Namaz Vakitleri

9 Zilka'de 1445
17 Mayıs 2024
İmsak
03:51
Güneş
05:38
Öğle
13:05
İkindi
17:01
Akşam
20:23
Yatsı
22:02
Detaylı Arama

Ümmet-i Muhammed ve Diğer Ümmetler

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

16 Ramazan 1421 / 12.12.2000
İsveç

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın, kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in daha iyi anlaşılması için yaptığı sohbetler Ak-Radyo’da başladı (29. 09. 1998).

Bu sohbetler bir saat kadar sürüyordu ve salı akşamları Ak-Radyodan yayınlanıyordu. 4 Şubat 2001 günü elim bir trafik kazası sonucu vefat edinceye kadar devam etti. Vefat etmeden önce yaptıkları son sohbette, Bakara Sûresi’nin 223. ayeti anlatılmıştır.

Hocamız bu sohbetlerinde İbn-i Kesir tefsirini takip ediyordu. Zaman zaman Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır tefsirinden ve İsmâil Hakkı Bursevî Hazretleri’nin tefsirinden nakiller yaptığı da oluyordu. Fâtiha’dan başlayıp, sırayla her sohbette birkaç ayet okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 30 Ocak 2001 günü yaptığı son tefsir sohbetinde, Bakara Sûresi’nin 224. ayetine kadar gelmişti.

Derslerde, önce o gün izah edilecek ayet-i kerimelerin metinleri okunuyor, kısaca meali veriliyor. Sonra ayetlerin sebeb-i nüzûlü hadis-i şeriflerle izah ediliyor. Ondan sonra, ilgili diğer ayetlerle ve hadis-i şeriflerle ayeti kerimelerin açıklaması yapılıyor. Ashaptan, tabiinden görüşler naklediliyor. Sohbetin sonunda da çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyor.

Konuşma Metni

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh! es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!

Bakara sûre-i şerîfesinin 213. âyet-i kerimesini okuyoruz. Bakara sûre-i şerîfesinin 213. âyet-i kerimesini okuyoruz.

Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzübillâhimineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten. Fe-beasa'llâhü'n-nebiyyîne.Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten. Fe-beasa'llâhü'n-nebiyyîne. Mübeşşirîne ve münzirîne. Ve enzele meahümü'l-kitâbe bi'l-hakki.Mübeşşirîne ve münzirîne. Ve enzele meahümü'l-kitâbe bi'l-hakki. Li-yahküme beyne'n-nâsi. Li-yahküme beyne'n-nâsi. Fîma'htelefû fîhi.Li-yahküme beyne'n-nâsi. Li-yahküme beyne'n-nâsi. Fîma'htelefû fîhi. Ve ma'htelefe fîhi ille'llezîne ûtûhü min ba'di mâ câethümü'l-beyyinâtü.Ve ma'htelefe fîhi ille'llezîne ûtûhü min ba'di mâ câethümü'l-beyyinâtü. Bagyen beynehüm. Fe-heda'llâhü'llezîne âmenû. Li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî.Bagyen beynehüm. Fe-heda'llâhü'llezîne âmenû. Li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî. Vallâhu yehdî men yeşâü ilâ sırâtin müstakîm. Vallâhu yehdî men yeşâü ilâ sırâtin müstakîm.

Sadakallahu'l-âzim. Sadakallahu'l-âzim.

Bu âyet-i kerîmenin önce manasını, mealini nakledelim. Bu âyet-i kerîmenin önce manasını, mealini nakledelim.

Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten. "İnsanlar, halk bir tek ümmet idiler."Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten. "İnsanlar, halk bir tek ümmet idiler." Fe-beasa'llâhü'n-nebiyyîne. "Allah peygamberleri gönderdi." Mübeşşirîne ve münzirîne. Fe-beasa'llâhü'n-nebiyyîne. "Allah peygamberleri gönderdi." Mübeşşirîne ve münzirîne. "Müjdeleyiciler ve ihtar ediciler, ikaz ediciler, korkutucular olarak..." "Müjdeleyiciler ve ihtar ediciler, ikaz ediciler, korkutucular olarak..."

"Allah'ın emirlerine itaat ederseniz cennete girersiniz, ebedî saadeti bulursunuz."Allah'ın emirlerine itaat ederseniz cennete girersiniz, ebedî saadeti bulursunuz. Allah'a âsi olursanız cehenneme düşersiniz, âhirette ebedî azaba uğrarsınız." diye cenneti müjdelemek,Allah'a âsi olursanız cehenneme düşersiniz, âhirette ebedî azaba uğrarsınız." diye cenneti müjdelemek, azabı hatırlatıp insanları tahzir etmek, korkutmak ve ikaz etmek, uyarmak için. azabı hatırlatıp insanları tahzir etmek, korkutmak ve ikaz etmek, uyarmak için.

Ve enzele meahümü'l-kitâbe bi'l-hakki.Ve enzele meahümü'l-kitâbe bi'l-hakki. "Ve o peygamberlerle beraber hak ile, hak olarak kitabı indirdi.""Ve o peygamberlerle beraber hak ile, hak olarak kitabı indirdi." Li-yahküme beyne'n-nâsi. "İnsanların arasında o peygamber, o vazifeli şahıs hükmetsin."Li-yahküme beyne'n-nâsi. "İnsanların arasında o peygamber, o vazifeli şahıs hükmetsin." Fîma'htelefû fîhi. "Aralarında ihtilaf ettikleri konulardaFîma'htelefû fîhi. "Aralarında ihtilaf ettikleri konularda hâkim olsun, hakem olsun, doğru hükmü versin diye, Allah o peygamberlerle beraber kitap indirdi."hâkim olsun, hakem olsun, doğru hükmü versin diye, Allah o peygamberlerle beraber kitap indirdi." Ve ma'htelefe fîhi ille'llezîne ûtûhü min ba'di mâ câethümü'l-beyyinâtü.Ve ma'htelefe fîhi ille'llezîne ûtûhü min ba'di mâ câethümü'l-beyyinâtü. "Ama bu konuda kendilerine beyyineler, belgeler, kanıtlar geldikten sonra,"Ama bu konuda kendilerine beyyineler, belgeler, kanıtlar geldikten sonra, kendilerine o kanıtlar gelen insanlardan başkası ihtilafa düşmedi, onlar ihtilafa düştüler." kendilerine o kanıtlar gelen insanlardan başkası ihtilafa düşmedi, onlar ihtilafa düştüler."

Allah peygamberleri ve kitabı onların ihtilaflarını çözmek için gönderdi; ama yine ihtilafa onlar düştü.Allah peygamberleri ve kitabı onların ihtilaflarını çözmek için gönderdi; ama yine ihtilafa onlar düştü. Yani ihtilafları çözümlensin diye kendilerine peygamber gönderilen, kitap indirilenler yine ihtilifa düştüler.Yani ihtilafları çözümlensin diye kendilerine peygamber gönderilen, kitap indirilenler yine ihtilifa düştüler. Neden? Bagyen beynehüm. "Aralarında zulmederek, kıskançlıkla, hırsla, zulümle,Neden?

Bagyen beynehüm. "Aralarında zulmederek, kıskançlıkla, hırsla, zulümle,
o çeşit duygulara kapılarak, yine onlar ihtilafa düştüler." o çeşit duygulara kapılarak, yine onlar ihtilafa düştüler."

Fe-heda'llâhü'llezîne âmenû. "Bu durumda Allah iman edenleri hidayete erdirdi."Fe-heda'llâhü'llezîne âmenû. "Bu durumda Allah iman edenleri hidayete erdirdi." Li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî. "'Hak nerededir; şurada mıdır, burada mıdır?' diye hak konusundakiLi-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî. "'Hak nerededir; şurada mıdır, burada mıdır?' diye hak konusundaki ihtilaflarında kendi izni ile, lütfu ile inananları hidayete erdirdi.ihtilaflarında kendi izni ile, lütfu ile inananları hidayete erdirdi. O ihtilafların içinden çıkarttı, onlara doğru yolu buldurup doğru yola sevk eyledi."O ihtilafların içinden çıkarttı, onlara doğru yolu buldurup doğru yola sevk eyledi." Vallâhu yehdî men yeşâü ilâ sırâtin müstakîm.Vallâhu yehdî men yeşâü ilâ sırâtin müstakîm. "Ve Allah dilediği kimseleri sırât-ı müstakîme sevk eder, yöneltir, sırât-ı müstakîmi buldurur." "Ve Allah dilediği kimseleri sırât-ı müstakîme sevk eder, yöneltir, sırât-ı müstakîmi buldurur."

Dilemediklerine buldurtmaz, istediğine verir. İstemediğine, layık olmayana hidayeti vermez. Dilemediklerine buldurtmaz, istediğine verir. İstemediğine, layık olmayana hidayeti vermez.

Bu bir âyet-i kerîme, Bakara sûre-i şerîfesinin 213. âyet-i kerîmesi.Bu bir âyet-i kerîme, Bakara sûre-i şerîfesinin 213. âyet-i kerîmesi. Ama insanlığın yeryüzüne geldiği ilk andan Peygamber Efendimiz'e bu âyetin indiği zamana kadar,Ama insanlığın yeryüzüne geldiği ilk andan Peygamber Efendimiz'e bu âyetin indiği zamana kadar, insanlığın tarihini anlatan, durumlarını kısaca özetleyen bir âyet-i kerîme.insanlığın tarihini anlatan, durumlarını kısaca özetleyen bir âyet-i kerîme. Peygamberleri, peygamberlerin vazifesini anlatan, önemli birtakım bilgileri bize öğreten bir âyet-i kerîme. Peygamberleri, peygamberlerin vazifesini anlatan, önemli birtakım bilgileri bize öğreten bir âyet-i kerîme.

Buradan kesin olarak öğreniyoruz ki; Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten, "İnsanlar tek bir ümmet idiler." Buradan kesin olarak öğreniyoruz ki; Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten, "İnsanlar tek bir ümmet idiler."

Ümmet ne demek? İ'timâm eden, birbirleri ile uyuşan, bir araya gelen insanlar.Ümmet ne demek? İ'timâm eden, birbirleri ile uyuşan, bir araya gelen insanlar. Uyumlu insanların bir araya getirdiği topluluğa "ümmet" deniliyor. Uyumlu insanların bir araya getirdiği topluluğa "ümmet" deniliyor.

Tabii ümmetin Kur'ân-ı Kerîm'de, bir topluluğa isim olduğu gibi bir tek şahıs olduğu haldeTabii ümmetin Kur'ân-ı Kerîm'de, bir topluluğa isim olduğu gibi bir tek şahıs olduğu halde İbrâhim aleyhisselam'a da sıfat olarak verildiğini görüyoruz: İbrâhim aleyhisselam'a da sıfat olarak verildiğini görüyoruz:

İnne İbrâhîme kâne ümmeten kâniten lillâhi hanîfen.İnne İbrâhîme kâne ümmeten kâniten lillâhi hanîfen. "İbrahim aleyhisselam şüphesiz hakka meyilli,"İbrahim aleyhisselam şüphesiz hakka meyilli, Cenâb-ı Hakk'a ibadet arzusuyla dolu, itaatkâr, ibadetkâr bir ümmet idi."Cenâb-ı Hakk'a ibadet arzusuyla dolu, itaatkâr, ibadetkâr bir ümmet idi." Yani tek kişi olduğu halde ümmet vasfı İbrahim aleyhisselam'a verilmiş.Yani tek kişi olduğu halde ümmet vasfı İbrahim aleyhisselam'a verilmiş. Topluluk ismi gibi olduğu halde, birçok bireylerden meydana gelen bir topluluğu anlattığı halde,Topluluk ismi gibi olduğu halde, birçok bireylerden meydana gelen bir topluluğu anlattığı halde, umumiyetle "ümmet" deyince aklımıza o geldiği halde bir kişi için de kullanılabiliyor. umumiyetle "ümmet" deyince aklımıza o geldiği halde bir kişi için de kullanılabiliyor.

Bazen de bir zaman için kullanılıyor.Bazen de bir zaman için kullanılıyor. Ama burada, Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten, "İnsanlar tek bir ümmet idiler." buyuruluyor. Ama burada, Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten, "İnsanlar tek bir ümmet idiler." buyuruluyor.

Fe-beasa'llâhü'n-nebiyyîne mübeşşirîne ve münzirîne.Fe-beasa'llâhü'n-nebiyyîne mübeşşirîne ve münzirîne. Fe'ye burada tâkıbiyye derler. "Ondan sonra Allah müjdeleyiciler, ikaz ediciler olarak peygamberleri gönderdi." Fe'ye burada tâkıbiyye derler. "Ondan sonra Allah müjdeleyiciler, ikaz ediciler olarak peygamberleri gönderdi."

Bu insanlar ilk başta nasıl bir ümmet idiler, nasıl bir topluluk idiler?Bu insanlar ilk başta nasıl bir ümmet idiler, nasıl bir topluluk idiler? İnsanlardan ayrı varlıklara da "ümmet" deniliyor; kuşlar, karıncalar, diğer vahşî cinsler...İnsanlardan ayrı varlıklara da "ümmet" deniliyor; kuşlar, karıncalar, diğer vahşî cinsler... Onlar da uyumlu, birbirlerine benzer şeyler oldukları için, onlara da Kur'an-ı Kerim'de,Onlar da uyumlu, birbirlerine benzer şeyler oldukları için, onlara da Kur'an-ı Kerim'de, ümemün emsâlüküm "Sizin gibi ümmetlerdir." deniliyor.ümemün emsâlüküm "Sizin gibi ümmetlerdir." deniliyor. İnsanlar tek bir ümmet idi, çeşit çeşit değildi, aynı durumda idiler.İnsanlar tek bir ümmet idi, çeşit çeşit değildi, aynı durumda idiler. Ondan sonra Allah müjdeleyiciler ve ikaz ediciler olarak peygamberler gönderdi. Ondan sonra Allah müjdeleyiciler ve ikaz ediciler olarak peygamberler gönderdi.

Bu âyet-i kerîmenin kıraatini Abdullah b. Mes'ûd kıraatinde,Bu âyet-i kerîmenin kıraatini Abdullah b. Mes'ûd kıraatinde, Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten fa'htelefû diye okumuşlar. Çünkü zaten başka âyet-i kerîmeler var: Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten fa'htelefû diye okumuşlar. Çünkü zaten başka âyet-i kerîmeler var:

Ve mâ kâne'n-nâsü illâ ümmeten vâhideten fa'htelefû âyetinde olduğu gibi, burada da fa'htelefû diye okumuşlar.Ve mâ kâne'n-nâsü illâ ümmeten vâhideten fa'htelefû âyetinde olduğu gibi, burada da fa'htelefû diye okumuşlar. "Tek bir ümmet idiler, ihtilafa düştüler de onun üzerine Allah peygamberleri müjdeciler"Tek bir ümmet idiler, ihtilafa düştüler de onun üzerine Allah peygamberleri müjdeciler ve ikaz ediciler, korkutucular olarak ba's eyledi, gönderdi." diye, öyle okumuş. ve ikaz ediciler, korkutucular olarak ba's eyledi, gönderdi." diye, öyle okumuş.

Ebû Âliye rahmetullahi aleyh'den rivayet olunmuş ki; "Übey b. Ka'b radıyallahu anh de diye okurdu." buyurulmuş. Ebû Âliye rahmetullahi aleyh'den rivayet olunmuş ki; "Übey b. Ka'b radıyallahu anh de diye okurdu." buyurulmuş.

Tabii insanların tek bir toplum hâlinde iken, tek cins, tek görünümlü, tek vasıflı,Tabii insanların tek bir toplum hâlinde iken, tek cins, tek görünümlü, tek vasıflı, aynı durumda iken ihtilafa düştüğünü bu âyet-i kerîmenin içindeki,aynı durumda iken ihtilafa düştüğünü bu âyet-i kerîmenin içindeki, -ilerideki- ihtelefû fîhi kelimesinden de sezinliyoruz. Ne buyuruluyor?-ilerideki- ihtelefû fîhi kelimesinden de sezinliyoruz. Ne buyuruluyor? "Allah peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. "Allah peygamberleri müjdeciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber hak ile kitabı inzal etti, indirdi." Neden? Li-yahküme beyne'n-nâsi.Onlarla beraber hak ile kitabı inzal etti, indirdi." Neden? Li-yahküme beyne'n-nâsi. "O peygamber, insanlar arasındaki ihtilaf ettikleri konuları hükme bağlasın,"O peygamber, insanlar arasındaki ihtilaf ettikleri konuları hükme bağlasın, hükmetsin, doğruyu göstersin diye." hükmetsin, doğruyu göstersin diye."

Demek ki insanların çoğalmasıyla, sonradan aralarında ihtilaflar çıkmış, ayrılıklar gayrılıklar olmuş,Demek ki insanların çoğalmasıyla, sonradan aralarında ihtilaflar çıkmış, ayrılıklar gayrılıklar olmuş, fikir ayrılıkları doğmuş ve çeşit çeşit gruplar olmuşlar da ondan sonra peygamberleri Allah göndermiş. fikir ayrılıkları doğmuş ve çeşit çeşit gruplar olmuşlar da ondan sonra peygamberleri Allah göndermiş.

Bizim inancımız, Allahu Teâlâ hazretlerinin ilk peygamber olarakBizim inancımız, Allahu Teâlâ hazretlerinin ilk peygamber olarak ilk insan Âdem aleyhisselam'ı gönderdiği tarzında.ilk insan Âdem aleyhisselam'ı gönderdiği tarzında. İlk insan ilk peygamber olunca, ondan sonraki insanlar,İlk insan ilk peygamber olunca, ondan sonraki insanlar, yani onun evlatları Âdem aleyhisselam'a tâbi tek bir ümmet idiler. yani onun evlatları Âdem aleyhisselam'a tâbi tek bir ümmet idiler.

Katâde, İkrime'den naklen, İbn Abbas radıyallahu anhümâ'nın şöyle dediğini naklediyor: Katâde, İkrime'den naklen, İbn Abbas radıyallahu anhümâ'nın şöyle dediğini naklediyor:

Kâne beyne Nûhin ve Âdeme aşeratü kurûn.Kâne beyne Nûhin ve Âdeme aşeratü kurûn. "Nuh aleyhisselam'a kadar, Âdem aleyhisselam ile Nuh aleyhisselam arasında on karn vardı." "Nuh aleyhisselam'a kadar, Âdem aleyhisselam ile Nuh aleyhisselam arasında on karn vardı."

Kurûn, karn kelimesinin çoğulu. Karn ne demek?Kurûn, karn kelimesinin çoğulu. Karn ne demek? On karn vardı, yani "on asır" veya "on devre" veyahut "on nesil" vardı.On karn vardı, yani "on asır" veya "on devre" veyahut "on nesil" vardı. Artık bu karn'dan, kurûn'dan maksat nedir, Allah bilir.Artık bu karn'dan, kurûn'dan maksat nedir, Allah bilir. Ama Nuh aleyhisselam ile Âdem aleyhisselam arasında uzun bir zaman geçtiğini biliyoruz.Ama Nuh aleyhisselam ile Âdem aleyhisselam arasında uzun bir zaman geçtiğini biliyoruz. Bilgileri topladığımız zaman öyle olduğunu anlıyoruz. Bilgileri topladığımız zaman öyle olduğunu anlıyoruz.

Nuh aleyhisselam'ın zamanında insanların çoğunun putlara tapmaya başlamış olduklarını da Kur'ân-ı Kerîm bildiriyor.Nuh aleyhisselam'ın zamanında insanların çoğunun putlara tapmaya başlamış olduklarını da Kur'ân-ı Kerîm bildiriyor. Yauk ve Nesir ve diğer bazı putlara taptıklarını,Yauk ve Nesir ve diğer bazı putlara taptıklarını, Nuh aleyhisselam'ın onları putlara tapmaktan vazgeçirmeye çalıştığını âyet-i kerîmelerden biliyoruz. Nuh aleyhisselam'ın onları putlara tapmaktan vazgeçirmeye çalıştığını âyet-i kerîmelerden biliyoruz.

Küllühüm alâ şerîatin mine'l-hakk.Küllühüm alâ şerîatin mine'l-hakk. "Hepsi bunların hak üzere, Hak'tan olan bir şeriat üzere, hak şeriat üzere idiler." "Hepsi bunların hak üzere, Hak'tan olan bir şeriat üzere, hak şeriat üzere idiler." Yani Âdem aleyhisselam'ın öğrettiği bilgilerle idare ediyorlardı.Yani Âdem aleyhisselam'ın öğrettiği bilgilerle idare ediyorlardı. Ama zaman geçtikten sonra, fa'htelefû, ihtilaflar çıktı.Ama zaman geçtikten sonra, fa'htelefû, ihtilaflar çıktı. Nesiller çoğalınca, sayılar artınca, bölgelere yayılınca, bu nesillerde ihtilaflar çıktı. Nesiller çoğalınca, sayılar artınca, bölgelere yayılınca, bu nesillerde ihtilaflar çıktı. Çünkü bazen bir olayı seyreden insanlar bile, onu başka başka anlatırlar.Çünkü bazen bir olayı seyreden insanlar bile, onu başka başka anlatırlar. Hele o anlatım başka başka şehirlere gidince, başka başka rivayetler hâlinde sonradan dallanır budaklanır.Hele o anlatım başka başka şehirlere gidince, başka başka rivayetler hâlinde sonradan dallanır budaklanır. Bu işin çoğalmasının, genişlemesinin olağan bir sonucu oluyor. Fa'htelefû, ihtilaf ondan sonra çıktı. Bu işin çoğalmasının, genişlemesinin olağan bir sonucu oluyor. Fa'htelefû, ihtilaf ondan sonra çıktı.

Fe-beasa'llâhü'n-nebiyyîne mübeşşirîne ve münzirîne. Ondan sonra Allahu Teâlâ hazretleriFe-beasa'llâhü'n-nebiyyîne mübeşşirîne ve münzirîne. Ondan sonra Allahu Teâlâ hazretleri peygamberleri Allah'ın nimetlerini, cenneti müjdeleyiciler olarak;peygamberleri Allah'ın nimetlerini, cenneti müjdeleyiciler olarak; Allah'ın azabını anlatıp Allah'ın azabından korkutucu, ikaz ediciler olarak;Allah'ın azabını anlatıp Allah'ın azabından korkutucu, ikaz ediciler olarak; çıkarttıkları ihtilafları bıraksınlar, yanlış yola sapmış olanlar yanlış yollarını değiştirsin diye,çıkarttıkları ihtilafları bıraksınlar, yanlış yola sapmış olanlar yanlış yollarını değiştirsin diye, Allah o peygamberleri gönderdi. Allah o peygamberleri gönderdi.

İbn Abbas'ın bu rivayeti böyle açıklaması âyet-i kerîmeyi sonra Abdullah b. Mes'ûd'un,İbn Abbas'ın bu rivayeti böyle açıklaması âyet-i kerîmeyi sonra Abdullah b. Mes'ûd'un, Übey b. Ka'b'ın kendi nüshalarında, Kâne'n-nâsu ümmeten vâhideten fa'htelefû diye, Übey b. Ka'b'ın kendi nüshalarında, Kâne'n-nâsu ümmeten vâhideten fa'htelefû diye, fa'htelefû kelimesini ekleyerek, bu âyet-i kerîmeyi böyle kıraat eylemeleri,fa'htelefû kelimesini ekleyerek, bu âyet-i kerîmeyi böyle kıraat eylemeleri, insanların iyi yolda iken sonradan zamanın geçmesi ile bozulduğunu gösteriyor. insanların iyi yolda iken sonradan zamanın geçmesi ile bozulduğunu gösteriyor.

İkinci bir rivayet daha var:İkinci bir rivayet daha var: O da yine Avfî tarafından İbn Abbas'a isnat edilerek nakledilmiş, orada da deniliyor ki:O da yine Avfî tarafından İbn Abbas'a isnat edilerek nakledilmiş, orada da deniliyor ki: Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten. Yekûlü: Kânû küffâren. Kâne'n-nâsü ümmeten vâhideten. Yekûlü: Kânû küffâren. "Eskiden insanlar kâfirlerdi de Allah peygamberleri onlara imanı öğretsin, cenneti anlatsın,"Eskiden insanlar kâfirlerdi de Allah peygamberleri onlara imanı öğretsin, cenneti anlatsın, cehennemi anlatsın diye gönderdi." diye de böyle bir rivayet var. cehennemi anlatsın diye gönderdi." diye de böyle bir rivayet var.

Yani bu insanların bir oluşları, ihtilafsız oluşları, hepsi iman üzere miydi? Evet, umumî görüş bu.Yani bu insanların bir oluşları, ihtilafsız oluşları, hepsi iman üzere miydi? Evet, umumî görüş bu. Ama bazıları da diyor ki; "Hepsi yamuk halde, sapık halde idi; Allah peygamberleri ondan gönderdi." Ama bazıları da diyor ki; "Hepsi yamuk halde, sapık halde idi; Allah peygamberleri ondan gönderdi."

Ama biz biliyoruz ki Âdem aleyhisselam da ilk peygamber, o da Allah'ın emirlerini anlattı.Ama biz biliyoruz ki Âdem aleyhisselam da ilk peygamber, o da Allah'ın emirlerini anlattı. Kendisi de Allah'ın emirlerine uymakla vazifeli idi. Kendisi de Allah'ın emirlerine uymakla vazifeli idi. Ona hitaben gelen âyet-i kerîmeler bunları gösteriyor.Ona hitaben gelen âyet-i kerîmeler bunları gösteriyor. Demek ki doğru olan; önce iman üzereydiler, insanlık imanla başladı, peygamber ile başladı.Demek ki doğru olan; önce iman üzereydiler, insanlık imanla başladı, peygamber ile başladı. İnsanlar sonradan çeşitli sebeplerden imanı kaybettiler, bozdular.İnsanlar sonradan çeşitli sebeplerden imanı kaybettiler, bozdular. Kimisi atalara taptı, kimisi başka şeylere taptı.Kimisi atalara taptı, kimisi başka şeylere taptı. İnsanoğlu yaşam tecrübesini ilerletirken, "Çevreyi tanıyacağız." derken,İnsanoğlu yaşam tecrübesini ilerletirken, "Çevreyi tanıyacağız." derken, kendilerini o anda ikaz edecek kimseler olmadığı için, şeytanın kandırması ile bazıları bu tapma işinde yanlış yollara saptılar.kendilerini o anda ikaz edecek kimseler olmadığı için, şeytanın kandırması ile bazıları bu tapma işinde yanlış yollara saptılar. Böylece sapıttılar da ondan sonra peygamberler geldi.Böylece sapıttılar da ondan sonra peygamberler geldi. Fe-beasa'llâhü'n-nebiyyîne. "Sonra Allah peygamberler gönderdi." Fe-beasa'llâhü'n-nebiyyîne. "Sonra Allah peygamberler gönderdi."

Kâne evvelü men buise Nûhan. "İlk gönderilen peygamber Nuh aleyhisselam'dı." deniliyor.Kâne evvelü men buise Nûhan. "İlk gönderilen peygamber Nuh aleyhisselam'dı." deniliyor. Mücahid de İbn Abbas'tan rivâyeten böyle demiş.Mücahid de İbn Abbas'tan rivâyeten böyle demiş. İnsanlar Âdem aleyhisselam'dan sonra bozulmuşlar, nesiller geçmiş, devirler geçmiş;İnsanlar Âdem aleyhisselam'dan sonra bozulmuşlar, nesiller geçmiş, devirler geçmiş; sonra Allahu Teâlâ hazretleri Nuh aleyhisselam'ı göndermiş. sonra Allahu Teâlâ hazretleri Nuh aleyhisselam'ı göndermiş.

Bu birinci mânanın daha doğru olduğunu söyledik.Bu birinci mânanın daha doğru olduğunu söyledik. Nuh aleyhisselam'ın Âdem aleyhisselam'dan sonra, ihtilaflar çıktıktan,Nuh aleyhisselam'ın Âdem aleyhisselam'dan sonra, ihtilaflar çıktıktan, imansızlıklar başladıktan sonra gönderilenimansızlıklar başladıktan sonra gönderilen ilk görevli ulü'l-azm peygamberlerden biri olduğunu kitaplar kaydediyor; onu söyledik. ilk görevli ulü'l-azm peygamberlerden biri olduğunu kitaplar kaydediyor; onu söyledik.

Ve enzele meahümü'l-kitâbe bi'l-hakki.Ve enzele meahümü'l-kitâbe bi'l-hakki. "Allah onlarla beraber hak ile, gerçek ve hakikatleri ihtiva edecek şekilde Kitab'ı indirdi." "Allah onlarla beraber hak ile, gerçek ve hakikatleri ihtiva edecek şekilde Kitab'ı indirdi."

Buradaki kitab kelimesi ve Kur'ân-ı Kerîm'in başka âyet-i kerîmelerinde geçen kitab kelimesi,Buradaki kitab kelimesi ve Kur'ân-ı Kerîm'in başka âyet-i kerîmelerinde geçen kitab kelimesi, aynı kelimenin kaynağı olan ketebe kelimesi, bizim hatırımıza ilk tebadür edecek, ilk anlaşılacak şekilde; aynı kelimenin kaynağı olan ketebe kelimesi, bizim hatırımıza ilk tebadür edecek, ilk anlaşılacak şekilde; "cildi olan, sayfaları birbirine bağlanmış bir kitap" olarak anlaşılmamalı!"cildi olan, sayfaları birbirine bağlanmış bir kitap" olarak anlaşılmamalı! Cenâb-ı Hakk'ın ahkâmının topluluğuna da "kitab" deniliyor.Cenâb-ı Hakk'ın ahkâmının topluluğuna da "kitab" deniliyor. Yani illâ "mushaf" mânasına, "cilt" mânasına, "ciltlenmiş bir eser" mânasına değil de,Yani illâ "mushaf" mânasına, "cilt" mânasına, "ciltlenmiş bir eser" mânasına değil de, "Allah'ın ahkâmının topluluğu", "Allah'ın ahkâmı" mânasına geliyor. "Allah'ın ahkâmının topluluğu", "Allah'ın ahkâmı" mânasına geliyor.

Kitab'ı "mushaf" mânasına, "gökten inmiş sayfalar topluluğu" mânasına da alsak, aynı kapıya çıkar;Kitab'ı "mushaf" mânasına, "gökten inmiş sayfalar topluluğu" mânasına da alsak, aynı kapıya çıkar; yalnız bu "kitab" kelimesinin illâ yazılı kağıt, kalem, kırtasiye malzemeli olma şartı olmadığınıyalnız bu "kitab" kelimesinin illâ yazılı kağıt, kalem, kırtasiye malzemeli olma şartı olmadığını burada vurgulamak istiyorum. Allahu Teâlâ hazretleri peygamberlerle beraber hak üzere,burada vurgulamak istiyorum.

Allahu Teâlâ hazretleri peygamberlerle beraber hak üzere,
hakkın ölçüsü olacak olan hükümleri indirdi.hakkın ölçüsü olacak olan hükümleri indirdi. Allah hak ile, içinde hakikatleri ihtiva etmek üzere peygamberlerine ahkâm indirdi.Allah hak ile, içinde hakikatleri ihtiva etmek üzere peygamberlerine ahkâm indirdi. Peygamberler, kendilerine ittibâ edilsin diye görevlendirilmiş kimseler.Peygamberler, kendilerine ittibâ edilsin diye görevlendirilmiş kimseler. Laf olarak değil, "Söz söylesinler de dileyen istediğini yapsın!" diye değil; Laf olarak değil, "Söz söylesinler de dileyen istediğini yapsın!" diye değil; "Kendilerine ittibâ edilsin, uyulsun." diye. "Kendilerine ittibâ edilsin, uyulsun." diye.

Asıl insanların itaat etmeleri, uymaları gereken mercî neresi? Allahu Teâlâ hazretlerinin dergâhı.Asıl insanların itaat etmeleri, uymaları gereken mercî neresi? Allahu Teâlâ hazretlerinin dergâhı. Allah'a itaat edecek.Allah'a itaat edecek. Bütün kullar, bütün yaratıklar ve bu arada eşref-i mahlukât olan insan Allah'a itaatle vazifeli.Bütün kullar, bütün yaratıklar ve bu arada eşref-i mahlukât olan insan Allah'a itaatle vazifeli. Vazifesi Allah'a itaat etmek. Pekiyi, Allah'a itaat nasıl olacak?Vazifesi Allah'a itaat etmek.

Pekiyi, Allah'a itaat nasıl olacak?
Allah'a itaatin işleniş, yapılış, uygulanış şekli nasıl olacak?Allah'a itaatin işleniş, yapılış, uygulanış şekli nasıl olacak? Allah'ın gönderdiği, vazifelendirdiği bu kula yani peygambere itaat edecek. İşte itaatin aslı, temeli bu. Allah'ın gönderdiği, vazifelendirdiği bu kula yani peygambere itaat edecek. İşte itaatin aslı, temeli bu.

Şimdi insanlar bu itaatin aslını, temelini kaybetmişler;Şimdi insanlar bu itaatin aslını, temelini kaybetmişler; Allah'a itaati ve Allah'ın gönderdiği peygambere itaati kaybetmişler, birçok bâtıllara itaat etmeye başlamışlar.Allah'a itaati ve Allah'ın gönderdiği peygambere itaati kaybetmişler, birçok bâtıllara itaat etmeye başlamışlar. Kendilerinin uydurdukları tanrılara itaat etmeye başlamışlar.Kendilerinin uydurdukları tanrılara itaat etmeye başlamışlar. Kendilerinin başlarına getirdiği zalim, cebbar reislere, hükümdarlara itaat etmeye başlamışlar.Kendilerinin başlarına getirdiği zalim, cebbar reislere, hükümdarlara itaat etmeye başlamışlar. Başka başka şeylere itaat etmeye başlamışlar...Başka başka şeylere itaat etmeye başlamışlar... Halbuki tüm varlıkların ve özellikle kendisine mükellefiyet,Halbuki tüm varlıkların ve özellikle kendisine mükellefiyet, sorumluluk yüklenmiş olan insanoğlunun vazifesi; Allah'a itaat etmek. sorumluluk yüklenmiş olan insanoğlunun vazifesi; Allah'a itaat etmek.

Peygamberler de, sadece sözü söyleyip tebliği yapıp da giden insanlar değil;Peygamberler de, sadece sözü söyleyip tebliği yapıp da giden insanlar değil; kendilerine itaat edilmesi gereken insanlar. Devlet reisine tâbi olur gibi tâbi olunacak.kendilerine itaat edilmesi gereken insanlar. Devlet reisine tâbi olur gibi tâbi olunacak. Şimdiki zamanımızdaki insanların tâbi olduğu gibi, veya biraz daha eski devreleri düşünecek olursak,Şimdiki zamanımızdaki insanların tâbi olduğu gibi, veya biraz daha eski devreleri düşünecek olursak, şuna buna bey'at ettikleri gibi, insanların itaat mercii olarak peygamberi görüp ona itaat etmesi lazım. şuna buna bey'at ettikleri gibi, insanların itaat mercii olarak peygamberi görüp ona itaat etmesi lazım.

O peygamber de Allah'ın kendisine indirdiği ahkâm ile aralarında Allah nâmına, Allah için hükmetmesi lazım.O peygamber de Allah'ın kendisine indirdiği ahkâm ile aralarında Allah nâmına, Allah için hükmetmesi lazım. Allah onun için bu ahkâmı onlarla beraber indirdi.Allah onun için bu ahkâmı onlarla beraber indirdi. Li-yahküme beyne'n-nâsi. "İnsanların arasında o peygamber, o vazifeli şahıs hükmetsin diye." Li-yahküme beyne'n-nâsi. "İnsanların arasında o peygamber, o vazifeli şahıs hükmetsin diye."

Yahküme'nin fâili, "o peygamber", yani "enbiyâdan, nebîlerden bir peygamber" mânasına.Yahküme'nin fâili, "o peygamber", yani "enbiyâdan, nebîlerden bir peygamber" mânasına. Bu yahküme kelimesinin de, Cafer kıraatinde meçhul siygasıyla li-yuhkeme diye kıraati var.Bu yahküme kelimesinin de, Cafer kıraatinde meçhul siygasıyla li-yuhkeme diye kıraati var. Meçhul siyga ile okunduğu zaman, "İnsanlar arasında, ihtilaf ettikleri konulardaMeçhul siyga ile okunduğu zaman, "İnsanlar arasında, ihtilaf ettikleri konularda doğru hüküm verilebilsin diye, doğru hüküm verilsin diye." mânasına geliyor.doğru hüküm verilebilsin diye, doğru hüküm verilsin diye." mânasına geliyor. Çünkü burada enbiyâ, cemi' geldiği için, li-yahkümû beyne'n-nâs demek düşünülürdü.Çünkü burada enbiyâ, cemi' geldiği için, li-yahkümû beyne'n-nâs demek düşünülürdü. Öyle denmeyip de li-yahküme tarzında yazılınca; ya o peygamberlerden birisi murat edilip deÖyle denmeyip de li-yahküme tarzında yazılınca; ya o peygamberlerden birisi murat edilip de "O devirde, o hükümle öyle hükmetsin!" mânasını anlıyoruz, ya da meçhul siygası ile,"O devirde, o hükümle öyle hükmetsin!" mânasını anlıyoruz, ya da meçhul siygası ile, edilgen siyga ile, "Öyle hükmedilsin." mânasını anlıyoruz. Cafer kıraati öyle.edilgen siyga ile, "Öyle hükmedilsin." mânasını anlıyoruz. Cafer kıraati öyle. Peygamber, insanlar arasında Allah'ın indirdiği ahkâm ile hükmedecek. Peygamber, insanlar arasında Allah'ın indirdiği ahkâm ile hükmedecek.

Fîma'htelefû fîhi. "Üzerinde ihtilaf ettikleri konularda hüküm vermek üzere."Fîma'htelefû fîhi. "Üzerinde ihtilaf ettikleri konularda hüküm vermek üzere." Yani insanlar bir şeyde ihtilaf ettiler: "Şunu yapalım mı, yapmayalım mı? Şu olsun mu, olmasın mı? Yani insanlar bir şeyde ihtilaf ettiler: "Şunu yapalım mı, yapmayalım mı? Şu olsun mu, olmasın mı? Şöyle yapmak Allah'ın rızasına uygun mu, değil mi?" Şöyle yapmak Allah'ın rızasına uygun mu, değil mi?" Bu konuda doğruyu ortaya koymak için, Allah nâmına, Allah'ın verdiği selâhiyetle, Bu konuda doğruyu ortaya koymak için, Allah nâmına, Allah'ın verdiği selâhiyetle, bilgi ile, görev ile hakem olmak için peygamberler gönderiliyor. bilgi ile, görev ile hakem olmak için peygamberler gönderiliyor. Onlar da kendilerine inen ahkâma göre, oraya dayanarak bu ihtilafları çözümleyecek hükümleri veriyorlar. Onlar da kendilerine inen ahkâma göre, oraya dayanarak bu ihtilafları çözümleyecek hükümleri veriyorlar.

Ama şu garip cilveye bakın ki, şu insanoğlunun şaşkınlarının şaşılacak hallerine bakın ki,Ama şu garip cilveye bakın ki, şu insanoğlunun şaşkınlarının şaşılacak hallerine bakın ki, veya şeytanın başarısına bakın ki bu hükümler konusunda, bu peygamber konusunda,veya şeytanın başarısına bakın ki bu hükümler konusunda, bu peygamber konusunda, bu indirilen kitap konusunda ihtilafa kimler düştü? Ve ma'htelefe fîhi ille'llezîne ûtûhü. bu indirilen kitap konusunda ihtilafa kimler düştü? Ve ma'htelefe fîhi ille'llezîne ûtûhü. "Kendilerine bu kitap, bu peygamber,"Kendilerine bu kitap, bu peygamber, bu hüküm gönderilmiş kimseler ilk önce ihtilafa düştü, onlardan başkası değil." Hayret!bu hüküm gönderilmiş kimseler ilk önce ihtilafa düştü, onlardan başkası değil." Hayret! Doğruyu bulsunlar diye kendilerine peygamber, kitap, hüküm gönderiliyor;Doğruyu bulsunlar diye kendilerine peygamber, kitap, hüküm gönderiliyor; ama bu doğruyu bulmaları için kendilerine peygamber gönderilen kimseler ilk önce ihtilafa düşüyorlar.ama bu doğruyu bulmaları için kendilerine peygamber gönderilen kimseler ilk önce ihtilafa düşüyorlar. Min ba'di mâ câethümü'l-beyyinâtü. Min ba'di mâ câethümü'l-beyyinâtü. "Hem de apaçık delilleri, belgeleri, kanıtları, tanıkları müşahede ettikten sonra,"Hem de apaçık delilleri, belgeleri, kanıtları, tanıkları müşahede ettikten sonra, o kanıtlar kendilerine geldikten sonra ihtilafa düşüyorlar." o kanıtlar kendilerine geldikten sonra ihtilafa düşüyorlar."

Bu tabii basit, masum bir ihtilaf, fikir farkı değil. Fikir farkı olsa, İslâm zaten fikir farkını hoş görüyor.Bu tabii basit, masum bir ihtilaf, fikir farkı değil. Fikir farkı olsa, İslâm zaten fikir farkını hoş görüyor. Hatta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, bu tarz böyle görüş ve yorumlayış farkını,Hatta Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz, bu tarz böyle görüş ve yorumlayış farkını, ilmî bir çalışma sonunda kanaatlerin farklı olması, o müçtehidin o kararı alması, ilmî bir çalışma sonunda kanaatlerin farklı olması, o müçtehidin o kararı alması, bu müçtehidin bu kararı alması meselesini kastederek buyuruyor ki: bu müçtehidin bu kararı alması meselesini kastederek buyuruyor ki:

İhtilaf kötü bir şey, ihtilaf azap, tefrika dağıtıcı; ama ulemânın ihtilafı rahmettir.İhtilaf kötü bir şey, ihtilaf azap, tefrika dağıtıcı; ama ulemânın ihtilafı rahmettir. Allah'ın bir rahmetidir, çeşitli yönlerden rahmettir.Allah'ın bir rahmetidir, çeşitli yönlerden rahmettir. Çünkü onlar var güçleri ile hakikati bulmaya çalıştılar,Çünkü onlar var güçleri ile hakikati bulmaya çalıştılar, kendi bilimsel kanaatlerini ortaya koydular. Elbette bu rahmettir. kendi bilimsel kanaatlerini ortaya koydular. Elbette bu rahmettir.

O tarzda, artık masum bir ihtilaf olmuyor. Ne oluyor?O tarzda, artık masum bir ihtilaf olmuyor. Ne oluyor? Bagyen beynehüm. Bagâ-yebgî-bagy, ism i fâili bâgî; Bagyen beynehüm. Bagâ-yebgî-bagy, ism i fâili bâgî; Arapça'da "söz dinlemeyen, haksızlık yapan, devlete karşı isyan eden kimse" demek.Arapça'da "söz dinlemeyen, haksızlık yapan, devlete karşı isyan eden kimse" demek. Bagâ ba'duhüm alâ ba'dın, "Birisi ötekisine haksızlık yaptı." demek.Bagâ ba'duhüm alâ ba'dın, "Birisi ötekisine haksızlık yaptı." demek. "Haksızlık yaparak, söz dinlemeyerek, karşı çıkarak, isyan ederek, aralarında böyle ihtilafı devam ettirdiler." "Haksızlık yaparak, söz dinlemeyerek, karşı çıkarak, isyan ederek, aralarında böyle ihtilafı devam ettirdiler."

Bu şuradan kaynaklanıyor, zamanımızda da görüyoruz: Ortaya menfaatler çıkıyor.Bu şuradan kaynaklanıyor, zamanımızda da görüyoruz: Ortaya menfaatler çıkıyor. Bazı insanlar günahtan, zulümden menfaatleniyor.Bazı insanlar günahtan, zulümden menfaatleniyor. Esrar kaçırmaktan, afyon ticaretinden büyük paralar döndüğü için polislerin, devletlerin,Esrar kaçırmaktan, afyon ticaretinden büyük paralar döndüğü için polislerin, devletlerin, uluslararası interpolün özel bürolarının sıkı takiplerine rağmen yine de esrar kaçakçılığı satışı engellenemiyor.uluslararası interpolün özel bürolarının sıkı takiplerine rağmen yine de esrar kaçakçılığı satışı engellenemiyor. Hatta bazen de bazı devletlerin gizli teşkilatları veya bazı isyancı kuruluşların teşkilatlarıHatta bazen de bazı devletlerin gizli teşkilatları veya bazı isyancı kuruluşların teşkilatları isyanları için para,kaynak temin etmek için özellikle esrar kaçırıyorlar. Menfaat var. isyanları için para,kaynak temin etmek için özellikle esrar kaçırıyorlar. Menfaat var. Menfaat olunca artık hakkı söylemek fayda vermiyor. Menfaat olunca artık hakkı söylemek fayda vermiyor. "Aman böyle yapmayın, bak bu yanlış, şöyle oluyor, böyle oluyor!" diye ispata kalkışsan bile"Aman böyle yapmayın, bak bu yanlış, şöyle oluyor, böyle oluyor!" diye ispata kalkışsan bile karşı taraf o ispatı dinlemek istemiyor. Yani menfaatini elinden kaçırmak istemiyor.karşı taraf o ispatı dinlemek istemiyor. Yani menfaatini elinden kaçırmak istemiyor. İşin aslı; menfaatini tutuyor, senin sözünü koyun kaval dinler gibi dinliyor.İşin aslı; menfaatini tutuyor, senin sözünü koyun kaval dinler gibi dinliyor. "Ha, ha..." diyor ama yine içinden, "Ben bildiğimi okurum!" diye düşünüyor. "Ha, ha..." diyor ama yine içinden, "Ben bildiğimi okurum!" diye düşünüyor.

İşte bu kendilerine peygamber gelen insanlar da, hem peygamber gelmiş,İşte bu kendilerine peygamber gelen insanlar da, hem peygamber gelmiş, hem Allah'ın ahkâm-ı ilâhiyyesi hak ile, hakikatlerle dopdolu olarak inmiş, onlar hakemlik yapıyorlar; hem Allah'ın ahkâm-ı ilâhiyyesi hak ile, hakikatlerle dopdolu olarak inmiş, onlar hakemlik yapıyorlar; ama yine kendilerine hakem gönderilmiş olan kavmin içinden menfaatperestçiler zulmen,ama yine kendilerine hakem gönderilmiş olan kavmin içinden menfaatperestçiler zulmen, isyan ederek, haksızlık yoluna saparak ihtilaflarını yeniden devam ettiriyorlar.isyan ederek, haksızlık yoluna saparak ihtilaflarını yeniden devam ettiriyorlar. Dünya menfaati, dünya sevgisi ve dinsizlik, imansızlık, gaddarlık, zulümden dolayı...Dünya menfaati, dünya sevgisi ve dinsizlik, imansızlık, gaddarlık, zulümden dolayı... Bagyen beynehüm.Bagyen beynehüm. Hakkı aramak bulmak arzusu kalmadı artık, iş kemikleşti,Hakkı aramak bulmak arzusu kalmadı artık, iş kemikleşti, inada dönüştü, menfaate dönüştü; ihtilafı devam ettiriyorlar. inada dönüştü, menfaate dönüştü; ihtilafı devam ettiriyorlar.

Yirmibirinci yüzyıla girdik, başındayız. Birçok hakikatler artık uluslararası hakikatler hâlinde...Yirmibirinci yüzyıla girdik, başındayız. Birçok hakikatler artık uluslararası hakikatler hâlinde... Mesela İslâm'ın hak din olduğunu Avrupa'daki alimler de söylüyorlar.Mesela İslâm'ın hak din olduğunu Avrupa'daki alimler de söylüyorlar. Hatta bazı papazlar da İslâm'ın hak din olduğunu, Kur'an'ın hak kelâm olduğunu söylüyorlar.Hatta bazı papazlar da İslâm'ın hak din olduğunu, Kur'an'ın hak kelâm olduğunu söylüyorlar. Hatta ben burada duydum: "İncil'in başına Fâtiha sûresini ekleyelim, onu da koyalım!" diyorlarmış.Hatta ben burada duydum: "İncil'in başına Fâtiha sûresini ekleyelim, onu da koyalım!" diyorlarmış. Belki onda da düşündükleri bir şey vardır.Belki onda da düşündükleri bir şey vardır. "Bizim Fâtihamız burada!" diye, belki müslümanlar okur diye mi düşünüyorlar?"Bizim Fâtihamız burada!" diye, belki müslümanlar okur diye mi düşünüyorlar? Onu da düşünebiliriz, her şey olabilir. Ama gerçekleri görenler de var.Onu da düşünebiliriz, her şey olabilir. Ama gerçekleri görenler de var. Papazlardan, filozoflardan, gazetecilerden, profesörlerden, diplomatlardan müslüman olanlar da var.Papazlardan, filozoflardan, gazetecilerden, profesörlerden, diplomatlardan müslüman olanlar da var. Hatta Amerika'nın meşhur senatörlerinden bazılarının müslüman olduğu söyleniyor.Hatta Amerika'nın meşhur senatörlerinden bazılarının müslüman olduğu söyleniyor. Hakikaten müslüman olmuş ve İslâm'a göre de davranan kimseler gözümüzün önünde...Hakikaten müslüman olmuş ve İslâm'a göre de davranan kimseler gözümüzün önünde... Rivayet değil de, yazı yazanlar, eser yazanlar var. Rivayet değil de, yazı yazanlar, eser yazanlar var.

Bazıları da diyor ki; "Siz müslümanlar, önünüze gelenin, ağzınıza gelen ismin müslüman olduğunu söylüyorsunuz?"Bazıları da diyor ki; "Siz müslümanlar, önünüze gelenin, ağzınıza gelen ismin müslüman olduğunu söylüyorsunuz?" Hayır! Bir delil olmasa söyler miyiz? Adam kendisi, "Ben müslümanım!" diyor, o konuda kitap yazıyor.Hayır! Bir delil olmasa söyler miyiz? Adam kendisi, "Ben müslümanım!" diyor, o konuda kitap yazıyor. Roger Garaudy'e, "Müslüman değil!" diyebilir misiniz?Roger Garaudy'e, "Müslüman değil!" diyebilir misiniz? İslâm'ın hak din olduğunu anlatan kaç tane kitap yazdı.İslâm'ın hak din olduğunu anlatan kaç tane kitap yazdı. Prof. Maurice Bucaille'ye "Müslüman değil!" diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. Prof. Maurice Bucaille'ye "Müslüman değil!" diyebilir misiniz? Diyemezsiniz. İslâmiyetini ilan ediyor, açıklıyor, söylüyor ve İslâm'ın savunmasına geçiyor; o konuda kitaplar yazıyor. İslâmiyetini ilan ediyor, açıklıyor, söylüyor ve İslâm'ın savunmasına geçiyor; o konuda kitaplar yazıyor.

Yirmibirinci yüzyıla gelmiş olduğu zaman, insanların artık eski yirmi asır önceki hurafelerle,Yirmibirinci yüzyıla gelmiş olduğu zaman, insanların artık eski yirmi asır önceki hurafelerle, efsanelerle işi lehven ve laiben, eğlence ve oyun hâline getirip deefsanelerle işi lehven ve laiben, eğlence ve oyun hâline getirip de dinî inançları böyle tarihsel bâtıl merasimler hâlinde hâlâ sürdürmeleri, akılla izah edilen bir şey değildir!dinî inançları böyle tarihsel bâtıl merasimler hâlinde hâlâ sürdürmeleri, akılla izah edilen bir şey değildir! Nedir? Bagyen beynehüm'dür.Nedir? Bagyen beynehüm'dür. Yani aralarında artık isyandan dolayı, zulümden dolayı, haksızlıktan dolayı olan şeydir.Yani aralarında artık isyandan dolayı, zulümden dolayı, haksızlıktan dolayı olan şeydir. Çünkü hak gün gibi âşikâr olmuştur. Çünkü hak gün gibi âşikâr olmuştur.

Pekiyi, bazı insanlar inat ediyor, hakkı kabul etmiyor; bu durumda ne olacak? Pekiyi, bazı insanlar inat ediyor, hakkı kabul etmiyor; bu durumda ne olacak?

Onu da bu âyet-i kerîmede görüyoruz: Fe-heda'llâhü'llezîne âmenû li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî.Onu da bu âyet-i kerîmede görüyoruz: Fe-heda'llâhü'llezîne âmenû li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî. "Ve Allahu Teâlâ hazretleri iman edenleri, 'Hak nerededir acaba?' diye"Ve Allahu Teâlâ hazretleri iman edenleri, 'Hak nerededir acaba?' diye hakkı bulmak konusunda ihtilaf ettikleri zaman, ihtilaflarında,hakkı bulmak konusunda ihtilaf ettikleri zaman, ihtilaflarında, izni ile, lütfu ile, keremi ile doğru yola sevk eyledi." izni ile, lütfu ile, keremi ile doğru yola sevk eyledi." Cenâb-ı Hak samimi olanlara doğru yolu öğretiyor, gösteriyor ve bulduruyor. Bu çok önemli!Cenâb-ı Hak samimi olanlara doğru yolu öğretiyor, gösteriyor ve bulduruyor. Bu çok önemli! Âyette geçen bi-iznihî'nin mânası, "izni ile" demek.Âyette geçen bi-iznihî'nin mânası, "izni ile" demek. Yani, "Siz masumsunuz, iyi niyetlisiniz; binâenaleyh ben size hidayetimi ihsan ediyorum." diye hidayetini veriyor daYani, "Siz masumsunuz, iyi niyetlisiniz; binâenaleyh ben size hidayetimi ihsan ediyorum." diye hidayetini veriyor da onlar gerçeği görüp imana geliyorlar, hakkı kabul ediyorlar.onlar gerçeği görüp imana geliyorlar, hakkı kabul ediyorlar. Bi-lutfihî gibi, yani "lütf u keremi ile, izn-i ilâhîsi ile" onların mü'min olmasına izin veriyor. Bi-lutfihî gibi, yani "lütf u keremi ile, izn-i ilâhîsi ile" onların mü'min olmasına izin veriyor.

Çünkü bir kötü insan mü'min olsa, yani Allah'ın sevmediği bir insan,Çünkü bir kötü insan mü'min olsa, yani Allah'ın sevmediği bir insan, hidayet anahtarı bir yerden eline geçse cennete girecek.hidayet anahtarı bir yerden eline geçse cennete girecek. Ama kötü, cehennemi hak etmiş bir kimse; o zaman tabii Allah o işi yaptırmıyor.Ama kötü, cehennemi hak etmiş bir kimse; o zaman tabii Allah o işi yaptırmıyor. Cehenneme müstehak olmuş olan, cehenneme düşmesi gereken insanı daCehenneme müstehak olmuş olan, cehenneme düşmesi gereken insanı da böyle hak etmediği hidayet nimetine kavuşturmuyor, önüne engel koyuyor.böyle hak etmediği hidayet nimetine kavuşturmuyor, önüne engel koyuyor. Hak eden kimseye de kapıyı açıyor, yolu açıyor; bi-iznihî, lütfuyla, izniyle o zaman hidayete erdiriyor. Hak eden kimseye de kapıyı açıyor, yolu açıyor; bi-iznihî, lütfuyla, izniyle o zaman hidayete erdiriyor.

Onun için, Allah hidayet verici veyahut vermeyici, Hâdî veya Mudil sıfatlarına sahip,Onun için, Allah hidayet verici veyahut vermeyici, Hâdî veya Mudil sıfatlarına sahip, Esmâ-i Hüsnâsı arasında bu var. Esmâ-i Hüsnâsı arasında bu var. Ama kişinin dalâlete düşmesinin sebebi, kendisinin kötü evsâfı, liyâkatsizliği;Ama kişinin dalâlete düşmesinin sebebi, kendisinin kötü evsâfı, liyâkatsizliği; hidayete ermesinin sebebi de kalbindeki, davranışlarındaki temizlik. hidayete ermesinin sebebi de kalbindeki, davranışlarındaki temizlik.

İman edenleri, hakikaten ihlâslı olanları Allah ihtilaf ettikleri hak meselesinde,İman edenleri, hakikaten ihlâslı olanları Allah ihtilaf ettikleri hak meselesinde, hakkı bulmak konusunda haktaki ihtilaflarındaki doğru şıkkı, doğru ihtimali bulduruyor ve doğruya erdiriyor. hakkı bulmak konusunda haktaki ihtilaflarındaki doğru şıkkı, doğru ihtimali bulduruyor ve doğruya erdiriyor. "Erdirdi." diyor Allah. Yani bu tarih boyunca böyle olmuş gitmiştir."Erdirdi." diyor Allah. Yani bu tarih boyunca böyle olmuş gitmiştir. Mü'minlere Allah hidayeti nasip ediyor, samimi inananlara yanlış yolda olsalar bile doğruyu bulduruyor. Mü'minlere Allah hidayeti nasip ediyor, samimi inananlara yanlış yolda olsalar bile doğruyu bulduruyor.

Bunun misali; kitapları neşredildi, "Nijeryalı Fano" isimli birisi,Bunun misali; kitapları neşredildi, "Nijeryalı Fano" isimli birisi, küçük yaşta kilise tarafından ailesinden alınmış bir kabile reisinin,küçük yaşta kilise tarafından ailesinden alınmış bir kabile reisinin, yani büyük bir kabilenin soylu başkanının oğlu. yani büyük bir kabilenin soylu başkanının oğlu. Hıristiyan olarak yetiştirilmiş, papaz yapılmış ki orada çalışsın, Nijerya'da ahaliyi hıristiyan yapsın diye.Hıristiyan olarak yetiştirilmiş, papaz yapılmış ki orada çalışsın, Nijerya'da ahaliyi hıristiyan yapsın diye. İyi eğitilmiş, yetiştirilmiş. Bu da var gücüyle, bütün gayretiyle koşturuyor.İyi eğitilmiş, yetiştirilmiş. Bu da var gücüyle, bütün gayretiyle koşturuyor. Afrika'daki, Nijerya'daki, belki başka komşu ülkelerdeki insanlarıAfrika'daki, Nijerya'daki, belki başka komşu ülkelerdeki insanları doğru yola çekeceğim diye koşturuyor, koşturuyor...doğru yola çekeceğim diye koşturuyor, koşturuyor... Yetiştirmeleri esnasında İslâm'ı da ona anlatıyorlar; "Sapık bir yoldur, kıymetli değildir. Yetiştirmeleri esnasında İslâm'ı da ona anlatıyorlar; "Sapık bir yoldur, kıymetli değildir. Onun peygamberi de doğru, hak peygamber değildir." gibi kötü sözler söyleyerek düşman ediyorlar.Onun peygamberi de doğru, hak peygamber değildir." gibi kötü sözler söyleyerek düşman ediyorlar. Ama o cân u gönülden "Allah'a hizmet edeceğim, sevap kazanacağım!" diye,Ama o cân u gönülden "Allah'a hizmet edeceğim, sevap kazanacağım!" diye, imân-ı samimî ile, imân-ı hakikî ile bu işleri yapıyor. imân-ı samimî ile, imân-ı hakikî ile bu işleri yapıyor.

Bu durumda iken, rüyasında Peygamber Efendimiz'i görüyor.Bu durumda iken, rüyasında Peygamber Efendimiz'i görüyor. "Bu kızdığım adamı ben niye görüyorum rüyada?" diye şaşırıyor."Bu kızdığım adamı ben niye görüyorum rüyada?" diye şaşırıyor. Birkaç gün sonra bir daha görüyor, birkaç gün sonra bir daha görüyor...Birkaç gün sonra bir daha görüyor, birkaç gün sonra bir daha görüyor... Peygamber Efendimiz ona iltifat buyuruyor, tebessüm eyliyor. Peygamber Efendimiz ona iltifat buyuruyor, tebessüm eyliyor. Bir adam gösteriyor; sarıklı, cübbeli bir tarikat şeyhi... Bir adam gösteriyor; sarıklı, cübbeli bir tarikat şeyhi... Afrika'daki hak tarikatlerden birisinin şeyhini gösteriyor:Afrika'daki hak tarikatlerden birisinin şeyhini gösteriyor: "İşte bak, sen bunun elinde, bunun huzurunda müslüman olacaksın!" diyor."İşte bak, sen bunun elinde, bunun huzurunda müslüman olacaksın!" diyor. İsmini de veriyor: "Bunun adı İsmail İnak'tır, ara bunu!" diyor.İsmini de veriyor: "Bunun adı İsmail İnak'tır, ara bunu!" diyor. O da ne kadar arıyorsa arıyor, buluyor, müslüman oluyor. O da ne kadar arıyorsa arıyor, buluyor, müslüman oluyor.

Demek ki, samimi olunca Allah hidayeti veriyor. Demek ki, samimi olunca Allah hidayeti veriyor.

Avustralya'da da benim tanıdığım bir kimse var;Avustralya'da da benim tanıdığım bir kimse var; boynu bükük, mazlum, efendi, çok kibar, edepli bir kimse...boynu bükük, mazlum, efendi, çok kibar, edepli bir kimse... O da müslüman olmuş; camiye geliyor, namaz kılıyor.O da müslüman olmuş; camiye geliyor, namaz kılıyor. Ben; "Niye, nasıl müslüman oldun?" diye sordum. Ben; "Niye, nasıl müslüman oldun?" diye sordum. Dedi ki; "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'i rüyamda gördüm." Dedi ki; "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'i rüyamda gördüm."

Demek ki, imân-ı hakikîye samimi kalbe, niyete sahip olanları Allah,Demek ki, imân-ı hakikîye samimi kalbe, niyete sahip olanları Allah, yanlış düşünse bile yanlışından döndürüyor, doğruyu bulduruyor. yanlış düşünse bile yanlışından döndürüyor, doğruyu bulduruyor.

Yine benim tanıdığım, İngiltere'de okuyan, bakanlık da yapmış olan,Yine benim tanıdığım, İngiltere'de okuyan, bakanlık da yapmış olan, siyasîlerden tanınmış bir kimse var, o anlattı. Oradaki bir arkadaşı gerçek dini aramış. siyasîlerden tanınmış bir kimse var, o anlattı. Oradaki bir arkadaşı gerçek dini aramış.

Bizim televizyon kanallarını karıştırırken baktım. Bir açık hanım, sanatçıymış.Bizim televizyon kanallarını karıştırırken baktım. Bir açık hanım, sanatçıymış. Saçları açık, İslâmî görünümlü değil. Ama; "Ben müslümanım elhamdülillah.Saçları açık, İslâmî görünümlü değil. Ama; "Ben müslümanım elhamdülillah. İstiyorum ki çoluk çocuğum da gerçek İslâm'ı öğrensin.İstiyorum ki çoluk çocuğum da gerçek İslâm'ı öğrensin. Dosdoğru İslâm'ı nereden öğreneceksek bize onu gösterin.Dosdoğru İslâm'ı nereden öğreneceksek bize onu gösterin. Biz onu okuyalım, dosdoğru İslâm neyse ona uyalım!" diyor.Biz onu okuyalım, dosdoğru İslâm neyse ona uyalım!" diyor. Bir dekan, profesör de diyor ki; "Ben bir adres veriyorum size, orası doğruyu gösterir: Kur'an." Bir dekan, profesör de diyor ki; "Ben bir adres veriyorum size, orası doğruyu gösterir: Kur'an."

Eksik söylüyor. Doğru adres: Kur'ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyye.Eksik söylüyor. Doğru adres: Kur'ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyye. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'in yorumlarını yapabilmek için hadîs-i şerîfe ihtiyaç var.Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'in yorumlarını yapabilmek için hadîs-i şerîfe ihtiyaç var. Hadîs-i şerîfsiz Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan pek çok kimse yanlış mânalara kayabilir. Hadîs-i şerîfsiz Kur'ân-ı Kerîm'i okuyan pek çok kimse yanlış mânalara kayabilir. Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'i doğru anlayamamış olur. Doğru adres, tam adres nedir?Çünkü Kur'ân-ı Kerîm'i doğru anlayamamış olur. Doğru adres, tam adres nedir? Kur'ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyye-i nebeviyyedir, âyetler ve hadîs-i şerîflerdir. Kur'ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyye-i nebeviyyedir, âyetler ve hadîs-i şerîflerdir.

Bir profesör veya dekan veya yazar veya alim, hadîs-i şerîfleri küçümsüyorsa;Bir profesör veya dekan veya yazar veya alim, hadîs-i şerîfleri küçümsüyorsa; o zaman çok tehlikeli, çok yanlış bir iş yapıyor, çok yanlış yolda...o zaman çok tehlikeli, çok yanlış bir iş yapıyor, çok yanlış yolda... Ama o profesör hadîs-i şerîfleri niye zikretmiyor, bilmiyorum.Ama o profesör hadîs-i şerîfleri niye zikretmiyor, bilmiyorum. Benim bildiğim, bu devirde sünnet-i seniyyeden bucak bucak kaçanlar,Benim bildiğim, bu devirde sünnet-i seniyyeden bucak bucak kaçanlar, İslâm'ı yamultmak ve yanlış tanıtmak, kendi keyiflerine göre yorumlamak isteyenler.İslâm'ı yamultmak ve yanlış tanıtmak, kendi keyiflerine göre yorumlamak isteyenler. Çünkü biliyorlar ki insanlar hadîs-i şerîfi -sahih hadisleri, yani hadis alimlerinin ittifak ettiği,Çünkü biliyorlar ki insanlar hadîs-i şerîfi -sahih hadisleri, yani hadis alimlerinin ittifak ettiği, sağlıklı, sağlam, doğru hadîs-i şerîfleri- esas aldıkları zaman inanç dosdoğru ortaya çıkıyor.sağlıklı, sağlam, doğru hadîs-i şerîfleri- esas aldıkları zaman inanç dosdoğru ortaya çıkıyor. Kendisi şahsî yorumlarla müslümanları saptıramıyor, kandıramıyor.Kendisi şahsî yorumlarla müslümanları saptıramıyor, kandıramıyor. Onun için, hadîs-i şerîfleri ekarte etmek, dışlamak,Onun için, hadîs-i şerîfleri ekarte etmek, dışlamak, onları nazar-ı dikkate almamak çok yanlış ve çok büyük sapıklık!onları nazar-ı dikkate almamak çok yanlış ve çok büyük sapıklık! Hatta hadisleri toptan inkâr ederse; sıhhati kesin olarak belli olan bir hadîs-i şerîfe,Hatta hadisleri toptan inkâr ederse; sıhhati kesin olarak belli olan bir hadîs-i şerîfe, "Ben öyle şey kabul etmem!" derse, insan kâfir de olur. Bu hiç şakaya gelmez! "Ben öyle şey kabul etmem!" derse, insan kâfir de olur. Bu hiç şakaya gelmez!

Doğru adres: Allahu Teâlâ hazretlerinin kitabı Kur'ân-ı KerîmDoğru adres: Allahu Teâlâ hazretlerinin kitabı Kur'ân-ı Kerîm ve onun gönderdiği peygamberinin 23 yıldaki anlatımı. ve onun gönderdiği peygamberinin 23 yıldaki anlatımı.

Diyorlar ki; "Hadîs-i şerîflerin bazıları sahih değil." Diyorlar ki; "Hadîs-i şerîflerin bazıları sahih değil."

Tamam; sahih olanı, sahih olmayanı zaten hadis alimleri kılı kırka yararak incelemişler.Tamam; sahih olanı, sahih olmayanı zaten hadis alimleri kılı kırka yararak incelemişler. Râvileri incelemişler, metinleri incelemişler. Râvileri incelemişler, metinleri incelemişler. Te'vîlü muhtelifi'l-ehâdîs diye, hadisler arasındaki anlam farkları varsa farkları göstermişler. Te'vîlü muhtelifi'l-ehâdîs diye, hadisler arasındaki anlam farkları varsa farkları göstermişler.

Bunların hepsinden ortaya çıkan bir manzara var: Peygamber Efendimiz sevilen bir kimse olarak,Bunların hepsinden ortaya çıkan bir manzara var: Peygamber Efendimiz sevilen bir kimse olarak, baş üstünde tutulan, sakalının kılları bile hâtıra olarak saklanan, uğruna,baş üstünde tutulan, sakalının kılları bile hâtıra olarak saklanan, uğruna, emrine canlar verilen bir insan olarak 23 yıl binlerce insanın arasında yaşamış.emrine canlar verilen bir insan olarak 23 yıl binlerce insanın arasında yaşamış. Pür dikkat kendisini hayranlıkla izleyen insanlar,Pür dikkat kendisini hayranlıkla izleyen insanlar, kendi hanımları, ashabı, devrinde yaşayanlar, Peygamber Efendimiz'den 23 yılda ne kadar bilgi naklederler?kendi hanımları, ashabı, devrinde yaşayanlar, Peygamber Efendimiz'den 23 yılda ne kadar bilgi naklederler? İşte o hadîs-i şerîfler büyük kaynak! İşte o hadîs-i şerîfler büyük kaynak!

Elini vicdanına koyan herkes bunu kabul eder, hadislere yan bakmaz, söz söylemez, hadisleri dışlamaz.Elini vicdanına koyan herkes bunu kabul eder, hadislere yan bakmaz, söz söylemez, hadisleri dışlamaz. Herkes hadissiz bu işin olmadığını söylemek durumundadır. Hadissiz bu iş olmaz!Herkes hadissiz bu işin olmadığını söylemek durumundadır. Hadissiz bu iş olmaz! "Ben hadissiz Kur'ân-ı Kerîm'den anlayacağım!" diyen mutlaka sapıtır, mutlaka şaşırır!"Ben hadissiz Kur'ân-ı Kerîm'den anlayacağım!" diyen mutlaka sapıtır, mutlaka şaşırır! Çünkü hadisi inkâr etmesinden dolayı bir bereketsizliğe, bir cezaya da çarpılır.Çünkü hadisi inkâr etmesinden dolayı bir bereketsizliğe, bir cezaya da çarpılır. Onun için doğru adres, Kur'ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyyedir. Kesin, hiç şüphe yok! Onun için doğru adres, Kur'ân-ı Kerîm ve sünnet-i seniyyedir. Kesin, hiç şüphe yok!

İşte öyle iyi niyetli olanlara Allah, Peygamber Efendimiz'i rüyada gösteriyor,İşte öyle iyi niyetli olanlara Allah, Peygamber Efendimiz'i rüyada gösteriyor, ikaz ettiriyor veyahut başka hidayet vesileleri ihsan ediyor, doğru yola sevk ediyor. ikaz ettiriyor veyahut başka hidayet vesileleri ihsan ediyor, doğru yola sevk ediyor.

Vallâhu yehdî men yeşâü ilâ sırâtin müstakîm.Vallâhu yehdî men yeşâü ilâ sırâtin müstakîm. "Allahu Teâlâ hazretleri dilediğini, dilediği kimseleri sırât-ı müstakîme yöneltir,"Allahu Teâlâ hazretleri dilediğini, dilediği kimseleri sırât-ı müstakîme yöneltir, sırât-ı müstakîmi buldurur, hidayete erdirir." sırât-ı müstakîmi buldurur, hidayete erdirir."

Men yeşâ'. "Dilediğini erdirir, dilemediğini değil." Kimleri diliyor, kimleri dilemiyor?Men yeşâ'. "Dilediğini erdirir, dilemediğini değil." Kimleri diliyor, kimleri dilemiyor? Onların izahları da yine hadîs-i şerîflerde, âyet-i kerîmelerde bulunuyor.Onların izahları da yine hadîs-i şerîflerde, âyet-i kerîmelerde bulunuyor. Samimi olanları, ihlâslı olanları, art niyetli olmayanları hidayet ediyor. Samimi olanları, ihlâslı olanları, art niyetli olmayanları hidayet ediyor. Kendisine apaçık deliller, tanıklar, kanıtlar, belgeler sunulduğu halde ibâ edenleri, yan çizenleri,Kendisine apaçık deliller, tanıklar, kanıtlar, belgeler sunulduğu halde ibâ edenleri, yan çizenleri, yüz çevirenleri de edepsizliğinden, terbiyesizliğinden, küstahlığından dolayı; yüz çevirenleri de edepsizliğinden, terbiyesizliğinden, küstahlığından dolayı; "Mâdem böyle terbiyesizlik yapıyorsun; sana hidayet nimetimi vermiyorum! "Mâdem böyle terbiyesizlik yapıyorsun; sana hidayet nimetimi vermiyorum! Ne yaparsan yap!" diye, ona sırât-ı müstakîmi göstermiyor. Ne yaparsan yap!" diye, ona sırât-ı müstakîmi göstermiyor.

O da artık şeytanın allamasıyla pullamasıyla kendi yolunu doğru sanıyor.O da artık şeytanın allamasıyla pullamasıyla kendi yolunu doğru sanıyor. Kendisini allâme-i cihan sanıyor, kendisini en doğru yolda insan sanıyor.Kendisini allâme-i cihan sanıyor, kendisini en doğru yolda insan sanıyor. Bütün herkesler yanılmış; tarih boyunca tâ Peygamber Efendimiz'den bize kadar gelmiş,Bütün herkesler yanılmış; tarih boyunca tâ Peygamber Efendimiz'den bize kadar gelmiş, bunca derya gibi, dev gibi eserler yazmış büyük alimlerin hepsi yanılmış;bunca derya gibi, dev gibi eserler yazmış büyük alimlerin hepsi yanılmış; bu zavallıcık kendisini gelmiş geçmişlerin bir tanesi, yegânesi, en üstünü sanıyor!bu zavallıcık kendisini gelmiş geçmişlerin bir tanesi, yegânesi, en üstünü sanıyor! Zaten böyle bir düşünce onun sapıklığının alameti.Zaten böyle bir düşünce onun sapıklığının alameti. Kendisini en büyük, en birinci, en başta gelen sanan mutlaka hastadır.Kendisini en büyük, en birinci, en başta gelen sanan mutlaka hastadır. Muhakkak akıl hastalıkları hastanesine götürülüp tedavi edilmelidir. Muhakkak akıl hastalıkları hastanesine götürülüp tedavi edilmelidir.

İmanlıları, edeple hareket edenleri ise Cenâb-ı Hak doğru yola sevk ediyor. İmanlıları, edeple hareket edenleri ise Cenâb-ı Hak doğru yola sevk ediyor.

Bu münasebetle bu âyet-i kerîmenin açıklamaları arasında bir açıklama olmak üzere,Bu münasebetle bu âyet-i kerîmenin açıklamaları arasında bir açıklama olmak üzere, birtakım rivayetleri severek nakletmek istiyorum. birtakım rivayetleri severek nakletmek istiyorum.

Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem babasından rivayet etmiş ki;Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem babasından rivayet etmiş ki; Fe-heda'llâhü'llezîne âmenû li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî,Fe-heda'llâhü'llezîne âmenû li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî, "Haktan ihtilaf ettikleri konularda iman edenleri, Allah lütfuyla doğru tarafa hidayet eyledi.""Haktan ihtilaf ettikleri konularda iman edenleri, Allah lütfuyla doğru tarafa hidayet eyledi." âyet-i kerîmesinin izahında, misaller olarak şöyle diyor: âyet-i kerîmesinin izahında, misaller olarak şöyle diyor:

Fa'htelefû fî yevmi'l-cumuati. "Bu ümmetler cuma gününün kıymetinde ihtilaf ettiler."Fa'htelefû fî yevmi'l-cumuati. "Bu ümmetler cuma gününün kıymetinde ihtilaf ettiler." Fe'ttehaze'l-yehûdü yevme's-sebti. "Yahudiler cumartesi gününü seçti."Fe'ttehaze'l-yehûdü yevme's-sebti. "Yahudiler cumartesi gününü seçti." Ve'n-nasârâ yevme'l-ehadi. "Hıristiyanlar da pazar gününü seçti."Ve'n-nasârâ yevme'l-ehadi. "Hıristiyanlar da pazar gününü seçti." Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin sallallâhu aleyhi ve selleme li-yevmi'l-cumuati.Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin sallallâhu aleyhi ve selleme li-yevmi'l-cumuati. "Allahu Teâlâ hazretleri Ümmet-i Muhammed'i cuma gününe hidayet etti." "Allahu Teâlâ hazretleri Ümmet-i Muhammed'i cuma gününe hidayet etti."

Yani, asıl kendisinin mübarek kıldığı günün cuma günü olduğunu ve cuma gününe tazim edilmesiYani, asıl kendisinin mübarek kıldığı günün cuma günü olduğunu ve cuma gününe tazim edilmesi ve tatil yapılması gerektiğini onlara öğretti. ve tatil yapılması gerektiğini onlara öğretti.

Va'htelefû fi'l-kıbleti. "İnsanlar, eski ümmetler kıblede ihtilaf ettiler."Va'htelefû fi'l-kıbleti. "İnsanlar, eski ümmetler kıblede ihtilaf ettiler." Fe'stakbeleti'n-nasârâ el-maşrık. "Hıristiyanlar -kıble konusunda- doğuya dönerlerdi."Fe'stakbeleti'n-nasârâ el-maşrık. "Hıristiyanlar -kıble konusunda- doğuya dönerlerdi." Ve'l-yehûdü beyte'l-makdis.Ve'l-yehûdü beyte'l-makdis. "Yahudiler de Kudüs'teki Beyt-i Makdis'e, Mescid-i Aksâ'ya yönelirlerdi.""Yahudiler de Kudüs'teki Beyt-i Makdis'e, Mescid-i Aksâ'ya yönelirlerdi." Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin li'l-kıbleti. Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin li'l-kıbleti. "Allahu Teâlâ hazretleri müslümanları en sevdiği mabed olan, insanların ilk mabedi olan,"Allahu Teâlâ hazretleri müslümanları en sevdiği mabed olan, insanların ilk mabedi olan, Âdem aleyhisselam zamanından beri, hatta Âdem aleyhisselam'dan önce bile olan Beytullah'a,Âdem aleyhisselam zamanından beri, hatta Âdem aleyhisselam'dan önce bile olan Beytullah'a, Kâbe-i Müşerrefe'ye sevk etti." Kâbe-i Müşerrefe'ye sevk etti."

Bak, iman edenleri nasıl doğruya yöneltiyor; cumayı bulduruyor, Kâbe'yi bulduruyor. Bak, iman edenleri nasıl doğruya yöneltiyor; cumayı bulduruyor, Kâbe'yi bulduruyor.

Va'htelefû fi's-salâti. "Namaz kılma konusunda ihtilaflara düştüler."Va'htelefû fi's-salâti. "Namaz kılma konusunda ihtilaflara düştüler." Fe-minhüm men yerkeu ve lâ yescüdü.Fe-minhüm men yerkeu ve lâ yescüdü. "Eski ümmetlerden bazısı sadece eğilme, reverans yapıyorlar; secde yok.""Eski ümmetlerden bazısı sadece eğilme, reverans yapıyorlar; secde yok." Ve minhüm men yescüdü ve lâ yerka'. "Bazısı da doğrudan rükûsuz secde ediyorlar."Ve minhüm men yescüdü ve lâ yerka'. "Bazısı da doğrudan rükûsuz secde ediyorlar." Ve minhüm men yusallî ve hüve yetekellem. "Kimisi konuşarak namaz kılıyor."Ve minhüm men yusallî ve hüve yetekellem. "Kimisi konuşarak namaz kılıyor." Ve minhüm men yusallî ve hüve yemşî. "Kimisi yürüyerek namaz kılıyor." Ve minhüm men yusallî ve hüve yemşî. "Kimisi yürüyerek namaz kılıyor."

Bu çeşitlerin arasında, değişik milletlerin, dinlerin, kökeni ilâhî olmakla beraberBu çeşitlerin arasında, değişik milletlerin, dinlerin, kökeni ilâhî olmakla beraber bozulmuşların hepsi böyle yaparken; Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin li'l-hakki min zâlike.bozulmuşların hepsi böyle yaparken; Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin li'l-hakki min zâlike. "Allah Ümmet-i Muhammed'i ibadette, namazda doğru olana hidayet eyledi, doğruyu buldurdu." "Allah Ümmet-i Muhammed'i ibadette, namazda doğru olana hidayet eyledi, doğruyu buldurdu."

Rükûsuyla, kıyâmıyla, secdeleriyle, selamlarıyla meleklerin ibadetleri olarak en güzel namazı nasip etti. Rükûsuyla, kıyâmıyla, secdeleriyle, selamlarıyla meleklerin ibadetleri olarak en güzel namazı nasip etti.

Va'htelefû fi's-sıyâmi. "Bu çeşitli milletler, ümmetler, din sahipleri oruçta da ihtilaf ettiler."Va'htelefû fi's-sıyâmi. "Bu çeşitli milletler, ümmetler, din sahipleri oruçta da ihtilaf ettiler." Fe-minhüm men yesûmü ba'da'n-nehâri. "Onların bazıları günün bir kısmında oruç tutardı."Fe-minhüm men yesûmü ba'da'n-nehâri. "Onların bazıları günün bir kısmında oruç tutardı." Ve minhüm men yesûmü an ba'dı't-taâmi.Ve minhüm men yesûmü an ba'dı't-taâmi. "Onlardan bazıları da bazı yemekleri yemezlerdi, perhiz yaparlardı.""Onlardan bazıları da bazı yemekleri yemezlerdi, perhiz yaparlardı." -Hamursuz bayramı; et yemezler, yumurta yemezler...- -Hamursuz bayramı; et yemezler, yumurta yemezler...- Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin li'l-hakki min zâlike.Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin li'l-hakki min zâlike. "Ama Allahu Teâlâ hazretleri, Ümmet-i Muhammed'e şu bizim orucumuzu nasip etti."Ama Allahu Teâlâ hazretleri, Ümmet-i Muhammed'e şu bizim orucumuzu nasip etti. Sahuruyla iftarıyla, yemeden içmeden,Sahuruyla iftarıyla, yemeden içmeden, her türlü haramdan günahtan sakınarak tam ilâhî rızasına uygun oruç tutmayı nasip etti." her türlü haramdan günahtan sakınarak tam ilâhî rızasına uygun oruç tutmayı nasip etti."

Va'htelefû fî İbrâhîm aleyhisselâm.Va'htelefû fî İbrâhîm aleyhisselâm. "Ehl-i edyan, ilâhî din sahipleri arasında İbrahim aleyhisselam konusunda ihtilaf çıktı.""Ehl-i edyan, ilâhî din sahipleri arasında İbrahim aleyhisselam konusunda ihtilaf çıktı." Fe-kâleti'l-yehûdü: Kâne yehûdiyyen. Fe-kâleti'l-yehûdü: Kâne yehûdiyyen. "Yahudiler, 'İbrahim aleyhisselam yahudi idi.' diye benimsemeye çalıştılar." "Yahudiler, 'İbrahim aleyhisselam yahudi idi.' diye benimsemeye çalıştılar."

Çünkü kendileri İbrahim aleyhisselam'ın oğlu İshak'a bağlıydılar.Çünkü kendileri İbrahim aleyhisselam'ın oğlu İshak'a bağlıydılar. İbrahim aleyhisselam'ı yahudi saymaya kalkıştılar. İbrahim aleyhisselam'ı yahudi saymaya kalkıştılar.

Ve kâleti'n-nasàrâ: Kâne nasrâniyyen. "Hıristiyanlar da, 'Yok, o hıristiyan sayılır.' dediler."Ve kâleti'n-nasàrâ: Kâne nasrâniyyen. "Hıristiyanlar da, 'Yok, o hıristiyan sayılır.' dediler." Ve cealehu'llâhu hanîfen müslimen.Ve cealehu'llâhu hanîfen müslimen. "Allah da onun hakka meyilli, Allah'a kendisini teslim eden, hâlis bir kimse olduğunu, hanif ve müslüman olduğunu beyan etti.""Allah da onun hakka meyilli, Allah'a kendisini teslim eden, hâlis bir kimse olduğunu, hanif ve müslüman olduğunu beyan etti." Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin li'l-hakki min zâlike. Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin li'l-hakki min zâlike. "Ve İbrahim konusunda Allah Ümmet-i Muhammed'e doğruyu buldurdu." "Ve İbrahim konusunda Allah Ümmet-i Muhammed'e doğruyu buldurdu."

Bunlar hep misaller... Bunlar hep misaller...

Va'htelefû fî Îsâ aleyhisselâm. "İsa aleyhisselam konusunda da ehl-i edyan,Va'htelefû fî Îsâ aleyhisselâm. "İsa aleyhisselam konusunda da ehl-i edyan, yani ilâhî din sahipleri çeşitli tavırlar takındılar."yani ilâhî din sahipleri çeşitli tavırlar takındılar." Fe-kezzebet bihi'l-yehûdü. "Yahudiler İsa aleyhisselam'ı reddettiler,Fe-kezzebet bihi'l-yehûdü. "Yahudiler İsa aleyhisselam'ı reddettiler, yalancılıkla itham ettiler, kabul etmediler."yalancılıkla itham ettiler, kabul etmediler." Ve kâlû li-ümmihî bühtânen azîmen. Ve kâlû li-ümmihî bühtânen azîmen. "Annesi Meryem validemize çok büyük iftiralar attılar, yani 'Zina etti.' gibi demek istediler.""Annesi Meryem validemize çok büyük iftiralar attılar, yani 'Zina etti.' gibi demek istediler." Ve cealethü'n-nasârâ ilâhen ve veleden.Ve cealethü'n-nasârâ ilâhen ve veleden. "Hıristiyanlar da tuttular bu sefer, babası olmadan böyle mucizevî olarak dünyaya geldi diye"Hıristiyanlar da tuttular bu sefer, babası olmadan böyle mucizevî olarak dünyaya geldi diye onu tanrı edindiler, ona 'Tanrı'nın oğlu' dediler." Anasına "tanrı doğuran" dediler. Yanlış! onu tanrı edindiler, ona 'Tanrı'nın oğlu' dediler."

Anasına "tanrı doğuran" dediler. Yanlış!

Ve cealehu'llâhu rûhahû ve kelimetehû.Ve cealehu'llâhu rûhahû ve kelimetehû. "Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'inde onu kendisinin ruhundan ve kelimesinden olduğunu beyan etti." "Allahu Teâlâ hazretleri Kur'ân-ı Kerîm'inde onu kendisinin ruhundan ve kelimesinden olduğunu beyan etti."

Tabii bunların anlamları derin... Tabii bunların anlamları derin...

Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin sallallâhu aleyhi ve selleme li'l-hakki min zâlike.Fe-heda'llâhu ümmete Muhammedin sallallâhu aleyhi ve selleme li'l-hakki min zâlike. Allahu Teâlâ bu konuda Ümmet-i Muhammed'e doğruyu gösterdi; Allahu Teâlâ bu konuda Ümmet-i Muhammed'e doğruyu gösterdi; onun bir kul olduğunu, beşer olduğunu, annesinin de sıddîka, hâlis, betül,onun bir kul olduğunu, beşer olduğunu, annesinin de sıddîka, hâlis, betül, ibadetkâr bir mübarek hatun olduğunu söyledi, temize çıkarttı." ibadetkâr bir mübarek hatun olduğunu söyledi, temize çıkarttı."

Bütün bunlar, Allah'ın samimi olanlara doğruyu gösterdiğinin misalleri oluyor. Bütün bunlar, Allah'ın samimi olanlara doğruyu gösterdiğinin misalleri oluyor.

Peygamber Efendimiz'in de bir hadîs-i şerîfini okuyalım: Peygamber Efendimiz'in de bir hadîs-i şerîfini okuyalım:

Kâle nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem: Kâle nebiyyü sallallahu aleyhi ve sellem:

Nahnü'l-âhirûn. "Biz dünyaya son gelen ümmetleriz, kişileriz.Nahnü'l-âhirûn. "Biz dünyaya son gelen ümmetleriz, kişileriz. En son âhir zaman ümmetiyiz, sondakileriz; ama..."En son âhir zaman ümmetiyiz, sondakileriz; ama..." el-Evvelûne yevme'l-kıyâmeti. "Kıyamet gününde biz öne geçeceğiz."el-Evvelûne yevme'l-kıyâmeti. "Kıyamet gününde biz öne geçeceğiz." Nahnü evvelü'n-nâsi dühûleni'l-cennete. "Cennete ilk giren biz olacağız.Nahnü evvelü'n-nâsi dühûleni'l-cennete. "Cennete ilk giren biz olacağız. Evvelâ Ümmet-i Muhammed girecek." Beyde ennehüm ûtü'l-kitâbe min kablinâ.Evvelâ Ümmet-i Muhammed girecek." Beyde ennehüm ûtü'l-kitâbe min kablinâ. "Bizden önceki hak peygamberlerin hak ümmetleri de,"Bizden önceki hak peygamberlerin hak ümmetleri de, kendilerine kitap verilmiş olmakla beraber, önce Ümmet-i Muhammed girecek, biz gireceğiz."kendilerine kitap verilmiş olmakla beraber, önce Ümmet-i Muhammed girecek, biz gireceğiz." Ve ûtînâhü min ba'dihim. "Bize kitap sonradan verildiği halde."Ve ûtînâhü min ba'dihim. "Bize kitap sonradan verildiği halde." Fe-hedâna'llâhu li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî.Fe-hedâna'llâhu li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî. "Lütfu ile, haktan ihtilaf ettikleri şeyde bize doğruyu gösterdi.""Lütfu ile, haktan ihtilaf ettikleri şeyde bize doğruyu gösterdi." Fe-hâze'l-yevmü'llezi'htelefû fîhi. "İşte bu cuma günü, onların kıymetini bilemedikleri,Fe-hâze'l-yevmü'llezi'htelefû fîhi. "İşte bu cuma günü, onların kıymetini bilemedikleri, mübarekliğini bilemedikleri gün." mübarekliğini bilemedikleri gün." Fe-hedâna'llâhu lehû. "Allah bize bu cumanın bereketini, güzelliğini öğretti;Fe-hedâna'llâhu lehû. "Allah bize bu cumanın bereketini, güzelliğini öğretti; biz ona tazim ediyoruz, cuma bizim bayramımız."biz ona tazim ediyoruz, cuma bizim bayramımız." Fe'n-nâsü lenâ fîhi tebeun. "Bütün insanlar bize bu konuda tâbidirler, tâbi olacaklar."Fe'n-nâsü lenâ fîhi tebeun. "Bütün insanlar bize bu konuda tâbidirler, tâbi olacaklar." Fe-gaden li'l-yehûdi. "Yarınki cumartesi yahudilerin."Fe-gaden li'l-yehûdi. "Yarınki cumartesi yahudilerin." Ve ba'de gadin li'n-nasârâ. "Yarından sonraki pazar günü hıristiyanların." diye,Ve ba'de gadin li'n-nasârâ. "Yarından sonraki pazar günü hıristiyanların." diye, hadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz böyle ihtilaflardahadîs-i şerîfte Peygamber Efendimiz böyle ihtilaflarda biz Ümmet-i Muhammed'e böyle özel muamele yapıldığını beyan buyurmuş. biz Ümmet-i Muhammed'e böyle özel muamele yapıldığını beyan buyurmuş.

Bu âyet-i kerîmeyi şöyle anlayanlar da var: İslâm'dan öncekiler tek bir ümmet idi.Bu âyet-i kerîmeyi şöyle anlayanlar da var: İslâm'dan öncekiler tek bir ümmet idi. el-Küfrü milletün vâhidetün. "Küfür hepsi tek bir millettir."el-Küfrü milletün vâhidetün. "Küfür hepsi tek bir millettir." Neticede hepsi "Allah'ı bulamamışlar, Allah'ın rızasına uygun olarak inancı öğrenememişler" zümresi oluyor.Neticede hepsi "Allah'ı bulamamışlar, Allah'ın rızasına uygun olarak inancı öğrenememişler" zümresi oluyor. O zaman, bizden önceki ümmetler tekti ama doğru yolda değillerdi.O zaman, bizden önceki ümmetler tekti ama doğru yolda değillerdi. Allah bizim peygamberimizi gönderdi; Allah bizim peygamberimizi gönderdi; bu tek bir millet olan, haktan ayrılmış olan insanlara hidayeti gösterdi.bu tek bir millet olan, haktan ayrılmış olan insanlara hidayeti gösterdi. Bu Peygamber Efendimiz'e bahşedilen özellikler de onu gösteriyor.Bu Peygamber Efendimiz'e bahşedilen özellikler de onu gösteriyor. Bu âyet-i kerîmeyi, "Ümmet-i vâhide bütün kâfirlerdir." diye, öyle anlayanlar da var. Bu âyet-i kerîmeyi, "Ümmet-i vâhide bütün kâfirlerdir." diye, öyle anlayanlar da var.

Fe-heda'llâhü'llezîne âmenû li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî.Fe-heda'llâhü'llezîne âmenû li-ma'htelefû fîhi mine'l-hakki bi-iznihî. "İzniyle iman edenleri haktan ihtilaf ettikleri konularda doğruya hidayet etti." cümlesini bazıları; "İzniyle iman edenleri haktan ihtilaf ettikleri konularda doğruya hidayet etti." cümlesini bazıları; "Peygamberlerin ihtilaftan önce getirip öğrettiği şeye sevk etti." diye açıklamış."Peygamberlerin ihtilaftan önce getirip öğrettiği şeye sevk etti." diye açıklamış. İhlâs üzere kaldıklarını, Allahu Teâlâ hazretlerine ibadette şerîk tanımadıklarını, İhlâs üzere kaldıklarını, Allahu Teâlâ hazretlerine ibadette şerîk tanımadıklarını, namazı kılmayı doğru yaptıklarını, zekâtı vermeyi doğru yaptıklarını, namazı kılmayı doğru yaptıklarını, zekâtı vermeyi doğru yaptıklarını, ihtilaftan önceki durumu devam ettirdiklerini, ihtilaftan uzak kaldıklarını ve kıyamet gününde deihtilaftan önceki durumu devam ettirdiklerini, ihtilaftan uzak kaldıklarını ve kıyamet gününde de hakkın şahitleri olacaklarını, haktan yana Allah tarafından şahit gösterilecek kimseler olacaklarını;hakkın şahitleri olacaklarını, haktan yana Allah tarafından şahit gösterilecek kimseler olacaklarını; Nuh kavmine, Hud kavmine, Salih kavmine, Şuayb kavmine, Firavun kavmine hep böyle olduğunu;Nuh kavmine, Hud kavmine, Salih kavmine, Şuayb kavmine, Firavun kavmine hep böyle olduğunu; onların, peygamberlerini inkâr ettiklerinionların, peygamberlerini inkâr ettiklerini ama durumun hep bu kanûn-u ilâhî üzere cereyan ettiğini beyan ediyor. ama durumun hep bu kanûn-u ilâhî üzere cereyan ettiğini beyan ediyor.

Bi-iznihî'nin açıklamasını bi-ilmihî diye yapmışlar. "Allahu Teâlâ hazretleri bilerek, ilmiyle, lütfuyla..."Bi-iznihî'nin açıklamasını bi-ilmihî diye yapmışlar. "Allahu Teâlâ hazretleri bilerek, ilmiyle, lütfuyla..." Vallâhu yehdî men yeşâü ilâ sırâtin müstakîm. "Halkından, yaratıklarından dilediklerini hidayete, doğru yola erdirir." Vallâhu yehdî men yeşâü ilâ sırâtin müstakîm. "Halkından, yaratıklarından dilediklerini hidayete, doğru yola erdirir."

Yaptığı şey sağlamdır, hikmetlidir ve kesin bir delilledir, gayet âşikârdır. Yaptığı şey sağlamdır, hikmetlidir ve kesin bir delilledir, gayet âşikârdır.

Hz. Âişe-i Sıddîka validemizin rivayet ettiğine göre,Hz. Âişe-i Sıddîka validemizin rivayet ettiğine göre, Peygamber-i Zîşânımız sallallahu aleyhi ve sellem, gece namazında şöyle dua edermiş: Peygamber-i Zîşânımız sallallahu aleyhi ve sellem, gece namazında şöyle dua edermiş:

"Yâ Rabbi! Ey Cebrail'in, Mikail'in, İsrafil'in rabbi olan Allahım!"Yâ Rabbi! Ey Cebrail'in, Mikail'in, İsrafil'in rabbi olan Allahım! Göklerin ve yerin yaratıcısı, düzenleyici, gaybı ve âşikâreyi bilen Rabbim!Göklerin ve yerin yaratıcısı, düzenleyici, gaybı ve âşikâreyi bilen Rabbim! Sen kulların arasında hükmedersin. İhtilafa düştükleri konularda sen hükmedeceksin.Sen kulların arasında hükmedersin. İhtilafa düştükleri konularda sen hükmedeceksin. Haktan ihtilaf edilen konularda lütfunla, kereminle beni hakka hidayet eyle. Çünkü dilediğini sırât-ı müstakîme sen hidayet edersin.Haktan ihtilaf edilen konularda lütfunla, kereminle beni hakka hidayet eyle. Çünkü dilediğini sırât-ı müstakîme sen hidayet edersin. Sen hidayet vermezsen yollar bulunmaz!" diye,Sen hidayet vermezsen yollar bulunmaz!" diye, bu âyet-i kerîmenin mânasına uygun olarak böyle dua ederdi. bu âyet-i kerîmenin mânasına uygun olarak böyle dua ederdi.

Yine dua-yı mensurlarından birisi,Yine dua-yı mensurlarından birisi, her zaman yaptığımız bir dua, bu âyet-i kerîmeye uygun olduğu için burada da İbn Kesîr almış: her zaman yaptığımız bir dua, bu âyet-i kerîmeye uygun olduğu için burada da İbn Kesîr almış:

"Ey Rabbimiz! Bize hakkı hak olarak göster, görebilelim, kaybetmeyelim, şaşırmayalım."Ey Rabbimiz! Bize hakkı hak olarak göster, görebilelim, kaybetmeyelim, şaşırmayalım. Ve hakka ittibâ etmeyi bize ihsan eyle; hakkı tutabilelim, hakka uyabilelim.Ve hakka ittibâ etmeyi bize ihsan eyle; hakkı tutabilelim, hakka uyabilelim. Bâtılın da bâtıl olduğunu anlayıp görmeyi bize nasip eyle. Ve ondan sakınmayı bize nasip eyle.Bâtılın da bâtıl olduğunu anlayıp görmeyi bize nasip eyle. Ve ondan sakınmayı bize nasip eyle. Hak konusunda bizi şaşırtma, karışık fikir durumuna uğratma, karıştırma durumuna düşürme. Hak konusunda bizi şaşırtma, karışık fikir durumuna uğratma, karıştırma durumuna düşürme. Böyle yaparsak ayağımız kayar, sapıtırız. Böyle yaparsak ayağımız kayar, sapıtırız. Bizi müttakîlerin önderi, imamı eyle yâ Rabbi!" diye, böyle duası vardır, hep yapıyoruz. Bizi müttakîlerin önderi, imamı eyle yâ Rabbi!" diye, böyle duası vardır, hep yapıyoruz.

Rabbimiz bize hakkı göstersin.Rabbimiz bize hakkı göstersin. Çünkü hakikaten hakkı bulmak çok kıymetli ve bazı kimseler de edepsizliklerinden dolayı bulamıyorlar.Çünkü hakikaten hakkı bulmak çok kıymetli ve bazı kimseler de edepsizliklerinden dolayı bulamıyorlar. "Biz de yanılıp edepsizlere tâbi olup edepsizce işler yapar da edepsizliğe bulaşırsak,"Biz de yanılıp edepsizlere tâbi olup edepsizce işler yapar da edepsizliğe bulaşırsak, bize de hidayet vermez." diye,bize de hidayet vermez." diye, "Aman o duruma düşürme bizi yâ Rabbi!" diye Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dua ediyor. "Aman o duruma düşürme bizi yâ Rabbi!" diye Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem dua ediyor.

Rabbimiz bizi daima haktan yana, haklıdan yana olmaya muvaffak eylesin.Rabbimiz bizi daima haktan yana, haklıdan yana olmaya muvaffak eylesin. Hakkı göstersin, hakka uydursun, bâtıldan korusun.Hakkı göstersin, hakka uydursun, bâtıldan korusun. Ömrümüzü rızasına uygun, İslâm'a güzel hizmet ederek,Ömrümüzü rızasına uygun, İslâm'a güzel hizmet ederek, müslümanlara çok faydalı işler yaparak geçirmemizi nasip eylesin.müslümanlara çok faydalı işler yaparak geçirmemizi nasip eylesin. Afv u mağfiret olunup rızasına vâsıl olalım, sevdiği razı olduğu kullar olarak kendisine kavuşalım...Afv u mağfiret olunup rızasına vâsıl olalım, sevdiği razı olduğu kullar olarak kendisine kavuşalım... Rabbimiz bizi cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin. Rabbimiz bizi cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin.

es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh! es-Selâmü aleyküm ve rahmetullâhi ve berekâtüh!

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2