Namaz Vakitleri

21 Cemâziye'l-Evvel 1446
23 Kasım 2024
İmsak
06:23
Güneş
07:53
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Yahyâ İbn-i Muaz Er-Râzî (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

16 Cemâziye'l-Âhir 1413 / 11.12.1992
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Yahyâ İbn-i Muaz Hakkında Bilgi, Takvâ Nedir?, Peygamber SAS Efendimiz’in Bazı Halleri, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Yahyâ İbn-i Muaz Er-Râzî (1)

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

16 Cemâziye'l-Âhir 1413 / 11.12.1992
İstanbul

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN Tabakatus Sufiyye sohbetlerine Mustafa Selâmi Efendi Tekkesi’nde başlamıştır (02. 12. 1991).
Tabakàtü’s-Sùfiyye, Sülemî’nin ilk sûfilerden yüz tanesinin hayatını ve sözlerini kaydettiği eseridir.

Fudayl ibn-i Iyad hakkındadır. Daha sonraki yıllarda, İstanbul’un Anadolu yakasında muhtelif camilerde yapılmıştır.

Sohbetlerin amacını şöyle açıklıyordu: “Bizler de karınca kararınca takvâ yolunda, Rabbimizin rızası yolunda yürüyen insanlar olduğumuzdan, “Bu yolun bizden önceki büyükleri, selef-i sàlihînimiz neler söylemişler, onların nasihatlerinden istifade edelim; nasıl yaşamışlar, hayatları bize örnek olsun!” diye, tasavvuf aleminin büyüklerinin hayatlarını okumayı; sözlerini dinleyip, belleyip mûcebince amel etmeyi düşünerek; Türkçesi bulunmayan bir eser olsun, kaynak olsun, ana eser olsun; böylece yaptığımız çalışma da yapılmamış bir çalışma olarak, yeni bir çalışma olsun diye düşündüğümüz için; 412 hicrî, 1021 milâdî tarihinde, yâni yıllarında vefat etmiş olan, Nişâpurlu Ebû Abdurrahman es Sülemî Hazretleri’nin, tasavvuf ilminde kaynak olan, ana eser olan, müracaat kitabı olan Tabakàtü’s Sùfiyye’sini okumaya başladık.

Bu sohbetler Cumartesi akşamları yapılıyordu ve bir saat kadar sürüyordu. Hoca efendi seyahatte olduğu zamanlar sohbete ara veriliyor, İstanbul’da oldukları zaman devam ediyordu. 7 Mayıs 1997 günü yurtdışına çıkıncaya kadar devam etti. Fudayl ibn-i Iyad’dan başlayıp, sırayla her seferinde birkaç sayfa okuyup izah ederek sohbetlerini sürdürüyordu. 26 Ekim 1996 günü yaptığı son Tabakàtü’s-Sûfiyye sohbetinde, Ebû Osman el-Hîrî’nin 29. sözüne kadar gelmişti.

Sohbetlerde, önce o gün izah edilecek sözlerin Arapça metinleri okunuyor, kısaca anlamı veriliyor; sonra râvîler hakkında dipnotlardan bilgiler veriliyordu. Sözler izah edilip açıklanıyordu. Sohbetin sonunda da, çıkartılacak dersler anlatılıyor ve günümüzde neler yapmamız gerektiği hakkında tavsiyelerde bulunuluyordu.
Yahyâ İbn-i Muaz Hakkında Bilgi, Takvâ Nedir?, Peygamber SAS Efendimiz’in Bazı Halleri, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdü li'l-lâhi rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh.el-Hamdü li'l-lâhi rabbi'l-âlemîne hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh. Kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih.Kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih. Ve's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidil evvelîne ve'l âhirîn. Senedina ve mededinaVe's-salâtu ve's-selâmu alâ seyyidil evvelîne ve'l âhirîn. Senedina ve mededina ve üsvetün el haseneti Muhammedini'l-Mustafâ ve âlâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahûve üsvetün el haseneti Muhammedini'l-Mustafâ ve âlâ âlihî ve sahbihî ve men tebiahû bi-ihsânin ilâ-yevmi'd-dîn.

Emma ba'd:

Çok değerli, muhterem, sevgili kardeşlerim!

bi-ihsânin ilâ-yevmi'd-dîn.

Emma ba'd:

Çok değerli, muhterem, sevgili kardeşlerim!

Allahu teâla hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.Allahu teâla hazretlerinin selamı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Mevlâmız cümlemizi dünya ve ahiret saadetine erdirsin. Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin.

Mevlâmız cümlemizi dünya ve ahiret saadetine erdirsin. Cennetiyle cemaliyle müşerref eylesin.

Ebû Abdirahman es-Sülemî isimli sûfi, âlim zâtın Tabakâtu's-sûfiyye isimli çok meşhur kaynak kitap,Ebû Abdirahman es-Sülemî isimli sûfi, âlim zâtın Tabakâtu's-sûfiyye isimli çok meşhur kaynak kitap, kıymetli eser olan terceme-i hâl, biyografi kitabını okumaya devam ediyoruz. 14. terceme-i hâle geldik. kıymetli eser olan terceme-i hâl, biyografi kitabını okumaya devam ediyoruz. 14. terceme-i hâle geldik. Şimdiye kadar 14 tane büyük mübarek sûfinin, evliyûllah zâtın hayatınıŞimdiye kadar 14 tane büyük mübarek sûfinin, evliyûllah zâtın hayatını böylece bu kitaptan takip etmiş olduk. Bu da Yahyâ İbnü Muâz er-Râzi isimli çok meşhur bir zât.böylece bu kitaptan takip etmiş olduk. Bu da Yahyâ İbnü Muâz er-Râzi isimli çok meşhur bir zât. Onu hayatıyla ve sözleri, menâkıbıyla ilgili bilgileri okumaya başlayacağız.

Onu hayatıyla ve sözleri, menâkıbıyla ilgili bilgileri okumaya başlayacağız.

Buna başlamadan önce evvela ve hassaten Peygamber EfendimizBuna başlamadan önce evvela ve hassaten Peygamber Efendimiz Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi vesellem hazretlerine saygımızın, bağlılığımızın;Muhammed-i Mustafâ sallallahu aleyhi vesellem hazretlerine saygımızın, bağlılığımızın; naçizâne, acizâne sevgimizin, ümmetliğimizin bir nişânesi olmak üzere ruh-i pâkine hediye olsun diyenaçizâne, acizâne sevgimizin, ümmetliğimizin bir nişânesi olmak üzere ruh-i pâkine hediye olsun diye ve onun mübarek âlinin, ezvâcının, evlâdının, ashâbının rıdvanullahi teâla aleyhim ve onun mübarek âlinin, ezvâcının, evlâdının, ashâbının rıdvanullahi teâla aleyhim ecmaîn ruhlarına ayrı ayrı hediye olsun diye ve hassaten Peygamber Efendimiz'in vârisleri,ecmaîn ruhlarına ayrı ayrı hediye olsun diye ve hassaten Peygamber Efendimiz'in vârisleri, ümmetin mürşitleri sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemiz, evliyâullah büyüklerimizin,ümmetin mürşitleri sâdât ve meşâyih-i turuk-u aliyyemiz, evliyâullah büyüklerimizin, Ebûbekir Sıddîk efendimizden şeyhimiz Muhammed Zâhid-i Bursevî'ye kadar güzeran eylemiş olanEbûbekir Sıddîk efendimizden şeyhimiz Muhammed Zâhid-i Bursevî'ye kadar güzeran eylemiş olan cümle turuk-u aliyye silsilesi mensupları sâdât-u meşâyih-i turuk-u aliyyenin ve hulefâsının, cümle turuk-u aliyye silsilesi mensupları sâdât-u meşâyih-i turuk-u aliyyenin ve hulefâsının, müridânının ruhlarına hediye olsun diye; kitabı yazan Ebû Abdirahman es-Sülemî hazretlerininmüridânının ruhlarına hediye olsun diye; kitabı yazan Ebû Abdirahman es-Sülemî hazretlerinin ruhuna hediye olsun diye; beldemizin medâr-i iftârı Yûşa aleyhisselam'ın, Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerininruhuna hediye olsun diye; beldemizin medâr-i iftârı Yûşa aleyhisselam'ın, Ebû Eyyûb el-Ensârî hazretlerinin ve sâir sahâbe-i kirâm ve evliyâullahın ve İstanbul'u fetheden fatihlerin, şehitlerin, gazilerin,ve sâir sahâbe-i kirâm ve evliyâullahın ve İstanbul'u fetheden fatihlerin, şehitlerin, gazilerin, mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye; cümle ashâb-ı hayrât-u hasenâtın ve şu caminin yapılmasına mücahitlerin ruhlarına hediye olsun diye; cümle ashâb-ı hayrât-u hasenâtın ve şu caminin yapılmasına büyük küçük emeği geçmiş olanların geçmişlerinin ruhlarına hediye olsun diye büyük küçük emeği geçmiş olanların geçmişlerinin ruhlarına hediye olsun diye ve uzaktan yakından bu dersi dinlemeye gelen siz değerli kardeşlerimizin ahirete göçmüşve uzaktan yakından bu dersi dinlemeye gelen siz değerli kardeşlerimizin ahirete göçmüş bütün müslüman ecdâd-ı ceddâd, akraba-u taallukat, ihvân-u ahbâb-ı yârân, bütün müslüman ecdâd-ı ceddâd, akraba-u taallukat, ihvân-u ahbâb-ı yârân, evlad-u zirriyâtının ruhlarına hediye olsun diye ve biz halihazırda hayatta bulunanevlad-u zirriyâtının ruhlarına hediye olsun diye ve biz halihazırda hayatta bulunan işte şu yaşayan mü'minler de ömrümüzü gafletle geçirmeyelim, işte şu yaşayan mü'minler de ömrümüzü gafletle geçirmeyelim, ömrümüzü Allahu teâla hazretlerinin rızasına uygun yaşayalım, sevdiği âmâli sâlihayı işleyelim,ömrümüzü Allahu teâla hazretlerinin rızasına uygun yaşayalım, sevdiği âmâli sâlihayı işleyelim, arkamızda hayırlar bırakalım, Rabbimizin huzuruna sevdiği, razı olduğu bir kul olarak yüzü ak,arkamızda hayırlar bırakalım, Rabbimizin huzuruna sevdiği, razı olduğu bir kul olarak yüzü ak, alnı açık varmamıza vesile olsun diye bir Fâtiha üç İhlâs-ı şerîf okuyup bu saydığımızalnı açık varmamıza vesile olsun diye bir Fâtiha üç İhlâs-ı şerîf okuyup bu saydığımız geçmişlerimizin ruhlarına hediye edip ondan sonra başlayalım.

geçmişlerimizin ruhlarına hediye edip ondan sonra başlayalım.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Yahyâ İbnü Muâzi'bni Ca'fer er-Râziyyü'l-vâizü.

Yahyâ İbnü Muâzi'bni Ca'fer er-Râziyyü'l-vâizü.

Harekelerini yutmadan telaffuz ediyoruz ki Arapça bilenler anlasınlar ve harekelesinler:

Harekelerini yutmadan telaffuz ediyoruz ki Arapça bilenler anlasınlar ve harekelesinler:

Yahyâ İbnü Muâzini'r-râziyyü.

Yahyâ İbnü Muâzini'r-râziyyü.

Râzî, Yahya'nın sıfatı olduğu için merfû olarak okunacak.

Râzî, Yahya'nın sıfatı olduğu için merfû olarak okunacak.

Ve minhüm. "Müellifin, hayatlarını anlatmak istediği büyük evliyâullah sûfîlerin birisi de.”Ve minhüm. "Müellifin, hayatlarını anlatmak istediği büyük evliyâullah sûfîlerin birisi de.” Yahyâ İbnü Muâzi'bni Ca'fer er-Râziyyü'l-vâizü.Yahyâ İbnü Muâzi'bni Ca'fer er-Râziyyü'l-vâizü. "Cafer oğlu Muâz'ın oğlu Yahya ismini taşıyan ve Rey şehrine mensup vaiz zâttır.”

"Cafer oğlu Muâz'ın oğlu Yahya ismini taşıyan ve Rey şehrine mensup vaiz zâttır.”

"Bu da o sûfîlerden, meşhurlarından birisidir; anlatacağım meşhurlardan birisi de budur.” diyor.

"Bu da o sûfîlerden, meşhurlarından birisidir; anlatacağım meşhurlardan birisi de budur.” diyor.

İsmi Yahya, babasının ismi Muâz, dedesinin ismi Cafer.

Yahya İbn Muâz İbn Cafer.

İsmi Yahya, babasının ismi Muâz, dedesinin ismi Cafer.

Yahya İbn Muâz İbn Cafer.

Nisbesi, nereye mensup olduğunu bildiren kelime er-Râziyyü.

Nisbesi, nereye mensup olduğunu bildiren kelime er-Râziyyü.

Râzî, gayr-i kıyâsî bir ism-i nisbedir.Râzî, gayr-i kıyâsî bir ism-i nisbedir. İsm-i nisbelere semâî denilir; yani "Kaideden bilinmez de kulaktan nasıl duyulmuşsaİsm-i nisbelere semâî denilir; yani "Kaideden bilinmez de kulaktan nasıl duyulmuşsa o dili konuşanlar nasıl söylemişse öyledir.” denilir.

o dili konuşanlar nasıl söylemişse öyledir.” denilir.

Rey şehrinin ism-i nisbesi "Râzî” olarak geliyor, keskin z ile.Rey şehrinin ism-i nisbesi "Râzî” olarak geliyor, keskin z ile. Bazıları bunun böyle olduğunu bilmiyorlar.Bazıları bunun böyle olduğunu bilmiyorlar. Mesela Tefsîr-i kebîr'in sahibi büyük müfessir Fahrettin er-Râzî var.Mesela Tefsîr-i kebîr'in sahibi büyük müfessir Fahrettin er-Râzî var. Onun ismini söylerken dat gibi telaffuz ediyorlar, Râzıyy diye.Onun ismini söylerken dat gibi telaffuz ediyorlar, Râzıyy diye. Halbuki öyle değil; bu, rıdâ mastarından gelen kelime değil. Halbuki öyle değil; bu, rıdâ mastarından gelen kelime değil. Rey kelimesinden "Rey şehrine bağlı” mânasına "Râzî” diye gelir. Keskin z ile ra'ya benzeyen z ile.

Rey kelimesinden "Rey şehrine bağlı” mânasına "Râzî” diye gelir. Keskin z ile ra'ya benzeyen z ile.

Rey şehri neresi?

Rey şehri neresi?

Rey şehri, bugünkü Tahran'ın kenar mahallesi durumunda, yani "Tahran şehri” diyebiliriz.Rey şehri, bugünkü Tahran'ın kenar mahallesi durumunda, yani "Tahran şehri” diyebiliriz. Tahran'ın olduğu yerde eskiden "Rey şehri” vardı; orada büyük alimler yetişmişti.Tahran'ın olduğu yerde eskiden "Rey şehri” vardı; orada büyük alimler yetişmişti. O büyük zâtlardan bir tanesi bu şahıstır, Yahya b. Muaz er-Râzî. Çok meşhur, büyük bir zâttır.

O büyük zâtlardan bir tanesi bu şahıstır, Yahya b. Muaz er-Râzî. Çok meşhur, büyük bir zâttır.

Bir de Tefsîr-i kebîr sahibi Fahreddin er-Râzî vardır. Tefsiri çok büyüktür, çok hacimlidir.Bir de Tefsîr-i kebîr sahibi Fahreddin er-Râzî vardır. Tefsiri çok büyüktür, çok hacimlidir. Daha ziyade ilm-i kelâm sahasında temayüz etmiş bir kimsedir. O da bu şehirden.

Daha ziyade ilm-i kelâm sahasında temayüz etmiş bir kimsedir. O da bu şehirden.

Bir de Ebû Bekir er-Râzî vardır. O da meşhur bir kimyagerdir.Bir de Ebû Bekir er-Râzî vardır. O da meşhur bir kimyagerdir. Eskilerin ilm-i hikmet dedikleri tabii ilimlerde, kimyada sülfürik asidi bulmuş.

Eskilerin ilm-i hikmet dedikleri tabii ilimlerde, kimyada sülfürik asidi bulmuş.

Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî, Avrupalıların da tanıdığı bir insandır.Ebû Bekir Muhammed b. Zekeriyyâ er-Râzî, Avrupalıların da tanıdığı bir insandır. O da öyle bir zâttır.

O da öyle bir zâttır.

Demek ki büyük alimler yetişiyor ve her birisi de kendi sahasında epey meşhur kimseler oluyor.Demek ki büyük alimler yetişiyor ve her birisi de kendi sahasında epey meşhur kimseler oluyor. Tabi maksat evliyâullahı anlatmak olduğundan, başlıkta böyle başlayıpTabi maksat evliyâullahı anlatmak olduğundan, başlıkta böyle başlayıp Tefsîr-i kebîr sahibi Fahreddin-i Râzî ile ilgili İslâm Tarihi kitabını yazan Âsım KöksalTefsîr-i kebîr sahibi Fahreddin-i Râzî ile ilgili İslâm Tarihi kitabını yazan Âsım Köksal hocaefendiden duyduğum bir fıkrayı, menkıbeyi, hikâyeyi veya kıssayı size nakledeyim.hocaefendiden duyduğum bir fıkrayı, menkıbeyi, hikâyeyi veya kıssayı size nakledeyim. İbretli olduğu için naklediyorum.

İbretli olduğu için naklediyorum.

Râzîler anlatılırken Fahreddin-i Râzî'ye geçtik; onunla ilgili bir fıkra anlatıyoruz.Râzîler anlatılırken Fahreddin-i Râzî'ye geçtik; onunla ilgili bir fıkra anlatıyoruz. Tasavvufî bir fıkra…

Tasavvufî bir fıkra…

Fahreddin-i Râzî, bizim şeyhlerimizden,Fahreddin-i Râzî, bizim şeyhlerimizden, büyük mürşitlerimizden Necmeddin-i Kübrâ hazretlerine gitmiş.büyük mürşitlerimizden Necmeddin-i Kübrâ hazretlerine gitmiş. Necmeddin-i Kübrâ hazretleri, evliyâullahtan ve Kübreviyye tarikatimizin de kurucusu, pîri.Necmeddin-i Kübrâ hazretleri, evliyâullahtan ve Kübreviyye tarikatimizin de kurucusu, pîri. Çok büyük zât. Selam vermiş, yanına girmiş.Çok büyük zât. Selam vermiş, yanına girmiş. Tabi Fahreddin-i Râzî sarığı ve cübbesi ile ihtişamlı bir alim.

Tabi Fahreddin-i Râzî sarığı ve cübbesi ile ihtişamlı bir alim.

"Efendim, müsaadenizle halimi size arz edeyim."Efendim, müsaadenizle halimi size arz edeyim. Ben elhamdülillah ulûm-i şer'iyyede çok çalıştım. Allah da bana ihsan etti.” demiş.

Ben elhamdülillah ulûm-i şer'iyyede çok çalıştım. Allah da bana ihsan etti.” demiş.

Allah zenginliği istediğine verirmiş de ilmi isteyene verirmiş, kim isterse ona verirmiş.Allah zenginliği istediğine verirmiş de ilmi isteyene verirmiş, kim isterse ona verirmiş. Çünkü ilim daha önemli. Zenginliği bazen veriyor bazen vermiyor.Çünkü ilim daha önemli. Zenginliği bazen veriyor bazen vermiyor. Bazen zenginlik insanı azdırır; fakir olması daha iyi.Bazen zenginlik insanı azdırır; fakir olması daha iyi. Onun için her şeyin hayırlısını istemek lazım. Ama ilmi isteyene verirmiş.

Onun için her şeyin hayırlısını istemek lazım. Ama ilmi isteyene verirmiş.

Fahreddin-i Râzî;

"Ben de çalıştım, çabaladım.
Fahreddin-i Râzî;

"Ben de çalıştım, çabaladım.
Elhamdülillah Tefsîr-i kebîr diye tefsirde çok büyük bir eser yazdım, meşhur oldu.Elhamdülillah Tefsîr-i kebîr diye tefsirde çok büyük bir eser yazdım, meşhur oldu. Kocaman ciltlerle, sayfalar dolusu bir tefsir.Kocaman ciltlerle, sayfalar dolusu bir tefsir. Falanca ilimde şu eseri yazdım, fıkıh ilminde şu eseri yazdım, falanca ilimde şu eseri yazdım.”

Falanca ilimde şu eseri yazdım, fıkıh ilminde şu eseri yazdım, falanca ilimde şu eseri yazdım.”

Birçok ilim saymış; "Ama tasavvufa çalışma fırsatı bulamadım. Birçok ilim saymış; "Ama tasavvufa çalışma fırsatı bulamadım. Zât-ı âliniz de çok büyük bir sûfîsiniz, çok büyük bir mürşitsiniz.Zât-ı âliniz de çok büyük bir sûfîsiniz, çok büyük bir mürşitsiniz. Lütfeyleseniz beni talebeliğe kabul eder misiniz?” demiş.

Lütfeyleseniz beni talebeliğe kabul eder misiniz?” demiş.

Necmeddin-i Kübrâ gayet ciddi bir şekilde demiş ki;

Necmeddin-i Kübrâ gayet ciddi bir şekilde demiş ki;

"Evladım hay hay, olur. Seni talebe, mürid, derviş olarak kabul edeyim;"Evladım hay hay, olur. Seni talebe, mürid, derviş olarak kabul edeyim; ama bu saydığın ilimler var ya; tefsirde bilgin büyük, fıkıhta vesairede alim olmuşsun, allâme olmuşsun.ama bu saydığın ilimler var ya; tefsirde bilgin büyük, fıkıhta vesairede alim olmuşsun, allâme olmuşsun. Bizim tasavvuf yoluna girince hepsi kafandan gider, kafan bomboş kalır.Bizim tasavvuf yoluna girince hepsi kafandan gider, kafan bomboş kalır. Bizim yolumuza girince hepsini unutacaksın. Buna razı olursan gel.Bizim yolumuza girince hepsini unutacaksın. Buna razı olursan gel. Bence bir mahzuru yok, buyur ama senin ömür boyu emek verdiğin ilimler kafandan gidecek, uçacak.Bence bir mahzuru yok, buyur ama senin ömür boyu emek verdiğin ilimler kafandan gidecek, uçacak. Haberin olsun, önceden söylüyorum.”

Haberin olsun, önceden söylüyorum.”

Fahreddin-i Râzî düşünmüş, pabuç pahalı;

Fahreddin-i Râzî düşünmüş, pabuç pahalı;

"Efendim, o halde bana müsaade buyurun, ben biraz düşüneyim.” demiş.

"Efendim, o halde bana müsaade buyurun, ben biraz düşüneyim.” demiş.

Necmeddin-i Kübrâ hazretlerinin huzurundan savuşmuş, bir daha da yanına gitmemiş.

Necmeddin-i Kübrâ hazretlerinin huzurundan savuşmuş, bir daha da yanına gitmemiş.

İnsan o ilimlerinden vazgeçer mi?

İnsan o ilimlerinden vazgeçer mi?

Koca koca kitaplar yazmış, bilgisi var, ilmi var, herkes "büyük profesör, müderris, üstad,Koca koca kitaplar yazmış, bilgisi var, ilmi var, herkes "büyük profesör, müderris, üstad, allâme” diye hürmet ediyor. Bir şey soracaklar, hiçbir şey bilmeyecek, cahil bir kimse gibi olacak.

allâme” diye hürmet ediyor. Bir şey soracaklar, hiçbir şey bilmeyecek, cahil bir kimse gibi olacak.

Razı olur mu?

Olmamış tabi.

Razı olur mu?

Olmamış tabi.

Tabii mi, gayri tabii mi?

Onu da bilmiyorum da razı olmamış; razı olmayınca da yanına gelmemiş.
Tabii mi, gayri tabii mi?

Onu da bilmiyorum da razı olmamış; razı olmayınca da yanına gelmemiş.
Ve böylece tasavvufa bağlılığı olamamış. Necmeddin-i Kübrâ'dan el alıp da tasavvufa girememiş.

Ve böylece tasavvufa bağlılığı olamamış. Necmeddin-i Kübrâ'dan el alıp da tasavvufa girememiş.

Vefatı gelmiş. Hâlet-i nezî' diyorlar; insanın canının bedeninden çekilip çıkarıldığı zaman...Vefatı gelmiş. Hâlet-i nezî' diyorlar; insanın canının bedeninden çekilip çıkarıldığı zaman... Artık can boğazdan çıkıp gidecek, beden cansız kalacak.Artık can boğazdan çıkıp gidecek, beden cansız kalacak. İntizâ' da deniliyor veyahut hâlet-i nezî' deniliyor.İntizâ' da deniliyor veyahut hâlet-i nezî' deniliyor. O hâlet-i nezî'de Allah hepimizi korusun. Son nefeste iman selametliği ihsan eylesin.

O hâlet-i nezî'de Allah hepimizi korusun. Son nefeste iman selametliği ihsan eylesin.

Verelim iman ile tâ cânımız.

Verelim iman ile tâ cânımız.

Şeytan karşısına dikilmiş, o telaşlı, terli, acılı, ıstıraplı zamanında demiş ki;

Şeytan karşısına dikilmiş, o telaşlı, terli, acılı, ıstıraplı zamanında demiş ki;

"Yâ Fahreddin! Sen Allah'ın varlığına inanıyor musun, Allah celle celâlüh var mı?”

"Yâ Fahreddin! Sen Allah'ın varlığına inanıyor musun, Allah celle celâlüh var mı?”

"Tabi var.” demiş;

Kaşını kaldırmış;

"Nereden malum, delilin var mı?” demiş.

"Tabi var.” demiş;

Kaşını kaldırmış;

"Nereden malum, delilin var mı?” demiş.

"Elbette var. Ben o hususta müstakil bir kitap da yazdım; yüz tane delilim var.” demiş.

"Elbette var. Ben o hususta müstakil bir kitap da yazdım; yüz tane delilim var.” demiş.

İlm-i kelâmcı ya. Hakikaten de vardır, bilgisi kuvvetlidir.

İlm-i kelâmcı ya. Hakikaten de vardır, bilgisi kuvvetlidir.

Şeytan müstehzi bir ifadeyle yine kaşını kaldırmış,Şeytan müstehzi bir ifadeyle yine kaşını kaldırmış, boynuzu ile kuyruğu ile kıpkızıl, kapkara, karşısında duruyor.

"Neymiş o delil?” demiş.

boynuzu ile kuyruğu ile kıpkızıl, kapkara, karşısında duruyor.

"Neymiş o delil?” demiş.

"Hudüs delilim var. Âlem hâdis'tir. Her hâdis bir muhdis'e muhtaçtır."Hudüs delilim var. Âlem hâdis'tir. Her hâdis bir muhdis'e muhtaçtır. Binaenaleyh, o muhdis de Cenab-ı Hak'tır.” demiş.

Binaenaleyh, o muhdis de Cenab-ı Hak'tır.” demiş.

Allah'ın varlığı ile ilgili "hudüs delilini” söylemiş.

Allah'ın varlığı ile ilgili "hudüs delilini” söylemiş.

Şeytan demiş ki;

"Falanca alim ona şöyle bir itiraz yapmıştı ya.”

Şeytan demiş ki;

"Falanca alim ona şöyle bir itiraz yapmıştı ya.”

Tabi itiraz yapılır, her şeye itiraz ediliyor, güneş de balçıkla sıvanmaya çalışılıyor;Tabi itiraz yapılır, her şeye itiraz ediliyor, güneş de balçıkla sıvanmaya çalışılıyor; ama güneş yukarıda duruyor. O, onu cevaplandırmak yerine;

ama güneş yukarıda duruyor. O, onu cevaplandırmak yerine;

"Öyleyse imkân delilim var.” demiş.

"O nedir?” demiş.

"Öyleyse imkân delilim var.” demiş.

"O nedir?” demiş.

Onu söylemiş,

"Ona da falanca alim şöyle itiraz etmemiş miydi?”

Onu söylemiş,

"Ona da falanca alim şöyle itiraz etmemiş miydi?”

"Öyleyse hareket delili var. Yani kâinatta bir hareket var,"Öyleyse hareket delili var. Yani kâinatta bir hareket var, her hareket de muharrike muhtaçtır, muharrik-i hakikî de Allahu Teâlâ hazretleridir.” demiş.

her hareket de muharrike muhtaçtır, muharrik-i hakikî de Allahu Teâlâ hazretleridir.” demiş.

"Ona da şu böyle demişti.” demiş.

"Ona da şu böyle demişti.” demiş.

Derken böyle o delilden bu delile doksan dokuzuncu delile gelmiş, yüzüncü delile dayanmış.Derken böyle o delilden bu delile doksan dokuzuncu delile gelmiş, yüzüncü delile dayanmış. Buram buram terlemiş, şeytanla boyuna mücadele ediyor, Allah'ın varlığını ispata çalışıyor.Buram buram terlemiş, şeytanla boyuna mücadele ediyor, Allah'ın varlığını ispata çalışıyor. Şeytan da şeytanlığını yapıyor; son nefeste imanını almaya çalışıyor.Şeytan da şeytanlığını yapıyor; son nefeste imanını almaya çalışıyor. Bunalmış artık, iyice terlemiş, sırılsıklam olmuş.

Bunalmış artık, iyice terlemiş, sırılsıklam olmuş.

Öbür tarafta Necmeddin-i Kübrâ hazretleri, kilometrelerce uzakta başka şehirde müritleri ile oturuyormuş. Öbür tarafta Necmeddin-i Kübrâ hazretleri, kilometrelerce uzakta başka şehirde müritleri ile oturuyormuş. Murakabede gözünü kapatmış, demiş ki;

Murakabede gözünü kapatmış, demiş ki;

"Kardeşiniz Fahreddin-i Râzî, bize mürid olmaya gelmişti. "Kardeşiniz Fahreddin-i Râzî, bize mürid olmaya gelmişti. Biz ona 'İlimleri unutursun.' deyince o ilimlerden fedakârlık yapamamış, geri dönmüştü.Biz ona 'İlimleri unutursun.' deyince o ilimlerden fedakârlık yapamamış, geri dönmüştü. Şimdi şeytan onunla ilim konusunda çekişme yapıyor, vesvese veriyor.Şimdi şeytan onunla ilim konusunda çekişme yapıyor, vesvese veriyor. Allah'ın varlığı hakkında onu tereddüde düşürüp imansız götürmeye çalışıyor.Allah'ın varlığı hakkında onu tereddüde düşürüp imansız götürmeye çalışıyor. Ama bize geldi, bizden yardım istedi, mürid olmak istedi; bu onun hüsn-ü niyetini gösteriyor.Ama bize geldi, bizden yardım istedi, mürid olmak istedi; bu onun hüsn-ü niyetini gösteriyor. Mürüvvetimize yakışmaz; bize müracaat etmiş bir kardeşimiziMürüvvetimize yakışmaz; bize müracaat etmiş bir kardeşimizi böyle güç bir zamanda yardımsız bırakmak bize yakışmaz; ben şimdi onun yardımına gideyim.”

böyle güç bir zamanda yardımsız bırakmak bize yakışmaz; ben şimdi onun yardımına gideyim.”

Fahreddin-i Râzî kilometrelerce uzakta… Fahreddin-i Râzî kilometrelerce uzakta… Oraya mâneviyat yolu ile tayy-i mekân yolu ile varıvermiş.Oraya mâneviyat yolu ile tayy-i mekân yolu ile varıvermiş. Fahreddin-i Râzî, karşısında Necmeddin-i Kübrâ hazretlerini görünce çok sevinmiş. Fahreddin-i Râzî, karşısında Necmeddin-i Kübrâ hazretlerini görünce çok sevinmiş. "Evladım, bu mel'una şöyle desene!” diye ne diyeceğini ona öğretmiş."Evladım, bu mel'una şöyle desene!” diye ne diyeceğini ona öğretmiş. Şeytan, Fahreddin-i Râzî ile uğraşırken kabadayılık yapıyordu;Şeytan, Fahreddin-i Râzî ile uğraşırken kabadayılık yapıyordu; ama Necmeddin-i Kübrâ gelince ufalmış, kenara büzülmüş, ondan sonra da kaçıp gitmiş. O da;

ama Necmeddin-i Kübrâ gelince ufalmış, kenara büzülmüş, ondan sonra da kaçıp gitmiş. O da;

Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh diyerek ruhunu teslim etmiş.

Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh diyerek ruhunu teslim etmiş.

Ondan sonra Necmeddin-i Kübrâ mâneviyat yolu ile yine müridlerinin yanına geldikten sonra demiş ki;

Ondan sonra Necmeddin-i Kübrâ mâneviyat yolu ile yine müridlerinin yanına geldikten sonra demiş ki;

"Biz onu; 'Varlıktan vazgeçebilecek mi, benliğinden sıyrılabilecek mi,"Biz onu; 'Varlıktan vazgeçebilecek mi, benliğinden sıyrılabilecek mi, övündüğü, beğendiği şeyleri fedakârlık yapıp verebilecek mi?' diye imtihan için demiştik.övündüğü, beğendiği şeyleri fedakârlık yapıp verebilecek mi?' diye imtihan için demiştik. Evet, hakikaten kafasından bütün ilimleri silinirdi; ama biz hakikilerini doldururduk. Evet, hakikaten kafasından bütün ilimleri silinirdi; ama biz hakikilerini doldururduk. O fedakârlığı yapıverseydi gönlüne, kalbine mârifetullah dolardı, hepsinden daha iyi olurdu.”

O fedakârlığı yapıverseydi gönlüne, kalbine mârifetullah dolardı, hepsinden daha iyi olurdu.”

Kulakları çınlasın, Allah ömür versin, sıhhat afiyet versin; Kulakları çınlasın, Allah ömür versin, sıhhat afiyet versin; Ankara'dan dostumuz, Âsım Köksal hoca böyle anlatmıştı.Ankara'dan dostumuz, Âsım Köksal hoca böyle anlatmıştı. İşte bu Râzîlerden birisi de Fahreddin-i Râzî.İşte bu Râzîlerden birisi de Fahreddin-i Râzî. Birisi "kimyacı” diyelim, biri de bu; Yahya b. Muaz er-Râzî. Birisi "kimyacı” diyelim, biri de bu; Yahya b. Muaz er-Râzî. Rey şehrinden, Tahranlı ama sünnî.Rey şehrinden, Tahranlı ama sünnî. Şia oralara sonradan yayılmış; orada çok büyük sünnî alimler yetişmiş.

Şia oralara sonradan yayılmış; orada çok büyük sünnî alimler yetişmiş.

el-Vâiz "Meşhur bir vaiz.”

el-Vâiz "Meşhur bir vaiz.”

Vaazına binlerce insan toplanırmış, mest olurlarmış, ağlayarak dinlerlermiş. Vaazına binlerce insan toplanırmış, mest olurlarmış, ağlayarak dinlerlermiş. Bu mübarek, rahmetli çok tesirli, çok güzel vaaz edermiş.

Bu mübarek, rahmetli çok tesirli, çok güzel vaaz edermiş.

Tekelleme fî ilmi'r-recâ.Tekelleme fî ilmi'r-recâ. "Yahya b. Muaz er-Râzî hazretleri, recâ ilmi konusunda çok sözler söyledi, çok konuştu.”

"Yahya b. Muaz er-Râzî hazretleri, recâ ilmi konusunda çok sözler söyledi, çok konuştu.”

Recâ ilmi ne demek?

Recâ, "ummak” demek.
Recâ ilmi ne demek?

Recâ, "ummak” demek.
Malum bir havf var, "korkmak; havfullah, Allah'tan korkmak.” Bir de recâ var, "ümit beslemek.”

Malum bir havf var, "korkmak; havfullah, Allah'tan korkmak.” Bir de recâ var, "ümit beslemek.”

Korkanın hali nedir?

Tir tir titremektir.

Korkanın hali nedir?

Tir tir titremektir.

Acaba Allah beni affedecek mi? Acaba günahlarımı silecek mi?Acaba Allah beni affedecek mi? Acaba günahlarımı silecek mi? Acaba azap etmeden, cehenneme düşürmeden beni cennetine alacak mı?

Acaba azap etmeden, cehenneme düşürmeden beni cennetine alacak mı?

Yüzü gülmez insanın, hayattan tat almaz, ödü patlar. Yüzü gülmez insanın, hayattan tat almaz, ödü patlar. Allah'tan korkan insan; "Allah'a asi geleceğim.” diye tir tir titrer.

Allah'tan korkan insan; "Allah'a asi geleceğim.” diye tir tir titrer.

Re'sü'l-hikmeti mehâfetullâh. "Hikmetin başı, Allah'tan korkmaktır.”

Re'sü'l-hikmeti mehâfetullâh. "Hikmetin başı, Allah'tan korkmaktır.”

Korkamak lazım; zaten yasak da değil. Allah'tan korkmayanın hali haraptır. Korkamak lazım; zaten yasak da değil. Allah'tan korkmayanın hali haraptır. İnsan korkmadan gitti mi felaketlere bulaşır.İnsan korkmadan gitti mi felaketlere bulaşır. Korkmak lazım; Allah'ın makamı korkulacak bir makamdır, Allah'ın cezası korkulacak bir cezadır.

Korkmak lazım; Allah'ın makamı korkulacak bir makamdır, Allah'ın cezası korkulacak bir cezadır.

Korkmak lazım; ama bunun da bir dozajı var.Korkmak lazım; ama bunun da bir dozajı var. İnsan çok fazla korktu mu, o zaman psikolojik bakımdan dermansızlaşır,İnsan çok fazla korktu mu, o zaman psikolojik bakımdan dermansızlaşır, hiçbir şey yapamayacak hale gelir.

hiçbir şey yapamayacak hale gelir.

Korkmayı emreden âyetler var. Ümitten bahseden âyetler de var.

Korkmayı emreden âyetler var. Ümitten bahseden âyetler de var.

Mesela bir tanesi;

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kul yâ ibâdiye'llezîne esrefû alâ enfüsihim.
Mesela bir tanesi;

Bismillâhirrahmânirrahîm

Kul yâ ibâdiye'llezîne esrefû alâ enfüsihim.
"Ey günahlara dalıp çıkıp da nefislerine zulmetmiş olan günahkâr kullarım!” "Ey günahlara dalıp çıkıp da nefislerine zulmetmiş olan günahkâr kullarım!” Lâ taknetû min rahmeti'llâh. "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Ümidiniz kopmasın. Lâ taknetû min rahmeti'llâh. "Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Ümidiniz kopmasın. Ümitsiz duruma düşmeyin.” Ümitsiz duruma düşmeyin.” İnna'llâhe yağfirü'z-zünûbe cemîâ. "Allah günahların hepsini birden, toptan affediverir.”İnna'llâhe yağfirü'z-zünûbe cemîâ. "Allah günahların hepsini birden, toptan affediverir.” İnnehû hüve'l-ğafûrun rahîm.İnnehû hüve'l-ğafûrun rahîm. "O çok mağfiret edici, rahmeti çok geniş olan zât-ı celildir;"O çok mağfiret edici, rahmeti çok geniş olan zât-ı celildir; onun için affedicidir, mağfiret edicidir.”

onun için affedicidir, mağfiret edicidir.”

Biz de; "Sizlere müjde olsun.” diye ğafûrun rahîm âyet-i kerîmelerini okuduk.

Biz de; "Sizlere müjde olsun.” diye ğafûrun rahîm âyet-i kerîmelerini okuduk.

Korkmayın! Allahu Teâlâ hazretleri gafûrdur, rahîmdir;Korkmayın! Allahu Teâlâ hazretleri gafûrdur, rahîmdir; günahkârsak da yüzümüz karaysa da ne kadar suçluysak dagünahkârsak da yüzümüz karaysa da ne kadar suçluysak da afv u mağfiret isteyelim, Allah affeder.

afv u mağfiret isteyelim, Allah affeder.

Tehditli âyet-i kerîmeler de var;

Tehditli âyet-i kerîmeler de var;

Nebbi' ibâdî ennî ene'l-ğafûrün rahîm ve enne azâbî hüve'l-azâbü'l-elîm.

Nebbi' ibâdî ennî ene'l-ğafûrün rahîm ve enne azâbî hüve'l-azâbü'l-elîm.

Bismillâhi Allahu Ekber diye Hacerü'l-esved'i istilam eyledikten sonra Kâbe'yi tavafa başlarsınız.Bismillâhi Allahu Ekber diye Hacerü'l-esved'i istilam eyledikten sonra Kâbe'yi tavafa başlarsınız. Kâbe'nin altın kapısının olduğu tarafı döndünüz mü oradaki yazılar kalabalıktır, ayırt edemezsiniz.Kâbe'nin altın kapısının olduğu tarafı döndünüz mü oradaki yazılar kalabalıktır, ayırt edemezsiniz. Ama hâtim tarafına, altınoluk tarafına geldiniz mi, başınızı Kâbe'ye doğru çevirdiniz mi,Ama hâtim tarafına, altınoluk tarafına geldiniz mi, başınızı Kâbe'ye doğru çevirdiniz mi, dualarla tavaf ederken o âyet-i kerîmeyi görürsünüz, erirsiniz,dualarla tavaf ederken o âyet-i kerîmeyi görürsünüz, erirsiniz, tüyleriniz diken diken olur, gözlerinizden yaşlar boşalır.

tüyleriniz diken diken olur, gözlerinizden yaşlar boşalır.

O âyet-i kerîmeyi Kâbe'nin örtüsüne öyle yazmışlar ki...

O âyet-i kerîmeyi Kâbe'nin örtüsüne öyle yazmışlar ki...

Nebbi' ibâdî. "Ey resûlüm! Kullarıma bildir, haber ver.”Nebbi' ibâdî. "Ey resûlüm! Kullarıma bildir, haber ver.” Ennî ene'l-gafûrün rahîm. "Ben gafûrün rahîm'im.” Kullarıma bildir.

Ennî ene'l-gafûrün rahîm. "Ben gafûrün rahîm'im.” Kullarıma bildir.

Tamam, elhamdülillah ferahladık. Orada yazmıyor ama âyet-i kerîmenin devamı var:

Tamam, elhamdülillah ferahladık. Orada yazmıyor ama âyet-i kerîmenin devamı var:

Ve ennî azâbi hüve'l-azâbü'l-elîm. "Bana asi olanlara da azap var.Ve ennî azâbi hüve'l-azâbü'l-elîm. "Bana asi olanlara da azap var. O da elem verici, çok müthiş bir azaptır.” O da elem verici, çok müthiş bir azaptır.” O da var. Demek ki korkmak da gerekli, ümit de gerekli.

O da var. Demek ki korkmak da gerekli, ümit de gerekli.

Nasıl olacak, ne yapacağız? İki zıt bir araya gelir mi?Nasıl olacak, ne yapacağız? İki zıt bir araya gelir mi? Mütekellimler, alimler, mantıkçılar içtimâ-i zıddeyn muhal demişler. Bu ikisi mümkün…

Mütekellimler, alimler, mantıkçılar içtimâ-i zıddeyn muhal demişler. Bu ikisi mümkün…

Biraz ondan olur, biraz ondan olur; mümkün.

Niye olmasın?

Biraz ondan olur, biraz ondan olur; mümkün.

Niye olmasın?

Hem korkarsın hem ümit duyarsın. Korkarak ümitlenirsin. Ümitlenerek korkarsın.Hem korkarsın hem ümit duyarsın. Korkarak ümitlenirsin. Ümitlenerek korkarsın. Bu karışım mümkün. Bazı şeyler karışmaz ama bazı şeyler karışır; o mantık burada sökmez.Bu karışım mümkün. Bazı şeyler karışmaz ama bazı şeyler karışır; o mantık burada sökmez. Onun için büyükler demişler ki; Kul nasıl olmalı, biliyor musunuz?

Onun için büyükler demişler ki; Kul nasıl olmalı, biliyor musunuz?

Beyne'l-havfi ve'r-recâ'. "Korku ile ümit arasında olmalı.”

Beyne'l-havfi ve'r-recâ'. "Korku ile ümit arasında olmalı.”

Ne çok korkup dermanı kesilip sararıp solup hazan yaprağı gibi titremeli,Ne çok korkup dermanı kesilip sararıp solup hazan yaprağı gibi titremeli, hayatı zehir olup sıhhatini kaybedip de mezara gitmelihayatı zehir olup sıhhatini kaybedip de mezara gitmeli ne de çok ümitlenip keyiflenip göbeklenip gülüp oynayıp âhiretin tehlikelerini nazar-ı dikkate almayıpne de çok ümitlenip keyiflenip göbeklenip gülüp oynayıp âhiretin tehlikelerini nazar-ı dikkate almayıp hazırlıksız gidip de âhirette hüsrana uğramalı; ikisi de doğru değil.

hazırlıksız gidip de âhirette hüsrana uğramalı; ikisi de doğru değil.

Beyne'l-havfi ve'r-recâ'.

Beyne'l-havfi ve'r-recâ'.

İnsanın bu ikisini beraber üzerinde toplaması mümkündür; öyle olacağız.

İnsanın bu ikisini beraber üzerinde toplaması mümkündür; öyle olacağız.

Sülemî hazretleri bu zât-ı muhteremin hayatını incelemiş, Sülemî hazretleri bu zât-ı muhteremin hayatını incelemiş, kitaplarını okumuş, bu zâtı biliyor, belki mânevî bakımdan da biliyor. Şöyle diyor:

kitaplarını okumuş, bu zâtı biliyor, belki mânevî bakımdan da biliyor. Şöyle diyor:

Tekelleme fî ilmi'r-recâ'. "Ümit ilmi hususunda çok konuştu.”

Tekelleme fî ilmi'r-recâ'. "Ümit ilmi hususunda çok konuştu.”

Demek ki Yahya b. Muaz er-Râzî hazretleri ümit tarafı, neşe tarafı galip, halkı ümitlendirici;Demek ki Yahya b. Muaz er-Râzî hazretleri ümit tarafı, neşe tarafı galip, halkı ümitlendirici; "Korkmayın, şevke gelin, aşka gelin.” diye o tarafı fazla konuşan bir insanmış; bunu anlıyoruz."Korkmayın, şevke gelin, aşka gelin.” diye o tarafı fazla konuşan bir insanmış; bunu anlıyoruz. Bu sözlerin mânası o.

Bu sözlerin mânası o.

Ve ahsene'l-kelâme fîhi. "Recâ konusunda konuşmayı da pek güzel yapmıştır.”

Ve ahsene'l-kelâme fîhi. "Recâ konusunda konuşmayı da pek güzel yapmıştır.”

Recâ konusunu insanların iyice ikna olacağı, kabul edeceği, neşeleneceği,Recâ konusunu insanların iyice ikna olacağı, kabul edeceği, neşeleneceği, keyifleneceği bir şekilde anlatmayı da başarmış Yahya b. Muaz er-Râzî hazretleri. Vaiz tabi.

keyifleneceği bir şekilde anlatmayı da başarmış Yahya b. Muaz er-Râzî hazretleri. Vaiz tabi.

Vaizlerin, kürsüye çıktığı zaman her tarafı düşünmesi lazım…Vaizlerin, kürsüye çıktığı zaman her tarafı düşünmesi lazım… Kendisini dinleyenleri ne kırıp geçirmeli ne de gevşetmeli; orta kıvamda tutmalı.Kendisini dinleyenleri ne kırıp geçirmeli ne de gevşetmeli; orta kıvamda tutmalı. Bir başarı ister. Öyle de zarar böyle de zarar; dengede tutmasını bilmeli.

Bir başarı ister. Öyle de zarar böyle de zarar; dengede tutmasını bilmeli.

Ve kânû selâsete ihve. "Üç kardeş idiler.”

Ve kânû selâsete ihve. "Üç kardeş idiler.”

Kimler?

Yahya ve İsmâilün ve İbrâhimün. "Birisi Yahya, birisi ağabeyi, birisi kardeşi.”

Kimler?

Yahya ve İsmâilün ve İbrâhimün. "Birisi Yahya, birisi ağabeyi, birisi kardeşi.”

Bu ortanca imiş; İsmail ve İbrahim…

Bu ortanca imiş; İsmail ve İbrahim…

Ve ekberühüm sinnen İsmâîlü. "Yaşca en büyükleri İsmail isimli kardeşi idi.”Ve ekberühüm sinnen İsmâîlü. "Yaşca en büyükleri İsmail isimli kardeşi idi.” Ve Yahyâ evsatühüm. "-Bizim hayatını okuduğumuz- Yahya b Muaz er-Râzî, ortancaları idi.”Ve Yahyâ evsatühüm. "-Bizim hayatını okuduğumuz- Yahya b Muaz er-Râzî, ortancaları idi.” Ve asğarühüm İbrâhîmü. "En küçükleri de İbrahim er-Râzî idi.”Ve asğarühüm İbrâhîmü. "En küçükleri de İbrahim er-Râzî idi.” Ve küllühüm kâne zühhâden. "Hepsi de sûfî, zahid insanlar idi.”

Ve küllühüm kâne zühhâden. "Hepsi de sûfî, zahid insanlar idi.”

Zühhâd, "zahidler” demek, "sûfîler” demek; Zühhâd, "zahidler” demek, "sûfîler” demek; hepsi de dünyayı terk edip âhirete rağbet edip ibadetle ömrünü geçiren; hepsi de dünyayı terk edip âhirete rağbet edip ibadetle ömrünü geçiren; dünyanın malına mülküne, devletine, makamına, parasına puluna itibar etmeyen zahid kimselermiş.dünyanın malına mülküne, devletine, makamına, parasına puluna itibar etmeyen zahid kimselermiş. Üç kardeş de öyle imiş. Demek ki sülale soydan böyle, takvâ ehli insanlar...

Üç kardeş de öyle imiş. Demek ki sülale soydan böyle, takvâ ehli insanlar...

Ve İbrâhîmü haraca mea Yahyâ ilâ Horasâne.Ve İbrâhîmü haraca mea Yahyâ ilâ Horasâne. "Yahya ile -bu ortanca- küçük kardeşi İbrahim, Horasan'a beraber çıktılar.”"Yahya ile -bu ortanca- küçük kardeşi İbrahim, Horasan'a beraber çıktılar.” Ve tüveffiye fî mâ beyne Neysâbûre ve Belh. "Nişabur ile Belh şehri arasında bir yerde ölüvermiş.”

Ve tüveffiye fî mâ beyne Neysâbûre ve Belh. "Nişabur ile Belh şehri arasında bir yerde ölüvermiş.”

Allah rahmet eylesin, küçük kardeş ölmüş.Allah rahmet eylesin, küçük kardeş ölmüş. Herhalde ilim öğrenmeye bir şehirden bir şehre giderlerken Yahya, kardeşini de yanına almış;Herhalde ilim öğrenmeye bir şehirden bir şehre giderlerken Yahya, kardeşini de yanına almış; fakat kardeşi Nişabur ile Belh arasında vefat etmiş.

fakat kardeşi Nişabur ile Belh arasında vefat etmiş.

Belh, Mevlânâ'nın şehri biliyorsunuz, İbrahim b. Edhem'in şehri.Belh, Mevlânâ'nın şehri biliyorsunuz, İbrahim b. Edhem'in şehri. Nişabur da Hacı Bektaş-ı Velî'nin şehri. Bu kitabı yazan Sülemî de Nişaburlu.

Nişabur da Hacı Bektaş-ı Velî'nin şehri. Bu kitabı yazan Sülemî de Nişaburlu.

Ve kıyle innehû mâte fî ba'dı bilâdi Cüzcan.Ve kıyle innehû mâte fî ba'dı bilâdi Cüzcan. "-Bir başka rivayet de var.-"-Bir başka rivayet de var.- Denildi ki bu İbrahim adlı kardeş Cüzcan beldelerinin birisinde vefat etti.”

Denildi ki bu İbrahim adlı kardeş Cüzcan beldelerinin birisinde vefat etti.”

Ba'd. "Birisi” demek, gayr-i muayyen.

Ba'd. "Birisi” demek, gayr-i muayyen.

İnnehû mâte fî ba'dı bilâdi Cüzcan. "O, Cüzcan beldelerinin birisinde vefat etti.”

İnnehû mâte fî ba'dı bilâdi Cüzcan. "O, Cüzcan beldelerinin birisinde vefat etti.”

"Bazısında” değil, "birisinde” demek, ba'd.

"Bazısında” değil, "birisinde” demek, ba'd.

Cüzcan neresi imiş?

Aşağıda, bakalım;

Cüzcan neresi imiş?

Aşağıda, bakalım;

Cüzcan, el-Cûze cân; ismü kûretin vâsiatin, min kûri Belh.Cüzcan, el-Cûze cân; ismü kûretin vâsiatin, min kûri Belh. "Belh'in mahallelerinden, civarındaki kasabalarından büyük bir kasaba idi.”

"Belh'in mahallelerinden, civarındaki kasabalarından büyük bir kasaba idi.”

"Cüzcan, Horasan'daki Belh'in kasabalarından birisi idi.”

"Cüzcan, Horasan'daki Belh'in kasabalarından birisi idi.”

Ama yine doğru oluyor. İlk söz de doğru oluyor. Zaten "Nişabûr ile Belh arasında öldü.” demişti.

Ama yine doğru oluyor. İlk söz de doğru oluyor. Zaten "Nişabûr ile Belh arasında öldü.” demişti.

İkinci söz de; Cüzcan'da Belh'e bağlı bir yer olduğuna göre yine doğru olmuş oluyor;İkinci söz de; Cüzcan'da Belh'e bağlı bir yer olduğuna göre yine doğru olmuş oluyor; ama biraz daha netleşmiş oluyor. Öldüğü yeri kesin söylemiş oluyor.

ama biraz daha netleşmiş oluyor. Öldüğü yeri kesin söylemiş oluyor.

Ve hiye beyne Mervü'r-rûz ve Belh. "Mervrûz ve Belh arasında bir yerdir.” dedi.

Ve hiye beyne Mervü'r-rûz ve Belh. "Mervrûz ve Belh arasında bir yerdir.” dedi.

Demek ki bir kardeş, Belh'e giderken vefat etmiş,Demek ki bir kardeş, Belh'e giderken vefat etmiş, Allah cümle geçmişlerimizle beraber ona da rahmet etsin.Allah cümle geçmişlerimizle beraber ona da rahmet etsin. O da zahidlerdenmiş; ârif, salih bir kimse imiş.

O da zahidlerdenmiş; ârif, salih bir kimse imiş.

Ve ekâme bihâ müddeten. "Orada bir müddet ikamet etti, kaldı.”

Ve ekâme bihâ müddeten. "Orada bir müddet ikamet etti, kaldı.”

Kim?

Kardeşi ölmüş ama Yahya bir müddet orada ikamet etmiş.

Kim?

Kardeşi ölmüş ama Yahya bir müddet orada ikamet etmiş.

Sümme racea ilâ Nisâbûr. "Sonra Nişabûr şehrine geri dönmüş.”

Sümme racea ilâ Nisâbûr. "Sonra Nişabûr şehrine geri dönmüş.”

Bizim "Nişabûr” dediğimiz şehre Araplar Neysâbûr diyorlar, aslı Neyşâpûr, Farsça'sı şın ve p iledir,Bizim "Nişabûr” dediğimiz şehre Araplar Neysâbûr diyorlar, aslı Neyşâpûr, Farsça'sı şın ve p iledir, ama Arapça'da p harfi olmadığından böyle telaffuz etmişler. Onlar Neysâbûr demişler.

ama Arapça'da p harfi olmadığından böyle telaffuz etmişler. Onlar Neysâbûr demişler.

Neysâbûr, Arap fatihlerin fethettikleri ve ordugâh yaptıkları bir şehir ve orada çok Arap var.Neysâbûr, Arap fatihlerin fethettikleri ve ordugâh yaptıkları bir şehir ve orada çok Arap var. Etrafı çevrili, kalesi olan, ordugâhı olan bir şehir…

Etrafı çevrili, kalesi olan, ordugâhı olan bir şehir…

Ve mâte bihâ senete semânîne ve hamsîne ve mieteyn. "Orada 258 senesinde vefat etti.”

Ve mâte bihâ senete semânîne ve hamsîne ve mieteyn. "Orada 258 senesinde vefat etti.”

Kim?

Yahya. Vaiz olan Yahya b. Muaz er-Râzî, 258 hicrî senesinde vefat etti.
Kim?

Yahya. Vaiz olan Yahya b. Muaz er-Râzî, 258 hicrî senesinde vefat etti.
Yani Peygamber Efendimiz'in hicretinden 258 kamerî sene geçtikten sonra vefat etmiş.

Yani Peygamber Efendimiz'in hicretinden 258 kamerî sene geçtikten sonra vefat etmiş.

Tabi kamerî sene ile hicrî sene aynı değil; arasındaki farkı nasıl bulacağımızı daha önce söylemiştik.Tabi kamerî sene ile hicrî sene aynı değil; arasındaki farkı nasıl bulacağımızı daha önce söylemiştik. Ama kesin olarak bilmek için hicrî tarihi miladîye çevirmek için çevirme kılavuzları vardır.Ama kesin olarak bilmek için hicrî tarihi miladîye çevirmek için çevirme kılavuzları vardır. O, alim kardeşlerimizin, ilme meraklı kardeşlerimizin masasında bulunur.O, alim kardeşlerimizin, ilme meraklı kardeşlerimizin masasında bulunur. Orada 258'i bulurlar; hicrî, miladî ne oluyor, orada görürler.Orada 258'i bulurlar; hicrî, miladî ne oluyor, orada görürler. Ne olduğunu cetvellerden takip etmek en iyisi...Ne olduğunu cetvellerden takip etmek en iyisi... 258'de, yani hicrî üçüncü asrın ortasında vefat etmiş.

258'de, yani hicrî üçüncü asrın ortasında vefat etmiş.

Ve reve'l-hadîse. "Hadis de rivayet etmiş.”

Ve reve'l-hadîse. "Hadis de rivayet etmiş.”

Vaiz ya kendisi; ilm-i hadîs ile meşgul olmuş. Tabi herkes hadis okur. Vaiz ya kendisi; ilm-i hadîs ile meşgul olmuş. Tabi herkes hadis okur. Ben de okuyorum, siz de okuyorsunuz.Ben de okuyorum, siz de okuyorsunuz. Ama hadisi okumak başka; bir de gidip alimden hadisi alıpAma hadisi okumak başka; bir de gidip alimden hadisi alıp rivayet salahiyeti olup kendisinin de başkasına rivayet etmesi başka.rivayet salahiyeti olup kendisinin de başkasına rivayet etmesi başka. O zaman ismi hadisi rivayet senedine giriyor. O daha önemli, kıymetli.

O zaman ismi hadisi rivayet senedine giriyor. O daha önemli, kıymetli.

İmam Mâlik, Mâlikî mezhebinin kurucusu, imam…İmam Mâlik, Mâlikî mezhebinin kurucusu, imam… Hem fakîh, fıkıh ilminde üstat, mezhep sahibi; hem de muhaddis, hadis alimi imiş.

Hem fakîh, fıkıh ilminde üstat, mezhep sahibi; hem de muhaddis, hadis alimi imiş.

İmam Mâlik, birisi kapısını çaldığı zaman kapıyı açıp,İmam Mâlik, birisi kapısını çaldığı zaman kapıyı açıp, "Hoş geldiniz, arzunuz nedir? Buyurun.” dermiş.

"Hoş geldiniz, arzunuz nedir? Buyurun.” dermiş.

"Fıkıhtan bir mesele soracağım hocam, bir fetva soracağım.” derse,"Fıkıhtan bir mesele soracağım hocam, bir fetva soracağım.” derse, "Buyur, sor bakalım.” dermiş, cevaplandırırmış.

"Buyur, sor bakalım.” dermiş, cevaplandırırmış.

Bakın bu çok önemli.Bakın bu çok önemli. İmam Mâlik, Mâlikî mezhebinin imamı, el-Muvattâ'yı Kitâbü'l-muvattâ'yı yazan alim.

İmam Mâlik, Mâlikî mezhebinin imamı, el-Muvattâ'yı Kitâbü'l-muvattâ'yı yazan alim.

"Yok, efendim ben mesele sormaya gelmedim."Yok, efendim ben mesele sormaya gelmedim. 'Siz Peygamber Efendimiz'den hadis topluyorsunuz da nakil ve rivayet ediyorsunuz.' diye duydum.'Siz Peygamber Efendimiz'den hadis topluyorsunuz da nakil ve rivayet ediyorsunuz.' diye duydum. Sizden hadis yazmaya geldim.Sizden hadis yazmaya geldim. Sizden hadis alacağım, yazacağım, ben de başkasına rivayet salahiyetine sahip olacağım, Sizden hadis alacağım, yazacağım, ben de başkasına rivayet salahiyetine sahip olacağım, sizden imza alacağım, icazet alacağım, ben de başkasına vereceğim.”

sizden imza alacağım, icazet alacağım, ben de başkasına vereceğim.”

Şerefli bir şey…

"Öyle mi? O zaman, buyur otur minderde.” dermiş.

Şerefli bir şey…

"Öyle mi? O zaman, buyur otur minderde.” dermiş.

Kendisi içeri girer, gusül abdesti alırmış.Kendisi içeri girer, gusül abdesti alırmış. Zaten abdestli mübarek, temiz geziyor; ama "Hadis rivayet edeceğim.” diye,Zaten abdestli mübarek, temiz geziyor; ama "Hadis rivayet edeceğim.” diye, "Peygamber Efendimiz'in sözünü rivayet edeceğim.” diye tekrar alırmış."Peygamber Efendimiz'in sözünü rivayet edeceğim.” diye tekrar alırmış. Hürmete, sevgiye, saygıya bakın. Hürmete, sevgiye, saygıya bakın. Peygamber Efendimiz'in hadisine bile hürmetine bakın; kendisine değil, zâtına değil, Peygamber Efendimiz'in hadisine bile hürmetine bakın; kendisine değil, zâtına değil, mübarek hayaline, görüntüsüne değil, kabrine değil,mübarek hayaline, görüntüsüne değil, kabrine değil, "Bir hadîs-i şerîfini ağzından ötekisine söyleyecek.” diye içeri giriyor, gusül abdesti alıyor.

"Bir hadîs-i şerîfini ağzından ötekisine söyleyecek.” diye içeri giriyor, gusül abdesti alıyor.

Başka hiçbir zaman giymediği en güzel cübbesini giyermiş,Başka hiçbir zaman giymediği en güzel cübbesini giyermiş, başına en güzel sarığını sararmış, yani "bayramlık” diyelim.başına en güzel sarığını sararmış, yani "bayramlık” diyelim. Bayramlık da değil; ancak hadis rivayet ederken giydiği elbisesini giyermiş.

Bayramlık da değil; ancak hadis rivayet ederken giydiği elbisesini giyermiş.

Ondan sonra içeriye güzel kokular, tütsüler yaktırırmış, en güzel rahleyi kurdururmuş.Ondan sonra içeriye güzel kokular, tütsüler yaktırırmış, en güzel rahleyi kurdururmuş. En güzel rahlesi artık cevizden miydi, sedefle işlemeli miydi neyse, hayalinizde canlandırın.En güzel rahlesi artık cevizden miydi, sedefle işlemeli miydi neyse, hayalinizde canlandırın. Üstüne en güzel örtüleri örttürürmüş.Üstüne en güzel örtüleri örttürürmüş. Gusül abdesti almış, güzel kokular sürünmüş, misvaklanmış olarak gelirmiş.Gusül abdesti almış, güzel kokular sürünmüş, misvaklanmış olarak gelirmiş. Edeple, diz çökermiş otururmuş, karşısındakini de diz çöktürtürmüş;

Edeple, diz çökermiş otururmuş, karşısındakini de diz çöktürtürmüş;

"Ben falancadan işittim. O falancadan işitmiş, o falancadan işitmiş,"Ben falancadan işittim. O falancadan işitmiş, o falancadan işitmiş, o da falanca sahâbeden duymuş ki Peygamber Efendimiz şöyle dedi.” diye,o da falanca sahâbeden duymuş ki Peygamber Efendimiz şöyle dedi.” diye, hadisi tane tane senedi ile beraber rivayet edermiş.

hadisi tane tane senedi ile beraber rivayet edermiş.

O da yazarmış, meclis öyle dağılırmış.O da yazarmış, meclis öyle dağılırmış. İmam Mâlik'in hadis ilmine verdiği kıymete bakın. Bizim halimize bakın.

İmam Mâlik'in hadis ilmine verdiği kıymete bakın. Bizim halimize bakın.

Biz nasılız, onlar nasıl?

Biz niye böyleyiz, onlar niye öyle, anlaşılıyor.

Biz nasılız, onlar nasıl?

Biz niye böyleyiz, onlar niye öyle, anlaşılıyor.

Sevgi, saygı, hürmet, kıymet bilme onlarda nasıl, bizde nasıl?

Sevgi, saygı, hürmet, kıymet bilme onlarda nasıl, bizde nasıl?

Ve reve'l-hadîs.

Yahya b Muaz er-Râzî için "Hadis de rivayet etti.” diyor.

Ve reve'l-hadîs.

Yahya b Muaz er-Râzî için "Hadis de rivayet etti.” diyor.

Sülemî ne demek istiyor?

"O kıymetli bir zât; hadis de rivayet eden bir insan” diyor.

Sülemî ne demek istiyor?

"O kıymetli bir zât; hadis de rivayet eden bir insan” diyor.

Medih için söylüyor; "Sıradan bir alim değil, ciddi bir kimse,Medih için söylüyor; "Sıradan bir alim değil, ciddi bir kimse, Peygamber Efendimiz'den hadis de rivayet etmiş bir râvî” diyor ve misalini veriyor.

Peygamber Efendimiz'den hadis de rivayet etmiş bir râvî” diyor ve misalini veriyor.

Haddesenâ Muhammedü'bnü Ahmede'bni'l-Haseni Sülemî söylüyor;Haddesenâ Muhammedü'bnü Ahmede'bni'l-Haseni Sülemî söylüyor; "Bana Hasan oğlu Ahmed oğlu Muhammed söyledi.”"Bana Hasan oğlu Ahmed oğlu Muhammed söyledi.” Kâle haddesenâ Aliyyü'bnü Muhammedini'l-Ezraku. "Ona Muhammed el-Ezrak oğlu Ali söylemiş.”

Kâle haddesenâ Aliyyü'bnü Muhammedini'l-Ezraku. "Ona Muhammed el-Ezrak oğlu Ali söylemiş.”

Haddesenâ Muhammedü'bnü Abdik. "Ona da Abdik oğlu Muhammed söylemiş.”Haddesenâ Muhammedü'bnü Abdik. "Ona da Abdik oğlu Muhammed söylemiş.” Kâle semi'tü Yahye'bne Muâzini'r-râziyye el-vâize.Kâle semi'tü Yahye'bne Muâzini'r-râziyye el-vâize. "Abdik oğlu Muhammed de demiş ki; 'Ben o meşhur vaiz olan Yahya b. Muaz er-Râzî'den işittim ki.”"Abdik oğlu Muhammed de demiş ki; 'Ben o meşhur vaiz olan Yahya b. Muaz er-Râzî'den işittim ki.” Yezküru an Hamdâne'bni Îse'l-Belhiyyi.

Yezküru an Hamdâne'bni Îse'l-Belhiyyi.

En son râvî "kulağımla işittim ki” demiş: Hamdan bin İsa el-Belhî. "Belhli İsa oğlu Hamdan.”En son râvî "kulağımla işittim ki” demiş: Hamdan bin İsa el-Belhî. "Belhli İsa oğlu Hamdan.” Ani'z-Zebrikan, an Şa'bî. "O da Şa'bî'den.” An İbni Abbas. "O da İbn Abbas radıyallahu anhümâ'dan.

Ani'z-Zebrikan, an Şa'bî. "O da Şa'bî'den.” An İbni Abbas. "O da İbn Abbas radıyallahu anhümâ'dan.

Kâle. "Şöyle dediğini naklediyor.”

Kâle. "Şöyle dediğini naklediyor.”

Demek ki kâle, Resûllullah'a kadar gelmedi, İbn Abbas'a kadar geldi.

Demek ki kâle, Resûllullah'a kadar gelmedi, İbn Abbas'a kadar geldi.

et-Takvâ keramü'l-huluki ve tıybü'l-mat'ami.

et-Takvâ keramü'l-huluki ve tıybü'l-mat'ami.

Tabi İbn Abbas sözü kendisi de söylemiş olabilir.Tabi İbn Abbas sözü kendisi de söylemiş olabilir. Peygamber'den de nakledilmiş olabilir; ondan da söylemiş olabilir.Peygamber'den de nakledilmiş olabilir; ondan da söylemiş olabilir. Ama bazı alimler, sahabenin sözüne eser derler veyahut onu da hadis kısmına dahil ederler.Ama bazı alimler, sahabenin sözüne eser derler veyahut onu da hadis kısmına dahil ederler. Onun için İbn Abbas radıyallahu anhümâ'nın sözünü "Hadis de rivayet etti.” dedikten sonra söylüyor.

Onun için İbn Abbas radıyallahu anhümâ'nın sözünü "Hadis de rivayet etti.” dedikten sonra söylüyor.

İbn Abbas ne demiş?

İbn Abbas ne demiş?

Bu sözü ya dini bilgisine dayanarak söyledi ya da Peygamber Efendimiz'den duyarak söyledi.Bu sözü ya dini bilgisine dayanarak söyledi ya da Peygamber Efendimiz'den duyarak söyledi. O belli değil. Diyor ki;

et-Takvâ keramü'l-huluki ve tıybü'l-mat'ami.

O belli değil. Diyor ki;

et-Takvâ keramü'l-huluki ve tıybü'l-mat'ami.

Takvâ, çok duyduğumuz bir kelime ama çok önemli bir kelime.Takvâ, çok duyduğumuz bir kelime ama çok önemli bir kelime. Duymak yetmez. Künhünü anlamak ve uygulamak lazım... Çünkü Allah emrediyor.

Duymak yetmez. Künhünü anlamak ve uygulamak lazım... Çünkü Allah emrediyor.

İtteku'llah, fe'tteku'llah diye nice nice âyet-i kerîmede emrediyor.

İtteku'llah, fe'tteku'llah diye nice nice âyet-i kerîmede emrediyor.

Takvâ ile ilgili tüyleri diken diken eden âyet-i kerîme hangisidir?

Takvâ ile ilgili tüyleri diken diken eden âyet-i kerîme hangisidir?

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Bismillâhirrahmânirrahîm.

Yâ eyyühe'llezîne âmenû itteku'llâhe hakka tükâtihî. Ve lâ temûtünne illâ ve entüm müslimûn.

Yâ eyyühe'llezîne âmenû itteku'llâhe hakka tükâtihî. Ve lâ temûtünne illâ ve entüm müslimûn.

"Ey iman edenler!”

İnsanın tüyleri diken diken oluyor.

"Ey iman edenler!”

İnsanın tüyleri diken diken oluyor.

"Ey iman edenler!”

İttekullâhe hakka tükâtihî.
"Ey iman edenler!”

İttekullâhe hakka tükâtihî.
"Allah'tan nasıl korkmanız, nasıl sakınmanız gerekiyorsa öyle sakının.”

"Allah'tan nasıl korkmanız, nasıl sakınmanız gerekiyorsa öyle sakının.”

Ve lâ temûtünne illâ ve entüm müslimûn.

Sakın ha başka türlü ölmeyin!

Ve lâ temûtünne illâ ve entüm müslimûn.

Sakın ha başka türlü ölmeyin!

İllâ ve entüm müslimûn. "Ancak tam müslüman olarak ölün.”

İllâ ve entüm müslimûn. "Ancak tam müslüman olarak ölün.”

"Allah'tan hakkıyla korkun, öyle yaşayın ve tam müslüman olarak ölün.”

"Allah'tan hakkıyla korkun, öyle yaşayın ve tam müslüman olarak ölün.”

Âyet-i kerîmede tehdit var.

Hakka tükâtihî. "Nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkun.”

Âyet-i kerîmede tehdit var.

Hakka tükâtihî. "Nasıl korkmak gerekiyorsa öyle korkun.”

Nasıl sakınmak gerekiyorsa gerektiği gibi hakkıyla sakının.

Nasıl sakınmak gerekiyorsa gerektiği gibi hakkıyla sakının.

Bir şeyi hakkıyla yapmak kolay mı?

Bir şeyi hakkıyla yapmak kolay mı?

Yani bir sanatı, bir mesleği; demirciliği, kömürcülüğü,Yani bir sanatı, bir mesleği; demirciliği, kömürcülüğü, sıvacılığı, marangozluğu hakkıyla yapmak kolay mı?

Hakkıyla takvâ...

sıvacılığı, marangozluğu hakkıyla yapmak kolay mı?

Hakkıyla takvâ...

Yani yapabildiğin kadar yapmayı emretmiyor da, Yani yapabildiğin kadar yapmayı emretmiyor da, hakka tükâtihî, hakkı neyse, hakkıyla takva ehli olmak nasılsa öyle.

hakka tükâtihî, hakkı neyse, hakkıyla takva ehli olmak nasılsa öyle.

Tabi o âyet-i kerîme indiği zaman sahâbe-i kiram;Tabi o âyet-i kerîme indiği zaman sahâbe-i kiram; "Takvâyı hakkıyla yerine getiremezsek mahvoluruz.” diye erimişler, sızlanmışlar, ağlamışlar.

"Takvâyı hakkıyla yerine getiremezsek mahvoluruz.” diye erimişler, sızlanmışlar, ağlamışlar.

Onun üzerine âyet-i kerîme inmiş.

Onun üzerine âyet-i kerîme inmiş.

Ve'tteku'llâhe me'steta'tüm.Ve'tteku'llâhe me'steta'tüm. "Gücünüzün, takatinizin yettiği miktarda takvâya sarılın, takvâ ehli olun.”

"Gücünüzün, takatinizin yettiği miktarda takvâya sarılın, takvâ ehli olun.”

O birincisine aykırı değil ama hatırlatıyor.O birincisine aykırı değil ama hatırlatıyor. Allahu Teâlâ hazretleri insana –Amenerrasûlü'de okuyoruz- takatinin üstünde bir şey yüklemiyor.

Allahu Teâlâ hazretleri insana –Amenerrasûlü'de okuyoruz- takatinin üstünde bir şey yüklemiyor.

Ve lâ tahmil aleynâ isran ke-mâ hameltehû ale'llezîne min kablinâ.Ve lâ tahmil aleynâ isran ke-mâ hameltehû ale'llezîne min kablinâ. Ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkâte le-nâ bih.

Ve lâ tuhammilnâ mâ lâ tâkâte le-nâ bih.

"Yâ Rabbi! Biz zayıfız, bizim üzerimize takatimizin üstünde bir yük yükleme!” diye"Yâ Rabbi! Biz zayıfız, bizim üzerimize takatimizin üstünde bir yük yükleme!” diye dua ettirdiğine göre takat esas.dua ettirdiğine göre takat esas. Onun için ve'ttekullâhe me'steta'tüm "Gücünüzün yettiği kadar” yapacaksınız.Onun için ve'ttekullâhe me'steta'tüm "Gücünüzün yettiği kadar” yapacaksınız. Yine hakkıyla olacak da, gücünün yettiğince yapmak mânasında Allahu a'lem.

Yine hakkıyla olacak da, gücünün yettiğince yapmak mânasında Allahu a'lem.

Tefsirin çok incelikleri var.

Tefsirin çok incelikleri var.

Takvâ bu. Takvâyı gücümüzün yettiğince, hakkıyla yapmaya çalışmakla emrolunmuşuz.Takvâ bu. Takvâyı gücümüzün yettiğince, hakkıyla yapmaya çalışmakla emrolunmuşuz. O halde takvâyı bilmemiz lazım.

O halde takvâyı bilmemiz lazım.

Takvâ ne demek?

Takvâ tasavvufun da özüdür, esasıdır, direğidir.
Takvâ ne demek?

Takvâ tasavvufun da özüdür, esasıdır, direğidir.
Takvayı bilmeyen tasavvufu hiç bilmez.Takvayı bilmeyen tasavvufu hiç bilmez. Boşuna sarık sarıp kavuk takıp cübbe giyip ortalıkta dolaşmasın. Takvâ önemli!

Boşuna sarık sarıp kavuk takıp cübbe giyip ortalıkta dolaşmasın. Takvâ önemli!

Takvâ ne?

"Sakınmak.”

Neden sakınmak?

Bazı âyetlerde buyruluyor ki;

Takvâ ne?

"Sakınmak.”

Neden sakınmak?

Bazı âyetlerde buyruluyor ki;

İtteku'llah. "Allah'tan sakının!”

Bazı âyet-i kerîmelerde de deniliyor ki;

İtteku'llah. "Allah'tan sakının!”

Bazı âyet-i kerîmelerde de deniliyor ki;

Fe'tteku'n-nâr. "Allah'ın cehenneminden sakının!”

Fe'tteku'n-nâr. "Allah'ın cehenneminden sakının!”

O da onun kahır yeri. Yine Allahtan sakınmak...O da onun kahır yeri. Yine Allahtan sakınmak... Demek ki "korkulacak bir şeyden sakınmak” demek. Müslümana takvâ emrediliyor.Demek ki "korkulacak bir şeyden sakınmak” demek. Müslümana takvâ emrediliyor. İlerde Tehlikeler var, cehennem var, Allah'ın hesabı var, mahkeme-İ kübrâ var.

İlerde Tehlikeler var, cehennem var, Allah'ın hesabı var, mahkeme-İ kübrâ var.

Fe men ya'mel miskâle zerratin hayran yerah. Ve men ya'mel miskâle zerratin şerran yerah.

Fe men ya'mel miskâle zerratin hayran yerah. Ve men ya'mel miskâle zerratin şerran yerah.

"Zerre ağırlığı kadar bir hayır yapsa karşılığını görecek. "Zerre ağırlığı kadar bir hayır yapsa karşılığını görecek. Zerre ağırlığı kadar hafif gibi görünen bir günah işleseZerre ağırlığı kadar hafif gibi görünen bir günah işlese onun da cezasını çekecek.” diye ince hesap var.

onun da cezasını çekecek.” diye ince hesap var.

İnsan bu hesaptan korkar. Allah'ın lütfu varsa insan onun elinden kaçmasından korkar. İnsan bu hesaptan korkar. Allah'ın lütfu varsa insan onun elinden kaçmasından korkar. Güzel tecelliler vesaireler varken nurları görüyorken kalbi nurlanmışkenGüzel tecelliler vesaireler varken nurları görüyorken kalbi nurlanmışken kalbi kararıverse ondan korkar. Elindeki imkânları kaçırmaktan korkar.

kalbi kararıverse ondan korkar. Elindeki imkânları kaçırmaktan korkar.

Korkacak, sakınacak. Takvâ "sakınmak” demek.Korkacak, sakınacak. Takvâ "sakınmak” demek. Havfullah "korkmak” demek, takvâ da "kendisini sakınmak, korumak,Havfullah "korkmak” demek, takvâ da "kendisini sakınmak, korumak, o duruma düşmemek için kollamak” demek.

Kollamak, "sakınmak” mânasında...

o duruma düşmemek için kollamak” demek.

Kollamak, "sakınmak” mânasında...

Burada korkmayı tarif ediyor.

Kim?

Abdullah b. Abbas radıyallahü anhümâ.

Burada korkmayı tarif ediyor.

Kim?

Abdullah b. Abbas radıyallahü anhümâ.

Genç sahâbi. Peygamber Efendimiz'in yanında bulunmuş;Genç sahâbi. Peygamber Efendimiz'in yanında bulunmuş; Efendimiz zaman zaman onu devesinin arkasına bindirmiş, hacca beraber gitmişler.Efendimiz zaman zaman onu devesinin arkasına bindirmiş, hacca beraber gitmişler. Hem zeki hem de gençliğinde Efendimiz'in sohbetinde bulunmuş, yanına oturmuş.Hem zeki hem de gençliğinde Efendimiz'in sohbetinde bulunmuş, yanına oturmuş. Amcası Abbas'ın oğlu olduğundan, akraba da olduğundan kıymetli bir kimse... Takvâyı tarif ediyor.

Amcası Abbas'ın oğlu olduğundan, akraba da olduğundan kıymetli bir kimse... Takvâyı tarif ediyor.

Sahâbe-i kiram takvâyı çok merak etmişler.Sahâbe-i kiram takvâyı çok merak etmişler. Siz merak etmiyorsunuz ama sahâbe-i kiram bu işin peşine çok düşmüş; Siz merak etmiyorsunuz ama sahâbe-i kiram bu işin peşine çok düşmüş; "Allah bize takvâyı emrediyor, nedir?” diye çok merak etmiş.

"Allah bize takvâyı emrediyor, nedir?” diye çok merak etmiş.

Hz. Ömer soruyor.

Kime soruyor.

Übeyy b. Ka'b radıyallahu anh'a Allahu a'lem.

Hz. Ömer soruyor.

Kime soruyor.

Übeyy b. Ka'b radıyallahu anh'a Allahu a'lem.

"Takvâ nedir?” diye soruyor.

"Takvâ nedir?” diye soruyor.

Hz. Ömer takvâyı bilmez mi? Arapça bilmiyor mu?

Onlar Arap lisanını konuşan insanlar.

Hz. Ömer takvâyı bilmez mi? Arapça bilmiyor mu?

Onlar Arap lisanını konuşan insanlar.

Bizim kadar Arapça bilmiyorlar mı? Niye birbirlerine soruyorlar?

Bizim kadar Arapça bilmiyorlar mı? Niye birbirlerine soruyorlar?

İnceliğini tam kavramak için.

İnceliğini tam kavramak için.

Hz. Ömer bile soruyor.

Onun için burada niçin takvâdan bahsediyor?

Hz. Ömer bile soruyor.

Onun için burada niçin takvâdan bahsediyor?

O zaman en çok konuşulan konulardan biri olduğundan.O zaman en çok konuşulan konulardan biri olduğundan. Şimdi Galtasaray Spartak maçı konuşuluyor ama o zaman takva konuşuluyor.

Şimdi Galtasaray Spartak maçı konuşuluyor ama o zaman takva konuşuluyor.

En mühim amaç cenneti kazanmaktı, Allah'ın sevdiği şeyleri bulmaktı, Allah'ın yolunda yürümekti.En mühim amaç cenneti kazanmaktı, Allah'ın sevdiği şeyleri bulmaktı, Allah'ın yolunda yürümekti. İnsanlar bugün parayı düşünüyor, politikayı düşünüyor.İnsanlar bugün parayı düşünüyor, politikayı düşünüyor. Gönlümüzde ve kafamızda en büyük olan şeyler bunlar değil.

Gönlümüzde ve kafamızda en büyük olan şeyler bunlar değil.

"Müslümanız elhamdülillah, camiye geliyoruz, namaz kılıyoruz,"Müslümanız elhamdülillah, camiye geliyoruz, namaz kılıyoruz, ramazan geldiği zaman orucumuzu da tutuyoruz, paramız olursa hacca da gidiyoruz, ramazan geldiği zaman orucumuzu da tutuyoruz, paramız olursa hacca da gidiyoruz, zekâtımızı da veriyoruz.zekâtımızı da veriyoruz. İslâm'ın şartları; kelime-i şehâdet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek. İslâm'ın şartları; kelime-i şehâdet getirmek, namaz kılmak, oruç tutmak, zekât vermek, hacca gitmek. Tamam, beşini de yaptık, bitti sanıyor; bunlarla İslâm'ın bittiğini sanan insanlar var.Tamam, beşini de yaptık, bitti sanıyor; bunlarla İslâm'ın bittiğini sanan insanlar var. Bilmiyor ki en mühim emirlerinden birisi takvâ,Bilmiyor ki en mühim emirlerinden birisi takvâ, bilmiyor ki tasavvuf konusu olan birçok mânevî huy var, hal var.bilmiyor ki tasavvuf konusu olan birçok mânevî huy var, hal var. Onlar çok önemli, ihlas çok önemli, takvâ çok önemli, gıybet etmemek çok önemli.

Onlar çok önemli, ihlas çok önemli, takvâ çok önemli, gıybet etmemek çok önemli.

Millet harıl harıl gıybet ediyor. Âyet-i kerîmede "ölü eti yemek” diyor.Millet harıl harıl gıybet ediyor. Âyet-i kerîmede "ölü eti yemek” diyor. Millet gıybetten geçmiyor, ölü eti yemekten vazgeçmiyor.

Millet gıybetten geçmiyor, ölü eti yemekten vazgeçmiyor.

Ve lâ ya'teb ba'dukum ba'dâ.

Ve lâ ya'teb ba'dukum ba'dâ.

Allahu Teâlâ hazretleri; "Biriniz ötekisini gıybet etmesin.” diyor, "baş üstüne” diyeceğiz.Allahu Teâlâ hazretleri; "Biriniz ötekisini gıybet etmesin.” diyor, "baş üstüne” diyeceğiz. Müslümanlardan "baş üstüne” demeyen yok; dili ile "baş üstüne” diyor da bunu tutan yok.Müslümanlardan "baş üstüne” demeyen yok; dili ile "baş üstüne” diyor da bunu tutan yok. Dili ile gıybet etmeyen insan yok.

Dili ile gıybet etmeyen insan yok.

E yuhibbu ehadüküm en ye'küle lahme ehîhi fe-kerihtumûh.

E yuhibbu ehadüküm en ye'küle lahme ehîhi fe-kerihtumûh.

Kardeşiniz ölmüşse onun etini hatır hutur yemeyi sever misiniz?Kardeşiniz ölmüşse onun etini hatır hutur yemeyi sever misiniz? İster mi sizden biriniz, istemez. Bak nasıl yüzünüzü buruşturdunuz, iğrendiniz.İster mi sizden biriniz, istemez. Bak nasıl yüzünüzü buruşturdunuz, iğrendiniz. "Ayy, öyle bir şey istemem!”

O zaman niye gıybet ediyorsun?

Etmemek lazım.

"Ayy, öyle bir şey istemem!”

O zaman niye gıybet ediyorsun?

Etmemek lazım.

Gıybeti bilmiyor, ihlâsı bilmiyor, sadakati bilmiyor, vefayı bilmiyor.

Gıybeti bilmiyor, ihlâsı bilmiyor, sadakati bilmiyor, vefayı bilmiyor.

İnne'l-ahde kâne mes'ûlâ.

İnne'l-ahde kâne mes'ûlâ.

Allah celle celalühü buyuruyor ki "Ahd edenin ahdinde durmasını isterim.Allah celle celalühü buyuruyor ki "Ahd edenin ahdinde durmasını isterim. Ahdinde durmazsa hesabını sorarım.”

Ahdine sadakat gösteren var mı?

Ahdinde durmazsa hesabını sorarım.”

Ahdine sadakat gösteren var mı?

Ticarî anlaşmalar havada, kira anlaşmaları havada,Ticarî anlaşmalar havada, kira anlaşmaları havada, arkadaşlık sözleri havada, hani nerede vefalılar?

arkadaşlık sözleri havada, hani nerede vefalılar?

"Ben Vefa'lıyım. Rahatlıkla söyleyebilirim."Ben Vefa'lıyım. Rahatlıkla söyleyebilirim. Kimsede inkâr edemez; ben vefalıyım; çünkü Vefa Lisesi'nden mezunum.”

Kimsede inkâr edemez; ben vefalıyım; çünkü Vefa Lisesi'nden mezunum.”

Millet bu kadar vefalı! Veya Vefa semtinde oturuyor, bozacının yanında. Tamam Vefa'lı.

Millet bu kadar vefalı! Veya Vefa semtinde oturuyor, bozacının yanında. Tamam Vefa'lı.

Öyle şey olur mu?

Ahdine vefa gösterecek. Allah'a ahdi var.
Öyle şey olur mu?

Ahdine vefa gösterecek. Allah'a ahdi var.
Yaptığı anlaşmalar var, ticarî anlaşmalar var, verdiği söz var.

Yaptığı anlaşmalar var, ticarî anlaşmalar var, verdiği söz var.

Bizim Bahtiyar Amca hep hatırıma gelir, söylerim. Allah cümle geçmişlerimizle beraber ona da rahmet eylesin. Bizim Bahtiyar Amca hep hatırıma gelir, söylerim. Allah cümle geçmişlerimizle beraber ona da rahmet eylesin. Fatih'te üç katlı evini satıyor. Fatih'te üç katlı evini satıyor. Akşam birisi gelmiş, konuşmuş; "Tamam, sattım sana.” demiş, gitmiş.Akşam birisi gelmiş, konuşmuş; "Tamam, sattım sana.” demiş, gitmiş. Ertesi gün bu evin satıldığını bir başkası duymuş, Bahtiyar Amca'nın yanına gelmiş,

Ertesi gün bu evin satıldığını bir başkası duymuş, Bahtiyar Amca'nın yanına gelmiş,

"Bahtiyar amca.” demiş.

"Buyur evladım.” demiş.

"Bahtiyar amca.” demiş.

"Buyur evladım.” demiş.

"Evini satıyormuşsun?”

"Sattım.” demiş.

"Evini satıyormuşsun?”

"Sattım.” demiş.

"Kime sattın?”

"İşte birisi geldi konuştum, sattım.”

"Kime sattın?”

"İşte birisi geldi konuştum, sattım.”

"Parasını aldın mı?”

"Yok, daha almadım.”

"Parasını aldın mı?”

"Yok, daha almadım.”

"Kaça sattın?”

"Şu kadara sattım.”

"Kaça sattın?”

"Şu kadara sattım.”

Yani diyelim ki bugününün parasıyla 400 milyona sattı; Fatih'te üç katlı bir ev...

Demiş ki,

Yani diyelim ki bugününün parasıyla 400 milyona sattı; Fatih'te üç katlı bir ev...

Demiş ki,

"Ben sana 650 vereyim; yüzde elli daha fazla vereyim. Zaten daha ötekinden de para almamışsın.”

"Ben sana 650 vereyim; yüzde elli daha fazla vereyim. Zaten daha ötekinden de para almamışsın.”

Bahtiyar amca kaşlarını çatmış, yerinden şöyle bir arslan gibi doğrulmuş;

Bahtiyar amca kaşlarını çatmış, yerinden şöyle bir arslan gibi doğrulmuş;

"Bana bak! Sen benim 'Sattım.' dediğimi duymadın galiba, yıkıl karşımdan, ben söz verdim.” demiş.

"Bana bak! Sen benim 'Sattım.' dediğimi duymadın galiba, yıkıl karşımdan, ben söz verdim.” demiş.

Nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun. İşte ahde vefa.Nur içinde yatsın, mekânı cennet olsun. İşte ahde vefa. Daha kapora almadı. İslâm'da alışverişten cayma hakkı da var. O hak da var.

Daha kapora almadı. İslâm'da alışverişten cayma hakkı da var. O hak da var.

Bizim yakınlarımızdan birisi, malını satmış.Bizim yakınlarımızdan birisi, malını satmış. Ev halkı "Evimizi niye sattın?” diye ağlamaya başlamışlar. Sattığı adama gitmiş;

Ev halkı "Evimizi niye sattın?” diye ağlamaya başlamışlar. Sattığı adama gitmiş;

"Vallahi ben utanıyorum. Evi sana sattım ama evdekiler ağlaşıyorlar.” demiş.

"Vallahi ben utanıyorum. Evi sana sattım ama evdekiler ağlaşıyorlar.” demiş.

Satın alan da;

"Peki, öyleyse iade ettim.” demiş.

Satın alan da;

"Peki, öyleyse iade ettim.” demiş.

Allah rahmet eylesin, o da nur içinde yatsın.Allah rahmet eylesin, o da nur içinde yatsın. O da güzel bir şey; satın almış, "geçmiş ola” demiyor.

O da güzel bir şey; satın almış, "geçmiş ola” demiyor.

Köylünün birisi Hacı Bayram camiine gelmiş. Oradaki birine bir yüzük göstermiş;

Köylünün birisi Hacı Bayram camiine gelmiş. Oradaki birine bir yüzük göstermiş;

"Bu yüzüğü alır mısın?” demiş.

"Bu yüzüğü alır mısın?” demiş.

"Vallahi ben yüzükten anlamam, seni bir tanıdık kuyumcuya götüreyim."Vallahi ben yüzükten anlamam, seni bir tanıdık kuyumcuya götüreyim. Bu yüzüğü gösterelim. Nereden buldun?” demiş.

Bu yüzüğü gösterelim. Nereden buldun?” demiş.

"Tarlayı kazarken buldum, şöyle bir yüzük, üstünde de kırmızı bir taş var."Tarlayı kazarken buldum, şöyle bir yüzük, üstünde de kırmızı bir taş var. Kırmızı taşın içinde de aslan motifi var.” demiş.

Kırmızı taşın içinde de aslan motifi var.” demiş.

Bir tanıdık kuyumcuya götürmüşler, kuyumcu mütehassısa vermiş.Bir tanıdık kuyumcuya götürmüşler, kuyumcu mütehassısa vermiş. Tezgâhın arkasındaki mütehassıs da yakından dürbün gibi, büyüteç gibi bir şeyle incelemiş.Tezgâhın arkasındaki mütehassıs da yakından dürbün gibi, büyüteç gibi bir şeyle incelemiş. Dükkânın patronuna eli ile "tamam, iyi yüzük” demiş. Rakamları söylediler, ama unuttum.Dükkânın patronuna eli ile "tamam, iyi yüzük” demiş. Rakamları söylediler, ama unuttum. Getiren köylüye beş bin lira vermişler; o da sevinerek gitmiş.Getiren köylüye beş bin lira vermişler; o da sevinerek gitmiş. O zamanın parası, mesela şimdinin beş yüz bini diyelim.O zamanın parası, mesela şimdinin beş yüz bini diyelim. Kuyumcuya götürenin de kapıdan çıkarken cebine ellerini bir sokmuşlar, bir çıkarmışlar.Kuyumcuya götürenin de kapıdan çıkarken cebine ellerini bir sokmuşlar, bir çıkarmışlar. O da Hacı Bayram'ın oraya, dükkânına gelince bakmış ki cebinde bir zarf var.O da Hacı Bayram'ın oraya, dükkânına gelince bakmış ki cebinde bir zarf var. Zarfı açmış, onun da içinde beş bin lira…

Zarfı açmış, onun da içinde beş bin lira…

"Sen bu adamı bize getirdin.” diye beş bin lira,"Sen bu adamı bize getirdin.” diye beş bin lira, "yüzüğünü sattı” diye satana da beş bin lira."yüzüğünü sattı” diye satana da beş bin lira. Bundan otuz sene öncenin beş bin lirası ne kadarsa artık. O zamanın çok parası.

Bundan otuz sene öncenin beş bin lirası ne kadarsa artık. O zamanın çok parası.

Adam sevinmiş; "oh” demiş, aracı olduk, kısa yoldan köşeyi döndük, para kazandık.Adam sevinmiş; "oh” demiş, aracı olduk, kısa yoldan köşeyi döndük, para kazandık. Zarfın içinde aylık değil belki de yıllık gelir var; çünkü aslî maaşlar 35 lira. Zarfın içinde aylık değil belki de yıllık gelir var; çünkü aslî maaşlar 35 lira. Ben ilk girdiğim zamanlar 350 lira maaş alırdım.Ben ilk girdiğim zamanlar 350 lira maaş alırdım. On mislisi 3500 lira, bir senelikten fazla o zamanlar. Bir asistanın bir senelik maaşından fazla...

On mislisi 3500 lira, bir senelikten fazla o zamanlar. Bir asistanın bir senelik maaşından fazla...

Oturmuş, içeriye kalantor bir müteahhit gelmiş; zeki, giyimli, kuşamlı.

Oturmuş, içeriye kalantor bir müteahhit gelmiş; zeki, giyimli, kuşamlı.

Bunları neden söylüyorum?

Fıkra anlatıyorum; ama dertlerimizi dile getirmek için,
Bunları neden söylüyorum?

Fıkra anlatıyorum; ama dertlerimizi dile getirmek için,
bir de Müslümanlığımızın ne olduğunu göstermek için söylüyorum.

bir de Müslümanlığımızın ne olduğunu göstermek için söylüyorum.

Selamün aleyküm, aleyküm selam, tanışıyorlar.

Selamün aleyküm, aleyküm selam, tanışıyorlar.

"Yahu, bugün bir köylü geldi, yüzük satacak, bana gösterdi, ben de kuyumcuya götürdüm."Yahu, bugün bir köylü geldi, yüzük satacak, bana gösterdi, ben de kuyumcuya götürdüm. Tek bir yüzüğü beş bin liraya aldı.Tek bir yüzüğü beş bin liraya aldı. Kuyumcu, bana da zarfın içinde beş bin lira bahşiş verdi.” demiş.

Kuyumcu, bana da zarfın içinde beş bin lira bahşiş verdi.” demiş.

Adam ilgilenmiş; "Nasıl bir yüzüktü bu?” demiş.

Adam ilgilenmiş; "Nasıl bir yüzüktü bu?” demiş.

"Şöyle bir yüzüktü, şöyle bir taşı vardı, kırmızı renkli idi."Şöyle bir yüzüktü, şöyle bir taşı vardı, kırmızı renkli idi. Üstünde de aslan motifi vardı.” demiş.

Üstünde de aslan motifi vardı.” demiş.

"Behey şaşkın! O yakut, kırmızı. Yakut olmasa beş bin lira zaten verilmez."Behey şaşkın! O yakut, kırmızı. Yakut olmasa beş bin lira zaten verilmez. Yakut da çok sert bir kıymetli taş olduğundan işlenmesi zordur.Yakut da çok sert bir kıymetli taş olduğundan işlenmesi zordur. Onun üstüne aslan motifi yapılabilmişse onun değerini kat kat artırır; bir de tarihi değeri var.Onun üstüne aslan motifi yapılabilmişse onun değerini kat kat artırır; bir de tarihi değeri var. Git, o yüzüğü geri al, ben sana yüz bin lira vereyim.” demiş.

Git, o yüzüğü geri al, ben sana yüz bin lira vereyim.” demiş.

Bu sefer yirmi misli fazlasını söylüyor.

Adam kalkmış, kuyumcuya gitmiş;

Bu sefer yirmi misli fazlasını söylüyor.

Adam kalkmış, kuyumcuya gitmiş;

"Yahu, sen bizi aldatmışsın, ver yüzüğümüzü, al beş bin liranı.” demiş.

"Yahu, sen bizi aldatmışsın, ver yüzüğümüzü, al beş bin liranı.” demiş.

Kuyumcunun adamları başına dikilmişler;

Kuyumcunun adamları başına dikilmişler;

"Hadi bakalım, çok dırıltı yapma, kapıdan dışarı çık, gözümüze görünme!” demişler.

"Hadi bakalım, çok dırıltı yapma, kapıdan dışarı çık, gözümüze görünme!” demişler.

Onlar da ona kabadayılık yapmışlar, atmışlar.

Onlar da ona kabadayılık yapmışlar, atmışlar.

İkâle diye bir şey var İslâm'da, "satışından cayma” diye bir şey var.İkâle diye bir şey var İslâm'da, "satışından cayma” diye bir şey var. Sonra, "aldatma” yok! Gabn, yani bir gabn-ı fâhiş yok, "müşteriyi aldatmak” yok.Sonra, "aldatma” yok! Gabn, yani bir gabn-ı fâhiş yok, "müşteriyi aldatmak” yok. "Bilmiyor.” diye malı ucuz fiyata almak yok.

Ne oldu? Hani İslâm nerede?

"Bilmiyor.” diye malı ucuz fiyata almak yok.

Ne oldu? Hani İslâm nerede?

Demek ki insanın asıl Müslümanlığı muamelesinde belli olacak,Demek ki insanın asıl Müslümanlığı muamelesinde belli olacak, ahdine vefasında belli olacak, ahlâkında belli olacak.ahdine vefasında belli olacak, ahlâkında belli olacak. Yoksa namaz kılmak kolay, oruç tutmak kolay...Yoksa namaz kılmak kolay, oruç tutmak kolay... Hatta doktor perhizi emrettiği için orucu seve seve tutuyor. "Bir de para da harcanmıyor.Hatta doktor perhizi emrettiği için orucu seve seve tutuyor. "Bir de para da harcanmıyor. Bir de kolaylık oluyor, bir de hafiflik oluyor, bir de başım dinç oluyor!”

Bir de kolaylık oluyor, bir de hafiflik oluyor, bir de başım dinç oluyor!”

Yahu bunlar için oruç tutulmuyor ki… Oruç Allah rızası için tutuluyor;Yahu bunlar için oruç tutulmuyor ki… Oruç Allah rızası için tutuluyor; ama millet orucu tutuyor, namazını kılmıyor. Namaz biraz daha zor.ama millet orucu tutuyor, namazını kılmıyor. Namaz biraz daha zor. Oruç tutanların nispeti, namazı muntazam kılanlardan fazladır. Oruç tutanların nispeti, namazı muntazam kılanlardan fazladır. Çünkü herkesin keyfi yerinde, göbeği büyük,Çünkü herkesin keyfi yerinde, göbeği büyük, zayıflamaya herkesin ihtiyacı olduğundan oruç tutanların nispeti çoktur.

zayıflamaya herkesin ihtiyacı olduğundan oruç tutanların nispeti çoktur.

Mesela ben yedek subay okulunda iken; "Kim oruç tutacak?” diye sordular.Mesela ben yedek subay okulunda iken; "Kim oruç tutacak?” diye sordular. Hocalar, tahsilliler, 1412 kişinin üçte biri oruç tutmaya razı oldu; Hocalar, tahsilliler, 1412 kişinin üçte biri oruç tutmaya razı oldu; ama namaz kılanlar çok az, bir avuç. Oruç tutmak kolay, namaz biraz daha zor…

ama namaz kılanlar çok az, bir avuç. Oruç tutmak kolay, namaz biraz daha zor…

Kolay oldu mu yapıyorlar, zor oldu mu kaçırıyorlar, ama daha zorları var.Kolay oldu mu yapıyorlar, zor oldu mu kaçırıyorlar, ama daha zorları var. Tam müslüman olmak, ahdine sadık olmak, ihlâslı olmak, yaptığı işi Allah rızası için yapmak.

Tam müslüman olmak, ahdine sadık olmak, ihlâslı olmak, yaptığı işi Allah rızası için yapmak.

Yine bir fıkra anlatayım; -Bugün artık ders olmuyor da fıkralarla geçiyor nedense.-

Yine bir fıkra anlatayım; -Bugün artık ders olmuyor da fıkralarla geçiyor nedense.-

Evliyâullahtan bir zâtın dervişi gelmiş;

Evliyâullahtan bir zâtın dervişi gelmiş;

"Bana miras kaldı, buyurun, mirasımı size veriyorum, fakirlere dağıtın.” demiş.

"Bana miras kaldı, buyurun, mirasımı size veriyorum, fakirlere dağıtın.” demiş.

Babasından kalan mirası, bilmem kaç bin altını getirmiş, vermiş.Babasından kalan mirası, bilmem kaç bin altını getirmiş, vermiş. Tabi dervişlerin bir sürü ihtiyacı var, hayra sarf edilecek bir sürü yer var.

Tabi dervişlerin bir sürü ihtiyacı var, hayra sarf edilecek bir sürü yer var.

O hocaefendi, şeyh efendi vaazda;

O hocaefendi, şeyh efendi vaazda;

"Falanca kardeşimizden Allah razı olsun, şu kadar bin altını hayır olarak verdi,"Falanca kardeşimizden Allah razı olsun, şu kadar bin altını hayır olarak verdi, Allah kabul etsin.” diye söylemiş.

O delikanlı oradan kalkmış;

Allah kabul etsin.” diye söylemiş.

O delikanlı oradan kalkmış;

"Hocam, çok özür dilerim, ben size o altını vermiştim; ama sonra annem bana bir kızdı bir kızdı... "Hocam, çok özür dilerim, ben size o altını vermiştim; ama sonra annem bana bir kızdı bir kızdı... Razı olmadı, onu geri verin.” demiş.

"Peki evladım.” demiş, altını geri vermiş.

Razı olmadı, onu geri verin.” demiş.

"Peki evladım.” demiş, altını geri vermiş.

Bütün cemaat dağıldıktan, herkes gittikten sonra çocuk, şeyh efendinin yanına tekrar gelmiş, demiş ki;

Bütün cemaat dağıldıktan, herkes gittikten sonra çocuk, şeyh efendinin yanına tekrar gelmiş, demiş ki;

"Hocam, şu altını alın, Allah aşkına beni halka meşhur etmeyin. "Hocam, şu altını alın, Allah aşkına beni halka meşhur etmeyin. 'Halk bir şey bilmesin.' diye yalan söyledim. Ben Allah rızası için veriyorum, şöhret istemiyorum.'Halk bir şey bilmesin.' diye yalan söyledim. Ben Allah rızası için veriyorum, şöhret istemiyorum. Altını alın, kimse de bilmesin.”

Altını alın, kimse de bilmesin.”

Beni "Şu kadar hayır yaptı.” elâleme diye ifşa etmeyin; "Ecri, sevabı kaçmasın.” demiş.Beni "Şu kadar hayır yaptı.” elâleme diye ifşa etmeyin; "Ecri, sevabı kaçmasın.” demiş. "Ben, 'Halk bilmesin.' diye aldım, tekrar veriyorum.” demiş.

"Ben, 'Halk bilmesin.' diye aldım, tekrar veriyorum.” demiş.

Bunlar başka duygular, bunlar tasavvuf, bunlar mertlik,Bunlar başka duygular, bunlar tasavvuf, bunlar mertlik, bunlar ricâlullahın, er kişilerin, erenlerin işi… Herkes yapamıyor.bunlar ricâlullahın, er kişilerin, erenlerin işi… Herkes yapamıyor. Herkesin yapabildiği bir şey değil, ama İslâm bu.

Herkesin yapabildiği bir şey değil, ama İslâm bu.

Takvâ dedik; bu sözleri takvâdan açtık. İbn Abbas radıyallahu anhüma takvâyı iki şeyde anlatıyor:

Takvâ dedik; bu sözleri takvâdan açtık. İbn Abbas radıyallahu anhüma takvâyı iki şeyde anlatıyor:

et-Takvâ keremü'l-huluki. "Ahlâkın asaletidir. Huyların güzel, asil olmasıdır.”

Bir.

et-Takvâ keremü'l-huluki. "Ahlâkın asaletidir. Huyların güzel, asil olmasıdır.”

Bir.

Ve tîbü'l-mat'ami. "Lokmanın helal olmasıdır.”

İki.

Ve tîbü'l-mat'ami. "Lokmanın helal olmasıdır.”

İki.

İki şey söyledi. Biz kendimizi ölçelim, ahlâkımız güzel mi? İki şey söyledi. Biz kendimizi ölçelim, ahlâkımız güzel mi? Onu ölçmek biraz zor, çünkü ahlâk çoktur; vefa olacak, cesaret olacak, sabır olacak, Onu ölçmek biraz zor, çünkü ahlâk çoktur; vefa olacak, cesaret olacak, sabır olacak, cömertlik olacak, arkadaşını kendisine tercih etmek olacak, merhamet olacak vesaire güzel huylar.

cömertlik olacak, arkadaşını kendisine tercih etmek olacak, merhamet olacak vesaire güzel huylar.

"Hocam, güzel de bunları nereden öğrenebilirim?”

"Hocam, güzel de bunları nereden öğrenebilirim?”

İmam Gazzâlî'nin İhyâ-yı Ulûmiddîn eserinden öğrenebilirsiniz. Hepsi var, yeter ki okunsun.

İmam Gazzâlî'nin İhyâ-yı Ulûmiddîn eserinden öğrenebilirsiniz. Hepsi var, yeter ki okunsun.

Gazetelere bakıyorum, çok üzülüyorum.Gazetelere bakıyorum, çok üzülüyorum. Eskiden "Gazetenin kocaman arka sayfası spora tahsis ediliyor.” diye bir sayfasına kızıyordum.Eskiden "Gazetenin kocaman arka sayfası spora tahsis ediliyor.” diye bir sayfasına kızıyordum. Şimdi beş altı sayfa sayıyorum. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi sayfa spor.Şimdi beş altı sayfa sayıyorum. Bir, iki, üç, dört, beş, altı, yedi sayfa spor. Nereden bulurlar o kadar lafı, yalanı, dolanı!

Nereden bulurlar o kadar lafı, yalanı, dolanı!

Yirmi kişi topu tekmeliyor, yirmi bin kişi onun peşinde. Yirmi kişi topu tekmeliyor, yirmi bin kişi onun peşinde. Ah, vah, güm, hop, oturuyor, kalkıyor. Yazık!

Ah, vah, güm, hop, oturuyor, kalkıyor. Yazık!

Bir, ahlâkın güzel olması; iki, lokmanın helal olması…

Bir, ahlâkın güzel olması; iki, lokmanın helal olması…

Çünkü birçok kimse parayı nereden kazandığını düşünmüyor, sadece kazanmayı istiyor.Çünkü birçok kimse parayı nereden kazandığını düşünmüyor, sadece kazanmayı istiyor. Piyangodan, rüşvetten, hileden, aldatmadan, kandırmadan, dolandırmadan,Piyangodan, rüşvetten, hileden, aldatmadan, kandırmadan, dolandırmadan, milyarları kapan kapana, kaçan kaçana…

milyarları kapan kapana, kaçan kaçana…

Bugün yine bir gazetede vardı, okudum.Bugün yine bir gazetede vardı, okudum. Piyasaya şu kadar milyar kamyon satmış, otomobil satmış, kapora almış,Piyasaya şu kadar milyar kamyon satmış, otomobil satmış, kapora almış, devlete de 400 bilmem kaç milyon vergi borcu var. Adam yok.devlete de 400 bilmem kaç milyon vergi borcu var. Adam yok. Kim bilir nereye kaçtı? O kadar parayı almış, piyasayı dolandırmış, kaçmış, gitmiş.Kim bilir nereye kaçtı? O kadar parayı almış, piyasayı dolandırmış, kaçmış, gitmiş. Muhakkak yurt dışına gitmiştir. İşini ayarlamıştır.Muhakkak yurt dışına gitmiştir. İşini ayarlamıştır. Orada çatır çutur haramları, başkalarının paralarını yiyecek.Orada çatır çutur haramları, başkalarının paralarını yiyecek. Haramı çalan çalana, yiyen yiyene... Halbuki İslâm, lokmanın helâl olmasını istiyor.

Haramı çalan çalana, yiyen yiyene... Halbuki İslâm, lokmanın helâl olmasını istiyor.

"Haram lokma yenirse haram yiyen insanın vücudunda haramdan bir şey hâsıl olur."Haram lokma yenirse haram yiyen insanın vücudunda haramdan bir şey hâsıl olur. Ve onu da ancak cehennem ateşi yakarsa temizlenir.” buyuruyor Peygamber Efendimiz.

Ve onu da ancak cehennem ateşi yakarsa temizlenir.” buyuruyor Peygamber Efendimiz.

Ebû Bekir Sıddîk hazretlerinden gelen rivayetler böyle.Ebû Bekir Sıddîk hazretlerinden gelen rivayetler böyle. Binaenaleyh, haram yiyen cehenneme mutlaka düşecektir.Binaenaleyh, haram yiyen cehenneme mutlaka düşecektir. Mutlaka yanacak; artık bu işin ümit tarafı kalmıyor.

Neden?

Mutlaka yanacak; artık bu işin ümit tarafı kalmıyor.

Neden?

"Yediği haramlardan hâsıl olan haram etler cayır cayır yansın da öyle temizlensin.” diye.

"Yediği haramlardan hâsıl olan haram etler cayır cayır yansın da öyle temizlensin.” diye.

Ateşle temizleme de vardır.

Tavuğu neyle temizliyorlar?

Ateşle temizleme de vardır.

Tavuğu neyle temizliyorlar?

Yoluyorlar, ondan sonra "ütülemek” denilen işlemi yapıyorlar.

Ne demek?

Yoluyorlar, ondan sonra "ütülemek” denilen işlemi yapıyorlar.

Ne demek?

Ateşte cızır cızır cızır... İşte o da ateşle temizleme.Ateşte cızır cızır cızır... İşte o da ateşle temizleme. Bazı şeyler ateşle temizleniyor, ateşe attığın zaman temiz oluyor. Bazı şeyler ateşle temizleniyor, ateşe attığın zaman temiz oluyor. Haram lokma yemiş vücut da cehenneme girip temizleniyor, yanarak temizleniyor.

Haram lokma yemiş vücut da cehenneme girip temizleniyor, yanarak temizleniyor.

Binaenaleyh bu işin ümidi kalmadı, recâsı kalmadı.Binaenaleyh bu işin ümidi kalmadı, recâsı kalmadı. Hapı yuttuğunun resmidir, bitti! Çünkü haram yediğinden mutlaka cehenneme girecek.

Hapı yuttuğunun resmidir, bitti! Çünkü haram yediğinden mutlaka cehenneme girecek.

O halde ne lazım?

O halde ne lazım?

Helal lokma yemeğe dikkat etmek lazım, çoluk çocuğuna helâl lokma yedirmek lazım…

Helal lokma yemeğe dikkat etmek lazım, çoluk çocuğuna helâl lokma yedirmek lazım…

Kızını, "evine helâl lokma getirecek” damada vermek lazım.Kızını, "evine helâl lokma getirecek” damada vermek lazım. Oğluna, "torununa helâl süt emzirecek” gelin almak lazım.

Oğluna, "torununa helâl süt emzirecek” gelin almak lazım.

Millet onu düşünmüyor, başka şeyler düşünüyor; boyu düşünüyor, rengi düşünüyor,Millet onu düşünmüyor, başka şeyler düşünüyor; boyu düşünüyor, rengi düşünüyor, saçın rengini düşünüyor, gözün rengini düşünüyor vesaire.saçın rengini düşünüyor, gözün rengini düşünüyor vesaire. Yalan yanlış şeyler düşünüyor. Ailelerin âhireti mahvoluyor.

Yalan yanlış şeyler düşünüyor. Ailelerin âhireti mahvoluyor.

Bir düğün yapıyorlar. Hacı babanın hiç layık olmayan bir düğünü olmuş oluyor. Açık saçık oluyor.

Bir düğün yapıyorlar. Hacı babanın hiç layık olmayan bir düğünü olmuş oluyor. Açık saçık oluyor.

Hadi nikâh kıyıldı, ne olacak?

Hadi damat gelini tebrik için öpsün.
Hadi nikâh kıyıldı, ne olacak?

Hadi damat gelini tebrik için öpsün.
Duvak kalkıyor, herkesin gözü önünde yapılan edepsizliğe bakın.Duvak kalkıyor, herkesin gözü önünde yapılan edepsizliğe bakın. Eskiden alâ melei'n-nâs derlerdi.Eskiden alâ melei'n-nâs derlerdi. Şap öpüyor.

Neymiş damat; "Nikâh oldu.” diye gelini öpecek.

Şap öpüyor.

Neymiş damat; "Nikâh oldu.” diye gelini öpecek.

Öyle şey olur mu, İslâm'da var mı?

Yeni yeni adetler, yeni yeni acayip işler...

Öyle şey olur mu, İslâm'da var mı?

Yeni yeni adetler, yeni yeni acayip işler...

Takvâ yok, helâl lokma yok. O zaman bu insanların hâli harap, perişan ve vahim. Takvâ yok, helâl lokma yok. O zaman bu insanların hâli harap, perişan ve vahim. Ve sonuç feci… Allah celle celalühû kurtarsın.

Ve sonuç feci… Allah celle celalühû kurtarsın.

Kurtulmak nasıl mümkün olur?

Tevbe ederek, çok sadakalar vererek, çok yalvararak...
Kurtulmak nasıl mümkün olur?

Tevbe ederek, çok sadakalar vererek, çok yalvararak...
Cehennemin ateşini gözyaşı söndürürmüş; geceleri seherlerde gözyaşı dökerek,Cehennemin ateşini gözyaşı söndürürmüş; geceleri seherlerde gözyaşı dökerek, ağlayarak, tabi hak sahiplerine haklarını vererek belki kurtulmak mümkün olabilir.

ağlayarak, tabi hak sahiplerine haklarını vererek belki kurtulmak mümkün olabilir.

Sayfayı bitirelim. Bir paragraf daha okuyup keselim.

Sayfayı bitirelim. Bir paragraf daha okuyup keselim.

Ahberene'l-Hüseynü'bnü Ahmede'bni Esedini'l-Hereviyyü, kâle haddesenâAhberene'l-Hüseynü'bnü Ahmede'bni Esedini'l-Hereviyyü, kâle haddesenâ Muhammedü'bnü Aliyyi'bni Hüseyni'l-Belhiyyü, haddesenâ Nâsru'bnu'l-Hârisi,Muhammedü'bnü Aliyyi'bni Hüseyni'l-Belhiyyü, haddesenâ Nâsru'bnu'l-Hârisi, haddesenâ Yahye'bnü Muâz, haddesenâ İsmetü'bnü Âsım, haddesenâ Sa'dânü'l-Halîmî,haddesenâ Yahye'bnü Muâz, haddesenâ İsmetü'bnü Âsım, haddesenâ Sa'dânü'l-Halîmî, haddesene'bnü Cüreyc, an Ebî Zübeyr, an Câbirin kâle: haddesene'bnü Cüreyc, an Ebî Zübeyr, an Câbirin kâle: Kâne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dâime't-tefekkürüKâne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dâime't-tefekkürü tavîle'l-ahzâni kalîle'd-dahiki illâ en yebtesim.

Vaazımız güzel bitecek.

tavîle'l-ahzâni kalîle'd-dahiki illâ en yebtesim.

Vaazımız güzel bitecek.

Kitabı yazan Sülemî hazretleri diyor ki;

Ahberenâ. "Bize haber verdi.”

Kim?

Kitabı yazan Sülemî hazretleri diyor ki;

Ahberenâ. "Bize haber verdi.”

Kim?

Hüseynü'bnü Ahmedi'bni Esedini'l-Hereviyyü. "Herat şehrinden olanHüseynü'bnü Ahmedi'bni Esedini'l-Hereviyyü. "Herat şehrinden olan Esed oğlu, Ahmed oğlu Hüseyin haber verdi.”


Burada Esed sözü geçmişken onu da hatırlatayım.
Esed oğlu, Ahmed oğlu Hüseyin haber verdi.”


Burada Esed sözü geçmişken onu da hatırlatayım.
Esed başkadır, Es'ad başkadır. Benim ismim Es'ad; yani ayn var, saadetten geliyor.Esed başkadır, Es'ad başkadır. Benim ismim Es'ad; yani ayn var, saadetten geliyor. Esed, "arslan” demek, o başka; elif-sin-dat.


Hafız Esed.
Esed, "arslan” demek, o başka; elif-sin-dat.


Hafız Esed.
Suriye başkanının kendisinin adı Hafız, babasının adı Esed, kardeşinin adı Rıfat.Suriye başkanının kendisinin adı Hafız, babasının adı Esed, kardeşinin adı Rıfat. Baba adı ile söylüyorlar; "Hafız Esed, Rıfat Esed” diyorlar. Yani "Esed'in oğlu Rıfat”, Baba adı ile söylüyorlar; "Hafız Esed, Rıfat Esed” diyorlar. Yani "Esed'in oğlu Rıfat”, "Esed'in oğlu Hafız” demek. O Es'ad değil, ben Esed değilim."Esed'in oğlu Hafız” demek. O Es'ad değil, ben Esed değilim. Karıştırmayın; çünkü çok üzülüyorum.


Ahberenâ el-Hüseynü'bnü
Karıştırmayın; çünkü çok üzülüyorum.


Ahberenâ el-Hüseynü'bnü
Ahmedi'bni Esedini'l-Hereviyyü. "Heratlı Esed oğlu, Ahmed oğlu Hüseyin bize haber verdi.”

Ahmedi'bni Esedini'l-Hereviyyü. "Heratlı Esed oğlu, Ahmed oğlu Hüseyin bize haber verdi.”

Herat şehri Afganistan'ın meşhur bir şehri. Kabil, Kandahar, Herat. İsmi nisbesi nasıl geliyor?

Herat şehri Afganistan'ın meşhur bir şehri. Kabil, Kandahar, Herat. İsmi nisbesi nasıl geliyor?

Herevî geliyor. Bilmeyen bulamaz. Lugatte arayacak, "Herevî ne demek?Herevî geliyor. Bilmeyen bulamaz. Lugatte arayacak, "Herevî ne demek? Herevî ne demek?..” bulamayacak. Herevî, "Heratlı” demek.

Herevî ne demek?..” bulamayacak. Herevî, "Heratlı” demek.

Kâle haddesenâ Muhammedü'bnü Aliyyi'bni'l-Hüseyni'l-Belhiyyü.Kâle haddesenâ Muhammedü'bnü Aliyyi'bni'l-Hüseyni'l-Belhiyyü. "Belhli Hüseyin oğlu, Ali oğlu Muhammed ona söylemiş.” Haddesenâ Nâsru'bnu'l-Hârisi."Belhli Hüseyin oğlu, Ali oğlu Muhammed ona söylemiş.” Haddesenâ Nâsru'bnu'l-Hârisi. "Ona da Hâris oğlu Nasr söylemiş.” Haddesenâ Yahye'bnü Muâz."Ona da Hâris oğlu Nasr söylemiş.” Haddesenâ Yahye'bnü Muâz. "Ona da Yahyâ İbnü Muâz söylemiş.”


Yani tercüme-i hâlini okuduğumuz şahıs söylemiş.
"Ona da Yahyâ İbnü Muâz söylemiş.”


Yani tercüme-i hâlini okuduğumuz şahıs söylemiş.
Ondan duyan râvi o.

Niye ben bu rivayetleri okuyorum?

Ondan duyan râvi o.

Niye ben bu rivayetleri okuyorum?

Eski insanlar ilmi böyle öğrenir, böyle öğretirlerdi. Havadan söylemezlerdi.Eski insanlar ilmi böyle öğrenir, böyle öğretirlerdi. Havadan söylemezlerdi. "Şöyle olmuş, böyle gitmiş...” Yalan yanlış yok; her şeyin senedi sepeti, kaydı var."Şöyle olmuş, böyle gitmiş...” Yalan yanlış yok; her şeyin senedi sepeti, kaydı var. Şahısların ismi var. Hangi haberi kimden duyduğunu söylüyor, sağlam. Onun için "kaynak kitap” diyoruz.Şahısların ismi var. Hangi haberi kimden duyduğunu söylüyor, sağlam. Onun için "kaynak kitap” diyoruz. İlmî menbâlardan birisi.

Yahyâ İbnü Muâz söylemiş ama o da başkasından duydu.

İlmî menbâlardan birisi.

Yahyâ İbnü Muâz söylemiş ama o da başkasından duydu.

Haddesenâ İsmetü'bnü Âsım. "Âsım oğlu İsmet ona söylemiş.” Haddesenâ Sa'dânü'l-Halîmî.Haddesenâ İsmetü'bnü Âsım. "Âsım oğlu İsmet ona söylemiş.” Haddesenâ Sa'dânü'l-Halîmî. "Sa'dân el-Halîmî ona söylemiş.” Haddesenâ İbnü Cüreyc. "Ona da İbnü Cüreyc söylemiş.”"Sa'dân el-Halîmî ona söylemiş.” Haddesenâ İbnü Cüreyc. "Ona da İbnü Cüreyc söylemiş.” An Ebî Zübeyir. "Ebû Zübeyir'den naklen.” An Câbirin. "O da Câbir radıyallahu anh'ten duyarak söylemiş.”

An Ebî Zübeyir. "Ebû Zübeyir'den naklen.” An Câbirin. "O da Câbir radıyallahu anh'ten duyarak söylemiş.”

Kâle. "Demiş ki Câbir radıyallahu anh:”

Kâne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
Kâle. "Demiş ki Câbir radıyallahu anh:”

Kâne Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem.
"Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz...” Dâime't-tefekkürü."Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz...” Dâime't-tefekkürü. "Devamlı tefekkür hâlinde, tefekkürü dâimî olan bir insandı.”

"Devamlı tefekkür hâlinde, tefekkürü dâimî olan bir insandı.”

Resûlullah Efendimiz tefekkürü, düşünmesi devamlı olan bir insandı.

Resûlullah Efendimiz tefekkürü, düşünmesi devamlı olan bir insandı.

Tavîle'l-ahzâni. "Üzüntüsü, hüznü uzun olan bir insandı.”

Tavîle'l-ahzâni. "Üzüntüsü, hüznü uzun olan bir insandı.”

"Mahzunluğu” diyelim, daha yakışacak... Mahzunluğu uzun olan bir insandı."Mahzunluğu” diyelim, daha yakışacak... Mahzunluğu uzun olan bir insandı. Tefekkürü çok olan, mahzunluğu uzun olan bir insandı.

Tefekkürü çok olan, mahzunluğu uzun olan bir insandı.

Ahzân, hüznün çoğulu; "mahzunluklar” demek.

Külbe-i ahzân diye de Yakup aleyhisselâm'ın evine derler.

Ahzân, hüznün çoğulu; "mahzunluklar” demek.

Külbe-i ahzân diye de Yakup aleyhisselâm'ın evine derler.

Neden?

Yusuf aleyhisselâm'ı kardeşleri bir oyun ettiler, sattılar. O da onu çok seviyordu.
Neden?

Yusuf aleyhisselâm'ı kardeşleri bir oyun ettiler, sattılar. O da onu çok seviyordu.
Çok ağladı, ağladı, ağladı, ağladı; Yakup aleyhisselâm'ın gözleri görmez oldu, perde indi.Çok ağladı, ağladı, ağladı, ağladı; Yakup aleyhisselâm'ın gözleri görmez oldu, perde indi. O çok ağlamasından Yakup aleyhisselâm'ın evine külbe-i ahzân derler, yani "hüzünler kulübesi” demek.O çok ağlamasından Yakup aleyhisselâm'ın evine külbe-i ahzân derler, yani "hüzünler kulübesi” demek. Edebiyatta öyle geçer.

Ahzân, "hüzünler” demek.


Tavîle'l-ahzân.
Edebiyatta öyle geçer.

Ahzân, "hüzünler” demek.


Tavîle'l-ahzân.
"Peygamber Efendimiz hüzünleri, mahzunlukları çok olan bir insandı.”

"Peygamber Efendimiz hüzünleri, mahzunlukları çok olan bir insandı.”

Tefekkürü dâimî olan, mahzunlukları çok olan bir insandı.

Tefekkürü dâimî olan, mahzunlukları çok olan bir insandı.

Kalîle'd-dahiki. "Gülmesi az olan bir insandı.” İllâ en yebtesim. "Yalnız tebessüm etmesi müstesna...”

Kalîle'd-dahiki. "Gülmesi az olan bir insandı.” İllâ en yebtesim. "Yalnız tebessüm etmesi müstesna...”

Mütebessimdi. Peygamber Efendimiz'in isimlerinden bir tanesi Besim idi.

Besim ne demek?

Mütebessimdi. Peygamber Efendimiz'in isimlerinden bir tanesi Besim idi.

Besim ne demek?

"Tebessümlü” demek.

Efendimiz'in bir sıfatı da "besim” idi. Efendimiz güleç yüzlü idi, mütebessimdi.

"Tebessümlü” demek.

Efendimiz'in bir sıfatı da "besim” idi. Efendimiz güleç yüzlü idi, mütebessimdi.

Ama Efendimiz'in ana görünüşü; devamlı tefekkür hâlinde idi.Ama Efendimiz'in ana görünüşü; devamlı tefekkür hâlinde idi. Dâim tefekkürlü olan ve hüzünleri, mahzunlukları uzun olan, gülmesi az olan bir insandı, tebebbüsümü müstesna...Dâim tefekkürlü olan ve hüzünleri, mahzunlukları uzun olan, gülmesi az olan bir insandı, tebebbüsümü müstesna... Güleç yüzlü idi, mütebessimdi, gül yüzlü idi ama böyleydi işte...

Güleç yüzlü idi, mütebessimdi, gül yüzlü idi ama böyleydi işte...

Tabii bu nedir, nedendir, onun üzerinde durmamız lazım.

Tabii bu nedir, nedendir, onun üzerinde durmamız lazım.

Peygember Efendimiz;

Lâ ibâdete ke't-tefekkür buyuruyor.
Peygember Efendimiz;

Lâ ibâdete ke't-tefekkür buyuruyor.
"Tefekkür kadar sevabı çok olan ibadet bulunamaz.”


Hoppala... Ne kadak geç duymuşuz biz bunu...
"Tefekkür kadar sevabı çok olan ibadet bulunamaz.”


Hoppala... Ne kadak geç duymuşuz biz bunu...
Namaza koşuyoruz, Kadir gecesinde camileri dolduruyoruz, hacca gidiyoruz,Namaza koşuyoruz, Kadir gecesinde camileri dolduruyoruz, hacca gidiyoruz, ibadeti şevk ile yapıyoruz, geceleyin tesbih çekiyoruz, Allah diyoruz, lâ ilâhe illallah diyoruz, vs. vs...ibadeti şevk ile yapıyoruz, geceleyin tesbih çekiyoruz, Allah diyoruz, lâ ilâhe illallah diyoruz, vs. vs... Lâ ibâdete ke't-tefekkür. Meğerse tefekkür kadar kıymetli, sevabı çok olan ibadet yokmuş!

Lâ ibâdete ke't-tefekkür. Meğerse tefekkür kadar kıymetli, sevabı çok olan ibadet yokmuş!

Neyi düşünecek?

Allah'ın nimetlerini düşünecek. Mahlukâtındaki hikmetleri düşünecek.
Neyi düşünecek?

Allah'ın nimetlerini düşünecek. Mahlukâtındaki hikmetleri düşünecek.
Neler yapması gerektiğini düşünecek. Eski günahlarını düşünecek. Yapacağı sevaplı işleri düşünecek.

Neler yapması gerektiğini düşünecek. Eski günahlarını düşünecek. Yapacağı sevaplı işleri düşünecek.

Zihnimizi, beynimizi Allah niçin vermiş?

Hayrı bulalım, hakkı işleyelim diye vermiş. Bunu kullanacak.

Zihnimizi, beynimizi Allah niçin vermiş?

Hayrı bulalım, hakkı işleyelim diye vermiş. Bunu kullanacak.

Birçok kimse kullanmıyor. Beynini kullanmıyor, düşünmüyor. Düşünmenin bir ibadet olduğunu bilmiyor.Birçok kimse kullanmıyor. Beynini kullanmıyor, düşünmüyor. Düşünmenin bir ibadet olduğunu bilmiyor. Ben bunları okudukça, öğrendikçe dergilerde kardeşlerime yazıyorum.

Ben bunları okudukça, öğrendikçe dergilerde kardeşlerime yazıyorum.

Mesela sükûtun da ibadet olduğunu biliyor musunuz?

Onu da çoğu kimse bilmiyor.
Mesela sükûtun da ibadet olduğunu biliyor musunuz?

Onu da çoğu kimse bilmiyor.
Ben dergide yazdım. Elhamdülillah, sükut da ibadet. Birçok insan bunun ibadet olduğunu bilmiyor. Ben dergide yazdım. Elhamdülillah, sükut da ibadet. Birçok insan bunun ibadet olduğunu bilmiyor. Sus mübarek! Dır dır dır, vır vır vır, zır zır zır... Olmaz. Gırgır geçmek, dırdır etmek, vırvır etmek...Sus mübarek! Dır dır dır, vır vır vır, zır zır zır... Olmaz. Gırgır geçmek, dırdır etmek, vırvır etmek... Bununla insanların ömrü geçiyor. Halbuki sükut ibadet.

Sükut ne oluyor?

Bununla insanların ömrü geçiyor. Halbuki sükut ibadet.

Sükut ne oluyor?

İnsan susunca tefekkür çalışmaya başlıyor. Tefekkür gidince dırdır, vırvır, dedikodu, yalan,İnsan susunca tefekkür çalışmaya başlıyor. Tefekkür gidince dırdır, vırvır, dedikodu, yalan, kalp kırmak, malayani başlıyor. Halbuki sükut ibadet. Tefekkür en kıymetli ibadet.

kalp kırmak, malayani başlıyor. Halbuki sükut ibadet. Tefekkür en kıymetli ibadet.

Tefekkürü sâatin hayrun min ibâdeti senetin. "Bir saatlik, bir miktarcık bir tefekkür,Tefekkürü sâatin hayrun min ibâdeti senetin. "Bir saatlik, bir miktarcık bir tefekkür, bir senelik ibadetten hayırlı.” diyor.

Bir senelik ibadeti insan nasıl yapar?

bir senelik ibadetten hayırlı.” diyor.

Bir senelik ibadeti insan nasıl yapar?

O halde biz de mütefekkir olalım!

Resûlullah Efendimiz ne idi?

Dâime't-tefekkür.
O halde biz de mütefekkir olalım!

Resûlullah Efendimiz ne idi?

Dâime't-tefekkür.
Kesîrü't-tefekkür demiyor, "çok düşünürdü” demiyor; dâime't-tefekkür, Kesîrü't-tefekkür demiyor, "çok düşünürdü” demiyor; dâime't-tefekkür, "Tefekkür ediş hâli dâimî olan bir insandı.”

"Tefekkür ediş hâli dâimî olan bir insandı.”

Bundan ibret alalım, biz de mütefekkir olalım.

Bundan ibret alalım, biz de mütefekkir olalım.

Tavîlü'l-ahzân. Tavîl, "uzun, tûl sahibi” demek.

Niye gülüyoruz?

Tavîlü'l-ahzân. Tavîl, "uzun, tûl sahibi” demek.

Niye gülüyoruz?

Bizim büyüklerimiz biraz yüksek sesle gülen, kahkaha savuran birisini gördüler mi, derlerdi ki;

Bizim büyüklerimiz biraz yüksek sesle gülen, kahkaha savuran birisini gördüler mi, derlerdi ki;

"Ne gülüyorsun be mübarek! Sıratı geçtin de mi gülüyorsun?”

"Ne gülüyorsun be mübarek! Sıratı geçtin de mi gülüyorsun?”

Eskiden kahkaha ile gülmek ayıptı. Şimdi şen kahkahalar her yerden taşıyor;Eskiden kahkaha ile gülmek ayıptı. Şimdi şen kahkahalar her yerden taşıyor; duvarlardan, balkonlardan, bahçelerden, gazinolardan, pavyonlardan kahkahalar taşıyor.duvarlardan, balkonlardan, bahçelerden, gazinolardan, pavyonlardan kahkahalar taşıyor. Ortalığı kahkahalar boğdu. Kah kah kah, kih kih kih... Uzun kahkahalar, gürültülü kahkahalar;Ortalığı kahkahalar boğdu. Kah kah kah, kih kih kih... Uzun kahkahalar, gürültülü kahkahalar; salonlar çınlıyor, koridorlar inliyor.

Çalıştığımız yerlerde öyle arkadaşlar vardı;
salonlar çınlıyor, koridorlar inliyor.

Çalıştığımız yerlerde öyle arkadaşlar vardı;
mübarek nezle görmemiş sesiyle, gür hâli ile bir kahkaha attı mı koca binanın her yerinden duyulurdu, mübarek nezle görmemiş sesiyle, gür hâli ile bir kahkaha attı mı koca binanın her yerinden duyulurdu, "Tamam, falanca gülüyor.” diye...

Ne oldu, sıratı geçtin de mi gülüyorsun?
"Tamam, falanca gülüyor.” diye...

Ne oldu, sıratı geçtin de mi gülüyorsun?
Gülünecek hâlimiz mi var?

"Güleriz ağlanacak hâlimize” demiş şair.
Gülünecek hâlimiz mi var?

"Güleriz ağlanacak hâlimize” demiş şair.
Ağlanacak hâlimiz çok ama gülüyoruz işte.

Allah âhirette güldürsün.
Ağlanacak hâlimiz çok ama gülüyoruz işte.

Allah âhirette güldürsün.
Burada da mahzun etmesin, mahrum etmesin; âhirette de güldürsün...

Burada da mahzun etmesin, mahrum etmesin; âhirette de güldürsün...

Fâtiha-i Şerîfe mea'l-Besmele.

Fâtiha-i Şerîfe mea'l-Besmele.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2