Namaz Vakitleri

20 Cemâziye'l-Evvel 1446
22 Kasım 2024
İmsak
06:22
Güneş
07:52
Öğle
12:55
İkindi
15:25
Akşam
17:48
Yatsı
19:12
Detaylı Arama

Yeryüzü Ahalisinin En Faziletlisi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

17 Cemâziye'l-Âhir 1421 / 15.09.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Yeryüzü Ahalisinin En Faziletlisi, İhlas Ne Demek, Namazdan ve Sadakadan Daha Hayırlı Amel, Dünyadaki Amellerin En Hayırlısı, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Yeryüzü Ahalisinin En Faziletlisi

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

17 Cemâziye'l-Âhir 1421 / 15.09.2000

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Yeryüzü Ahalisinin En Faziletlisi, İhlas Ne Demek, Namazdan ve Sadakadan Daha Hayırlı Amel, Dünyadaki Amellerin En Hayırlısı, | gibi konu başlıkları içeren dini sohbet.

Konuşma Metni

Bismillahirrahmanirahim. Bismillahirrahmanirahim.

el-Hamdü lillahi Rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. el-Hamdü lillahi Rabbi'l-âlemîn. Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîhi alâ külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtü ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihîVe's-salâtü ve's-selâmu alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn.ve men tebi'ahû bi-ihsânin ecmaîne't-tayyibîne't-tâhirîn. Emmâ ba'dü fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: Emmâ ba'dü fe-kâle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Elâ uhbiruküm bi-efdali ehli'l-ardi amelen yevme'l-kıyâmeti:Elâ uhbiruküm bi-efdali ehli'l-ardi amelen yevme'l-kıyâmeti: Racülün yekûlü külle yevmin miete merratin muhlisan lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke lehûRacülün yekûlü külle yevmin miete merratin muhlisan lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke lehû illâ men zâde aleyhi. Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl. illâ men zâde aleyhi.

Sadaka Resûlullah fîmâ kâl ev kemâ kâl.

Deylemî'nin Abdullah b. Mesûd radıyallahu anh'ten rivayet ettiğine göreDeylemî'nin Abdullah b. Mesûd radıyallahu anh'ten rivayet ettiğine göre Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri buyurmuşlar ki: Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretleri buyurmuşlar ki:

Elâ uhbiruküm bi-efdali ehli'l-ardi.Elâ uhbiruküm bi-efdali ehli'l-ardi. "Size yeryüzü ahalisinin en faziletlisini, dikkat edin, haber veriyorum." "Size yeryüzü ahalisinin en faziletlisini, dikkat edin, haber veriyorum."

Gözünüzü açın, dikkatinizi toplayın, haber veriyorum. Gözünüzü açın, dikkatinizi toplayın, haber veriyorum.

Elâ Arapça'da edât-ı tenbih derler, uyarı edatı. Yani "dikkat edin,Elâ Arapça'da edât-ı tenbih derler, uyarı edatı. Yani "dikkat edin, hey aklınızı başınıza toplayın, hişt sana söylüyorum" filan dediğimiz zaman böyle nasıl başta bir hişt,hey aklınızı başınıza toplayın, hişt sana söylüyorum" filan dediğimiz zaman böyle nasıl başta bir hişt, hey filan diyoruz, onun gibi bir uyarı edatıdır. Yani "Dikkatinizi toplayın, uyanın, uyumayın, hey filan diyoruz, onun gibi bir uyarı edatıdır. Yani "Dikkatinizi toplayın, uyanın, uyumayın, gafil olmayın, iyi dinleyin, bak gözünüzü açın!" mânasına geliyor.gafil olmayın, iyi dinleyin, bak gözünüzü açın!" mânasına geliyor. Ama kelime olarak e ve lâ'dan müteşekkil. Yani elâ uhbiruküm,Ama kelime olarak e ve lâ'dan müteşekkil. Yani elâ uhbiruküm, "Size haber vermeyeyim mi?" gibi bir mâna, olumsuz soru edatı gibi de bir mânası lügat anlamı olarak var."Size haber vermeyeyim mi?" gibi bir mâna, olumsuz soru edatı gibi de bir mânası lügat anlamı olarak var. Öyle de olsa, birinci söylediğim şekilde de olsa yeryüzünün en faziletli insanını Resûlullah EfendimizÖyle de olsa, birinci söylediğim şekilde de olsa yeryüzünün en faziletli insanını Resûlullah Efendimiz şu anda bu hadîs-i şerîfte bize bildirecek. En faziletli insan, ne yönden? Amelen.şu anda bu hadîs-i şerîfte bize bildirecek.

En faziletli insan, ne yönden?

Amelen.
"İşlediği amel, ibadet, tâat yönünden en faziletli insan." Ne zaman? Yevme'l-kıyâmeti."İşlediği amel, ibadet, tâat yönünden en faziletli insan."

Ne zaman?

Yevme'l-kıyâmeti.
"Kıyamet gününde." Ooo, iyi. Dünyadaki kıymetin âhirette geçip geçmeyeceğini bilmiyoruz."Kıyamet gününde."

Ooo, iyi. Dünyadaki kıymetin âhirette geçip geçmeyeceğini bilmiyoruz.
Adam dünyada yüksek mevkilere çıkıyor ama âhirette beş para etmiyor, cehennemlik olabiliyor.Adam dünyada yüksek mevkilere çıkıyor ama âhirette beş para etmiyor, cehennemlik olabiliyor. Âhirette olması önemli, kıymetli. Âhirette olması önemli, kıymetli.

Demek ki kıyamet gününde, rûz-i mahşerde, Mahkeme-i Kübrâ'da, hesabın karşısında,Demek ki kıyamet gününde, rûz-i mahşerde, Mahkeme-i Kübrâ'da, hesabın karşısında, terazinin başında yeryüzü ahalisinin en faziletlisi, en kıymetlisi kimmişterazinin başında yeryüzü ahalisinin en faziletlisi, en kıymetlisi kimmiş onu haber verecek Peygamber Efendimiz. Düşünün taşının, aklınızdaki bilgilerinizi yoklayın,onu haber verecek Peygamber Efendimiz.

Düşünün taşının, aklınızdaki bilgilerinizi yoklayın,
tahmin edin kim olabilir? Racülün. "Bir kişi ki…" Peygamber Efendimiz şimdi onu haber veriyor, bildiriyor.tahmin edin kim olabilir?

Racülün. "Bir kişi ki…"

Peygamber Efendimiz şimdi onu haber veriyor, bildiriyor.
O en kıymetli olan, işlediği ibadet bakımından, amel ve icraat bakımından kıyamet gününde O en kıymetli olan, işlediği ibadet bakımından, amel ve icraat bakımından kıyamet gününde en faziletli olan kimse bir adamdır ki; en faziletli olan kimse bir adamdır ki;

Racülün yekûlü külle yevmin miete merratin muhlisan lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke lehû. Racülün yekûlü külle yevmin miete merratin muhlisan lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke lehû.

"Günde 100 defa ihlasla…" İhlas ne demek? "Günde 100 defa ihlasla…"

İhlas ne demek?

Yani halis muhlis, katıksız, tertemiz bir şekilde. Bu tertemiz söylemek nasıl olur? Yani halis muhlis, katıksız, tertemiz bir şekilde.

Bu tertemiz söylemek nasıl olur?

Bir; inancında hiçbir tereddüt, gölge, şâibe, şüphe olmadan söylüyor.Bir; inancında hiçbir tereddüt, gölge, şâibe, şüphe olmadan söylüyor. Yani mânasına tam inanarak, lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh'in mânasını biliyorYani mânasına tam inanarak, lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh'in mânasını biliyor ve hiç tereddüt etmiyor, bu böyledir diye söylüyor. Bu olabilir. ve hiç tereddüt etmiyor, bu böyledir diye söylüyor. Bu olabilir. Bir de bu ibadeti ihlas ile yapıyor, riyakârlıkla yapmıyor. Başkası görsün, sevsin, beğensin, Bir de bu ibadeti ihlas ile yapıyor, riyakârlıkla yapmıyor. Başkası görsün, sevsin, beğensin, alkışlasın, reklam olsun, propaganda olsun, işim yürüsün, menfaatim gelsin diye yapmıyor.alkışlasın, reklam olsun, propaganda olsun, işim yürüsün, menfaatim gelsin diye yapmıyor. O mânaya da geliyor. Yani ihlasla lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh demek;O mânaya da geliyor. Yani ihlasla lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh demek; bir, bunu sırf Allah rızası için yapmak, başkası görsün beğensin de bir, bunu sırf Allah rızası için yapmak, başkası görsün beğensin de oradan bir menfaat sağlayayım diye değil, sırf Allah rızası için, o mânaya gelebilir. oradan bir menfaat sağlayayım diye değil, sırf Allah rızası için, o mânaya gelebilir. İki, hiç katıksız, tam inanıyor. Şeksiz şüphesiz söylüyor. İki, hiç katıksız, tam inanıyor. Şeksiz şüphesiz söylüyor.

Bakalım biz bu şeksiz şüphesiz söyleyebilir miyiz? Lâ ilâhe illallah. "Allah var,Bakalım biz bu şeksiz şüphesiz söyleyebilir miyiz?

Lâ ilâhe illallah. "Allah var,
Allah'tan başka hiç mabut, ilah yok." Tamam, bunu biliyoruz elhamdülillah. Bu sözün ehliyiz. Allah'tan başka hiç mabut, ilah yok."

Tamam, bunu biliyoruz elhamdülillah. Bu sözün ehliyiz.
Bunun için zaten müslüman olduk lâ ilâhe illallah diyerek. Vahdehû. "Tektir, şerîki nazîri yoktur." Bunun için zaten müslüman olduk lâ ilâhe illallah diyerek.

Vahdehû. "Tektir, şerîki nazîri yoktur."

Allah'a inananların bir kısmı vahdehû demiyor. Allah var diyor ama oğlu var diyor. Olmadı.Allah'a inananların bir kısmı vahdehû demiyor. Allah var diyor ama oğlu var diyor. Olmadı. Allah'ın oğlu kızı yok. Karısı, evliliği, düğünü derneği olmuş değil. Böyle bir saçma şey yok.Allah'ın oğlu kızı yok. Karısı, evliliği, düğünü derneği olmuş değil. Böyle bir saçma şey yok. İnsanlar dünyada nesilleri üresin, yürüsün diye evleniyor. Yani büyüyor, İnsanlar dünyada nesilleri üresin, yürüsün diye evleniyor. Yani büyüyor, evlilik çağına gelince bir eş aranıyor, annesi babası kendisi münasip birini buluyor, her neyse,evlilik çağına gelince bir eş aranıyor, annesi babası kendisi münasip birini buluyor, her neyse, eşleşiyor, birisiyle evleniyor, çoluk çocuğu oluyor. Nesil üresin diye dünya üzerindeki yaratıklarıeşleşiyor, birisiyle evleniyor, çoluk çocuğu oluyor. Nesil üresin diye dünya üzerindeki yaratıkları Allah böyle çift yaratmış. Böyle oluyor. Kuzular, insanlar, kuşlar vesaire böyle ürüyorlar. Allah böyle çift yaratmış. Böyle oluyor. Kuzular, insanlar, kuşlar vesaire böyle ürüyorlar. Cins devam etsin, birisi öldükten sonra arkasından ötekisi gelsin, yeryüzü onlardan boş kalmasın;Cins devam etsin, birisi öldükten sonra arkasından ötekisi gelsin, yeryüzü onlardan boş kalmasın; bitkiler devam etsin, asırlar geçmesine rağmen hayvanlar devam etsin; kuzular devam etsin debitkiler devam etsin, asırlar geçmesine rağmen hayvanlar devam etsin; kuzular devam etsin de insanlar yesin içsin; kuşlar, tavuklar devam etsinler de insanlar tavuğun etinden,insanlar yesin içsin; kuşlar, tavuklar devam etsinler de insanlar tavuğun etinden, yumurtasından istifade etsin; inekler devam etsin de sütlerini şey yapsın;yumurtasından istifade etsin; inekler devam etsin de sütlerini şey yapsın; otlar devam etsin de insanlar yesin; meyveler devam etsin de insanlar istifade etsin... otlar devam etsin de insanlar yesin; meyveler devam etsin de insanlar istifade etsin...

Tamam, ama Cenâb-ı Hakk'ın şerîki, nazîri yok. Evliliğe çoğalmaya ihtiyacı yok. Tamam, ama Cenâb-ı Hakk'ın şerîki, nazîri yok. Evliliğe çoğalmaya ihtiyacı yok.

Vahdehû. "Birdir." Lâ şerîke lehû. "Mülkünde, icraatında, gücünde kuvvetinde ortağı da yoktur." Vahdehû. "Birdir." Lâ şerîke lehû. "Mülkünde, icraatında, gücünde kuvvetinde ortağı da yoktur."

İnsan niye ortak edinir? Tek başına bir iş yapamadığından. Parası olduğu zaman,İnsan niye ortak edinir?

Tek başına bir iş yapamadığından.

Parası olduğu zaman,
tek başına iş yapabildiği zaman ortak edinir mi? Edinmez. Ya gücü yetmediğinden,tek başına iş yapabildiği zaman ortak edinir mi?

Edinmez. Ya gücü yetmediğinden,
"Yahu şu da gelsin de benim tatile çıktığım zaman işi o yapsın." veyahut "Yahu şu da gelsin de benim tatile çıktığım zaman işi o yapsın." veyahut "Ben bunu tek başıma kaldıramam, bir ucundan da o tutsun, o kaldırsın." filan diye. "Ben bunu tek başıma kaldıramam, bir ucundan da o tutsun, o kaldırsın." filan diye. Ortaklık, ortağı ihtiyaç güçsüzlükten olur. Halbuki Cenâb-ı Hak Kâdir-i Mutlak, her şeye gücü yetiyor. Ortaklık, ortağı ihtiyaç güçsüzlükten olur. Halbuki Cenâb-ı Hak Kâdir-i Mutlak, her şeye gücü yetiyor.

Hasılı insanların Allah'ın birliğini anlamaları aslında çok kolay.Hasılı insanların Allah'ın birliğini anlamaları aslında çok kolay. Ama insanlar, eski insanlar tanrıları düşünüp de heykelini yaparken insanlar filan gibi yapmışlar.Ama insanlar, eski insanlar tanrıları düşünüp de heykelini yaparken insanlar filan gibi yapmışlar. Zeus'un heykeli basıyorsun sakallı bir herif. Bilmem Apollo'nun heykeli bakıyorsun bilmem bir adam heykeli.Zeus'un heykeli basıyorsun sakallı bir herif. Bilmem Apollo'nun heykeli bakıyorsun bilmem bir adam heykeli. Yok efendim, Hititlerin bereket tanrısı bakıyorsun bir çıplak karı, cadaloz yaşlı bir karı.Yok efendim, Hititlerin bereket tanrısı bakıyorsun bir çıplak karı, cadaloz yaşlı bir karı. Göğsü sarkmış filan, bereket tanrısı. Heykelini öyle yapmış.Göğsü sarkmış filan, bereket tanrısı. Heykelini öyle yapmış. Bilmem Babillilerin tanrılarına bakıyorsun öyle. Dar kafalılıktan bu, Bilmem Babillilerin tanrılarına bakıyorsun öyle. Dar kafalılıktan bu, böyle heykelini yaparken kendilerine benzetmeleri kalın kafalılık. Allahu Teâlâ hazretleri,böyle heykelini yaparken kendilerine benzetmeleri kalın kafalılık. Allahu Teâlâ hazretleri, yeri göğü yaratan Rabbü'l-âlemîn birdir ve şerîki, ortağı yoktur, tektir. İkincisi üçüncüsü yoktur. yeri göğü yaratan Rabbü'l-âlemîn birdir ve şerîki, ortağı yoktur, tektir. İkincisi üçüncüsü yoktur.

Demek ki bu hakikati ifade eden, bu sözü ihlas ile yani hiç tereddüt etmeden söylerseDemek ki bu hakikati ifade eden, bu sözü ihlas ile yani hiç tereddüt etmeden söylerse bir insan günde 100 defa ya da başkasından bir menfaat sağlayım diye söylemezse,bir insan günde 100 defa ya da başkasından bir menfaat sağlayım diye söylemezse, sırf Allah rızası için söylerse… Başkasından menfaat sağlamak için bu işleri kimler yapıyor? sırf Allah rızası için söylerse…

Başkasından menfaat sağlamak için bu işleri kimler yapıyor?

Çok insanlar var, yani müslümanların camisine geliyor, başında takke, elinde tesbih,Çok insanlar var, yani müslümanların camisine geliyor, başında takke, elinde tesbih, pabuçları çalıp gidiyor. Gördüm. İkindi okunmuştu, namaza geç gittim. pabuçları çalıp gidiyor. Gördüm. İkindi okunmuştu, namaza geç gittim. Farza durmuşlar, rekâtı kaçırmayayım diye telaşla [hemen ben de durdum.] Tam içeri girdiğim sırada Farza durmuşlar, rekâtı kaçırmayayım diye telaşla [hemen ben de durdum.] Tam içeri girdiğim sırada yaşlı adamın birisi baktım kollarını sıvamış, böyle bakınıyor. Ben paldır küldür bahçe kapısından girdim,yaşlı adamın birisi baktım kollarını sıvamış, böyle bakınıyor. Ben paldır küldür bahçe kapısından girdim, caminin kapısına geldim kalabalığa, böyle kollarını sıvıyor.caminin kapısına geldim kalabalığa, böyle kollarını sıvıyor. Dedim herhalde takunya arıyor adam ama meşgul olacak zamanım yok.Dedim herhalde takunya arıyor adam ama meşgul olacak zamanım yok. Hemen girdim Allahu Ekber, namaza durdum. Yaşlı adam, sakallı biraz da böyle tombul.Hemen girdim Allahu Ekber, namaza durdum.

Yaşlı adam, sakallı biraz da böyle tombul.
Namazdan çıktık, orada meteoroloji meslek okulunda Necati diye bir genç vardı, o da beş vakit namaza geliyor.Namazdan çıktık, orada meteoroloji meslek okulunda Necati diye bir genç vardı, o da beş vakit namaza geliyor. İyi bir kardeş, beş vakit namaza geliyor filan diye seviyorum ben de. İyi bir kardeş, beş vakit namaza geliyor filan diye seviyorum ben de. Necati aranıyor aranıyor, ayakkabısı yok. Tüh ya, 90 liraya yeni almıştım dedi. Necati aranıyor aranıyor, ayakkabısı yok. Tüh ya, 90 liraya yeni almıştım dedi. Gıcır gıcır, altı kösele, üstü deri. O zamanın 90 lirası artık şimdinin,Gıcır gıcır, altı kösele, üstü deri.

O zamanın 90 lirası artık şimdinin,
buranın belki ne bileyim 900 lirası, yani 900 kronudur belki. Yani yok. buranın belki ne bileyim 900 lirası, yani 900 kronudur belki.

Yani yok.
Aradık taradık, çalınmış belli. Kim çalmış olabilir? Benim aklıma o ihtiyar geldi,Aradık taradık, çalınmış belli.

Kim çalmış olabilir?

Benim aklıma o ihtiyar geldi,
baktım ihtiyar yok ortada. Hani abdest alacaktı, gelecekti, içeride namaz kılacaktı. baktım ihtiyar yok ortada. Hani abdest alacaktı, gelecekti, içeride namaz kılacaktı.

Neyse, aradan yıllar geçti. Beni Etlik karakolundan çağırdılar. Kağıt bırakmışlar, kalktım gittim. Neyse, aradan yıllar geçti. Beni Etlik karakolundan çağırdılar. Kağıt bırakmışlar, kalktım gittim. Komisere; "Nedir bu, bir kağıt bırakmışsınız." dedim. "Hocam otur, bu askerlik işi,Komisere;

"Nedir bu, bir kağıt bırakmışsınız." dedim.

"Hocam otur, bu askerlik işi,
sizi askerlikten çağırmışlar. Siz de evinizde bulunmamışsınız." dedi. sizi askerlikten çağırmışlar. Siz de evinizde bulunmamışsınız." dedi.

Dedim, "Bulunmaz olur muyum! Ben bu evde oturuyorum.Dedim, "Bulunmaz olur muyum! Ben bu evde oturuyorum. Ben bulunmazsam hanım bulunur, her zaman buradayım." Ben bulunmazsam hanım bulunur, her zaman buradayım."

"Yok, kaç defa aramışlar, pusu kurmuşlar…" Hepsi yalan, bir dosya böyle doldurmuşlar aradılar filan diye."Yok, kaç defa aramışlar, pusu kurmuşlar…"

Hepsi yalan, bir dosya böyle doldurmuşlar aradılar filan diye.
Ya beni bulamasa komşuya sorsa "Bu ilahiyatta hoca." diye söylerler.Ya beni bulamasa komşuya sorsa "Bu ilahiyatta hoca." diye söylerler. Yerim belli yurdum belli, kaçmam, gocunmam, çekinmem yok. Yerim belli yurdum belli, kaçmam, gocunmam, çekinmem yok.

Hocam bunlar böyle yapar dedi, anladı vaziyeti komiser. Şimdi otur hocam dedi,Hocam bunlar böyle yapar dedi, anladı vaziyeti komiser.

Şimdi otur hocam dedi,
ben de üniversite hocasıyım diye saygı gösteriyor bana. Komiserin masasına oturdum,ben de üniversite hocasıyım diye saygı gösteriyor bana. Komiserin masasına oturdum, içeriye bir ihtiyarı getirdiler. Sert muamele ile ceplerindekileri boşalttılar, tesbih çıkıyor, içeriye bir ihtiyarı getirdiler. Sert muamele ile ceplerindekileri boşalttılar, tesbih çıkıyor, takke çıkıyor, ayağında mestler var, sakallı adam. "Bu adamcağızın suçu ne komiser bey?" dedim. takke çıkıyor, ayağında mestler var, sakallı adam.

"Bu adamcağızın suçu ne komiser bey?" dedim.

"Hocam bu dört tane koyun çalmış ondan yakalamışlar." dedi. "Hocam bu dört tane koyun çalmış ondan yakalamışlar." dedi.

Sabahleyin adam Etlik'teki evinde garaja bakmış, koyunları yok.Sabahleyin adam Etlik'teki evinde garaja bakmış, koyunları yok. Koyunları besliyormuş, garajına koyuyormuş. Koyunlar çalınmış. Etlik, bizim Ankara'da. Koyunları besliyormuş, garajına koyuyormuş. Koyunlar çalınmış. Etlik, bizim Ankara'da.

Adam akıllı, Ankara'yı da tanıyor biliyor. Demiş bu koyunları çalan ne yapar? Dört tane koyun.Adam akıllı, Ankara'yı da tanıyor biliyor. Demiş bu koyunları çalan ne yapar? Dört tane koyun. Ne yapar, satar bunu. Bugün nerenin pazar var? Çubuk'un pazarı var. Ne yapar, satar bunu.

Bugün nerenin pazar var?

Çubuk'un pazarı var.

Kalkmış Çubuk kasabasına gitmiş. Yani havaalanının yanından Çubuk kasabasına gitmiş. Kalkmış Çubuk kasabasına gitmiş. Yani havaalanının yanından Çubuk kasabasına gitmiş. Hakikaten hayvan pazarı ve başka şeyler kurulu. Orada gezmiş dolaşmış şöyle bir boydan bir boya,Hakikaten hayvan pazarı ve başka şeyler kurulu. Orada gezmiş dolaşmış şöyle bir boydan bir boya, hayvanların satıldığı yere gelmiş. Bakmış kendisinin koyunları orada. hayvanların satıldığı yere gelmiş. Bakmış kendisinin koyunları orada.

Şöyle koyunlarını sevmiş, arkasını yoklamış yağlı mı bilmem besili mi filan diye. Şöyle koyunlarını sevmiş, arkasını yoklamış yağlı mı bilmem besili mi filan diye.

"Ondan sonra bu koyunlar kaça, kim satıyor bunları?" demiş. Adam gelmiş; "Ondan sonra bu koyunlar kaça, kim satıyor bunları?" demiş. Adam gelmiş;

"Senin mi bu koyunlar?" demiş, "Benim." demiş. Kaça satarsın bunları? Şu kadara. "Senin mi bu koyunlar?" demiş,

"Benim." demiş.

Kaça satarsın bunları?

Şu kadara.

Ya çok pahalı söylüyorsun bilmem ne, şu kadara olmaz mı? Olmaz filan. Ya çok pahalı söylüyorsun bilmem ne, şu kadara olmaz mı?

Olmaz filan.

Gitmiş bu dosdoğru polise. Demiş ki; "Benim dört tane koyunum çalınmıştı, Gitmiş bu dosdoğru polise. Demiş ki;

"Benim dört tane koyunum çalınmıştı,
burada koyunlarımı buldum, gelin." Polisler gelmişler; Bu koyunlar kimin? burada koyunlarımı buldum, gelin."

Polisler gelmişler;

Bu koyunlar kimin?

Adam demiş ki benim. Senin mi, gel bakalım, yakasından yakalamışlar.Adam demiş ki benim.

Senin mi, gel bakalım, yakasından yakalamışlar.
Nereden senin oluyor bu koyunlar vesaire filan. Anlaşılmış ki çalan o, yani ispat edememiş, Nereden senin oluyor bu koyunlar vesaire filan.

Anlaşılmış ki çalan o, yani ispat edememiş,
koyunlar ötekisinin. Onun için getirmişler oraya. Yahu ben bu ihtiyar bir yerden tanıyorum, koyunlar ötekisinin. Onun için getirmişler oraya.

Yahu ben bu ihtiyar bir yerden tanıyorum,
tanıyorum, tanıyorum... bir türlü çıkartamadım. Ondan sonra imzaları attık, askerlik şubesine gittim; tanıyorum, tanıyorum... bir türlü çıkartamadım.

Ondan sonra imzaları attık, askerlik şubesine gittim;

"Hocam bu işler buradan hallolmaz bunlar böyle karakoldan, "Hocam bu işler buradan hallolmaz bunlar böyle karakoldan, 'Gittik bulamadık' diye kağıt doldururlar, oraya koyarlar. Bir daha yazı gelince, 'bir daha aradık,'Gittik bulamadık' diye kağıt doldururlar, oraya koyarlar. Bir daha yazı gelince, 'bir daha aradık, yok ya bu herif.' derler. Böyle yalan dolan üzerine böyle dosya birikir.yok ya bu herif.' derler. Böyle yalan dolan üzerine böyle dosya birikir. En iyisi sen git Çanakkale'ye, memleketine, orada şeyden hallet bu işi." dedi. Tamam dedim. En iyisi sen git Çanakkale'ye, memleketine, orada şeyden hallet bu işi." dedi.

Tamam dedim.

Ben eve geldim, aklıma geldi. Yahu senelerce önce bizimBen eve geldim, aklıma geldi. Yahu senelerce önce bizim zavallı öğrenci Necati'nin pabuçlarını alan herif de o adamdı. O zaman aklıma birden geldi, tamam.zavallı öğrenci Necati'nin pabuçlarını alan herif de o adamdı. O zaman aklıma birden geldi, tamam. O adamdı o gördüğüm, böyle kollarını sıvıyor numarası yapan ama namaz kılmaya gelmeyen.O adamdı o gördüğüm, böyle kollarını sıvıyor numarası yapan ama namaz kılmaya gelmeyen. Oradaki iyi pabucu seçmiş, yeni gıcır gıcır, almış götürmüş. Yani o adam. Oradaki iyi pabucu seçmiş, yeni gıcır gıcır, almış götürmüş. Yani o adam.

Yani şimdi o adam camiye geliyor, namaz kılıyor. Yani şimdi o adam camiye geliyor, namaz kılıyor.

Onun namazına Allah sevap verecek mi? Vermeyecek. Neden? Onun namazına Allah sevap verecek mi?

Vermeyecek.

Neden?

Onun maksadı namaz kılmak değil hocam, onun maksadı pabuçları gözetleyip, Onun maksadı namaz kılmak değil hocam, onun maksadı pabuçları gözetleyip, en iyisini giyip veyahut alıp kaçmak. Yani eh elinde tesbih var? Tamam, cebinden takke çıkıyor,en iyisini giyip veyahut alıp kaçmak.

Yani eh elinde tesbih var?

Tamam, cebinden takke çıkıyor,
ayağında mest var. Tip itibarıyla yaşlı adam, hiç yakıştırmazsın, 65-70 yaşında.ayağında mest var. Tip itibarıyla yaşlı adam, hiç yakıştırmazsın, 65-70 yaşında. Ama alışmış kudurmuştan beterdir derler. Sakalı da mahsustan bırakmıştır. Öyle kandıracak filan. Ama alışmış kudurmuştan beterdir derler. Sakalı da mahsustan bırakmıştır. Öyle kandıracak filan.

Veyahut bazıları hasta oluyormuş. Kleptomani, çalma hastalığı.Veyahut bazıları hasta oluyormuş. Kleptomani, çalma hastalığı. Adam veya kadın zengin mesela, milyoner ama gidiyormuş,Adam veya kadın zengin mesela, milyoner ama gidiyormuş, marketlerden şuralardan buralardan çalmayı şey yapıyormuş. Halbuki paraya ihtiyacı yok, parası var.marketlerden şuralardan buralardan çalmayı şey yapıyormuş. Halbuki paraya ihtiyacı yok, parası var. Parayla alsa alabilecek, çalıyormuş. Kleptomani, çalma hastalığı. Muhlisan. "Sırf Allah rızası için." Parayla alsa alabilecek, çalıyormuş. Kleptomani, çalma hastalığı.

Muhlisan. "Sırf Allah rızası için."

Birisi görsün diye veyahut hoca sınıfı geçirsin filan diye değil. Birisi görsün diye veyahut hoca sınıfı geçirsin filan diye değil.

Birisi İskenderun Demir Çelik'e işe girmiş. Yahu nasıl girdin, biz kaç sefer müracaat ettik de, Birisi İskenderun Demir Çelik'e işe girmiş.

Yahu nasıl girdin, biz kaç sefer müracaat ettik de,
sıraya sokuyorlar da bilmem ne de bilmem ne… Demiş, "Bir tesbih bir takke ile girdim." sıraya sokuyorlar da bilmem ne de bilmem ne…

Demiş, "Bir tesbih bir takke ile girdim."

Nasıl? "Gittim, 125 kuruşa bir takke aldım, bir de tesbih aldım.Nasıl?

"Gittim, 125 kuruşa bir takke aldım, bir de tesbih aldım.
Ondan sonra Erbakan'ın gittiği camiye her vakit devam ettim, gittim.Ondan sonra Erbakan'ın gittiği camiye her vakit devam ettim, gittim. Orada namazda onun gözüne göründüm. Bir iki üç beş derken ondan sonra işsizim bilmem neyim filan deyince Orada namazda onun gözüne göründüm. Bir iki üç beş derken ondan sonra işsizim bilmem neyim filan deyince takkeli tesbihli diye beni hemen demir çelik fabrikasına şey yaptı." demiş. takkeli tesbihli diye beni hemen demir çelik fabrikasına şey yaptı." demiş.

İhlasla lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh demek yani böyle bir menfaat, göze girmek,İhlasla lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh demek yani böyle bir menfaat, göze girmek, işini yürütmek, reklam için değil; sırf Allah rızası için demek. işini yürütmek, reklam için değil; sırf Allah rızası için demek. Bir de lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh derken inanarak, şeksiz şüphesiz [demek.] Bir de lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh derken inanarak, şeksiz şüphesiz [demek.]

Elbette öyle! Yunanlılar yanılıyor, güneşe tapanlar yanılıyor, Japonlar yanılıyor, Hintliler yanılıyor,Elbette öyle! Yunanlılar yanılıyor, güneşe tapanlar yanılıyor, Japonlar yanılıyor, Hintliler yanılıyor, ineğe tapanlar yanılıyor, Mısırlılar yanılıyor; besbelli Allah'tan başka ilah yok, O'nun şerîki nazîri yok. ineğe tapanlar yanılıyor, Mısırlılar yanılıyor; besbelli Allah'tan başka ilah yok, O'nun şerîki nazîri yok. Sağlam, adamı kesseler yolundan dönmez, sağlam inanç. Bu olabilir. Sağlam, adamı kesseler yolundan dönmez, sağlam inanç.

Bu olabilir.

"Bunu 100 defa söyleyen kimse en faziletli insan olur." İllâ men zâde aleyhi. "Bunu 100 defa söyleyen kimse en faziletli insan olur." İllâ men zâde aleyhi. "Sadece ondan daha çok çekenler." Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke lehû'yü "Sadece ondan daha çok çekenler."

Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke lehû'yü
ondan daha çok çekenler tabii daha çok çekince daha çok sevap alır. O hariç. ondan daha çok çekenler tabii daha çok çekince daha çok sevap alır. O hariç.

Ama demek ki bu hadîs-i şerîften çıkan [ders], zikrin sevabı çok.Ama demek ki bu hadîs-i şerîften çıkan [ders], zikrin sevabı çok. Hele bu lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh demenin fazileti çok büyük. Hele bu lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh demenin fazileti çok büyük.

Elhamdülillah biz zikrin kıymetini bilen aklı başında müslümanlarız. Böyle zikrin kıymetini bilmeyen,Elhamdülillah biz zikrin kıymetini bilen aklı başında müslümanlarız.

Böyle zikrin kıymetini bilmeyen,
aklı fıttırık müslüman var mı? Var. Kimisi zikri inkar ediyor. Kimisi bu işlerin karşısına çıkıyor.aklı fıttırık müslüman var mı?

Var. Kimisi zikri inkar ediyor. Kimisi bu işlerin karşısına çıkıyor.
Kimisi Müslümanlığı başka türlü anlıyor; güzele bakmak sevap diyor, bira içmek ziyanı yok diyor, Kimisi Müslümanlığı başka türlü anlıyor; güzele bakmak sevap diyor, bira içmek ziyanı yok diyor, eğlence zamanında eğleneceksin, ibadet zamanında ibadet edeceksin diyor.eğlence zamanında eğleneceksin, ibadet zamanında ibadet edeceksin diyor. Yani bir sürü felsefeler geliştirmiş. Benim kalbim temiz, sen benim kalbime bak diyor,Yani bir sürü felsefeler geliştirmiş. Benim kalbim temiz, sen benim kalbime bak diyor, Allah'ın bir ibadete ihtiyacı yok, kılmasam da olur diyor. Bu lafların hepsini duymadık mı? Allah'ın bir ibadete ihtiyacı yok, kılmasam da olur diyor.

Bu lafların hepsini duymadık mı?

Kaç sefer duyduk. Böyle bir mantıkla şeytan onları aldatmış, yamuk yamuk gidiyorlar. Kaç sefer duyduk.

Böyle bir mantıkla şeytan onları aldatmış, yamuk yamuk gidiyorlar.

Doğrusu nedir? Bizim büyüklerimizin, takva ehli, alim şehylerimizin bize öğrettiğidir. Doğrusu nedir?

Bizim büyüklerimizin, takva ehli, alim şehylerimizin bize öğrettiğidir.
İşin doğrusu budur. "Sen Hû'cu musun?" Çünkü Kur'ân-ı Kerîm tesbih çekmeyi emrediyor,İşin doğrusu budur.

"Sen Hû'cu musun?"

Çünkü Kur'ân-ı Kerîm tesbih çekmeyi emrediyor,
onun için Hû'cuyum, var mı bir diyeceğin? Çünkü Peygamber Efendimiz tavsiye buyuruyor,onun için Hû'cuyum, var mı bir diyeceğin?

Çünkü Peygamber Efendimiz tavsiye buyuruyor,
onun için Hû'cuyum, var mı bir diyeceğin? onun için Hû'cuyum, var mı bir diyeceğin?

"Var, sen Hû'cusun, gericisin…" bilmem ne. Ben Allah'ın sevdiği mü'min bir kul olmaya çalışıyorum,"Var, sen Hû'cusun, gericisin…" bilmem ne.

Ben Allah'ın sevdiği mü'min bir kul olmaya çalışıyorum,
sen bana ne dersen de. Elbette müslümanı da ayıplayanlar var.sen bana ne dersen de.

Elbette müslümanı da ayıplayanlar var.
Müslüman olduğu için müslümanı da beğenmeyenler var. Bu dünyada çeşit çeşit insanlar var.Müslüman olduğu için müslümanı da beğenmeyenler var. Bu dünyada çeşit çeşit insanlar var. Müslümanları beğenmeyen, Peygamberimizi beğenmeyen, Allah'ı beğenmeyenler var.Müslümanları beğenmeyen, Peygamberimizi beğenmeyen, Allah'ı beğenmeyenler var. Allah'a âsi gelenler var, ileri geri laf söyleyenler var. Onun için bu zıpırlıkların arkası bitmez. Allah'a âsi gelenler var, ileri geri laf söyleyenler var. Onun için bu zıpırlıkların arkası bitmez.

Nasıl müslümansın sen? Ben Kur'ân-ı Kerîm'in emrettiğini yapan, Nasıl müslümansın sen?

Ben Kur'ân-ı Kerîm'in emrettiğini yapan,
Peygamber Efendimizin hadîs-i şerîflerinde okuduğum zaman sünnet-i seniyyesini tutan müslümanım. Peygamber Efendimizin hadîs-i şerîflerinde okuduğum zaman sünnet-i seniyyesini tutan müslümanım. Yarın Allahu Teâlâ hazretleri bana niye tesbih çektin derse Yarın Allahu Teâlâ hazretleri bana niye tesbih çektin derse Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tavsiye buyurmuştu günde 100 defaPeygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem tavsiye buyurmuştu günde 100 defa lâ ilâhe illallah deyin diye, onun için çektim yâ Rabbi diyeceğim. Sen ne diyeceksin? lâ ilâhe illallah deyin diye, onun için çektim yâ Rabbi diyeceğim.

Sen ne diyeceksin?

Ben böyle diyeceğim de sen ne diyeceksin? Zikir yapmadın, namaz kılmadın, oruç tutmadın, Ben böyle diyeceğim de sen ne diyeceksin?

Zikir yapmadın, namaz kılmadın, oruç tutmadın,
hacca gitmedin. Müslümanlara çattın, kâfirlerle oturup kalktın, kadeh tokuşturdun. hacca gitmedin. Müslümanlara çattın, kâfirlerle oturup kalktın, kadeh tokuşturdun. Bankada paranı tuttun, faiz yedin. Dansöz seyretmeye gittin, plaja gittin, her şeyi yaptın.Bankada paranı tuttun, faiz yedin. Dansöz seyretmeye gittin, plaja gittin, her şeyi yaptın. Hadi bakalım, sen de onları kimden gördüysen onların müdafaasını yap! Hadi bakalım, sen de onları kimden gördüysen onların müdafaasını yap! Hadi bakalım, Allah senin müdafaanı kabul edecek mi? Sen de cevabını ver. Hadi bakalım, Allah senin müdafaanı kabul edecek mi? Sen de cevabını ver.

Çünkü herkes zerre kadar hayır işlese hayrının karşılığını görecek,Çünkü herkes zerre kadar hayır işlese hayrının karşılığını görecek, zerre kadar şer işlese işlediği şerrin cezası karşısına gelecek. Bunun bir şeyi yok. zerre kadar şer işlese işlediği şerrin cezası karşısına gelecek. Bunun bir şeyi yok.

Herkes bir yol tutturmuş. İşte İsveç, çeşitli diyarlardan gelme insanlar var.Herkes bir yol tutturmuş. İşte İsveç, çeşitli diyarlardan gelme insanlar var. Renkleri, giyimleri farklı farklı. Bugün Finlandiya'dan gelme Çingenelerden bir tanesini gördük,Renkleri, giyimleri farklı farklı. Bugün Finlandiya'dan gelme Çingenelerden bir tanesini gördük, acayip bir giyimi var. Ama öyle giyinecek diyormuş onun töresi öyleymiş.acayip bir giyimi var. Ama öyle giyinecek diyormuş onun töresi öyleymiş. Onu bıraktığı zaman toplumdan dışlıyorlar, çok kötü muamele yapıyorlarmış.Onu bıraktığı zaman toplumdan dışlıyorlar, çok kötü muamele yapıyorlarmış. İsveç bile diş geçiremiyormuş, onları eritememiş, entegre edememiş filan diye [söylediler.]İsveç bile diş geçiremiyormuş, onları eritememiş, entegre edememiş filan diye [söylediler.] Aynen giyimi, değişik tabii bizden farklı. Tabii giyimler de farklı olur, yaşamlar da farklı olur.Aynen giyimi, değişik tabii bizden farklı.

Tabii giyimler de farklı olur, yaşamlar da farklı olur.
Yeme de, yenilen gıdaların cinsleri de değişik olur, düğün dernek de farklı olur. Kafa da farklı olur. Yeme de, yenilen gıdaların cinsleri de değişik olur, düğün dernek de farklı olur. Kafa da farklı olur.

Benim yolum Kur'ân-ı Kerîm'in yolu, Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ hazretlerinin yolu.Benim yolum Kur'ân-ı Kerîm'in yolu, Peygamberimiz Muhammed-i Mustafâ hazretlerinin yolu. Ben o yolda gidiyorum. Çok rahatım, çok müsterihim. Ötekilerin hepsinin de yanlışını anlayabilecek,Ben o yolda gidiyorum. Çok rahatım, çok müsterihim. Ötekilerin hepsinin de yanlışını anlayabilecek, söyleyebilecek ve ispat edebilecek durumdayım. Senin yaptığın yanlış. Öküze tapmak yanlış. söyleyebilecek ve ispat edebilecek durumdayım. Senin yaptığın yanlış. Öküze tapmak yanlış. İşte hem müslümanım deyip hem Allah'ın emirlerini tutmamak yanlış.İşte hem müslümanım deyip hem Allah'ın emirlerini tutmamak yanlış. Veyahut müslüman olmayıp da müslüman değilsen nesin, dinsiz olmak yanlış.Veyahut müslüman olmayıp da müslüman değilsen nesin, dinsiz olmak yanlış. Veyahut şu dinden olmak yanlış. Hepsini iki kere iki dört diye ispat eder gibi ispat etmek mümkün. Veyahut şu dinden olmak yanlış. Hepsini iki kere iki dört diye ispat eder gibi ispat etmek mümkün.

Evet, ikinci hadîs-i şerîf. Elâ uhbiruküm bi-hayrin mine's-salâti ve's-sadaka: Islâhu zâti'l-beyni.Evet, ikinci hadîs-i şerîf.

Elâ uhbiruküm bi-hayrin mine's-salâti ve's-sadaka: Islâhu zâti'l-beyni.
İyyâküm ve'l-bağdâe fe-innemâ hiye'l-hâlika. İyyâküm ve'l-bağdâe fe-innemâ hiye'l-hâlika.

Bu hadîs-i şerîfi Dârekutnî rahmetullahi aleyh Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'ten nakleylemiş, rivayet eylemiş. Bu hadîs-i şerîfi Dârekutnî rahmetullahi aleyh Ebu'd-Derdâ radıyallahu anh'ten nakleylemiş, rivayet eylemiş.

Peygamber Efendimiz buyurmuşlar ki: Elâ uhbiruküm. "Dikkat edin, uyanın, mütenebbih olun,Peygamber Efendimiz buyurmuşlar ki:

Elâ uhbiruküm. "Dikkat edin, uyanın, mütenebbih olun,
gözünüzü açın ki size haber veriyorum." Bi-hayrin mine's-salâti ve's-sadaka.gözünüzü açın ki size haber veriyorum." Bi-hayrin mine's-salâti ve's-sadaka. "Nafile namazdan da nafile hayır, sadaka yapmaktan da daha hayırlı bir şeyi"Nafile namazdan da nafile hayır, sadaka yapmaktan da daha hayırlı bir şeyi size haber veriyorum, dikkat edin." Nedir o? Islâhu zâti'l-beyni.size haber veriyorum, dikkat edin."

Nedir o?

Islâhu zâti'l-beyni.
"İki müslümanın arasını düzeltmek, ıslah etmek." Ara bozuk, adamlar biraz limon renkli, "İki müslümanın arasını düzeltmek, ıslah etmek."

Ara bozuk, adamlar biraz limon renkli,
birbirlerine yamuk bakıyorlar, kaş çatıyorlar. Aralarını düzeltmek, ikisinin arasını düzeltmek. birbirlerine yamuk bakıyorlar, kaş çatıyorlar. Aralarını düzeltmek, ikisinin arasını düzeltmek.

Bu neymiş? Nafile namaz kılmaktan da zekâtın dışında nafile sadaka vermekten de daha kıymetli imiş. Bu neymiş?

Nafile namaz kılmaktan da zekâtın dışında nafile sadaka vermekten de daha kıymetli imiş.

Neden? İki müslümanın arasını buluyorsun, barıştırıyorsun; toplumu düzeltiyorsun.Neden?

İki müslümanın arasını buluyorsun, barıştırıyorsun; toplumu düzeltiyorsun.
Toplum da dargınlarla dağılır, muhabbetli insanlarla kuvvetli bir toplum olur, hayırlar işler.Toplum da dargınlarla dağılır, muhabbetli insanlarla kuvvetli bir toplum olur, hayırlar işler. Muhabbetli bir toplum çok büyük işler yapar. Bir kişinin yapamadığı işi toplum çok güzel yaparMuhabbetli bir toplum çok büyük işler yapar. Bir kişinin yapamadığı işi toplum çok güzel yapar ve muhabbetli olduğu zaman da çok ileri gider, başarılı olur. İyyâküm ve'l-bağdâe.ve muhabbetli olduğu zaman da çok ileri gider, başarılı olur.

İyyâküm ve'l-bağdâe.
"Kin tutmaktan aman sakının!" Düşmanlık etmekten, kin tutmaktan aman sakının, uzak durun! "Kin tutmaktan aman sakının!"

Düşmanlık etmekten, kin tutmaktan aman sakının, uzak durun!

Fe-innemâ hiye'l-hâlika. "Çünkü bu düşmanlık böyle toplumu kökünden kazıyıp mahvedici bir şeydir." Fe-innemâ hiye'l-hâlika. "Çünkü bu düşmanlık böyle toplumu kökünden kazıyıp mahvedici bir şeydir."

Kökünden kazır. Hâlika noktasız hâ ile tıraşlayan demek.Kökünden kazır. Hâlika noktasız hâ ile tıraşlayan demek. Kırt kırt kırt işi kökünden kazıyıp berbat eden bir şeydir bu düşmanlık, kin tutmak,Kırt kırt kırt işi kökünden kazıyıp berbat eden bir şeydir bu düşmanlık, kin tutmak, buğzetmek, birbirine kızgınlık göstermek. Ve üçüncü hadîs-i şerîf. buğzetmek, birbirine kızgınlık göstermek.

Ve üçüncü hadîs-i şerîf.

Üç hadis okumaya niyetleniyorum umumiyetle. Bir konuşmamızda üç hadis okuyoruz. Üç hadis okumaya niyetleniyorum umumiyetle. Bir konuşmamızda üç hadis okuyoruz.

Elâ uhbiruküm bi-hayri ehli'd-dünyâ ve'l-âhireti ve hayri'l-ameli fi'd-dünyâ.Elâ uhbiruküm bi-hayri ehli'd-dünyâ ve'l-âhireti ve hayri'l-ameli fi'd-dünyâ. Men vasale men kata'ahû ve men a'tâ men haramehû ve men afâ ammen zalemehû. Men vasale men kata'ahû ve men a'tâ men haramehû ve men afâ ammen zalemehû.

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki: Peygamber Efendimiz buyurmuş ki:

"Dünya ahalisi, dünya ve âhiret ahalisinin en hayırlısını, dikkat edin, size haber veriyorum." "Dünya ahalisi, dünya ve âhiret ahalisinin en hayırlısını, dikkat edin, size haber veriyorum."

Gözünüzü açın, iyice kafanıza yerleştirin, dikkat edin! Ve hayri'l-ameli fi'd-dünyâ.Gözünüzü açın, iyice kafanıza yerleştirin, dikkat edin!

Ve hayri'l-ameli fi'd-dünyâ.
"Ve dünyada yapılan amellerin en hayırlısını size haber veriyorum." Neymiş bu, bildiriyor: "Ve dünyada yapılan amellerin en hayırlısını size haber veriyorum."

Neymiş bu, bildiriyor:

Men vasale men kata'ahû. "Kendisiyle ahbaplığı kesen, kendisine küsene giden,Men vasale men kata'ahû. "Kendisiyle ahbaplığı kesen, kendisine küsene giden, bağlarını onunla onarmaya çalışan, onunla ilgiyi sağlamlaştıran." Adam ayrılmak, darılmak, küsmek istiyor.bağlarını onunla onarmaya çalışan, onunla ilgiyi sağlamlaştıran."

Adam ayrılmak, darılmak, küsmek istiyor.
Kopmuş gitmiş ama bu fedakârlık ediyor, koparttırmıyor bağları, duymazlıktan anlamazlıktan geliyor,Kopmuş gitmiş ama bu fedakârlık ediyor, koparttırmıyor bağları, duymazlıktan anlamazlıktan geliyor, ahbaplığı yine devam ettiriyor. Bayramda seyranda gidiyor, nasılsın diyor, hasta olduğu zaman gidiyor filan.ahbaplığı yine devam ettiriyor. Bayramda seyranda gidiyor, nasılsın diyor, hasta olduğu zaman gidiyor filan. Öteki adam belki bir zaman gelir utanır, "Yahu ben bu adamdan şey yaptım ama iyi adammış…" filan diye.Öteki adam belki bir zaman gelir utanır, "Yahu ben bu adamdan şey yaptım ama iyi adammış…" filan diye. Anlıyor onun kendisinden uzaklaşmak istediğini ama müslümanın arasının açılması iyi değildir diye,Anlıyor onun kendisinden uzaklaşmak istediğini ama müslümanın arasının açılması iyi değildir diye, kendisi de istese, darılsa darılır ama anlamazlığa vurarak ahbaplık devam ettiriyor. kendisi de istese, darılsa darılır ama anlamazlığa vurarak ahbaplık devam ettiriyor. Bu en hayırlı insan, bir. Ve men a'tâ men haramehû. "Kendisine vermeyene veren." Bu en hayırlı insan, bir.

Ve men a'tâ men haramehû. "Kendisine vermeyene veren."

Zamanında adamdan borç istemiş, vermemiş. Ama şimdi o bir duruma düşmüş, bu ona veriyor.Zamanında adamdan borç istemiş, vermemiş. Ama şimdi o bir duruma düşmüş, bu ona veriyor. Sen bana vermemiştin ben de sana vermem demiyor. Yani vermeyene veriyor aksine.Sen bana vermemiştin ben de sana vermem demiyor. Yani vermeyene veriyor aksine. Yani kötülüğe kötülükle muamele yapmıyor, kötülüğe iyilikle karşılık veriyor. Borç veya başka bir şey. Yani kötülüğe kötülükle muamele yapmıyor, kötülüğe iyilikle karşılık veriyor. Borç veya başka bir şey.

"Yahu şu senin merdiveni bana verebilir misin, çatıda oluğun kenarı sarkmış, şuna bir çivi çakayım?" "Yahu şu senin merdiveni bana verebilir misin, çatıda oluğun kenarı sarkmış, şuna bir çivi çakayım?"

"Merdiven bana lazım." diyor vermiyor. Ama bir zaman sonra onun ona işi düşüyor; "Merdiven bana lazım." diyor vermiyor.

Ama bir zaman sonra onun ona işi düşüyor;

"Yahu sen bana şu aletini verir misin bilmem ne…" "Al kardeşim!" diyor, vermeyene veriyor mesela."Yahu sen bana şu aletini verir misin bilmem ne…"

"Al kardeşim!" diyor, vermeyene veriyor mesela.
Çeşitli şekillerde düşünebiliriz misalleri. Yani kötülüğe iyilikle karşılık veriyor. Üçüncüsü; Çeşitli şekillerde düşünebiliriz misalleri. Yani kötülüğe iyilikle karşılık veriyor.

Üçüncüsü;

Ve men afâ ammen zalemehû. "Ve kendisine zulmedene zulmeden kimseyi affediyor, Ve men afâ ammen zalemehû. "Ve kendisine zulmedene zulmeden kimseyi affediyor, o da zulüm etmiyor, karşılık vermiyor." Zulmedeni affediyor, vermeyene veriyor, gelmeyene gidiyor. o da zulüm etmiyor, karşılık vermiyor."

Zulmedeni affediyor, vermeyene veriyor, gelmeyene gidiyor.
Hepsi karşılıksız. Peki niye bu adam karşılıksız yapıyor? Öteki küsmek istiyor, bu niye küsmüyor? Hepsi karşılıksız.

Peki niye bu adam karşılıksız yapıyor?

Öteki küsmek istiyor, bu niye küsmüyor?

Ötekisi vermemiş, bu da vermesin, niye öyle yapmıyor? O zulmetmiş, niye bu affediyor? Ötekisi vermemiş, bu da vermesin, niye öyle yapmıyor?

O zulmetmiş, niye bu affediyor?

Allah rızası için. Çünkü toplumda ortalık böyle düzelir. Yoksa o bana yaptı da, ben ona yaparım da,Allah rızası için.

Çünkü toplumda ortalık böyle düzelir. Yoksa o bana yaptı da, ben ona yaparım da,
bilmem ne de vesaire de filan dedin mi bu ihtilafların azalması ya imkânsızlaşır ya çok zorlaşır.bilmem ne de vesaire de filan dedin mi bu ihtilafların azalması ya imkânsızlaşır ya çok zorlaşır. Bir taraf fedakârlık gösterecek. İşte o fedakârlık göstereni Allah seviyor. Bir taraf fedakârlık gösterecek. İşte o fedakârlık göstereni Allah seviyor.

Niçin fedakârlık gösteriyorsun? Allah rızası için. Biliyor karşıdakinin halini, Niçin fedakârlık gösteriyorsun?

Allah rızası için.

Biliyor karşıdakinin halini,
huyunu ama Allah beni sevsin diye böyle davranıyor. İslâm bunu emrediyor. huyunu ama Allah beni sevsin diye böyle davranıyor.

İslâm bunu emrediyor.
Müslümanın huyu da böyledir. Yani kötülüğe iyi muamele eder, kötülüğe karşılık iyilik yapar.Müslümanın huyu da böyledir. Yani kötülüğe iyi muamele eder, kötülüğe karşılık iyilik yapar. Onun için dedelerimiz bir güzel söz söylemişler: "Kötülüğe kötülükle muamele her kişinin kârıdır." Onun için dedelerimiz bir güzel söz söylemişler:

"Kötülüğe kötülükle muamele her kişinin kârıdır."

Herkes böyle yapar. Kötülüğe kötülükle muamele her kişinin kârıdır. Kâr demek iş demek.Herkes böyle yapar. Kötülüğe kötülükle muamele her kişinin kârıdır. Kâr demek iş demek. Herkes böyle yapar, kötülüğe kötülükle muamele eder. Sen adama bir yumruk atarsanHerkes böyle yapar, kötülüğe kötülükle muamele eder. Sen adama bir yumruk atarsan adam da sana yumruk atar. Sen adama bağırırsan o da sana bağırır.adam da sana yumruk atar. Sen adama bağırırsan o da sana bağırır. Sen adama gitmezsen o da sana gitmez filan. Hanıma diyorsun ki; "Kalk falancaya gidelim."Sen adama gitmezsen o da sana gitmez filan. Hanıma diyorsun ki;

"Kalk falancaya gidelim."
Diyor ki, "Gitmeyelim." Niye? "O bize gelmedi" diyor. Diyor ki,

"Gitmeyelim."

Niye?

"O bize gelmedi" diyor.

Gelmediği için biz de ona gitmeyelim diyor. Karşılıklı. Gelmediği için biz de ona gitmeyelim diyor. Karşılıklı.

"Kötülüğe kötülükle muamele etmek her kişinin kârıdır."Kötülüğe kötülükle muamele etmek her kişinin kârıdır. Ama kötülüğe iyilikle muamele er kişinin kârıdır." Yani tam, iyi müslüman, mert adam,Ama kötülüğe iyilikle muamele er kişinin kârıdır."

Yani tam, iyi müslüman, mert adam,
o kötülüğe iyilikle muamele eder, sesini çıkartmaz, belli etmez, anlamazlıktan gelir, duymazlıktan gelir.o kötülüğe iyilikle muamele eder, sesini çıkartmaz, belli etmez, anlamazlıktan gelir, duymazlıktan gelir. Belli etmez, gözlerini kırpıştırır, yarayı kapatır. Müslümanlık bunu tavsiye ediyor yani iyi Müslümanlık. Belli etmez, gözlerini kırpıştırır, yarayı kapatır. Müslümanlık bunu tavsiye ediyor yani iyi Müslümanlık.

Herkes yapamaz. Tamam, yapamaz ama sevabı alamaz. Yapan sevabı alır. Yunus Emre'nin ilahisini okuyoruz,Herkes yapamaz.

Tamam, yapamaz ama sevabı alamaz. Yapan sevabı alır.

Yunus Emre'nin ilahisini okuyoruz,
hoşumuza da gidiyor, çocuklar da beğeniyorlar: Dövene elsiz gerek Sövene dilsiz gerek Hoppala!.. hoşumuza da gidiyor, çocuklar da beğeniyorlar:

Dövene elsiz gerek

Sövene dilsiz gerek

Hoppala!..

Dövene elsiz gerek ne demek? Bu buna vuracak, bu ona vurmayacak demek. Dövene elsiz gerek ne demek?

Bu buna vuracak, bu ona vurmayacak demek.
Eli yok, eli olsa vuracak ama dövene elsiz gerek, yani sanki eli yokmuş gibi vurmuyor. Eli yok, eli olsa vuracak ama dövene elsiz gerek, yani sanki eli yokmuş gibi vurmuyor. Dövene, el kaldırana el kaldırmıyor. Yani kavgadan taraf olmuyor. Dövene elsiz gerek. Sövene? Dövene, el kaldırana el kaldırmıyor. Yani kavgadan taraf olmuyor.

Dövene elsiz gerek.

Sövene?

Sövene de cevap vermiyor. Ben sana şöyle yaparım, böyle yaparım, sen şusun busun…Sövene de cevap vermiyor. Ben sana şöyle yaparım, böyle yaparım, sen şusun busun… Ben de sana öyle yaparım, şöyle böyle demiyor. Dilsiz. Dövene elsiz gerek, Ben de sana öyle yaparım, şöyle böyle demiyor. Dilsiz.

Dövene elsiz gerek,

Sövene dilsiz gerek, Derviş gönülsüz gerek. Yani gönlüm kırıldı, bilmem ne. Sövene dilsiz gerek,

Derviş gönülsüz gerek.

Yani gönlüm kırıldı, bilmem ne.

Ne kırılması, gönlü yok ki. Onun kırılacak bir gönlü yok ki kırılsın. Yokmuş gibi sanki,Ne kırılması, gönlü yok ki. Onun kırılacak bir gönlü yok ki kırılsın. Yokmuş gibi sanki, hiç öyle kırılacak bir nesnesi yokmuş gibi gönülsüz olacak, boynu bükük olacak, ses çıkartmayacak. hiç öyle kırılacak bir nesnesi yokmuş gibi gönülsüz olacak, boynu bükük olacak, ses çıkartmayacak. Böyle. Ele geleni yersin Dile geleni dersin Böyle dervişlik mi olur Sen derviş olamazsın Böyle.

Ele geleni yersin

Dile geleni dersin

Böyle dervişlik mi olur

Sen derviş olamazsın

Eline ne gelirse hop atarsın ağzına helal mi haram mı demeden. Diline ne gelirse söylersinEline ne gelirse hop atarsın ağzına helal mi haram mı demeden. Diline ne gelirse söylersin doğru mu yanlış mı demeden. Ele geleni yersin, dile geleni dersin, böyle dervişlik mi olur,doğru mu yanlış mı demeden. Ele geleni yersin, dile geleni dersin, böyle dervişlik mi olur, sen derviş olamazsın. Yunus derviş dediği zaman yani en faziletli, en müttaki insanı kastediyor.sen derviş olamazsın.

Yunus derviş dediği zaman yani en faziletli, en müttaki insanı kastediyor.
Öyle olamazsın diyor. Öyle olamazsın diyor.

İşte bu dediğimiz huylar dervişlik huylarıdır. Bunu herkes yapamaz. İyi müslümanlar yapar.İşte bu dediğimiz huylar dervişlik huylarıdır. Bunu herkes yapamaz. İyi müslümanlar yapar. İyi müslüman olunca yüksek insan olur. Başkalarını anlamaz o zaman. İyi müslüman olunca yüksek insan olur. Başkalarını anlamaz o zaman.

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî arkadaşlarıyla yani dervişleri ile yürüyormuş.Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî arkadaşlarıyla yani dervişleri ile yürüyormuş. Mübarek sakalıyla, cübbesiyle, yüzüyle nurlu bir insan.Mübarek sakalıyla, cübbesiyle, yüzüyle nurlu bir insan. Etrafında da hürmetkâr böyle dervişler arkasında. Konya'da hıristiyan mahallesi de varmış o zaman.Etrafında da hürmetkâr böyle dervişler arkasında. Konya'da hıristiyan mahallesi de varmış o zaman. Hıristiyan papazlardan bir tanesi görmüş, "Vay, çok büyük bir zat geliyor." filan diyeHıristiyan papazlardan bir tanesi görmüş, "Vay, çok büyük bir zat geliyor." filan diye herhalde gözü de beğenmiş, eğilmiş. Mevlana da ona eğilmiş.herhalde gözü de beğenmiş, eğilmiş. Mevlana da ona eğilmiş. Adam eğilmiş eğilmiş, kalkmış bakmış Mevlânâ eğiliyor. O da tekrar eğilmiş. Allah Allah!.. Adam eğilmiş eğilmiş, kalkmış bakmış Mevlânâ eğiliyor. O da tekrar eğilmiş.

Allah Allah!..

Yani eskiden hıristiyanlar İslâm toplumunda azınlıktı. Yani ağalar, idareciler,Yani eskiden hıristiyanlar İslâm toplumunda azınlıktı. Yani ağalar, idareciler, zenginler hepsi müslümanlardandı, onlar kenar mahallede ikinci planda insanlardı. zenginler hepsi müslümanlardandı, onlar kenar mahallede ikinci planda insanlardı.

Bakmış yine eğilmiş, yine eğilmiş filan. Ondan sonra hayran kalmış böyle.Bakmış yine eğilmiş, yine eğilmiş filan. Ondan sonra hayran kalmış böyle. Kendisine hiç eğilen bir insan görmemiş ki, böyle bir büyük zât ona karşı eğiliyor, Kendisine hiç eğilen bir insan görmemiş ki, böyle bir büyük zât ona karşı eğiliyor, hatta secde etmek diye geçiyor rivayette. Ondan müslüman olmuş. hatta secde etmek diye geçiyor rivayette. Ondan müslüman olmuş.

Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî bunu anlatırken şöyle anlatıyor: Mevlânâ Celaleddîn-i Rûmî bunu anlatırken şöyle anlatıyor:

"Hıristiyanın birisi Allah'ın çok sevdiği güzel bir huy olan tevazuda bizimle yarış etmeye kalktı."Hıristiyanın birisi Allah'ın çok sevdiği güzel bir huy olan tevazuda bizimle yarış etmeye kalktı. Hıristiyan müslümanı geçebilir mi?" diyor. Tevazu çünkü Allah'ın sevdiği huy. O ona tevazu gösteriyor, Hıristiyan müslümanı geçebilir mi?" diyor.

Tevazu çünkü Allah'ın sevdiği huy. O ona tevazu gösteriyor,
o ona tevazu gösteriyor. Sonra müslüman olmuş. Dervişlik böyle bir acayip bir şeydir.o ona tevazu gösteriyor. Sonra müslüman olmuş.

Dervişlik böyle bir acayip bir şeydir.
Herkes anlamaz. Ama adam müslüman oluyor. Mevlânâ vefat ettiği zaman çok insanlar ağlamışlar.Herkes anlamaz. Ama adam müslüman oluyor. Mevlânâ vefat ettiği zaman çok insanlar ağlamışlar. Müslümanlardan da ağlamışlar gayrimüslimlerden de herkes ağlamış. Neden? Müslümanlardan da ağlamışlar gayrimüslimlerden de herkes ağlamış.

Neden?

Baksana, düşüncesine baksana. O insan, o öyle kendisine tevazu gösteriyor diye, Baksana, düşüncesine baksana.

O insan, o öyle kendisine tevazu gösteriyor diye,
vay bu beni tevazuda geçebilir mi, ben Allah'ın mü'min kuluyum diye daha fazla tevazu gösterenvay bu beni tevazuda geçebilir mi, ben Allah'ın mü'min kuluyum diye daha fazla tevazu gösteren Mevlânâ rahmetullahi aleyh'in huzuruna bir emir geliyor. Emir yani komutan. İç yüzüne bak. Mevlânâ rahmetullahi aleyh'in huzuruna bir emir geliyor. Emir yani komutan. İç yüzüne bak.

Adam oturuyor oturuyor oturuyor, hiç konuşmuyor. Bekliyor bekliyor bekliyor, bir şey yok. Adam oturuyor oturuyor oturuyor, hiç konuşmuyor. Bekliyor bekliyor bekliyor, bir şey yok. Sıkılıyor. Mevlânâ'nın heybeti var, mânevî heybeti var. Gerçi adamın dışarıda rütbesi çok,Sıkılıyor. Mevlânâ'nın heybeti var, mânevî heybeti var. Gerçi adamın dışarıda rütbesi çok, askeri çok ama burada sıkılıyor. Sonunda; "Efendim, bana bir nasihat edin." diyor. askeri çok ama burada sıkılıyor. Sonunda;

"Efendim, bana bir nasihat edin." diyor.

"Evladım ben sana ne diyeyim?" diyor. Ne diyor? "Seni Rahman yarattı, Rahman olan Allah yarattı, "Evladım ben sana ne diyeyim?" diyor.

Ne diyor?

"Seni Rahman yarattı, Rahman olan Allah yarattı,
sen Rahman'a değil şeytana kulluk ediyorsun. Sana Allah halka hizmet etmeyi emretti,sen Rahman'a değil şeytana kulluk ediyorsun. Sana Allah halka hizmet etmeyi emretti, yumuşak davranmayı emretti. Sen halka zulüm ediyorsun." diyor yumuşak davranmayı emretti. Sen halka zulüm ediyorsun." diyor

Öyle ağır şeyler söylüyor ki adam hüngür hüngür ağlıyor. Tevbe ediyor ve gidiyor. Öyle ağır şeyler söylüyor ki adam hüngür hüngür ağlıyor. Tevbe ediyor ve gidiyor.

Yani yeri geldiği zaman da, adamına göre de sert. Niye? Çünkü Allah zalimleri sevmez. Yani yeri geldiği zaman da, adamına göre de sert.

Niye?

Çünkü Allah zalimleri sevmez.
Gelen zalim, zalimi sevmediği için zalime yüz vermiyor. Allah tevazuyu sever,Gelen zalim, zalimi sevmediği için zalime yüz vermiyor. Allah tevazuyu sever, tevazu gösterdiği için öteki adamla tevazu yarışına giriyor, güzel bir dil. tevazu gösterdiği için öteki adamla tevazu yarışına giriyor, güzel bir dil.

Yani bu dervişlerin mantığını anlamak için hadîs-i şerîfleri çok iyi bilmek lazım, Yani bu dervişlerin mantığını anlamak için hadîs-i şerîfleri çok iyi bilmek lazım, Kur'an'ı çok iyi bilmek lazım. Yoksa bunların hallerini kimse anlayamaz. Anlayamaz. İşte hadîs-i şerîf.Kur'an'ı çok iyi bilmek lazım. Yoksa bunların hallerini kimse anlayamaz. Anlayamaz. İşte hadîs-i şerîf. Dövene elsiz, sövene dilsiz sözünün nereden geldiği anlaşılıyor. Dövene elsiz, sövene dilsiz sözünün nereden geldiği anlaşılıyor.

"Yeryüzünün, dünyanın ve âhiretin en hayırlısı olan kimseyi size haber vereyim mi? "Yeryüzünün, dünyanın ve âhiretin en hayırlısı olan kimseyi size haber vereyim mi?

O kendisine küsene, kendisine gelmeyene giden; vermeyene veren; zulmedeni de affedendir." diyor. O kendisine küsene, kendisine gelmeyene giden; vermeyene veren; zulmedeni de affedendir." diyor.

Yani dervişlik dediğimiz şey, işte gerçek müslüman. Yani dervişlik dediğimiz şey, işte gerçek müslüman.

Allahu Teâlâ hazretleri bizi İslâm'ın gerçeğini anlayıp gerçek müslüman olmaya muvakkak eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri bizi İslâm'ın gerçeğini anlayıp gerçek müslüman olmaya muvakkak eylesin.

el-Fâtiha. el-Fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2