveti'l-metîn. İnna'llâhe hüve'r-rezzâku zü'l-kuvveti'l-metîn.

Ve izâ raev ticareten ev lehveni'nfaddû ileyhâ ve terekekû kâimâVe izâ raev ticareten ev lehveni'nfaddû ileyhâ ve terekekû kâimâ kul mâ inda'llâhi hayrun mine'l-lehvi ve mine't-ticareti. Bu gibi âyetler gösteriyor ki: kul mâ inda'llâhi hayrun mine'l-lehvi ve mine't-ticareti.

Bu gibi âyetler gösteriyor ki:
Allah kullarına vaat etmiş; "Ben size rızkımı vereceğim.Allah kullarına vaat etmiş; "Ben size rızkımı vereceğim. Rızkı ben size göndereceğim." diye vaat etmiş. "Allah Rezzak'tır." diye bildirmiş. Rızkı ben size göndereceğim." diye vaat etmiş. "Allah Rezzak'tır." diye bildirmiş. Allah'ın vaadi bu. "Verecek ama, Rezzak ama; ne mâlum verecek mi vermeyecek mi?" diyeAllah'ın vaadi bu.

"Verecek ama, Rezzak ama; ne mâlum verecek mi vermeyecek mi?" diye
tereddüt ediyorsa Allah'ı bilmiyor. İşte Allah böyle vaat etmiş;tereddüt ediyorsa Allah'ı bilmiyor. İşte Allah böyle vaat etmiş; "Ben Rezzâkım, sana rızkını veririm." diye vaat etmiş Kur'ân-ı Kerîm'de. Kul da diyor ki; "Ben Rezzâkım, sana rızkını veririm." diye vaat etmiş Kur'ân-ı Kerîm'de. Kul da diyor ki;

"Şu kadar şey yaparsan ben de sana şu kadar maaş vereceğim."Şu kadar şey yaparsan ben de sana şu kadar maaş vereceğim. Gel bana çalış, benim dediğimi yap, sana şunu vereceğim, bunu vereceğim..." Gel bana çalış, benim dediğimi yap, sana şunu vereceğim, bunu vereceğim..."

Meşru veya gayrimeşru bir iş… Kulun vaat ettiğine mi kalbin, gönlün bağlı, Meşru veya gayrimeşru bir iş…

Kulun vaat ettiğine mi kalbin, gönlün bağlı,
yani kula mı kul oluyorsun; yoksa Allah'ın vaat ettiğine mi daha bağlısın?yani kula mı kul oluyorsun; yoksa Allah'ın vaat ettiğine mi daha bağlısın? Allah'ın vaadine inanıp tevekkül mü ediyorsun? Allah'ın vaadine inanıp tevekkül mü ediyorsun?

Eğer Allah'ın vaadine bağlı, "Allah Rezzak'tır, bana rızkı verecek." diye Allah'a güveniyorsanEğer Allah'ın vaadine bağlı, "Allah Rezzak'tır, bana rızkı verecek." diye Allah'a güveniyorsan işte mârifetullah sahibisin, Allah'ı biliyorsun. işte mârifetullah sahibisin, Allah'ı biliyorsun. Kula bağlıysan, bu vaade güvenemiyor da kula kul olmuşsan o zaman Allah'ı bilmiyorsun demektir. Kula bağlıysan, bu vaade güvenemiyor da kula kul olmuşsan o zaman Allah'ı bilmiyorsun demektir.

İşte zaten bütün patırtı buradan çıkıyor. Dünya üzerindeki zulümler neden oluşuyor? İşte zaten bütün patırtı buradan çıkıyor. Dünya üzerindeki zulümler neden oluşuyor?

Bir zalim oluyor, etrafındaki avanesi, dalkavuğu, yardımcısı oluyor.Bir zalim oluyor, etrafındaki avanesi, dalkavuğu, yardımcısı oluyor. Mafya çeteleri, koca [çeteler] zulmü böyle götürüyorlar. Yani zulüm teşkilatlı oluyor. Mafya çeteleri, koca [çeteler] zulmü böyle götürüyorlar. Yani zulüm teşkilatlı oluyor.

Ama Allah'a güvense millet; "Ya bana Allah rızkımı verir, haramdan istemem." dese,Ama Allah'a güvense millet; "Ya bana Allah rızkımı verir, haramdan istemem." dese, "Kula kul olmam!" dese o zaman hiçbir zalim şımarmayacak, gelişemeyecek, büyüyemeyecek,"Kula kul olmam!" dese o zaman hiçbir zalim şımarmayacak, gelişemeyecek, büyüyemeyecek, hiçbir böyle kötü insan destek bulamayacak.hiçbir böyle kötü insan destek bulamayacak. Hep Allah'ın vaadine güvenmemekten, kula kul olmaktan, kuldan beklemekten oluyor.Hep Allah'ın vaadine güvenmemekten, kula kul olmaktan, kuldan beklemekten oluyor. Bütün eğilmeler, dalkavukluklar, tabasbuslar ondan oluyor.Bütün eğilmeler, dalkavukluklar, tabasbuslar ondan oluyor. Hani şairin birisi karşısındaki hükümdara ne demiş: Hani şairin birisi karşısındaki hükümdara ne demiş:

"Ben seni bu hâlinle hiç metheder miydim? Sana methiye yazar mıydım? Yazmazdım. "Ben seni bu hâlinle hiç metheder miydim? Sana methiye yazar mıydım? Yazmazdım. Sana kasideler yazıp da senin neyini methedeyim?Sana kasideler yazıp da senin neyini methedeyim? Yazmazdım ama ne yapayım ki viran olası hanede evlâd ü iyâl var. Evde çoluk çocuk var." Yazmazdım ama ne yapayım ki viran olası hanede evlâd ü iyâl var. Evde çoluk çocuk var."

"Sana palavra bir şeyler yazacağım, sen de bana bir kese para vereceksin. "Sana palavra bir şeyler yazacağım, sen de bana bir kese para vereceksin. İşte çoluk çocuk evde geçinecek. Ben seni methetmezdim ama ne yapayım, evde çoluk çocuk var." diyor. İşte çoluk çocuk evde geçinecek. Ben seni methetmezdim ama ne yapayım, evde çoluk çocuk var." diyor.

İşte bundan oluyor her şey. Dünyanın bozulması bu gibi şeyden oluyor. İşte bundan oluyor her şey. Dünyanın bozulması bu gibi şeyden oluyor. Yoksa Allah ehli insanlar olsa, Allah'a güvenmiş, kimsenin parasına puluna tenezzül etmiyor, Yoksa Allah ehli insanlar olsa, Allah'a güvenmiş, kimsenin parasına puluna tenezzül etmiyor, kula kul olmuyor, dobra dobra konuşuyor ve sağlam basıyor, alnı yukarıda;kula kul olmuyor, dobra dobra konuşuyor ve sağlam basıyor, alnı yukarıda; işte o zaman her şey düzelecek. Bir insan kendisinin Allah'ı ne kadar bildiğini,işte o zaman her şey düzelecek.

Bir insan kendisinin Allah'ı ne kadar bildiğini,
mârifetullah seviyesinin ne kadar olduğunu anlamak istiyorsa,mârifetullah seviyesinin ne kadar olduğunu anlamak istiyorsa, baksın kalbi Allah'ın vaat ettiğine mi daha çok bağlı, kulların vaat ettiğine mi daha çok bağlı?baksın kalbi Allah'ın vaat ettiğine mi daha çok bağlı, kulların vaat ettiğine mi daha çok bağlı? Allah'a mı kul oluyor, tevekkül ediyor;Allah'a mı kul oluyor, tevekkül ediyor; yoksa kula mı -ciğeri beş para etmez adamlara- kul oluyor, hizmet ediyor? yoksa kula mı -ciğeri beş para etmez adamlara- kul oluyor, hizmet ediyor?

Partiler, pırtılar, politik çalışmalar, ekonomik düzenler, düzenbazlıklar, hayalî şeyler, Partiler, pırtılar, politik çalışmalar, ekonomik düzenler, düzenbazlıklar, hayalî şeyler, güçlü şirketler, çok uluslu [organizasyonlar…] Bunlar ne? güçlü şirketler, çok uluslu [organizasyonlar…] Bunlar ne?

Hep menfaat grupları ve büyük organizasyonlar. İşte bunlar hep haramdan korkmayan, Hep menfaat grupları ve büyük organizasyonlar. İşte bunlar hep haramdan korkmayan, Allah'ın vaadine güvenmeyen, kula kul olma zihniyete sahip insanların teşkil ettiği [gruplar…] Allah'ın vaadine güvenmeyen, kula kul olma zihniyete sahip insanların teşkil ettiği [gruplar…]

Ve kâle Şakîkun. Yine aynı rivayet zinciri devam ediyor. Anlaşılan hep Hâtem-i Esam'dan rivayetler… Ve kâle Şakîkun. Yine aynı rivayet zinciri devam ediyor. Anlaşılan hep Hâtem-i Esam'dan rivayetler…

Meyyiz beyne mâ tu'tî ve tu'tâ in kâne men yu'tîke ehabbe ileyke fe-inneke Meyyiz beyne mâ tu'tî ve tu'tâ in kâne men yu'tîke ehabbe ileyke fe-inneke muhibbun li'd-dünyâ ve in kâne men tu'tîhi ehabbe ileyke fe-inneke muhibbun li'l-âhireti. muhibbun li'd-dünyâ ve in kâne men tu'tîhi ehabbe ileyke fe-inneke muhibbun li'l-âhireti.

Şakîk hazretleri yine buyurmuş ki; "Senin verdiğin ile sana vereni ve verileni fark et.Şakîk hazretleri yine buyurmuş ki;

"Senin verdiğin ile sana vereni ve verileni fark et.
Eğer sen sana bir şey vereni daha çok seviyorsan, o zaman sen dünyayı seven bir insansın. Eğer sen sana bir şey vereni daha çok seviyorsan, o zaman sen dünyayı seven bir insansın. Ama eğer sen birisine bir şey vermeyi daha çok seviyorsan, o zaman sen âhireti seven insansın;Ama eğer sen birisine bir şey vermeyi daha çok seviyorsan, o zaman sen âhireti seven insansın; dünya ehli değilsin, âhiret ehlisin." Zihinler toparlayabilsin diye bir daha söyleyelim. dünya ehli değilsin, âhiret ehlisin."

Zihinler toparlayabilsin diye bir daha söyleyelim.

"Verdiğinle sana verileni ayır, ölç, anla. Eğer sen sana bir şey vereni daha çok seviyorsan,"Verdiğinle sana verileni ayır, ölç, anla. Eğer sen sana bir şey vereni daha çok seviyorsan, bir şey verilmesini seviyorsan ve vereni seviyorsan, o zaman sen dünya ehlisin,bir şey verilmesini seviyorsan ve vereni seviyorsan, o zaman sen dünya ehlisin, dünyayı seven bir kimsesin. Yok, bir şey almayı değil de,dünyayı seven bir kimsesin. Yok, bir şey almayı değil de, sana bir şey verilmesini değil de sen bir şey vermeyi seviyorsan, o zaman sen âhiret ehlisin." sana bir şey verilmesini değil de sen bir şey vermeyi seviyorsan, o zaman sen âhiret ehlisin."

Almayı seviyorsan, "Hep bana gelsin…" dünya ehlisin; vermeyi seviyorsan âhiret ehlisin.Almayı seviyorsan, "Hep bana gelsin…" dünya ehlisin; vermeyi seviyorsan âhiret ehlisin. İkisini ayır, ölç; hangi cephenin adamı olduğunu anla. Hayır hasenât yapmayı seviyor musun?İkisini ayır, ölç; hangi cephenin adamı olduğunu anla.

Hayır hasenât yapmayı seviyor musun?
Zekât sadaka vermeyi seviyor musun? Yemeyip yedirmeyi, giymeyip giydirmeyi,Zekât sadaka vermeyi seviyor musun? Yemeyip yedirmeyi, giymeyip giydirmeyi, fakirlerin hizmetinde olmayı, hayra koşmayı, hayrât u hasenât yapmayı,fakirlerin hizmetinde olmayı, hayra koşmayı, hayrât u hasenât yapmayı, İslâm'a hizmet etmeyi mi seviyorsun? Tamam, âhiret ehlisin. İslâm'a hizmet etmeyi mi seviyorsun?

Tamam, âhiret ehlisin.

"Hep bana gelsin. Toplayayım, alayım…" "Hep bana gelsin. Toplayayım, alayım…"

Hatırlıyorum; küçükken Beyazıt camisinden vaazdan çıkmıştık. Birisi para istiyor.Hatırlıyorum; küçükken Beyazıt camisinden vaazdan çıkmıştık. Birisi para istiyor. Ötekisi de; "Ya utansana! Cebin dolmuş, torba gibi, keçi memesi gibi sarkmış." Ötekisi de;

"Ya utansana! Cebin dolmuş, torba gibi, keçi memesi gibi sarkmış."

Ağzı kapanmıyor, o kadar dolmuş ki… O zaman madenî paralar kıymetliydi. Ağzı kapanmıyor, o kadar dolmuş ki… O zaman madenî paralar kıymetliydi. Üç kuruşa Bebek-Eminönü tramvayıyla bir yerden bir yere giderdik.Üç kuruşa Bebek-Eminönü tramvayıyla bir yerden bir yere giderdik. 10 kuruşa, 15 kuruşa neler olurdu… 120 kuruşa bir kilo et alınırdı.10 kuruşa, 15 kuruşa neler olurdu… 120 kuruşa bir kilo et alınırdı. 5 liraya Anadolu'da bir koyun alınırmış… O zaman 25 kuruş verdi mi, 1 lira verdi mi baya bir şey veriyor.5 liraya Anadolu'da bir koyun alınırmış… O zaman 25 kuruş verdi mi, 1 lira verdi mi baya bir şey veriyor. Adamın cebi, ben de baktım, dolu. Öyle dolmuş ki cep, içindeki ağırlıktan ağzı kapanmıyor, görünüyor. Adamın cebi, ben de baktım, dolu. Öyle dolmuş ki cep, içindeki ağırlıktan ağzı kapanmıyor, görünüyor. Ceketi sarkmış, yırtık ceketi… Hâlâ senden bir şey istiyor.Ceketi sarkmış, yırtık ceketi… Hâlâ senden bir şey istiyor. Belki senin o istediğin işçinin senin kadar parası yok. Sen hâlâ ondan [para istiyorsun.]Belki senin o istediğin işçinin senin kadar parası yok. Sen hâlâ ondan [para istiyorsun.] "Olsun" diyor, "Sen ver." diyor. "Olsun" diyor, "Sen ver." diyor. Tabii o dilenci ama bazıları da dilenci olmasa bile zihniyet olarak öyle. Tabii o dilenci ama bazıları da dilenci olmasa bile zihniyet olarak öyle.

Almayı seviyorsa ehli dünyadır, vermeyi seviyorsa o zaman ehli âhirettir. Almayı seviyorsa ehli dünyadır, vermeyi seviyorsa o zaman ehli âhirettir.

Kâle ve kâle Şakîkun. Yine aynı râvi -Hâtem-i Esam olsa gerek.- Kâle ve kâle Şakîkun. Yine aynı râvi -Hâtem-i Esam olsa gerek.- Şakîk-i Belhî hazretlerinin şöyle dediğini rivayet ediyor: Şakîk-i Belhî hazretlerinin şöyle dediğini rivayet ediyor:

Men harece mine'n-ni'meti ve vakaa fi'l-kılleti ve lâ tekûnu'l-kılletü indehû a'zama mine'n-ni'metiMen harece mine'n-ni'meti ve vakaa fi'l-kılleti ve lâ tekûnu'l-kılletü indehû a'zama mine'n-ni'meti ve vakaa fî ğammeyni: ğammin fi'd-dünyâ ve ğammin fi'l-âhireti.ve vakaa fî ğammeyni: ğammin fi'd-dünyâ ve ğammin fi'l-âhireti. Ve men harece mine'n-ni'meti ve vakaa fi'l-kılleti ve kâneti'l-kılletü a'zama indehû Ve men harece mine'n-ni'meti ve vakaa fi'l-kılleti ve kâneti'l-kılletü a'zama indehû mine'n-ni'meti'lletî harece minhâ kâne fî feraheyni: ferahin fi'd-dünyâ ve ferahin fi'l-âhireti. mine'n-ni'meti'lletî harece minhâ kâne fî feraheyni: ferahin fi'd-dünyâ ve ferahin fi'l-âhireti.

65. sayfada 15. paragrafa geldik. 65. sayfada 15. paragrafa geldik.

"Kim nimetten sıyrılır, ayrılır çıkarsa… İçinde bulunduğu nimetten sıyrılır çıkarsa…""Kim nimetten sıyrılır, ayrılır çıkarsa… İçinde bulunduğu nimetten sıyrılır çıkarsa…" Ve vakaa fi'l-kılleti. "Bolluktan yoksulluğa, azlığa düşerse…" Ve vakaa fi'l-kılleti. "Bolluktan yoksulluğa, azlığa düşerse…" Ve lâ tekûnu'l-kılletü indehû a'zama mine'n-ni'meti.Ve lâ tekûnu'l-kılletü indehû a'zama mine'n-ni'meti. "Ama kıllet onun nazarında nimetten daha büyük görünmezse iki çeşit üzüntüye düşer.""Ama kıllet onun nazarında nimetten daha büyük görünmezse iki çeşit üzüntüye düşer." Ve vakaa fî ğammeyni: ğammin fi'd-dünyâ ve ğammin fi'l-âhireti. "Dünyada gama düşer." Ve vakaa fî ğammeyni: ğammin fi'd-dünyâ ve ğammin fi'l-âhireti. "Dünyada gama düşer."

"Nimeti kaybettim! Hay Allah!" diye üzülür. "Neydi o günler ya… Nelerimiz vardı…"Nimeti kaybettim! Hay Allah!" diye üzülür. "Neydi o günler ya… Nelerimiz vardı… Deveden indik, ata bindik; attan indik, eşeğe bindik; eşekten indik, yaya kaldık…Deveden indik, ata bindik; attan indik, eşeğe bindik; eşekten indik, yaya kaldık… Nedir bu hâlimiz? Neydi o günler… Vah vah, ah ah…" Dünyada bir telaşa düşer. Nedir bu hâlimiz? Neydi o günler… Vah vah, ah ah…" Dünyada bir telaşa düşer.

Bir de bu zihniyet İslâmî ve imanî ve irfânî bir düşünce olmadığından âhirette de gama düşer.Bir de bu zihniyet İslâmî ve imanî ve irfânî bir düşünce olmadığından âhirette de gama düşer. Çünkü sabretmedi, hasret ve nedâmet içinden silinmedi,Çünkü sabretmedi, hasret ve nedâmet içinden silinmedi, onun için âhirette de ondan bir sıkıntıya düşer.onun için âhirette de ondan bir sıkıntıya düşer. Sevabı kaçırdı, belki de düşüncelerinden dolayı günaha düştü. Sevabı kaçırdı, belki de düşüncelerinden dolayı günaha düştü.

Ama elindeki nimet kaybolup da nimetten yoksulluk, azlık durumuna bir insan düşer de Ama elindeki nimet kaybolup da nimetten yoksulluk, azlık durumuna bir insan düşer de bu azlık ona çıkmış olduğu nimet durumundan daha hoş gelirse…bu azlık ona çıkmış olduğu nimet durumundan daha hoş gelirse… "Oh, çok şükür! Evimiz Peygamber'in evine benzedi." dediği gibi böyle sevinirse… "Oh, çok şükür! Evimiz Peygamber'in evine benzedi." dediği gibi böyle sevinirse…

Kâne fî feraheyni. "İki ferah içinde olur." Ferahin fi'd-dünyâ. "Dünyada sevinir." Kâne fî feraheyni. "İki ferah içinde olur." Ferahin fi'd-dünyâ. "Dünyada sevinir." Ve ferahin fi'l-âhireti. "Âhirette de feraha düşer, âhirette de sevinir. Neden? Ve ferahin fi'l-âhireti. "Âhirette de feraha düşer, âhirette de sevinir.

Neden?

Dünyada üzüntüye düşmez. "Oh… Böyle olduğu daha iyi oldu. Daha rahat, başım dinç oldu. Dünyada üzüntüye düşmez. "Oh… Böyle olduğu daha iyi oldu. Daha rahat, başım dinç oldu. Elhamdülillah, bir lokma bir hırka… -Veyahut- Telaşeden kurtuldum…" Elhamdülillah, bir lokma bir hırka… -Veyahut- Telaşeden kurtuldum…" Dünyada bir sevinç. Bir de sabrettiği için, tahammül ettiğinden dolayı âhirette de bir mükâfat. Dünyada bir sevinç. Bir de sabrettiği için, tahammül ettiğinden dolayı âhirette de bir mükâfat.

Demek ki, hakikaten şimdiye kadar nakledilen sözlerinden, tercüme-i hâlin başında söylendiği gibi,Demek ki, hakikaten şimdiye kadar nakledilen sözlerinden, tercüme-i hâlin başında söylendiği gibi, Şakîk-i Belhî hazretleri öyle anlaşılıyor ki elinde para tutmayan, fakirliği zenginlikten daha çok seven,Şakîk-i Belhî hazretleri öyle anlaşılıyor ki elinde para tutmayan, fakirliği zenginlikten daha çok seven, yokluğu, azlığı nimetten daha çok isteyen, dünyaya metelik vermeyen, âhirete rağbet eden,yokluğu, azlığı nimetten daha çok isteyen, dünyaya metelik vermeyen, âhirete rağbet eden, kalbini Allah'a bağlamış, "Allah elbette verir." diye O'ndan bekleyen, insanların eline bakmayan, kalbini Allah'a bağlamış, "Allah elbette verir." diye O'ndan bekleyen, insanların eline bakmayan, insanların vereceğine tamah etmeyen bir değişik tipmiş… Allah şefaatine erdirsin. insanların vereceğine tamah etmeyen bir değişik tipmiş…

Allah şefaatine erdirsin.

Başka bir insan olduğunu şu cümlelerden anladık. Tabii bunlar daha devam edecek.Başka bir insan olduğunu şu cümlelerden anladık.

Tabii bunlar daha devam edecek.
15'inde bıraktık. Okuyabilirsek 27'ye kadar bakalım başka konular mı söyleyecek…15'inde bıraktık. Okuyabilirsek 27'ye kadar bakalım başka konular mı söyleyecek… Ama yaşayışı böyleymiş bu zât-ı muhteremin… Eski mutasavvıfları bize iyi tanıttı.Ama yaşayışı böyleymiş bu zât-ı muhteremin…

Eski mutasavvıfları bize iyi tanıttı.
Bizim kendi düşüncelerimizden, bugünkü dünyamızdan, anlayışımızdan farklı şeyleri gördük.Bizim kendi düşüncelerimizden, bugünkü dünyamızdan, anlayışımızdan farklı şeyleri gördük. Mukayese edelim. Yalnız ben mukayesenin sonucunu size söyleyeyim: Mukayese edelim. Yalnız ben mukayesenin sonucunu size söyleyeyim:

Büyüklerden birisi diyor ki; "Bir müddet dünyayı da âhireti de beraber götürmeyi denedim. Büyüklerden birisi diyor ki;

"Bir müddet dünyayı da âhireti de beraber götürmeyi denedim.
Vicdanıma elimi koyup da baktım ki hem dünya hem âhiret beraber gitmiyor.Vicdanıma elimi koyup da baktım ki hem dünya hem âhiret beraber gitmiyor. Âhireti tercih ettim." Enteresan şeyler… Öğreneceğiz. Bakalım tasavvufu öğreneceğiz,Âhireti tercih ettim."

Enteresan şeyler… Öğreneceğiz. Bakalım tasavvufu öğreneceğiz,
mutasavvıfları öğreneceğiz, başka şeyler öğreneceğiz… mutasavvıfları öğreneceğiz, başka şeyler öğreneceğiz…

Küçük çocuk şekeri sever; elma şekeri, horoz şekeri, keten helva, macun vesaire… Küçük çocuk şekeri sever; elma şekeri, horoz şekeri, keten helva, macun vesaire… Ama büyük insan şekeri sevmiyor, başka şeyleri seviyor.Ama büyük insan şekeri sevmiyor, başka şeyleri seviyor. Başka şeyler, daha yüksek zevkler buluyor. Daha büyük insanlar daha başka zevkler buluyor.Başka şeyler, daha yüksek zevkler buluyor. Daha büyük insanlar daha başka zevkler buluyor. Daha büyük insanlar daha yüksek duygulara erişiyor. Öğreneceğiz… Daha büyük insanlar daha yüksek duygulara erişiyor. Öğreneceğiz…

Fâtihâ-i şerîfe meâl besmele. Fâtihâ-i şerîfe meâl besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2