Namaz Vakitleri
İstanbul
27 Zilhicce 1445
03 Temmuz 2024
İmsak
03:30
Güneş
05:29
Öğle
13:13
İkindi
17:13
Akşam
20:47
Yatsı
22:37
Detaylı Arama

Aczini İtiraf Etmek ve Haddini Bilmek

Prof. Dr. Mahmud Es'ad COŞAN

9 Cemâziye'l-Âhir 1420 / 19.09.1999

Açıklama

Hocamız, Gönül dostumuz, Mürebbi'miz Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN’ın Hadis sohbetlerini 5 aşamada özetleyebiliriz.

a. İskenderpaşa Camii Sohbetleri (1977-1997)

Mehmed Zâhid KOTKU Hz. görevli oldukları İskenderpaşa Camii’nde, her pazar günü ikindiden sonra bir saat, cuma günleri öğleden önce 45 dakika Râmûzü’l-Ehàdis’ten hadis okuyup izah ederdi. 1977 yılının ilkbaharından itibaren bu dersler Mahmud Es’ad COŞAN tarafından yapılır oldu.

COŞAN, o yıllarda Ankara’da oturuyordu. Her hafta sonu İstanbul’a geliyor, pazar günkü hadis dersini yapıp geri dönüyordu. Tatillerde ve müsait zamanlarında cuma namazından önce de sohbet ettiği olurdu. Önemli bir engel olmadıkça, bu böyle devam etti.

13 Kasım 1980’de Mehmed Zâhid KOTKU Hazretleri’nin vefatından sonra da İskenderpaşa’daki dersler aynen devam etti. Hac veya başka bir seyahat nedeniyle yurtdışında olduğu zamanların dışında önemli bir aksama olmadı. 1997 Mayısında yurtdışına çıkıncaya kadar bu böyle devam etti. İskenderpaşa’daki son sohbeti 4 Mayıs 1997 pazar günü oldu.
COŞAN, derse besmele ve hamdele ile başlardı. Arkasından, “Kitapların en efdali Allah’ın kitabıdır, yolların en faziletlisi Peygamber (s.a.s.)’in yoludur. Sonradan uydurulan şeyler bid’attir. Her bid’at dalâlettir. Her dalâlet ve dalâlet sahibi cehenneme gider.” anlamındaki Arapça giriş cümlelerini söylerdi. Sonra, sıradaki ilk hadisin Arapça metnini okurdu.

Ondan sonra okunan kitap hakkında kısa bilgi verir; hadislerin okunmasına ve izahına geçmeden önce, başta Peygamber (s.a.s.) Efendimiz olmak üzere cümle enbiyânın, evliyânın, sülehànın; sâdât ve meşâyih-i kiramın ruhları için; kitabın müellifinin ve bu kitabın içindeki hadis-i şeriflerin bizlere kadar ulaşmasında emeği geçmiş olan ulemânın, râvilerin ruhları için; caminin bânisi İskender Paşa’nın ruhu için; bu hadis-i şerifleri dinlemek üzere oraya gelmiş olan kimselerin ahirete irtihal etmiş olan cümle yakınlarının ruhları için ve Mehmed Zahid KOTKU Hazretleri’nin ruhu için, bir Fâtiha, üç İhlâs-ı Şerif okunmasını isterdi.

Daha sonra, sıradaki hadis-i şerifin Arapça metnini okuyup, kelime kelime izahına geçerdi. Konuyla ilgili ayet-i kerimeler ve diğer hadis-i şeriflerle meseleyi bir güzel açıklardı. Sade ve anlaşılır bir Türkçe kullanırdı. Konunun iyi anlaşılması için misaller, hatıralar anlatır; şiirlere, Farsça ve Arapça beyitlere yer verirdi.

COŞAN, ilk yıllarda her sohbette 8-10 hadis-i şerif okuyup izah ederdi, sohbet süresi bir saati geçmezdi. Son yıllarda bu sayı 3’e kadar düşmüş, izah için daha çok vakit ayrılmış, sohbet süresi bir saati biraz aşmaya başlamıştı.

Sohbetin sonunda mutlaka Hatm-i Hàcegân yaptırırdı. Bazen, intisab etmek isteyenler için zikir dersi tarifi yapardı. Eğer vakit müsaitse, küçük notlarla soru gönderenlerin sorularına cevap verirdi.

Sohbetlere öncelikle gençler, öğrenciler, okumuş kimseler gelirlerdi. Fakat her yaştan ve her kesimden insana rastlamak mümkündü. Zamanla ilgi arttığı için, caminin etrafındaki evler satın alınarak cami genişletilmiş; hanımların ve erkeklerin sohbetleri takip edebilmesi için mekânlar yapılmıştır.

İskenderpaşa Camii’ndeki sohbetler, ilk yıllardan beri teyp kasetlerine kayıt edilmiştir. 1987’den sonra görüntülü video kayıtları yapılmıştır.

b. Ankara Özelif Camii Sohbetleri (1982-1996)

COŞAN, Mehmed Zâhid KOTKU Hz. vefat edip, irşad görevi kendisine intikal ettikten sonra, Ankara’da da hadis dersleri başlattı (1982). İlk önce çarşamba günleri evinin yanındaki Muradiye Camii’nde, daha sonra perşembe akşamları Özelif Camii’nde hadis dersi yapmaya başladı. Bir ara cumartesi günleri yapıldı. Emekli olup da Ankara’dan ayrıldıkları 1987 yılına kadar bu dersler devam etti. 1987’den sonra ise, her ayın ilk perşembe akşamı Ankara’ya gelip, bu hadis derslerini ayda bir yapmaya devam etti.

c. Sapanca Sohbetleri (1987-1989)

COŞAN emekli olduktan sonra Sapanca’ya yerleşmiştir. Orada oturdukları yıllarda (1987-1989), evinin yakınındaki Yüzevler Camii’nde cumartesi günleri, ikindiden sonra Muhtâru’l-Ehàdîs isimli kitaptan hadis dersleri yapmıştır.

Muhtâru’l-Ehâdîs kitabı muteber hadis kitaplarından seçilmiş ve ilk harflerine göre alfabetik olarak sıralanmış bin dört yüz kadar hadis ihtivâ etmektedir. Mısırlı alim Seyyid Ahmed el-Hâşimî (1878-1943) tarafından hazırlanmıştır. Türkçe’ye muhtelif tercümeleri yapılmıştır.

d. Anadolu’da Sohbetler

COŞAN, Türkiye’de bulunduğu 1980-1997 yılları arasında sık sık Anadolu’da seyahatler yaparlardı. Gittikleri illerde, uygun camilerde, halka açık hadis dersleri yapmıştır. Eskişehir, Bursa, İzmir, Antalya, Adapazarı, Konya, Edirne gibi illerde sohbetler yapılmış hadis sohbetleri mevcuttur.

e. Ev Sohbetleri
Doğum, ölüm, düğün, sünnet vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği evlerde; kahvaltı vs. gibi sebeplerle ziyaret ettiği öğrenci evlerinde mutlaka yarım saat - 45 dakika civarında bir hadis sohbeti yaparlardı.

Konuşma Metni

Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm. Eûzü billâhi mineşşeytânirracîm. Bismillâhirrahmânirrahîm.

el-Hamdülillahi rabbi'l âlemin. Hamden kesîran tayyiban mübareken fîhi âla külli hâlin ve fî külli hîn. el-Hamdülillahi rabbi'l âlemin. Hamden kesîran tayyiban mübareken fîhi âla külli hâlin ve fî külli hîn. Ve's-salâtu ve's-selâmu âla seyyidi'l-evveline ve'l-âhirin ve şefîi'l-müznibîn Ve's-salâtu ve's-selâmu âla seyyidi'l-evveline ve'l-âhirin ve şefîi'l-müznibîn Muhammedini'l-Mustafâ ve alâ âlihi ve sahbihî ve men tebi'ahû bi ihsânin ilâ yevmi'l cezâ. Muhammedini'l-Mustafâ ve alâ âlihi ve sahbihî ve men tebi'ahû bi ihsânin ilâ yevmi'l cezâ.

Emma ba'd. Aziz ve muhterem kardeşlerim! Allah cümlemizden razı olsun.Emma ba'd.

Aziz ve muhterem kardeşlerim!

Allah cümlemizden razı olsun.
Bereketli, kısa bir devre oldu. Arkadaşlarımızın bir kısmı yola çıktı.Bereketli, kısa bir devre oldu. Arkadaşlarımızın bir kısmı yola çıktı. Allah selametlikle, rahatlıkla, sıhhatle, afiyetle menzil-i maksudlarına ulaştırsın.Allah selametlikle, rahatlıkla, sıhhatle, afiyetle menzil-i maksudlarına ulaştırsın. Bir kısmı da şimdi yola çıkacak. Bir kısmı belki yarına kalacak. Bir kısmı da şimdi yola çıkacak. Bir kısmı belki yarına kalacak. Allahu Teâlâ hazretleri, sizleri, bizleri, onları büyük mükafaatlarla taltif eylesin. Allahu Teâlâ hazretleri, sizleri, bizleri, onları büyük mükafaatlarla taltif eylesin.

İslâm'da sevap kazanmanın yolları çok fazladır.İslâm'da sevap kazanmanın yolları çok fazladır. Çok çareler, imkânlar, fırsatlar, bahaneler, vesileler vardır kiÇok çareler, imkânlar, fırsatlar, bahaneler, vesileler vardır ki insan onları yaptığı zaman Cenâb-ı Hak sevap verir, mükafaat verir, ecir verir, rahmetine erdirir, insan onları yaptığı zaman Cenâb-ı Hak sevap verir, mükafaat verir, ecir verir, rahmetine erdirir, taltif eder. Bu sevaplı işlerden birisi de müslümanın müslümanı sevmesidir. Sevgi, muhabbet…taltif eder.

Bu sevaplı işlerden birisi de müslümanın müslümanı sevmesidir. Sevgi, muhabbet…
Araplar mim'i üstünlü okurlar; mehabbet derler. Çünkü mastar-ı mîmî'dir.Araplar mim'i üstünlü okurlar; mehabbet derler. Çünkü mastar-ı mîmî'dir. Biz, me harfi dudaktan telafuz edilen bir harf olduğundanBiz, me harfi dudaktan telafuz edilen bir harf olduğundan onu yuvarlak dudak harfi olan "u" ya döndürmüşüzdür. onu yuvarlak dudak harfi olan "u" ya döndürmüşüzdür. "Muhabbet" deriz ama aslı "mehabbet"tir, kelimenin doğru telaffuzu üstünlüdür. "Muhabbet" deriz ama aslı "mehabbet"tir, kelimenin doğru telaffuzu üstünlüdür.

Nitekim matbah kelimesi de ism-i mekândır. Tıbâhat kökünden.Nitekim matbah kelimesi de ism-i mekândır. Tıbâhat kökünden. Tabaha "pişirmek" demek, matbah'da "yemeği pişirme yeri" demek.Tabaha "pişirmek" demek, matbah'da "yemeği pişirme yeri" demek. Ama onu da mutfak yapmışız. Me'sini ötre yapmışız.Ama onu da mutfak yapmışız. Me'sini ötre yapmışız. Hı'sını da sonundaki matbah, hı harfini de kaf'a döndürmüşüz. Hı'sını da sonundaki matbah, hı harfini de kaf'a döndürmüşüz. Çünkü Türkçe'de kaf harfi ile hı harfinin birbirine dönüştüğü yerler vardır. Çünkü Türkçe'de kaf harfi ile hı harfinin birbirine dönüştüğü yerler vardır.

Nitekim Erzurumlu bir askeri nöbete koyarsan, o kapıdan geçmek istersen.Nitekim Erzurumlu bir askeri nöbete koyarsan, o kapıdan geçmek istersen. Karşına dikilir; "Yassah hemşerim" der. "Yassah" "yasak" demek. Biz "yok" deriz, Azerîler "yoh" der. Karşına dikilir; "Yassah hemşerim" der. "Yassah" "yasak" demek. Biz "yok" deriz, Azerîler "yoh" der.

Fuzûlî diyor ki; Yoh mende bir amel sana şayeste ah eger, A'mâlima göre vire adlim ceza mana. Fuzûlî diyor ki;

Yoh mende bir amel sana şayeste ah eger,

A'mâlima göre vire adlim ceza mana.

Bu Azerî şivesiyle böyle… Yok, bende bir iş, ibadet sana şayeste. Bu Azerî şivesiyle böyle…

Yok, bende bir iş, ibadet sana şayeste.
"Sana layık bir iş yok yâ Rabbi!" Benim her şeyim perişan, her şeyim eksik, değersiz, "Sana layık bir iş yok yâ Rabbi!" Benim her şeyim perişan, her şeyim eksik, değersiz, kusurlu, âciz, nâçiz. Yoh mende bir amel. "Mende" dediği "ben". kusurlu, âciz, nâçiz. Yoh mende bir amel. "Mende" dediği "ben".

Dilimizde "b" ile "me"nin de dönüşümü vardır. Onların dediği "men", "ben"den daha doğrudur.Dilimizde "b" ile "me"nin de dönüşümü vardır. Onların dediği "men", "ben"den daha doğrudur. Ama biz "ben" yapmışız. Yoh mende bir amel sana şayeste, "Sana layık bir iş yok bende yâ Rabbi!"Ama biz "ben" yapmışız.

Yoh mende bir amel sana şayeste, "Sana layık bir iş yok bende yâ Rabbi!"
Ah ah eger ağmalime göre vire adlim ceza mana.Ah ah eger ağmalime göre vire adlim ceza mana. "Eğer benim amelimin tam teraziyle karşılığını bana verecek olursa senin adilliğin "Eğer benim amelimin tam teraziyle karşılığını bana verecek olursa senin adilliğin -adalet icabı tam veriyorum işte, terazi ile adaletle tam veriyorum- o zaman yandım. -adalet icabı tam veriyorum işte, terazi ile adaletle tam veriyorum- o zaman yandım.

Ah ah eger a'mâlime göre vire adlim ceza mana. Ah ah eger a'mâlime göre vire adlim ceza mana.

Fuzûlî böyle diyor. Allah u âlem Azerî şivesi ile böyle konuşurdu. Fuzûlî böyle diyor. Allah u âlem Azerî şivesi ile böyle konuşurdu.

İşte bir taraftan da söylemiş olduk; kulların ibadetleri Cenâb-ı Hakkın dergâhına layık değildir.İşte bir taraftan da söylemiş olduk; kulların ibadetleri Cenâb-ı Hakkın dergâhına layık değildir. Çünkü onun dergâhı çok yücedir, çok âlâdır.Çünkü onun dergâhı çok yücedir, çok âlâdır. Bizim de ibadetlerimiz hep kusurludur, Bizim de ibadetlerimiz hep kusurludur, namaza durduk mu çarşı pazar aklımıza gelir. Meczubun birisi imamın arkasında namaza durmuş.namaza durduk mu çarşı pazar aklımıza gelir.

Meczubun birisi imamın arkasında namaza durmuş.
Arkasından biraz sonra "mööh" demiş, namazdan ayrılmış. Arkasından biraz sonra "mööh" demiş, namazdan ayrılmış.

"Ne oldu, namazda öyle 'mööh' denir mi? Ne yaptın ya! berbat ettin." demişler, Demiş; "Ne oldu, namazda öyle 'mööh' denir mi? Ne yaptın ya! berbat ettin." demişler, Demiş;

"İmama sorun." İmama gitmiş sormuşlar."İmama sorun."

İmama gitmiş sormuşlar.
Demiş ki; "Tam o sırada bizim öküzler aklıma gelmişti." demiş. Demiş ki;

"Tam o sırada bizim öküzler aklıma gelmişti." demiş.

"Allahuekber" deyince; kendi öküzleri, inekleri aklına gelmiş. Arkadaki meczub kalbi temiz, açık."Allahuekber" deyince; kendi öküzleri, inekleri aklına gelmiş. Arkadaki meczub kalbi temiz, açık. Meczub ama onu anlamış "yuh" der gibi "mööh" diyor. Meczub ama onu anlamış "yuh" der gibi "mööh" diyor.

Şeyh Sâdî diye bir İranlı şair vardır, şiirlerini çok severim. Kendisini bilmem. Şeyh Sâdî diye bir İranlı şair vardır, şiirlerini çok severim. Kendisini bilmem. Ama ârif bir kimse, böyle güzel mânalar bulmuş, kitabına yazmış. Ama ârif bir kimse, böyle güzel mânalar bulmuş, kitabına yazmış.

Gülistân'ını, Bûstân'ını belki okumuşsunuzdur. O da öyle diyor.Gülistân'ını, Bûstân'ını belki okumuşsunuzdur. O da öyle diyor. Farsça. Bende heman bih ki zi taksiri hîş Oyzur be dergâhi hodaya varem. Farsça.

Bende heman bih ki zi taksiri hîş

Oyzur be dergâhi hodaya varem.

Varne sezâvarı hodavendiyeş Tes ne tevânetki becaya varem. Varne sezâvarı hodavendiyeş

Tes ne tevânetki becaya varem.

Güzel bir söz, güzel bir şiir. Diyor ki; Güzel bir söz, güzel bir şiir. Diyor ki;

"Kula layık olan hemen aczini, mazeretini, kusurunu, naçizliğini Cenâb-ı hakka arz etmesidir.""Kula layık olan hemen aczini, mazeretini, kusurunu, naçizliğini Cenâb-ı hakka arz etmesidir." "Aman yâ Rabbi! Ben acizim nâçizim" demesidir. "Aman yâ Rabbi! Ben acizim nâçizim" demesidir. Layık olan budur, kula aczini itiraf etmektir, aczini ortaya koymasıdır, böbürlenmemektir. Layık olan budur, kula aczini itiraf etmektir, aczini ortaya koymasıdır, böbürlenmemektir.

"Ben acizim yâ Rabbi! Bu kadar yapabiliyorum" demektir. "Ben acizim yâ Rabbi! Bu kadar yapabiliyorum" demektir. Yoksa Cenâb-ı Hakk'ın azametine, kibriyâsına layık ameli kimse işleyemez,Yoksa Cenâb-ı Hakk'ın azametine, kibriyâsına layık ameli kimse işleyemez, onun dergâhına layık ameli kimse yapamaz. Ne yapsak yapamayız. onun dergâhına layık ameli kimse yapamaz. Ne yapsak yapamayız.

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bile rivayete göre buyurmuş ki; Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bile rivayete göre buyurmuş ki;

Subhaneke mâ abednâke hakka ibadetik. "Ey Rabbimiz! Sana layık bir şekilde ibadet yapamadık."Subhaneke mâ abednâke hakka ibadetik. "Ey Rabbimiz! Sana layık bir şekilde ibadet yapamadık." O'na layığını yapamayız. Biz bize uygun olanı yapıyoruz, kusurludur, eksiklidir. O'na layığını yapamayız. Biz bize uygun olanı yapıyoruz, kusurludur, eksiklidir. İşimiz hep kusur, eksiktir. O da rubûbiyetine layık kemal ile muamele ediyor. İşimiz hep kusur, eksiktir. O da rubûbiyetine layık kemal ile muamele ediyor. O da lütfediyor, affetmek büyüklük olduğundan kusurları bağışlıyor. O da lütfediyor, affetmek büyüklük olduğundan kusurları bağışlıyor. Eksiğimize rağmen ikram ediyor. Gedâlık bize yakışıyor, Hüdâlık, Rubûbiyet O'na yakışıyor.Eksiğimize rağmen ikram ediyor.

Gedâlık bize yakışıyor, Hüdâlık, Rubûbiyet O'na yakışıyor.
O'nun Hüdâlığının şanı, bizden isyan, O'ndan ihsan. O'nun Hüdâlığının şanı, bizden isyan, O'ndan ihsan.

Minhu isyânun ve nisyânun ve sehvun ba'de sehv Minke ihsânun ve fadlun ba'de iğtâi'l cezîl. Minhu isyânun ve nisyânun ve sehvun ba'de sehv

Minke ihsânun ve fadlun ba'de iğtâi'l cezîl.

"Yâ Rabbi! Şu kulundan; isyan, unutmak, gaflet, hata üzerine hata yâ Rabbi! "Yâ Rabbi! Şu kulundan; isyan, unutmak, gaflet, hata üzerine hata yâ Rabbi! Senden de bol bol vermek, ihsan üzerine ihsan etmek yâ Rabbi!" O, öyle yapıyor. Senden de bol bol vermek, ihsan üzerine ihsan etmek yâ Rabbi!"

O, öyle yapıyor.
Biz isyan ediyoruz. "Her dem hatadır kârımız." Her gün, her sabah, her an işimiz hatadır.Biz isyan ediyoruz. "Her dem hatadır kârımız." Her gün, her sabah, her an işimiz hatadır. Durduğumuz yerde hata ederiz. Namazda öküzü, ineği düşünürüz, bağı bahçeyi düşünürüz;Durduğumuz yerde hata ederiz. Namazda öküzü, ineği düşünürüz, bağı bahçeyi düşünürüz; "Hanım ne ısmarlamıştı, bakkaldan ne alacaktım, pirinç kaç kiloluktu, çorbalık pirinç mi, "Hanım ne ısmarlamıştı, bakkaldan ne alacaktım, pirinç kaç kiloluktu, çorbalık pirinç mi, pilavlık mı, dolmalık mı?" vs. O da yine affeder. pilavlık mı, dolmalık mı?" vs. O da yine affeder.

Biz bunca hatamıza rağmen hep Cenâb-ı Hak'tan lütuf bekleriz, lütuf isteriz. Biz bunca hatamıza rağmen hep Cenâb-ı Hak'tan lütuf bekleriz, lütuf isteriz. Hiç çıkıp da "bizim bu terbiyesizliğimize bir edep, bir te'dip yakışır" demeyiz, "hak ettik" demeyiz. Hiç çıkıp da "bizim bu terbiyesizliğimize bir edep, bir te'dip yakışır" demeyiz, "hak ettik" demeyiz.

Yalnız bir ârif insan gördüm. Bir gözü sakatlanmış nedense. Ne oldu bu gözüne dedik? Yalnız bir ârif insan gördüm. Bir gözü sakatlanmış nedense. Ne oldu bu gözüne dedik?

Adam; "Benim gibi günahkâra bu göz bile fazladır." dedi.Adam;

"Benim gibi günahkâra bu göz bile fazladır." dedi.
"Allah yine de şey yapmıyor işte" dedi."Allah yine de şey yapmıyor işte" dedi. O gözünün gittiğine yanmıyor, bu bile fazla benim gibi edepsize diyor ama ârif. O gözünün gittiğine yanmıyor, bu bile fazla benim gibi edepsize diyor ama ârif.

Nereden anladın ârif olduğunu? Nereden anladın ârif olduğunu?

"Bir gün horoza baktım; tavukların orada bık bık bık, bık bık bık yapıyor."Bir gün horoza baktım; tavukların orada bık bık bık, bık bık bık yapıyor. Benim de hoşuma gitti, ben de bık bık bık yaptım ona" diyor. "Feyizim kesiliverdi.Benim de hoşuma gitti, ben de bık bık bık yaptım ona" diyor. "Feyizim kesiliverdi. Horozla bile alay etmeye gelmiyor kardeş" diyor. Allah Allah! Harika! Horozla bile alay etmeye gelmiyor kardeş" diyor.

Allah Allah! Harika!

Horozla bile alay etti diye -halbuki iyi niyetli, hoşlandığı için öyle yaptı- "feyzim kesildi." diyor.Horozla bile alay etti diye -halbuki iyi niyetli, hoşlandığı için öyle yaptı- "feyzim kesildi." diyor. O kadar sululuğa "yaramıyor, iyi olmuyor" diyor. Ârif… "Bir gözün niye kör oldu?" diyoruz. O kadar sululuğa "yaramıyor, iyi olmuyor" diyor.

Ârif…

"Bir gözün niye kör oldu?" diyoruz.

"Öteki göz de fazla, benim gibi bir günahkâra, onun da kör olması lazım" diyor."Öteki göz de fazla, benim gibi bir günahkâra, onun da kör olması lazım" diyor. "Azaba layıkım ben" demek istiyor. Ama belli ki uyanık bir insan."Azaba layıkım ben" demek istiyor. Ama belli ki uyanık bir insan. Allah selamet versin, Allah öldüyse rahmet eylesin, Allah bize de haddini bilmek nasip etsin.Allah selamet versin, Allah öldüyse rahmet eylesin, Allah bize de haddini bilmek nasip etsin. Kibirlenmemek, böbürlenmemek nasip eylesin. Kibirlenmemek, böbürlenmemek nasip eylesin.

Eğer insan haddini bilirse Allah yardım eder. Aczini itiraf ederse Allah takviye eder. Eğer insan haddini bilirse Allah yardım eder. Aczini itiraf ederse Allah takviye eder.

Hocamız rahmetullâhi aleyh köşe odasında, divanın üzerinde yatıyordu. Güneşli bir gündü. Hocamız rahmetullâhi aleyh köşe odasında, divanın üzerinde yatıyordu. Güneşli bir gündü. Odada hanımla ben vardım, yanına gittik, o yatıyor. Öğle, ikindi bir vakitte istirahat ediyordu.Odada hanımla ben vardım, yanına gittik, o yatıyor. Öğle, ikindi bir vakitte istirahat ediyordu. Bizim hatunla tam yan yana böyle oturduk. Bizim hatunla tam yan yana böyle oturduk.

Dedi ki; "Evladım benden sonra bu görevi sen yaparsın." Bizim hatun da dedi ki; Dedi ki;

"Evladım benden sonra bu görevi sen yaparsın." Bizim hatun da dedi ki;

"Baba bu iş çok zor, çok zor. Müridlerle uğraşmak, bu işi çekip çevirmek, götürmek "Baba bu iş çok zor, çok zor. Müridlerle uğraşmak, bu işi çekip çevirmek, götürmek çok zor bir iş, biz yapamayız, bizim haddimiz değildir, kâbımız değildir, takâtimizin üstündedir. çok zor bir iş, biz yapamayız, bizim haddimiz değildir, kâbımız değildir, takâtimizin üstündedir. Çok ağır yük baba, biz yapamayız" demek istedi. Belki ben de öyle bir şey dedim. Çok ağır yük baba, biz yapamayız" demek istedi.

Belki ben de öyle bir şey dedim.

"O zaman yardım ederler" dedi. "O zaman yardım ederler" dedi.

Madem böyle düşünüyorsunuz yardım ederler mânasına veyahut sıkıştığın zaman yardım ederler mânasına. Madem böyle düşünüyorsunuz yardım ederler mânasına veyahut sıkıştığın zaman yardım ederler mânasına.

Hep de yardım gördük elhamdülillah.Hep de yardım gördük elhamdülillah. Allah razı olsun, yardım edenlerden, destek olanlardan, dostluk edenlerden. Allah razı olsun, yardım edenlerden, destek olanlardan, dostluk edenlerden.

Allah hepinizden razı olsun. Cenâb-ı Hak daima tevfîkini refîk eylesin.Allah hepinizden razı olsun. Cenâb-ı Hak daima tevfîkini refîk eylesin. İnşallah gittiğiniz yerlerde de hıfs-ı himaye eylesin. Aşk ile şevk ile güzel çalışmalar yaparsınız. İnşallah gittiğiniz yerlerde de hıfs-ı himaye eylesin. Aşk ile şevk ile güzel çalışmalar yaparsınız.

Evvel ki gün bir haber aldım, sevindim. Amerika'ya bizim ihvandan iki gelin göndermiştik.Evvel ki gün bir haber aldım, sevindim. Amerika'ya bizim ihvandan iki gelin göndermiştik. İkisi Amerika'ya, oradaki ihvanımızdan iki kimseye gelin gitmişti, evlenmişlerdi. İkisi Amerika'ya, oradaki ihvanımızdan iki kimseye gelin gitmişti, evlenmişlerdi. Orada hemen güzel hizmetler yapmaya başlamışlar. Epeyce bir güzel çalışmalar oluşturmuşlar.Orada hemen güzel hizmetler yapmaya başlamışlar. Epeyce bir güzel çalışmalar oluşturmuşlar. İnternette sayfa açmaya veya açılan sayfaya destek olmaya filan girişmişler.İnternette sayfa açmaya veya açılan sayfaya destek olmaya filan girişmişler. Haberleri geldi; sevindik. Bir kız, gittiği yerde maşallah çok güzel hizmetler yapabiliyor.Haberleri geldi; sevindik.

Bir kız, gittiği yerde maşallah çok güzel hizmetler yapabiliyor.
Allah bizi kendi dinine hizmetle şereflendirsin. Allah bizi kendi dinine hizmetle şereflendirsin. Nimetlerini yiyip de isyan edip günah zilletiyle zillete düşürmesin. Nimetlerini yiyip de isyan edip günah zilletiyle zillete düşürmesin.

Subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke ente'l azimü'l. Subhâneke lâ ilme lenâ illâ mâ allemtenâ inneke ente'l azimü'l.

Subhâne Rabbinâ rabbi'l-izzeti ammâ yasifûn ve selâmunSubhâne Rabbinâ rabbi'l-izzeti ammâ yasifûn ve selâmun alâ cemîu'l enbiyâu ve'l-mürselîn ve âlihimu'l-ecmaîn ve'l-hamdülillâhi rabbi'l-âlemin. alâ cemîu'l enbiyâu ve'l-mürselîn ve âlihimu'l-ecmaîn ve'l-hamdülillâhi rabbi'l-âlemin.

el-Fâtiha. el-Fâtiha.

Konuşma Hakkında
Tema 1
Tema 2