Namaz Vakitleri

22 Cemâziye'l-Evvel 1446
24 Kasım 2024
İmsak
06:24
Güneş
07:54
Öğle
12:55
İkindi
15:24
Akşam
17:47
Yatsı
19:11
Detaylı Arama

Ulü’lemre İtaat Edin!

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

23 Safer 1402 / 20.12.1981
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Gönül Kırıklığı, İlk Safa Yetişmeye Çalışın!, Başınıza Sarık Sarın!, Size Koyun Beslemenizi Tavsiye Ederim, Hacamatı | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Ulü’lemre İtaat Edin!

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

23 Safer 1402 / 20.12.1981
İskenderpaşa Camii/ İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Gönül Kırıklığı, İlk Safa Yetişmeye Çalışın!, Başınıza Sarık Sarın!, Size Koyun Beslemenizi Tavsiye Ederim, Hacamatı | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillâhirrahmânirrahîm. el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü lillâhi Rabbi’l-âlemîn.
Ve’s-salâtu ve’s-selâmu alâ hayri halkıhî Muhammedin ve âlihî ve sahbihîVe’s-salâtu ve’s-selâmu alâ hayri halkıhî Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ve men tebi’ahû bi-ihsânin ilâ yevmi’d-dîn. ve men tebi’ahû bi-ihsânin ilâ yevmi’d-dîn.

Emmâ ba’d: Fa’lemû eyyühe’l-ihvân fe-inne efdale’l-kitâbi kitâbullah Emmâ ba’d:

Fa’lemû eyyühe’l-ihvân fe-inne efdale’l-kitâbi kitâbullah
ve efdale’l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem.ve efdale’l-hedyi hedyü seyyidinâ Muhammedin sallallahu aleyhi ve sellem. Ve şerre’l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid’atünVe şerre’l-umûri muhdesâtuhâ ve külle muhdesetin bid’atün ve külle bid’atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi’n-nâr.ve külle bid’atin dalâletün ve külle dalâletin ve sâhibehâ fi’n-nâr. Ve bi’s-senedi’s-sahîhi’l-muttasılı ile’n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl: Ve bi’s-senedi’s-sahîhi’l-muttasılı ile’n-nebiyyi sallallahu aleyhi ve selleme ennehû kâl:

Aleyküm bi’l-hüzni fe-innehû miftâhu’l-kalbi. Kâlû: yâ Resûlallah, ve keyfe’l-hüznü? Aleyküm bi’l-hüzni fe-innehû miftâhu’l-kalbi. Kâlû: yâ Resûlallah, ve keyfe’l-hüznü? Kâle: Ecîû enfüseküm bi’l-cûi ve ezmiûhâ. Kâle: Ecîû enfüseküm bi’l-cûi ve ezmiûhâ.

Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl. Sadaka Resûlullah fî mâ kâl ev kemâ kâl.

Aziz ve muhterem müslüman kardeşlerim! Aziz ve muhterem müslüman kardeşlerim!

Üstâdımız Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddîn Efendi hazretlerin cem’ eylemiş olduğu Üstâdımız Gümüşhaneli Ahmed Ziyâeddîn Efendi hazretlerin cem’ eylemiş olduğu hadîs-i şerîf kitabından, Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellemhadîs-i şerîf kitabından, Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretlerinin mübarek ehadîs-i şerîfesinden bir miktar okuyacağız. Efendimiz hazretlerinin mübarek ehadîs-i şerîfesinden bir miktar okuyacağız.

Hadîs-i şerîflerin izahına geçmeden evvel, Hadîs-i şerîflerin izahına geçmeden evvel, hâsseten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in ruhu için, sonra diğerhâsseten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in ruhu için, sonra diğer enbiyâ ve mürselîn hazerâtının ervâhı için, bütün evliyâullahın, asfiyânın ruhları için;enbiyâ ve mürselîn hazerâtının ervâhı için, bütün evliyâullahın, asfiyânın ruhları için; hâsseten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in ashâbı ve etbâının ruhları için, hâsseten Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’in ashâbı ve etbâının ruhları için, ashâb-ı kirâmdan üstâdımıza kadar güzerân eylemiş olanashâb-ı kirâmdan üstâdımıza kadar güzerân eylemiş olan cümle sâdât ve meşâyihimizin ve hulefâsının ruhları için, eserin müellifinin bizzat kendisinin,cümle sâdât ve meşâyihimizin ve hulefâsının ruhları için, eserin müellifinin bizzat kendisinin, hocalarının ve talebelerinin ruhları için; hocalarının ve talebelerinin ruhları için; bu eserin içindeki hadîs-i şerîflerin şu güne kadar gelmesinde emeği geçmiş olanbu eserin içindeki hadîs-i şerîflerin şu güne kadar gelmesinde emeği geçmiş olan râvilerin ve ulemânın ayrı ayrı ruhları için; ve şu yağmurlu günde, râvilerin ve ulemânın ayrı ayrı ruhları için; ve şu yağmurlu günde, sıkışıklığa da aldırmayarak bu mescide gelip de bu hadîs-i şerîfleri dinlemek isteyensıkışıklığa da aldırmayarak bu mescide gelip de bu hadîs-i şerîfleri dinlemek isteyen siz kardeşlerimizin âhirete irtihal etmiş olan ana baba ve akrabalarının, siz kardeşlerimizin âhirete irtihal etmiş olan ana baba ve akrabalarının, cümlesinin ayrı ayrı ruhları için bir hediye-i Kur’âniye olmak üzerecümlesinin ayrı ayrı ruhları için bir hediye-i Kur’âniye olmak üzere bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım. bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerîf okuyalım.

Metnini başta okumuş olduğumuz hadîs-i şerîfteMetnini başta okumuş olduğumuz hadîs-i şerîfte Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki; Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

Aleyküm... Aleyküm kelimesini geçtiğimiz haftalar izah etmiştik.Aleyküm...

Aleyküm kelimesini geçtiğimiz haftalar izah etmiştik.
"Size tavsiye ederim, boynunuza borç olsun, bir vazife telakki edin,"Size tavsiye ederim, boynunuza borç olsun, bir vazife telakki edin, bunu böyle yapın" manâsına gelen bir tâbir. bunu böyle yapın" manâsına gelen bir tâbir.

Aleyküm bi’l-hüzn. "Size hüzünlü, mahzun olmayı tavsiye ederim." Aleyküm bi’l-hüzn. "Size hüzünlü, mahzun olmayı tavsiye ederim."

"Boynu bükük, kalbi kırık olmayı tavsiye ederim." "Boynu bükük, kalbi kırık olmayı tavsiye ederim."

Yunus’un bir ilâhisi var, diyor ki; Derviş gönlü baş gerek. Yunus’un bir ilâhisi var, diyor ki;

Derviş gönlü baş gerek.

Herkes orada başı "kafa" mânasına geliyor sanıyor. Halbuki baş, "yara" demek.Herkes orada başı "kafa" mânasına geliyor sanıyor. Halbuki baş, "yara" demek. Bağrı başlı, "bağrı yaralı" demek. O devirde öyle. Bağrı başlı, "bağrı yaralı" demek. O devirde öyle. Dervişin bağrı yaralı olacak, yani kırık gönüllü olacak. Dervişin bağrı yaralı olacak, yani kırık gönüllü olacak.

Allahu Teâlâ hazretleri bir hadîs-i kudsîde;"Ben kalbi gönlü kırıkların, mahzunların yanındayım." buyuruyor. Allahu Teâlâ hazretleri bir hadîs-i kudsîde;"Ben kalbi gönlü kırıkların, mahzunların yanındayım." buyuruyor.

Ferah, fahur, göbeği şiş, gamsız, kasavetsiz, tasasız Ferah, fahur, göbeği şiş, gamsız, kasavetsiz, tasasız insan olmak yerine zarif, mahzun bir kimse olmak lazım. Çünkü; insan olmak yerine zarif, mahzun bir kimse olmak lazım. Çünkü;

Hemmü’l-âhireti nûrun fi’l-kalbi. "Âhiret gamı kalpte nurdur." Hemmü’l-âhireti nûrun fi’l-kalbi. "Âhiret gamı kalpte nurdur."

Âhiretin tasası, çekilmeye değer bir tasadır. Âhiretin tasası, çekilmeye değer bir tasadır.

"Size hüzünlü olmayı tavsiye ederim" diyor Peygamber Efendimiz. "Size hüzünlü olmayı tavsiye ederim" diyor Peygamber Efendimiz.

Ve izah ediyor: Fe-innehû miftâhu’l-kalbi. "Çünkü bu hüzün kalbin anahtarıdır." Ve izah ediyor:

Fe-innehû miftâhu’l-kalbi. "Çünkü bu hüzün kalbin anahtarıdır."

Hüzünlü olmak gönlün anahtarıdır. Hüzünlü olmak gönlün anahtarıdır.

Demek ki, gönüller kapılar gibi kilitli olabiliyor ve bir şey girmiyor, bir şey çıkmıyor. Demek ki, gönüller kapılar gibi kilitli olabiliyor ve bir şey girmiyor, bir şey çıkmıyor. Kilitli olunca istifade mümkün olmuyor. Kilitli olunca istifade mümkün olmuyor.

Bir başka hadîs-i şerîfi de hatırlıyoruz ki, Bir başka hadîs-i şerîfi de hatırlıyoruz ki, orada Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki; orada Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

"Kalpler de demirin paslandığı gibi paslanır." "Kalpler de demirin paslandığı gibi paslanır."

Nasıl o pırıl pırıl demir pas tutarsa işlemez olur, kalp de paslandığı zaman çalışmaz. Nasıl o pırıl pırıl demir pas tutarsa işlemez olur, kalp de paslandığı zaman çalışmaz. İnsan, gönlü çalışmadığı zaman da merhamet nedir bilmez, duygu nedir bilmez,İnsan, gönlü çalışmadığı zaman da merhamet nedir bilmez, duygu nedir bilmez, hassaslıktan uzaktır, kaba sabadır, kırıcıdır. hassaslıktan uzaktır, kaba sabadır, kırıcıdır. Âhiretin meârifini, meârif-i ilâhiyeyi kabul etmez, idrak etmez; Âhiretin meârifini, meârif-i ilâhiyeyi kabul etmez, idrak etmez; mârifetullaha layık olan gönül işe yaramaz bir hâle gelir. mârifetullaha layık olan gönül işe yaramaz bir hâle gelir. Onun pasının silinmesi zikrullah ile olur, namaz kılmakla olur, ölümü düşünmekle olur, Onun pasının silinmesi zikrullah ile olur, namaz kılmakla olur, ölümü düşünmekle olur, âhiretin gamını tasasını çekmekle olur. âhiretin gamını tasasını çekmekle olur.

Bak, burada da onun için aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimiz diyor ki; Bak, burada da onun için aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimiz diyor ki;

"Size mahzun olmayı tavsiye ederim. Çünkü hüzün, mahzunluk kalbin anahtarıdır." "Size mahzun olmayı tavsiye ederim. Çünkü hüzün, mahzunluk kalbin anahtarıdır."

Demek ki, tecelligâh-ı ilâhînin mahalli olan, tecelligâh-ı ilâhî olan,Demek ki, tecelligâh-ı ilâhînin mahalli olan, tecelligâh-ı ilâhî olan, Allahu Teâlâ hazretlerinin eltâfının tecelli ettiği yer olan, nazargâh-ı ilâhî olanAllahu Teâlâ hazretlerinin eltâfının tecelli ettiği yer olan, nazargâh-ı ilâhî olan kalbin anahtarı buymuş. Kalbin vazifesi var.kalbin anahtarı buymuş. Kalbin vazifesi var. Gözün vazifesi görmek, elin vazifesi tutmak, dilin vazifesi söylemek; kalbin, Gözün vazifesi görmek, elin vazifesi tutmak, dilin vazifesi söylemek; kalbin, gönlün vazifesi de Allahu Teâlâ hazretlerini bilmek. Allahu Teâlâ hazretleri var, bir. gönlün vazifesi de Allahu Teâlâ hazretlerini bilmek. Allahu Teâlâ hazretleri var, bir. Bize bizden daha yakın, her şeyi ihâta etmiş. Her şeyin mülkü O’nun elinde. Bize bizden daha yakın, her şeyi ihâta etmiş. Her şeyin mülkü O’nun elinde. Her şey O’nun kudretiyle oluyor. Bize karîb, mucîb... Her şey O’nun kudretiyle oluyor. Bize karîb, mucîb... O bize yakın; biz O’ndan uzağız. İşte anahtarı; hüzün. Diyorlar ki; O bize yakın; biz O’ndan uzağız. İşte anahtarı; hüzün.

Diyorlar ki;

Kâlû: yâ Resûlallah, ve keyfe’l-hüzn? "Bu mahzunluk nasıl olacak?" Kâlû: yâ Resûlallah, ve keyfe’l-hüzn? "Bu mahzunluk nasıl olacak?"

Kâle: Ecîû enfüseküm bi’l-cûi. "Açlıkla gönlünüzü acıktırın." "Aç durun, oruç tutun..." Kâle: Ecîû enfüseküm bi’l-cûi. "Açlıkla gönlünüzü acıktırın."

"Aç durun, oruç tutun..."

Ve ezmiûhâ. "Ve susuz durun." "Aç susuz durun da gönlünüzü acıktırın. Ve ezmiûhâ. "Ve susuz durun."

"Aç susuz durun da gönlünüzü acıktırın.
O zaman mahzun olursunuz." Açlığın, aç durmanın, oruç tutmanınO zaman mahzun olursunuz."

Açlığın, aç durmanın, oruç tutmanın
en büyük faydalarından birisi de budur.en büyük faydalarından birisi de budur. İnsan oruç tuttu mu mide boşalır, kalp, gönül çalışmaya başlar.İnsan oruç tuttu mu mide boşalır, kalp, gönül çalışmaya başlar. Onun için Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimiz bunu tavsiye etmiş.Onun için Peygamber aleyhi’s-salâtu ve’s-selam Efendimiz bunu tavsiye etmiş. İnsanın şehvetini kırar. Nefsin azgınlığını durdurur. Arzularını keser. İnsanın şehvetini kırar. Nefsin azgınlığını durdurur. Arzularını keser. Boynunu büker. Fukarânın hâlini anlatır. Düşünme fırsatı verir. Boynunu büker. Fukarânın hâlini anlatır. Düşünme fırsatı verir. İnsanın keyfini kaçırır, biraz âhiret gamına düşürür.İnsanın keyfini kaçırır, biraz âhiret gamına düşürür. Onun için, orucu yalnız Ramazan’dan Ramazan’a değil deOnun için, orucu yalnız Ramazan’dan Ramazan’a değil de belirli fâsılalarla tutmaya devam etmek lazım. belirli fâsılalarla tutmaya devam etmek lazım.

Diğer hadîs-i şerîf; Diğer hadîs-i şerîf;

Aleyküm bi’s-saffi’l-evveli. "Size ilk safı tavsiye ederim." Aleyküm bi’s-saffi’l-evveli. "Size ilk safı tavsiye ederim."

"İlk safa yetişmeye, ilk safa dâhil olmaya gayret edin." Bu nasıl olacak? "İlk safa yetişmeye, ilk safa dâhil olmaya gayret edin."

Bu nasıl olacak?

En arkadan gelip, herkesin omuzlarını eğdirip, atlayıp atlayıp en öne gelmek değil.En arkadan gelip, herkesin omuzlarını eğdirip, atlayıp atlayıp en öne gelmek değil. Bunun mahzuru da var, günahı da var.Bunun mahzuru da var, günahı da var. Mesela "Cuma günü böyle yaparsan [bu] yasak." diye haberler gelmiş.Mesela "Cuma günü böyle yaparsan [bu] yasak." diye haberler gelmiş. Camiye erken geleceksin, mihraba en yakın yere oturacaksın, tesbih çekeceksin,Camiye erken geleceksin, mihraba en yakın yere oturacaksın, tesbih çekeceksin, gözünü kapayacaksın, Allah’ı anacaksın, günahını düşüneceksin, âhiretin tasasını çekeceksin. gözünü kapayacaksın, Allah’ı anacaksın, günahını düşüneceksin, âhiretin tasasını çekeceksin. İşte o vakti öyle değerlendireceksin. O zaman ilk safın faydası öyle bulunur. İşte o vakti öyle değerlendireceksin. O zaman ilk safın faydası öyle bulunur. Yoksa başkasının hakkını çiğneyerek kolay kolay bulunmaz.Yoksa başkasının hakkını çiğneyerek kolay kolay bulunmaz. Başkası gelecek, o kibarlık ediyor, zarafet gösteriyor, fedakârlık ediyor; Başkası gelecek, o kibarlık ediyor, zarafet gösteriyor, fedakârlık ediyor; en arkadan biz en öne gidiyoruz. en arkadan biz en öne gidiyoruz. Doğru değil. İnsan nerede yer bulursa orada kılacak.Doğru değil. İnsan nerede yer bulursa orada kılacak. Eğer ön safın faziletini biliyorsan, ona kıymet veriyorsan erkenden gelirsin.Eğer ön safın faziletini biliyorsan, ona kıymet veriyorsan erkenden gelirsin. Ön saf dolar, ondan sonra ikinci saf dolar, ondan sonra üçüncü... Ön saf dolar, ondan sonra ikinci saf dolar, ondan sonra üçüncü...

Allahu Teâlâ hazretlerinin rahmeti cami cemaatine gelir; imamdan başlar, Allahu Teâlâ hazretlerinin rahmeti cami cemaatine gelir; imamdan başlar, imamın arkasından sağına soluna, arkaya doğru gider. Önden ve ortadan başlar. imamın arkasından sağına soluna, arkaya doğru gider. Önden ve ortadan başlar. Onun için, insan yeni bir safa başlayacağı zaman [ortaya durur.] Onun için, insan yeni bir safa başlayacağı zaman [ortaya durur.]

Bazıları bilemiyorlar... Tabii bu bilgiler okumakla, dinlemekle öğrenilir. Bazıları bilemiyorlar... Tabii bu bilgiler okumakla, dinlemekle öğrenilir.

Camiye geldi, öndeki saf tamamen dolmuş, kendisi yapayalnız kaldı; nerede saf duracak şimdi? Camiye geldi, öndeki saf tamamen dolmuş, kendisi yapayalnız kaldı; nerede saf duracak şimdi?

Tam orta yerde duracak. Çünkü rahmet oradan tevzî oluyor.Tam orta yerde duracak. Çünkü rahmet oradan tevzî oluyor. Kenarda durursa daha sonra gelenler kendisinden daha çok alırlar. Alırlar alırlar, o sonraya kalır. Kenarda durursa daha sonra gelenler kendisinden daha çok alırlar. Alırlar alırlar, o sonraya kalır. Ortada duracak, gelen bir sağına bir soluna, bir sağına bir soluna... o safı öyle tamamlayacak. Ortada duracak, gelen bir sağına bir soluna, bir sağına bir soluna... o safı öyle tamamlayacak.

Tabii cami boşsa arkalarda da durmayın, öne gelin, ön safı doldurun.Tabii cami boşsa arkalarda da durmayın, öne gelin, ön safı doldurun. Geçtiğimiz haftalarda; "İnsanın attığı adımların en hayırlısı Geçtiğimiz haftalarda; "İnsanın attığı adımların en hayırlısı öndeki safı doldurmak için atılan adımdır." diye de bir hadîs-i şerîf geçmişti. öndeki safı doldurmak için atılan adımdır." diye de bir hadîs-i şerîf geçmişti.

Demek ki, ön safı boşsa dolduracağız. Demek ki, ön safı boşsa dolduracağız. Doluysa ön safa yetişmek için camiye bir dahaki vakitte daha erken geleceğiz.Doluysa ön safa yetişmek için camiye bir dahaki vakitte daha erken geleceğiz. Allah’ın evinde boyun büküp kendimizi Allah’a kulluk etmeye alıştıracağız.Allah’ın evinde boyun büküp kendimizi Allah’a kulluk etmeye alıştıracağız. Usul erkân bilmez, sohbetin âdâbını bilmez kimseler olmayacağız.Usul erkân bilmez, sohbetin âdâbını bilmez kimseler olmayacağız. Hani insan bir eve gider de ne konuşacağını bilmez; oturur, ev sahibi de ona bakar, Hani insan bir eve gider de ne konuşacağını bilmez; oturur, ev sahibi de ona bakar, o ev sahibine bakar. o ev sahibine bakar. Edeb maallah diye de bir şey var; Allahu Teâlâ hazretlerine karşı âdâb var, Edeb maallah diye de bir şey var; Allahu Teâlâ hazretlerine karşı âdâb var, nasıl hareket etmek lazım... Uzletin edebi var. nasıl hareket etmek lazım... Uzletin edebi var. Yalnız kaldığın zaman Mevlâ’ya nasıl münâcaat edeceksin, nasıl yalvaracaksın, nasıl yakaracaksın... Yalnız kaldığın zaman Mevlâ’ya nasıl münâcaat edeceksin, nasıl yalvaracaksın, nasıl yakaracaksın... Bunlar da birer terbiye işi, muâşeret işi. Bunlar da birer terbiye işi, muâşeret işi.

Ve aleyküm bi’l-meymeneti. "Size sağ tarafı tavsiye ederim." Ve aleyküm bi’l-meymeneti. "Size sağ tarafı tavsiye ederim."

Peygamber Efendimiz sağ tarafı, safların sağ tarafını ve her şeyde sağ tarafı [tercih ederdi.] Peygamber Efendimiz sağ tarafı, safların sağ tarafını ve her şeyde sağ tarafı [tercih ederdi.]

el-Eymenü fe’l-eymenü. "Önce sağdaki girsin, ondan sonra yine nispeten sağda olan girsin..." diye, el-Eymenü fe’l-eymenü. "Önce sağdaki girsin, ondan sonra yine nispeten sağda olan girsin..." diye, müslüman hep sağla başlar. Sağla yer, hayırlı yerlere sağla girer.müslüman hep sağla başlar. Sağla yer, hayırlı yerlere sağla girer. Safın da sağ tarafı daha çok sevaplıdır. Safın da sağ tarafı daha çok sevaplıdır.

Ve iyyâküm ve’s-saffu beyne’s-sevârî. "Direklerin arasında saf tutmayın, Ve iyyâküm ve’s-saffu beyne’s-sevârî. "Direklerin arasında saf tutmayın, oraya girmeyin, ondan sizi menederim." diyor. oraya girmeyin, ondan sizi menederim." diyor.

Direklerin arasında tam olmuyor. Safın boydan boya, cami boyunca olması makbul. Direklerin arasında tam olmuyor. Safın boydan boya, cami boyunca olması makbul. Direklerle kesilmiş, küçücük aralarda [olmasını] Peygamber Efendimiz uygun görmemiş. Direklerle kesilmiş, küçücük aralarda [olmasını] Peygamber Efendimiz uygun görmemiş. Sevârî; sâriye, "direk" kelimesinin cem’i. "Direklerin arasında saf tutmayın."Sevârî; sâriye, "direk" kelimesinin cem’i. "Direklerin arasında saf tutmayın." O yarım oluyor, kısacık oluyor. İki direk arasında, ötekiler gibi boylu boyunca olmuyor. O yarım oluyor, kısacık oluyor. İki direk arasında, ötekiler gibi boylu boyunca olmuyor.

Bu hadîs-i şerîfi İbn Abbas radıyallahu anh rivayet etmiş. Safların âdâbına dair bir hadîs-i şerîf. Bu hadîs-i şerîfi İbn Abbas radıyallahu anh rivayet etmiş. Safların âdâbına dair bir hadîs-i şerîf.

Aleyküm bi’l-amâimi fe-innehâ sîme’l-melâiketi.Aleyküm bi’l-amâimi fe-innehâ sîme’l-melâiketi. "Size sarıkları tavsiye ederim." diyor Peygamber Efendimiz. "Size sarıkları tavsiye ederim." diyor Peygamber Efendimiz.

"Başa sarılan o sarıkları..." Amâme-amâin veya emâme-emâin... "Başa sarılan o sarıkları..."

Amâme-amâin veya emâme-emâin...

"Onları giyin." Fe-innehâ sîme’l-melâiketi. "Çünkü o, meleklerin kıyafetidir." "Onları giyin."

Fe-innehâ sîme’l-melâiketi. "Çünkü o, meleklerin kıyafetidir."

Sarıklar meleklerin kıyafetidir. Ve erhû lehâ halfe zuhûriküm. Sarıklar meleklerin kıyafetidir.

Ve erhû lehâ halfe zuhûriküm.
"Ve sarığın ucunu sırtınızın ortasına, arkasına sarkıtın." "Ve sarığın ucunu sırtınızın ortasına, arkasına sarkıtın."

Sarık sarılacak, ucu da arkaya sarkıtılacak. Bu hadîs-i şerîfe göre tavsiye böyle. Sarık sarılacak, ucu da arkaya sarkıtılacak. Bu hadîs-i şerîfe göre tavsiye böyle.

"Sarıkla kılınan namaz sarıksız kılınan namazdan 70 kat daha sevaplıdır." diye "Sarıkla kılınan namaz sarıksız kılınan namazdan 70 kat daha sevaplıdır." diye hadîs-i şerîf de var. hadîs-i şerîf de var.

Aleyküm bi’l-ğanemi fe-innehâ min devâbbi’l-cenneti fe-sallû fî murâhihâ ve’msehû rağâmehâ.Aleyküm bi’l-ğanemi fe-innehâ min devâbbi’l-cenneti fe-sallû fî murâhihâ ve’msehû rağâmehâ. "Size koyunu tavsiye ederim. Çünkü o cennet mahluklarındandır, hayvanlarındandır." "Size koyunu tavsiye ederim. Çünkü o cennet mahluklarındandır, hayvanlarındandır."

Koyun yavaştır. Yunus’un şiirinde nasıl geçiyor? Koyundan yavaş gerek. Koyun yavaştır. Yunus’un şiirinde nasıl geçiyor?

Koyundan yavaş gerek.

Yavaş bir hayvandır, öyle pek [hareket] yapmaz. Her şeyi de bereketlidir.Yavaş bir hayvandır, öyle pek [hareket] yapmaz. Her şeyi de bereketlidir. Çabucak üreyiverir, yününden istifade edilir, eti tatlıdır, Çabucak üreyiverir, yününden istifade edilir, eti tatlıdır, hoştur, sütü güzeldir, kuzusu sevimlidir... hoştur, sütü güzeldir, kuzusu sevimlidir...

"Size koyunu tavsiye ederim." diyor. "Size koyunu tavsiye ederim." diyor.

Koyun beslemek ile deve beslemek arasında bile insanın huyuna tesir etmesi bakımından fark varmış. Koyun beslemek ile deve beslemek arasında bile insanın huyuna tesir etmesi bakımından fark varmış. Koyun sahipleri mütevâzı olurmuş. Deve sahipleri mütekebbir olurmuş. Koyun sahipleri mütevâzı olurmuş. Deve sahipleri mütekebbir olurmuş. Nasıl oluyorsa meslekler, meşguliyetler huylara tesir ediyor. Onun için koyunu tavsiye ediyor. Nasıl oluyorsa meslekler, meşguliyetler huylara tesir ediyor. Onun için koyunu tavsiye ediyor.

"Onların barınaklarında namaz kılabilirsiniz." diyor Peygamber Efendimiz. "Onların barınaklarında namaz kılabilirsiniz." diyor Peygamber Efendimiz.

Ve’msehû rağâmehâ. "Koyunların o bulunduğu yere yine mesh yapabilirsiniz." Ve’msehû rağâmehâ. "Koyunların o bulunduğu yere yine mesh yapabilirsiniz."

Bu, "mübah" mânasına geliyor, mübah olduğunu gösteren bir emir. Bu, "mübah" mânasına geliyor, mübah olduğunu gösteren bir emir.

Demek ki koyun mübarek bir hayvanmış. Peygamber Efendimiz bizi onu beslemeye teşvik ediyor. Demek ki koyun mübarek bir hayvanmış. Peygamber Efendimiz bizi onu beslemeye teşvik ediyor.

Aleyküm bi’l-hicâmeti fî cevzeti’l-kamahdüveti fe-innehû devâün min isneyni ve seb’îne dâen Aleyküm bi’l-hicâmeti fî cevzeti’l-kamahdüveti fe-innehû devâün min isneyni ve seb’îne dâen ve hamseti edvâin: mine’l-cünûni ve’l-cüzâmi ve’l-barasi ve vecai’l-edrâsi. ve hamseti edvâin: mine’l-cünûni ve’l-cüzâmi ve’l-barasi ve vecai’l-edrâsi.

Peygamber Efendimiz’in bundan sonraki birkaç hadîs-i şerîfinde tıpla, devalar ile, Peygamber Efendimiz’in bundan sonraki birkaç hadîs-i şerîfinde tıpla, devalar ile, şifalar ile ilgili bazı tavsiyeleri gelecek. Bunlardan birisi; şifalar ile ilgili bazı tavsiyeleri gelecek. Bunlardan birisi;

"Size hacamat yaptırmayı tavsiye ederim." "Size hacamat yaptırmayı tavsiye ederim."

"Başın arkasından, ense tarafından kan aldırmayı tavsiye ederim." diyor,"Başın arkasından, ense tarafından kan aldırmayı tavsiye ederim." diyor, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem.

Bunun gözün şişkinliğine ve daha başka burada sayılan bazı hastalıklar var,Bunun gözün şişkinliğine ve daha başka burada sayılan bazı hastalıklar var, onlara faydası olduğunu sıralıyor. Peygamber Efendimiz şöyle demiş: onlara faydası olduğunu sıralıyor. Peygamber Efendimiz şöyle demiş:

Fe-innehû devâün min isneyni ve seb’îne dâen. "72 hastalığa şifadır." Fe-innehû devâün min isneyni ve seb’îne dâen. "72 hastalığa şifadır." Ve hamseti edvâin: mine’l-cünûni ve’l-cüzâmi ve’l-barasi ve vecai’l-edrâsi.Ve hamseti edvâin: mine’l-cünûni ve’l-cüzâmi ve’l-barasi ve vecai’l-edrâsi. "Beş tane hastalık daha vardır ki onun da devasıdır."Beş tane hastalık daha vardır ki onun da devasıdır. Cünûna, baygınlık, delilik, ârızî deliliğe, cüzzam illetine,Cünûna, baygınlık, delilik, ârızî deliliğe, cüzzam illetine, baras illetine, diş ağrısına faydası vardır." diye, baras illetine, diş ağrısına faydası vardır." diye, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hacamatı tavsiye etmiş. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hacamatı tavsiye etmiş.

Aleyküm bi-hâzihi’ş-şecereti’l-mübâreketi zeyti’z-zeytûni. "Size şu mübarek ağacı tavsiye ederim." Aleyküm bi-hâzihi’ş-şecereti’l-mübâreketi zeyti’z-zeytûni. "Size şu mübarek ağacı tavsiye ederim."

Şecere-i mübâreke dediği, zeytin ağacıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de Nûr sûresinde; Şecere-i mübâreke dediği, zeytin ağacıdır. Kur’ân-ı Kerîm’de Nûr sûresinde;

Allâhu nûru’s-semâvâti ve’l-ard âyet-i kerîmesinde de öyle geçiyor. Allâhu nûru’s-semâvâti ve’l-ard âyet-i kerîmesinde de öyle geçiyor.

"Bu mübarek ağacı size tavsiye ederim. Zeytinin yağını tavsiye ederim." "Bu mübarek ağacı size tavsiye ederim. Zeytinin yağını tavsiye ederim."

Fe-tedâvev bihî. "Onunla tedavi olunuz." Fe-innehû musahhatün mine’l-bâsûri. Fe-tedâvev bihî. "Onunla tedavi olunuz." Fe-innehû musahhatün mine’l-bâsûri. "Çünkü bu bâsura sıhhat kazandırıcı bir hasseye sahiptir." "Çünkü bu bâsura sıhhat kazandırıcı bir hasseye sahiptir."

Zeytinyağının pek çok şifası vardır. Tıbben de bugün kabul edilmiş şifaları vardır. Zeytinyağının pek çok şifası vardır. Tıbben de bugün kabul edilmiş şifaları vardır.

Zeytinyağı birkaç çeşittir. Bir kere zeytinyağının naturel olması lazım. Zeytinyağı birkaç çeşittir. Bir kere zeytinyağının naturel olması lazım. Riviera tipi diyorlar; kaynatılmış, kimyevî muamele görmüş, Riviera tipi diyorlar; kaynatılmış, kimyevî muamele görmüş, içinde birtakım şeyler olmuş olursa o zaman vitamini gidiyor. içinde birtakım şeyler olmuş olursa o zaman vitamini gidiyor. Tabiî olacak. Torbanın içine konulmuş, cendereye girmiş, sıkılmış, suyu çıkmış, Tabiî olacak. Torbanın içine konulmuş, cendereye girmiş, sıkılmış, suyu çıkmış, başka hiçbir kimyevî muamele görmemiş. başka hiçbir kimyevî muamele görmemiş. Bunun düşük asitlisini insan alırsa, -1.5 asitlisi gibi- Bunun düşük asitlisini insan alırsa, -1.5 asitlisi gibi- asidi az olanını alırsa o işte hakiki şifalı zeytinyağıdır.asidi az olanını alırsa o işte hakiki şifalı zeytinyağıdır. Ötekiler kimyevî muamele görmüşlerdir, o kadar şifa yoktur. Ötekiler kimyevî muamele görmüşlerdir, o kadar şifa yoktur.

Ama yine de akan yağlar vücuda katı yağlardan daha çok faydalıdır. Ama yine de akan yağlar vücuda katı yağlardan daha çok faydalıdır. Mesela Sana gibi, Vita gibi içine hidrojen geçişip sokup katılaştırılmış, Mesela Sana gibi, Vita gibi içine hidrojen geçişip sokup katılaştırılmış, dondurulmuş olan yağlar vücut hararetinde erimiyor,dondurulmuş olan yağlar vücut hararetinde erimiyor, damarların içinde zerreler hâlinde yapışıp kalabiliyormuş. damarların içinde zerreler hâlinde yapışıp kalabiliyormuş. Onun için, sıhhate uygun değil. İnsanda damar sertliği varsa, yaşlanmışsaOnun için, sıhhate uygun değil. İnsanda damar sertliği varsa, yaşlanmışsa o yağları kullanmamaları tavsiye ediliyor. Onun yerine akıcı yağları tavsiye ediyorlar. o yağları kullanmamaları tavsiye ediliyor. Onun yerine akıcı yağları tavsiye ediyorlar.

İşte bu zeytinyağı onların başında gelen güzel bir yağdır.İşte bu zeytinyağı onların başında gelen güzel bir yağdır. Siz de fırsat buldukça -hem memleketinizin mahsulüdür- Siz de fırsat buldukça -hem memleketinizin mahsulüdür- evinizde de bu yağı kullanmaya gayret edin. O donmuş yağlar pek sıhhate elverişli değildir. evinizde de bu yağı kullanmaya gayret edin. O donmuş yağlar pek sıhhate elverişli değildir. Gazetelerde aleyhinde çok yazılar yazılıyor.Gazetelerde aleyhinde çok yazılar yazılıyor. Netice itibariyle, onları eve sokmak herhalde sıhhî bakımdan pek iyi bir şey değil. Netice itibariyle, onları eve sokmak herhalde sıhhî bakımdan pek iyi bir şey değil.

"Dört tane beyazdan sakının." diyorlar. İnsan biraz yaşlandı mı, şişmanladı mı... "Dört tane beyazdan sakının." diyorlar. İnsan biraz yaşlandı mı, şişmanladı mı... İşte birisi şeker. Şeker de zararlı oluyor. Un. Fazla un yediği zaman [zararlı.] İşte birisi şeker. Şeker de zararlı oluyor. Un. Fazla un yediği zaman [zararlı.] Yağ. Bir tanesi [de] tuz. Yağ. Bir tanesi [de] tuz. Tuz da fazla olduğu zaman zararlı. Zeytinyağı şifalı yağlardan biridir. Tuz da fazla olduğu zaman zararlı.

Zeytinyağı şifalı yağlardan biridir.

Diğer hadîs-i şerîf: Diğer hadîs-i şerîf:

Peygamber Efendimiz. Ve sümnânihâ. "Ve onların yağlarını tavsiye ederim." "SığırlarınPeygamber Efendimiz.

Ve sümnânihâ. "Ve onların yağlarını tavsiye ederim."

"Sığırların
Aleyküm bi-elbâni’l-bakari. "Size sığırların -inek ve sâir cinsinin- sütlerini tavsiye ederim." diyorAleyküm bi-elbâni’l-bakari. "Size sığırların -inek ve sâir cinsinin- sütlerini tavsiye ederim." diyor -"büyükbaş hayvan" dediğimiz cins- sütlerinden elde edilen yağları tavsiye ederim." -"büyükbaş hayvan" dediğimiz cins- sütlerinden elde edilen yağları tavsiye ederim."

Ve iyyâküm ve luhûmehâ. "Etlerini yemekten sakınınız." Ve iyyâküm ve luhûmehâ. "Etlerini yemekten sakınınız."

"Sizi sakındırırım; etlerini yemeyin." Fe-inne elbânehâ ve sümnânehâ devâun. "Sizi sakındırırım; etlerini yemeyin."

Fe-inne elbânehâ ve sümnânehâ devâun.
"Çünkü sütleri ve yağları şifadır." Ve luhûmehâ dâun. "Etleri hastalıktır." "Çünkü sütleri ve yağları şifadır." Ve luhûmehâ dâun. "Etleri hastalıktır."

Koyunun eti biraz hafifçe oluyor da sığırın eti pek iyi olmadığı için Koyunun eti biraz hafifçe oluyor da sığırın eti pek iyi olmadığı için Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz böylece bildirmiş. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz böylece bildirmiş.

Aleyküm bi’l-hülîleci’l-esvedi. "Size -'Hint eriği’ denilen bir çeşit meyve. Aleyküm bi’l-hülîleci’l-esvedi. "Size -'Hint eriği’ denilen bir çeşit meyve. Onun siyah, sarı, beyaz cinsleri varmış.- kara hüleyleci tavsiye ederim." Onun siyah, sarı, beyaz cinsleri varmış.- kara hüleyleci tavsiye ederim."

Çilek gibi, erik gibi bir meyveymiş. Fe’şrebûhu. "Bunu içiniz." Çilek gibi, erik gibi bir meyveymiş.

Fe’şrebûhu. "Bunu içiniz."
Fe-innehû min şeceri’l-cenneti. "Çünkü bu cennet ağacındandır." Fe-innehû min şeceri’l-cenneti. "Çünkü bu cennet ağacındandır." Ta’muhû mürrün ve hüve şifâun min külli dâin. "Tadı biraz acıdır ama her hastalığa şifadır." diyor. Ta’muhû mürrün ve hüve şifâun min külli dâin. "Tadı biraz acıdır ama her hastalığa şifadır." diyor.

Hint eriği, çilek gibi bir şey. Mısır’da bulunan, okuyan arkadaşlarımız diyorlar ki;Hint eriği, çilek gibi bir şey. Mısır’da bulunan, okuyan arkadaşlarımız diyorlar ki; "Bu orada satılır. Suyun içine konulur, karıştırılınca çabuk erir ve içilir, şifalıdır." "Bu orada satılır. Suyun içine konulur, karıştırılınca çabuk erir ve içilir, şifalıdır."

Aleyküm bi’l-kar’i. "Size kabağı tavsiye ederim." "Bir çeşit kabağı tavsiye ederim." Aleyküm bi’l-kar’i. "Size kabağı tavsiye ederim."

"Bir çeşit kabağı tavsiye ederim."

Fe-innehu yezîdü fi’d-dimâği. "Çünkü bu, insanın dimağını açar." Fe-innehu yezîdü fi’d-dimâği. "Çünkü bu, insanın dimağını açar."

"Dimağını arttırır, baş ağrısını giderir." "Dimağını arttırır, baş ağrısını giderir."

Ve aleyküm bi’l-adesi. "Size mercimeği tavsiye ederim." Ve aleyküm bi’l-adesi. "Size mercimeği tavsiye ederim." Fe-innehû kuddise alâ lisâni seb’îne nebiyyen. Fe-innehû kuddise alâ lisâni seb’îne nebiyyen. "70 peygamberin ağzından methedilerek kutsallaştırıldı." "70 peygamberin ağzından methedilerek kutsallaştırıldı."

Pak, temiz, iyi, faydalı bir gıda olduğu eski peygamberler tarafından da bildirilmiş. Pak, temiz, iyi, faydalı bir gıda olduğu eski peygamberler tarafından da bildirilmiş.

Mercimek de kıymetli bir gıdadır. Arkadaşlarımız Ramazan’da itikâfa girdiği zaman onlara Mercimek de kıymetli bir gıdadır. Arkadaşlarımız Ramazan’da itikâfa girdiği zaman onlara -usuldendir- akşamleyin mercimek lapası yedirirlerdi.-usuldendir- akşamleyin mercimek lapası yedirirlerdi. Geceleyin de itikâfta olanlara Geceleyin de itikâfta olanlara iri üzümlerden, çekirdekli üzümlerden 21 tane üzüm yedirirlerdi.iri üzümlerden, çekirdekli üzümlerden 21 tane üzüm yedirirlerdi. Son on gün itikâfta böyle bir beslenme [olurdu.] Son on gün itikâfta böyle bir beslenme [olurdu.]

Gıdanın da insana faydası, zararı, tesiri var. Mâneviyatta dahi tesiri var. Gıdanın da insana faydası, zararı, tesiri var. Mâneviyatta dahi tesiri var. Hele haram olursa çok büyük tesiri var da, bir de gıdanın cinsinin insana tesiri var. Hele haram olursa çok büyük tesiri var da, bir de gıdanın cinsinin insana tesiri var. Onun için, itikâfa girene o mercimeği yedirmelerini şimdi burada anlıyoruz. Onun için, itikâfa girene o mercimeği yedirmelerini şimdi burada anlıyoruz. Çünkü 70 peygamber tarafından iyi bir gıda olduğu beyan edilmiş, güzel bir gıda. Çünkü 70 peygamber tarafından iyi bir gıda olduğu beyan edilmiş, güzel bir gıda.

Aleyküm bi’z-zebîb. "Size kara üzümün kurusunu tavsiye ederim."Aleyküm bi’z-zebîb. "Size kara üzümün kurusunu tavsiye ederim." Fe-innehû yekşifü’l-mirrete. "Çünkü bu, insanın safrasını terbiye eder, iyi gelir." Fe-innehû yekşifü’l-mirrete. "Çünkü bu, insanın safrasını terbiye eder, iyi gelir." Ve yezhebü bi’l-balğami. "Balgamı giderir." Bunlar eski tıp tâbirleridir. Ve yezhebü bi’l-balğami. "Balgamı giderir."

Bunlar eski tıp tâbirleridir.
Bunların izahları bizim bugün kelimeleri söyleyiverdiğimiz gibi değil, uzun [izahları] vardır. Bunların izahları bizim bugün kelimeleri söyleyiverdiğimiz gibi değil, uzun [izahları] vardır.

Ve yeşüddü’l-asabe. "Sinirleri takviye eder." Ve yezhebü bi’l-ayâ. "Yorgunluğu giderir." Ve yeşüddü’l-asabe. "Sinirleri takviye eder." Ve yezhebü bi’l-ayâ. "Yorgunluğu giderir." Ve yuhsinü’l-halka. "İnsanın hilkatini güzelleştirir." Ve yuhsinü’l-halka. "İnsanın hilkatini güzelleştirir." Ve yutayyibü’n-nefse. "İçini ferahlatır, rahatlatır."Ve yutayyibü’n-nefse. "İçini ferahlatır, rahatlatır." Ve yezhebü bi’l-hemmi. "İnsanın gamını, kasâvetini, kederini giderir." Ve yezhebü bi’l-hemmi. "İnsanın gamını, kasâvetini, kederini giderir." Peygamber Efendimiz Hz. Ali Efendimiz’den nakledildiğine görePeygamber Efendimiz Hz. Ali Efendimiz’den nakledildiğine göre kara üzümün kurusunu böyle methediyor. kara üzümün kurusunu böyle methediyor.

O halde kara üzümün kurusunu da insan evinde bulundurmalı. İyi cinsinden gidip almalı. O halde kara üzümün kurusunu da insan evinde bulundurmalı. İyi cinsinden gidip almalı. Onu da besmeleyle zaman zaman yemeli. Onu da besmeleyle zaman zaman yemeli.

Aleyküm bi’ş-şufâ fe-inna’llâhe teâlâ ceale fîhi şifâen min külli dâin.Aleyküm bi’ş-şufâ fe-inna’llâhe teâlâ ceale fîhi şifâen min külli dâin. "Size hardalı tavsiye ederim..." Şufâ, "hardal" denilen veya ona benzeyen bir şeymiş. "Size hardalı tavsiye ederim..."

Şufâ, "hardal" denilen veya ona benzeyen bir şeymiş.

"Çünkü Allahu Teâlâ onda her türlü derde deva, şifa ihsan etti." "Çünkü Allahu Teâlâ onda her türlü derde deva, şifa ihsan etti."

Bu gibi [gıdalar] kolayca bulunabilen şeyler... Gidip bir merhem alıyoruz, bir şurup alıyoruz; Bu gibi [gıdalar] kolayca bulunabilen şeyler... Gidip bir merhem alıyoruz, bir şurup alıyoruz; ne olduğunu da bilmiyoruz, içine ne koyduklarını da bilmiyoruz. ne olduğunu da bilmiyoruz, içine ne koyduklarını da bilmiyoruz. Bunlar evde bulunmalı. İnsan mutfağında bir kavanozun içine koymalı, üstüne de bir etiket; Bunlar evde bulunmalı. İnsan mutfağında bir kavanozun içine koymalı, üstüne de bir etiket; "İşte bu hardaldır, bu kara üzümdür, "İşte bu hardaldır, bu kara üzümdür, bu hüveyleçtir..." diye isimlerini yazmalı.bu hüveyleçtir..." diye isimlerini yazmalı. Zaman zaman Peygamber Efendimiz’in tavsiye etmiş olduğu bu [gıdaları] Zaman zaman Peygamber Efendimiz’in tavsiye etmiş olduğu bu [gıdaları] Peygamber Efendimiz’e de salât u selam getirerek, besmeleyi çekerek yemeli. Peygamber Efendimiz’e de salât u selam getirerek, besmeleyi çekerek yemeli. Nice hastalıklara şifa olduğu anlaşılıyor. Nice hastalıklara şifa olduğu anlaşılıyor.

Aleyküm bi’l-hindübâ fe-innehû mâ min yevmin illâ ve hüve yakturu aleyhi min katri’l-cenneti. Aleyküm bi’l-hindübâ fe-innehû mâ min yevmin illâ ve hüve yakturu aleyhi min katri’l-cenneti. "Size hindiba otunu tavsiye ederim." Hindiba otu herhalde -benden daha iyi bilirsiniz,"Size hindiba otunu tavsiye ederim."

Hindiba otu herhalde -benden daha iyi bilirsiniz,
içinizde onu tanıyanlar, belki pişirip yiyenler vardır- nane gibi biraz acı bir ot... içinizde onu tanıyanlar, belki pişirip yiyenler vardır- nane gibi biraz acı bir ot...

Peygamber Efendimiz bunu tavsiye ediyor. Peygamber Efendimiz bunu tavsiye ediyor.

"Çünkü hiçbir gün yoktur ki cennetin damlalarından ona damla damlamasın." "Çünkü hiçbir gün yoktur ki cennetin damlalarından ona damla damlamasın."

Bir bereket var, bir şifa hassası var... Bir bereket var, bir şifa hassası var...

İşte buraya kadar 5-6 tane hadîs-i şerîf okuduk. Bazı otların, bazı meyvelerin,İşte buraya kadar 5-6 tane hadîs-i şerîf okuduk. Bazı otların, bazı meyvelerin, bazı tohumların şifalı olduğuna dair hadîs-i şerîfler bunlar. bazı tohumların şifalı olduğuna dair hadîs-i şerîfler bunlar.

Bizim Osmanlı ulemâsından Taşköprîzâde Kemâleddin Efendi var. Bizim Osmanlı ulemâsından Taşköprîzâde Kemâleddin Efendi var. Bundan üç-dört asır önce yaşamış bir zât-ı muhterem. Allah rahmet eylesin. Bundan üç-dört asır önce yaşamış bir zât-ı muhterem. Allah rahmet eylesin. Mevzûâtü’l-ulûm diye çok kıymetli bir kitap yazmış. Mevzûâtü’l-ulûm diye çok kıymetli bir kitap yazmış. O kadar büyük alimler yetiştirmişiz ki elhamdülillah... O kadar büyük alimler yetiştirmişiz ki elhamdülillah...

Hatırlıyorum, Fransa’nın reisicumhuru De Gaulle Ankara’ya gelmişti. Hatırlıyorum, Fransa’nın reisicumhuru De Gaulle Ankara’ya gelmişti. Tabii karşıladılar, reisicumhur geldi diye büyük merasimler yapıldı. Tabii karşıladılar, reisicumhur geldi diye büyük merasimler yapıldı. Adam İstanbul’a da geldi. İstanbul’da Galatasaray’da galiba,Adam İstanbul’a da geldi. İstanbul’da Galatasaray’da galiba, Galatasaray lisesinin olduğu yerde konuşma yaptı.Galatasaray lisesinin olduğu yerde konuşma yaptı. Orada tabii bir şeyler söyleyecek, bizi methedecek, diyor ki; Orada tabii bir şeyler söyleyecek, bizi methedecek, diyor ki;

"Siz büyük bir milletsiniz. İçinizden nice alimler de yetişmiştir. "Siz büyük bir milletsiniz. İçinizden nice alimler de yetişmiştir. Kâtip Çelebi gibi alimler yetişmiştir." diye, bizim adını bile bilmediğimiz,Kâtip Çelebi gibi alimler yetişmiştir." diye, bizim adını bile bilmediğimiz, kıyıdan köşeden duyup da duyduğumuz zaman da burun kıvırdığımız adamları methederek söylüyor. kıyıdan köşeden duyup da duyduğumuz zaman da burun kıvırdığımız adamları methederek söylüyor.

Onlar bizim tarihimizi daha iyi takip ediyorlar. Kim büyük kim değil, onlar biliyorlar da Onlar bizim tarihimizi daha iyi takip ediyorlar. Kim büyük kim değil, onlar biliyorlar da biz kendi kıymetlerimizden habersiziz. biz kendi kıymetlerimizden habersiziz.

O Taşköprîzâde Kemâleddin Efendi Mevzûâtü’l-ulûm isimli kitabında 500’den fazla O Taşköprîzâde Kemâleddin Efendi Mevzûâtü’l-ulûm isimli kitabında 500’den fazla ilmi anlatmış. O kadar ilme vâkıf... Hepsini anlatmış.ilmi anlatmış. O kadar ilme vâkıf... Hepsini anlatmış. O ilimlerde telif edilmiş eserleri ve onların içindeki mâlumâtı hülâsaten vermiş. O ilimlerde telif edilmiş eserleri ve onların içindeki mâlumâtı hülâsaten vermiş. Kitabı çok kıymetli bir ansiklopedi gibi...Kitabı çok kıymetli bir ansiklopedi gibi... Ankara’da bir arkadaşın evinde gördüm de, eski harflerle basılmış... Yeni harflerle de basıldığınıAnkara’da bir arkadaşın evinde gördüm de, eski harflerle basılmış... Yeni harflerle de basıldığını gördüm. Orada Peygamber Efendimiz’in tıbba dair tavsiyeleri hakkındagördüm.

Orada Peygamber Efendimiz’in tıbba dair tavsiyeleri hakkında
Tıbbun Nebî bölümü diye bir bölüm var; onu açtık, okuduk.Tıbbun Nebî bölümü diye bir bölüm var; onu açtık, okuduk. "Peygamber Efendimiz’in tıbba dair tavsiyelerini İbni Tarhan isminde bir alim kitap hâline getirmiş."Peygamber Efendimiz’in tıbba dair tavsiyelerini İbni Tarhan isminde bir alim kitap hâline getirmiş. Fakat bu vadide yazılmış kitapların en güzeli, İmam el-Müstağfirî’nin eseridir."Fakat bu vadide yazılmış kitapların en güzeli, İmam el-Müstağfirî’nin eseridir." diyor. Tıpla da ilgili arkadaşlarımız var.diyor.

Tıpla da ilgili arkadaşlarımız var.
Bu iki isme dikkat etsinler. Süleymaniye kütüphanesine gitsinler,Bu iki isme dikkat etsinler. Süleymaniye kütüphanesine gitsinler, Peygamber Efendimiz’in tıbba dair tavsiyelerini ihtivâ eden bu kitapları araştırsınlar. Osmanlıca’da, Peygamber Efendimiz’in tıbba dair tavsiyelerini ihtivâ eden bu kitapları araştırsınlar. Osmanlıca’da, Arapça’da Peygamber Efendimiz’in şifaya dair tavsiyelerini ihtivâ eden pek çok eserler neşredilmiş.Arapça’da Peygamber Efendimiz’in şifaya dair tavsiyelerini ihtivâ eden pek çok eserler neşredilmiş. Meraklılar bunları araştırırlarsa nice şifalı şeyler ortaya çıkar. Meraklılar bunları araştırırlarsa nice şifalı şeyler ortaya çıkar.

Peygamber Efendimiz’in zevcelerinden Hz. Âişe-i Sıddîka validemiz de Peygamber Efendimiz’in zevcelerinden Hz. Âişe-i Sıddîka validemiz de -o mübarek ümmü’l-mü’minîn, mü’minlerin anası, anamız, validemiz- tıbba çok meraklıymış. -o mübarek ümmü’l-mü’minîn, mü’minlerin anası, anamız, validemiz- tıbba çok meraklıymış. Çok ilaçlar, çok devalar bilirmiş. Eskiden zihninde -hafızası da kuvvetli,Çok ilaçlar, çok devalar bilirmiş. Eskiden zihninde -hafızası da kuvvetli, bayağı bir alim- biriktire biriktire...bayağı bir alim- biriktire biriktire... Onun da tıbba dair pek çok tavsiyeleri vardır.Onun da tıbba dair pek çok tavsiyeleri vardır. Hz. Âişe validemiz hanım doktorların da evveli sayılabilir. Kitaplarda methini okudum, Hz. Âişe validemiz hanım doktorların da evveli sayılabilir. Kitaplarda methini okudum, tıbba dair bilgileri çok kuvvetliymiş. tıbba dair bilgileri çok kuvvetliymiş.

Şimdi bu tıbba dair bilgileri ve bunların kaynaklarının tamamının Şimdi bu tıbba dair bilgileri ve bunların kaynaklarının tamamının nerede bulunabileceğini böyle söyledikten sonra sayfayı tamamlayalım inşaallah. nerede bulunabileceğini böyle söyledikten sonra sayfayı tamamlayalım inşaallah.

İtaate dair bir hadîs-i şerîf geldi. Fevkalâde mühim. İtaate dair bir hadîs-i şerîf geldi. Fevkalâde mühim.

Aleyküm. "Size tavsiye ederim, boynunuza borç olsun, böyle yapın." Aleyküm. "Size tavsiye ederim, boynunuza borç olsun, böyle yapın." Bi’s-sem’i ve’t-tâati. "Dinlemek ve itaat etmek..." Bi’s-sem’i ve’t-tâati. "Dinlemek ve itaat etmek..."

"Büyükleriniz, ulu’l-emr, işin başında bulunan kimseler, sizin içinizden,"Büyükleriniz, ulu’l-emr, işin başında bulunan kimseler, sizin içinizden, sizin başınızda bulunan kimseler size bir şey buyurduğu zaman itaati, vaat ettiğiniz,sizin başınızda bulunan kimseler size bir şey buyurduğu zaman itaati, vaat ettiğiniz, kendisine bağlandığınız kimseleri dinleyin. kendisine bağlandığınız kimseleri dinleyin. Söz dinlemezlik yapmayın, kulak tıkamayın. Ve itaat edin.Söz dinlemezlik yapmayın, kulak tıkamayın. Ve itaat edin. Size bunu tavsiye ederim. İsyankârlık etmeyin, başkaldırma etmeyin." Size bunu tavsiye ederim. İsyankârlık etmeyin, başkaldırma etmeyin."

Fî mâ ahbebtüm ve kerihtüm. "Hoşunuza gitse de, beğendiğiniz şeyde de, Fî mâ ahbebtüm ve kerihtüm. "Hoşunuza gitse de, beğendiğiniz şeyde de, beğenmediğiniz şeyde de itaati elden bırakmayın." beğenmediğiniz şeyde de itaati elden bırakmayın."

"Yok, bu benim işime gelmez, ben bunu sevmedim." deyip mızıkçılık, aykırılık çıkartmayın. "Yok, bu benim işime gelmez, ben bunu sevmedim." deyip mızıkçılık, aykırılık çıkartmayın.

İllâ enne’s-sâmia’l-mutîa lâ huccete aleyhi. İllâ enne’s-sâmia’l-mutîa lâ huccete aleyhi. "Dikkat edin, mütenebbih olun, âgâh olun ki dinleyip de itaat eden kimseye "Dikkat edin, mütenebbih olun, âgâh olun ki dinleyip de itaat eden kimseye hiç aleyhine bir hüccet yoktur." hiç aleyhine bir hüccet yoktur."

Tamam, o kazanır. Kıyamet gününde aleyhine bir hüccet konulmaz. Tamam, o kazanır. Kıyamet gününde aleyhine bir hüccet konulmaz. Ve kâr eder, iyi olur. İtaat ettiği için, inkiyat ettiği için mesul olmaz. Hesabı kolay olur. Ve kâr eder, iyi olur. İtaat ettiği için, inkiyat ettiği için mesul olmaz. Hesabı kolay olur.

Kıyamet gününde; "Gel bakalım ey kulum! Otur bakalım şuraya!" Kıyamet gününde; "Gel bakalım ey kulum! Otur bakalım şuraya!" Zerre kadar hayır, zerre kadar şer, hepsi konulacak teraziye, tartılacak.Zerre kadar hayır, zerre kadar şer, hepsi konulacak teraziye, tartılacak. "Yâ Rabbi! Ben itaat ettim, buyurdular, yaptım." deyince kurtulur. "Yâ Rabbi! Ben itaat ettim, buyurdular, yaptım." deyince kurtulur.

Kolay... İtaat etmekten tatlı şey yok. Kolay... İtaat etmekten tatlı şey yok.

Bir meşhur kıssa var ya, Yavuz Sultan Selim ölmüş. Allah rahmet eylesin. Vasiyetnâmesini açmışlar. Bir meşhur kıssa var ya, Yavuz Sultan Selim ölmüş. Allah rahmet eylesin. Vasiyetnâmesini açmışlar. Neler dediyse vasiyetinde... Bir de diyor ki; Neler dediyse vasiyetinde... Bir de diyor ki;

"Benim filanca odamda, filanca yerde bir çekmece var. "Benim filanca odamda, filanca yerde bir çekmece var. O çekmeceyi de mezarıma benimle beraber gömün." O çekmeceyi de mezarıma benimle beraber gömün."

"Peki" diyor, ulemânın bir kısmı. Gömecekleri zaman bu çekmeceyi de ortaya getiriyorlar; "Peki" diyor, ulemânın bir kısmı. Gömecekleri zaman bu çekmeceyi de ortaya getiriyorlar;

"Bunu da gömelim." Bir kısmı diyor ki; "Bu ne biçim âdet? "Bunu da gömelim."

Bir kısmı diyor ki;

"Bu ne biçim âdet?
İslâm’da böyle şey var mı? Mezara ölünün yanına bir şey gömmek var mı? İslâm’da böyle şey var mı? Mezara ölünün yanına bir şey gömmek var mı? Eşya gömmek var mı?" O firavunların âdeti, eski kavimlerin âdeti...Eşya gömmek var mı?"

O firavunların âdeti, eski kavimlerin âdeti...
İçerisine eşya doldururlarmış. Firavunların piramitlerine, mezarlarına yiyecek bile koyarlarmış. İçerisine eşya doldururlarmış. Firavunların piramitlerine, mezarlarına yiyecek bile koyarlarmış. Altınlar, kullandıkları takımlar, mücevherât vesaire... Altınlar, kullandıkları takımlar, mücevherât vesaire...

Onu Avrupalılar, arkeologlar biliyorlar da her şeye fare gibi girmişler, Onu Avrupalılar, arkeologlar biliyorlar da her şeye fare gibi girmişler, o hazineleri yağmalamışlar. Bizim memlekette de öyle... o hazineleri yağmalamışlar. Bizim memlekette de öyle... Bizim memlekette de, tabii biz müslümanların buraya gelmesinden Bizim memlekette de, tabii biz müslümanların buraya gelmesinden evvel Hititliler denilen kavimler vardı. evvel Hititliler denilen kavimler vardı. Onların da padişahlarının, hükümdarlarının kabirlerine eşyaları doldururlarmış. Onların da padişahlarının, hükümdarlarının kabirlerine eşyaları doldururlarmış. Şimdi o mezarları birisi keşfetti mi, giriyor içine;Şimdi o mezarları birisi keşfetti mi, giriyor içine; altınları, gerdanlıkları, tarihî eşyaları, hazineleri kaçırıyorlar. altınları, gerdanlıkları, tarihî eşyaları, hazineleri kaçırıyorlar. İngiltere’de Fransa’da İngiltere’de Fransa’da bizim memleketimizden çıkma, kaçırılmış şeyler var. bizim memleketimizden çıkma, kaçırılmış şeyler var.

Yavuz Selim’in zamanında ulemâ demiş ki; Yavuz Selim’in zamanında ulemâ demiş ki;

"Böyle şey yok. Ne diye gömelim bu çekmeceyi? Öyle şey var mı? "Böyle şey yok. Ne diye gömelim bu çekmeceyi? Öyle şey var mı? İslâm’da birisinin eşyası kendisiyle beraber gömülmez.İslâm’da birisinin eşyası kendisiyle beraber gömülmez. Şahıs kefene sarılır, ondan sonra kendisi gömülür." İhtilaf oluyor. Şahıs kefene sarılır, ondan sonra kendisi gömülür."

İhtilaf oluyor.

"Allah Allah... Ne yapalım?.." Büyüklere soruyorlar. Şeyhülislâm efendi de orada. "Allah Allah... Ne yapalım?.."

Büyüklere soruyorlar. Şeyhülislâm efendi de orada.

"Ne yapalım?" "Eh, doğru... İçinde mücevherât, "Ne yapalım?"

"Eh, doğru... İçinde mücevherât,
yüzük, bilezik, şunu bunu bir şey varsa tabii kabre konulması doğru olmaz." yüzük, bilezik, şunu bunu bir şey varsa tabii kabre konulması doğru olmaz."

"Ne yapalım?" "Açalım." diyorlar. "Ne yapalım?"

"Açalım." diyorlar.

Kilitliymiş. Uğraşıyorlar... 'Çat’ çekmeceyi biraz zorlayarak açıyorlar.Kilitliymiş. Uğraşıyorlar... 'Çat’ çekmeceyi biraz zorlayarak açıyorlar. Etrafa kâğıtlar saçılıyor. Kâğıtları topluyorlar, bir de bakıyorlar ki her kâğıt,Etrafa kâğıtlar saçılıyor. Kâğıtları topluyorlar, bir de bakıyorlar ki her kâğıt, Yavuz Selim’in yaptığı her işe dair fetva... Şeyhülislâm’a sormuş; Yavuz Selim’in yaptığı her işe dair fetva...

Şeyhülislâm’a sormuş;

"Ben filanca yere harp ilan etmek istiyorum. Bu câiz midir, değil midir?" "Ben filanca yere harp ilan etmek istiyorum. Bu câiz midir, değil midir?"

"el-Cevap: Câizdir." "Filanca adam şöyle yaptı, ben bunu buradan azledeyim mi?" "el-Cevap: Câizdir."

"Filanca adam şöyle yaptı, ben bunu buradan azledeyim mi?"

"el-Cevap: Azlet." [gibi] Yavuz Selim fetvaların hepsini biriktirmiş. "el-Cevap: Azlet."

[gibi] Yavuz Selim fetvaların hepsini biriktirmiş.

O zaman Şeyhülislâm sapsarı oluyor; O zaman Şeyhülislâm sapsarı oluyor;

"Ah Yavuz, sen kendini kurtardın, şimdi tasa bize düştü!" diyor. "Ah Yavuz, sen kendini kurtardın, şimdi tasa bize düştü!" diyor.

İtaat kolay. Asıl baş olmak zor. İtaat kolay. Asıl baş olmak zor.

Aklı yoktur; bir insanın kendiliğinden gelip de başa geçmesi akıllılık emâresi değildir. Aklı yoktur; bir insanın kendiliğinden gelip de başa geçmesi akıllılık emâresi değildir. Bizim imamımız İmâm-ı Âzam hazretlerine; "Gel, kadı ol." demişler de hapse girmeyi, Bizim imamımız İmâm-ı Âzam hazretlerine; "Gel, kadı ol." demişler de hapse girmeyi, dövülmeyi tercih etmiş, yine o vazifeyi kabul etmemiş. dövülmeyi tercih etmiş, yine o vazifeyi kabul etmemiş. Kolay bir şey değil. İnsan kendi mesuliyetini taşıyamazken,Kolay bir şey değil. İnsan kendi mesuliyetini taşıyamazken, şu cılız bacakları üzerinde koca bir topluluğun mesuliyetini omzunda nasıl taşır? şu cılız bacakları üzerinde koca bir topluluğun mesuliyetini omzunda nasıl taşır?

İnsan tir tir titrer! Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhümâ;İnsan tir tir titrer!

Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekir radıyallahu anhümâ;
"Keşke insan olmasaydık da ot olsaydık, çer çöp olsaydık!" diye dua ederlermiş. "Keşke insan olmasaydık da ot olsaydık, çer çöp olsaydık!" diye dua ederlermiş.

Halife olmak, insanların mesuliyetini üzerine almak kolay bir şey değil. Halife olmak, insanların mesuliyetini üzerine almak kolay bir şey değil.

Hz. Ömer geceleri dolaşırmış, uyku uyumazmış. Hele o kocakarı hikâyesi mâlum...Hz. Ömer geceleri dolaşırmış, uyku uyumazmış. Hele o kocakarı hikâyesi mâlum... Aç, yetim torunlar var... Dolaşırken duyuyor, ondan sonra içeri giriyor, bakıyor ki perişan... Aç, yetim torunlar var... Dolaşırken duyuyor, ondan sonra içeri giriyor, bakıyor ki perişan...

"Niye bu çocuklar ağlaşıyorlar?" "Bunların filanca harpte babaları öldü. "Niye bu çocuklar ağlaşıyorlar?"

"Bunların filanca harpte babaları öldü.
Ben de ihtiyar bir kocakarıyım, işte bunlara ben bakıyorum. Yiyecekleri yok, ondan ağlıyorlar." Ben de ihtiyar bir kocakarıyım, işte bunlara ben bakıyorum. Yiyecekleri yok, ondan ağlıyorlar."

"Neden Halife Ömer’e gidip durumunu söylemedin?"Neden Halife Ömer’e gidip durumunu söylemedin? Sana çuvalla un verseydi, gıda verseydi?" diye,Sana çuvalla un verseydi, gıda verseydi?" diye, Hz. Ömer kendisinin Ömer olduğunu söylemiyor da, "Niye halifeye gitmedin?" diyor. Hz. Ömer kendisinin Ömer olduğunu söylemiyor da, "Niye halifeye gitmedin?" diyor.

"Ömer de kim? Benim babam ondan daha asil bir kimseydi."Ömer de kim? Benim babam ondan daha asil bir kimseydi. Ben niye gidip ona el açacağım?" diyor. Gitmiş, hazineden-beytülmalden çuvalı omzuna almış...Ben niye gidip ona el açacağım?" diyor.

Gitmiş, hazineden-beytülmalden çuvalı omzuna almış...
Diyorlar ki; "Yâ İmâme’l-müslimîn! Ey müslümanların halifesi, başkanı, önderi! Diyorlar ki;

"Yâ İmâme’l-müslimîn! Ey müslümanların halifesi, başkanı, önderi!
Müsaade et de biz taşıyalım." "Yok." diyor, bir taraftan ağlıyor, sakalından gözyaşları akıyor...Müsaade et de biz taşıyalım."

"Yok." diyor, bir taraftan ağlıyor, sakalından gözyaşları akıyor...
Kendisi çuvalı yüklenmiş, koca halife, o kocakarının evine yiyecek götürüyor. Kendisi çuvalı yüklenmiş, koca halife, o kocakarının evine yiyecek götürüyor.

Öyle mesuliyetle [iş] yapmışlar. Akıl işi değildir. Bir insanın birkaç kişinin mesuliyetini alması, Öyle mesuliyetle [iş] yapmışlar.

Akıl işi değildir. Bir insanın birkaç kişinin mesuliyetini alması,
baş olması, hubb-u riyâset, reis olmak davası kadar sakil bir dava yoktur. baş olması, hubb-u riyâset, reis olmak davası kadar sakil bir dava yoktur.

Allah, böyle bir mecburiyetle birileri vazife olarak birtakım kimselerin başına geçmişseAllah, böyle bir mecburiyetle birileri vazife olarak birtakım kimselerin başına geçmişse onlara yardımcı olsun. onlara yardımcı olsun.

Demek ki itaat edince insan kurtuluyor; bir hüccete lüzum kalmıyor, hesabı kolay oluyor. Demek ki itaat edince insan kurtuluyor; bir hüccete lüzum kalmıyor, hesabı kolay oluyor. Mesuliyeti ötekisine devrediyor. "Yâ Rabbi! Ben itaat ettim." Mesuliyeti ötekisine devrediyor.

"Yâ Rabbi! Ben itaat ettim."

"Sen geç!" diyorlar, ötekisine soracaklar. Hz. Ömer bu kadar titiz davranmış ya..."Sen geç!" diyorlar, ötekisine soracaklar.

Hz. Ömer bu kadar titiz davranmış ya...
Aşere-i Mübeşşere’den, Peygamber Efendimiz’in ağzıyla cennetle müjdelenmiş... Aşere-i Mübeşşere’den, Peygamber Efendimiz’in ağzıyla cennetle müjdelenmiş... Rivayet ederler ki: Vefat ettikten sonra birisi onu bir zaman rüyasında görememiş.Rivayet ederler ki:

Vefat ettikten sonra birisi onu bir zaman rüyasında görememiş.
Sonra aradan ne kadar ay geçtiyse görmüş. Sonra aradan ne kadar ay geçtiyse görmüş.

"Neredeydin ya Ömer? Hiç göremedim seni rüyamda?" diye sorunca; "Neredeydin ya Ömer? Hiç göremedim seni rüyamda?" diye sorunca;

"Hesap daha yeni bitti." demiş. Rüyayla amel câiz değildir ama "Hesap daha yeni bitti." demiş.

Rüyayla amel câiz değildir ama
eğer böyle hakikaten bir şey olduysa, cennetle müjdelenmiş bir halife,eğer böyle hakikaten bir şey olduysa, cennetle müjdelenmiş bir halife, Hz. Peygamber’in kabirde de komşuluk şerefine ermiş, öyle bir halife;Hz. Peygamber’in kabirde de komşuluk şerefine ermiş, öyle bir halife; hesabı o kadar zor olursa bizim hesabımız ne olacak?! hesabı o kadar zor olursa bizim hesabımız ne olacak?! Bizim hâlimiz ne olacak?! Vay bizim hâlimize! Vay bizim başımıza! Bizim hâlimiz ne olacak?!

Vay bizim hâlimize! Vay bizim başımıza!

Allahu Teâlâ hazretlerinin lütfuna ilticâ ederiz, başka hiçbir çaremiz yok. Allahu Teâlâ hazretlerinin lütfuna ilticâ ederiz, başka hiçbir çaremiz yok.

Demek ki insan itaat etti mi kurtuluyor. Demek ki insan itaat etti mi kurtuluyor.

Ve inne’s-sâmia’l-âsî. "Duyup da isyan edene gelince..." Ve inne’s-sâmia’l-âsî. "Duyup da isyan edene gelince..."

İtaat etmiyor, isyan ediyor, karşı geliyor. Onun başkan olduğunu biliyor, ona rağmen âsi oluyor. İtaat etmiyor, isyan ediyor, karşı geliyor. Onun başkan olduğunu biliyor, ona rağmen âsi oluyor.

Lâ huccete lehû. "Onun da hiçbir mecâli yok." Lâ huccete lehû. "Onun da hiçbir mecâli yok."

Apaçık durumu; suçlu, hiçbir bahane ileri süremez, hiçbir şekilde kurtulamaz. Apaçık durumu; suçlu, hiçbir bahane ileri süremez, hiçbir şekilde kurtulamaz.

Âsi oldun mu tamam, o mahkeme-i kübrâda göreceksin. Âsi oldun mu tamam, o mahkeme-i kübrâda göreceksin. O mahkeme-i kübrâda o zaman akrabalık, hiçbir şey kâr, fayda etmeyecek;O mahkeme-i kübrâda o zaman akrabalık, hiçbir şey kâr, fayda etmeyecek; o isyan, o duyup da âsi olmak münâkaşa mevzuu değil. o isyan, o duyup da âsi olmak münâkaşa mevzuu değil.

Mahkemede hâkim iki tarafı dinler. "Delilin var mı?" diye müddeîye, iddia eden kimseye sorar.Mahkemede hâkim iki tarafı dinler. "Delilin var mı?" diye müddeîye, iddia eden kimseye sorar. Delili çıkarttı mı tamam, işte senedi varmış; öteki tarafı hemen mahkûm eder. Delili çıkarttı mı tamam, işte senedi varmış; öteki tarafı hemen mahkûm eder. Her şey açık, artık münâkaşaya lüzum yok.Her şey açık, artık münâkaşaya lüzum yok. Delil yoksa şahit ister, şahitler dinlenir, iş uzar, bilirkişiye gider. Ama delil varsa bitti. Delil yoksa şahit ister, şahitler dinlenir, iş uzar, bilirkişiye gider. Ama delil varsa bitti.

Demek ki duyup da âsi olanın da işi kesin; kestirme, bitiyor, tamam. Demek ki duyup da âsi olanın da işi kesin; kestirme, bitiyor, tamam.

Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi nereye nasıl itaat edeceğimizi bilen, Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi nereye nasıl itaat edeceğimizi bilen, duyup itaat eden, duyup âsi olmayan, aklı başında insanlardan eylesin. duyup itaat eden, duyup âsi olmayan, aklı başında insanlardan eylesin.

Elâ ve aleyküm bi-hüsni’z-zanni billâhi. Elâ ve aleyküm bi-hüsni’z-zanni billâhi. "Dikkat edin, gözünüzü açın, âgâh ve mütenebbih olun ki"Dikkat edin, gözünüzü açın, âgâh ve mütenebbih olun ki size Allah’a karşı hüsnü zan beslemenizi tavsiye ederim." size Allah’a karşı hüsnü zan beslemenizi tavsiye ederim."

"Allah’a karşı hüsnü zan" ne demek? "Allah’a karşı hüsnü zan" ne demek?

Allahu Teâlâ hazretlerininAllahu Teâlâ hazretlerinin lütfuna güveneceğiz. "Allahu Teâlâ hazretleri inşaallah hakkınızda hayırlar işler.lütfuna güveneceğiz. "Allahu Teâlâ hazretleri inşaallah hakkınızda hayırlar işler. Elimden geldiğince gayret ediyorum. İnşaallah lütfuyla muamele eder." diye, Elimden geldiğince gayret ediyorum. İnşaallah lütfuyla muamele eder." diye, kanaat besleyeceğiz. kanaat besleyeceğiz.

Bir hadîs-i şerîf var: Ene inde zanni abdî bî. "Ben kulumun bana karşı zannına göreyim." Bir hadîs-i şerîf var:

Ene inde zanni abdî bî. "Ben kulumun bana karşı zannına göreyim."

Zannı demek; "Kulumun muamelesi, ona karşı davranışı, kanaati neyse ona göre..." Zannı demek; "Kulumun muamelesi, ona karşı davranışı, kanaati neyse ona göre..."

İn zekerenî fî nefsihî zekertühû fî nefsî. "Beni içinden zikrederse ben de içimden zikrederim. İn zekerenî fî nefsihî zekertühû fî nefsî. "Beni içinden zikrederse ben de içimden zikrederim. Toplulukta zikrederse ben de onu toplulukta zikrederim." Toplulukta zikrederse ben de onu toplulukta zikrederim."

Kulun muamelesi nasılsa gördüğü durum da ona [göredir.] Kulun muamelesi nasılsa gördüğü durum da ona [göredir.]

Fe-inna’llâhe teâlâ mu’tın külle abdin bi-hüsni zannihî ve zâiduhû aleyhi.Fe-inna’llâhe teâlâ mu’tın külle abdin bi-hüsni zannihî ve zâiduhû aleyhi. "Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri her kula hüsnü zannına göre verecek ve onun üstüne de"Çünkü Allahu Teâlâ hazretleri her kula hüsnü zannına göre verecek ve onun üstüne de fazl u keremiyle ilave edecek." fazl u keremiyle ilave edecek."

Onun için, Allahu Teâlâ hazretlerinin lütfuna güvenmek lazım. Onun için, Allahu Teâlâ hazretlerinin lütfuna güvenmek lazım. "İnşaallah Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi lütfuna erdirir." diye düşünmek lazım. "İnşaallah Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi lütfuna erdirir." diye düşünmek lazım.

Burada yalnız ölçü şu: Lütfuna güvenip de günaha dalmamak lazım! Burada yalnız ölçü şu:

Lütfuna güvenip de günaha dalmamak lazım!

"Nasıl olsa Erhamü’r-râhimîn’dir, Ğafûru’r-rahîm’dir; elbette benim günahımı da affeder. "Nasıl olsa Erhamü’r-râhimîn’dir, Ğafûru’r-rahîm’dir; elbette benim günahımı da affeder. Duyuyorum ki rahmeti gazabına galip gelecekmiş, daha ziyade olacakmış..." deyip de,Duyuyorum ki rahmeti gazabına galip gelecekmiş, daha ziyade olacakmış..." deyip de, onu fırsat bilip günaha dalarsa o zaman olmaz! onu fırsat bilip günaha dalarsa o zaman olmaz!

Kul korku ile ümit arasında, ihtiyatlı, ibadetlere taatlere dikkat ede ede yürüyecek; Kul korku ile ümit arasında, ihtiyatlı, ibadetlere taatlere dikkat ede ede yürüyecek; hem ümidini kesmeyecek hem de kendisini emniyette hissetmeyecek. hem ümidini kesmeyecek hem de kendisini emniyette hissetmeyecek. Her an kendisini kontrol edecek. Her an kendisini kontrol edecek. En iyi durum; beyne’l-havfi ve’r-recâi, kul ummak ile korku arasında yürüyecek. En iyi durum; beyne’l-havfi ve’r-recâi, kul ummak ile korku arasında yürüyecek.

Eğer bir insan Allah’a hüsnü zan besler de Eğer bir insan Allah’a hüsnü zan besler de o hüsnü zannına uygun salih ameller işlemezse o kimse ahmaktır. o hüsnü zannına uygun salih ameller işlemezse o kimse ahmaktır.

Neye göre ahmaktır? Neye göre ahmaktır?

Hadîs-i şerîfe göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki; Hadîs-i şerîfe göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz buyuruyor ki;

el-Keyyisü men dâne nefsehû ve amile limâ ba’de’l-mevti. el-Keyyisü men dâne nefsehû ve amile limâ ba’de’l-mevti.

"Akıllı kimse, kendi nefsine hâkim olup, nefsini terbiye edip âhiret için salih amel işleyendir. "Akıllı kimse, kendi nefsine hâkim olup, nefsini terbiye edip âhiret için salih amel işleyendir. Ahmak da, nefsinin hevası peşinde koşup, nefsini hevâ-i nefs peşine tâbi kılıp,Ahmak da, nefsinin hevası peşinde koşup, nefsini hevâ-i nefs peşine tâbi kılıp, oralarda koşup durup, itaati bırakıp ondan sonra da Allah’tan temenni eden kimsedir." diyor. oralarda koşup durup, itaati bırakıp ondan sonra da Allah’tan temenni eden kimsedir." diyor.

Demek ki, itaat edeceğiz, yolunca yürümeye çalışacağız, ondan sonra hüsnü zan besleyeceğiz.Demek ki, itaat edeceğiz, yolunca yürümeye çalışacağız, ondan sonra hüsnü zan besleyeceğiz. "Deveni bağla da ondan sonra tevekkül et." dediği gibi"Deveni bağla da ondan sonra tevekkül et." dediği gibi Peygamber Efendimiz’in, elimizden geldiği kadar çalışacağız, lütfuna öyle güveneceğiz.Peygamber Efendimiz’in, elimizden geldiği kadar çalışacağız, lütfuna öyle güveneceğiz. Hiç çalışmadan sırt üstü yatıp da ondan sonra beklemek olmaz. O yanlış olur. Hiç çalışmadan sırt üstü yatıp da ondan sonra beklemek olmaz. O yanlış olur.

Allahu Teâlâ hazretleri dinimizin inceliklerine cümlemizi âgâh eylesin, vâkıf eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri dinimizin inceliklerine cümlemizi âgâh eylesin, vâkıf eylesin. Rızasına uygun güzel bir kulluk yaparak ömrümüzü rızası yolunda geçirmeyi nasip eylesin. Rızasına uygun güzel bir kulluk yaparak ömrümüzü rızası yolunda geçirmeyi nasip eylesin. Cümlemize son nefeste ol kelime-i tayyibe-i münciye ki buyurun;Cümlemize son nefeste ol kelime-i tayyibe-i münciye ki buyurun; eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlühû eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve resûlühû diyerek emaneti teslim etmeyi, imân-ı kâmil ile âhirete göçmeyi, cehennemden âzat olmayı,diyerek emaneti teslim etmeyi, imân-ı kâmil ile âhirete göçmeyi, cehennemden âzat olmayı, cennetine salih kullar ile beraber dâhil olmayı nasip ve müyesser eylesin cennetine salih kullar ile beraber dâhil olmayı nasip ve müyesser eylesin

Fâtiha-i şerîfe mea’l-Besmele. Fâtiha-i şerîfe mea’l-Besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2